DÖNEM: 23 CİLT: 39 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 60
ıncı Birleşim 19 Şubat 2009 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı
konuşması 3.- Düzce
Milletvekili Celal Erbay’ın, Türk dünyasının millî
şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı IV.-
AÇIKLAMALAR 1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk dünyasının millî
şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına
ilişkin açıklaması 2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin
vefatına ilişkin açıklaması 3.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Türk dünyasının
millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade’nin
vefatına ilişkin açıklaması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik,
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) arasında
Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokol’ün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/693) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325) 2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin,
Antalya’daki Vakıf Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir
gelişiminin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapıl-masına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) 3.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu
Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) VII.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 24 ve 25
Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,
26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların
görüşülmesine ve 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahallî idareler genel
seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05/03/2009 Perşembe gününden başlamak üzere 15 gün ara
verilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VIII.- OYLAMALAR 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları’nın
1’inci maddesinin oylaması 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları’nın
oylaması IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Ziraat
Bankasının bazı milletvekillerine promosyon
dağıtmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6531) 2.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, akaryakıt ürünlerinden
alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/6532) 3.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının tasavvuf korosu
oluşturduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/6691) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.04’te açılarak beş oturum yaptı. Bitlis
Milletvekili Cemal Taşar, Tatvan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 81’inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, cezaevlerindeki
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Ankara’nın ulaşım sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Cevap verdi. Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Balıkesir ilindeki cezaevlerine ilişkin bir
açıklamada bulundu. Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin,
Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri
yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/324) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in, Suriye’ye yaptığı
resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı:
96), 2’nci sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307), 3’üncü sırasında
bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin, Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin, Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun
Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve
5 Milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328), 5’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263), 6’ncı sırasında
bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve
Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5
Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 4 Milletvekilinin, Türk
Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S.
Sayısı: 272), Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 4’üncü sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, İşsizlik Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan ve 15 Milletvekilinin, 4447
Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
5084 ve
5350 Sayılı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Harun Öztürk ve 11 Milletvekilinin, 25.8.1999 Tarihli ve 4447
Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 Milletvekilinin, 4447 Sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in,
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Mustafa
Cihan Paçacı ve 23
Milletvekilinin, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın,
Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/676, 2/72,
2/102, 2/106, 2/334, 2/368, 2/375, 2/381, 2/383, 2/387) (S. Sayısı: 329)
görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi. 19 Şubat 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
20.43’te son verildi.
No.: 65 II.- GELEN KÂĞITLAR 19 Şubat 2009 Perşembe Rapor 1.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 20 Milletvekilinin, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35
Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30
Milletvekilinin, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve
23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Halide İncekara
ve 22 Milletvekilinin,
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 Milletvekilinin ve Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir ve 26 Milletvekilinin,
Uyuşturucu Başta Olmak Üzere Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı Sorunlarının Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/6,19,36,39,41,51,103) (S.
Sayısı: 323) (Dağıtma tarihi: 19.02.2009) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 21 Milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/325) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.02.2009) 2.- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Antalya’daki
Vakıf Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir gelişiminin
sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/326) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.02.2009) 19 Şubat 2009 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati:14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Murat
ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşimini
açıyorum. Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme
geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem
dışı ilk söz İzmir ilinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili
Şenol Bal’a aittir. Sayın
Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ŞENOL BAL
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir ilinin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce Azerbaycan’ın millî şairi, yeri doldurulmaz büyük fikir adamı Vahapzade’nin Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu öğrenmiş
bulunuyoruz. Allah’tan rahmet diliyorum, ruhu şad olsun. Sayın
milletvekilleri, İzmir’imizin merkez ilçe ve köylerine muhtelif zamanlarda
yaptığım ziyaretlerde her kesimden vatandaşlarımızla görüşmüş, onların
çaresizliğini, sıkıntılarını paylaşmış ve onların sorunlarını Meclis
kürsüsünden dile getireceğime söz vermiştim. Bu yüzden huzurlarınızdayım. İzmir
halkının sorunları ülkemizin son altı yıldır daha da derinleşen ve içinden
çıkılmaz hâle gelen sorunlarıyla bire bir örtüşüyor, daha fazlası, İzmir bir de
cezalandırılıyor. “İzmir hem sanayi hem tarım hem turizm hem kültür şehri.”
diyoruz ve senelerdir İzmir Türkiye sanayi ve tarımının önemli bir bölümünü
üstlenmesine rağmen, ihtiyaç duyduğu yatırımlar devamlı erteleniyor. Sayın
milletvekilleri, Türkiye tarımının içinde bulunduğu vahim durum İzmir’de de
kendini göstermiştir ve son yıllarda en çok etkilenen kesimlerden biri İzmirli
çiftçiler ve köylülerdir. Üretimde yaşanan büyük düşüşler,
bazı ürünlere konan kotalar, mazot ve zirai ilaç fiyatlarının çok yüksek
olması, taban fiyatlarının düşüklüğü, belirsizliği, çiftçiyi üretimden elde
ettikleriyle masraflarını karşılayamaz duruma düşürmüş ve çiftçiyi borç
batağına sürüklemiştir ve bu çaresizlik içinde devlet bankalarının kredi
şartlarının zorluğu karşısında, kredi vermekte kolaylık sağlayan yabancı
sermayeye teslim edilmiş, özel bankalardan kredi alan köylünün çoğu borcunu
ödeyemediği için icralık duruma düşmüştür ve teminat olarak ipotek ettirdikleri
bilhassa zeytinliklere, bağlara, tarlalara el konulmasıyla karşı karşıyadır. Sayın
milletvekilleri -dinliyorsunuz herhâlde- İzmir’in altyapı problemleri bir türlü
çözülemiyor, yeni nazım imar planı bir türlü çıkmıyor, Büyükşehir Belediyesi
mahkemelik, metro içler acısı; iki ucu bir türlü bir
araya gelmeyen, daha 5 kilometresi tamamlanmış sonu meçhul bir metro. Diğer
illerden on beş yıl sonra doğal gaz geldi İzmir’e, termal enerjiden faydalanma
yolunda bir adım bile yok. Yüz yıl önce dünya ticaretinin en önemli merkezi
olan İzmir’de, liman ve ticaret kenti olan İzmir’de hâlen “Liman genişletilsin
mi, taşınsın mı?” tartışılıyor. Ticaret ve sanayi kesiminin ekonomik kriz
nedeniyle uğradığı zararlar göz ardı ediliyor. EXPO’nun
teması biliyorsunuz “sağlık”tı. Sağlık turizmi için
hiçbir yatırım yok. Nerede oteller zinciri, nerede üniversiteler şehri? Fuarlar
kenti İzmir’in hâlen kongre merkezine bile sahip olmadığını görüyoruz. Sayın milletvekilleri, İzmir çoğu zaman susuzluk yaşadı, yine de
yaşayacaktır ama İzmir ili ve çevresinde suyun ekonomik kullanımı için
zamanında alınmayan tedbirler, yer altı sularının yanlış kullanılması,
barajların, sulama göletleri gibi altyapının bir türlü hayata geçirilememesi,
atık su tesislerinin ve arıtma tesislerinin yetersizliği yüzünden sadece
tarımsal olarak su sıkıntısı çekilmiyor, aynı zamanda, içme ve kullanma suyunda
da büyük sıkıntılar yaşanıyor. Biliyorsunuz, arsenikli su yıllardır
İzmir halkına içiriliyor. Bu, CHP’li belediyelerin hem de AKP İktidarının
başarısızlıklarının örneğidir. Bu iki partinin iş bilmezlikleri ve kısır
çekişmeleriyle vatandaşlarımızın sağlığıyla oynanmaktadır. Yine ben
buradan Gaziemir ve Sarnıç’taki vatandaşlarımıza ve Menderes’teki
vatandaşlarımıza da sesleniyorum: “2/B’yi çıkardık.”
diyorlar Anayasa’mızın 170’inci maddesi değişmeden. Sadece seçim öncesi
aldatılıyorsunuz, buradan bunu ifade etmek istiyorum. Artık İzmir emeklinin rahatlıkla yaşayacağı bir kent olmaktan çok uzak.
Esnaf bitmiştir; bunu anlayabilmek için sadece
tarihî Kemeraltı Çarşısı’na girerseniz göreceksiniz.
Hiç durmadan işçilerin işlerine son verilmektedir, işsizlik probleminin
çözümünde çok önemli olan KOBİ’ler can çekişmektedir. Sayın
milletvekilleri, İzmirli ne iktidardan güldü ne de yerel idarelerden. Biz,
İzmirlilerin ve ülkemizin vatandaşlarının sıkıntılarını gerek Meclis
kürsüsünden gerekse karşılıklı görüşmelerimizde dile getirdiğimizde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NURETTİN
AKMAN (Çankırı) – AK PARTİ kazanırsa İzmir gülecek. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bal. ŞENOL BAL
(Devamla) – …bu İktidar mensupları bize “Siz kimlerle görüşüyorsunuz,
vatandaşlarımız hâlinden çok memnun; bizlerden memnun olmasalardı biz yüzde 47
oyla gelmezdik.” diyorlar. Değerli
İzmirlilere buradan seslenmek istiyorum: Bir yanda uzun yıllardır İzmir
Belediyesini elinde tutan CHP’nin başarısızlık ve yapamadıkları hizmetleriyle
özdeşleşmiş namları, bir yanda altı yıldır İzmir’i göz ardı etmiş, ülkeyi
uçurumun kenarına getirmiş, yerel seçim öncesi sözde İzmir çıkartmaları yapan
AKP İktidarı. Onlar “Biz varsak İzmir var.” diyorlar, biz ise “İzmir varsa,
İzmirli varsa biz varız.” diyoruz. Şuna inanıyorum ki bu iki partinin ezberini sayın İzmirliler bozacaktır. İzmir ne CHP’ye mahkûm ne de
AKP’ye mecbur. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Gündem
dışı ikinci söz kredi kartlarında çözüm önerileriyle ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a
aittir. Sayın
Korkmaz, buyurun efendim. 2.- İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve
çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) – Efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar
sunuyorum. Benim
gündem dışı konuşmam kredi kartlarında çözüm önerileri olacak ama bu önerilere
başlamadan benden önceki hatibe bir cevap vermek istiyorum: Cumhuriyet Halk
Partisine mecbur ya da mahkûm değil İzmir, İzmir gönülden, isteyerek Cumhuriyet
Halk Partisini destekliyor, desteklemeye de devam edecek. (CHP sıralarından
alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, kredi kartlarında sorun var mı? Var. 2005’in sonunda 644 bin kredi
kartı mağduru vardı, 2006 yılının Ocak ayında bir yasa çıkarıldı ve bu
ödemeler, borçlar yeniden yapılandırıldı. Bugün aradan üç sene geçti, kredi
kartı mağdurları, BDDK’nın açıklamasına göre 1 milyon
564 bine ulaştı, yani neredeyse 3 katına yakın. Dolayısıyla, arkadaşlar, bugün
eğer kredi kartı mağdurları 3 katına ulaşmışsa bugün de bir çözüm getirmemiz
lazım. Değerli
arkadaşlar, çözümün üç ayağı var. Birisi: Kredi kartı
faizlerini düşürmemiz lazım. Yüzde 62’dir kredi kartı faizleri. Bu faizleri
yüzde 20’lere düşürmemiz lazım. Aksi takdirde kredi kartı mağdurları, bu
sistem, yaratmaya devam edecektir. İkincisi:
Kredi kartı faizleri aylık ilan ediliyor. Arkadaşlar, aylık faiz, istikrarsız
ekonomilerde olur. Aylık faiz, gelecek ayın belirsiz olduğunu ifade eder. Onun
için, aylık faiz uygulaması dünyada yoktur. Aylık faiz uygulamasını yıllık
faize çevirelim ve dolayısıyla tüketici de aldanmasın. Faizler konusunda temmuz
ayında bir önergemiz vardı, daha doğrusu benim yasa teklifim vardı, Cumhuriyet
Halk Partisi adına. Bu iki konuyu kapsıyordu. İktidar partisinin kararıyla bu
reddedildi. Oysaki bunun reddedilmesi kredi kartı sorununu tırmandırdı,
tırmandıracak. İkinci
çözüm, değerli arkadaşlar: Kredi kartlarında… İsteyen herkese kart veriliyor.
Yasa belirli sınırlar getirmiş olmasına rağmen kredi kartlarında bir sınırlama
yok. Kredi kartlarını öncelik sırasına göre, başvuruda öncelik sırasına göre
yalnız iki bankanın vermesi lazım. Bunu da yasaya koymamız lazım ve dolayısıyla
bunun uygulamasını, sorumluluğunu da bankalara vermek lazım. Eğer iki kredi
kartından daha fazla kart verirse bankalar, veriyorsa, bunun nedeni yüksek
faizdir; bunun nedeni yüksek faizden dolayı bankaların aşırı risk almaya rıza
göstermesidir. Faizleri düşürmekle beraber kredi kartını da iki ile
sınırlamamız gerekiyor. Değerli
arkadaşlarım, kredi kartı sayısına sınır getirilmesiyle beraber elbette ki bu
iki önlem yetmez. Türkiye’de ekonomik bunalım… Ekonomik bunalım diyorum çünkü
Türkiye’de ekonomik kriz bir durgunluk düzeyini geçmiştir, bir deflasyon düzeyini geçmiştir, dibe vurmuştur, sosyal patlama
yaşanmaktadır, intiharlar artmaktadır, boşanmalar artmaktadır. Dolayısıyla
işsizlik… 564 bin -bir ayda- insan işsiz kalmıştır. Bu bir sosyal patlamadır.
Onun için bunun adı ekonomik bunalımdır, ekonomik buhrandır, aynen 1930’daki
gibi. Bunun için Türkiye’de hükûmetin önlem alması,
öyle, ufak yahut palyatif tedbirlerle değil…
Türkiye’de bir kriz yönetiminin kurulması gerekiyor; olağanüstü bir kriz
uygulaması, bir kriz yönetimi uygulaması gündeme getirmemiz gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, bu anlamda, takipteki kredi borçlarını yeniden, bugün için
yapılandırmak zorundayız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Korkmaz. ESFENDER
KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bu
nedenle ben, 11 Şubat 2009’da yeni bir yasa teklifi verdim. Bunu hepinizin
desteklemesini bekliyorum. Bu teklifte, takibe alınan kredi kartı borçlarının
Merkez Bankası gecelik borç verme faizi artı 2 puan, bugün için yüzde 17,5 faiz
oranıyla ve yirmi dört ay taksite bağlanmasını önerdim. Değerli
arkadaşlar, çalışanın sigortası var; işçinin sendikası var; işverenin TİSK’i
var, TÜSİAD’ı var; işsizin, fakirin, yoksulun
sigortası sizsiniz. İşçinin, fakirin, yoksulun sigortası devlettir; devlettir
ve yasayı da bizler çıkaracağız. Onun için, kredi kartı mağdurlarının daha
artmasını önlemek için takipteki kredi kartı borçlarının yeniden yapılanmasını
öneriyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz. Gündem
dışı üçüncü söz Türk dünyasının millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin
vefatı münasebetiyle söz isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbay’a
aittir. Sayın Erbay, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3.- Düzce Milletvekili Celal Erbay’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı Bahtiyar
Vahapzade’nin vefatına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı CELAL
ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şair, fikirlerin
çırpınan seli, hakikatin mugannisi, tabiatın konuşan dili, cemiyetin haykıran
sesidir. Şair, günün ve asrın vicdanı, tarihin şeref, şanı, bu dünyaya zamanın
sözü, hakikatin aynasıdır. İşte, bu vasıfları taşıyan Türk dünyasının büyük
şairi Azerbaycanlı Bahtiyar Vahapzade 13 Şubat
2009’da seksen dört yaşındayken aramızdan ayrıldı. Vahapzade, 1925’te Azerbaycan’ın Şeki şehrinde doğdu. Dokuz yaşında ailesiyle birlikte
Bakü’ye taşınan Vahapzade, ilk ve ortaöğrenimini
burada tamamladı. 1947’de Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümünden mezun
oldu ve aynı bölümde öğretim üyeliğine başladı. 1964’te tamamladığı tezi ile
filoloji doktoru unvanını aldı, 1980’de Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine
seçildi. 1990’da emekli oluncaya kadar bu üniversitede ders verdi. Vahapzade, 1960’larda başlayan
Azerbaycan özgürlük hareketinin öncülerinden biriydi. Azeri halkının yaşadığı
zorlukları anlatan pek çok eserini yurt dışına kaçırmak suretiyle yayınladı.
1995’te 1990’lardan beri süregelen Azeri özgürlük mücadelesindeki
hizmetlerinden dolayı devlet tarafından istiklal nişanı ile ödüllendirildi. Vahapzade, 1980-2000 yılları arasında
milletvekili olarak Parlamentoda görev yaptı. O, Türk dünyasının yaşayan en
büyük şairiydi. Onun baskıya, neme lazımcılığa, sunileşmeye, vefasızlığa, geri
bırakılmışlığa, ezansızlığa, dolayısıyla maneviyatsızlığa her zaman isyanı
vardı. Vahapzade, eserlerinde genellikle
özgürlük, yurt sevgisi, din ve maneviyat gibi temaları işlemiştir. Kırkı aşkın
şiir kitabı, çeşitli bilimsel eserleri bulunmaktadır. Unutulmaz
şair Vahapzade, bütün Türk dünyasında ortak bir
terminoloji, ortak bir dil oluşturulması için büyük çaba harcamıştı. Bunun
için, Türkiye Türkçesinin ortak dil olması gerektiğini, bütün Türk dünyasının
Türkiye Türkçesini çok iyi öğrenmesini ve aralarında Türkiye Türkçesiyle
konuşmalarının lüzumunu daima ifade etmekteydi. Bu sebeple, o, sürekli olarak
Türkçenin ve Türkçe eğitimin önemini vurgulamıştır. Bahtiyar Vahapzade için Türkçe, ecdadımızın bize bıraktığı en
kıymetli hediyedir. Ona göre Türkçe, gözümüz gibi korunacak ve gelecek nesillere
de bırakılacak en önemli emanettir. Yanık
türkülerimizin kederi, ak sakallı dedelerimizin, nur
yüzlü ninelerimizin öğüdü, örf ve ananemizin buğusu, çiçeklerimizin rengi,
kokusu, bütün bunların hepsi bu aziz dilde saklanmış ve yaşatılmıştır. Türkçenin
yitirilmesiyle kaybedilen sadece bir dil değil, bütün bir hayat anlayışımız,
geleneğimiz, töremiz, dünyaya bakışımız, hasılı, bin
yıllarla kıvama gelen ruh ve maneviyat dünyamızdır. Yiğitlerden
bir yiğitti o… “Bir
millet, iki devlet Aynı arzu, aynı niyet. Her ikisi
cumhuriyet Azerbaycan-Türkiye. Birdir
bizim her hâlimiz Sevincimiz,
melalimiz. Bayraklarda
hilalimiz Azerbaycan-Türkiye. Ana
yurtta yuva kurdum, Ata yurda
gönül koydum. Ana
yurdum, ata yurdum Azerbaycan-Türkiye.”
diyecek kadar Türkiye sevdasıyla dolu bir memleket aşığıydı o. Türkiye’mizin,
dost ve kardeş Azerbaycan’ın ve bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diyor,
büyük şaire Allah’tan rahmet diliyor ve konuşmamı yine onun dertli bir şiiriyle
bitiriyorum: (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CELAL
ERBAY (Devamla) – “Sefası
bitti ömrümün, Şimdi
dağa çıkarım, düze elveda. Düze
duman çöker, düze kar yağar… Bahara
elveda, yaza elveda... Bahtiyar,
derinde sızlayıp yaran, Kalbini
dağlayıp üzer her zaman. Göze
hüzün çöker, göze yaş çöker, Sevince
elveda, düşe elveda... Şimdi öz
kökünden süzülen benim, Özge
budaklara dizilen benim, Şimdi ne
sen sensin ne ben benim, Biz ki
biz değiliz, bize elveda.” Onun çok
kullandığı hitap cümlesi olan dildaşım, kandaşım, dindaşım, kardaşım
Bahtiyar Vahapzade’ye tekrar rahmet niyazıyla
birlikte hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Erbay. Evet,
millî şair Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı
münasebetiyle yapılan konuşma hakkında görüş ve düşüncelerini belirtmek üzere
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Düzce Milletvekilimiz Sayın Celal Erbay’ın gündem dışı bir konuşmaya konu ettiği
Azerbaycan’ın, Türk dünyasının büyük şairi Bahtiyar Vahapzade’ye
ben de Allah’tan rahmet diliyorum, bütün dost, kardeş Azerbaycan halkına ve
bütün Türk dünyasına başsağlığı diliyorum ve Sayın Erbay’a
da böyle bir konuyu gündeme getirdiği için, huzurlarınızda, Hükûmetimiz
adına çok çok teşekkür ediyorum. Bahtiyar Vahapzade özgürlük şairiydi, bağımsızlık şairiydi.
Gerçekten, o, Türk dünyasının yaşça gerçekten en büyük şairiydi ve duygu
yoğunluğu, lirizm itibarıyla da en büyük şairlerinden birisiydi. 2005 yılında
Bakü’yü ziyaret ettiğimde kendisini yemeğe davet ettim, Bakü Büyükelçiliğimizde
birlikte bir yemek yedik, kendisini daha yakından tanıma bahtiyarlığına erdim.
Büyük bir insandı, büyük bir şairdi, Türkiye’ye ve Türk insanına karşı da büyük
bir sevgiyle dolu olan bir şairdi. Vefatından sonra, şahsen Millî Eğitim Bakanı
olarak da bir mesaj yayınladım ve onun aziz hatırasını yaşatmak üzere, Adana’da
kurduğumuz 2009-2010 öğretim yılında eğitim-öğretime açacağımız ve öğrenci
alacağımız Türkiye’de bütün sayısı on altı olan sosyal bilimler lisemize
“Bahtiyar Vahapzade” adını verdik. Bunu da değerli
milletvekili arkadaşlarımla ve dost Azerbaycan halkıyla paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz
gibi kısa bir süre önce, yine Kırgız edebiyatının en büyük romancısı, dünyadaki
en büyük romancılardan birisi Cengiz Aytmatov’u yine
kaybettik. O da rahmeti Rahman’a kavuştu. Onun da aziz hatırasını yaşatmak
üzere, biz, İzmir Urla’da yine açtığımız sosyal bilimler lisesine “Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi” adını koyduk. Malumunuz,
bu on altı sosyal bilimler lisemiz, özellikle Türkiye sahasında ve Türk dünyası
sahasında Türk edebiyatı, Türk kültürü ve özellikle bu alanlarda temayüz etmiş,
eser bırakmış ve hayranlık uyandırmış olan şahsiyetlerin isimlerini bu okullara
verdik. Malum İstanbul’daki sosyal bilimler lisesinin adının Mümtaz Turhan
olması gibi, Sakarya’daki sosyal bilimler lisemizin adının Cemil Meriç olması
gibi, Erzurum’daki sosyal bilimler lisemizin adının Nurettin Topçu olması gibi
veya Konya’daki sosyal bilimler lisemizin adının Erol Güngör olması gibi,
Gaziantep’tekinin isminin Sabahattin Zaim olması gibi vesair…
Şimdi de Adana’daki sosyal bilimler lisemize merhumun yani Bahtiyar Vahapzade’nin adını verdik, ismiyle yaşasın diyoruz. Kendisi
annesi için yazdığı ve gerçekten yürek paralayan şiirinde annesine hitaben “Sen
menden günbegün uzaklaşırsan men sene günbegün yakınlaşirem.”
diyordu. Gerçekten annesine günbegün yakınlaştı ve seksen dört yaşında büyük
bir isim bırakarak, hepimizin gönüllerinde kendisine bir yer bırakarak vefat
etti. Ben bir kez daha bütün Bahtiyar Vahapzade
sevenlere, Türk dünyasına, Azeri kardeşlerimize başsağlığı diliyorum ve
kendisine rahmet dileklerimi bir kez daha yenilemek istiyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu temennilere yerimizden katılmak istiyoruz. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Şandır. IV.- AÇIKLAMALAR 1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı
Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu olarak biz de Türk dünyasının millî şairi Bahtiyar
Vahapzade’nin kaybından dolayı üzüntümüzü ifade
ediyoruz ve merhuma yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz. Türk dünyasının başı
sağ olsun. O
gerçekten Türk dünyasındaki birliği -dil birliğini en azından- duygu
beraberliğini sağlayan son dönemin en büyük şairiydi. Onu rahmetle, şükranla
anıyoruz ve Türk dünyasının başı sağ olsun, başta Azerbaycan halkının,
kardeşlerimizin ve tüm Türk milletinin başı sağ olsun. Teşekkür
ediyorum, duygulara katılıyorum, bu temennileri, Sayın Bakanın bu gayretlerini
de takdirle karşılıyorum. Evet, onun ismi yaşamalı, onun kitapları da
basılmalı. İsminin de liselere, okullara verilmesini doğru bir karar olarak
görüyor, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır. Evet,
Azerbaycan milletinin ve bütün Türk dünyasının başı sağ olsun diyoruz. Bahtiyar
Vahapzade’ye Allah’tan gani gani
rahmet diliyoruz. Sayın Bakanımıza da göstermiş olduğu şükran duygusundan
dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz. Adı ile binlerce yıl yaşasın diyoruz. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Esfender Bey de bu
konuda bir katkıda bulunmak istiyor. BAŞKAN –
Tabii tabii… Sayın
Korkmaz, buyurun. 2.- İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı
Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) – Efendim çok teşekkür ediyorum. Biz de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Azerbaycan millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı dolayısıyla gerek Azerbaycan’a,
Azerilere gerekse Türkiye’ye, Türk halkına başsağlığı diliyoruz. Azerbaycan
millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin öncelikli dileği,
isteği Azerbaycan ile Türkiye’nin kardeş ülkeler olarak birlik ve beraberlik
içerisinde hareket etmelerine ve ilişkilerinin daha sıkılaştırılmasına
yönelikti. Onun için kendisiyle ilgili Millî Eğitim Bakanımızın temennilerini
ve adının bir okula verilmesini de biz şükranla karşılıyoruz, kendisine
Allah’tan rahmet diliyoruz. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz. Sayın
Pazarcı, buyurun efendim. 3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Türk dünyasının millî şairi Azerbaycanlı
Bahtiyar Vahapzade’nin vefatına ilişkin açıklaması HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Azerbaycan
millî şairi Bahtiyar Vahapzade’nin vefatı dolayısıyla
kendisinin nurlar içinde yatmasını diliyoruz. Azerbaycan halkına ve Türk
halkına başsağlığı diliyoruz. Vahapzade için bütün
olumlu yaklaşımlara biz de katılıyoruz. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı. Biz de
bize bu duyguları yaşatan Sayın Erbay’a, Sayın
Bakanımıza ve bütün parti gruplarına gösterdikleri kadirşinaslıktan dolayı
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz. Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
Tezkereler 1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim
Merkezi (SESRTCIC) arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine
İlişkin Protokol’ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/693) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgide
kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal
Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik
Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine
göre geri gönderilmesini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN –
Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri
verilmiştir. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: B) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21
milletvekilinin, eczacıların ve eczanelerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/325) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Eczacılarımızın
ve Eczanelerin, sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
için gereğini arz ve talep ederiz. 18.02.2009 1) Reşat
Doğru (Tokat)
2) Süleyman
Latif Yunusoğlu
(Trabzon) 3) Oktay
Vural
(İzmir) 4)
Mustafa Enöz (Manisa)
5) Akif
Akkuş (Mersin)
6) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
7)
Muharrem Varlı
(Adana) 8) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
9) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir) 10) İsmet
Büyükataman
(Bursa) 11)
Mustafa Kalaycı (Konya)
12)
Mehmet Günal (Antalya)
13) Hasan
Çalış (Karaman)
14) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
15)
Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
16) Recep
Taner (Aydın)
17)
Rıdvan Yalçın (Ordu)
18) Hasan
Özdemir (Gaziantep)
19)
Hüseyin Yıldız (Antalya)
20) Münir
Kutluata (Sakarya)
21) Emin
Haluk Ayhan (Denizli) 22) Durmuşali Torlak (İstanbul)
Gerekçe: Ülkemizde
51 adet Eczacı Odasına kayıtlı 24.119 adet Eczane bulunmaktadır. Eczacı ve
Eczaneler, sadece ilaç veren tedarikçi konumunda değildir. Birinci basamak
sağlık kuruluşu olarak, Modern Sağlık Hizmeti sisteminin ayrılmaz bir
parçasıdır. Eczaneler, halkımızın en yakınındaki ilaç ve sağlık danışmanıdır. Hastalarımızın
ilaçsız ve tedavisiz kalmaması için çok büyük fedakârlıklarla görevlerini
yapmaya çalışan eczacılarımız ve eczanelerin çok büyük sıkıntıları vardır. Eczacılarımız,
son yıllarda âdeta sağlık sisteminin finansal yükünü çekmeye zorlanmaktadırlar.
Avans
uygulaması ile eczacılarımız çok sıkıntı çekmektedirler. Eczacılar tarafından
yapılması gereken ödemelerde avans uygulaması olmadığı hâlde, eczanelerin
alacaklarında avans uygulaması eczacıları sıkıntı içerisinde bırakmaktadır. Bu
uygulamanın devam etmesi halinde, son günlerde de 6197 sayılı eczacılık temel
yasasına eczacı-eczacı ortaklığı konularak, eczanelerin şirketleşmesinin, tek
elde toplanmasının ve el değiştirmesinin önü açılacağı şeklindeki iddiaya
yönelik duyumlar gerçekleşmiş olacaktır. Bu da, Türkiye’nin büyüyen ilaç
pazarındaki payını artırmak isteyen çok uluslu şirketlerin işine yarayacak,
Ülkemiz eczanelerinin de diğer varlıklarımız gibi yabancıların kontrolüne
geçmesi sağlanmış olacaktır. Eczanelerin
avans uygulaması ile kapanmaya zorlanmasının, zincir eczaneler kurulmaya
çalışıldığı yolundaki duyumlar da Eczacılar arasında gelecek kaygısının
yaşanmasına sebep olmaktadır. Son
yapılan değişiklik ile cirosu düşük eczanelerden Devlet iskontosu
kaldırılmış ise de, bu sorun halen varlığını sürdürmektedir. Yine aynı
şekilde, muayene katkı paylarının devlet hastaneleri açısından eczaneler
tarafından tahsil edilmeye devam ediyor olması, sorunların çözümü değil peyder pey ertelenmesi anlamına gelmekte olup bu konudaki
sorunda devam etmektedir. Sağlık
Uyulama Tebliğlerinde yer alan ve sık sık değişen
hükümler nedeniyle, eczacılardan kaynaklanmayan, raporlama ve ilaçların reçetelendirilmesinden kaynaklanan yanlışların maddi yükü, provizyon sistemine girdikten sonra, eczacı üzerinde
kalmakta ve eczanelerimize büyük külfet bırakmaktadır. Provizyon
sistemi sürekli olarak ve düzenli çalışmamaktadır. Bu da eczaneler tarafından
hastalara ilaç verilmesinde sıkıntılara yol açmaktadır. Hasta yakınları ile
eczacılar arasında olumsuzluklara yol açmaktadır. Yeşil
kart reçetelerinin geri ödeme süreleri çok uzamaktadır. Eczacılar tarafından
hastalar için karşılanan ilaçların bedelleri bırakın yıl içerisinde
karşılanmayı sonra ki yıllara sarktığı gibi, ilaç bedelleri için ihtiyaç
duyulan ödeneklerde bütçelere talebin % 70-75 kadar konmaktadır. Günü
birlik tedavi ve ilaç fiyat kararnamesinde yer alan olumsuzluklar
giderilmelidir. Halkımızın
en yakınındaki sağlık danışmanı olan eczacı ve eczanelerimizin yukarıda
sayılabilen sorunlarının çözümü ve meslek haklarının sağlanmasına yönelik
olarak yapılabilecek çalışmaların tesbitinin, Türkiye
Büyük Millet Meclisince araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
yerinde olacaktır. 2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, Antalya’daki Vakıf
Zeytinliği’nin durumunun araştırılarak sürdürülebilir gelişiminin sağlanması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/326) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Antalya'nın
merkezinde bulunan Duraliler mevkiinde, 2 milyon 806
bin m2 büyüklüğünde olan "Vakıf Zeytinliği", kent Merkezinin en büyük
yeşil alanı niteliğine sahiptir. Bu alan, Cumhuriyetin ilk yıllarında modernleşme
hareketlerinin bir parçası olarak başlatılan tarımsal üretimin geliştirilmesi
ve canlandırılmasının kentimizdeki somut bir belgesidir. Cumhuriyet döneminin
bu tarımsal kültürünün, savaştan çıkmış Türk Toplumunun kalkınmada gösterdiği
başarının Antalya'nın gelecek kuşaklarına aktarılması açısından korunması
oldukça önem taşımaktadır. Bu
sebeplerden, "Vakıf Zeytinliği" 1998 yılında Antalya Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil
edilmiş ve kurul kararında zeytinliğin sahip olduğu özelliğinin korunması,
planlarda bu alana "Tarımsal Niteliği Korunacak Alan" kararı
getirilmesi istenmiştir. Kurulun kararı doğrultusunda da "Vakıf
Zeytinliği"ne 1/25.000 ölçekli nazım imar planında "Tarımsal Niteliği
Korunacak Özel mahsul Alanı" kararı getirilmiştir. Antalya
Vakıf Zeytinliği, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından kiralanması için ihaleye
çıkılacağı, ihale şartnamesinde, zeytinliğin tarımsal amaçlı kullanılacağına
dair kesin ve zorlayıcı hüküm mevcut değildir. Tarım dışı kullanım için açık
kapılar vardır. Şartname herkese açık gibi görünse de birilerinin isteği
doğrultusunda hazırlanmış izlenimini yaratmaktadır. Vakıf zeytinliğinde
tarımsal faaliyetler dışında kullanılacak olan, restoran ve benzeri turistik
tesislerin kurulmasının önü açılacaktır. Bunun göstergesi de, yeni şartnamenin
başlığında 'zeytinlik' ibaresinin yer almamasıdır. Bir
alanın halkın kullanımına açılması demek, o alanın salt ticari alan olarak
düzenlenmesi anlamına gelmez. Toplumlar için sahip olunan kültürün yaşatılması,
gençlerin görsel anlamda eğitilmesi de bir anlamda kullanımdır. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, Antalya'daki
Vakıf Zeytinliğinin incelenmesi, araştırılması, vakfediliş ve doğal durumunun
korunarak geliştirilmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın
98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca “Meclis
Araştırması’ açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Tayfur
Süner (Antalya) 2) Hüsnü
Çöllü (Antalya) 3) Atila Emek (Antalya) 4) Orhan
Ziya Diren (Tokat) 5) Ahmet
Küçük (Çanakkale) 6)
Muharrem İnce (Yalova) 7) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
8) Gürol
Ergin (Muğla) 9) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 10) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) 11) Osman
Coşkunoğlu (Uşak) 12) Vahap Seçer (Mersin) 13) Ali Koçal (Zonguldak) 14)
Zekeriya Akıncı (Ankara) 15) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) 16)
Nesrin Baytok (Ankara) 17)
Birgen Keleş (İstanbul) 18)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 19) Tekin
Bingöl (Ankara) 20) Hakkı
Suha Okay (Ankara) 21) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 22) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdekini yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci
sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci
sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) (x) BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi söz
sırası şahsı adına Gaziantep Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu’na
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Mazıcıoğlu, buyurun efendim. HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Eğitim
bir ülkenin gelişmesi için çok önemli araçtır. Biz AK PARTİ olarak eğitimi,
insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah, istikrar ve rekabet
gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyet olarak görmekteyiz.
