<
RAPORLAR

TBMM

DIŞ İLİŞKİLER VE PROTOKOL

MÜDÜRLÜĞÜ

 

NO: 6

                                                                                                   16 Ekim 2008 

Hazırlayan                 :           Mesut Arslanbek

Akdeniz Parlamenter Asamblesi Türk Delegasyonu Sekreteri

Konu                          :           Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nin 17-19 Eylül 2008

                                               tarihlerinde Malta’nın başkenti Valetta’da gerçekleştirilen

                                               Birinci, İkinci ve Üçüncü Daimi Komite Toplantısı

___________________________________________________________________________

 

AKDENİZ  PARLAMENTER  ASAMBLESİ

Birinci Daimi Komisyon (Siyasi ve Güvenlik İlişkili İşbirliği)

İkinci Daimi Komisyon (Ekonomik Sosyal ve Çevre İşbirliği)

Üçüncü Daimi Komisyon (Medeniyetler ve Dinler  Arası Diyalog)

Toplantısı

17-19 Eylül 2008 / Malta

 

Akdeniz Parlamenter Asamblesi Birinci, İkinci ve Üçüncü Daimi Komitelerinin 17-19 Eylül 2008 tarihlerinde Malta’da gerçekleştirilen toplantılarına Türk Grubu Başkanı Ankara Milletvekili Doç.Dr.Aşkın ASAN, Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN, Çorum Milletvekili Murat YILDIRIM, Erzurum Milletvekili Zeki ERTUGAY ve Uşak Milletvekili Mustafa ÇETİN ile Delegasyon Sekreteri Mesut Arslanbek katılmıştır.

 

17 EYLÜL 2008, ÇARŞAMBA

 

            Yurt dışında yaşayan Fas vatandaşlarından sorumlu Bakan Sayın Mohammed Ameur’un danışmanı Asma Charibi tarafından yapılan sunuşta ülkesinin göç konusunda oldukça deneyim sahibi olduğunu , bu deneyimi herkesle paylaşmaya hazır olduğunu, göçlerin sebeplerinden dolayı göçmenlerin görüntüsünün de değiştiğini, idari ve sosyal sorunlun dikkate alınarak anne ve babaları ile birlikte olmayan çocuklara yönelik stratejilerin, kuşakların birbiriyle anlaşabilmesi projelerinin desteklendiğini, daha iyi yaşam koşullarının sağlanması için güçlü stratejilere gereksinim duyulduğu ve bu konudaki uluslararası programların Fas tarafından desteklendiğini, eğitim görmüş pek çok Fas vatandaşının yurt dışına gittiği ve bunun bir sorun oluşturduğu, bu sorunun önlenebilmesi için çeşitli uzmanlık programlarının desteklenmesi yanında Fas ile diğer Kuzey Afrika ülkeleri arasında işbirliği tesis edilmesinin gerekliğini belirtti.

            Sayın Charibi, yurt dışındaki Faslıların ülkelerine yakın ilgilerinin sürdüğünü, sorunların çözümüne katkı sağlamak üzere dil öğretimi ile din eğitiminin desteklendiğini, göç etmiş olanların Arap dilinin öğrenebilmeleri için yeni bir metodoloji geliştirildiğini, onlara Arapçanın bir yabancı dil öğretiliyormuş gibi öğretildiğini, bu nedenle Arap dili konusunda oluşturulan vakıfın desteklendiğini, din eğitimi konusunda aşırı kesimde bulunanların daha çok istekli olduğunu, bunun da yeterli eğitim sağlanamamasından dolayı olduğunu, ülkesinin dışında yaşamakta olan diaspora olarak adlandırılan Faslılar için kültür merkezlerinin bulunmadığını, Faslıların ve Fas asıllıların sayısının çok olduğu Hollanda, İspanya, Fransa, İngiltere ve Kanada’da oldukça destek bulan bu tür kültür merkezlerinin açılmasının planlandığını ve sorununun çözümüne katkıda bulunabilecek bir ‘eylem planı’ geliştirmekte olduklarını ifade etmiştir.

            Üyeler Sayın Charibi’ye Arapça öğretimi ile din eğitiminin camilerde yapılmasının aşırılıklara neden olduğunun gözlemlendiğinin belirtilmesi üzerine, kendilerinin Arap dilini camilerde öğretmeyi düşünmediğini ifade etmiştir.

            İtalyan Delegasyonu kendi ülkelerinin de göç sorunu yaşadığını, bu amaçla yurt dışındaki vatandaşlarını temsil eden bir bakanlığın bulunduğunu, ayrıca bu konuyla ilgilenen yerel makamlar bulunduğunu ve deneyimleriyle Fas’a yardımcı olabileceklerini belirtmesi üzerine Sayın Charibi tarafından özellikle İtalya’daki Faslı kadınlar konusunda kendileriyle görüşerek, medeni kanun konusunda Faslı kadınların bilinçlendirilebilmeleri ve böylelikle olumlu sonuçlar alınabileceği vurgulandı.

            Filistin Delegasyonundan Sayın Quba’a Filistinlilerin yarısının göçe zorlandığını (Arap ve Avrupa ülkeleri), yaşam koşullarının oldukça güç ve meselenin ihmal edilmeyecek çok önemli bir mesele olduğunu belirtti.

            Ürdün Delegasyonu göçün kendisinden ziyade göçün nedenleri üzerinde çalışma yapması gerektiğini, ırkçılık ve parçalanma ile süper güçlerin kötü ve hatalı politikalarından dolayı göçlerin meydana geldiğini anlattı.

            Fransız Delegasyonundan Senatör Rudy Salles ülkesinde iki kültürlü Faslıların bulunduğunu, ikinci ve üçüncü kuşağın Fransa’nın kalkınmasına katkıda bulunduğunu, ayrıca Cezayir, Fas ve Tunus ülkesine en çok göçmenin geldiği ülkeler olduğunu belirtti.

            Fas Delegasyonu dokümanların Arapça olmamasını eleştirdikten sonra ülkelerinin pek çok ülke ile göç konusunda anlaşma imzaladığını, göçün yönünden değil göçten yakındıklarını, kuzeyin güneyi yatırım yapmasını beklediklerini ve göçün yönünü tersine çevirmeyi başarmayı arzu ettiklerini ifade etmiştir.

            Toplantıyı yönetmekte olan Elissavet Papademetriou dokümanların Arapça olmamasının İçtüzüğün 36.Maddesi uyarınca İngilizce ve Fransızca yayımlandığı açıklamıştır.

 

R A P O R L A R

 

İkinci Daimi Komite

Ekonomik, Sosyal ve Çevre İşbirliği

Özel Çalışma Grubu : Çevre ve İklim Değişimi

Raportör : Elsa Papademetriou

 

            Dünyamızın, küçük eylem gruplarının yaptıkları protestolardan daha fazla endişe yaratan boyutta çevre ve iklim konusunda tehlikelerle karşı karşıya olduğunu, bu konuda Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde geliştirilen planlara uyum çabalarına önem verilmesi gerektiği, Kyoto Protokolünün yürürlüğe girmesi, sera etkisi ve karbondioksit salınımı, iklim değişiminin etkileri, çevre koşullarının değişmesi nedeniyle oluşan göçler, Akdeniz’deki durumu ortaya konulduğu, karşı karşıya kalınan siyasi engeller ile hükümetler, parlamentolar, yerel makamlar, sivil toplum kuruluşları ve hükümete bağlı kuruluşların eşit ölçüde katılımlarıyla işbirliği yapılarak çözüme ulaşmayı amaçlayan bir rapor hazırlanmıştır.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Akdeniz’in değerli mirasının; doğal kaynaklar, deniz eko sistemi ve biyolojik çeşitlilik, manzara, tarih ve kültürünün önemi göz önünde bulundurularak Akdeniz’deki iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine neden olacağı su kıtlığı, kuraklık, sel, eko sistemin yok olması, sağlık konusundaki tehlikeler, alt yapıda hasar meydana gelmesi gibi hususları vurgulayarak, bunun sonucunda daha iyi yaşam koşulları için göçlerin olacağı, çevrenin tarımsal niteliğini giderek kaybedeceği ve çölleşeceği, bütün Akdeniz ülkelerinin bu konularda hassas olmaları gerektiği çeşitli platformlarda oluşturulan eylem planlarına uyulmasının şart olduğu, atıklar ve çevre kirliğine ilişkin uluslararası sözleşmelerin benimsenmesi ve uyulmasının zorunluluk arz ettiği belirtilerek, uyulması gerekli hususlar sıralanmıştır.

