DÖNEM: 23                            CİLT: 39                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

56’ncı Birleşim

11 Şubat 2009 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da süt inekçiliği yapan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, 13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın, Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir Fransız firması tarafından yapılması düşünülen termik santralin çevre ve sağlık sorunlarına yol açacağına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/687)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/321)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 34 milletvekilinin, Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)

3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da atıl bırakılan deprem konutlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3448) Ek Cevap

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5509) Ek Cevap

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bazı yönetmeliklerin çıkarılmasındaki yetki aşımı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6042)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, sözleşmeli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6536)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TOKİ taksitlerini ödeyemeyenlerin durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6539)

6.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, TOKİ taksitlerini ödemede sıkıntı yaşayanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6543)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, THY’nın reklam filminde tercih edilen yabancı aktöre ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/6581)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümüne,

Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için (10/319),

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/320),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresinin (3/682) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan oylamadan sonra kabul edildi.

 

Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı, tezkerede yer alan “korsanlık/deniz haydutluğu” ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 328, 21, 67, 42, 26, 29, 310 ve 301 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, bu kısmın sırasıyla 3, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun; 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 11 ve 12 Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,

Şahsına sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundular.

Küçük ve Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/307), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü, istem üzerine yapılan yoklamalarda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

 

11 Şubat 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 22.48’de son verildi.

 

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

                              

                  Fatoş GÜRKAN                                                             Canan CANDEMİR ÇELİK

                          Adana                                                                                      Bursa

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

                                                                 Harun TÜFEKCİ

                                                                          Konya

                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                                  No.:62

II.- GELEN KAĞITLAR

11 Şubat 2009 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/321) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.02.2009)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 34 Milletvekilinin, Kütahya Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.02.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, BOTAŞ’ın teminat mektubu talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6241)

2.-    Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, bir şirketin ihalelere fesat karıştırdığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6242)

3.-    Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki yeşil kartlılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6243)

4.-    İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, BOTAŞ’ın sanayi kuruluşlarından teminat istemesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6251)

5.-    Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, EPDK’nın bazı işlemlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6252)

6.-    Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara’daki hava kirliliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6253)

7.-    Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki bazı köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254)

8.-    İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, seçmen kütüğüne yazılan teröristlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6255)

9.-    İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Karayolları Trafik Kanunu Tasarısı taslağındaki bazı düzenlemelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6256)

10.-  İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, İstanbul’daki kaçak kazı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6257)

11.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da taşımalı eğitim sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6261)

12.-  Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Halk Eğitim Merkezlerindeki sınavlara hazırlık ve destek kurslarının kapatılacağı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6262)

13.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, avans ödeme uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6265)

14.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eczacılara ilaç bedeli ödemelerinin geciktirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6266)

15.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kan ürünü ilaçların eşit ve sıralı dağıtımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267)

16.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, eczanelerin bir mağduriyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6268)

17.-  Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Manyas Gölündeki balıkçılığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6269)

18.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, tarım sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6270)

19.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Horasan ile Ağrı arasına demiryolu yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6271)

20.-  Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir hastanede yaşandığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6277)

 

 

 

11 Şubat 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Karaman’da süt inekçiliği yapan çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’a aittir.

Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da süt inekçiliği yapan çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve şu anda bizleri izleyen değerli çiftçilerimizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Karaman ilimizde hayvan yetiştirerek geçimini sağlamaya çalışan çiftçilerimizin durumu her geçen gün kötüye gitmektedir. Bu sıkıntıları değişik şekillerde Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca dile getirdik ancak Sayın Bakanın bu konularla ilgili açıklamasını, konuşmalarını görünce gerçekten her defasında şaşırdık çünkü bizim bildiğimiz çiftçimizin durumundan farklı şeyler söylüyordu.

BAŞKAN – Sayın Çalış, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Sizleri sükûnete davet ediyorum. Arkadaşımızı dinleyelim lütfen.

Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Tahmin ediyorum ki şu anda salonumuzda yok, teşrif eder ve konuşursa bizleri izleyen çiftçilerimiz “Sayın Bakanın bahsettiği çiftçiler gerçekten kendi seçim bölgesinde veya başka vilayetlerde varsa bu imkânları bizlerden niye esirgiyor?” demekten kendilerini alamayacaklardır.

İlimizde yaklaşık 36 bin büyükbaş hayvan mevcut olup yılda 20 bin küpe takılıyor. Hedeflenen 56 bin hedefi yerine sayı 36 binde kalıyor. Çünkü, emeğinin karşılığını alamayan çiftçi, giderek artan bir şekilde, elindeki hayvan sayısını ya azaltmak ya da tamamen ahırını boşaltarak işsiz kalmakla karşı karşıyadır.

2002 yılında, 1 kilogram süt 380 kuruş, 50 kilogramlık bir çuval yem 7 lira iken bugün, 1 kilogram süt 400 kuruş –bu, uzak köylere doğru gidince 350 kuruşa düşüyor- 50 kilogramlık bir çuval yem ise merkezde 29 lira ve köylere doğru gittikçe bu 32 liraya çıkıyor.

Sayın Hükûmet, ineklerini satmak zorunda kalan çiftçiye AB destekli projeler yaparak “Biz çiftçileri AB fonlarına çalışır hâle mi getirmek istiyor?” diyor bizim çiftçilerimiz. Gene çiftçilerimiz “Türkiye’de süt üretiminin fazla olduğu söyleniyor. Peki, o zaman neden Bakanlık tarımsal kalkınma kooperatifleri kurdurarak inek dağıtıyor?” diyorlar. Yine “Niye sosyal dayanışma vakıfları aracılığıyla dar gelirli insanlara süt ineği veriyorlar?” Bu fiyata işin içinden çıkamayan çiftçi nasıl geçinecek, borcunu nasıl ödeyecek?

Süt fiyatları böyleyken 13 Haziran 2008 günü Resmî Gazete’de bildirilen kararla süt ve anaç sığır başına verilen destek yüzde 10 aşağıya çekilmiştir. Ekonomik kriz nedeniyle esnafa, sanayiciye, sanatkâra değişik teşvikler üzerinde çalışırken çiftçiden bu imkânlar niye esirgeniyor? En sıkıntılı olan çiftçi, süt ineği sayısı 5’ten aşağı olandır. Bunlara niçin destek verilmiyor? Benim çiftçilerim soruyor: “Biz üvey evlat mıyız?” “Biz çiftçiler olarak dışarıdan gelen veya gelecek olan süt, süt tozu, et, köpek maması, et ve süt ürünlerinin, gebe düve hatta spermaların kaçak veya yasal yollardan ülkemize gelmesinin engellenmesini, bunların yerli üretiminin teşvik edilmesini istiyoruz.” diyorlar.

Yine çiftçilerimiz diyorlar ki: “Biz devletten, bizim sütümüz, peynirimiz, etimiz, et ve süt ürünlerimiz para etsin, emeğimizin karşılığını alalım. Eğer devletimiz, Sayın Hükûmetimiz bize bu imkânları sağlamazsa bizim teşviklere ihtiyacımız kalmaz, teşvikleri başka yerlere kullansınlar.”

Değerli arkadaşlar, özet olarak söylemek istediğim şu: Çiftçi her alanda gerçekten büyük sıkıntı içerisinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Köyünde geçinemeyen, karnını doyuramayan, akşam evinde çoluk çocuğuna karşı mahcup olan, karnı tok başı dik olamayan çiftçimiz köylerini terk etmek zorunda kalıyor.

Değerli arkadaşlar, son altı yılda 3 milyon çiftçi köyünü terk etmek zorunda kalıyorsa bu, büyük şehirlerin kenar mahallelerinde biriken yoksullar demektir, yeni problemler getirmeye devam edecek demektir.

Sayın Hükûmetten çiftçilerimiz adına ben de istirham ediyorum, ne olur elinizi vicdanınıza koyun, yandaşlarınıza sağladığınız imkânları yarın 29 Martta ihtiyacınız olan çiftçilerimizden esirgemeyin diyorum, saygılarımı sunuyorum.  (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Gündem dışı ikinci söz 13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Sebahattin Karakelle’ye aittir.

Buyurun Sayın Karakelle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’in, 13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci şeref yılı münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle Erzincanlı hemşehrilerimin kurtuluş bayramlarını kutluyor, can Erzincan’ımızı bizlere armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere dünden bugüne tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize uzun ömürler, şehit yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Tüm şehit anne ve babalarının ellerinden öpüyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doksan bir yıl önce geldikleri gibi giden Rusların arkalarında bıraktıkları Ermeni çetelerinin yaptıkları katliamlar üzerinden neredeyse bir asır geçti. Bir asır değil, birkaç asır da geçse o günlerin acısını Erzincanlı ve Erzincanlının şahsında tüm yüce milletimiz asla unutmayacaktır. Çünkü tarih milletlerin hafızasıdır. Hafızasını kaybetmiş, benliğini yitirmiş, mazisini unutmuş toplumlar tarihin enkazları içerisinde kaybolup yok olmaya mahkûmdurlar. Kurtuluş günlerimiz, bizi bize anlatan günler olma yanında, yanmış, yıkılmış Anadolu’nun külleri üzerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerinin atıldığı günlerdir; yine Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle birlikte kahramanlık destanlarının yazıldığı, yüce Türk milletinin bir ferdi olmanın haklı gururunun yaşandığı günlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu bulunmaktan gurur duyduğumuz yüce milletimizin şanlı bir geçmişi, kaynağını adalet, istiklal ve hürriyetten alan şanlı bir tarihi vardır. Üç kıtanın neredeyse yarısına yüzyıllarca hâkim olan Osmanlı Devleti, onlarca mezhep ve ırkın bir arada yaşamasını, sahip olduğu adalet anlayışı, yaradılanları Yaradan’dan ötürü sevme düsturu ve hoşgörü üzerine kurulmuş birleştirici yönetim anlayışını hâkim kılması sayesinde sağlamıştır tarih boyunca birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış güzel Erzincan Birinci Dünya Savaşı sonunda Ruslar tarafından doğudaki birçok ilimizle birlikte işgal edilmiş, ardından da Ermeni çetelerine teslim edilmiştir. Ermeni tebaa yaklaşık bin yıl Müslüman Türk milletinin hoşgörü ve adalet anlayışı sayesinde bu topraklarda hayatlarını refah içerisinde sürdürmüş, ancak fırsatını bulunca, beraber yaşadığı bu büyük millete en zor zamanlarında dünyada eşi benzeri görülmemiş katliamlar yapmış, mezalimler gerçekleştirmişlerdir. Bugün tarihin gerçeklerine sırtını dönmüş bir kısım ülkelerin parlamentolarında hiç de üzerlerine vazife değilken kabul edilen sözde soykırım hadiselerine gerçek manada ışık tutmak için Erzincan ve havalisinde yaşananları incelemek yeterlidir. Kaldı ki, bunların tamamı arşivlerimizde mevcuttur.

Tarihin hemen her safhasında milletimizin mazlumların yanında olduğu, farklı anlayış ve inançlara hoşgörülü davrandığı, bunu kendisine düstur edindiğinin en iyi şahidi tarihtir. Tarihin sayfaları bunları anlatan birçok tebriki misallerle doludur. Akif’in güzel eseri Asım’da “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim/Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim/Adam aldırma geç git, diyemem, aldırırım/Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.” anlayışı geçmişte olduğu gibi günümüzde de birçok tarihî olaylarda kendisini göstermiştir.

1500’lü yıllarda 500 bin Musevi’ye kucak açan anlayış ne ise Kuzey Irak’tan ülkemize sığınan Peşmergelere uzatılan el yine aynı eldir. Kosova’da, Bosna’da yapılan katliamlara karşı gerçekleşen tavır ve yaklaşım ne ise Gazze için Davos’ta gerçekleşen dik duruş da aynı duruştur. Bu duruşlar bu yüce milletin mazisinde olan hasletleridir. Bugün Anadolu coğrafyasının her karışında yaşayan 71 milyon insanımızın kardeş sayılması bu anlayışın, yani “Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan.” anlayışımızın bir tezahürüdür. Millet olmak ortak acılar, ortak kazançlar, ortak amaçlar demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) – Bu vesileyle can Erzincan’ımızı ve bütün vatan topraklarını bizlere bahşeden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakelle.

Gündem dışı üçüncü söz Sakarya’nın Karasu ilçesinde çevre ve sağlık sorunlarına yol açabilecek termik santral kurulması hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata’ya aittir.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın, Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir Fransız firması tarafından yapılması düşünülen termik santralin çevre ve sağlık sorunlarına yol açacağına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sakarya’yla ilgili ciddi bir sorunu dile getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Suez adlı bir Fransız firması Sakarya’nın Karasu ilçesinde en nadide güzelliklerin arasında, tabiat varlıkları, çevre ve insan sağlığı açısından büyük tehlikeler arz eden bir termik santral yapımı peşindedir.

Kömüre dayalı termik santrallerin atmosfere, toprağa, suya ve insan sağlığına verdikleri zararlar herkesin malumudur. Ülkemizde belirli bölgelerin bu yüzden yaşanamaz hâle geldiğini hepimiz biliyoruz.

Bir yabancı kuruluş tarafından Türkiye’de, Sakarya’da böyle bir santralin kurulmasına izin verilmesi gayet manidar bir davranış olarak görünüyor. Lütfen bir an için düşününüz: Bu firmanın bunu kendi ülkesi Fransa’da kurmasına izin verilir mi? Sayılan bu zararları Fransız tabiatına ve insanına reva görürler mi? Herhangi bir Avrupa ülkesinde veya herhangi bir medeni ülkede buna izin verilir mi?