Eğitim alanı, ülkemizin Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine
ulaşması için bir fırsat merkezidir. Bilim
yuvaları olan üniversitelerimiz ülkemizin en önemli varlıklarındandır.
Üniversitelerimiz gençlerimizin ufkunu geliştirip onların meslek edinmelerini
sağlamaktadır. Dünyada tüm ülkelere baktığımızda gelişmişliklerinin bilim
yuvası olan üniversitelerin zenginlikleri ile doğru orantılı olduğunu
görüyoruz. AK PARTİ İktidarı bu bilinçle üniversitelerimize ve ülkemize,
ülkemiz eğitimine büyük önem vermektedir. Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı döneminde ülkemizde eğitim alanında
yapılanları anlamamız için bazı örnekler vererek konuyu pekiştirmemiz faydalı
olacaktır. İktidarımız döneminde üniversitelerimizin nitelikli insan ve uzman
ihtiyacını karşılamak üzere her yıl yüksek lisans ve doktora yapmaları için bin
öğrencinin yurt dışına gönderilmesine karar verilmiştir. Erasmus
Programı kapsamında binlerce öğretim üyesi, araştırmacı ve öğrenci, değişim
programları çerçevesinde Avrupa üniversitelerinde bilgi ve becerilerini artırma
fırsatından yararlanmıştır. Bu programdan 10 binden fazla üniversite öğrencimiz
yararlanmıştır. Üniversite araştırma fonlarına ayrılan tahsisat 2002’de 70
milyon YTL iken bu tutar bugün yaklaşık 6 katına çıkarılmıştır. Ülkemizdeki
yükseköğretim talebini karşılayabilmek için onlarca yeni üniversite açılmış,
ülkemize kazandırılmıştır. YURTKUR bütçesinde yüzde 240’tan fazla artış
sağlanmış ve yükseköğretim yurtlarımıza on binlerce yatak ilave edilmiştir.
Öğrenci yurtlarının kalitesi artırılmıştır. Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında yapılanlar sadece bu saydıklarımızla
sınırlı kalmamıştır. Gururla söylüyorum ki ilk defa AK PARTİ İktidarı döneminde
bütçelerden en yüksek pay eğitime ayrılmıştır. Yine, çeşitli nedenlerle kapalı
bulunan üç binden fazla köy okulu, bizim dönemimizde yeniden eğitim-öğretime
açılmıştır. İktidarımız döneminde, toplam yüz binden fazla ilave derslik
yapılmıştır. İlköğretim öğrencilerine ücretsiz olarak verilen ders kitapları,
ortaöğretim öğrencilerine de ücretsiz olarak verilmeye başlanmıştır. AK PARTİ’li yıllarda, toplam dört yüz milyondan fazla kitap
ücretsiz olarak öğrencilerimize dağıtılmıştır. Yine, gurur duyulacak bir
kampanya olan “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile 200 binden fazla kızımız
okula kavuşmuştur. Tüm okullarımıza ADSL hızlı İnternet bağlantısı
sağlanmıştır. Okul öncesinde, 2002 yılında yüzde 11 olan okullaşma oranları,
bugün itibarıyla yaklaşık 3 katına yükseltilmiştir. Eğitim ve eğitim
müfredatları, büyük bir kararlılıkla analitik düşünce sistemini temel alarak
bilgi çağının insan kaynağında bulunması gereken özellikleri kazandıracak bir
anlayışla geliştirildi ve uygulamaya konuldu. Bugün
yine ülkemiz eğitimine büyük katkı sağlayacak iki üniversitemizin kurulması
için görüşmekteyiz. Bu üniversitelerden biri, güzide şehrimiz Gaziantep’e
kurulacak olan Zirve Üniversitesidir. Zirve Üniversitesi, eğitimi ve öğretimi
kendine en önemli misyon edinen vakıflarımızdan biri
olan İpek Eğitim ve Kültür Vakfının desteğiyle kurulacaktır. Bu hayırsever
vakfımız, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla Gaziantep ve bölge illerde ciddi
yararlılıklar göstermiş ve bölgemizde tanınan önemli bir sivil toplum kuruluşu
hâline gelmiştir. Bu güzide vakfımız, senedinin 5’inci maddesinde de belirttiği
üzere, üniversite ve yükseköğretim kurumları kurmak ve bu işler için her türlü
tedbiri almak amacıyla kurulmuştur. Orta ve yüksek dereceli okullara ve bütün
mesleki okullara, üniversiteye, fakülteye, akademi ve enstitülere devam eden
talebelere yurtlar açmak, kiralamak, yiyecek ve yatacak yer temin etmek gibi
saygı duyulacak amaçları hedeflemişlerdir. İpek
Kültür ve Eğitim Vakfı, saydığımız amaçlarını gerçekleştirmek için, kurulduğu
günden bugüne hep bir gayret içinde olmuştur. Bugüne kadar Gaziantep merkez ve
ilçelerinde, Şanlıurfa merkez ve ilçelerinde kurulmasını sağladığı beş adet
ilköğretim okulu ve lisede yaklaşık 2.500 öğrencinin modern eğitim tesislerinde
eğitim almasını sağlamışlardır. Bu okullardan bugüne kadar binlerce öğrenci
eğitim görerek mezun olmuştur. Ayrıca Gaziantep’e çevre il ve ilçelerden okumak
için gelen yaklaşık 500 öğrenciye hâlâ aylık yaklaşık 50 bin YTL burs
vermektedir. Son beş yıl içerisinde vermiş olduğu burs toplamı 1 milyon 600 bin
TL civarındadır. Bu
hizmetlerini daha ileri noktalara taşımak isteyen bu güzide vakfımız eğitime
gönül vermiş kurucuları ve destekleyenleri ile Gaziantep bölgemize bir vakıf
üniversitesi kazandırmak istemektedir. Bu proje, dünyanın her yerindeki eğitim
kurumları ve üniversiteler ile iş birliğine giderek bölgemizin çok ciddi
ihtiyacı olan eğitim, sağlık, sanayi, ticaret, kültür-sanat dallarında
donanımlı, geniş bir yelpazede gereken insan gücünü yetiştirmeyi temel felsefe
olarak benimsemiştir. Ülkelerin
gelişmesinin en önemli şartlarından birisi kalkınmanın tüm bölgelere
yayılabilmesidir. Maalesef ülkemizde batı ve doğu arasında başta ekonomi ve
eğitim olmak üzere ciddi kalkınma farklılıkları olabilmektedir. Bugün kırka yaklaşan vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu
sadece İstanbul’dadır. Anadolu’da faaliyet gösteren vakıf üniversitesi -Ankara
haricinde- de yok denecek kadar azdır. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği
açısından sağlıklı bir gelişme değildir. Ayrıca Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki
sorunlar ya ekonomi ya da eğitim yetersizliği ile ilişkilidir. Bu bölgeye
yapılacak eğitime yönelik her türlü yatırım sorunların kalıcı çözümüne büyük
katkı sağlayacaktır. Ülkemizde
hayırsever birçok iş adamımız eğitime destek vermektedir. Yaptıkları bağışlarla
ve yardımlarla yükseköğrenim alanının genişlemesini ve gelişmesini
sağlamaktadır. Bu kişilerin onore edilmeleri
gerekmektedir. Bu kişiler onore edilerek diğer iş
adamlarımızın da bu tür yardımlara yönelmelerini teşvik etmek gerektiği
kanaatindeyim. Değerli
milletvekilleri, kurulacak olan Zirve Üniversitemizin misyonundan
da kısaca bahsetmekte fayda ve yarar görüyorum. Kurulacak
üniversitemiz, Ulu Önder Atatürk’ün göstermiş olduğu çağdaş ve muasır
medeniyetler seviyesine çıkma hedefini yakalamak için küresel değerler ışığında
bilim, teknoloji ve sanat alanındaki gelişmelerden yararlanarak ülkenin
geleceği için bilgili, toplumsal sorumluluk taşıyan ve ahlaki değerlerle donatılmış,
çok yönlü genç nesilleri yetiştirmek; Türkiye'nin başta Güneydoğu Anadolu
Bölgesi olmak üzere tüm bölgelerinin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda
bulunacak bilimsel projeler üretmek ve uygulamaya koyulmasını sağlamak; eğitim
ve öğretimde dünya standartlarında araştırmalar yapmak; bilgiyi üretmeyi,
kullanmayı ve yaymayı hedefleyen gençler yetiştirmek; eğitim ve öğretimde ekip
çalışmasını ön planda tutarak kaliteyi korumak ve geliştirmek… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. HALİL
MAZICIOĞLU (Devamla) – Sağ olun. …dünyanın
seçkin bilim kurumlarıyla iş birliği yaparak bilimsel faaliyet, öğrenci ve
öğretim elamanlarının iş birliğini artırmak; eğitim-öğretim faaliyetlerindeki
yenilikçi yaklaşımlarıyla bilimsel bir referans merkezi olmak gibi misyonları yerine getirecektir. Üniversitenin evrensel standartlarda yabancı dil destekli, kaliteli
yükseköğretim sağlayan, kamu ve özel sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi ve
teknolojiyi buluşturan, uzman iş gücü yetiştiren, öğrencileri yetenek ve
kabiliyetlerine göre yönlendirerek kendi alanlarında sistematik olarak üreten,
geliştiren birer uzman yetişmelerini sağlayan, sanayi ile yakın iş birliği ve
ortak projeleriyle millî teknolojinin geliştirilmesi ve üretimin artırılmasına
katkı sağlayan, hizmet verdiği bölgenin sosyal ve kültürel gelişimine yönelik
projeler oluşturan ve bölgesel kalkınmanın hızlanması için tüm kurum
imkânlarını kullanan, evrensel değerlerle donatılmış akademisyen yetiştiren,
bilimsel çevrelerce saygı duyulan bir üniversite olacağına canıgönülden
inanıyorum. Bu duygu
ve düşüncelerle sözlerime son verirken, kurulacak üniversitelerin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu. Evet, Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla iki yeni vakıf üniversitesinin
kurulması, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine bağlı olarak bazı ilk ve
ortaöğretim kurumlarının
özellikle kurulabilmesiyle ilgili yeni bir düzenleme
yapılmaktadır. Gaziantep’te Zirve Üniversitesi ve İstanbul’da Yeni Yüzyıl
Üniversitesi adıyla iki vakıf üniversitesinin kurulmasına yönelik gerek iktidar
grubunun gerekse diğer üç muhalefet grubunun bir itirazı olmadığı için -müsaade
ederseniz- onun üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Zaten şu anda ülkemizde
36 tane vakıf üniversitesi var, Anayasa gereği özel yasayla kuruluyorlar ve
bunlarla birlikte 38 olacak bu sayı ve böylelikle bu 2 üniversitemiz de kanunlaşırsa
Türkiye’mizde 132 üniversite kurulmuş olacak. TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi bünyesinde ve bu üniversiteye bağlı, eğitim
bilimleri enstitüsüne bağlı olarak özellikle kalkınmada öncelikli olan
illerimizde bazı ilk ve ortaöğretim kampüslerinin
oluşturulmasıyla ilgili olarak muhalefet gruplarına mensup bazı değerli
arkadaşlarımın bazı tereddütleri var. Ben, bu tereddütlerle ilgili olarak
konuya açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Değerli
arkadaşlar, arkadaşlarımızın esas itiraz ettikleri nokta şudur: “Niçin (A)
üniversitesine, (B) üniversitesine böyle bir vergi imtiyazı veriliyor? Daha
önce Bilkent Üniversitesine böyle bir şey verildi, şu anda TOBB Üniversitesine
böyle bir şey veriliyor. Yarın bir başka üniversite isterse ona da verecek
misiniz? Niçin hepsini içine alacak şekilde bir genelleme veya buna yönelik bir
yasa çalışması yapılmıyor?” şeklinde arkadaşlarımın itirazı var. Önce
şunun altını çizmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, üniversiteler kanunla kurulur.
Bir üniversiteye bir yetki verdiğiniz zaman, kendi yasasında ifade edilmeyen,
yer almayan yeni bir yetki verdiğiniz zaman, ona yeni bir alan açtığınız zaman
bunun da kanunla verilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bir üniversiteyle ilgili
olarak bir vakıf üniversitesi eğer yeni bir şey isterse, bu, yasayla kurulduğu
için yeni bir yasayla ona bu yetkiyi verme durumundayız. Daha önce, bildiğiniz
gibi, Bilkent Üniversitesine böyle bir yetki verdiğimizde, böyle bir açılım
sağladığımızda muhalefete mensup olan hiçbir arkadaşımızın en ufak bir itirazı
olmamıştı. Genel Kuruldaki görüşmeler esnasında hiçbir muhalefete mensup
milletvekili arkadaşım bununla ilgili olarak tek kelime etmemiştir. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Biz yoktuk efendim, o günkü muhalefet… MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Doğru söylüyor, Milliyetçi Hareket
Partisi ve DTP Grubu yoktu, ana muhalefet partisi vardı, onların bir itirazı
olmadı. Şimdi,
değerli arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: “Efendim, bunlara bunu verdiğiniz
zaman bu bir vergi imtiyazı mıdır?” Gerek Bilkent Üniversitesi gerekse TOBB
Üniversitesi… Şu anda Bilkentle ilgili düzenleme
zaten yürürlüktedir. TOBB’a da bunu verdiğimiz zaman,
kanunun yayımı tarihinden itibaren yirmi beş yıl boyunca TOBB Üniversitesindeki
personel devlete verdiği gelir vergisini maliyeye ödemeyecek, bir hesapta
toplanacak bu yirmi beş yıl boyunca. Bununla, dediğim gibi geri kalmış olan
yörelerimizde, kalkınmada öncelikli olan yörelerimizde okullar yapılacak ve bu
okullara alınacak öğrencilerin yüzde 70’i burslu olarak okutulacak. Bu
okulların gelirleri, yüzde 30’luk kısmından, her 100 öğrenciden 30’u paralı
öğrenci olacak, yani özel okullara giden öğrencilerin ödedikleri ücretler gibi
onlar ücret ödeyecekler. Bunun dışında da eğer kendileri bir bağış alabilirse
-ki bağış
alabilmelerine de imkân
sağlıyoruz- bunlarla bu okulları, kampüsleri
kuracaklar, işletmeyi sağlayacaklar. Şimdi bir
örnek var önümüzde: Bilkent Üniversitesinin aşağı yukarı yıllık geliri 10
milyon Türk lirasıdır; gelir vergisi, personelinden kesilen gelir vergisi. Bunu
öğrendim, arkadaşlarım geçen dönem müzakerelerin başladığı günlerde bunu
sordukları için bunu öğrendim. Fakat Bilkentin şu
anda Erzurum’a yapmış olduğu yatırım tek başına bunun 2,5 katı kadardır ve
sadece bu Erzurum’la sınırlı kalmayacaktır, değişik illerde bunların açılması
söz konusudur. Buna
örnek teşkil etmesi açısından bir uygulamadan söz etmek istiyorum. Malumunuz
Türkiye’de namütenahi vakıf var, binlerce vakıf var Türkiye’de; çeşitli isimler
altında vakıflar kurulmuştur. Ancak bazı vakıflar “kamu yararına çalışan
vakıflar” statüsündedirler ve buna Bakanlar Kurulu karar veriyor. Bakanlar
Kurulunun “Kamu yararına çalışan vakıftır.” şeklinde irade bildirdiği, karar
verdiği vakıflar devlete vergi ödemiyorlar, vergiden muaftırlar. Doğru mu?
Şimdi, peki şöyle bir şey söylenemez mi: “Kardeşim, niçin bunu (A) vakıf için
(B) vakıf için böyle bir şey getiriyorsunuz. Bir kural koyun, bütün vakıflardan
vergi alınmaz deyin.” Böyle bir uygulama olmadığına göre, bazı vakıflara bu tür
vergi muafiyeti getirildiği zaman, efendim… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Hiç ilgisi yok Sayın Bakanım. Onunla bunun hiç ilgisi yok
ama. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin Beytullah
Bey, beni dinleyin. Ben sizi sabırla dinledim, siz de beni dinleyin. Ondan
sonra ilgisi olmadığını… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Yanlış şeyler söylüyorsunuz da ondan. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Diğer maddeler söz konusu olduğu zaman zatıaliniz buraya gelir ve ilgisi olmadığını söyler.
Heyecanlanmayın. Neticede
bu vakıflara bu vergi muafiyetini getirdiğiniz zaman siz eşitlik ilkesini ihlal
ediyorsunuz anlamına gelmez. Şimdi, eğer bundan sonra müracaat edenlerle ilgili olarak da bir kanun
mu getireceksiniz diye bir itirazınız olursa buraya şöyle bir madde ilave
ederiz, yeni bir madde tesis ederiz, bir önerge verilir -bütün gruplar birlikte
bir önerge versinler- “Bundan sonra bu tür müracaat eden vakıf
üniversiteleriyle ilgili Bakanlar Kurulu yetkilidir.” dersiniz, Bakanlar Kurulu
karar verir. Ha, yok, Bakanlar Kurulu yetkili olmasın... O
zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkili olacak ve kanun çıkaracak. Bunun
başka bir yolunu bilen varsa beri gelsin, bize de anlatsın bunu. Değerli
arkadaşlarım, bakın TOBB Üniversitesinin -onu da söyleyeyim- personelinden
kesilen gelir vergisi yıllık 2,5 milyon Türk lirasıdır, yani eski ifadeyle 2,5
trilyondur; o kadar da değil, bunun daha altındadır, üstünde değil. Bir tek
binanın yapımı bile bu maliyetin üstündedir, dolayısıyla peki bu ne olacak
şimdi? Biz TOBB Üniversitesine böyle bir yetki verdiğimiz zaman, 2,5’un yanına 7,5 daha
koymazsa herhangi bir iş yapamaz. Bu, eğitime sağlanmış olan ekstra bir
katkıdır. Ben şimdi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi mensubuna, değerli mensubuna desem ki:
“Değerli milletvekilim, eğitime şu kadar para daha sağlayalım. Eğitime şu
kadar, eğitim yatırımlarına şu kadar daha kaynak sağlayalım.” Buna hiçbir
arkadaşımın, ister iktidar ister muhalefet, itiraz etmeyeceğini biliyorum.
Dolayısıyla bu, arkadaşlar - bakın, dolayısıyla da olsa- eğitime yapılmış,
ayrılmış dolaylı bir kaynaktır. Netice itibarıyla örneği de vardır, bugüne
kadar uygulamada bir problem de söz konusu değildir; okul yapılmaktadır. Değerli
arkadaşlar, bir şey daha… Buraya, bu liseye, diyelim ki bu koleje alınacak 70
öğrenci burslu olacak, 100 öğrencinin 70’i burslu olacak. Oraya gitmediği zaman
biz o 70 öğrenciye devlet olarak zaten okul temin etmek zorundayız, onun bütün
masraflarını zaten temin etmek zorundayız. Dolayısıyla, aslında bu kamu
maliyesine de çok ciddi bir destektir, kimse bunu yabana atmasın. Şimdi, “kampüs” ifadesinden yola çıkarak bazı arkadaşlar -bunu
özellikle Millî Eğitim Komisyonu mensubu olan arkadaşlarım hatırlayacaklardır-
“Efendim, üniversite kampüsü içerisinde ilk ve
ortaöğretim okulları olur mu? Bunun iç içe geçmesi bir pedagojik problem değil
midir?” diye sorular sordular. Buradaki “kampüs”
ifadesi üniversite kampüsü anlamında değildir. Bakın,
biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak şu anda on-on iki ilde ilk ve ortaöğretim kampüsleri oluşturduk ve bu ilk ve ortaöğretim kampüslerinde şu anda bir de kampüs
yönetimiyle ilgili bir yönerge hazırladık. Dolayısıyla, bu kampüs
üniversite kampüsü anlamında değildir. Şimdi,
yine bir değerli milletvekilimiz “laboratuvar okulu”
ifadesine itiraz etti. Ee, çocuklarımız kobay mı? Haşa, çocuklarımız kobay olamaz. Arkadaşlar, bu “laboratuvar okulu” ifadesi bizim icat ettiğimiz bir ifade
değil, uluslararası eğitim bilimleri literatürünü
karıştırırsanız “laboratuvar okulu” tabirinin ilk
defa bizim tarafımızdan kullanılan bir kelime olmadığını tespit edeceksiniz. Şimdi,
biz… Millî eğitimde şu okulda pilot uygulama yapılıyor, “pilot okullar”
diyoruz, yani bu okullar uçak pilotu falan değil. Yani onun için… AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Deneme okulları da demiştiniz Sayın Bakan. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, “deneme okulu” dendiği
zaman, “deneme lisesi” dendiği zaman burada çocuklar deneme yanılmayla,
efendim, laboratuvardaki gibi ele alınıyorlar, bunlar
kobaydır şeklinde bir yaklaşım doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, “laboratuvar okullar” ifadesine de itiraz etmenin bir anlamı
olmadığını düşünüyorum. Ha, bunun yerine, daha bir yerine oturacak bir kelime
eğer bize söylerseniz, onun yerine de o kelimeyi kullanmaya hazırız. Burada bir
saplantımız yok. Şimdi,
bakın biz “Yüzde 70 öğrenci burslu olacak.” dedik. “Peki, sadece fakir
çocukları mı bu bursluluk kısmından, sadece dar gelirli, sabit gelirli
ailelerin çocukları mı yararlanacak?” şeklinde yine bir soru soruldu veya
itirazda bulunuldu. Arkadaşlar, başarının ödüllendirilmesi lazım. Biz Millî
Eğitim Bakanlığı olarak 1416 sayılı Kanun’a göre yurt dışına öğrenci gönderiyoruz,
1929 yılından beri gönderiliyor. Peki, bu gönderilen öğrencilerin Millî Eğitim
Bakanlığının burs vererek yurt dışında okul parasını ödediği, kendisine
geçinebileceği kadar para verdiği, yol parasını verdiği, kırtasiye parasını
verdiği öğrencilerin hepsinin fakir çocuğu olmak gibi bir özelliği var mı?
Hayır. İstikbal vadeden, bilim adamı olabilecek, bilim adamı potansiyeli
taşıyan veyahut da nitelikli eleman olarak yetişeceğine inanılan, bu anlamda
sınavları başarmış olan öğrenciler yurt dışına gönderiliyor. Bir insanın devlet
burslusu olması için ille de fakir çocuğu olması gerekir gibi bir yaklaşım
doğru bir yaklaşım değil. Biz Türkiye'nin istikbaline yatırım yapmak istiyorsak
özellikle kabiliyetli gençlerimizi bu yönde teşvik etmeliyiz. “İlle de fakir
çocuğu olur.” gibi bir yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir. Şimdi,
“Bakalorya Programı uygulayan ortaöğretim kurumları ÖSS’yi kazanamaz.” Değerli
bir vekilimiz bunu ifade etti ve bunu da benim söylediğimi söyledi. Arkadaşlar,
Bakalorya Programı bizim ÖSS paralelinde bir program değil. Bakalorya
Programı’na devam eden öğrenciler kendileri ekstra bir gayret göstermezlerse
ÖSS’yi kazanmaları zordur ama “Kazanamazlar.” falan şeklinde ben bir ifade
hiçbir zaman kullanmadım. Nitekim -bakın, İstanbul Mümtaz Turhan Sosyal
Bilimler Lisesi Bakalorya Programı uyguluyor- geçen sene Mümtaz Turhan Sosyal
Bilimler Lisesinden mezun olan 100 öğrencimizden 70’i Türkiye derecesi
yapmıştır, ÖSS sınavında Türkiye derecesi yapmıştır. Bu, öğrencinin gayretine
bağlıdır ama Uluslararası Bakalorya Programı da ona yurt dışı üniversitelerinde
çok daha rahat bir eğitim yapma imkânı sağlamaktadır. Bu yönüyle de bir problem
söz konusu değil. Değerli
arkadaşlarım, bakın, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası’nın dayandığı yasal
maddesi nedir biliyor musunuz? 4842 sayılı Yasa’dır.
4842 sayılı Yasa’yla biz ne getirdik? Daha önce okul yapıp Millî Eğitime
bağışlayanlar yaptıkları harcamaların yüzde 5’ini vergi matrahından
düşebiliyorlardı. 4842 sayılı Yasa neyi getirmiştir? Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyası çerçevesinde okul yapanlar, eğitime bir şekilde katkıda bulunanlar
yapmış oldukları harcamanın yüzde 100’ünü vergi matrahından düşme hakkına
sahiptirler. Aslında bu da bir teşviktir. “Efendim, niye bunu böyle
yapıyorsunuz? O parayı oradan, o vergileri ondan alalım, devlet olarak okulu
biz yapalım.” diye bir yaklaşımda da bulunabilirsiniz, ama pratikte, hayatın
pratiğinde görülmüştür ki bizim yaptığımız 132 bin dersliğin 24 binini Eğitime
Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde iş dünyamız ve hayırseverler dediğimiz
insan kitlemiz yapmıştır. Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirmeliyiz
değerli arkadaşlarım. Millî Eğitim Bakanlığının yatırımları, bizim eğitim
yatırımlarımız ve eğitime ayıracağımız kaynaklar ille de konsolide
bütçeyle sınırlı kalmak durumunda değildir. Nitekim,
ben, bütçe görüşmeleri esnasında değerli milletvekili arkadaşlarımın huzurunda,
bizim sadece konsolide bütçeyle yetinmediğimizi, bir kaynak çeşitlendirmesi
yaptığımızı, nitekim eğitim yatırımlarının başarısının da aslında büyük çapta
buradan kaynaklandığını ifade ettim. Dolayısıyla, burada, bir üniversiteye
hassaten bir imtiyaz, diğer üniversitelere fren söz konusu değil. Bir şeyin
daha altını çizeyim: Bilkent Üniversitesiyle ilgili kanun geçtikten sonra
birkaç üniversitemiz birden müracaat etti, ama sonra vazgeçtiler. “Bu
tuzludur.” dediler, “Biz bunun altından kalkamayız.” dediler. TOBB
Üniversitesine şimdi sorarsanız, aslında bu 2,5 milyon Türk lirası olan, yani
2,5 trilyonluk bir kaynağın aslında kendilerine, yani bizim vergiden
kendilerini muaf ettiğimiz veya bir hesapta topladığımız bu paranın aslında
kendileri için derde deva olamayacağını, ama bir ilk adım olması hasebiyle
bunun önemli olduğunu ifade ediyorlar. Bütün üniversiteler kendileri içinde
-vakıf üniversitelerini kastediyorum- böyle bir yasa çıkarmamız için kuyruğa
falan geçmiş değiller. Ama tekrar altını çiziyorum, her
seferinde Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir şeyle muhatap olmasın,
Meclisin gündemini her seferinde bir başka üniversitenin bu tür talebiyle işgal
etmeyelim derseniz, bir madde ilave ederiz, buraya bir hüküm koyarız, bundan
sonra bu tür talepler olması hâlinde Yükseköğretim Kurulunun görüşü, Millî
Eğitim Bakanlığının görüşü, Bakanlar Kurulu kararıyla bunlar olur dersiniz veya
bir başka formül üretilir, bütün Meclis tarafından bir başka formül üretilir,
bundan sonra da her seferinde böyle bir konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisinin huzuruna gelmemiş oluruz. Değerli
arkadaşlarım, bir şeyin daha altını çizmek istiyorum: Bilkent Üniversitesiyle
ilgili yasayı çıkardıktan sonra, biz kamunun elini güçlendiren ve özellikle
öğrencilerin, kamunun menfaatini daha ön planda tutan, burada daha ileri bazı
şartlar getirdik. Şu anda, TOBB Üniversitesi Millî Eğitim Bakanlığının görüşü
olmadan, Maliye Bakanlığının görüşü ve onayı olmadan hiçbir konuda hiçbir
şekilde kendi başına hareket etme imkânına sahip değildir. Bu okullardaki
müfredatı belirleme, bu okullardaki müfredatı takip etme, denetim ve gözetimini
yapma da ayrıca Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Herhangi bir problem söz
konusu değildir, ama şüphesiz ki, parti olarak yaklaşımlarımız farklı olabilir,
Cumhuriyet Halk Partisinin baktığı noktadan, Milliyetçi Hareket Partisinin veya
DTP’nin baktığı noktadan biz olaylara bakmak zorunda
değiliz. Her meseleye bakışımız aynı olsaydı farklı partiler olmazdık.
Farklılığı da saygıyla karşılıyoruz, ama kamu zararına herhangi bir şey
olduğunu söyleyen arkadaşlarımı rahatlatmak için bu açıklamaları yapıyorum,
kamunun burada zararı söz konusu değildir. Yüce
Meclise saygılarımla arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan. Buyurun
Sayın Erdoğan. MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle 21’inci yüzyılda bilginin, gelişimin
ve ilerlemenin temel anahtarı ve rekabete dayalı yeni dünya
düzeninde eğitim büyük bir rol oynamıştır. Bilimsel araştırmalar, eğitim düzeyi
ile kalkınmanın unsurları olan ekonomik büyüme, siyasal ve toplumsal gelişme
arasında doğrusal ilişkiler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bugün ulaştığımız
medeniyet ve teknoloji, bilgi ve bilginin kullanılabilmesinin bir sonucudur.
Bütün dünyada durmaksızın devam eden teknoloji ve bilgi yarışında ülkemizi
Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyinin üzerine çıkarabilmek
için insana, eğitime ve bilime yatırım yapmak zorunda olduğumuzu dikkate
almalıyız. Bu değişime katkı sağlayacak bireylerin sahip olması gereken en
değerli özellikler bilgi ve girişimciliktir. Bilmek ile yapabilmek arasındaki
uçurumu aşacak güce sahip girişimci insanlarımızın sayısı arttıkça ülkemizde
refah seviyesi hızla yükselecek, dünyaya ve insanlığa katkımız artacaktır. Bu kanun
tasarısı ile İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından Gaziantep’te Zirve
Üniversitesi adıyla, Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından da İstanbul’da
Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla vakıf üniversiteleri kurulmasının ülkemizin
yükseköğretimine önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Eğitim imkânları
bakımından kalkınmada öncelikli bölgelerin cazibelerinin artırılması amacıyla,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine bağlı
eğitim bilimleri enstitülerinin ve fen lisesi statüsünde eğitim verecek olan
ortaöğretim kurumlarının kurulmasına ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Kurulması öngörülen okullarda okuyacak öğrencilerin en az yüzde
70’inin burslu okutulacağı, öğrenci kabulünün özel sınavla olacağı, onuncu
sınıftan on birinci sınıfa geçişte uluslararası sınavlarda başarılı olma şartı
aranacağı, bu sınıflardan mezun olabilmek için Uluslararası Bakalorya
Diploması’nın alınmasının zorunlu olacağı, ayrıca, bu okulların kurulması için
gerekli maddi kaynağın nereden karşılanacağı belirtilmiştir. Yine
tasarıyla, Anayasa’mızın 130’uncu maddesinin ikinci fıkrasında, kanunda
gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile
vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumlarının
kurulabileceği hükmüne istinaden Anayasa’mız özel girişimcilerin üniversite
kurmalarına imkân vermezken kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla vakıfların
üniversite kurmalarına imkân tanımaktadır. Dünyada
olduğu gibi ülkemizde de ivmesini demokratik yaşam biçiminden, hür teşebbüse
dayalı iktisadi yapıdan ve bilimden alan büyük bir değişime şahit olmaktayız.
