BASIN BİLDİRİLERİ

İLGİLİ BASIN KURULUŞLARININ DİKKATİNE
Akdeniz Parlamenter Asamblesi (APA) Genel Kurulu’na katılan APA Türk Grubu Başkanı Doç. Dr. Aşkın Asan’ın ve berberindeki heyetin yürüttüğü temaslara dair basın bildirisi

Akdeniz Parlamenter Asamblesi’nde Türkiye’yi temsil edecek olan APA Türk Grubu Başkanı Ankara Milletvekili Doç. Dr. Aşkın Asan, beraberinde 4 milletvekilinden oluşan bir heyetle 22-24 Kasım 2007 tarihlerinde Malta’da gerçekleşmiş olan 2. APA Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Türkiye’yi temsil eden heyetle beraber yoğun bir diplomasi trafiğine giren Asan Genel Kurul’da yaptığı konuşmalarda Akdeniz coğrafyası ile ilgili önemli konu ve sorunlara değindi.

İlk günkü oturumda Asamble başkanı, konuk parlamenterler, izleyici olarak katılan üst düzey ülkelerin ve uluslararası organizasyonların temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada tüm Akdeniz ülkelerince paylaşılan bir miras olarak görülmesi gereken “Akdeniz ruhu”nun ekonomik, siyasi ve askeri işbirliği temelinde geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Bu yönde gösterilen çabalara destek vermenin de ötesinde, gerçekçi ve somut adımların atılmasına dair Türkiye’nin açık beklentileri olduğunu ve bu konuda kendi üzerine düşenleri yapma konusunda kararlı olduklarını dile getiren Asan şunları söyledi:

“Burada bizi karşılayan bu sıcak Akdeniz ruhunun, bölgede Asamble tarafından geliştirilmeye çalışılan işbirliğinin ve diyalogun temelini oluşturacağına inanıyorum. Bu anlamda, Asamble’mizin faaliyetlerine sağlayacağımı umduğum katkılar sayesinde, bu sıcak Akdeniz ruhunu siyasi istikrar, sürekli kalkınma, demokrasi ve insan hakları gibi ilkeler doğrultusunda somut adımlar atılması için yönlendirme şansını bulduğum için hem bir parlamenter olarak, hem de ülkem adına çok mutluyum”.

“Bölge için kolektif bir vizyon ve strateji” oluşturulurken “öncelikli hedeflerin” belirlenmesinde herkese önemli bir sorumluluk payı düştüğünü belirten Doç. Dr. Aşkın Asan, bu anlamda Akdeniz halklarının, yöneticilerinden pratik ve gerçekçi politikalar geliştirmelerini beklediklerini belirtti. Gerek bölgede, gerekse de Avrasya ve kuzey Afrika’da istikrarı engelleyen kronikleşmiş sorunların barışçıl yollarla evrensel normlar ve adalet çerçevesinde çözülebilmeleri için, tüm Akdeniz ülkelerinin somut adımlar atarak inisiyatif üstlenmeleri gerektiğini savunan Asan şöyle devam etti:

“Akdeniz’de barışı sağlamak için Türkiye elinden geleni yapacaktır. Kişisel olarak ben kâğıt üzerinde yazılı olanlara çok fazla değer vermem, önemli olan yazılı olanların hayata geçirilmesidir” diye konuşan Asan, Türkiye’nin İsrail-Filistin sorunu ile ilgili üstlendiği rolü ele aldı.

“Filistin sorunu Ortadoğu’nun ve Akdeniz coğrafyasının en temel sorunudur. Bu konuda nihai bir çözüme ulaşmak bölgedeki diğer sorun ve çatışmaların etkin bir şekilde çözüme ulaştırılmasında büyük yarar sağlayacaktır. Bunun için, 2005 yılında başlatılan ve Filistin ve İsrail liderlerinin katılımıyla ülkemizde gerçekleştirilen Ankara Forumu veya bu forumun 7. Birleşimi için 13 Kasım’da Türkiye’de bulunan Sayın Başbakan Peres ve Sayın Başbakan Abbas’ın TBMM’nde konuşma yapmaları gibi aktif müdahale örneklerinin artması elzemdir”.

Bu anlamda, Türkiye’nin tüm bu ve benzeri ortalaşa çabaların kurumsal bir çatı altında koordinasyonunu sağlayacak bölgesel girişimleri koşulsuz desteklediğini söyleyen Asan, Asamble’nin etkinleşmesi yönündeki dileklerini dile getirdi.

