DÖNEM: 23                            CİLT: 39                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

60 ıncı Birleşim

19 Şubat 2009 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokol’ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/693)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, Antalya’daki Vakıf Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)

 

3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 24 ve 25 Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesine ve 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05/03/2009 Perşembe gününden başlamak üzere 15 gün ara verilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları’nın 1’inci maddesinin oylaması

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları’nın oylaması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Ziraat Bankasının bazı milletvekillerine promosyon dağıtmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6531)

2.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, akaryakıt ürünlerinden alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6532)

3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının tasavvuf korosu oluşturduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/6691)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.04’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Bitlis Milletvekili Cemal Taşar, Tatvan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 81’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Muş  Milletvekili Sırrı Sakık’ın, cezaevlerindeki sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,

Ankara  Milletvekili  Nesrin  Baytok’un,  Ankara’nın ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,

Cevap verdi.

 

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Balıkesir ilindeki cezaevlerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in, Suriye’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci  sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307),

3’üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin, Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin, Kadın  Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328),

5’inci  sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki  Kara  Sınırı  Boyunca  Yapılacak  Mayın  Temizleme  Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),

6’ncı sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt  Çavuşoğlu’nun, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili  Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun  Teklifi;  Antalya  Milletvekili  Osman  Kaptan  ve 4 Milletvekilinin, Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277)    (S. Sayısı: 272),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 15 Milletvekilinin,  4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Malatya Milletvekili Ferit  Mevlüt  Aslanoğlu’nun, 5084  ve  5350  Sayılı  Kanunlarda  Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Harun Öztürk ve 11 Milletvekilinin, 25.8.1999 Tarihli ve 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 Milletvekilinin, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik  Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile  Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul  Milletvekili Sebahat Tuncel’in, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili  Mustafa  Cihan  Paçacı  ve  23 Milletvekilinin, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda  Değişiklik  Yapılmasına  Dair  Kanun  Teklifi; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri  Yozgat   Milletvekili  Bekir Bozdağ ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş   Milletvekili  Veysi  Kaynak’ın,  Yatırımların   ve   İstihdamın  Teşviki  ile  Bazı  Kanunlarda  Değişiklik  Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına  Dair  Kanun  Teklifi  ile  Plan  ve  Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/676, 2/72, 2/102, 2/106, 2/334, 2/368, 2/375, 2/381, 2/383, 2/387) (S. Sayısı: 329) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

 

19 Şubat 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.43’te son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Giresun

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 65

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Şubat 2009 Perşembe

Rapor

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 Milletvekilinin, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 Milletvekilinin, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve                  22 Milletvekilinin, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 Milletvekilinin ve Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 Milletvekilinin,  Uyuşturucu Başta Olmak Üzere Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı  Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/6,19,36,39,41,51,103) (S. Sayısı: 323) (Dağıtma tarihi: 19.02.2009) (GÜNDEME)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 Milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.02.2009)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Antalya’daki Vakıf Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.02.2009)

 

19 Şubat 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz İzmir ilinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir ilinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Azerbaycan’ın millî şairi, yeri doldurulmaz büyük fikir adamı Vahapzade’nin Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Allah’tan rahmet diliyorum, ruhu şad olsun.

Sayın milletvekilleri, İzmir’imizin merkez ilçe ve köylerine muhtelif zamanlarda yaptığım ziyaretlerde her kesimden vatandaşlarımızla görüşmüş, onların çaresizliğini, sıkıntılarını paylaşmış ve onların sorunlarını Meclis kürsüsünden dile getireceğime söz vermiştim. Bu yüzden huzurlarınızdayım.

İzmir halkının sorunları ülkemizin son altı yıldır daha da derinleşen ve içinden çıkılmaz hâle gelen sorunlarıyla bire bir örtüşüyor, daha fazlası, İzmir bir de cezalandırılıyor. “İzmir hem sanayi hem tarım hem turizm hem kültür şehri.” diyoruz ve senelerdir İzmir Türkiye sanayi ve tarımının önemli bir bölümünü üstlenmesine rağmen, ihtiyaç duyduğu yatırımlar devamlı erteleniyor.

Sayın milletvekilleri, Türkiye tarımının içinde bulunduğu vahim durum İzmir’de de kendini göstermiştir ve son yıllarda en çok etkilenen kesimlerden biri İzmirli çiftçiler ve köylülerdir. Üretimde yaşanan büyük düşüşler, bazı ürünlere konan kotalar, mazot ve zirai ilaç fiyatlarının çok yüksek olması, taban fiyatlarının düşüklüğü, belirsizliği, çiftçiyi üretimden elde ettikleriyle masraflarını karşılayamaz duruma düşürmüş ve çiftçiyi borç batağına sürüklemiştir ve bu çaresizlik içinde devlet bankalarının kredi şartlarının zorluğu karşısında, kredi vermekte kolaylık sağlayan yabancı sermayeye teslim edilmiş, özel bankalardan kredi alan köylünün çoğu borcunu ödeyemediği için icralık duruma düşmüştür ve teminat olarak ipotek ettirdikleri bilhassa zeytinliklere, bağlara, tarlalara el konulmasıyla karşı karşıyadır.

Sayın milletvekilleri -dinliyorsunuz herhâlde- İzmir’in altyapı problemleri bir türlü çözülemiyor, yeni nazım imar planı bir türlü çıkmıyor, Büyükşehir Belediyesi mahkemelik, metro içler acısı; iki ucu bir türlü bir araya gelmeyen, daha 5 kilometresi tamamlanmış sonu meçhul bir metro. Diğer illerden on beş yıl sonra doğal gaz geldi İzmir’e, termal enerjiden faydalanma yolunda bir adım bile yok. Yüz yıl önce dünya ticaretinin en önemli merkezi olan İzmir’de, liman ve ticaret kenti olan İzmir’de hâlen “Liman genişletilsin mi, taşınsın mı?” tartışılıyor. Ticaret ve sanayi kesiminin ekonomik kriz nedeniyle uğradığı zararlar göz ardı ediliyor. EXPO’nun teması biliyorsunuz “sağlık”tı. Sağlık turizmi için hiçbir yatırım yok. Nerede oteller zinciri, nerede üniversiteler şehri? Fuarlar kenti İzmir’in hâlen kongre merkezine bile sahip olmadığını görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, İzmir çoğu zaman susuzluk yaşadı, yine de yaşayacaktır ama İzmir ili ve çevresinde suyun ekonomik kullanımı için zamanında alınmayan tedbirler, yer altı sularının yanlış kullanılması, barajların, sulama göletleri gibi altyapının bir türlü hayata geçirilememesi, atık su tesislerinin ve arıtma tesislerinin yetersizliği yüzünden sadece tarımsal olarak su sıkıntısı çekilmiyor, aynı zamanda, içme ve kullanma suyunda da büyük sıkıntılar yaşanıyor. Biliyorsunuz, arsenikli su yıllardır İzmir halkına içiriliyor. Bu, CHP’li belediyelerin hem de AKP İktidarının başarısızlıklarının örneğidir. Bu iki partinin iş bilmezlikleri ve kısır çekişmeleriyle vatandaşlarımızın sağlığıyla oynanmaktadır.

Yine ben buradan Gaziemir ve Sarnıç’taki vatandaşlarımıza ve Menderes’teki vatandaşlarımıza da sesleniyorum: “2/B’yi çıkardık.” diyorlar Anayasa’mızın 170’inci maddesi değişmeden. Sadece seçim öncesi aldatılıyorsunuz, buradan bunu ifade etmek istiyorum.

Artık İzmir emeklinin rahatlıkla yaşayacağı bir kent olmaktan çok uzak. Esnaf bitmiştir; bunu anlayabilmek için sadece tarihî Kemeraltı Çarşısı’na girerseniz göreceksiniz. Hiç durmadan işçilerin işlerine son verilmektedir, işsizlik probleminin çözümünde çok önemli olan KOBİ’ler can çekişmektedir.

Sayın milletvekilleri, İzmirli ne iktidardan güldü ne de yerel idarelerden. Biz, İzmirlilerin ve ülkemizin vatandaşlarının sıkıntılarını gerek Meclis kürsüsünden gerekse karşılıklı görüşmelerimizde dile getirdiğimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – AK PARTİ kazanırsa İzmir gülecek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

ŞENOL BAL (Devamla) – …bu İktidar mensupları bize “Siz kimlerle görüşüyorsunuz, vatandaşlarımız hâlinden çok memnun; bizlerden memnun olmasalardı biz yüzde 47 oyla gelmezdik.” diyorlar.

Değerli İzmirlilere buradan seslenmek istiyorum: Bir yanda uzun yıllardır İzmir Belediyesini elinde tutan CHP’nin başarısızlık ve yapamadıkları hizmetleriyle özdeşleşmiş namları, bir yanda altı yıldır İzmir’i göz ardı etmiş, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiş, yerel seçim öncesi sözde İzmir çıkartmaları yapan AKP İktidarı. Onlar “Biz varsak İzmir var.” diyorlar, biz ise “İzmir varsa, İzmirli varsa biz varız.” diyoruz. Şuna inanıyorum ki bu iki partinin ezberini sayın İzmirliler bozacaktır. İzmir ne CHP’ye mahkûm ne de AKP’ye mecbur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz kredi kartlarında çözüm önerileriyle ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim.

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.

Benim gündem dışı konuşmam kredi kartlarında çözüm önerileri olacak ama bu önerilere başlamadan benden önceki hatibe bir cevap vermek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisine mecbur ya da mahkûm değil İzmir, İzmir gönülden, isteyerek Cumhuriyet Halk Partisini destekliyor, desteklemeye de devam edecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, kredi kartlarında sorun var mı? Var. 2005’in sonunda 644 bin kredi kartı mağduru vardı, 2006 yılının Ocak ayında bir yasa çıkarıldı ve bu ödemeler, borçlar yeniden yapılandırıldı. Bugün aradan üç sene geçti, kredi kartı mağdurları, BDDK’nın açıklamasına göre 1 milyon 564 bine ulaştı, yani neredeyse 3 katına yakın. Dolayısıyla, arkadaşlar, bugün eğer kredi kartı mağdurları 3 katına ulaşmışsa bugün de bir çözüm getirmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, çözümün üç ayağı var. Birisi: Kredi kartı faizlerini düşürmemiz lazım. Yüzde 62’dir kredi kartı faizleri. Bu faizleri yüzde 20’lere düşürmemiz lazım. Aksi takdirde kredi kartı mağdurları, bu sistem, yaratmaya devam edecektir.

İkincisi: Kredi kartı faizleri aylık ilan ediliyor. Arkadaşlar, aylık faiz, istikrarsız ekonomilerde olur. Aylık faiz, gelecek ayın belirsiz olduğunu ifade eder. Onun için, aylık faiz uygulaması dünyada yoktur. Aylık faiz uygulamasını yıllık faize çevirelim ve dolayısıyla tüketici de aldanmasın. Faizler konusunda temmuz ayında bir önergemiz vardı, daha doğrusu benim yasa teklifim vardı, Cumhuriyet Halk Partisi adına. Bu iki konuyu kapsıyordu. İktidar partisinin kararıyla bu reddedildi. Oysaki bunun reddedilmesi kredi kartı sorununu tırmandırdı, tırmandıracak.

İkinci çözüm, değerli arkadaşlar: Kredi kartlarında… İsteyen herkese kart veriliyor. Yasa belirli sınırlar getirmiş olmasına rağmen kredi kartlarında bir sınırlama yok. Kredi kartlarını öncelik sırasına göre, başvuruda öncelik sırasına göre yalnız iki bankanın vermesi lazım. Bunu da yasaya koymamız lazım ve dolayısıyla bunun uygulamasını, sorumluluğunu da bankalara vermek lazım. Eğer iki kredi kartından daha fazla kart verirse bankalar, veriyorsa, bunun nedeni yüksek faizdir; bunun nedeni yüksek faizden dolayı bankaların aşırı risk almaya rıza göstermesidir. Faizleri düşürmekle beraber kredi kartını da iki ile sınırlamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, kredi kartı sayısına sınır getirilmesiyle beraber elbette ki bu iki önlem yetmez. Türkiye’de ekonomik bunalım… Ekonomik bunalım diyorum çünkü Türkiye’de ekonomik kriz bir durgunluk düzeyini geçmiştir, bir deflasyon düzeyini geçmiştir, dibe vurmuştur, sosyal patlama yaşanmaktadır, intiharlar artmaktadır, boşanmalar artmaktadır. Dolayısıyla işsizlik… 564 bin -bir ayda- insan işsiz kalmıştır. Bu bir sosyal patlamadır. Onun için bunun adı ekonomik bunalımdır, ekonomik buhrandır, aynen 1930’daki gibi. Bunun için Türkiye’de hükûmetin önlem alması, öyle, ufak yahut palyatif tedbirlerle değil… Türkiye’de bir kriz yönetiminin kurulması gerekiyor; olağanüstü bir kriz uygulaması, bir kriz yönetimi uygulaması gündeme getirmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu anlamda, takipteki kredi borçlarını yeniden, bugün için yapılandırmak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu nedenle ben, 11 Şubat 2009’da yeni bir yasa teklifi verdim. Bunu hepinizin desteklemesini bekliyorum. Bu teklifte, takibe alınan kredi kartı borçlarının Merkez Bankası gecelik borç verme faizi artı 2 puan, bugün için yüzde 17,5 faiz oranıyla ve yirmi dört ay taksite bağlanmasını önerdim.

Değerli arkadaşlar, çalışanın sigortası var; işçinin sendikası var; işverenin TİSK’i var, TÜSİAD’ı var; işsizin, fakirin, yoksulun sigortası sizsiniz. İşçinin, fakirin, yoksulun sigortası devlettir; devlettir ve yasayı da bizler çıkaracağız. Onun için, kredi kartı mağdurlarının daha artmasını önlemek için takipteki kredi kartı borçlarının yeniden yapılanmasını öneriyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Gündem dışı üçüncü söz Türk dünyasının millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı münasebetiyle söz isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbay’a aittir.

Sayın Erbay, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şair, fikirlerin çırpınan seli, hakikatin mugannisi, tabiatın konuşan dili, cemiyetin haykıran sesidir. Şair, günün ve asrın vicdanı, tarihin şeref, şanı, bu dünyaya zamanın sözü, hakikatin aynasıdır. İşte, bu vasıfları taşıyan Türk dünyasının büyük şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade 13 Şubat 2009’da seksen dört yaşındayken aramızdan ayrıldı.

Vahapzade, 1925’te Azerbaycan’ın Şeki şehrinde doğdu. Dokuz yaşında ailesiyle birlikte Bakü’ye taşınan Vahapzade, ilk ve ortaöğrenimini burada tamamladı. 1947’de Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümünden mezun oldu ve aynı bölümde öğretim üyeliğine başladı. 1964’te tamamladığı tezi ile filoloji doktoru unvanını aldı, 1980’de Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine seçildi. 1990’da emekli oluncaya kadar bu üniversitede ders verdi.

Vahapzade, 1960’larda başlayan Azerbaycan özgürlük hareketinin öncülerinden biriydi. Azeri halkının yaşadığı zorlukları anlatan pek çok eserini yurt dışına kaçırmak suretiyle yayınladı. 1995’te 1990’lardan beri süregelen Azeri özgürlük mücadelesindeki hizmetlerinden dolayı devlet tarafından istiklal nişanı ile ödüllendirildi.

Vahapzade, 1980-2000 yılları arasında milletvekili olarak Parlamentoda görev yaptı. O, Türk dünyasının yaşayan en büyük şairiydi. Onun baskıya, neme lazımcılığa, sunileşmeye, vefasızlığa, geri bırakılmışlığa, ezansızlığa, dolayısıyla maneviyatsızlığa her zaman isyanı vardı.

Vahapzade, eserlerinde genellikle özgürlük, yurt sevgisi, din ve maneviyat gibi temaları işlemiştir. Kırkı aşkın şiir kitabı, çeşitli bilimsel eserleri bulunmaktadır.

Unutulmaz şair Vahapzade, bütün Türk dünyasında ortak bir terminoloji, ortak bir dil oluşturulması için büyük çaba harcamıştı. Bunun için, Türkiye Türkçesinin ortak dil olması gerektiğini, bütün Türk dünyasının Türkiye Türkçesini çok iyi öğrenmesini ve aralarında Türkiye Türkçesiyle konuşmalarının lüzumunu daima ifade etmekteydi. Bu sebeple, o, sürekli olarak Türkçenin ve Türkçe eğitimin önemini vurgulamıştır. Bahtiyar Vahapzade için Türkçe, ecdadımızın bize bıraktığı en kıymetli hediyedir. Ona göre Türkçe, gözümüz gibi korunacak ve gelecek nesillere de bırakılacak en önemli emanettir.

Yanık türkülerimizin kederi, ak sakallı dedelerimizin, nur yüzlü ninelerimizin öğüdü, örf ve ananemizin buğusu, çiçeklerimizin rengi, kokusu, bütün bunların hepsi bu aziz dilde saklanmış ve yaşatılmıştır. Türkçenin yitirilmesiyle kaybedilen sadece bir dil değil, bütün bir hayat anlayışımız, geleneğimiz, töremiz, dünyaya bakışımız, hasılı, bin yıllarla kıvama gelen ruh ve maneviyat dünyamızdır.

Yiğitlerden bir yiğitti o…

“Bir millet, iki devlet

Aynı arzu, aynı niyet.

Her ikisi cumhuriyet

Azerbaycan-Türkiye.

 

Birdir bizim her hâlimiz

Sevincimiz, melalimiz.

Bayraklarda hilalimiz

Azerbaycan-Türkiye.

 

Ana yurtta yuva kurdum,

Ata yurda gönül koydum.

Ana yurdum, ata yurdum

Azerbaycan-Türkiye.” diyecek kadar Türkiye sevdasıyla dolu bir memleket aşığıydı o.

Türkiye’mizin, dost ve kardeş Azerbaycan’ın ve bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diyor, büyük şaire Allah’tan rahmet diliyor ve konuşmamı yine onun dertli bir şiiriyle bitiriyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL ERBAY (Devamla) –

“Sefası bitti ömrümün,

Şimdi dağa çıkarım, düze elveda.

Düze duman çöker, düze kar yağar…

Bahara elveda, yaza elveda...

 

Bahtiyar, derinde sızlayıp yaran,

Kalbini dağlayıp üzer her zaman.

Göze hüzün çöker, göze yaş çöker,

Sevince elveda, düşe elveda...

 

Şimdi öz kökünden süzülen benim,

Özge budaklara dizilen benim,

Şimdi ne sen sensin ne ben benim,

Biz ki biz değiliz, bize elveda.”

Onun çok kullandığı hitap cümlesi olan dildaşım, kandaşım, dindaşım, kardaşım Bahtiyar Vahapzade’ye tekrar rahmet niyazıyla birlikte hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erbay.

Evet, millî şair Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı münasebetiyle yapılan konuşma hakkında görüş ve düşüncelerini belirtmek üzere Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Düzce Milletvekilimiz Sayın Celal Erbay’ın gündem dışı bir konuşmaya konu ettiği Azerbaycan’ın, Türk dünyasının büyük şairi Bahtiyar Vahapzade’ye ben de Allah’tan rahmet diliyorum, bütün dost, kardeş Azerbaycan halkına ve bütün Türk dünyasına başsağlığı diliyorum ve Sayın Erbay’a da böyle bir konuyu gündeme getirdiği için, huzurlarınızda, Hükûmetimiz adına çok çok teşekkür ediyorum.

Bahtiyar Vahapzade özgürlük şairiydi, bağımsızlık şairiydi. Gerçekten, o, Türk dünyasının yaşça gerçekten en büyük şairiydi ve duygu yoğunluğu, lirizm itibarıyla da en büyük şairlerinden birisiydi. 2005 yılında Bakü’yü ziyaret ettiğimde kendisini yemeğe davet ettim, Bakü Büyükelçiliğimizde birlikte bir yemek yedik, kendisini daha yakından tanıma bahtiyarlığına erdim. Büyük bir insandı, büyük bir şairdi, Türkiye’ye ve Türk insanına karşı da büyük bir sevgiyle dolu olan bir şairdi. Vefatından sonra, şahsen Millî Eğitim Bakanı olarak da bir mesaj yayınladım ve onun aziz hatırasını yaşatmak üzere, Adana’da kurduğumuz 2009-2010 öğretim yılında eğitim-öğretime açacağımız ve öğrenci alacağımız Türkiye’de bütün sayısı on altı olan sosyal bilimler lisemize “Bahtiyar Vahapzade” adını verdik. Bunu da değerli milletvekili arkadaşlarımla ve dost Azerbaycan halkıyla paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi kısa bir süre önce, yine Kırgız edebiyatının en büyük romancısı, dünyadaki en büyük romancılardan birisi Cengiz Aytmatov’u yine kaybettik. O da rahmeti Rahman’a kavuştu. Onun da aziz hatırasını yaşatmak üzere, biz, İzmir Urla’da yine açtığımız sosyal bilimler lisesine “Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi” adını koyduk. Malumunuz, bu on altı sosyal bilimler lisemiz, özellikle Türkiye sahasında ve Türk dünyası sahasında Türk edebiyatı, Türk kültürü ve özellikle bu alanlarda temayüz etmiş, eser bırakmış ve hayranlık uyandırmış olan şahsiyetlerin isimlerini bu okullara verdik. Malum İstanbul’daki sosyal bilimler lisesinin adının Mümtaz Turhan olması gibi, Sakarya’daki sosyal bilimler lisemizin adının Cemil Meriç olması gibi, Erzurum’daki sosyal bilimler lisemizin adının Nurettin Topçu olması gibi veya Konya’daki sosyal bilimler lisemizin adının Erol Güngör olması gibi, Gaziantep’tekinin isminin Sabahattin Zaim olması gibi vesair… Şimdi de Adana’daki sosyal bilimler lisemize merhumun yani Bahtiyar Vahapzade’nin adını verdik, ismiyle yaşasın diyoruz.

Kendisi annesi için yazdığı ve gerçekten yürek paralayan şiirinde annesine hitaben “Sen menden günbegün uzaklaşırsan men sene günbegün yakınlaşirem.” diyordu. Gerçekten annesine günbegün yakınlaştı ve seksen dört yaşında büyük bir isim bırakarak, hepimizin gönüllerinde kendisine bir yer bırakarak vefat etti. Ben bir kez daha bütün Bahtiyar Vahapzade sevenlere, Türk dünyasına, Azeri kardeşlerimize başsağlığı diliyorum ve kendisine rahmet dileklerimi bir kez daha yenilemek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu temennilere yerimizden katılmak istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak biz de Türk dünyasının millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin kaybından dolayı üzüntümüzü ifade ediyoruz ve merhuma yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz. Türk dünyasının başı sağ olsun.

O gerçekten Türk dünyasındaki birliği -dil birliğini en azından- duygu beraberliğini sağlayan son dönemin en büyük şairiydi. Onu rahmetle, şükranla anıyoruz ve Türk dünyasının başı sağ olsun, başta Azerbaycan halkının, kardeşlerimizin ve tüm Türk milletinin başı sağ olsun.

Teşekkür ediyorum, duygulara katılıyorum, bu temennileri, Sayın Bakanın bu gayretlerini de takdirle karşılıyorum. Evet, onun ismi yaşamalı, onun kitapları da basılmalı. İsminin de liselere, okullara verilmesini doğru bir karar olarak görüyor, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Evet, Azerbaycan milletinin ve bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diyoruz. Bahtiyar Vahapzade’ye Allah’tan gani gani rahmet diliyoruz. Sayın Bakanımıza da göstermiş olduğu şükran duygusundan dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz. Adı ile binlerce yıl yaşasın diyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Esfender Bey de bu konuda bir katkıda bulunmak istiyor.

BAŞKAN – Tabii tabii

Sayın Korkmaz, buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Efendim çok teşekkür ediyorum.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Azerbaycan millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı dolayısıyla gerek Azerbaycan’a, Azerilere gerekse Türkiye’ye, Türk halkına başsağlığı diliyoruz.

Azerbaycan millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin öncelikli dileği, isteği Azerbaycan ile Türkiye’nin kardeş ülkeler olarak birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmelerine ve ilişkilerinin daha sıkılaştırılmasına yönelikti. Onun için kendisiyle ilgili Millî Eğitim Bakanımızın temennilerini ve adının bir okula verilmesini de biz şükranla karşılıyoruz, kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Sayın Pazarcı, buyurun efendim.

3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Azerbaycan millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı dolayısıyla kendisinin nurlar içinde yatmasını diliyoruz. Azerbaycan halkına ve Türk halkına başsağlığı diliyoruz. Vahapzade için bütün olumlu yaklaşımlara biz de katılıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı.

Biz de bize bu duyguları yaşatan Sayın Erbay’a, Sayın Bakanımıza ve bütün parti gruplarına gösterdikleri kadirşinaslıktan dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokol’ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/693)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                                                                                                         Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                   Başbakan

BAŞKAN – Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eczacılarımızın ve Eczanelerin, sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz. 18.02.2009

1) Reşat Doğru                                                (Tokat)

2) Süleyman Latif Yunusoğlu         (Trabzon)

3) Oktay Vural                                                (İzmir)

4) Mustafa Enöz                                              (Manisa)

5) Akif Akkuş                                                 (Mersin)

6) Ahmet Duran Bulut                    (Balıkesir)

7) Muharrem Varlı                                          (Adana)

8) Hakan Coşkun                                            (Osmaniye)

9) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

10) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

11) Mustafa Kalaycı                                        (Konya)

12) Mehmet Günal                                          (Antalya)

13) Hasan Çalış                                               (Karaman)

14) Osman Ertuğrul                                         (Aksaray)

15) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

16) Recep Taner                                              (Aydın)

17) Rıdvan Yalçın                                           (Ordu)

18) Hasan Özdemir                                         (Gaziantep)

19) Hüseyin Yıldız                                          (Antalya)

20) Münir Kutluata                                          (Sakarya)

21) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

22) Durmuşali Torlak                      (İstanbul)

 

Gerekçe:

Ülkemizde 51 adet Eczacı Odasına kayıtlı 24.119 adet Eczane bulunmaktadır.

Eczacı ve Eczaneler, sadece ilaç veren tedarikçi konumunda değildir. Birinci basamak sağlık kuruluşu olarak, Modern Sağlık Hizmeti sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Eczaneler, halkımızın en yakınındaki ilaç ve sağlık danışmanıdır.

Hastalarımızın ilaçsız ve tedavisiz kalmaması için çok büyük fedakârlıklarla görevlerini yapmaya çalışan eczacılarımız ve eczanelerin çok büyük sıkıntıları vardır.

Eczacılarımız, son yıllarda âdeta sağlık sisteminin finansal yükünü çekmeye zorlanmaktadırlar.

Avans uygulaması ile eczacılarımız çok sıkıntı çekmektedirler. Eczacılar tarafından yapılması gereken ödemelerde avans uygulaması olmadığı hâlde, eczanelerin alacaklarında avans uygulaması eczacıları sıkıntı içerisinde bırakmaktadır.

Bu uygulamanın devam etmesi halinde, son günlerde de 6197 sayılı eczacılık temel yasasına eczacı-eczacı ortaklığı konularak, eczanelerin şirketleşmesinin, tek elde toplanmasının ve el değiştirmesinin önü açılacağı şeklindeki iddiaya yönelik duyumlar gerçekleşmiş olacaktır. Bu da, Türkiye’nin büyüyen ilaç pazarındaki payını artırmak isteyen çok uluslu şirketlerin işine yarayacak, Ülkemiz eczanelerinin de diğer varlıklarımız gibi yabancıların kontrolüne geçmesi sağlanmış olacaktır.

Eczanelerin avans uygulaması ile kapanmaya zorlanmasının, zincir eczaneler kurulmaya çalışıldığı yolundaki duyumlar da Eczacılar arasında gelecek kaygısının yaşanmasına sebep olmaktadır.

Son yapılan değişiklik ile cirosu düşük eczanelerden Devlet iskontosu kaldırılmış ise de, bu sorun halen varlığını sürdürmektedir.

Yine aynı şekilde, muayene katkı paylarının devlet hastaneleri açısından eczaneler tarafından tahsil edilmeye devam ediyor olması, sorunların çözümü değil peyder pey ertelenmesi anlamına gelmekte olup bu konudaki sorunda devam etmektedir.

Sağlık Uyulama Tebliğlerinde yer alan ve sık sık değişen hükümler nedeniyle, eczacılardan kaynaklanmayan, raporlama ve ilaçların reçetelendirilmesinden kaynaklanan yanlışların maddi yükü, provizyon sistemine girdikten sonra, eczacı üzerinde kalmakta ve eczanelerimize büyük külfet bırakmaktadır.

Provizyon sistemi sürekli olarak ve düzenli çalışmamaktadır. Bu da eczaneler tarafından hastalara ilaç verilmesinde sıkıntılara yol açmaktadır. Hasta yakınları ile eczacılar arasında olumsuzluklara yol açmaktadır.

Yeşil kart reçetelerinin geri ödeme süreleri çok uzamaktadır. Eczacılar tarafından hastalar için karşılanan ilaçların bedelleri bırakın yıl içerisinde karşılanmayı sonra ki yıllara sarktığı gibi, ilaç bedelleri için ihtiyaç duyulan ödeneklerde bütçelere talebin % 70-75 kadar konmaktadır.

Günü birlik tedavi ve ilaç fiyat kararnamesinde yer alan olumsuzluklar giderilmelidir.

Halkımızın en yakınındaki sağlık danışmanı olan eczacı ve eczanelerimizin yukarıda sayılabilen sorunlarının çözümü ve meslek haklarının sağlanmasına yönelik olarak yapılabilecek çalışmaların tesbitinin, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi yerinde olacaktır.

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, Antalya’daki Vakıf Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir gelişiminin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Antalya'nın merkezinde bulunan Duraliler mevkiinde, 2 milyon 806 bin m2 büyüklüğünde olan "Vakıf Zeytinliği", kent Merkezinin en büyük yeşil alanı niteliğine sahiptir. Bu alan, Cumhuriyetin ilk yıllarında modernleşme hareketlerinin bir parçası olarak başlatılan tarımsal üretimin geliştirilmesi ve canlandırılmasının kentimizdeki somut bir belgesidir. Cumhuriyet döneminin bu tarımsal kültürünün, savaştan çıkmış Türk Toplumunun kalkınmada gösterdiği başarının Antalya'nın gelecek kuşaklarına aktarılması açısından korunması oldukça önem taşımaktadır.

Bu sebeplerden, "Vakıf Zeytinliği" 1998 yılında Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiş ve kurul kararında zeytinliğin sahip olduğu özelliğinin korunması, planlarda bu alana "Tarımsal Niteliği Korunacak Alan" kararı getirilmesi istenmiştir. Kurulun kararı doğrultusunda da "Vakıf Zeytinliği"ne 1/25.000 ölçekli nazım imar planında "Tarımsal Niteliği Korunacak Özel mahsul Alanı" kararı getirilmiştir.

Antalya Vakıf Zeytinliği, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından kiralanması için ihaleye çıkılacağı, ihale şartnamesinde, zeytinliğin tarımsal amaçlı kullanılacağına dair kesin ve zorlayıcı hüküm mevcut değildir. Tarım dışı kullanım için açık kapılar vardır. Şartname herkese açık gibi görünse de birilerinin isteği doğrultusunda hazırlanmış izlenimini yaratmaktadır. Vakıf zeytinliğinde tarımsal faaliyetler dışında kullanılacak olan, restoran ve benzeri turistik tesislerin kurulmasının önü açılacaktır. Bunun göstergesi de, yeni şartnamenin başlığında 'zeytinlik' ibaresinin yer almamasıdır.