 

Sunuş

            Sayın Papademetriou Barselona Sürecinin iklim konusunun en önemli unsurlarından birisi olduğunu, çevre ve enerji konularının da oldukça önemli konular arasında bulunduğunu, diğer Asamblelerden önce Akdeniz Parlamenter Asamblesi üyelerinin bu konularda daha da ileriye gidecek katkıda bulunmaları için çaba sarf ettiklerini, güneş enerjisinin önemli bir enerji kaynağı olduğunu, bu toplantıdan önce çeşitli ülkelerde –Marsilya ve Atina- yapılan toplantıların önemli katkıları olduğunu, çevre koşullarının değişmesi/bozulması nedeniyle evlerinden ayrılarak göç edenler sorunun bu raporda ele alınmadığını ifade etti.

 

            Değişiklik önergeleri görüşülerek benimsenmiştir.

 

İkinci Daimi Komite

Ekonomik, Sosyal ve Çevre İşbirliği

Özel Çalışma Grubu :Entegre Kaynak Yönetimi (Su Kaynakları)

Raportör : Paulette Brisepierre (Fransa)

            Raporun açıklandığı bölümde dünyanın en kurak, nüfus yoğun ülkelerinin bulunduğu Akdeniz Havzasında en önemli sorunların başında doğal kaynaklarının yönetiminin geldiği, kıt olan suyun aynı zamanda eşit bir şekle dağılmamış olmasının önemli bir sorun oluşturduğu, güneydeki ülkelerde yenilenebilir doğal kaynak olarak suyun kullanılma sınırlarını aştığı, suyun her alanda etkin bir şekilde kullanılmasının gerektiği, süratle inşa edilen barajların su talebinde bir düzenleme yapılmasını gerekli kıldığı, bölge ülkelerinde su kaynaklarının paylaşımında entegre su kaynakları yönetimi ilkelerinin ve uygulama yönetmelerinin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin ekonomik ve sosyal bakımdan azami yararın elde edilebilmesi için gerekliliği, suya yönelik talebin düzenlenmesi ile yapılacak olası tasarruflar irdelenerek, Akdeniz’de su tüketimine ilişkin Akdeniz Eylem Planında –Mavi Plan- ilk defa 1976 yılında BM Akdeniz’i Kirliliğe Karşı Korumak Üzere Barselona Sözleşmesi ile telaffuz edildiği, Akdeniz Havzasında su kullanımı ve yönetimine konusundaki çeşitli uluslararası  sözleşmeler belirtilmiştir.

            Hedef 2020 Girişimi (Horizon 2020 Initiative) ile özellikle atık suyun azaltılması ve Akdeniz’de temiz su çevresinin niteliğinin korunmasının amaçlandığı, bu plan ile bir yol haritasının belirlendiği ve eksik olan hususun sözü edilen hususların daimi yönetimi olduğu vurgulanmıştır.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nin çeşitli tarihlerde yapılan deklarasyonlar ve imzalanan sözleşmeler ışığında suyun ekonomik kalkınma, yoksullukla savaş, küresel sağlık açısından önemi, suya yönelik talebin devletler tarafından önem verilerek talebi dengeye getirmeleri gerektiği, su konusundaki deklarasyon ve sözleşmelere uyma konusunda işbirliği yapılmasının gerekliliği, yetkili makamların ulusal ve bölgesel düzeyde dönemsel olarak hazırlanacak raporlar hazırlamaları ve bu konudaki eylem planlarına riayet etmelerinin beklendiği ifade edilmiştir.

Sunuş

            Rapor, Paulette Brisepierre’in toplantıda bulunamaması nedeniyle eş-raportör Ridha Bouadgoub (Tunus) raporu takdim etmiştir.

            Pek çok Akdeniz ülkesinin bu şartlarda 2025 yılında su fakiri olacağı, baraj inşaatlarına çok dikkat edilmesi gerektiği, deniz çevresinin korunmasının önemi, bir yol haritası oluşturulmasına kadar geçen süreç, su talebinin bir düzene kavuşturulması zorunluluğu, çözüm için bölge ülkelerinin düzenli toplantılar yapmasının önemli olduğu vurgulanmıştır.

            Türkiye, raporun birinci sayfasının dördüncü paragrafında “su talebinin Türkiye ve Suriye’de artışı” ibaresinin rapordan çıkarılması ile ikinci sayfasının üçüncü paragrafının yeniden yazılması konusunda “Değişiklik Önergesi” sunmuştur.  Söz konusu önergeler tartışılmış ve talep edilen değişiklikler benimsenerek yeniden hazırlanan metne eklenmiştir.

            Filistin Delegasyonundan Sayın Quba’a değişiklik önergelerinin kendisine ulaşmadığını, su kaynaklarının işgal kuvvetlerinin elinde bulunduğunu, su sorununun yalnızca Suriye ve Türkiye’de değil Filistin’de de bulunduğunu belirtmiştir.

            Ürdün Delegasyonu rapordan Suriye ve Türkiye sözcüklerinin çıkarılmasının Ürdün’ü de ilgilendirdiğini ifade etti.

            Türk Delegasyonu Başkanı Sayın Asan değişiklik nedenlerini izah ederek, söz konusu ibarelerin güvenilir bir araştırmaya dayanmadığını, bu nedenle ülke isminin zikredilmesine gerek olmasını anlatmıştır.

 

 

AKDENİZ İÇİN BİRLİK

ve

AKDENİZ ŞARTI

 

            Fransız  Delegasyonundan Senatör Rudy Salles 13 Temmuz 2008 tarihinde Paris’te yapılan Akdeniz için Birlik Zirvesini Avrupalıların katıldığı yeni bir Akdeniz güneşi olarak isimlendirerek, bunun başka diğer projelerle ilgisi bulunmayan yeni bir vizyon olduğunu, yalnızca Libya’nın katılmadığını, burada Barselona Sürecinin güçlendirilmesinin amaçlandığını, iki yılda bir kez hükümetlerin katılımıyla görüşmelerin gerçekleştirileceğini, başkanlığın kuzey ve güney olarak dönüşümlü olacağını, Akdeniz Parlamenter Asamblesinin burada taraf olacağını, Barselona Sürecinin komiteye dahil olacağını, Sekreteryasının mevcut olduğunu, düzenli olarak müstakil toplantılar yapacağını, Akdeniz için Birlik’in bölgedeki diğer projelere finansal destek sağlayacağını, kuzey ve güneyin işbirliği içinde olacağını, Akdeniz’in kirlilikten arındırılması için çaba göstereceğini, Akdeniz ülkeleri arasında ulaşım ve nakliye konularına ilgi göstereceğini, Slovenya’da Akdeniz Üniversitesi kurulması, alt yapının nasıl geliştirileceği hususlarının tartışıldığını, AB Dönem Başkanı ülke olarak İspanya’nın bütün hazırlık çalışmalarını yaptığını, İspanya’nın katılımının öneminin, Almanya’nın da katılmak için ısrarlı olduğunu, bununla birlikte İngiltere ile Rusya’nın da arzulu olduğunu ve onlara “ortak üye” (associate member) statüsünün verilebileceğini, Akdenizli olmayıp da ilgi duyan ülkelere de “ortak üye” satatüsünün verilmesi meselesinin gündemde olduğunu ifade etmiştir.

            Filistin Delegasyonundan Sayın Quba’a hakkında bilgi sunulan birlikten tatmin olmadığını, bunun Barselona Sürecinin devamı olduğuna inanmadığını, Filistinlilerin hiçbir zaman haklarını alamayacağını, Barselona Sürecinin başarısız olduğunu ve söz konusu birliğin nasıl başarılı olacağını bilemediğini, 27 Avrupa ülkesinin Akdeniz’e baktığını ve üye  22 Arap ülkesinin tamamının alınmadığını, bu nedenle bu meseleye açıklık kazandırılması gerektiğini, Filistinlilere hakları tanınmadan herhangi bir ekonomik gelişme, barış ya da siyasi oluşumun başarılı olamayacağını ifade etti.