Bu değişime ayak uydurmak isteyenlerin sahip olması gereken en değerli
özelikler bilgi ve girişimciliktir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl bilgi ve hürriyetler
asrıdır. Yapan bilir, bilen konuşur, akıl ve bilimi rehber edinip hürriyet
ortamında eğitim ve teknolojiye yatırım yapanlar yükselmekte, akıl ve bilime
sırtlarını dönüp yasakçı ve baskıcı bir ortamda ideolojik saplantıları ön plana
çıkaranlar ise yerlerinde saymaktadır. Muasır medeniyet seviyesini yakalamakta
samimi olan ülkeler bunun yolunun başta fikir ve ifade özgürlüğü olmak üzere
hürriyetler ve bilimden geçtiğini görmüş, yerel ezberlerin tekrar edildiği
değil, evrensel değerlerin esas alındığı ve en geniş manada akademik özgürlüğün
sağlandığı yükseköğretim kurumlarının kurulmasına öncelik vermişlerdir. Muasır
medeniyet yolculuğuna bizden çok sonra başlayan Güney Kore gibi ülkeler dünya
devi olup halkına refah, zenginlik ve izzet getirirken, dünyadan kopup içine
kapanan ülkelerin içinde kaldığı yoksulluk ve zillet bir ibret göstergesidir. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1945 yılında Japon işgalinden kurtulup
bağımsızlığına kavuşan Güney Kore, 1950’de Kuzey Kore işgaliyle başlayıp üç yıl
süren iç savaşın büyük tahribatına rağmen bir nesil içinde bir ekonomi mucizesi
meydana getirdi. 1971’de 277 dolar olan kişi başına gelir 2001’de 16.100 dolara
ulaştı. Bu mucizenin oluşmasında çalışkan ve beceri sahibi iş gücü üreten
eğitimin büyük payı olmuştur. Güney Kore tecrübesinden alınacak çok dersler
vardır. Güney Kore, eğitim, modernleşme ve küreselleşme sürecine taahhüdünü
sürdürürken geleneksel değerleri de tesis ve teyit etmektedir. Fen
bilimleri ve mühendislik araştırmalarının neticeleri, dünyanın saygın
dergilerindeki yayın sayısıyla ölçülür. Dünyanın en saygın ve en etkin
dergilerinde fen bilimleri ve mühendislik konularında yayınlanan makalelerin
sayısı, 2001’de, milyon nüfus başına, OECD ülkelerinde ortalama 490 iken tüm
dünyada ise 108’dir. Bu rakam İsveç’te 1.139, ABD’de 722, Almanya’da 530,
Japonya’da 446, Güney Kore’de 207, Malezya’da 22, İran’da 14, Kenya’da 9 iken
Türkiye OECD tarafından hazırlanan bu sıralamada yer alamamıştır. Güney
Kore’nin yayın sayısı 1988-2001 arasında 14 kat artmıştır. Bu rakamlar, Güney
Kore mucizesinin arkasındaki itici gücün bilim ve teknoloji olduğunu gözler
önüne sermektedir. Üniversitelerin
ana misyonu, öğrencileri değişik sahalarda eğitmek,
entelektüel bir birikim sağlamak, bilimi geliştirmek ve teknik uzmanlık kaynağı
olarak topluma hizmet vermektir; ayrımcılık yapmak değildir. Üniversiteler,
temel ve uygulamalı araştırmaları ve piyasayla yakın iş birliği yapmasıyla
Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik gelişiminde ve refah seviyesinin
yükselmesinde merkezî bir rol oynamışlardır. Bu yüzden, ABD’de üniversiteler
artan oranda uygulamalı araştırmalara yönelmekte ve öğretim üyelerini
danışmanlık yapmaya ve teknolojik yenilikleri piyasanın hizmetine sunmaya
teşvik etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin tarım ve teknolojide dünya
lideri olmasında eğitime yapılan yatırımın büyük etkisi olmuştur. Amerika
Birleşik Devletleri aynı zamanda zihin ürünü olarak satılan teknik bilgi ve
becerinin de (know-how)
önde gelen net ihracatçısıdır. 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nin teknik
bilgi ve becerilerini yabancılara lisanslamasından elde ettiği gelir 4,9
milyara ulaşmıştır. Birçok ülke, mucitlik performanslarını geliştirmelerinin
bir aracı olarak üniversite-endüstri bağlarını geliştirmeye çalışmaktadır.
Araştırma sonuçlarına dayalı olarak alınan patentler akademik ARGE’nin kıymetli bir ürününü oluşturmuşlardır. 2001’de
ABD’de akademik kurumlara verilen patentlerin sayısı 3.200’ü aşmıştır. ATO’nun
2004 raporuna göre aynı yıl Türkiye’deki toplam patent başvuru sayısı 3.219
idi. Ancak bu başvuruların yüzde 96’sını yabancılar oluşturmaktadır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teknoloji ile ivme kazanmış bir asırda
yaşıyoruz. Eşyanın tabiatında hareket ve değişim vardır. Değişim daha çok serbestiyeti ve daha çok serbestiyet
de daha hızlı değişimi netice verir. Son yüzyılda bilişim ve iletişim
alanlarındaki ilerlemelere paralel olarak toplumların değişimi baş döndürücü
hızlara ulaşmıştır. Burada temel espri hürriyettir. Zira,
hürriyet değişimin motorudur. Değişimde lokomotif görev yapan ve yön belirleyen
ülkeler en özgürlükçü ülkelerdir. Geride, tabi olan ülkeler bağnaz ve yasakçı
zihniyetten kurtulamamış ülkelerdir. Hamdolsun
ki, AK PARTİ İktidarıyla ülkemiz ayaklarına vurulmuş prangalardan kurtuldu.
Artık, bağnaz ve yasakçı zihniyetleri mazide bıraktık. Halktan aldığımız güçlü
destekle yüksek bir istikbalde, yüksek bir ruh ve şuurla doludizgin yol
alıyoruz. AK PARTİ İktidarı olarak yaptığımız çalışmalarla, değişimin itici
gücü olan teknoloji gelişimi ile hürriyeti geliştirerek değişimin merkezine
oturttuk. Artık, engeller birer birer kalkıyor,
üniversiteler özgürleşiyor, öğretim üyeleri özgürleşiyor, öğrenciler
özgürleşiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Erdoğan. MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Zira, zaman üniversitelerde
politik didişme değil bilim zamanıdır. Bundan böyle üstüne vazife olmayan
siyasi deklarasyonlar dönemi bitmiştir. Görüşlere
bilim süsü vererek toplumu yanıltma dönemi bitmiştir. Toplumu bilimle
aydınlatma dönemi başlamıştır. Muğlaklık ve karanlık
yerini bilim aydınlığına terk ediyor. Artık, üniversiteler özüne dönecek, bilgi
üretecek ve etkin kullanılacak, bilgi toplumu olma sürecini hızlandıracaktır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ne mutlu ki yurdumuzun bütün şehirlerine
üniversite kurma sevdamız her geçen gün emin adımlarla hedefine ulaşmaktadır.
Bir bilgi, irfan getiren, sosyoekonomik gelişmelere katkı sağlayan, bölge
halkına madden, manen sonsuz fayda sağlayan üniversitelerimizi açmanın sonsuz
mutluluğunu yaşamaktayız. İstanbul’da eğitim vakfı tarafından “Yeni Yüzyıl”
adıyla kurulacak olan vakıf üniversitesi ve Gaziantep ilimizde İpek Kültür ve
Eğitim Vakfı tarafından kurulacak olan Zirve Üniversitesi ile ülkemiz
geleceğine büyük bir yatırım sağlanmış olacaktır. Ülkemizin güzide
şehirlerinden olan Gaziantep ilimize iki vakıf üniversitesi, bir devlet
üniversitesinin vereceği eğitimin katkılarıyla şehrimiz ilim, irfan yuvası
olacak, bölgemize ve Türkiye'mize kültürel ve sosyoekonomik katkılar
sağlayacaktır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin
yükseköğrenimine önemli katkılar sağlayacak olan bu yasanın hayırlı olmasını
diliyor, şahsım adına, emeği geçenlere teşekkür ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan. Saygıdeğer
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın
Akkuş, buyurun efendim. AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Türkiye’de ilk ve orta dereceli
özel okul açmak 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanunu ile düzenlenmişken, bir vakfa özel ilk ve ortaöğretim
kurumları kurmak için özel yasa çıkarmayı Anayasa’nın eşitlik ilkesine nasıl
uygun buluyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Akkuş. Sayın
Taner… RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, kurulacak olan ortaöğretim kurumları normal
olarak 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tabi fen lisesi statüsünde.
Ama bu kurumlarda öğretmen görevlendirilmesi düzenlemesi
belli. Bu yasal prosedür ortada iken laboratuvar okullardaki öğretmenler, kampüslerdeki
eğitim bilimleri enstitüsünde yüksek lisans yapan öğrenciler olabileceğini
düzenlemektesiniz. Bu çelişki Bakanlığın stratejisiyle bağdaşıyor mu? Nasıl
düzelteceksiniz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Bulut… AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, vatandaşın adı Beytullah
Yağız; 2007 yılında 57 KPSS puanı alıyor, 2008’de 58 puan alıyor. Fakat bu
puana rağmen Van’ın Saray ilçesi Ahmet Nacar Lisesine
sözleşmeli öğretmen olarak atandığı iddia ediliyor. Yağız’ın 2 Ocak 2008’de
görevine başladığı iddia ediliyor. Beytullah Yağız’ın
4/B kapsamında sözleşmeli öğretmen olarak görevlendirilmesinin hukuki bir
tabanı var mıdır? Birçok öğretmen adayımızın atama beklediği bir dönemde
yapılan böyle bir atamanın, bu kişinin AKP Van İl Genel Meclisi Üyesi Seyfettin
Yağız’la ilişkisi de var mıdır? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bulut. Sayın
Yıldız… HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Bakan, TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nun
ülke ekonomisinin içinde bulunduğu ortamı bile unutarak, mensuplarının içine
düştüğü durumu bile göz ardı ederek AKP’ye yaptığı hizmetler karşılığı TOBB
Üniversitesine verilmiş bir ödül görüntüsü sergilemiyor mu? TOBB, iktidarınıza
muhalefet etmiş olsaydı da aynı desteği sağlar mıydınız? Cevabınız “evet”
olacaksa AKP’ye muhalefet eden vakıf üniversitelerinden talep olduğunda,
hatırlatmak amacıyla kayda geçirilmesi maksadıyla bu soruyu soruyorum. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın Yunusoğlu… SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakan, ilköğretim müfettişleri, denetledikleri, kendileriyle aynı derece ve
kademedeki kurum müdürlerinden 317 ile 693 TL arasında düşük aylık
almaktadırlar. İlköğretim müfettiş yardımcıları ise, denetledikleri
personelden, 340 ile 913 TL arasında daha az maaş almaktadırlar. İlköğretim
müfettişlerinin ek ders ücretlerinin haftada beş saat artırılması yoluyla
sağlanacak yaklaşık 100 TL civarında bir iyileştirme bu problemi çözmeye
yeterli midir? Bakanlığınız
döneminde ilköğretim müfettişlerini etkisizleştirme ve yetkisizleştirmeye
yönelik çalışmaların sebebini açıklar mısınız? BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Uslu… CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’nun
gelir ve giderleri etkileyecek kanun tasarılarının nasıl hazırlanacağını
gösteren 14’üncü maddesinde “Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri; kamu
gelirlerinin azalmasına veya kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu
idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tasarılarının getireceği malî yükü,
orta vadeli program ve malî plan çerçevesinde, en az üç yıllık dönem için
hesaplar ve tasarılara eklerler.” amir hükmüne rağmen tasarıya eklenmemesini
nasıl açıklıyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın Serter… FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. Sayın
Bakan, ben, öncelikle, bu kadar adaletsiz bir uygulamayı bu kadar içtenlikle
savunduğunuz için sizi kutluyorum ve sormak istiyorum: Acaba, devlet
üniversiteleri için bir yasa teklifi hazırlasak ve devlet üniversitesinin de
aynı olanaklardan –kaynak sıkıntısı çeken üniversitelerimiz için söylüyorum-
yararlanmasına imkân verecek bir yasayı Meclise getirsek bunu nasıl
karşılarsınız? Birinci sorum bu. İkincisi,
TOBB Üniversitesine tanınmış olan bu imtiyazın karşılığında bu üniversite,
acaba, hangi bölgelerde ne kadar süreyle hangi yatırımları yapacağı, bu süre
içerisinde, yani yirmi beş yıl boyunca devlet yardımından kesinlikle
yararlanmayacağına ilişkin bir taahhütte bulunmuş mudur? Böyle bir protokol
imzalanmış mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Doğru… REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
Bakana sormak istiyorum, gençlerle ilgili olarak çok önemli gördüğüm bir soruyu
soruyorum: ESPAD projesi, yani “Avrupa Gençlerde Madde Kullanımı Değerlendirme
Projesi” adı altında okul öğrencileri ve gençler üzerinde yapılacak olan uyuşturucu
ve madde kullanımıyla ilgili istatistiki çalışmalar
2003 senesinden itibaren yapılmamıştır. Bu projedeki istatistiki
bilgilere göre çalışmalar düzenlenmektedir. Altı sene öncesine dayanan istatistiki bilgiler doğruyu tam olarak göstermemektedir. Millî
Eğitim Bakanlığı olarak ESPAD projesini destekliyor musunuz? Bakanlık olarak
izin vermediğiniz doğru mudur? Destekliyor iseniz ne zaman izin verip
çalışmalara başlayacaksınız? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Asil… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, 28/3/1983 tarihli ve
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun ek 5’inci maddesine
eklenen 22/6/2006 tarihli ve 5526/1 maddesine göre Bilkent Üniversitesi ve
Üniversitenin diğer kampüslerinde bulunan okulların
tüm personelinin ücretlerinden 1 Mart 2006 tarihinden itibaren kesilen gelir
vergisinin aktarıldığı özel hesapta bugüne kadar kaç lira birikmiştir? Az
önceki konuşmanızda bir yaklaşık değer verdiniz ama kesin rakam elinizde olması
lazım. Yine aynı
statüde Bilkent Üniversitesinin Erzurum’da açtığı laboratuvar
okulunda kaç adet öğrenci okumaktadır? Bu öğrencilerin kaçı burslu öğrencidir? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Yaman… M. NURİ
YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
Bakanım, bilindiği gibi Eğitim Birliği Kanunu ile yani eski deyimiyle Tevhidi
Tedrisat Kanunu ile tüm ülkede eğitim birliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu
kapsamda askerî okullarımız ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda sizin
bu Kanun kapsamında müfredat programlarını hazırlama gibi bir yetkiniz var
mıdır? Acaba bu programlar Millî Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetimi
altında mı hazırlanıyor? Bu konuda bir cevap verirseniz memnun olacağım. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, müsaadelerinizle değerli
milletvekili arkadaşlarımın sorularına, soru sorma sırasına göre cevap
vereceğim. Sayın
Akkuş “Eşitlik ilkesine uyuyor mu?” diye bir soru sordu. Ben zaten huzurlarınızda
biraz önce yapmış olduğum konuşmada bu açıklamayı yaptım, buna ilave edilecek
çok fazla bir şey yok. Sayın
Taner “Laboratuvar okullarındaki öğretmenlerin aynı
zamanda yüksek lisans ve doktora öğrencisi olabilecekleri bir çelişki değil
midir?” diye bir soru sordu. Biz, aksine, öğretmenlerimizin yüksek lisans ve
doktora yapmalarını teşvik ediyoruz. Şu anda devlet okullarımızda öğretmenlik
yapan arkadaşlarımızın bir kere hepsi lisans mezunudur. Lisans mezunu olduktan
sonra, pedagojik formasyonu aldıktan sonra onlar
öğretmenlik hakkı kazanıyorlar. Şimdi,
burada, bir de, ayrıca yüksek lisans ve doktora yapıyorsa, bu bir artıdır, bir
eksi değildir. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Öğrenci ama, yüksek lisans
yapmamış. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, lisans öğrencisi olması söz konusu
değil. Zaten… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Ama yasada öyle yazıyor efendim. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, efendim, bakın, yasada denen şey
şudur: Eğitim bilimleri enstitüsü bünyesinde lisans öğrencisi olmaz, lisansüstü
öğrenci olur. Bunu… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Yüksek lisans öğrencisi… MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, yüksek lisans öğrencisi master yapan kişi demektir. Lisansı bitirdikten sonra
öğretmen olmaya hak kazanıyor arkadaşlar. Bunlar herkesin bildiği en basit
bilgilerdir. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Bundan sonra kazanır, burada bitirmeden kazanıyor. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Peki arkadaşlar. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Bitirmeden kazanıyor. BAŞKAN –
Sayın Asil, lütfen… Müsaade etmiyorum. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi Sayın Bulut’un Beytullah Yağız’la ilgili sorduğu soruya ben bugüne kadar
herhâlde on iki kere cevap verdim, şimdi on üçüncü kere de Sayın Bulut’a cevap
vereyim: Değerli arkadaşlar, Beytullah Yağız 4/B
kapsamında atandığı zaman, 4/B sözleşmeli personelinin KPSS’ye
tabi olarak atanmasıyla ilgili bir uygulama Türkiye’de yoktu. Bu
uygulamadan önce sadece öğretmenlik branşlarına değil,
teknik branşlara, kamunun herhangi bir bölümüne, birimine 4/B kapsamında,
şartları uygun görülen, diploması uygun görülen personel bu şekilde
atanabiliyordu. Bu atama KPSS mecburiyeti gelmeden önce yapılmış bir atamadır.
Peki, bunun gibi kaç tane var derseniz, beşi geçmez. Zaten hemen arkasında,
yani çok kısa bir süre sonra Bakanlar Kuruluyla bu karar alınmıştır. Biz, eğer,
iktidar olarak keyfî atama yapmak isteseydik arkadaşlar 4/B’lileri
biz KPSS’ye tabi tutmazdık. Kendi getirmiş olduğumuz
bir uygulamamızdan dolayı bizi muaheze ediyorsunuz. Bu servisi size bazı eğitim
sendikaları yapıyor. Ben onlara da defalarca cevap verdim. Ama,
bunu, tekrar… Bazı arkadaşlar –sizi tenzih ederim- sanki Eshabı
Kehflerden birisidir, bu memlekette hiç yaşamıyormuş
gibi, tekrar tekrar bunu pişirip gündemimize
getiriyor. Olmaz böyle bir şey! Yani, ben sizi tenzih ediyorum. Bakın, bu konu,
bizim şu anda müzakere ettiğimiz kanunla ilgili değil. Ama milletvekili
arkadaşlarıma, milletvekili arkadaşlarımın denetim hakkına duyduğum saygıdan
dolayı burada bunlara cevap veriyorum, yoksa konumuz bu değil. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, niye geriliyorsunuz? Biz her şeyi sorarız.
Siz Millî Eğitim Bakanısınız, sorumuz da Millî Savunma Bakanıyla ilgili değil. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş… OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) - Niye hopluyorsunuz?! Soru çok
yerinde bana göre, Millî Eğitim Bakanına soruyoruz. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş, benim gerilmek gibi bir
özelliğimin olmadığını zatıaliniz çok iyi
biliyorsunuz. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Öyle mi? Gerilmeyin yani! MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Kimin ne zaman, ne kadar iyi gerildiğini de
siz benden çok iyi bilirsiniz. Geçen dönem en çok gerilen bakan zatıalinizdiniz. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğrudur, doğrudur. Gerilmeyin! MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Doğrudur. Sayın
Yıldız’ın sorusuna cevap veriyorum. Şimdi, bakın, TOBB Başkanının AK PARTİ’ye yaptığı hizmetlerin bir mükafatı
olarak bu kanunun getirildiğini ifade etmek, TOBB gibi saygın bir müesseseye
de, başındaki insana da, bence, kesinlikle izafe edilen bir haksızlıktır. O
size gerekli cevabı verir mi vermez mi kendi bileceği bir şeydir. Eğer bize muhalefet etseydi yine getirir miydi… Biz Bilkentle ilgili böyle bir şey getirdik. Şimdi, Bilkentte öğrenci seçimini, geçen dönem, CHP’ye yakın
öğrenciler öğrenci konseyi seçimini kazandılar, bu dönem MHP’ye yakın
öğrenciler kazandılar. Onun için, biz bunlardan dolayı Bilkente
farklı bir gözle bakmadık. Neticede ister vakıf üniversitesi ister bir başka
kurum bize bir şeyi, makul… Bakın, bizim 3M prensibimiz var. Makul, meşru ve
mantıklı olması kaydıyla kimden gelirse gelsin biz bunun gereğini yaparız
arkadaşlar. Bizimle başkasını karıştırmayın. HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, soruyu anlamamışsınız. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben soruyu çok iyi anladım. “Eğer TOBB bize
muhalefet etseydi biz buna rağmen getirir miydik?” HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan ben ne dediğimi de, ne sorduğumu da çok iyi
biliyorum. Kayda geçmesi için sordum. Bu konuda suçlamadım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sevgili Yıldız, bakın, eğerlerle meğerlerle siyaset yapılmaz. Eğerle… Hani Türkçede güzel
bir atasözü var, diyor ki: “Eğer ile meğeri
evlendirmişler, keşke diye nur topu gibi bir çocukları olmuş.” Biz eğerle, meğerle siyaset yapmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Semer meselesine geliyor… MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin arkadaşlar, sorulara cevap
vereyim. Sayın Yunusoğlu’nun sorusu. Şimdi, ilköğretim müfettişlerini
etkisizleştirmek ve yetkisizleştirmek gibi bir niyetimiz de olmadı, bir
icraatımız hiç olmadı, böyle bir niyetimiz de asla söz konusu değil. Kaldı ki… MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Özlük haklarıyla ilgili soruları vardı. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin, tamam Mehmet Bey. …bununla
ilgili Maliyenin yapmış olduğu özellikle bütçe uygulama talimatında bir
yanlışlık vardı. Bu, bütün diğerleri için de düzeltilmiştir, ilköğretim
müfettişleri açısından da düzeltilmiştir. Biz yakında -bakın,
ilköğretim müfettişlerinin ismi beş yıllık ilköğretim okulları varken
“ilköğretim müfettişi”ydi ama o arkadaşlarımız
bilgisayar kurslarını da denetliyorlar, dershaneleri de denetliyorlar, sürücü
kurslarını da denetliyorlar- isimlerini değiştiren ve yetkilerini yeniden düzenleyen,
sizin iddia ettiğiniz gibi etkisizleştirmek, yetkisizleştirmek değil, aksine
daha etkin hâle getirmek, daha yetkili hâle getirmek için bir kanun düzenlemesi
getiriyoruz, umarım muhalefet etmezsiniz. Evet,
Sayın Uslu’nun sorusuna… Sayın Uslu -yasama tekniğini
milletvekili arkadaşlarımız çok iyi bilirler- “5018 sayılı Kanun’a aykırı değil
midir?” Arkadaşlar, orada getirilen hükümler var. Bir kanun diğer kanunun
ağabeyi, babası, dedesi olamaz, bir kanun diğer kanundan daha güçlü olamaz.
5018’i bu Meclis çıkardı, milletin iradesine dayalı olarak çıkardı, bu kanunu
da Meclis çıkarıyor. Dolayısıyla, orada böyle bir hüküm olsa bile varsayın ki
buna aykırıdır -ben aykırı olmadığı görüşündeyim- netice itibarıyla, 5018’i
çıkaran irade ile Türkiye Büyük Millet Meclisi ile bu kanunu çıkaran Türkiye
Büyük Millet Meclisi aynıdır. Ha, Anayasa’ya aykırılık iddiasında
bulunabilirsiniz, burada Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir. Sayın Serter’in “Devlet üniversiteleriyle ilgili olarak böyle bir
şey gelirse…” Arkadaşlar, bakın, İstanbul Teknik Üniversitesi Kıbrıs’ta kampüs kurmak istiyor, kanununu çıkardık, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi kampüs kuruyor, orada da kanununu
çıkardık ve orada da öğrenciler parayla eğitim alıyorlar Sayın Serter. O okullar paralıdır. AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Ama onlarınki üniversite Sayın Bakanım. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin. Devlet
üniversiteleriyle ilgili olarak hangi mesele geldiyse biz bugüne kadar… Getirip
devlet üniversitesi-vakıf üniversitesi ayrımı yapmak bize ait bir şey değil,
size aittir. FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Hayır, gelir vergisi açısından soruyorum. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ve bütün üniversiteleri de bu ülkenin
üniversiteleri olarak görüyoruz. FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Gelir vergisini kabul ediyorsunuz yani. Böyle bir yasa
gelse gelir vergimizi verelim diye, kabul ediyorsunuz. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, bakın, şapla şekeri
karıştırmayalım. Devlet üniversitesi devlet kurumudur zaten. Aslında benim
dediğimi çok iyi anlıyorsunuz siz. Sayın
Doğru’nun, özellikle okullarda… FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Bir sorum daha vardı. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin. Hangisiydi o? FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Bir protokol imzaladınız mı? MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, TOBB Üniversitesiyle ilgili bu
anlamda bir protokol… Zaten kanunun kapsamı çok açıktır. Millî Eğitim
Bakanlığının bilgisi olmadan… Bakın 1’inci maddenin son fıkrası… Eğer Millî
Eğitim Bakanlığı buna karar vermezse, o işin içinde olmazsa TOBB Üniversitesi
kesinlikle nerede, hangi okulu kuracağına kendi başına karar veremez.
Dolayısıyla, yasa metni varken bir protokole gerek var mı? FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Hayır, onu sormuyorum ben. Tamamen tersinden cevap
veriyorsunuz. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse, peki. FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Siz bir ayrıcalık tanıdınız. Bu ayrıcalığın gereği olarak
birtakım talepleriniz oldu mu? MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Serter, ben
de diyorum ki: Yasada bu ayrıcalıkla ilgili yükümlülükler de çok açık
belirtilmiştir. Müsaade
ederseniz, sürem doluyor, bitireyim. Sayın
Doğru’dan, uyuşturucu kullanımıyla ilgili bir istatistik çalışmasına müsaade
etmediğim şeklinde bir soru geldi. Arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkelerinde
uygulanan bir form soru sistemi var. Şimdi bu sorularda bizim aile yapımıza,
bizim gelenek ve göreneklerimize kesinlikle aykırı olan ve okullarda çocuklara
dağıttığımız zaman çok ciddi manada sizin de, bizim de, ailelerin de, velinin
de eleştireceği, kesinlikle bizim gayriahlaki kabul
edeceğimiz sorular var. Ben getiren hekime dedim ki: Bu soruları ayıklayıp
getirin, bunu okullarda uygulayalım. “E, bu böyle, Avrupa Birliğinden form…”
Ben Avrupa Birliğinin her formatını aynen kabul etmek zorunda değilim. Bunu en
çok siz söylemiyor musunuz? REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – İşte biz de onu yapıyoruz. Siz onu
söylüyorsunuz, biz onu yapıyoruz arkadaşlar! REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Ama Komisyon şu anda değiştirmiş durumda. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, Sayın Doğru, değiştirmişse EARGET Başkanlığına müracaat edilir ve
biz bunun gereğini yaparız ama benim müsaade etmememin sebebini size izah
ediyorum. Yoksa buna özellikle bile bile taş koyulur
mu? Yine
Sayın Asil’in Bilkentle ilgili sorusu var.
Arkadaşlar, Bilkent Üniversitesinin vergilerinden bugüne kadar ne kadar
toplanmıştır, size söyleyeyim: İlk yıl için 8 milyon Türk lirası, 2006’da,
-yuvarlayarak söylüyorum- 2007’de 12 milyon Türk lirası, 2008’de 14 milyon Türk
lirası. Bugüne kadar harcadıkları para 35 trilyondur ve taahhütleri de bunu 3-5
kere katlayacak şekildedir. Bilgilerinize
arz ederim. Sayın
Yaman’ın sorusu… Bildiğiniz gibi, arkadaşlar, Tevhidi Tedrisat Kanunu
kapsamının dışında kalan… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – “Kaç burslu öğrenci okutuldu?” diye bir sorum vardı. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin. …bütün
okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlıdır. Daha önce Tarım Bakanlığına, Maliye
Bakanlığına, Bayındırlık Bakanlığına, çeşitli bakanlıklara bağlı okullar da
Millî Eğitime bağlanmıştır. Bu manada Tevhidi Tedrisat’ın gereği yerine
getirilmiştir. Sadece askerî okullar ve polis okulları Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı değil ama onların müfredatını da biz hazırlıyoruz, Genelkurmay veyahut da
Emniyet Genel Müdürlüğü değil. Şüphesiz ki bu derslerin müfredatı hazırlanırken
onların uzmanlarından da yararlanılıyor ama nihai karar Talim Terbiye Kurulu
tarafından veriliyor. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Talim Terbiye kalmadı Sayın Bakan. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Talim Terbiye Kurulunun onaylamadığı bir
şey, bir ders müfredatı askerî okullarda da polis okullarında da okutulmaz. Bu
müfredat Talim Terbiye Kurulundan çıkıyor. Sayın
Başkanım, arz ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını istiyorum. TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Oylama falan yok ki. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi süresi tamamlandı Sayın Asil ama kısa bir açıklama
yapacaksanız vereyim. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Kısa bir açıklama. BAŞKAN –
Buyurun efendim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Soru sorma zamanı geçti. BAŞKAN –
Kısa bir açıklama… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan dedi ki: “Lisans, yüksek lisans ve doktora
yapanlar öğretmenlik…” Bakın,
yasayı aynen okuyorum: “Ankara’daki laboratuvar okulu
ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin fakülteleri, enstitüleri ve…”
diye devam ediyor ve “Laboratuvar okullardaki
öğretmenler, kampüslerindeki eğitim bilimleri
enstitüsünde yükseklisans veya doktora öğrencisi
olabileceği gibi…” diyor. “Yükseklisans veya doktora
öğrencisi olabileceği gibi…” MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Tamam, ben de aynı şeyi söyledim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Asil. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben de aynı şeyi söyledim. BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Dikkatinizi… BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Evet,
soru-cevap işlemi tamamlandı. Sayın
Asil, teşekkür ederim. Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım. Maddelerine
geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime
on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati:15.43 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:15.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Murat
ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. 307 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi
maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter
sayısı vardır. Şimdi,
tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. 1’inci
maddeyi okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun ek 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi
ile aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir. “f)
Ankara ve kalkınmada öncelikli yöreler öncelikli olmak üzere, Milli Eğitim
Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından birlikte tespit
edilecek illerdeki eğitim bilimleri enstitülerinden,” “İkinci
fıkranın (f) bendinde belirtilen eğitim bilimleri enstitüleri, kampüslerinde uluslararası yüksek kalite ve standartlara
sahip eğitim merkezi olmak amacıyla kurulabilecek 8/2/2007
tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa tâbi ilk ve ortaöğretim
okullarını laboratuvar okulları olarak kullanır. Kampüslerde açılacak ortaöğretim kurumları fen lisesi
statüsünde eğitim verirler. Ankara’daki laboratuvar
okulu ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin fakülteleri, enstitüleri ve
diğer birimlerinin öğrencileri ve öğretmenleri müşterek akademik ve sosyal
çalışmalarda bulunur. Laboratuvar okullardaki öğretmenler, kampüslerindeki eğitim bilimleri enstitüsünde yükseklisans veya doktora öğrencisi olabileceği gibi,
eğitim bilimleri enstitüsü öğretim elemanları da laboratuvar
okullarında öğretmenlik yapabilir. Laboratuvar okullarında onuncu sınıftan onbirinci sınıfa geçişte, TOBB Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesi Senatosu tarafından belirlenecek ve Milli Eğitim Bakanlığınca
kabul edilerek onaylanacak uluslararası sınavlarda başarılı olma şartı aranır.