Bir alanın halkın kullanımına açılması demek, o alanın salt ticari alan olarak düzenlenmesi anlamına gelmez. Toplumlar için sahip olunan kültürün yaşatılması, gençlerin görsel anlamda eğitilmesi de bir anlamda kullanımdır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Antalya'daki Vakıf Zeytinliğinin incelenmesi, araştırılması, vakfediliş ve doğal durumunun korunarak geliştirilmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması’ açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tayfur Süner                                   (Antalya)

2) Hüsnü Çöllü                                   (Antalya)

3) Atila Emek                                      (Antalya)

4) Orhan Ziya Diren                            (Tokat)

5) Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

6) Muharrem İnce                               (Yalova)

7) Malik Ecder Özdemir                      (Sivas)

8) Gürol Ergin                                     (Muğla)

9) Yaşar Ağyüz                                   (Gaziantep)

10) Halil Ünlütepe                               (Afyonkarahisar)

11) Osman Coşkunoğlu                      (Uşak)

12) Vahap Seçer                                  (Mersin)

13) Ali Koçal                                      (Zonguldak)

14) Zekeriya Akıncı                            (Ankara)

15) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 (Malatya)

16) Nesrin Baytok                               (Ankara)

17) Birgen Keleş                                 (İstanbul)

18) Ramazan Kerim Özkan                 (Burdur)

19) Tekin Bingöl                                 (Ankara)

20) Hakkı Suha Okay                         (Ankara)

21) Mevlüt Coşkuner                          (Isparta)

22) Ali Rıza Ertemür                           (Denizli)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdekini yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu’na aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Mazıcıoğlu, buyurun efendim.

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Eğitim bir ülkenin gelişmesi için çok önemli araçtır. Biz AK PARTİ olarak eğitimi, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah, istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyet olarak görmekteyiz. Eğitim alanı, ülkemizin Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşması için bir fırsat merkezidir.

Bilim yuvaları olan üniversitelerimiz ülkemizin en önemli varlıklarındandır. Üniversitelerimiz gençlerimizin ufkunu geliştirip onların meslek edinmelerini sağlamaktadır. Dünyada tüm ülkelere baktığımızda gelişmişliklerinin bilim yuvası olan üniversitelerin zenginlikleri ile doğru orantılı olduğunu görüyoruz. AK PARTİ İktidarı bu bilinçle üniversitelerimize ve ülkemize, ülkemiz eğitimine büyük önem vermektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı döneminde ülkemizde eğitim alanında yapılanları anlamamız için bazı örnekler vererek konuyu pekiştirmemiz faydalı olacaktır. İktidarımız döneminde üniversitelerimizin nitelikli insan ve uzman ihtiyacını karşılamak üzere her yıl yüksek lisans ve doktora yapmaları için bin öğrencinin yurt dışına gönderilmesine karar verilmiştir. Erasmus Programı kapsamında binlerce öğretim üyesi, araştırmacı ve öğrenci, değişim programları çerçevesinde Avrupa üniversitelerinde bilgi ve becerilerini artırma fırsatından yararlanmıştır. Bu programdan 10 binden fazla üniversite öğrencimiz yararlanmıştır. Üniversite araştırma fonlarına ayrılan tahsisat 2002’de 70 milyon YTL iken bu tutar bugün yaklaşık 6 katına çıkarılmıştır. Ülkemizdeki yükseköğretim talebini karşılayabilmek için onlarca yeni üniversite açılmış, ülkemize kazandırılmıştır. YURTKUR bütçesinde yüzde 240’tan fazla artış sağlanmış ve yükseköğretim yurtlarımıza on binlerce yatak ilave edilmiştir. Öğrenci yurtlarının kalitesi artırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında yapılanlar sadece bu saydıklarımızla sınırlı kalmamıştır. Gururla söylüyorum ki ilk defa AK PARTİ İktidarı döneminde bütçelerden en yüksek pay eğitime ayrılmıştır. Yine, çeşitli nedenlerle kapalı bulunan üç binden fazla köy okulu, bizim dönemimizde yeniden eğitim-öğretime açılmıştır. İktidarımız döneminde, toplam yüz binden fazla ilave derslik yapılmıştır. İlköğretim öğrencilerine ücretsiz olarak verilen ders kitapları, ortaöğretim öğrencilerine de ücretsiz olarak verilmeye başlanmıştır. AK PARTİ’li yıllarda, toplam dört yüz milyondan fazla kitap ücretsiz olarak öğrencilerimize dağıtılmıştır. Yine, gurur duyulacak bir kampanya olan “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile 200 binden fazla kızımız okula kavuşmuştur. Tüm okullarımıza ADSL hızlı İnternet bağlantısı sağlanmıştır. Okul öncesinde, 2002 yılında yüzde 11 olan okullaşma oranları, bugün itibarıyla yaklaşık 3 katına yükseltilmiştir. Eğitim ve eğitim müfredatları, büyük bir kararlılıkla analitik düşünce sistemini temel alarak bilgi çağının insan kaynağında bulunması gereken özellikleri kazandıracak bir anlayışla geliştirildi ve uygulamaya konuldu.

Bugün yine ülkemiz eğitimine büyük katkı sağlayacak iki üniversitemizin kurulması için görüşmekteyiz. Bu üniversitelerden biri, güzide şehrimiz Gaziantep’e kurulacak olan Zirve Üniversitesidir. Zirve Üniversitesi, eğitimi ve öğretimi kendine en önemli misyon edinen vakıflarımızdan biri olan İpek Eğitim ve Kültür Vakfının desteğiyle kurulacaktır. Bu hayırsever vakfımız, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla Gaziantep ve bölge illerde ciddi yararlılıklar göstermiş ve bölgemizde tanınan önemli bir sivil toplum kuruluşu hâline gelmiştir. Bu güzide vakfımız, senedinin 5’inci maddesinde de belirttiği üzere, üniversite ve yükseköğretim kurumları kurmak ve bu işler için her türlü tedbiri almak amacıyla kurulmuştur. Orta ve yüksek dereceli okullara ve bütün mesleki okullara, üniversiteye, fakülteye, akademi ve enstitülere devam eden talebelere yurtlar açmak, kiralamak, yiyecek ve yatacak yer temin etmek gibi saygı duyulacak amaçları hedeflemişlerdir.

İpek Kültür ve Eğitim Vakfı, saydığımız amaçlarını gerçekleştirmek için, kurulduğu günden bugüne hep bir gayret içinde olmuştur. Bugüne kadar Gaziantep merkez ve ilçelerinde, Şanlıurfa merkez ve ilçelerinde kurulmasını sağladığı beş adet ilköğretim okulu ve lisede yaklaşık 2.500 öğrencinin modern eğitim tesislerinde eğitim almasını sağlamışlardır. Bu okullardan bugüne kadar binlerce öğrenci eğitim görerek mezun olmuştur. Ayrıca Gaziantep’e çevre il ve ilçelerden okumak için gelen yaklaşık 500 öğrenciye hâlâ aylık yaklaşık 50 bin YTL burs vermektedir. Son beş yıl içerisinde vermiş olduğu burs toplamı 1 milyon 600 bin TL civarındadır.

Bu hizmetlerini daha ileri noktalara taşımak isteyen bu güzide vakfımız eğitime gönül vermiş kurucuları ve destekleyenleri ile Gaziantep bölgemize bir vakıf üniversitesi kazandırmak istemektedir. Bu proje, dünyanın her yerindeki eğitim kurumları ve üniversiteler ile iş birliğine giderek bölgemizin çok ciddi ihtiyacı olan eğitim, sağlık, sanayi, ticaret, kültür-sanat dallarında donanımlı, geniş bir yelpazede gereken insan gücünü yetiştirmeyi temel felsefe olarak benimsemiştir.

Ülkelerin gelişmesinin en önemli şartlarından birisi kalkınmanın tüm bölgelere yayılabilmesidir. Maalesef ülkemizde batı ve doğu arasında başta ekonomi ve eğitim olmak üzere ciddi kalkınma farklılıkları olabilmektedir. Bugün kırka yaklaşan vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu sadece İstanbul’dadır. Anadolu’da faaliyet gösteren vakıf üniversitesi -Ankara haricinde- de yok denecek kadar azdır. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği açısından sağlıklı bir gelişme değildir. Ayrıca Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki sorunlar ya ekonomi ya da eğitim yetersizliği ile ilişkilidir. Bu bölgeye yapılacak eğitime yönelik her türlü yatırım sorunların kalıcı çözümüne büyük katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde hayırsever birçok iş adamımız eğitime destek vermektedir. Yaptıkları bağışlarla ve yardımlarla yükseköğrenim alanının genişlemesini ve gelişmesini sağlamaktadır. Bu kişilerin onore edilmeleri gerekmektedir. Bu kişiler onore edilerek diğer iş adamlarımızın da bu tür yardımlara yönelmelerini teşvik etmek gerektiği kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, kurulacak olan Zirve Üniversitemizin misyonundan da kısaca bahsetmekte fayda ve yarar görüyorum. Kurulacak üniversitemiz, Ulu Önder Atatürk’ün göstermiş olduğu çağdaş ve muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini yakalamak için küresel değerler ışığında bilim, teknoloji ve sanat alanındaki gelişmelerden yararlanarak ülkenin geleceği için bilgili, toplumsal sorumluluk taşıyan ve ahlaki değerlerle donatılmış, çok yönlü genç nesilleri yetiştirmek; Türkiye'nin başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere tüm bölgelerinin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda bulunacak bilimsel projeler üretmek ve uygulamaya koyulmasını sağlamak; eğitim ve öğretimde dünya standartlarında araştırmalar yapmak; bilgiyi üretmeyi, kullanmayı ve yaymayı hedefleyen gençler yetiştirmek; eğitim ve öğretimde ekip çalışmasını ön planda tutarak kaliteyi korumak ve geliştirmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mazıcıoğlu.

HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) – Sağ olun.

…dünyanın seçkin bilim kurumlarıyla iş birliği yaparak bilimsel faaliyet, öğrenci ve öğretim elamanlarının iş birliğini artırmak; eğitim-öğretim faaliyetlerindeki yenilikçi yaklaşımlarıyla bilimsel bir referans merkezi olmak gibi misyonları yerine getirecektir.

Üniversitenin evrensel standartlarda yabancı dil destekli, kaliteli yükseköğretim sağlayan, kamu ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi ve teknolojiyi buluşturan, uzman iş gücü yetiştiren, öğrencileri yetenek ve kabiliyetlerine göre yönlendirerek kendi alanlarında sistematik olarak üreten, geliştiren birer uzman yetişmelerini sağlayan, sanayi ile yakın iş birliği ve ortak projeleriyle millî teknolojinin geliştirilmesi ve üretimin artırılmasına katkı sağlayan, hizmet verdiği bölgenin sosyal ve kültürel gelişimine yönelik projeler oluşturan ve bölgesel kalkınmanın hızlanması için tüm kurum imkânlarını kullanan, evrensel değerlerle donatılmış akademisyen yetiştiren, bilimsel çevrelerce saygı duyulan bir üniversite olacağına canıgönülden inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, kurulacak üniversitelerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.

Evet, Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla iki yeni vakıf üniversitesinin kurulması, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine bağlı olarak bazı ilk ve ortaöğretim kurumlarının  özellikle kurulabilmesiyle ilgili yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Gaziantep’te Zirve Üniversitesi ve İstanbul’da Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla iki vakıf üniversitesinin kurulmasına yönelik gerek iktidar grubunun gerekse diğer üç muhalefet grubunun bir itirazı olmadığı için -müsaade ederseniz- onun üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Zaten şu anda ülkemizde 36 tane vakıf üniversitesi var, Anayasa gereği özel yasayla kuruluyorlar ve bunlarla birlikte 38 olacak bu sayı ve böylelikle bu         2 üniversitemiz de kanunlaşırsa Türkiye’mizde 132 üniversite kurulmuş olacak.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi bünyesinde ve bu üniversiteye bağlı, eğitim bilimleri enstitüsüne bağlı olarak özellikle kalkınmada öncelikli olan illerimizde bazı ilk ve ortaöğretim kampüslerinin oluşturulmasıyla ilgili olarak muhalefet gruplarına mensup bazı değerli arkadaşlarımın bazı tereddütleri var. Ben, bu tereddütlerle ilgili olarak konuya açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımızın esas itiraz ettikleri nokta şudur: “Niçin (A) üniversitesine, (B) üniversitesine böyle bir vergi imtiyazı veriliyor? Daha önce Bilkent Üniversitesine böyle bir şey verildi, şu anda TOBB Üniversitesine böyle bir şey veriliyor. Yarın bir başka üniversite isterse ona da verecek misiniz? Niçin hepsini içine alacak şekilde bir genelleme veya buna yönelik bir yasa çalışması yapılmıyor?” şeklinde arkadaşlarımın itirazı var.

Önce şunun altını çizmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, üniversiteler kanunla kurulur. Bir üniversiteye bir yetki verdiğiniz zaman, kendi yasasında ifade edilmeyen, yer almayan yeni bir yetki verdiğiniz zaman, ona yeni bir alan açtığınız zaman bunun da kanunla verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bir üniversiteyle ilgili olarak bir vakıf üniversitesi eğer yeni bir şey isterse, bu, yasayla kurulduğu için yeni bir yasayla ona bu yetkiyi verme durumundayız. Daha önce, bildiğiniz gibi, Bilkent Üniversitesine böyle bir yetki verdiğimizde, böyle bir açılım sağladığımızda muhalefete mensup olan hiçbir arkadaşımızın en ufak bir itirazı olmamıştı. Genel Kuruldaki görüşmeler esnasında hiçbir muhalefete mensup milletvekili arkadaşım bununla ilgili olarak tek kelime etmemiştir.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Biz yoktuk efendim, o günkü muhalefet…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Doğru söylüyor, Milliyetçi Hareket Partisi ve DTP Grubu yoktu, ana muhalefet partisi vardı, onların bir itirazı olmadı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: “Efendim, bunlara bunu verdiğiniz zaman bu bir vergi imtiyazı mıdır?” Gerek Bilkent Üniversitesi gerekse TOBB Üniversitesi… Şu anda Bilkentle ilgili düzenleme zaten yürürlüktedir. TOBB’a da bunu verdiğimiz zaman, kanunun yayımı tarihinden itibaren yirmi beş yıl boyunca TOBB Üniversitesindeki personel devlete verdiği gelir vergisini maliyeye ödemeyecek, bir hesapta toplanacak bu yirmi beş yıl boyunca. Bununla, dediğim gibi geri kalmış olan yörelerimizde, kalkınmada öncelikli olan yörelerimizde okullar yapılacak ve bu okullara alınacak öğrencilerin yüzde 70’i burslu olarak okutulacak. Bu okulların gelirleri, yüzde 30’luk kısmından, her 100 öğrenciden 30’u paralı öğrenci olacak, yani özel okullara giden öğrencilerin ödedikleri ücretler gibi onlar ücret ödeyecekler. Bunun dışında da eğer kendileri bir bağış alabilirse -ki bağış  alabilmelerine de imkân  sağlıyoruz- bunlarla bu okulları, kampüsleri kuracaklar, işletmeyi sağlayacaklar.

Şimdi bir örnek var önümüzde: Bilkent Üniversitesinin aşağı yukarı yıllık geliri 10 milyon Türk lirasıdır; gelir vergisi, personelinden kesilen gelir vergisi. Bunu öğrendim, arkadaşlarım geçen dönem müzakerelerin başladığı günlerde bunu sordukları için bunu öğrendim. Fakat Bilkentin şu anda Erzurum’a yapmış olduğu yatırım tek başına bunun 2,5 katı kadardır ve sadece bu Erzurum’la sınırlı kalmayacaktır, değişik illerde bunların açılması söz konusudur.

Buna örnek teşkil etmesi açısından bir uygulamadan söz etmek istiyorum. Malumunuz Türkiye’de namütenahi vakıf var, binlerce vakıf var Türkiye’de; çeşitli isimler altında vakıflar kurulmuştur. Ancak bazı vakıflar “kamu yararına çalışan vakıflar” statüsündedirler ve buna Bakanlar Kurulu karar veriyor. Bakanlar Kurulunun “Kamu yararına çalışan vakıftır.” şeklinde irade bildirdiği, karar verdiği vakıflar devlete vergi ödemiyorlar, vergiden muaftırlar. Doğru mu? Şimdi, peki şöyle bir şey söylenemez mi: “Kardeşim, niçin bunu (A) vakıf için (B) vakıf için böyle bir şey getiriyorsunuz. Bir kural koyun, bütün vakıflardan vergi alınmaz deyin.” Böyle bir uygulama olmadığına göre, bazı vakıflara bu tür vergi muafiyeti getirildiği zaman, efendim…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hiç ilgisi yok Sayın Bakanım. Onunla bunun hiç ilgisi yok ama.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin Beytullah Bey, beni dinleyin. Ben sizi sabırla dinledim, siz de beni dinleyin. Ondan sonra ilgisi olmadığını…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz da ondan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Diğer maddeler söz konusu olduğu zaman zatıaliniz buraya gelir ve ilgisi olmadığını söyler. Heyecanlanmayın.

Neticede bu vakıflara bu vergi muafiyetini getirdiğiniz zaman siz eşitlik ilkesini ihlal ediyorsunuz anlamına gelmez.

Şimdi, eğer bundan sonra müracaat edenlerle ilgili olarak da bir kanun mu getireceksiniz diye bir itirazınız olursa buraya şöyle bir madde ilave ederiz, yeni bir madde tesis ederiz, bir önerge verilir -bütün gruplar birlikte bir önerge versinler- “Bundan sonra bu tür müracaat eden vakıf üniversiteleriyle ilgili Bakanlar Kurulu yetkilidir.” dersiniz, Bakanlar Kurulu karar verir. Ha, yok, Bakanlar Kurulu yetkili olmasın... O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkili olacak ve kanun çıkaracak. Bunun başka bir yolunu bilen varsa beri gelsin, bize de anlatsın bunu.

Değerli arkadaşlarım, bakın TOBB Üniversitesinin -onu da söyleyeyim- personelinden kesilen gelir vergisi yıllık 2,5 milyon Türk lirasıdır, yani eski ifadeyle 2,5 trilyondur; o kadar da değil, bunun daha altındadır, üstünde değil. Bir tek binanın yapımı bile bu maliyetin üstündedir, dolayısıyla peki bu ne olacak şimdi? Biz TOBB Üniversitesine böyle bir yetki verdiğimiz zaman, 2,5’un yanına        7,5 daha koymazsa herhangi bir iş yapamaz. Bu, eğitime sağlanmış olan ekstra bir katkıdır.

Ben şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi mensubuna, değerli mensubuna desem ki: “Değerli milletvekilim, eğitime şu kadar para daha sağlayalım. Eğitime şu kadar, eğitim yatırımlarına şu kadar daha kaynak sağlayalım.” Buna hiçbir arkadaşımın, ister iktidar ister muhalefet, itiraz etmeyeceğini biliyorum. Dolayısıyla bu, arkadaşlar - bakın, dolayısıyla da olsa- eğitime yapılmış, ayrılmış dolaylı bir kaynaktır. Netice itibarıyla örneği de vardır, bugüne kadar uygulamada bir problem de söz konusu değildir; okul yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir şey daha… Buraya, bu liseye, diyelim ki bu koleje alınacak 70 öğrenci burslu olacak, 100 öğrencinin 70’i burslu olacak. Oraya gitmediği zaman biz o 70 öğrenciye devlet olarak zaten okul temin etmek zorundayız, onun bütün masraflarını zaten temin etmek zorundayız. Dolayısıyla, aslında bu kamu maliyesine de çok ciddi bir destektir, kimse bunu yabana atmasın.

Şimdi, “kampüs” ifadesinden yola çıkarak bazı arkadaşlar -bunu özellikle Millî Eğitim Komisyonu mensubu olan arkadaşlarım hatırlayacaklardır- “Efendim, üniversite kampüsü içerisinde ilk ve ortaöğretim okulları olur mu? Bunun iç içe geçmesi bir pedagojik problem değil midir?” diye sorular sordular. Buradaki “kampüs” ifadesi üniversite kampüsü anlamında değildir. Bakın, biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak şu anda on-on iki ilde ilk ve ortaöğretim kampüsleri oluşturduk ve bu ilk ve ortaöğretim kampüslerinde şu anda bir de kampüs yönetimiyle ilgili bir yönerge hazırladık. Dolayısıyla, bu kampüs üniversite kampüsü anlamında değildir.

Şimdi, yine bir değerli milletvekilimiz “laboratuvar okulu” ifadesine itiraz etti. Ee, çocuklarımız kobay mı? Haşa, çocuklarımız kobay olamaz. Arkadaşlar, bu “laboratuvar okulu” ifadesi bizim icat ettiğimiz bir ifade değil, uluslararası eğitim bilimleri literatürünü karıştırırsanız “laboratuvar okulu” tabirinin ilk defa bizim tarafımızdan kullanılan bir kelime olmadığını tespit edeceksiniz.

Şimdi, biz… Millî eğitimde şu okulda pilot uygulama yapılıyor, “pilot okullar” diyoruz, yani bu okullar uçak pilotu falan değil. Yani onun için…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Deneme okulları da demiştiniz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, “deneme okulu” dendiği zaman, “deneme lisesi” dendiği zaman burada çocuklar deneme yanılmayla, efendim, laboratuvardaki gibi ele alınıyorlar, bunlar kobaydır şeklinde bir yaklaşım doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, “laboratuvar okullar” ifadesine de itiraz etmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Ha, bunun yerine, daha bir yerine oturacak bir kelime eğer bize söylerseniz, onun yerine de o kelimeyi kullanmaya hazırız. Burada bir saplantımız yok.

Şimdi, bakın biz “Yüzde 70 öğrenci burslu olacak.” dedik. “Peki, sadece fakir çocukları mı bu bursluluk kısmından, sadece dar gelirli, sabit gelirli ailelerin çocukları mı yararlanacak?” şeklinde yine bir soru soruldu veya itirazda bulunuldu. Arkadaşlar, başarının ödüllendirilmesi lazım. Biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak 1416 sayılı Kanun’a göre yurt dışına öğrenci gönderiyoruz, 1929 yılından beri gönderiliyor. Peki, bu gönderilen öğrencilerin Millî Eğitim Bakanlığının burs vererek yurt dışında okul parasını ödediği, kendisine geçinebileceği kadar para verdiği, yol parasını verdiği, kırtasiye parasını verdiği öğrencilerin hepsinin fakir çocuğu olmak gibi bir özelliği var mı? Hayır. İstikbal vadeden, bilim adamı olabilecek, bilim adamı potansiyeli taşıyan veyahut da nitelikli eleman olarak yetişeceğine inanılan, bu anlamda sınavları başarmış olan öğrenciler yurt dışına gönderiliyor. Bir insanın devlet burslusu olması için ille de fakir çocuğu olması gerekir gibi bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. Biz Türkiye'nin istikbaline yatırım yapmak istiyorsak özellikle kabiliyetli gençlerimizi bu yönde teşvik etmeliyiz. “İlle de fakir çocuğu olur.” gibi bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir.

Şimdi, “Bakalorya Programı uygulayan ortaöğretim kurumları ÖSS’yi kazanamaz.” Değerli bir vekilimiz bunu ifade etti ve bunu da benim söylediğimi söyledi.

Arkadaşlar, Bakalorya Programı bizim ÖSS paralelinde bir program değil. Bakalorya Programı’na devam eden öğrenciler kendileri ekstra bir gayret göstermezlerse ÖSS’yi kazanmaları zordur ama “Kazanamazlar.” falan şeklinde ben bir ifade hiçbir zaman kullanmadım. Nitekim -bakın, İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi Bakalorya Programı uyguluyor- geçen sene Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinden mezun olan 100 öğrencimizden 70’i Türkiye derecesi yapmıştır, ÖSS sınavında Türkiye derecesi yapmıştır. Bu, öğrencinin gayretine bağlıdır ama Uluslararası Bakalorya Programı da ona yurt dışı üniversitelerinde çok daha rahat bir eğitim yapma imkânı sağlamaktadır. Bu yönüyle de bir problem söz konusu değil.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası’nın dayandığı yasal maddesi nedir biliyor musunuz? 4842 sayılı Yasa’dır. 4842 sayılı Yasa’yla biz ne getirdik? Daha önce okul yapıp Millî Eğitime bağışlayanlar yaptıkları harcamaların yüzde 5’ini vergi matrahından düşebiliyorlardı. 4842 sayılı Yasa neyi getirmiştir? Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde okul yapanlar, eğitime bir şekilde katkıda bulunanlar yapmış oldukları harcamanın yüzde 100’ünü vergi matrahından düşme hakkına sahiptirler. Aslında bu da bir teşviktir. “Efendim, niye bunu böyle yapıyorsunuz? O parayı oradan, o vergileri ondan alalım, devlet olarak okulu biz yapalım.” diye bir yaklaşımda da bulunabilirsiniz, ama pratikte, hayatın pratiğinde görülmüştür ki bizim yaptığımız 132 bin dersliğin 24 binini Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde iş dünyamız ve hayırseverler dediğimiz insan kitlemiz yapmıştır. Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Millî Eğitim Bakanlığının yatırımları, bizim eğitim yatırımlarımız ve eğitime ayıracağımız kaynaklar ille de konsolide bütçeyle sınırlı kalmak durumunda değildir. Nitekim, ben, bütçe görüşmeleri esnasında değerli milletvekili arkadaşlarımın huzurunda, bizim sadece konsolide bütçeyle yetinmediğimizi, bir kaynak çeşitlendirmesi yaptığımızı, nitekim eğitim yatırımlarının başarısının da aslında büyük çapta buradan kaynaklandığını ifade ettim. Dolayısıyla, burada, bir üniversiteye hassaten bir imtiyaz, diğer üniversitelere fren söz konusu değil.

Bir şeyin daha altını çizeyim: Bilkent Üniversitesiyle ilgili kanun geçtikten sonra birkaç üniversitemiz birden müracaat etti, ama sonra vazgeçtiler. “Bu tuzludur.” dediler, “Biz bunun altından kalkamayız.” dediler. TOBB Üniversitesine şimdi sorarsanız, aslında bu 2,5 milyon Türk lirası olan, yani 2,5 trilyonluk bir kaynağın aslında kendilerine, yani bizim vergiden kendilerini muaf ettiğimiz veya bir hesapta topladığımız bu paranın aslında kendileri için derde deva olamayacağını, ama bir ilk adım olması hasebiyle bunun önemli olduğunu ifade ediyorlar. Bütün üniversiteler kendileri içinde -vakıf üniversitelerini kastediyorum- böyle bir yasa çıkarmamız için kuyruğa falan geçmiş değiller. Ama tekrar altını çiziyorum, her seferinde Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir şeyle muhatap olmasın, Meclisin gündemini her seferinde bir başka üniversitenin bu tür talebiyle işgal etmeyelim derseniz, bir madde ilave ederiz, buraya bir hüküm koyarız, bundan sonra bu tür talepler olması hâlinde Yükseköğretim Kurulunun görüşü, Millî Eğitim Bakanlığının görüşü, Bakanlar Kurulu kararıyla bunlar olur dersiniz veya bir başka formül üretilir, bütün Meclis tarafından bir başka formül üretilir, bundan sonra da her seferinde böyle bir konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmemiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyin daha altını çizmek istiyorum: Bilkent Üniversitesiyle ilgili yasayı çıkardıktan sonra, biz kamunun elini güçlendiren ve özellikle öğrencilerin, kamunun menfaatini daha ön planda tutan, burada daha ileri bazı şartlar getirdik. Şu anda, TOBB Üniversitesi Millî Eğitim Bakanlığının görüşü olmadan, Maliye Bakanlığının görüşü ve onayı olmadan hiçbir konuda hiçbir şekilde kendi başına hareket etme imkânına sahip değildir. Bu okullardaki müfredatı belirleme, bu okullardaki müfredatı takip etme, denetim ve gözetimini yapma da ayrıca Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Herhangi bir problem söz konusu değildir, ama şüphesiz ki, parti olarak yaklaşımlarımız farklı olabilir, Cumhuriyet Halk Partisinin baktığı noktadan, Milliyetçi Hareket Partisinin veya DTP’nin baktığı noktadan biz olaylara bakmak zorunda değiliz. Her meseleye bakışımız aynı olsaydı farklı partiler olmazdık. Farklılığı da saygıyla karşılıyoruz, ama kamu zararına herhangi bir şey olduğunu söyleyen arkadaşlarımı rahatlatmak için bu açıklamaları yapıyorum, kamunun burada zararı söz konusu değildir.

Yüce Meclise saygılarımla arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle 21’inci yüzyılda bilginin, gelişimin ve ilerlemenin temel anahtarı ve rekabete dayalı yeni dünya düzeninde eğitim büyük bir rol oynamıştır. Bilimsel araştırmalar, eğitim düzeyi ile kalkınmanın unsurları olan ekonomik büyüme, siyasal ve toplumsal gelişme arasında doğrusal ilişkiler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bugün ulaştığımız medeniyet ve teknoloji, bilgi ve bilginin kullanılabilmesinin bir sonucudur. Bütün dünyada durmaksızın devam eden teknoloji ve bilgi yarışında ülkemizi Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyinin üzerine çıkarabilmek için insana, eğitime ve bilime yatırım yapmak zorunda olduğumuzu dikkate almalıyız. Bu değişime katkı sağlayacak bireylerin sahip olması gereken en değerli özellikler bilgi ve girişimciliktir. Bilmek ile yapabilmek arasındaki uçurumu aşacak güce sahip girişimci insanlarımızın sayısı arttıkça ülkemizde refah seviyesi hızla yükselecek, dünyaya ve insanlığa katkımız artacaktır.

Bu kanun tasarısı ile İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından Gaziantep’te Zirve Üniversitesi adıyla, Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından da İstanbul’da Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla vakıf üniversiteleri kurulmasının ülkemizin yükseköğretimine önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Eğitim imkânları bakımından kalkınmada öncelikli bölgelerin cazibelerinin artırılması amacıyla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine bağlı eğitim bilimleri enstitülerinin ve fen lisesi statüsünde eğitim verecek olan ortaöğretim kurumlarının kurulmasına ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Kurulması öngörülen okullarda okuyacak öğrencilerin en az yüzde 70’inin burslu okutulacağı, öğrenci kabulünün özel sınavla olacağı, onuncu sınıftan on birinci sınıfa geçişte uluslararası sınavlarda başarılı olma şartı aranacağı, bu sınıflardan mezun olabilmek için Uluslararası Bakalorya Diploması’nın alınmasının zorunlu olacağı, ayrıca, bu okulların kurulması için gerekli maddi kaynağın nereden karşılanacağı belirtilmiştir.

