DÖNEM: 23 CİLT: 39 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 56’ncı
Birleşim 11 Şubat 2009 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da süt
inekçiliği yapan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Erzincan
Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin,
13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Sakarya
Milletvekili Münir Kutluata’nın, Sakarya’nın Karasu
ilçesinde bir Fransız firması tarafından yapılması düşünülen termik santralin
çevre ve sağlık sorunlarına yol açacağına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- KKTC
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/687) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın
kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/321) 2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 34 milletvekilinin, Kütahya
Şeker Fabrikasının özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S.
Sayısı: 307) 3.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu
Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da atıl
bırakılan deprem konutlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3448) Ek Cevap 2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5509) Ek
Cevap 3.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, bazı yönetmeliklerin çıkarılmasındaki yetki aşımı
iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6042) 4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, sözleşmeli
personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/6536) 5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TOKİ taksitlerini ödeyemeyenlerin
durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/6539) 6.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, TOKİ taksitlerini
ödemede sıkıntı yaşayanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6543) 7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, THY’nın reklam filminde
tercih edilen yabancı aktöre ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/6581) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı. Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş’ın
kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümüne, Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne, İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl
dönümüne, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma olaylarının
sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için
(10/319), Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/320), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi
Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları,
Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli
Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek
Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık
Tezkeresinin (3/682) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan oylamadan sonra kabul
edildi. Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı, tezkerede yer alan “korsanlık/deniz haydutluğu”
ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 328, 21, 67, 42, 26, 29, 310 ve 301 sıra sayılı
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, bu kısmın sırasıyla 3, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve
15’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 11
Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel
Kurulun; 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 11 ve 12 Şubat 2009 Çarşamba
ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi. Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Şahsına sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundular. Küçük ve Hafif
Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde
Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması
Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında
düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento
heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/307), İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 2’nci sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307), Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 3’üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve
25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin;
Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek
Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) tümü üzerindeki görüşmeleri
tamamlanarak, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü, istem üzerine yapılan
yoklamalarda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 11 Şubat 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
22.48’de son verildi.
No.:62 II.- GELEN KAĞITLAR 11 Şubat 2009 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 21 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/321) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.02.2009) 2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 34 Milletvekilinin, Kütahya Şeker Fabrikası’nın
özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.02.2009) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, BOTAŞ’ın teminat mektubu
talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6241) 2.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, bir şirketin ihalelere
fesat karıştırdığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6242) 3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
Van’daki yeşil kartlılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6243) 4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, BOTAŞ’ın sanayi
kuruluşlarından teminat istemesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6251) 5.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, EPDK’nın
bazı işlemlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6252) 6.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
Ankara’daki hava kirliliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6253) 7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki bazı köy
yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254) 8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, seçmen kütüğüne yazılan
teröristlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6255) 9.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
Karayolları Trafik Kanunu Tasarısı taslağındaki bazı düzenlemelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6256) 10.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün,
İstanbul’daki kaçak kazı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6257) 11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da taşımalı eğitim
sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6261) 12.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın,
Halk Eğitim Merkezlerindeki sınavlara hazırlık ve destek kurslarının
kapatılacağı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6262) 13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, avans ödeme uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6265) 14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eczacılara ilaç bedeli
ödemelerinin geciktirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6266) 15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kan ürünü ilaçların eşit ve sıralı
dağıtımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267) 16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eczanelerin bir mağduriyetine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6268) 17.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın,
Manyas Gölündeki balıkçılığa ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6269) 18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, tarım sektörünün
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6270) 19.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Horasan ile Ağrı arasına
demiryolu yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6271) 20.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın,
bir hastanede yaşandığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6277) 11 Şubat 2009 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati:14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre
vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz,
Karaman’da süt inekçiliği yapan çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen
Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’a aittir. Buyurun Sayın Çalış. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
Karaman’da süt inekçiliği yapan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve şu anda bizleri izleyen değerli
çiftçilerimizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Karaman
ilimizde hayvan yetiştirerek geçimini sağlamaya çalışan çiftçilerimizin durumu
her geçen gün kötüye gitmektedir. Bu sıkıntıları değişik şekillerde Milliyetçi
Hareket Partisi olarak defalarca dile getirdik ancak Sayın Bakanın bu konularla
ilgili açıklamasını, konuşmalarını görünce gerçekten her defasında şaşırdık
çünkü bizim bildiğimiz çiftçimizin durumundan farklı şeyler söylüyordu. BAŞKAN – Sayın Çalış, bir
saniye. Sayın milletvekilleri, çok
büyük bir uğultu var. Sizleri sükûnete davet ediyorum. Arkadaşımızı dinleyelim
lütfen. Buyurun Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Devamla) –
Tahmin ediyorum ki şu anda salonumuzda yok, teşrif eder ve konuşursa bizleri
izleyen çiftçilerimiz “Sayın Bakanın bahsettiği çiftçiler gerçekten kendi seçim
bölgesinde veya başka vilayetlerde varsa bu imkânları bizlerden niye
esirgiyor?” demekten kendilerini alamayacaklardır. İlimizde yaklaşık 36 bin
büyükbaş hayvan mevcut olup yılda 20 bin küpe takılıyor. Hedeflenen 56 bin
hedefi yerine sayı 36 binde kalıyor. Çünkü, emeğinin karşılığını
alamayan çiftçi, giderek artan bir şekilde, elindeki hayvan sayısını ya
azaltmak ya da tamamen ahırını boşaltarak işsiz kalmakla karşı karşıyadır. 2002 yılında, Sayın Hükûmet,
ineklerini satmak zorunda kalan çiftçiye AB destekli projeler yaparak “Biz
çiftçileri AB fonlarına çalışır hâle mi getirmek istiyor?” diyor bizim
çiftçilerimiz. Gene çiftçilerimiz “Türkiye’de süt üretiminin fazla olduğu
söyleniyor. Peki, o zaman neden Bakanlık tarımsal kalkınma kooperatifleri
kurdurarak inek dağıtıyor?” diyorlar. Yine “Niye sosyal dayanışma vakıfları
aracılığıyla dar gelirli insanlara süt ineği veriyorlar?” Bu fiyata işin
içinden çıkamayan çiftçi nasıl geçinecek, borcunu nasıl ödeyecek? Süt fiyatları böyleyken 13
Haziran 2008 günü Resmî Gazete’de bildirilen kararla süt ve anaç sığır başına
verilen destek yüzde 10 aşağıya çekilmiştir. Ekonomik kriz nedeniyle esnafa,
sanayiciye, sanatkâra değişik teşvikler üzerinde çalışırken çiftçiden bu
imkânlar niye esirgeniyor? En sıkıntılı olan çiftçi, süt ineği sayısı 5’ten aşağı
olandır. Bunlara niçin destek verilmiyor? Benim çiftçilerim soruyor: “Biz üvey
evlat mıyız?” “Biz çiftçiler olarak dışarıdan gelen veya gelecek olan süt, süt
tozu, et, köpek maması, et ve süt ürünlerinin, gebe düve hatta spermaların
kaçak veya yasal yollardan ülkemize gelmesinin engellenmesini, bunların yerli
üretiminin teşvik edilmesini istiyoruz.” diyorlar. Yine çiftçilerimiz diyorlar
ki: “Biz devletten, bizim sütümüz, peynirimiz, etimiz, et ve süt ürünlerimiz
para etsin, emeğimizin karşılığını alalım. Eğer devletimiz, Sayın Hükûmetimiz bize bu imkânları sağlamazsa bizim teşviklere
ihtiyacımız kalmaz, teşvikleri başka yerlere kullansınlar.” Değerli arkadaşlar, özet
olarak söylemek istediğim şu: Çiftçi her alanda gerçekten büyük sıkıntı
içerisinde. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. HASAN ÇALIŞ (Devamla) –
Köyünde geçinemeyen, karnını doyuramayan, akşam evinde çoluk çocuğuna karşı
mahcup olan, karnı tok başı dik olamayan çiftçimiz köylerini terk etmek zorunda
kalıyor. Değerli arkadaşlar, son altı
yılda 3 milyon çiftçi köyünü terk etmek zorunda kalıyorsa bu, büyük şehirlerin
kenar mahallelerinde biriken yoksullar demektir, yeni problemler getirmeye
devam edecek demektir. Sayın Hükûmetten
çiftçilerimiz adına ben de istirham ediyorum, ne olur elinizi vicdanınıza
koyun, yandaşlarınıza sağladığınız imkânları yarın 29 Martta ihtiyacınız olan
çiftçilerimizden esirgemeyin diyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çalış. Gündem dışı ikinci söz 13
Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Sebahattin
Karakelle’ye aittir. Buyurun Sayın Karakelle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 2.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’in, 13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden
kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması SEBAHATTİN KARAKELLE
(Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzincan’ın düşman
işgalinden kurtuluşunun 91’inci şeref yılı münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle Erzincanlı hemşehrilerimin kurtuluş bayramlarını kutluyor, can
Erzincan’ımızı bizlere armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere
dünden bugüne tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize uzun ömürler,
şehit yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Tüm şehit anne ve babalarının
ellerinden öpüyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doksan bir yıl önce geldikleri gibi giden Rusların arkalarında
bıraktıkları Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar üzerinden neredeyse bir
asır geçti. Bir asır değil, birkaç asır da geçse o günlerin acısını Erzincanlı
ve Erzincanlının şahsında tüm yüce milletimiz asla unutmayacaktır. Çünkü tarih
milletlerin hafızasıdır. Hafızasını kaybetmiş, benliğini yitirmiş, mazisini
unutmuş toplumlar tarihin enkazları içerisinde kaybolup yok olmaya
mahkûmdurlar. Kurtuluş günlerimiz, bizi bize anlatan günler olma yanında,
yanmış, yıkılmış Anadolu’nun külleri üzerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin
temellerinin atıldığı günlerdir; yine Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla,
Çerkez’iyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle birlikte kahramanlık destanlarının
yazıldığı, yüce Türk milletinin bir ferdi olmanın haklı gururunun yaşandığı
günlerdir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mensubu bulunmaktan gurur duyduğumuz yüce milletimizin şanlı
bir geçmişi, kaynağını adalet, istiklal ve hürriyetten alan şanlı bir tarihi
vardır. Üç kıtanın neredeyse yarısına yüzyıllarca hâkim olan
Osmanlı Devleti, onlarca mezhep ve ırkın bir arada yaşamasını, sahip olduğu
adalet anlayışı, yaradılanları Yaradan’dan ötürü
sevme düsturu ve hoşgörü üzerine kurulmuş birleştirici yönetim anlayışını hâkim
kılması sayesinde sağlamıştır tarih boyunca birçok medeniyetlere ev sahipliği
yapmış güzel Erzincan Birinci Dünya Savaşı sonunda Ruslar tarafından doğudaki
birçok ilimizle birlikte işgal edilmiş, ardından da Ermeni çetelerine teslim
edilmiştir. Ermeni tebaa yaklaşık bin yıl Müslüman Türk milletinin
hoşgörü ve adalet anlayışı sayesinde bu topraklarda hayatlarını refah
içerisinde sürdürmüş, ancak fırsatını bulunca, beraber yaşadığı bu büyük
millete en zor zamanlarında dünyada eşi benzeri görülmemiş katliamlar yapmış,
mezalimler gerçekleştirmişlerdir. Bugün tarihin gerçeklerine sırtını dönmüş bir
kısım ülkelerin parlamentolarında hiç de üzerlerine vazife değilken kabul
edilen sözde soykırım hadiselerine gerçek manada ışık tutmak için Erzincan ve
havalisinde yaşananları incelemek yeterlidir. Kaldı ki, bunların tamamı
arşivlerimizde mevcuttur. Tarihin hemen her safhasında
milletimizin mazlumların yanında olduğu, farklı anlayış ve inançlara hoşgörülü
davrandığı, bunu kendisine düstur edindiğinin en iyi şahidi tarihtir. Tarihin
sayfaları bunları anlatan birçok tebriki misallerle doludur. Akif’in güzel
eseri Asım’da “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim/Onu dindirmek için
kamçı yerim, çifte yerim/Adam aldırma geç git, diyemem, aldırırım/Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.” anlayışı geçmişte olduğu gibi günümüzde de
birçok tarihî olaylarda kendisini göstermiştir. 1500’lü yıllarda 500 bin
Musevi’ye kucak açan anlayış ne ise Kuzey Irak’tan ülkemize sığınan Peşmergelere uzatılan el yine aynı eldir. Kosova’da,
Bosna’da yapılan katliamlara karşı gerçekleşen tavır ve yaklaşım ne ise Gazze için Davos’ta gerçekleşen
dik duruş da aynı duruştur. Bu duruşlar bu yüce milletin mazisinde olan
hasletleridir. Bugün Anadolu coğrafyasının her karışında yaşayan 71 milyon
insanımızın kardeş sayılması bu anlayışın, yani “Tek millet, tek devlet, tek
bayrak, tek vatan.” anlayışımızın bir tezahürüdür. Millet olmak ortak acılar,
ortak kazançlar, ortak amaçlar demektir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. SEBAHATTİN KARAKELLE
(Devamla) – Bu vesileyle can Erzincan’ımızı ve bütün vatan topraklarını bizlere
bahşeden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Karakelle. Gündem dışı üçüncü söz
Sakarya’nın Karasu ilçesinde çevre ve sağlık sorunlarına yol açabilecek termik
santral kurulması hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata’ya aittir. Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın,
Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir Fransız firması tarafından yapılması düşünülen
termik santralin çevre ve sağlık sorunlarına yol açacağına ilişkin gündem dışı
konuşması MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sakarya’yla ilgili ciddi bir sorunu dile
getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Suez adlı bir
Fransız firması Sakarya’nın Karasu ilçesinde en nadide güzelliklerin arasında,
tabiat varlıkları, çevre ve insan sağlığı açısından büyük tehlikeler arz eden
bir termik santral yapımı peşindedir. Kömüre dayalı termik
santrallerin atmosfere, toprağa, suya ve insan sağlığına verdikleri zararlar
herkesin malumudur. Ülkemizde belirli bölgelerin bu yüzden yaşanamaz hâle
geldiğini hepimiz biliyoruz. Bir yabancı kuruluş
tarafından Türkiye’de, Sakarya’da böyle bir santralin kurulmasına izin
verilmesi gayet manidar bir davranış olarak görünüyor. Lütfen bir an için
düşününüz: Bu firmanın bunu kendi ülkesi Fransa’da kurmasına izin verilir mi?
Sayılan bu zararları Fransız tabiatına ve insanına reva görürler mi? Herhangi
bir Avrupa ülkesinde veya herhangi bir medeni ülkede buna izin verilir mi? Bu tür kuruluşlar tabiata ve
insan sağlığına kıymet verilmeyen sahipsiz ülkelere yönelirler. Türkiye elbette
sahipsiz değildir ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki bu tür işlerin içinde
yer alanlar ülkemizin görüntüsüne zarar vermektedirler. Değerli milletvekilleri,
Sakarya fakirlikten kırılıyor. Çiftçisi, fındık üreticisi, hayvancısı, esnafı,
sanayicisi, bütün kesimleriyle ilgi beklerken, ne hikmetse, Sakarya’yı kirli
atıkların ve kirli sanayilerin ilgi alanı olmaktan kurtaramıyoruz. Adapazarı
merkezde İstanbul ve çevresinin zehirli atıkları için bir toplama merkezi
kurulmasının şimdilik önüne geçilebilmiştir. Sakarya Nehri boyunca uzanan çakıl
ocakları yataklarına yine İstanbul atıklarının depolanması gibi dünyada eşi görülmeyecek
bir ilkel uygulama konusunda il yöneticilerinin direndiklerini biliyoruz.
Sakarya’nın şehir merkezinde deprem sonrası kurulan sağlam zeminli Yenikent’e çimento fabrikası kurma çalışmalarının hikmetini
anlayabilmiş değiliz. Suez adlı Fransız firmasının
tehdidi sadece Karasu’ya değil, Kocaali, Kaynarca, Ferizli, Söğütlü ilçeleri
ile Adapazarı merkeze yöneliktir. Daha önce bir Türk iş adamı aynı yerde 660
megavatlık bir termik santral kurma müracaatında bulunmuş, sivil toplum
örgütleri ve Karasu halkının tepkisiyle bu teşebbüsünden vazgeçmişti. Söz
konusu iş adamının halkın üzüntüsüne saygılı davranıp bu kararından vazgeçerken
yaptığı açıklama manidardır ve bugünkü gelişmelere ışık tutacak cinstendir.
Sayın müteşebbis diyor ki: “Bizi buraya sizin siyasetçileriniz çağırdı, biz de
istek üzerine geldik. Tepki gösteriyorsanız kurmayız.” Bu iş adamımıza
Karasu’ya ve Sakarya’ya kıymadığı için teşekkür ediyorum. Görülüyor ki bu defa
halkın isteklerini, sağlığını, varlığını dikkate almayacak yabancı birileri
bulunmuştur. Hem de 2 misli tahribat gücüyle. 660 megavata karşılık 1.200
megavat. Şimdi bu kuruluş, bütün tepkilere rağmen, sonuç alma aşamasına
gelmiştir. Bilgilendirme çalışmaları adı altında ikna çalışmaları yürümektedir.
Türk milleti ve Sakarya halkı adına sorumlulara ikazımız, bu işlerin
takipçilerini ve yürütülen ikna çalışmalarının metotlarını iyi izlemeleridir.
Bu arada, firmanın ikna çalışmalarına zemin hazırlamak ve yöre halkının
direncini kırmak üzere muhtarların, Çevre ve Orman İl Müdürlüğünce imza
karşılığı yabancı şirket temsilcilerine muhatap edilmesini gereksiz bir
gayretkeşlik olarak gördüğümüzü ifade etmeliyim. Bu santral, ön ÇED raporuna
göre saatte 392 ton, günde 10 bin tona yakın kömür işleyecektir ve bu, yılda
3,5 milyon ton kömür demektir. Kendi verimlilik hesaplarına göre, yüzde 44
verimliliğe göre yılda 2 milyon ton zehirli atık çevreye salınmış olacaktır. Bu
santral Doğu Karadeniz’in bütün güzelliklerine sahip olan, ilave olarak Marmara
iklimi özellikleri taşıyan, turistik potansiyeli yüksek bir yöreye, aynı
zamanda Avrupa’nın ve Türkiye'nin… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. MÜNİR KUTLUATA (Devamla) -
…tek parça olarak en büyük longozu olan Acarlar Gölü kenarına kurulmaya
kalkışılıyor. Acarlar longozu dünyanın
dikkatini yeni çekmeye başlamış, içinde su menekşesi yetişen tek longozdur,
ayrıca kuşların göç yolunda önemli bir mola yeridir. Sakarya’da doğa tahribatının
bir başka örneği olarak çakıl ve taş ocakları sorunu yaşanmaktadır. Bu probleme
bir örnek olmak üzere size bir köy halkının feryadından kısa bir pasaj
okuyacağım: “Biz Sakarya’nın Karasu ilçesine bağlı Paralı köyü sakinleri
olarak, uzun süredir köyümüze Değerli milletvekilleri,
Sakarya’yı kirli atıkların ve kirli sanayilerin cazibe merkezi hâline getirmeye
çalışanlara karşı, Sakarya basınını, Sakarya sivil toplum platformu
mensuplarını ve Karasu sivil toplum platformu mensuplarını gayretlerinden
dolayı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kutluata. Gündeme geçiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım. V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/687) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı’nın 03 Şubat 2009 tarih ve 41 sayılı Kararı ile KKTC
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Fatma Ekenoğlu
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur. Sözkonusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un
bilgilerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, yerel basın
ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/321) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Yerel basınımızın sorunları
ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç tüzüğün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep
ederiz. 10.02.2009
1) Reşat
Doğru (Tokat)
2) Mehmet
Şandır (Mersin) 3)
Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 4) Durmuşali Torlak (İstanbul)
5) Hasan
Çalış (Karaman)
6) Recep
Taner (Aydın)
7) Beytullah Asil (Eskişehir)
8) Mehmet
Günal (Antalya)
9) Rıdvan
Yalçın (Ordu) 10) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir) 11) Hasan
Özdemir (Gaziantep)
12) Cemaleddin Uslu (Edirne) 13)
Hüseyin Yıldız (Antalya)
14) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
15)
Muharrem Varlı (Adana)
16)
Necati Özensoy (Bursa)
17) İsmet
Büyükataman (Bursa)
18)
Mustafa Enöz (Manisa)
19) Emin
Haluk Ayhan (Denizli) 20) Behiç
Çelik (Mersin)
21) Metin
Ergun (Muğla)
22)
Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
Gerekçe : Haber alma içgüdüsü
insanoğlunun yaradılışından itibaren sürekli olarak var olmuştur. Bu nedenledir
ki, haber alma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti gibi değerler,
diğer ülkelerin Anayasalarında olduğu gibi, bizim Anayasamızda da yerini
almıştır. Toplumda yaşanan günlük
olayların diğer kesimlere aktarılması ve gelecek için yansımaların neler
olacağı, toplumun aydınlatılması ancak yazılı ve görsel basın aracılığı ile
mümkün olmaktadır. Medya ve iletişim içinde
bulunduğumuz çağda en önemli ve en hızlı teknolojik gelişme gösteren bir sektör
olup, 21. yüzyılın yükselen değerleri olarak birinci sırada yerini almıştır. Matbaacılığın icadından sora
yayınlanmaya başlanan gazeteler ile basın gerçek önemini kazanmaya başlamış ve
yirminci yüzyılın başlarından itibaren dördüncü kuvvet olarak demokratik sistem
içersindeki yerini almıştır. MiIletin müşterek
sesi olarak nitelediğimiz basın, ülkemizde de artık yargı, yasama ve yürütme
erklerinden sonra dördüncü güç konumuna gelmiştir. Anadolu basını olarak
nitelendirdiğimiz yerel basın, her türlü eksikliklerine karşılık, Anadolu'nun
gören gözü, işiten kulağı ve konuşan dilidir. Türkiye'de yerel basının
halkla bütünleştiği ve en etkin olduğu dönem ise şüphesiz Kurtuluş Savaşı
yıllarıdır. Büyük önder Atatürk'ün "Fazilet Adaları" olarak
tanımladığı yerel gazeteler, bu dönemde hem kurtuluş hareketinin öncülüğünü
yapmış hem de Anadolu'nun düşman işgali karşısında gösterdiği direnişin sesi
olmuştur. Gazeteciliğin mutfağı olan,
yerel basın, yöresindeki olaylara ağırlık veren, bölgesinin kalkınması için
çaba harcarken, devletle vatandaş arasında bir köprü görevini yerine getirerek
kamu görevlileri ve hizmetlerinin denetlenmesinde etkin birer unsurdurlar. Yerel basının gelişmiş olması
ve güçlenmesi, yerel iletişimi arttırmakta, bu iletişim yerel yönetimi
etkilemekte, bu da yerel demokrasinin, yerel demokratik yönetimin güçlenmesine
ve halk tarafından benimsenmesine yardımcı olmaktadır. Bilişim sektöründe yaşanan
teknolojik gelişmeler ile birlikte yasalarda yapılan değişiklikler ile yerel
basın önemli oranda gelişme göstermiştir. Radyo ve televizyon yayınlarındaki
devlet tekelinin kaldırılmasından sonra bölgesel ve yerel radyo ve
televizyonlar da yerel basın içersindeki yerini almıştır. Bugün, ülkemizde yazılı
basın, bölgesel ve yerel olmak üzere günlük, haftalık ve aylık yayınlar
yapmaktadır. Değişik veriler olmakla birlikte, bu şekilde yayın yapan gazete
sayısı iki binden, dergi sayısı iki bin beş yüzden fazladır. Radyo ve
Televizyon sayısının ise, radyo sayısının binden fazla, televizyon sayısının da
500’e yakın olduğu bildirilmektedir. Ülkemizde geniş bir şekilde
yaygınlaşmış olan yerel basınımızın karşı karşıya olduğu birçok sorunları
vardır. Basın çalışanlarının hakları
başta olmak üzere, basın çalışanlarının Meslek Odası bulunmamaktadır.
Sendikalaşma ve akreditasyonla ilgili sorunları ile,
çalışanlar tarafından kurulan derneklere yeterince devlet yardımı yapılmaması, Ekonomik sorunları ağırlıklı
olmak üzere; resmi ilanlardan yeterince yararlanamama, yayın hayatına geçtikten
sonra uzun bir süre ilanlardan yararlanamama ve ilanların ihale limitleri ile
ilgili problemlerin çözülmesi, Sadece belli günlerde gazete
çıkarılmasının önlenmesi ve buna ilişkin rekabet şartlarının düzenlenmesi, Basın İlan Kurumunda mevcut
olan yerel basın temsilci sayısının artırılması ve 250.000’den fazla nüfus olan
merkezlerde Basın İlan Kurumu şubelerinin açılması, Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü basın kartları komisyonunda temsilinin sağlanması, Bunların yanında, gelişen
teknoloji ve yetişmiş insan gücünden faydalanma ile İletişim Fakülteleri ile
işbirliğinin geliştirilmesi gibi sorunları mevcuttur. Millî mücadelede Kuvay-i milliye ruhu ile Anadolu'nun düşmandan
temizlenmesinde büyük başarıları olan, Atatürk'ün "Fazilet Adaları"
olarak nitelendirdiği yerel basınımızın sorunları ve çözüm yollarının
tespitinin, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin tespit edilmesi yerinde olacaktır. 2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 34
milletvekilinin, Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına, “Kütahya Şeker Fabrikası
A.Ş.'nin özelleştirilmesinde yapılan usulsüzlük ve
yolsuzlukların araştırılması” konusunda, aşağıda belirtilen gerekçeyle
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz. 10.02.2009 1) Alim Işık (Kütahya) 2) Mehmet Şandır (Mersin) 3) Oktay Vural (İzmir)
4) Cumali Durmuş (Kocaeli) 5) Muharrem Varlı (Adana) 6) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 7) İsmet Büyükataman (Bursa) 8) Necati Özensoy (Bursa) 9) Durmuşali Torlak (İstanbul) 10) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir) 11) Kürşat Atılgan (Adana)
12) Hakan Coşkun (Osmaniye) 13) Recai Yıldırım (Adana) 14) Murat Özkan (Giresun) 15) Hasan Çalış (Karaman) 16) Osman Çakır (Samsun) 17) Şenol Bal (İzmir) 18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 19) Beytullah Asil (Eskişehir) 20) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 21) Erkan Akçay (Manisa) 22) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 23) Münir Kutluata (Sakarya) 24) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 25)
Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 26) Cemaleddin Uslu (Edirne) 27) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 28) Recep Taner (Aydın) 29) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 30) Mustafa Enöz (Manisa) 31) Hüseyin Yıldız (Antalya) 32) Reşat Doğru (Tokat) 33) Rıdvan Yalçın (Ordu) 34) Hasan Özdemir (Gaziantep) 35) Akif Akkuş (Mersin) Gerekçe: Kütahya ilinin gerek ekonomisi
gerekse istihdamında önemli yer tutan KİT'lerden olan Kütahya Şeker Fabrikası
A.Ş. Ekim-2004'te, Kütahya'daki 6 milletvekilinin de AKP'den seçildiği AKP
iktidarının ilk döneminde özelleştirilerek satılmış, özelleştirmeleri takiben
ilde istihdam açısından önemli daralmalar olmuş ve birçok kamu çalışanı diğer
kamu kurumlarına görevlendirilmiştir. AKP
iktidarı döneminde gerçekleştirilen birçok özelleştirme ihalesinde olduğu Baha
Esat Tekand Kütahya Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi sürecinde; ihaleye fesat karıştırıldığı, fabrikanın ihalesine
katılacak Pancar Üreticileri Kooperatifi'nin ihale öncesi elendiği, ihaleye
katılan TORUNLAR Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile KİLER A.Ş'nin
fabrika devir teslim işlemlerinden sonra ortak oldukları, fabrikanın özelleştirilmesi
öncesinde ilgili mahkemelerce tespit edilen değerin çok çok
altında bir değerle fabrikanın TORUNLAR A.Ş. ye satıldığı, fabrikanın
kasasındaki nakit para ile stoklarındaki şeker varlığının neredeyse
özelleştirme bedelinden daha yüksek olduğu vb. gibi son derece ciddi iddialar
gerek yerel gerekse ulusal basında ve TBMM gündeminde yer almış ve almaya devam
etmektedir. Diğer yandan, özelleştirme
işlemlerinden sonra da Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. üzerine kayıtlı Belirtilen nedenlerle,
Kütahya Şeker Fabrikasının gerek özelleştirme sürecinde gerekse özelleştirme
sonrasında yapılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin araştırılarak sorumlular
hakkında yasal işlem yapılması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla bir
Meclis Araştırmasının açılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü
sırada yer alan İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili
Sayın Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın
Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Sayın
Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek
Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı:
328) (X) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 1’inci madde üzerinde Ağrı
Milletvekili Sayın Fatma Salman Kotan ve arkadaşlarınca verilen önergenin
oylamasında kalınmıştı. Şimdi önergeyi hatırlatmak
için tekrar okutup oylarınıza sunacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 3/328 sıra
sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1 inci maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10/2/2009 Fatma Salman Kotan (Ağrı) ve
arkadaşları BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza… K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı. GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Karar yeter sayısı. BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 14.36 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:14.56 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin 1’inci maddesi
üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Salman Kotan ve arkadaşlarınca verilen
önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Teklifin 1’inci maddesini
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: Komisyonun kuruluşu MADDE 2- Üye sayısı Danışma
Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca belirlenecek Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunda; siyasi parti grupları ile bağımsızlar Meclisteki sayılarının -boş
üyelikler hariç- üye tam sayısına nispet edilmesi ile bulunacak yüzde oranına
uygun olarak temsil edilirler. Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu üyeleri belirlenirken kadın milletvekilleri ile insan hakları
konusunda uzman milletvekillerine öncelik tanınır. Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu üyelikleri için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. Her iki
devre için seçilenlerin görev süresi iki yıldır. Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu siyasi parti gruplarının yüzde oranlarına göre bir başkan, iki
başkanvekili, bir sözcü ve bir kâtip seçer. Bu seçim, üye tamsayısının salt
çoğunluğuyla toplanan Komisyonun, toplantıya katılanlarının salt çoğunluğunun
gizli oyuyla yapılır. BAŞKAN – Madde üzerinde ilk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e
aittir. Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerinde CHP Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim. Arkadaşlar, meslektaşım Sayın
Nazan Moroğlu aramıştı geçen gün “İsa Bey, bu, Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonunu daha ileriye götürebilir miyiz?” demişti. Ben de
kendisine “Vallahi, korkarım komisyonda geçtiği ittifakla Genel Kurulda bu iş
olmaz. AKP’li arkadaşlar mutlaka buna bir çelme takarlar” demiştim. Nazan Hanım
herhalde dinliyordur beni, dediğim oldu, çelme takıldı. Komisyonun adını, “Kadın
Erkek Eşitliği”nden “Fırsat Eşitliği”ne çevirdiniz. Nimet Hanım meslektaşımdır,
bilirler ki, fırsat eşitliği, kadın erkek eşitliği içerisinde mündemiçtir,
eskilerin deyimiyle. Yani, fırsat eşitliğini kadın erkek eşitliği barındırır.