Bu liselerden mezun olabilmek için uluslararası bakalorya diploması alınması da
gereklidir. TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin eğitim bilimleri enstitülerine bağlı
olarak kurulacak kampüslerdeki laboratuvar
okullarında öğrenim gören öğrencilerin en az yüzde yetmişinin burslu olması
zorunludur. Bu kampüslerde eğitim ve araştırma
bilimleri ile sağlık merkezi, lojmanlar, misafirhaneler gibi her türlü tesisin
kurulması ve işletilmesiyle ilgili ücretler dâhil her türlü giderler ile
okullarda burslu okuyacak öğrencilere sağlanacak burslar; a) TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve Üniversitenin kampüslerinde
bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihi takip eden aybaşından itibaren yirmibeş yıl
süre ile kesilecek gelir vergisi tutarının özel bir hesaba aktarılmasıyla
oluşan kaynaktan, b)
Burssuz öğrencilerden alınacak eğitim ücretlerinden, c) TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin temin veya kabul edeceği diğer gelir
kaynakları ile bağışlardan, karşılanır. (a) bendinde belirtilen özel hesabın
oluşturulması, kullanımı ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Maliye ve Milli
Eğitim bakanlıkları ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesince birlikte
hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.” BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş; şahısları adına Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sarı ve İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün söz
talepleri vardır. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Hamzaçebi’ye aittir. Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 1’inci maddesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum. TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi 2003 yılında çıkarılan bir kanunla
kurulmuştur. Bu üniversiteyi arkasında TOBB’un olduğu
TOBB Eğitim ve Kültür Vakfı kurmuştur. Ekonominin eğitimli insan gücü
ihtiyacına paralel olarak yükseköğretimdeki eğitim programlarının ihtiyaçlar
paralelinde düzenlenmesi gibi bir gerçekten, ülkemiz sorunundan hareketle
kurulan bu üniversite o günden bugüne yükseköğretimin başarılı örneklerini
vermektedir. Gerçekten kısa zamanda önemli mesafeler katetmiş
olan başarılı bir üniversitemizdir. Bu madde ile üniversite faaliyetini
gerçekleştiren vakfa, üniversite dışında ilköğretim ve ortaöğretim okullarını
da kurmak üzere -ki bunlar kurulacak olan eğitim bilimleri enstitüleri
bünyesinde kurulacaktır- bu okulları kurmak üzere bir vergi teşviki
öngörülmektedir. Bence, bu tasarının en can alıcı noktası burasıdır. Bu
düzenlemenin bir benzeri 2006 yılında Bilkent Üniversitesi için yine Parlamento
tarafından yapılmıştır. Gerek Bilkent Üniversitesi için kabul
edilen kanun gerekse şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının ortak noktası bu
açıdan şudur: Bilkent Üniversitesi için Bilkent Üniversitesi kampüslerinde çalışan personelin, TOBB Üniversitesi için
TOBB Üniversitesi kampüslerinde çalışan personelin
ücretlerinden kesilen gelir vergileri yirmi beş yıl süreyle özel bir hesapta
toplanacak ve bu özel hesapta toplanan paralardan öğrencilere burs verilecektir. Değerli
arkadaşlar, bu, son derece önemli ve üzerinde dikkatle durmamız gereken bir
müessesedir, bir düzenlemedir. Her şeyden önce ifade edeyim ki gerek Bilkent
Üniversitesi için getirilen gerekse bu tasarıyla TOBB Üniversitesi için
getirilmesi düşünülen bu düzenleme Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Eşitlik ilkesi, hepinizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Kanun
önünde eşitlik” olarak yer alır. Bunun biraz daha detayına girecek olursak
şunları söyleyebilirim: Kanunlar herkes için çıkarılır. Kanun karşısında bütün
vatandaşlar, bütün kurumlar eşittir. Herhangi bir kişiye, herhangi bir kuruma
ayrıcalık sağlamak üzere bir kanun çıkarılması doğru değildir. Niyet ne kadar
iyi olursa olsun, niyet ne kadar eğitime katkı yapma, eğitimin seviyesini
düzeltmek gibi halisane olursa olsun, ayrıcalıklı bir kanunu çıkarmak belli bir
kişiye, gruba veya vakfa ayrıcalık sağlayacak şekilde bir kanun çıkarmak doğru
değildir. Şimdi, o
zaman Bilkent için yapılan şimdi TOBB için yapılması düşünülen, personelin
yirmi beş yıl süreyle gelir vergilerinin Maliyeye ödenmesi yerine bunların bir
hesapta toplanmak suretiyle öğrencilere burs olarak verilmesi, biraz önce
sözünü ettiğim eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu doğru değildir. Burada,
tabii ki şunu sormak gerekir: Neden 2 üniversite için? 36 tane vakıf
üniversitesi var. Bu tasarıyla kurulması öngörülenler de yasalaşırsa 38 olacak.
Böyle bir düzenleme eğer yapılması gerekiyorsa bu, kanunların genelliği
ilkesine uygun olarak Yükseköğretim Kanunu’nda bir düzenleme olarak yapılması
gerekir; birincisi bu. İkincisi:
“Böyle bir düzenleme yapılmalı mıdır?” sorusunu sorarsak buna vereceğim cevap
çok net bir şekilde “Hayır.”dır. Bütün vergi gelirleri
bütçeye girmek zorundadır. 2006 yılında yürürlüğe giren Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu vardır. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, o Kanun’a aykırılık
yönündeki bir iddiayı, bir görüşü burada açıklamalarıyla çürütmeye çalıştı
ancak doğru değil. Sayın Bakanın görüşlerine katılmıyorum. Tabii ki
Parlamento her zaman yasa çıkarır, sonra çıkan bir yasa da eğer öncekinden daha
farklı bir hüküm taşıyorsa sonraki geçerlidir. Ama Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu maliye teorisinde “Mali Anayasa” olarak isimlendirilir. Bütün
bütçe kanunları, bütün vergi kanunları, harcamaya ilişkin bütün kanunların
sahip olacağı ilkeler bu Kanun’da belirtilmiştir. Bunu o zaman Hükûmetimiz bir reform olarak sunmuştu. O Kanun’un
yasalaşmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem katkı verdik hem destek
verdik. Eksiklikleri de vardı ama reform konusunda önemli bir adımdı. Şimdi, bu
kanun, bu tasarı kabul edilirse bu reformun bir kenara atılmasıdır. Belli vergi
gelirlerini bütçeye koymayalım belli kişilere verelim, bu doğru değil. Yapılması
gereken şudur: Yapılması gereken, eğer ilköğretim ve ortaöğretimde biz özel
okulu teşvik etmek istiyorsak bunu iki tane vakıf üniversitesi için yapmayalım,
bütün vakıf üniversiteleri için de yapmayalım; bu okulları kim kuruyorsa onlar
için yapalım. Eşitlik ilkesi bunu gerektirir. Eğer kamunun bu kadar kaynağı varsa,
vergi gelirlerinden bu kadar vazgeçme lüksüne sahipsek ülke olarak, bütün
ilköğretim okulu kuranları teşvik etmemiz gerekir ve bu teşvik de bütçeden
nakit desteğiyle olur arkadaşlar. Bu şekilde “Personelinin vergi gelirlerini
bana ödeme, bununla git öğrenciye burs ver.” şeklinde bir uygulama
disiplinsizliktir. HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Kabile yönetimi bu, kabile. MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, böyle bir şey olmaz.
2006’da bir yanlışın yapılmış olması bu yanlışın tekrar edilmesini gerektirmez.
Bir teşvik paketi getirirsiniz, bu teşvik paketiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
illerinde eğer özel okulu teşvik etmek istiyorsanız, nitelikli okulların
olmasını istiyorsanız oralarda –ki olabilir, ihtiyaç da olabilir buralarda- o
okulları kuracak ve işletecek olanlara bütçeden nakit transferi yapmak çok daha
doğrudur. Bakın, 2006’daki Bilkent Üniversitesinin kuruluşunda ben böyle bir
gerekçe görüyorum. Nerelerde bu okulların kurulacağını saymışlar: Şanlıurfa,
Erzurum, Van. Kanunda sayılmış. Gerekçede belirtilmiş: “Efendim, buralara
nitelikli personel gitmiyor, öğretmendi, subaydı, doktordu, mühendisti, bunlar
gitmiyor.” Neden? “Çünkü çocuklarını okutacak iyi okullar yok. O hâlde biz iyi
okulları orada kuralım.” Düşünce güzel ama araç yanlış. TOBB
Üniversitesinin bu tasarısında böyle bir gerekçe de yok. Bakın, istediği yerde,
Ankara’da da kurulabilir bu okul. Ankara’daki okulun öğrencisine de yüzde 70
oranında burs verilecek, öğrencilerin yüzde 70’i burslu olacak daha doğrusu.
Kamunun bu kadar bol kaynağı yok, bu kadar vergi gelirimiz yok ki bunlardan
vazgeçelim. Bu, bir
teşvik paketi düzenlemesi olabilir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde
eğitimin kalitesini yükseltmek amacıyla bu okulların teşvikini öngörebiliriz.
Bunu da bütçeden nakit transferiyle yapmalıyız. Tabii ki
işin diğer yönü, devlet üniversiteleri için bu olanak neden verilmiyor? Yani
Erzurum Atatürk Üniversitesi Vakfının kuracağı ilköğretim okulu için neden bu
teşviki vermiyoruz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Vakfının kuracağı oradaki
ilköğretim ve ortaöğretim okulu için bu teşviki neden vermiyoruz? Onlar için de
verelim. “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin kuracağı ilköğretim ve ortaöğretim
okullarındaki öğrencilerin yüzde 70’i burslu okutulur, bunun da kaynağı Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesi personelinin ücretlerinden kesilen gelir vergisidir…”
Neden bunu Karadeniz Teknik Üniversitesi için yapmıyoruz Trabzon’da?
Çoğaltabiliriz bu örnekleri değerli arkadaşlar, bunun bir makulü yok. Doğru bir
düzenleme değil. TOBB’un niyetinin halisane olduğunu biliyorum, TOBB’un eğitimin seviyesini yükseltmek gibi bir amacının
olduğunu biliyorum. TOBB gibi bir kuruluşun farklı bir amacının olması esasen
düşünülemez ama kullanılan araç yanlış. Bütçeden
nakit transferiyle çözülebilecek bir olaydır. Olay çok farklı yerlere gidiyor.
Bakın bunu başka üniversiteler talep edecektir, başka üniversitelerin talebi
üzerine YÖK Kanunu’na böyle bir madde ekleyelim, denecektir ve bir anda
bakmışız ki hiçbir vakıf üniversitesi gelir vergisi ödemiyor. Bunu kaldırabilir
miyiz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Hamzaçebi. MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu kaldırmak mümkün müdür? Bakın,
vergi gelirleri baş aşağı gidiyor, vergi gelirleri baş aşağı gidiyor. 2006 yılından
bu yana bütçenin gelir tarafı iyi değil. “Bu rakamlardan ne olur?” denilebilir,
“Çok küçük rakamlardır, çok da önemli değil.” denilebilir ama disiplinsizlik
böyle başlar. 1983 yılında fonlar da ilk kez kurulurken müthiş bir buluş olarak
getirilmişti. 2000’li yıllara geldiğimizde fonların kamuda mali disiplini nasıl
yok ettiğini, bütçe dışında nasıl bir büyüklüğün denetimsiz kaldığını gördük ve
2000’den bu yana fonları kaldırdık. Birkaç istisna dışında fon yoktur. Bu da
fon benzeri bir uygulamadır, kamuda kötü harcama alışkanlığının bir yoludur. Son
derece sakıncalı bulduğum bu madde konusundaki görüşlerimi sizlere ifade etme
fırsatı buldum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş. Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU
ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında, 1’inci madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, dünya hızla değişiyor. Bu değişimin en önemli özelliklerinden
birisi, bilgi ve bilginin pratik hayata uygulanmasıdır. Pratik hayata uygulanan
bilgi çağdaş medeniyeti yakalama ve ona katkıda bulunma imkânlarını artıracak,
ülke kaynak ve imkânları daha uygun alanlarda rantabl
bir şekilde kullanılacaktır. 2023
yılında cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlayacağız. 100’üncü yılda Türkiye
ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarını çözmüş, sağlık, eğitim ve kültür
alanlarında atılımcı, sürdürülebilir gelişmeyi sağlamış, gelir dağılımı adil ve
dengeli üreten, ürettiğini değerlendiren, bilim ve teknolojide ileri seviyeyi
yakalamış bir ülke olmalıdır. Temennimiz budur. Bütün
bunlar eğitimin yeni bir anlayışla ele alınması ve yaratıcı, girişimci, moral
değerleri yüksek, cesur, idealist bir neslin yetiştirilmesiyle gerçek
olacaktır. Eğitim sistemi, bilgi toplumunun gerektirdiği standartlara
yükseltilmelidir. Eğitim sistemi, bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve
becerilerle donatılmış, uluslararası rekabet becerisine sahip, teknoloji
kültürü gelişmiş insan gücünün yetiştirilmesine bağlıdır. İnsan yetiştirmede
elbette ki ilk ve ortaöğretim kurumları birinci planda gelmekteyse de
ortaöğretimde yetişmiş insanın, üniversite eğitimi ile ülke kalkınmasında ve
ülkelerle boy ölçüşmesinde en önemli kaynak olduğu bilinmektedir. Gelişmiş
ülkelerde ortaöğretimden üniversiteye geçiş de bizde olduğu gibi birtakım
engellerle sınırlanmış değildir. Üniversite giriş sınavı kaldırılarak bunun
yerine, ilk ve ortaöğretimde etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak ortaöğretim
başarısını ve olgunlaşma imtihanını esas alan ve fırsat eşitliğini gözeten
üniversiteye geçiş sistemi uygulanmalıdır. Bunun yanında, üniversitelerimizin
imkânları artırılarak gerekli teknik ve akademik altyapı oluşturulmalıdır. Bugün, ülkemizde
94 tane devlet ve 36 tane de vakıf üniversitesi bulunmaktadır, bugün bu yasayla
kurulacak olan 2 üniversiteyle bu 38’e yükselecektir. Sırada da birçok vakıf
üniversitesi müracaatını yapmış yasal sürecin dolmasını bekliyor. Gönül ister
ki vakıf üniversiteleri kuruluş gayelerine uygun çalışmalar yapsın ve ülkemizin
bilim ve teknoloji hayatına gereken katkıyı sağlasın. Tabii,
burada biz bu üniversitelerin açılışını gayet içtenlikle, ülkemize faydalı
olacağını düşünerek kurulsun diye belirtiyoruz. Tabii, burada şunu da belirtmek
gerekiyor: Üniversitelerimiz yavaş yavaş kendi ismine
uygun olmaktan da uzaklaşıyor. Niçin? Bakıyoruz, her biri ilköğretim kurumu,
ortaöğretim kurumu gibi kurumlar açıyor. Bu sadece vakıf üniversiteleri için
değil, devlet üniversitelerinde de buna benzer birtakım eğilimlerin olduğu
görülmektedir, belki de bunlar bu vakıf üniversitelerinden etkilenmiş
olabilirler diye düşünüyorum. Belirttiğim
gibi, üniversitelerimiz bu ülkenin yeni nesillerini yetiştirecek kurumlar,
diyoruz. Üniversitelerimiz, bugün, sadece bilime katkı, ülke kalkınmasına
destek ve üniversite öğrenimi görmek isteyen gence fırsat vermekten de bir
parça uzaklaşacak gibi görünüyor çünkü elimde iki tane belge var bu vakıf
üniversiteleriyle ilgili: Bunların
bir tanesi: Bir kızcağız bir vakıf üniversitesinde okuyor. İkinci sınıfa
geçmiş. Tabii, vakıf üniversitesi paralı olduğu için devlet üniversitesine
müracaat ediyor. Başarılı olmuş. Kendisi anayasal hak olarak bu devlet
üniversitesine geçmek istiyor. Ancak, öyle bir sınırda bu
geçiş söz konusu ki 19’unda kendi üniversitesine, yani vakıf üniversitesine
kayıt yaptırması gerekiyor, mecbur, yaptırıyor ve 9 milyar liraya yakın para
ödüyor yahut da taahhütte bulunuyor, senet veriyor ancak ayın 23’ünde, dört gün
sonra devlet üniversitesi diyor ki: “Siz bizim üniversitemize yatay geçiş
hakkını kazandınız. Buyurun.” Çocuk oraya gidiyor ve bu üniversiteden
parasını istiyor. Parasının 1 kuruşunu bugüne kadar vermiş değiller. Ben tabii,
bunların ismini belirtmiyorum. Elimde bu belgeler bulunuyor. Bir
diğeri ise daha değişik: Kıbrıs’taki bir üniversitede okuyor ve Türkiye’deki
bir üniversiteye, yine vakıf üniversitesine yatay geçiş yapıyor ancak bu yatay
geçiş yaptıktan birkaç gün sonra devlet üniversitesi de diyor ki: “Bize de
gelebilirsin.” Çocuk da tabii, bu ücretli üniversite yerine -devlet üniversitesine
geçmek üzere- devlet üniversitesine geçiyor. O da yine 9 milyara yakın para
vermiş, onun da parası geri ödenmiyor. Yani biz
çok masumane düşünüyoruz. Bu bakımdan diyorum ki bizim bu üniversitelerin
sadece para kazanılan yerler olmadığını belirtmemiz gerekiyor ve vakıf
senetlerinde yazdıkları kurallara uysunlar diye biz Meclis olarak mı bir karar
alacağız yoksa YÖK mü bu konuda bir karar alacak, bilemiyorum. Tabii, bu belirttiğim
konularda YÖK’ün kararı var. YÖK diyor ki: “Siz bu parayı geri ödeyin.” Burada,
YÖK’ten alınmış bir belge var elimizde ama üniversite bunu dinlemiyor ve
parasını ödemiyor. Bu yüzden
değerli arkadaşlar, bu üniversitelerin kuruluşunda yahut bunların vakıf
senetlerindeki işleri yapıp yapmadıklarında biraz daha titiz davranmamız
gerekir diye düşünüyorum. Görüşülmekte
olan bu yasa ile 1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu’nun 55’inci maddesinin ikinci fıkrasına (f) bendi ile aşağıdaki fıkralar
eklenmek istenmektedir: Buna
göre, Ankara ve kalkınmada öncelikli yöreler esas olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi tarafından belirlenecek
illerde eğitim bilimleri enstitüleri ile bu enstitülere bağlı, Özel Öğretim
Kurumları Kanunu’na tabi ilk ve ortaöğretim okullarının kurulacağı ve bunların laboratuvar okulları olarak adlandırılacağı
belirtilmektedir. Ayrıca,
bunlara alınacak öğrenci ve öğretmenlerin nasıl seçileceği belirtilmektedir. Kanun
tasarısının geneli üzerinde görüşlerini ortaya koyan arkadaşlarımız bu konuda
birtakım açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalardan birincisi, TOBB
Üniversitesinin ödeyeceği gelir vergisini devlete ödemeyip bir havuzda
toplayacağını ve bu havuzdan bu okulların açılışına sarf edeceğini belirtiyor.
Ancak tabii, bu okulların sayısı ne olacak? Bu okullar nerelere açılacak, ne
kadar açılacak? Biz,
şimdi bakıyoruz, 30 Ocak 2009 günü Antalya’da bir toplantıya katıldım. Bu
toplantı, Özel Okullar Birliğinin tertip ettiği bir toplantı idi. Türkiye'nin
değişik yerlerinden gelen özel okul sahipleri yahut vakıf açtıysa o okulu vakıf
yöneticileri Antalya’ya gelmişlerdi. Burada görüştüğüm okul sahip ve
yöneticileri özel okulların büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu belirttiler.
Öğrenci kontenjanlarının dolmadığını ve öğretmenlere de gerekli ödemeyi
yaparken çok büyük sıkıntı içerisinde olduklarını belirttiler. Şimdi, biz ne
yapacağız? Biz, vatandaşın kendi arzu ve isteğiyle elinde biriktirdiği birtakım
meblağı bu okullara yatırmasını sağladık. Aşağı yukarı, Türkiye’de üç yüz
seksen civarında özel lise bulunmakta. Bu üç yüz seksen vatandaşımız yahut işte
vakıfsa vakıf, bunlar özel okulları kurmuşlar. Bunlar tabii, öğrenciden
aldıkları ücretle devamını sağlıyorlar, öyle hayatta kalıyorlar, öyle
yaşıyorlar. Şimdi, biz tutuyoruz, bir üniversite herhangi bir ilde, herhangi
bir yerde bir orta dereceli özel okul açsın ama onun parasının en azından bir
kısmını devlet ödesin!.. E, şimdi peki, eşitlik
ilkesine uyuyor mu bu? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Akkuş. AKİF
AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim. Yani
oradaki özel okul sahibinin ne günahı vardı, oraya yatırım yapmış ama siz bunun
birtakım haklarını dolaylı olarak elinden alıyorsunuz gibime geliyor. Bir diğer
konu da -bu okulların kuruluşunun ana gayelerinden birisi olabilir diye
düşünüyorum, inşallah değildir- okullarımızın açılış dönemlerinde,
üniversitelerimizin açılış dönemlerinde vakıf üniversitelerinin çarşaf çarşaf ilanlar verdiğini görüyoruz öğrenci bulabilmek,
öğrenci toplayabilmek için. Acaba, TOBB Üniversitesi bu yerlere açacağı orta
dereceli okullarla kendisine öğrenci gelişini sağlamayı mı düşünüyor, böylece
kendisine öğrenci bulmayı garanti mi etmeyi düşünüyor, diye aklıma geliyor. Bu
bakımdan, biz bu yasa maddesinin geri çekilmesini arzu ediyoruz. Bu konuda daha
önce bir üniversiteye birtakım haklar verilmiş, bunun da yasal bir şekilde
yeniden düzenlenerek iptal edilmesi arzusundayız. Bu duygu
ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Akkuş. Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı. Buyurun
Sayın Sarı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET
SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bir
milleti ayakta tutan ve istikbalini temin eden en önemli unsur eğitim ve
öğretimdir. Eğitim, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah,
istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyettir.
AK PARTİ olarak göreve geldiğimiz günden başlayarak eğitimin en temel sorunları
olarak gördüğümüz altyapı, erişim ve kalite sorunlarının üzerine ısrarla gittik
ve gitmeye de devam edeceğiz. Bu çerçevede, insan kaynağı niteliğinin
yükseltilmesi ve beşerî sermayemizin çağdaş standartlara ulaştırılması
amacıyla, 2009 yılı bütçesindeki en büyük payı yine eğitime ayırmış
bulunmaktayız. Önümüzdeki dönemlerde de kamu harcamalarındaki en büyük pay yine
eğitimin olmalı ve bu doğrultuda hareket etmeye devam edilmelidir. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak bizler, üniversitelerin
sağlık, eğitim, çevre, enerji, kentsel gelişim, uluslararası ilişkiler,
ekonomi, savunma ve ulusal güvenlik gibi alanlarda eğitim açısından stratejik
öneme sahip olduğuna inanmakta ve bu amaç doğrultusunda hareket etmekteyiz. Üniversitelerin
tek merkezli yönetim anlayışından çıkarılarak küresel rekabete katılabilen,
dünyaya açık ve Türk toplumunun beklentilerini karşılayan dinamik kurumlara
dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Üniversitelerin uluslararası standartlarda hizmet
verebilmeleri ve bilimsel olarak özgür, idari olarak özerk ve finansal olarak
mali kaynak üretebilen yapılara kavuşabilmeleri amacıyla, ilgili paydaşların
katılımıyla, katılımcı, hesap verebilir, özerk, sorumlu ve şeffaf bir yönetim
yapısına sahip olmaları gerekir. Yerel kalkınmayı desteklemek üzere,
üniversitelerin bulundukları bölgenin sorunlarına eğilmesi ve bulundukları
bölgelerin ihtiyaçlarını dikkate alarak ihtisaslaşması, sanayinin gelişmesi,
üretimin artışı ve kültürel altyapının güçlenmesi için gerekli iş birliğinin
sağlanması gerekir. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf üniversiteleri gerçekten çok önemli
teşebbüslerdir. Vakıflar ecdadın sivil
idaresinin omurgasını teşkil etmiştir. Şimdi, kâr gayesi gütmeyen, temel gayesi
ülke insanına hizmet etmek olan vakıf üniversitelerinin hâlihazırda bile ne
kadar büyük hizmetler yaptıklarını görmekteyiz. Eğitime
daha çok kaynak ayırmaya mecburuz ve bilhassa araştırma geliştirmeye,
teknolojik altyapıya, fiziki yapıya, öğretim üyelerine ve öğretmenlere ayırmaya
mecburuz. Tabii, burada yükün hepsini devletin sırtına yüklemek doğru olmaz.
Onun için özel üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin açılmasını
hızlandırmamız ve desteklememiz gerekir. Bu istikamette bugüne kadar kırka
yakın vakıf üniversitesi kurulmuştur ve bundan sonra da bu kuruluşların
sayısını artırmamız ve desteklememiz gerekmektedir. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kapsamda ülkemize ve bölgemize eğitim ve
öğretim açısından önemli katkılar sağlayacak olan iki tane yeni vakıf
üniversitesinin kurulmasının heyecanı içerisindeyiz. Kısa bir süre önce yine
Gaziantep’te, kendi bölgemizde kurulmuş olan ve yüce Meclisimizin de vesile
olmuş olduğu Gazikent Üniversitesine ek olarak bugün
kuruluşunu gerçekleştireceğimiz Zirve Üniversitemizde 5 fakülte, 2 enstitü ve 1
yüksekokul kurulacak olup ilk aşamada 5 bin öğrencinin eğitim ve öğretim
görmesi planlanmaktadır. Bu rakam zamanla 15 bin kişiye ulaşacaktır.
Üniversitemiz 1 milyon metrekareden fazla alana sahip olup on iki ayrı bina ve
250 bin metrekarelik kapalı alan içermektedir. Kız ve erkek öğrencilerin
barınma ihtiyacını karşılayacak iki ayrı bloktan oluşacak olan yurtlar
yapılacaktır. Zirve
Üniversitesi Orta Doğu’ya yakınlığının avantajını kullanarak komşu ülkelerden
kontenjanlar oranında yabancı öğrencilerin gelmesini teşvik edecektir.
Ülkemizin, başta Suriye olmak üzere, bölge ülkeleri ile olan ilişkilerinin
geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu şekilde, bilginin üretilmesi, genç
nesillere aktarılması görevinin yanında Zirve Üniversitesi toplumlar arası
iletişimi, etkileşimi ve diyaloğu artıracaktır. Kurulacak
olan Zirve Üniversitesiyle birlikte hem ilimiz hem bölgemiz açısından birçok
çağdaş kavram uygulamaya geçme imkânı bulacak ve kalkınmanın anahtarı
olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, Gaziantep’te kurulan Zirve Üniversitemizin ve
İstanbul’da kurulan Yeni Yüzyıl Üniversitemizin hayırlı uğurlu olmasını diler,
her iki üniversitemizin kuruluşuna katkıda bulunan tüm bürokratlarımıza, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonumuza ve değerli Başkanına, Millî
Eğitim Bakanımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisinde desteklerini esirgemeyen
değerli iktidar ve muhalefet partilerimizin tüm değerli milletvekillerine
teşekkürlerimi sunar, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Sarı. Şahsı
adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk. Buyurun
efendim. HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı Tasarı’yla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Plan ve Bütçe Komisyonunu tali komisyon olarak tayin etmesi doğru
olmamıştır. Başkanlığın, vakıf üniversiteleri kuruluşunun devlete bir yük
getirmediğini gerekçe yaparak vakıf üniversiteleri kurulmasını öngören
tasarıları esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmemeye
başlaması kararını gözden geçirmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Üstelik
bu tasarının bir kısım gelir vergisini almaktan vazgeçmeyi öngörmesi nedeniyle
Plan ve Bütçe Komisyonunda mutlaka görüşülmesi gerekirdi. Görüşülmemesi eylemi
5018 sayılı Yasa’nın 14’üncü maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’da kazanç amacına yönelik olmamak üzere vakıf
üniversiteleri kurulabileceği belirtilse de bu üniversiteler üzerinde denetim
ve gözetim görevinizi tam olarak yapamıyorsanız kamunun gelir kaybına yol
açmanız kaçınılmaz olacaktır. Nitekim kâr amaçlı olmamasına rağmen, vakıf
üniversiteleri açılması konusundaki yoğun talep bu alanda devletin denetim ve
gözetim görevini tam olarak yerine getiremediğine de işaret etmektedir. Burada,
tasarının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden Genel Kurula indirilmesindeki
eksikliğe tekrar vurgu yapmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin
eğitim bilimleri enstitülerine bağlı olarak kurulacak kampüslerdeki
laboratuvar okullarına ait giderlerle burs
ödemelerinin, TOBB üniversite ve kampüslerde çalışan
personelin ücretlerinden kesilen gelir vergisinden yirmi beş yıl süreyle
karşılanacak olması, yine 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
bütçe ilkelerini düzenleyen 13’üncü maddesinin (f) ve (g) bentlerine aykırıdır.
Düzenleme, aynı Kanun’un 6’ncı maddesinde yer alan
hazine birliği ilkesine de aykırıdır. Bu madde, Kanun’a ekli (I) sayılı
cetvelde yer alan kamu idarelerinin tüm gelirlerinin hazine veznelerine
gireceğini, giderlerinin de bu vezneden ödeneceğini hükme bağlamakta ve söz
konusu idarelerin özel vezne açamayacağını öngörmektedir. Siz ne yapıyorsunuz?
Özel hesap yani özel vezne açıyorsunuz. Bu uygulama mali disiplinden uzaklaşmaya
yol açan ve 2000’li yıllarda kaldırılan fonların bir başka adla geri
getirilmesinden başka bir şey değildir. Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemenin nasıl uygulanacağı da açık değildir. Ücret
bordrolarını yaptınız ve gelir vergisi kesintilerini muhtasar beyannameyle
vergi dairesine bildirdiniz, vergi dairesi de bu beyan üzerinden vergiyi
tahakkuk ettirdi. Normalde bu vergi vadesi geldiğinde ödenecekti. Peki, yasa
ile ödenmeyeceğini, özel hesaba yatırılacağını söylüyorsunuz; bu işlem için
tahakkuk eden vergiyi terkin etmeniz gerekmeyecek mi? Değerli
milletvekilleri, bu uygulama yukarıda ifade ettiğim bütçe ilkelerine ve hazine
birliğine aykırı olduğu gibi zamanla şu anda yaratmakta olduğunuz eşitsizliği
gidermek üzere yapacağınız yeni düzenlemeler nedeniyle yaygınlaşacak ve
maliyenin tevkif suretiyle tahsil edilen gelir vergisinin büyük bir kısmından
vazgeçmesi sonucunu doğuracaktır. Bu yanlış adımdan dönünüz. Tasarıyla kurulan
yeni sistemin hazine tarafından finanse edilmesi düşüncesinde iseniz “Bu iş için
bütçenin transfer tertibine yeterli ödenek konulacağı” şeklinde bir düzenleme
yapınız ve biz de buna destek verelim. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’nın 130’uncu maddesine göre hem devlet hem de vakıf
üniversitelerinin kanunla kurulması gerekmektedir. 2809 sayılı Kanun’a eklenen
maddelere bakınız; kanunla kurulan üniversitelerin hangi birimlerden oluşacağı
yine yasada tespit edilmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Öztürk. HARUN
ÖZTÜRK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bu
tasarıyla Millî Eğitim Bakanlığı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitelerine
tespit edilecek illerde eğitim bilimleri enstitüsü kurma yetkisi verilmesi,
bize göre Anayasa’nın 130’uncu maddesine aykırıdır ve yasama yetkisinin devri
anlamına gelmektedir. Tasarının
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın
Erdoğan… MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) - Sayın Bakanım, 1 Kasım 1925, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2’nci
Dönem Üçüncü Toplantı Yılını açarken Gazi Mustafa Kemal diyor ki: “Büyük Millet
Meclisinin ve Cumhuriyet Hükûmetinin büyük çalışma ve
gayret gösterdiği bilinmekle birlikte bilim ve öğrenimin feyiz ve nuruna olan
genel ilgiyi karşılamaktan henüz uzağız. Önümüzdeki sene için devletçe
yapılabilecek büyük fedakârlığı rica ederken, varlıklı kişilerden olan
vatandaşlarımıza da himayeye muhtaç olan çocuklarımızı özel girişimleriyle
okutup yetiştirmelerini önemle tavsiye ederim.” Sayın
Bakanım, çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma yolundaki bu çalışmalar,
Atatürkçülüğün sloganla değil icraatlarla yapılması gerektiğinin bir göstergesi
midir? Konfüçyüs
“Bir neslin kaderini bir önceki nesil belirler.” diyor. Gelecek nesiller adına
yaptığınız çalışmalar takdire şayandır. Seçim bölgelerimizde olumlu tepkileri
bizzat yaşıyoruz. Sayın Bakanım, size de bu anlamda olumlu tepkiler yansıyor
mu? Teşekkür
ederim. [CHP sıralarından alkışlar(!)] BAŞKAN –
Sayın Bulut, buyurun efendim. AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın
Bakanıma demin bir soru sordum ve farklı bir cevap aldım, gücendi Sayın
Bakanımız. Çünkü ben kendilerine, 2008 yılında yazılı olarak bu soruyu
sormuştum, bugüne kadar bana cevap vermediler. Emin olun, bununla ilgili hiçbir
beyanını da duymadım. Eğer müsaade ederlerse… Lale Kahraman ve Nuran Yavuz; bu
konuda da bir açıklama yaptınız mı Sayın Bakanım? Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde memuriyet görevine başlamışlar. Bu kişiler 2008 atamalarında
bağımsız olarak öğretmenliğe naklen geçmişler. Lale Kahraman ve Nuran Yavuz
memuriyete Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde başlamışlardır. Bu kişiler 2008
atamalarında bağımsız olarak öğretmenliğe naklen geçmişler. 2008 atamalarında
sınıf öğretmenliğine ortalama sekiz yıl hizmeti olanlar geçerken, bu kişiler
iki yıllık hizmetleriyle Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen olarak geçmişlerdir.