            Ürdün Delegasyonu Zirvenin Libyasız olarak yapıldığını, kardeşleri kabul ettikleri Kaddafi’nin bu konuda bir demeci bulunduğunu, Filistinlilerin katılmasında herkesin hem fikir olduğunu belirtti.

            Güney Kıbrıs Rum Yönetimi anılan birlik konusunda kendi rollerinin önemli olduğuna inandıklarını, 27 üyenin katılımının ortak güvenlik politikası ya da parasal politikalar oluşturulmasında olumlu ortam oluşturduğunu anlattı.

            Oturumu yönetmekte olan Sayın Elissavet Papademetriou Akdeniz Asamblesinin Yunnanistan’ın Napflion kentinde yapılan toplantıda kurulduğunu özellikle vurgulayarak, Euro-Med’in yaptığı her şeyi bu meclisin yaptığını, Avrupa Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nin (EMPA) Barselona Sürecinin devamı olduğunu, ancak Akdeniz için Birlik’in parlamenter kanadı görevini kimin yapacağının bilinmediğini, söz konusu parlamenter boyutun nasıl olacağının burada açıklanması gerektiğini, gerektiğinde bu meseleye ciddi olarak müdahale edilmesi gerektiğini, Akdeniz Parlamenter Asamblesi üyeleri arasında kültürel etkileşim olması gerektiğini, bunun parlamenterler için tarihi bir an olduğunu, aksi takdirde bir hayalden öteye gidemeyeceğini ifade etmiştir.

            Fransa Delegasyonu zor bir an yaşandığını kabul ederek, bu toplantıdan bir gün önce EMPA’nın Paris’te toplandığını ve Sayın Borel’in zor anlar yaşadığını belirtti.

            İtalya Delegasyonu tuhaf bir organizasyon oluşturulduğunu, burada herkesin çok önemli ulusal parlamentoların temsilcileri olduğunu, bu Asamblenin devamının gerekliliğinin burada bulunanlara kanıtlanması gerektiği kanısını taşıdığını, İspanya’nın yeniden katılımı için ikna edilmesi ve her asamblenin görevlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

 

18 EYLÜL 2008, PERŞEMBE

 

            Malta Sivil Savunma/koruma Genel Müdürü Sayın Peter Cordina ve İtalya Sivil Savunma Dış İlişkiler Direktörü Sayın Agostino Miozzo öncelikle İtalya’nın sivil savunma hakkında bilgi vererek, edindikleri deneyimleri ve yapılan çalışmalar hakkında açıklamada bulunmuşlardır.

            Sayın Miozzo risk algılamasının nasıl gerçekleştirildiğini, doğal afetler, medyanın olay hakkında kamuoyunun anında haberdar edilmesinin önemi, herkesin korunma hakkının bulunduğunu, sivilleri koruma ünitesinin yılların felaketlerinin kazandırdığı deneyimler sayesinde oluşturulduğunu, koordinasyon eksikliğinin kayıpların artmasına neden olduğunu, parlamentoların kararlarını geç aldığını, yetkinin kimde olduğunu önemli olduğunu, Bakanlar Kuruluna Başkanlık eden şahsiyet-Sivil Savunma Ünitesi-İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları sırasıyla yetkinin paylaşıldığını, olaylar sonrası geri bildirimin önemli olduğunu, hiçbir ülkenin doğal afetlerle tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığını anlatmıştır.

            Sayın Cordina Malta’da orman, nehir, yanardağ olmadığını, bu nedenle bu tür büyük felaketlerin olmadığını ve İtalya ile işbirliği yaparak bu üniteyi oluşturduklarını belirtmiştir.

 

Birinci Daimi Komite

Siyasi ve Güvenlik İlişkili İşbirliği

Geçici Komite : Orta Doğu

Raportör : George Vella (Malta)

            Rapor hakkında bilgi verilen bölümde Sayın Vella Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nin Akdeniz’de parlamenter diplomasinin kurumsallaşmasını temsil ettiğini, APA’nin birincil görevinin Akdeniz bölgesinin merkezcil özelliğini kanıtlamak olduğunu, üyelerinin bütün Akdeniz ülkeleri parlamentolarından gelerek bir forum oluşturduğunu, oluşturulan geçici komitenin Akdeniz’deki barış girişimlerini izlemek ve desteklemek, parlamenter diplomasi konusunda beyin fırtınası yapmak, barışçıl sivil topluma katkıda bulunmak, kararların açık ve kolaylıkla geniş kitlelere ulaştırılmasının esas alındığını, 3-4 Haziran 2008 tarihlerinde Malta’da yapılan BM Filistin Halkının Haklarının Kullanması konulu toplantıda APA ve oluşturulan bu komitenin rolünün önemle vurgulandığını, komitenin üç aşamalı olarak faaliyet göstermesinin önerildiğini, her üç özel ekinliğin (izleme-araştırma-eylem merkezli yaklaşım) APA’nın 2009 yılı etkinlikleri arasında yer alacağını ifade etmiştir.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Orta Doğudaki durumun İsrail’in Filistin ve Suriye ve Lübnan’daki diğer Arap topraklarını işgali ile daha da kötüleştiği, bunun yanında enerji, su, uluslararası ve dahili göç sorunlarının, terörizm, para aklama, organize suç, çevrenin bozulması ve insan kaçaklığı olayların arttığı, Orta Doğuda nihai ve barışçıl bir çözümün uluslararası tanınmış sınırlarda yan yana İsrail ve Filistin devletleri olarak kurulmaları ile mümkün olabileceği, kalıcı bir çözüm için BM Güvenlik Konseyi’nin 242 (1967) ve 338 (1973) sayılı kararlarının uygulanması ile olabileceği, barış konusunda girişimlerin desteklendiği, bu komitenin Orta Doğudaki siyasi ve insani durumu yansız olarak gözleyerek İsrail-Filistin ihtilafının çözümüne katkıda bulunmak olduğu vurgulanmıştır.

 

Sunuş

            Sayın Vella raporu hakkında kısa bir bilgi sunduktan sonra üyelerin katkıları istenmiştir.

 

            Filistin Delagasyonundan Sayın Quba’a raporun pek çok bölümünün değiştirildiğini, sorunlarının İsrail’den kaynaklandığını, belli başlı sorunlarının enerji, su, göç, tahrip, sömürgeleştirme olduğunu, Hamas’ın Vietnamdaki Budistler gibi ulusal bir hareket olduğunu, Hizbullah’ın halkını ve vatanını savunduğunu, İsrail’in topraklarına yerleşmek için yasalar çıkardığını ifade etmiştir.

            Tunus Delegasyonu çifte standart uygulamalarını kınadığını belirtmiştir.

            Türk Delegasyonundan Sayın Murat Yıldırım söz alarak yaptığı konuşmada Türkiye’nin İsrail-Filistin sorununda BM Güvenlik Konseyi’nin Konseyi’nin 242 (1967) ve 338 (1973) sayılı kararları esas alınarak yapılacak görüşmelerle belirlenmesini ve  her iki devletin tanınmış sınırlar içinde yan yana yaşamasını öngören Arap Barış Girişimi ile Yol Haritasını barışın sağlanması için bir ilke olduğunu desteklediğini, Filistinlilerle aradaki anlaşmazlığın sürmesinin ciddi bir sorun oluşturduğunu, Gazze Şeridinin Filistin’in diğer topraklarından desanların barış çabalarına kesin olarak yardımcı olmadıklarını, uluslararası toplumun bu soruna yeni bir yaklaşım getirmesinin gerekli olduğunu, APA’nın belirli  meselelerle  Orta Doğu ilişkisi kurarak birincil rol oynayabileceğini ve bu girişimin diğer uluslararası girişimlere katkıda bulunacağını vurgulayan bir konuşma yapmıştır.

            Ürdün Delegasyonu göçmenlerin çoğunun Ürdün’e geldiğini ve geri dönüşlerinin sağlanması için çabaya gereksinim duyduklarını belirtmiştir.