Kadın erkek eşitliği daha geniştir, fırsat bunun bir alt baremidir, bir alt
koludur. Komisyonun adını
değiştirmekle, esasen, iradenizi, kadın erkek eşitliği konusunda değil, alta
indirerek, daraltarak olması gerektiği konusunda AKP’li vekiller bir irade
koydular. Benim üzüldüğüm, bu değişiklik önergesine AKP’den kadın vekil
arkadaşlarımızın imza koymasıydı, hakikaten üzüldüm. Arkadaşlar, bu komisyonun
kurulması için asıl emeği veren CHP’li arkadaşlarımdır. İlk 11 Mart 2003
tarihinde Sayın Oya Araslı, Ankara Vekilimiz, bu komisyon konusunda kanun
teklifi vermişti. Ondan sonra 27 Mart 2003 tarihinde İstanbul Vekilimiz Sayın
Birgen Keleş bu konuda kanun teklifi vermişti Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
kurulması hakkında. Daha sonra Birgen Keleş 2007 yılının 15 Ağustosunda kadük kalan teklifini yeniledi ve tekrar yenilemeyle Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulmasını istedi. Oya Hanım’ın teklifi de Nevingaye Erbatur tarafından
yenilendi ve 27 Aralık 2007 tarihinde kadın erkek eşitliğinin sağlanması
konusunda “İzleme Kurulu” adı altında, daha sonra komisyona çevrildi, bir kanun
teklifi verilmiş idi. Dolayısıyla bu emeğin başında CHP’li kadın vekillerimiz
var, bununla hakikaten gurur duyuyorum. Bu komisyon yalnızca
Türkiye’de mi var arkadaşlar? Hayır, Almanya’da, Avusturya Parlamentosunda,
İsrail Parlamentosunda, Hırvatistan’da, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, İspanya,
Fransa, Portekiz, Avrupa Birliği Parlamentosunda, her tarafta var. Yani bu
Türkiye'nin buluşu değil, tüm dünya bunu çok daha önce bulmuştu. Komisyon kurmak yeterli değil
arkadaşlar. Asıl olması gereken, sihirli sözcük “pozitif ayrımcılık”tır.
Yani kadınlar lehine bu ülkede en az bir jenerasyon,
bir yirmi beş otuz yıllığına pozitif ayrımcılığın kabulüne dair yasal
düzenlemeyi bu Meclis yapmak zorundadır eğer gerçekten kadın erkek eşitliğini
düşünüyorsa. Pozitif ayrımcılık konusunda
Anayasa madde 10’daki hüküm düzeltilebilir. Ki, madde 10’daki düzeltme, yani
kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu madde değişikliği konusunda da Oya Araslı’nın mücadelesini daha dün gibi hatırlıyoruz madde 10
değişikliğinde. Arkadaşlar, Türkiye'nin kadın
erkek eşitliği konusundaki mücadelesinin tarihi biraz daha geri tabii. En
önemli metin 1985’teki “CEDAW” denen kadına karşı her tür ayrımcılığın
giderilmesine ilişkin sözleşme, uluslararası sözleşmedir, 1986’da yürürlüğe
girmiştir. Ondan sonra 1998’de bir kanun var ki 4320 sayılı Ailenin Korunmasına
Dair Kanun. Bu, güzel bir gidişattı. 2002 yılında Medeni Kanun, yani 4721
sayılı Medeni Kanun yürürlüğe girerken büyük bir hata yapıldı. 4722 sayılı
Medeni Kanunun Yürürlük Kanunu’nun 10’uncu maddesinde, ne yazık ki bu Meclis,
kadın ve erkeğin edinilmiş mallara katılma rejimine 2002 sonrası dâhil olması
önerildi. Evliliğin başından beri ideal olan bu rejime girmesi engellendi ve
Türkiye’de yedi yıldır bu kadın erkek eşitliği konusunda darbelerden biri olan
uygulama kanunun geçici 10’uncu maddesi yürürlükte. Bunun, edinilmiş mallara
katılma rejimini düzenleyen Medeni Kanun’un 202’nci maddesi ve devamının buna
göre düzenlenerek hâlihazırdaki eski tüm evliliklere de uygulanması gerektiği
muhakkaktır. Pozitif ayrımcılık yasal düzenlemeleri ve edinilmiş mallara
katılma rejiminin geçmişe sâri uygulanması bir zorunluluktur. Bunu Meclisin mutlaka düşünmesi gerekmekte. Arkadaşlar, Medeni Kanun’da,
ikinci ayrımda edinilmiş mallara katılma rejimi düzenleniyor, üçüncü ayrım mal
ayrılığı, dördüncüsü paylaşmalı mal ayrılığı, beşincisi mal ortaklığı. İdeali,
edinilmiş mallara katılma rejimidir. Ben tüm Meclise sesleniyorum: Türkiye’de
kadınların bu sömürüsüne bir son vermek için bu düzenlemeyi yapmak zorundadır
Meclis. Yapmazsa ne olur? Arkadaşlar, bakın ne olur? İşte kadının hâli: “Beş
buçuk aylık hamile olan falancayı eşi feci şekilde dövdü. Burnu kırılan,
yüzünde morluklar oluşan kadın şikâyetçi olmayınca eşi serbest bırakıldı. Sevgi
Hanım’ın şu sözleri Türkiye’de kadınların içler acısı hâlini bir kez daha
ortaya koydu: İki çocuğum var, hamileyim ve gidecek yerim yok. Eşim hapse
girerse bize kim bakar?” İşte, Meclis, pozitif ayrımcılıkla bu sorunları
mutlaka gidermek zorundadır. Yalnızca eşit olma isteği
yetmiyor, Türkiye’de feodalizmin ortadan kaldırılması lazım. Kadınların
sömürüldüğü alanlardaki feodalizmin etkisini hepimiz bilmekteyiz. Feodalizmden
beslenenler var bu ülkede siyaseten de, ekonomik olarak da. Arkadaşlar, kadın erkek
eşitliğini istiyorsak, feodalizmin tasfiyesi bu ülkede bir zorunluluktur. Öte taraftan arkadaşlar,
kadınların eşitliğinin asıl sağlanması ekonomik yaşama katılmasıyla olur. Hukuk
bir üstyapı kurumudur. Siz üretim ilişkilerinde kadına ağırlık vermezseniz, siz
kadını yalnızca –dilim varmıyor ama- ikinci bir süje olarak değerlendirirseniz,
kadın erkek eşitliği konusunda yapacağınız her şey ne yazık ki boşa çıkar. Bu
yasal düzenlemeler büyük bir anlam ifade etmeyecektir. Önümüzde 29 Mart var, yerel
seçimler var. Bir bilgi vermek istiyorum arkadaşlar. Türkiye'nin ilk belediye
başkanı Sadiye Hanım Artvin ili Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesi Başkanı idi 1930 yılında. Bir Mersinli
olarak övünç duyuyorum, ilk il belediye başkanı Sayın Müfide İlhan’dır, Mersin
İl Belediyesi Başkanı 1950 yılında. 2009 yılına geldiğimizde Cumhuriyet Halk
Partisi Halk Partisi Bursa’da Sena Kaleli, Aydın’da Özlem Çerçioğlu,
Kastamonu’da Müjgan Alagöz,
Erzincan’da Nuran Uygun ve Hatay’da İris Şentürk’ü
göstererek 5 tane ilde belediye başkan adayı göstererek, aslında… TEKİN BİNGÖL (Ankara) – 6
oldu, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan adayı da var. İSA GÖK (Devamla) – 6 oldu
evet, orası da oldu. …büyük bir atılımı
gerçekleştirmiştir. Bu hanım arkadaşlarımızın seçimi kazanmasını canıyürekten diliyorum, kadın hareketi açısından aynı
zamanda. Arkadaşlar, Komisyonda bir
şeyden bahsetmiştim, Mecliste de karşımıza geldi. Bakınız, kadınların
eğitiminden bahsediliyor, kadınların yeteri kadar yaşama kabul edilmeyişinden
bahsediliyor. Ama bir düşünün, acaba burada karısını kendine eşit görmeyen,
annesini kendine eşit görmeyen, kızını kendine eşit görmeyen, kız kardeşini
kendine eşit görmeyen erkeklerde midir sorun? Asıl eğitilmesi gereken, siz bu
önergeye de “evet” oyu veren erkeklerde mi sorun, hanımlarda mı? Türkiye’de
kadın erkek eşitliği konusunda asıl eğitilmesi gereken grup kadınlar değildir,
bu hakları verme konusunda ayak sürüyen, az önce de Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun adını değiştirip, yalnızca fırsata indirgeyen erkek egemen Türkiye
ve erkek egemen Meclisteki erkek vekillerdir. Eğitilmesi gereken asıl
bunlardır. Bu zihniyetin eğitilmesi gerekiyor arkadaşlar. Ben,
Türkiye’de kadın ve erkeklerin gerçekten ama gerçekten, lafta değil,
realiteyle, yaşamla eşit olması günleri diliyorum ve kadın örgütlerimiz -bakın
faks çekmişler- “Talebimiz, fırsat değil, fiilî eşitlik.” diyorlar, “fiilî
eşitlik” ve Meclis AKP Grubu getirdiği önergeyle fiilî eşitliğe izin
vermeyeceğini, alta indirgeyerek fırsat düzleminde eşitliğe izin vereceğini ne
yazık ki ortaya koydu. Kadın hareketi, kadın erkek eşitliği hareketi
anlamında… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun
Başkan. Yıllardır süren kadın erkek
eşitliğinin sağlanması konusundaki kadın hareketine vurulan bu darbeden dolayı
son derece üzgünüm ama Türkiye’de kadın hareketi bu eşitliği mutlaka
sağlayacaktır sizlerin bu olumsuz düşüncelerinize rağmen. Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök. Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
(MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
tarih yazanlar, geride bıraktığımız yüzyıl ve içinde bulunduğumuz yılları
insanlığın ortak değerlerinin yeniden yorumlandığı ve yeni anlamların
yüklendiği bir zaman dilimi olarak yazacaktır. Artık günümüzde toplumların ve
toplumsal üretimin ana uğraş alanları, neyin nasıl, kimin için ve ne kadar
üretildiğinden ziyade, üretilen artı değerlerden toplumsal destek verilmesi
gereken kesimlere ne pay ayrıldığı, ne kadar önem verildiği hususudur. Bu
değerlendirmeleri yaparken medeni dünya milletleri artık gayrisafi millî hasıla, fert başına millî gelir ya da ticaret hacmi gibi
ekonominin kavramlarıyla değil, insani gelişmişlik sıralamasında nerede
bulunduğuyla ölçmektedir. Bu ölçme ve değerlendirme ışığında mesela Amerika
Birleşik Devletleri gibi trilyon dolarlık ekonomiler bu sıralamada ilk
sıralarda yer alamamaktadır. İnsana ve onun sosyokültürel gelişimine,
hakkaniyet ve eşitlik anlayışı ile karar mekanizmalarında çoğunluk ve
çoğulculuğa yatırım yapan toplumlar bu sıralamalarda tepelerde yer almakta ve
örnek gösterilmektedir. Örneğin İrlanda Cumhuriyeti gibi. Yüzyıllardır ihmal edilen
kadınlarımızın cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte yeniden sosyal hayatın
içine çekilmesi çabaları bugün bu hususta milletlere önderliğe soyunan
toplumlara nazaran daha eski ve daha köklüdür. Çağına göre gerçekten “Devrim”
addedilebilecek dönüşümü gerçekleştiren Türkiye bu husustaki kararlılığını
sonraki yıllarda maalesef gösterememiş ve bugün neredeyse her kesimde şikâyet
konusu olan toplumsal eşitsizlikler ile erkek egemen bir toplumun kapısı
aralanmıştır. Elbette sosyal dönüşümler akşamdan
sabaha olmamıştır, olmayacaktır. Bu dönüşümü sürekli kılacak sosyokültürel
temeller atılıp eğitim altyapısı oluşturulamadığından uygulamada
başarısızlıklarla karşılaşılmıştır. Buna maalesef siyaset kurumunun çözümler
üretememesi, hatta eşitsizliğin artması yönünde yanlış müdahalelerde bulunması
da katkı yapmıştır. Değerli milletvekilleri, Türk
kadınının eğitim sorunu vardır, kendisini ifade etmek üzere kimlik sıkıntısı
çekmektedir. Çağdaş normlarda sosyal, iktisadi ve siyasal hayata katılımında
ciddi sıkıntıları vardır. Ülke geneli için tespit odur ki, kadınımızın iş
hayatında, hizmet sektöründe, sanatsal ve kültürel alanda olduğu gibi, siyasal
organlar ve karar mekanizmalarına katılımlarında yeterince var olduklarını
söylememiz güçtür. Şayet bir şeyler yapılmaz ise de bu boşluk kendiliğinden
doldurulmayacaktır. Kadınlarımızın içinde
yaşadığı, çalıştığı, ürettiği ve sosyal aktivitelerini sürdürdüğü ortam ve
şartlarının iyileştirilmesi mutlaka sosyal dönüşümün izlenmesi mekanizmalarının
kurulmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik, her siyasal iktidarın anlayışına,
daha doğru bir ifadeyle, insafına terk edilmeyecek kadar ciddi bir konudur ve
kurulacak izleme süreci mutlaka sürdürülebilir bir sisteme bağlanmalı,
kural ve müeyyidelerle desteklenmelidir. Görüştüğümüz kanun teklifinin 2’nci
maddesi bunu amaçlamaktadır. Madde, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun nasıl
teşekkül edeceğini düzenlemektedir. Öncelikle, bu teklifin sahibi Sayın Bakan
Nimet Çubukçu Hanımefendi ve arkadaşları ile diğer tekliflerin hazırlayıcıları
olan Sayın Erbatur ve Sayın Ağırbaş
hanımefendilerin de gayret ve çalışmaları dolayısıyla kendilerini tebrik
ediyorum. Önemli bir husus bu teklifler
dolayısıyla Meclis gündemine gelmiştir. Ancak özellikle, müsaade buyururlarsa
da Sayın Bakana şu sitemimi iletmeden geçemeyeceğim: Kadın erkek eşitsizliği
siyaset üstü bir konudur ve ülkemizin meselesidir. Bu kadar önemli bir
problemin gündeme gelmesinde kadından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Çubukçu’nun, Meclis içerisinde partiler arasında bölünmüşlük
izlenimini veren ayrı teklifler verilmesi yerine her partideki kadın
milletvekillerinin ortak imzalar vereceği bir teklifle kamuoyunun önüne
gelinmesinde öncülük yapmasını beklerdik. Bu teklife hiçbir kadın
milletvekilinin, daha doğrusu, hiçbir milletvekilinin “hayır” demesi mümkün
olmadığı gibi, şayet böyle yapılabilseydi Meclisteki kadın milletvekilleri
arasındaki dayanışma da sergilenebilir ve kamuoyuna da güzel bir mesaj
verilebilirdi. Yine dün Genel Kurulda
yaşamış olduğumuz bu isim farklılaştırması olayında da birkaç cümle sarf etmek
istiyorum: Sayın Bakan dün açıkladılar; “İçerik değişmiyor sadece komisyon ismi
değişiyor.” diye. Madem içerik değişmiyorsa, komisyonda, yukarıda sağlanan bu
güzel mutabakatı Genel Kurula taşıyıp üzerinde hiçbir itiraz noktası bırakmadan
geçirmek gerekiyordu. Bu, sadece bu kanunu görüşürken elde edeceğimiz sonuç
açısından değil bundan sonraki mutabakatların da Genel Kurulda delinmemesi
için, devam etmesi için bir zaruret idi. Keşke böyle bir noktaya gelinmeseydi
diye düşünüyorum. Ancak, bu zikretmiş olduğum eksikliklerin mevcudiyeti teklif
sahibi kadın milletvekillerimizi tebrik etmemizi engellemez, kendilerine tebrik
ve teşekkürlerimi yinelemek istiyorum. Değerli milletvekilleri
-beyleri kastediyorum tabii ki- hanım milletvekili arkadaşlarımızın bu
teklifine hem Komisyonda hem de Genel Kuruldaki yakın ilginiz kamuoyundan
takdir görmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinde üzerinde tam mutabakat
sağlanan nadir tekliflerden birisidir. Ancak, burada işimiz bitmemektedir, kadın
erkek eşitliği meselesinde en az kadınlarımız kadar erkeklerimiz de mücadele
vermelidir. Toplum adına temsilcilik yapan, kural koyan sizler, bizler her
platformda bu anlayışa nasıl hizmet verebiliriz diye düşünmeliyiz,
düşünmelisiniz. Kadınımızın sosyal ve ekonomik hayattaki noksanlığı toplumun
tatsız, tuzsuz olmasına yol açmakta, toplumdaki güç ve amaç birlikteliğini
baltalamakta, sadece kadının değil erkeklerin de hareket alanını
daraltmaktadır. Toplum her türlü problemine kadın ve erkeğiyle birlikte çözüm
üretmelidir. Kıymetli arkadaşlarım,
sorunları sadece tespit etmek yeterli değildir. Toplumumuzu âdeta tek
ayaklıymış gibi gösteren bu eşitsizliğin sosyal, kültürel, ekonomik, hukuki ve
siyasi nedenleri vardır. Bu nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler
üretmeden bu hususta atılacak adımlar iyi niyetli, ancak sonuçsuz adımlar
olarak kalacaktır. Başbakanlık Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünün verilerine göre ülkemizde, örneğin her 3 kadından biri
şiddete uğramaktadır, asıl acı olan bu kadınların yaklaşık yüzde 65’inin bu
şiddeti “Elbet bir haklı nedeni vardır.” şeklinde algılamasıdır. Kadınların
yüzde 20’si okuma yazma bilmemektedir. Kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde
22’lere kadar düşmüştür. Yine yaklaşık 2.500 kadın, her yıl, anne olmak isterken
yaşamını kaybetmektedir gibi can acıtıcı veriler ortada durur ve bununla ilgili
proje ve çözümler üretemez iken çıkaracağımız bu yasanın bu sorunu çözmede ne
kadar çare olabileceğini yüce Meclisin takdirlerine arz ediyorum. Kısaca,
meselenin özüne inmek, popülist söylemlerden kaçınmak
gerektiğini söylüyorum. Bir de çözüm üretirken bu konuda çalışan sivil toplum
örgütlerinin ürettiği bilgi ve tecrübelerinden istifade etmenin önemini de yine
vurgulayarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Her parti gibi Milliyetçi
Hareket Partisi de kadının karar mekanizmalarına katılımı yönünde kendi
zaviyesinden bu eksikliği görmekte hem parti içinde hem de yerel ve genel
siyasette daha çok kadınımızın görev almasını arzulamakta ve bunu teşvik
etmektedir. Bu hususta gerek Meclisimizin gerekse sivil toplumun üreteceği
çözümlerde yer almaya ve gayret göstermeye hazırdır. Çünkü karşılıksız
sevdiğimiz aziz Türk milletini kadını ve erkeğiyle birlikte seviyoruz. Sayın
Genel Başkanımızın bu hususta teşkilatlarımıza birçok talimatları olduğunu da
kamuoyuyla bir kez daha paylaşmak istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu düşüncelerle Meclisimizde
çıkarılacak yasanın toplumumuza, ama özellikle tüm kadınlarımıza hayırlı
olmasını, kadını ve erkeğiyle özlenen medeniyet düzeyini yakalamış toplumsal
yapının ortaya çıkışında olumlu katkılar getirmesini temenni ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz. Madde üzerinde Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan
Kışanak. Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum. Ne yazık ki, bir hafta önce
büyük bir kadın dayanışması ve uzlaşı içerisinde bu Meclisin gündemine
getirdiğimiz tasarı üzerinde son dakikada AKP Hükûmetinin,
AKP Grubunun yapmak istediği değişiklik hepimizin şevkini, heyecanını ve
umutlarını bir parça kırmıştır. Bu nedenle, öncelikle teessüflerimi belirtmek
istiyorum ve bu durumun arkasında yatan nedenlere ilişkin biraz açıklamalarda
bulunmak istiyorum. Bu yaklaşımın en önemli
göstergelerinden birisi, AKP’nin her zaman olduğu gibi yine bir kandırma
siyasetiyle bizi yüz yüze bıraktığını görüyoruz ve bu konu gerçekten siyasi
etiğe hiçbir şekilde sığmayan bir durum. Daha bir hafta önce
komisyonun tüm üyelerinin, çoğunluğu AKP’li olan komisyonun tüm üyelerinin oy
birliğiyle kabul edilerek ve bütün kadın örgütlerinin desteğini alarak buraya
getirilen teklifte bir değişiklik yapılması ve bunun AKP Grup Başkan Vekili
tarafından da bizzat şu cümleyle açıklanması hepimizi derinden üzmüştür:
“Aslında bizim arkadaşlarımız orada da muhalefet edecekti ama biz dedik ki,
etmeyin, nasılsa Genel Kurulda değiştiririz.” Bu nedir? Bu, çok açık ve
net bir şekilde, “Biz sizi kandırdık, biz bütün kadın örgütlerini kandırdık, bu
yasanın çıkmasında emeği geçen herkesi kandırdık.” demektir. Bunun ne siyasi
etikle ne siyasi ahlakla hiçbir alakası yoktur ve bu çatı altında hiçbir siyasi
partinin ve hiçbir milletvekilinin böyle davranmaması gerektiğini düşünüyoruz. İkincisi, bu şunun da
göstergesi: Bu çoğunluk diktatörlüğünün, demokrasiyi anlamamanın da göstergesi,
“Benim nasılsa sayısal çoğunluğum var, istediğimi getirir, bu Genel Kurulda
yaptırırım.” mantığıdır. Oysa demokrasi çoğulculuk rejimidir, başkalarının da
görüşlerini dikkate alan, bunları da hesaba katarak politika yapma rejimidir.
Eğer AKP Hükûmeti kendi sayısal çoğunluğuna dayanak
burayı yönetecekse ve bu Meclisteki çalışmaları bu mantıkla yürütecekse lütfen
bizi buna alet etmesin. Sayısal çoğunluğu komisyonda da vardır, o sayısal
çoğunluğuna dayanarak komisyondan istediği şekilde yasalarını çıkartsın ve
desin ki: “Benim demokrasi anlayışım bu kadardır. Ben, sayısal çoğunluğum neyi
gerektiriyorsa, canım ne istiyorsa çoğunluğuma dayanarak bunu yaparım.” Kimseyi
de bu, kendi, kandırma siyasetine ve sahte demokrasi siyasetine alet etmesin. Bu tutumun bir başka
göstergesi, aslında AKP Hükûmetinin sıkça, burada
lafını ettiği uzlaşma kültüründen ne kadar uzak olduğunun en temel ve en açık
göstergesidir. Günlerce konuşulmuş, tartışılmış, komisyonda herkes konuşmuş
tartışmış ve üzerinde mutabakata varılmış bir konuyu hiçbir gerekçe de sunmadan
“Canım, ne olur ki bir kere de AKP Grubunun dediği olsun.” mantığıyla… Hani
haklı bir gerekçesi varsa, tamam, biz geri adım atalım. “Neden değiştiriyorsun
bu ismi?” diyorsun. “Yok, hiçbir şey değişmeyecek, amacı aynı kalacak,
görevleri ve sorumlulukları aynı kalacak. Sadece, benim dediğim olsun diye ben
adını değiştiriyorum.” diyor. Sayın Bakanımızın bize yaptığı açıklama bu.
“Zaten bir şey değişmeyecek. Bir kere de benim grubumun dediği olsun.” diyor.
Böyle bir siyaset anlayışı olabilir mi, böyle bir demokrasi anlayışı olabilir
mi, böyle bir uzlaşma anlayışı olabilir mi? Yani, bütün bunların gerçekten
muhasebesinin çok iyi yapılması ve bundan sonraki, bu Meclis çatısı altında
yapılacak çalışmalara etkisinin görülmesi gerekirdi ve yine uzlaşma kültüründen
o kadar uzak bir yaklaşım ki… Tamam, vazgeçtik, sizin
dediğiniz olsun, şunu ekleyelim: Kadın erkek ve fırsat eşitliği. Hepimiz
Türkçeyi çok iyi biliyoruz. Oradaki “ve” bağlacı hem kadın erkek eşitliği hem
de fırsat eşitliği anlamına gelecekti. Bu “ve” bağlacının bile oraya
konulmasına karşı çıktılar. Neden? Sadece ve sadece “benim dediğim olsun”
mantığıyla. Eğer böyleyse, gerçekten, bu, siyasi ahlak açısından sorgulanması
gereken bir yaklaşım ama böyle değilse de ardında bu komisyonun amacına dönük
başka bir yaklaşımları varsa bunu da çıkıp açıkça konuşmaları lazım. O zaman
“Biz kadın erkek eşitliğini aslında düşünmüyoruz, fırsat eşitliğini yanına
ekleyerek bu durumu kurtarmak istiyoruz.” desinler. Ya “Amacımız farklı.”
desinler ya da “Biz, sadece ve sadece kendi dediğimin siyasetini yaparım
anlayışında olan diktatörlük anlayışına sahip bir siyasi partiyiz.” desinler. Bu ikisini, gerçekten ikisinden biri dışında başka bir yorum ve
mantık, iki günden beri yaptığımız görüşmeler sonucunda başka bir yorum
çıkartamıyorum ama bir başka yorum daha çıkartabiliriz bu tutumdan: Demek ki
AKP Hükûmeti ve AKP, Avrupa Birliğinin baskısıyla yaptığı
bu değişikliklerin aslında amacını hazmedemiyor ve bir şekilde bu yasal
değişikliklerin içini boşaltmanın telaşına düşüyor. Esas özü bu. Bu,
diğerlerinin hepsi, gerçekten burada hiçbir şekilde, siyaseten de bizim hiçbir
partiye yakıştırmak istemediğimiz yorumlardı. O zaman, eğer Avrupa Birliğinin
dayatmasıyla bu yasayı çıkartıyorsa, Avrupa Birliğinin sosyal politikalar
konusundaki başlığının müzakereye açılması için bir zorunluluk şart olarak
gördüğü için bunu çıkartıyor ama kendi zihniyetine de ters geldiği için içini
boşaltmak istiyorsa bunu da çıkıp burada siyaseten açıkça savunsun. Desin ki
“Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadın ve erkek fıtratı gereği zaten
eşit olamaz, eşit değildir. Ancak ve ancak ben var olan imkânlardan lütfederim,
onların da eşit imkânlardan yararlanmasını sağlayabilirim. Bu da benim lütfumdur.” desin. Eğer yaklaşımı buysa, bunu da çok açık
ve net bir şekilde çıkıp buradan söylesinler. Gerçekten, ben bu kadar sert
bir konuşmayı yapmayı hiç düşünmezdim. İki yıldır bu Meclisteyiz.
Özellikle Sayın Nimet Çubukçu’nun Bakanlığıyla ilgili
görüşmelerde, gerek komisyonda ve gerek burada üslubumuza, yaklaşımımıza ve
kadın bakış açımıza uygun bir yaklaşımla bu tartışmalara her zaman dâhil olmaya
özen gösterdik. Kadın politikaları konusunda yapılan birçok yanlışa rağmen sert
bir üslup kullanmadık. Dışlayıcı, reddeden, kadını rencide eden bir yaklaşım
içerisine girmedik. Kabine içerisinde tek bakandır. Bizim bunu korumamız lazım,
kadın sayısını artırmamız lazım. Varsa eksikleri de hep beraber bunu gidermenin
yollarını aramamız gerekir dedik. İki yıldır burada, ne
komisyonda ne de burada, Sayın Nimet Çubukçu’nun
bakanlığıyla ilgili hiçbir konu görüşülürken, rijit
bir konuşma, sert bir konuşma, zora sokan bir konuşma yapmadık ve bir sürü de
problem var, kadınlar konusunda yaşanan dünya kadar sorun var ama bunları bu
üslupla dile getirmedik fakat son bir hafta, on gün içerisinde yaşananlar ve
dünden bu yana uzlaşma konusunda yaptığımız her tür öneriye karşı kesin bir ret
duvarıyla karşılaşmak, sonuçta bizi bu noktaya getirdi. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Emir demiri keser! GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) – Evet, sonuçta, ben yine de şuna inanmak istiyorum: Sayın
Nimet Çubukçu’nun da içine sinmemiştir bu, erkek
egemen zihniyetin sonuna kadar hâkim olduğu AKP’nin dayatmaları sonucunda,
parti politikalarını dayatmaları sonucunda o da buna boyun eğmiştir diye
düşünüyorum, böyle düşünmek istiyorum, iyi niyetle böyle yaklaşmak istiyorum ve
bunu da yine kadın mücadelesiyle, kadın hareketinin yürüttüğü mücadeleyle
aşılacak bir sorun olarak görmek istiyorum. Neden bu kadar karşı
çıkıyoruz? Birkaç cümleyle de bunu açıklamak istiyorum. Fırsat eşitliği
başlangıç itibarıyla eşitler arasındaki duruma uygulanabilecek bir durumdur.
Zaten şu pozisyonda eşit olsaydı kadınlar ve erkekler, fırsat eşitliği yeterli
bir politika olabilirdi. Bundan sonraki süreçte var olan
imkânların eşit yararlanmasını öngörmek bundan sonrada eşitliğin devamını
öngörmek anlamına gelirdi ama biz burada her gün konuşuyoruz, kadınlar ve erkekler
eşit değil, kadınlar hangi göstergeye bakarsanız bakın, ekonomi mi, istihdam
mı, mülkiyet sahipliği mi, sosyal statü mü, bürokrasideki yetkinlik mi,
siyasette temsiliyet mi, hangi konuya bakarsanız
bakınız kadınlar erkeklerin en az 4-5 kat daha gerisindeler. Eşit pozisyonda olmayanlara
tanınan fırsat eşitliği, var olan eşitsizliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir.
Zaten bugün Türkiye’nin kadın politikalarında tıkandığı nokta da budur.