Bu tür kuruluşlar tabiata ve insan sağlığına kıymet verilmeyen sahipsiz ülkelere yönelirler. Türkiye elbette sahipsiz değildir ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki bu tür işlerin içinde yer alanlar ülkemizin görüntüsüne zarar vermektedirler.

Değerli milletvekilleri, Sakarya fakirlikten kırılıyor. Çiftçisi, fındık üreticisi, hayvancısı, esnafı, sanayicisi, bütün kesimleriyle ilgi beklerken, ne hikmetse, Sakarya’yı kirli atıkların ve kirli sanayilerin ilgi alanı olmaktan kurtaramıyoruz. Adapazarı merkezde İstanbul ve çevresinin zehirli atıkları için bir toplama merkezi kurulmasının şimdilik önüne geçilebilmiştir. Sakarya Nehri boyunca uzanan çakıl ocakları yataklarına yine İstanbul atıklarının depolanması gibi dünyada eşi görülmeyecek bir ilkel uygulama konusunda il yöneticilerinin direndiklerini biliyoruz. Sakarya’nın şehir merkezinde deprem sonrası kurulan sağlam zeminli Yenikent’e çimento fabrikası kurma çalışmalarının hikmetini anlayabilmiş değiliz. Suez adlı Fransız firmasının tehdidi sadece Karasu’ya değil, Kocaali, Kaynarca, Ferizli, Söğütlü ilçeleri ile Adapazarı merkeze yöneliktir. Daha önce bir Türk iş adamı aynı yerde 660 megavatlık bir termik santral kurma müracaatında bulunmuş, sivil toplum örgütleri ve Karasu halkının tepkisiyle bu teşebbüsünden vazgeçmişti. Söz konusu iş adamının halkın üzüntüsüne saygılı davranıp bu kararından vazgeçerken yaptığı açıklama manidardır ve bugünkü gelişmelere ışık tutacak cinstendir. Sayın müteşebbis diyor ki: “Bizi buraya sizin siyasetçileriniz çağırdı, biz de istek üzerine geldik. Tepki gösteriyorsanız kurmayız.” Bu iş adamımıza Karasu’ya ve Sakarya’ya kıymadığı için teşekkür ediyorum. Görülüyor ki bu defa halkın isteklerini, sağlığını, varlığını dikkate almayacak yabancı birileri bulunmuştur. Hem de 2 misli tahribat gücüyle. 660 megavata karşılık 1.200 megavat. Şimdi bu kuruluş, bütün tepkilere rağmen, sonuç alma aşamasına gelmiştir. Bilgilendirme çalışmaları adı altında ikna çalışmaları yürümektedir. Türk milleti ve Sakarya halkı adına sorumlulara ikazımız, bu işlerin takipçilerini ve yürütülen ikna çalışmalarının metotlarını iyi izlemeleridir. Bu arada, firmanın ikna çalışmalarına zemin hazırlamak ve yöre halkının direncini kırmak üzere muhtarların, Çevre ve Orman İl Müdürlüğünce imza karşılığı yabancı şirket temsilcilerine muhatap edilmesini gereksiz bir gayretkeşlik olarak gördüğümüzü ifade etmeliyim.

Bu santral, ön ÇED raporuna göre saatte 392 ton, günde 10 bin tona yakın kömür işleyecektir ve bu, yılda 3,5 milyon ton kömür demektir. Kendi verimlilik hesaplarına göre, yüzde 44 verimliliğe göre yılda 2 milyon ton zehirli atık çevreye salınmış olacaktır. Bu santral Doğu Karadeniz’in bütün güzelliklerine sahip olan, ilave olarak Marmara iklimi özellikleri taşıyan, turistik potansiyeli yüksek bir yöreye, aynı zamanda Avrupa’nın ve Türkiye'nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - …tek parça olarak en büyük longozu olan Acarlar Gölü kenarına kurulmaya kalkışılıyor.

Acarlar longozu dünyanın dikkatini yeni çekmeye başlamış, içinde su menekşesi yetişen tek longozdur, ayrıca kuşların göç yolunda önemli bir mola yeridir.

Sakarya’da doğa tahribatının bir başka örneği olarak çakıl ve taş ocakları sorunu yaşanmaktadır. Bu probleme bir örnek olmak üzere size bir köy halkının feryadından kısa bir pasaj okuyacağım: “Biz Sakarya’nın Karasu ilçesine bağlı Paralı köyü sakinleri olarak, uzun süredir köyümüze 250 metre mesafede dört köyün içme suyu kaynağının üzerinde bulunan kaya kütlesini taş ocağı olarak işletmek isteyen firmalarla mücadele etmekteyiz. Bugüne kadar 4 kere engelledik. Bu mücadeleden yorgun düştük. “ diyor köylüler.

Değerli milletvekilleri, Sakarya’yı kirli atıkların ve kirli sanayilerin cazibe merkezi hâline getirmeye çalışanlara karşı, Sakarya basınını, Sakarya sivil toplum platformu mensuplarını ve Karasu sivil toplum platformu mensuplarını gayretlerinden dolayı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Gündeme geçiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Fatma Ekenoğlu ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/687)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 03 Şubat 2009 tarih ve 41 sayılı Kararı ile KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Fatma Ekenoğlu ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Sözkonusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                              Köksal Toptan

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/321)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yerel basınımızın sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

                                                                                                                        10.02.2009

1) Reşat Doğru                                (Tokat)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Süleyman Latif Yunusoğlu         (Trabzon)

4) Durmuşali Torlak                        (İstanbul)

5) Hasan Çalış                                 (Karaman)

6) Recep Taner                                (Aydın)

7) Beytullah Asil                             (Eskişehir)

8) Mehmet Günal                            (Antalya)

9) Rıdvan Yalçın                             (Ordu)

10) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

11) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

12) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

13) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

14) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

15) Muharrem Varlı                        (Adana)

16) Necati Özensoy                         (Bursa)

17) İsmet Büyükataman                   (Bursa)

18) Mustafa Enöz                            (Manisa)

19) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

20) Behiç Çelik                                (Mersin)

21) Metin Ergun                              (Muğla)

22) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

Gerekçe :

Haber alma içgüdüsü insanoğlunun yaradılışından itibaren sürekli olarak var olmuştur. Bu nedenledir ki, haber alma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti gibi değerler, diğer ülkelerin Anayasalarında olduğu gibi, bizim Anayasamızda da yerini almıştır.

Toplumda yaşanan günlük olayların diğer kesimlere aktarılması ve gelecek için yansımaların neler olacağı, toplumun aydınlatılması ancak yazılı ve görsel basın aracılığı ile mümkün olmaktadır.

Medya ve iletişim içinde bulunduğumuz çağda en önemli ve en hızlı teknolojik gelişme gösteren bir sektör olup, 21. yüzyılın yükselen değerleri olarak birinci sırada yerini almıştır.

Matbaacılığın icadından sora yayınlanmaya başlanan gazeteler ile basın gerçek önemini kazanmaya başlamış ve yirminci yüzyılın başlarından itibaren dördüncü kuvvet olarak demokratik sistem içersindeki yerini almıştır.

MiIletin müşterek sesi olarak nitelediğimiz basın, ülkemizde de artık yargı, yasama ve yürütme erklerinden sonra dördüncü güç konumuna gelmiştir.

Anadolu basını olarak nitelendirdiğimiz yerel basın, her türlü eksikliklerine karşılık, Anadolu'nun gören gözü, işiten kulağı ve konuşan dilidir.

Türkiye'de yerel basının halkla bütünleştiği ve en etkin olduğu dönem ise şüphesiz Kurtuluş Savaşı yıllarıdır. Büyük önder Atatürk'ün "Fazilet Adaları" olarak tanımladığı yerel gazeteler, bu dönemde hem kurtuluş hareketinin öncülüğünü yapmış hem de Anadolu'nun düşman işgali karşısında gösterdiği direnişin sesi olmuştur.

Gazeteciliğin mutfağı olan, yerel basın, yöresindeki olaylara ağırlık veren, bölgesinin kalkınması için çaba harcarken, devletle vatandaş arasında bir köprü görevini yerine getirerek kamu görevlileri ve hizmetlerinin denetlenmesinde etkin birer unsurdurlar.

Yerel basının gelişmiş olması ve güçlenmesi, yerel iletişimi arttırmakta, bu iletişim yerel yönetimi etkilemekte, bu da yerel demokrasinin, yerel demokratik yönetimin güçlenmesine ve halk tarafından benimsenmesine yardımcı olmaktadır.

Bilişim sektöründe yaşanan teknolojik gelişmeler ile birlikte yasalarda yapılan değişiklikler ile yerel basın önemli oranda gelişme göstermiştir. Radyo ve televizyon yayınlarındaki devlet tekelinin kaldırılmasından sonra bölgesel ve yerel radyo ve televizyonlar da yerel basın içersindeki yerini almıştır.

Bugün, ülkemizde yazılı basın, bölgesel ve yerel olmak üzere günlük, haftalık ve aylık yayınlar yapmaktadır. Değişik veriler olmakla birlikte, bu şekilde yayın yapan gazete sayısı iki binden, dergi sayısı iki bin beş yüzden fazladır. Radyo ve Televizyon sayısının ise, radyo sayısının binden fazla, televizyon sayısının da 500’e yakın olduğu bildirilmektedir.

Ülkemizde geniş bir şekilde yaygınlaşmış olan yerel basınımızın karşı karşıya olduğu birçok sorunları vardır.

Basın çalışanlarının hakları başta olmak üzere, basın çalışanlarının Meslek Odası bulunmamaktadır. Sendikalaşma ve akreditasyonla ilgili sorunları ile, çalışanlar tarafından kurulan derneklere yeterince devlet yardımı yapılmaması,

Ekonomik sorunları ağırlıklı olmak üzere; resmi ilanlardan yeterince yararlanamama, yayın hayatına geçtikten sonra uzun bir süre ilanlardan yararlanamama ve ilanların ihale limitleri ile ilgili problemlerin çözülmesi,

Sadece belli günlerde gazete çıkarılmasının önlenmesi ve buna ilişkin rekabet şartlarının düzenlenmesi,

Basın İlan Kurumunda mevcut olan yerel basın temsilci sayısının artırılması ve 250.000’den fazla nüfus olan merkezlerde Basın İlan Kurumu şubelerinin açılması,

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü basın kartları komisyonunda temsilinin sağlanması,

Bunların yanında, gelişen teknoloji ve yetişmiş insan gücünden faydalanma ile İletişim Fakülteleri ile işbirliğinin geliştirilmesi gibi sorunları mevcuttur.

Millî mücadelede Kuvay-i milliye ruhu ile Anadolu'nun düşmandan temizlenmesinde büyük başarıları olan, Atatürk'ün "Fazilet Adaları" olarak nitelendirdiği yerel basınımızın sorunları ve çözüm yollarının tespitinin, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi yerinde olacaktır.

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 34 milletvekilinin, Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesindeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

“Kütahya Şeker Fabrikası A.Ş.'nin özelleştirilmesinde yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukların araştırılması” konusunda, aşağıda belirtilen gerekçeyle Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 10.02.2009

1)   Alim Işık                                   (Kütahya)

2)   Mehmet Şandır                          (Mersin)

3)   Oktay Vural                              (İzmir)

4)   Cumali Durmuş                         (Kocaeli)

5)   Muharrem Varlı                        (Adana)

6)   Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

7)   İsmet Büyükataman                   (Bursa)

8)   Necati Özensoy                         (Bursa)

9)   Durmuşali Torlak                      (İstanbul)

10) Ahmet Kenan Tanrıkulu            (İzmir)

11) Kürşat Atılgan                           (Adana)

12) Hakan Coşkun                          (Osmaniye)

13) Recai Yıldırım                           (Adana)

14) Murat Özkan                             (Giresun)

15) Hasan Çalış                               (Karaman)

16) Osman Çakır                             (Samsun)

17) Şenol Bal                                   (İzmir)

18) Ahmet Duran Bulut                   (Balıkesir)

19) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

20) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

21) Erkan Akçay                             (Manisa)

22) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

23) Münir Kutluata                          (Sakarya)

24) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar)

25) Mehmet Akif Paksoy                (Kahramanmaraş)

26) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

27) Hamza Hamit Homriş               (Bursa)

28) Recep Taner                              (Aydın)

29) Ertuğrul Kumcuoğlu                 (Aydın)

30) Mustafa Enöz                            (Manisa)

31) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

32) Reşat Doğru                              (Tokat)

33) Rıdvan Yalçın                           (Ordu)

34) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

35) Akif Akkuş                               (Mersin)

Gerekçe:

Kütahya ilinin gerek ekonomisi gerekse istihdamında önemli yer tutan KİT'lerden olan Kütahya Şeker Fabrikası A.Ş. Ekim-2004'te, Kütahya'daki 6 milletvekilinin de AKP'den seçildiği AKP iktidarının ilk döneminde özelleştirilerek satılmış, özelleştirmeleri takiben ilde istihdam açısından önemli daralmalar olmuş ve birçok kamu çalışanı diğer kamu kurumlarına görevlendirilmiştir.

AKP iktidarı döneminde gerçekleştirilen birçok özelleştirme ihalesinde olduğu Baha Esat Tekand Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesi sürecinde; ihaleye fesat karıştırıldığı, fabrikanın ihalesine katılacak Pancar Üreticileri Kooperatifi'nin ihale öncesi elendiği, ihaleye katılan TORUNLAR Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile KİLER A.Ş'nin fabrika devir teslim işlemlerinden sonra ortak oldukları, fabrikanın özelleştirilmesi öncesinde ilgili mahkemelerce tespit edilen değerin çok çok altında bir değerle fabrikanın TORUNLAR A.Ş. ye satıldığı, fabrikanın kasasındaki nakit para ile stoklarındaki şeker varlığının neredeyse özelleştirme bedelinden daha yüksek olduğu vb. gibi son derece ciddi iddialar gerek yerel gerekse ulusal basında ve TBMM gündeminde yer almış ve almaya devam etmektedir.