Yine tasarıyla, Anayasa’mızın 130’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği hükmüne istinaden Anayasa’mız özel girişimcilerin üniversite kurmalarına imkân vermezken kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla vakıfların üniversite kurmalarına imkân tanımaktadır.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ivmesini demokratik yaşam biçiminden, hür teşebbüse dayalı iktisadi yapıdan ve bilimden alan büyük bir değişime şahit olmaktayız. Bu değişime ayak uydurmak isteyenlerin sahip olması gereken en değerli özelikler bilgi ve girişimciliktir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl bilgi ve hürriyetler asrıdır. Yapan bilir, bilen konuşur, akıl ve bilimi rehber edinip hürriyet ortamında eğitim ve teknolojiye yatırım yapanlar yükselmekte, akıl ve bilime sırtlarını dönüp yasakçı ve baskıcı bir ortamda ideolojik saplantıları ön plana çıkaranlar ise yerlerinde saymaktadır. Muasır medeniyet seviyesini yakalamakta samimi olan ülkeler bunun yolunun başta fikir ve ifade özgürlüğü olmak üzere hürriyetler ve bilimden geçtiğini görmüş, yerel ezberlerin tekrar edildiği değil, evrensel değerlerin esas alındığı ve en geniş manada akademik özgürlüğün sağlandığı yükseköğretim kurumlarının kurulmasına öncelik vermişlerdir. Muasır medeniyet yolculuğuna bizden çok sonra başlayan Güney Kore gibi ülkeler dünya devi olup halkına refah, zenginlik ve izzet getirirken, dünyadan kopup içine kapanan ülkelerin içinde kaldığı yoksulluk ve zillet bir ibret göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1945 yılında Japon işgalinden kurtulup bağımsızlığına kavuşan Güney Kore, 1950’de Kuzey Kore işgaliyle başlayıp üç yıl süren iç savaşın büyük tahribatına rağmen bir nesil içinde bir ekonomi mucizesi meydana getirdi. 1971’de 277 dolar olan kişi başına gelir 2001’de 16.100 dolara ulaştı. Bu mucizenin oluşmasında çalışkan ve beceri sahibi iş gücü üreten eğitimin büyük payı olmuştur. Güney Kore tecrübesinden alınacak çok dersler vardır. Güney Kore, eğitim, modernleşme ve küreselleşme sürecine taahhüdünü sürdürürken geleneksel değerleri de tesis ve teyit etmektedir.

Fen bilimleri ve mühendislik araştırmalarının neticeleri, dünyanın saygın dergilerindeki yayın sayısıyla ölçülür. Dünyanın en saygın ve en etkin dergilerinde fen bilimleri ve mühendislik konularında yayınlanan makalelerin sayısı, 2001’de, milyon nüfus başına, OECD ülkelerinde ortalama 490 iken tüm dünyada ise 108’dir. Bu rakam İsveç’te 1.139, ABD’de 722, Almanya’da 530, Japonya’da 446, Güney Kore’de 207, Malezya’da 22, İran’da 14, Kenya’da 9 iken Türkiye OECD tarafından hazırlanan bu sıralamada yer alamamıştır. Güney Kore’nin yayın sayısı 1988-2001 arasında 14 kat artmıştır. Bu rakamlar, Güney Kore mucizesinin arkasındaki itici gücün bilim ve teknoloji olduğunu gözler önüne sermektedir.

Üniversitelerin ana misyonu, öğrencileri değişik sahalarda eğitmek, entelektüel bir birikim sağlamak, bilimi geliştirmek ve teknik uzmanlık kaynağı olarak topluma hizmet vermektir; ayrımcılık yapmak değildir. Üniversiteler, temel ve uygulamalı araştırmaları ve piyasayla yakın iş birliği yapmasıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik gelişiminde ve refah seviyesinin yükselmesinde merkezî bir rol oynamışlardır. Bu yüzden, ABD’de üniversiteler artan oranda uygulamalı araştırmalara yönelmekte ve öğretim üyelerini danışmanlık yapmaya ve teknolojik yenilikleri piyasanın hizmetine sunmaya teşvik etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin tarım ve teknolojide dünya lideri olmasında eğitime yapılan yatırımın büyük etkisi olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri aynı zamanda zihin ürünü olarak satılan teknik bilgi ve becerinin de (know-how) önde gelen net ihracatçısıdır. 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nin teknik bilgi ve becerilerini yabancılara lisanslamasından elde ettiği gelir 4,9 milyara ulaşmıştır. Birçok ülke, mucitlik performanslarını geliştirmelerinin bir aracı olarak üniversite-endüstri bağlarını geliştirmeye çalışmaktadır. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak alınan patentler akademik ARGE’nin kıymetli bir ürününü oluşturmuşlardır. 2001’de ABD’de akademik kurumlara verilen patentlerin sayısı 3.200’ü aşmıştır. ATO’nun 2004 raporuna göre aynı yıl Türkiye’deki toplam patent başvuru sayısı 3.219 idi. Ancak bu başvuruların yüzde 96’sını yabancılar oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknoloji ile ivme kazanmış bir asırda yaşıyoruz. Eşyanın tabiatında hareket ve değişim vardır. Değişim daha çok serbestiyeti ve daha çok serbestiyet de daha hızlı değişimi netice verir. Son yüzyılda bilişim ve iletişim alanlarındaki ilerlemelere paralel olarak toplumların değişimi baş döndürücü hızlara ulaşmıştır. Burada temel espri hürriyettir. Zira, hürriyet değişimin motorudur. Değişimde lokomotif görev yapan ve yön belirleyen ülkeler en özgürlükçü ülkelerdir. Geride, tabi olan ülkeler bağnaz ve yasakçı zihniyetten kurtulamamış ülkelerdir.

Hamdolsun ki, AK PARTİ İktidarıyla ülkemiz ayaklarına vurulmuş prangalardan kurtuldu. Artık, bağnaz ve yasakçı zihniyetleri mazide bıraktık. Halktan aldığımız güçlü destekle yüksek bir istikbalde, yüksek bir ruh ve şuurla doludizgin yol alıyoruz. AK PARTİ İktidarı olarak yaptığımız çalışmalarla, değişimin itici gücü olan teknoloji gelişimi ile hürriyeti geliştirerek değişimin merkezine oturttuk. Artık, engeller birer birer kalkıyor, üniversiteler özgürleşiyor, öğretim üyeleri özgürleşiyor, öğrenciler özgürleşiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Zira, zaman üniversitelerde politik didişme değil bilim zamanıdır. Bundan böyle üstüne vazife olmayan siyasi deklarasyonlar dönemi bitmiştir. Görüşlere bilim süsü vererek toplumu yanıltma dönemi bitmiştir. Toplumu bilimle aydınlatma dönemi başlamıştır. Muğlaklık ve karanlık yerini bilim aydınlığına terk ediyor. Artık, üniversiteler özüne dönecek, bilgi üretecek ve etkin kullanılacak, bilgi toplumu olma sürecini hızlandıracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne mutlu ki yurdumuzun bütün şehirlerine üniversite kurma sevdamız her geçen gün emin adımlarla hedefine ulaşmaktadır. Bir bilgi, irfan getiren, sosyoekonomik gelişmelere katkı sağlayan, bölge halkına madden, manen sonsuz fayda sağlayan üniversitelerimizi açmanın sonsuz mutluluğunu yaşamaktayız. İstanbul’da eğitim vakfı tarafından “Yeni Yüzyıl” adıyla kurulacak olan vakıf üniversitesi ve Gaziantep ilimizde İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından kurulacak olan Zirve Üniversitesi ile ülkemiz geleceğine büyük bir yatırım sağlanmış olacaktır. Ülkemizin güzide şehirlerinden olan Gaziantep ilimize iki vakıf üniversitesi, bir devlet üniversitesinin vereceği eğitimin katkılarıyla şehrimiz ilim, irfan yuvası olacak, bölgemize ve Türkiye'mize kültürel ve sosyoekonomik katkılar sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin yükseköğrenimine önemli katkılar sağlayacak olan bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, şahsım adına, emeği geçenlere teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Akkuş, buyurun efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Türkiye’de ilk ve orta dereceli özel okul açmak 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile düzenlenmişken, bir vakfa özel ilk ve ortaöğretim kurumları kurmak için özel yasa çıkarmayı Anayasa’nın eşitlik ilkesine nasıl uygun buluyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, kurulacak olan ortaöğretim kurumları normal olarak 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tabi fen lisesi statüsünde. Ama bu kurumlarda öğretmen görevlendirilmesi düzenlemesi belli. Bu yasal prosedür ortada iken laboratuvar okullardaki öğretmenler, kampüslerdeki eğitim bilimleri enstitüsünde yüksek lisans yapan öğrenciler olabileceğini düzenlemektesiniz. Bu çelişki Bakanlığın stratejisiyle bağdaşıyor mu? Nasıl düzelteceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, vatandaşın adı Beytullah Yağız; 2007 yılında 57 KPSS puanı alıyor, 2008’de 58 puan alıyor. Fakat bu puana rağmen Van’ın Saray ilçesi Ahmet Nacar Lisesine sözleşmeli öğretmen olarak atandığı iddia ediliyor. Yağız’ın 2 Ocak 2008’de görevine başladığı iddia ediliyor. Beytullah Yağız’ın 4/B kapsamında sözleşmeli öğretmen olarak görevlendirilmesinin hukuki bir tabanı var mıdır? Birçok öğretmen adayımızın atama beklediği bir dönemde yapılan böyle bir atamanın, bu kişinin AKP Van İl Genel Meclisi Üyesi Seyfettin Yağız’la ilişkisi de var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ülke ekonomisinin içinde bulunduğu ortamı bile unutarak, mensuplarının içine düştüğü durumu bile göz ardı ederek AKP’ye yaptığı hizmetler karşılığı TOBB Üniversitesine verilmiş bir ödül görüntüsü sergilemiyor mu? TOBB, iktidarınıza muhalefet etmiş olsaydı da aynı desteği sağlar mıydınız? Cevabınız “evet” olacaksa AKP’ye muhalefet eden vakıf üniversitelerinden talep olduğunda, hatırlatmak amacıyla kayda geçirilmesi maksadıyla bu soruyu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilköğretim müfettişleri, denetledikleri, kendileriyle aynı derece ve kademedeki kurum müdürlerinden 317 ile 693 TL arasında düşük aylık almaktadırlar. İlköğretim müfettiş yardımcıları ise, denetledikleri personelden, 340 ile 913 TL arasında daha az maaş almaktadırlar. İlköğretim müfettişlerinin ek ders ücretlerinin haftada beş saat artırılması yoluyla sağlanacak yaklaşık 100 TL civarında bir iyileştirme bu problemi çözmeye yeterli midir?

Bakanlığınız döneminde ilköğretim müfettişlerini etkisizleştirme ve yetkisizleştirmeye yönelik çalışmaların sebebini açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’nun gelir ve giderleri etkileyecek kanun tasarılarının nasıl hazırlanacağını gösteren 14’üncü maddesinde “Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri; kamu gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tasarılarının getireceği malî yükü, orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için hesaplar ve tasarılara eklerler.” amir hükmüne rağmen tasarıya eklenmemesini nasıl açıklıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Serter

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ben, öncelikle, bu kadar adaletsiz bir uygulamayı bu kadar içtenlikle savunduğunuz için sizi kutluyorum ve sormak istiyorum: Acaba, devlet üniversiteleri için bir yasa teklifi hazırlasak ve devlet üniversitesinin de aynı olanaklardan –kaynak sıkıntısı çeken üniversitelerimiz için söylüyorum- yararlanmasına imkân verecek bir yasayı Meclise getirsek bunu nasıl karşılarsınız? Birinci sorum bu.

İkincisi, TOBB Üniversitesine tanınmış olan bu imtiyazın karşılığında bu üniversite, acaba, hangi bölgelerde ne kadar süreyle hangi yatırımları yapacağı, bu süre içerisinde, yani yirmi beş yıl boyunca devlet yardımından kesinlikle yararlanmayacağına ilişkin bir taahhütte bulunmuş mudur? Böyle bir protokol imzalanmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum, gençlerle ilgili olarak çok önemli gördüğüm bir soruyu soruyorum: ESPAD projesi, yani “Avrupa Gençlerde Madde Kullanımı Değerlendirme Projesi” adı altında okul öğrencileri ve gençler üzerinde yapılacak olan uyuşturucu ve madde kullanımıyla ilgili istatistiki çalışmalar 2003 senesinden itibaren yapılmamıştır. Bu projedeki istatistiki bilgilere göre çalışmalar düzenlenmektedir. Altı sene öncesine dayanan istatistiki bilgiler doğruyu tam olarak göstermemektedir. Millî Eğitim Bakanlığı olarak ESPAD projesini destekliyor musunuz? Bakanlık olarak izin vermediğiniz doğru mudur? Destekliyor iseniz ne zaman izin verip çalışmalara başlayacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun ek 5’inci maddesine eklenen 22/6/2006 tarihli ve 5526/1 maddesine göre Bilkent Üniversitesi ve Üniversitenin diğer kampüslerinde bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden 1 Mart 2006 tarihinden itibaren kesilen gelir vergisinin aktarıldığı özel hesapta bugüne kadar kaç lira birikmiştir? Az önceki konuşmanızda bir yaklaşık değer verdiniz ama kesin rakam elinizde olması lazım.

Yine aynı statüde Bilkent Üniversitesinin Erzurum’da açtığı laboratuvar okulunda kaç adet öğrenci okumaktadır? Bu öğrencilerin kaçı burslu öğrencidir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi Eğitim Birliği Kanunu ile yani eski deyimiyle Tevhidi Tedrisat Kanunu ile tüm ülkede eğitim birliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu kapsamda askerî okullarımız ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda sizin bu Kanun kapsamında müfredat programlarını hazırlama gibi bir yetkiniz var mıdır? Acaba bu programlar Millî Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetimi altında mı hazırlanıyor? Bu konuda bir cevap verirseniz memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, müsaadelerinizle değerli milletvekili arkadaşlarımın sorularına, soru sorma sırasına göre cevap vereceğim.

Sayın Akkuş “Eşitlik ilkesine uyuyor mu?” diye bir soru sordu. Ben zaten huzurlarınızda biraz önce yapmış olduğum konuşmada bu açıklamayı yaptım, buna ilave edilecek çok fazla bir şey yok.

Sayın Taner “Laboratuvar okullarındaki öğretmenlerin aynı zamanda yüksek lisans ve doktora öğrencisi olabilecekleri bir çelişki değil midir?” diye bir soru sordu. Biz, aksine, öğretmenlerimizin yüksek lisans ve doktora yapmalarını teşvik ediyoruz. Şu anda devlet okullarımızda öğretmenlik yapan arkadaşlarımızın bir kere hepsi lisans mezunudur. Lisans mezunu olduktan sonra, pedagojik formasyonu aldıktan sonra onlar öğretmenlik hakkı kazanıyorlar.  Şimdi, burada, bir de, ayrıca yüksek lisans ve doktora yapıyorsa, bu bir artıdır, bir eksi değildir.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Öğrenci ama, yüksek lisans yapmamış.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, lisans öğrencisi olması söz konusu değil. Zaten…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ama yasada öyle yazıyor efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, efendim, bakın, yasada denen şey şudur: Eğitim bilimleri enstitüsü bünyesinde lisans öğrencisi olmaz, lisansüstü öğrenci olur. Bunu…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yüksek lisans öğrencisi…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, yüksek lisans öğrencisi master yapan kişi demektir. Lisansı bitirdikten sonra öğretmen olmaya hak kazanıyor arkadaşlar. Bunlar herkesin bildiği en basit bilgilerdir.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bundan sonra kazanır, burada bitirmeden kazanıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Peki arkadaşlar.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bitirmeden kazanıyor.

BAŞKAN – Sayın Asil, lütfen… Müsaade etmiyorum.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi Sayın Bulut’un Beytullah Yağız’la ilgili sorduğu soruya ben bugüne kadar herhâlde on iki kere cevap verdim, şimdi on üçüncü kere de Sayın Bulut’a cevap vereyim: Değerli arkadaşlar, Beytullah Yağız 4/B kapsamında atandığı zaman, 4/B sözleşmeli personelinin KPSS’ye tabi olarak atanmasıyla ilgili bir uygulama Türkiye’de yoktu. Bu uygulamadan önce sadece öğretmenlik branşlarına değil, teknik branşlara, kamunun herhangi bir bölümüne, birimine 4/B kapsamında, şartları uygun görülen, diploması uygun görülen personel bu şekilde atanabiliyordu. Bu atama KPSS mecburiyeti gelmeden önce yapılmış bir atamadır. Peki, bunun gibi kaç tane var derseniz, beşi geçmez. Zaten hemen arkasında, yani çok kısa bir süre sonra Bakanlar Kuruluyla bu karar alınmıştır. Biz, eğer, iktidar olarak keyfî atama yapmak isteseydik arkadaşlar 4/B’lileri biz KPSS’ye tabi tutmazdık. Kendi getirmiş olduğumuz bir uygulamamızdan dolayı bizi muaheze ediyorsunuz. Bu servisi size bazı eğitim sendikaları yapıyor. Ben onlara da defalarca cevap verdim. Ama, bunu, tekrar… Bazı arkadaşlar –sizi tenzih ederim- sanki Eshabı Kehflerden birisidir, bu memlekette hiç yaşamıyormuş gibi, tekrar tekrar bunu pişirip gündemimize getiriyor. Olmaz böyle bir şey! Yani, ben sizi tenzih ediyorum. Bakın, bu konu, bizim şu anda müzakere ettiğimiz kanunla ilgili değil. Ama milletvekili arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarımın denetim hakkına duyduğum saygıdan dolayı burada bunlara cevap veriyorum, yoksa konumuz bu değil.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, niye geriliyorsunuz? Biz her şeyi sorarız. Siz Millî Eğitim Bakanısınız, sorumuz da Millî Savunma Bakanıyla ilgili değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Niye hopluyorsunuz?! Soru çok yerinde bana göre, Millî Eğitim Bakanına soruyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş, benim gerilmek gibi bir özelliğimin olmadığını zatıaliniz çok iyi biliyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Öyle mi? Gerilmeyin yani!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Kimin ne zaman, ne kadar iyi gerildiğini de siz benden çok iyi bilirsiniz. Geçen dönem en çok gerilen bakan zatıalinizdiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğrudur, doğrudur. Gerilmeyin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Doğrudur.

Sayın Yıldız’ın sorusuna cevap veriyorum. Şimdi, bakın, TOBB Başkanının AK PARTİ’ye yaptığı hizmetlerin bir mükafatı olarak bu kanunun getirildiğini ifade etmek, TOBB gibi saygın bir müesseseye de, başındaki insana da, bence, kesinlikle izafe edilen bir haksızlıktır. O size gerekli cevabı verir mi vermez mi kendi bileceği bir şeydir. Eğer bize muhalefet etseydi yine getirir miydi… Biz Bilkentle ilgili böyle bir şey getirdik. Şimdi, Bilkentte öğrenci seçimini, geçen dönem, CHP’ye yakın öğrenciler öğrenci konseyi seçimini kazandılar, bu dönem MHP’ye yakın öğrenciler kazandılar. Onun için, biz bunlardan dolayı Bilkente farklı bir gözle bakmadık. Neticede ister vakıf üniversitesi ister bir başka kurum bize bir şeyi, makul… Bakın, bizim 3M prensibimiz var. Makul, meşru ve mantıklı olması kaydıyla kimden gelirse gelsin biz bunun gereğini yaparız arkadaşlar. Bizimle başkasını karıştırmayın.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, soruyu anlamamışsınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben soruyu çok iyi anladım. “Eğer TOBB bize muhalefet etseydi biz buna rağmen getirir miydik?”

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan ben ne dediğimi de, ne sorduğumu da çok iyi biliyorum. Kayda geçmesi için sordum. Bu konuda suçlamadım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sevgili Yıldız, bakın, eğerlerle meğerlerle siyaset yapılmaz. Eğerle… Hani Türkçede güzel bir atasözü var, diyor ki: “Eğer ile meğeri evlendirmişler, keşke diye nur topu gibi bir çocukları olmuş.” Biz eğerle, meğerle siyaset yapmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Semer meselesine geliyor…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin arkadaşlar, sorulara cevap vereyim.

Sayın Yunusoğlu’nun sorusu. Şimdi, ilköğretim müfettişlerini etkisizleştirmek ve yetkisizleştirmek gibi bir niyetimiz de olmadı, bir icraatımız hiç olmadı, böyle bir niyetimiz de asla söz konusu değil. Kaldı ki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Özlük haklarıyla ilgili soruları vardı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin, tamam Mehmet Bey.

…bununla ilgili Maliyenin yapmış olduğu özellikle bütçe uygulama talimatında bir yanlışlık vardı. Bu, bütün diğerleri için de düzeltilmiştir, ilköğretim müfettişleri açısından da düzeltilmiştir. Biz yakında -bakın, ilköğretim müfettişlerinin ismi beş yıllık ilköğretim okulları varken “ilköğretim müfettişi”ydi ama o arkadaşlarımız bilgisayar kurslarını da denetliyorlar, dershaneleri de denetliyorlar, sürücü kurslarını da denetliyorlar- isimlerini değiştiren ve yetkilerini yeniden düzenleyen, sizin iddia ettiğiniz gibi etkisizleştirmek, yetkisizleştirmek değil, aksine daha etkin hâle getirmek, daha yetkili hâle getirmek için bir kanun düzenlemesi getiriyoruz, umarım muhalefet etmezsiniz.

Evet, Sayın Uslu’nun sorusuna… Sayın Uslu -yasama tekniğini milletvekili arkadaşlarımız çok iyi bilirler- “5018 sayılı Kanun’a aykırı değil midir?” Arkadaşlar, orada getirilen hükümler var. Bir kanun diğer kanunun ağabeyi, babası, dedesi olamaz, bir kanun diğer kanundan daha güçlü olamaz. 5018’i bu Meclis çıkardı, milletin iradesine dayalı olarak çıkardı, bu kanunu da Meclis çıkarıyor. Dolayısıyla, orada böyle bir hüküm olsa bile varsayın ki buna aykırıdır -ben aykırı olmadığı görüşündeyim- netice itibarıyla, 5018’i çıkaran irade ile Türkiye Büyük Millet Meclisi ile bu kanunu çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi aynıdır. Ha, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunabilirsiniz, burada Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir.

Sayın Serter’in “Devlet üniversiteleriyle ilgili olarak böyle bir şey gelirse…” Arkadaşlar, bakın, İstanbul Teknik Üniversitesi Kıbrıs’ta kampüs kurmak istiyor, kanununu çıkardık, Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüs kuruyor, orada da kanununu çıkardık ve orada da öğrenciler parayla eğitim alıyorlar Sayın Serter. O okullar paralıdır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ama onlarınki üniversite Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin.

Devlet üniversiteleriyle ilgili olarak hangi mesele geldiyse biz bugüne kadar… Getirip devlet üniversitesi-vakıf üniversitesi ayrımı yapmak bize ait bir şey değil, size aittir.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Hayır, gelir vergisi açısından soruyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ve bütün üniversiteleri de bu ülkenin üniversiteleri olarak görüyoruz.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Gelir vergisini kabul ediyorsunuz yani. Böyle bir yasa gelse gelir vergimizi verelim diye, kabul ediyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, bakın, şapla şekeri karıştırmayalım. Devlet üniversitesi devlet kurumudur zaten. Aslında benim dediğimi çok iyi anlıyorsunuz siz.

Sayın Doğru’nun, özellikle okullarda…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bir sorum daha vardı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin. Hangisiydi o?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bir protokol imzaladınız mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, TOBB Üniversitesiyle ilgili bu anlamda bir protokol… Zaten kanunun kapsamı çok açıktır. Millî Eğitim Bakanlığının bilgisi olmadan… Bakın 1’inci maddenin son fıkrası… Eğer Millî Eğitim Bakanlığı buna karar vermezse, o işin içinde olmazsa TOBB Üniversitesi kesinlikle nerede, hangi okulu kuracağına kendi başına karar veremez. Dolayısıyla, yasa metni varken bir protokole gerek var mı?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Hayır, onu sormuyorum ben. Tamamen tersinden cevap veriyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse, peki.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Siz bir ayrıcalık tanıdınız. Bu ayrıcalığın gereği olarak birtakım talepleriniz oldu mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Serter, ben de diyorum ki: Yasada bu ayrıcalıkla ilgili yükümlülükler de çok açık belirtilmiştir.

Müsaade ederseniz, sürem doluyor, bitireyim.

Sayın Doğru’dan, uyuşturucu kullanımıyla ilgili bir istatistik çalışmasına müsaade etmediğim şeklinde bir soru geldi. Arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan bir form soru sistemi var. Şimdi bu sorularda bizim aile yapımıza, bizim gelenek ve göreneklerimize kesinlikle aykırı olan ve okullarda çocuklara dağıttığımız zaman çok ciddi manada sizin de, bizim de, ailelerin de, velinin de eleştireceği, kesinlikle bizim gayriahlaki kabul edeceğimiz sorular var. Ben getiren hekime dedim ki: Bu soruları ayıklayıp getirin, bunu okullarda uygulayalım. “E, bu böyle, Avrupa Birliğinden form…” Ben Avrupa Birliğinin her formatını aynen kabul etmek zorunda değilim. Bunu en çok siz söylemiyor musunuz?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – İşte biz de onu yapıyoruz. Siz onu söylüyorsunuz, biz onu yapıyoruz arkadaşlar!

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Ama Komisyon şu anda değiştirmiş durumda.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, Sayın Doğru, değiştirmişse  EARGET Başkanlığına müracaat edilir ve biz bunun gereğini yaparız ama benim müsaade etmememin sebebini size izah ediyorum. Yoksa buna özellikle bile bile taş koyulur mu?

Yine Sayın Asil’in Bilkentle ilgili sorusu var. Arkadaşlar, Bilkent Üniversitesinin vergilerinden bugüne kadar ne kadar toplanmıştır, size söyleyeyim: İlk yıl için 8 milyon Türk lirası, 2006’da, -yuvarlayarak söylüyorum- 2007’de 12 milyon Türk lirası, 2008’de 14 milyon Türk lirası. Bugüne kadar harcadıkları para 35 trilyondur ve taahhütleri de bunu 3-5 kere katlayacak şekildedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sayın Yaman’ın sorusu… Bildiğiniz gibi, arkadaşlar, Tevhidi Tedrisat Kanunu kapsamının dışında kalan…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – “Kaç burslu öğrenci okutuldu?” diye bir sorum vardı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin.

…bütün okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlıdır. Daha önce Tarım Bakanlığına, Maliye Bakanlığına, Bayındırlık Bakanlığına, çeşitli bakanlıklara bağlı okullar da Millî Eğitime bağlanmıştır. Bu manada Tevhidi Tedrisat’ın gereği yerine getirilmiştir. Sadece askerî okullar ve polis okulları Millî Eğitim Bakanlığına bağlı değil ama onların müfredatını da biz hazırlıyoruz, Genelkurmay veyahut da Emniyet Genel Müdürlüğü değil. Şüphesiz ki bu derslerin müfredatı hazırlanırken onların uzmanlarından da yararlanılıyor ama nihai karar Talim Terbiye Kurulu tarafından veriliyor.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) - Talim Terbiye kalmadı Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Talim Terbiye Kurulunun onaylamadığı bir şey, bir ders müfredatı askerî okullarda da polis okullarında da okutulmaz. Bu müfredat Talim Terbiye Kurulundan çıkıyor.

Sayın Başkanım, arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar  yeter sayısını istiyorum.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Oylama falan yok ki.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi süresi tamamlandı Sayın Asil ama kısa bir açıklama yapacaksanız vereyim.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Kısa bir açıklama.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru sorma zamanı geçti.

BAŞKAN – Kısa bir açıklama…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan dedi ki: “Lisans, yüksek lisans ve doktora yapanlar öğretmenlik…”

Bakın, yasayı aynen okuyorum: “Ankara’daki laboratuvar okulu ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin fakülteleri, enstitüleri ve…” diye devam ediyor ve “Laboratuvar okullardaki öğretmenler, kampüslerindeki eğitim bilimleri enstitüsünde yükseklisans veya doktora öğrencisi olabileceği gibi…” diyor. “Yükseklisans veya doktora öğrencisi olabileceği gibi…”

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Tamam, ben de aynı şeyi söyledim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben de aynı şeyi söyledim.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Dikkatinizi…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, soru-cevap işlemi tamamlandı.

Sayın Asil, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.43

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

307 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ile aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“f) Ankara ve kalkınmada öncelikli yöreler öncelikli olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından birlikte tespit edilecek illerdeki eğitim bilimleri enstitülerinden,”

“İkinci fıkranın (f) bendinde belirtilen eğitim bilimleri enstitüleri, kampüslerinde uluslararası yüksek kalite ve standartlara sahip eğitim merkezi olmak amacıyla kurulabilecek 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa tâbi ilk ve ortaöğretim okullarını laboratuvar okulları olarak kullanır. Kampüslerde açılacak ortaöğretim kurumları fen lisesi statüsünde eğitim verirler. Ankara’daki laboratuvar okulu ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin fakülteleri, enstitüleri ve diğer birimlerinin öğrencileri ve öğretmenleri müşterek akademik ve sosyal çalışmalarda bulunur.

Laboratuvar okullardaki öğretmenler, kampüslerindeki eğitim bilimleri enstitüsünde yükseklisans veya doktora öğrencisi olabileceği gibi, eğitim bilimleri enstitüsü öğretim elemanları da laboratuvar okullarında öğretmenlik yapabilir.

Laboratuvar okullarında onuncu sınıftan onbirinci sınıfa geçişte, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Senatosu tarafından belirlenecek ve Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilerek onaylanacak uluslararası sınavlarda başarılı olma şartı aranır. Bu liselerden mezun olabilmek için uluslararası bakalorya diploması alınması da gereklidir.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin eğitim bilimleri enstitülerine bağlı olarak kurulacak kampüslerdeki laboratuvar okullarında öğrenim gören öğrencilerin en az yüzde yetmişinin burslu olması zorunludur. Bu kampüslerde eğitim ve araştırma bilimleri ile sağlık merkezi, lojmanlar, misafirhaneler gibi her türlü tesisin kurulması ve işletilmesiyle ilgili ücretler dâhil her türlü giderler ile okullarda burslu okuyacak öğrencilere sağlanacak burslar;

a) TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve Üniversitenin kampüslerinde bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren yirmibeş yıl süre ile kesilecek gelir vergisi tutarının özel bir hesaba aktarılmasıyla oluşan kaynaktan,

b) Burssuz öğrencilerden alınacak eğitim ücretlerinden,

c) TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin temin veya kabul edeceği diğer gelir kaynakları ile bağışlardan, karşılanır. (a) bendinde belirtilen özel hesabın oluşturulması, kullanımı ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Maliye ve Milli Eğitim bakanlıkları ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesince birlikte hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş; şahısları adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı ve İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün söz talepleri vardır.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Hamzaçebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi 2003 yılında çıkarılan bir kanunla kurulmuştur. Bu üniversiteyi arkasında TOBB’un olduğu TOBB Eğitim ve Kültür Vakfı kurmuştur. Ekonominin eğitimli insan gücü ihtiyacına paralel olarak yükseköğretimdeki eğitim programlarının ihtiyaçlar paralelinde düzenlenmesi gibi bir gerçekten, ülkemiz sorunundan hareketle kurulan bu üniversite o günden bugüne yükseköğretimin başarılı örneklerini vermektedir. Gerçekten kısa zamanda önemli mesafeler katetmiş olan başarılı bir üniversitemizdir. Bu madde ile üniversite faaliyetini gerçekleştiren vakfa, üniversite dışında ilköğretim ve ortaöğretim okullarını da kurmak üzere -ki bunlar kurulacak olan eğitim bilimleri enstitüleri bünyesinde kurulacaktır- bu okulları kurmak üzere bir vergi teşviki öngörülmektedir. Bence, bu tasarının en can alıcı noktası burasıdır.

Bu düzenlemenin bir benzeri 2006 yılında Bilkent Üniversitesi için yine Parlamento tarafından yapılmıştır. Gerek Bilkent Üniversitesi için kabul edilen kanun gerekse şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının ortak noktası bu açıdan şudur: Bilkent Üniversitesi için Bilkent Üniversitesi kampüslerinde çalışan personelin, TOBB Üniversitesi için TOBB Üniversitesi kampüslerinde çalışan personelin ücretlerinden kesilen gelir vergileri yirmi beş yıl süreyle özel bir hesapta toplanacak ve bu özel hesapta toplanan paralardan öğrencilere burs verilecektir.