            Sırbistan Delegasyonu Orta Doğu meselesinin yanında Eski Yugoslavya’nın sorunlarının da ele alınmasının gerekli olduğuna inandıklarını, Kosova’nın yasal olmayan bir şekilde bağımsızlığını ilan etmesinin sorunlardan birisini oluşturduğunu Karayina Sırplarının özerkliği ve Adriyatik Denizine ulaşımın yasadışı olarak engellemesinin de sorunlar arasında bulunduğunu ifade etmiştir.

            Mısır Delegasyonu bütün delegasyonların üyeleri konuşurken İsrail Delegasyonunun toplantıda bulunmadığını ve kimseyi dinlemediklerini,  bunun pek mantıklı olmadığını, çözüm konusunda gerçek anlamda çaba gösterilmesi gerektiğini belirten bir konuşma yapmıştır.

            Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Delegasyonu APA’da mevcut sorunların daha da derinleştirilmesi için değil çözümü için bulunulduğunu, Gazze Şeridine yönelik APA girişiminin olumlu sonuçları olduğunu, Kıbrıs Türk Toplumu ile yeni barış görüşmesi turlarının devam ettiğini ve birlikte mevcudiyet gayretlerinin sürdüğünü anlatmıştır.

            Yunanistan Delegasyonundan Sayın Elissavet Papademetriou  söz hakkı (point of order) talebinde bulunarak bazı delegasyon üyelerinin içtüzüğe ihlal ederek konuştuklarını ve buna engel olunması rica etmiştir.

            Oturuma yöneten Başkan Yardımcısı Sayın Suleiman Gneimat (Ürdün) 2009 yılı Mayıs ayının üçüncü haftasında Filistin’i ziyaret için hazırlık yapması konusunda Sayın Quba’a ‘nın görevlendirildiğini belirtmiştir.

            Son olarak Filistin Delegasyonundan Sayın Quba’a rapora sömürgeleştirme maddesi konulmadığı takdirde raporu ret edeceğini söylemiştir.

 

Birinci Daimi Komite

Siyasi ve Güvenlik İlişkili İşbirliği

Özel Çalışma Grubu : Bir Akdeniz Stratejisi Olarak Enerji

Raportör : M.Abou El-Enein (Mısır)

            Raporun giriş bölümünde Akdeniz’in en özgün avantajının üç kıtanın ve medeniyetin tarih boyunca kültür ve geniş kaynaklarla kesiştiği bir bölgede biyolojik çeşitlilik, yaşama ortamı ve doğanın yer aldığı bir dünyada bulunması olduğu, Akdeniz’de bir enerji stratejisinin temini konusunda karşı karşıya kalınan belli başlı tehditlerin ilkini enerji ve iklim değişikliği, enerji kaynakları ile sürdürülebilir kalkınma, enerji ve insan haklarının oluşturduğu, ikinci olarak mevcut potansiyel ve olanakları içeren Akdeniz’de enerji konusunda işbirliğinin geldiği, üçüncü olarak Akdeniz’in her iki kıyısında enerji işbirliği stratejisinin yer aldığı ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

            Sayın El-Enein Raporun Taslak Karar bölümünde çeşitli tarihlerde yapılan deklarasyonlar ile alınan kararların Akdeniz ülkelerinin enerji tüketimi, enerji kaynakları ve karbondioksit emisyonları itibarıyla farklılıkları yönüyle tanımlandığı, enerji tüketiminin gelecekteki on yıllık dönemlerde iki katına çıkacağı, enerjinin sosyal ve ekonomik büyümede önemli rol oynayacağı, enerji temini ile enerji kaynaklarının Akdeniz ülkelerinin ortak bir politika belirlemelerini gerektireceği, bu komite yaptığı çalışma ile birbiriyle bağıntılı pek çok alanda Akdeniz’de ve Sahra’da enerji araştırmalarına katkıyı gerektireceği, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik araştırmaların yasalarla desteklenmesinin gerekliliği, enerji, yenilenebilir enerji, enerjinin etkili kullanımı konularında AB ve hükümetlerin strateji politikalarının desteklenmesi, eğitim ve öğrenci değişimi konularına önem verilmesi, kamuoyunun uzmanlar dışında da yenilenebilir enerji kaynakları konusunda aydınlatılması, Akdeniz ülkelerinde bu konudaki yasaların birbirleriyle uyumlu hale getirilmesi hususları vurgulanmıştır.

Sunuş

            Raportör Sayın Mohammed Abou El-Enein enerjinin özellikle fosil yakıtlardan elde edildiğini, doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklarının ve doğalgazın önem kazandığını, söz konusu kaynaklar açısından kuzeyin fakir olduğunu, ancak teknolojinin kuzeyden geldiğini, karşı karşıya kalınan sorunların çok büyük olduğunu, herhangi bir hammaddeye gerek olmaksızın güneş ve rüzgardan enerji sağlanmasının giderek hız kazandığını, kuzey ve güneyin birbirleriyle nasıl işbirliği yapacağının belirlenmesinin çok önemli olduğunu ifade etmiştir.

            Ürdün Delegasyonu politikaların ekonomi ile ilgi olduğunu belirtti.

            Yunanistan Delegasgonundan Sayın Elissavet Papademetriou yapılan sunuşu takdirle karşıladığını ve özellikle Atina’da bu konuda yapılan toplantıdan da bahsedilmesini umduğunu, bu raporun ucunun açık olduğunu ve sürekli geliştirilebileceğini ve raporu hazırladığı için Sayın El-Enein’e teşekkürlerini ifade etmiştir.

            Fransa Delegasyonu güneş enerjisiyle ilgili Paris Deklarasyonunu hatırlatarak, Büyük Sahra’nın güneş enerjisi bakamından en zengin yerlerden birisi olduğunu ve sorunun stoklama ile üretim olduğunu vurgulayan bir konuşma ile görüşlerini belirtmiştir.

            Fas Delegasyonu APA ülkelerinin yenilenebilir enerji konusunda cesaretlendirdiği için teşekkürlerini sunarak, bu konuda uyumun söz konusu olduğunu, ayrıca bilgilerin yedeklenmesi zorunluluk arz ettiğini ve en önemli engelin ise yatırım olduğunu anlatmıştır.

            Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Delegasyonu kendilerinin zıt tarafta bulunduğunu ve bir şeylerin yapılmasının gerekli olduğuna inandıklarını, ancak yanlış yolda bulunduklarını, gelecekte iklim değişikline engel olmak için daha fazla petrole gereksinim duyulabileceğini, ekonominin enerjiden tasarruf etmek anlamına geldiğini, bugünkü refahımızın tüketim sayesinde geliştiğini ve bunun fasit bir daireyi oluşturduğunu, son olarak yenilenebilir enerjinin çok önemli olduğunu belirten ilginç bir konuşma yapmıştır.

            Daha konuşma yapmak üzere söz alan üyelerin hepsi geleceğin yenilenebilir enerjide yattığını ve bunun dışında başka bir enerji istenmediğini, işbirliği konusunda yeni bir konsept geliştirmesinin zorunluluğunu ifade etmişlerdir.

 

Birinci Daimi Komite

Siyasi ve Güvenlik İlişkili İşbirliği

Özel Çalışma Grubu : Terörizm

Raportör : Aşkın Asan (Türkiye)

 

            Raporun giriş bölümünde,  tanımının güç olduğu, terörizm sözcüğünün pek çok kaynakta yüzden fazla farklı tanımı bulunduğu, üzerinde geniş ölçüde uzlaşılan bir tanıma göre “terörizmin belirli hedeflere ulaşmak için mağdur üzerinde korku yaratma amacıyla bir mücadele yöntemi ya da stratejisi olarak  insani kurallara uymayan merhametsizce şiddetin ya da tehdidin kullanılması  ile terörist stratejide tanınma önemli bir faktördür” şeklinde ifade edilmekte olduğunu, kapsamlı bir tanım yapılarak evrensel standartlar konusunda bir uzlaşmaya varılmasının gerekliliğini, farklı kesimlerin saldırıda bulunanları “terörist, gerilla, özgürlük savaşçısı ya da devrimci” olarak nitelendirdiğini, BM üyesi ülkelerin bir tanım üzerindeki uzlaşma çalışmaları bir sonuca ulaşmamış olmasa da bu hususla ilgili önemli belgelerin benimsendiğini, zaman zaman terörizmin ulusal özgürlük hareketleri ile karşılaştırıldığını, terörizmin demokrasi, uygarlık ve insanlık değerleri ile çelişen aşırı bir ifade şekli olarak kabul edilebileceğini, terörist eylemlerin, yöntemlerinin ve uygulamalarının dışlayıcı yapıdaki hareketler tarafından benimsendiğini, ırkçılık, kökten dincilik ve etnik milliyetçiliğin terörist yöntemleri benimseyen dışlayıcı hareketler olduğunu ifade etmiştir.