Yasalarda yapılan düzenlemelerin uygulamada duvara çarpması ve doğru sonuçlar
vermemesinin nedeni de budur. Ortada çok ciddi bir eşitsizlik ve ayrımcılık
vardır. Bundan sonra eğer kadın erkek eşitliği konusunda stratejik bir yaklaşım
kabul ediliyorsa pozitif ayrımcılığı öngören… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Başkan. …var olan eşitsizliği ortadan
kaldırmayı öngören politikalara ihtiyaç vardır. Ama siz bu Komisyonun adını
“Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak koyduğunuz sürece, bu Komisyonun amacını,
görevlerini ve çalışma alanını, sanki kadınlar ve erkekler eşitmiş gibi bundan
sonraki imkânların eşit paylaşılmasına endeksleyen bir yaklaşıma getirirsiniz.
Bu, çok açık ve nettir. Ben, AKP içerisinde politika yapan kadın
arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun bunun farkında olduğunu biliyorum, hiç
de öyle adını değiştirmekle bir şey değişmez olmadığını çok iyi bildiklerini
biliyorum. Ama parti politikaları, partideki bu zihniyet, kadın erkek
eşitliğini hazmedemeyen bu zihniyet sonuçta galip gelmiştir ve AKP’deki kadın
arkadaşlar da buna direnememişlerdir. Bunu da acı bir şey olarak görmek
istiyorum. Ama, ben, bir
tek cümleyle, yıllardan beri bu yasanın çıkması için emek ve çaba sarf eden,
emeği geçen, kadın hareketinin her bir üyesine, her bir örgütüne çok çok teşekkür ediyorum ve bu yasanın bundan sonra daha iyi
bir şekilde çıkmasının mücadelesine de devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum.
(DTP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kışanak. Hükûmet adına
Devlet Bakanı Sayın Nimet Çubukçu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) On dakika süreniz var. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle burada çok önemli
ve çok anlamlı bulduğum bir komisyonun kuruluşu üzerinde görüşme yapıyor
olmaktan ve bu görüşmelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ümidimi koruyarak
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Komisyon
görüşmeleri esnasında ve şahsıma atfen kullanılan bazı kelimeleri, hem siyasi
nezakete hem uzlaşma kültürüne hem de kadın dayanışması adına doğrusu
yadırgadığımı söylemek istiyorum. Hem kadın dayanışmasından söz edeceksiniz hem
siyasi nezaketten söz edeceksiniz hem uzlaşma kültüründen söz edeceksiniz,
arkasından da “çoğunluk diktatoryası”, AK PARTİ’li kadınlar erkek egemen kültür içerisinde boyun
eğmişlerdir.”, “Bu böyle değiştiği için şu şöyle olmuştur.” gibi gerçekten
siyasi anlamda bu yorumlara asla yol açamayacak bir şekilde suçlayacaksınız! Şimdi, öncelikle Komisyonda,
Komisyon görüşmeleri esnasında -orada bulunan sorumlu bir Bakan olarak- orada
da arkadaşlarımız “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği” olarak Komisyonun adının
değiştirilmesi teklifini vermişlerdir. Dolayısıyla Komisyonun adının öyle veya
böyle olması ne Komisyonun amacını ne görevlerini ne yetkilerini ne de bu
anlamda ifa edeceği görevleri değiştirecek bir unsur değildir. Ama bugün
burada, Genel Kurulda -ki daha sonra da göreceğimiz gibi- bazı maddeler
üzerinde önergeler verilebilir ve bu konuda ısrarcı da olunabilir. Ben Bakan
olarak da kendi adıma orada da söyledim, bu önerge verilirken de, bir kere her
şeyden önce verdiğimiz teklif bizim “Fırsat Eşitliği komisyonu”dur.
Dolayısıyla Avrupa Birliğinde, özellikle, yer alan ülkelerde -neredeyse on beş
ülkede- aynı şekilde neredeyse yer alması, Avrupa Parlamentosu çatısı altında
“Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak aynen böyle kuruluyor olması,
kurulmuş olması -Belçika’da, Almanya’da, Fransa’da, İspanya’da- bir terminoloji
uyumlulaştırması da bizim açımızdan önemlidir. İkincisi: “Uyum” dediğimiz
şey, Allah aşkına, sadece sizin dediğinizin olması mıdır? Koskoca bir grup…
Sizinle yaptığım konuşmayı da burada yalan yanlış, anladığınız ve algıladığınız
şekilde aktarmanızı doğrusu çok yadırgıyorum. Yaptığım konuşmada size aynen
şunu söyledim: Cumhuriyet Halk Partisinin, Demokratik Sol Parti Milletvekilinin
ve AK PARTİ’nin tüm kadın milletvekillerinin
verdikleri teklifler birleştirilmiş, bütün maddeler konusundaki önergeler kabul
edilmiş ve uzlaşmayla çıkarılmıştır. Dolayısıyla, burada uzlaşma kültürüyse
eğer bunun en iyi örneğini sergilediğimizi düşünüyorum şu konuda ama koskoca
bir grup ve bu konuda da bir talep var. “AK PARTİ Grubunun dediği hiçbir şey
yapılmayacak, bizim dediğimiz olursa eğer uzlaşacağız.” Böyle bir uzlaşma kültürü
yok, böyle bir anlayış yok. Öyle olmadığı zaman da “çoğunluk diktatoryası”, “AK PARTİ’li kadın
milletvekilleri erkek egemen kültürün emri altında” gibi oradaki kadın
milletvekillerini rencide edecek, aşağılayacak bir üslup kullanmış olmanızdan
dolayı da son derece müteessirim. Dolayısıyla, arkadaşlar,
burada her şeyden önce birbirimizi anlamamız lazım. Bu ülkede her ne kavga
çıkıyorsa terminoloji üzerinden çıkarmanın da anlamsızlığına bir vurgu yapmak
istiyorum ama burada bunun olmaması için bu kadar büyük bir kavga verilmesi
doğrusu içerik itibarıyla da çok anlamlı değil. Bir kere
her şeyden önce hem 1’inci maddede yer alan kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasına yönelik hususlar hem de 3’üncü maddede yer alan hususlar, öte
yandan Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yer alan ve CEDAW gereği zaten “Fiilî
eşitlik sağlanıncaya kadar ülkelerin yoğun çalışmalarının sürdürülmesi.”
ilkesinden hareketle bütün bunlar zaten ilkesel olarak kabul edilmiştir. İktidar olarak 58, 59 ve
60’ıncı hükûmetler döneminde, kadın hakları alanında
yasal anlamda -eğer göz önüne alırsanız- devrim niteliğindeki değişiklikler bu
dönemde olmuştur. Bizim, kadın hakları alanında bu topluma, bu ülkenin
kadınlarına verilmiş sözlerimiz var ve bunları gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla,
bunları gerçekleştirirken bir taraftan bu normatif anlamda gelişmeyi sağlarken,
diğer taraftan da bu hakların hayata geçirilmesi, bizatihi kadınların
hayatlarında hissettirilmesi için çalışıyoruz. İşte bugün Meclis çatısı
altında, yasama denetimi altında bir kurumsal mekanizmanın kurulması için
mücadele ediyoruz. Bugün gösterilen bu uzlaşmaz
kültür -her ne kadar grubum ve ben uzlaşmaz gibi gösteriliyorsam da- doğrusu bu
konuda çıkarılan ihtiraz bana Anayasa’nın 10’uncu maddesi üzerindeki
tartışmaları hatırlattı. Anayasa’nın 10’uncu maddesi değişirken de Türk Ceza
Kanunu değişiklikleri yapılırken de burada yapılan konuşmalarda, tam tersine,
AK PARTİ’nin bu değişikliklerinin kadınların aleyhine
olduğu, dolayısıyla bu değişikliklerin kadınların hayatında bir ilerleme değil,
gerileme olacağı sözleri söylendi. O günkü konuşmalara atfen Oya Araslı’nın, Anayasa Komisyonu üyesi ve Cumhuriyet Halk
Partisi Ankara Milletvekilinin o gün bu kürsüde Anayasa’nın 10’uncu maddesi
değişirken yaptığı konuşmaları da hatırlıyorum. Muhalefet her zaman… Bu
konuda da tutum eğer alınacaksa iktidar ile muhalefetin; muhalefet edilmemesi
gereken konularda da muhalefet edildiğine bu kürsü tanıktır. Ama biz iktidar
olarak bir çoğunluk diktatoryası anlayışı değil… Bunu
reddediyorum ve son derece rahatsız olduğumu söylemek istiyorum. Gösterdiğimiz
uzlaşma kültürünün yansımasının ve anlayışının da bu denli ters olmasından da
rahatsızım. Dolayısıyla, bütün bu kanunlar geçerken gösterilen tepkiler, bu
kürsülerde izah edilen şeyler daha sonra “Evet, bu kanunları kadın hareketi ve
biz başardık.” şeklinde de övünme vesilesi olmuştur. Yani, ben bunları da
biliyorum, yani “Biz başardık.” denmiştir. Bugün, biliyorum ki bu düzenleme
geçtikten sonra bu çatı altında görev yapan bütün milletvekilleri, bütün gruplara
ait milletvekilleri bunun gururunu birlikte paylaşacağız. Dolayısıyla, bu
gururu birlikte yaşayalım. Bu ülkenin kadınları bugün burada bir çatışma değil,
buradan uzlaşmayla çıkacak bir komisyonun kendileri için oluşturacağı hak ve
fırsatlar konusunda kendilerine ne sağlayacağı konusunda ümitvarlar.
Dolayısıyla, bu ümitleri bu anlamda bir çatışma kültürüne kurban etmeyelim
diyorum. Dolayısıyla, bizim iktidar olarak burada çoğunluk değil, başından beri
mevcut görüşümüzü koruduğumuzu bir kez daha söylemek istiyorum. Anayasa Komisyonunda bu, bu
şekilde olabilir ama bugün Genel Kurulun yetkisi, Genel Kurulda çeşitli
önergeler olabilir, sizlerden de olabilir ve biz gerçekten o Komisyonda
söylenen her şeyi bir uzlaşma kültürü içerisinde gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye
çalışıyoruz. Haksız ithamlarla, tekraren söylediğim gibi, siyasi nezakete,
uzlaşma kültürü kavramına, demokrasi anlayışı ve algılamasına, terminolojiye ve
kadın dayanışması adına söylenen bütün sözlere bu içerikte itirazlarımı Genel
Kurulla paylaşmak istedim. Bundan sonraki maddelerde de
göstereceğiniz destek için şimdiden bütün Genel Kurul ve gruplar adına teşekkür
ediyorum. Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şahıslar adına ilk söz
Aksaray Milletvekili Sayın İlknur İnceöz’de. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın İnceöz. Süreniz beş dakika. İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun
Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Kanun teklifinin 2’nci
maddesinde Komisyonun kuruluşuna ilişkin hususlar belirlenmiştir. Buna
geçmezden evvel, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulmasının üzerinde, “Kadın
Erkek Eşitliği” ya da bugünkü tabirle kadın erkek fırsat eşitliği komisyonunun
kurulmasının önemine değinmek istiyorum. Çok değerli milletvekillerim, adı her
ne olursa olsun, ister Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu olsun ister Fırsat
Eşitliği Komisyonu olsun, dün itibarıyla başladığımız ve bugün Genel Kurulda
görüşmelerini sürdürdüğümüz ve geleceğe dair yaptığımız, oluşturduğumuz
komisyon hakikaten çok önemli ve reform niteliğindedir. Avrupa ülkelerine
baktığımız zaman görmekteyiz ki “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”dur. Bu
anlamda, isim üzerinde çok takılmak, içi boş mudur dolu mudur tartışmaları
üzerinde durmak istemiyorum çünkü temel itibarıyla haksız ve yersiz
tartışmaların, yapılan güzel çalışmaları gölge altında bırakmaktan başka herhangi
bir şey ifade ettiğini düşünmüyorum. Değerli milletvekilleri, her
şeyden önce cinsiyet eşitliğinin sağlanması için çıkarılan ve yasaların
çokluğundan öte, toplumun cinsiyet eşitliği bilincine ve duyarlılığına
kavuştuğunda gerçek anlamda bir eşitlikten ve demokrasiden bahsedilebileceği
evrensel bir gerçekliktir. Biz Hükûmet olarak,
çıkarılan yasaların benimsenmesi ve halkın bilinçlenmesi için yasaları projeler
ve kampanyalarla desteklemekteyiz. Bunlardan en önemlisi, sırf kadın oldukları
için şiddete maruz kalan kadınların bilinçlenmesi amacıyla “Kadına Yönelik
Şiddete Son” kampanyası Anadolu’da birçok kadının sesi olmuştur. Yine fırsat
eşitliğinin sağlanması, daha çok kız çocuğunun okutulması için “Haydi Kızlar
Okula” kampanyası ile kız çocuklarımızın eğitim düzeyi yükseltilerek son derece
başarılı bir şekilde kız çocuklarımız okullara kavuşturulmuştur. 1934 yılında kadına seçme
seçilme hakkı verilmesine rağmen, ilk defa milletvekili olarak Meclise girmiş,
daha sonra 2007’de.. 1935 yılında yüzde 4,6 olan vekil
oranı 2007 seçimleriyle yüzde 9,1 seviyesine çıkarılmıştır. Elbette ki bunları
yeterli görmüyoruz. Dün Sayın Başbakanımızın grup toplantısında da belirttiği
üzere, biz, her 3’ten 1’inin yerel yönetimlerde kadın olmasını tercih ediyoruz,
aynı önemi gençlerimiz için de veriyoruz. Sadece yasalarla değil, fikir ve
zihniyet dönüşümüyle de biz bunun arkasında kararlılıkla durduğumuzu
uygulamalarımızla göstermekteyiz. Kadınlar için en önemli haklar, 1926 Medeni
Kanun’un kabulü, 1934 yılında kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi çok
önemlidir bu anlamda. Sayın milletvekilleri,
ülkemiz, Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’ne ilk imza atan ülkelerden bir tanesidir. Bu yükümlülüklerin yerine
getirilmesi konusunda önemli çalışmalar da yapılmaktadır. Kadın erkek eşitliği
bakış açısıyla hazırlanan Medeni Kanun 2002’de yürürlüğe girmiştir. Yine
2003’te aile mahkemeleri kurulmuş, 2004’te Anayasa’nın 10’uncu ve 90’ıncı
maddelerinde kadın erkek eşitliğini güçlendirecek nitelikte düzenlemeler
yapılmıştır. 2004 yılındaki Türk Ceza Kanunu’nda kadının lehine düzenlemeler
yer almış, yine 2003 yılında yapılan değişikliklerle -İş Kanunu’ndaki
değişiklikler-, 2004’te Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası
yürürlüğe girmiştir. Ailenin Korunmasına Dair Kanun olmak üzere daha burada
sayamayacağımız pek çok yasal düzenlemeler Hükûmetimizin
bunun arkasında ne derece durduğunun göstergesidir. Cinsiyet eşitliğini
gözetmek konusunda Başbakanlık genelgesi de bunlara ilave edeceğimiz düzenlemelerden
bir tanesidir. Hükûmetimiz
döneminde gerçekleşen bu hızlı değişim ve dönüşüm, toplum düzeyinde proje ve
kampanyalarla desteklenmeye çalışılsa da elbette ki biz yeterli olduğunu
düşünmüyoruz. İşte, bu nedenle, bugün, burada isminin üzerinde çok tartışmalar
yapılmaya çalışılsa da İspanya, Fransa, Portekiz ve İngiltere gibi ülkelerde de
“Kadın hakları” veya “Fırsat eşitliği” adı altında ya da “Fırsat eşitliği
komisyonları” olarak yapılandığını görmekteyiz. Biraz evvel söylediğim üzere,
bu örnekler de göstermektedir ki bunun üzerindeki tartışmanın hiç kimseye bir
faydası yoktur. Biz tabii, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üzerinde
kadınlarımızın yekvücut, aynı söylemler üzerinde birleştiklerini gösterir bir
tutum içerisinde, uzlaşıcı olduklarını burada da göstermelerini tercih ederdik
fakat ne yazık ki görmekteyiz ki bu anlamda da kısır döngü bir çekişme
mevcuttur. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum tamamlayın
lütfen. İLKNUR
İNCEÖZ (Devamla) – Ben, bugün, burada görüşülmeye devam eden ve ümit ediyorum
ki çok kısa sürede de yasalaşacağını, Genel Kuruldan geçeceğini düşündüğüm
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun reform niteliğinde bir düzenleme
olduğunu düşünüyor, Avrupa’ya uyum açısından da çok önemli olduğunu bir kez
daha vurgulamak suretiyle bu Komisyonun oluşturulmasında, yasa teklifinin
oluşturulmasında emeği geçen, kadınlara verdiği değer niteliğiyle de Sayın
Başbakanımıza başta olmak üzere, daha sonrasında çok değerli Bakanımıza ve yine
bürokratlara, çok değerli hanım milletvekillerimize, çok değerli erkek
milletvekillerimiz de dâhil olmak üzere bugün burada katkılarını sunan herkese
teşekkür ediyor, yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnceöz. Şahıslar adına ikinci söz
hakkı Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ta. Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunmaktayım. Her ne kadar biraz önce görüşülmüş olan 1’inci maddede
bu teklifin adı değişti ise de şu anda önümüzde yazılı metin bu olduğu için bu
hâliyle ismini vermeyi uygun buldum. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve bizleri
izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bu
teklifle resmen kurulacak olan Komisyonun, başta kadınlarımız olmak üzere hem
milletimize hem de ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu
girişimi desteklediğimi belirtiyor ve bunda emeği geçen, başta kadın
milletvekillerimiz olmak üzere herkesi kutluyorum. Ancak, bu vesileyle, gerek
dünyada gerekse Türkiye’mizde bazı gerçekleri ve yapılması gerekenleri de
sizlerle kısa bir süre de olsa paylaşmak istiyorum. Başta, Türk-İslam
kültüründe kadının ne denli önemli bir yere sahip olduğu hepimizce yakından
bilinmektedir. Kadınlarımız, her şeyden önce, çocuklarımızın anası, ailede ve
toplumda vazgeçilmez bir birey, evin direği, cennetin ayakları altında olduğu
müjdesiyle asırlar önce müjdelendirilmiş kutsal bir bireydir. Ancak, bu özel
yerlerine karşın toplumda hak ettikleri yerlere de gelemediklerini söylemek çok
yanlış olmasa gerek. Yine yayımlanmış bazı
verileri sizlere aktararak bu tezimi doğrulamak istiyorum. Dünyadaki yaklaşık
1,5 milyar yoksul insanın yüzde 70’inin, 27 milyon dolayındaki mültecinin de
yarısının kadınlardan oluştuğu bir gerçek. Birleşmiş Milletler araştırmalarına
göre, küresel üretimin yaklaşık üçte 2’si kadınlar tarafından
gerçekleştirilmesine rağmen kadınların küresel gelirden aldıkları pay ise
yaklaşık yüzde 10’lar düzeyinde. Yine kadınların mal varlıklarının ise sadece
toplam varlıkların yüzde 1’i dolayında olduğu bu verilerden anlaşılmakta. Türkiye’de de durumun çok
farklı olmadığını söyleyebiliriz. Örneğin, TÜİK verilerine göre her yıl
Türkiye’de çalışabilir durumdaki kadınların yüzde 25’i iş gücüne katılıyor. Bu
oran 1990’larda yüzde 35’ler seviyesinde iken bugün yüzde 25’lere düşmüş.
İstihdam edilen toplam 6 bin dolayındaki kadının ise yüzde 72’si kayıt dışı
olarak faaliyet gösteriyor. Birleşmiş Milletlerin 2004
İnsani Kalkınma Raporu’na göre, ilk, orta ve yüksek eğitimde kız çocuklarının
okullaşma oranı yüzde 68. Türkiye bu oranda dünyada 110’uncu sırada. Okuma
yazma bilmeyen kadın nüfusu ise yaklaşık 5,5 milyon civarında. Türk kadının siyasetteki yeri
de biraz önce, -benden önce- konuşan değerli kadın milletvekilimiz tarafından
belirtildi. Kısaca, Türkiye Avrupa Birliği ortalaması olan
yaklaşık yüzde 20’lerin -siyasetteki
temsil oranı açısından- çok gerisinde
bir ülke durumunda. Türk kadını ilk kez 1843’te
Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldığı ebelik eğitimiyle sosyal hayatta yerini
almaya başlamış. İş yaşamına 1897’de ücretli işçi olarak giren kadınlarımız
1913 yılında da devlet memuru olma hakkını kazanmıştır. İlk kadın belediye
başkanı Müfide İlhan 1950’de Mersin’den seçilirken ilk kadın bakan Türkân Akyol 1971’de, ilk kadın
vali Lale Aytaman 1991’de atanmış, ilk kadın başbakan
da Tansu Çiller Hanımefendi 1993’te hükûmeti
kurmuştur. Bugün kadınlarımızın geldiği değişik makamlar hepimizin malumudur.
Bu açıdan da kendilerini yapmış oldukları başarılı çalışmalardan dolayı tekrar
kutluyorum. Kocasının yanında kendi
soyadını alma hakkı kazanılmış, 1997 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü koordinasyonunca… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİM IŞIK
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. …on üç il valiliği bünyesinde
kadının statüsü birimleri kurulmuş, kadının evlendikten sonra kocasının
soyadını almakla birlikte kendi soyadını kullanabilmesi de yine 1997 yılında
Medeni Kanun’da yapılan bir değişiklikle onlara verilmiş durumdadır. Evet, sözlerimin sonunda,
ülkemizde her anlamda vazgeçilmez bir birey olarak yerini almış olan
kadınımızın bundan sonra hak ettiği yere gelmesi konusunda başta kadın milletvekillerimiz
olmak üzere erkek milletvekillerimiz de üzerine düşeni yapacaklardır. Ancak
hepimizin de malumu ki kadınımızın uğradığı şiddet başta olmak üzere birçok
haksızlıkların toplumun gerçekleri ve kaçınılmazları olduğu da bilinmekte. Başta kadın temsilciler olmak
üzere tüm Türk kadınlarını bu elde ettikleri yeni haktan dolayı kutluyor,
hepsine saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık. Madde üzerinde soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Arıtman… CANAN ARITMAN (İzmir) –
Teşekkür ederim. Sayın Bakan, Komisyonun
ismiyle ilgili AB ülkelerinden verdiğiniz örnek inandırıcı olmamıştır çünkü
medeniyetler arasındaki zaten bakış açısındaki temeldeki farklılık kadına bakış
açısıdır. Batı medeniyetlerinde kadın eşit bireydir zaten, eşit hakka sahip
eşit bireydir. Onun için orada isim önemli değil ama bizde sorun kadını eşit
haklara sahip, eşit birey görmeme, ikinci sınıf insan olarak görme sorunudur ve
çözüm için yapmamız gereken, toplumsal zihniyet değişimini sağlamaktır. Bu
zihniyet değişimi için Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği” olması çok
önemliydi. AKP’nin bu ismi istemeyip değiştirmesi acaba gerçek anlamda bir
kadın erkek eşitliğini istememesinden midir diye soruyorum. BAŞKAN – Sayın Erbatur… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana bazı şeyleri ben
de hatırlatmak istiyorum. Çünkü Türk Ceza Kanunu görüşülürken kadın
örgütlerinin, Cumhuriyet Halk Partisinin talep etmesine rağmen “Namus saikiyle işlenen cinayetler müebbet hapisle yargılanır.”
ifadesi yasaya giremedi, sadece töre saikiyle
işlenenler girdi. Bugün görüyoruz ki pek çok davada pek çok kadın namus adına
öldürülüyor ve bu kadınlarla ilgili yargılamada sorunlar yaşanıyor. Aynı tür
sorunlar yaşanmasın diye burada “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olması için
uğraşıyoruz. Aynı şekilde tekrar
hatırlatmak istiyorum: Anayasa’nın 10’uncu maddesi değiştirilirken Cumhuriyet
Halk Partisi “Kadın erkek eşittir, devlet bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür.”
maddesinin arkasına “Kadınlar için pozitif ayrımcılık yapılabilir, bu
ayrımcılık sayılmaz.” ibaresinin eklenmesini istemişti. Sayın Oya Araslı bu
konuda çok çaba sarf etmişti ama bu da konamadı. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaptan… Yok mu Sayın
Kaptan? K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yok. BAŞKAN – Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizin hemen hemen
her bölgesinde olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de kırsal kesimde yaşayan
kadınlarımız, hem tarla ve bahçe işlerinde çok zor şartlar altında, fizik
gücüyle ve ev işlerinde yorucu olarak çalışıp hem de küçük çocuklarına analık
görevini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bunlar, maddi yönden güçsüz,
eğitimleri az ve örgütsüz insanlardır. Özellikle kırsal kesimlerdeki
kadınlarımızın çocuklarının gündüz saatlerinde eğitimi, beslenmesi ve bakımı
için kreşler yaptırmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL (Adana) –
Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Bakan, kadınların iş
gücüne katılımı azalan bir eğilim göstermektedir. Kadınların istihdam oranı
Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında en düşük seviyede bulunmaktadır. Bu
konuda yapılan yasal düzenlemelere rağmen, uygulamada yaşanan sorunlar
konusunda Bakanlığınızca yapılan herhangi bir çalışma var mıdır? Üniversite mezunu kadınlarımız arasında
işsizlik oranı çok yüksektir. Bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir? Bu oranı
azaltıcı önlemler Bakanlığınızın gündeminde var mıdır? İkinci sorum Sayın Bakanım:
Başbakanlığın ilgili genelgesine rağmen, kadına karşı şiddet vakaları son
günlerde büyük artış göstermiştir. Örneğin geçtiğimiz hafta sonu Adana’da bir
kadın sokak ortasında şiddete uğradı ve emniyet kuvvetleri olaya çok geç
müdahale etmiştir. Emniyet kuvvetleri olaya müdahale edene kadar tesadüfen
yoldan geçen 2 vatandaş olayı önlemiştir. İlgili bakanlık genelgesine rağmen… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Arat… NECLA ARAT (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Komisyondaki üye sayısının partilerin Meclisteki üye sayılarının üye
tam sayısıyla orantı içinde belirlenmesi içinize siniyor mu? “Eşitlik
Komisyonu” adını taşıyan bir mekanizmada cinslerin eşit temsili ya da olumlu
ayrımcılık uygulanarak yüzde 50+1 şeklinde gerçekleşmesi daha uygun olmaz
mıydı? İkinci sorum: Hepinizin
bildiği gibi bir toplum her şeyden önce cinsler arasındaki eşitliği, yani kadın
erkek eşitliğini sağlamalıdır ki sıra sonra fırsat eşitliğine gelsin. Eşit
donanımı olmayanlar zaten fırsatlardan yararlanamazlar. “Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu” başlığı, yine kadınları harcayarak muhafazakâr çevrelere
verilen bir ödün müdür acaba? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle Sayın Arıtman’ın söylediği… “Medeniyetler arasında… Yani bu isim
değişikliği yapılırken doğrusu, evet, o ülkelerde öyle olabilir ama bizim
ülkemizde medeniyetler arasında bir fark var. Batı’da kadın eşit birer birey,
batı medeniyetinde, ülkemizde kadın insan olarak dahi görülmüyor, eşit bir
birey olarak değil
vesaire…” dediniz. Gerçekten bu anlamda bir
medeniyet karşılaştırması yapmayı ve Batı medeniyetini bu anlamda daha daha yukarıda bir yerde görmeyi doğrusu anlamlı bulmuyorum
çünkü eğer o toplumlarda da böyle bir sorun olmamış olsaydı ne böyle
mekanizmalar olurdu ne de böyle kurumlar olurdu. Batı da kendi medeniyeti
içerisinde kadın hakları açısından son derece problematik, son derece
sorunludur. Bakın hâlâ daha tüm dünyada da ülkemizde olduğu gibi kadına yönelik
şiddet başta olmak üzere kadın sorunları Batı’da da tüm hızıyla sürüyor. Nasıl
ki 19’uncu yüzyılda başlayan bir hak hareketi, kadın hareketi, 21’inci yüzyıla
girerken neredeyse benzer söylemlerle, benzer taleplerle ilerliyor. Eğer dünya
bu konuda bu kadar ileri gitmiş olsaydı ben, bugün bu konuları hâlâ konuşuyor
olmazdık diye düşünüyorum. O açıdan, kendi ülkemiz
medeniyetiyle Batı medeniyetini karşılaştırıp Batı medeniyetini daha yukarıda
görme gibi bir anlayışı da ben kendi adıma yerinde bulmuyorum. Çünkü, bakın bugün biz bir şiddet raporu açıkladık ama bizim
açıkladığımız raporda -benden önce Avrupa delegasyonu temsilcisi de konuştu-
her üç günde bir İngiltere’de 1 kadın öldürülüyor. Almanya’da yılda 600’e yakın
kadın öldürülüyor ve ev içi şiddet ve cinayet gibi nedenler kadınların artık
kanser ve trafik kazaları ölümlerinden daha yüksek oranda gerçekleşiyor. Bu
sadece Avrupa Birliği rakamları değil dünyada da böyle. Dolayısıyla, bunu bir
medeniyet karşılaştırmasından ziyade bir dünya gerçeği olarak ele alıp
kadınların temel insan haklarının gerçekleşmesi bağlamında ülkemizde de bu
çalışmaların ve mücadelenin, çabanın sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kaldı ki bu anlamda tabii ki medeniyetimizle de övüneceğimiz, gurur duyacağımız
çok da yönlerimiz var. Özellikle birçok açıdan da karşılaştırdığımız zaman
ülkemiz medeniyetinin o anlamda ders alacak değil, ders verecek durumda
olduğunu düşünüyorum. Sayın Erbatur’un
söylemi “Gerçekten Türk Ceza Kanunu ve Anayasa değişikliklerinde biz bunları
istedik ama olmadı, o zaman da buna muhalefet edildi.” dendi. Gerçekten bugün
Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki değişiklik, Türk Ceza Kanunu’ndaki
değişiklikler hem bizlerin, siyaseten o dönemde buna katkı sağlayan, bir kadın
milletvekili olarak hepimizin gurur duyması gereken şeyler diye söyledim.