Bu tarih itibarıyla Van Kahraman Çocuklar Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda
sınıf öğretmenliği yapmaktadırlar. Bu atama yasalara uygun mudur Sayın Bakanım? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Sayın Taner… RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, bu düzenlemeyle üniversitenin kampüsünde, tüm personel ücretlerinde bu kanun yürürlüğe
girdiği ayı takip eden aydan itibaren stopaj vergileri yirmi beş yıl süreyle
alınmayacak ve özel bir fonda toplanan bu kaynakla aynı üniversitenin lojman,
misafirhane gibi tesislerinin kurulması ve işletilmesi temin edilecek. Şimdi,
vergi açıklarını kapatmak için dolaylı vergileri artırdığımız, küresel kriz
gerekçesiyle ve IMF’in dayatmasıyla bütçede kesinti
yaptığımız bir ortamda bu düzenlemeyi kamu vicdanı ve anayasal eşitlik
açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Sayın Asil… BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, ek ödemenin oluşturduğu mağduriyeti gidermek
için yapılan düzenlemeyle millî eğitim müdür yardımcılarına, ilçe millî eğitim
müdürlerine ve şube müdürlerine on saat ek ders artışı, ilköğretim
müfettişlerine de beş saat ek ders artışı yapılmıştır. Meselenin asıl kaynağı
maaşlardaki erozyonun giderilmesi ve bu yolla maaşlarda iyileştirme beklenirken
ek ders ücretlerinde yapılan yetersiz artışın meseleyi çözemeyeceği görüşümüze
katılır, bu konuda kalıcı düzenlemeler yapmayı düşünür müsünüz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Sayın Akkuş… AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; konuşmam sırasında belirttiğim
yatay geçişle üniversitesinden ayrılarak bir devlet üniversitesine naklolmuş
öğrencilerin üniversitesinden ödemek zorunda kaldığı ücretin öğrencilere eğitim
ve öğretim hizmeti alamayacakları için geri ödenip ödenmemesi konusunda ne
düşünüyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Yıldız… SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 1’inci
maddede laboratuvar okullarında onuncu sınıftan on
birinci sınıfa geçişte TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Senatosu
tarafından belirlenecek ve Millî Eğitim Bakanlığınca kabul edilerek onaylanacak
uluslararası sınavlarda başarılı olması şartı getiriliyor, Bakalorya sınavı. Şimdi, bu
Ekonomi Üniversitesi Senatosu 2547 sayılı Yasa’ya tabi. Bu üniversite yasası
ortaöğretim konusunda bir tasarrufta bulunuyor. Bunu Sayın Bakan nasıl
değerlendiriyor? Ortaöğretimdeki Bakalorya sınavları hakkında, uluslararası
Bakalorya hakkında Üniversite Senatosu bir karar verecek. Bu uygun mudur? Bakan
nasıl değerlendiriyor? BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Sayın
Erdoğan’ın… Sadece bütçe imkânlarıyla, konsolide bütçenin
imkânlarıyla yetinilmeyip, topyekûn Türkiye'nin potansiyelini eğitim adına
seferber etme ve bununla ilgili olarak kamuoyu memnuniyetiyle ilgili geri
dönüşleri biz de alıyoruz ve zaten bundan dolayıdır ki o politikalarımıza devam
ediyoruz. Sayın
Bulut’un Lale Kahraman ve Nuray Yavuz isimli, üniversitede daha önce devlet
memuru olan ve Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen olarak naklen geçen 2
arkadaşımızla ilgili sorusuyla ilgili olarak da söyleyeceğim şey şudur
arkadaşlar: Naklen atamalar hiçbir atama dönemiyle sınırlı değildir. Bugün,
diyelim ki biz 25 Şubatta öğretmen ataması yapacağız. Eğer boş kadromuz ve
pozisyonumuz varsa bir başka kurumdan ama öğretmenlik diplomasına sahip ama
pedagojik formasyona sahip olan birisi bize müracaat
ettiği zaman bu şartları taşıyorsa ve devlet memuru olma özelliğine sahipse biz
onu naklen atayabiliriz. Bu kesinlikle yasalara uygundur, yönetmeliklere
uygundur; aykırı hiçbir tarafı yoktur Sayın Bulut ve bu uygulama devam ediyor.
Burada herhangi bir anormallik yok. Şimdi,
Sayın Taner’in “Efendim, bu, kamu vicdanını yaralıyor, kamu vicdanına uygun
mudur?” Benim vicdanıma da uygundur, kamunun vicdanına da uygundur çünkü biz bu
yolla eğitime ekstra bir kaynak ayırmış oluyoruz. Tekrar altını çizmek
istiyorum: Burada okuyacak öğrencilerin yüzde 70’i burslu olarak okutulacaktır
ve bunlardan bir para almayacaktır. Devlet zaten bu öğrencileri okutmak
zorundadır. Biz bunlara kaynak aktarıyoruz ve üstelik,
dediğim gibi, kalkınmada öncelikli yörelere bir imkân hazırlanıyor, bunu
defalarca söyledim arkadaşlar. Dediğim gibi, görüş farklılığı olabilir, bunu da
saygıyla karşılıyorum, siz öyle bakıyorsunuz, biz böyle bakıyoruz. Sayın
Asil’in, “Efendim, millî eğitim müdür yardımcıları, şube müdürleri veya
müfettişlerle ilgili olarak ek ders ücretlerine dayalı bir iyileştirmenin
yerine kalıcı bir çözüm getirilemez mi? Ücretler az olduğu için ders ücretiyle
bunlar telafi ediliyor.” şeklinde bir sorusu var arkadaşlar. Bizim millî eğitim
müdür yardımcılarımız, şube müdürlerimiz, okul müdürlerimiz eğitim-öğretim
hizmetleri sınıfında olan insanlardır. Onların, okul müdürünün bir makam
tazminatı parası ayrıca yoktur, yani müdürlükten dolayı ayrıca bir geliri
yoktur çünkü Millî Eğitimin yapısı gereği bu böyledir. Ek ders ücreti okul
müdürü altı saat de girse makam tazminatı karşılığında -bu, bugün başlayan bir şey değildir,
yıllardan beri böyledir- kendilerine ödenmektedir. Yani maaşları düşük olduğu
için verilen bir şey değil, onlar için getirilmiş olan müktesep bir haktır ve
bu verilmeye devam ediliyor. Ha,
“Devlet memurlarının maaşları daha fazla olmalı mıdır?” diye sorarsanız, evet,
olmalıdır. Bizim, devletimizin imkânlarını, milletimizin imkânları ile kamu
personelinin ihtiyaçlarını örtüştürmemiz lazım. Olmayan bir kaynağı kimse
kimseye veremez. Bu anlamda da popülizm yapmak doğru
değil. İmkânlarımız ölçüsünde memurumuzu enflasyona ezdirmemek, refah payını da
üstüne koymak kaydıyla bir ücret politikamız var. Sayın
Akkuş’un sözünü ettiği, bir vakıf üniversitesinden devlet üniversitesine naklen
geçmişse öğrenci… Öğrenciler, biliyorsunuz, üniversitelere kayıtlarını
yaparken, vakıf üniversitelerine, bir taahhüt senedi imzalarlar. O senet
üniversite ile kişi arasında bir sözleşmedir, o sözleşmenin hükmü neyse ona
göre işlem yapılması gerekiyor. AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Ama Sayın Bakanım, hizmet vermiyor ki! Çocukların, gasbediyor parasını. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bakın, Sayın Akkuş, altını çiziyorum: Siz
gidersiniz bir otele rezervasyon yaparsınız, gece gidip orada kalmazsınız, siz
orayı kapattığınız için, sizin yerinize kimseyi alıp oradan para tahsil etme
şansları olmadığı için o parayı sizden alırlar. AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Alıyorlar, almaz olurlar mı? MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben meseleyi, bakın, örneklendiriyorum.
Aranızdaki sözleşme neyse, öğrenci ile üniversite arasındaki sözleşmenin
hükümleri neyse… Türkiye bir hukuk devletidir, eğer bir hukuksuzluk varsa
öğrenci mahkemeye müracaat eder. Bireysel hukuka giren bir meseledir bu. Sayın
Yıldız’ın Bakaloryayla ilgili olarak “TOBB Üniversitesi Senatosu karar
verebilir mi?” Bir şeyin daha altını çizeyim: Tepeden tırnağa metni okuduğunuz
zaman, burada Millî Eğitim Bakanlığının onayı olmadan hiçbir şeyin geçerliliği
olmayacaktır. Bakalorya, aslında, evet, bir ortaöğretim programıdır ama
üniversiteye kabulde esas kıstas kabul edilen bir şeydir. Türkiye'de
üniversiteye geçişleri ve üniversiteye kabulleri Yükseköğretim Kurulu yapıyor
biliyorsunuz, yani bir Yükseköğretim Kurulu bu işlere karar veriyor. O
çerçevede onlar karar verebildiği gibi TOBB Üniversitesi de Bakaloryayla ilgili
şüphesiz ki bir karar verebilir ama bizim onayımız olmadan hiçbir şeyin
geçerliliği olmayacaktır. Sayın
Başkan, arz ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri
geliş sırasına göre okutup, aykırılık durumuna göre işleme alacağım. TBM
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin (a) bendinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı Tasarı’nın Çerçeve 1 inci maddesinde yer alan (a) bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin kanun metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Asil konuşacak. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar) BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer vatandaşlar
ödedikleri vergilerin kendisine kamu hizmeti olarak dönmediğine, rüşvet ve
yolsuzluğun yoğun olduğuna inanıyorlarsa, kamu kaynaklarının israf edildiği
kanaatini haiz ise vergi vermek istemeyeceklerdir. O nedenledir ki ülkemizde
toplanan vergilerin yüzde 72,8’inin katma değer vergisi, özel tüketim vergisi,
akaryakıt tüketim vergisi, özel iletişim vergisini de kapsayan, dar gelirli
vatandaşlara daha fazla yük oluşturan, dar gelirliyi ezen dolaylı vergilerden
oluşmaktadır. Dolaylı vergiler üzerine kurulu bu sistem vergi adaletini
bozmakta, vatandaşı vergi kaçırmaya yönlendirmektedir. Toplanan vergilerin
ancak beşte 1’ine yakın bir bölümü gelir üzerinden alınmaktadır. Bu ve az
sonra sayacağım gerekçelerle bu yasa tasarısının 1’inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını öngören bu önergemize desteklerinizi istiyoruz. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi Üniversitesinin mevcut ve kuracağı kampüslerde
bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihi takip eden ay başından itibaren yirmi beş yıl süreyle kesilen gelir
vergisi tutarının özel bir hesaba aktarılmasıyla oluşacak kaynak ile bu
üniversite kampüslerinde devletin parasıyla sağlık
merkezi yapılabilecek, lojman yapılabilecek, misafirhane yapılabilecek ve hatta
her türlü tesis kurulabilecek ve hatta bunların işletilmesiyle ilgili ücretler
dâhil her türlü giderler de bu devlet parasından karşılanabilecek. Devlet
parasının bir vakfa lojman, misafirhane, tanımlanmamış, ucu açık her türlü
tesisin kurulması ve işletilmesine aktarılıyor olması kamu vicdanını
yaralayacak düzenlemelerdir. Bu, vekâletini aldığımız milletimize karşı
üzerimize aldığımız vekâletin kötüye kullanılmasıdır. Ayrıcalıklı bir sınıf
yaratılmasıdır. Bu madde Anayasa’nın 73’üncü maddesine ve eşitlik ilkesine
aykırı düzenlemelerdir. Bu madde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü
Kanunu’na da aykırıdır. Sayın Bakan “O Kanunu da bu Meclis çıkarttı, bu kanunu
da bu Meclis çıkartıyor.” gibi anlaşılmaz bir ifadeyle bunu savunmasına rağmen
yasaya aykırı, yürürlükteki yasalara aykırı yasa yapılamayacağı da bir açık
kuraldır. Örnek
mi: 13’üncü maddenin (g) bendi diyor ki:
“Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” Yine aynı
maddenin (f) bendinde “Tüm gelir ve giderler gayrisafi olarak bütçelerde
gösterilir.” denilmektedir. Bu madde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü
Kanunu’nun 14’üncü maddesindeki amir hükümlere de aykırıdır. Az önce Sayın Öztürk de ifade etti, dedi ki: “Bu Plan ve Bütçe
Komisyonuna niye gelmedi?” Değerli
arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundan bu yasa tasarısının geçme ihtimali
olmadığı için gelmedi. Hiçbir maliyecinin, hiçbir bütçe uzmanının, mali
konularda görüş sahibi hiçbir kimsenin bu yasa tasarısına vize vermeyeceği de
açıktır. Bu yasa
siyasi bir yasadır. Bu yasayı yapanlar bir gün mutlaka bunun hesabını yüce Türk
milletine vereceklerdir. Bu madde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na
da aykırı düzenlemeler içermektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEYTULLAH
ASİL (Devamla) – Özel öğretimde haksız rekabete, öğretmen atamalarında kaosa neden olacaktır, fırsat eşitliğini bozan hükümler de
içermektedir. Değerli
arkadaşlarım, az önce Sayın Bakan konuşmasında, Bilkent Üniversitesinin aşağı
yukarı, yıllık geliri 10 milyon Türk lirasıdır. Yani daha sonra da onu kesin
rakamlarla verdi. Bugüne kadar 8 milyon 2006’da, 2007’de 12 milyon, 2008’de de
14 milyon yani toplam 34 trilyon lira bu hesapta toplanmış. Yine bir
soru sordum, dedim ki: “Bugüne kadar bu okullarda kaç burslu öğrenci okumuş?”
Biz dersimize iyi çalıştık, Sayın Bakan cevap veremedi çünkü elinde böyle bir
rakam yoktu. Bugüne kadar 34 trilyon lira kaynak aktarılan bu okullarda okuyan
bugün öğrenci sayısı toplamı 142’dir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Asil, tamamlayın konuşmanızı. BEYTULLAH
ASİL (Devamla) – Toplam öğrenci sayısı 142’dir. 66 öğrenci bu yıl alınmış, 76 öğrenci geçen yıl alınmış; toplam sayı
142. Yani burslu okuyan öğrenci sayısı toplam 100’dür, bugüne kadar bu
okullarda yüzde 70’i 100 civarındadır. Değerli
arkadaşlarım, kamu vicdanını yaralayacak bu tasarının bu maddesinin tasarı
metninden çıkartılması hususunda verdiğimiz önergeye desteklerinizi bekliyor,
hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, bir konuya açıklık getirebilir miyim? BAŞKAN –
Buyurun Sayın Başkanım. MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Bilkent Erzurum Laboratuvar Okulunda 142 öğrenci
var, bunun 134’ü burslu yani yüzde 97’si burslu okuyor; doğru rakam bu. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri
okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri
okutuyorum: TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı Tasarı’nın Çerçeve 1 inci maddesinde yer alan (a) bendinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin (a) bendinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları BAŞKAN –
Komisyon önergelere katılıyor mu? MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Sayın Okay? HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe… BAŞKAN –
Sizin gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Düzenleme
eşitlik ilkesine aykırıdır. BAŞKAN –
Sayın Genç? Konuşacaksınız... Buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (a) bendinin tasarı metninden çıkarılmasıyla
ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Bu madde
üzerinde gerçekten benden önce konuşan arkadaşlarımız çok ayrıntılı bilgi
verdiler ve neden çıkması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söylediler.
Arkadaşlarımız dediler ki: “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun bütçe ilkelerini düzenleyen 13’üncü maddesi ve 14’üncü maddesine
aykırı buraya getirilen hüküm.” Hükûmet sözcüsü dedi
ki: “Efendim, bu da kanun o da kanun.” Bu kanun o kanun değil işte. Şimdi,
bakın, hukuk hiyerarşisi içinde kurallar hiyerarşisinde birinci, anayasadır.
İkincisi, bu 5018 sayılı Kanun, Muhasebei Umumiye
Kanunu’nun yerine geldi. Yani bütçe ilkelerinin düzenlenmesi, gelirlerin
harcanması, toplanması bu temel kanunda toplanıyor. Dolayısıyla, çıkan
kanunların buna aykırı olmaması lazım. Tabii, bu kadar inceliği Hükûmeti temsil edenler bilmediği için “O da kanun bu da
kanun, ne olacak.” Diyorlar, yani şey değil. Şimdi,
Maliye Bakanlığı mükelleflere bir yazı yazıyor, şimdi beyanname zamanı ya.
Diyor ki: “Gelir İdaresi Başkanlığımız veri ambarından elde edilen bilgilere
göre vergisel risk altında olan mükelleflerimizdensiniz.” Yani ben böyle bir
terim duymadım, “…vergisel risk altında olan mükelleflerimizdensiniz.” Bu da
maliyeye yeni kazandırılan bir terim. Yani diyor ki: “İşte 5811 sayılı varlık
vergisini çıkardık, vergilerinizi, beyannamelerinizi artırın.” Yani bir yandan
böyle, mükellefleri baskı altında tutuyorsunuz, bir yandan da güç odaklarına
birtakım olanaklar sağlıyorsunuz. Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, yani işte eğer bu yolu açarsanız, bu bir nevi
özel fondur, yarına tarikatlarına… Güçlü tarikatlar var, efendim, İktidarınıza
çok yakın insanlar var, onlar gelecek, onlar da isteyecek. Yani önemli olan bir
defa delik açmayacaksınız. Açtığınız zaman o deliğin sonunu tutmak mümkün
değil. Dolayısıyla, bakın, önce Bilkente tanınmış,
şimdi işte TOBB’a tanıyorsunuz. Niye yani böyle
bunlara özel bir vergi muafiyeti getir… Orada toplanan paralarla o öğrencilere
burs veriyorsunuz. Bizim bir ilimizde -işte kaç defa bu kürsüde söyledim-
üniversite açıldı, daha hâlâ öğrenci yurdu yok. Ayrıca o kadar zor şartlarda
öğrenci okuyor ki, bizim yani özellikle Tunceli hudutları içinde imtihan
kazanan birçok öğrenci o kadar büyük sıkıntı içindeler ki yani inanınız ki bana
350-400 tane öğrenci başvurmuştur, “Bize burs verin.” diyor. Ben her ay
maaşımdan 5,5 milyar lira öğrencilere burs veriyorum. Ama yani bu çok… Hatta
geride daha 110-120 tane öğrenci… Müracaat edenlere de vermiyoruz. Şimdi, eğer
bu kadar zorluk içinde olan bu insanlara -yani işte 50 milyon veriyoruz, o da
fazla bir şey değil gerçi ama- yani böyle, bu kişileri… Yani bunları getirip de
özel güç odaklarının üniversitelerine vereceğinize bunları bir fonda
toplayalım, Türkiye’de muhtaç olan öğrencilere verelim. Bu,
insanlığa uymayan bir davranış. Şimdi, yani Türkiye’de doğru dürüst bir
gelir toplanmıyor, doğru dürüst bir vergi incelemesi yapılmıyor ve Türkiye’de, işte
maalesef devri iktidarınız zamanında büyük güç odaklarının yine büyük vergi
şeyleri affediliyor. İşte dün burada bir kanun çıkardınız. Gümrüklerde araba
ithal edilmiş, arabayı ithal edenler satmış, ondan sonra o pahalı listeye göre
vergiyi almış, ben inanıyorum ki çoğu da ona göre vergiyi almış, hazineye
yatırmamış. Gümrükler de bunların hesaplarını incelemiş, raporları düzenlemiş,
kendilerine tebliğ edilecek. Tabii, birilerinin elleri uzun, hemen oradaki
idarelere müracaat etmişler “Aman bu ihbarnameleri tebliğ etmeyin, biz af
çıkarıyoruz.” Ve affettiğiniz rakam da 3 katrilyon lira. Yani bu hangi vicdana,
hangi ahlaka, hangi hukuka sığar, bilmiyorum. Burada
hepimiz Anayasa’ya sadakat yemini gösterdik. E, şimdi, bunlar getirilen
Anayasa’ya sadakat yeminine giren konular mı, yani sadakati gösteriyor muyuz?
Kanun önünde eşitlik ilkesi var, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik var.
Şimdi, bunları bir tarafa itip de “Efendim, işte bazı güç odakları bizim
İktidarımıza destek veriyor. E, biz de onlara işte bir kıyak
yapalım.” Kıyak yaparsan cebinden yap kardeşim,
devletin bütçesinden yapma, devletin kesesinden yapma! Artık, vicdan da bunu
gerektirir, ahlak da bunu gerektirir, Allah da bunu emreder. Yani, böyle bir
şey olur mu? Getiriyorsunuz ondan sonra birtakım insanlara özel birtakım
imkânlar sağlıyorsunuz. Sonra,
bunların denetimi ne olacak? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER
GENÇ (Devamla) – Burada, tahsil edilen vergiler… Yalnız bu vakıf üniversiteleri
birtakım işte özel binek arabalarında kullanılacak yöneticilerin, özel kamp
kurulmasında kullanılacak. Çünkü denetimi yok, yani kim denetleyecek bunları?
Bence bu maddeyi çıkaralım buradan. Haa, devlet, gerekirse bu okullarda okuyan
insanlara öteki insanlar gibi, işte Krediler ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğünde olduğu gibi bu öğrencilere burs versin. Burada okuyan öğrencilerin
ne özelliği var? Ben onu öğrenmek istiyorum. Yani bunları böyle ayırmak eşitlik
ilkesine uymuyor ki! Onun
için, yani bunu, zıtlığı… Yani ille “Bizim iktidarımız zamanında getirilen her
şey doğrudur, başkalarının söyledikleri yanlıştır.” peşin hükmünden kendinizi
kurtarın ve bu önergemizi kabul ederseniz, bence, Anayasa’ya, hukuka uygun bir
harekette bulunmuş olursunuz. Yarın öbür gün, bunları kabul ettiğinde peşinden
gelir işte vakıf üniversiteleri, o diyecek “Ona tanıdın bana niye
tanımıyorsun?” o diyecek “Ona tanıdın niye bana tanımıyorsun?” Dolayısıyla,
bütçeler paramparça olacak. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Evet önergeleri birlikte işleme koyuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 307 sıra
sayılı kanun tasarısının 1’inci maddesinin açık oylama suretiyle yapılmasını
arz ve teklif ederiz. BAŞKAN –
Mehmet Şandır? Burada. Beytullah Asil? Burada. Recep
Taner? Burada. Ali
Torlak? Burada. Hasan
Özdemir? Burada. Kürşat
Atılgan? Burada. Akif
Akkuş? Burada. Ahmet
Duran Bulut? Burada. Süleyman Yunusoğlu? Burada. Reşat
Doğru? Yok. MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Devam edin efendim, 20 kişi var. S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN –
Tamam. Sayın Nevzat Korkmaz… Hasan
Çalış? Yok. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN –
Sayın Ali Uzunırmak takabbül
ediyor. Necati Özensoy? Yok. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, takabbül ediyorum. BAŞKAN –
Evet, Sayın Kamer Genç… Münir Kutluata? Cemaleddin Uslu? İsmet Büyükataman? Yok. S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN -
Sayın Korkmaz, biraz önce birinin yerine oy kullandınız. Arkadaşlar,
burada yeterli sayıda… İsmi okunmayan arkadaşlardan birisi söylesin. Sayın Abdülkadir Akcan? Erdal
Sipahi? Abdülkadir Akcan? Olmadı
bak, biraz önceki şey oldu. Arkadaşlar, yani, açık oylamayla ilgili olarak bir
teklifte bulunuyorsunuz. Bakınız yani, ben, Başkan Vekili olarak üzerinde
olmayan birini söylüyorum. Sizin isminiz var zaten, dolayısıyla bir başka
arkadaşa takabbül edemezsiniz. Başka
bir arkadaşımızın söylemesi lazım. Milletvekilleri de burada duruyor. ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, ben takabbül etmedim, benim adım var dedim. BAŞKAN –
Sayın Akcan, tamam efendim, ben söyledim, geri aldım o zaman. ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye bağırıyorsun! BAŞKAN -
Yahu, tamam Sayın Akcan, lütfen sakin olunuz, istirham ederim yani. KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Siz de sakin olun. BAŞKAN –
Nezaket planında söyledim, o zaman birinizin söylemesi lazım, yoksa önergeyi
işlemden kaldırmamız lazım, Grup Başkan Vekiliniz de burada. Sayın Şandır… MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, 20 arkadaşımız ayağa kalktı. BAŞKAN –
Efendim bakınız, o zaman 20 kişi ayağa kalkarsınız Sayın Şandır, önceden… (MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) Bir
dakika arkadaşlar, şu anda olmaz. Şu anda olmaz arkadaşlar, ben onu okuyacağım.
Ya ayağa
kalkacaksınız -İç Tüzük hükmü açık- yahut da isimleri söyleyeceksiniz, burada
bir şey yok ki. Rıdvan
Yalçın? Ahmet
Orhan? Zeki Ertugay? Yok. Osman
Durmuş? Burada. Mustafa
Kalaycı? Yok. Hüseyin
Yıldız? Yok. Behiç
Çelik? Burada. Recai
Yıldırım? Yok. Nevzat
Korkmaz? BAŞKAN –
Sayın Korkmaz biraz önce birisinin yerine takabbül
etmişti. Ertuğrul Kumcuoğlu? Tunca Toskay? Burada. Metin Ergun? Burada. Ali Uzunırmak? Burada. Akif Paksoy? Burada. Mehmet Serdaroğlu? BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Efendim, otuz imza var orada; 6 kişi yok, 24 kişi burada. BAŞKAN –
Evet, 28 kişi var, 6 kişi yok, 22 kişi burada. Burada
olan arkadaşlarımız lütfen sisteme girmesinler. Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Oylamaya niye girmeyecekler? BAŞKAN –
Efendim, ismini okuduğumuz arkadaşlarımız girmeyecek. Lütfen, cümleleri… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Oylamaya giriyor, yoklamaya girmiyor ki. BAŞKAN –
Düzeltiyorum Sayın Genç, tamam. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Oylamaya girecekler ki ne oy verdikleri görülecek. BAŞKAN –
Düzelttim, tamam. Hata olduğu zaman düzeltiyoruz. Oylama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, 307 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin açık oylama
sonucunu arz ediyorum: Kullanılan
oy sayısı : 232 Kabul : 189 Ret : 42 Çekimser : 1 (x) Böylece
1’inci madde kabul edilmiştir. 2’nci
maddeye bağlı ek madde 109’u okutuyorum: MADDE 2-
2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir. “Zirve
Üniversitesi EK MADDE
109- Gaziantep’te İpek Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Zirve Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur. Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a)
Fen-Edebiyat Fakültesinden, b)
Mühendislik Fakültesinden, c)
Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden, ç)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden, d)
İletişim Fakültesinden, e) Meslek
Yüksekokulundan, f) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden, g) Fen
Bilimleri Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN –
Evet, ek madde 109 üzerinde ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz. Sayın Ağyüz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 307 sayılı yasanın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bir buçuk yıllık yeni Meclis dönemi içerisinde birtakım vakıf
üniversitelerinin kuruluşu buraya geldi, görüşüldü ve hepsi de hemen hemen kabul edildi. Bu vakıf üniversiteleri öğrenim
yaşamına 1984 yılında girmiştir, o günden bugüne kadar sayıları artarak devam
etmiştir. Şu anda otuz altıya ulaşan bu sayıya rağmen, öğrenim gören öğrenci
sayısı bütünü içerisinde maalesef yüzde 6’yı geçememiştir. Şimdi de seçim
bölgem Gaziantep’te kurulması önerilen bir vakıf üniversitesinin yasasıyla
karşı karşıyayız. Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversite kurulmasına karşı değiliz; donanımlı,
teknik altyapısı oluşmuş, öğrenim kadrosu yeterli olan üniversitelerin ve branşlaşma yönünde ihtiyaç duyulan bölümlerin açıldığı
üniversitelerin kurulmasından yanayız. Ama gelin görün ki buraya öyle yasalar
geliyor ki mesela geçenlerde Meclisin son günü, tatile gireceği 31/7/2008’de yine bir yasa geçirdik “Gazikent
Üniversitesi kurulması” diye. Evet, ben o gün de iddia etmiştim, demiştim ki:
“Bu üniversitenin arsası yok, imar planı yok.” Bakın
arkadaşlar, bu 31/7’de çıkardığımız üniversite kuruluşunun imar planı iki ay
sonra Büyükşehirden onaydan geçiyor değerli arkadaşlar. Arsa tahsisi yok. Siz
böyle bir arsayı… Söylediğimiz zaman da “Bunun teknik altyapısı yetersiz.”
diyoruz. Bakın Meclis kararına. Şimdi böyle teknik donanımı yeterli olan
üniversiteler kurarak nereye varmak istiyorsunuz? Bu üniversitelerde maalesef
temel atarak kamuoyunun gözünü boyayacak şekle getirdiniz. Üniversite bir
ihtiyaçsa, mevcut devlet üniversitesinin branşlarından
farklı bir üniversite kurulmasını niye şart koşmuyorsunuz? YÖK’ten niye bunlar
çatır çatır geçiyor? İlgili kent üniversitesinden
bunun için muvafakat mı deniyor, o neden çabuk
geçiyor? Bakın,
şimdi bu kurulacak üniversite teknik donanımı yeterli bir üniversitedir. Tamam ama aynı branşlarda; hem daha önce kurulan vakıf
üniversitesi aynı branşlarda hem devlet üniversitesi aynı branşlarda. Şimdi
OECD ülkeleri içerisinde yükseköğrenim görmüş işsiz sayısının en çok olduğu
ülke Türkiye ise, branşlaşma gerekiyor ise biz niye
hâlen fen-edebiyat fakültesinin kurulmasını özendiriyoruz, biz niye hâlen
öğretmen kadrosunun kurulmasını özendiriyoruz? 200 bin öğretmenin boş gezdiği
hatırlarımızda değil mi? Öğretmenlerimizin yeterli ekonomik koşullarda olmadan
yeterli eğitimi vermediğini hepimiz bilmiyor muyuz? Yani üretim planlamanız,
yatırım planlamanız, kalkınma planlamanız olmadığı gibi, maalesef eğitim
planlamanız da yok. O nedenle, getirdiğiniz yasa tasarılarına biz “evet” derken
vicdanen rahatsız oluyoruz. Çünkü, bakın, kâr amacı
gütmemek şartıyla kurulan bu vakıf üniversitelerinin bugüne kadar denetimi
yapılmamıştır, YÖK tarafından yapılması gereken denetimler büyük çapta
yapılmıyor. Öğrenciden alınan öğretim ücretinin yarısı bile öğrenciye
harcanmayan üniversiteler var. Devletten, bütçeden pay ayırarak kurduğunuz bu
vakıf üniversitelerini denetlemek bu kadar zor iş mi? Ama YÖK’ün, YÖK
Başkanının başka işleri var! YÖK Başkanı “On beş tane yeni üniversitenin başına
kimi atayabilirim siyasi yandaş olarak.” onun hesabını yapıyor, Ayrıca,
“Cumhurbaşkanına sunacağım seçilmişlerin listesini nasıl değiştirebilirim.” onun
hesabını yapıyor ve üniversitelerde öğretim kadrolarında iç barışı bozduğunuz
gibi öğrenciler arasında da iç barışı bozuyorsunuz. Bilimsellikten uzak, aklı,
bilimi öne çıkarmayan bir eğitim anlayışıyla Türkiye'nin, hepinizin ağzına
sakız ettiği “çağdaş uygarlık düzeyi”ne ulaşması
mümkün değildir. O nedenle, Türkiye'nin eğitim sistemi a’dan
z’ye yeniden düzenlenmek zorundadır. İhtiyaca
yönelik, üretime dönük branşların açılmasına ihtiyaç
vardır. Diplomasız işsiz yaratan bir üniversite yöntemiyle bir yere varmanız
mümkün değildir. Nasıl ki her şehre üniversite açtınız, eğitim kadrosu yok,
şimdi açılan vakıf üniversiteleri de maalesef branşları
aynı olduğu için o devlet üniversitelerinin içini boşaltıyorlar. Biraz farklı
ücret veriyorlar çünkü siz öğretim üyelerine ve öğretmenlere insanca yaşayacak
maaşı bile esirgiyorsunuz. Dolayısıyla, yetişmiş insanlar devlet
üniversitelerinden vakıf üniversitelerine ve özel üniversitelere çekiliyor
değerli arkadaşlarım. Bu
yanlışı gidermediğiniz müddetçe eğitimde devletin yükünün özel üniversitelere
ve vakıf üniversitelerine akmasının önüne geçemeyiz. Yetersiz, branş planlaması olmayan eğitim anlayışıyla da Türkiye'nin
kalkınmasına katkıda bulunmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Ayrıca,
değerli arkadaşlar, nasıl ki ekonomiyi karaya oturttunuz her alanda, reel
sektör tıkandı, işsizlik arttı, çiftçi perişan, esnaf perişan, şimdi çocuğunu
özel okulda okutan, üniversitede okutan insanlarımız da perişan. Sayın
Bakan katıldığı bir panelde diyor ki: “Özel okulların daha fazla desteklenmesi
lazım, teşvik verilmesi lazım, eğitim mortgage’ının
yaşama geçirilmesi lazım.” diyor. Şimdi,
bakın, insanları özel eğitime özendiriyorsunuz, paralı eğitime özendiriyorsunuz
ama insanlar ekonomik yokluğa düştüğü zaman da ikinci taksitini, üçüncü
taksitini ödeyemiyor. Burslu okuyan öğrencilerin dışında özel üniversitelerdeki
hiçbir öğrenci yarattığınız bu ekonomik kaos
içerisinde rahat değil değerli arkadaşlarım. Buna çözüm getirmeniz lazım. Diplomasız
işsizi yaratarak biz yükseköğrenim içerisinde işsizlik oranını, mezun olanların
oranını yüzde 25’e çıkardık. Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş iş değildir.
Sayın Millî Eğitim Bakanının sayesinde beş yıldır, altı yıldır bunu da yaşadık.
“Eğitim
kalitesi artıyor.” diye her zaman çıkıp konuşuluyor. Bakın, kendi şehrimden
örnek vereceğim: Eğitimin kalitesi artıyorsa Sayın Bakan, 2006 yılında OKS’de Gaziantep 64’üncü, ÖSS’de 51’inci sıradayken 2008
yılında öyle bir şey atlattınız ki, 68; 51’i de 64’e çıkardınız. Alt sınırlara
çekmede üzerinize yok, maharetinize yok. Niye? Bunlar yanlış
kadrolaşmalarınızın sonucu. O kadar siyasi kadrolaşıyorsunuz ki ve tarikatların
emrine giren bir kadrolaşma içerisindesiniz… Bakın, size Eğitim-İş’in değil, Türkiye Kamu-Sen’in Gaziantep şubesinin
bir basın bültenini okuyacağım: “Gaziantep millî eğitimini idare edenler
Türkiye’de benzeri görülmemiş derecede siyasallaşıp devlet memuru yerine parti
memuru olmayı seçerek -dikkat edin- değil bir okulu, kendini idare etmekten
aciz birçok kişiyi, hak hukuk demeden, parti taassubuyla, vekil idareci olarak
atayıp, çocuklarımızı bunlara emanet ettiler. Gaziantep’te
eğitim de her geçen gün bunların sayesinde biraz daha geriye gidiyor.” diyor.