Diğer yandan, özelleştirme işlemlerinden sonra da Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. üzerine kayıtlı 112.907 m2 büyüklüğündeki bir arazinin 2005 yılında tapuda tahrifat yapılarak Kütahya Şeker Fabrikası A.Ş. üzerine geçirildiği, Kütahya Belediyesi imar planında eskiden Ototerminal alanı olarak yer alan bölgede 2008 yılında imar değişikliği yapılarak "Ticaret alanı, akaryakıt-LPG-LNG-satış istasyonu Emsal: 1.20, hmax: 18,50 metre" alanı oluşturulup Şeker Fabrikası sahiplerine haksız kazanç veya rant sağlandığı, ayrıca fabrikaya kendi pancar ekim sahaları dışından yasal olmadığı hâlde daha yüksek fiyatla pancar temin edilerek Kütahyalı pancar üreticilerinin mağdur edildiği yönündeki iddialar da Kütahya kamuoyunda büyük üzüntü ve endişe yaratmıştır.

Belirtilen nedenlerle, Kütahya Şeker Fabrikasının gerek özelleştirme sürecinde gerekse özelleştirme sonrasında yapılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin araştırılarak sorumlular hakkında yasal işlem yapılması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis Araştırmasının açılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Sayın Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

1’inci madde üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Salman Kotan ve arkadaşlarınca verilen önergenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1 inci maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10/2/2009

Fatma Salman Kotan (Ağrı) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.36

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin 1’inci maddesi üzerinde Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Salman Kotan ve arkadaşlarınca verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin 1’inci maddesini kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Komisyonun kuruluşu

MADDE 2- Üye sayısı Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca belirlenecek Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunda; siyasi parti grupları ile bağımsızlar Meclisteki sayılarının -boş üyelikler hariç- üye tam sayısına nispet edilmesi ile bulunacak yüzde oranına uygun olarak temsil edilirler.

Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu üyeleri belirlenirken kadın milletvekilleri ile insan hakları konusunda uzman milletvekillerine öncelik tanınır.

Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu üyelikleri için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. Her iki devre için seçilenlerin görev süresi iki yıldır.

Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu siyasi parti gruplarının yüzde oranlarına göre bir başkan, iki başkanvekili, bir sözcü ve bir kâtip seçer. Bu seçim, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanan Komisyonun, toplantıya katılanlarının salt çoğunluğunun gizli oyuyla yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde CHP Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim.

Arkadaşlar, meslektaşım Sayın Nazan Moroğlu aramıştı geçen gün “İsa Bey, bu, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunu daha ileriye götürebilir miyiz?” demişti. Ben de kendisine “Vallahi, korkarım komisyonda geçtiği ittifakla Genel Kurulda bu iş olmaz. AKP’li arkadaşlar mutlaka buna bir çelme takarlar” demiştim. Nazan Hanım herhalde dinliyordur beni, dediğim oldu, çelme takıldı.

Komisyonun adını, “Kadın Erkek Eşitliği”nden “Fırsat Eşitliği”ne çevirdiniz. Nimet Hanım meslektaşımdır, bilirler ki, fırsat eşitliği, kadın erkek eşitliği içerisinde mündemiçtir, eskilerin deyimiyle. Yani, fırsat eşitliğini kadın erkek eşitliği barındırır. Kadın erkek eşitliği daha geniştir, fırsat bunun bir alt baremidir, bir alt koludur.

Komisyonun adını değiştirmekle, esasen, iradenizi, kadın erkek eşitliği konusunda değil, alta indirerek, daraltarak olması gerektiği konusunda AKP’li vekiller bir irade koydular. Benim üzüldüğüm, bu değişiklik önergesine AKP’den kadın vekil arkadaşlarımızın imza koymasıydı, hakikaten üzüldüm.

Arkadaşlar, bu komisyonun kurulması için asıl emeği veren CHP’li arkadaşlarımdır. İlk 11 Mart 2003 tarihinde Sayın Oya Araslı, Ankara Vekilimiz, bu komisyon konusunda kanun teklifi vermişti. Ondan sonra 27 Mart 2003 tarihinde İstanbul Vekilimiz Sayın Birgen Keleş bu konuda kanun teklifi vermişti Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması hakkında. Daha sonra Birgen Keleş 2007 yılının 15 Ağustosunda kadük kalan teklifini yeniledi ve tekrar yenilemeyle Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulmasını istedi. Oya Hanım’ın teklifi de Nevingaye Erbatur tarafından yenilendi ve 27 Aralık 2007 tarihinde kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusunda “İzleme Kurulu” adı altında, daha sonra komisyona çevrildi, bir kanun teklifi verilmiş idi. Dolayısıyla bu emeğin başında CHP’li kadın vekillerimiz var, bununla hakikaten gurur duyuyorum.

Bu komisyon yalnızca Türkiye’de mi var arkadaşlar? Hayır, Almanya’da, Avusturya Parlamentosunda, İsrail Parlamentosunda, Hırvatistan’da, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, İspanya, Fransa, Portekiz, Avrupa Birliği Parlamentosunda, her tarafta var. Yani bu Türkiye'nin buluşu değil, tüm dünya bunu çok daha önce bulmuştu.

Komisyon kurmak yeterli değil arkadaşlar. Asıl olması gereken, sihirli sözcük “pozitif ayrımcılık”tır. Yani kadınlar lehine bu ülkede en az bir jenerasyon, bir yirmi beş otuz yıllığına pozitif ayrımcılığın kabulüne dair yasal düzenlemeyi bu Meclis yapmak zorundadır eğer gerçekten kadın erkek eşitliğini düşünüyorsa.

Pozitif ayrımcılık konusunda Anayasa madde 10’daki hüküm düzeltilebilir. Ki, madde 10’daki düzeltme, yani kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu madde değişikliği konusunda da Oya Araslı’nın mücadelesini daha dün gibi hatırlıyoruz madde 10 değişikliğinde.

Arkadaşlar, Türkiye'nin kadın erkek eşitliği konusundaki mücadelesinin tarihi biraz daha geri tabii. En önemli metin 1985’teki “CEDAW” denen kadına karşı her tür ayrımcılığın giderilmesine ilişkin sözleşme, uluslararası sözleşmedir, 1986’da yürürlüğe girmiştir. Ondan sonra 1998’de bir kanun var ki 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun. Bu, güzel bir gidişattı. 2002 yılında Medeni Kanun, yani 4721 sayılı Medeni Kanun yürürlüğe girerken büyük bir hata yapıldı. 4722 sayılı Medeni Kanunun Yürürlük Kanunu’nun 10’uncu maddesinde, ne yazık ki bu Meclis, kadın ve erkeğin edinilmiş mallara katılma rejimine 2002 sonrası dâhil olması önerildi. Evliliğin başından beri ideal olan bu rejime girmesi engellendi ve Türkiye’de yedi yıldır bu kadın erkek eşitliği konusunda darbelerden biri olan uygulama kanunun geçici 10’uncu maddesi yürürlükte. Bunun, edinilmiş mallara katılma rejimini düzenleyen Medeni Kanun’un 202’nci maddesi ve devamının buna göre düzenlenerek hâlihazırdaki eski tüm evliliklere de uygulanması gerektiği muhakkaktır. Pozitif ayrımcılık yasal düzenlemeleri ve edinilmiş mallara katılma rejiminin geçmişe sâri uygulanması bir zorunluluktur. Bunu Meclisin mutlaka düşünmesi gerekmekte.

Arkadaşlar, Medeni Kanun’da, ikinci ayrımda edinilmiş mallara katılma rejimi düzenleniyor, üçüncü ayrım mal ayrılığı, dördüncüsü paylaşmalı mal ayrılığı, beşincisi mal ortaklığı. İdeali, edinilmiş mallara katılma rejimidir. Ben tüm Meclise sesleniyorum: Türkiye’de kadınların bu sömürüsüne bir son vermek için bu düzenlemeyi yapmak zorundadır Meclis. Yapmazsa ne olur? Arkadaşlar, bakın ne olur? İşte kadının hâli: “Beş buçuk aylık hamile olan falancayı eşi feci şekilde dövdü. Burnu kırılan, yüzünde morluklar oluşan kadın şikâyetçi olmayınca eşi serbest bırakıldı. Sevgi Hanım’ın şu sözleri Türkiye’de kadınların içler acısı hâlini bir kez daha ortaya koydu: İki çocuğum var, hamileyim ve gidecek yerim yok. Eşim hapse girerse bize kim bakar?” İşte, Meclis, pozitif ayrımcılıkla bu sorunları mutlaka gidermek zorundadır.

Yalnızca eşit olma isteği yetmiyor, Türkiye’de feodalizmin ortadan kaldırılması lazım. Kadınların sömürüldüğü alanlardaki feodalizmin etkisini hepimiz bilmekteyiz. Feodalizmden beslenenler var bu ülkede siyaseten de, ekonomik olarak da.

Arkadaşlar, kadın erkek eşitliğini istiyorsak, feodalizmin tasfiyesi bu ülkede bir zorunluluktur.

Öte taraftan arkadaşlar, kadınların eşitliğinin asıl sağlanması ekonomik yaşama katılmasıyla olur. Hukuk bir üstyapı kurumudur. Siz üretim ilişkilerinde kadına ağırlık vermezseniz, siz kadını yalnızca –dilim varmıyor ama- ikinci bir süje olarak değerlendirirseniz, kadın erkek eşitliği konusunda yapacağınız her şey ne yazık ki boşa çıkar. Bu yasal düzenlemeler büyük bir anlam ifade etmeyecektir.

Önümüzde 29 Mart var, yerel seçimler var. Bir bilgi vermek istiyorum arkadaşlar. Türkiye'nin ilk belediye başkanı Sadiye Hanım Artvin ili Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesi Başkanı idi 1930 yılında. Bir Mersinli olarak övünç duyuyorum, ilk il belediye başkanı Sayın Müfide İlhan’dır, Mersin İl Belediyesi Başkanı 1950 yılında. 2009 yılına geldiğimizde Cumhuriyet Halk Partisi Halk Partisi Bursa’da Sena Kaleli, Aydın’da Özlem Çerçioğlu, Kastamonu’da Müjgan Alagöz, Erzincan’da Nuran Uygun ve Hatay’da İris Şentürk’ü göstererek 5 tane ilde belediye başkan adayı göstererek, aslında…

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – 6 oldu, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan adayı da var.

İSA GÖK (Devamla) – 6 oldu evet, orası da oldu.

…büyük bir atılımı gerçekleştirmiştir. Bu hanım arkadaşlarımızın seçimi kazanmasını canıyürekten diliyorum, kadın hareketi açısından aynı zamanda.

Arkadaşlar, Komisyonda bir şeyden bahsetmiştim, Mecliste de karşımıza geldi. Bakınız, kadınların eğitiminden bahsediliyor, kadınların yeteri kadar yaşama kabul edilmeyişinden bahsediliyor. Ama bir düşünün, acaba burada karısını kendine eşit görmeyen, annesini kendine eşit görmeyen, kızını kendine eşit görmeyen, kız kardeşini kendine eşit görmeyen erkeklerde midir sorun? Asıl eğitilmesi gereken, siz bu önergeye de “evet” oyu veren erkeklerde mi sorun, hanımlarda mı? Türkiye’de kadın erkek eşitliği konusunda asıl eğitilmesi gereken grup kadınlar değildir, bu hakları verme konusunda ayak sürüyen, az önce de Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun adını değiştirip, yalnızca fırsata indirgeyen erkek egemen Türkiye ve erkek egemen Meclisteki erkek vekillerdir. Eğitilmesi gereken asıl bunlardır. Bu zihniyetin eğitilmesi gerekiyor arkadaşlar. Ben, Türkiye’de kadın ve erkeklerin gerçekten ama gerçekten, lafta değil, realiteyle, yaşamla eşit olması günleri diliyorum ve kadın örgütlerimiz -bakın faks çekmişler- “Talebimiz, fırsat değil, fiilî eşitlik.” diyorlar, “fiilî eşitlik” ve Meclis AKP Grubu getirdiği önergeyle fiilî eşitliğe izin vermeyeceğini, alta indirgeyerek fırsat düzleminde eşitliğe izin vereceğini ne yazık ki ortaya koydu. Kadın hareketi, kadın erkek eşitliği hareketi anlamında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Başkan.

Yıllardır süren kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusundaki kadın hareketine vurulan bu darbeden dolayı son derece üzgünüm ama Türkiye’de kadın hareketi bu eşitliği mutlaka sağlayacaktır sizlerin bu olumsuz düşüncelerinize rağmen.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarih yazanlar, geride bıraktığımız yüzyıl ve içinde bulunduğumuz yılları insanlığın ortak değerlerinin yeniden yorumlandığı ve yeni anlamların yüklendiği bir zaman dilimi olarak yazacaktır. Artık günümüzde toplumların ve toplumsal üretimin ana uğraş alanları, neyin nasıl, kimin için ve ne kadar üretildiğinden ziyade, üretilen artı değerlerden toplumsal destek verilmesi gereken kesimlere ne pay ayrıldığı, ne kadar önem verildiği hususudur. Bu değerlendirmeleri yaparken medeni dünya milletleri artık gayrisafi millî hasıla, fert başına millî gelir ya da ticaret hacmi gibi ekonominin kavramlarıyla değil, insani gelişmişlik sıralamasında nerede bulunduğuyla ölçmektedir. Bu ölçme ve değerlendirme ışığında mesela Amerika Birleşik Devletleri gibi trilyon dolarlık ekonomiler bu sıralamada ilk sıralarda yer alamamaktadır. İnsana ve onun sosyokültürel gelişimine, hakkaniyet ve eşitlik anlayışı ile karar mekanizmalarında çoğunluk ve çoğulculuğa yatırım yapan toplumlar bu sıralamalarda tepelerde yer almakta ve örnek gösterilmektedir. Örneğin İrlanda Cumhuriyeti gibi.