Değerli arkadaşlar, bu, son derece önemli ve üzerinde dikkatle durmamız gereken bir müessesedir, bir düzenlemedir. Her şeyden önce ifade edeyim ki gerek Bilkent Üniversitesi için getirilen gerekse bu tasarıyla TOBB Üniversitesi için getirilmesi düşünülen bu düzenleme Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırıdır. Eşitlik ilkesi, hepinizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Kanun önünde eşitlik” olarak yer alır. Bunun biraz daha detayına girecek olursak şunları söyleyebilirim: Kanunlar herkes için çıkarılır. Kanun karşısında bütün vatandaşlar, bütün kurumlar eşittir. Herhangi bir kişiye, herhangi bir kuruma ayrıcalık sağlamak üzere bir kanun çıkarılması doğru değildir. Niyet ne kadar iyi olursa olsun, niyet ne kadar eğitime katkı yapma, eğitimin seviyesini düzeltmek gibi halisane olursa olsun, ayrıcalıklı bir kanunu çıkarmak belli bir kişiye, gruba veya vakfa ayrıcalık sağlayacak şekilde bir kanun çıkarmak doğru değildir.

Şimdi, o zaman Bilkent için yapılan şimdi TOBB için yapılması düşünülen, personelin yirmi beş yıl süreyle gelir vergilerinin Maliyeye ödenmesi yerine bunların bir hesapta toplanmak suretiyle öğrencilere burs olarak verilmesi, biraz önce sözünü ettiğim eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu doğru değildir.

Burada, tabii ki şunu sormak gerekir: Neden 2 üniversite için? 36 tane vakıf üniversitesi var. Bu tasarıyla kurulması öngörülenler de yasalaşırsa 38 olacak. Böyle bir düzenleme eğer yapılması gerekiyorsa bu, kanunların genelliği ilkesine uygun olarak Yükseköğretim Kanunu’nda bir düzenleme olarak yapılması gerekir; birincisi bu.

İkincisi: “Böyle bir düzenleme yapılmalı mıdır?” sorusunu sorarsak buna vereceğim cevap çok net bir şekilde “Hayır.”dır. Bütün vergi gelirleri bütçeye girmek zorundadır. 2006 yılında yürürlüğe giren Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu vardır. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, o Kanun’a aykırılık yönündeki bir iddiayı, bir görüşü burada açıklamalarıyla çürütmeye çalıştı ancak doğru değil. Sayın Bakanın görüşlerine katılmıyorum.

Tabii ki Parlamento her zaman yasa çıkarır, sonra çıkan bir yasa da eğer öncekinden daha farklı bir hüküm taşıyorsa sonraki geçerlidir. Ama Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu maliye teorisinde “Mali Anayasa” olarak isimlendirilir. Bütün bütçe kanunları, bütün vergi kanunları, harcamaya ilişkin bütün kanunların sahip olacağı ilkeler bu Kanun’da belirtilmiştir. Bunu o zaman Hükûmetimiz bir reform olarak sunmuştu. O Kanun’un yasalaşmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem katkı verdik hem destek verdik. Eksiklikleri de vardı ama reform konusunda önemli bir adımdı. Şimdi, bu kanun, bu tasarı kabul edilirse bu reformun bir kenara atılmasıdır. Belli vergi gelirlerini bütçeye koymayalım belli kişilere verelim, bu doğru değil.

Yapılması gereken şudur: Yapılması gereken, eğer ilköğretim ve ortaöğretimde biz özel okulu teşvik etmek istiyorsak bunu iki tane vakıf üniversitesi için yapmayalım, bütün vakıf üniversiteleri için de yapmayalım; bu okulları kim kuruyorsa onlar için yapalım. Eşitlik ilkesi bunu gerektirir. Eğer kamunun bu kadar kaynağı varsa, vergi gelirlerinden bu kadar vazgeçme lüksüne sahipsek ülke olarak, bütün ilköğretim okulu kuranları teşvik etmemiz gerekir ve bu teşvik de bütçeden nakit desteğiyle olur arkadaşlar. Bu şekilde “Personelinin vergi gelirlerini bana ödeme, bununla git öğrenciye burs ver.” şeklinde bir uygulama disiplinsizliktir.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Kabile yönetimi bu, kabile.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, böyle bir şey olmaz. 2006’da bir yanlışın yapılmış olması bu yanlışın tekrar edilmesini gerektirmez. Bir teşvik paketi getirirsiniz, bu teşvik paketiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde eğer özel okulu teşvik etmek istiyorsanız, nitelikli okulların olmasını istiyorsanız oralarda –ki olabilir, ihtiyaç da olabilir buralarda- o okulları kuracak ve işletecek olanlara bütçeden nakit transferi yapmak çok daha doğrudur. Bakın, 2006’daki Bilkent Üniversitesinin kuruluşunda ben böyle bir gerekçe görüyorum. Nerelerde bu okulların kurulacağını saymışlar: Şanlıurfa, Erzurum, Van. Kanunda sayılmış. Gerekçede belirtilmiş: “Efendim, buralara nitelikli personel gitmiyor, öğretmendi, subaydı, doktordu, mühendisti, bunlar gitmiyor.” Neden? “Çünkü çocuklarını okutacak iyi okullar yok. O hâlde biz iyi okulları orada kuralım.” Düşünce güzel ama araç yanlış. TOBB Üniversitesinin bu tasarısında böyle bir gerekçe de yok. Bakın, istediği yerde, Ankara’da da kurulabilir bu okul. Ankara’daki okulun öğrencisine de yüzde 70 oranında burs verilecek, öğrencilerin yüzde 70’i burslu olacak daha doğrusu. Kamunun bu kadar bol kaynağı yok, bu kadar vergi gelirimiz yok ki bunlardan vazgeçelim.

Bu, bir teşvik paketi düzenlemesi olabilir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde eğitimin kalitesini yükseltmek amacıyla bu okulların teşvikini öngörebiliriz. Bunu da bütçeden nakit transferiyle yapmalıyız.

Tabii ki işin diğer yönü, devlet üniversiteleri için bu olanak neden verilmiyor? Yani Erzurum Atatürk Üniversitesi Vakfının kuracağı ilköğretim okulu için neden bu teşviki vermiyoruz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Vakfının kuracağı oradaki ilköğretim ve ortaöğretim okulu için bu teşviki neden vermiyoruz? Onlar için de verelim. “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin kuracağı ilköğretim ve ortaöğretim okullarındaki öğrencilerin yüzde 70’i burslu okutulur, bunun da kaynağı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi personelinin ücretlerinden kesilen gelir vergisidir…” Neden bunu Karadeniz Teknik Üniversitesi için yapmıyoruz Trabzon’da? Çoğaltabiliriz bu örnekleri değerli arkadaşlar, bunun bir makulü yok. Doğru bir düzenleme değil.

TOBB’un niyetinin halisane olduğunu biliyorum, TOBB’un eğitimin seviyesini yükseltmek gibi bir amacının olduğunu biliyorum. TOBB gibi bir kuruluşun farklı bir amacının olması esasen düşünülemez ama kullanılan araç yanlış.

Bütçeden nakit transferiyle çözülebilecek bir olaydır. Olay çok farklı yerlere gidiyor. Bakın bunu başka üniversiteler talep edecektir, başka üniversitelerin talebi üzerine YÖK Kanunu’na böyle bir madde ekleyelim, denecektir ve bir anda bakmışız ki hiçbir vakıf üniversitesi gelir vergisi ödemiyor. Bunu kaldırabilir miyiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu kaldırmak mümkün müdür?

Bakın, vergi gelirleri baş aşağı gidiyor, vergi gelirleri baş aşağı gidiyor. 2006 yılından bu yana bütçenin gelir tarafı iyi değil. “Bu rakamlardan ne olur?” denilebilir, “Çok küçük rakamlardır, çok da önemli değil.” denilebilir ama disiplinsizlik böyle başlar. 1983 yılında fonlar da ilk kez kurulurken müthiş bir buluş olarak getirilmişti. 2000’li yıllara geldiğimizde fonların kamuda mali disiplini nasıl yok ettiğini, bütçe dışında nasıl bir büyüklüğün denetimsiz kaldığını gördük ve 2000’den bu yana fonları kaldırdık. Birkaç istisna dışında fon yoktur. Bu da fon benzeri bir uygulamadır, kamuda kötü harcama alışkanlığının bir yoludur.

Son derece sakıncalı bulduğum bu madde konusundaki görüşlerimi sizlere ifade etme fırsatı buldum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, 1’inci madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya hızla değişiyor. Bu değişimin en önemli özelliklerinden birisi, bilgi ve bilginin pratik hayata uygulanmasıdır. Pratik hayata uygulanan bilgi çağdaş medeniyeti yakalama ve ona katkıda bulunma imkânlarını artıracak, ülke kaynak ve imkânları daha uygun alanlarda rantabl bir şekilde kullanılacaktır.

2023 yılında cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlayacağız. 100’üncü yılda Türkiye ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarını çözmüş, sağlık, eğitim ve kültür alanlarında atılımcı, sürdürülebilir gelişmeyi sağlamış, gelir dağılımı adil ve dengeli üreten, ürettiğini değerlendiren, bilim ve teknolojide ileri seviyeyi yakalamış bir ülke olmalıdır. Temennimiz budur.

Bütün bunlar eğitimin yeni bir anlayışla ele alınması ve yaratıcı, girişimci, moral değerleri yüksek, cesur, idealist bir neslin yetiştirilmesiyle gerçek olacaktır. Eğitim sistemi, bilgi toplumunun gerektirdiği standartlara yükseltilmelidir. Eğitim sistemi, bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatılmış, uluslararası rekabet becerisine sahip, teknoloji kültürü gelişmiş insan gücünün yetiştirilmesine bağlıdır. İnsan yetiştirmede elbette ki ilk ve ortaöğretim kurumları birinci planda gelmekteyse de ortaöğretimde yetişmiş insanın, üniversite eğitimi ile ülke kalkınmasında ve ülkelerle boy ölçüşmesinde en önemli kaynak olduğu bilinmektedir.

Gelişmiş ülkelerde ortaöğretimden üniversiteye geçiş de bizde olduğu gibi birtakım engellerle sınırlanmış değildir. Üniversite giriş sınavı kaldırılarak bunun yerine, ilk ve ortaöğretimde etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak ortaöğretim başarısını ve olgunlaşma imtihanını esas alan ve fırsat eşitliğini gözeten üniversiteye geçiş sistemi uygulanmalıdır. Bunun yanında, üniversitelerimizin imkânları artırılarak gerekli teknik ve akademik altyapı oluşturulmalıdır.

Bugün, ülkemizde 94 tane devlet ve 36 tane de vakıf üniversitesi bulunmaktadır, bugün bu yasayla kurulacak olan 2 üniversiteyle bu 38’e yükselecektir. Sırada da birçok vakıf üniversitesi müracaatını yapmış yasal sürecin dolmasını bekliyor. Gönül ister ki vakıf üniversiteleri kuruluş gayelerine uygun çalışmalar yapsın ve ülkemizin bilim ve teknoloji hayatına gereken katkıyı sağlasın.

Tabii, burada biz bu üniversitelerin açılışını gayet içtenlikle, ülkemize faydalı olacağını düşünerek kurulsun diye belirtiyoruz. Tabii, burada şunu da belirtmek gerekiyor: Üniversitelerimiz yavaş yavaş kendi ismine uygun olmaktan da uzaklaşıyor. Niçin? Bakıyoruz, her biri ilköğretim kurumu, ortaöğretim kurumu gibi kurumlar açıyor. Bu sadece vakıf üniversiteleri için değil, devlet üniversitelerinde de buna benzer birtakım eğilimlerin olduğu görülmektedir, belki de bunlar bu vakıf üniversitelerinden etkilenmiş olabilirler diye düşünüyorum.

Belirttiğim gibi, üniversitelerimiz bu ülkenin yeni nesillerini yetiştirecek kurumlar, diyoruz. Üniversitelerimiz, bugün, sadece bilime katkı, ülke kalkınmasına destek ve üniversite öğrenimi görmek isteyen gence fırsat vermekten de bir parça uzaklaşacak gibi görünüyor çünkü elimde iki tane belge var bu vakıf üniversiteleriyle ilgili:

Bunların bir tanesi: Bir kızcağız bir vakıf üniversitesinde okuyor. İkinci sınıfa geçmiş. Tabii, vakıf üniversitesi paralı olduğu için devlet üniversitesine müracaat ediyor. Başarılı olmuş. Kendisi anayasal hak olarak bu devlet üniversitesine geçmek istiyor. Ancak, öyle bir sınırda bu geçiş söz konusu ki 19’unda kendi üniversitesine, yani vakıf üniversitesine kayıt yaptırması gerekiyor, mecbur, yaptırıyor ve 9 milyar liraya yakın para ödüyor yahut da taahhütte bulunuyor, senet veriyor ancak ayın 23’ünde, dört gün sonra devlet üniversitesi diyor ki: “Siz bizim üniversitemize yatay geçiş hakkını kazandınız. Buyurun.” Çocuk oraya gidiyor ve bu üniversiteden parasını istiyor. Parasının 1 kuruşunu bugüne kadar vermiş değiller. Ben tabii, bunların ismini belirtmiyorum. Elimde bu belgeler bulunuyor.

Bir diğeri ise daha değişik: Kıbrıs’taki bir üniversitede okuyor ve Türkiye’deki bir üniversiteye, yine vakıf üniversitesine yatay geçiş yapıyor ancak bu yatay geçiş yaptıktan birkaç gün sonra devlet üniversitesi de diyor ki: “Bize de gelebilirsin.” Çocuk da tabii, bu ücretli üniversite yerine                       -devlet üniversitesine geçmek üzere- devlet üniversitesine geçiyor. O da yine 9 milyara yakın para vermiş, onun da parası geri ödenmiyor.

Yani biz çok masumane düşünüyoruz. Bu bakımdan diyorum ki bizim bu üniversitelerin sadece para kazanılan yerler olmadığını belirtmemiz gerekiyor ve vakıf senetlerinde yazdıkları kurallara uysunlar diye biz Meclis olarak mı bir karar alacağız yoksa YÖK mü bu konuda bir karar alacak, bilemiyorum. Tabii, bu belirttiğim konularda YÖK’ün kararı var. YÖK diyor ki: “Siz bu parayı geri ödeyin.” Burada, YÖK’ten alınmış bir belge var elimizde ama üniversite bunu dinlemiyor ve parasını ödemiyor.

Bu yüzden değerli arkadaşlar, bu üniversitelerin kuruluşunda yahut bunların vakıf senetlerindeki işleri yapıp yapmadıklarında biraz daha titiz davranmamız gerekir diye düşünüyorum.

Görüşülmekte olan bu yasa ile 1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun 55’inci maddesinin ikinci fıkrasına (f) bendi ile aşağıdaki fıkralar eklenmek istenmektedir:

Buna göre, Ankara ve kalkınmada öncelikli yöreler esas olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından belirlenecek illerde eğitim bilimleri enstitüleri ile bu enstitülere bağlı, Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tabi ilk ve ortaöğretim okullarının kurulacağı ve bunların laboratuvar okulları olarak adlandırılacağı belirtilmektedir.

Ayrıca, bunlara alınacak öğrenci ve öğretmenlerin nasıl seçileceği belirtilmektedir.

Kanun tasarısının geneli üzerinde görüşlerini ortaya koyan arkadaşlarımız bu konuda birtakım açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalardan birincisi, TOBB Üniversitesinin ödeyeceği gelir vergisini devlete ödemeyip bir havuzda toplayacağını ve bu havuzdan bu okulların açılışına sarf edeceğini belirtiyor. Ancak tabii, bu okulların sayısı ne olacak? Bu okullar nerelere açılacak, ne kadar açılacak?

Biz, şimdi bakıyoruz, 30 Ocak 2009 günü Antalya’da bir toplantıya katıldım. Bu toplantı, Özel Okullar Birliğinin tertip ettiği bir toplantı idi. Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen özel okul sahipleri yahut vakıf açtıysa o okulu vakıf yöneticileri Antalya’ya gelmişlerdi. Burada görüştüğüm okul sahip ve yöneticileri özel okulların büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu belirttiler. Öğrenci kontenjanlarının dolmadığını ve öğretmenlere de gerekli ödemeyi yaparken çok büyük sıkıntı içerisinde olduklarını belirttiler. Şimdi, biz ne yapacağız? Biz, vatandaşın kendi arzu ve isteğiyle elinde biriktirdiği birtakım meblağı bu okullara yatırmasını sağladık. Aşağı yukarı, Türkiye’de üç yüz seksen civarında özel lise bulunmakta. Bu üç yüz seksen vatandaşımız yahut işte vakıfsa vakıf, bunlar özel okulları kurmuşlar. Bunlar tabii, öğrenciden aldıkları ücretle devamını sağlıyorlar, öyle hayatta kalıyorlar, öyle yaşıyorlar. Şimdi, biz tutuyoruz, bir üniversite herhangi bir ilde, herhangi bir yerde bir orta dereceli özel okul açsın ama onun parasının en azından bir kısmını devlet ödesin!.. E, şimdi peki, eşitlik ilkesine uyuyor mu bu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Yani oradaki özel okul sahibinin ne günahı vardı, oraya yatırım yapmış ama siz bunun birtakım haklarını dolaylı olarak elinden alıyorsunuz gibime geliyor.

Bir diğer konu da -bu okulların kuruluşunun ana gayelerinden birisi olabilir diye düşünüyorum, inşallah değildir- okullarımızın açılış dönemlerinde, üniversitelerimizin açılış dönemlerinde vakıf üniversitelerinin çarşaf çarşaf ilanlar verdiğini görüyoruz öğrenci bulabilmek, öğrenci toplayabilmek için. Acaba, TOBB Üniversitesi bu yerlere açacağı orta dereceli okullarla kendisine öğrenci gelişini sağlamayı mı düşünüyor, böylece kendisine öğrenci bulmayı garanti mi etmeyi düşünüyor, diye aklıma geliyor.

Bu bakımdan, biz bu yasa maddesinin geri çekilmesini arzu ediyoruz. Bu konuda daha önce bir üniversiteye birtakım haklar verilmiş, bunun da yasal bir şekilde yeniden düzenlenerek iptal edilmesi arzusundayız.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı.

Buyurun Sayın Sarı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir milleti ayakta tutan ve istikbalini temin eden en önemli unsur eğitim ve öğretimdir. Eğitim, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah, istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyettir. AK PARTİ olarak göreve geldiğimiz günden başlayarak eğitimin en temel sorunları olarak gördüğümüz altyapı, erişim ve kalite sorunlarının üzerine ısrarla gittik ve gitmeye de devam edeceğiz. Bu çerçevede, insan kaynağı niteliğinin yükseltilmesi ve beşerî sermayemizin çağdaş standartlara ulaştırılması amacıyla, 2009 yılı bütçesindeki en büyük payı yine eğitime ayırmış bulunmaktayız. Önümüzdeki dönemlerde de kamu harcamalarındaki en büyük pay yine eğitimin olmalı ve bu doğrultuda hareket etmeye devam edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak bizler, üniversitelerin sağlık, eğitim, çevre, enerji, kentsel gelişim, uluslararası ilişkiler, ekonomi, savunma ve ulusal güvenlik gibi alanlarda eğitim açısından stratejik öneme sahip olduğuna inanmakta ve bu amaç doğrultusunda hareket etmekteyiz. Üniversitelerin tek merkezli yönetim anlayışından çıkarılarak küresel rekabete katılabilen, dünyaya açık ve Türk toplumunun beklentilerini karşılayan dinamik kurumlara dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Üniversitelerin uluslararası standartlarda hizmet verebilmeleri ve bilimsel olarak özgür, idari olarak özerk ve finansal olarak mali kaynak üretebilen yapılara kavuşabilmeleri amacıyla, ilgili paydaşların katılımıyla, katılımcı, hesap verebilir, özerk, sorumlu ve şeffaf bir yönetim yapısına sahip olmaları gerekir. Yerel kalkınmayı desteklemek üzere, üniversitelerin bulundukları bölgenin sorunlarına eğilmesi ve bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarını dikkate alarak ihtisaslaşması, sanayinin gelişmesi, üretimin artışı ve kültürel altyapının güçlenmesi için gerekli iş birliğinin sağlanması gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf üniversiteleri gerçekten çok önemli teşebbüslerdir.  Vakıflar ecdadın sivil idaresinin omurgasını teşkil etmiştir. Şimdi, kâr gayesi gütmeyen, temel gayesi ülke insanına hizmet etmek olan vakıf üniversitelerinin hâlihazırda bile ne kadar büyük hizmetler yaptıklarını görmekteyiz.

Eğitime daha çok kaynak ayırmaya mecburuz ve bilhassa araştırma geliştirmeye, teknolojik altyapıya, fiziki yapıya, öğretim üyelerine ve öğretmenlere ayırmaya mecburuz. Tabii, burada yükün hepsini devletin sırtına yüklemek doğru olmaz. Onun için özel üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin açılmasını hızlandırmamız ve desteklememiz gerekir. Bu istikamette bugüne kadar kırka yakın vakıf üniversitesi kurulmuştur ve bundan sonra da bu kuruluşların sayısını artırmamız ve desteklememiz gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kapsamda ülkemize ve bölgemize eğitim ve öğretim açısından önemli katkılar sağlayacak olan iki tane yeni vakıf üniversitesinin kurulmasının heyecanı içerisindeyiz. Kısa bir süre önce yine Gaziantep’te, kendi bölgemizde kurulmuş olan ve yüce Meclisimizin de vesile olmuş olduğu Gazikent Üniversitesine ek olarak bugün kuruluşunu gerçekleştireceğimiz Zirve Üniversitemizde 5 fakülte, 2 enstitü ve 1 yüksekokul kurulacak olup ilk aşamada 5 bin öğrencinin eğitim ve öğretim görmesi planlanmaktadır. Bu rakam zamanla 15 bin kişiye ulaşacaktır. Üniversitemiz 1 milyon metrekareden fazla alana sahip olup on iki ayrı bina ve 250 bin metrekarelik kapalı alan içermektedir. Kız ve erkek öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılayacak iki ayrı bloktan oluşacak olan yurtlar yapılacaktır.

Zirve Üniversitesi Orta Doğu’ya yakınlığının avantajını kullanarak komşu ülkelerden kontenjanlar oranında yabancı öğrencilerin gelmesini teşvik edecektir. Ülkemizin, başta Suriye olmak üzere, bölge ülkeleri ile olan ilişkilerinin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu şekilde, bilginin üretilmesi, genç nesillere aktarılması görevinin yanında Zirve Üniversitesi toplumlar arası iletişimi, etkileşimi ve diyaloğu artıracaktır.

Kurulacak olan Zirve Üniversitesiyle birlikte hem ilimiz hem bölgemiz açısından birçok çağdaş kavram uygulamaya geçme imkânı bulacak ve kalkınmanın anahtarı olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gaziantep’te kurulan Zirve Üniversitemizin ve İstanbul’da kurulan Yeni Yüzyıl Üniversitemizin hayırlı uğurlu olmasını diler, her iki üniversitemizin kuruluşuna katkıda bulunan tüm bürokratlarımıza, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonumuza ve değerli Başkanına, Millî Eğitim Bakanımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisinde desteklerini esirgemeyen değerli iktidar ve muhalefet partilerimizin tüm değerli milletvekillerine teşekkürlerimi sunar, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarı.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.

Buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Tasarı’yla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Plan ve Bütçe Komisyonunu tali komisyon olarak tayin etmesi doğru olmamıştır. Başkanlığın, vakıf üniversiteleri kuruluşunun devlete bir yük getirmediğini gerekçe yaparak vakıf üniversiteleri kurulmasını öngören tasarıları esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmemeye başlaması kararını gözden geçirmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Üstelik bu tasarının bir kısım gelir vergisini almaktan vazgeçmeyi öngörmesi nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonunda mutlaka görüşülmesi gerekirdi. Görüşülmemesi eylemi 5018 sayılı Yasa’nın 14’üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’da kazanç amacına yönelik olmamak üzere vakıf üniversiteleri kurulabileceği belirtilse de bu üniversiteler üzerinde denetim ve gözetim görevinizi tam olarak yapamıyorsanız kamunun gelir kaybına yol açmanız kaçınılmaz olacaktır. Nitekim kâr amaçlı olmamasına rağmen, vakıf üniversiteleri açılması konusundaki yoğun talep bu alanda devletin denetim ve gözetim görevini tam olarak yerine getiremediğine de işaret etmektedir. Burada, tasarının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden Genel Kurula indirilmesindeki eksikliğe tekrar vurgu yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin eğitim bilimleri enstitülerine bağlı olarak kurulacak kampüslerdeki laboratuvar okullarına ait giderlerle burs ödemelerinin, TOBB üniversite ve kampüslerde çalışan personelin ücretlerinden kesilen gelir vergisinden yirmi beş yıl süreyle karşılanacak olması, yine 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun bütçe ilkelerini düzenleyen 13’üncü maddesinin (f) ve (g) bentlerine aykırıdır. Düzenleme, aynı Kanun’un 6’ncı maddesinde yer alan hazine birliği ilkesine de aykırıdır. Bu madde, Kanun’a ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin tüm gelirlerinin hazine veznelerine gireceğini, giderlerinin de bu vezneden ödeneceğini hükme bağlamakta ve söz konusu idarelerin özel vezne açamayacağını öngörmektedir. Siz ne yapıyorsunuz? Özel hesap yani özel vezne açıyorsunuz. Bu uygulama mali disiplinden uzaklaşmaya yol açan ve 2000’li yıllarda kaldırılan fonların bir başka adla geri getirilmesinden başka bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin nasıl uygulanacağı da açık değildir. Ücret bordrolarını yaptınız ve gelir vergisi kesintilerini muhtasar beyannameyle vergi dairesine bildirdiniz, vergi dairesi de bu beyan üzerinden vergiyi tahakkuk ettirdi. Normalde bu vergi vadesi geldiğinde ödenecekti. Peki, yasa ile ödenmeyeceğini, özel hesaba yatırılacağını söylüyorsunuz; bu işlem için tahakkuk eden vergiyi terkin etmeniz gerekmeyecek mi?

Değerli milletvekilleri, bu uygulama yukarıda ifade ettiğim bütçe ilkelerine ve hazine birliğine aykırı olduğu gibi zamanla şu anda yaratmakta olduğunuz eşitsizliği gidermek üzere yapacağınız yeni düzenlemeler nedeniyle yaygınlaşacak ve maliyenin tevkif suretiyle tahsil edilen gelir vergisinin büyük bir kısmından vazgeçmesi sonucunu doğuracaktır. Bu yanlış adımdan dönünüz. Tasarıyla kurulan yeni sistemin hazine tarafından finanse edilmesi düşüncesinde iseniz “Bu iş için bütçenin transfer tertibine yeterli ödenek konulacağı” şeklinde bir düzenleme yapınız ve biz de buna destek verelim.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 130’uncu maddesine göre hem devlet hem de vakıf üniversitelerinin kanunla kurulması gerekmektedir. 2809 sayılı Kanun’a eklenen maddelere bakınız; kanunla kurulan üniversitelerin hangi birimlerden oluşacağı yine yasada tespit edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bu tasarıyla Millî Eğitim Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitelerine tespit edilecek illerde eğitim bilimleri enstitüsü kurma yetkisi verilmesi, bize göre Anayasa’nın 130’uncu maddesine aykırıdır ve yasama yetkisinin devri anlamına gelmektedir.

Tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Sayın Bakanım, 1 Kasım 1925, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2’nci Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken Gazi Mustafa Kemal diyor ki: “Büyük Millet Meclisinin ve Cumhuriyet Hükûmetinin büyük çalışma ve gayret gösterdiği bilinmekle birlikte bilim ve öğrenimin feyiz ve nuruna olan genel ilgiyi karşılamaktan henüz uzağız. Önümüzdeki sene için devletçe yapılabilecek büyük fedakârlığı rica ederken, varlıklı kişilerden olan vatandaşlarımıza da himayeye muhtaç olan çocuklarımızı özel girişimleriyle okutup yetiştirmelerini önemle tavsiye ederim.”

Sayın Bakanım, çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma yolundaki bu çalışmalar, Atatürkçülüğün sloganla değil icraatlarla yapılması gerektiğinin bir göstergesi midir?

Konfüçyüs “Bir neslin kaderini bir önceki nesil belirler.” diyor. Gelecek nesiller adına yaptığınız çalışmalar takdire şayandır. Seçim bölgelerimizde olumlu tepkileri bizzat yaşıyoruz. Sayın Bakanım, size de bu anlamda olumlu tepkiler yansıyor mu?

Teşekkür ederim. [CHP sıralarından alkışlar(!)]

BAŞKAN – Sayın Bulut, buyurun efendim.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma demin bir soru sordum ve farklı bir cevap aldım, gücendi Sayın Bakanımız. Çünkü ben kendilerine, 2008 yılında yazılı olarak bu soruyu sormuştum, bugüne kadar bana cevap vermediler. Emin olun, bununla ilgili hiçbir beyanını da duymadım. Eğer müsaade ederlerse… Lale Kahraman ve Nuran Yavuz; bu konuda da bir açıklama yaptınız mı Sayın Bakanım? Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde memuriyet görevine başlamışlar. Bu kişiler 2008 atamalarında bağımsız olarak öğretmenliğe naklen geçmişler. Lale Kahraman ve Nuran Yavuz memuriyete Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde başlamışlardır. Bu kişiler 2008 atamalarında bağımsız olarak öğretmenliğe naklen geçmişler. 2008 atamalarında sınıf öğretmenliğine ortalama sekiz yıl hizmeti olanlar geçerken, bu kişiler iki yıllık hizmetleriyle Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen olarak geçmişlerdir. Bu tarih itibarıyla Van Kahraman Çocuklar Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda sınıf öğretmenliği yapmaktadırlar. Bu atama yasalara uygun mudur Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, bu düzenlemeyle üniversitenin kampüsünde, tüm personel ücretlerinde bu kanun yürürlüğe girdiği ayı takip eden aydan itibaren stopaj vergileri yirmi beş yıl süreyle alınmayacak ve özel bir fonda toplanan bu kaynakla aynı üniversitenin lojman, misafirhane gibi tesislerinin kurulması ve işletilmesi temin edilecek.

Şimdi, vergi açıklarını kapatmak için dolaylı vergileri artırdığımız, küresel kriz gerekçesiyle ve IMF’in dayatmasıyla bütçede kesinti yaptığımız bir ortamda bu düzenlemeyi kamu vicdanı ve anayasal eşitlik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, ek ödemenin oluşturduğu mağduriyeti gidermek için yapılan düzenlemeyle millî eğitim müdür yardımcılarına, ilçe millî eğitim müdürlerine ve şube müdürlerine on saat ek ders artışı, ilköğretim müfettişlerine de beş saat ek ders artışı yapılmıştır. Meselenin asıl kaynağı maaşlardaki erozyonun giderilmesi ve bu yolla maaşlarda iyileştirme beklenirken ek ders ücretlerinde yapılan yetersiz artışın meseleyi çözemeyeceği görüşümüze katılır, bu konuda kalıcı düzenlemeler yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; konuşmam sırasında belirttiğim yatay geçişle üniversitesinden ayrılarak bir devlet üniversitesine naklolmuş öğrencilerin üniversitesinden ödemek zorunda kaldığı ücretin öğrencilere eğitim ve öğretim hizmeti alamayacakları için geri ödenip ödenmemesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1’inci maddede laboratuvar okullarında onuncu sınıftan on birinci sınıfa geçişte TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Senatosu tarafından belirlenecek ve Millî Eğitim Bakanlığınca kabul edilerek onaylanacak uluslararası sınavlarda başarılı olması şartı getiriliyor, Bakalorya sınavı.