Dolayısıyla bunun bir muhalefet, sırf muhalefet etmiş olmak için yapılan iyi
bir şeyi gölgede bırakma çabasının da doğru olmadığını düşündüğümü söyledim. Şimdi, Sayın Özdemir… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Çubukçu, eksiklerini söyledik, muhalefet değil, lütfen… Eksiklerini
söyledik. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Şimdi o konu… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Hâlâ namus cinayetleri devam ediyor, kadınlar öldürülüyorlar. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Sayın Erbatur, o konuda sizinle
Komisyonda da çok tartıştık. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Hâlâ kadınlar namus adına öldürülüyorlar. Bunu söylemek istedim. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Şimdi ben o konuya ayrıntılı olarak girmek istemedim ama… Şimdi,
bakın, töre kavramının içermesiyle… Ben hukukçuyum… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Bütün uğraşımıza rağmen “namus cinayeti” terimini kullanamıyoruz bu ülkede. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Müsaade edin. Müsaade edin. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Hâlâ kullanamıyoruz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Efendim, müsaade edin. Şimdi, namus kavramı ile töre
kavramı birbirinden farklıdır ve namus kavramı Türkçede sadece ve sadece
kadınlara özgü bir kavram olmadığı gibi, namus ve ahlak kavramları çok geniş
manada içermeleri kapsar. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Hiç de öyle değil. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Bunlardan bir tanesi iş ahlakı, iş namusudur ve bir kadının… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Namus kavramı “Erkeğin namusu kadındır.” diyerek kadını namus olarak tanımlayıp
kadınlar namus adına öldürülüyor Sayın Bakan. BAŞKAN – Sayın Erbatur… Sayın Erbatur… DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Bir saniyenizi rica edeceğim. Lütfen... NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Bunu görmezden gelemezsiniz! DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Sayın Erbatur, bir saniyenizi rica
edeceğim. K.KEMAL ANADOL (İzmir) –
Cinayete “töre” diyemezsiniz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Ben cevap veremiyorum Sayın Başkan, süre ekler misiniz? NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Cinayete “töre” diyemezsiniz, böyle bir şey yok. Töreleri bu işe karıştırmayın.
Kadınlar namus adına öldürülüyorlar. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Müsaade ederlerse efendim… BAŞKAN – Zaten zaman doldu. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan müsaade etsinler de konuşsun. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sorumuzun cevabını bekliyoruz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Her şeyden önce… BAŞKAN – Sayın Bakan bir
dakika. İlginç olan bir şey var;
kadınlarla ilgili bir kanun çıkarıyoruz, sorulan sorulara cevaplar alınacak.
Dolayısıyla belli bir dikkat içinde karşılıklı sorar ve cevaplandırırsak herkes
bundan faydalanır çünkü ben biliyorum ki bütün kadın örgütleri, bütün bu
konuyla ilgili yazar, çizer kadın veya erkek arkadaşlar bu komisyonla ilgili
kanunun çıkışına yönelik tartışmaları izliyorlar. Kakofoni olursa anlayamayız. Evet, maalesef zamanınız
doldu. Sonuç itibarıyla, şimdi iki dakika süre veriyorum ben size, soruları
cevaplandırın. Buyurun. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Diğer soruya geçeyim. Şimdi, bu konu da çok
tartışma yapılan bir konu. Bir hukukçu olarak, namus kavramını içermesinin yine
çok geniş manada olduğunu iddia ediyorum. O gün de bunu savunuyordum. Çocuğuna,
beş yaşındaki çocuğuna birisi tecavüz ederken annenin işlediği fiil de namus
kavramı içerisinde algılanabilir, anılabilir ve o zaman da yüksek yargı
organları bize dediler ki: “Biz bir anneyi bile gerektiğinde koruyamayız bu
düzenleme bu şekilde olursa.” Bu bir yerde sadece kadınları değil… Toplumdaki
bu suçların sadece mağduru değil kadınlar, faili de olabilir. Dolayısıyla, bu
kavramdan hareketle korunması gereken yarar yine kadınların yararıdır. Bu
nedenle böyle davranıldı. Sayın Özdemir, kadınların fizik
gücüyle, evet kırsalda hem çalışmaları hem çocuklarına bakmaları, ev
sorumlulukları açısından son derece ağır sorumluluklar içerisinde çalışıyorlar,
yaşıyorlar. Bu anlamda kadınların özellikle sadece kırsal kesimde değil, yani
iş gücüne katılamayan, mesleki eğitimden yoksun bütün kadınlara bu anlamda çok
değişik çalışmalar yürütüyoruz, ama kapsam itibarıyla çok uzun. Sayın Özdemir,
ben bunu size ayazılı olarak göndereyim, bütün
hepsini. Çünkü KOBİ’lerle, istihdama katılım başta olmak üzere kadınların iş
gücüne katılımının çok düşük olduğu veya düştüğü… Evet, son on yıl içerisinde
kadın istihdamı oransal olarak düşüyor. Bunu biz de izliyoruz. Çeşitli nedenler
ve etkenler var. Daha doğrusu, ekonominin dümeni ve tek belirleyicisi, iş ve
istihdam politikalarının tek belirleyicisi iktidar ve hükûmetler
değildir. Dolayısıyla, ekonomi kendi içerisinde, piyasa koşulları içerisinde
şekilleniyor. Bunu desteklemek anlamında beş yıl süreyle kadın istihdamında,
kadın çalıştıranların hazine tarafından primlerinin ödenmesi, devlet tarafından
karşılanmasından tutun da sayısız tedbirler alınmıştır bu konuda tarafımızdan.
Ben bunu da kapsamlı olarak Sayın Milletvekilimize ayrıntılı olarak göndereyim.
Ama üniversite mezunu kadınların da kadın istihdamında düşüyor konusu doğru
değil, yüzde 60’ın üzerinde. Avrupa Birliği üyelerinden daha yüksek bir oranda
üniversite mezunu kadınlarımızın istihdama katılım oranı var. Dolayısıyla… ŞENOL BAL (İzmir) – Yüzde 30
oranında düşüyor Sayın Bakan. DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Üniversite mezunlarının. ŞENOL BAL
(İzmir) – Üniversite mezunlarının. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Efendim, bizdeki veriler bunu doğrulamıyor, dolayısıyla ben
elimdeki verilerle bunu izah etmeye çalıştım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Madde üzerinde bir
önerge vardır; önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına 328 sıra sayılı kanun
teklifinin 2. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. “Komisyon üye sayısının en az
yarısının kadın olması zorunludur.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, ilgili maddede yeterince açıklık var
bu konuda “Kadın milletvekillerine öncelik tanınır.” şeklinde. Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Efendim, fiilî bir imkânsızlık durumunda komisyon teşekkül
edemeyeceği düşüncesinden hareketle katılmıyoruz. BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun. Süreniz beş dakika. SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önemli bir yasayı görüşüyoruz iki gündür. Doğrusu, hem Türkiye
kamuoyu bunu takip ediyor hem de kadınlar. İlk maddede moral bozukluğuyla
başlıyor olmak doğrusu bundan sonraki motivasyonumuz
açısından da iyi olmadı. Sayın Bakanın Gültan Hanım’ın sözlerine yönelik eleştirileri üzerine
birkaç şey söylemek istiyorum. AKP Grubunun erkek egemen zihniyetten bağımsız
olduğunu yani kadın bakış açısıyla bir iktidara sahip olduklarını ima etti.
Oysa bunun gerçek olmadığını bugün çok net olarak görüyoruz. Bu komisyonun
adının değişmesi bile burada aslında erkek egemen zihniyetin ne kadar hâkim
olduğunu gösteriyor. 2003 yılında KA-DER’in bir toplantısı vardı “Siyasette Kadının Yeri” diye.
Orada KA-DER Başkanlığını yürüten kadın arkadaşımız şöyle ifade etmişti:
“Yurdumuz Anadolu, Meclisimiz baba dolu.” Ne yazık ki 2009’a geldik, hâlâ yurdumuz
Anadolu ama Meclisimiz hâlâ baba dolu. Belki 50 tane kadın arkadaş geldi, bu
noktada önemli bir aşama ama erkek egemen zihniyetin bu Mecliste hâkim olduğunu
hiçbir kadın arkadaşımız inkâr edemez, etmemelidir. Biz kadınlar burada bu
zihniyetin değişmesi için mücadele ediyoruz. İşte kadın erkek eşitliği bu
açıdan önemli bir komisyondu. Kadın erkek eşitliğinin ana politikalara
yedirilmesi ve bu noktada mücadelenin tam da buradan yasalarla birlikte
değişmesi konusunda bir adım olacaktı; dün de ifade ettik, tek başına komisyon
oluşturmak yetmez, bazı tedbirler de almak gerekir. Sayın Bakan yine
Anayasa’nın 10’uncu maddesini ifade etti. Dün de ifade etmiştim, zaten, Sayın
Bakan, bu Anayasa Türkiye halklarının ihtiyacına cevap vermiyor, hele
kadınların ihtiyaçlarına hiç cevap vermiyor. Kadınlar yıllarca çok mücadele
etti, TCK’nın değişmesi, kadına karşı şiddet
konusunda bazı adımlar atıldı; siz de ifade ettiniz, Gaye Hanım da ifade etti,
bazı adımlar da atılmış olabilir ama bu yasanın, Anayasa’nın kendisinin değişmesi
gerekiyor zaten. Bu açıdan, böyle ifade etmek gerekiyor. Diğer bir konu, hani bizi
üzen bir nokta: Bu yasanın, aslında Türkiye’deki kadınlar ve erkeklerin
ihtiyacı olduğu için yeni bir sistemsel zihniyet değişikliğiyle ele almaktan
ziyade Avrupa Birliği için yapıldığını, yine Sayın Bakanın kendisi ifade
ediyor, diyor ki: “Avrupa Birliği literatüründe kadın
erkek fırsat eşitliği var.” Avrupa Birliğinde öyle olabilir, biz aynı şeyi
kullanmak zorunda değiliz. Yine Sayın Bakan, bu konuda
neden muhalefetin bu kadar ısrar ettiğini, uzlaşmaz olduğunu ifade ediyor.
Sayın Bakan, iki gündür biz sizinle uzlaşabilmek için çaba harcadık, hatta şunu
önerdik: Bütün siyasi partilerdeki kadın arkadaşlarımızla bir araya gelin,
birbirimizi ikna edelim, tartışalım. En son “ve” kelimesini bile kabul
etmediniz ve şunu, şöyle ifade ettiniz bu kürsüden: “Biz zaten başından beri bu
komisyonun ismini böyle önerdik.” Ee şimdi sormak
gerekiyor: Sayın Bakan, biz mi ısrar ediyoruz bu konuda siz mi başından beri
aslında uzlaşmaz tavrınızı devam ettiriyorsunuz? Hatta bu konuda, kurnaz bir
yaklaşımla da “Nasıl olsa komisyonda çıkmaz; biz, sayısal çoğunluğumuz da var,
bu sayısal çoğunluğumuz konusunda bunu ifade edebiliriz.” Şimdi, verdiğimiz önergeye
ilişkin birkaç şey söyleyip bitireceğim. Doğrusu, bu komisyon, sonuç itibarıyla
bu yasanın çıkmış olması, kadınların yıllardır verdiği emeğin ve mücadelenin
bir sonucu. İstediğimiz gibi çıkmamış olabilir ama bunu gerçekten kadınların
istediği bir noktaya getirebilmek için çalışacağız. Diğer bir konu da, mesela
burada konuşan erkek arkadaşlarımız hep kadın arkadaşlarımızı kutladı. Bence
erkek arkadaşlarımız da sorumluluk alsın; kadın ve erkek eşitliği. Doğru, sizin
ayrımcı bir yanınız var, daha egemensiniz, ülke kaynaklarından daha çok faydalanıyorsunuz
ama bu konuda, kadın ve erkek eşitliğinde kadınlar ve erkeklerin eşit şekilde
sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Şeye ilişkin de doğrusu bu
Komisyon kurulduğunda Komisyonun başkanı umuyoruz ki bir kadın arkadaşımız
olur. Ama şöyle bir kaygımız var: Bu Komisyon -hani şey ifade edilmiş olsa da-
işte kadın milletvekillerinden ve insan hakları uzmanlarından olur, diye ifade
edilmiş olsa da arkadaşlar, önümüzdeki dönemde sadece erkeklerin
oluşturabileceği ya da erkeklerin çoğunlukta oluşturabileceği bir komisyon
kadın erkek eşitliğini ifade edemez. Çünkü erkek arkadaşlarımız bu zihniyetten
kurtulmadıkları için arkadaşlar, kendileri erkekler lehine karar verecek. Dün
AKP’li bir kadın arkadaşım ifade etti işte bu köy heyetinin durumunu, ihtiyar
heyeti gençlere spor sahası istemiş. Ancak öyle olur, erkeklerin hâkim olduğu
komisyonda da dolayısıyla erkeklerin istediği şeyler olur. Bunun önüne geçmek
için bu önergemizin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın, lütfen. SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Teşekkür ederim. Bu Komisyonun, başta kadınlar
olmak üzere tüm halkımıza, önemli bir, mücadelesi açısından önemli bir başarı
olduğunu ifade ediyorum ve teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tuncel. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, yoklama önergemiz var. BAŞKAN – Önergeyi oylamaya
sunmadan önce, bir yoklama talebi vardır. Sayın Anadol?
Burada. Sayın Arıtman? Burada. Sayın Süner?
Burada. Sayın Baytok?
Burada. Sayın Erbatur?
Burada. Sayın Güvel?
Burada. Sayın Korkmaz? Burada. Sayın Çöllü? Burada. Sayın Yazar? Burada. Sayın Seçer? Burada. Sayın Bingöl? Burada. Sayın Serter?
Burada. Sayın Arat? Burada. Sayın Koçal?
Burada. Sayın Tüzün?
Burada. Sayın Ağyüz?
Burada. Sayın Topuz? Burada. Sayın Aydoğan?
Burada. Sayın Kaptan? Burada. Sayın Seyhan? Burada. Sayın Mengü?
Burada. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Yoklama için üç
dakika süre vereceğim ve yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı:
328) (Devam) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunmadan
evvel, Komisyon Başkanının bir ifade düzeltme talebi vardır. Buyurun Sayın Başkan. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, 1’inci madde görüşülürken biliyorsunuz
komisyonun ismiyle alakalı bir değişiklik yapılmıştı -fırsat kelimesinin
girmesi- dolayısıyla bu 2’nci madde ve bundan sonraki maddelerde “Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak zikredilmesi gerekmektedir. Bunu açıklama
ihtiyacı duyduk. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Bu ifade düzeltmesiyle
birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: Komisyonun görevleri MADDE 3- Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun görevleri şunlardır. a) Kendisine esas veya tali
olarak havale edilen işleri görüşmek, Başkanlığın talebi üzerine ya da is-tenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulan kanun tasarı ve teklifleri ile kanun hükmünde kararnamelerin kadın
erkek eşitliği konusunda TC Anayasasına, uluslararası gelişmelere ve
yükümlülüklere uygunluğunu inceleyerek ihtisas komisyonlarına görüş sunmak, b) Her yasama yılının sonunda
Türkiye’deki kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik geliş-melere ve
Komisyonun o yılki faaliyetlerine ilişkin bir değerlendirme raporu hazırlamak
ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetin bilgisine sunmak, c) Kadın hakları ile kadın
erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olarak diğer ülkelerdeki ve uluslararası
kuruluşlardaki gelişmeleri takip etmek, gerektiğinde yurt dışında incelemelerde
bulunmak ve bu geliş-meler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini
bilgilendirmek, ç) Kadın erkek eşitliği
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ilişkin gerekli bilgi
ve dokümanları temin etmek, d) Türkiye Cumhuriyeti’nin
taraf olduğu uluslararası anlaşmaların kadın erkek eşitliği ve kadın hak-ları konusundaki hükümleri ile TC Anayasası ve diğer ulusal
mevzuat arasında uyum sağlamak için yapılması gereken değişiklikleri ve
düzenlemeleri belirlemek, e) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’nca havale edilen kadın erkek eşitliğinin ihlaline ve
cinsiyete dayalı ayrımcılığa dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve
gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek, f) Kadın erkek eşitliği
konusunda kamuyu bilgilendirici etkinlikler yapmak. BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Necla Arat’ta. Buyurun Sayın Arat. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA NECLA ARAT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, 328
sıra sayılı ve adı son dakika değiştirilen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, yani
değişiklikle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hâline getirilen yasa
önerisinin 3’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bir
toplumda cinsler arasındaki eşitlik perspektifi tüm bireylere mal olmadığı
sürece insan haklarından da gerçek demokrasiden de söz edilemez. Bu gerçeği
bütün dünya kabul etmiş durumda. Nitekim daha 1993’te Viyana’da yapılan İnsan
Hakları Dünya Konferansı’nda kadın haklarının evrensel insan haklarının
ayrılamaz bir parçası olduğu vurgulanmış ve cinsiyet temeline dayalı her türlü
ayrımcılığın ortadan kaldırılması evrensel bir hedef olarak benimsenmişti.
Dünya kadınlarının karşılaştıkları eşitsiz ve ayrımcı muamelenin ortadan
kaldırılması, toplumsal cinsiyet eşitliği, yani, kadın erkek eşitliği
sağlanarak kadınların ilerlemeleri ve güçlenmeleri bir yerde bütün dünyanın
hedefi hâline gelmişti. Nitekim 20’nci yüzyılın son çeyreğinde dört büyük dünya
kadın konferansı gerçekleştirilmişti. Bunlardan birincisi 1975’te Mexico City de, ikincisi 1980’de
Kopenhag’da, üçüncüsü 1985’te Nairobi’de, sonuncusu 1995’te Pekin’de yapılmıştı.
Hepsinde amaç, eşitlik, kalkınma ve barışa ulaşmaktı. Bakın, şimdi 2000’li
yıllarda bu amaçların hangisine ulaştık, sanıyorum bunun tartışmasını yapmamız
gerekiyor. Söz konusu amaca ulaşmakta
toplumda eşitlik anlayışının yerleşmesinin, kadınların güç kazanmalarının,
karar verme ve yetki odaklarına katılmalarının öncelikli koşullar olduğu her
dört konferansta da vurgulandı. Ayrıca, kadın hakları insan haklarıdır görüşü
onaylandı. Dördüncü Dünya Kadın
Konferansı, uluslararası toplumun 2000’li yıllara ilişkin program ve
beklentilerini içeren, umut verici vizyonunu yansıtan
Pekin Bildirgesi’ni ve Eylem Platformu’nu oluşturdu. Eylem Platformu ise
kadınların güçlendirilmelerini sağlayacak gündemi belirledi. Bu gündemde
öncelik, kadınların ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal karar verme
süreçlerinde tam ve eşit paya sahip olmalarını sağlayarak, toplumun ve özel
yaşamın bütün alanlarına etkin katılımlarını önleyen engelleri ortadan
kaldırmaktı. Yani, önce eşitliği sağlamak, sonra fırsat eşitliğini gerçekleştirmekti.
İspanya, Fransa, Portekiz, İngiltere gibi Avrupa Birliği ülkeleri yasalarında
eşitlik konusunu artık aştıkları ve fırsatlar alanındaki yarışma aşamasına
geldikleri için komisyonlarında “kadın erkek fırsat eşitliği” adını
kullanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Pekin
Bildirgesini ve Eylem Planı’nı çekince koymadan imzaladı. Hükûmetimiz bu imza ile 2000 yılına
kadar Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne koyduğu
çekinceleri kaldıracağını, kadın okuryazarlık oranını yüzde 100’e
çıkartacağını, ulusal mekanizmaları artırıp geliştireceğini, kadın bakışının
egemen olacağı bir çerçeve eşitlik yasası çıkaracağını, gerekli yasal
düzenlemeleri yaparak aile içi sorumluluk ve yetkinin kadın ve erkek arasında
eşit paylaşımını sağlayacağını vadetmişti. Bunlara
ek olarak, kota sistemi uygulayarak siyasal partilerin her düzeydeki karar ve
yürütme organına kadın katılımının artırılacağı da sözü verilmiş bir konu idi. Bunların yanı sıra, kadın
sığınma evlerinin sayılarının artırılacağını,
tüm kadınları kapsayacak bir sosyal güvenlik sistemi oluşturacağımızı da
vadetmiştik. Birbiri ardı sıra verilen bu sözlerden
bir bölümü yerine getirildi gerek koalisyon hükûmeti
gerekse AKP Hükûmeti zamanında ama 2000’li yılları
kadınlarımız açısından gerçekten yepyeni ve hakça bir dönem kılmak, kadın
haklarını artık belgelerden çıkarıp yaşama yansıtmak için önümüzde hâlâ çok
uzun bir yol var. Kadınlarımızla ilgili son
veriler, ne yazık ki onların yaşamın bütün alanlarına etkin katılımlarını ve
eşit paya sahip olmalarını engelleyen engellerin henüz ortadan kalkmadığını
dile getiriyor. İşte bugün yüce Meclise sunulan bu yasa önerisi belki bu
engelleri ortadan kaldırmakta ve Türkiye’de kadın haklarını geliştirmekte
atılacak önemli adımlardan biri olarak görülebilirdi. Keşke bu adımı çok
önceleri atsaydık daha çok yol almış olabilirdik. Bunu şunun için ifade
ediyorum: Bir Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmasına ilişkin olarak
değişik yasama dönemlerinde değişik partilerden kadın milletvekillerinin verdikleri
yasa önerileri hep ülkemizde “Kadın erkek eşitliği Anayasa’mızın 10’uncu
maddesiyle güvence altına alınmıştır.” gerekçesiyle göz ardı edilmişti. Oysa, bizim de onayladığımız gerek CEDAW Sözleşmesi gerekse
Pekin Bildirgesi ve Eylem Planı pozitif ayrımcılık ya da geçici özel önlemler
olarak adlandırılan yeni bir eşitlik anlayışını öngörmekteydi. Öyle görüyoruz
ki, biz bu yeni eşitlik anlayışının henüz kıyısına bile yanaşmamış durumdayız. Değerli
milletvekilleri, yasama organlarında kadın erkek eşitliği komisyonlarının
kurulmasını da içeren, kadın örgütlerimizin yıllardan beri mücadelesini
verdiği, Parlamentoda da bu mücadelenin yine kadın parlamenterler tarafından
desteklendiği bir gerçekken, ancak Avrupa Parlamentosunun ve Avrupa Birliğinin
yoğun talepleri sonucunda imzalanmış sözleşmelere, yayımlanmış yönergelere ve
tavsiye kararlarına uyulması yönündeki çalışmalar sonucunda Anayasa
Komisyonumuz Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulmasına ilişkin yasa önerisini
kabul etti. Sanıyorum bu tasarıyı en az memnuniyetle
karşılayan kadın milletvekili benim bu Parlamentoda çünkü yasa önerisinin
“Amaç” maddesinde dile getirildiği üzere bu Komisyonun işlevi izlemek,
bilgilendirmek, esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek,
istenildiğinde -kendisi istediğinde değil, resen değil- ihtisas komisyonlarına
görüş sunmakla sınırlandırılmış bulunuyor. Bu da Komisyonun yasal yetkilerle
donatılmayıp yalnızca bir danışma kurulu olarak görevlendirileceğini, hatta
daha sonra 5’inci maddede de görüleceği gibi, yıllık faaliyet ve değerlendirme
raporunun bile ancak danışma kurulunun görüş ve önerisi doğrultusunda Genel
Kurulun gündemine alınacağını değil alınabileceğini içeren bir sınırlandırma.
Bu nedenle, karar alma gücü olmayan bu Komisyonun Avrupa Parlamentosu standartlarında
olduğu söylenemez. Bu güçten yoksun bir komisyon yasalarda var olan kadın erkek
eşitliğini zedeleyici ögeleri nasıl temizleyecektir,
yasalardaki cinsiyet ayrımcılığına son verecek önlemleri nasıl alacaktır? Türkiye'nin daha demokratik
bir topluma dönüşme sürecinde Meclisimizin komisyonları arasında da yetkiler
açısından ayrımcılık yapılmamalı, eşitlik sağlanmalıdır. Yalnızca
görüş sunan, izleme ve bilgilendirme yapıp gerekli belgeleri sağlayan, uyum
sağlamaya ilişkin değişiklik ve düzenlemeleri belirleyen, cinsiyetçi
ayrımcılığa ilişkin başvuruları inceleyip ilgili mercilere ileten, kadın erkek
eşitliği konusunda kamuyu bilgilendirici etkinlikler yapan bir komisyon -ki bu
işlerin hepsini kadın dernekleri zaten büyük bir yetkinlikle yapıyorlar, Meclise
ait bir komisyonun onlardan daha farklı nitelikleri olması gerekirdi- böyle bir
komisyon, hiçbir yaptırım gücü ve karar hakkı bulunmadığı için kadın erkek
eşitliğine ilişkin reformlara kolay kolay öncülük
edemez. Ayrıca,
adında “eşitlik” kavramı bulunan bu Komisyonun kuruluşunda üyeliklerin parti
gruplarındaki milletvekili oranlarına göre değil de –sorum cevaplanamadı Sayın
Bakan tarafından, zaman yetersizliği nedeniyle- eşit sayıda kadın ve erkek
milletvekilinden oluşması ya da yüzde 50 + 1 şeklinde kadınlara ayrıcalık
tanıyan bir şekilde oluşması, konuya ilişkin -varsa eğer- bu Meclisin
duyarlılığını ve içtenliğini gösterecekti. Ayrıca, bu Komisyonda,
yıllarca bu konuda emek veren kadın örgütleri temsilcilerinin bulunmamasının da
büyük bir demokratik eksiklik olduğuna inanıyorum. Onlar da bu inancı
paylaştıkları için dünden beri protesto ediyorlar bizleri ve nitekim izlemeye
gelmediler, gelenler de erken ayrıldı, gitti. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. NECLA ARAT (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu görüş ve eleştirilerimiz
saklı kalmak koşulu ile CHP Grubu olarak tasarıya olumlu oy vereceğimizi -her
ne kadar benim içime sinmiyorsa da- bildiriyor, yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum.
(CHP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Arat. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah
Asil. Buyurun Sayın Asil. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti selamlar, kurulacak olan bu Komisyonun
mağduriyetleri ortadan kaldıracak adımları atmasını, kadın erkek eşitliğini
sağlamaya yönelik çalışmalara hız kazandırmasını diliyorum. Değerli milletvekilleri,
21’inci yüzyıl tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın haklarına, kadın
erkek eşitliğine yönelik çok önemli atılımlara, adımlara şahitlik ediyor.
Günümüzde, önceki nesillerin kadın hakları ve eşitliğine yönelik çabalarını
saygıyla anıyoruz. Bu çabaların sonucu dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan pek
çok ülkesinde kadın hayatın her kademesinde aktif rol alıyor, kararlara etkin
katkıda bulunuyor. Buna rağmen, hâlâ, iş hayatında, yükseköğretimde, politik
hayatta kadına eşitsizlik tam anlamıyla giderilebilmiş değil. Erkeğin ve geleneklerin baskısı hâlâ kadının üzerinde. Uygulanan
yanlış ekonomik politikalar sonucu işsizlik son yılların en yüksek düzeyine
ulaşmış, iş bulmaktan umudunu kesenler milyonlarla ifade edilir hâle gelmiştir.
Bunun sonucu da doğal olarak kadın istihdamı yüzde 45’lerden yüzde 25’ler
seviyesine gerilemiştir. Kayıt dışı istihdam giderek artmakta, iş bulabilenler
de kayıt dışı, uygun olmayan koşullarda, uzun mesai sürelerinde çalışmak
zorunda kalmaktadırlar. Değerli milletvekilleri, bir
fark yaratmanın, bir değişikliğin zamanıdır. Kimden, nereden kaynaklanırsa
kaynaklansın medeni toplumlarda doğru ve güzel olan benimsenir. O hâlde
mücadelenin büyüğü bu yönde olmalıdır. Bu Komisyonun kurulması ilk adım. Bunu
ileriye doğru atılacak büyük adımların izlemesini diliyorum. Değerli milletvekilleri,
sürdürülebilir kalkınma açısından kadınlara yapılacak eğitim yatırımları
mutlaka artırılmalıdır. Genel bütçeden eğitime ayrılan pay oranı yükseltilerek
eğitimden yoksun kalmış kız ve kadınların yaygın eğitim yoluyla kişisel
gelişimlerine imkân verilmelidir. Bununla birlikte, zorunlu ilköğretime devam
edemeyen kızların aileleri öncelikle ikna yoluyla ve gerektiğinde var olan
yasal metinlerin uygulamaya konulmasıyla mutlaka bu konu halledilmeli, zorunlu
temel eğitim her ferdimiz tarafından yapılması mutlaka sağlanmalıdır. Kadın
eğitiminin önemi ve toplumsal gelişime kadınların ancak eğitim yoluyla olumlu
katkılarının olacağı, ilköğretimden başlayarak tüm kız ve erkek öğrencilere
örnekleriyle açıklanmalıdır. Kadınların eğitimine verilen önem ve kadın
eğitiminin yaygınlaşması onların aile içindeki konumlarının iyileşmesine,
çalışma yaşamına daha nitelikli ve nicelikli girmesine, teknolojiyi kullanma ve
üretmesine, siyasal katılımlarına olumlu yönde etki edecektir. Bu katılımın
artması toplumsal refahın ilerlemesine de neden olacaktır. Kadının statüsünün
yükselmesiyle ilgili engeller ve sorunlar net bir biçimde tanımlanmış
politikalar ve insana önem veren katılımcı kalkınma programlarının uygulanması
ile aşılabilecektir. Kadınlara daha fazla imkân ve karar süreçlerinde yer
almaları mutlaka sağlanmalıdır. Değerli milletvekilleri,
mademki konuyu kadın erkek eşitliğinden çıkardık, fırsat eşitliğine
dönüştürdük, fırsat eşitliği konusunda bir eşitlik olmadığını kabul ediyoruz,
niçin pozitif ayrımcılık konusunda korkak davranıyoruz? Doğrunun, güzelin
benimseneceği güne kadar, eğitimimizi tamamlayıncaya kadar, ekonomik
meselelerimizi çözünceye kadar pozitif ayrımcılık yapalım, bunu
hukukileştirelim, kadınlar lehine mutlaka bir pozitif ayrımcılık yapalım. Değerli milletvekilleri,
kadın örgütlenmesinin başındaki bir kadının gözünden bu konunun nasıl
göründüğüne baktığımızda, diyor ki: “Anayasa’nın 2004’te değiştirilen 10’uncu
maddesi ‘Devlet kadın erkek eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.’ Ancak kadınlar
söz konusu olduğunda, Anayasa ya da yasa hükümleri ne derse desin uygulanmıyor.
Yasalar değişiyor ama hayat değişmiyor. İktidarı ve muhalefetiyle, Türkiye’de
dünyanın en katı erkek egemen sistemlerinden biri uygulanıyor. Dolayısıyla yasalardaki
değişiklikleri uygulama iradesi gösterilmiyor. Ne kanunları çıkaranlar haklara
saygı duyuyor ne de bu haklar toplumda yeni bir hayat biçimi, kadınlar ve
erkekler arasında demokratik ve eşitlikçi ilişki biçimini doğuruyor.” Değerli milletvekilleri, bu
sözler mutlaka altı çizilerek ele alınmalı, doğru söylenen ne varsa
düzeltilmeli, yanlış algılanan bölümleri de ele alınıp algı mutlaka
düzeltilmelidir. Kadın örgütlenmesinin başındaki arkadaşlarımızın da, bizlerin
de, sorunun asıl kaynağının insanın kafasında olduğunu, kafalar değişmeden ve
gelişmeden ne erkek ne de kadın eşit olamayacağını, bu nedenle çalışmalarımızı
bu yöne kanalize etmemiz gerektiğini bilmeliyiz.