Yüzyıllardır ihmal edilen kadınlarımızın cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte yeniden sosyal hayatın içine çekilmesi çabaları bugün bu hususta milletlere önderliğe soyunan toplumlara nazaran daha eski ve daha köklüdür. Çağına göre gerçekten “Devrim” addedilebilecek dönüşümü gerçekleştiren Türkiye bu husustaki kararlılığını sonraki yıllarda maalesef gösterememiş ve bugün neredeyse her kesimde şikâyet konusu olan toplumsal eşitsizlikler ile erkek egemen bir toplumun kapısı aralanmıştır.

Elbette sosyal dönüşümler akşamdan sabaha olmamıştır, olmayacaktır. Bu dönüşümü sürekli kılacak sosyokültürel temeller atılıp eğitim altyapısı oluşturulamadığından uygulamada başarısızlıklarla karşılaşılmıştır. Buna maalesef siyaset kurumunun çözümler üretememesi, hatta eşitsizliğin artması yönünde yanlış müdahalelerde bulunması da katkı yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türk kadınının eğitim sorunu vardır, kendisini ifade etmek üzere kimlik sıkıntısı çekmektedir. Çağdaş normlarda sosyal, iktisadi ve siyasal hayata katılımında ciddi sıkıntıları vardır. Ülke geneli için tespit odur ki, kadınımızın iş hayatında, hizmet sektöründe, sanatsal ve kültürel alanda olduğu gibi, siyasal organlar ve karar mekanizmalarına katılımlarında yeterince var olduklarını söylememiz güçtür. Şayet bir şeyler yapılmaz ise de bu boşluk kendiliğinden doldurulmayacaktır.

Kadınlarımızın içinde yaşadığı, çalıştığı, ürettiği ve sosyal aktivitelerini sürdürdüğü ortam ve şartlarının iyileştirilmesi mutlaka sosyal dönüşümün izlenmesi mekanizmalarının kurulmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik, her siyasal iktidarın anlayışına, daha doğru bir ifadeyle, insafına terk edilmeyecek kadar ciddi bir konudur ve kurulacak izleme süreci mutlaka  sürdürülebilir bir sisteme bağlanmalı, kural ve müeyyidelerle desteklenmelidir. Görüştüğümüz kanun teklifinin 2’nci maddesi bunu amaçlamaktadır. Madde, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun nasıl teşekkül edeceğini düzenlemektedir. Öncelikle, bu teklifin sahibi Sayın Bakan Nimet Çubukçu Hanımefendi ve arkadaşları ile diğer tekliflerin hazırlayıcıları olan Sayın Erbatur ve Sayın Ağırbaş hanımefendilerin de gayret ve çalışmaları dolayısıyla kendilerini tebrik ediyorum.

Önemli bir husus bu teklifler dolayısıyla Meclis gündemine gelmiştir. Ancak özellikle, müsaade buyururlarsa da Sayın Bakana şu sitemimi iletmeden geçemeyeceğim: Kadın erkek eşitsizliği siyaset üstü bir konudur ve ülkemizin meselesidir. Bu kadar önemli bir problemin gündeme gelmesinde kadından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Çubukçu’nun, Meclis içerisinde partiler arasında bölünmüşlük izlenimini veren ayrı teklifler verilmesi yerine her partideki kadın milletvekillerinin ortak imzalar vereceği bir teklifle kamuoyunun önüne gelinmesinde öncülük yapmasını beklerdik. Bu teklife hiçbir kadın milletvekilinin, daha doğrusu, hiçbir milletvekilinin “hayır” demesi mümkün olmadığı gibi, şayet böyle yapılabilseydi Meclisteki kadın milletvekilleri arasındaki dayanışma da sergilenebilir ve kamuoyuna da güzel bir mesaj verilebilirdi.

Yine dün Genel Kurulda yaşamış olduğumuz bu isim farklılaştırması olayında da birkaç cümle sarf etmek istiyorum: Sayın Bakan dün açıkladılar; “İçerik değişmiyor sadece komisyon ismi değişiyor.” diye. Madem içerik değişmiyorsa, komisyonda, yukarıda sağlanan bu güzel mutabakatı Genel Kurula taşıyıp üzerinde hiçbir itiraz noktası bırakmadan geçirmek gerekiyordu. Bu, sadece bu kanunu görüşürken elde edeceğimiz sonuç açısından değil bundan sonraki mutabakatların da Genel Kurulda delinmemesi için, devam etmesi için bir zaruret idi. Keşke böyle bir noktaya gelinmeseydi diye düşünüyorum. Ancak, bu zikretmiş olduğum eksikliklerin mevcudiyeti teklif sahibi kadın milletvekillerimizi tebrik etmemizi engellemez, kendilerine tebrik ve teşekkürlerimi yinelemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri -beyleri kastediyorum tabii ki- hanım milletvekili arkadaşlarımızın bu teklifine hem Komisyonda hem de Genel Kuruldaki yakın ilginiz kamuoyundan takdir görmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinde üzerinde tam mutabakat sağlanan nadir tekliflerden birisidir. Ancak, burada işimiz bitmemektedir, kadın erkek eşitliği meselesinde en az kadınlarımız kadar erkeklerimiz de mücadele vermelidir. Toplum adına temsilcilik yapan, kural koyan sizler, bizler her platformda bu anlayışa nasıl hizmet verebiliriz diye düşünmeliyiz, düşünmelisiniz. Kadınımızın sosyal ve ekonomik hayattaki noksanlığı toplumun tatsız, tuzsuz olmasına yol açmakta, toplumdaki güç ve amaç birlikteliğini baltalamakta, sadece kadının değil erkeklerin de hareket alanını daraltmaktadır. Toplum her türlü problemine kadın ve erkeğiyle birlikte çözüm üretmelidir.

Kıymetli arkadaşlarım, sorunları sadece tespit etmek yeterli değildir. Toplumumuzu âdeta tek ayaklıymış gibi gösteren bu eşitsizliğin sosyal, kültürel, ekonomik, hukuki ve siyasi nedenleri vardır. Bu nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler üretmeden bu hususta atılacak adımlar iyi niyetli, ancak sonuçsuz adımlar olarak kalacaktır.

Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün verilerine göre ülkemizde, örneğin her 3 kadından biri şiddete uğramaktadır, asıl acı olan bu kadınların yaklaşık yüzde 65’inin bu şiddeti “Elbet bir haklı nedeni vardır.” şeklinde algılamasıdır. Kadınların yüzde 20’si okuma yazma bilmemektedir. Kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 22’lere kadar düşmüştür. Yine yaklaşık 2.500 kadın, her yıl, anne olmak isterken yaşamını kaybetmektedir gibi can acıtıcı veriler ortada durur ve bununla ilgili proje ve çözümler üretemez iken çıkaracağımız bu yasanın bu sorunu çözmede ne kadar çare olabileceğini yüce Meclisin takdirlerine arz ediyorum. Kısaca, meselenin özüne inmek, popülist söylemlerden kaçınmak gerektiğini söylüyorum. Bir de çözüm üretirken bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin ürettiği bilgi ve tecrübelerinden istifade etmenin önemini de yine vurgulayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her parti gibi Milliyetçi Hareket Partisi de kadının karar mekanizmalarına katılımı yönünde kendi zaviyesinden bu eksikliği görmekte hem parti içinde hem de yerel ve genel siyasette daha çok kadınımızın görev almasını arzulamakta ve bunu teşvik etmektedir. Bu hususta gerek Meclisimizin gerekse sivil toplumun üreteceği çözümlerde yer almaya ve gayret göstermeye hazırdır. Çünkü karşılıksız sevdiğimiz aziz Türk milletini kadını ve erkeğiyle birlikte seviyoruz. Sayın Genel Başkanımızın bu hususta teşkilatlarımıza birçok talimatları olduğunu da kamuoyuyla bir kez daha paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu düşüncelerle Meclisimizde çıkarılacak yasanın toplumumuza, ama özellikle tüm kadınlarımıza hayırlı olmasını, kadını ve erkeğiyle özlenen medeniyet düzeyini yakalamış toplumsal yapının ortaya çıkışında olumlu katkılar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak.

Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Ne yazık ki, bir hafta önce büyük bir kadın dayanışması ve uzlaşı içerisinde bu Meclisin gündemine getirdiğimiz tasarı üzerinde son dakikada AKP Hükûmetinin, AKP Grubunun yapmak istediği değişiklik hepimizin şevkini, heyecanını ve umutlarını bir parça kırmıştır. Bu nedenle, öncelikle teessüflerimi belirtmek istiyorum ve bu durumun arkasında yatan nedenlere ilişkin biraz açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Bu yaklaşımın en önemli göstergelerinden birisi, AKP’nin her zaman olduğu gibi yine bir kandırma siyasetiyle bizi yüz yüze bıraktığını görüyoruz ve bu konu gerçekten siyasi etiğe hiçbir şekilde sığmayan bir durum. Daha bir hafta önce komisyonun tüm üyelerinin, çoğunluğu AKP’li olan komisyonun tüm üyelerinin oy birliğiyle kabul edilerek ve bütün kadın örgütlerinin desteğini alarak buraya getirilen teklifte bir değişiklik yapılması ve bunun AKP Grup Başkan Vekili tarafından da bizzat şu cümleyle açıklanması hepimizi derinden üzmüştür: “Aslında bizim arkadaşlarımız orada da muhalefet edecekti ama biz dedik ki, etmeyin, nasılsa Genel Kurulda değiştiririz.” Bu nedir? Bu, çok açık ve net bir şekilde, “Biz sizi kandırdık, biz bütün kadın örgütlerini kandırdık, bu yasanın çıkmasında emeği geçen herkesi kandırdık.” demektir. Bunun ne siyasi etikle ne siyasi ahlakla hiçbir alakası yoktur ve bu çatı altında hiçbir siyasi partinin ve hiçbir milletvekilinin böyle davranmaması gerektiğini düşünüyoruz.

İkincisi, bu şunun da göstergesi: Bu çoğunluk diktatörlüğünün, demokrasiyi anlamamanın da göstergesi, “Benim nasılsa sayısal çoğunluğum var, istediğimi getirir, bu Genel Kurulda yaptırırım.” mantığıdır. Oysa demokrasi çoğulculuk rejimidir, başkalarının da görüşlerini dikkate alan, bunları da hesaba katarak politika yapma rejimidir. Eğer AKP Hükûmeti kendi sayısal çoğunluğuna dayanak burayı yönetecekse ve bu Meclisteki çalışmaları bu mantıkla yürütecekse lütfen bizi buna alet etmesin. Sayısal çoğunluğu komisyonda da vardır, o sayısal çoğunluğuna dayanarak komisyondan istediği şekilde yasalarını çıkartsın ve desin ki: “Benim demokrasi anlayışım bu kadardır. Ben, sayısal çoğunluğum neyi gerektiriyorsa, canım ne istiyorsa çoğunluğuma dayanarak bunu yaparım.” Kimseyi de bu, kendi, kandırma siyasetine ve sahte demokrasi siyasetine alet etmesin.