Şimdi, bu Ekonomi Üniversitesi Senatosu 2547 sayılı Yasa’ya tabi. Bu üniversite yasası ortaöğretim konusunda bir tasarrufta bulunuyor. Bunu Sayın Bakan nasıl değerlendiriyor? Ortaöğretimdeki Bakalorya sınavları hakkında, uluslararası Bakalorya hakkında Üniversite Senatosu bir karar verecek. Bu uygun mudur? Bakan nasıl değerlendiriyor?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Erdoğan’ın… Sadece bütçe imkânlarıyla, konsolide bütçenin imkânlarıyla yetinilmeyip, topyekûn Türkiye'nin potansiyelini eğitim adına seferber etme ve bununla ilgili olarak kamuoyu memnuniyetiyle ilgili geri dönüşleri biz de alıyoruz ve zaten bundan dolayıdır ki o politikalarımıza devam ediyoruz.

Sayın Bulut’un Lale Kahraman ve Nuray Yavuz isimli, üniversitede daha önce devlet memuru olan ve Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen olarak naklen geçen 2 arkadaşımızla ilgili sorusuyla ilgili olarak da söyleyeceğim şey şudur arkadaşlar: Naklen atamalar hiçbir atama dönemiyle sınırlı değildir. Bugün, diyelim ki biz 25 Şubatta öğretmen ataması yapacağız. Eğer boş kadromuz ve pozisyonumuz varsa bir başka kurumdan ama öğretmenlik diplomasına sahip ama pedagojik formasyona sahip olan birisi bize müracaat ettiği zaman bu şartları taşıyorsa ve devlet memuru olma özelliğine sahipse biz onu naklen atayabiliriz. Bu kesinlikle yasalara uygundur, yönetmeliklere uygundur; aykırı hiçbir tarafı yoktur Sayın Bulut ve bu uygulama devam ediyor. Burada herhangi bir anormallik yok.

Şimdi, Sayın Taner’in “Efendim, bu, kamu vicdanını yaralıyor, kamu vicdanına uygun mudur?” Benim vicdanıma da uygundur, kamunun vicdanına da uygundur çünkü biz bu yolla eğitime ekstra bir kaynak ayırmış oluyoruz. Tekrar altını çizmek istiyorum: Burada okuyacak öğrencilerin yüzde 70’i burslu olarak okutulacaktır ve bunlardan bir para almayacaktır. Devlet zaten bu öğrencileri okutmak zorundadır. Biz bunlara kaynak aktarıyoruz ve üstelik, dediğim gibi, kalkınmada öncelikli yörelere bir imkân hazırlanıyor, bunu defalarca söyledim arkadaşlar. Dediğim gibi, görüş farklılığı olabilir, bunu da saygıyla karşılıyorum, siz öyle bakıyorsunuz, biz böyle bakıyoruz.

Sayın Asil’in, “Efendim, millî eğitim müdür yardımcıları, şube müdürleri veya müfettişlerle ilgili olarak ek ders ücretlerine dayalı bir iyileştirmenin yerine kalıcı bir çözüm getirilemez mi? Ücretler az olduğu için ders ücretiyle bunlar telafi ediliyor.” şeklinde bir sorusu var arkadaşlar. Bizim millî eğitim müdür yardımcılarımız, şube müdürlerimiz, okul müdürlerimiz eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında olan insanlardır. Onların, okul müdürünün bir makam tazminatı parası ayrıca yoktur, yani müdürlükten dolayı ayrıca bir geliri yoktur çünkü Millî Eğitimin yapısı gereği bu böyledir. Ek ders ücreti okul müdürü altı saat de girse makam tazminatı karşılığında  -bu, bugün başlayan bir şey değildir, yıllardan beri böyledir- kendilerine ödenmektedir. Yani maaşları düşük olduğu için verilen bir şey değil, onlar için getirilmiş olan müktesep bir haktır ve bu verilmeye devam ediliyor.

Ha, “Devlet memurlarının maaşları daha fazla olmalı mıdır?” diye sorarsanız, evet, olmalıdır. Bizim, devletimizin imkânlarını, milletimizin imkânları ile kamu personelinin ihtiyaçlarını örtüştürmemiz lazım. Olmayan bir kaynağı kimse kimseye veremez. Bu anlamda da popülizm yapmak doğru değil. İmkânlarımız ölçüsünde memurumuzu enflasyona ezdirmemek, refah payını da üstüne koymak kaydıyla bir ücret politikamız var.

Sayın Akkuş’un sözünü ettiği, bir vakıf üniversitesinden devlet üniversitesine naklen geçmişse öğrenci… Öğrenciler, biliyorsunuz, üniversitelere kayıtlarını yaparken, vakıf üniversitelerine, bir taahhüt senedi imzalarlar. O senet üniversite ile kişi arasında bir sözleşmedir, o sözleşmenin hükmü neyse ona göre işlem yapılması gerekiyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ama Sayın Bakanım, hizmet vermiyor ki! Çocukların, gasbediyor parasını.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bakın, Sayın Akkuş, altını çiziyorum: Siz gidersiniz bir otele rezervasyon yaparsınız, gece gidip orada kalmazsınız, siz orayı kapattığınız için, sizin yerinize kimseyi alıp oradan para tahsil etme şansları olmadığı için o parayı sizden alırlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Alıyorlar, almaz olurlar mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben meseleyi, bakın, örneklendiriyorum. Aranızdaki sözleşme neyse, öğrenci ile üniversite arasındaki sözleşmenin hükümleri neyse… Türkiye bir hukuk devletidir, eğer bir hukuksuzluk varsa öğrenci mahkemeye müracaat eder. Bireysel hukuka giren bir meseledir bu.

Sayın Yıldız’ın Bakaloryayla ilgili olarak “TOBB Üniversitesi Senatosu karar verebilir mi?” Bir şeyin daha altını çizeyim: Tepeden tırnağa metni okuduğunuz zaman, burada Millî Eğitim Bakanlığının onayı olmadan hiçbir şeyin geçerliliği olmayacaktır. Bakalorya, aslında, evet, bir ortaöğretim programıdır ama üniversiteye kabulde esas kıstas kabul edilen bir şeydir. Türkiye'de üniversiteye geçişleri ve üniversiteye kabulleri Yükseköğretim Kurulu yapıyor biliyorsunuz, yani bir Yükseköğretim Kurulu bu işlere karar veriyor. O çerçevede onlar karar verebildiği gibi TOBB Üniversitesi de Bakaloryayla ilgili şüphesiz ki bir karar verebilir ama bizim onayımız olmadan hiçbir şeyin geçerliliği olmayacaktır.

Sayın Başkan, arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin (a) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Kamer Genç

Harun Öztürk

Ahmet Ersin

 

 

Tunceli

İzmir

İzmir

 

 

Hüseyin Mert

Atila Emek

 

 

 

İstanbul

Antalya

 

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Tasarı’nın Çerçeve 1 inci maddesinde yer alan (a) bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Metin Arifağaoğlu

Malik Ecder Özdemir

 

Trabzon

Artvin

Sivas

 

 

Ali Koçal

Sacid Yıldız

 

 

Zonguldak

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin kanun metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Akif Akkuş

Mehmet Şandır

Beytullah Asil

 

Mersin

Mersin

Eskişehir

 

 

Ahmet Duran Bulut

Kadir Ural

 

 

Balıkesir

Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Asil konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer vatandaşlar ödedikleri vergilerin kendisine kamu hizmeti olarak dönmediğine, rüşvet ve yolsuzluğun yoğun olduğuna inanıyorlarsa, kamu kaynaklarının israf edildiği kanaatini haiz ise vergi vermek istemeyeceklerdir. O nedenledir ki ülkemizde toplanan vergilerin yüzde 72,8’inin katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, akaryakıt tüketim vergisi, özel iletişim vergisini de kapsayan, dar gelirli vatandaşlara daha fazla yük oluşturan, dar gelirliyi ezen dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Dolaylı vergiler üzerine kurulu bu sistem vergi adaletini bozmakta, vatandaşı vergi kaçırmaya yönlendirmektedir. Toplanan vergilerin ancak beşte 1’ine yakın bir bölümü gelir üzerinden alınmaktadır.

Bu ve az sonra sayacağım gerekçelerle bu yasa tasarısının 1’inci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını öngören bu önergemize desteklerinizi istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi Üniversitesinin  mevcut ve kuracağı kampüslerde bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından itibaren yirmi beş yıl süreyle kesilen gelir vergisi tutarının özel bir hesaba aktarılmasıyla oluşacak kaynak ile bu üniversite kampüslerinde devletin parasıyla sağlık merkezi yapılabilecek, lojman yapılabilecek, misafirhane yapılabilecek ve hatta her türlü tesis kurulabilecek ve hatta bunların işletilmesiyle ilgili ücretler dâhil her türlü giderler de bu devlet parasından karşılanabilecek. Devlet parasının bir vakfa lojman, misafirhane, tanımlanmamış, ucu açık her türlü tesisin kurulması ve işletilmesine aktarılıyor olması kamu vicdanını yaralayacak düzenlemelerdir. Bu, vekâletini aldığımız milletimize karşı üzerimize aldığımız vekâletin kötüye kullanılmasıdır. Ayrıcalıklı bir sınıf yaratılmasıdır. Bu madde Anayasa’nın 73’üncü maddesine ve eşitlik ilkesine aykırı düzenlemelerdir. Bu madde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’na da aykırıdır. Sayın Bakan “O Kanunu da bu Meclis çıkarttı, bu kanunu da bu Meclis çıkartıyor.” gibi anlaşılmaz bir ifadeyle bunu savunmasına rağmen yasaya aykırı, yürürlükteki yasalara aykırı yasa yapılamayacağı da bir açık kuraldır.

Örnek mi:  13’üncü maddenin (g) bendi diyor ki: “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” Yine aynı maddenin (f) bendinde “Tüm gelir ve giderler gayrisafi olarak bütçelerde gösterilir.” denilmektedir. Bu madde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’nun 14’üncü maddesindeki amir hükümlere de aykırıdır. Az önce Sayın Öztürk de ifade etti, dedi ki: “Bu Plan ve Bütçe Komisyonuna niye gelmedi?”

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundan bu yasa tasarısının geçme ihtimali olmadığı için gelmedi. Hiçbir maliyecinin, hiçbir bütçe uzmanının, mali konularda görüş sahibi hiçbir kimsenin bu yasa tasarısına vize vermeyeceği de açıktır.

Bu yasa siyasi bir yasadır. Bu yasayı yapanlar bir gün mutlaka bunun hesabını yüce Türk milletine vereceklerdir. Bu madde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na da aykırı düzenlemeler içermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Özel öğretimde haksız rekabete, öğretmen atamalarında kaosa neden olacaktır, fırsat eşitliğini bozan hükümler de içermektedir.

Değerli arkadaşlarım, az önce Sayın Bakan konuşmasında, Bilkent Üniversitesinin aşağı yukarı, yıllık geliri 10 milyon Türk lirasıdır. Yani daha sonra da onu kesin rakamlarla verdi. Bugüne kadar 8 milyon 2006’da, 2007’de 12 milyon, 2008’de de 14 milyon yani toplam 34 trilyon lira bu hesapta toplanmış.

Yine bir soru sordum, dedim ki: “Bugüne kadar bu okullarda kaç burslu öğrenci okumuş?” Biz dersimize iyi çalıştık, Sayın Bakan cevap veremedi çünkü elinde böyle bir rakam yoktu. Bugüne kadar 34 trilyon lira kaynak aktarılan bu okullarda okuyan bugün öğrenci sayısı toplamı 142’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil, tamamlayın konuşmanızı.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Toplam öğrenci sayısı 142’dir. 66 öğrenci bu yıl alınmış,     76 öğrenci geçen yıl alınmış; toplam sayı 142. Yani burslu okuyan öğrenci sayısı toplam 100’dür, bugüne kadar bu okullarda yüzde 70’i 100 civarındadır.

Değerli arkadaşlarım, kamu vicdanını yaralayacak bu tasarının bu maddesinin tasarı metninden çıkartılması hususunda verdiğimiz önergeye desteklerinizi bekliyor, hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bir konuya açıklık getirebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Bilkent Erzurum Laboratuvar Okulunda 142 öğrenci var, bunun 134’ü burslu yani yüzde 97’si burslu okuyor; doğru rakam bu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Tasarı’nın Çerçeve 1 inci maddesinde yer alan (a) bendinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin (a) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                                            Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Okay?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe…

BAŞKAN – Sizin gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Düzenleme eşitlik ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN – Sayın Genç? Konuşacaksınız...

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (a) bendinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu madde üzerinde gerçekten benden önce konuşan arkadaşlarımız çok ayrıntılı bilgi verdiler ve neden çıkması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylediler. Arkadaşlarımız dediler ki: “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun bütçe ilkelerini düzenleyen 13’üncü maddesi ve 14’üncü maddesine aykırı buraya getirilen hüküm.” Hükûmet sözcüsü dedi ki: “Efendim, bu da kanun o da kanun.” Bu kanun o kanun değil işte. Şimdi, bakın, hukuk hiyerarşisi içinde kurallar hiyerarşisinde birinci, anayasadır. İkincisi, bu 5018 sayılı Kanun, Muhasebei Umumiye Kanunu’nun yerine geldi. Yani bütçe ilkelerinin düzenlenmesi, gelirlerin harcanması, toplanması bu temel kanunda toplanıyor. Dolayısıyla, çıkan kanunların buna aykırı olmaması lazım. Tabii, bu kadar inceliği Hükûmeti temsil edenler bilmediği için “O da kanun bu da kanun, ne olacak.” Diyorlar, yani şey değil.

Şimdi, Maliye Bakanlığı mükelleflere bir yazı yazıyor, şimdi beyanname zamanı ya. Diyor ki: “Gelir İdaresi Başkanlığımız veri ambarından elde edilen bilgilere göre vergisel risk altında olan mükelleflerimizdensiniz.” Yani ben böyle bir terim duymadım, “…vergisel risk altında olan mükelleflerimizdensiniz.” Bu da maliyeye yeni kazandırılan bir terim. Yani diyor ki: “İşte 5811 sayılı varlık vergisini çıkardık, vergilerinizi, beyannamelerinizi artırın.” Yani bir yandan böyle, mükellefleri baskı altında tutuyorsunuz, bir yandan da güç odaklarına birtakım olanaklar sağlıyorsunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, yani işte eğer bu yolu açarsanız, bu bir nevi özel fondur, yarına tarikatlarına… Güçlü tarikatlar var, efendim, İktidarınıza çok yakın insanlar var, onlar gelecek, onlar da isteyecek. Yani önemli olan bir defa delik açmayacaksınız. Açtığınız zaman o deliğin sonunu tutmak mümkün değil. Dolayısıyla, bakın, önce Bilkente tanınmış, şimdi işte TOBB’a tanıyorsunuz. Niye yani böyle bunlara özel bir vergi muafiyeti getir… Orada toplanan paralarla o öğrencilere burs veriyorsunuz. Bizim bir ilimizde -işte kaç defa bu kürsüde söyledim- üniversite açıldı, daha hâlâ öğrenci yurdu yok. Ayrıca o kadar zor şartlarda öğrenci okuyor ki, bizim yani özellikle Tunceli hudutları içinde imtihan kazanan birçok öğrenci o kadar büyük sıkıntı içindeler ki yani inanınız ki bana 350-400 tane öğrenci başvurmuştur, “Bize burs verin.” diyor. Ben her ay maaşımdan 5,5 milyar lira öğrencilere burs veriyorum. Ama yani bu çok… Hatta geride daha 110-120 tane öğrenci… Müracaat edenlere de vermiyoruz. Şimdi, eğer bu kadar zorluk içinde olan bu insanlara -yani işte 50 milyon veriyoruz, o da fazla bir şey değil gerçi ama- yani böyle, bu kişileri… Yani bunları getirip de özel güç odaklarının üniversitelerine vereceğinize bunları bir fonda toplayalım, Türkiye’de muhtaç olan öğrencilere verelim. Bu, insanlığa uymayan bir davranış. Şimdi, yani Türkiye’de doğru dürüst bir gelir toplanmıyor, doğru dürüst bir vergi incelemesi yapılmıyor ve Türkiye’de, işte maalesef devri iktidarınız zamanında büyük güç odaklarının yine büyük vergi şeyleri affediliyor. İşte dün burada bir kanun çıkardınız. Gümrüklerde araba ithal edilmiş, arabayı ithal edenler satmış, ondan sonra o pahalı listeye göre vergiyi almış, ben inanıyorum ki çoğu da ona göre vergiyi almış, hazineye yatırmamış. Gümrükler de bunların hesaplarını incelemiş, raporları düzenlemiş, kendilerine tebliğ edilecek. Tabii, birilerinin elleri uzun, hemen oradaki idarelere müracaat etmişler “Aman bu ihbarnameleri tebliğ etmeyin, biz af çıkarıyoruz.” Ve affettiğiniz rakam da 3 katrilyon lira. Yani bu hangi vicdana, hangi ahlaka, hangi hukuka sığar, bilmiyorum.

Burada hepimiz Anayasa’ya sadakat yemini gösterdik. E, şimdi, bunlar getirilen Anayasa’ya sadakat yeminine giren konular mı, yani sadakati gösteriyor muyuz? Kanun önünde eşitlik ilkesi var, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik var. Şimdi, bunları bir tarafa itip de “Efendim, işte bazı güç odakları bizim İktidarımıza destek veriyor. E, biz de onlara işte bir kıyak yapalım.” Kıyak yaparsan cebinden yap kardeşim, devletin bütçesinden yapma, devletin kesesinden yapma! Artık, vicdan da bunu gerektirir, ahlak da bunu gerektirir, Allah da bunu emreder. Yani, böyle bir şey olur mu? Getiriyorsunuz ondan sonra birtakım insanlara özel birtakım imkânlar sağlıyorsunuz.

Sonra, bunların denetimi ne olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada, tahsil edilen vergiler… Yalnız bu vakıf üniversiteleri birtakım işte özel binek arabalarında kullanılacak yöneticilerin, özel kamp kurulmasında kullanılacak. Çünkü denetimi yok, yani kim denetleyecek bunları? Bence bu maddeyi çıkaralım buradan.

Haa, devlet, gerekirse bu okullarda okuyan insanlara öteki insanlar gibi, işte Krediler ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde olduğu gibi bu öğrencilere burs versin. Burada okuyan öğrencilerin ne özelliği var? Ben onu öğrenmek istiyorum. Yani bunları böyle ayırmak eşitlik ilkesine uymuyor ki!

Onun için, yani bunu, zıtlığı… Yani ille “Bizim iktidarımız zamanında getirilen her şey doğrudur, başkalarının söyledikleri yanlıştır.” peşin hükmünden kendinizi kurtarın ve bu önergemizi kabul ederseniz, bence, Anayasa’ya, hukuka uygun bir harekette bulunmuş olursunuz. Yarın öbür gün, bunları kabul ettiğinde peşinden gelir işte vakıf üniversiteleri, o diyecek “Ona tanıdın bana niye tanımıyorsun?” o diyecek “Ona tanıdın niye bana tanımıyorsun?” Dolayısıyla, bütçeler paramparça olacak.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet önergeleri birlikte işleme koyuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

307 sıra sayılı kanun tasarısının 1’inci maddesinin açık oylama suretiyle yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Mehmet Şandır? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Recep Taner? Burada.

Ali Torlak? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Akif Akkuş? Burada.

Ahmet Duran Bulut? Burada.

Süleyman Yunusoğlu? Burada.

Reşat Doğru? Yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Devam edin efendim, 20 kişi var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tamam. Sayın Nevzat Korkmaz…

Hasan Çalış? Yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ali Uzunırmak takabbül ediyor.

Necati Özensoy? Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Kamer Genç…

Münir Kutluata?

Cemaleddin Uslu?

İsmet Büyükataman? Yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Korkmaz, biraz önce birinin yerine oy kullandınız.

Arkadaşlar, burada yeterli sayıda… İsmi okunmayan arkadaşlardan birisi söylesin.

Sayın Abdülkadir Akcan?

Erdal Sipahi?

Abdülkadir Akcan?

Olmadı bak, biraz önceki şey oldu. Arkadaşlar, yani, açık oylamayla ilgili olarak bir teklifte bulunuyorsunuz. Bakınız yani, ben, Başkan Vekili olarak üzerinde olmayan birini söylüyorum. Sizin isminiz var zaten, dolayısıyla bir başka arkadaşa takabbül edemezsiniz. Başka bir arkadaşımızın söylemesi lazım. Milletvekilleri de burada duruyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, ben takabbül etmedim, benim adım var dedim.

BAŞKAN – Sayın Akcan, tamam efendim, ben söyledim, geri aldım o zaman.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye bağırıyorsun!

BAŞKAN - Yahu, tamam Sayın Akcan, lütfen sakin olunuz, istirham ederim yani.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Siz de sakin olun.

BAŞKAN – Nezaket planında söyledim, o zaman birinizin söylemesi lazım, yoksa önergeyi işlemden kaldırmamız lazım, Grup Başkan Vekiliniz de burada. Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, 20 arkadaşımız ayağa kalktı.

BAŞKAN – Efendim bakınız, o zaman 20 kişi ayağa kalkarsınız Sayın Şandır, önceden… (MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

Bir dakika arkadaşlar, şu anda olmaz. Şu anda olmaz arkadaşlar, ben onu okuyacağım.

Ya ayağa kalkacaksınız -İç Tüzük hükmü açık- yahut da isimleri söyleyeceksiniz, burada bir şey yok ki.

Rıdvan Yalçın?

Ahmet Orhan?

Zeki Ertugay? Yok.

Osman Durmuş? Burada.

Mustafa Kalaycı? Yok.

Hüseyin Yıldız? Yok.

Behiç Çelik? Burada.

Recai Yıldırım? Yok.

Nevzat Korkmaz?

BAŞKAN – Sayın Korkmaz biraz önce birisinin yerine takabbül etmişti.

Ertuğrul Kumcuoğlu?

Tunca Toskay? Burada.

Metin Ergun? Burada.

Ali Uzunırmak? Burada.

Akif Paksoy? Burada.

Mehmet Serdaroğlu?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Efendim, otuz imza var orada; 6 kişi yok, 24 kişi burada.

BAŞKAN – Evet, 28 kişi var, 6 kişi yok, 22 kişi burada.

Burada olan arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylamaya niye girmeyecekler?

BAŞKAN – Efendim, ismini okuduğumuz arkadaşlarımız girmeyecek. Lütfen, cümleleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylamaya giriyor, yoklamaya girmiyor ki.

BAŞKAN – Düzeltiyorum Sayın Genç, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylamaya girecekler ki ne oy verdikleri görülecek.

BAŞKAN – Düzelttim, tamam. Hata olduğu zaman düzeltiyoruz.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 307 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı     :   232

Kabul                          :   189

Ret                               :     42

Çekimser                     :       1 (x)

Böylece 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeye bağlı ek madde 109’u okutuyorum:

MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

“Zirve Üniversitesi

EK MADDE 109- Gaziantep’te İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Zirve Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Fen-Edebiyat Fakültesinden,

b) Mühendislik Fakültesinden,

c) Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden,

ç) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

d) İletişim Fakültesinden,

e) Meslek Yüksekokulundan,

f) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

g) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Evet, ek madde 109 üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 307 sayılı yasanın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir buçuk yıllık yeni Meclis dönemi içerisinde birtakım vakıf üniversitelerinin kuruluşu buraya geldi, görüşüldü ve hepsi de hemen hemen kabul edildi. Bu vakıf üniversiteleri öğrenim yaşamına 1984 yılında girmiştir, o günden bugüne kadar sayıları artarak devam etmiştir. Şu anda otuz altıya ulaşan bu sayıya rağmen, öğrenim gören öğrenci sayısı bütünü içerisinde maalesef yüzde 6’yı geçememiştir. Şimdi de seçim bölgem Gaziantep’te kurulması önerilen bir vakıf üniversitesinin yasasıyla karşı karşıyayız.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversite kurulmasına karşı değiliz; donanımlı, teknik altyapısı oluşmuş, öğrenim kadrosu yeterli olan üniversitelerin ve branşlaşma yönünde ihtiyaç duyulan bölümlerin açıldığı üniversitelerin kurulmasından yanayız. Ama gelin görün ki buraya öyle yasalar geliyor ki mesela geçenlerde Meclisin son günü, tatile gireceği 31/7/2008’de yine bir yasa geçirdik “Gazikent Üniversitesi kurulması” diye. Evet, ben o gün de iddia etmiştim, demiştim ki: “Bu üniversitenin arsası yok, imar planı yok.”

Bakın arkadaşlar, bu 31/7’de çıkardığımız üniversite kuruluşunun imar planı iki ay sonra Büyükşehirden onaydan geçiyor değerli arkadaşlar. Arsa tahsisi yok. Siz böyle bir arsayı… Söylediğimiz zaman da “Bunun teknik altyapısı yetersiz.” diyoruz. Bakın Meclis kararına. Şimdi böyle teknik donanımı yeterli olan üniversiteler kurarak nereye varmak istiyorsunuz? Bu üniversitelerde maalesef temel atarak kamuoyunun gözünü boyayacak şekle getirdiniz. Üniversite bir ihtiyaçsa, mevcut devlet üniversitesinin branşlarından farklı bir üniversite kurulmasını niye şart koşmuyorsunuz? YÖK’ten niye bunlar çatır çatır geçiyor? İlgili kent üniversitesinden bunun için muvafakat mı deniyor, o neden çabuk geçiyor?

Bakın, şimdi bu kurulacak üniversite teknik donanımı yeterli bir üniversitedir. Tamam ama aynı branşlarda; hem daha önce kurulan vakıf üniversitesi aynı branşlarda hem devlet üniversitesi aynı branşlarda. Şimdi OECD ülkeleri içerisinde yükseköğrenim görmüş işsiz sayısının en çok olduğu ülke Türkiye ise, branşlaşma gerekiyor ise biz niye hâlen fen-edebiyat fakültesinin kurulmasını özendiriyoruz, biz niye hâlen öğretmen kadrosunun kurulmasını özendiriyoruz? 200 bin öğretmenin boş gezdiği hatırlarımızda değil mi? Öğretmenlerimizin yeterli ekonomik koşullarda olmadan yeterli eğitimi vermediğini hepimiz bilmiyor muyuz? Yani üretim planlamanız, yatırım planlamanız, kalkınma planlamanız olmadığı gibi, maalesef eğitim planlamanız da yok. O nedenle, getirdiğiniz yasa tasarılarına biz “evet” derken vicdanen rahatsız oluyoruz. Çünkü, bakın, kâr amacı gütmemek şartıyla kurulan bu vakıf üniversitelerinin bugüne kadar denetimi yapılmamıştır, YÖK tarafından yapılması gereken denetimler büyük çapta yapılmıyor. Öğrenciden alınan öğretim ücretinin yarısı bile öğrenciye harcanmayan üniversiteler var. Devletten, bütçeden pay ayırarak kurduğunuz bu vakıf üniversitelerini denetlemek bu kadar zor iş mi? Ama YÖK’ün, YÖK Başkanının başka işleri var! YÖK Başkanı “On beş tane yeni üniversitenin başına kimi atayabilirim siyasi yandaş olarak.” onun hesabını yapıyor, Ayrıca, “Cumhurbaşkanına sunacağım seçilmişlerin listesini nasıl değiştirebilirim.” onun hesabını yapıyor ve üniversitelerde öğretim kadrolarında iç barışı bozduğunuz gibi öğrenciler arasında da iç barışı bozuyorsunuz. Bilimsellikten uzak, aklı, bilimi öne çıkarmayan bir eğitim anlayışıyla Türkiye'nin, hepinizin ağzına sakız ettiği “çağdaş uygarlık düzeyi”ne ulaşması mümkün değildir. O nedenle, Türkiye'nin eğitim sistemi a’dan z’ye yeniden düzenlenmek zorundadır. İhtiyaca yönelik, üretime dönük branşların açılmasına ihtiyaç vardır. Diplomasız işsiz yaratan bir üniversite yöntemiyle bir yere varmanız mümkün değildir. Nasıl ki her şehre üniversite açtınız, eğitim kadrosu yok, şimdi açılan vakıf üniversiteleri de maalesef branşları aynı olduğu için o devlet üniversitelerinin içini boşaltıyorlar. Biraz farklı ücret veriyorlar çünkü siz öğretim üyelerine ve öğretmenlere insanca yaşayacak maaşı bile esirgiyorsunuz. Dolayısıyla, yetişmiş insanlar devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine ve özel üniversitelere çekiliyor değerli arkadaşlarım.

Bu yanlışı gidermediğiniz müddetçe eğitimde devletin yükünün özel üniversitelere ve vakıf üniversitelerine akmasının önüne geçemeyiz. Yetersiz, branş planlaması olmayan eğitim anlayışıyla da Türkiye'nin kalkınmasına katkıda bulunmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, değerli arkadaşlar, nasıl ki ekonomiyi karaya oturttunuz her alanda, reel sektör tıkandı, işsizlik arttı, çiftçi perişan, esnaf perişan, şimdi çocuğunu özel okulda okutan, üniversitede okutan insanlarımız da perişan.

Sayın Bakan katıldığı bir panelde diyor ki: “Özel okulların daha fazla desteklenmesi lazım, teşvik verilmesi lazım, eğitim mortgage’ının yaşama geçirilmesi lazım.” diyor.

Şimdi, bakın, insanları özel eğitime özendiriyorsunuz, paralı eğitime özendiriyorsunuz ama insanlar ekonomik yokluğa düştüğü zaman da ikinci taksitini, üçüncü taksitini ödeyemiyor. Burslu okuyan öğrencilerin dışında özel üniversitelerdeki hiçbir öğrenci yarattığınız bu ekonomik kaos içerisinde rahat değil değerli arkadaşlarım. Buna çözüm getirmeniz lazım.

Diplomasız işsizi yaratarak biz yükseköğrenim içerisinde işsizlik oranını, mezun olanların oranını yüzde 25’e çıkardık. Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş iş değildir. Sayın Millî Eğitim Bakanının sayesinde beş yıldır, altı yıldır bunu da yaşadık.

“Eğitim kalitesi artıyor.” diye her zaman çıkıp konuşuluyor. Bakın, kendi şehrimden örnek vereceğim: Eğitimin kalitesi artıyorsa Sayın Bakan, 2006 yılında OKS’de Gaziantep 64’üncü, ÖSS’de 51’inci sıradayken 2008 yılında öyle bir şey atlattınız ki, 68; 51’i de 64’e çıkardınız. Alt sınırlara çekmede üzerinize yok, maharetinize yok. Niye? Bunlar yanlış kadrolaşmalarınızın sonucu. O kadar siyasi kadrolaşıyorsunuz ki ve tarikatların emrine giren bir kadrolaşma içerisindesiniz…

Bakın, size Eğitim-İş’in değil, Türkiye Kamu-Sen’in Gaziantep şubesinin bir basın bültenini okuyacağım: “Gaziantep millî eğitimini idare edenler Türkiye’de benzeri görülmemiş derecede siyasallaşıp devlet memuru yerine parti memuru olmayı seçerek -dikkat edin- değil bir okulu, kendini idare etmekten aciz birçok kişiyi, hak hukuk demeden, parti taassubuyla, vekil idareci olarak atayıp, çocuklarımızı bunlara emanet ettiler. Gaziantep’te eğitim de her geçen gün bunların sayesinde biraz daha geriye gidiyor.” diyor. Bunu kim söylüyor? Türk Eğitim-Sen söylüyor. Türk Eğitim-İş söylese dersiniz ki  yandaş. Hani bazı medyalara söylüyorsunuz ya “yandaş medya” diye.