İnsanlar, eşitsizliğe yol açan faktörleri kafalarından atmadıkları müddetçe
insan üzerindeki baskı ve eziklik kalmaya devam edecektir. Şu asla
unutulmamalıdır: Medeni toplumlarda doğru ve güzel olan benimsenir. Bu duygu ve düşüncelerle az
sonra yasalaşacağına inandığım ve arzuladığım bu kanun tasarısının kadın erkek
eşitliğine olumlu katkılar yapacağına inanıyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Asil, çok
teşekkür ederim. Sayın Şandır, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Asil iyimser ayrımcılığı yani kotayı savundu,
bilgilerinize sunuyorum. Çok güzel… Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. Buyurun Sayın Buldan. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 328 sıra sayılı Kadın Erkek
-“fırsat” demek istemiyorum çünkü bir türlü içimize sindiremedik bu “fırsat”
kelimesini- Eşitliği Komisyonu oluşturulmasına dair kanun tasarısının 3’üncü
maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 6,5 milyar olan dünya nüfusunun yarısını oluşturan
kadınlar, cinsiyetinden, etnik kimliğinden, inancından kaynaklı siyasal,
ekonomik ve sosyal alanlarda birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
Kadın haklarının yasal çerçevesini oluşturan ilk ülkelerden olmamıza karşın
pratik alanda ise gerekli gelişmeler sağlanamamıştır. Bu durumun temelinde
yatan etkeni yani erkek egemen kültürün şekillendirdiği toplum yapısının kadına
yönelik bakışını net bir şekilde görmek gerekmektedir. Birleşmiş Milletler
insani kalkınma raporlarında yer alan ve 1997 yılından bu yana hesaplanan
toplumsal cinsiyet geliştirme eksenli gelişme endeksi ve toplumsal cinsiyet
güçlendirme endeksine göre Türkiye’de kadın erkek eşitliğine ilişkin gerçek bir
ilerleme olmadığı ve bu alandaki gelişmelerin yetersiz kaldığı
belirtilmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre ise Türkiye dünyanın
17’nci büyük ekonomisi olmasına karşın toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda
111’inci sırada yer almaktadır. Programda cinsiyet eşitliğinin
demokratikleşmeye önem veren ülkelerde en önemli sorunlardan biri olduğu
belirtilmiştir. Türkiye’de gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılmasına karşın
kadının iş, sosyal ve siyasal yaşama katılımında atılması gereken önemli
adımların bulunduğu da belirtilmiştir. Yine, 2008 Avrupa Birliği
İlerleme Raporu’nda cinsiyet eşitliğini taahhüt altına alan yasal çerçevenin
düzenlendiği ancak bunun sosyal bir gerçekliğe dönüştürülebilmesi için gerekli
çabanın gösterilmediği belirtilmektedir. Ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime
erişim, sağlık, yaşam süresi ve siyasi güç alanlarında kadınlar ve erkekler
arasındaki uçurumun ciddi düzeyde devam ettiğine vurgu yapılmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1985 yılında taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Kadına Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Pekin Deklarasyonu ile birtakım
taahhütler altına girmemize karşın gerekli çalışmaların yapılması konusunda
bugüne kadar yetersiz kaldığımız bir gerçekliktir. Değişik hükûmet
zamanlarında değişik siyasi iktidarlar bu konulara el atmış, geliştirmeye
çalışmış ancak bir türlü yaşama geçirememişlerdir. Yine, Avrupa Birliği
tarafından Katılım Ortaklığı Belgesi’nde de kadın haklarından söz edilmiş,
toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması ve pratikte yaşam bulması Avrupa Birliği üyeliğinde önemli bir kriter olmuştur. Bu çerçevede, Avrupa Birliği müktesebatı
kapsamında Türkiye siyasi, sosyal ve istihdam alanlarında kadın erkek
eşitliğinin sağlanması konusunda birtakım taahhütlerde bulunmuş, yine kadın
erkek eşitliğinin uygulamada sağlanması öncelikli konular arasında yer
almıştır. Kadın hakları alanında
yapılan yasal düzenlemelere rağmen aile içi şiddet hâlen yaygın bir şekilde
yaşanmakta, namus cinayetleri, erken yaşta ve zorla evlendirmeler devam
etmektedir. Ayrıca, kadına yönelik şiddet ve namus cinayetlerinin sıklığına
ilişkin güvenilir verilere ulaşma sorunu da yaşanmaktadır. Şiddet gören
kadınlar için kadın sığınma evlerinin ve danışma merkezlerinin sayısının
yetersizliği yaşanan önemli sorunlardandır. Yine, Türkiye’de kadının
ekonomik alanda istihdamı da istenen düzeyde değildir. Ülkemizde 2002’de toplam
istihdamın yüzde 27,92’sini kadınlar oluşturmakta iken bu oran 2008’de yüzde
26,7’ye gerilemiştir. Kadın istihdamında yasal bir engel olmamasına karşın
çeşitli sosyokültürel nedenlerden dolayı istenen düzeyde katılım
sağlanamamaktadır. Kadının çalışma yaşamının ev içi ile bağlantılandırılması,
eğitimden mahrum bırakılması, kayıt dışı olarak çalıştırılması, yine ücretsiz
aile işçisi olarak çalıştırılması gibi faktörler etkili olmaktadır. Toplumsal yaşamda ağırlığını
hissettiren geleneksel düşünceler kadının ev dışında çalışmasına
sınırlandırmalar getirmektedir. Her şeye rağmen bu Komisyon, kadının
istihdamını etkileyen geleneksel bakış açısını değiştirmeye dönük çalışmalara
yer vermelidir. Kurumlarda ve iş yerlerinde kadın erkek eşitliğini denetleyen
ve uygulayan mekanizmalar kurulmalıdır. Yine, kadının çalışmasıyla ilgili
geleneklerin değişim hızının kadının lehine ağır ilerlemesini tersine çevirecek
çalışmalar gözetilmelidir. Toplumsal cinsiyet
ayrımcılığının sonuçları sağlık hizmetlerinden yararlanmada da ortaya
çıkmaktadır. Kadının düşük statüde olması en fazla doğurganlık davranışını
etkilemektedir. Türkiye’de kadın sağlığı sorunları incelendiğinde, doğumda
erkek çocuğun tercih edilmesi, erken yaşta evlilik ve gebelik sonucu ortaya
çıkan sorunlar görülmektedir. Yine, kadınlar, ana dilinde sağlık hizmeti
alamamaları nedeniyle de bu haklarından mahrum kalmaktadırlar. Bu nedenle,
sağlık ve eğitim alanında da toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının
yerleştirilmesi sağlanmalıdır. Komisyonun temel misyonu, genel fırsat eşitliğini, kadın erkek eşitliğinin
ana politikası hâline getirmek olmalıdır. Kadının insan haklarını vurgulayan ve
geliştiren kampanyalar düzenlenmeli ve desteklenmelidir. Uluslararası
belgelerin imzalanmasını, takip ve uygulanmasını teşvik etmelidir. Yine, mevzuatımızda var olan
eksiklikleri tespit ederek tüm alanlardaki kadınının toplumsal statüsünü
arttıran, cinsler arası eşitliği sağlayan, ayrımcılığı önleyen politikalar
izlenmelidir. Kadın erkek eşitliği ilkelerinin tanımlanacağı eşitlik çerçeve yasasının
çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu
ile bilinç artırma ve geliştirme amaçlı yapılan çalışmaların desteklenmesi
başlıca ilkelerinden biri olmalıdır. 3’üncü maddede ayrıca
“Komisyon o yılki faaliyetlerine ilişkin hazırlanan raporunu Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Hükûmetin bilgisine sunmak
zorundadır.” ibaresinde Komisyonun hükûmete bilgi
vermemesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, her ne kadar geç
kalınmış bir çalışma ve AKP Hükûmetinin bir ayağını
törpülemiş olmasına rağmen, teklifin hayata geçmesinde katkısı olan başta kadın
hareketinin her bireyine, kadın kurumlarına teşekkürü bir borç biliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Buldan. Madde üzerinde şahıslar adına
ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir
Çelik’te. Buyurun Sayın Çelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şüphesiz dünyanın her ülkesi,
her bölgesi ayrı kültürel özellikler arz etse de kadınların toplumsal hayata katılmaları
bütün dünyanın ortak bir meselesidir. Zira medeniyetin temel kriterlerinden
biri kadınların eğitim başta olmak üzere istihdama, üretime, toplumsal hayata
katılmada haksız rekabete maruz kalmamaları, her türlü hizmetten hakkıyla
istifade edebilmeleridir. Bu anlamda kadın haklarını insan hakları kavramından
ayrı tutmak mümkün değildir. Kadın hakları ile savunulan, kadınların
ayrıcalıklı haklara sahip olması değil, sırf insan oldukları için her yerde ve
herkes için geçerli olan haklara sahip olmalarıdır. Tüm dünyada kadınların uzun
yıllara yayılan mücadelesi sonucunda kadın hakları konusunda önemli adımlar
atılmış ve önemli kazanımlar sağlanmıştır. Ancak dünyanın baş döndürücü değişim
ve dönüşüm hızıyla kıyaslandığında bu gelişmeler çok yavaş gerçekleşmekte ve
dünyanın birçok ülkesinde kadınlar hâlâ şiddete uğramakta, eğitimden sağlığa,
istihdamdan karar alma mekanizmalarına kadar hemen her alanda eşitsizliklere
maruz kalabilmektedir. Ülkemizde yıllardır uygulanan
sosyal devlet politikalarının sonucu olarak desteklenmesi gereken gruplar
arasında değerlendirilen kadınların sorunlarını çözümlemek üzere son yıllarda
çok ileri adımlar atılmıştır, ulusal mevzuatımızda pek çok düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz ölçeğinde sorunlara bakıldığında ulusal
mevzuatımızda başta Anayasa, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu ve
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun olmak üzere tüm yasalarda kadın
erkek eşitliği sağlandığı görülmektedir. Yasal düzenlemeler çok önemli
olmakla beraber tek başına yeterli olmamaktadır. Kadının toplumdaki yerinin
sağlamlaşması için şiddetle mücadeleyi ve toplumsal zihniyet dönüşümünü
gerçekleştirici faaliyetler daha önem arz etmektedir. Keza dünyada yaşanan
hızlı değişim ve gelişme süreci toplumsal değişim ve dönüşümlere duyulan
ihtiyacı artırmıştır. Bu değişim ve gelişmeleri izleyerek uyum sağlamak artık
toplumların geleceğe yönelik önemli hedefleri arasında yer almaktadır. Ülkemizde
2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yapılan bir ekle devlete cinsiyete
dayalı ayrım yapmanın da ötesine geçerek kadın ile erkeğin her alanda eşit
haklara, eşit imkânlara kavuşması için düzenlemeler yapma, gerekli tedbirleri
alma yükümlülüğü getirilmiş, devrim niteliğinde olan bu değişiklikle ülkemiz,
anayasasında bu tür bir hükme yer veren az sayıda ülkeden biri olmuştur. Türkiye
de şu anda kadın hakları konusunda hızlı değişmeler göstermektedir. Ülkemizde kadın hakları
konusunda son yıllarda yapılan yapısal ve yasal düzenlemelerde önemli
gelişmeler sağlanmasına rağmen kadınlarımızın günlük hayatında henüz bu
ilerlemelerden tam anlamıyla faydalanılmadığı, önemli bir gerçek olarak da
karşımıza çıkmaktadır. Bunun en önemli nedeni de geleneksel değer yargılarının
hâlâ varlığını sürdürmesidir. Bu değer yargılarını ortadan kaldırmanın yolu,
biraz önce bahsettiğim zihniyet değişiminden geçmektedir. Bu gelişmeler doğrultusunda
Parlamentoda kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı,
Parlamentonun kadın erkek fırsat eşitliğinin sağlanmasına verdiği önemi
göstermesi açısından öncelikle politik bir öneme sahiptir. Öte yandan,
parlamenterlerin yasa tasarı ve tekliflerini cinsiyet eşitliği perspektifinden
inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası standartlara uygunluğu
denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği konusunda kamuoyunda bir farkındalık yaratılmasına katkıda bulunmaları açısından da
değer taşımaktadır. Değerli milletvekilleri,
kadınlarımıza her alanda fırsat eşitliği sağlandığında bunun sadece kadınları
güçlendirmekle kalmayacağı, aileyi, toplumu ve ülkeyi de her bakımdan daha
güçlü ve daha sağlıklı bir yapıya kavuşturacağı inancındayım. Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken, Türk kadını için tarihî bir dönüm noktası olduğuna
inandığım teklifin, yıllardır haklı mücadelesini veren kadınlarımıza hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. Şahıslar adına ikinci söz
Tokat Milletvekili Sayın Dilek Yüksel’e aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Buyurun Sayın Yüksel. Süreniz beş dakika. DİLEK YÜKSEL (Tokat) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili olarak görüşlerimi açıklamak üzere şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Meclisimizde kadın erkek
eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına
verilen değeri göstermesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Diğer taraftan, milletvekillerinin
yasa tasarı ve tekliflerini cinsiyet eşitliği açısından inceleyebilmeleri, bu
alandaki ulusal ve uluslararası şartlara uygunluğunu denetleyebilmeleri, kadın
erkek eşitliği konusunda kamuoyu oluşturulmasına katkıda bulunmaları açısından
de değer taşımaktadır. 1998 yılından bu yana, her
yasama döneminde, ülkemizde ve dünyadaki gelişme ve oluşan eğilimlere paralel
olarak gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kadın
erkek eşitliğini izlemekle görevli bir komisyon kurulması için gerek iktidar
gerekse muhalefet milletvekilleri tarafından çeşitli teklifler verilerek konu
Meclis gündemine taşınmıştır. Bu noktadan hareketle, kadınların toplumsal
konumlarına dayalı mevcut sorunların aşılması ve buna yönelik tüm tedbirlerin alınması
büyük bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada, kadınla erkek
arasındaki eşitlik kavramı, insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir
koşulu ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçilmez unsuru olarak
kabul edilmektedir değerli arkadaşlar. Ülkemizde bu alanda cumhuriyet döneminde
pek çok kazanımlar elde edilmiş olmasına rağmen, toplumsal cinsiyet eşitliğinin
uygulamada toplumsal hayata yansımadığı maalesef görülmektedir. Türkiye'de uzun bir geçmişi
olan toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili olarak ulusal eylem planı
hazırlanmıştır. Kadınların toplumdaki rolünü güçlendirmeyi hedefleyen devlet
politikaları, başta Anayasa’da olmak üzere, Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni
Kanunu ve İş Kanunu’nda pek çok düzenlemeyle geliştirilmiştir. Yayımlanan
2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle, kadına şiddetle mücadeleye ilişkin
önemli bir adım atılarak konu en üst düzeyde ele alınarak sahiplenilmiştir.
Toplumdaki genel eğilime bağlı kalarak, temel amaç, kadının birey olmasının
sağlanmasıdır. Hangi sosyal politikalar bunu sağlayacaksa onlar hayata
geçirilmeli, altyapı buna göre kurulmalıdır. Toplum hayatının her alanında
eşitlik sağlanmalıdır. Kadın da erkek gibi sosyal hayatın bir parçası olarak
kabul edilmeli, toplumsal haklardan ve kaynaklardan eşit şekilde
yararlanmalıdır. Kadınımız, ehliyet ve liyakatiyle erkeklerle yarışabilmelidir.
Hiç kimse cinsiyeti nedeniyle ayrıma tabi tutulmamalıdır. Kadın erkek
eşitliğinin arzu edilen düzeye ulaştırılması, ekonomik, kültürel, sosyal
gelişmelerle ilgilidir. Kadını her alanda erkeklerle eşit haklara sahip,
onurunu koruyacak düzeye ulaştıracak tüm çalışmalar çok anlamlı olup
desteklenmelidir. Kadınların yaşadıkları sıkıntılar konusunda erkeklerin de
payının bulunduğu unutulmamalı, gerekli eğitim ve bilgilendirmenin yapılması
ise bir zorunluluk hâlini almıştır. Milletimiz, kadını ön plana
çıkararak kadını ve erkeğiyle toplumu bütün olarak değerlendiren bir millettir.
Ülkemizde kadınlarımız Fransa ve İngiltere’den önce seçme ve seçilme hakkına
kavuşmuştur. Kanun teklifi uzun zamandır
tüm kadınlarımızın beklediği son derece önemli bir adımdır değerli arkadaşlar.
Pozitif anlamda ayrımcılık yapılmasının desteklenmesi Türkiye Büyük Millet
Meclisine farklı bir bakış açısı ve derinlik katacaktır. Bu teklif, Avrupa Birliğine
adaylık sürecinde “Sosyal Politikalar” başlığının açılması yönünden çok
önemlidir. Birliğin kadın erkek eşitliğiyle ilgili yönergeleri üye devletleri
bağlamakta, iç hukuk sistemlerine bu yöndeki düzenlemeleri yansıtma yükümlülüğü
getirmektedir. Özellikle kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili adımlar
atılmalı ve Meclisimiz bu konuda üzerine düşen görevi yapmalıdır. Önemli olan başlamaktır
değerli milletvekilleri. Bu vesileyle, başlama adına vereceğiniz desteğe
şimdiden teşekkür ediyor, saygılarımı yüce Meclise sunuyorum. Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yüksel. Birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.56 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:17.18 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı Teklif
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada Hükûmet? Burada. Şimdi madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Reşat Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Ülkemizde son yıllarda ailenin ve özellikle annelerin en önemli
sorunlarından birisi de legal ve illegal madde kullanımıyla ilgilidir. Madde
kullanımı gün geçtikçe artıyor. Özellikle evlerde çocukların tiner kullandığı
da çeşitli mahfillerde anlatılmış durumdadır. Ayrıca, özellikle cezaevlerinde mahkûmların
suçları incelenirse ikinci büyük çoğunluk madde bağımlılığıyla ilgili suçlardan
olduğu görülecektir. Bu durumda, aileden sorumlu bakanlık olarak ailelere ve
çocuklara ne türlü bir önlem alıyor, çalışmalar yapıyorsunuz? Özellikle
okullarla ilgili bir çalışma var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağırbaş… AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın şiddete maruz kalınca evini terk
ettiğinde sığınma evlerine sığınmak durumunda kalıyor. Ülkemizde kadın sığınma
evlerinin -sayısı oldukça az olmakla birlikte- sayısı kaçtır? Nüfusu 50 binin
üzerindeki belediyelerin sığınma evi açmakla ilgili yükümlülükleri varken kaç
belediye bunu gerçekleştirmiştir? Bakanlığınızın, belediyelerin bu görevlerini
yerine getirmesi konusunda bir çalışması var mıdır? Diğer bir sorum da
kadınların, toplumun yarısını oluşturan kadınların sorunlarını çözmek için
ayrılan bütçe, kadın başına 10 kuruştur. Bu bütçeyle sorunları çözmek adına
sağlıklı bir çalışma yapılabileceğine inanıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Kışanak… Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, tabii,
savundunuz, konuştunuz, anladık ama bu kanunu, teklifinizde “Fırsat Eşitliği
Komisyonu” diye getirmişsiniz. Komisyondan çıkarken de “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu” diye getirildi. Sonra, burada bir önergeyle değiştirdiniz. Tabii,
kanunun metninde bu değişikliği yansıtma imkânınız olmamış, olmadı. Şimdi,
kanunun birçok maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği.” İşte,
3’üncü maddede böyle, diğer maddelerde de hep böyle. Yani konu, fırsat eşitliği
şeklinde değil kadın erkek eşitliği şeklinde tanzim ediliyor. Dolayısıyla, bu
kanunun ruhuyla lafzı birbiriyle çelişiyor çünkü kadın erkek eşitliği ayrı bir
tanımdır, hukukta ayrı bir tanımdır, yapısal tanım olarak da farklıdır. Kadın
erkek eşitliği ayrı bir hadisedir, fırsat eşitliği ayrı bir hadisedir. Çok
önemli, çok gerekli bir komisyon kuruyoruz, Meclisimize yakışıyor ama
kurulurken yanlış oluyor diye düşünüyorum. Çünkü,
kanunun lafzında sürekli olarak “Kadın Erkek Eşitliği” diye geçiyor. Fırsat eşitliği ayrı bir hadise. Bunu nasıl düzelteceksiniz?
Bunu sormak istiyorum. Kanunu tekrar çekip yeniden redakte
etmeyi düşünür müsünüz? Bir de kadın erkek eşitliği
ile fırsat eşitliği tanımlarını nasıl aynılaştırıyorsunuz? Bunu gerçekten,
anlattınız ama bence makul değil çünkü farklı şeyler. Bir başka husus daha
söylüyorum: Eğer fırsat eşitliği… Sürem var galiba Sayın
Başkanım. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Hayır yok. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Bakanım, kadın ailenin, toplumun temel taşıdır. Türkiye'nin içinde
bulunmuş olduğu ekonomik sıkıntılardan aileler zarar gördüğü gibi, aileyi
geçindirmekle eşiyle birlikte aynı sorumluluğu taşıyan kadın… Milliyetçi
Hareket Partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, eski Beypazarı
Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Beypazarı’nda uyguladığı, kadınları üretime
katmak, üretime ortak etmek ve üreten bireyler hâlinde kazançlarıyla ailelerini
geçindirmek adına sizin Bakanlık olarak hanımların, kadınların üretmesi
konusunda bir projeniz, böyle bir hazırlığınız var mı efendim? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Kışanak… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, ben de Sayın Bakanımıza… Fırsat eşitliğinin kadın ve erkek
eşitliğini fiilî olarak ve gerçek anlamda sağlamak için tek başına yeterli
olmadığını mı düşünüyor ki bu komisyonun adını böyle koyduk? Çünkü kadın erkek
eşitliğini sağlamaya giden yolda kullanılan birçok araç ve birçok yöntem var.
Fırsat eşitliği de bunlardan sadece biri. Sayın Bakanımız bundan farklı mı
düşünüyor? Kadın erkek eşitliğine giden
yolda başka araçlara ihtiyaç olmadığını mı düşünüyor? Bu nedenle mi bu
komisyonun adı değiştirildi? Buna açıklık getirmesini istiyorum. Dünden beri bu
tartışma sürüyor ama hiçbir şekilde neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç
duyulduğunu teorik olarak izah eden ve bizi ikna eden bir açıklama duymadık.
Biz bu açıklamayı duymak istiyoruz. BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Reşat Doğru’nun sorusu:
“Ailenin üzerinde, son yıllarda özellikle gençlerde madde kullanımının arttığı
ve bu yönde bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin aileden sorumlu Bakan olarak
bir soru soruyorum.” dedi. Hepinizin de bildiği gibi Bakanlığım aileden sorumlu
Devlet Bakanlığı olmakla birlikte aile yönünde projeler geliştirmek,
politikalar belirlemek, bu politikaların uygulayıcı bakanlıklar nezdinde
takibini sağlamakla görevli. Doğrudan uygulayıcı -bu alanda
uygulayıcı- olmamakla birlikte ülkemizde özellikle gençlerde madde kullanımının
önlenmesi konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi, aile içi iletişimin
güçlendirilmesi son derece önemli. Bu nedenle 2006 yılında başlattığımız
“Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Gelecek Projesi”yle Millî Eğitim Bakanlığımız,
Sağlık Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, biz, kapsamlı bir koordinasyonla,
önce okullarımız, emniyet mensuplarımız tarafından özellikle gençlerin
bilinçlendirilmesi, ailelerin bu konuda duyarlılık ve farkındalıklarının
artırılması yönünde kampanya sürdürüyoruz epey uzun bir süredir. Ümit ediyorum
ki bu konuda gösterdiğimiz çabalar yol alsın. Zira,
tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de -her ne kadar verilere baktığımız zaman
dünyada uyuşturucu madde kullanımı açısından çok çok
iyi bir ülke olmamıza rağmen- risk grubu içerisinde ve belirgin bir artış var.
Dolayısıyla, bu artış doğrultusunda, bu yönde çalışmalar sürdürüyoruz. Sayın Ağırbaş’ın
sorduğu… Ülkemizde gerçekten özellikle şiddete uğrayan kadınların şiddet
karşısında alacakları tutum söz konusu olduğunda hem kamu kurumlarından hem de
belediyeler ve diğer STK’lar tarafından
yararlanacakları sığınma evlerinin olması ve oluşturulması son derece önemli.
Bu konuda hem kurumsal mekanizmaların yerleşmesi hem de güçlendirilmesi çok
önemli. 2004 yılında Belediyeler Yasası’nda, Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nda
nüfusu 50 bini aşan belediyelerin sığınma evi oluşturması zorunluluğu konusunda
kanun teklifi veren 4 kadın milletvekilinden biri olarak, bugün geldiğimiz
noktada, belediyelerin, hem kurumsal kapasiteleri hem de diğer unsurlar göz
önüne alındığında ciddi bir gelişme sağlamadıklarını görüyoruz. Şu anda yirmi
dört belediyede STK iş birliğiyle belediyelerin sığınma evleri var. Bu doğrultuda
sık sık Bakanlık olarak belediye başkanlarımıza bu
konuda çalışma yapmaları konusunda yazılar gönderiyoruz, cevaplar alıyoruz. Bunun yanı sıra bizim Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı -kamu kurumu, genel
bütçe içerisinde- sığınma evlerimiz var. Toplamda kırk dokuz sığınma evimiz var
ve bu yıl itibarıyla uygulayacağımız Avrupa Konseyi Projesiyle sekiz ayrı
sığınma evi daha inşa edeceğiz. Bu proje de İçişleri Bakanlığına bağlı olarak
çalışacak ama sığınma evi olmayan illerimizde dahi her ilde bir acil istasyon
şeklinde bir uygulamaya geçtik ve sığınma evi başvurusunu yaptığı hâlde yani
şiddete uğradığı hâlde bir kamu kurumuna başvurup yerleştiremediğimiz tek bir
kadın örneği yok. Mümkün olduğu kadar değil, kesinlikle ve
kesinlikle gerektiğinde sosyal hizmetlere ait başka kurumlardan yararlanmak
suretiyle kadınları şiddet yaşadıkları ortamdan uzaklaştırıp güvenli bir kamu
merkezine yerleştirme konusunda son derece duyarlı davranıyoruz ve kadınların
bu sığınma evlerinde aldıkları hizmetler olarak da onları hem geleceğe taşıma
hem de o dönemlerini en azından mesleki bilgi edinme açısından da faydalı bir
şekilde geçirmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Zannediyorum sürem çok
azaldı. Fırsat eşitliği komisyonu… İsim konusunda yeteri kadar açıklama ve
izahat yaptığımı düşünüyorum. Teşekkür ediyorum. GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Hiçbir açıklama yapmadınız, hiç. Sadece “böyle olacak” diyorsunuz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Siz tatmin olmayabilirsiniz. BAŞKAN – Madde üzerinde bir
önerge vardır, önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına 328 S. Sayılı Kanun
Teklifinin 3. maddesinin (b) bendinde geçen “Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
Hükümetin bilgisine sunmak” ibaresinin “Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmak”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum. Gerekçe: TBMM, Hükûmete
bilgi sunmaz. TBMM’de görüşülen raporun Başkanlıkça ilgili yerlere
gönderileceğine dair 5. maddede hüküm bulunmaktadır. Değişiklik bu gerekçelerle
talep edilmiştir. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım ama karar yeter sayısı da arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.30 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.47 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verilen, İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural ve arkadaşlarının Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükûmetin
katıldığı önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylamadan önce Komisyonun bir talebi vardır. Buyurun Sayın Başkan. ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”na
1’inci maddedeki değişiklik önergesi çerçevesinde “fırsat” kelimesi girmişti;
onu bu maddede ve bundan sonraki maddeler bakımından düzeltiyoruz, öyle
zikredilmesi gerekiyor. BAŞKAN – Evet, daha önce de
bu ifade düzeltmesini yapmıştınız. GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Ama sadece Komisyonun isminin geçtiği yerlerde. BAŞKAN – Tekrar aynı ifade
düzeltmesiyle ve kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi okutuyorum: Komisyonun yetkileri MADDE 4- Komisyon görevleri
ile ilgili olarak genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile gerçek ve tüzel
kişilerden kanunlarda öngörülen usullere uyarak bilgi istemek ve ilgililerini
çağırarak bilgi almak yetkisine sahiptir. Komisyon görev alanıyla
ilgili faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum
örgütleri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının çalışmalarından
yararlanabilir. Komisyon gerekli gördüğünde
uygun bulacağı uzmanların bilgisine başvurabilir, Ankara dışında da
çalışabilir. BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın İsa Gök’e aittir. Buyurun Sayın Gök. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim,
değiştirmiştik. BAŞKAN – Kime devretti? K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Nesrin Baytok’a. BAŞKAN – Ankara Milletvekili
Sayın Nesrin Baytok. Buyurun Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu Kanun Teklifi” diye başlayıp iktidar partisinin son dakika golü ile
“Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi” şekline dönüşen yasa
önerisi üzerinde konuşuyoruz. Parlamentomuzda nihayet bu
konuda bir komisyon oluşturulacak olması hiç kuşku yok ki memnuniyet verici bir
gelişmedir. Yine de Adalet ve Kalkınma Partisinin tek parti iktidarında bile bu
konunun ancak yedinci yılında ele alınabilmesi, kadın erkek eşitliği ele
alınırken de kaşıkla verip kepçeyle geri alınıyor olması, iktidar partisinin
kadın sorunlarına bakışı hakkında bir parça ipucu veriyor diye düşünüyorum. Bu
anlayışın son örneğini geçen yıl çıkarılan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nda kadınlar aleyhine yapılan düzenlemelerde görmüştük.
Kadınlar lehine nadir düzenlemelerden birisi olan erkeklere göre beş yıl daha
erken emekli olabilme hakkı kadınların elinden alınıvermişti. Saygıdeğer milletvekilleri,
dünyada bütün toplumları ilgilendiren çok temel bir konuyu, kadın erkek
eşitliğini ele alıyoruz. Ele aldığımız konu insanlığın temel bir meselesi.
Kadınlar toplumun ezilen, şiddete maruz kalan, haksızlığa uğrayan, çoğu kere
söz sahibi bile olmayan bir kesimidir. Sorunları özel bir önemle ele alınmalıdır.