Bu tutumun bir başka göstergesi, aslında AKP Hükûmetinin sıkça, burada lafını ettiği uzlaşma kültüründen ne kadar uzak olduğunun en temel ve en açık göstergesidir. Günlerce konuşulmuş, tartışılmış, komisyonda herkes konuşmuş tartışmış ve üzerinde mutabakata varılmış bir konuyu hiçbir gerekçe de sunmadan “Canım, ne olur ki bir kere de AKP Grubunun dediği olsun.” mantığıyla… Hani haklı bir gerekçesi varsa, tamam, biz geri adım atalım. “Neden değiştiriyorsun bu ismi?” diyorsun. “Yok, hiçbir şey değişmeyecek, amacı aynı kalacak, görevleri ve sorumlulukları aynı kalacak. Sadece, benim dediğim olsun diye ben adını değiştiriyorum.” diyor. Sayın Bakanımızın bize yaptığı açıklama bu. “Zaten bir şey değişmeyecek. Bir kere de benim grubumun dediği olsun.” diyor. Böyle bir siyaset anlayışı olabilir mi, böyle bir demokrasi anlayışı olabilir mi, böyle bir uzlaşma anlayışı olabilir mi? Yani, bütün bunların gerçekten muhasebesinin çok iyi yapılması ve bundan sonraki, bu Meclis çatısı altında yapılacak çalışmalara etkisinin görülmesi gerekirdi ve yine uzlaşma kültüründen o kadar uzak bir yaklaşım ki…

Tamam, vazgeçtik, sizin dediğiniz olsun, şunu ekleyelim: Kadın erkek ve fırsat eşitliği. Hepimiz Türkçeyi çok iyi biliyoruz. Oradaki “ve” bağlacı hem kadın erkek eşitliği hem de fırsat eşitliği anlamına gelecekti. Bu “ve” bağlacının bile oraya konulmasına karşı çıktılar. Neden? Sadece ve sadece “benim dediğim olsun” mantığıyla. Eğer böyleyse, gerçekten, bu, siyasi ahlak açısından sorgulanması gereken bir yaklaşım ama böyle değilse de ardında bu komisyonun amacına dönük başka bir yaklaşımları varsa bunu da çıkıp açıkça konuşmaları lazım. O zaman “Biz kadın erkek eşitliğini aslında düşünmüyoruz, fırsat eşitliğini yanına ekleyerek bu durumu kurtarmak istiyoruz.” desinler. Ya “Amacımız farklı.” desinler ya da “Biz, sadece ve sadece kendi dediğimin siyasetini yaparım anlayışında olan diktatörlük anlayışına sahip bir siyasi partiyiz.” desinler. Bu ikisini, gerçekten ikisinden biri dışında başka bir yorum ve mantık, iki günden beri yaptığımız görüşmeler sonucunda başka bir yorum çıkartamıyorum ama bir başka yorum daha çıkartabiliriz bu tutumdan: Demek ki AKP Hükûmeti ve AKP, Avrupa Birliğinin baskısıyla yaptığı bu değişikliklerin aslında amacını hazmedemiyor ve bir şekilde bu yasal değişikliklerin içini boşaltmanın telaşına düşüyor. Esas özü bu. Bu, diğerlerinin hepsi, gerçekten burada hiçbir şekilde, siyaseten de bizim hiçbir partiye yakıştırmak istemediğimiz yorumlardı. O zaman, eğer Avrupa Birliğinin dayatmasıyla bu yasayı çıkartıyorsa, Avrupa Birliğinin sosyal politikalar konusundaki başlığının müzakereye açılması için bir zorunluluk şart olarak gördüğü için bunu çıkartıyor ama kendi zihniyetine de ters geldiği için içini boşaltmak istiyorsa bunu da çıkıp burada siyaseten açıkça savunsun. Desin ki “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadın ve erkek fıtratı gereği zaten eşit olamaz, eşit değildir. Ancak ve ancak ben var olan imkânlardan lütfederim, onların da eşit imkânlardan yararlanmasını sağlayabilirim. Bu da benim lütfumdur.” desin. Eğer yaklaşımı buysa, bunu da çok açık ve net bir şekilde çıkıp buradan söylesinler.

Gerçekten, ben bu kadar sert bir konuşmayı yapmayı hiç düşünmezdim. İki yıldır bu Meclisteyiz. Özellikle Sayın Nimet Çubukçu’nun Bakanlığıyla ilgili görüşmelerde, gerek komisyonda ve gerek burada üslubumuza, yaklaşımımıza ve kadın bakış açımıza uygun bir yaklaşımla bu tartışmalara her zaman dâhil olmaya özen gösterdik. Kadın politikaları konusunda yapılan birçok yanlışa rağmen sert bir üslup kullanmadık. Dışlayıcı, reddeden, kadını rencide eden bir yaklaşım içerisine girmedik. Kabine içerisinde tek bakandır. Bizim bunu korumamız lazım, kadın sayısını artırmamız lazım. Varsa eksikleri de hep beraber bunu gidermenin yollarını aramamız gerekir dedik. İki yıldır burada, ne komisyonda ne de burada, Sayın Nimet Çubukçu’nun bakanlığıyla ilgili hiçbir konu görüşülürken, rijit bir konuşma, sert bir konuşma, zora sokan bir konuşma yapmadık ve bir sürü de problem var, kadınlar konusunda yaşanan dünya kadar sorun var ama bunları bu üslupla dile getirmedik fakat son bir hafta, on gün içerisinde yaşananlar ve dünden bu yana uzlaşma konusunda yaptığımız her tür öneriye karşı kesin bir ret duvarıyla karşılaşmak, sonuçta bizi bu noktaya getirdi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Emir demiri keser!

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Evet, sonuçta, ben yine de şuna inanmak istiyorum: Sayın Nimet Çubukçu’nun da içine sinmemiştir bu, erkek egemen zihniyetin sonuna kadar hâkim olduğu AKP’nin dayatmaları sonucunda, parti politikalarını dayatmaları sonucunda o da buna boyun eğmiştir diye düşünüyorum, böyle düşünmek istiyorum, iyi niyetle böyle yaklaşmak istiyorum ve bunu da yine kadın mücadelesiyle, kadın hareketinin yürüttüğü mücadeleyle aşılacak bir sorun olarak görmek istiyorum.

Neden bu kadar karşı çıkıyoruz? Birkaç cümleyle de bunu açıklamak istiyorum. Fırsat eşitliği başlangıç itibarıyla eşitler arasındaki duruma uygulanabilecek bir durumdur. Zaten şu pozisyonda eşit olsaydı kadınlar ve erkekler, fırsat eşitliği yeterli bir politika olabilirdi. Bundan sonraki süreçte var olan imkânların eşit yararlanmasını öngörmek bundan sonrada eşitliğin devamını öngörmek anlamına gelirdi ama biz burada her gün konuşuyoruz, kadınlar ve erkekler eşit değil, kadınlar hangi göstergeye bakarsanız bakın, ekonomi mi, istihdam mı, mülkiyet sahipliği mi, sosyal statü mü, bürokrasideki yetkinlik mi, siyasette temsiliyet mi, hangi konuya bakarsanız bakınız kadınlar erkeklerin en az 4-5 kat daha gerisindeler.

Eşit pozisyonda olmayanlara tanınan fırsat eşitliği, var olan eşitsizliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Zaten bugün Türkiye’nin kadın politikalarında tıkandığı nokta da budur. Yasalarda yapılan düzenlemelerin uygulamada duvara çarpması ve doğru sonuçlar vermemesinin nedeni de budur. Ortada çok ciddi bir eşitsizlik ve ayrımcılık vardır. Bundan sonra eğer kadın erkek eşitliği konusunda stratejik bir yaklaşım kabul ediliyorsa pozitif ayrımcılığı öngören…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…var olan eşitsizliği ortadan kaldırmayı öngören politikalara ihtiyaç vardır. Ama siz bu Komisyonun adını “Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak koyduğunuz sürece, bu Komisyonun amacını, görevlerini ve çalışma alanını, sanki kadınlar ve erkekler eşitmiş gibi bundan sonraki imkânların eşit paylaşılmasına endeksleyen bir yaklaşıma getirirsiniz. Bu, çok açık ve nettir. Ben, AKP içerisinde politika yapan kadın arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun bunun farkında olduğunu biliyorum, hiç de öyle adını değiştirmekle bir şey değişmez olmadığını çok iyi bildiklerini biliyorum. Ama parti politikaları, partideki bu zihniyet, kadın erkek eşitliğini hazmedemeyen bu zihniyet sonuçta galip gelmiştir ve AKP’deki kadın arkadaşlar da buna direnememişlerdir. Bunu da acı bir şey olarak görmek istiyorum.

Ama, ben, bir tek cümleyle, yıllardan beri bu yasanın çıkması için emek ve çaba sarf eden, emeği geçen, kadın hareketinin her bir üyesine, her bir örgütüne çok çok teşekkür ediyorum ve bu yasanın bundan sonra daha iyi bir şekilde çıkmasının mücadelesine de devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Nimet Çubukçu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

On dakika süreniz var.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle burada çok önemli ve çok anlamlı bulduğum bir komisyonun kuruluşu üzerinde görüşme yapıyor olmaktan ve bu görüşmelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ümidimi koruyarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Komisyon görüşmeleri esnasında ve şahsıma atfen kullanılan bazı kelimeleri, hem siyasi nezakete hem uzlaşma kültürüne hem de kadın dayanışması adına doğrusu yadırgadığımı söylemek istiyorum. Hem kadın dayanışmasından söz edeceksiniz hem siyasi nezaketten söz edeceksiniz hem uzlaşma kültüründen söz edeceksiniz, arkasından da “çoğunluk diktatoryası”, AK PARTİ’li kadınlar erkek egemen kültür içerisinde boyun eğmişlerdir.”, “Bu böyle değiştiği için şu şöyle olmuştur.” gibi gerçekten siyasi anlamda bu yorumlara asla yol açamayacak bir şekilde suçlayacaksınız!

Şimdi, öncelikle Komisyonda, Komisyon görüşmeleri esnasında -orada bulunan sorumlu bir Bakan olarak- orada da arkadaşlarımız “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği” olarak Komisyonun adının değiştirilmesi teklifini vermişlerdir. Dolayısıyla Komisyonun adının öyle veya böyle olması ne Komisyonun amacını ne görevlerini ne yetkilerini ne de bu anlamda ifa edeceği görevleri değiştirecek bir unsur değildir. Ama bugün burada, Genel Kurulda -ki daha sonra da göreceğimiz gibi- bazı maddeler üzerinde önergeler verilebilir ve bu konuda ısrarcı da olunabilir. Ben Bakan olarak da kendi adıma orada da söyledim, bu önerge verilirken de, bir kere her şeyden önce verdiğimiz teklif bizim “Fırsat Eşitliği komisyonu”dur. Dolayısıyla Avrupa Birliğinde, özellikle, yer alan ülkelerde -neredeyse on beş ülkede- aynı şekilde neredeyse yer alması, Avrupa Parlamentosu çatısı altında “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak aynen böyle kuruluyor olması, kurulmuş olması -Belçika’da, Almanya’da, Fransa’da, İspanya’da- bir terminoloji uyumlulaştırması da bizim açımızdan önemlidir.

İkincisi: “Uyum” dediğimiz şey, Allah aşkına, sadece sizin dediğinizin olması mıdır? Koskoca bir grup… Sizinle yaptığım konuşmayı da burada yalan yanlış, anladığınız ve algıladığınız şekilde aktarmanızı doğrusu çok yadırgıyorum. Yaptığım konuşmada size aynen şunu söyledim: Cumhuriyet Halk Partisinin, Demokratik Sol Parti Milletvekilinin ve AK PARTİ’nin tüm kadın milletvekillerinin verdikleri teklifler birleştirilmiş, bütün maddeler konusundaki önergeler kabul edilmiş ve uzlaşmayla çıkarılmıştır. Dolayısıyla, burada uzlaşma kültürüyse eğer bunun en iyi örneğini sergilediğimizi düşünüyorum şu konuda ama koskoca bir grup ve bu konuda da bir talep var. “AK PARTİ Grubunun dediği hiçbir şey yapılmayacak, bizim dediğimiz olursa eğer uzlaşacağız.” Böyle bir uzlaşma kültürü yok, böyle bir anlayış yok. Öyle olmadığı zaman da “çoğunluk diktatoryası”, “AK PARTİ’li kadın milletvekilleri erkek egemen kültürün emri altında” gibi oradaki kadın milletvekillerini rencide edecek, aşağılayacak bir üslup kullanmış olmanızdan dolayı da son derece müteessirim.

Dolayısıyla, arkadaşlar, burada her şeyden önce birbirimizi anlamamız lazım. Bu ülkede her ne kavga çıkıyorsa terminoloji üzerinden çıkarmanın da anlamsızlığına bir vurgu yapmak istiyorum ama burada bunun olmaması için bu kadar büyük bir kavga verilmesi doğrusu içerik itibarıyla da çok anlamlı değil.

Bir kere her şeyden önce hem 1’inci maddede yer alan kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik hususlar hem de 3’üncü maddede yer alan hususlar, öte yandan Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yer alan ve CEDAW gereği zaten “Fiilî eşitlik sağlanıncaya kadar ülkelerin yoğun çalışmalarının sürdürülmesi.” ilkesinden hareketle bütün bunlar zaten ilkesel olarak kabul edilmiştir.

İktidar olarak 58, 59 ve 60’ıncı hükûmetler döneminde, kadın hakları alanında yasal anlamda -eğer göz önüne alırsanız- devrim niteliğindeki değişiklikler bu dönemde olmuştur. Bizim, kadın hakları alanında bu topluma, bu ülkenin kadınlarına verilmiş sözlerimiz var ve bunları gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla, bunları gerçekleştirirken bir taraftan bu normatif anlamda gelişmeyi sağlarken, diğer taraftan da bu hakların hayata geçirilmesi, bizatihi kadınların hayatlarında hissettirilmesi için çalışıyoruz. İşte bugün Meclis çatısı altında, yasama denetimi altında bir kurumsal mekanizmanın kurulması için mücadele ediyoruz.

Bugün gösterilen bu uzlaşmaz kültür -her ne kadar grubum ve ben uzlaşmaz gibi gösteriliyorsam da- doğrusu bu konuda çıkarılan ihtiraz bana Anayasa’nın 10’uncu maddesi üzerindeki tartışmaları hatırlattı. Anayasa’nın 10’uncu maddesi değişirken de Türk Ceza Kanunu değişiklikleri yapılırken de burada yapılan konuşmalarda, tam tersine, AK PARTİ’nin bu değişikliklerinin kadınların aleyhine olduğu, dolayısıyla bu değişikliklerin kadınların hayatında bir ilerleme değil, gerileme olacağı sözleri söylendi. O günkü konuşmalara atfen Oya Araslı’nın, Anayasa Komisyonu üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekilinin o gün bu kürsüde Anayasa’nın 10’uncu maddesi değişirken yaptığı konuşmaları da hatırlıyorum.