            Raporun daha sonraki bölümlerinde terörizmin temel nedenlerin neler olduğu üzerinde durulmuş, terörist hareketlerin ekonomik kriz, işsizlik, toplumdaki din dışı kurumların ya da eğilimlerin  bozulan etkileri gibi gerçek sosyal, ekonomik ve siyasi mülahazalarla şiddeti haklı çıkarma çabası içinde olduğunu, terörizmin oluşumuna yönelik ya da onlara bağlanan pek çok neden ileri sürüldüğünü, ancak ileri sürülen nedenlerin hiç birisini  kabul etmenin mümkün olamayacağını, yapılan muhtelif analizlerin sonunda terörizmin hem zengin hem de fakir ülkelerde gözlendiğini,  bazı hallerde terörizmin oluşumuna sebep olan unsurların ortan kaldırılsa bile sona ermediğini, yakın geçmişte İstanbul’da dahil olmak üzere dünyanın çeşitli merkezlerindeki terör hareketlerinin başladığını, terörist grupların eylemleri için para kaynaklarının neler olduğu anlatılmıştır.

            Raporda İslamiyet’in teröre karşı olduğu, Batılılar arasında oldukça yaygın olan genel kanıya göre İslamiyet ile terörizm arasında bir bağ kurulduğu,  bazı grupların İslamiyet adına eylemde bulunduklarını iddia ettikleri, terörizmin potansiyel olarak farklı, ideoloji, inanç sistemi, etnik ya da dini gruplar tarafından kullanılabileceği ve köktendinciliğin bunlardan birisi olduğu, uluslar arası sistemin çatışan değerler yerine paylaşılan değerler üzerine kurulduğu günümüzde bu konunun masum insanların, insan haklarının, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, anayasal düzenin, ülkenin toprak bütünlüğünün çok kültürlü, çok etnik unsurlu, çok dinli yapısının korunması ve bunlara saygı gösterilmesini içerdiği, yaygın olarak kullanılmakta olan yeni bilgi teknolojilerinin teröristlerin yeni ve daha etkin yöntemlerle haberleşmelerinin küresel bir tehdit oluşturduğunu, sanal alanda hiçbir devlet sınırı olmaksızın terörist grupların faaliyet gösterebildiği, teröristler her türlü elektronik iletişim aracını sınırsız olarak kullanabiliyor olmaları nedeniyle bu tür iletişimde uluslararası bir denetimin gerekli olduğu, BM Güvenlik Konseyi’nin 12624 (2005) sayılı kararının devletlere gerekli tedbirleri almaları çağrısında bulunduğu vurgulanmıştır. 

            Raporun son bölümünde güvenlik işbirliği bağlamında terör örgütleri ile bu suçu işleyenler konusunda yargısal işbirliği yapılmasının çok önemli olduğu, pek çok ülkenin değişik suçlarla ilgili olarak birbirleriyle ikili ya da çok taraflı anlaşma yaptığını, ancak söz konusu anlaşmalarda suçun niteliği siyasi olduğu takdirde sınır dışı uygulamasının zorunlu olmadığı hususunun yer aldığı, farklı ölçütlerin uygulandığının görüldüğü, küresel terörizmi ile mücadelede terör örgütlerinin BM’in 1566 sayılı kararına göre tek bir listede toplanmasının çok önemli katkılarının olacağı, terörizmle mücadelede en önemli gereksinimin uluslar arası işbirliği olduğu vurgulanarak, terörizme ve teröre destek verilmesine karşı mevcut BM Sözleşme ve Protokolleri ile Güvenlik Konseyi Kararlarının evrensel olarak uygulanması yanında terörizmin ihtiyaç duyduğu finansman kaynaklarıyla mücadele edilmesi ve bunlara engel olunması için gerekli her türlü önlemin alınmasının gerekli olduğu, terörle mücadelede giderek artan ölçüde parlamentolar arasında işbirliği sağlanmanın gerekliliği, Akdeniz Parlamenter Asamblesi üyelerinin de bu yönde işbirliğini artırmasının gerekliliği ile birlikte yargısal alandaki işbirliğinin terörizmi ile mücadelede çok önemli güvenlik işbirliğini oluşturduğu, bütün ülkelerin terör suçunu işleyenleri hiç aksatmaksızın “sınır dışı etme ya da yargılama” ilkesini uygulayarak yargı huzuruna çıkartmaları ve son olarak ülkelerin terörizmin yayılmasını önlemek üzere uluslar arası hukuki bir çerçeve oluşmaları gerektiği ifade edilmiştir.

Sunuş

            Raportör Sayın Aşkın Asan raporunu nasıl hazırladığını, terörün nedenlerini ve olası çözümleri ile işbirliğine yönelik önerilerini yaptığı konuşmada izah etmiştir.

            Filistin Delagasyonundan Sayın Quba’a rapor metninin kendisine henüz ulaştığı ve kendisinin pek çok konuda itirazı olması nedeniyle isminin raporu  hazırlayanlar kısmından çıkarılmasını rica etmiştir.

            Rapor oldukça yoğun ve sıcak bir tartışma ortamında üyeler tarafından tartışılmıştır. Değişiklik taleplerinin tamamına yakın bir bölümü Sayın Asan tarafından uygun bulunmuş ve Sekreterya tarafından gerekli değişiklikler yapılarak rapor yeniden basılmıştır.

            Konunun önemi nedeniyle Sayın Asan’ın yalnızca raporun giriş bölümünü hazırlaması ve “Taslak Karar” bölümünün bütün Birinci Daimi Komite ya da ilgi duyan diğer daimi komitelerin üyelerinin katılımıyla yapılacak bir çalışma sonunda hazırlanması öngörülmüştü. Ancak, diğer üyelerin söz konusu metnin ellerine geç ulaştığı ve yeterli hazırlıklarının bulunmadığı mülahazalarıyla “Taslak Karar” hazırlama çalışması daha sonraki bir tarihe ertelenmiştir.

            Genel Sekreter Sayın Piazzi, Sayın Asan ve oturuma başkanı Sayın Gneimat (Ürdün) Birinci Daimi üyeleri ile ilgi duyan diğer komite üyelerinin de katılacağı bir toplantıda “Taslak Karar” hazırlanmasının uygun olacağını belirterek, toplantıya katılan üyelerin oylarıyla bu fikir benimsenmiştir.

            Söz konusu “Taslak Karar” hazırlama toplantısının Monako’da yapılacak Üçüncü Genel Kurul Toplantısından sonra 2009 yılının ilk aylarında, belirlenecek bir tarihte, İstanbul’da yapılması kararlaştırılmıştır.