Cumhuriyetten önce nüfus sayımına dâhil bile edilmedikleri hatırlanacak olursa
içinde yaşadığımız bu coğrafyada, ülkemizde kadınların işlerinin ne kadar zor
olduğu anlaşılabilir. O dönemde, cumhuriyet kurulmadan önce nüfus sayımı
yapılırken erkekler ve bir de hayvanlar sayılıyordu, kadınlar sırada yoktu. Tam
da o dönemde yüce Atatürk kadınlara çok büyük haklar sağlamıştır. O günden bu
yana da kadınlar yasalarda çok ciddi ilerlemeler elde edebilmiştir. Komşumuz İran’da geçtiğimiz
aylarda İran Parlamentosuna teklif edilen bir yasa taslağı vardı. İranlı
kadınların tepkisi nedeniyle şimdilik rafa kaldırıldı. O teklife göre İranlı
erkekler ikinci evliliklerini yaparken ilk eşlerine bildirmeden evlilik
yapabileceklerdi. Bu zihniyet hemen yanı başımızdaki İranlı erkeklerde bulunan
bir zihniyet, yaşadığımız coğrafyanın koşullarını görmek bakımından önemli bir
örnek diye düşünüyorum. Türkiye’de kadınlar Atatürk
sayesinde çağ atlamışlardır. Ancak kadınlarımız yasalarda önemli haklar elde
etmiş olsalar da çoğu kere uygulamada bu hakları kullanamamaktadırlar.
Geleneksel bakış açısı toplumda kadına ikinci sınıf bir rol vermektedir.
Kadınlar kendisini erkeklerle eşit hissedememektedir; daha hak talebi yapmadan
önce erkek karşısında kendi konumunu ikinci sınıfa yerleştirerek
yetiştirilmektedir. Böyle yetişmiş bir kadın kendi haklarından nasıl haberdar
olabilir; haberdar olsa bile bu hakkı talep edemiyorsa sorunu nasıl aşacağız? Sayın milletvekilleri, her 3
kadından 1’isi fiziksel şiddet görüyor. Hiçbir şekilde kabul edilemez, hiçbir
mazereti olamaz. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni
toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışıdır. Bu anlayışa uymadığı
iddia edilen kadınlar şiddetle cezalandırılıyor, yaralama ve öldürme gibi ağır
şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla
meşrulaştırılıyor. “Kadının bedeni kendisine değil başkalarına ait.” diye
düşünülüyor. Sahibi var ve o sahip de başkaları. Bir anlamda
kölelik zihniyeti. İşin en dramatik yönlerinden birisi de kadınların,
erkeklerin kadınları dövmesini haklı buluyor olması. “Yemeği yakma, kocasına
karşılık verme, parayı lüzumsuz yere harcama, çocukların bakımını ihmal etmek
gibi nedenler için erkek dayak atabilir.” diye düşünüyorlar. O kadınlara
erkeklerin böyle bir hakkı bulunmadığını anlatabilmeliyiz ki kadına karşı
şiddetin önüne geçebilelim. “Kadına karşı şiddete sıfır hoşgörü.” diyerek yola
çıkmalıyız, sıfır! Bu konuda en ufak bir esneklik olamaz, hafifletici hiçbir
neden olamaz; aksine, ağırlaştırıcı nedenler vardır. Sayın milletvekilleri, hangi
açıdan bakılırsa bakılsın Türkiye’de kadınların durumu tam bir felakettir.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2007
Raporu’na göre, Türkiye kadın erkek eşitliği açısından 128 ülke arasında
121’inci sıradadır, 121’inci sıra. Bu durumu bize reva gören erkeklere
soruyorum: Annenizin, kız kardeşinizin, eşinizin, kızınızın ne suçu, günahı var
Allah aşkına? Ne yaptı bu kadınlar siz erkeklere? Olsa olsa
iyilik yaptılar. Bakıp beslediler, saçlarını süpürge yaptılar. Her zaman
desteklediler, her zaman gizli gücünüz oldular. Sayın milletvekilleri, 2007
yılı verileriyle on beş-on dokuz yaş arasında 850 bin kişilik okula gitmeyen,
iş aramayan, ev işleriyle meşgul dev bir genç kadın ordusu mevcuttur.
Kadınlarda istihdam oranı yüzde 22. Avrupa Birliğinde bu oran en düşük yüzde
34, en yüksek yüzde 72, Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin ortalaması yüzde 58. Bu
kadınların ekonomiye katılmaları sağlanabilse Türkiye ne olurdu? Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünün hazırladığı Türkiye'de Kadının Durumu Raporu’na göre, kadınlara
karar alma mekanizmalarında da yer verilmiyor. Örneğin ilköğretimde çalışan
kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49-50 civarında, ortaöğretimde bu oran yüzde 41
civarında, ancak bakıyoruz okul müdürlerinin sadece yüzde 9’u, müdür
yardımcılarının sadece yüzde 11’i kadın. Bu oran elbette
kırsal kesimde çok daha düşük. Karar alma mekanizmalarında
kadın yönetici oranı Türkiye'de yüzde 6 iken bu oran Amerika Birleşik
Devletleri’nde yüzde 46, Rusya’da yüzde 39, komşumuz Yunanistan’da yüzde 26
düzeyinde. Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de her 5 kadından 1’i okuma yazma bilmiyor yani 5 milyon 732 bin kadın
okuma yazma bilmiyor. Yaklaşık 6 milyon deyin siz buna. Daha bu 6 milyon
kadınımıza okuma yazma öğretememişiz. Bu konuda Türkiye derhâl seferber
olmalıdır. Eğitimden yola çıkmalıyız. Ne kadar adım atıldıysa yetersizdir. Anne
babalara, kızlarının eğitim alması hâlinde yaşamlarında nasıl daha başarılı ve
mutlu olacaklarını anlatacak projeler geliştirmeliyiz. Bu konuda programlar
hazırlamalıyız. Medyayı bu anlamda kullanmalıyız. Nasıl “Dumansız Hava Sahası”
reklamları yayınlatıyorsak aynen o şekilde kız çocuklarının eğitiminin önemine
dikkat çeken renkli reklam kampanyaları hazırlamalıyız, var olan çalışmaları
yeterli saymamalıyız. Bu reklam kampanyalarının bir kısmı da yetişkin
kadınların haklarını anlatan kampanyalar olmalıdır. Bakınız, araştırmalara göre
şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre çok büyük farklılıklar
gösteriyor. Kadınların fiziksel şiddet için erkekleri haklı buluyor olma
oranları eğitim durumuna göre bir uçurum denilecek kadar yüksek oranlarda fark
ediyor. Bu yüksek orandaki farklılıklar kabul edilemez. Dayağa hak veren
kadınların varlığı asıl mücadele edilmesi gereken hedeftir. O kadınları böyle
yetiştiren zihniyet asıl hedefimiz olmalıdır. Sayın milletvekilleri, önce
üzerinde durulması gereken noktanın eğitim ve o sayede de eşitlik bilinci
olduğunu düşünüyorum. Önce, biz kadınlara eşit olduklarını öğretebilmeliyiz.
Erkek, sadece erkek olduğu için kadınlara göre daha fazla haklara sahiptir diye
düşünülmemelidir. Eşitlik bilinci, kadın erkek herkeste yer etmiş olmalıdır.
Siz ancak eşitlik bilincinden sonra fırsat eşitliği verebilirsiniz. Hepimiz
kadın veya erkek olma bilincinden öte, insan olma bilincine erişmeliyiz. İnsan, önce insan; her şeyden önce insan. Kadın insandan
sonra gelir, erkek insandan sonra gelir, önce insan gelir. İnsan bilinciyle
yaklaştığımızda, artık kadına verilecek haklardan değil, kadınlara yönelik,
insanlara yönelik bir haksızlığa engel olmaktan bahsetmeye başlarız. Eşitlik
kafalarda böylece başlamış olur. Bir erkek bir diğer erkeğe hangi bilinçle,
hangi haklara sahip olduğunu düşünerek bakıyorsa bir kadına da aynı insani
bilinçle bakar, bakmalıdır. Önce bunu yerleştirmeyi denemeliyiz. Okullarda,
özellikle ilköğretimde ders kitaplarında kız ve erkek çocuklara farklı roller
vererek değil, annesine yaptığı işte yardımcı olan, babasına yaptığı işte
yardımcı olan çocuk rolleri vererek eğitimde ayrımcılığı ortadan kaldırmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. NESRİN BAYTOK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ayrımı daha oralardan
kaldırırsak, çocuklarımızı insan evladı olarak görüp yetiştirirsek soruna doğru
bir başlangıç yapmış oluruz. İnsandan kadına, insandan erkeğe varmalıyız. O
zaman yasalarımızda düzenleme yaparken eşitlik duygusu zaten var olan bir
bilinç olarak bizlere yön verir. O zaman kadına kalkan el kalkamaz olur. O zaman
kadın istihdamı yüzde 22-23’lerden yüzde 50-60’lara doğru tırmanışa geçer. O
zaman kadınlar, erkeklerin dayak atma hakları bulunmadığını bilerek yetişirler.
Erkek çocuklarını o bilinçle yetiştirirler. Siz ancak o zaman fırsat eşitliği
sağlamayı hedefleyebilirsiniz. Saygıdeğer milletvekilleri,
kadınlar erkeklerin hayat arkadaşıdır, yoldaşıdır, erkeklerin varlık sebebidir.
Eşit bireyler olarak birbirimize saygı gösterebilmeliyiz. Milletimize, kadınlarımıza bu
yasanın hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baytok. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış. Süreniz on dakika. Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmasıyla ilgili tasarının 4’üncü maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, siz
değerli arkadaşlarıma ve şu anda bizleri izleyen ve izleyemeyen tüm
kadınlarımıza saygı ve selamlarımı arz ediyorum. Değerli arkadaşlar, bu
tasarının bu aşamaya gelmesi, görüşülmesi ve çıkması yönünde gösterilen irade
gerçekten önemli bir aşamadır. Bunun için teklif vererek emek sarf eden değerli
milletvekillerime, Değerli Bakanıma ve destek vererek çıkmasını sağlayan tüm
vekillerime ben şükranlarımı arz ediyorum. Değerli arkadaşlar, bu
vesileyle bir hususu da vurgulamak istiyorum. Ülkemizin belli kesimlerinde, o
bölgelerin de çok küçük kesimlerinin geleneklerinden göreneklerinden
kaynaklanan bazı problemler olabiliyor. Bu problemler özellikle magazin basını,
medyası ve bazı çevrelerce yurt içinde ve yurt dışında istismar ediliyor ve
gerçekten Türk kadınının gerçek fotoğrafı buymuş gibi bütün Türk kadınları,
Türk toplumu âdeta mahkûm ediliyor. Ben böyle bir duruma katılmadığımı, yanlış
olduğunu belirtmek istiyorum. Kıymetli arkadaşlar, tarih
içerisinde toplumsal hayatta kadının statüsünü kültürümüzün derinliklerinde
aramak gerekiyor. “Cennet anaların ayağı altındadır.”, “Ana gibi yâr olmaz.”
anlayışından hareketle kültürümüzün derinliklerini yokladığımız zaman kendi
devri içerisinde her devirde gerçekten Türk toplumunun diğer toplumlara göre
daha iyi durumda olduğunu söylemek mümkündür. Düşünün ki: Kız çocuklarının diri
diri toprağa gömüldüğü, kadınların esir pazarlarında
satıldığı, köleliğin yaygın olduğu dönemlerde Türk milletinin kültüründe böyle
olayların olmaması önemli bir durumdur. Böyle bir dönemde İslamiyet’in
kadınlara, kızlara, kölelik anlayışına karşı sağladığı yenilikler, getirdiği
imkânlar gerçekten kadın hakları ve insan hakları açısından önemli bir
devrimdir. Kıymetli arkadaşlar, Anadolu
coğrafyasında bugün, Türkiye’mizin geçmişinden bugüne Selçuklular döneminde,
Osmanlılar döneminde aslında kadının sosyal hayattaki durumunu, sosyal hayat
içerisindeki varlığını irdelerken toplumun meşgalesiyle, toplumun uğraştığı
işlerle beraber yargılamak gerekiyor. Tabii ki bir tarım toplumunda, tarım
ağırlıklı, hayvancılıkla, çiftçilikle geçinen bir toplumda, bugün Anadolu’da
kadınlarımızın sosyal hayatın içindeki durumu neyse, yüzyıllarca böyledir
değerli arkadaşlar. Gene,
bugün Anadolu’muzdaki durum şudur değerli arkadaşlarım: Bütün ailelerimiz, bu
ülkenin doğusundan batısına, köyünden kasabasından kentine, herkes, bilgisi,
görgüsü, imkânları oranında, kız-erkek ayırmadan, çocuklarını en iyi okullarda
okutmak, en iyi şekilde eğitim aldırmak ve emekle, çabayla, çalışmayla,
gayretle gelinebilecek veya siyasetle gelinebilecek bütün noktalara evlatlarının
gelmesi için destek veriyorlar, gayret gösteriyorlar; bu da ayrıca tespit
edilmesi gereken bir durumdur. Tabii ki burada bir hususu
daha söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Bazı bayan arkadaşlarımız
-fikirlerine ben saygı duyuyorum- erkek egemen Parlamentodan vurgu yaptılar;
doğrudur, sayı olarak erkeklerimiz fazladır ama işte bugün, çıkmasından memnun
olduğumuz bu yasa, kadın erkek hepimizin katkısıyla, hepimizin ortak iradesiyle
ve hepimizin desteğiyle çıkıyor. Ben onun için, burada bu yüce Meclise tekrar
teşekkür etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 19’uncu
ve 20’nci yüzyıldan sonra günümüzde, bu yüzyıllardan günümüze doğru, bilimdeki,
teknolojideki, sanayideki gelişmeler, toplumsal ve teknolojik hayatımızda
önemli değişmelere, yeni iş alanlarına, yeni mesleklerin oluşmasına neden
olmuştur; âdeta, yeni fırsatlarla yeni problemler yan yana gelmiştir. Kadın ve
erkeğin statüsünde, mesleklerinde, günlük işlerinde önemli değişikliklere neden
olmuştur. Kadın ve erkek açısından fırsatların eşit kullanılmaması dünyanın
önemli bir problemidir. Zaman, mesleklerde de, statülerde de hızlı
değişiklikler yapmaktadır. Kıymetli arkadaşlar, şu
salonda bulunan bizler, hangimiz eşimizin ümitlerinin, beklentilerinin
gerçekleşmesine yardımcı olmayız? Hangimiz bilgi birikimini kullanmasından
mutlu olmayız? Hangimiz kızlarımızın en iyi okullarda eğitim almasını
istemeyiz? Hangimiz kızımızın toplumsal hayat içerisinde önemli mevkilerde
olmasını istemeyiz? Hangimizin gönlü kızıyla, oğlunu ayırabilir? Anayasa’mızda ve
yasalarımızda kadın erkek fırsat eşitliğine yönelik düzenlemeler, gerçekten
dünyanın pek çok ülkesine göre daha öndedir. Ancak bu fırsatların yeterince
kullanılamaması, hayata geçirilememesi problemini kültürümüzün derinliklerinde,
eğitim sistemimizin derinliklerinde ve toplumsal yapımızın derinliklerinde
aramak lazım. Aslında çözüme de buradan gitmek lazım. Tabii ki bu oluşturulan
Komisyon bu çözümlere önemli katkılar sağlayacaktır diye düşünüyorum. Tabii ki
problemlerin bir kısmına da objektif bir gözle bakarsak, değerli arkadaşlar,
kadın olarak, erkek olarak, -ben bir hekim olarak söylüyorum- fiziki,
biyolojik, psikolojik yapılarımız farklıdır, bundan dolayı tercihlerimiz de
farklı olabilmektedir, meslek tercihlerimiz de farklı olabilmektedir. Bazı mesleklere
bayanların ilgisi fazla olabiliyor, bazı mesleklere erkeklerin ilgisi fazla
olabiliyor, bazı mesleklere de bir cinsin hiç ilgisi olamayabiliyor. Sosyal
hayat içerisinde bütün meslek alanlarında -bunun içerisine ben siyaseti de
koyuyorum- kadınla erkeği eşitlemeye çalışmak, birazcık toplumsal, biyolojik ve
psikolojik realiteyi zorlamak olur diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten bazı
mesleklere bir cinsin yoğun ilgisi varken bazı meslekler ilgisini
çekemeyebiliyor. Mesela, öğretmenlik, hemşirelik, doktorluk, avukatlık,
bankacılık, öğretim üyeliği, maden işçiliği, sanatkârlık, sanayicilik, ticaret…
Meslekleri alt alta yazın ve tercihleri koyun, gerçekten benzer bir tablo
çıkacaktır değerli arkadaşlar. Zaman bazı şeyleri halleder, demiştik. Benim tıp
fakültesi yıllarımda bizim okulumuzda bayan-erkek oranı neredeyse 5’e 1’di.
Bugün benim kızım da tıp fakültesi öğrencisi ve onun fakültesinde kız öğrenci
sayısı daha fazla. Genelleme yaptığımız zaman bütün üniversitelerimizde her
geçen gün kız öğrencilerimizin sayısı artmaktadır. Bence problemin çözümü de
buralarda yatıyor değerli arkadaşlar. Dikkat çekmek istediğim bir
başka husus değerli arkadaşlar, bugün küresel sermaye, magazin basınını,
magazin medyasını kullanarak popüler bir kültür oluşturmaya çalışıyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. HASAN ÇALIŞ (Devamla) –
Oluşturmak istediği bu kültürün ortasına koymak istediği insan motifine,
özellikle kadın motifine, kadının statüsüne dikkat çekmek istiyorum. Bu
memlekette karar vericiler noktasında olan bizlerin bu noktalara da kafa
yormamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, bir diğer
husus da şu: Türkiye Cumhuriyeti, şu noktalara, Başbakanlık noktasına kadar bir
bayanı taşıyabilmiştir. Ama o gün o Değerli Bayan Başbakanımızın partisindeki
Başkanlık Divanına, milletvekili tablosuna ve Bakanlar Kurulundaki durumuna
baktığımız zaman, demek ki siyasetin doğasından kaynaklanan bazı problemlerden
dolayı her zaman iki kere iki dört etmiyor değerli arkadaşlar. Yani bu arada son bir cümle
söylemek istiyorum. Gerçekten, iktidar partimizde bayan milletvekili sayısı
fazla ve zaman içerisinde Bakanlar Kurulunda, Meclis Başkanlık Divanında, hatta
grup başkan vekilliklerinde bayanlarımızı görmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bu
noktada sayın iktidarın tutumunu da izlemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu duygu
ve düşüncelerle bu tasarının hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çalış. Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
(DTP sıralarından alkışlar ) Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü madde üzerinde
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu maddenin bir özelliği var
arkadaşlar. Bu madde, Komisyonda, görev faaliyet alanıyla ilgili kamu kurum
kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve onlarla ilgili meslek
kuruluşlarının çalışmalarından yararlanabilir, hükmünü içeriyor. Bir bakacağız, bu tasarı
hazırlanırken bundan ne kadar yararlanıldı, ne kadarına uyuldu? Bu konuda
samimi miyiz, değil miyiz? Buna bir açıklık getirmek istiyorum. Şimdi, baktığımız zaman, bir
komisyon görüşmesi yapılmış. Komisyonda tartışmalar yaşanmış. Belli ki Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonunun ismi konusunda da bir tartışma yaşanmış. Şimdi bu
tartışmaya bakıyorum. Çünkü, bu Komisyon çalışmalarına
sivil toplum örgütleri de katılmış. Sayın Bakanım, sizin sözlerinizden okumak
istiyorum, Komisyon tutanağından aynen: “Devlet Bakanı Nimet Çubukçu
– Fakat ‘Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’ kavramı eşit fırsat ve imkânları da
kapsadığı ve içine aldığı için biz daha kısa ve daha …
‘Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’ olabilir diyoruz.“ Dikkat edin, Sayın Bakanın
düşüncesi bu. Ancak, üye Ayhan Sefer Üstün, “Fırsat Eşitliği” üzerinde
direttiği zaman, yine bir cevap var ve bu cevaba karşı, tekrardan bakıyoruz,
Sayın İsa Gök’ün bir açıklaması var “Kadın Erkek Eşitliği daha mantıklıdır,
Anayasaldır” diye. Arkasından yine tartışmalar var. Komisyonun adı konusunda
kadın üyeler konuşuyor. Üyemiz Sayın Aysel Tuğluk, Diyarbakır Milletvekili de
“Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kavramı olsun” diyor. Tartışmaların sonunda, önerge
sahibi Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili, diyor ki: “Sayın Başkan,
çekelim o zaman bizim önergemizi.” Başkan da diyor ki: “Önergesini geri alıyor,
isim bölümünü çekmiş oldu. Böylece bir önerge kalmış oldu. Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu şeklinde oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.” Bu, Komisyon görüşmeleri. Şimdi, bu Komisyon
görüşmelerinden geldik buraya, ne değişti iki üç günde, bu komisyonunun adını
değiştirmek için iktidar partisi buraya bir önergeyle gelip, bütün grupların,
kadın örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin görüşlerinin
mutabık kaldığı bir konuda çıkıp burada önerge veriyor. Üç tane grubu olan
partiyi, olmayan milletvekillerini, hepsinin bütün düşüncelerini, bütün
katılımcılığını, bütün çoğulcu anlayışlarını yok sayarak “Ben çoğunluğum,
bildiğimi okurum” diyor. Siz bildiğinizi okursanız, meydanlar, sokaklar ve
kadın örgütleri de size bildiğini okur, bunu bilin. Bilmek istiyorsanız, 11
Şubat saat 13.00… Okuyacaksınız bunu. Birazdan arkadaşlarımız tam metnini
okuyacak. Bunun altında kadın örgütlerinin imzaları var, tek tek okuyacaklar. Ne diyor kadın örgütleri? “Biz, tam
eşitlik istiyoruz. Talebimiz fırsat değil, fiilî eşitliktir.” Yapmayın arkadaşlar!
Fırsatçılık yapmayın! Buraya getirip bu kadar tartışmayı yok sayarak, bu kadar
iradeyi yok sayarak, bu kadar ortaklaştığımız, desteklediğimiz bir konuda kendi
başınıza önergeler verip bildiğim bildik, dediğim dedik, çaldığım düdük
diyemezsiniz. Derseniz, Türkiye’de kadın hareketinin, sivil toplumun, meslek
örgütlerinin, baroların taa Osmanlıdan bu yana
verdiği mücadeleyi size hatırlatırız. Bakın, biraz geriye
gideceğiz. 1856, Osmanlı, köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
İsterseniz oradan başlayalım. 1871 Mecelle, o zamanki Osmanlı Medeni Kanunu.
Hukuki Aile Kararnamesi ile evlilik sözleşmesinin resmî memur önünde yapılması,
evlilik yaşının erkeklerde on sekiz, kadınlarda on yedi olması sağlanıyor.
Zorla evlendirmelerin de geçersiz sayılması sağlanıyor. Bakın, Osmanlıda Mecelle
döneminde çıkarılan bu yasalardan daha sonra, AKP Hükûmetleri
öncesi -2001 yılında- koalisyon hükûmetlerinin
çıkardığı Medeni Kanun’da, benzeri bir hükmün dahi, evlilik yaşının dahi
küçültülmesi çabalarının, gayretlerinin olduğunu görüyoruz burada. Şimdi, bunu geçiyorum.
Cumhuriyet dönemine geçiyoruz. Cumhuriyet dönemi, 1926 Türk Medeni Kanunu,
kadın ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler
yeniden düzenleniyor. Velayet hakkı, mallar üzerindeki taraflar yeniden
düzenleniyor. Ama önemli bir şey daha o tarihlerde, 1930, Belediye Yasası
çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı
tanındı. Şimdi bütün partileri,
Mecliste grubu bulunan bulunmayan bütün partileri yarın Yüksek Seçim Kurulu
aday listelerini açıkladığı zaman kadının eşitliğine ve temsil oranına
verdiğiniz katkı, destek, gösterdiğiniz adaylarla ortaya çıkacak. Göreceğiz,
kaç tane şehirde, kasabada, kazada kadın belediye başkan adayı gösterdiniz? Gösterdikleriniz,
gösterdiklerinizin oranı kaçta kaçtır? Bunu göreceğiz. Bu, bir zihniyet
olayıdır, mantalite olayıdır, kafa olayıdır, kavrama
olayıdır, kadına bakış olayıdır. Siz bu bakış olayını içinizde hazmetmediğiniz
sürece, gelirsiniz buraya 340 milletvekiliyle ama sizin oranınızda çok düşük
bir kadın temsili olur. Biz bir küçük grubuz. Öyle
lafta değil, bizim tüzüğümüzde, Mecliste yüzde 33 oranında kadın temsiliyetinin sağlanması vardır. İktidar olduğumuz zaman
bunu sağlayacağız. Biz, olmadan bunu hayata geçiriyoruz, işte milletvekili
grubumuz ve Türkiye’de 18 kadın belediye başkanından 9’unun DTP’li
kadın belediye başkanı olmasıyla da övünüyoruz. Bütün partiler bir DTP etmez. Onun için, bırakın fırsat
eşitliğini… Eşitlik, eşitlik, eşitlik; temsilde eşitlik, üretimde eşitlik, işte
eşitlik, hayatta eşitlik, sosyal eşitlik, her alanda… Ben, 2009 cumhuriyetinin
bugünlerinde Dışişleri Bakanlığı gibi en önemli bir kurumumuzda kadın
müsteşarlarımız evli olmadığı zaman büyükelçi olamıyorlar. Böyle bir ayıbı nasıl
kadın milletvekilleri taşıyor, neden bu konuda bir önerge vermiyor? Bunu sormak
istiyorum. Örnek mi istiyorsunuz: Vatikan Büyükelçisi Müsteşarı, bayan, evli
olmadığı için büyükelçi olamayacak. Bunun gibi kaç tane bu yasalarda ayrımcılık
var. 1934 Anayasa değişikliğiyle
kadınlara seçme, seçilme hakkı tanındı. Dönüyoruz, ILO Sözleşmesi 66; dönüyoruz
yakın tarihe, İstanbul Üniversitesinde 1989’da ilk kuruluyor; dönüyoruz,
Türkiye Barolar Birliği, gerçekten de, muhteşem bir örgütlenmeyle kadın
komisyonlarını kuruyor: ÇATOM 1995’te Güneydoğu’da ilk kuruluyor; saymakla
bitmez. Siz yedi senedir iktidarsınız kardeşim, siz neyi çözdünüz bu ülkede?
Bunu sorma hakkını, hukukunu kendimizde buluyoruz. Bir baş
örtüsünü çözemediniz. “Üniversitelerde özgürlük.” dediniz, bir baş örtüsünü çözemediniz. Hâlâ Genelkurmayın protokollerine
eşlerinizle giremiyorsunuz. Hâlâ fırsat eşitliğinden bahsediyorsunuz. Ayıptır,
günahtır, yazıktır! Bu eşitlik kavramını fırsata dönüştürmeyin. Fırsatçılık
zamanı değil. Eşitlikse eşitlik. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) -
“Tanrı, kadınları, erkekleri ehlîleştirmek için yarattı.” diyor Voltaire. Siz Peygamberimizin sözlerine bakın: “Cennet
anaların ayaklarının altındadır.” Peki, sizin programınızda ne
vardır? Açmışım: “Kadın erkek eşitliğini en etkin şekilde sağlama
düzenlemeleri.” Bu kadar. Bütçe görüşmesi, Başbakan. Bu
da Hükûmet Programınız. Ne yaptık? Kadın hakları
konusunda aynı söz: “Aile içi şiddet, töre, namus cinayetleriyle ilgili bir
çalışma.” Arkadaş, bir tek şey yaptınız, Türk Ceza Kanunu değişikliği, onu da
kadın örgütlerinin sayesinde, cinsel ayrımcılığa ilişkin hükümler gelebildi, o
da sizin zamanınızda tasarı hazırlanmamıştı, sizden önceki hükûmetlerin,
ondan önceki koalisyon hükûmetlerinin hazırladığı bir
taslaktı, onlar getirdi. Siz hiçbir şey yapamazsınız. Bu kafa, bu mantaliteyi değiştirmezseniz yapamazsınız. Biz buna rağmen
destek vereceğiz, ama anlayışınızı da açığa çıkarmak bizim görevimiz. Teşekkür ederim. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan. Şahıslar adına ilk söz Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir. Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun kurulmasıyla ilgili Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Milletlerin uygarlığının
kadına verilen değerle ölçülebileceği tartışılamayacak bir gerçektir. Kadın,
aile ve toplum arasında köprü görevi görür, sosyal sistemin ilerleyişinde
katkısı büyüktür. Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamın her
bölümünde aktif olarak yer alması gerekmektedir. Türk tarihinde kadın
kahramanlara çok rastlanmaktadır. Bunlardan birisi de Kuvayımilliye
döneminde kahramanlık yapan “Kara Fatma” namıyla Fatma Seher Hanımefendi’dir.
Fatma Seher Hanım, kahramanlıklarıyla bütün ordunun takdirini kazanmış ve
milletimizin gönlünde yer kazanarak herkese örnek gösterilmiştir. Sosyal
hayatta ise Türk kadını -iş hayatında olarak- 1897 tarihinde işçi olarak
çalışmasıyla görülür. Kadınlar, ilk kez 1913
yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladılar, siyasi hayatta var olma
mücadelesine 1923 yılında geçtiler, ilk kadın partisi olarak Kadınlar Halk
Fırkasını 1923 yılında kurdular. 29 Ekim 1923 cumhuriyetin ilanı Türk kadınları
için bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten itibaren kadınların kamusal alana
girmesini sağlayan yasa ve yapısal reformlar hızlandırılmış, Türk kadını siyasi
ve sosyal alanda yer almaya başlamıştır. Kadınlarımızın her millette olduğu
gibi milletimiz için de çok yüksek bir önemi vardır. Türk milletinin Asya’dan
Avrupa’ya, oradan bütün dünyaya yayılan kahramanlık mücadelesinde kadınlarının
rolü çok önemli olmuştur. Kıymetli analarımız Atatürk gibi faziletli evlatlar
yetiştirmişler ve onlar da Türk tarihine damgasını vurmuşlardır. Bizim milletimiz esas
terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti için “ana”, “kardeş” kelimeleri
çok önemlidir, “ana” dendi mi akan sular durur. En güzel değerlerimizin adını
“ana” kelimesiyle taçlandırırız. Milletimiz için öz anası gibi dört tane daha
anası vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Ana vatan, ana dil, millî tarih,
Türk kültürü ve töresi. Bu dört anaya da öz annemiz gibi sahip çıkmalıyız, onun
uğrunda her türlü fedakârlığı yapmalıyız. Atatürk diyor ki: “Şuna kani olmak
lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Türk milleti
esas eğitimini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her
dönemin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha yüksek
kuşaklar yetiştirmeye de yeteneklidir. Türkiye Cumhuriyeti anlamınca
kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin
üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır. Türk kadını dünyanın en aydın, en
erdemli ve en ağır kadınıdır, evin temel direğidir.” Son yıllarda Doğu
Türkistan’da mücadele eden Rabia Kadir Hanımefendi de Türk tarihine bir kahraman
olarak geçmiştir. Çin’in zulmüne, eziyetlerine karşı yiğitçe direnmiş ve
yıllarca hapis yatmasına rağmen hiç yılmamıştır. Onun şanlı mücadelesini
takdirle karşılıyorum. Şu an itibarıyla da yine
Kerkük’te, özellikle Karabağ’da Ermenilerin işgaliyle beraber analar ağlamış,
yaklaşık olarak 1 milyonun üzerindeki Azerbaycanlı kendi öz toprağından koparak
başka yerlere sürülmüştür. Oralarda da şu an itibarıyla anaların ağladığını,
ailelerinin yandığını ve dünyanın ilgisini beklemekte olduğunu ifade etmek
istiyorum. Ancak, Kara Fatmalar, Rabia Kadirler olduğu sürece bu milleti
tarihten hiçbir güç, hiçbir kimse silemeyecektir. Türk toplumunda kadının
saygın bir yeri vardır. Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve
erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde hakanların yanında “Hatun” adı
verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş
gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Asenalar, Kara Fatmalar,
Sabiha Gökçenler hiçbir zaman unutulmaz. Atatürk, kadınlarımızın
medeni, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu. Türk
kadınının bu durumunu Atatürk’ün şu sözü en güzel şekilde ifade eder: “Dünyada
hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi
kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim.’
diyemez.” Atatürk bir konuşmasında “Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli
ve ağır kadını olmalıdır.” demişti. Atatürk “Bizim dinimiz hiçbir vakit
kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey
‘Erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır.’ sözüyle toplum
hayatında kadının önemini belirtmiştir.” Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, cennetle müjdelenmiş olan kadınlarımıza verdiğimiz değere herkes şahittir.