Muhalefet her zaman… Bu konuda da tutum eğer alınacaksa iktidar ile muhalefetin; muhalefet edilmemesi gereken konularda da muhalefet edildiğine bu kürsü tanıktır. Ama biz iktidar olarak bir çoğunluk diktatoryası anlayışı değil… Bunu reddediyorum ve son derece rahatsız olduğumu söylemek istiyorum. Gösterdiğimiz uzlaşma kültürünün yansımasının ve anlayışının da bu denli ters olmasından da rahatsızım. Dolayısıyla, bütün bu kanunlar geçerken gösterilen tepkiler, bu kürsülerde izah edilen şeyler daha sonra “Evet, bu kanunları kadın hareketi ve biz başardık.” şeklinde de övünme vesilesi olmuştur. Yani, ben bunları da biliyorum, yani “Biz başardık.” denmiştir. Bugün, biliyorum ki bu düzenleme geçtikten sonra bu çatı altında görev yapan bütün milletvekilleri, bütün gruplara ait milletvekilleri bunun gururunu birlikte paylaşacağız. Dolayısıyla, bu gururu birlikte yaşayalım. Bu ülkenin kadınları bugün burada bir çatışma değil, buradan uzlaşmayla çıkacak bir komisyonun kendileri için oluşturacağı hak ve fırsatlar konusunda kendilerine ne sağlayacağı konusunda ümitvarlar. Dolayısıyla, bu ümitleri bu anlamda bir çatışma kültürüne kurban etmeyelim diyorum. Dolayısıyla, bizim iktidar olarak burada çoğunluk değil, başından beri mevcut görüşümüzü koruduğumuzu bir kez daha söylemek istiyorum.

Anayasa Komisyonunda bu, bu şekilde olabilir ama bugün Genel Kurulun yetkisi, Genel Kurulda çeşitli önergeler olabilir, sizlerden de olabilir ve biz gerçekten o Komisyonda söylenen her şeyi bir uzlaşma kültürü içerisinde gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Haksız ithamlarla, tekraren söylediğim gibi, siyasi nezakete, uzlaşma kültürü kavramına, demokrasi anlayışı ve algılamasına, terminolojiye ve kadın dayanışması adına söylenen bütün sözlere bu içerikte itirazlarımı Genel Kurulla paylaşmak istedim.

Bundan sonraki maddelerde de göstereceğiniz destek için şimdiden bütün Genel Kurul ve gruplar adına teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahıslar adına ilk söz Aksaray Milletvekili Sayın İlknur İnceöz’de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın İnceöz.

Süreniz beş dakika.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı  Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Kanun teklifinin 2’nci maddesinde Komisyonun kuruluşuna ilişkin hususlar belirlenmiştir. Buna geçmezden evvel, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulmasının üzerinde, “Kadın Erkek Eşitliği” ya da bugünkü tabirle kadın erkek fırsat eşitliği komisyonunun kurulmasının önemine değinmek istiyorum. Çok değerli milletvekillerim, adı her ne olursa olsun, ister Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu olsun ister Fırsat Eşitliği Komisyonu olsun, dün itibarıyla başladığımız ve bugün Genel Kurulda görüşmelerini sürdürdüğümüz ve geleceğe dair yaptığımız, oluşturduğumuz komisyon hakikaten çok önemli ve reform niteliğindedir. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman görmekteyiz ki “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”dur. Bu anlamda, isim üzerinde çok takılmak, içi boş mudur dolu mudur tartışmaları üzerinde durmak istemiyorum çünkü temel itibarıyla haksız ve yersiz tartışmaların, yapılan güzel çalışmaları gölge altında bırakmaktan başka herhangi bir şey ifade ettiğini düşünmüyorum.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce cinsiyet eşitliğinin sağlanması için çıkarılan ve yasaların çokluğundan öte, toplumun cinsiyet eşitliği bilincine ve duyarlılığına kavuştuğunda gerçek anlamda bir eşitlikten ve demokrasiden bahsedilebileceği evrensel bir gerçekliktir. Biz Hükûmet olarak, çıkarılan yasaların benimsenmesi ve halkın bilinçlenmesi için yasaları projeler ve kampanyalarla desteklemekteyiz. Bunlardan en önemlisi, sırf kadın oldukları için şiddete maruz kalan kadınların bilinçlenmesi amacıyla “Kadına Yönelik Şiddete Son” kampanyası Anadolu’da birçok kadının sesi olmuştur. Yine fırsat eşitliğinin sağlanması, daha çok kız çocuğunun okutulması için “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile kız çocuklarımızın eğitim düzeyi yükseltilerek son derece başarılı bir şekilde kız çocuklarımız okullara kavuşturulmuştur.

1934 yılında kadına seçme seçilme hakkı verilmesine rağmen, ilk defa milletvekili olarak Meclise girmiş, daha sonra 2007’de.. 1935 yılında yüzde 4,6 olan vekil oranı 2007 seçimleriyle yüzde 9,1 seviyesine çıkarılmıştır. Elbette ki bunları yeterli görmüyoruz. Dün Sayın Başbakanımızın grup toplantısında da belirttiği üzere, biz, her 3’ten 1’inin yerel yönetimlerde kadın olmasını tercih ediyoruz, aynı önemi gençlerimiz için de veriyoruz. Sadece yasalarla değil, fikir ve zihniyet dönüşümüyle de biz bunun arkasında kararlılıkla durduğumuzu uygulamalarımızla göstermekteyiz. Kadınlar için en önemli haklar, 1926 Medeni Kanun’un kabulü, 1934 yılında kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi çok önemlidir bu anlamda.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne ilk imza atan ülkelerden bir tanesidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi konusunda önemli çalışmalar da yapılmaktadır. Kadın erkek eşitliği bakış açısıyla hazırlanan Medeni Kanun 2002’de yürürlüğe girmiştir. Yine 2003’te aile mahkemeleri kurulmuş, 2004’te Anayasa’nın 10’uncu ve 90’ıncı maddelerinde kadın erkek eşitliğini güçlendirecek nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. 2004 yılındaki Türk Ceza Kanunu’nda kadının lehine düzenlemeler yer almış, yine 2003 yılında yapılan değişikliklerle -İş Kanunu’ndaki değişiklikler-, 2004’te Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası yürürlüğe girmiştir. Ailenin Korunmasına Dair Kanun olmak üzere daha burada sayamayacağımız pek çok yasal düzenlemeler Hükûmetimizin bunun arkasında ne derece durduğunun göstergesidir. Cinsiyet eşitliğini gözetmek konusunda Başbakanlık genelgesi de bunlara ilave edeceğimiz düzenlemelerden bir tanesidir.

Hükûmetimiz döneminde gerçekleşen bu hızlı değişim ve dönüşüm, toplum düzeyinde proje ve kampanyalarla desteklenmeye çalışılsa da elbette ki biz yeterli olduğunu düşünmüyoruz. İşte, bu nedenle, bugün, burada isminin üzerinde çok tartışmalar yapılmaya çalışılsa da İspanya, Fransa, Portekiz ve İngiltere gibi ülkelerde de “Kadın hakları” veya “Fırsat eşitliği” adı altında ya da “Fırsat eşitliği komisyonları” olarak yapılandığını görmekteyiz. Biraz evvel söylediğim üzere, bu örnekler de göstermektedir ki bunun üzerindeki tartışmanın hiç kimseye bir faydası yoktur. Biz tabii, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üzerinde kadınlarımızın yekvücut, aynı söylemler üzerinde birleştiklerini gösterir bir tutum içerisinde, uzlaşıcı olduklarını burada da göstermelerini tercih ederdik fakat ne yazık ki görmekteyiz ki bu anlamda da kısır döngü bir çekişme mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum  tamamlayın lütfen.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Ben, bugün, burada görüşülmeye devam eden ve ümit ediyorum ki çok kısa sürede de yasalaşacağını, Genel Kuruldan geçeceğini düşündüğüm Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun reform niteliğinde bir düzenleme olduğunu düşünüyor, Avrupa’ya uyum açısından da çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak suretiyle bu Komisyonun oluşturulmasında, yasa teklifinin oluşturulmasında emeği geçen, kadınlara verdiği değer niteliğiyle de Sayın Başbakanımıza başta olmak üzere, daha sonrasında çok değerli Bakanımıza ve yine bürokratlara, çok değerli hanım milletvekillerimize, çok değerli erkek milletvekillerimiz de dâhil olmak üzere bugün burada katkılarını sunan herkese teşekkür ediyor, yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Şahıslar adına ikinci söz hakkı Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ta.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Her ne kadar biraz önce görüşülmüş olan 1’inci maddede bu teklifin adı değişti ise de şu anda önümüzde yazılı metin bu olduğu için bu hâliyle ismini vermeyi uygun buldum. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bu teklifle resmen kurulacak olan Komisyonun, başta kadınlarımız olmak üzere hem milletimize hem de ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu girişimi desteklediğimi belirtiyor ve bunda emeği geçen, başta kadın milletvekillerimiz olmak üzere herkesi kutluyorum.

Ancak, bu vesileyle, gerek dünyada gerekse Türkiye’mizde bazı gerçekleri ve yapılması gerekenleri de sizlerle kısa bir süre de olsa paylaşmak istiyorum. Başta, Türk-İslam kültüründe kadının ne denli önemli bir yere sahip olduğu hepimizce yakından bilinmektedir. Kadınlarımız, her şeyden önce, çocuklarımızın anası, ailede ve toplumda vazgeçilmez bir birey, evin direği, cennetin ayakları altında olduğu müjdesiyle asırlar önce müjdelendirilmiş kutsal bir bireydir. Ancak, bu özel yerlerine karşın toplumda hak ettikleri yerlere de gelemediklerini söylemek çok yanlış olmasa gerek.

Yine yayımlanmış bazı verileri sizlere aktararak bu tezimi doğrulamak istiyorum. Dünyadaki yaklaşık 1,5 milyar yoksul insanın yüzde 70’inin, 27 milyon dolayındaki mültecinin de yarısının kadınlardan oluştuğu bir gerçek. Birleşmiş Milletler araştırmalarına göre, küresel üretimin yaklaşık üçte 2’si kadınlar tarafından gerçekleştirilmesine rağmen kadınların küresel gelirden aldıkları pay ise yaklaşık yüzde 10’lar düzeyinde. Yine kadınların mal varlıklarının ise sadece toplam varlıkların yüzde 1’i dolayında olduğu bu verilerden anlaşılmakta.

Türkiye’de de durumun çok farklı olmadığını söyleyebiliriz. Örneğin, TÜİK verilerine göre her yıl Türkiye’de çalışabilir durumdaki kadınların yüzde 25’i iş gücüne katılıyor. Bu oran 1990’larda yüzde 35’ler seviyesinde iken bugün yüzde 25’lere düşmüş. İstihdam edilen toplam 6 bin dolayındaki kadının ise yüzde 72’si kayıt dışı olarak faaliyet gösteriyor.

Birleşmiş Milletlerin 2004 İnsani Kalkınma Raporu’na göre, ilk, orta ve yüksek eğitimde kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 68. Türkiye bu oranda dünyada 110’uncu sırada. Okuma yazma bilmeyen kadın nüfusu ise yaklaşık 5,5 milyon civarında.

Türk kadının siyasetteki yeri de biraz önce, -benden önce- konuşan değerli kadın milletvekilimiz tarafından belirtildi. Kısaca, Türkiye Avrupa Birliği ortalaması olan yaklaşık yüzde 20’lerin  -siyasetteki temsil oranı açısından-  çok gerisinde bir ülke durumunda.

Türk kadını ilk kez 1843’te Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldığı ebelik eğitimiyle sosyal hayatta yerini almaya başlamış. İş yaşamına 1897’de ücretli işçi olarak giren kadınlarımız 1913 yılında da devlet memuru olma hakkını kazanmıştır. İlk kadın belediye başkanı Müfide İlhan 1950’de Mersin’den seçilirken ilk kadın bakan Türkân Akyol 1971’de, ilk kadın vali Lale Aytaman 1991’de atanmış, ilk kadın başbakan da Tansu Çiller Hanımefendi 1993’te hükûmeti kurmuştur. Bugün kadınlarımızın geldiği değişik makamlar hepimizin malumudur. Bu açıdan da kendilerini yapmış oldukları başarılı çalışmalardan dolayı tekrar kutluyorum.

Kocasının yanında kendi soyadını alma hakkı kazanılmış, 1997 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİM IŞIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…on üç il valiliği bünyesinde kadının statüsü birimleri kurulmuş, kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte kendi soyadını kullanabilmesi de yine 1997 yılında Medeni Kanun’da yapılan bir değişiklikle onlara verilmiş durumdadır.

Evet, sözlerimin sonunda, ülkemizde her anlamda vazgeçilmez bir birey olarak yerini almış olan kadınımızın bundan sonra hak ettiği yere gelmesi konusunda başta kadın milletvekillerimiz olmak üzere erkek milletvekillerimiz de üzerine düşeni yapacaklardır. Ancak hepimizin de malumu ki kadınımızın uğradığı şiddet başta olmak üzere birçok haksızlıkların toplumun gerçekleri ve kaçınılmazları olduğu da bilinmekte.

Başta kadın temsilciler olmak üzere tüm Türk kadınlarını bu elde ettikleri yeni haktan dolayı kutluyor, hepsine saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Arıtman…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Komisyonun ismiyle ilgili AB ülkelerinden verdiğiniz örnek inandırıcı olmamıştır çünkü medeniyetler arasındaki zaten bakış açısındaki temeldeki farklılık kadına bakış açısıdır. Batı medeniyetlerinde kadın eşit bireydir zaten, eşit hakka sahip eşit bireydir. Onun için orada isim önemli değil ama bizde sorun kadını eşit haklara sahip, eşit birey görmeme, ikinci sınıf insan olarak görme sorunudur ve çözüm için yapmamız gereken, toplumsal zihniyet değişimini sağlamaktır. Bu zihniyet değişimi için Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği” olması çok önemliydi. AKP’nin bu ismi istemeyip değiştirmesi acaba gerçek anlamda bir kadın erkek eşitliğini istememesinden midir diye soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbatur

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana bazı şeyleri ben de hatırlatmak istiyorum. Çünkü Türk Ceza Kanunu görüşülürken kadın örgütlerinin, Cumhuriyet Halk Partisinin talep etmesine rağmen “Namus saikiyle işlenen cinayetler müebbet hapisle yargılanır.” ifadesi yasaya giremedi, sadece töre saikiyle işlenenler girdi. Bugün görüyoruz ki pek çok davada pek çok kadın namus adına öldürülüyor ve bu kadınlarla ilgili yargılamada sorunlar yaşanıyor. Aynı tür sorunlar yaşanmasın diye burada “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olması için uğraşıyoruz.