 

İkinci Daimi Komite

Ekonomik, Sosyal ve Çevresel İşbirliği

Özel Çalışma Grubu : Akdeniz’de Serbest Ticaret

(Kuvetli ve Zayıf Yönleri ile Geleceğe Yönelik Gelişmeler)

Raportör : Milan Cvikl (Slovenya)

            Çağdaş ekonomilerin, uluslar arası ticaretin ekonomik büyümeyi artırdığı ve yaşam standardını iyileştirdiği tezi ile yönlendirilmekte ve serbest ticaretin mal ve hizmet alım satımının yapıldığı bir piyasa modeli olduğu, dünya ekonomisinde bazı kusurları bulunan çeşitli rekabet özelliklerin dikkat çektiği, bölgeselleşme ya da diğer bir deyimle ticari bloklar ile çok taraflılık / serbest ticaret/liberalizm arasındaki ilişkinin tartışmalı bir durum arz ettiği, AB ortak ticaret politikasının özellikle tarifeler, ticarette liberalizm ve koruma önlemleri gibi ortak ilkelere dayandığı ve bunların bütün üyeleri için bağlayıcı olduğu, Avrupa-Akdeniz Ortaklığının nihai hedefinin 2010 yılına kadar mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını amaçladığı, Akdeniz ülkelerinin AB’ni bir rol modeli olarak benimsediği, başka kıtalarda da serbest ticaret bölgelerinin oluşturulduğu (NAFTA), ekonomik etkinliği izleyen üretimin refah ve ekonomik büyümenin temelini oluşmakla birlikte farklı kültürlerin entegrasyonu anlamına da geldiği hususları raporun giriş bölümünde ifade edilmiştir.

            Raporda serbest ticaret kuramsal açıdan da ele alınarak, uluslar arası ticarete ilişkin tanımlar,  kuramlar, serbest ticaretin yararları, bu tür ticaret karşı olanların görüşleri, serbest ticaretin alternatifleri, çok taraflılık ve bölgecilik, muhtelif uluslararası serbest ticaret anlaşma ve sözleşmeleri, Akdeniz’de geçmişte yapılmış olan serbest ticaretin gelişmesi, Akdeniz’deki ticarette AB’nin rolü, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın (MEDA)  niteliği, AB’nin son dönemdeki politikaları, Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy tarafından seçim kampanyası sırasında kısa bir süre önce gündeme getirilen Barselona Süreci etkinliklerine ilave olarak “Akdeniz için Birlik”  projesi, Akdeniz için öngörülebilecek serbest ticaretin güçlü ve zayıf yanları, 1965 yılında Amerika ile Kanada arasında imzalanmış olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) her incelenmiş ve ekte raporu destekleyen çeşitli tablolar ve açıklamalar sunulmuştur.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nin siyasi bir platform olarak Akdeniz ülkelerinin ortak çıkarları geliştirme ve bu amaçla henüz yeterli ölçüde gerçekleştirilemeyen bir mekanizma çabası içinde olduğu, Barselona Sürecinde 2010 yılına kadar mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı için taahhütlerin bulunduğu, engellerin aşılabilmesi için tam işbirliğinin gerekliliği, Akdeniz’de bulunan ülkelerin ekonomik bakımdan gelişmesi konusunda belirlenen politikaların uygulanabilmesi için yeterli kurumsal çerçeve oluşturulması vurgulanarak anılan hususların gerçekleştirilmesi için APA’nın benimsediği hususlar belirtilmiştir.

 

            Konun oldukça kapsamlı ve raporun hacimli olması nedeniyle çok iyi bir şekilde hazırlanmış olan Rapor ve Taslak Karar üzerinde üyeler destekler nitelikte konuşmalar yapmıştır.

 

19 EYLÜL 2008 , CUMA

 

            İtalya Adalet ve İçişleri Bakanı Sayın Carmelo Mifsud Bonnici “Akdeniz’deki siyasi tehlike/tehditler” konusunda bir konuşma yapmış ve konuşmasında Sayın Bonnici sivillerin korunmasının önemi üzerinde durarak kaynakların sınırlı olduğu, diğer Akdeniz ülkelerinin yardım ve işbirliğine gereksinim duyulduğu, yasal yollardan göç yanında yasal olmayan göçün yaşandığı, denizde yaşam kurmanın gündelik işler arasında sayıldığı, Akdeniz’in ortasında ortak devriyelerin bulunduğu, sınır ülkelerinin yasal olmayan ve düzensiz olarak isimlendirilen göçü önlemek için kaynaklarının sınırlılığı, söz konusu ülkelerin STK’ları ile işbirliği yapılması gerektiği, anılan bölgelerde barış ve adaletin sağlanması için yakın ilişki kurulması ve işbirliğinin zorunluluğu üzerinde durmuştur.

            Ürdün Delegasyonu, ülkesinin yasa dışı göçten yakındığını, ülkesine zorunlu olarak göç gerçekleştiğini ve yıllar itibarıyla 19956’dan başlayarak yaklaşık göçmen sayısını belirterek, en son İran ile Irak arasındaki savaş sırasında pek çok göçmeni ağırlama zorunda kaldıklarını belirtti.

*********

            İtalya Gaz ve Elektrik Düzenleme Kurulu  ile Akdeniz Gaz ve Elektrik Düzenleyicileri Birliği (MEDREG) Başkanı Sayın Alessandro Ortis özellikle Akdeniz Havzasında enerji düzenlemesinin önemi, MEDREG deneyimi, kurumsal yapı, dış ilişkiler ve İtalya düzenleme ve altyapı projeleri konusunda APA üyelerini bilgilendirmek üzere bir konuşma yapmıştır.

            Sayın Ortis, Akdeniz Havasında çalışmalarının 1995 tarihli Barselona Süreci ile başladığını, enerjinin düzenlemesinin Akdeniz enerji piyasasının gelişmesinde çok somut rolleri olduğunu, sonuç olarak Akdeniz Havzasında entegre enerji piyasasının oluşacağını umduklarını, düzenleyicilerden (Yetkililer ya da Enerjiden Sorumlu Bakanlar) oluşan MEDREG’in  Kasım 2007’de kurulduğunu, üyelerinin; Arnavutluk, Cezayir, Bosna-Hersek, Hırvatistan, GKRY, Mısır, Fransa, Fas, Filistin, Portekiz, Slovenya, İspanya, Tunus ve Türkiye olduğu, amaçları arasında sınır ötesi elektrik ve gaz ticareti, Avrupa – Akdeniz bölgesel gaz ve elektrik piyasalarının geliştirilmesi, hiçbir ayırım yapmayan uyumlu piyasa kurallarının oluşturulması, bir referans kurum olarak tanındıklarını ifade etmiştir.

 

            Toplantıya katılan üyelere Sayın Ortis’e herhangi bir soru yöneltmemiştir.

 

Üçüncü Daimi Komite

Medeniyetler Arası Diyalog ve İnsan Hakları

Özel Çalışma Grubu : Dini Özgürlük ve Kültürlerarası Diyalog

Raportör : Sonia Sanfona (Portekiz)

 

            Sayın Sanfona’nın hazırladığı raporun Akdeniz’deki ülkelerin yan yana barışçıl bir şekilde yaşayabilmeleri için kültür ve dinler arası diyalogun zorunlu olduğu, APA’nın Akdeniz’deki ülkelerin ulusal parlamentolarından temsilcileri bir kurum olması nedeniyle olukça avantaj bir konumda bulunduğu, kültürel ve dini çeşitliliğin refahı gibi bireysel özgürlük hakkının tanınmasının kaçınılmaz bir sonucu olduğu, Akdeniz’deki devletler, halklar ve kültürler arasında ilişkinin tarihçesi genellikle çelişkilidir, söz konusu raporu hazırlamak üzere oluşturulan bu komisyonun çalışmaların sürekli olmasının yararlı olacağı, raporun hazırlanma aşamasında yansızlık ve bütünlük ilkelerine uyum konusunda azami dikkat gösterildiği, bu çalışmalar sonunda APA için “beyaz sayfa” (white paper) benzeri bir yayımda bulunabilineceği, ilk bölümde güçler, zayıflıklar, imkanlar ve tehditlerin incelendiği, ikinci bölümde kültürel ve dinler arası diyalogun gelişmesine yönelik mevcut ya da planlanan politikalar ile yasama çalışmalarının özetlendiği, APA üyesi ülkelerin 12 Haziran 2008 tarihinde gerçekleştirilen Daimi Komite Toplantısında benimsendiği gibi APA’nın kültürel ve dinler arası diyalogun artırılması hususunda pek çok somut eylemin gerçekleştirilmesi gerektiği, İKÖ, Arap Parlamentolararası Birliği, Avrupa Konseyi, ve ilgili parlamentolar gibi bölgesel ve uluslararası organların yakın işbirliğinin zorunlu olduğu belirtilmiş ve 2009 yılı için çeşitli ziyaretler, öğrenci değişimi, burslar, ilkokul çocuklarına yönelik etkinlikler, Akdeniz Günü kutlaması gibi etkinlik önerileri takdim edilmiştir.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Akdeniz Havzasının sürekli olarak farklı kültürler, medeniyetler ve dinler arasında karşılıklı değişim gerçekleştiği, Akdeniz halkları arasındaki anlaşmazlıkların farklı din ve kültürleri oldukça büyük ve derin ölçüde birbirlerini önemsemeye neden olduğu, uygun ve etkin eylemde bulunmak için her ülkedeki mevcut politikalar ve yasama konusundaki yansız araştırmanın yapılmasının zorunlu olduğu, yapılacak araştırmanın uyum konusunda gerekli hususların yerine getirebilmesi için bilgi temin edeceği ifade edilerek, yapılmasının yararlı olacağı düşünülen öneriler sıralanmıştır.