Bunu kim söylüyor? Türk Eğitim-Sen söylüyor. Türk Eğitim-İş söylese dersiniz ki yandaş. Hani bazı
medyalara söylüyorsunuz ya “yandaş medya” diye. Peki,
değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanının işi bu kadar çok mu da eğitime
mesai ayıracağına kadrolaşmaya ayırıyor? 15/10/2008
tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren atama yönetmeliği ve
uygulaması niye bugüne kadar uygulanmıyor büyük kentlerde, Gaziantep’te? Niye
kayırmalı atamalar yapılıyor? Niye KPSS’ye girmeyen,
puanı tutmayan öğretmenleri siz dilediğiz gibi atıyorsunuz, akraba-eş dost,
tarikat-taallukat düşünerek yapıyorsunuz? İşte bundan dolayı eğitim Türkiye’de
bir darboğaza girmiştir. Bu vakıf
üniversitesine “evet” diyelim, başüstüne, ama bu vakıf üniversitesinin teknik
donanımı yeterli olduğu için diyelim diyoruz. Ama bu vakıf üniversitesinin
yaşadığı sıkıntıları da göz ardı edersek, bizim bundan sonra önümüze gelen
vakıf üniversitelerinde aradığımız koşullara uymadığı takdirde ve Türkiye'nin
gerçeklerine hizmet eden, hitap eden branşlaşmayı
bulundurmadığı takdirde “evet” deme şansımız mümkün değil, olamayacaktır değerli
arkadaşlarım. Bakın
“Üniversite mezunları büyük işsizlik içinde.” dedim, yüzde 72’si iş bulamıyor
değerli arkadaşlar. Bu, sizin çok güvendiğiniz TÜİK’in
rakamları, bazen yanlış veriyor ama sizi kayırmak için, onu da idare
edeceksiniz. 185 bin genç diplomalı mezun bugün açıkta, işsiz, bekliyor. Bu,
hepimizin vicdanını sızlatıyor. Var olan ekonomik koşullar işsizliği
artırırken, biz, birikmiş olan işsizliği çözmek için bile bir çaba
gösteremiyoruz değerli arkadaşlarım. Teknik liseleri ve meslek yüksekokullarını
özendirmediğimiz takdirde, branşlaşmayı yapmadığımız
takdirde bu üniversite anlayışıyla diplomalı işsiz üretmeye devam edersiniz.
Gaziantep’te de eğitimin kalitesi ve niteliği düşer, diğer bölgelerde de
eğitimin kalitesi ve niteliği düşer. Sayın Bakan
çok derslik açtık diye övünüyor. Ben Gaziantep’i geziyorum, devlet eliyle
yapılan derslik sayısı çok az. Hayırseverler kanalıyla yapılan derslik
sayısını, Sayın Bakan altı yılda derslik sayısını artırdık diye… Sayın Bakan,
derslik sayısını artırırken eğitimin niteliğini artıracaksınız, eğitimin
kalitesini artıracaksınız. Siz bunu yapmadığınız müddetçe eğitime hizmet
etmezsiniz. Siz ancak Sarı Gelin belgeselini okullarda gösterilme talimatını
verebilirsiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Ağyüz. YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) – YÖK’ten gelen talimatları, YÖK’ten gelen kararları uygulama
mercisi olarak Cumhurbaşkanına sunup, ondan sonra geçip bakmayı bilirsiniz
Sayın Bakan. O nedenle, Türkiye’de eğitim çıkmazda ve sorun olduğu kadar, Sayın
Eğitim Bakanının kendisi de büyük sorundur eğitimin başında. Öncelikle
kendisini gözden geçirmelidir ve ey iktidar mensupları, 29 Martta uğrayacağınız
hezimetten sonra eğer bir kabine revizyonu yapmak
istiyorsanız ve Türkiye’ye hizmet etmek istiyorsanız, eğitimin önünü açmak
istiyorsanız, çağdaş eğitimi sağlamak istiyorsanız evvelemirde bu Maliye
Bakanından Türkiye’yi ve İktidarınızı kurtarmak zorundasınız. Ben bu
duygularla, bu yasanın kentime hayırlı olmasını diliyorum ve eksik doğan bu yasanın
önümüzdeki günlerde sanıyorum vakıf yöneticilerince ve YÖK ile birlikte
düzeltilir inancıyla hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ağyüz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut. Buyurun
efendim. MHP GRUBU
ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
307 sıra sayılı Yükseköğretim Teşkilat Yasası’nda değişiklikle ilgili getirilen
tasarı hakkında, 2’nci maddesi hakkında partim Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’de
her 100 lise mezunu öğrencinin üniversiteye girme şansını elde ettiği sayı
15’tir. Böylelikle, Türkiye’de 2 milyon 300 bin üniversite öğrencisi şu an,
94’ü devlet, 36’sı vakıf olmak üzere 130 üniversitede öğrenimini
sürdürmektedir. Vakıf
üniversitelerinin ilki 1984’te kuruldu, hâlen 36 üniversite var. Bugün
getirilen bu tasarıyla iki vakıf üniversitesi daha Türkiye kazanmış olacak.
Bunlardan biri Zirve Üniversitesi adında, Gaziantep’te İpek Kültür ve Eğitim
Vakfı tarafından kurulan bir üniversite, diğeri de Yeni Yüzyıl Üniversitesi
adıyla İstanbul’da, Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından kurulan üniversite.
Üniversitelerin ülkemize, eğitim camiamıza hayırlı olmasını diliyorum. Anayasa’mızın
130’uncu maddesinde “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde
milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; orta öğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kurulur.” hükmü yer almaktadır.
Bu amaç ve detaylar ciddi bir üniversite kurmaya yöneliktir. Dünya
nüfusunun ve ihtiyaçlarının hızla artması, iletişim ağının çoğalması,
insanların birbirinden haberdar olması yapılan düzenlemelerde, kurumlarda
genelde sundurma kültürünü geliştirmiştir. Yatırımlarda ihtiyaçlardan, ülkenin
imkân ve şartlarından ziyade, siyasi amaçlar güdülmektedir. Ülkede
üniversiteye giren her 100 öğrenciden 15’ini şanslı kabul ederken değerli
milletvekilleri, her 100 öğrenciden 85’inin sokakta kaldığını, almış olduğu
lise eğitiminde elektriği, elektrik düzeneklerini bildiği hâlde evinde elektrik
sigortasını değiştiremeyen, ütüsünü tamir edemeyen, en basit elektrik işlemleri
hakkında uygulamada bilgisi olmayan; tahılları, ürünleri bilip kendi bahçesine
bir ürün ekmekten âciz, bu konuda bilgisi olmayan,
her şeyi bilip yapamayan, iş arayıp bulamayan milyonlarca lise mezunu
gencimizin hâlini takdirlerinize sunuyorum. Bina
yetersizliği, eğitim araç ve gereç eksikliği, öğretim görevlisi yetersizliği
verimi ve kaliteyi düşürmektedir. Yeterince eksiklerini tamamlayamayan, rekabet
ihtiyacı duymaksızın vaziyeti idare eden kurumlar marka hâline gelmiş iç ve dış
kurumlar karşısında başarısız olmaktadırlar. Gerek ortaöğretim kurumlarında
gerekse üniversitelerde vaziyet maalesef bu merkezdedir. Kurulan
üniversitelerimiz dünyada marka üniversiteleri örnek almak yerine çevre
ülkelerdeki düşük kaliteli üniversitelere öğrenci kayışını, dolayısıyla döviz
kaybını düşünerek bu gidişe bir çare bulmaya çalışmaktadırlar. Hükûmetin rakamları ters yüz ederek
ekonomide iyiye gidiş senaryoları, artan işsizlik senaryolarıyla iflas
etmiştir. İş arayan gençlere üretim adına fabrika kurup, kurdurup istihdam
alanları sağlayamayan hükûmetler, genç işsiz nüfusa
üniversite yolunu, biriken sorunları geciktirme, erteleme adına bir çözüm
olarak, maalesef, görmektedirler. Sonrası, üniversiteyi bitiren yüz binlerce
genç, işsiz, üretimden uzak ve çaresizdir. Kalkınmada
sanayi ve eğitim bileşik kaplar misalidir, biri yükselirken diğeri de yükselir.
Bu sebeplerle eğitimde, yatırım ve üretimde, ülkenin ihtiyaçları, imkân ve
şartları göz önünde bulundurularak yeniden planlamaya alınmalıdır. Eğitimde
yetersiz olan altyapının düzeltilmesinin yanı sıra kalitesinin de
artırılmasının yolları araştırılmalıdır. Eğitimin ticari bir sektör olarak öne
çıkmasına izin verilmemelidir. Eğitim yatırımlarıyla birlikte kalitenin de
artırılması takip ve teşvik edilmelidir. Ülkemizde
eğitim yönetimi konusunda büyük bir eksiklik vardır. Okul yönetimleri
başarılarına göre değil, siyasi iktidarların yandaşlığına göre taltif
edilirler. Bilhassa AKP hükûmetleri döneminde, 57’nci
Hükûmet döneminde, Millî Eğitim Bakanlığında eğitim yöneticileri
konusunda belirli kıstaslar getirilmişti. Bir ile millî eğitim müdürü olabilmek
için ilçe millî eğitim müdürü veyahut il müdür yardımcısı şartı
getirilmekteydi. Bir ilde 12 bin öğretmen varsa 12 bin potansiyel il millî
eğitim müdürü adayı oluşmaktadır. O şartlara uyan, Hükûmetin
veyahut da AKP’nin şartlarına uyan öğretmen bulamadıkları için sıradan,
vekâleten, Türkiye’de binlerce okul, ilçe millî eğitim müdürlüğü, il millî
eğitim müdürlükleri, şube müdürlükleri, maalesef, vekâleten yürütülmektedir.
Bunlar mevzuatı bilmedikleri için, sadece kendilerine verilen direktifleri
yerine getirdikleri için, siyasi bir amaçla orada bulundukları için eğitimin
kalitesini de düşürmektedirler. Geçtiğimiz
hafta Kütahya’dan gelen, Kütahya’nın bir ilçesinde bir ilçe millî eğitim
müdürünün yapmış olduğu yanlışlıktan dolayı bu yanlışlığın olup olmadığını
sormak gayesiyle kendisine telefon açtığımda, telefonla öğrenmek istediğimde
“Siz Balıkesir Milletvekilisiniz, Kütahya’nın işini benden neden soruyorsunuz?”
şeklinde bir cevapla karşılaştım. Kendilerinin, şu an görev yapan bu kişilerin
devlet memuru sıfatını yerine getirmedikleri gibi eğitim yöneticiliği konusunda
da yetersizliği ortadayken maalesef millî eğitim bu kadroların eline terk
edilmiştir. Uygulama
üniversitelerde de farklı değildir. Üniversitelerde öğretim görevlileri
ekonomik olarak Batı şartlarının çok altındadır. Avrupa’da üniversitelerde
öğretim görevlilerinin almış oldukları ücretlerin neredeyse beşte 1’i oranında
Türkiye’de ücret almaktadırlar. Üniversitelerde
yine öğretim görevlileri ile vakıf üniversitelerinde görev yapan öğretim
görevlilerinin maaşları arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Vakıf
üniversitelerindeki bu görevlilerle devlet üniversitelerindeki görevlilerin
maaşlarının denkleştirilmesi gerekmektedir. Bir pazar oluşturulmuş. Bu fiyata
çalışırsan çalışırsın şeklindeki bir dayatmanın öğretmenin kalitesine ve
duruşuna bir saygısızlık olarak algılamaktayız. Bu
bakımdan, üniversitelerin açılması mutlaka ülkenin ihtiyaçları doğrultusundadır
ancak bunu açarken siyasi bir hesap gütmek yerine, ülkenin ihtiyaçlarını
gözetip aynı zamanda bu üniversitelerde kaliteye, kantiteye
önem vermek, bu kalitenin yükselmesi için gayret göstermek, çaba sarf etmek,
“bir müdür bir mühür” anlayışından mutlaka uzaklaşmak gerekmektedir. Üniversiteler
akademik eğitim yapan kurumlardır. Bunlara eğer ilköğretim, ortaöğretim
kurumları da kurdurursanız karman çorman olur. Zaten her hükûmetin
her bakanına göre ikide bir değiştirilen… Oysaki Mustafa Kemal tarafından sadece
iki bakanlığın önüne “millî” ibaresi konmuştur. Bunlar değiştirilmemesi
gerektiği hâlde, gelen hükûmetler yazboz tahtasına
çevirmişlerdir millî eğitimin kurallarını. Dolayısıyla,
üniversiteye giriş konusunda birçok defa yapılan değişikliklere, Hükûmet, yeni bir değişiklikle önümüzdeki yıllarda tekrar
geçilmesini düşünmektedir. Üniversitelere girme noktasında birçok gencimiz
kapılarda beklerken bu gençlerin mutlak surette akademik eğitimlerini alması
konusunda bir çözüm bulunması gerekir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bulut. AHMET
DURAN BULUT (Devamla) - Bu gençlerin, üniversiteyi bitirenlerin istihdam alanı
açılması konusunda kendi birikimleri çerçevesinde teşvik edilerek,
kredilendirilerek kendi işlerinin kurulması konusunda
çözümler üretilmesi gerekmektedir. Bölgemiz… Aynı zamanda üniversite
öğrencilerine çevre ülkelerde iş bulması konusunda, oralara -beyin göçü
demeyeyim ama- bu yetişmiş elemanlarımızın, dünyanın her tarafında çalışarak
örnek olacak bir şekilde bu gençlerin dış ülkelere gitmelerine de yardımcı
olunması, ülke kalkınmasında faydalı olması konusunda teşvik edilmesi
gerekmektedir. Tasarının,
ülkemize, eğitim camiamıza tekrar hayırlı olmasını diliyorum. Ancak 1’inci
maddenin çok sakıncalı olduğunu, diğer bütün vakıf üniversitelerinin aynı
haktan yararlanması konusunda bir hak talep edeceklerini ve kazanacaklarını,
yeni bir kargaşaya sebebiyet vereceğini ifade ediyorum. Aynı şekilde devlet
üniversitelerinin de bu haktan faydalanması, vakıf üniversiteleriyle bu
dengesizliğin ortadan kaldırılması adına daha dikkatli olunması için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz tenkitlerimizi, eleştirilerimizi,
uyarılarımızı yaptık. Ancak Hükûmet bu konuda ve AKP
Grubu bu uyarılarımızı dikkatte almadı. Takdiri kendilerine yine bırakıyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bulut. Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. Buyurun
efendim. DTP GRUBU
ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan Bütçe
Komisyonunda görev yaptığımız sürece her gelen üniversite teklifine sıcak
baktık, üniversitelerin kurulması konusunda bütün sakıncalarını, eksikliklerini
bildiğimiz hâlde “evet” dedik. Özellikle de güneydoğuda üniversiteler kurulduğu
zaman -ki Gaziantep güneydoğunun nadide illerinden birisidir- orada devlet
üniversitesi olsun, özel vakıf üniversiteleri olsun kuruluşunda şüphesiz biz de
parti olarak “evet” diyoruz. Ancak “evet” derken, yani eğitim politikamız,
üniversiteler kurma politikamız, yarınlarımıza bakış açımız, planlamalar doğru
mudur? Yani bunu da sorgulamak gerekiyor. Yoksa ben tavsiye ederim milletvekili
arkadaşlarıma, Uludere’nin Şenoba beldesinde -ki “Segirke, üç tepe” eski adı- bulunduğunuzda şöyle etrafınıza
bakın, tam yedi tepede en küçüğü tabur olmak üzere alay ve tugay ışıklarının
yandığını göreceksiniz dağların tepesinde. Bunu niye söyledim? Yine
cezaevlerimizin… Adalet Bakanlığının açıklamasına göre ülkemizde yeni yeni cezaevleri yapılıyor. 100 bini aşkın tutuklu ve
hükümlü var. Yani karakol ve cezaevi yatırımı olarak gördüğümüz için daha çok,
biz üniversite gibi hayırlı adımları özel sektörden de gelse -ki vakıf
üniversiteleri özel sektördür- bunları elbette ki olumlu karşılıyoruz ama bir
gerçeği konuşmamız lazım. Şimdi, bakıyoruz, üniversitelerin yüzde 94’ü devlet
üniversitesi. Şimdi, Hükûmet “Her ilimize bir
üniversite.” dedi ve kurdu. Yasası geldiği zaman Mecliste bütün arkadaşlar, hep
birlikte “Evet” dedik. Ben Şırnak Üniversitesi Rektörünü aradım “Hayırlı olsun,
Şırnak’a gitmişsiniz.” dedim, “evet.” dedi. “Nasıl durumunuz? Nerede
kalıyorsunuz?” Tabii, şaşırdı Rektör. Ben, bu ara, geldiğinden bu yana
kendisine hayırlı olsuna gidemedim. “Şırnak Üniversitesi için kampüs yeri buldunuz mu?” dedim. Hâlâ kampüs
yeri arıyorlar. Bakın, dikkatinizi çekiyorum: Hâlâ Şırnak’ta kampüs yeri arıyor. Şırnak Üniversitesi kurulmuş, kampüs yeri aranıyor. Evet,
Şırnak-Uludere arasında üç dört alternatif var. 10 bin dönümlük bir yer lazım. İstimlaki olacak, binası olacak… Geçen bütçe görüşmelerinde
yüz yetmiş beş üniversitenin bütçelerini onayladık, en düşük ödenek yine Şırnak
iline ayrılmıştı. Tesadüf! Üniversitede en sonuncu il yine Şırnak ili. Şimdi,
yaklaşım tarzına bakın! Şimdi, Şırnak ilinde devlet, altyapısını, kendi üniversitesinin
fizibilitesini yapmadan, üniversiteyi kuracak yeri belirlemeden, oranın teknik,
sosyolojik, ekonomik, sosyal durumunu, sınır ticaretini, Habur
Kapısı’nı, ırmaklarını, dağlarını, orada yapılacak büyük HES barajlarını, Dicle
Barajı’nı, bütün bu ekonomiyi ve bütün dağlarındaki kömür yataklarını dikkate
almadan oraya gidiyor, sosyal bilimleri kuruyor, gidiyor bilmem ne bilimlerini
kuruyor. Oranın ne ekonomisiyle ne sosyal hayatıyla ne canlılığıyla
ne tarımıyla ne hayvancılığıyla ne ziraatıyla ne tekniğiyle… Yani oranın
geleceğini aydınlatacak ihtiyaçlarına yönelik bir anlayış yok. Kâğıt üzerinde
kuralım, dört tane fakültesi de oldu mu üniversite oldu, al sana üniversite! Ne
oluyor? Ben geçen
Erbil’e gittim. Heyet olarak ziyarete gittik.
Cumhurbaşkanı Sayın Talabani’yi ziyaret ettiğimizde, otel çıkışında baktım, 20
tane genç yanıma geldiler. “Ne yapıyorsunuz burada?” dedim. “Üniversite
okuyoruz.” dediler. “Ne üniversitesi okuyorsunuz?” “Ağabey, ben Duhok’ta mühendislik okuyorum.” dedi biri, birisi Erbil’de, üniversitede, bilişim üzerinde bir dalda eğitim
görüyor, birisi de Süleymaniye Üniversitesinde… Anlatıyor. Yani şunu
anlatmak istiyorum: Yani üniversiteler kurulduğu zaman eğer altyapılarını
hazırlamazsak, ister devlet ister vakıf üniversitesi olsun, ihtiyacını, ülkenin
temel ihtiyaçlarını belirlemezsek, kalifiye işsiz üniversiteli yaratırız.
Bakın, son işsizlik rakamlarına, istatistik rakamlarına bakın, gençlerde ve
özellikle yükseköğrenim gençlerinde, mezunlarında işsizlik oranının arttığını
göreceksiniz. Bu korkunç bir durum. Eğer ülkenin
ihtiyacına uygun üniversite mezunu yetiştirirseniz, bunun yerleştirilmesi de
sağlanır. Bir bakıma vakıf üniversiteleri –örneğin, TOBB’a
bağlı olabilir, diğerleri- teknik olarak -işte Sabancı Üniversitesi- kendi
işletme, fabrikalarına yönelik -başka başka üniversiteler- bazı dallar kuruyor,
burslu öğrenciler çalıştırıyor. Bu burslu öğrencileri de sonra sanayide kendi
alanlarında bir mecburi hizmete tabi tutuyorlar. Deniliyor
ki işte “Yüzde 94’ün dışında kalan yüzde 6 vakıf üniversitesi kazanç amacına
yönelik olmamak kaydıyla devlet gözetiminde eğitim yapar.” Bu doğru değil. Ben
hukuk bitirmiş –bakın, içim acıyarak söylüyorum- ve son iki taksitini ödeyemedi
diye mezuniyet belgesini alamadığı için stajını başlatamamış avukat adaylarının
çoğuna rastladım. Sırf iki taksiti ödeyemediği için… Eğer bu vakıf
üniversiteleri hayır için üniversite eğitimi yapıyorsa… Demin Millî Eğitim
Bakanı burada Bilkent Üniversitesinin rakamlarını açıkladı. Bilmem, yılda en
son 15 milyon TL vergi ödenmiş. Kazanmayan yer vergi öder mi? Ve alın bakayım,
üniversitelerin, vakıf üniversitelerinin bir tanesini gösterin bana, devletten
almamış, vergi bağışıklığı, teşvikten yararlanmamış ama öğrenci almış, okutmuş,
gerçekten de topluma kazandırmış. Şimdi, mantalite bu
olunca, siz, demokratikleşemeyen bir ülkede bir üniversitenin bilimsel
özgürlüğünü de sağlayamazsınız, özerkliğini de sağlayamazsınız. Vakıf üniversiteleri mantığında, devlet denetimi, YÖK olayı çokça
tartışılan bir olay ülkemizde. Evet,
gidin Paris’e, taksi şoförlerinin sayısı bellidir. Her isteyen taksi durağına
taksi koyamıyor. Koyduğu zaman çünkü o taksilerin mağduriyeti söz konusu
olacak, boş kalacaklar. Bir gerçek rakamlama yapmış taksi odaları Paris’te,
demiş ki: “İhtiyacı şu kadar Paris’in, daha fazla taksi konmaz.” Şimdi,
matematik öğretmeni, matematik bölümünü, bitiriyor fakülteyi, öğretmen
olamıyor. Oysaki öğretmen açığımız var. 10 bin tane yargıç, savcı açığımız var
ama ortada 10 binin üstünde hukuk mezunu var dolaşan. Şimdi,
bilimsel özgürlük, bilimsel özerklik, üniversitelerde, vakıf üniversitelerinde
uzmanlık, ihtisas, bunların öne çıkması gerekiyor. Evet, kabulümdür. Bakın, Hükûmet ARGE Yasası’nı çıkardı. Üniversiteler eğer akıllı
olsa bunu çok iyi değerlendirir. Hele hele vakıf
üniversiteleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Kaplan. HASİP
KAPLAN (Devamla) – Yap-İşlet-Devret Yasası’nı, enerji piyasaları ile ilgili
yasaları… Bakın, dikkat edin, vakıf üniversitelerinin -bakın, dikkat edin- bir
mütevelli heyeti var, 10-15 kişi kuruyor. Yani bunlar öyle çok, böyle bin
kişinin ortak kurduğu vakıflar değil. Nasıl oluyor? Bakıyorsunuz, bölüm bölüm, bölüm bölüm büyüyorlar. Bir de şu
yanı var: Arkadaşlar, üniversitelerimiz bu kadar yetkinse, planlıysa, doğruysa
eğitim sistemimiz, neden başbakanlarımız veya bakanlarımız çocuklarını
Amerika’ya gönderiyor, orada okutuyor? Gerçekten bunun cevabını… Bizim
üniversitelerimiz kalitesiz mi? Eğitim kalitesiz mi? Buradan iyi bir eğitimle
öğrenci yetiştiremiyor muyuz? Onun için mi Başbakanın çocukları gidiyor,
Amerika’da eğitim alıyor veya Londra’da alıyor, Oxford’a gidiyor, Cambridge’e gidiyor? İbrahim Tatlıses’in dediği gibi,
Oxford olsaydı Urfa’da, belki okurdu. Bu fırsat eşitliği devlet olanaklarında
uygun dağıtılırsa ve bilime, özgür üniversitelerimize kapı aralarsak biraz daha
yetkinleştirmiş olacağız. Antep’e
hayırlı olsun. Daha nice üniversiteler diliyorum. Güzel kentimize de yakışır
diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu. Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz
beş dakika. ÖZLEM
MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa
Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ek 109’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde
eğitim ve öğretimin en önemli unsurlar olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Ülkelerin gelişmesinin en önemli şartlarından birisi kalkınmanın tüm bölgelere
yayılabilmesidir. Maalesef ülkemizde, doğu ve batı arasında başta ekonomi olmak
üzere ciddi kalkınma farkı vardır. Bugün kırka yaklaşan
vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu sadece İstanbul’dadır. Anadolu’da
faaliyet gösteren vakıf üniversitesi Ankara haricinde yok denecek kadar azdır.
Bu durum eğitimde fırsat eşitliği açısından sağlıklı bir gelişme değildir. Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; güneydoğunun en önemli merkezi olan Gaziantep’te
üniversite kurmak ve böylece bölgemizin ekonomik, sosyal, kültürel gelişimine
katkıda bulunmak çok önemlidir. Ayrıca, bu üniversitelerde Ulu Önder Atatürk’ün
göstermiş olduğu çağdaş ve muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefine
ulaşmak için küresel değerler ışığında bilim, teknoloji ve sanat alanındaki
gelişmelerden yararlanarak ülkenin geleceği için bilgili, toplumsal sorumluluk
taşıyan ve ahlaki değerlerle donatılmış, çok yönlü genç nesilleri yetiştirmek
en önemli hedeflerimizden olmalıdır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep, sanayisi ile ülkemizin lokomotifi
konumundaki illerimizden biridir. Sanayide üretimin artması, çeşitlenmesi ve
rekabet etmesi ancak araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile mümkündür.
Üniversite-sanayi iş birliği, bugüne kadar, şehrimizde arzu edilen düzeyde
sağlanamamıştır. Açılan üniversitelerle, bölgemizde sanayinin gelişmesi ve
üretimin artışı için gerekli akademik katkı ve iş birliği sağlanmış olacaktır.
Ülkemizde yükseköğretime duyulan ihtiyaç aşikâr olup maalesef, ülkemiz
milyonlarca gencin üniversite okumak istediği hâlde kapıda kaldığı dünyadaki nadir
ülkelerden biridir. Devletimiz, tüm imkânlarını zorlamasına ve son yılda
neredeyse her ile bir üniversite açmış olmasına rağmen, bu ihtiyacı yeterince
karşılayamamaktadır. Bu durumda, maddi gücü olan vakıfların devletin yanında
yer alarak yükseköğretime destek olmaları ve vakıf üniversiteleri açmaları Türk
yükseköğreniminde yeni bir dönem başlatmıştır. Son on yılda, vakıf
üniversiteleri binlerce gencimize eğitim imkânı sağlamıştır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sorunlar
bugün, maalesef, ülkemizin en önemli gündemini oluşturmaktadır. Bu sorunların
temelinde eğitim ve öğretimin yetersizliği, yine bununla ilişkili sosyal ve
ekonomik kalkınmadaki yetersizliğin olduğu malumdur. Bu nedenle, özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılacak eğitim ve öğretime yönelik yatırımlar
önemli bir millî mesele ve büyük hizmettir. Ülkemize ve bölgemize hizmet
anlayışıyla yola çıkacak olan Zirve Üniversitesinin, ulusal ve uluslararası
eğitim ve araştırma alanında orijinal katkılar sağlayan, öğrencilerine ve
öğretim elemanlarına ve ülkemize katma değerler oluşturan bir bölge
üniversitesi olmasını temenni ediyorum. Bilginin
üretimi ve tedavülü konusunda günümüz dünyasında üniversitelerin yeri çok
önemlidir ve üniversitelerin en temel görevleri, eğitim-öğretim, araştırma ve
geliştirmedir. Bunun yanı sıra, gelecek nesilleri bilgili, ahlaklı, vatansever,
aynı zamanda cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve inkılaplarına
bağlı olarak yetiştirmeleri için eğitim kurumlarımıza ve üniversitelerimize çok
önemli görevler düşmektedir. Bu
duygularla, yeni açılacak Zirve Üniversitesinin ve Yeni Yüzyıl Üniversitesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak
üzere ve Komisyonumuz olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkürü bir borç
biliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Müftüoğlu. Şahsı
adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş. Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf
üniversitelerinin kuruluşu ve TOBB Üniversitesiyle ilgili gelir vergilerinin
dağılımıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yeni kurulacak vakıf
üniversitelerinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Değerli milletvekilleri, vakıf üniversitesi kurabilmek belli bir kanuna
tabi. Çıkar amaçlı vakıf üniversitesi kurulamıyor, kâr
amaçlı vakıf üniversitesi bizim kanunlarımıza göre kurulamıyor. Hatta
Yükseköğretim Kurumunda öyle mücadeleler oldu ki bir kısım işçi sendikalarının
üniversite kurma istekleri, o üniversiteye verilecek isim konusunda dahi
çeşitli ihtilaflar oldu geçmişte. Sayın Sağlam iyi bilecekler, Gürüz zamanında
üniversitede bazı yasa değişiklikleri yapılmak istendi ve 9’uncu
Cumhurbaşkanımızın ismi altında kitapçıklar yayınlandı ve üniversiteyi geriye
götürebilecek, özerkliğini tartışmalı hâle getirebilecek birçok girişimlerde
bulundu. Ben üniversite öğretim üyesi olarak dokuz ay bu işle ilgili mücadelede
bulundum. Değerli
milletvekilleri, TOBB Üniversitesi, gerçekten ülkemizde vakıfların kurduğu
güzide bir üniversitedir. O üniversitede çok ciddi eğitimler de verilecektir. Ama, Bilkent Üniversitesinde yapılan yanlışın bunun
gerekçesi hâline getirilmesi yanlıştır. Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz, TOBB
Üniversitesine destek vermek isteyebilir ve bunu belli bir rakama da
bağlayabilir, gelir vergisine katkıda bulundukları oranda parayı, Meclisteki
üniversite bütçeleri sırasında, “Ben bunlara vermek istiyorum, bu eğitim
enstitülerine, bu enstitü çalışmalarına destek vermek istiyorum.” diyebilir ve
bu sorumluluğu da Hükûmetimiz alır, Türkiye Büyük
Millet Meclisimiz de bu bütçeleri onaylar ya da değiştirir. Ülkede
çok ciddi ekonomik bunalım yaşanıyor. Burada bahsedilen, bütçeden ve
bağışlardan alınacak gelirlerle tıp merkezinin kurulması, ilköğretim okulunun
açılması, ortaöğretim kurumlarının açılması haksız bir rekabettir. Siz öğrenci
alacaksınız ilkokula ve bunun yüzde 70’ine burs vereceksiniz. Nereden? Türkiye
Cumhuriyeti maliyesinin gelir vergisinden. Onlara diyorsunuz ki, Sayın Millî
Eğitim Bakanımız diyor ki: “Siz TOBB Üniversitesinin ilkokullarına kaydolun,
burslar bizden.” Bunun anlamı budur. Hâlbuki, vakıf
üniversitelerimiz hatta devlet üniversitelerimiz, çeşitli dönemlerde
üniversitelerini tanıtıyorlar “Ey öğrenciler, başarılı öğrenciler, bizim
fakültelerimizi tercih edin.” diyorlar. Şu anda, Ankara’da, Gazi
Üniversitesinin, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin ilk ve ortaöğretim kurumları
var, çok da başarılı kurumlar. Mesela, Gazi Üniversitesinin okul binası yok, yeri
yok henüz. Ama siz diyorsunuz ki: “Siz TOBB’a gidin,
ilkokula kaydolun, burs bizden. Yani biz sizi okutacağız.” Nereden? O kurumun
çalışanlarının vereceği bağıştan. Peki,
şimdi, o kurumun çalışanlarının gelir vergisini devletimize ortak olarak ödüyor
isek, şimdi o kurum acaba kaç kişiyle çalışıyor? Diyelim ki bin kişiyle
çalışıyor. Bu, geliri artırabilmek için 3 bine çıkacak. Çalışan
sayısını 3 bine çıkaracak. Niye? Gelir vergisi 3 kat artsın diye. Siz kadro
sayısını şu anda üniversitelerde kısıyorsunuz. “Kamu üniversitelerinden norm
kadroya geç.” diyorsunuz. Gazi Üniversitesinde öyle. Benim
üniversitem, Kırıkkale Üniversitesinde 18 trilyon paraya ihtiyacım var. Millî
Eğitim Bakanımla konuştum, paranın başındaki Devlet Bakanıyla konuştum, Kırıkkale
AKP milletvekilleriyle konuştum. On iki yıldır inşaatı devam eden binalarımız
var. İstediğim 18 trilyon. Bunu verin oraya, oraya 10 bin yeni öğrenci girecek.