Peki, değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanının işi bu kadar çok mu da eğitime mesai ayıracağına kadrolaşmaya ayırıyor? 15/10/2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren atama yönetmeliği ve uygulaması niye bugüne kadar uygulanmıyor büyük kentlerde, Gaziantep’te? Niye kayırmalı atamalar yapılıyor? Niye KPSS’ye girmeyen, puanı tutmayan öğretmenleri siz dilediğiz gibi atıyorsunuz, akraba-eş dost, tarikat-taallukat düşünerek yapıyorsunuz? İşte bundan dolayı eğitim Türkiye’de bir darboğaza girmiştir.

Bu vakıf üniversitesine “evet” diyelim, başüstüne, ama bu vakıf üniversitesinin teknik donanımı yeterli olduğu için diyelim diyoruz. Ama bu vakıf üniversitesinin yaşadığı sıkıntıları da göz ardı edersek, bizim bundan sonra önümüze gelen vakıf üniversitelerinde aradığımız koşullara uymadığı takdirde ve Türkiye'nin gerçeklerine hizmet eden, hitap eden branşlaşmayı bulundurmadığı takdirde “evet” deme şansımız mümkün değil, olamayacaktır değerli arkadaşlarım.

Bakın “Üniversite mezunları büyük işsizlik içinde.” dedim, yüzde 72’si iş bulamıyor değerli arkadaşlar. Bu, sizin çok güvendiğiniz TÜİK’in rakamları, bazen yanlış veriyor ama sizi kayırmak için, onu da idare edeceksiniz. 185 bin genç diplomalı mezun bugün açıkta, işsiz, bekliyor. Bu, hepimizin vicdanını sızlatıyor. Var olan ekonomik koşullar işsizliği artırırken, biz, birikmiş olan işsizliği çözmek için bile bir çaba gösteremiyoruz değerli arkadaşlarım. Teknik liseleri ve meslek yüksekokullarını özendirmediğimiz takdirde, branşlaşmayı yapmadığımız takdirde bu üniversite anlayışıyla diplomalı işsiz üretmeye devam edersiniz. Gaziantep’te de eğitimin kalitesi ve niteliği düşer, diğer bölgelerde de eğitimin kalitesi ve niteliği düşer.

Sayın Bakan çok derslik açtık diye övünüyor. Ben Gaziantep’i geziyorum, devlet eliyle yapılan derslik sayısı çok az. Hayırseverler kanalıyla yapılan derslik sayısını, Sayın Bakan altı yılda derslik sayısını artırdık diye… Sayın Bakan, derslik sayısını artırırken eğitimin niteliğini artıracaksınız, eğitimin kalitesini artıracaksınız. Siz bunu yapmadığınız müddetçe eğitime hizmet etmezsiniz. Siz ancak Sarı Gelin belgeselini okullarda gösterilme talimatını verebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – YÖK’ten gelen talimatları, YÖK’ten gelen kararları uygulama mercisi olarak Cumhurbaşkanına sunup, ondan sonra geçip bakmayı bilirsiniz Sayın Bakan. O nedenle, Türkiye’de eğitim çıkmazda ve sorun olduğu kadar, Sayın Eğitim Bakanının kendisi de büyük sorundur eğitimin başında. Öncelikle kendisini gözden geçirmelidir ve ey iktidar mensupları, 29 Martta uğrayacağınız hezimetten sonra eğer bir kabine revizyonu yapmak istiyorsanız ve Türkiye’ye hizmet etmek istiyorsanız, eğitimin önünü açmak istiyorsanız, çağdaş eğitimi sağlamak istiyorsanız evvelemirde bu Maliye Bakanından Türkiye’yi ve İktidarınızı kurtarmak zorundasınız.

Ben bu duygularla, bu yasanın kentime hayırlı olmasını diliyorum ve eksik doğan bu yasanın önümüzdeki günlerde sanıyorum vakıf yöneticilerince ve YÖK ile birlikte düzeltilir inancıyla hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yükseköğretim Teşkilat Yasası’nda değişiklikle ilgili getirilen tasarı hakkında, 2’nci maddesi hakkında partim Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de her 100 lise mezunu öğrencinin üniversiteye girme şansını elde ettiği sayı 15’tir. Böylelikle, Türkiye’de 2 milyon 300 bin üniversite öğrencisi şu an, 94’ü devlet, 36’sı vakıf olmak üzere 130 üniversitede öğrenimini sürdürmektedir.

Vakıf üniversitelerinin ilki 1984’te kuruldu, hâlen 36 üniversite var. Bugün getirilen bu tasarıyla iki vakıf üniversitesi daha Türkiye kazanmış olacak. Bunlardan biri Zirve Üniversitesi adında, Gaziantep’te İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından kurulan bir üniversite, diğeri de Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla İstanbul’da, Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından kurulan üniversite. Üniversitelerin ülkemize, eğitim camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Anayasa’mızın 130’uncu maddesinde “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; orta öğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kurulur.” hükmü yer almaktadır. Bu amaç ve detaylar ciddi bir üniversite kurmaya yöneliktir.

Dünya nüfusunun ve ihtiyaçlarının hızla artması, iletişim ağının çoğalması, insanların birbirinden haberdar olması yapılan düzenlemelerde, kurumlarda genelde sundurma kültürünü geliştirmiştir. Yatırımlarda ihtiyaçlardan, ülkenin imkân ve şartlarından ziyade, siyasi amaçlar güdülmektedir. Ülkede üniversiteye giren her 100 öğrenciden 15’ini şanslı kabul ederken değerli milletvekilleri, her 100 öğrenciden 85’inin sokakta kaldığını, almış olduğu lise eğitiminde elektriği, elektrik düzeneklerini bildiği hâlde evinde elektrik sigortasını değiştiremeyen, ütüsünü tamir edemeyen, en basit elektrik işlemleri hakkında uygulamada bilgisi olmayan; tahılları, ürünleri bilip kendi bahçesine bir ürün ekmekten âciz, bu konuda bilgisi olmayan, her şeyi bilip yapamayan, iş arayıp bulamayan milyonlarca lise mezunu gencimizin hâlini takdirlerinize sunuyorum.

Bina yetersizliği, eğitim araç ve gereç eksikliği, öğretim görevlisi yetersizliği verimi ve kaliteyi düşürmektedir. Yeterince eksiklerini tamamlayamayan, rekabet ihtiyacı duymaksızın vaziyeti idare eden kurumlar marka hâline gelmiş iç ve dış kurumlar karşısında başarısız olmaktadırlar. Gerek ortaöğretim kurumlarında gerekse üniversitelerde vaziyet maalesef bu merkezdedir. Kurulan üniversitelerimiz dünyada marka üniversiteleri örnek almak yerine çevre ülkelerdeki düşük kaliteli üniversitelere öğrenci kayışını, dolayısıyla döviz kaybını düşünerek bu gidişe bir çare bulmaya çalışmaktadırlar.

Hükûmetin rakamları ters yüz ederek ekonomide iyiye gidiş senaryoları, artan işsizlik senaryolarıyla iflas etmiştir. İş arayan gençlere üretim adına fabrika kurup, kurdurup istihdam alanları sağlayamayan hükûmetler, genç işsiz nüfusa üniversite yolunu, biriken sorunları geciktirme, erteleme adına bir çözüm olarak, maalesef, görmektedirler. Sonrası, üniversiteyi bitiren yüz binlerce genç, işsiz, üretimden uzak ve çaresizdir.

Kalkınmada sanayi ve eğitim bileşik kaplar misalidir, biri yükselirken diğeri de yükselir. Bu sebeplerle eğitimde, yatırım ve üretimde, ülkenin ihtiyaçları, imkân ve şartları göz önünde bulundurularak yeniden planlamaya alınmalıdır. Eğitimde yetersiz olan altyapının düzeltilmesinin yanı sıra kalitesinin de artırılmasının yolları araştırılmalıdır. Eğitimin ticari bir sektör olarak öne çıkmasına izin verilmemelidir. Eğitim yatırımlarıyla birlikte kalitenin de artırılması takip ve teşvik edilmelidir.

Ülkemizde eğitim yönetimi konusunda büyük bir eksiklik vardır. Okul yönetimleri başarılarına göre değil, siyasi iktidarların yandaşlığına göre taltif edilirler. Bilhassa AKP hükûmetleri döneminde, 57’nci Hükûmet döneminde, Millî Eğitim Bakanlığında eğitim yöneticileri konusunda belirli kıstaslar getirilmişti. Bir ile millî eğitim müdürü olabilmek için ilçe millî eğitim müdürü veyahut il müdür yardımcısı şartı getirilmekteydi. Bir ilde 12 bin öğretmen varsa 12 bin potansiyel il millî eğitim müdürü adayı oluşmaktadır. O şartlara uyan, Hükûmetin veyahut da AKP’nin şartlarına uyan öğretmen bulamadıkları için sıradan, vekâleten, Türkiye’de binlerce okul, ilçe millî eğitim müdürlüğü, il millî eğitim müdürlükleri, şube müdürlükleri, maalesef, vekâleten yürütülmektedir. Bunlar mevzuatı bilmedikleri için, sadece kendilerine verilen direktifleri yerine getirdikleri için, siyasi bir amaçla orada bulundukları için eğitimin kalitesini de düşürmektedirler.

Geçtiğimiz hafta Kütahya’dan gelen, Kütahya’nın bir ilçesinde bir ilçe millî eğitim müdürünün yapmış olduğu yanlışlıktan dolayı bu yanlışlığın olup olmadığını sormak gayesiyle kendisine telefon açtığımda, telefonla öğrenmek istediğimde “Siz Balıkesir Milletvekilisiniz, Kütahya’nın işini benden neden soruyorsunuz?” şeklinde bir cevapla karşılaştım. Kendilerinin, şu an görev yapan bu kişilerin devlet memuru sıfatını yerine getirmedikleri gibi eğitim yöneticiliği konusunda da yetersizliği ortadayken maalesef millî eğitim bu kadroların eline terk edilmiştir.

Uygulama üniversitelerde de farklı değildir. Üniversitelerde öğretim görevlileri ekonomik olarak Batı şartlarının çok altındadır. Avrupa’da üniversitelerde öğretim görevlilerinin almış oldukları ücretlerin neredeyse beşte 1’i oranında Türkiye’de ücret almaktadırlar.

Üniversitelerde yine öğretim görevlileri ile vakıf üniversitelerinde görev yapan öğretim görevlilerinin maaşları arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerindeki bu görevlilerle devlet üniversitelerindeki görevlilerin maaşlarının denkleştirilmesi gerekmektedir. Bir pazar oluşturulmuş. Bu fiyata çalışırsan çalışırsın şeklindeki bir dayatmanın öğretmenin kalitesine ve duruşuna bir saygısızlık olarak algılamaktayız.

Bu bakımdan, üniversitelerin açılması mutlaka ülkenin ihtiyaçları doğrultusundadır ancak bunu açarken siyasi bir hesap gütmek yerine, ülkenin ihtiyaçlarını gözetip aynı zamanda bu üniversitelerde kaliteye, kantiteye önem vermek, bu kalitenin yükselmesi için gayret göstermek, çaba sarf etmek, “bir müdür bir mühür” anlayışından mutlaka uzaklaşmak gerekmektedir.

Üniversiteler akademik eğitim yapan kurumlardır. Bunlara eğer ilköğretim, ortaöğretim kurumları da kurdurursanız karman çorman olur. Zaten her hükûmetin her bakanına göre ikide bir değiştirilen… Oysaki Mustafa Kemal tarafından sadece iki bakanlığın önüne “millî” ibaresi konmuştur. Bunlar değiştirilmemesi gerektiği hâlde, gelen hükûmetler yazboz tahtasına çevirmişlerdir millî eğitimin kurallarını.

Dolayısıyla, üniversiteye giriş konusunda birçok defa yapılan değişikliklere, Hükûmet, yeni bir değişiklikle önümüzdeki yıllarda tekrar geçilmesini düşünmektedir. Üniversitelere girme noktasında birçok gencimiz kapılarda beklerken bu gençlerin mutlak surette akademik eğitimlerini alması konusunda bir çözüm bulunması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) - Bu gençlerin, üniversiteyi bitirenlerin istihdam alanı açılması konusunda kendi birikimleri çerçevesinde teşvik edilerek, kredilendirilerek kendi işlerinin kurulması konusunda çözümler üretilmesi gerekmektedir. Bölgemiz… Aynı zamanda üniversite öğrencilerine çevre ülkelerde iş bulması konusunda, oralara -beyin göçü demeyeyim ama- bu yetişmiş elemanlarımızın, dünyanın her tarafında çalışarak örnek olacak bir şekilde bu gençlerin dış ülkelere gitmelerine de yardımcı olunması, ülke kalkınmasında faydalı olması konusunda teşvik edilmesi gerekmektedir.

Tasarının, ülkemize, eğitim camiamıza tekrar hayırlı olmasını diliyorum. Ancak 1’inci maddenin çok sakıncalı olduğunu, diğer bütün vakıf üniversitelerinin aynı haktan yararlanması konusunda bir hak talep edeceklerini ve kazanacaklarını, yeni bir kargaşaya sebebiyet vereceğini ifade ediyorum. Aynı şekilde devlet üniversitelerinin de bu haktan faydalanması, vakıf üniversiteleriyle bu dengesizliğin ortadan kaldırılması adına daha dikkatli olunması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz tenkitlerimizi, eleştirilerimizi, uyarılarımızı yaptık. Ancak Hükûmet bu konuda ve AKP Grubu bu uyarılarımızı dikkatte almadı. Takdiri kendilerine yine bırakıyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan Bütçe Komisyonunda görev yaptığımız sürece her gelen üniversite teklifine sıcak baktık, üniversitelerin kurulması konusunda bütün sakıncalarını, eksikliklerini bildiğimiz hâlde “evet” dedik. Özellikle de güneydoğuda üniversiteler kurulduğu zaman -ki Gaziantep güneydoğunun nadide illerinden birisidir- orada devlet üniversitesi olsun, özel vakıf üniversiteleri olsun kuruluşunda şüphesiz biz de parti olarak “evet” diyoruz. Ancak “evet” derken, yani eğitim politikamız, üniversiteler kurma politikamız, yarınlarımıza bakış açımız, planlamalar doğru mudur? Yani bunu da sorgulamak gerekiyor. Yoksa ben tavsiye ederim milletvekili arkadaşlarıma, Uludere’nin Şenoba beldesinde -ki “Segirke, üç tepe” eski adı- bulunduğunuzda şöyle etrafınıza bakın, tam yedi tepede en küçüğü tabur olmak üzere alay ve tugay ışıklarının yandığını göreceksiniz dağların tepesinde. Bunu niye söyledim? Yine cezaevlerimizin… Adalet Bakanlığının açıklamasına göre ülkemizde yeni yeni cezaevleri yapılıyor. 100 bini aşkın tutuklu ve hükümlü var. Yani karakol ve cezaevi yatırımı olarak gördüğümüz için daha çok, biz üniversite gibi hayırlı adımları özel sektörden de gelse -ki vakıf üniversiteleri özel sektördür- bunları elbette ki olumlu karşılıyoruz ama bir gerçeği konuşmamız lazım. Şimdi, bakıyoruz, üniversitelerin yüzde 94’ü devlet üniversitesi. Şimdi, Hükûmet “Her ilimize bir üniversite.” dedi ve kurdu. Yasası geldiği zaman Mecliste bütün arkadaşlar, hep birlikte “Evet” dedik. Ben Şırnak Üniversitesi Rektörünü aradım “Hayırlı olsun, Şırnak’a gitmişsiniz.” dedim, “evet.” dedi. “Nasıl durumunuz? Nerede kalıyorsunuz?” Tabii, şaşırdı Rektör. Ben, bu ara, geldiğinden bu yana kendisine hayırlı olsuna gidemedim. “Şırnak Üniversitesi için kampüs yeri buldunuz mu?” dedim. Hâlâ kampüs yeri arıyorlar. Bakın, dikkatinizi çekiyorum: Hâlâ Şırnak’ta kampüs yeri arıyor. Şırnak Üniversitesi kurulmuş, kampüs yeri aranıyor.

Evet, Şırnak-Uludere arasında üç dört alternatif var. 10 bin dönümlük bir yer lazım. İstimlaki olacak, binası olacak… Geçen bütçe görüşmelerinde yüz yetmiş beş üniversitenin bütçelerini onayladık, en düşük ödenek yine Şırnak iline ayrılmıştı. Tesadüf! Üniversitede en sonuncu il yine Şırnak ili. Şimdi, yaklaşım tarzına bakın!

Şimdi, Şırnak ilinde devlet, altyapısını, kendi üniversitesinin fizibilitesini yapmadan, üniversiteyi kuracak yeri belirlemeden, oranın teknik, sosyolojik, ekonomik, sosyal durumunu, sınır ticaretini, Habur Kapısı’nı, ırmaklarını, dağlarını, orada yapılacak büyük HES barajlarını, Dicle Barajı’nı, bütün bu ekonomiyi ve bütün dağlarındaki kömür yataklarını dikkate almadan oraya gidiyor, sosyal bilimleri kuruyor, gidiyor bilmem ne bilimlerini kuruyor. Oranın ne ekonomisiyle ne sosyal hayatıyla ne canlılığıyla ne tarımıyla ne hayvancılığıyla ne ziraatıyla ne tekniğiyle… Yani oranın geleceğini aydınlatacak ihtiyaçlarına yönelik bir anlayış yok. Kâğıt üzerinde kuralım, dört tane fakültesi de oldu mu üniversite oldu, al sana üniversite! Ne oluyor?

Ben geçen Erbil’e gittim. Heyet olarak ziyarete gittik. Cumhurbaşkanı Sayın Talabani’yi ziyaret ettiğimizde, otel çıkışında baktım, 20 tane genç yanıma geldiler. “Ne yapıyorsunuz burada?” dedim. “Üniversite okuyoruz.” dediler. “Ne üniversitesi okuyorsunuz?” “Ağabey, ben Duhok’ta mühendislik okuyorum.” dedi biri, birisi Erbil’de, üniversitede, bilişim üzerinde bir dalda eğitim görüyor, birisi de Süleymaniye Üniversitesinde… Anlatıyor.

Yani şunu anlatmak istiyorum: Yani üniversiteler kurulduğu zaman eğer altyapılarını hazırlamazsak, ister devlet ister vakıf üniversitesi olsun, ihtiyacını, ülkenin temel ihtiyaçlarını belirlemezsek, kalifiye işsiz üniversiteli yaratırız. Bakın, son işsizlik rakamlarına, istatistik rakamlarına bakın, gençlerde ve özellikle yükseköğrenim gençlerinde, mezunlarında işsizlik oranının arttığını göreceksiniz. Bu korkunç bir durum. Eğer ülkenin ihtiyacına uygun üniversite mezunu yetiştirirseniz, bunun yerleştirilmesi de sağlanır. Bir bakıma vakıf üniversiteleri –örneğin, TOBB’a bağlı olabilir, diğerleri- teknik olarak -işte Sabancı Üniversitesi- kendi işletme, fabrikalarına yönelik -başka başka üniversiteler- bazı dallar kuruyor, burslu öğrenciler çalıştırıyor. Bu burslu öğrencileri de sonra sanayide kendi alanlarında bir mecburi hizmete tabi tutuyorlar.

Deniliyor ki işte “Yüzde 94’ün dışında kalan yüzde 6 vakıf üniversitesi kazanç amacına yönelik olmamak kaydıyla devlet gözetiminde eğitim yapar.” Bu doğru değil. Ben hukuk bitirmiş –bakın, içim acıyarak söylüyorum- ve son iki taksitini ödeyemedi diye mezuniyet belgesini alamadığı için stajını başlatamamış avukat adaylarının çoğuna rastladım. Sırf iki taksiti ödeyemediği için… Eğer bu vakıf üniversiteleri hayır için üniversite eğitimi yapıyorsa… Demin Millî Eğitim Bakanı burada Bilkent Üniversitesinin rakamlarını açıkladı. Bilmem, yılda en son 15 milyon TL vergi ödenmiş. Kazanmayan yer vergi öder mi? Ve alın bakayım, üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin bir tanesini gösterin bana, devletten almamış, vergi bağışıklığı, teşvikten yararlanmamış ama öğrenci almış, okutmuş, gerçekten de topluma kazandırmış. Şimdi, mantalite bu olunca, siz, demokratikleşemeyen bir ülkede bir üniversitenin bilimsel özgürlüğünü de sağlayamazsınız, özerkliğini de sağlayamazsınız. Vakıf üniversiteleri mantığında, devlet denetimi, YÖK olayı çokça tartışılan bir olay ülkemizde.

Evet, gidin Paris’e, taksi şoförlerinin sayısı bellidir. Her isteyen taksi durağına taksi koyamıyor. Koyduğu zaman çünkü o taksilerin mağduriyeti söz konusu olacak, boş kalacaklar. Bir gerçek rakamlama yapmış taksi odaları Paris’te, demiş ki: “İhtiyacı şu kadar Paris’in, daha fazla taksi konmaz.” Şimdi, matematik öğretmeni, matematik bölümünü, bitiriyor fakülteyi, öğretmen olamıyor. Oysaki öğretmen açığımız var. 10 bin tane yargıç, savcı açığımız var ama ortada 10 binin üstünde hukuk mezunu var dolaşan.

Şimdi, bilimsel özgürlük, bilimsel özerklik, üniversitelerde, vakıf üniversitelerinde uzmanlık, ihtisas, bunların öne çıkması gerekiyor. Evet, kabulümdür.

Bakın, Hükûmet ARGE Yasası’nı çıkardı. Üniversiteler eğer akıllı olsa bunu çok iyi değerlendirir. Hele hele vakıf üniversiteleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yap-İşlet-Devret Yasası’nı, enerji piyasaları ile ilgili yasaları… Bakın, dikkat edin, vakıf üniversitelerinin -bakın, dikkat edin- bir mütevelli heyeti var, 10-15 kişi kuruyor. Yani bunlar öyle çok, böyle bin kişinin ortak kurduğu vakıflar değil. Nasıl oluyor? Bakıyorsunuz, bölüm bölüm, bölüm bölüm büyüyorlar.

Bir de şu yanı var: Arkadaşlar, üniversitelerimiz bu kadar yetkinse, planlıysa, doğruysa eğitim sistemimiz, neden başbakanlarımız veya bakanlarımız çocuklarını Amerika’ya gönderiyor, orada okutuyor? Gerçekten bunun cevabını… Bizim üniversitelerimiz kalitesiz mi? Eğitim kalitesiz mi? Buradan iyi bir eğitimle öğrenci yetiştiremiyor muyuz? Onun için mi Başbakanın çocukları gidiyor, Amerika’da eğitim alıyor veya Londra’da alıyor, Oxford’a gidiyor, Cambridge’e gidiyor? İbrahim Tatlıses’in dediği gibi, Oxford olsaydı Urfa’da, belki okurdu. Bu fırsat eşitliği devlet olanaklarında uygun dağıtılırsa ve bilime, özgür üniversitelerimize kapı aralarsak biraz daha yetkinleştirmiş olacağız.

Antep’e hayırlı olsun. Daha nice üniversiteler diliyorum. Güzel kentimize de yakışır diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ek 109’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde eğitim ve öğretimin en önemli unsurlar olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ülkelerin gelişmesinin en önemli şartlarından birisi kalkınmanın tüm bölgelere yayılabilmesidir. Maalesef ülkemizde, doğu ve batı arasında başta ekonomi olmak üzere ciddi kalkınma farkı vardır. Bugün kırka yaklaşan vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu sadece İstanbul’dadır. Anadolu’da faaliyet gösteren vakıf üniversitesi Ankara haricinde yok denecek kadar azdır. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği açısından sağlıklı bir gelişme değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; güneydoğunun en önemli merkezi olan Gaziantep’te üniversite kurmak ve böylece bölgemizin ekonomik, sosyal, kültürel gelişimine katkıda bulunmak çok önemlidir. Ayrıca, bu üniversitelerde Ulu Önder Atatürk’ün göstermiş olduğu çağdaş ve muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefine ulaşmak için küresel değerler ışığında bilim, teknoloji ve sanat alanındaki gelişmelerden yararlanarak ülkenin geleceği için bilgili, toplumsal sorumluluk taşıyan ve ahlaki değerlerle donatılmış, çok yönlü genç nesilleri yetiştirmek en önemli hedeflerimizden olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep, sanayisi ile ülkemizin lokomotifi konumundaki illerimizden biridir. Sanayide üretimin artması, çeşitlenmesi ve rekabet etmesi ancak araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile mümkündür. Üniversite-sanayi iş birliği, bugüne kadar, şehrimizde arzu edilen düzeyde sağlanamamıştır. Açılan üniversitelerle, bölgemizde sanayinin gelişmesi ve üretimin artışı için gerekli akademik katkı ve iş birliği sağlanmış olacaktır. Ülkemizde yükseköğretime duyulan ihtiyaç aşikâr olup maalesef, ülkemiz milyonlarca gencin üniversite okumak istediği hâlde kapıda kaldığı dünyadaki nadir ülkelerden biridir. Devletimiz, tüm imkânlarını zorlamasına ve son yılda neredeyse her ile bir üniversite açmış olmasına rağmen, bu ihtiyacı yeterince karşılayamamaktadır. Bu durumda, maddi gücü olan vakıfların devletin yanında yer alarak yükseköğretime destek olmaları ve vakıf üniversiteleri açmaları Türk yükseköğreniminde yeni bir dönem başlatmıştır. Son on yılda, vakıf üniversiteleri binlerce gencimize eğitim imkânı sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sorunlar bugün, maalesef, ülkemizin en önemli gündemini oluşturmaktadır. Bu sorunların temelinde eğitim ve öğretimin yetersizliği, yine bununla ilişkili sosyal ve ekonomik kalkınmadaki yetersizliğin olduğu malumdur. Bu nedenle, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılacak eğitim ve öğretime yönelik yatırımlar önemli bir millî mesele ve büyük hizmettir. Ülkemize ve bölgemize hizmet anlayışıyla yola çıkacak olan Zirve Üniversitesinin, ulusal ve uluslararası eğitim ve araştırma alanında orijinal katkılar sağlayan, öğrencilerine ve öğretim elemanlarına ve ülkemize katma değerler oluşturan bir bölge üniversitesi olmasını temenni ediyorum.

Bilginin üretimi ve tedavülü konusunda günümüz dünyasında üniversitelerin yeri çok önemlidir ve üniversitelerin en temel görevleri, eğitim-öğretim, araştırma ve geliştirmedir. Bunun yanı sıra, gelecek nesilleri bilgili, ahlaklı, vatansever, aynı zamanda cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak yetiştirmeleri için eğitim kurumlarımıza ve üniversitelerimize çok önemli görevler düşmektedir.

Bu duygularla, yeni açılacak Zirve Üniversitesinin ve Yeni Yüzyıl Üniversitesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak üzere ve Komisyonumuz olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Müftüoğlu.

Şahsı adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf üniversitelerinin kuruluşu ve TOBB Üniversitesiyle ilgili gelir vergilerinin dağılımıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yeni kurulacak vakıf üniversitelerinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıf üniversitesi kurabilmek belli bir kanuna tabi. Çıkar amaçlı vakıf üniversitesi kurulamıyor, kâr amaçlı vakıf üniversitesi bizim kanunlarımıza göre kurulamıyor. Hatta Yükseköğretim Kurumunda öyle mücadeleler oldu ki bir kısım işçi sendikalarının üniversite kurma istekleri, o üniversiteye verilecek isim konusunda dahi çeşitli ihtilaflar oldu geçmişte. Sayın Sağlam iyi bilecekler, Gürüz zamanında üniversitede bazı yasa değişiklikleri yapılmak istendi ve 9’uncu Cumhurbaşkanımızın ismi altında kitapçıklar yayınlandı ve üniversiteyi geriye götürebilecek, özerkliğini tartışmalı hâle getirebilecek birçok girişimlerde bulundu. Ben üniversite öğretim üyesi olarak dokuz ay bu işle ilgili mücadelede bulundum.

Değerli milletvekilleri, TOBB Üniversitesi, gerçekten ülkemizde vakıfların kurduğu güzide bir üniversitedir. O üniversitede çok ciddi eğitimler de verilecektir. Ama, Bilkent Üniversitesinde yapılan yanlışın bunun gerekçesi hâline getirilmesi yanlıştır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz, TOBB Üniversitesine destek vermek isteyebilir ve bunu belli bir rakama da bağlayabilir, gelir vergisine katkıda bulundukları oranda parayı, Meclisteki üniversite bütçeleri sırasında, “Ben bunlara vermek istiyorum, bu eğitim enstitülerine, bu enstitü çalışmalarına destek vermek istiyorum.” diyebilir ve bu sorumluluğu da Hükûmetimiz alır, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de bu bütçeleri onaylar ya da değiştirir.

Ülkede çok ciddi ekonomik bunalım yaşanıyor. Burada bahsedilen, bütçeden ve bağışlardan alınacak gelirlerle tıp merkezinin kurulması, ilköğretim okulunun açılması, ortaöğretim kurumlarının açılması haksız bir rekabettir. Siz öğrenci alacaksınız ilkokula ve bunun yüzde 70’ine burs vereceksiniz. Nereden? Türkiye Cumhuriyeti maliyesinin gelir vergisinden. Onlara diyorsunuz ki, Sayın Millî Eğitim Bakanımız diyor ki: “Siz TOBB Üniversitesinin ilkokullarına kaydolun, burslar bizden.” Bunun anlamı budur. Hâlbuki, vakıf üniversitelerimiz hatta devlet üniversitelerimiz, çeşitli dönemlerde üniversitelerini tanıtıyorlar “Ey öğrenciler, başarılı öğrenciler, bizim fakültelerimizi tercih edin.” diyorlar. Şu anda, Ankara’da, Gazi Üniversitesinin, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin ilk ve ortaöğretim kurumları var, çok da başarılı kurumlar. Mesela, Gazi Üniversitesinin okul binası yok, yeri yok henüz. Ama siz diyorsunuz ki: “Siz TOBB’a gidin, ilkokula kaydolun, burs bizden. Yani biz sizi okutacağız.” Nereden? O kurumun çalışanlarının vereceği bağıştan.

Peki, şimdi, o kurumun çalışanlarının gelir vergisini devletimize ortak olarak ödüyor isek, şimdi o kurum acaba kaç kişiyle çalışıyor? Diyelim ki bin kişiyle çalışıyor. Bu, geliri artırabilmek için         3 bine çıkacak. Çalışan sayısını 3 bine çıkaracak. Niye? Gelir vergisi 3 kat artsın diye. Siz kadro sayısını şu anda üniversitelerde kısıyorsunuz. “Kamu üniversitelerinden norm kadroya geç.” diyorsunuz. Gazi Üniversitesinde öyle.

Benim üniversitem, Kırıkkale Üniversitesinde 18 trilyon paraya ihtiyacım var. Millî Eğitim Bakanımla konuştum, paranın başındaki Devlet Bakanıyla konuştum, Kırıkkale AKP milletvekilleriyle konuştum. On iki yıldır inşaatı devam eden binalarımız var. İstediğim 18 trilyon. Bunu verin oraya, oraya 10 bin yeni öğrenci girecek. Bunun için kıpırdamıyoruz.

Bakın, bir mühür, bir müdürle yeni üniversiteler kurduk. Güzel bir gelişim. İsterseniz buna “siyasi vaat” deyin, ne derseniz deyin, ama bu okulların okullaşması lazım. Onlara bina lazım, rektörlük imkânları lazım, öğretim üyelerinin oturacağı mekânlar lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Şimdi, zaman zaman Kamer Genç çıkıyor buraya, her gün Tunceli’nin üniversitesinin yurdunun olmadığını söylüyor. Bir öğrenci yurdunu yapamayan bir devlet konumuna düşüyoruz ama TOBB gibi, üyelerinin her biri devlete ciddi hibeler yapabilecek, imkânları olan bir üniversiteye de devletin vergisini bağışlıyoruz. Bu hukuksuzudur, bu adaletsizdir, Anayasa’ya aykırıdır, 2547 sayılı Yasa’ya aykırıdır, gelir vergisi kanunlarına aykırıdır. Bu yanlış.