 

Sunuş

Sayın Sanfona Akdeniz Parlamenter Asamblesi platformundan yararlanarak sorun teşkil eden pek çok meselenin iyileştirilebileceğini ya da çözüme kavuşturulabileceğini, Haziran ayında Fas’ın Fez kentinde yapılan Daimi Komite Toplantısında raporuna ilişkin geniş açıklamada bulunduğunu, gençlerin birbirlerinin ülkelerini ziyaretlerinin teşvik edilmesi gerektiğini, üniversitelerin yaz okullarının da bir fırsat olabileceğini, ilkokul çocuklarına yönelik etkinliklerin barış ve karşılıklı anlayış için çok önemli olduğunu, aynı zamanda medyanın rolünün yadsınamayacağını vurgulamıştır.

            Filistin Delegasyonu kültürel farklılıklar bulunduğu, bütün dinlerin eşit değerlere sahip olduğu, Arap ve İslam dünyasının hoşgörü konusunda örnek oluşturduğunu ifade etmiştir.

            Türkiye Delegasyonundan Sayın Asan raportöre titiz çalışmasından dolayı teşekkürlerini sunduktan sonra, raporda eğitimle ilgili çeşitli konulara değinilmesinin çok önemli olduğunu ve yaz okulları ve benzeri eğitim programlarının yararlarının olukça yüksek olduğunu belirtmiştir.

            Lübnan Delegasyonu medyada İslamiyet’e karşı her an hazır ve donanımlı bir durum söz konusu olduğunu, Danimarka’da peygamberimiz aleyhine karikatürler yer aldığını, Batıdaki eşcinsel evliliklerin kendilerinde olmadığını, Batı medyasının İslamiyet’e karşı günümüzdeki tutumunu terk etmesinin gerektiği, aksi takdirde ilişkilerin hiçbir zaman düzelemeyeceğini ve rasyonel davranılmasının şart olduğunu vurgulamıştır.

            Daha sonra çeşitli ülkelerin üyeleri söz alarak Akdeniz Üniversitesi fikrini olum karşıladıklarını, ülkelerinde dinle ilgili sorun bulunmadığını, Kıbrıs’ı Türklerin işgalinden önce sakin ve barışçıl bir yaşam sürdürüldüğünü ifade eden konuşma yapmıştır.

            Türkiye Delegasyonundan Sayın Asan GKRY’li meslektaşının sözlerine yanıt olarak 1974 öncesinde adada neler yaşandığının herkesçe malum olduğunu belirterek, bu meseleyi bu ortamda yeniden dile getirmek istemediğini vurgulamıştır.

            Raportör Sanfona hazırlağı rapor ve “Taslak Karar”a yönelik yapılan konuşmalara cevaben oldukça zor ve bildiği gibi raporu hazırladığını, medyanın önemli bir konu olduğunu,, bugünün gençlerinin belki de geleceğin gazetecileri olacağını, dinler ve birbirimiz hakkında bir yargıya varmamız gerektiğini, rapora APA’nın kültür merkezleri konusunun eklenmesini olumlu karşıladığını ve bu raporun nihai bir rapor olmadığnı ve açık bir belge niteliği taşıdığını ifade etmiştir.

            Fransa Delegasyonu son söz olarak değişiklik önerileri üzerinde konuşulmadığını ve gerçeğin değiştirilmesi yerine bilginin değiştirilmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir.

 

Üçüncü Daimi Komite

Medeniyetler ve Dinler Arası Diyalog

Özel Çalışma Grubu : Cinsiyet ve Eşitlik Konuları

Raportör: Aşkın Asan (Türkiye)

 

            Raporun giriş bölümünde cinsiyet ve eşitliğin birincil  ve en önemli insan hakkı olduğu, cinsiyet eşitliğinin kadın ve erkeğin yaşamın her alanında aynı haklardan yararlandığı bir toplumu ifade ettiği, erkek ve kadın arasında eşitliğin her iki cinsiyet üyelerinin yetki ve etki dağılımını eşit olarak paylaştıklarında mevcut olduğu, herkes için sürdürülebilir kalkınma ve insan haklarının gerçekleşmesinin kadınların güçlendirilmesi için çok gerekli olduğu, cinsiyet eşitliği politikalarının geliştirilmesinde Akdeniz bölgesindeki programlar, uygulamalar ve bunların izlenmesi ile değerlendirilmesinin öze yönelik çalışmalar olması gerektiği belirtilmiştir.

            Raportör Sayın Asan hazırladığı raporda yaşamın her aşamasında cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesi yönündeki kadın hareketinin gerçekleştirdiği en önemli başarılardan birisinin BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ile uluslararası bir metinde yer alması olduğu, daha sonra BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığa Karşı Sözleşme’nin (CEDAW-1979) kabul edilmesiyle kadın hakları alanında çok önemli bir başarı daha elde edildiği, çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen dört dünya kadın konferanslarının kadının toplum içinde güçlendirilmesi meselesine uluslararası boyut kazandırdığı ve tarihsel olarak konunun önemini somutlaştırdığı, 1995 tarihli Barselona Deklarasyonunda da belirtilen şekilde kadının ekonomik ve sosyal yaşama etkin katılımının ve kadınlara yönelik iş imkanlarının artırılması hususları Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın (EUROMED) belli başlı amaçlarından birisini oluşturduğu ve İslam Konferansı ülkelerinin 2006 yılı sonlarında İstanbul’da gerçekleştirdiği Kadının Rolü Konferansı sürdürülebilir kalkınma için toplumda kadının statüsünün yükseltilmesi ilkesinin açıklanmasının söz konusu ülkelerde bir ilk olduğu hususlarını vurgulamıştır.

            Raporun daha sonraki bölümlerinde cinsiyet eşitliği konusunda bazı uluslararası  endeksler verilerek yorumlanmış, cinsiyet eşitsizliğinin gelir dağılımında farklılıklar oluşturması nedeniyle kadınların fakirlik açısından hassas bir konumda bulunduğu, fotoğrafın bütününe bakıldığında pek çok kalkınmakta olan pek çok Akdeniz ülkesinde kadınlar arasında fakirliğin giderek kötüleştiği,  son 20 yıllık süre zarfında yüksek düzey görevlerdeki kadınların sayısının arttığı, Akdeniz ülkelerinde yaşam süresinin uzamasına etki eden kadınların yaşamı boyunca gereksinim duyacağı sağlık programları konusunda politikaları belirleyenler ve plan yapanlar arasında duyarlılık oluşturacak programların yürürlüğe konulduğu, kadının güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesinin en önemli araçlarından birisi olan eğitim konusunda duyarlılığın artırıldığı, eğitimin iş imkanlarını artırdığı, farklı kurumlar ve hükümetler tarafından cinsiyete dayalı şiddet meselesini dikkate alan pek çok çalışmaya ilginin arttığı, kadınlara ve kızlara şiddetin önlenmesi ve mücadele edilerek bu konuya duyarlılık ve tepkilerin arttığı, kadının çeşitli bakımlardan yetersiz kalması (eğitim ve öğretim gibi) silahlı çatışmaların ve düşmanlıkların kadınları bulundukları yerleri terk etmeye zorladığı, terk edilen yerlerin genellikle yabancı ve yetersi koşulları olan yerler olduğu, gerçek anlamda bir demokrasinin oluşturulması için toplumun önemli siyasi ve ekonomik kararlarına kadın ve erkek katılımının dengeli olmasının son derece önem arz ettiği ifade edilerek, rapor Akdeniz ülkelerinde kadınlara yönelik çeşitli değerlerle ilgi tablolarla desteklenmiştir.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde Akdeniz Parlamenter Asamblesi’ne BM İnsan Hakları Beyannamesinden başlayarak kadın haklarına ilişkin yakın tarihsel süreci dikkate alarak, kadın haklarının insan haklarının ve demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğu, yaşamın her alanında kadın ve erkeğin aynı imkan hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamına geldiği, kadınların silahlı çatışmalarda büyük sorumluluk yüklendiği, bazı ülkelerdeki ekonomik güçlükler nedeniyle kadınlar arasında okur-yazarlık oranının düşük olduğu, kadınların eğitimi, iş yaşamına katılımı ve üst düzey görevlere gelmesi konularında bazı olumlu gelişmeler olduğu ifade edilerek, kadınların durumunu daha da iyileştirecek çözümlere yönelik öneriler sıralanmıştır.