Bunun için kıpırdamıyoruz. Bakın,
bir mühür, bir müdürle yeni üniversiteler kurduk. Güzel bir gelişim. İsterseniz
buna “siyasi vaat” deyin, ne derseniz deyin, ama bu okulların okullaşması
lazım. Onlara bina lazım, rektörlük imkânları lazım, öğretim üyelerinin
oturacağı mekânlar lazım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Durmuş. OSMAN
DURMUŞ (Devamla) – Şimdi, zaman zaman Kamer Genç
çıkıyor buraya, her gün Tunceli’nin üniversitesinin yurdunun olmadığını
söylüyor. Bir öğrenci yurdunu yapamayan bir devlet konumuna düşüyoruz ama TOBB
gibi, üyelerinin her biri devlete ciddi hibeler yapabilecek, imkânları olan bir
üniversiteye de devletin vergisini bağışlıyoruz. Bu hukuksuzudur, bu
adaletsizdir, Anayasa’ya aykırıdır, 2547 sayılı Yasa’ya aykırıdır, gelir
vergisi kanunlarına aykırıdır. Bu yanlış. Bu
yanlıştan nasıl dönülür? TOBB’a destek vermek
istiyorsanız bütçesine ilave katın ama bunu yirmi beş yıl verginize ortak
yapmayın. Yapmayın, bu doğru değil. Bu, yol olacak. Yarın iktidar sizden
gidecek, birileri bunu sıraya koyacak ve devlet üniversiteleri çökmeye
başlayacak. Sağlık
merkezi dediğiniz zaman, Anadolu Sağlık Grubunun merkezi var Gebze’de. Devasa
bir hastanedir. Bunlar şimdi Haberal’ın karşısında
devasa bir hastane kuracaklar ama orada çalışanların vergisini devlet verecek. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Durmuş, tamamlayın lütfen. OSMAN
DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, bitiriyorum. Bu yol
doğru bir yol değil. Kâr amaçlı olmayan vakıf üniversitelerinin tüm
gelirlerinin gelir vergilerinin, maaşlarından doğan gelir vergilerinin onlara
hibe olarak verilmesi doğru değil. Üniversiteler arasında, vakıf üniversiteleri
arasında olumsuz bir tepki oluşturacaksınız, kamu üniversitelerini daha da
küstüreceksiniz diye düşünüyorum. Bu
yasanın bu sakıncasını giderin diğer konularına tamamıyla destek verelim diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Sayın Durmuş, teşekkür ediyorum. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak
istiyorum. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Değerli
Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş Bey’in “Kırıkkale’ye 18 trilyon para
lazım…” Bunu Maliyenin başındaki insanla konuştuğunu, benimle konuştuğunu fakat
bizim kılımızı kıpırdatmadığımızı söyledi. Ben yüce Meclisi bilgilendirmek için
söylüyorum, bu maalesef yaralayıcı bir beyandır, kılımızı kıpırdatmadığımız. Bakın
2008 yılında bizim Kırıkkale Üniversitesinin yatırımlarına bütçeden ayırdığımız
para 14 trilyon 860 milyar Türk lirasıdır. 2009 yılında yatırımlar için
ayırdığımız para 25 trilyon 600 milyar Türk lirasıdır yani sadece 2008, 2009’da
ayırdığımız para 40 trilyondan daha fazladır. Diş Hekimliği Fakültesi Kırıkkale
Üniversitesinde bizim dönemimizde kurulmuştur. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Devam eden üniversiteler için söyledim Sayın Bakan. Daha
evvel siz “Söz vermedim.” dediniz, bunu kürsüden söylediniz. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Güzel Sanatlar Fakültesi bizim dönemimizde
kurulmuştur. Netice itibarıyla “18 trilyona ihtiyaç var.” dediğiniz, siz 2007
yılında bunu benimle konuştunuz. Son iki yılda 40 trilyonun üzerinde bir
yatırım bütçesi verilmiştir. Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum. Sağ olun
efendim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri
okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesi ile eklenen ek madde 109’un
(d) bendinden sonra gelmek üzere “e) Hukuk
Fakültesinden (f) Eğitim Fakültesinden” ibaresinin eklenmesini ve bent
sıralamasının buna göre teselsül ettirilmesini arz ederim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 307 Sıra
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik yapılmasına dair
Kanun Tasarısının Çerçeve 2 nci maddesi ile 2809
sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 109'un 2 nci fıkrasına
d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentlerin
eklenmesini ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz. “e) Hukuk
Fakültesinden, f) Eğitim Fakültesinden,”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeleri mi okutayım? MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeleri okutuyorum. Gerekçe: Yirmi
birinci yüzyılda gerek özel gerekse kamu alanında yönetim modelleri değişirken
ulusal ve uluslar arası alanda bu yönetim modellerinin temelini sağlayan
birleştirici unsur olarak hukuk ön plana çıkmaktadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi
çağdaş devletin en önemli özelliği olmasının yanı sıra, uluslar arası
ilişkilerin de temel taşı olmaktadır. Günümüzde
dünyamızın sorunları devlet sınırları içinde çözülmekten uzaktır. Güvenlikten
çevreye uluslar arası finansal sorunlardan teknolojik gelişmeye kadar geniş alanlarda
devletler iş birliği yapmakta ve devlet sınırlarını aşan sorunlara çözümler
üretmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği ile dünyanın diğer ülkeleri ile olan
iktisadi, siyasal, kültürel ilişkilerimiz ister istemez hukuksal plana
yansımakta ve özellikle Avrupa dillerinden birini iyi bilen hukukçulara ihtiyaç
duyulmaktadır. Adalet
hizmetinin işleyişine çağa uygun rasyonellik kazandırılması doğrultusunda
Türkiye'de başlatılan çalışmalar, konunun kalkınma planlarında da yer almasıyla
birlikte hız kazanmıştır. Adli sistemin mekan, araç ve
gereçler açısından modernize edilmesi, hizmetin iyileştirilmesi elbette
gereklidir. Ancak bunun yanında, bu sistemi çalıştıran, mekan,
araç ve gereçleri kullanan insan faktörü de göz ardı edilemez. Son 20 yılda,
ülkemizde hukuk fakültelerinin sayısında belirli bir artış söz konusu olmakla
birlikte, bu artış nüfus artış hızımızın, bu alanda artan dava ve uyuşmazlık
sayısının çok altında kalmaktadır. Hukuk
alanındaki hizmetlerin etkin ve verimli bir şekilde sunulmasında temel eleman
kaynağı olan hukuk eğitiminin hem geliştirilmesi hem de yaygınlaştırılması
gerekmektedir. Avrupa Birliği ile müzakere sürecine başlamış ülkemizde, temel
hukuk eğitiminin yanı sıra uluslararası hukuk konusunda uzman genç hukukçulara
da ihtiyaç vardır. Hukukçunun
iyi yetişebilmesi için, çeşitli koşulların birlikte gerçekleşmesi
gerekmektedir. Bu koşulların en önemlilerinden birisi, hukuk fakültelerinde
üretilen ve öğretilen bilimsel görüşlerin uygulama ve biçimlendirilmesidir. Sosyal,
ekonomik gelişmelerin gerisinde kalmayan, bunları göz önünde bulunduran bir
hukuk eğitimi modern Türkiye'nin gelişmesinde, hukuk sisteminin kurulmasında ve
yaşatılmasında yaşamsal bir etkendir. Demokratik sosyal ve hukuksal değerler
sistemini geliştiren hukukçular yetiştirmek üzere zirve üniversitesi bünyesinde
hukuk fakültesi kurulması uygun görülmektedir. BAŞKAN –
Diğer gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Evrensel
bilim ve teknolojiyi esas alarak, demokratik sosyal ve hukuksal değerler
sistemini geliştiren hukukçular ve yaratıcı düşünceye sahip bireyler yetiştiren
eğitimciler yetiştirmek üzere, Zirve Üniversitesi bünyesinde hukuk ve eğitim
fakültelerinin kurulması amaçlanmaktadır. BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul
edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı… (AK PARTİ sıralarından “Geç kaldı, geç
kaldı” sesleri) BAŞKAN –
Bir dahaki sefere… Oylamaya arz ettim Sayın Genç. Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime
on dakika ara veriyorum arkadaşlar. Kapanma Saati: 18.12 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:18.28 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum: VII.- ÖNERİLER A) Danışma
Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 24 ve 25 Şubat 2009 Salı ve
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 26 Şubat 2009
Perşembe günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesine ve
29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05/03/2009
Perşembe gününden başlamak üzere 15 gün ara verilmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No:
Tarihi:19.2.2009 Danışma
Kurulunun 19 Şubat 2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki
önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler 1) 19.02.2009 Tarihinde dağıtılan 323 Sıra Sayılı
Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve
görüşmelerinin Genel Kurulun 26.02.2009 Perşembe günkü birleşimde yapılmasının,
Gündemin
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında
bulunan 100 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4. sırasına, Gelen Kağıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 330
sıra sayılı kanun tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 5. sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin, Genel
Kurulun; 24 ve 25 Şubat 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
sorular ve Diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesinin, 26 Şubat 2009 Perşembe günkü birleşiminde 1 saat süre ile sözlü
soruların görüşülmesinin, Genel
Kurulun; 24 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde 15:00-20:00 saatleri arasında,
25 ve 26
Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde ise 14:00-20:00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin, 2) 29
Mart 2009 tarihinde yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri nedeniyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına, 05.3.2009 Perşembe gününden
başlamak üzere 15 gün ara verilmesinin, Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür. BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, 307 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)
(Devam) BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet yerinde. 2’nci
maddeye bağlı ek 110’uncu maddeyi okutuyorum: Yeni
Yüzyıl Üniversitesi EKMADDE
110- İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine
tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Yeni Yüzyıl Üniversitesi adıyla
bir vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a) Tıp
Fakültesinden, b) Sağlık
Bilimleri Fakültesinden, c) Diş
Hekimliği Fakültesinden, ç)
Eczacılık Fakültesinden, d)
Fen-Edebiyat Fakültesinden, e)
Mühendislik-Mimarlık Fakültesinden, f)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden, g)
İletişim Fakültesinden, ğ) Güzel
Sanatlar Fakültesinden, h) Hukuk
Fakültesinden, ı)
İşletmecilik Meslek Yüksekokulundan, i) Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan, j) Sağlık
Bilimleri Enstitüsünden, k) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden, l) Fen
Bilimleri Enstitüsünden, m)
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsünden, oluşur.” BAŞKAN –
Madde üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal, ikinci söz Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir; şahısları adına
Mehmet Sarı, Gaziantep; Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekilleri. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ali Koçal, Zonguldak
Milletvekili. Sayın Koçal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Yasasında
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ek 110’uncu maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, burada ek 110’uncu maddeyle İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim
Vakfı tarafından Yeni Yüzyıl Üniversitesi adı altında bir üniversite
kurulmaktadır. Bu üniversitenin çeşitli bölümleri vardır, arkadaşlar okuttular
zaten. Burada bizim grup olarak söyleyeceğimiz bir şey yok. Hayırlı olmasını
temenni ediyoruz ancak burada (h) maddesinde bir hukuk fakültesi ilave
edilmiştir. Hukuk fakültesi, aslında YÖK’ten gelen listede olmayan bir fakülte,
Komisyonda ilave edilmiş olan bir fakülte. Acaba Komisyonda bu neden ilave
edildi? YÖK buna karşı mıdır? Karşıysa neden karşıdır? Ona bir bakmak
gerekiyor, onu bir değerlendirmek gerekiyor. Sanıyorum orada, Komisyonla YÖK
arasında bir çelişki var gibi görülüyor. Değerli
milletvekilleri, aslında, tabii, burada 1’inci madde, bu yasanın 1’inci maddesi
kabul edildikten sonra diğer maddeleriyle ilgili söylenebilecek,
konuşulabilecek çok fazla bir şey yok. Hepsi de hepimiz tarafından kabul
edilebilir nitelikte maddeler. Sonuç
olarak üniversite kuruluyor, ülkemizin eğitimiyle ilgili güzel işler yapılıyor
ama 1’inci maddeyle ilgili hemen hemen muhalefetteki
parti sözcülerinin tamamı görüşlerini ortaya koydu ve buradaki çekincelerini
ortaya koydular. Bundan sonra da tekrar maddenin kabul edilmesi gerçekten çok
da uygun olmamıştır diye düşünüyoruz. Bu
maddeyle ilgili neler söylendi diye bakacak olursak, örneğin işte, yirmi beş
yıl süreyle alacağı gelir vergisini TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine
bağışlamış olacaktır bu maddeyle ilgili. “Devletin gelir vergisi alacağından
vazgeçmesi söz konusu olacak, özel ve ayrıcalıklı bir gelir transferi söz
konusu olacak burada.” deniyor ve “Bu uygulama Anayasa’ya aykırıdır.” dedi
arkadaşlarımız “Fırsat eşitliğine aykırıdır.” denildi. “Devlet üniversitelerine
ve diğer vakıf üniversitelerine tanınmayan bir hakkın bir tek üniversiteye
tanınması haksızlıktır, kayırmadır.” denildi, “Buna hiç kimsenin hakkı
olmamalıdır.” denildi ama buna rağmen yine iktidarın oylarıyla 1’inci madde
kabul edilmiş oldu. Aslında bu maddenin yasalaşmasıyla herhâlde hayırlara
vesile olan bir iş yapmış olmayacağız gibi görülüyor. Hayırlara vesile değil de
haksızlıklara ve huzursuzluklara vesile olan bir iş yapmış gibi olacağız. Bunu
tekrar milletvekillerimizin bilgilerine sunmak istedim. Değerli
milletvekilleri, tabii, bu konuları konuşurken millî eğitimden, Millî Eğitim
Bakanımızdan, eğitimin gidişatından da biraz söz etmek gerekir ama tabii, sabah
ilk oturumda Sayın Bakanın sinir kat sayısı biraz yüksekti, eleştirilere falan
çok fazla tahammül edemiyor. Herhâlde biraz da Sayın Başbakandan etkilenmiş
olmalı ama gene de ben söyleyeceklerimi söylemek istiyorum. Öncelikle, tabii,
hepiniz biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı iyi yönetilmiyor, herkesin bu
konuda çok büyük şikâyetleri var çünkü millî eğitim çalışanları huzursuzdur,
millî eğitimde çalışma barışı bozulmuştur, eğitimciler üzerindeki baskı ve
taraflı yönetim büyük bir çoğunluk tarafından eleştirilmektedir, Millî Eğitim
Bakanlığının bu Bakanla yürümediği kanaati yaygınlaşmıştır iyice ve buna bağlı
olarak da yapılan anketlere bakılacak olursa öğretmenler kendi aralarında, 58
bin öğretmenin kendi arasında yaptığı bir araştırma sonucunda Sayın Bakanın 1.8 ile en az oyu aldığını görüyoruz. Aslında bu durumu
gördükten sonra Sayın Bakanın durumunu bir gözden geçirmesi lazımdı diye
düşünüyorum. Tabii, bunun nedenini irdeleyecek olursak niye bu kadar az oy
almıştır Sayın Bakan? Millî eğitimde birçok sorun çözülmedi, çözülemedi.
Bakanın siyasi çıkar peşinde olduğu daha çok yaygın hâle geldi. Örneğin Millî
Eğitim Bakanlığı tam bir kadrolaşma gerçekleştirdi bu Sayın Bakan döneminde.
Laiklik, cumhuriyet ve Atatürk karşıtları ödüllendirilmiş oldu bu dönemde ve
donanımlı eğitimciler oraya buraya sürüldü, ihmal edildi, onun yerine liyakati
olmayan ama siyasi yönden Sayın Bakanı tatmin eden kişiler ödüllendirilmiş
oldu. Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenlerin kadrolu
ataması yapılmamış oldu, onların yerine iş güvencesiz çalışmayı esas alan
geçici ve sözleşmeli öğretmenlik, yani ucuz iş gücü uygulaması
yaygınlaştırılmış oldu ve tespitlere göre, biliyorsunuz -geçenlerde de
söylemiştik- 50 binin üzerinde sözleşmeli, 150 binin üzerinde de ücretli
öğretmen çalışmaktadır, yani kadrolu öğretmen yavaş yavaş
rafa kaldırılıyor artık bu gidişle. Ayrıca,
öğretmenlerin sendikal örgütlenmeleri önündeki yasal ve fiilî engeller
kaldırılmadı bu dönemde iktidar tarafından söz verilmesine karşı, grevli, toplu
sözleşmeli sendika hakkı yönünde adımlar atılmadı. Siz bana
öyle dikkatli dikkatli bakıyorsunuz ama, bunları siz de biliyorsunuz, yani “boşuna konuşuyorsun”
gibi söylüyorsun. Eğitimde,
hepiniz görüyorsunuz, her birimizin illerinde okullarımız vardır, oradaki
hizmetli açıkları, memur açıkları bir türlü giderilemedi. Okulların kendi
çabalarıyla, velilerin ödedikleri paralarla hizmetli ve memur görevi yerine
getirilmektedir. Ve bu
arada -Sayın Bakan tarafından da çok iyi biliniyor zaten- ilköğretim
öğrencilerinin öğretim şekline göre yüzde 45’i normal eğitim yapan okullarda,
yüzde 55’i de ikili eğitim yapan okullarda okumaktadır. Böylece ikili
öğretimden normal öğretime geçemedik. Şehir ilköğretim okullarının üçte 2’sinde
ikili öğretim yapılırken, köy ilköğretim okullarında da birleştirilmiş sınıflar
hâlâ devam ediyor. Çağımızda artık birleştirilmiş sınıfların hâlâ devam ediyor
olması da çok üzücüdür, dikkatinizi çekmek istiyorum bu konuda. Ve yine,
78 bini erkek olmak üzere 195 bini kız olmak üzere, okula gitmeyen 273 bin
altı-on üç yaş grubundaki çocuklarımızın eğitim hizmetlerinden yararlanmadığını
görüyoruz. Yine,
Türkiye'deki 8 milyon engellinin yüzde 36’sı okuma yazma bilmemektedir. Engelliler
arasında ilkokul mezunlarının oranı yüzde 41 iken, yüksekokula devam edenler ne
yazık ki sadece 2,24 civarında. Yine,
derslik eksikleri giderilememiştir, hâlen 70 bin derslik eksiği vardır, bunu
bilgilerinize sunmak isterim. Okullardaki araç, gereç, kütüphane, fiziki
altyapı ve donatım yetersizliği hâlâ devam etmektedir. Ders
kitaplarının içeriğiyle ilgili tartışmalar sürmektedir. Ders kitaplarıyla
ilgili Talim ve Terbiye Kurulu devre dışı bırakılmıştır. Ders kitapları
Türkiye’de artık bir rant hâline dönüşmüştür ve bu
Sayın Bakan döneminde bu gerçekleşmiştir. Eğitimde,
tabii, yeni sorunları gündeme getiren… Sözleşmeli, ücretli ve bunlar gibi
öğretmenlik uygulamasına çözüm üretilememiştir. Kadrolu öğretmen ataması
bilinçli olarak yapılmamaktadır, ama eğitimin vazgeçilmez unsuru öğretmendir ve
eğitimin niteliği öğretmenin niteliğiyle doğru orantılıdır. Öğretmenlik mesleği
düzenlilik ve süreklilik gerektirir. Bunu Sayın Bakan kendisi de iyi biliyor.
Sözleşmeli öğretmenlerin mevcut çalışma koşullarıyla öğrencilere faydalı
olabilmesinin mümkün olmadığını artık her yurttaş bilmektedir. Bu nedenle,
bütün öğretmenler kadrolu ve iş güvencesine sahip olarak çalıştırılmak
durumundadır. Ama, Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî
Eğitim Bakanımız, ne yazık ki, öğretmenler üzerinden maliyet hesabı
yaptığından, bu ilkeleri, bu düşünceleri gerçekleştirme yönünde bir adım
atmamaktadır, atmamakta çaba sarf etmektedir. Dolayısıyla,
Sayın Bakanın ayrıca okulların elektriğini ödeyemeyen ve elektrikleri kestiren
bir bakan olarak tarihe geçeceğini de burada ifade etmek isterim. Biliyorsunuz,
İstanbul’daki okulların elektriklerinin ve doğal gazının ödenmesiyle ilgili
-basında da yer aldı- velilerden paralar toplandı, veliler zor durumda
bırakıldı ve bazı okullara da hacizler geldi, ama tabii, veliler çocuklarını okutmak için para ödemek
durumunda bırakıldılar. Niye? İşte
“Kaynak yok, onun için para toplamaya mecburuz.” gibi bir düşünce içerisinde
olunduğu için, ama, bir diğer taraftan da bir
üniversite kuruyoruz, o üniversitenin bütün gelirlerinden elde edilecek
vergileri o üniversiteye bağışlıyoruz bir diğer taraftan da yüzde 70’i işte
burslu okuyacak diyoruz. Paraları oraya, vergileri oraya bağışlamış oluyoruz. Bu arada,
tabii, elektrik faturalarını ödeme sorumluluğu velilerin değil bunu bilmemiz
lazım, Millî Eğitim Bakanlığının sorumluluğundadır. Bunu
tekrar etmek lazım. Devlet bu giderler için vatandaşlarından vergi
almaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Koçal. ALİ KOÇAL
(Devamla) - Bir taraftan, vatandaşlarımıza “Ödediğiniz vergiler size okul, yol,
su, elektrik olarak geri dönecek.” diyoruz. Diğer yandan da, okulların
elektriklerinin kesilmesine duyarsız kalıyoruz. İhtiyaçlarının giderilmesiyle
ilgili Bakanlığın, devletin herhangi bir katkısı olmuyor. Bunlar tamamen
çelişkidir. Tüm
bunlar ve burada zamanım yetmediği için sayamadığım birçok nedenlerle aslında
öğretmenler ve vatandaşlar, dolayısıyla Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’i Millî Eğitim Bakanı olarak görmek istemiyorlar değerli arkadaşlar. Bu,
anketlerde de böyle çıkıyor. Dolayısıyla, eğitimciler, vatandaşlar huzursuzdur
bu konuda, rahatsızdır ve Bakan artık güvensizliğin bir adresi olmuştur. O nedenle de Sayın Bakanın
görevinden ayrılması hayırlara vesile olacak diye düşünüyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Koçal. AHMET
YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım cevaplasın. BAŞKAN -
Buyurun. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Değerli Milletvekilimizin emirlerini derhâl yerine getireceğim, müsterih olsun!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi,
arkadaşlar, burada Değerli Milletvekilinin sarf ettiği şu sözler kesinlikle
gerçekle bağdaşmamaktadır. Hiçbir okulumuza haciz gelmemiştir; bir. İki:
İstanbul’da geçmişe yönelik olarak elektrik borcu da değil, doğal gaz borçları
biriken okullar var müdürlerin ihmalinden dolayı, yıllar öncesine ait. İstanbul
İl Millî Eğitim Müdürlüğü bu okullara bunların işte okul aile birlikleri
tarafından ödenmesiyle ilgili bir yazı göndermiştir ve benim konuyu öğrenmem
üzerine bu yazı iptal edilmiştir, müdahil oldum ve meseleyi kesinlikle devlet
kaynaklarıyla çözdük. Böyle de bir problem yok. Sanki hiçbir okulda elektrik
parası ödenmiyor, doğal gaz parası ödenmiyor. Yani biz, Sayın Vekilim, sizin
partinize tahsis edilen hazine yardımıyla bunlar ödenmiyor. Zaten onunla da
ödenmesi mümkün değil. Dolayısıyla, bunların hepsi ödenmektedir. Lütfen burada
gerçekleri saptırmayalım. Siz subjektif
bakabilirsiniz, benim bakanlığımı beğenmeyebilirsiniz, bu sizin en tabii
hakkınızdır ama ben bakanlıktan ayrıldığım zaman bir Cumhuriyet Halk Partisinin
bakanı olmayacağımdan da emin olabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir. Sayın
Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU
ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesinin Ek Madde 110 üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Yeni
Yüzyıl Üniversitesi İstanbul’da kurulmakta, İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim
Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip
“Yeni Yüzyıl Üniversitesi” adıyla yeni bir üniversite kurulmaktadır. Bu
üniversitenin 15 milyona yakın nüfusuyla beş yıl İl Emniyet Müdürü olarak görev
yaptığım güzel İstanbul’umuzun eğitimine katkı sağlayacağına inanıyorum. Bu
Vakfın sağlık konusunda olduğu gibi diğer eğitim konularında da başarılı
olacağına inanıyor, kendilerine üstün başarılar diliyorum. Değerli
milletvekilleri, kendi ilim Gaziantep’te de yine bir vakıf tarafından “zirve”
adı altında bir Zirve Üniversitesi kurulmaktadır. Zirve Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlı olarak sekiz fakülte oluşturulmaktadır. Bir kere
üniversitenin kuruluş amacı ülkenin gelişiminin en önemli şartlarından biri
olan kalkınmanın tüm bölgelere yayılabilmesi aşamasında Güneydoğu Anadolu
Bölgesi için bir ilk adım olmaktadır. Üniversitenin, fakülteye geçmesi
planlanan, 2009-2010 öğretim yılında 140 ön lisans, 630 lisans, 40 lisansüstü
öğrenci almayı hedeflediği görülmektedir. Üniversitenin tüm fakültelerinin
açmayı planladığı sekizinci yılında 5.570 öğrenci kapasitesine ulaşacaktır. Ülkemizde
kırka yakın vakıf üniversiteleri bulunmaktadır. Bu üniversiteler genellikle
Ankara, İzmir, İstanbul gibi şehirlerimizdedir. Eğitimde fırsat eşitliği
bakımından, büyükşehirlerimizdeki bunların diğer illere de yayılmasında yarar
vardır. Güneydoğu
Anadolu’nun ve Gaziantep’in diğer sosyoekonomik ve kültürel sorunları da
dikkate alındığında, bu üniversite çözüm için ciddi bir katkı sağlayacaktır.
Öte yandan, bölgenin, kentlerin kültürel yapısına göre ihtiyacı olan yetişmiş
vasıflı eleman ihtiyacının karşılanmasında bölgesel programları en yüksek olan
öğretim kurumlarına ihtiyaç vardır. Sanayi ve
ticaretiyle ülke için lokomotif bir şehir olan Gaziantep’te, sanayide üretimin
artması, çeşitlenmesi ve rekabet etmesi ancak ARGE faaliyetleriyle mümkündür.
Zirve Üniversitesi bölgede sanayinin gelişmesi ve üretimin artışı için gerekli
akademik katkıyı ve iş birliğini amaçlamaktadır. Zirve Üniversitesi, ülkemiz ve
bölgemize hizmet anlayışıyla yola çıkmıştır. Bu bağlamda, ulusal ve
uluslararası eğitim ve araştırma alanında orijinal katkılar sağlayabilecektir.
Yine öğrencilerine ve eğitim elemanlarına ve ülkemize yüksek katma değerler
oluşturabilen bu bölge üniversitesi olabilecek kapasitede olacaktır.
Gaziantepli hemşehrilerimin ve İstanbullu
vatandaşlarımızın yeni vakıf üniversiteleri kurmalarını bekliyorum. Değerli
milletvekilleri, eğitim, ülkelerin ve bölgelerin kalkınmalarının temel itici
gücüdür. Ülkemiz gibi ekonomik göstergeleri olumsuz olan ülkelerde bu önem daha
da öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizdeki okullaşma oranının da büyük
önemi olduğu dikkatten kaçmamaktadır. Gaziantep özelinde rakamlarla bir değerlendirme
yaptığımızda bu gerekliliğin daha da belirgin olduğu görülecektir. Örneğin,
Gaziantep ÖSS’de son üç yıldaki başarı grafiğiyle olumsuz bir tablo
çizmektedir. Sınava girenler içerisinde baraj puanı ve üzerini alanların
oranlarında 2005’te 37’nci, 2006’da 49’uncu, 2007’de 58’inci sırada olan
Gaziantep’in eğitim düzeyi ve süreci kaygı vericidir. Kenar semtlerdeki orta
dereceli okulların çoğu çift tedrisat yapmaktadır. Bazı sınıflarda, üzülerek
söylüyorum, 70-80 öğrenci bulunmaktadır. Yine Gaziantep okul öncesi eğitimde
2006 yılı verilerine göre ilgili yaş grubu çocuklarının katılımı bağlamında
yüzde 11’lik oranla ülke genelinde sondan 4’üncü sıradadır. Belediyeler,
okul yerlerinin planlarını değiştirip iş yerleri açmayı bırakıp okullar ve
sınıflar açmak mecburiyetindedir. Çünkü Millî Eğitim Bakanlığı Gaziantep’e para
göndermektedir, ancak okul yeri arsa bulunmamaktadır. Bunu Gaziantep’in yerel
yöneticileri mutlaka çözmelidir. Gaziantep’te
rakamların bu şekilde olmasının en büyük nedeni göçtür. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde sanayileşme bakımından en gelişmiş il olan Gaziantep’te son
açıklanan TÜİK rakamlarına göre nüfusun 1 milyon 612 bin 223 olduğu
görülmektedir. Bu nüfus da yine Gaziantep’in doğum oranlarıyla göz önüne
alındığında nüfusun yaklaşık yüzde 6,6’sının göçle geliştiği bilinmektedir. Bu
rakam, devlet yatırımlarının eğitim alanında yeterli kalmadığı bir yapı olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, Gaziantep’te kurulacak olan bir vakıf
üniversitesinin okullaşma oranı bağlamında ciddi katkılar sağlayacağına
inanıyorum. Bununla birlikte, bilgi üretmeyi, kullanmayı ve yaymayı hedefleyen
gençler yetiştirmeyi hedefleyen yeni üniversite, bilimsel düşünceye de katkı
sağlayacaktır. Değerli
milletvekilleri, üniversitelerin toplumla iç içe bir yapı arz etmeleri
gerekliliktir. Böylece, bilimsel düşünüş sisteminin hâkim olması gereken
üniversite, içerisinde bulundukları toplumun ekonomik ve toplumsal sorunlarına
çözümler bulacaktır. Bu bağlamda, Anadolu’da yaygınlaşacak olan vakıf
üniversiteleri Anadolu’nun da gelişmişliğine katkı sağlayacaktır. Gaziantep’te
kurulacak vakıf üniversitesiyle de hem kentin hem de Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin ekonomik katkılarının daha verimli kullanmasının da önü açılacak,
nitelikli iş gücü sayısında ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu nedenledir ki
Gaziantepli hemşehrilerimin sanayi ve ticaret
alanında gösterdikleri başarıları okullaşma oranında da yapacakları katkılarla
daha da tescilleyeceklerine yürekten inanıyorum. Kurulacak olan yeni
üniversite, Türkiye'nin başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere tüm
bölgelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunacak, bilimsel
projeler üretmek ve uygulamaya konulmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda, üniversite
de hem bölge hem de ülke kalkınması için ciddi bir aşama olacaktır. Bu duygu
ve düşüncelerle, İstanbul’da kurulacak olan Yeni Yüzyıl Üniversitesi ile
Gaziantep’te kurulacak olan Zirve Üniversitesinin, öncelikle İstanbul’a,
Gaziantep’e, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Şahsı
adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı… Yok. Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydın… Yok. Başka bir
konuşmacı? KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun efendim. KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Yeter ya, bıktık! RASİM
ÇAKIR (Edirne) – “Bıktık” diyorsun ama senin arkadaşların burada beklemiyor, o
ne yapsın? Bekleselerdi burada, gitmeselerdi. KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Değişik bir sima istiyor insan canım. RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Hayret bir şey ya! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz alan arkadaşlarımızın es kazara olmaması
nedeniyle, ondan sonra söz sırası bize geldi. Tabii, bir İç Tüzük değişikliği
yapıyorsunuz “Acaba bu Kamer Genç’i kürsüye çıkarmaktan nasıl engelleriz?”
diye. Benden korkmayın. Ben, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunan, laikliği
savunan, Yüce Atatürk’ün kurduğu bu çağdaş, laik devleti bütün gücümle,
enerjimle, aklımla, beynimle müdafaa eden, hırsızlarla ve soyguncularla
mücadele eden ve benim burada bulunmamda en büyük rahatsızlığı soyguncular ve
çeteciler ve devleti soyanların rahatsız olduğunu da belirtmek istiyorum. Benim
burada yaptığım konuşmalar ortada. Şimdi, ahlak kurallarını benimsememiş,
gerçekleri anlamamış, ülkenin birlik ve bütünlüğünün bu vatandaşlar için ne
kadar büyük bir değer olduğunu kavramamış, hırsızlıklara bulaşmış insanların
benim bu konuşmalarımı anlamaları biraz zor. Onun için, yani, istediğiniz
lafları atabilirsiniz. Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, üniversitelerin kurulma esasları Anayasa’mızın
130’uncu maddesinde belirtilmiş. Orada vakıf üniversiteleri kurulması esasları
da getirilmiştir. Şimdi,
önemli olan aslında, emperyalizmin, kapitalizmin getirdiği bir kurallar var:
Devleti zayıflatmak, devleti mümkün olduğu kadar güçsüz kılmak. Efendim, devlet
ticaretle uğraşmasın, efendim, devlet hiçbir şeyle uğraşmasın… Devleti mümkün olduğu kadar zayıflatmak. Ee,
onun sonucu ne olacak? Devlet zayıflayınca birtakım güç odakları devlet gücünün
yerine geçecek. Onun için de aslında Anayasa yapılırken bu vakıf üniversiteleri
getirilmiş ama vakıf üniversitelerinin getirilmesindeki amaç da kazanç
sağlamama amacı gütmüştür. Şimdi ben
size soruyorum: Bu vakıf üniversiteleri… En başta Bilkent
işte. Sayın İhsan Doğramacı, ben Danışma Meclisi Üyesi iken o zaman YÖK
Başkanıydı. Orada bu özel üniversitelere ve vakıf üniversitelerine getirdikleri
ayrıcalıkları buraya kürsüye getirip tenkit ediyordum. Yahu, bu tanıdığınız
ayrıcalıklarla, işte, bu özel üniversitelerin rektörleri gidecek, devletin
kesesinden uçak alacak, lüks otomobiller alacak, buna binecek diyordum ve
neticede çıktı. Şimdi, getirdiğiniz vakıf üniversiteleri kendi kazanç amacını
gütmeme ilkesine uygun kurulmuyor. Ne yapıyorlar? Devletin en kıymetli
arazileri bunlara tahsis ediliyor, ondan sonra, devletin yeni yeni birtakım vergi kaynakları bunlara tahsis ediliyor, öte
taraftan, devlet teşkilatına ait olan üniversitelere de gerekli yardımlar
yapılmıyor, gerekli eğitim-öğretim, laboratuvar
araçları temin edilmiyor. Böyle bir kıyamete kapılmışız işte, gidiyoruz.