Gazi Meclisimizin Başkan Vekilliği de şu an itibarıyla Türk kadınına
verilmiştir. Bugün, üzülerek belirtmek
isterim ki kadınlarımız sıkıntı içerisindedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. REŞAT DOĞRU (Devamla) –
Mutfağındaki yangın kadınlarımızı üzmektedir. Evladının sıkıntısı, eşinin derdi
kadının da derdidir. Kadınlarımız huzuru için mutfaktaki yangını mutlaka ama
mutlaka söndürmeliyiz. Kadınımızın layık olduğu yere
ulaşması için gerekli her şeyi yapmamız gerektiğini ifade ediyor, bu kanunun
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Doğru. Şahıslar adına ikinci söz
Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül’de. Buyurun Sayın Gönül. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi hakkında
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
üretime ve yönetime katılma imkânına erişen kadınlar toplumsal gelişme
çabalarında, devletlerin demokratikleşmesinde etkin roller üstlenmişlerdir.
Kadını özel alana hapseden, kamu alanından dışlayan, cinsiyet ayrımcılığına
dayalı, baskıcı ve tutucu anlayışlar medeni olamaz. Medeniyet, kadınların
seslerinin daha fazla duyurmalarının, siyasete ve yönetime, çalışma hayatına
daha etkili katılmalarının önünün açılmasını gerektirir. Toplumun temel dinamiği olan
ailede ağırlıklı bir rol üstlenen kadınlara gösterilen saygı, verilen değer,
gelişmişlik seviyesinin de en önemli göstergesidir. Kadınların sosyal ve siyasi
hayata daha fazla katılmaları tüm insanlığın kazanımı olarak değerlendirilmelidir.
Bunu sağlamak için de tüm bireylerin -kadın erkek ayrımı yapılmaksızın- eğitim
seviyesinin ve kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Zira,
toplumdaki tüm bireylere eğitimde eşitlik sağlanmadan gelişmeden söz edilmesi
mümkün olmaz. Değerli milletvekilleri,
kadın sorunları sadece kadınların sorunu değildir. Toplumun her kesiminin her
türlü sorunu ortak bir anlayış ve iş birliğiyle yine toplumun tüm kesimlerinin
çabasıyla çözümlenebilir. Kadınlarımızın hayatın her alanında aktif roller
üstlenebilmesi için de ortak gayret göstermemiz gerekir. Toplumsal gelişmeyi ne
sadece kadınlar ne de sadece erkekler tek başına başarabilir. Mutlu bir toplum
için hepimiz birbirimizin hukukunu gözetmek zorundayız. Medeniyetin gereği
budur, insanlığın gereği budur. Türkiye’de kadınlarımızın
siyasi ve hukuki haklarını pek çok Batı ülkesinden daha önce elde etmiş olduğu
aşikârdır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren kadınlara tanınan siyasi
ve toplumsal, ekonomik haklar sayesinde Türk kadınına ülkesinin gelişimine
katkıda bulunma imkânı verilmiştir. 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren
ülkemizde kadın haklarının geliştirilmesi yönündeki çalışmalar özellikle hız
kazanmıştır. Çeşitli uluslararası sözleşme ve kararlar ile Avrupa Birliğine
uyum kriterleri ülkemizde kadın hakları alanında
yapılan çalışmalara yön vermiştir. Kadınlarımızın ulusal ölçekte hayatın her
alanına eksiksiz katılabilmesi için gerekli bütün yasal düzenlemeler
yapılmıştır. Nitekim, son olarak Medeni Kanun’da ve
Anayasa’da yaptığımız değişiklikler, kadın erkek eşitliğinin güçlendirilmesi,
özellikle kadınların toplumsal hayatta karşılaştığı sorunların giderilmesi
doğrultusunda attığımız adımlar ve düzenlemeler en somut örneklerdir. Kadın
erkek eşitliğinin sağlanmasında reform niteliğinde yasal düzenlemeler
gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu komisyonun kurulması,
ülkemizde kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, erkeklerle
birlikte eşit hak ve fırsatlara ulaşabilmeleri bakımından büyük önem arz
etmektedir. Bu nedenle, teklifin hazırlanışında, başta Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’ya, milletvekili arkadaşlarıma, katkıda bulunan
sivil toplum örgütlerine ve kadın örgütlerine teşekkür ediyorum. Bu kanun teklifiyle, şimdiye
kadar gerçekleşmemiş olan kadın erkek eşitliği alanındaki birçok eksikliğin
giderileceği ve kadın üzerindeki olumsuz etkilerin biraz olsun azaltılmasıyla
ilgili daha etkin bir uygulamanın yapılacağı düşüncesiyle kanunun ülkemize,
kadınlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gönül. Madde üzerinde soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Arıtman… CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın
Bakan, Başbakanımız Medeniyetler İttifakının Eş Başkanıdır. Diğer Eş Başkan da
İspanya Başbakanı Zapatero’dur. Kadın erkek eşitliği
konusunda ve cinsiyet ayrımcılığı konusunda bu iki ülke arasında çok büyük fark
var. İspanya listenin en üstlerinde, çok iyi yerde. Biz
de uluslararası raporlara göre listenin en altlarında, en kötü yerlerdeyiz. İspanya kabinesinin yarısı kadın. Bizde tek kadın bakan var.
İspanya Başbakanı özel sektörde üst düzey… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Erbatur… NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Bakan, komisyonun adının “kadın erkek eşitliği” olması güncel
uluslararası standartlara uygunluk için gereklidir. Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi madde 2 ve 4’te dile getirilen anlayış
fiiliyatta eşitlik ve sonuçlarda eşitlik prensiplerine dayandığına göre
komisyonun adını “fırsat eşitliği” ile sınırlandırmak taraf olduğumuz CEDAW’da talep edilen eşitlik anlayışının gerisine düşmek
değil midir? Anayasa’nın 10’uncu maddesine
göre kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, kadınların ve erkeklerin
eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu eşitliğin yaşama
geçirilmesi, ülkemizdeki eşitsizlik ve ayrımcılık göz önünde bulundurulduğunda,
ancak kadınlar için olumlu ayrımcılık ve fırsat öncelikleri tanınarak mümkün
olacaktır. Bu durumda komisyonun “fırsat eşitliği” adıyla kurulması Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı değil midir? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kışanak… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, ben de Bakanımıza bir kez daha sormak istiyorum: Biraz önce
Komisyon tutanaklarından da okundu. Çok açık ve net bir ifadesi var Sayın Nimet
Çubukçu’nun: “Kadın erkek eşitliği, fırsat eşitliğini
de kapsayan daha kapsayıcı ve geniş bir tanımlamadır. Bu nedenle, Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu olmasını ben de uygun görüyorum.” diye, çok açık ve net bir
şekilde komisyonda ifade etmiş. Ne değişti de görüşünü değiştirdi? Biz bunu
merak ediyoruz ve gerçekten, bu isim değişikliğinin komisyonun çalışmalarına
etki yapmayacağına inanıyor mu? Bunu çok açık ve net bir şekilde ifade etmesini
istiyoruz. BAŞKAN – Sayın Buldan... PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana bir kez daha
sormak istiyoruz: Bu “fırsat eşitliği” kelimesinin ne anlama geldiğini bir kez
daha bize açıklamasını talep ediyoruz. Gerçekten, bu konuda tatmin olmuş
değiliz. Son bir kez açıklama bekliyoruz. BAŞKAN – Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanıma tekrar sormak
istiyorum: 3’üncü maddede, madde bağımlılığıyla ilgili soru sormuştum. Bakanım
cevabında, çocuklara ve ailelere madde bağımlılığıyla ilgili çalışmalar
yaptığını ifade ettiler. Sayın Bakanım, ülkemizde
legal ve illegal madde bağımlılığı istatistiklerin daha da üzerinde, büyük bir
özellik arz etmektedir. Özellikle Avrupa ülkelerinde bunu daha da fazla görüyoruz.
Avrupa’daki çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu bu suçla ilgili,
hapishanelerdedir. Şu an itibarıyla yaklaşık olarak 30 binin üzerinde çocuk
Almanya’daki hapishanede yatmaktadır. Buradan şuna gelmek
istiyorum: Geçen, yaklaşık olarak beş altı ay önce Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki uyuşturucuyla ilgili komisyon raporunu tamamladı ve Meclise sundu.
Bununla ilgili çalışmaları, bu verilen rapor doğrultusunda takip ediyor
musunuz? İkinci olarak da, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminde şu an itibarıyla 78’inci ve 89’uncu sıralarda
iki tane kanun teklifi vardır. Bunlardan bir tanesi çocukların uçucu
maddelerden korunmasıyla ilgilidir. Bu konuda, bu kanunların çıkarılmasıyla
ilgili bir çalışma yapmanızı bekliyoruz. Bunları ifade etmeye
çalıştım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Çalış... HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, 1’inci madde
ve 4’üncü maddeye baktığımız zaman, komisyon kendine âdeta bir tali komisyon
havası vermiş oluyor. Acaba komisyona mevcut yasalarımızı, yönetmeliklerimizi
tarayarak, ihtiyaç olan kanunları çıkarma gibi bir yetki vermeyi düşünüyor
musunuz? Bir diğer husus da,
komisyonun adıyla 2’nci maddenin ikinci fıkrası uyumlu mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan... DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öncelikle, tekrar tekrar, belki aynı konuyu bir kez daha ve son kez izah
etmeye çalışacağım. Bundan sonra bu yönde sorular gelse de doğrusunu isterseniz
cevaplandırmayacağım, daha doğrusu cevaplandırdığımı düşünüyorum dünden
itibaren bu konuya ilişkin olarak. Bu komisyonun kuruluşunda, maddelerin
hazırlanmasında, içeriğinin belirlenmesinde mümkün olan en üst düzeyde, Bakan
olarak, siyasi sorumlu olarak en üst düzeyde maksimum uzlaşmayı sağlamaya
gayret ettim ve üç ayrı milletvekili ve arkadaşlarının vermiş olduğu kanun
tekliflerini birleştirdik. Birleştiremediklerimiz…İki
ayrı İç Tüzük değişikliği teklifini İç Tüzük değişikliği teklifi olduğu için
birleştirememekle birlikte, içeriğinde yer alan görev, yetki ve sorumluluklarını
kanun içerisine aldık. Bu soru ısrarla sorulduğu için… Sayın Gaye Erbatur Hanım’ın sorduğu soruda… Kendi önerisi, komisyon
önerisi kadın erkek eşitliğini izleme kuruluydu, bir kuruldu. Bir komisyondan
çok daha zayıf bir teklifti. Üstüne üstlük bırakın bu kanun teklifinde
hazırlanan güçlendirilmiş yetkili bir komisyonu, sadece ve sadece izleme
yetkisine sahip bir kuruldan söz ediyordu. Hep bir araya geldik ve en doğrusu,
en iyisi nasıl oluru oturduk konuştuk ve kararlaştırdık. “Ne değişti?” deniyor.
Şu ana kadar da gelen önergelere bakarsam… Tabii ki Genel Kurul, her ne kadar
komisyonda bir karar alınmış ise de, her zaman yetki olarak daha üstündedir ve
birtakım önergeler gelir. Ben burada bazı önergelere katıldığım gibi
-muhalefetten de geldi- bazılarına da katılmayabilirim. Bu
komisyonun isminin değişmesi, komisyonun içeriğindeki yetkilerinin, gücünün
değişmesi anlamına gelmeyeceği gibi, en başta 1’inci maddede yer alan, amaç
maddesinde birinci fıkrada “…kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik
olarak ülkemizde uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya
tali olarak havale edilen işleri görüşmek…” denilmektedir. Komisyonun
kuruluşu maddesinde, devam eden 3’üncü maddede, kadın erkek eşitliğine yönelik
olarak, kavram olarak, içerik olarak hemen hemen her
yerde, 3’üncü maddenin (ç) fıkrasında
“Kadın erkek eşitliği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına
ilişkin gerekli bilgi ve dokümanları temin etmek,” gibi… Komisyonun amacı, komisyonun
görevleri, bu alandaki çalışmalarını kısıtlayan bir hüküm olmadığı gibi asıl
önemli olan içerik itibarıyla bir uzlaşmanın sağlanmış olmasıdır. Sonuçta AK
PARTİ Grubu tarafından verilmiş olan bu önergelerin komisyonda da verildiğini
siz de burada okudunuz. Dolayısıyla bu önergenin kabulüyle komisyon isminin
değiştirilmiş olmasını bu denli siyasi bir mesele, bir ihtilaf konusu hâline
getirilmiş olmasını doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Biz de anlamıyoruz Sayın Bakan. Biz hiç anlamıyoruz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Çünkü biz bu uzlaşmanın zemininin içerik ve öz olduğunu
düşünüyoruz. CANAN
ARITMAN (İzmir) – Burada üzgün olan biz, mağdur olan biz, anlamayan siz. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Ve içerik ve öz olarak
kadınlara yönelik bu denli olumlu, pozitif ve kapsamlı bir çalışmanın
gölgelenmesine yönelik bir çalışma olarak görüyorum. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Siz önce katılmıştınız “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmasına. DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Dolayısıyla bu konudaki tutumun tamamen muhalif unsurlarla veya
muhalefet etmek zihniyetiyle hareket edildiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Hiç muhalefet etmek niyetimiz yok. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Rica ederim Sayın Bakan. Bir “ve”yi çok gördünüz.
“Ve” ilave edilecek, bir “ve…” GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Soru hakkımızı kullanmadık kanun çıksın diye, ta ki siz ismini değiştirinceye
kadar. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Muhalefetle uzlaşma içinde olmadığınızı gösteriyor Sayın Bakan. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza… K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.44 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati:19.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır. 5’inci maddeyi okutuyorum: Komisyonun çalışma usul ve
esasları MADDE 5- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya
katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir
şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz. Komisyon yıllık faaliyet ve
değerlendirme raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunar. Bu
rapor, Danışma Kurulunun görüş ve önerisi ile Genel Kurul gündemine alınabilir
ve üzerinde görüşme açılabilir. Komisyon raporu, Başbakanlık
ve ilgili bakanlıklara Başkanlıkça gönderilir. Komisyon Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığınca kendisine havale olunan başvurularla ilgili, başvuru
sahibine, yapılan işlem ve başvurunun sonucu hakkında havale tarihinden
itibaren en geç üç ay içinde bilgi verir. Komisyon çalışmaları ile
ilgili olarak, yurt içi ve yurt dışı görevlendirmelere ait giderler, Komisyon
kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının onayı ile 6245 sayılı
Harcırah Kanunu hükümlerine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden
karşılanır. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl söz alacaktır. Buyurun Sayın Bingöl. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken “Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi” diye başlamak
istiyordum ancak dün akşam saatlerinde verilen bir önergeyle kanun teklifinin
başlığı değiştirildi. O nedenle, konuşmama başlarken 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 5’nci maddesi üzerinde konuşacağımı ifade ederek başlamak
istiyorum. Değerli milletvekilleri,
hepinizce malum, Türkiye’de kadınların çok farklı nedenlerden kaynaklanan ciddi
sorunları ve bazen de ayrımcılığa varan bir anlayışla karşılaştıkları
problemleri söz konusu. Bu problemlerin mutlaka halledilmesi
elbette ki çok önemli. Problemler çok farklı. Yasalardan ve
yönetmeliklerden kaynaklanan sorunlar söz konusu, birtakım yaşam tarzından
kaynaklanan sorunlar söz konusu ya da anlayış farklılığından kaynaklanan çok
ciddi sorunlar olarak karşımıza çıkmakta. Kimi kadınlar doğduğu andan itibaren
nüfus kimliğine sahip değildir, kimileri kendileriyle ilgili sorunlarını
çözmekte söz sahibi değillerdir, kimileri nüfusa kayıtlı değildir, bazıları
okullardan uzak tutulurlar, bazılarıysa doğum sırasında bir ebeden dahi yardım
alamayacak kadar sığ bir anlayışla doğum yaparlar. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örnekler, Türkiye’nin her kesiminde çok
yaygın bir şekilde ifade edilen ve kendisini hayatın her alanında gösteren
kadın sorunları olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla bu sorunların bertaraf
edilmesi için elbette bu tür komisyonların kurulması, yasal düzenlemelerin
yapılması gerekir. Bir hekim olarak, kadınlar
Türkiye’de sağlık alanında acaba birtakım sorunlar yaşıyor mu diye bakmamız da
gerekir ya da bir ayrımcılık söz konusu mudur diye düşünülebilir ama bir yandan
da anayasal korunma altında olan insanların tamamının böyle bir anlayıştan
uzak, böyle bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaması düşünülebilir. Ben bir iki örnekle kadınların
Türkiye’de sağlık alanında nasıl sorunlar yaşadığını sizlere göstermek
istiyorum: Değerli milletvekilleri, Türkiye’de kadın hastalıkları sıralamasında
kanser vakalarında ikinci sırada olan “rahim ağzı kanserleri” diye
nitelendirilen çok önemli bir hastalık vardır. Bu hastalığın
son yıllarda aşıyla önlenebilmesi mümkün. Çok olumlu sonuçlar
alınabiliyor ve dünyanın birçok ülkesinde bu aşı ve bu hastalık sosyal güvenlik
kurumunun güvencesi altındadır. Türkiye’de ise aşı, maliyetler mazeret
gösterilerek Sosyal Güvenlik Kurumu altında değerlendirilemiyor. Oysa, bu hastalık, diğer hastalıklar gibi, hepinizin de çok
iyi bildiği gibi, hastalıktan korunması hastalığın tedavisinden çok daha az
maliyetli olmasına ve kadın hayatı, ne olursa olsun, onun maliyetinden daha da
önemli olmasına rağmen bu gerekçeyle bu aşı maalesef sosyal güvenlik kapsamında
değil. Başka bir örnek vermek
istiyorum değerli milletvekilleri: Kadınlarımız için çok önemli olan bir tetkik
var: Mamografi. Bu tetkiki yapmak için cihaz gerekli ama maalesef Türkiye’nin
sağlık kurumlarında yeterli sayıda bu cihaz olmadığı için, erken teşhisin hayat
kurtardığı bu hastalıklarda maalesef kadınlarımıza altı aydan bir yıla varan
sürelerde randevu verilmekte. Bunlar çok basit, ayrımcılık gibi görülmeyebilir
ama bu örnekleri… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne
alakası var! TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Ya çıkar konuşursun Lütfi Bey. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –
Doğru değil ama, daha dün onkoloji hastanesi açıldı,
bütün Türkiye’nin en büyük, dünyanın en büyük onkoloji hastanesi, altı ay
mamografi… TEKİN BİNGÖL (Devamla) –
Evet, değerli milletvekilleri, ben bu tür konuşma tarzına alışkın değilim. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –
Lütfen, lütfen ama… TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Bu, sağlıklı bir anlayış değil, bu kürsü
hepimiz için uygun ortamlarda konuşmaya elverişli bir kürsü ama böyle laf
atarak bu işi çirkinleştirmek uygun değil, çıkar burada gereğini söylersiniz.
Sağlıksız bir anlayışla götürüyorsunuz bu işi. Değerli
milletvekilleri, bu örnekleri artırmak mümkün. Bakınız,
bir başka örnek vereceğim: Türkiye’de acil servislerde, şiddete maruz olan
kadın ve kızlar başvurduklarında, onların fizikî olarak tedavileri
yapılabilmekte ama ruhsal travmalarının alt edilmesi
için, uzmanların eğitilerek acil servislerde mutlaka bulunması zorunluluğu var.
Fiziksel sorunlar halledilebiliyor ama o travmaların
üstesinden gelinemiyor. Bir başka sorun, kadınların
maruz kaldığı şiddettin önlenmesinde etkili ve caydırıcı unsur olan emniyet
güçlerinin de mutlaka hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerekir. Bu ve
benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunların tümünün üstesinden
gelmek için öncelikle, kadının eğitimde, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi
anlamda mutlaka özgür kılınması ve bu hakları olabildiğince kullanmalarının
sağlanması gerekiyor. Siz bunu yok sayarsanız, siz Türkiye'de en önemli sorun
olan aile içi şiddetin temelini teşkil eden yoksullukla mücadeleyi temel olarak
almazsanız, bu tür komisyonların işlevleri maalesef çok cılız kalır. Değerli milletvekilleri,
aslında sadece komisyonlar kurmak ya da yasal düzenlemeler yapmak olayları
çözmüyor, bu işin bir de bütçe boyutu var, bütçenin mutlaka toplumsal cinsiyete
dayalı bir bütçelemeyle halledilmesi gerekiyor. Bu yapılırsa, bu komisyon ve
benzeri çalışmalar daha da anlamlı kılınır ve bu sorunların giderilmesi,
asgariye indirilmesi anlamında mesafe kat edilir. Bütün bunlar için bu komisyon
gerekli ama bu komisyon için, dün akşam saatlerine kadar Parlamento çatısı
altında çok ciddi bir anlayış söz konusuydu. Kadın parlamenterlerin
birlikteliği, uzlaşma kültürü çok net bir şekilde bu Parlamento çatısı altında
hâkim kılınmıştı ve büyük bir özveriyle, Parlamentoda bu kanun teklifi çok seri
bir şekilde görüşülüyordu. Ama nedense, hangi anlayışla, anlamadığımız bir
şekilde, bir önergeyle bu kanun teklifinin adı değiştirildi. Sayın Bakan birkaç
kez izah etti, bu değişikliğin kanun teklifinin içeriğine, anlamına, işleyişine
hiçbir zarar vermeyeceğinden bahisle bir açıklama yaptı. Olabilir Sayın Bakan.
Eğer hiçbir şey değişmiyor ise, komisyonda oy birliğiyle çıkan bu kanun
teklifinin, büyük bir uzlaşma kültürünün çok güzel örneklerinden birisi
sergilenirken niçin böyle bir anlayış hâkim kılınarak, bu önerge verilerek bu
uzlaşma kültürünün çok temel bir anlayışı bertaraf edildi, altüst edildi? Bunu
anlamak mümkün değil. Hadi “fırsat” kelimesi ilave edildi, hiç olmazsa kadın
parlamenterlerimizin talebi olan “ve” kelimesi ilave edilerek bu uzlaşmanın, bu
oy birliğiyle ortama getirilen kanun teklifinin sürekliliğini sağlamak daha da
anlayışlı olmaz mıydı? Anlaşılan o ki daha işin başındayken yalın ama çok
anlamlı olan Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, adı değiştirilerek içi boşaltılmış
ve daha işin başındayken bu komisyon işlevsiz bir hâle getirilmiştir. Burada
üzüntü verici olan olay, kadın parlamenterlerin dayanışma anlayışını bir
önergeyle, basit bir kelimeyle altüst eden anlayıştır, bu anlayış kabul
edilemez. Oysa bu tür anlayışlar, uzlaşma kültürüyle bu
Parlamento çatısı altına getirilen bu teklifler ne kadar çok çoğaltılırsa
Parlamentonun uyum içerisinde, büyük bir dayanışma içerisinde ülke
menfaatlerine, yurttaşlarımızın menfaatlerine olan yasaların çıkması daha da
hız kazanacak, daha da anlamlı olacak ama maalesef AKP İktidarı dün vermiş
olduğu bir önergeyle hiç de içi dolu olmayan, aslında bu anlaşmanın, bu komisyonun
tamamen seyrini değiştiren bir önergeyle, maalesef “fırsat kelimesiyle fırsatçı
bir anlayışı hayata geçirmiştir. Umut ediyorum ki bundan sonraki
çalışmalarda, uzlaşmayla Parlamento çatısı altına getirilen bu tür yasa
çalışmalarında bir daha böyle bir şey yaşanmaz. Üzüntü verici olan, kadın
haklarıyla ilgili, kadın erkek eşitliğinin konuşulduğu bir kanun teklifinde bu
şekilde bir anlayışın getirilip Parlamentoya dayatılması olmuştur. Bütün
bunlara rağmen, komisyonun daha başında sabote edilmesine rağmen atılmış olumlu
bir adım olarak nitelendirmek istiyorum… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. TEKİN BİNGÖL (Devamla) –
…fakat diğer birtakım kanun tekliflerinde yasalaştıktan sonra gördüğümüz gibi,
maalesef daha işin başında bu komisyonun çok da fazla birtakım işler
yapamayacağı anlayışı hâkim olmuştur. Üzüntümüz budur ama buna rağmen bu kanun
teklifini desteklediğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bingöl. Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Latif Yunusoğlu. Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fırsat
Eşitliği Komisyonu hakkındaki kanunun 5’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bizler, Yüce Allah’ın “eşrefi
mahlukat” olarak yarattığı kadın ve erkeği en mukaddes
varlık olarak tanır ve inanırız. Yan yana sefer eden ulu atalarımızla, ak saçlı
ninelerimizden miras aldığımız asil Türk terbiyesi kadını, erkeği ve anneyi
başına taç etmiştir. Bizim anlayışımız “Cennet anaların ayakları altındadır.”
anlayışıdır. “Annene “of” bile demeyeceksin.” diyen bir inancımız, itikadımız
var. Bu inançla, kadın ve erkeği birbirinin sağında solunda, önünde ve
arkasında yer alan, çatışan iki güç değil, birbirini tamamlayan, birbiri için
var olan ve birbirine eş olan iki varlık olarak kabul ediyoruz. Kadın ve erkek
fırsatları, fıtratları, görevleri ve fonksiyonları farklı olmakla beraber,
yaradılış gayeleri, insan olmaları ve birbirlerinin eksikliklerini
tamamlamaları sebebiyle bir bütünün iki eşit unsurlarıdır çünkü kadın ve erkek
aynı özden yaratılmıştır. Dinimiz kadının bizatihi varlığını, şahsiyetini ön
plana çıkartırken Türk aile ve devlet geleneğinde de kadının çok önemli bir
mevkisinin olduğuna tarihin kendisi şahittir. Bizim kültürümüzde Türk kadını
asla ikinci sınıf bir varlık olarak değerlendirilmemiştir. Bu durum, millet
hayatında kültür belirleyicisi ve yaşatanı olarak, ekonomik anlamda üreten ve
tüketen bir birey olarak, sosyal anlamda da aile içi bir eğitici ve öğretici olarak
kadınlarımızı daha belirleyici ve etkileyici bir konuma getirir. Bu duruş, daha
seviyeli, daha saygın, toplumun ahenginin devamlılığına ve de yaradılış
nizamına daha uygun bir davranış biçimi olacaktır. Yani kadın, toplumun
problemi değil problemleri bizatihi çözen bir fert hâline gelecektir. Türk
kadını, Türk kültür ve medeniyetinin yaşatılmasını ve gelecek nesillere
aktarılmasını sağlayan bir köprü vazifesi görür, bir kültür taşıyıcısıdır.
Esasen Türk kadını, Türk aile hayatında da eşiyle aynı haklara sahip olduğu
gibi geleceğimiz olan evlatlarımızı millî ve manevi değerler istikametinde
yetiştirmek, aynı zamanda onlara yön vermek görev ve sorumluluğunu da üstlenmiş
bir öğretmendir. Kadının ihmal edildiği bir toplumun varlığını sağlıklı bir
şekilde sürdürmesinin mümkün olmadığına inanıyorum. Ziya Gökalp’in
“Kadın tamam olmadıkça eksik kalır bu hayat.” veciz ifadesi bu gerçeğe işaret
etmektedir. Özetle, geleneksel Türk
toplumunda kadın daima Batı ve Doğudaki diğer örneklerine göre oldukça ileri
sayılabilecek bir konumda bulunmuştur. Orhun Abideleri’ndeki ifadelerden eski
Türk devletlerinin yönetimine kadar bunun birçok örneğini görmek mümkündür
ancak çağdaş gelişmeler doğrultusunda ülkemizde kadınlar sosyal, kültürel ve
ekonomik hayata iştirak için Tanzimat Fermanı’ndan itibaren, özellikle de
19’uncu yüzyıl başından beri yoğun mücadele vermişlerdir. Bu mücadele
cumhuriyetimizin ilanından sonra oldukça ileri bir düzeye ulaşmıştır. Bu
çerçevede cumhuriyetin ilk yıllarında Kadın Halk Fırkası kurma girişiminden
“Türk Kadınlar Birliği” adıyla bir derneğin faaliyete geçmesine kadar birçok
gelişmeye şahit olmuşuzdur. Türk kadınları 1930 yılında belediye meclislerine,
1933 yılında muhtarlığa, 1934 yılında milletvekilliğine seçilme hakkı elde
etmişlerdir. Bu düzenlemelerle, parlamenterlikten yöneticiliğe ve yargıya kadar
hemen her alanda önemli kurumlara gelen kadınlarımız, böylece Batı’daki
hemcinslerinin asırlar süren mücadeleler ve çekilen büyük acılarla ulaştıkları
haklara kısa sürede kavuşmuşlardır. Ancak, bu durum, kadınlarımızın elde
ettikleri hakları etkin şekilde kullanmalarını ve geliştirmelerini
sağlayamamıştır. Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde kamu sektörü başta olmak üzere çalışma hayatında giderek artan bir
oranda yer almalarına rağmen, kadınlarımızın hâlâ çözüm bekleyen çok önemli
sorunları bulunmaktadır. Ülkemizde kadın nüfusunun önemli bir bölümünün eğitim
sorunu vardır. Bilhassa kırsal kesimde, okuma yazma bilmeyen, örgün öğretim
imkânlarından yararlanamadığı için kendini yetiştirememiş kadınlarımızın sayısı
oldukça fazladır. Köyünde tarlasında veya şehirde fabrikada, büroda, evinde
bütün gün çalışan ama sosyal güvencesi olmayan milyonlarca kadınımız vardır.