            Filistin Delegasyonu raporun takdirle karşıladığını, Ürdün Delegasyonu kuzey ve güney ülkeleri kadınları arasında büyük farklılıklar bulunduğunu ve güney kadınlarının yasal bir şemsiye altına alınması gerektiğini, Fransa Delegasyonu raporu takdirle karşıladığını ve kadınların hangi kontrol yöntemini kullanacağı konusunda söz sahibi olması gerektiğini ve bazı değişiklik önerilerinin bulunduğunu ifade etmiştir.

            Bazı delegasyonların üyeleri kadınlara yönelik çalışmaların, kısaca hemen hemen her şeyin yer aldığı bir veri tabanı (data-base) oluşturulması konusunun daha sonraki oturumlarda da ciddiyetle ele alınarak, konunun takipçisi olunması gerektiği, Tunus Anayasasında dinlerin İslamiyet ve şeriatın uygulandığı yazılmasına rağmen kadınlarının uluslararası koşullara uyduklarının gözlendiği, poligaminin kesinlikle yasaklanması gerektiği, sivil toplum kuruluşlarının kadının toplumdaki rolünün artırılmasına önemli katkı sağladığı, Malta’nın Türklerle bazı hususları paylaşmadığı, APA’nın amaçlarından birisinin ülkeler arasında diyalog ve birbirlerinin deneyimlerinden yararlanmak olduğunu ileri süren Tunus Delegasyonu böylelikle hem sorunların çözümüne katkı sağlanabileceği hem de karşılıklı saygı tesis edilebileceği konularını vurgulayan konuşmalar yapmıştır. 

            Raportör Sayın Asan yapılan katkı ve öneri içeren konuşmalara teşekkürlerini sunarak, sunulan deşiklik önergelerini görüşerek üyelerin onayıyla değişiklikleri benimsemiştir.

 

 

 

Üçüncü Daimi Komite

Medeniyetler ve Dinler Arası Diyalog

Özel Çalışma Grubu : Göç

Raportör : Vasso Papandreou

 

            İlk cümle olarak göçmenlerin Avrupa toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğu belirtilerek başlanılan raporda; bazen göçün göçmenleri ağırlayan ülkelerde gerilimlere neden olmasına rağmen Akdeniz’in her iki kıyısından göçlerin olumlu etkileri olduğu, yasal olmayan yollardan yapılan göçte Akdeniz’in Afrika ile Avrupa arasında yeni bir sınır işlevi gördüğü, yasa dışı göçlerin oldukça karmaşık sorunlara açtığının bilindiği, sığınmacıların ya da muhtemel sığınmacıların pek çok örnekte de görüldüğü üzere başka seçeneklerinin bulunmaması nedeniyle illegal göç yoluna başvurmalarının dramatik ve karmaşık bir realite olduğu, yıllar geçtikçe çevre koşullarının gederek bozulması nedeniyle göç etmek zorunda kalan insanların sayısının artacağı, Akdeniz bölgesinde yasal olarak iş gücü ya da aile birleşimi nedenleriyle göçün gerçekleşmekte olduğu, yasa dışı göçün kayıt dışı ekonomi, ayrımcılık gibi sorunları körüklediği, Akdeniz’de göç konusunun ele alındığı platformların hükümetler arası bir nitelik taşıdığı, herhangi bir karar sürecinin en önemli unsurunu oluşturan parlamenterler toplumla en önemli bağı oluşturdukları, APA parlamenterlerinin özellikle göçün insani boyutu üzerinde durmalarının önerildiği ifade edilmiştir.

            Raporun “Taslak Karar” bölümünde insan hakları, ırk ayrımı, göçmenlerle ilgili uluslararası deklarasyonlar, protokol ve konvansiyonlar zikredildikten sonra göçün doğasının karmaşıklığı, gerçek sığınmacı ve mültecilere haklarının tanınarak iade edilmemeleri, APA üyesi ülkelerin çeşitli şekillerde göçe maruz kaldıkları, komşu ülkelerin orta ve uzun vadeli olmak üzere göçe ilişkin stratejilerini belirlemelerine gereksinim duyacakları ve göçe zorlanan insanların ayrı bir konuyu oluşturduğu belirtilerek, APA’nın ve diğer bütün meclislerin göçle ilgili “en iyi uygulamalar” konusunu daha iyileştirmek için çaba göstermeleri, uzun dönemde gerekli tedbirlerin alınabilmesi hazırlıkların yapılabilmesi için istatistik çalışmaların desteklenmesi, konuyla ilgili bölgesel akademik araştırma ağlarının oluşturulmasının desteklenmesi, onur kırıcı ve ayırım uygulayan politikalara karşı savaş açılması, transit ve hedef ülkelerde kültürler arası diyalogun güçlendirilmesi, PAM üyesi ülkelerin sivil toplum kuruluşlarınca hazırlanan gönüllü olarak geri dönüş programlarının teşvik edilmesi ve yeni bir deyim olan çevre koşullarının olumsuzlaşması nedeniyle göç zorun kalanları nitelemek üzere karşımıza çıkan “çevre göçmenleri”  ibaresi altındaki bireyleri kapsayan anlaşmaların teşvik edilmesi vurgulanmıştır.

            Tunus Delegasyonu raporda zorunlu göçün yer almadığını ve çeşitli uluslararası hükümler uyarınca göçmenlerin ülkelerine geri dönebilmeleri gerektiğini, uluslararası  göç olgusundan söz ederek ülkesinin gençlerin eğitimi için yatırım yaptığını, ancak yetişen dimağların ABD, Kanada yada çeşitli Akdeniz ülkelerine yerleşerek, sonuçta dışarıya hizmet verdiklerini, beyin göçünün önemle ele alınması gereken bir olgu olduğunu ifade etmiştir.

            Ürdün Delegasyonu 1948 yılında Filistinlilerin yerlerinden edildiğini ve çoğunun Ürdün’e yerleşmek zorunda kaldığını, söz konusu göçmenlerin sayısının 3 milyonu bulduğunu belirterek ve onlara hizmet sağlamasının güçlüklerinden söz etmiştir.

            Sırbistan Delegasyonu raporda ele alınan konular arasında “savaş göçmenleri” konusunun bulunmadığını, söz konusu kişilerin göçe zorlanan bireylerden biraz daha farklı olduğunu, Hırvatların Sırplar üzerinde temizlik yaptığını ve Krayina Sırpları meselesinin ortaya çıktığını, Kosova’nın yasa dışı olarak bağımsızlığını ilan etmesiyle göç başladığını, bu durumda Sırpların kendi başının çaresine bakacaklarını belirten bir konuşma yapmıştır.

            Sunulan değişiklik önergeleri ele alınmış ve üyelerin onayı ile değişikler üzerinde uzlaşmaya varılmıştır. Yapılan değişiklikleri kapsayan yeni rapor metninin hazırlanarak üyelere gönderilmesi kararlaştırılmıştır.

 

 

MA / 16.10.2008

 

Ana Sayfa Hakkında İç Tüzük Türk Grubu Toplantılar Fotoğraf Albümü Bağlantılar Sekretarya