İkinci günkü konuşmasında da, Aşkın Asan, bu tür bölgesel kurumsallaşma ve işbirliği doğrultusundaki çabaların Akdeniz Ülkeleri arasında kurulacak bir “birliğe” dönüşmesi konusuna değindi.

Bölge ülkelerinin Akdeniz coğrafyasını ve bu coğrafyanın bünyesinde barındırdığı ülkeleri ilgilendiren konularda yerel-bölgesel işbirliği, demokrasi ve uluslararası normlar temelinde ortaklaşa hareket edebilmeleri yönünde atılacak tün adımları Türkiye’nin büyük bir heyecanla karşılayacağını belirten Asan, bu işbirliğinin zaten gelişmekte ve olgunlaşmakta olan bir süreç olduğunu söyledi.

“Avrupa Birliği’nin komşu ülkelerle yürüttüğü projeler ve yoğun diplomatik ilişkilerin ötesinde ortaklaşa bir inisiyatifin gelişmesi, Türkiye açısından, bölgesel konu ve sorunların giderilmesi, bölgesel kalkınma ve kültürel entegrasyonun sağlanması ve demokratik toplumsal gelişimin yaygınlaşması açısından gayet olumlu bir gelişme olacaktır”.

Bu tür bir işbirliğinin gelişmesi sürecinde Avrupa ülkelerinden gelen katkıların azımsanmayacak faydaları olacağına değinen Asan, bu tür destek girişimlerinin farklı boyutlarda yorumlanmasının doğru olmayacağını belirtti.

“Türkiye AB ile ilişkilerinde geri döndürülmesi söz konusu olmayan bir noktaya gelmiş, AB tam üyelik müzakerelerinin önünü açacak belgelere imza atmıştır. Karşılıklı hukuksal taahhütlerin ve ilgili müzakerelerin olumlu bir zeminde ilerlediği böyle bir süreç devam ederken, bölgedeki alternatif işbirliği girişimlerinin AB üyeliği söz konusu olan bir ülkeyi içerecek alternatif birlikler oluşturma arzusu ile açıklanması anlamlı değildir. Biz, bu anlamda, Sayın Fransa Başkanı Sarkozy’nin girişimlerini memnuniyetle karşılıyor, muhtemel bir kurumsal işbirliği protokolü öngörülecekse, oluşturulmasında gerekli katkıları sağlayarak işletilecek sürecin bir parçası olma yönünde tavır göstereceğimizi belirtmek istiyorum”.

Bir Fransız televizyonunun sorularını yanıtlayan Asan, Akdeniz Birliği ile ilgili gündemde olan bu tür tartışmalara da açıklık getirdi. Sarkozy’nin Akdeniz Birliği konusundaki yoğun ilgi ve heyecanını Türkiye’nin büyük bir memnuniyetle karşıladığını belirten Asan, bu projenin Türkiye’yi alternatif bir sürece kilitleyerek AB üyeliği konusunda oyuna getirme hamlesi olduğuna inanmadığını belirtti. Avrupalı liderlerin Akdeniz ülkelerine kurumsal işbirliği telkin etmelerinin altında başka amaçlar aramadıklarına değinen Asan, Ankara anlaşması gibi temel belgelerin, Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci açıkça tam üyelik bağlamında değerlendirdiğini söyledi.

“Her halükarda, kim ne derse desin, ne düşünürse düşünsün, ne isterse istesin, geri döndürülemeyecek bir süreç başlamıştır. Sayın Sarkozy’nin neyi dileyip neyi dilemediği bu konuya ilgili değildir; kendisi istiyor olsa da, olmasa da Türkiye tam üyelik sürecine girmiştir ve bu sürecin sonunda da AB üyesi olacaktır. Türkiye tabii ki siyasi, diplomatik ve kültürel ufkunu Avrupa ile sınırlamış da değildir. Avrupa ile ilişkileri, Türkiye’nin çok boyutlu bir çerçevede yürüttüğü diplomatik ilişkilerinin bir parçasıdır ve bu çerçeve içinde Türkiye’nin daha birçok sorumluluğu, bağları ve hedefleri vardır. Bu anlamda, dünyada nerede bizi ilgilendiren bir birlik varsa biz Türkiye olarak onun bir parçası oluruz, nerede de bir ayrılık varsa onun giderilmesi doğrultusunda her tür çabayı sarf ederiz”.

 

Ana Sayfa Hakkında İç Tüzük Türk Grubu Toplantılar Fotoğraf Albümü Bağlantılar Sekretarya