Birbirimizi anlamıyoruz, böyle sanki bir tiyatro oynuyoruz gibi bir şey. YÖK’ün
başına getirdiğimiz insan, orada, en son o makama gelmesi gereken bir kişi.
Daha geliyor, Meclis Başkanıyla konuşurken diyor ki: “Bunları Abdullah Gül ile
Tayyip Erdoğan bana söyledi, aman ha Hoca, bunları dışarıda söyleme, ipimizi
çekerler.” Ben şimdi öğrenmek istiyorum arkadaşlar, yani, bir vatandaş olarak
ve bir milletvekili olarak öğrenmek istiyorum. Acaba, Tayyip Erdoğan ile
Abdullah Gül bu YÖK Başkanlığına getirdikleri kişiyle özel yaptıkları konuşmada
“Aman ha Hocam, bunları dışarıda konuşma, yoksa ipimizi çekerler.” konuşması
nedir? Ben bunu öğrenmek istiyorum. Meclisteki televizyonun kamerası açıktı
diye, onu verdi diye Meclis Başkanı o televizyon müdürünü görevden aldı. Şimdi
böyle bir şey olur mu? Yani ben bir milletvekili olarak, acaba… Şimdi Tayyip
Erdoğan çıkıyor diyor ki: “79 yılda bu memlekette iktidar olanlar hiçbir şey
yapmadı.” İşte, kendi beyanatı. 79 yıl nedir?
Kendisinin 6,5 yılını da geçirdiğiniz zaman 1923 ediyor, yani cumhuriyeti yok
sayıyor. Şimdi, cumhuriyeti yok sayan zihniyetin bu memleketi yönetmesi mümkün
mü? Bu memleketin üniversitesini yönetmek mümkün mü? Bu çağdaş eğitime değer
vermesi mümkün mü? Onun için
diyoruz ki: Eğer hakikaten Anayasa’nın 130’uncu maddesinde çağdaş, bilime,
teknolojiye uygun, Atatürk’ün o getirdiği çağdaş, aydınlanma kurallarına uygun
bir üniversite kurarsak … (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Genç. KAMER
GENÇ (Devamla) – Bu vakıf üniversitelerini çok genişletirseniz, bunlar
Türkiye’de o ilkeyi, o ideolojiyi tamamen bir tarafa iterek… İşte
televizyonlarda görüyoruz, adam diyor ki, kardeşim, işte dün televizyonda Habertürkte birisi çıkıyor o kadar sapık düşünceler ileri
sürüyor ki. İşte o sapık düşünceli insanlar gelip de bu vakıf üniversitelerinin
yönetimine hâkim olduğu zaman, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü ve
kuruluş felsefesini muhafaza etmemiz mümkün değil. Onun için mümkün olduğu
kadar devlet denetiminde, devletin ilkelerini benimseyen, devletin kuruluş
ilkelerini benimseyen, ideolojilere uygun eğitim ve öğretim veren elemanlarla
bu kadroları oluşturmamız lazım. Şimdi bunları açtığımız zaman işte maalesef…
Hele siyasi iktidarı elinde bulunduran kişiler de zaten laik Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine karşı düşünceler içindeyse bu devletin
birlik ve bütünlüğünü ve cumhuriyetini de korumak mümkün değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER
GENÇ (Devamla) – Yani bu kanun, pek benimsediğim bir kanun değil. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. AHMET
YENİ (Samsun) – Karşısınız yani… KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. AHMET
YENİ (Samsun) – Siz üniversitelere karşı mısınız? KAMER
GENÇ (Tunceli) – Konuşmamı anlamayan adamlara ben ne diyeyim? BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, şimdi çerçeve 2’nci maddeyi kabul edilen ek madde 109 ve ek
madde 110 ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 3’üncü
maddeyi okutuyorum: MADDE 3 -
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız. Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu’nun 3’üncü maddesi, yani yürürlük maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bütün
toplumların en yüksek eğitim düzeyini temsil eden üniversite, insanlığın hep
daha iyi yaşam koşullarına ulaşması için çabalar. Bilimsel özerkliğe ve tüzel
kişiliğe sahip olan üniversiteler, insanlığın karşılaştığı bazı sorunların
belirleyicisi ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinden sorumludur.
Üniversiteler, sadece dünya, ülke bazında değil, bulunduğu yerleşim yerlerinin
ve bölgenin sorunları için de çözüm üretirler. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretimde öğrencilerin en sıkıntı duyduğu konuların
başında barınma gelmektedir. Her ne kadar, bu türban meselesi gündeme geldi, o
nedenle öğrenim yapılamıyor dendiyse bile araştırmalar da göstermiştir ki
türban yüzde 1-1,5 öğrenciyi ilgilendirmiştir ama yurt sorunu nedeniyle -burada
değişik arkadaşlarımız da söyledi- yani barınma sorunu nedeniyle okuyamayan
öğrenciler çok fazladır. Ben buradan Millî Eğitim Bakanına ve Komisyon
Başkanımıza da çağrıda bulunmak istiyorum: Bu tip üniversite kuruluşlarında,
lütfen kuruluş yasasına barınma, yani yurt sorunu da getirilsin. Yani kaç tane
öğrenci alacaksa, kız ve erkek öğrencilere dönük olarak bu barınmanın, yurdun
yapılması gerekir. 2008-2009
öğretim yılı başında ÖSYM tarafından yükseköğretim kurumlarına yerleştirilen öğrenci
sayısı 552 bin, Kredi ve Yurtlar Kurumuna yurt nedeniyle müracaat eden öğrenci
sayısı 213 bin iken yurtlara yerleştirilen öğrenci sayısı yalnızca 89 bindir. Devlet
yurtlarının yetersizliği nedeniyle öğrencilerimizin cumhuriyetle, Atatürk’le
sorunu olan tarikat ve cemaat yurtlarında kaldığına, oralara savrulduğuna tanık
olmaktayız. Binbir ümitle üniversiteyi kazanan ve
yaşadıkları şehirlerden ayrılarak kazandıkları üniversitelerin bulunduğu
şehirlere gelen öğrenciler devlet yurtlarında yer bulamayınca özel yurtlara
yerleşmek istemektedirler. En büyük sıkıntıyı ise okullarına yakın yerde özel
yurt bulamamaları nedeniyle yaşamaktadırlar. Barınma
sorununun çözülmesi için TOKİ’ye -biraz evvel de
söyledim- mutlaka görev verilmelidir. Bu kuruluş yasasında, yeni kurulacak
vakıf ve devlet üniversitelerinin kuruluş yasasında TOKİ’ye
görev yüklenmelidir. Bu çok önemlidir değerli milletvekilleri. Çünkü, yurtların kötü koşulları öğrencilerimizin
derslerindeki başarısını ve onların psikolojik durumunu da olumsuz yönde
etkilemektedir. Tabii, bu yasal düzenlemeler, yani üniversite yasasında gerek
vakıf gerek devlet üniversiteleri yasasında düzenlemeler yapılırken engellilere
dönük de düzenlemelerin olması gerekmektedir. Çünkü ülkemizde yüzde 12
oranında, yani 8,5 milyon insan engellidir ve bunlar üniversitelerin belli
dersliklerinde, kütüphanesinde, yemekhanesinde kolay olarak
yaşayamamaktadırlar, kolay ulaşamamaktadırlar. Bunların da sorunlarını gidermek
gerekmektedir. Değerli
arkadaşlar, yasanın 1’inci maddesinde, işte, o üniversitede, TOBB
Üniversitesine bağlı olarak çalışan herkesin vergilerinden kesilen ücretlerle
öğrencilerin yüzde 70’ine burs verileceği söylendi. Bu burs iyi bir şey, çok
güzel bir şey verilmesi, ama bu şekilde verilmesinin doğru olmadığını bütün
arkadaşlarımız söyledi, ben de buna katılmaktayım. Bu burs
konusu açılmışken, son zamanlarda, özellikle İstanbul’da, her gittiğimiz
toplulukta, üniversite öğrencileri –ben İstanbul Milletvekili olduğum için-
soruyorlar “Cumhuriyet Halk Partisi bu bursları kestirdi.” diyorlar. Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine bursların alanı
genişlesin diye başvurdu. Orada parantez içinde “Belediyeler hariç.” hükmü
vardı, ama Anayasa Mahkemesi başka nedenlerle bu “Belediyeler hariç.” hükmünü
kaldırdığı için, belediyeler burs veremez durumuna geldi. Fakat bu Anayasa
Mahkemesinin kararını İstanbul Belediyesi hemen alelacele uygulamak istedi,
çünkü daha bu karar Resmî Gazete’de yayınlanmadı değerli milletvekilleri. Bu,
Resmî Gazete’de yayınlanmadığı için burs vermeye devam edebilirdi. Nitekim,
İzmir, Kocaeli, Konya, Bursa, Mersin Büyükşehir belediyeleri -bunların bir kısmı AKP’lidir
bir kısmı CHP’li- burs vermeye devam etmektedirler, çünkü Resmî Gazete’de
yayınlanmadı. Bu acelecilik niye oldu, onu da anlamış değilim. Çünkü benzer bir
şekilde üniversitelere, daha doğrusu eğitim hastanelerine şef, şef yardımcılığı
atamalarında da Anayasa Mahkemesi bu atamaları durdurmuştu, fakat durdurmasına
rağmen, Sağlık Bakanlığı Resmî Gazete’de yayınlanana kadar bu atamalara devam
etti. Hemen o karar çıktıktan sonra bundan vazgeçmedi ve o sürede, karar
çıkmasıyla Resmî Gazete’de yayınlanması süresi arasında 176 tane şef, şef
yardımcısı atandı. Orada karar çıktıktan sonra Resmî Gazete’yi bekliyorsunuz,
burada Resmî Gazete’yi beklemeden alelacele üniversite öğrencilerinin bursunu kesiyorsunuz.
Bu, samimi bir davranış değil değerli milletvekilleri. AHMET
YENİ (Samsun) – Hocam, ona inanmıyor kimse. SACİD
YILDIZ (Devamla) – Ama veren yerler, işte, Konya, Kocaeli, sizin
belediyeleriniz burs vermeye devam ediyorlar. Resmî Gazete’de yayınlanmamış,
bunu verebilirsiniz ama şef, şef yardımcılığında Resmî Gazete’de yayınlanana
kadar o kısa sürede 176 tane şef, şef yardımcısını atadınız. Eğer burs
konusunda samimiyseniz bir diğer noktaya geleceğim değerli arkadaşlar. Bu 1
Ekimde yürürlüğe girdi Sosyal Güvenlik Yasası. Bu 1 Ekimde yürürlüğe giren
Sosyal Güvenlik Yasası’yla üniversitelerde sosyal sorumluluk projesi altında
çalışan, kısmi statüde çalışan öğrenciler vardı. Bunlar üniversitelerin, işte,
kütüphanesinde, bilgisayar bölümlerinde, fotokopi merkezlerinde çalışıyorlardı,
saati 3-3,5 lira, ayda 200 lira civarında ücret alıyorlardı yani burs şeklinde,
kısmi statü. Bunların bu ücretlerinden yüzde 2 oranında kesilme vardı, kesinti
yapılıyordu. 1 Ekimden sonra bu kesinti yüzde 33,5’a çıktı ve bu öğrenciler
bunları ödeyemez durumda; Sosyal Güvenlik Yasası’nda bunları ödeyemez durumunda
kaldılar, ücretleri çok düştü. Eğer bu burs konusunda gene samimiyseniz gelin
bu öğrencilerin 1 Ekimde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası’ndan doğan
kayıplarını giderelim, eskisi gibi yüzde 2 oranında kesinti olsun çünkü
İstanbul’da bunlar 15 bin kadar, ülkede de çok fazla sayıda, 35-40 bin kadar bu
sayıda öğrenciler var. Çünkü bunlar, bu arkadaşlar, hem tecrübe hem de harçlık
kazanmakta idiler bu şekilde ve öğretim üyeleriyle, hocalarıyla yakın ilişki
içinde ve sosyalleşiyorlardı bu öğrenciler bu kısmi statüde çalışarak. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretimden önceki aşamada iyi bir yabancı dil eğitiminin
verilmemesi yükseköğretimde akademik personelin yabancı dil konusunda sorun
çıkarmaktadır. Bir de bunlara sürekli YÖK tarafından gönderilen genelgeler
eklenmektedir. Örneğin 17 Kasım 2008 tarihinde YÖK Başkan
Vekili İzzet Özgenç tarafından gönderilen genelgeye göre “Çeşitli kamu
kuruluşlarının veya meslek kuruluşlarının -buraya dikkatinizi çekiyorum, sadece
kamu kuruluşu değil, meslek kuruluşlarının- yönetim veya denetim organlarında
görev yapmak üzere ilgili kurum hükümleri uyarınca görev alan üniversite
öğretim elemanlarının bu görevi yerine getirebilmeleri ancak 2547 sayılı
Kanun’un 38’inci maddesi kapsamında görevlendirilmeleriyle mümkün
olabilecektir. Aksi takdirde 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 36’ncı maddesi
çerçevesinde görev yapan öğretim elemanlarının söz konusu kuruluşlarda görev
yapmaları mümkün olmayacaktır.” denilmektedir. Yani üniversitede çalışan
öğretim elemanlarının kendi meslek kuruluşlarının… Ben mesela Üroloji
Derneğinde, Türk Tabipler Birliğinde… “Mimarsa veya mühendisse mühendis
odalarında, mimar odalarında, veterinerler, odasında yönetim ve denetim
kurullarında görev almaları için üniversite yönetim kurulunca
görevlendirilmeleri gerekmektedir.” denilmektedir. Açıyoruz 38’inci maddeye bakıyoruz,
38’inci madde ihtiyaç duyulan yerlerde görevlendirmeyi kapsıyor değerli
arkadaşlar. Bu ihtiyaç duyulan yerler de nedir? Adli Tıp Enstitüsü, Adli Tıp
Kurumu, TÜBİTAK, Atom Enerjisi Kurumu, bakanlıklar, askerî birtakım yerler.
Bunlarda görevlendirmeler de mutlaka üniversite tarafından olmaktadır. Oysaki
meslek kuruluşlarında, bir dernekte veya meslek odasında görevlendirmede böyle
bir gerek yoktur buna. Gider öğretim üyesi, o mesleğin üyesi olduğu için zaten
seçimlere girer yönetim ve denetim kurullarında görev alır. Bu meslek
kuruluşlarında görev gönüllülük esasına göredir, bir görevlendirme yok, oradan
ücret de almamaktadırlar. Gönüllü olarak bunlar kendi mesleğinde o
kuruluşlarda, dediğim gibi, odalarda veya derneklerde -bundan çok sayıda
yakınma geldi bize- görev almak istemektedirler. Kendi meslek sorunlarını
arkadaşlarıyla birlikte… Zaten seçimle gelinen bir yer bu. Çünkü 2547 sayılı
Yasa’nın 38’inci maddesiyle alakası yok. Orada, dediğim gibi, başka yerlere
görevlendirme var. 36’ncı maddeyi açıyoruz, “36’ncı madde” demiş. 36’ncı
maddede de kısmi ve tam gün çalışmasını kapsıyor. Bunun da değerlendirilmesi
lazım. Gerçi, 17 Kasımda yayınlamış bu genelgeyi Bakan fakat 6 Ocakta bir
düzeltme yapıyor ama düzeltmede gene diyor ki: “Meslek kuruluşlarında görev
için üniversiteden görevlendirme gerekir.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Yıldız. SACİD
YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Yani
yasada olmayan bir yetkiyi YÖK genelgede kullanmak istiyor. Yani bunun da
düzeltilmesi lazım veya bu konuda eğer düzelse bile demek ki kafalarda,
üniversite öğretim üyelerinin meslek kuruluşlarında görev almalarını, orada
kendilerini ifade etmelerini, meslek kuruluşlarının daha iyi bir noktaya
gelmelerini istememektedirler. Yani bunu da anlamak mümkün değildir değerli
milletvekilleri. Bu duygu
ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız. Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
tasarıyla Gaziantep’te “Zirve Üniversitesi”, İstanbul’da “Yeni Yüzyıl
Üniversitesi” adıyla iki yeni vakıf üniversitesi kurulacaktır. Bu
tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle yükseköğretimde önemli faydalar
sağlanacağına olan inancımla emeği geçenlere şahsım adına teşekkür ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Özlem Müftüoğlu. Sayın Müftüoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Hiç İstanbul milletvekili yok mu? ÖZLEM
MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 307 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
tasarının yasalaşmasında emeği geçen başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak
üzere tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, bu kanunun hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN –
Tamam. Maddeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım. Maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime
on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.16 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:19.26 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60’ıncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. 307 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi
maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının
4’üncü maddesini okutuyorum: MADDE
4-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN –
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Mehmet Şandır. Buyurun
efendim. MHP GRUBU
ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanunun
son maddesinde “Hayırlı olsun.” demek üzere kürsüye geldim. Gerçekten her
şeyden önce iki tane üniversite kuruyoruz. Bunu hayırlamak
gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tebrik ediyorum, katkısı olanlara
teşekkür ediyorum. Gerçekten ülkemiz en isabetli, en doğru yatırımı eğitime
yapmaktadır. Keşke, temenni ederim ki benim ilimde de üniversiteler kurulsa.
Hayırseverler gelseler, Tarsus’ta, Silifke’de, Anamur’da özel üniversiteler
kursalar. Yılın üç yüz yirmi gününün güneşli geçtiği, maliyetin çok düşük
olduğu Mersin’de de bu türlü üniversiteler kurulsa, bizim çocuklarımız da bu
imkânlardan faydalansa çok makbule geçer, çok mutlu oluruz. Dolayısıyla, bu iki
yeni üniversitenin kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
takdirle, teşekkürle karşılıyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bir
konuyu dikkatinize sunmak da istiyorum Sayın Bakanım. Bunu birçok arkadaşımız
ifade etti; biz, özel görüşmemizde de ifade ettik. Siz de kalktınız, burada
anlattınız, size gelen herkese de anlattınız. Buna inandığınızı biliyorum Sayın
Bakan, söylediklerinizde samimi olduğunuzu da biliyorum. Sizin niyetinizi de
okumak gibi bir kastım yok. Bu teşebbüsün sahiplerinin de iyi niyetli olduğuna
inanıyorum ancak değerli milletvekilleri, burada hukuk kuruyoruz. Kurduğumuz
hukuk, hukuka uygun olmalı. Şimdi,
kanunun 1’inci maddesinde, yirmi beş yıl süreyle bir kurumun çalışanlarından
kesilen gelir vergisinin bir ayrı hesapta toplanılmasını kanunlaştırıyoruz. Değerli
arkadaşlar, maliyeciler ısrarla söylüyorlar, ben bir başka açıdan yaklaşacağım:
Anayasa’nın 123’üncü maddesi. Yani bir uyarı olarak söylüyorum; oylarınızla bu
kanun kabul edilecek, iki üniversitenin kurulması kanunlaştırılmalı, bunu ben
de destekliyorum ama hukuk devletinde hukuka uygun hukuk kurmak gerekliliğini
hatırlatmak istiyorum. Anayasa’nın 123’üncü maddesi: “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Türkiye’de vergi toplama
yetkisi Maliyeye aittir ve kanunla kurulmuştur, yetkileri de işleyişi de
kanunla belirlenmiştir. Hemen altında, “İdarenin kuruluş ve görevleri,
merkezden ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.” Yani vergiyi merkez toplar, Ankara
toplar, Maliye Bakanı toplar. Bu verginin toplanmasını bir başkasına devretmeyi
hukuka uygun hâle getirmeniz lazım. Asla niyet sorgulaması yapmıyorum. Burada
bir kasıt aramıyorum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini, değerli
yöneticilerini ve o üniversiteye mütevelli olan değerli sanayicilerimizi
yürekten kutluyorum, niyetlerini tebrik ediyorum. Üniversite kurmuşlar,
üniversitelerinin bünyesinde özel okullar kuruyorlar, buna destek olsun diye de
böyle bir teşebbüse geçmişler. Bunlar güzel şeyler ama tekrar ediyorum:
Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre vergi toplama Maliye Bakanlığına aittir,
merkeze aittir ve bir başkasına da devredemezsiniz. Bir kamu tüzel kişiliği
kurarak devredebilirsizin belki ama bir kamu tüzel kişiliği de kurmuyorsunuz.
Dolayısıyla, kanunun bu yönüyle de sorgulanmasını, sorgulayacak makama
savunmanın iyi hazırlanmasını işaret etmek için söz aldım. Kanunumuzun,
özellikle üniversite kurulması yönüyle yapılan düzenlemenin ülkemize,
halkımıza, Gaziantep’e ve İstanbul’a, bu teşebbüse geçen kurumlara hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, bu eksikliğin de tamamlanabileceği umuduyla yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN –
Sayın Şandır, teşekkür ediyorum efendim. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt. Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yükseköğretim
kurumları teşkilatı kanunu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım. Değerli
arkadaşlar, hayırlı olsun kanunumuz eksikleriyle beraber. İyi bir kanun
diyemeyeceğim ama orta hâlli, idare eder. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Şimdi, tabii, Anayasa’nın 27’nci maddesindeki eşitliği hiçbir zaman kapsamıyor,
arkadaşlar. Belli bir üniversiteye yirmi beş yıl boyunca vergiden pay kesilerek
belli bir üniversiteye pay aktarılması… Şunu söyleyeyim: Zaten vakıf üniversiteleri
çok zengin çocuklarını okutuyor. Şimdi, gidin, Doğu ve Güneydoğu’daki devlet
üniversitelerine bakın; kimleri okutuyor, nasıl idare ediliyor? Bir kere, Doğu
ve Güneydoğu’daki üniversitelerin tabelası var kendisi yok, bütçesi yok. Şimdi,
hem akademik kadrosu yok hem idari kadrosunda büyük sıkıntı var. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Nasıl yok? ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi anlatacağım. Örneğin,
şimdi, akademik kadro, bir profesör, bir doçent Doğu ve Güneydoğu’ya gitmiyor.
Gitmediği için de oradaki öğrenci doğru dürüst yetişmiyor. İdari personel
olarak oraya… O bölgeden, diyelim ki işte, Kars’taki üniversiteye Kars’tan
personel alınmıyor, Ardahan’daki üniversiteye Ardahan’daki personel alınmıyor.
Nereden? Adana’dan, Mersin’den, işte Balıkesir’den gidiyor. Ondan sonra, bir
müddet sonra uyum sağlayamadığı için personel diyor ki: “Kardeşim, ben artık
burada uyum sağlayamıyorum. Buradaki kış şartları, iklim şartları veya aile
sorunlarım elvermiyor. Beni yerime gönderin.” Milletvekillerini araya
koyuyorlar, bakanları araya koyuyorlar ve personel orada az oluyor, personel
yetersizliği var. Hâlbuki, şimdi, Ardahan
Üniversitesine Balıkesir’den adam göndereceğine Ardahan’dan aldığın zaman, o
zaman Ardahan’daki orada zaten ikamet ediyor, verim alınabiliyor, Kars’takinden
verim alınabiliyor. O
bakımdan, Sayın Bakanım, sizden istirhamım, yani yerinde hangi ildeyse o ilden
personel alınarak çalıştırılsın. Bu çok önemli. Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada, bakın, üniversite (ÖSS) sınavında Ardahan Türkiye
sonuncusu. Ben, bir Ardahan Milletvekili olarak utanıyorum. Büyük Millet
Meclisine yalvarıyorum, diyorum ki Ardahan’a üniversite kurulduysa, Sayın
Bakanım rica ediyorum, Ardahan’a kaç para bütçe gönderdiniz? Lütfen, şimdi bu
kürsüden cevap verin. Ardahan Üniversitesinin hâlen binası yok. Tabela var,
bina yok! İnanın, samimi söylüyorum, rektör elbiselerini arabasında taşıyor.
Kızılay -Allah razı olsun- bir bina yaptı. Kızılayın
binasını kiraya verdik üniversiteye, şimdi oraya öğrenci alınacak. Lojman yok.
Akademik personel, yani doktor, doçent, profesör gelmiyor. Niye? Doğru dürüst
ev bulamıyor, ev bulamadığı gibi lojman yok Sayın Bakanım. Bunu acilen sizden
istirham ediyorum. Kış koşulları ağır, iklim koşulları ağır olan yerlere mutlak
surette kampüsleri derhâl, acilen yapmanız lazım. Şimdi,
Ardahan’da üniversite kuruldu, yaklaşık altı ayı geçti. Hâlen arsa
kamulaştırması olmadı Sayın Bakanım. Bu arsayı ne zaman kamulaştıracaksınız?
Lütfen şuradan cevabını verin. Yani ne zaman olacak? Şimdi,
sınırda vatandaş bekçilik yapıyor. Bakın, size bir şey söyleyeyim. Bizim
Ardahan Belediye Başkan Adayımız Yalçın Taştan esnafı dolaşırken şunu
söylüyorlar insanlar: “Kardeşim, biz burada vatandaş değil miyiz? Vergi
vermiyor muyuz? Askere gitmiyor muyuz? Niye yani bize bunu çok görüyor devlet,
bir an evvel bu üniversiteyi hayata geçirmiyor?” Bakın,
1991’de, tahmin ediyorum, Milliyet gazetesi bir manşet attı: “50 milyara
satılık şehir, Kars.” Kars hakikaten hepimizin şehri. Bu
bizi çok acı getirdi. Daha sonra harekete geçtik bütün dernekler, vakıflar.
Kars’a üniversite kuruldu, Kafkas Üniversitesi. Şu anda 15 binin üzerinde
talebesi var. Kars’ta göç durdu. Şimdi,
sizden rica ediyorum. Ardahan’ın mesela nüfusu 176 bindi 112 bine indi
köyleriyle beraber. Göç var, boşalma var bölgeden. Üniversitenin kurulmasıyla
orada 10-15 bin talebenin olması oradaki esnafı harekete geçirmesi demektir.
Belediye Başkan Adayımız Yalçın Bey de şunu söyledi. Esnafımız diyor ki:
“Fakülteler bir an evvel açılsın, üniversite bir an evvel harekete geçsin, kampüs olsun, öğrenci gelsin, Ardahan hareketlensin.”
Ardahan’ın merkezi 17 bin. 17 bin kişi sadece merkezi Sayın Bakanım. Buraya 5
bin,6 bin talebe giderse oradaki esnafın inanın yüzü gülecektir. Oradaki esnaf
bırakıp bir başka şehre gitmeyecektir. Göç duracaktır. Bu ülke
bizim. Biz eğer Gürcistan ve Ermenistan sınırında sekiz ay karlar altında
hizmet veriyor, orada vatan bekçiliği yapıyorsak, bayrağımıza sahip çıkıyorsak,
devletimize sahip çıkıyorsak, bu ülkeye askerlik yapıp şehit veriyorsak, lütfen
bu ülke de oradaki vatandaşlarına sahip çıksın. AHMET
YENİ (Samsun) – Üniversite kurduk orada, üniversite. ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Yani, çok bir şey istemiyoruz. Ne diyoruz? Üniversite kuruldu,
kanun geçti. Üniversitenin binası yok, tabela var, lojman yok… AHMET
YENİ (Samsun) – Yavaş yavaş… ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Efendim, arsası daha kamulaştırılmamış Ahmetçiğim. MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Olacak, olacak. ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Olacak ama ne zaman olacak kardeşim? Bakın,
size bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, bakın, ben Ardahan’daki halkı size
anlatayım: Ben Horozöttü köyüne gittim. Hatta yol
yoktu, atla gittim, belki görenler vardır. Horozöttü
köyüne gittim, evde oturduk, sohbet ediyoruz, dedim ki “Niye yol yapılmamış,
suyunuz da yok?” “Ağa” dedi “ismim İhsan.” Dedi ki: “Ensar
Bey, herhâlde devletin işi vardır… İşi vardır, tahmin ediyorum bize de bir sıra
gelir. “Ama Allah’a çok şükür ki vatanımız var, bayrağımız var; Allah devlete
zeval vermesin.” Bakın, insanımız böyle; vatanına, milletine, devletine sadık
bir toplum var. Sizden istirham ediyorum, o bölgeye bunu çok görmeyin. Değerli
arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğu’daki üniversitelerin personel açığı var. Şimdi,
şu anda, Ardahan’a KPS imtihanından personel gönderiliyor. Buradan giden
personel orada olduğu zaman uyum sağlayamıyor, ev bulamıyor, lojmanı yok.
Kars’ta da öyle, Erzurum’da da öyle, Ağrı’da da öyle, diğer illerde de öyle,
Iğdır’da da öyle. O bakımdan Sayın Bakanım, hızlı bir şekilde bir an evvel,
sizden istirhamım, bizim lojmanlarımız yapılsın. Bakın, bir
şey daha söyleyeyim Sayın Bakanım, şunu da not alın, ona göre cevap verin:
Valilik binası üniversiteye verilecekti. Sizin talimatınızla üniversiteye
verilmedi, 23 Şubat İlkokulunun talebeleri valilik binasına taşındı, 23 Şubat
İlkokulu üniversiteye tahsis edildi. 23 Şubat Okulu da “oturulmaz” raporu var
“Bina çürük, oturulmaz” diye. Çürük binayı üniversiteye nasıl veriyoruz Sayın
Bakanım ya? Gelin, şuna da bir cevap verin bakayım. Yani hakikaten üzülüyorum.
Ben o bölgenin milletvekili olarak, arkadaşlar, bunları dile getirmezsem ne
olacak? Şimdi, işte Posof’ta olsun, Damal’da olsun, Hanak’ta, Çıldır’da,
Göle’de gidin esnafa, perişan. Yani kar, kış kıyamet içerisinde insanlar orada
sınırda bekçilik yapıyorsa bu insanlara çok şey istemiyoruz ki biz. Üniversite
kurulmuşsa vakıf üniversitelerine verelim, TOBB’a
daha da çok verelim, diğer üniversitelere daha da çok verelim ama devlet
üniversitesi kuruluyorsa sınır kenti illere de, iklim şartları, yaşam koşulları
zor olan bölgelere de lütfen imkânlar tanıyalım. Devletin imkânı çoktur,
devletimiz çok şükür büyük bir devlettir. Bu devlet acze düşmesin, Doğu’ya,
Güneydoğu’ya yardım götürsün. Şimdi, “PKK hortladı.” Niye PKK hortladı? PKK’ya
giden çocukların tahsil oranını biliyor musunuz? İlkokul terk veya ilkokul mezunu!
Üniversiteye gidemiyor, okuyamıyor, imkân yok, iş yok, ondan sonra “Terör var.”
Ya, terör oluyor işte. Terörü durdurmanın yolu eğitimdir, eğitimdir, eğitimdir
değerli arkadaşlar. Ben sözü
fazla da uzatmak istemiyorum. Çıkan kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Milletvekilimiz, tabii, böyle konuşunca zannediyor ki Ardahan halkı
kendisini tebrik ediyor, takdir ediyor. Bakın,
Ardahan Üniversitesi 22 Mayıs 2008 tarihinde kuruldu ve 2009’da ilk bütçesi
verildi. Sadece yatırım için verilen para 2009 bütçesinde 5,5 trilyon Türk
lirasıdır. Kızılay binası üniversiteye tahsis edilmiştir. 23 Şubat İlköğretim
Okulu… Ben Sayın Rektörle görüştüm, mutabık kaldık, bütün deprem
güçlendirmeleri, onarımları yapılarak üniversiteye verilecektir, şu anda da
ihtiyacı yok. ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Daha yapılmadı Sayın Bakanım. MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin. Kredi
Yurtlar Kurumu olarak 500 kişilik, arkadaşlar, yurt yapıyoruz, maliyeti 10
trilyonun üzerindedir. Önümüzdeki haziran ayında bitecektir. METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Bu hangi para? Eski para mı, yeni para mı? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bakın, altı ay, yedi ay önce kurulmuş olan
üniversitede bunlar olmuştur. “Rektör elbiselerini arabasında taşıyor, bürosu
yoktur.” şeklinde zaman zaman böyle basına yansıtılan
şeyler de var. Bunlar kesinlikle doğru değil, Rektör Bey’le bizzat ben
defalarca konuştum, “Sayın Bakanım, bu haberleri duyunca bunları çıkaranlar
adına utanıyorum.” dedi. Takdirlerinize
arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu. Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 307 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Bu konuda
emeği geçen Sayın Bakanımıza, Komisyonumuza, Komisyon üyelerine, tüm
partilerimize canıgönülden teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Sağ olun. Şahsı
adına Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili. Buyurun
efendim. SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep’te
İpek Kültür ve Eğitim Vakfı, İstanbul’da Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı
tarafından kurulması planlanan ve bugün kanunlaştıracağımız bu iki
üniversitenin kurulmasında emeği geçen bu kuruluşları, vakıfları ve onların
yöneticilerini takdirle karşılıyoruz, kendilerine iki üniversiteyi ülkemize
kazandıracakları için teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu arada,
yaptığımız önerilerin de, uyarıların da dikkate alınması ve kanunun hayırlı
olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyor, yüce Meclise teşekkürlerimi
sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza arz ediyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan
oy sayısı : 194 Kabul : 182 Ret : 6 Çekimser : 6 (x) Böylece
tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; Antep için,
İstanbul için, üniversite camiamız ve tüm Türkiye için hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3- İstanbul Milletvekili
Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi;
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8
Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa
Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211,
2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, çalışma saatimizin tamamlanmasına çok az bir süre kalmıştır.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak ve çalışma süremizin
bitmesi de dikkate alınarak, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 24 Şubat 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Sizlere
ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 19.51 |
|