Bu yanlıştan nasıl dönülür? TOBB’a destek vermek istiyorsanız bütçesine ilave katın ama bunu yirmi beş yıl verginize ortak yapmayın. Yapmayın, bu doğru değil. Bu, yol olacak. Yarın iktidar sizden gidecek, birileri bunu sıraya koyacak ve devlet üniversiteleri çökmeye başlayacak.

Sağlık merkezi dediğiniz zaman, Anadolu Sağlık Grubunun merkezi var Gebze’de. Devasa bir hastanedir. Bunlar şimdi Haberal’ın karşısında devasa bir hastane kuracaklar ama orada çalışanların vergisini devlet verecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, tamamlayın lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Bu yol doğru bir yol değil. Kâr amaçlı olmayan vakıf üniversitelerinin tüm gelirlerinin gelir vergilerinin, maaşlarından doğan gelir vergilerinin onlara hibe olarak verilmesi doğru değil. Üniversiteler arasında, vakıf üniversiteleri arasında olumsuz bir tepki oluşturacaksınız, kamu üniversitelerini daha da küstüreceksiniz diye düşünüyorum.

Bu yasanın bu sakıncasını giderin diğer konularına tamamıyla destek verelim diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş Bey’in “Kırıkkale’ye 18 trilyon para lazım…” Bunu Maliyenin başındaki insanla konuştuğunu, benimle konuştuğunu fakat bizim kılımızı kıpırdatmadığımızı söyledi. Ben yüce Meclisi bilgilendirmek için söylüyorum, bu maalesef yaralayıcı bir beyandır, kılımızı kıpırdatmadığımız.

Bakın 2008 yılında bizim Kırıkkale Üniversitesinin yatırımlarına bütçeden ayırdığımız para 14 trilyon 860 milyar Türk lirasıdır. 2009 yılında yatırımlar için ayırdığımız para 25 trilyon 600 milyar Türk lirasıdır yani sadece 2008, 2009’da ayırdığımız para 40 trilyondan daha fazladır. Diş Hekimliği Fakültesi Kırıkkale Üniversitesinde bizim dönemimizde kurulmuştur.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Devam eden üniversiteler için söyledim Sayın Bakan. Daha evvel siz “Söz vermedim.” dediniz, bunu kürsüden söylediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Güzel Sanatlar Fakültesi bizim dönemimizde kurulmuştur. Netice itibarıyla “18 trilyona ihtiyaç var.” dediğiniz, siz 2007 yılında bunu benimle konuştunuz. Son iki yılda 40 trilyonun üzerinde bir yatırım bütçesi verilmiştir. Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesi ile eklenen ek madde 109’un (d) bendinden sonra gelmek üzere “e) Hukuk Fakültesinden (f) Eğitim Fakültesinden” ibaresinin eklenmesini ve bent sıralamasının buna göre teselsül ettirilmesini arz ederim.

 

Mehmet Şandır

Ümit Şafak

Ahmet Duran Bulut

 

Mersin

İstanbul

Balıkesir

 

Beytullah Asil

Akif Akkuş

 

 

Eskişehir

Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

307 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısının Çerçeve 2 nci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 109'un 2 nci fıkrasına d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentlerin eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“e) Hukuk Fakültesinden,

  f) Eğitim Fakültesinden,”

 

Özlem Müftüoğlu

Halil Mazıcıoğlu

Mehmet Sarı

 

Gaziantep

Gaziantep

Gaziantep

 

Mahmut Durdu

Mehmet Erdoğan

 

 

Gaziantep

Gaziantep

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeleri mi okutayım?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum.

Gerekçe:

Yirmi birinci yüzyılda gerek özel gerekse kamu alanında yönetim modelleri değişirken ulusal ve uluslar arası alanda bu yönetim modellerinin temelini sağlayan birleştirici unsur olarak hukuk ön plana çıkmaktadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi çağdaş devletin en önemli özelliği olmasının yanı sıra, uluslar arası ilişkilerin de temel taşı olmaktadır.

Günümüzde dünyamızın sorunları devlet sınırları içinde çözülmekten uzaktır. Güvenlikten çevreye uluslar arası finansal sorunlardan teknolojik gelişmeye kadar geniş alanlarda devletler iş birliği yapmakta ve devlet sınırlarını aşan sorunlara çözümler üretmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği ile dünyanın diğer ülkeleri ile olan iktisadi, siyasal, kültürel ilişkilerimiz ister istemez hukuksal plana yansımakta ve özellikle Avrupa dillerinden birini iyi bilen hukukçulara ihtiyaç duyulmaktadır.

Adalet hizmetinin işleyişine çağa uygun rasyonellik kazandırılması doğrultusunda Türkiye'de başlatılan çalışmalar, konunun kalkınma planlarında da yer almasıyla birlikte hız kazanmıştır. Adli sistemin mekan, araç ve gereçler açısından modernize edilmesi, hizmetin iyileştirilmesi elbette gereklidir. Ancak bunun yanında, bu sistemi çalıştıran, mekan, araç ve gereçleri kullanan insan faktörü de göz ardı edilemez. Son 20 yılda, ülkemizde hukuk fakültelerinin sayısında belirli bir artış söz konusu olmakla birlikte, bu artış nüfus artış hızımızın, bu alanda artan dava ve uyuşmazlık sayısının çok altında kalmaktadır.

Hukuk alanındaki hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde sunulmasında temel eleman kaynağı olan hukuk eğitiminin hem geliştirilmesi hem de yaygınlaştırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği ile müzakere sürecine başlamış ülkemizde, temel hukuk eğitiminin yanı sıra uluslararası hukuk konusunda uzman genç hukukçulara da ihtiyaç vardır.

Hukukçunun iyi yetişebilmesi için, çeşitli koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu koşulların en önemlilerinden birisi, hukuk fakültelerinde üretilen ve öğretilen bilimsel görüşlerin uygulama ve biçimlendirilmesidir.

Sosyal, ekonomik gelişmelerin gerisinde kalmayan, bunları göz önünde bulunduran bir hukuk eğitimi modern Türkiye'nin gelişmesinde, hukuk sisteminin kurulmasında ve yaşatılmasında yaşamsal bir etkendir. Demokratik sosyal ve hukuksal değerler sistemini geliştiren hukukçular yetiştirmek üzere zirve üniversitesi bünyesinde hukuk fakültesi kurulması uygun görülmektedir.

BAŞKAN – Diğer gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Evrensel bilim ve teknolojiyi esas alarak, demokratik sosyal ve hukuksal değerler sistemini geliştiren hukukçular ve yaratıcı düşünceye sahip bireyler yetiştiren eğitimciler yetiştirmek üzere, Zirve Üniversitesi bünyesinde hukuk ve eğitim fakültelerinin kurulması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı… (AK PARTİ sıralarından “Geç kaldı, geç kaldı” sesleri)

BAŞKAN – Bir dahaki sefere… Oylamaya arz ettim Sayın Genç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum arkadaşlar.

Kapanma Saati: 18.12

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:18.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 24 ve 25 Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesine ve 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05/03/2009 Perşembe gününden başlamak üzere 15 gün ara verilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:                                                                                                                     Tarihi:19.2.2009

Danışma Kurulunun 19 Şubat 2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

 

Köksal Toptan

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Nihat Ergün

 

Hakkı Suha Okay

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

 

Hasip Kaplan

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Adına

Öneriler

1) 19.02.2009 Tarihinde dağıtılan 323 Sıra Sayılı Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 26.02.2009 Perşembe günkü birleşimde yapılmasının,

Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında bulunan 100 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4. sırasına, Gelen Kağıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 330 sıra sayılı kanun tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 5. sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin,

Genel Kurulun; 24 ve 25 Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve Diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesinin, 26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde 1 saat süre ile sözlü soruların görüşülmesinin,

Genel Kurulun; 24 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde 15:00-20:00 saatleri arasında, 25 ve     26 Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde ise 14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin,

2) 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05.3.2009 Perşembe gününden başlamak üzere 15 gün ara verilmesinin,

Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 307 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci maddeye bağlı ek 110’uncu maddeyi okutuyorum:

Yeni Yüzyıl Üniversitesi

EKMADDE 110- İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Tıp Fakültesinden,

b) Sağlık Bilimleri Fakültesinden,

c) Diş Hekimliği Fakültesinden,

ç) Eczacılık Fakültesinden,

d) Fen-Edebiyat Fakültesinden,

e) Mühendislik-Mimarlık Fakültesinden,

f) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

g) İletişim Fakültesinden,

ğ) Güzel Sanatlar Fakültesinden,

h) Hukuk Fakültesinden,

ı) İşletmecilik Meslek Yüksekokulundan,

i) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

j) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

k) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

l) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

m) Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal, ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir; şahısları adına Mehmet Sarı, Gaziantep; Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Koçal, Zonguldak Milletvekili.

Sayın Koçal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ek 110’uncu maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada ek 110’uncu maddeyle İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından Yeni Yüzyıl Üniversitesi adı altında bir üniversite kurulmaktadır. Bu üniversitenin çeşitli bölümleri vardır, arkadaşlar okuttular zaten. Burada bizim grup olarak söyleyeceğimiz bir şey yok. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz ancak burada (h) maddesinde bir hukuk fakültesi ilave edilmiştir. Hukuk fakültesi, aslında YÖK’ten gelen listede olmayan bir fakülte, Komisyonda ilave edilmiş olan bir fakülte. Acaba Komisyonda bu neden ilave edildi? YÖK buna karşı mıdır? Karşıysa neden karşıdır? Ona bir bakmak gerekiyor, onu bir değerlendirmek gerekiyor. Sanıyorum orada, Komisyonla YÖK arasında bir çelişki var gibi görülüyor.

Değerli milletvekilleri, aslında, tabii, burada 1’inci madde, bu yasanın 1’inci maddesi kabul edildikten sonra diğer maddeleriyle ilgili söylenebilecek, konuşulabilecek çok fazla bir şey yok. Hepsi de hepimiz tarafından kabul edilebilir nitelikte maddeler.

Sonuç olarak üniversite kuruluyor, ülkemizin eğitimiyle ilgili güzel işler yapılıyor ama 1’inci maddeyle ilgili hemen hemen muhalefetteki parti sözcülerinin tamamı görüşlerini ortaya koydu ve buradaki çekincelerini ortaya koydular. Bundan sonra da tekrar maddenin kabul edilmesi gerçekten çok da uygun olmamıştır diye düşünüyoruz.

Bu maddeyle ilgili neler söylendi diye bakacak olursak, örneğin işte, yirmi beş yıl süreyle alacağı gelir vergisini TOBB  Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine bağışlamış olacaktır bu maddeyle ilgili. “Devletin gelir vergisi alacağından vazgeçmesi söz konusu olacak, özel ve ayrıcalıklı bir gelir transferi söz konusu olacak burada.” deniyor ve “Bu uygulama Anayasa’ya aykırıdır.” dedi arkadaşlarımız “Fırsat eşitliğine aykırıdır.” denildi. “Devlet üniversitelerine ve diğer vakıf üniversitelerine tanınmayan bir hakkın bir tek üniversiteye tanınması haksızlıktır, kayırmadır.” denildi, “Buna hiç kimsenin hakkı olmamalıdır.” denildi ama buna rağmen yine iktidarın oylarıyla 1’inci madde kabul edilmiş oldu. Aslında bu maddenin yasalaşmasıyla herhâlde hayırlara vesile olan bir iş yapmış olmayacağız gibi görülüyor. Hayırlara vesile değil de haksızlıklara ve huzursuzluklara vesile olan bir iş yapmış gibi olacağız. Bunu tekrar milletvekillerimizin bilgilerine sunmak istedim.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu konuları konuşurken millî eğitimden, Millî Eğitim Bakanımızdan, eğitimin gidişatından da biraz söz etmek gerekir ama tabii, sabah ilk oturumda Sayın Bakanın sinir kat sayısı biraz yüksekti, eleştirilere falan çok fazla tahammül edemiyor. Herhâlde biraz da Sayın Başbakandan etkilenmiş olmalı ama gene de ben söyleyeceklerimi söylemek istiyorum. Öncelikle, tabii, hepiniz biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı iyi yönetilmiyor, herkesin bu konuda çok büyük şikâyetleri var çünkü millî eğitim çalışanları huzursuzdur, millî eğitimde çalışma barışı bozulmuştur, eğitimciler üzerindeki baskı ve taraflı yönetim büyük bir çoğunluk tarafından eleştirilmektedir, Millî Eğitim Bakanlığının bu Bakanla yürümediği kanaati yaygınlaşmıştır iyice ve buna bağlı olarak da yapılan anketlere bakılacak olursa öğretmenler kendi aralarında, 58 bin öğretmenin kendi arasında yaptığı bir araştırma sonucunda Sayın Bakanın 1.8 ile en az oyu aldığını görüyoruz. Aslında bu durumu gördükten sonra Sayın Bakanın durumunu bir gözden geçirmesi lazımdı diye düşünüyorum. Tabii, bunun nedenini irdeleyecek olursak niye bu kadar az oy almıştır Sayın Bakan? Millî eğitimde birçok sorun çözülmedi, çözülemedi. Bakanın siyasi çıkar peşinde olduğu daha çok yaygın hâle geldi. Örneğin Millî Eğitim Bakanlığı tam bir kadrolaşma gerçekleştirdi bu Sayın Bakan döneminde. Laiklik, cumhuriyet ve Atatürk karşıtları ödüllendirilmiş oldu bu dönemde ve donanımlı eğitimciler oraya buraya sürüldü, ihmal edildi, onun yerine liyakati olmayan ama siyasi yönden Sayın Bakanı tatmin eden kişiler ödüllendirilmiş oldu. Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenlerin kadrolu ataması yapılmamış oldu, onların yerine iş güvencesiz çalışmayı esas alan geçici ve sözleşmeli öğretmenlik, yani ucuz iş gücü uygulaması yaygınlaştırılmış oldu ve tespitlere göre, biliyorsunuz -geçenlerde de söylemiştik- 50 binin üzerinde sözleşmeli, 150 binin üzerinde de ücretli öğretmen çalışmaktadır, yani kadrolu öğretmen yavaş yavaş rafa kaldırılıyor artık bu gidişle.

Ayrıca, öğretmenlerin sendikal örgütlenmeleri önündeki yasal ve fiilî engeller kaldırılmadı bu dönemde iktidar tarafından söz verilmesine karşı, grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı yönünde adımlar atılmadı.

Siz bana öyle dikkatli dikkatli bakıyorsunuz ama, bunları siz de biliyorsunuz, yani “boşuna konuşuyorsun” gibi söylüyorsun.

Eğitimde, hepiniz görüyorsunuz, her birimizin illerinde okullarımız vardır, oradaki hizmetli açıkları, memur açıkları bir türlü giderilemedi. Okulların kendi çabalarıyla, velilerin ödedikleri paralarla hizmetli ve memur görevi yerine getirilmektedir.

Ve bu arada -Sayın Bakan tarafından da çok iyi biliniyor zaten- ilköğretim öğrencilerinin öğretim şekline göre yüzde 45’i normal eğitim yapan okullarda, yüzde 55’i de ikili eğitim yapan okullarda okumaktadır. Böylece ikili öğretimden normal öğretime geçemedik. Şehir ilköğretim okullarının üçte 2’sinde ikili öğretim yapılırken, köy ilköğretim okullarında da birleştirilmiş sınıflar hâlâ devam ediyor. Çağımızda artık birleştirilmiş sınıfların hâlâ devam ediyor olması da çok üzücüdür, dikkatinizi çekmek istiyorum bu konuda.

Ve yine, 78 bini erkek olmak üzere 195 bini kız olmak üzere, okula gitmeyen 273 bin altı-on üç yaş grubundaki çocuklarımızın eğitim hizmetlerinden yararlanmadığını görüyoruz.

Yine, Türkiye'deki 8 milyon engellinin yüzde 36’sı okuma yazma bilmemektedir. Engelliler arasında ilkokul mezunlarının oranı yüzde 41 iken, yüksekokula devam edenler ne yazık ki sadece 2,24 civarında.

Yine, derslik eksikleri giderilememiştir, hâlen 70 bin derslik eksiği vardır, bunu bilgilerinize sunmak isterim. Okullardaki araç, gereç, kütüphane, fiziki altyapı ve donatım yetersizliği hâlâ devam etmektedir.

Ders kitaplarının içeriğiyle ilgili tartışmalar sürmektedir. Ders kitaplarıyla ilgili Talim ve Terbiye Kurulu devre dışı bırakılmıştır. Ders kitapları Türkiye’de artık bir rant hâline dönüşmüştür ve bu Sayın Bakan döneminde bu gerçekleşmiştir.

Eğitimde, tabii, yeni sorunları gündeme getiren… Sözleşmeli, ücretli ve bunlar gibi öğretmenlik uygulamasına çözüm üretilememiştir. Kadrolu öğretmen ataması bilinçli olarak yapılmamaktadır, ama eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve eğitimin niteliği öğretmenin niteliğiyle doğru orantılıdır. Öğretmenlik mesleği düzenlilik ve süreklilik gerektirir. Bunu Sayın Bakan kendisi de iyi biliyor. Sözleşmeli öğretmenlerin mevcut çalışma koşullarıyla öğrencilere faydalı olabilmesinin mümkün olmadığını artık her yurttaş bilmektedir. Bu nedenle, bütün öğretmenler kadrolu ve iş güvencesine sahip olarak çalıştırılmak durumundadır. Ama, Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanımız, ne yazık ki, öğretmenler üzerinden maliyet hesabı yaptığından, bu ilkeleri, bu düşünceleri gerçekleştirme yönünde bir adım atmamaktadır, atmamakta çaba sarf etmektedir.

Dolayısıyla, Sayın Bakanın ayrıca okulların elektriğini ödeyemeyen ve elektrikleri kestiren bir bakan olarak tarihe geçeceğini de burada ifade etmek isterim. Biliyorsunuz, İstanbul’daki okulların elektriklerinin ve doğal gazının ödenmesiyle ilgili -basında da yer aldı- velilerden paralar toplandı, veliler zor durumda bırakıldı ve bazı okullara da hacizler geldi, ama tabii, veliler  çocuklarını okutmak için para ödemek durumunda  bırakıldılar. Niye? İşte “Kaynak yok, onun için para toplamaya mecburuz.” gibi bir düşünce içerisinde olunduğu için, ama, bir diğer taraftan da bir üniversite kuruyoruz, o üniversitenin bütün gelirlerinden elde edilecek vergileri o üniversiteye bağışlıyoruz bir diğer taraftan da yüzde 70’i işte burslu okuyacak diyoruz. Paraları oraya, vergileri oraya bağışlamış oluyoruz.

Bu arada, tabii, elektrik faturalarını ödeme sorumluluğu velilerin değil bunu bilmemiz lazım, Millî Eğitim Bakanlığının sorumluluğundadır. Bunu tekrar etmek lazım. Devlet bu giderler için vatandaşlarından vergi almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçal.

ALİ KOÇAL (Devamla) - Bir taraftan, vatandaşlarımıza “Ödediğiniz vergiler size okul, yol, su, elektrik olarak geri dönecek.” diyoruz. Diğer yandan da, okulların elektriklerinin kesilmesine duyarsız kalıyoruz. İhtiyaçlarının giderilmesiyle ilgili Bakanlığın, devletin herhangi bir katkısı olmuyor. Bunlar tamamen çelişkidir.

Tüm bunlar ve burada zamanım yetmediği için sayamadığım birçok nedenlerle aslında öğretmenler ve vatandaşlar, dolayısıyla Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’i Millî Eğitim Bakanı olarak görmek istemiyorlar değerli arkadaşlar. Bu, anketlerde de böyle çıkıyor. Dolayısıyla, eğitimciler, vatandaşlar huzursuzdur bu konuda, rahatsızdır ve Bakan artık güvensizliğin bir adresi olmuştur.           O nedenle de Sayın Bakanın görevinden ayrılması hayırlara vesile olacak diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçal.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım cevaplasın.

BAŞKAN - Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Değerli Milletvekilimizin emirlerini derhâl yerine getireceğim, müsterih olsun! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, arkadaşlar, burada Değerli Milletvekilinin sarf ettiği şu sözler kesinlikle gerçekle bağdaşmamaktadır. Hiçbir okulumuza haciz gelmemiştir; bir.

İki: İstanbul’da geçmişe yönelik olarak elektrik borcu da değil, doğal gaz borçları biriken okullar var müdürlerin ihmalinden dolayı, yıllar öncesine ait. İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü bu okullara bunların işte okul aile birlikleri tarafından ödenmesiyle ilgili bir yazı göndermiştir ve benim konuyu öğrenmem üzerine bu yazı iptal edilmiştir, müdahil oldum ve meseleyi kesinlikle devlet kaynaklarıyla çözdük. Böyle de bir problem yok. Sanki hiçbir okulda elektrik parası ödenmiyor, doğal gaz parası ödenmiyor. Yani biz, Sayın Vekilim, sizin partinize tahsis edilen hazine yardımıyla bunlar ödenmiyor. Zaten onunla da ödenmesi mümkün değil. Dolayısıyla, bunların hepsi ödenmektedir. Lütfen burada gerçekleri saptırmayalım. Siz subjektif bakabilirsiniz, benim bakanlığımı beğenmeyebilirsiniz, bu sizin en tabii hakkınızdır ama ben bakanlıktan ayrıldığım zaman bir Cumhuriyet Halk Partisinin bakanı olmayacağımdan da emin olabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin Ek Madde 110 üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi İstanbul’da kurulmakta, İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip “Yeni Yüzyıl Üniversitesi” adıyla yeni bir üniversite kurulmaktadır. Bu üniversitenin 15 milyona yakın nüfusuyla beş yıl İl Emniyet Müdürü olarak görev yaptığım güzel İstanbul’umuzun eğitimine katkı sağlayacağına inanıyorum. Bu Vakfın sağlık konusunda olduğu gibi diğer eğitim konularında da başarılı olacağına inanıyor, kendilerine üstün başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, kendi ilim Gaziantep’te de yine bir vakıf tarafından “zirve” adı altında bir Zirve Üniversitesi kurulmaktadır. Zirve Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak sekiz fakülte oluşturulmaktadır. Bir kere üniversitenin kuruluş amacı ülkenin gelişiminin en önemli şartlarından biri olan kalkınmanın tüm bölgelere yayılabilmesi aşamasında Güneydoğu Anadolu Bölgesi için bir ilk adım olmaktadır. Üniversitenin, fakülteye geçmesi planlanan, 2009-2010 öğretim yılında 140 ön lisans, 630 lisans, 40 lisansüstü öğrenci almayı hedeflediği görülmektedir. Üniversitenin tüm fakültelerinin açmayı planladığı sekizinci yılında 5.570 öğrenci kapasitesine ulaşacaktır.

Ülkemizde kırka yakın vakıf üniversiteleri bulunmaktadır. Bu üniversiteler genellikle Ankara, İzmir, İstanbul gibi şehirlerimizdedir. Eğitimde fırsat eşitliği bakımından, büyükşehirlerimizdeki bunların diğer illere de yayılmasında yarar vardır.

Güneydoğu Anadolu’nun ve Gaziantep’in diğer sosyoekonomik ve kültürel sorunları da dikkate alındığında, bu üniversite çözüm için ciddi bir katkı sağlayacaktır. Öte yandan, bölgenin, kentlerin kültürel yapısına göre ihtiyacı olan yetişmiş vasıflı eleman ihtiyacının karşılanmasında bölgesel programları en yüksek olan öğretim kurumlarına ihtiyaç vardır.

Sanayi ve ticaretiyle ülke için lokomotif bir şehir olan Gaziantep’te, sanayide üretimin artması, çeşitlenmesi ve rekabet etmesi ancak ARGE faaliyetleriyle mümkündür. Zirve Üniversitesi bölgede sanayinin gelişmesi ve üretimin artışı için gerekli akademik katkıyı ve iş birliğini amaçlamaktadır. Zirve Üniversitesi, ülkemiz ve bölgemize hizmet anlayışıyla yola çıkmıştır. Bu bağlamda, ulusal ve uluslararası eğitim ve araştırma alanında orijinal katkılar sağlayabilecektir. Yine öğrencilerine ve eğitim elemanlarına ve ülkemize yüksek katma değerler oluşturabilen bu bölge üniversitesi olabilecek kapasitede olacaktır. Gaziantepli hemşehrilerimin ve İstanbullu vatandaşlarımızın yeni vakıf üniversiteleri kurmalarını bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim, ülkelerin ve bölgelerin kalkınmalarının temel itici gücüdür. Ülkemiz gibi ekonomik göstergeleri olumsuz olan ülkelerde bu önem daha da öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizdeki okullaşma oranının da büyük önemi olduğu dikkatten kaçmamaktadır. Gaziantep özelinde rakamlarla bir değerlendirme yaptığımızda bu gerekliliğin daha da belirgin olduğu görülecektir. Örneğin, Gaziantep ÖSS’de son üç yıldaki başarı grafiğiyle olumsuz bir tablo çizmektedir. Sınava girenler içerisinde baraj puanı ve üzerini alanların oranlarında 2005’te 37’nci, 2006’da 49’uncu, 2007’de 58’inci sırada olan Gaziantep’in eğitim düzeyi ve süreci kaygı vericidir. Kenar semtlerdeki orta dereceli okulların çoğu çift tedrisat yapmaktadır. Bazı sınıflarda, üzülerek söylüyorum, 70-80 öğrenci bulunmaktadır. Yine Gaziantep okul öncesi eğitimde 2006 yılı verilerine göre ilgili yaş grubu çocuklarının katılımı bağlamında yüzde 11’lik oranla ülke genelinde sondan 4’üncü sıradadır.

Belediyeler, okul yerlerinin planlarını değiştirip iş yerleri açmayı bırakıp okullar ve sınıflar açmak mecburiyetindedir. Çünkü Millî Eğitim Bakanlığı Gaziantep’e para göndermektedir, ancak okul yeri arsa bulunmamaktadır. Bunu Gaziantep’in yerel yöneticileri mutlaka çözmelidir.

Gaziantep’te rakamların bu şekilde olmasının en büyük nedeni göçtür. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sanayileşme bakımından en gelişmiş il olan Gaziantep’te son açıklanan TÜİK rakamlarına göre nüfusun 1 milyon 612 bin 223 olduğu görülmektedir. Bu nüfus da yine Gaziantep’in doğum oranlarıyla göz önüne alındığında nüfusun yaklaşık yüzde 6,6’sının göçle geliştiği bilinmektedir. Bu rakam, devlet yatırımlarının eğitim alanında yeterli kalmadığı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, Gaziantep’te kurulacak olan bir vakıf üniversitesinin okullaşma oranı bağlamında ciddi katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bununla birlikte, bilgi üretmeyi, kullanmayı ve yaymayı hedefleyen gençler yetiştirmeyi hedefleyen yeni üniversite, bilimsel düşünceye de katkı sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin toplumla iç içe bir yapı arz etmeleri gerekliliktir. Böylece, bilimsel düşünüş sisteminin hâkim olması gereken üniversite, içerisinde bulundukları toplumun ekonomik ve toplumsal sorunlarına çözümler bulacaktır. Bu bağlamda, Anadolu’da yaygınlaşacak olan vakıf üniversiteleri Anadolu’nun da gelişmişliğine katkı sağlayacaktır. Gaziantep’te kurulacak vakıf üniversitesiyle de hem kentin hem de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik katkılarının daha verimli kullanmasının da önü açılacak, nitelikli iş gücü sayısında ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu nedenledir ki Gaziantepli hemşehrilerimin sanayi ve ticaret alanında gösterdikleri başarıları okullaşma oranında da yapacakları katkılarla daha da tescilleyeceklerine yürekten inanıyorum. Kurulacak olan yeni üniversite, Türkiye'nin başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere tüm bölgelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunacak, bilimsel projeler üretmek ve uygulamaya konulmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda, üniversite de hem bölge hem de ülke kalkınması için ciddi bir aşama olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, İstanbul’da kurulacak olan Yeni Yüzyıl Üniversitesi ile Gaziantep’te kurulacak olan Zirve Üniversitesinin, öncelikle İstanbul’a, Gaziantep’e, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Şahsı adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı… Yok.

Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın… Yok.

Başka bir konuşmacı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Yeter ya, bıktık!

RASİM ÇAKIR (Edirne) – “Bıktık” diyorsun ama senin arkadaşların burada beklemiyor, o ne yapsın? Bekleselerdi burada, gitmeselerdi.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Değişik bir sima istiyor insan canım.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayret bir şey ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz alan arkadaşlarımızın es kazara  olmaması nedeniyle, ondan sonra söz sırası bize geldi. Tabii, bir İç Tüzük değişikliği yapıyorsunuz “Acaba bu Kamer Genç’i kürsüye çıkarmaktan nasıl engelleriz?” diye. Benden korkmayın. Ben, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunan, laikliği savunan, Yüce Atatürk’ün kurduğu bu çağdaş, laik devleti bütün gücümle, enerjimle, aklımla, beynimle müdafaa eden, hırsızlarla ve soyguncularla mücadele eden ve benim burada bulunmamda en büyük rahatsızlığı soyguncular ve çeteciler ve devleti soyanların rahatsız olduğunu da belirtmek istiyorum.

Benim burada yaptığım konuşmalar ortada. Şimdi, ahlak kurallarını benimsememiş, gerçekleri anlamamış, ülkenin birlik ve bütünlüğünün bu vatandaşlar için ne kadar büyük bir değer olduğunu kavramamış, hırsızlıklara bulaşmış insanların benim bu konuşmalarımı anlamaları biraz zor. Onun için, yani, istediğiniz lafları atabilirsiniz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, üniversitelerin kurulma esasları Anayasa’mızın 130’uncu maddesinde belirtilmiş. Orada vakıf üniversiteleri kurulması esasları da getirilmiştir.

Şimdi, önemli olan aslında, emperyalizmin, kapitalizmin getirdiği bir kurallar var: Devleti zayıflatmak, devleti mümkün olduğu kadar güçsüz kılmak. Efendim, devlet ticaretle uğraşmasın, efendim, devlet hiçbir şeyle uğraşmasın… Devleti mümkün olduğu kadar zayıflatmak. Ee, onun sonucu ne olacak? Devlet zayıflayınca birtakım güç odakları devlet gücünün yerine geçecek. Onun için de aslında Anayasa yapılırken bu vakıf üniversiteleri getirilmiş ama vakıf üniversitelerinin getirilmesindeki amaç da kazanç sağlamama amacı gütmüştür.

Şimdi ben size soruyorum: Bu vakıf üniversiteleri… En başta Bilkent işte. Sayın İhsan Doğramacı, ben Danışma Meclisi Üyesi iken o zaman YÖK Başkanıydı. Orada bu özel üniversitelere ve vakıf üniversitelerine getirdikleri ayrıcalıkları buraya kürsüye getirip tenkit ediyordum. Yahu, bu tanıdığınız ayrıcalıklarla, işte, bu özel üniversitelerin rektörleri gidecek, devletin kesesinden uçak alacak, lüks otomobiller alacak, buna binecek diyordum ve neticede çıktı. Şimdi, getirdiğiniz vakıf üniversiteleri kendi kazanç amacını gütmeme ilkesine uygun kurulmuyor. Ne yapıyorlar? Devletin en kıymetli arazileri bunlara tahsis ediliyor, ondan sonra, devletin yeni yeni birtakım vergi kaynakları bunlara tahsis ediliyor, öte taraftan, devlet teşkilatına ait olan üniversitelere de gerekli yardımlar yapılmıyor, gerekli eğitim-öğretim, laboratuvar araçları temin edilmiyor. Böyle bir kıyamete kapılmışız işte, gidiyoruz. Birbirimizi anlamıyoruz, böyle sanki bir tiyatro oynuyoruz gibi bir şey.