Aynı şekilde tekrar hatırlatmak istiyorum: Anayasa’nın 10’uncu maddesi değiştirilirken Cumhuriyet Halk Partisi “Kadın erkek eşittir, devlet bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür.” maddesinin arkasına “Kadınlar için pozitif ayrımcılık yapılabilir, bu ayrımcılık sayılmaz.” ibaresinin eklenmesini istemişti. Sayın Oya Araslı bu konuda çok çaba sarf etmişti ama bu da konamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

Yok mu Sayın Kaptan?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de kırsal kesimde yaşayan kadınlarımız, hem tarla ve bahçe işlerinde çok zor şartlar altında, fizik gücüyle ve ev işlerinde yorucu olarak çalışıp hem de küçük çocuklarına analık görevini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bunlar, maddi yönden güçsüz, eğitimleri az ve örgütsüz insanlardır. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınlarımızın çocuklarının gündüz saatlerinde eğitimi, beslenmesi ve bakımı için kreşler yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, kadınların iş gücüne katılımı azalan bir eğilim göstermektedir. Kadınların istihdam oranı Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında en düşük seviyede bulunmaktadır. Bu konuda yapılan yasal düzenlemelere rağmen, uygulamada yaşanan sorunlar konusunda Bakanlığınızca yapılan herhangi bir çalışma var mıdır?  Üniversite mezunu kadınlarımız arasında işsizlik oranı çok yüksektir. Bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir? Bu oranı azaltıcı önlemler Bakanlığınızın gündeminde var mıdır?

İkinci sorum Sayın Bakanım: Başbakanlığın ilgili genelgesine rağmen, kadına karşı şiddet vakaları son günlerde büyük artış göstermiştir. Örneğin geçtiğimiz hafta sonu Adana’da bir kadın sokak ortasında şiddete uğradı ve emniyet kuvvetleri olaya çok geç müdahale etmiştir. Emniyet kuvvetleri olaya müdahale edene kadar tesadüfen yoldan geçen 2 vatandaş olayı önlemiştir. İlgili bakanlık genelgesine rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arat…

NECLA ARAT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Komisyondaki üye sayısının partilerin Meclisteki üye sayılarının üye tam sayısıyla orantı içinde belirlenmesi içinize siniyor mu? “Eşitlik Komisyonu” adını taşıyan bir mekanizmada cinslerin eşit temsili ya da olumlu ayrımcılık uygulanarak yüzde 50+1 şeklinde gerçekleşmesi daha uygun olmaz mıydı?

İkinci sorum: Hepinizin bildiği gibi bir toplum her şeyden önce cinsler arasındaki eşitliği, yani kadın erkek eşitliğini sağlamalıdır ki sıra sonra fırsat eşitliğine gelsin. Eşit donanımı olmayanlar zaten fırsatlardan yararlanamazlar. “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” başlığı, yine kadınları harcayarak muhafazakâr çevrelere verilen bir ödün müdür acaba?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle Sayın Arıtman’ın söylediği… “Medeniyetler arasında… Yani bu isim değişikliği yapılırken doğrusu, evet, o ülkelerde öyle olabilir ama bizim ülkemizde medeniyetler arasında bir fark var. Batı’da kadın eşit birer birey, batı medeniyetinde, ülkemizde kadın insan olarak dahi görülmüyor, eşit bir birey olarak  değil vesaire…” dediniz.

Gerçekten bu anlamda bir medeniyet karşılaştırması yapmayı ve Batı medeniyetini bu anlamda daha daha yukarıda bir yerde görmeyi doğrusu anlamlı bulmuyorum çünkü eğer o toplumlarda da böyle bir sorun olmamış olsaydı ne böyle mekanizmalar olurdu ne de böyle kurumlar olurdu. Batı da kendi medeniyeti içerisinde kadın hakları açısından son derece problematik, son derece sorunludur. Bakın hâlâ daha tüm dünyada da ülkemizde olduğu gibi kadına yönelik şiddet başta olmak üzere kadın sorunları Batı’da da tüm hızıyla sürüyor. Nasıl ki 19’uncu yüzyılda başlayan bir hak hareketi, kadın hareketi, 21’inci yüzyıla girerken neredeyse benzer söylemlerle, benzer taleplerle ilerliyor. Eğer dünya bu konuda bu kadar ileri gitmiş olsaydı ben, bugün bu konuları hâlâ konuşuyor olmazdık diye düşünüyorum.

O açıdan, kendi ülkemiz medeniyetiyle Batı medeniyetini karşılaştırıp Batı medeniyetini daha yukarıda görme gibi bir anlayışı da ben kendi adıma yerinde bulmuyorum. Çünkü, bakın bugün biz bir şiddet raporu açıkladık ama bizim açıkladığımız raporda -benden önce Avrupa delegasyonu temsilcisi de konuştu- her üç günde bir İngiltere’de 1 kadın öldürülüyor. Almanya’da yılda 600’e yakın kadın öldürülüyor ve ev içi şiddet ve cinayet gibi nedenler kadınların artık kanser ve trafik kazaları ölümlerinden daha yüksek oranda gerçekleşiyor. Bu sadece Avrupa Birliği rakamları değil dünyada da böyle. Dolayısıyla, bunu bir medeniyet karşılaştırmasından ziyade bir dünya gerçeği olarak ele alıp kadınların temel insan haklarının gerçekleşmesi bağlamında ülkemizde de bu çalışmaların ve mücadelenin, çabanın sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kaldı ki bu anlamda tabii ki medeniyetimizle de övüneceğimiz, gurur duyacağımız çok da yönlerimiz var. Özellikle birçok açıdan da karşılaştırdığımız zaman ülkemiz medeniyetinin o anlamda ders alacak değil, ders verecek durumda olduğunu düşünüyorum.

Sayın Erbatur’un söylemi “Gerçekten Türk Ceza Kanunu ve Anayasa değişikliklerinde biz bunları istedik ama olmadı, o zaman da buna muhalefet edildi.” dendi. Gerçekten bugün Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki değişiklik, Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklikler hem bizlerin, siyaseten o dönemde buna katkı sağlayan, bir kadın milletvekili olarak hepimizin gurur duyması gereken şeyler diye söyledim. Dolayısıyla bunun bir muhalefet, sırf muhalefet etmiş olmak için yapılan iyi bir şeyi gölgede bırakma çabasının da doğru olmadığını düşündüğümü söyledim.

Şimdi, Sayın Özdemir…

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Çubukçu, eksiklerini söyledik, muhalefet değil, lütfen… Eksiklerini söyledik.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Şimdi o konu…

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Hâlâ namus cinayetleri devam ediyor, kadınlar öldürülüyorlar.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Erbatur, o konuda sizinle Komisyonda da çok tartıştık.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Hâlâ kadınlar namus adına öldürülüyorlar. Bunu söylemek istedim.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Şimdi ben o konuya ayrıntılı olarak girmek istemedim ama… Şimdi, bakın, töre kavramının içermesiyle… Ben hukukçuyum… 

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Bütün uğraşımıza rağmen “namus cinayeti” terimini kullanamıyoruz bu ülkede.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Müsaade edin. Müsaade edin.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Hâlâ kullanamıyoruz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim, müsaade edin.

Şimdi, namus kavramı ile töre kavramı birbirinden farklıdır ve namus kavramı Türkçede sadece ve sadece kadınlara özgü bir kavram olmadığı gibi, namus ve ahlak kavramları çok geniş manada içermeleri kapsar.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Hiç de öyle değil.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bunlardan bir tanesi iş ahlakı, iş namusudur ve bir kadının…

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Namus kavramı “Erkeğin namusu kadındır.” diyerek kadını namus olarak tanımlayıp kadınlar namus adına öldürülüyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Erbatur… Sayın Erbatur

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bir saniyenizi rica edeceğim. Lütfen...

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Bunu görmezden gelemezsiniz!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Erbatur, bir saniyenizi rica edeceğim.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Cinayete “töre” diyemezsiniz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ben cevap veremiyorum Sayın Başkan, süre ekler misiniz?

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Cinayete “töre” diyemezsiniz, böyle bir şey yok. Töreleri bu işe karıştırmayın. Kadınlar namus adına öldürülüyorlar.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Müsaade ederlerse efendim…

BAŞKAN – Zaten zaman doldu.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Bakan müsaade etsinler de konuşsun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sorumuzun cevabını bekliyoruz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Her şeyden önce…

BAŞKAN – Sayın Bakan bir dakika.

İlginç olan bir şey var; kadınlarla ilgili bir kanun çıkarıyoruz, sorulan sorulara cevaplar alınacak. Dolayısıyla belli bir dikkat içinde karşılıklı sorar ve cevaplandırırsak herkes bundan faydalanır çünkü ben biliyorum ki bütün kadın örgütleri, bütün bu konuyla ilgili yazar, çizer kadın veya erkek arkadaşlar bu komisyonla ilgili kanunun çıkışına yönelik tartışmaları izliyorlar. Kakofoni olursa anlayamayız.

Evet, maalesef zamanınız doldu. Sonuç itibarıyla, şimdi iki dakika süre veriyorum ben size, soruları cevaplandırın.

Buyurun.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Diğer soruya geçeyim.

Şimdi, bu konu da çok tartışma yapılan bir konu. Bir hukukçu olarak, namus kavramını içermesinin yine çok geniş manada olduğunu iddia ediyorum. O gün de bunu savunuyordum. Çocuğuna, beş yaşındaki çocuğuna birisi tecavüz ederken annenin işlediği fiil de namus kavramı içerisinde algılanabilir, anılabilir ve o zaman da yüksek yargı organları bize dediler ki: “Biz bir anneyi bile gerektiğinde koruyamayız bu düzenleme bu şekilde olursa.” Bu bir yerde sadece kadınları değil… Toplumdaki bu suçların sadece mağduru değil kadınlar, faili de olabilir. Dolayısıyla, bu kavramdan hareketle korunması gereken yarar yine kadınların yararıdır. Bu nedenle böyle davranıldı.

Sayın Özdemir, kadınların fizik gücüyle, evet kırsalda hem çalışmaları hem çocuklarına bakmaları, ev sorumlulukları açısından son derece ağır sorumluluklar içerisinde çalışıyorlar, yaşıyorlar. Bu anlamda kadınların özellikle sadece kırsal kesimde değil, yani iş gücüne katılamayan, mesleki eğitimden yoksun bütün kadınlara bu anlamda çok değişik çalışmalar yürütüyoruz, ama kapsam itibarıyla çok uzun. Sayın Özdemir, ben bunu size ayazılı olarak göndereyim, bütün hepsini. Çünkü KOBİ’lerle, istihdama katılım başta olmak üzere kadınların iş gücüne katılımının çok düşük olduğu veya düştüğü… Evet, son on yıl içerisinde kadın istihdamı oransal olarak düşüyor. Bunu biz de izliyoruz. Çeşitli nedenler ve etkenler var. Daha doğrusu, ekonominin dümeni ve tek belirleyicisi, iş ve istihdam politikalarının tek belirleyicisi iktidar ve hükûmetler değildir. Dolayısıyla, ekonomi kendi içerisinde, piyasa koşulları içerisinde şekilleniyor. Bunu desteklemek anlamında beş yıl süreyle kadın istihdamında, kadın çalıştıranların hazine tarafından primlerinin ödenmesi, devlet tarafından karşılanmasından tutun da sayısız tedbirler alınmıştır bu konuda tarafımızdan. Ben bunu da kapsamlı olarak Sayın Milletvekilimize ayrıntılı olarak göndereyim. Ama üniversite mezunu kadınların da kadın istihdamında düşüyor konusu doğru değil, yüzde 60’ın üzerinde. Avrupa Birliği üyelerinden daha yüksek bir oranda üniversite mezunu kadınlarımızın istihdama katılım oranı var. Dolayısıyla…

ŞENOL BAL (İzmir) – Yüzde 30 oranında düşüyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Üniversite mezunlarının.

ŞENOL BAL (İzmir) – Üniversite mezunlarının.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim, bizdeki veriler bunu doğrulamıyor, dolayısıyla ben elimdeki verilerle bunu izah etmeye çalıştım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

328 sıra sayılı kanun teklifinin 2. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Komisyon üye sayısının en az yarısının kadın olması zorunludur.”

 

Sebahat Tuncel

M. Nezir Karabaş

Gültan Kışanak

 

İstanbul

Bitlis

Diyarbakır

 

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

Hasip Kaplan

 

Muş

Iğdır

Şırnak

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, ilgili maddede yeterince açıklık var bu konuda “Kadın milletvekillerine öncelik tanınır.” şeklinde.

Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim, fiilî bir imkânsızlık durumunda komisyon teşekkül edemeyeceği düşüncesinden hareketle katılmıyoruz.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun.

Süreniz beş dakika.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasayı görüşüyoruz iki gündür. Doğrusu, hem Türkiye kamuoyu bunu takip ediyor hem de kadınlar. İlk maddede moral bozukluğuyla başlıyor olmak doğrusu bundan sonraki motivasyonumuz açısından da iyi olmadı.