Köyünü, yuvasını bırakıp büyük kentlere göçen kadınlarımızın sosyal güvence
dışında da birçok sorunları bulunmaktadır. Hayatın her alanında tutunmaya
çalışan, bunu yaparken gerçekten çok büyük sorunlarla boğuşan, âdeta varlık
yokluk mücadelesi veren kadınlarımız da vardır. Gecekonduda, derme çatma
barakalarda, sağlıksız konutlarda oturmak zorunda kalan, kocası işsiz olduğu
veya aldığı ücret evini geçindirmeye yetmediği için ailesine, çocuklarına
bakmaya çalışan kadınlarımız vardır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen,
Türk kadınının birçok alanda başarıdan başarıya koştuğu da bir gerçektir. Ev
kadınından sanatçısına, çiftçiden politikacısına kadar her düzeyde Türk kadını,
sürekli gelişen bir bilinçle toplumdaki konumunu sorgulamaktadır, sorunlarını
ve bunların çözümü talebini her geçen gün daha yüksek sesle dile getirmektedir.
Kadın sorunu, esasen bir demokrasi
sorunudur da. Türkiye demokratlaştıkça, özgürlük alanları genişledikçe,
kadınlarımızın sorunlarının çözümleri de kolaylaşacaktır. Özellikle eğitim
düzeyinin yükselmesi kadının iş hayatındaki yerini artırmakta ve konumunu
güçlendirmektedir. Değerli arkadaşlar, kadınlar
insanlık birikiminin ve medeniyetimizin eşit ortaklarıyken bilhassa tarihin
belli dönemlerinde ve hâlen çeşitli toplumsal katmanlarda eşitlikle bağdaşmayan
ve kabul edilemez ayrımcılıklara maruz kalmaktadırlar. Kadınlarımızın emekleri,
çabaları, heyecanları, yaşadıkları toplumda mücadele etme istekleri birtakım
zorluklarla karşılaşmaktadır. İletişim ve bilgi çağında bu arzu ve istekler hem
küresel bir şekle bürünüyor hem de çok boyutlu bir süreci zorunlu kılıyor.
Çalışan kadın, okuyan kadın, siyasette rol alan ve almak isteyen kadın
erkeklere kıyasla daha zor şartlara katlanmak durumunda. Bu durum ne yazık ki
mevzuatı aşan bir pratiğe sahiptir. Bu yüzden de kadınların eşit haklara sahip
olması hususunda mevzuat değişikliklerinin ötesinde bir zihniyet değişikliğine
ihtiyaç vardır. Türkiye, Osmanlı modernleşme
tarihinden beri kadın hakları hareketine sahip olagelmiştir. Bu mücadeleler ve
onun etrafında gelişen tartışmalar Türkiye kamuoyunda derin bir birikim
yaratmayı başarmıştır. Bu birikimin neticesinde hukuki, kültürel, iktisadi ve
toplumsal alanlarda kadın hakları lehinde ilerlemeler sağlanmıştır. Bu
ilerlemeler, kadın haklarının yarattığı ivmeyi destekleyen cumhuriyet döneminde
Atatürk’ün gayretleriyle de sıçramaya dönüşmüştür. Medeni ve siyasi haklarda
sağlanan eşitlik neticesinde cumhuriyet vatandaşı olarak kadınlarımız eşit bir
statüye sahip olmuşlardır. Bu sıçrama çağın birçok Avrupa ülkesine göre de
takdir edilecek değerlerdedir. Kıymetli arkadaşlar,
kadınlarımızın sosyal, siyasi, ekonomik karar verme ve yönetim kademelerine tam
ve eşit katılımını sağlamak için engelleri, bariyerleri kaldırmak gerekiyor.
Siyasi irade, kadını güçlendirmenin gereğine inanmalı ve bu doğrultuda bütün
kurumları yönlendirmelidir. Fırsat Eşitliği Komisyonu da bu anlayışla
kurulmalı, çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmalıdır. Ancak, kabul etmeliyiz
ki, olumlu hukuki düzenlemelere rağmen, hayatın içinde kadın erkek eşitliğinden
hâlâ daha çok uzaklardayız. Eğitim kademelerine eşit erişim hedefi kadınlarımızın
sosyoekonomik statülerinin güçlendirilmesiyle mümkün olabilecektir. Ümit
ediyorum ki bu komisyonun kurulması zihniyet değişikliği için bir ilham
kaynağı, kadın zarafetinin daha geniş bir alana yansıması için tetikleyici bir
unsur olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyor, bu kanun teklifinin kabulü için oy kullanacağımızı
belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yunusoğlu. Madde üzerinde Demokratik
Toplum Partisi adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. (DTP sıralarından
alkışlar) Sayın Buldan, süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün görüşülmekte olan Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonunun isminin değiştirilerek Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu olarak çıkarılması, sadece biz muhalefet partisinin milletvekillerini
değil, onlarca kadın kurumunu da hem şaşırtmış hem de kandırmış. Şimdi, biraz önce Demokratik
Toplum Partisi Grubuna -bize yani- bir faks geldi kadın kurumlarından. Ben bu
faksı tam olarak okumak istiyorum Sayın Bakanın dikkatine: “Tam eşitlik istiyoruz.
Talebimiz, fırsat değil, fiilî eşitlik. Türkiye’deki kadın erkek eşitsizliğini
ortadan kaldırmak amacıyla bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için
1998 yılından bu yana verilen çabaların ardından yasa teklifi 29 Ocak 2009
tarihinde Anayasa Komisyonundan tüm partilerin ittifakı ve ortak çabasıyla
geçti. Kadın örgütleri tarafından da desteklenen bu teklif, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde daimî bir kadın erkek eşitliği komisyonunun kurulmasını
öngörmekte. Son dakikada yaşanan gelişmelerle Anayasa Komisyonunun ortak
kararının göz ardı edilmesi ve komisyonun adının “fırsat eşitliği” olarak
değiştirilmesi dolayısıyla amaç ve işlevlerinin daraltılması kabul edilemez bir
geri adımdır. Fırsat eşitliği komisyonları
birçok ülkede denenmiş ve fiilî kadın erkek eşitliğini sağlamak konusunda
başarısız olduğu için toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonu olarak
değiştirilmiştir. Çünkü fırsat eşitliği kavramı, kadın erkek arasında var olan
mevcut eşitsizlikleri gidermeye yönelik politikalara değil, var olan durumda
kadın ve erkeği zaten eşit kabul eden politikalara dayanır. Ülkemizde
hâlihazırda ekonomik, sosyal ve siyasi birçok alanda kadın erkek eşitsizliği
devam etmekte ve toplumsal yaşamın birçok alanında kadınlar cinsiyet
ayrımcılığı ile karşılaşmaktadır. Bu eşitsizliğin ulaştığı boyutlarda Türkiye,
kadın erkek eşitliği konusunda Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü gibi
uluslararası kurumlar tarafından yapılan değerlendirme çalışmalarında en
gerideki ülkeler arasında yer almaktadır. Kadın erkek eşitsizliği ve
kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması yönünde atılacak somut adımlar için
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak komisyonun kadın erkek eşitliği
komisyonu olarak kurulması, söz konusu komisyonun var olan eşitsizlikleri ve
ayrımcılığı gidermek için geçici özel önlemlerin uygulanmasına önayak olması
gerekmektedir. Bu önlemler, Türkiye'nin imzaladığı birçok uluslararası
sözleşmede de hayata geçireceğini taahhüt ettiği olumlu ayrımcılık, olumlu
eylem ve gerekli alanlarda fırsat önceliğini içermelidir. Bütün milletvekillerimizi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda sergilenen partiler üstü
ittifaka sahip çıkmaya ve fiilî ve eksiksiz kadın erkek eşitliğinin sağlanması
için bir kadın erkek eşitliği komisyonunun oy birliğiyle kabul edilmesine
çağırıyoruz. Anayasa
Kadın Platformu, TCK Kadın Platformu, Amargi Kadın Dayanışma
Kooperatifi, Ankara Kadın Dayanışma Vakfı, Cumhuriyet Kadınları Derneği,
Çanakkale Kadının El Emeği Değerlendirme Derneği Kadın Dayanışma Merkezi,
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi, Edirne Kadının İnsan Hakları
ve El Ürünleri Girişimi, Filmmor Kadın Kooperatifi,
İRİS Eşitlik Gözlem Grubu, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği
(KA-DER), Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, Kadınlarla Dayanışma
Vakfı, Kaya Derneği, Kırk Örük Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kooperatifi, KAOS
GL Ankara, Lambda İstanbul, Mor Çatı Kadın Sığınağı
Vakfı, Okmeydanı Morkâğıt Kadın Atölyesi, Türk
Kadınlar Birliği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Umut Işığı Kadın
Kooperatifi, Van Kadın Derneği, Yaşam Kadın Kooperatifi, Bitlis Güldünya Kadın Derneği, Çanakkale Morabbin
Ev Kadınlarını Destekleme Komisyonu, Çiğli Evka 2
Kadın Kültür Evi, Erciş Kadınları Koruma ve Dayanışma Derneği, İzmir Konak
Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi, Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği,
Sosyal Kalkınma ve Cinsiyet Eşitliği Politikaları Merkezi ve Van Saray Kadın
Derneği. Biz de Demokratik Toplum
Partisi olarak, bu kadın örgütlerinin arkasında olduğumuzu bir kez daha ifade
ediyor ve yol yakınken Sayın Bakandan bir adım daha atmasını öneriyoruz. Teşekkür ediyoruz. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Buldan. Madde üzerinde şahısları
adına ilk söz Denizli Milletvekili Sayın Selma Aliye Kavaf’a aittir. Buyurun Sayın Kavaf. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Demokrasi ve siyaset
köprüsünden geçmek istiyorsak o köprünün taşlarını bizim örmemiz gerekir.
Görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kanununu
bu köprünün en önemli ayaklarından biri olarak kabul ediyoruz. Kadın erkek,
insanlık değeri açısından tartışmasız eşittir. Kadının aktif siyasete, iş
hayatına, sosyal yaşama katılımı, bütün bu alanlarda olduğu gibi, dünyadaki
barış sürecine kadar birçok şeyi olumlu anlamda değiştirecektir. Kadın iki bin yıldır mücadele
etmiştir. Topluma karşı, toplumun kurallarını koyanlara karşı bunu bir
medeniyet mücadelesi olarak görmek gerekir. Kadınlar, sosyal sermayenin
iştirakçileri olarak kendi bakış açıları ile mücadele ettikleri için, bir
medeniyeti inşa etme gücüne de sahiptirler. Yatırım, sadece para olarak değil,
sosyal sermaye olarak da düşünülmelidir;
sosyal sermayenin iştirakçileri de kadınlardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği
açısından en önemli göstergeler, kadının iş gücüne katılımı, istihdamı ve
eğitim oranlarıdır. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerine karşılaştırmalı olarak
bakıldığında, Türkiye’deki erkeklerin istihdam oranı Avrupa Birliği
ülkelerindeki erkeklerin istihdam oranına yakın olduğu hâlde Türkiye’deki
kadınların istihdam oranının Avrupa Birliği ülkelerindeki kadınların istihdam
oranının yarısından bile daha az olduğu görülür. Türkiye’de
kadın ve erkeklerin iş gücüne katılım oranları eğitim durumlarına göre
ayrıştırılarak incelendiğinde, lise altı eğitime sahip kadınların iş gücüne
katılımı yüzde 21,3; erkeklerin yüzde 70; lise mezunu kadınların iş gücüne
katılımı yüzde 31, erkeklerin yüzde 73; yükseköğretim mezunu kadınların iş
gücüne katılımı yüzde 70, erkeklerde ise yüzde 83’tür. Rakamlardan da görüldüğü
gibi, eğitimin sürdürülebilir olması, kadının iş gücüne katılımı noktasında çok
önemli bir belirleyendir. Özellikle yükseköğretimi tamamlamış olan kadınların
iş gücüne katılım noktasında oranın yüksekliği, eğitimin sürdürülebilir
olmasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddet ve iş
gücüne katılımla ilgili bu veriler, her şeye rağmen, eğitim sürecinin,
bireylerin toplumsal cinsiyetle ilgili değer, tutum ve davranışlarında yeteri
kadar değişim ve dönüşümü sağlayamadığının da bir göstergesidir. Toplumda genel olarak kadının
aile içindeki rolü ön planda kalmaya devam etmekte, eğitim ise genellikle
kadının bu rolünü pekiştiren, destekleyen bir araç olarak algılanmaktadır. Buna
bağlı olarak daha çok sayıda kadının daha uzun süre eğitim alır hâle gelmesine
rağmen, toplumsal cinsiyet rolleri açısından köklü bir değişimin
gerçekleşebilmesi için zihinsel değişim ve dönüşümün gerçekleştirilmesi
kaçınılmazdır. Toplumsal değer ve dinamiklerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin
gerçekleştirilmesini gerçekleştirecek biçimde dönüşümü, bireyin karar ve
tutumlarında kısa süreli değişim sağlanmasının ötesinde bir süreci gerektirir.
Söz konusu dönüşüm, hem kişisel değerler sisteminde hem de bireyler arasındaki
toplumsal ilişkilerde kökten bir değişimin gerçekleşmesiyle sağlanabilir. Eğitim, toplumsal değer ve
dinamiklerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı şekilde dönüşümü için en
etkili mücadele alanlarından birisidir. Böyle bir dönüşümün sağlanabilmesi
için, eğitim sisteminin dışında, çalışma ve aile hayatı gibi diğer mücadele
alanlarında da etkin politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Bu alanda
geçtiğimiz altı yedi yıl içerisinde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin yanı
sıra daha ileri düzenlemelerin yapılabilmesi, bunların hayata geçirilmesi ve
sosyal politikalarla desteklenmesi noktasında kurulacak olan Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonuna çok büyük sorumluluklar düşmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) –
Teşekkür ederim. Gelecekte kadına yönelik
tehditler ve tehlikeler, savaş, göç, ekonomik kriz dikkate alınarak ülkenin
genel stratejik planlaması içerisinde kadın politikalarına bunlar da yer
verilmelidir. Kalkınma topyekûn gerçekleşen bir şeydir. Yaşamın her alanında
kadın erkek fırsat eşitliğinin gerçekleşeceğine olan inancımla Komisyonun
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kavaf. Madde üzerinde şahıslar adına
ikinci söz hakkı Mardin Milletvekili Sayın Gönül Bekin Şahkulubey’de. Buyurun Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet tarihimiz boyunca
ülkemiz kadın haklarına ilişkin olarak dünyada istisnai ve özgün bir tarihsel
deneyim yaşamıştır. Kadınların ilerlemeleri ve güçlenmeleri adına alınan
kararlarda ve uygulanan politikalarda bu tarihsel deneyim ve birikimin etkisini
görmek mümkündür. Ülkemizde kadınlar, gerek
eğitim düzeyleri gerek geleneksel yaşam biçimleri ve toplumsal değer yargıları
yasalardaki ayrımcı hükümler nedeniyle içinde yer aldıkları siyasal sistemlerle
yeterince etkin olamamışlardır. Yasal olarak olumlu gelişmeler yaşanmasına
rağmen uygulamada aksamalara engel olunamamıştır. 1930’lu, 1940’lı yıllarda
Avrupa’da birçok ülkede seçme ve seçilme hakkı tanınmamışken Türkiye’de 1934
yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilerek döneme göre oldukça ileri
düzeyde haklar sağlanmıştır ancak bu düzenlemeleri hayata geçirmek uzun zaman
almıştır. Eğitimde, istihdamda, ekonomik kaynakların kullanımında, yönetme ve
karar alma mekanizmaları ile siyasal temsilde eşitlik sağlanamamıştır. Kadınların siyasal karar
mekanizmalarında eksik temsili demokrasinin anlamına uygun olmadığı gibi
yönetime katılma konusunda da cinsler arası eşitsizlik sorununu gündeme
getirmektedir. Kadınların karar alma
süreçlerine eşit katılımı sadece adalet ve demokrasi talebi değil, aynı zamanda
statülerinin geliştirilmesinin de gerekli bir koşuludur. Yönetim ve karar alma
süreçlerinde eşitlik yerleştirilmeden kalkınma ve çağdaşlık hedeflerine
ulaşılamayacaktır. Toplumsal yaşamda
karşılaşılan eşitsizlikleri gidermenin en önemli yöntemlerinden biri de
kurumsallaşmaktır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985 yılında imzalamış ve sözleşme
gereklerini yerine getirmeye devam etmektedir. Hükûmetimiz, Avrupa
Birliği sürecine paralel olarak kadın erkek eşitliğine ulaşma yolunda etraflı
stratejiler ve politikalar oluşturmuştur. Bu bağlamda, Anayasa’da gerekli
değişikliklere, düzenlemelere gidilmiş ve Anayasa’nın gerektirdiği şekilde
Medeni Kanun’da, Ceza Kanunu’nda, İş Kanunu’nda ve diğer kanunlarda gerekli
değişiklikler yapılmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Komisyonun yapacağı çalışmaların belli sonuçlara bağlanması 1985
yılından beri taraf olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’nin de gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacaktır. Komisyonun işlerlik
kazanmasıyla kadınların haklarını erkeklerle eşit bir biçimde koruyacak
mekanizmaların kurulması, yetkili kurumlar vasıtasıyla herhangi bir ayrımcılık
karşısında kadınların etkili bir biçimde korunması, kamu kurum ve
kuruluşlarının kadınlara karşı ayrımcılık niteliğindeki eylem veya
işlemlerinden kaçınılması, bu kurumların sözleşmeden doğan yükümlülüklerine
uygun davranmaları daha etkin bir biçimde sağlanacaktır. Kadınlara karşı ayrımcılık
oluşturulan mevcut hukuki düzenlemelerin, gelenek ve uygulamaların
değiştirilmesi ya da kaldırılması için gerekli her türlü çalışmalar Komisyonun
kurulmasıyla ivme kazanacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde refah düzeyi yüksek olan ülkelerde kadınların
toplumun tüm katmanlarında söz sahibi olduklarını açık bir biçimde görmek
mümkündür. Hükûmet
politikalarımızın en önemli dinamiği kadın ve ailenin güçlenmesidir.
Milletimizin en önemli özelliklerinden biri de aile değerlerini gözümüzün ışığı
gibi korumaktır. Bizi diğer toplumlardan farklı kılan şey aile müessesesine
verdiğimiz önemdir. Bu gerçekten yola çıkarak kadınların toplumda etkin rol
oynamalarına öncülük edecek politikalar üretiyoruz. Hükûmetimizin
bu yönde attığı adımlar, ülkemizde kadın hak ve özgürlüklerinin temini
noktasında birer kilometre taşıdır. Bu alandaki iyileştirmeler kuşkusuz ki
iktidarımızın en öncelikli meselelerinden biri olmaya devam edecektir. Kadını güçlendirmek toplumu
güçlendirmektir. Hükûmetimiz bu bilinçle hareket
ederek, özellikle, Doğu ve Güneydoğu’daki kız çocuklarının eğitilmelerini
sağlamak için çeşitli çalışmalar yapmış ve yapmaya da devam etmektedir. “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder” gibi
kampanyaların yanında, çocuğunu okula gönderen annelere yapılan eğitim
yardımları en güzel örnekledir. Ülkemizin
dört bir yanında maddi ve manevi emekleriyle toplumumuzu kalkındıran, nesiller
yetiştiren ve her zorluğa metanetle göğüs geren değerli kadınlarımızın
haklarının korunması ve hak ettikleri yaşam standartlarına erişmeleri için
yasanın çıkmasında, başta, her platformda kadın erkek eşitliğini savunan
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, büyük bir özveriyle Komisyonun
kurulması için desteklerini esirgemeyen Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’ya, katkılarını esirgemeyen bütün milletvekili
arkadaşlarıma… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY
(Devamla) - …ve gayretleriyle bizi teşvik eden sivil toplum örgütlerine
teşekkür etmek istiyorum. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun biz kadınlara hayırlı olması dilekleriyle tüm vatandaşlarımızı
hürmetle selamlıyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şahkulubey. Madde üzerinde soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Kışanak… GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, Bakanımıza, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda alınan
önlemler içerisinde yerellerde, illerde kadına yönelik şiddeti izleme kurulları
oluşturmayı düşünüp düşünmediklerini, bunun faydalı olup olmayacağına dair bir
fikirlerinin olup olmadığını sormak istiyorum. Çünkü bu konu yaklaşık bir yıldır
gündemimizde. Merkezde böyle bir kurul oluşturuldu. Bu merkezî kurulun
yerellerdeki ayağını oluşturmadan çok sonuç alamayacağımıza dair çeşitli
defalar görüşmelerimizde bunu ifade ettik. İllerde kadına yönelik şiddeti
izleme kurulları oluşturma konusundaki değerlendirmeleri öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, kadına yönelik
şiddeti önlemeyle yetkili ve sorumlu kılınan birçok kamu kurumu var,
Başbakanlığın bu konudaki genelgesi çok açık ve net. Buna rağmen, kadının
idari, adli… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Buldan… PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Biraz önce konuşma yaparken kadın örgütlerinin göndermiş olduğu bir
metin vardı, okudum. Kadın örgütlerine Sayın Bakanın nasıl bir cevabı olacak;
öğrenmek istiyorum, daha doğrusu merak ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağırbaş… AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, tüm STK’larla birlikte isteğimiz fırsat değil tam eşitliktir.
Şiddete maruz kalan kadının hakkının ne olduğunu bilmediği ya da haklarını
gerektiği gibi kullanmalarının engellenmesi tespit edilmiş bir olgu. Bu konuda
bilgilendirmek ve bilinçlendirmek adına Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?
Kadınların sorunlarını çözmek
için ayrılan bütçe kadın başına 10 kuruştur. Bakan olarak bu bütçeyle sorunları
çözmek adına sağlıklı bir çalışma yapılabileceğine inanıyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Arıtman… CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Kabinesinin yarısını kadınlardan
oluşturan İspanya Başbakanı yaşamın her alanında kadın kotası uygularken en son
olarak da özel sektörde kadın yöneticilerin oluşması için bir kota uygulamasını
yasalaştırmıştır. Her zaman erkek kabine kuran Sayın Başbakanımız ise cinsiyet
kotasına şiddetle karşıdır. Sizce acaba Medeniyetler İttifakı’nın bu iki
başkanı arasındaki, bu iki Başbakan arasındaki fark neden kaynaklanmaktadır?
Kadın erkek eşitliği konusunda bizim ülkemiz çok kötü durumdadır, İspanya çok
iyi durumdadır. Bu iki toplum arasındaki fark neden kaynaklanmaktadır? Acaba
bu, kadına bakış açısından kaynaklanan bir durum mudur? Eşitsizliği gidermek için en
önemli faktör olan toplumsal… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Işık… ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, ülkemizde
yaşanan derin ekonomik krizin de etkisiyle giderek artan işsizlik ve işten
çıkarmalar hiç şüphesiz ki genel anlamda tüm toplumu, özellikle de üniversite
mezunu gençlerimizi başta ekonomik, sosyal ve psikolojik birçok sorunla muhatap
etmiş ve etmektedir. Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı olarak Bakanlığınız
döneminde kadın istihdamının artırılması ve kadın potansiyelimizin ekonomik
yönden değerlendirilmesi konusunda hangi projelerinizi uygulamaya koyabildiniz,
kaç kişiye istihdam yarattınız;bu konuda geleceğe
yönelik projeleriniz nelerdir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Kadına karşı şiddetle mücadelede kitlelere ulaşma yeteneği sebebiyle
medya çok önemli bir araçtır. Medyada diziler, programlar, TV filmleri gibi
yayınların kullanımı yoluyla kadına karşı şiddetle mücadelede bilinçlendirmenin
yapılması artan şiddet olaylarının önüne geçmede önemli bir yoldur. Medyada
benzeri bir çalışma yapılabilmesi için medya yöneticileri, senaristler,
çalışanlarla ortak bir çalışma yapılması düşünülmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
Bakan, Medeni Kanun’un 10’uncu maddesi gereğince 2002 yılı Medeni Kanun
değişikliğiyle yapılandırılan mal ortaklığı ilkesinin sadece evliliği o
tarihten sonra gerçekleşmiş çiftler için geçerli olması ve 2002 yılından önce
mal ayrılığına tabi tutulan evli çiftlerin bu madde gereği mağdur durumda
kalmasını önlemek adına ilgili maddede ne zaman değişiklik yapılacaktır? İkinci soru: AB ülkelerinde
hedeflenen 2010 yılında yüzde 60 kadın istihdamının sağlanması karşısında
geçmiş yıllarda yüzde 24,8 olan Türkiye kadın istihdamı oranının alınacağı
söylenen tedbir ve oluşturulacağı söylenen projelere… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Kışanak,
“Şiddeti izleme kurulu illerde oluşacak mı?” diye bir soru sordu. 2006 tarihli
Başbakanlık genelgesinden sonra bu anlamda oluşturulan kurul bir koordinasyon
kuruludur, Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü de taşra teşkilatı
olmayan merkezî bir birimdir. Bütün oluşan kurum ve kurullara, bu anlamda
çalışmalara destek olur. Şiddeti izleme konusunda
-şiddet de bir insan hakları ihlalidir- illerde oluşturulmuş insan hakları
kurulları tarafından, kadına yönelik şiddet de, içermesi daha geniş olduğu için,
öngörülebilir diye düşünüyorum. Bizim ayrıca koordinasyon kurulu olarak bu tür
bir kurul oluşturma düşüncemiz şu aşamada yok. Sayın Ağırbaş,
“fırsat” konusuna tekrar girdi, kadın bakanlığının bütçesine değindi. Bu, benim
Bakanlığımın bütçesi görüşülürken de veya Genel Kurul gündeminde de çok sık
gündeme getirilen bir konu. Tekraren söyleyeyim: Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü merkezî bir birimdir ve araştırma, politika belirleme kurumudur.
Dolayısıyla, uygulayıcı bir Bakanlık olmadığı için, böyle, Bakanlığımın
bütçesini Türkiye’deki kadınların sayısına bölerek bulunan 10 kuruş rakamı,
hiçbir bütçe hesabında karşılığı olmayan, doğrusu, mali hükümler açısından da
anlamı olmayan bir konu, açıkça söylüyorum. Çünkü,
kadın bu toplumun dışında, genel bütçenin dışında değil ki. “Kız çocuklarının
eğitimi” dediğimiz zaman, buna, herhâlde Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ayrı
bir bütçe verecek değilsiniz, bu Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinde. Sağlık
harcamalarına ilişkin bütçe kadın ve erkekler için aynı şekilde ama teşvik
edici veya destekleyici bazı geçici özel önlemler de buna dâhildir. Yani kadın
sorunları, ulusal sorunlardan ve bu sorunlara bağlı bütçeden bağımsız
değerlendirilemez. Biz, bir izleyici, yol gösterici, politika belirleyici,
koordine edici kurumuz. Dolayısıyla, bizim bütçemiz hiçbir zaman böyle mali
anlamda da bölünerek bulunamaz diye düşünüyorum. Zira,
bunun bir anlamı da yok. Kadın konusuna ve kadın sorunlarına verdiğimiz önem,
bu konuda izlediğimiz tutum belli. Sayın Arıtman sanıyorum
ikinci kez sordu, geçen bölümde cevaplayamadığım için ona geçeceğim.
Türkiye-İspanya Medeniyetler İttifakı Projesi’nin eş başkanlığını yürütüyor ve
bu görev İspanya ve Türkiye başbakanlarına dönemin Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri tarafından, Kofi Annan tarafından
tevdi edilmiş bir görevdir. Demek ki iki ülkenin böylesine önemli bir projede
eş başkanlık yapabileceği, iki medeniyetin temsili anlamında iki ülke
başbakanının böyle bir görevi en iyi şekilde yapabileceği düşünülmüş ve böyle
takdir edilmiş. Dolayısıyla, bu tür
meselelerde karşılaştırma yaparken, Türkiye'nin özellikle kadın konusunda bazı
göstergelerinin gerçekten iyi olmadığının hepimiz farkındayız. Dolayısıyla,
burada “bunlar çok çok iyi durumda” falan diyecek
değilim. Ama biraz da kendimize ait, bu anlamda toplumların değişiminin daha
tedricî olduğunu… Yasaları değiştirmek on beş yirmi dakikamızı belki alabilir,
bugün birkaç günümüzü alabilir ama toplumları değiştirmek çok daha uzun bir
zaman alır. Burada değiştirilmesi gereken zihniyettir. Ama bu medeniyetler
ittifakı konusunda da o anlamdaki çabalarda da en önemli potansiyelin ülkemiz
kadınları olduğuna inanıyoruz. “Medeniyetler İttifakı Projesi’nde Kadının Rolü”
konulu uluslararası bir kongre düzenledik. Önümüzdeki dönemde tekrar Bahçeşehir Üniversitesiyle benzer bir toplantıyı yapacağız.
Medeniyetin belirlenmesinde kadının rolünün de çok çok
önemli olduğunu düşünüyorum. “Kadına yönelik şiddet
konusunda medyanın rolü, bu konuda bir çalışma yapılıyor mu?” dedi. Geleceğin
profesyonellerine yönelik bir eğitim çalışması yürütüyoruz. Ayrıca kadının
medyada yer alış şekli başta olmak üzere, sorun alanlarını tespit ediyoruz ve
bu alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Cevap veremediğim sorular
var, yazılı vermeye çalışayım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Madde üzerinde bir
önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 328 sıra
sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesinin, ikinci fıkrasının son cümlesinin,
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
“Bu rapor Danışma Kurulu’nun
görüş ve önerisiyle genel kurul gündemine alınır ve üzerinde görüşme açılır.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, mevcut metin yeterince bence konuya,
soruna cevap veriyor. Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi
okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Komisyon raporunun takdire
bırakılmadan genel kurulda görüşülmesinin daha doğru olacağı. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Var, var”
sesleri) K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok
ya hu, nerede var? BAŞKAN – Şimdi, en irite olduğum konulardan bir tanesi oradan buraya akıl
verilmesi. Karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi okutuyorum: Uygulanacak İçtüzük MADDE 6- Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme olmayan hallerde Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince komisyonlar
üzerinde haiz olduğu denetleme yetkisi bu Komisyon için de geçerlidir. BAŞKAN – Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Şubat 2009 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.56 |
|