YÖK’ün başına getirdiğimiz insan, orada, en son o makama gelmesi gereken bir kişi. Daha geliyor, Meclis Başkanıyla konuşurken diyor ki: “Bunları Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan bana söyledi, aman ha Hoca, bunları dışarıda söyleme, ipimizi çekerler.” Ben şimdi öğrenmek istiyorum arkadaşlar, yani, bir vatandaş olarak ve bir milletvekili olarak öğrenmek istiyorum. Acaba, Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül bu YÖK Başkanlığına getirdikleri kişiyle özel yaptıkları konuşmada “Aman ha Hocam, bunları dışarıda konuşma, yoksa ipimizi çekerler.” konuşması nedir? Ben bunu öğrenmek istiyorum. Meclisteki televizyonun kamerası açıktı diye, onu verdi diye Meclis Başkanı o televizyon müdürünü görevden aldı. Şimdi böyle bir şey olur mu? Yani ben bir milletvekili olarak, acaba… Şimdi Tayyip Erdoğan çıkıyor diyor ki: “79 yılda bu memlekette iktidar olanlar hiçbir şey yapmadı.” İşte, kendi beyanatı. 79 yıl nedir? Kendisinin 6,5 yılını da geçirdiğiniz zaman 1923 ediyor, yani cumhuriyeti yok sayıyor. Şimdi, cumhuriyeti yok sayan zihniyetin bu memleketi yönetmesi mümkün mü? Bu memleketin üniversitesini yönetmek mümkün mü? Bu çağdaş eğitime değer vermesi mümkün mü?

Onun için diyoruz ki: Eğer hakikaten Anayasa’nın 130’uncu maddesinde çağdaş, bilime, teknolojiye uygun, Atatürk’ün o getirdiği çağdaş, aydınlanma kurallarına uygun bir üniversite kurarsak …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu vakıf üniversitelerini çok genişletirseniz, bunlar Türkiye’de o ilkeyi, o ideolojiyi tamamen bir tarafa iterek… İşte televizyonlarda görüyoruz, adam diyor ki, kardeşim, işte dün televizyonda Habertürkte birisi çıkıyor o kadar sapık düşünceler ileri sürüyor ki. İşte o sapık düşünceli insanlar gelip de bu vakıf üniversitelerinin yönetimine hâkim olduğu zaman, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü ve kuruluş felsefesini muhafaza etmemiz mümkün değil. Onun için mümkün olduğu kadar devlet denetiminde, devletin ilkelerini benimseyen, devletin kuruluş ilkelerini benimseyen, ideolojilere uygun eğitim ve öğretim veren elemanlarla bu kadroları oluşturmamız lazım. Şimdi bunları açtığımız zaman işte maalesef… Hele siyasi iktidarı elinde bulunduran kişiler de zaten laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine karşı düşünceler içindeyse bu devletin birlik ve bütünlüğünü ve cumhuriyetini de korumak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani bu kanun, pek benimsediğim bir kanun değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) – Karşısınız yani…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz üniversitelere karşı mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşmamı anlamayan adamlara ben ne diyeyim?

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi çerçeve 2’nci maddeyi kabul edilen ek madde 109 ve ek madde 110 ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun 3’üncü maddesi, yani yürürlük maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün toplumların en yüksek eğitim düzeyini temsil eden üniversite, insanlığın hep daha iyi yaşam koşullarına ulaşması için çabalar. Bilimsel özerkliğe ve tüzel kişiliğe sahip olan üniversiteler, insanlığın karşılaştığı bazı sorunların belirleyicisi ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinden sorumludur. Üniversiteler, sadece dünya, ülke bazında değil, bulunduğu yerleşim yerlerinin ve bölgenin sorunları için de çözüm üretirler.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretimde öğrencilerin en sıkıntı duyduğu konuların başında barınma gelmektedir. Her ne kadar, bu türban meselesi gündeme geldi, o nedenle öğrenim yapılamıyor dendiyse bile araştırmalar da göstermiştir ki türban yüzde 1-1,5 öğrenciyi ilgilendirmiştir ama yurt sorunu nedeniyle -burada değişik arkadaşlarımız da söyledi- yani barınma sorunu nedeniyle okuyamayan öğrenciler çok fazladır. Ben buradan Millî Eğitim Bakanına ve Komisyon Başkanımıza da çağrıda bulunmak istiyorum: Bu tip üniversite kuruluşlarında, lütfen kuruluş yasasına barınma, yani yurt sorunu da getirilsin. Yani kaç tane öğrenci alacaksa, kız ve erkek öğrencilere dönük olarak bu barınmanın, yurdun yapılması gerekir.

2008-2009 öğretim yılı başında ÖSYM tarafından yükseköğretim kurumlarına yerleştirilen öğrenci sayısı 552 bin, Kredi ve Yurtlar Kurumuna yurt nedeniyle müracaat eden öğrenci sayısı 213 bin iken yurtlara yerleştirilen öğrenci sayısı yalnızca 89 bindir.

Devlet yurtlarının yetersizliği nedeniyle öğrencilerimizin cumhuriyetle, Atatürk’le sorunu olan tarikat ve cemaat yurtlarında kaldığına, oralara savrulduğuna tanık olmaktayız. Binbir ümitle üniversiteyi kazanan ve yaşadıkları şehirlerden ayrılarak kazandıkları üniversitelerin bulunduğu şehirlere gelen öğrenciler devlet yurtlarında yer bulamayınca özel yurtlara yerleşmek istemektedirler. En büyük sıkıntıyı ise okullarına yakın yerde özel yurt bulamamaları nedeniyle yaşamaktadırlar.

Barınma sorununun çözülmesi için TOKİ’ye -biraz evvel de söyledim- mutlaka görev verilmelidir. Bu kuruluş yasasında, yeni kurulacak vakıf ve devlet üniversitelerinin kuruluş yasasında TOKİ’ye görev yüklenmelidir. Bu çok önemlidir değerli milletvekilleri. Çünkü, yurtların kötü koşulları öğrencilerimizin derslerindeki başarısını ve onların psikolojik durumunu da olumsuz yönde etkilemektedir. Tabii, bu yasal düzenlemeler, yani üniversite yasasında gerek vakıf gerek devlet üniversiteleri yasasında düzenlemeler yapılırken engellilere dönük de düzenlemelerin olması gerekmektedir. Çünkü ülkemizde yüzde 12 oranında, yani 8,5 milyon insan engellidir ve bunlar üniversitelerin belli dersliklerinde, kütüphanesinde, yemekhanesinde kolay olarak yaşayamamaktadırlar, kolay ulaşamamaktadırlar. Bunların da sorunlarını gidermek gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, yasanın 1’inci maddesinde, işte, o üniversitede, TOBB Üniversitesine bağlı olarak çalışan herkesin vergilerinden kesilen ücretlerle öğrencilerin yüzde 70’ine burs verileceği söylendi. Bu burs iyi bir şey, çok güzel bir şey verilmesi, ama bu şekilde verilmesinin doğru olmadığını bütün arkadaşlarımız söyledi, ben de buna katılmaktayım.

Bu burs konusu açılmışken, son zamanlarda, özellikle İstanbul’da, her gittiğimiz toplulukta, üniversite öğrencileri –ben İstanbul Milletvekili olduğum için- soruyorlar “Cumhuriyet Halk Partisi bu bursları kestirdi.” diyorlar. Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine bursların alanı genişlesin diye başvurdu. Orada parantez içinde “Belediyeler hariç.” hükmü vardı, ama Anayasa Mahkemesi başka nedenlerle bu “Belediyeler hariç.” hükmünü kaldırdığı için, belediyeler burs veremez durumuna geldi. Fakat bu Anayasa Mahkemesinin kararını İstanbul Belediyesi hemen alelacele uygulamak istedi, çünkü daha bu karar Resmî Gazete’de yayınlanmadı değerli milletvekilleri. Bu, Resmî Gazete’de yayınlanmadığı için burs vermeye devam edebilirdi. Nitekim, İzmir, Kocaeli, Konya, Bursa, Mersin Büyükşehir belediyeleri -bunların bir  kısmı AKP’lidir bir kısmı CHP’li- burs vermeye devam etmektedirler, çünkü Resmî Gazete’de yayınlanmadı. Bu acelecilik niye oldu, onu da anlamış değilim. Çünkü benzer bir şekilde üniversitelere, daha doğrusu eğitim hastanelerine şef, şef yardımcılığı atamalarında da Anayasa Mahkemesi bu atamaları durdurmuştu, fakat durdurmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı Resmî Gazete’de yayınlanana kadar bu atamalara devam etti. Hemen o karar çıktıktan sonra bundan vazgeçmedi ve o sürede, karar çıkmasıyla Resmî Gazete’de yayınlanması süresi arasında 176 tane şef, şef yardımcısı atandı. Orada karar çıktıktan sonra Resmî Gazete’yi bekliyorsunuz, burada Resmî Gazete’yi beklemeden alelacele üniversite öğrencilerinin bursunu kesiyorsunuz. Bu, samimi bir davranış değil değerli milletvekilleri.

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, ona inanmıyor kimse.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Ama veren yerler, işte, Konya, Kocaeli, sizin belediyeleriniz burs vermeye devam ediyorlar. Resmî Gazete’de yayınlanmamış, bunu verebilirsiniz ama şef, şef yardımcılığında Resmî Gazete’de yayınlanana kadar o kısa sürede 176 tane şef, şef yardımcısını atadınız.

Eğer burs konusunda samimiyseniz bir diğer noktaya geleceğim değerli arkadaşlar. Bu 1 Ekimde yürürlüğe girdi Sosyal Güvenlik Yasası. Bu 1 Ekimde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası’yla üniversitelerde sosyal sorumluluk projesi altında çalışan, kısmi statüde çalışan öğrenciler vardı. Bunlar üniversitelerin, işte, kütüphanesinde, bilgisayar bölümlerinde, fotokopi merkezlerinde çalışıyorlardı, saati 3-3,5 lira, ayda 200 lira civarında ücret alıyorlardı yani burs şeklinde, kısmi statü. Bunların bu ücretlerinden yüzde 2 oranında kesilme vardı, kesinti yapılıyordu. 1 Ekimden sonra bu kesinti yüzde 33,5’a çıktı ve bu öğrenciler bunları ödeyemez durumda; Sosyal Güvenlik Yasası’nda bunları ödeyemez durumunda kaldılar, ücretleri çok düştü. Eğer bu burs konusunda gene samimiyseniz gelin bu öğrencilerin 1 Ekimde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası’ndan doğan kayıplarını giderelim, eskisi gibi yüzde 2 oranında kesinti olsun çünkü İstanbul’da bunlar 15 bin kadar, ülkede de çok fazla sayıda, 35-40 bin kadar bu sayıda öğrenciler var. Çünkü bunlar, bu arkadaşlar, hem tecrübe hem de harçlık kazanmakta idiler bu şekilde ve öğretim üyeleriyle, hocalarıyla yakın ilişki içinde ve sosyalleşiyorlardı bu öğrenciler bu kısmi statüde çalışarak.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretimden önceki aşamada iyi bir yabancı dil eğitiminin verilmemesi yükseköğretimde akademik personelin yabancı dil konusunda sorun çıkarmaktadır. Bir de bunlara sürekli YÖK tarafından gönderilen genelgeler eklenmektedir. Örneğin 17 Kasım 2008 tarihinde YÖK Başkan Vekili İzzet Özgenç tarafından gönderilen genelgeye göre “Çeşitli kamu kuruluşlarının veya meslek kuruluşlarının -buraya dikkatinizi çekiyorum, sadece kamu kuruluşu değil, meslek kuruluşlarının- yönetim veya denetim organlarında görev yapmak üzere ilgili kurum hükümleri uyarınca görev alan üniversite öğretim elemanlarının bu görevi yerine getirebilmeleri ancak 2547 sayılı Kanun’un 38’inci maddesi kapsamında görevlendirilmeleriyle mümkün olabilecektir. Aksi takdirde 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 36’ncı maddesi çerçevesinde görev yapan öğretim elemanlarının söz konusu kuruluşlarda görev yapmaları mümkün olmayacaktır.” denilmektedir. Yani üniversitede çalışan öğretim elemanlarının kendi meslek kuruluşlarının… Ben mesela Üroloji Derneğinde, Türk Tabipler Birliğinde… “Mimarsa veya mühendisse mühendis odalarında, mimar odalarında, veterinerler, odasında yönetim ve denetim kurullarında görev almaları için üniversite yönetim kurulunca görevlendirilmeleri gerekmektedir.” denilmektedir. Açıyoruz 38’inci maddeye bakıyoruz, 38’inci madde ihtiyaç duyulan yerlerde görevlendirmeyi kapsıyor değerli arkadaşlar. Bu ihtiyaç duyulan yerler de nedir? Adli Tıp Enstitüsü, Adli Tıp Kurumu, TÜBİTAK, Atom Enerjisi Kurumu, bakanlıklar, askerî birtakım yerler. Bunlarda görevlendirmeler de mutlaka üniversite tarafından olmaktadır. Oysaki meslek kuruluşlarında, bir dernekte veya meslek odasında görevlendirmede böyle bir gerek yoktur buna. Gider öğretim üyesi, o mesleğin üyesi olduğu için zaten seçimlere girer yönetim ve denetim kurullarında görev alır. Bu meslek kuruluşlarında görev gönüllülük esasına göredir, bir görevlendirme yok, oradan ücret de almamaktadırlar. Gönüllü olarak bunlar kendi mesleğinde o kuruluşlarda, dediğim gibi, odalarda veya derneklerde -bundan çok sayıda yakınma geldi bize- görev almak istemektedirler. Kendi meslek sorunlarını arkadaşlarıyla birlikte… Zaten seçimle gelinen bir yer bu. Çünkü 2547 sayılı Yasa’nın 38’inci maddesiyle alakası yok. Orada, dediğim gibi, başka yerlere görevlendirme var. 36’ncı maddeyi açıyoruz, “36’ncı madde” demiş. 36’ncı maddede de kısmi ve tam gün çalışmasını kapsıyor. Bunun da değerlendirilmesi lazım. Gerçi, 17 Kasımda yayınlamış bu genelgeyi Bakan fakat 6 Ocakta bir düzeltme yapıyor ama düzeltmede gene diyor ki: “Meslek kuruluşlarında görev için üniversiteden görevlendirme gerekir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yani yasada olmayan bir yetkiyi YÖK genelgede kullanmak istiyor. Yani bunun da düzeltilmesi lazım veya bu konuda eğer düzelse bile demek ki kafalarda, üniversite öğretim üyelerinin meslek kuruluşlarında görev almalarını, orada kendilerini ifade etmelerini, meslek kuruluşlarının daha iyi bir noktaya gelmelerini istememektedirler. Yani bunu da anlamak mümkün değildir değerli milletvekilleri.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla Gaziantep’te “Zirve Üniversitesi”, İstanbul’da “Yeni Yüzyıl Üniversitesi” adıyla iki yeni vakıf üniversitesi kurulacaktır.

Bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle yükseköğretimde önemli faydalar sağlanacağına olan inancımla emeği geçenlere şahsım adına teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu.

Sayın Müftüoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiç İstanbul milletvekili yok mu?

ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının yasalaşmasında emeği geçen başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak üzere tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, bu kanunun hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.16

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:19.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

307 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının 4’üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun son maddesinde “Hayırlı olsun.” demek üzere kürsüye geldim. Gerçekten her şeyden önce iki tane üniversite kuruyoruz. Bunu hayırlamak gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tebrik ediyorum, katkısı olanlara teşekkür ediyorum. Gerçekten ülkemiz en isabetli, en doğru yatırımı eğitime yapmaktadır. Keşke, temenni ederim ki benim ilimde de üniversiteler kurulsa. Hayırseverler gelseler, Tarsus’ta, Silifke’de, Anamur’da özel üniversiteler kursalar. Yılın üç yüz yirmi gününün güneşli geçtiği, maliyetin çok düşük olduğu Mersin’de de bu türlü üniversiteler kurulsa, bizim çocuklarımız da bu imkânlardan faydalansa çok makbule geçer, çok mutlu oluruz. Dolayısıyla, bu iki yeni üniversitenin kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak takdirle, teşekkürle karşılıyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Bir konuyu dikkatinize sunmak da istiyorum Sayın Bakanım. Bunu birçok arkadaşımız ifade etti; biz, özel görüşmemizde de ifade ettik. Siz de kalktınız, burada anlattınız, size gelen herkese de anlattınız. Buna inandığınızı biliyorum Sayın Bakan, söylediklerinizde samimi olduğunuzu da biliyorum. Sizin niyetinizi de okumak gibi bir kastım yok. Bu teşebbüsün sahiplerinin de iyi niyetli olduğuna inanıyorum ancak değerli milletvekilleri, burada hukuk kuruyoruz. Kurduğumuz hukuk, hukuka uygun olmalı.

Şimdi, kanunun 1’inci maddesinde, yirmi beş yıl süreyle bir kurumun çalışanlarından kesilen gelir vergisinin bir ayrı hesapta toplanılmasını kanunlaştırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, maliyeciler ısrarla söylüyorlar, ben bir başka açıdan yaklaşacağım: Anayasa’nın 123’üncü maddesi. Yani bir uyarı olarak söylüyorum; oylarınızla bu kanun kabul edilecek, iki üniversitenin kurulması kanunlaştırılmalı, bunu ben de destekliyorum ama hukuk devletinde hukuka uygun hukuk kurmak gerekliliğini hatırlatmak istiyorum. Anayasa’nın 123’üncü maddesi: “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Türkiye’de vergi toplama yetkisi Maliyeye aittir ve kanunla kurulmuştur, yetkileri de işleyişi de kanunla belirlenmiştir. Hemen altında, “İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.” Yani vergiyi merkez toplar, Ankara toplar, Maliye Bakanı toplar. Bu verginin toplanmasını bir başkasına devretmeyi hukuka uygun hâle getirmeniz lazım. Asla niyet sorgulaması yapmıyorum. Burada bir kasıt aramıyorum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini, değerli yöneticilerini ve o üniversiteye mütevelli olan değerli sanayicilerimizi yürekten kutluyorum, niyetlerini tebrik ediyorum. Üniversite kurmuşlar, üniversitelerinin bünyesinde özel okullar kuruyorlar, buna destek olsun diye de böyle bir teşebbüse geçmişler. Bunlar güzel şeyler ama tekrar ediyorum: Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre vergi toplama Maliye Bakanlığına aittir, merkeze aittir ve bir başkasına da devredemezsiniz. Bir kamu tüzel kişiliği kurarak devredebilirsizin belki ama bir kamu tüzel kişiliği de kurmuyorsunuz. Dolayısıyla, kanunun bu yönüyle de sorgulanmasını, sorgulayacak makama savunmanın iyi hazırlanmasını işaret etmek için söz aldım.

Kanunumuzun, özellikle üniversite kurulması yönüyle yapılan düzenlemenin ülkemize, halkımıza, Gaziantep’e ve İstanbul’a, bu teşebbüse geçen kurumlara hayırlı uğurlu olmasını diliyor, bu eksikliğin de tamamlanabileceği umuduyla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ediyorum efendim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yükseköğretim kurumları teşkilatı kanunu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, hayırlı olsun kanunumuz eksikleriyle beraber. İyi bir kanun diyemeyeceğim ama orta hâlli, idare eder. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Şimdi, tabii, Anayasa’nın 27’nci maddesindeki eşitliği hiçbir zaman kapsamıyor, arkadaşlar. Belli bir üniversiteye yirmi beş yıl boyunca vergiden pay kesilerek belli bir üniversiteye pay aktarılması… Şunu söyleyeyim: Zaten vakıf üniversiteleri çok zengin çocuklarını okutuyor. Şimdi, gidin, Doğu ve Güneydoğu’daki devlet üniversitelerine bakın; kimleri okutuyor, nasıl idare ediliyor? Bir kere, Doğu ve Güneydoğu’daki üniversitelerin tabelası var kendisi yok, bütçesi yok. Şimdi, hem akademik kadrosu yok hem idari kadrosunda büyük sıkıntı var.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Nasıl yok?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi anlatacağım.

Örneğin, şimdi, akademik kadro, bir profesör, bir doçent Doğu ve Güneydoğu’ya gitmiyor. Gitmediği için de oradaki öğrenci doğru dürüst yetişmiyor. İdari personel olarak oraya… O bölgeden, diyelim ki işte, Kars’taki üniversiteye Kars’tan personel alınmıyor, Ardahan’daki üniversiteye Ardahan’daki personel alınmıyor. Nereden? Adana’dan, Mersin’den, işte Balıkesir’den gidiyor. Ondan sonra, bir müddet sonra uyum sağlayamadığı için personel diyor ki: “Kardeşim, ben artık burada uyum sağlayamıyorum. Buradaki kış şartları, iklim şartları veya aile sorunlarım elvermiyor. Beni yerime gönderin.” Milletvekillerini araya koyuyorlar, bakanları araya koyuyorlar ve personel orada az oluyor, personel yetersizliği var. Hâlbuki, şimdi, Ardahan Üniversitesine Balıkesir’den adam göndereceğine Ardahan’dan aldığın zaman, o zaman Ardahan’daki orada zaten ikamet ediyor, verim alınabiliyor, Kars’takinden verim alınabiliyor.

O bakımdan, Sayın Bakanım, sizden istirhamım, yani yerinde hangi ildeyse o ilden personel alınarak çalıştırılsın. Bu çok önemli.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, bakın, üniversite (ÖSS) sınavında Ardahan Türkiye sonuncusu. Ben, bir Ardahan Milletvekili olarak utanıyorum. Büyük Millet Meclisine yalvarıyorum, diyorum ki Ardahan’a üniversite kurulduysa, Sayın Bakanım rica ediyorum, Ardahan’a kaç para bütçe gönderdiniz? Lütfen, şimdi bu kürsüden cevap verin. Ardahan Üniversitesinin hâlen binası yok. Tabela var, bina yok! İnanın, samimi söylüyorum, rektör elbiselerini arabasında taşıyor. Kızılay -Allah razı olsun- bir bina yaptı. Kızılayın binasını kiraya verdik üniversiteye, şimdi oraya öğrenci alınacak. Lojman yok. Akademik personel, yani doktor, doçent, profesör gelmiyor. Niye? Doğru dürüst ev bulamıyor, ev bulamadığı gibi lojman yok Sayın Bakanım. Bunu acilen sizden istirham ediyorum. Kış koşulları ağır, iklim koşulları ağır olan yerlere mutlak surette kampüsleri derhâl, acilen yapmanız lazım.

Şimdi, Ardahan’da üniversite kuruldu, yaklaşık altı ayı geçti. Hâlen arsa kamulaştırması olmadı Sayın Bakanım. Bu arsayı ne zaman kamulaştıracaksınız? Lütfen şuradan cevabını verin. Yani ne zaman olacak?

Şimdi, sınırda vatandaş bekçilik yapıyor. Bakın, size bir şey söyleyeyim. Bizim Ardahan Belediye Başkan Adayımız Yalçın Taştan esnafı dolaşırken şunu söylüyorlar insanlar: “Kardeşim, biz burada vatandaş değil miyiz? Vergi vermiyor muyuz? Askere gitmiyor muyuz? Niye yani bize bunu çok görüyor devlet, bir an evvel bu üniversiteyi hayata geçirmiyor?”

Bakın, 1991’de, tahmin ediyorum, Milliyet gazetesi bir manşet attı: “50 milyara satılık şehir, Kars.” Kars hakikaten hepimizin şehri. Bu bizi çok acı getirdi. Daha sonra harekete geçtik bütün dernekler, vakıflar. Kars’a üniversite kuruldu, Kafkas Üniversitesi. Şu anda 15 binin üzerinde talebesi var. Kars’ta göç durdu.

Şimdi, sizden rica ediyorum. Ardahan’ın mesela nüfusu 176 bindi 112 bine indi köyleriyle beraber. Göç var, boşalma var bölgeden. Üniversitenin kurulmasıyla orada 10-15 bin talebenin olması oradaki esnafı harekete geçirmesi demektir. Belediye Başkan Adayımız Yalçın Bey de şunu söyledi. Esnafımız diyor ki: “Fakülteler bir an evvel açılsın, üniversite bir an evvel harekete geçsin, kampüs olsun, öğrenci gelsin, Ardahan hareketlensin.” Ardahan’ın merkezi 17 bin. 17 bin kişi sadece merkezi Sayın Bakanım. Buraya 5 bin,6 bin talebe giderse oradaki esnafın inanın yüzü gülecektir. Oradaki esnaf bırakıp bir başka şehre gitmeyecektir. Göç duracaktır.

Bu ülke bizim. Biz eğer Gürcistan ve Ermenistan sınırında sekiz ay karlar altında hizmet veriyor, orada vatan bekçiliği yapıyorsak, bayrağımıza sahip çıkıyorsak, devletimize sahip çıkıyorsak, bu ülkeye askerlik yapıp şehit veriyorsak, lütfen bu ülke de oradaki vatandaşlarına sahip çıksın.

AHMET YENİ (Samsun) – Üniversite kurduk orada, üniversite.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yani, çok bir şey istemiyoruz. Ne diyoruz? Üniversite kuruldu, kanun geçti. Üniversitenin binası yok, tabela var, lojman yok…

AHMET YENİ (Samsun) – Yavaş yavaş

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Efendim, arsası daha kamulaştırılmamış Ahmetçiğim.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Olacak, olacak.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Olacak ama ne zaman olacak kardeşim?

Bakın, size bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, bakın, ben Ardahan’daki halkı size anlatayım: Ben Horozöttü köyüne gittim. Hatta yol yoktu, atla gittim, belki görenler vardır. Horozöttü köyüne gittim, evde oturduk, sohbet ediyoruz, dedim ki “Niye yol yapılmamış, suyunuz da yok?” “Ağa” dedi “ismim İhsan.” Dedi ki: “Ensar Bey, herhâlde devletin işi vardır… İşi vardır, tahmin ediyorum bize de bir sıra gelir. “Ama Allah’a çok şükür ki vatanımız var, bayrağımız var; Allah devlete zeval vermesin.” Bakın, insanımız böyle; vatanına, milletine, devletine sadık bir toplum var. Sizden istirham ediyorum, o bölgeye bunu çok görmeyin.

Değerli arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğu’daki üniversitelerin personel açığı var. Şimdi, şu anda, Ardahan’a KPS imtihanından personel gönderiliyor. Buradan giden personel orada olduğu zaman uyum sağlayamıyor, ev bulamıyor, lojmanı yok. Kars’ta da öyle, Erzurum’da da öyle, Ağrı’da da öyle, diğer illerde de öyle, Iğdır’da da öyle. O bakımdan Sayın Bakanım, hızlı bir şekilde bir an evvel, sizden istirhamım, bizim lojmanlarımız yapılsın.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim Sayın Bakanım, şunu da not alın, ona göre cevap verin: Valilik binası üniversiteye verilecekti. Sizin talimatınızla üniversiteye verilmedi, 23 Şubat İlkokulunun talebeleri valilik binasına taşındı, 23 Şubat İlkokulu üniversiteye tahsis edildi. 23 Şubat Okulu da “oturulmaz” raporu var “Bina çürük, oturulmaz” diye. Çürük binayı üniversiteye nasıl veriyoruz Sayın Bakanım ya? Gelin, şuna da bir cevap verin bakayım. Yani hakikaten üzülüyorum. Ben o bölgenin milletvekili olarak, arkadaşlar, bunları dile getirmezsem ne olacak? Şimdi, işte Posof’ta olsun, Damal’da olsun, Hanak’ta, Çıldır’da, Göle’de gidin esnafa, perişan. Yani kar, kış kıyamet içerisinde insanlar orada sınırda bekçilik yapıyorsa bu insanlara çok şey istemiyoruz ki biz. Üniversite kurulmuşsa vakıf üniversitelerine verelim, TOBB’a daha da çok verelim, diğer üniversitelere daha da çok verelim ama devlet üniversitesi kuruluyorsa sınır kenti illere de, iklim şartları, yaşam koşulları zor olan bölgelere de lütfen imkânlar tanıyalım. Devletin imkânı çoktur, devletimiz çok şükür büyük bir devlettir. Bu devlet acze düşmesin, Doğu’ya, Güneydoğu’ya yardım götürsün. Şimdi, “PKK hortladı.” Niye PKK hortladı? PKK’ya giden çocukların tahsil oranını biliyor musunuz? İlkokul terk veya ilkokul mezunu! Üniversiteye gidemiyor, okuyamıyor, imkân yok, iş yok, ondan sonra “Terör var.” Ya, terör oluyor işte. Terörü durdurmanın yolu eğitimdir, eğitimdir, eğitimdir değerli arkadaşlar.

Ben sözü fazla da uzatmak istemiyorum. Çıkan kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Milletvekilimiz, tabii, böyle konuşunca zannediyor ki Ardahan halkı kendisini tebrik ediyor, takdir ediyor.

Bakın, Ardahan Üniversitesi 22 Mayıs 2008 tarihinde kuruldu ve 2009’da ilk bütçesi verildi. Sadece yatırım için verilen para 2009 bütçesinde 5,5 trilyon Türk lirasıdır. Kızılay binası üniversiteye tahsis edilmiştir. 23 Şubat İlköğretim Okulu… Ben Sayın Rektörle görüştüm, mutabık kaldık, bütün deprem güçlendirmeleri, onarımları yapılarak üniversiteye verilecektir, şu anda da ihtiyacı yok.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Daha yapılmadı Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin.

Kredi Yurtlar Kurumu olarak 500 kişilik, arkadaşlar, yurt yapıyoruz, maliyeti 10 trilyonun üzerindedir. Önümüzdeki haziran ayında bitecektir.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Bu hangi para? Eski para mı, yeni para mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bakın, altı ay, yedi ay önce kurulmuş olan üniversitede bunlar olmuştur. “Rektör elbiselerini arabasında taşıyor, bürosu yoktur.” şeklinde zaman zaman böyle basına yansıtılan şeyler de var. Bunlar kesinlikle doğru değil, Rektör Bey’le bizzat ben defalarca konuştum, “Sayın Bakanım, bu haberleri duyunca bunları çıkaranlar adına utanıyorum.” dedi.

Takdirlerinize arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu konuda emeği geçen Sayın Bakanımıza, Komisyonumuza, Komisyon üyelerine, tüm partilerimize canıgönülden teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Şahsı adına Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili.

Buyurun efendim.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep’te İpek Kültür ve Eğitim Vakfı, İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından kurulması planlanan ve bugün kanunlaştıracağımız bu iki üniversitenin kurulmasında emeği geçen bu kuruluşları, vakıfları ve onların yöneticilerini takdirle karşılıyoruz, kendilerine iki üniversiteyi ülkemize kazandıracakları için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu arada, yaptığımız önerilerin de, uyarıların da dikkate alınması ve kanunun hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyor, yüce Meclise teşekkürlerimi sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı     :      194

Kabul                           :      182

Ret                               :          6

Çekimser                      :            6 (x)

Böylece tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; Antep için, İstanbul için, üniversite camiamız ve tüm Türkiye için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, çalışma saatimizin tamamlanmasına çok az bir süre kalmıştır. Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak ve çalışma süremizin bitmesi de dikkate alınarak, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 24 Şubat 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

                                                              Kapanma Saati: 19.51

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.