Sayın Bakanın Gültan Hanım’ın sözlerine yönelik eleştirileri üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. AKP Grubunun erkek egemen zihniyetten bağımsız olduğunu yani kadın bakış açısıyla bir iktidara sahip olduklarını ima etti. Oysa bunun gerçek olmadığını bugün çok net olarak görüyoruz. Bu komisyonun adının değişmesi bile burada aslında erkek egemen zihniyetin ne kadar hâkim olduğunu gösteriyor.

2003 yılında KA-DER’in bir toplantısı vardı “Siyasette Kadının Yeri” diye. Orada KA-DER Başkanlığını yürüten kadın arkadaşımız şöyle ifade etmişti: “Yurdumuz Anadolu, Meclisimiz baba dolu.” Ne yazık ki 2009’a geldik, hâlâ yurdumuz Anadolu ama Meclisimiz hâlâ baba dolu. Belki 50 tane kadın arkadaş geldi, bu noktada önemli bir aşama ama erkek egemen zihniyetin bu Mecliste hâkim olduğunu hiçbir kadın arkadaşımız inkâr edemez, etmemelidir. Biz kadınlar burada bu zihniyetin değişmesi için mücadele ediyoruz.

İşte kadın erkek eşitliği bu açıdan önemli bir komisyondu. Kadın erkek eşitliğinin ana politikalara yedirilmesi ve bu noktada mücadelenin tam da buradan yasalarla birlikte değişmesi konusunda bir adım olacaktı; dün de ifade ettik, tek başına komisyon oluşturmak yetmez, bazı tedbirler de almak gerekir. Sayın Bakan yine Anayasa’nın 10’uncu maddesini ifade etti. Dün de ifade etmiştim, zaten, Sayın Bakan, bu Anayasa Türkiye halklarının ihtiyacına cevap vermiyor, hele kadınların ihtiyaçlarına hiç cevap vermiyor. Kadınlar yıllarca çok mücadele etti, TCK’nın değişmesi, kadına karşı şiddet konusunda bazı adımlar atıldı; siz de ifade ettiniz, Gaye Hanım da ifade etti, bazı adımlar da atılmış olabilir ama bu yasanın, Anayasa’nın kendisinin değişmesi gerekiyor zaten. Bu açıdan, böyle ifade etmek gerekiyor.

Diğer bir konu, hani bizi üzen bir nokta: Bu yasanın, aslında Türkiye’deki kadınlar ve erkeklerin ihtiyacı olduğu için yeni bir sistemsel zihniyet değişikliğiyle ele almaktan ziyade Avrupa Birliği için yapıldığını, yine Sayın Bakanın kendisi ifade ediyor, diyor ki: “Avrupa Birliği literatüründe kadın erkek fırsat eşitliği var.” Avrupa Birliğinde öyle olabilir, biz aynı şeyi kullanmak zorunda değiliz.

Yine Sayın Bakan, bu konuda neden muhalefetin bu kadar ısrar ettiğini, uzlaşmaz olduğunu ifade ediyor. Sayın Bakan, iki gündür biz sizinle uzlaşabilmek için çaba harcadık, hatta şunu önerdik: Bütün siyasi partilerdeki kadın arkadaşlarımızla bir araya gelin, birbirimizi ikna edelim, tartışalım. En son “ve” kelimesini bile kabul etmediniz ve şunu, şöyle ifade ettiniz bu kürsüden: “Biz zaten başından beri bu komisyonun ismini böyle önerdik.” Ee şimdi sormak gerekiyor: Sayın Bakan, biz mi ısrar ediyoruz bu konuda siz mi başından beri aslında uzlaşmaz tavrınızı devam ettiriyorsunuz? Hatta bu konuda, kurnaz bir yaklaşımla da “Nasıl olsa komisyonda çıkmaz; biz, sayısal çoğunluğumuz da var, bu sayısal çoğunluğumuz konusunda bunu ifade edebiliriz.”

Şimdi, verdiğimiz önergeye ilişkin birkaç şey söyleyip bitireceğim. Doğrusu, bu komisyon, sonuç itibarıyla bu yasanın çıkmış olması, kadınların yıllardır verdiği emeğin ve mücadelenin bir sonucu. İstediğimiz gibi çıkmamış olabilir ama bunu gerçekten kadınların istediği bir noktaya getirebilmek için çalışacağız.

Diğer bir konu da, mesela burada konuşan erkek arkadaşlarımız hep kadın arkadaşlarımızı kutladı. Bence erkek arkadaşlarımız da sorumluluk alsın; kadın ve erkek eşitliği. Doğru, sizin ayrımcı bir yanınız var, daha egemensiniz, ülke kaynaklarından daha çok faydalanıyorsunuz ama bu konuda, kadın ve erkek eşitliğinde kadınlar ve erkeklerin eşit şekilde sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum.

Şeye ilişkin de doğrusu bu Komisyon kurulduğunda Komisyonun başkanı umuyoruz ki bir kadın arkadaşımız olur. Ama şöyle bir kaygımız var: Bu Komisyon -hani şey ifade edilmiş olsa da- işte kadın milletvekillerinden ve insan hakları uzmanlarından olur, diye ifade edilmiş olsa da arkadaşlar, önümüzdeki dönemde sadece erkeklerin oluşturabileceği ya da erkeklerin çoğunlukta oluşturabileceği bir komisyon kadın erkek eşitliğini ifade edemez. Çünkü erkek arkadaşlarımız bu zihniyetten kurtulmadıkları için arkadaşlar, kendileri erkekler lehine karar verecek. Dün AKP’li bir kadın arkadaşım ifade etti işte bu köy heyetinin durumunu, ihtiyar heyeti gençlere spor sahası istemiş. Ancak öyle olur, erkeklerin hâkim olduğu komisyonda da dolayısıyla erkeklerin istediği şeyler olur. Bunun önüne geçmek için bu önergemizin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın, lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu Komisyonun, başta kadınlar olmak üzere tüm halkımıza, önemli bir, mücadelesi açısından önemli bir başarı olduğunu ifade ediyorum ve teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama önergemiz var.

BAŞKAN – Önergeyi oylamaya sunmadan önce, bir yoklama talebi vardır.

Sayın Anadol? Burada.

Sayın Arıtman? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Baytok? Burada.

Sayın Erbatur? Burada.

Sayın Güvel? Burada.

Sayın Korkmaz? Burada.

Sayın Çöllü? Burada.

Sayın Yazar? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Bingöl? Burada.

Sayın Serter? Burada.

Sayın Arat? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Tüzün? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Topuz? Burada.

Sayın Aydoğan? Burada.

Sayın Kaptan? Burada.

Sayın Seyhan? Burada.

Sayın Mengü? Burada.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre vereceğim ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunmadan evvel, Komisyon Başkanının bir ifade düzeltme talebi vardır.

Buyurun Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, 1’inci madde görüşülürken biliyorsunuz komisyonun ismiyle alakalı bir değişiklik yapılmıştı -fırsat kelimesinin girmesi- dolayısıyla bu 2’nci madde ve bundan sonraki maddelerde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak zikredilmesi gerekmektedir. Bunu açıklama ihtiyacı duyduk.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bu ifade düzeltmesiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Komisyonun görevleri

MADDE 3- Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun görevleri şunlardır.

a) Kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, Başkanlığın talebi üzerine ya da is-tenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan kanun tasarı ve teklifleri ile kanun hükmünde kararnamelerin kadın erkek eşitliği konusunda TC Anayasasına, uluslararası gelişmelere ve yükümlülüklere uygunluğunu inceleyerek ihtisas komisyonlarına görüş sunmak,

b) Her yasama yılının sonunda Türkiye’deki kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik geliş-melere ve Komisyonun o yılki faaliyetlerine ilişkin bir değerlendirme raporu hazırlamak ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetin bilgisine sunmak,

c) Kadın hakları ile kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olarak diğer ülkelerdeki ve uluslararası kuruluşlardaki gelişmeleri takip etmek, gerektiğinde yurt dışında incelemelerde bulunmak ve bu geliş-meler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek,

ç) Kadın erkek eşitliği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ilişkin gerekli bilgi ve dokümanları temin etmek,

d) Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların kadın erkek eşitliği ve kadın hak-ları konusundaki hükümleri ile TC Anayasası ve diğer ulusal mevzuat arasında uyum sağlamak için yapılması gereken değişiklikleri ve düzenlemeleri belirlemek,

e) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’nca havale edilen kadın erkek eşitliğinin ihlaline ve cinsiyete dayalı ayrımcılığa dair iddialar ile ilgili başvuruları incelemek ve gerekli gördüğü hallerde ilgili mercilere iletmek,

f) Kadın erkek eşitliği konusunda kamuyu bilgilendirici etkinlikler yapmak.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Necla Arat’ta.

Buyurun Sayın Arat. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA NECLA ARAT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 328 sıra sayılı ve adı son dakika değiştirilen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, yani değişiklikle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu hâline getirilen yasa önerisinin 3’üncü maddesi üzerinde görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir toplumda cinsler arasındaki eşitlik perspektifi tüm bireylere mal olmadığı sürece insan haklarından da gerçek demokrasiden de söz edilemez. Bu gerçeği bütün dünya kabul etmiş durumda. Nitekim daha 1993’te Viyana’da yapılan İnsan Hakları Dünya Konferansı’nda kadın haklarının evrensel insan haklarının ayrılamaz bir parçası olduğu vurgulanmış ve cinsiyet temeline dayalı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması evrensel bir hedef olarak benimsenmişti. Dünya kadınlarının karşılaştıkları eşitsiz ve ayrımcı muamelenin ortadan kaldırılması, toplumsal cinsiyet eşitliği, yani, kadın erkek eşitliği sağlanarak kadınların ilerlemeleri ve güçlenmeleri bir yerde bütün dünyanın hedefi hâline gelmişti. Nitekim 20’nci yüzyılın son çeyreğinde dört büyük dünya kadın konferansı gerçekleştirilmişti. Bunlardan birincisi 1975’te Mexico City de, ikincisi 1980’de Kopenhag’da, üçüncüsü 1985’te Nairobi’de, sonuncusu 1995’te Pekin’de yapılmıştı. Hepsinde amaç, eşitlik, kalkınma ve barışa ulaşmaktı. Bakın, şimdi 2000’li yıllarda bu amaçların hangisine ulaştık, sanıyorum bunun tartışmasını yapmamız gerekiyor.

Söz konusu amaca ulaşmakta toplumda eşitlik anlayışının yerleşmesinin, kadınların güç kazanmalarının, karar verme ve yetki odaklarına katılmalarının öncelikli koşullar olduğu her dört konferansta da vurgulandı. Ayrıca, kadın hakları insan haklarıdır görüşü onaylandı.

Dördüncü Dünya Kadın Konferansı, uluslararası toplumun 2000’li yıllara ilişkin program ve beklentilerini içeren, umut verici vizyonunu yansıtan Pekin Bildirgesi’ni ve Eylem Platformu’nu oluşturdu. Eylem Platformu ise kadınların güçlendirilmelerini sağlayacak gündemi belirledi. Bu gündemde öncelik, kadınların ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal karar verme süreçlerinde tam ve eşit paya sahip olmalarını sağlayarak, toplumun ve özel yaşamın bütün alanlarına etkin katılımlarını önleyen engelleri ortadan kaldırmaktı. Yani, önce eşitliği sağlamak, sonra fırsat eşitliğini gerçekleştirmekti. İspanya, Fransa, Portekiz, İngiltere gibi Avrupa Birliği ülkeleri yasalarında eşitlik konusunu artık aştıkları ve fırsatlar alanındaki yarışma aşamasına geldikleri için komisyonlarında “kadın erkek fırsat eşitliği” adını kullanıyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti Pekin Bildirgesini ve Eylem Planı’nı çekince koymadan imzaladı. Hükûmetimiz bu imza ile 2000 yılına kadar Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceleri kaldıracağını, kadın okuryazarlık oranını yüzde 100’e çıkartacağını, ulusal mekanizmaları artırıp geliştireceğini, kadın bakışının egemen olacağı bir çerçeve eşitlik yasası çıkaracağını, gerekli yasal düzenlemeleri yaparak aile içi sorumluluk ve yetkinin kadın ve erkek arasında eşit paylaşımını sağlayacağını vadetmişti. Bunlara ek olarak, kota sistemi uygulayarak siyasal partilerin her düzeydeki karar ve yürütme organına kadın katılımının artırılacağı da sözü verilmiş bir konu idi.

Bunların yanı sıra, kadın sığınma evlerinin sayılarının artırılacağını,  tüm kadınları kapsayacak bir sosyal güvenlik sistemi oluşturacağımızı da vadetmiştik. Birbiri ardı sıra verilen bu sözlerden bir bölümü yerine getirildi gerek koalisyon hükûmeti gerekse AKP Hükûmeti zamanında ama 2000’li yılları kadınlarımız açısından gerçekten yepyeni ve hakça bir dönem kılmak, kadın haklarını artık belgelerden çıkarıp yaşama yansıtmak için önümüzde hâlâ çok uzun bir yol var.

Kadınlarımızla ilgili son veriler, ne yazık ki onların yaşamın bütün alanlarına etkin katılımlarını ve eşit paya sahip olmalarını engelleyen engellerin henüz ortadan kalkmadığını dile getiriyor. İşte bugün yüce Meclise sunulan bu yasa önerisi belki bu engelleri ortadan kaldırmakta ve Türkiye’de kadın haklarını geliştirmekte atılacak önemli adımlardan biri olarak görülebilirdi. Keşke bu adımı çok önceleri atsaydık daha çok yol almış olabilirdik. Bunu şunun için ifade ediyorum: Bir Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmasına ilişkin olarak değişik yasama dönemlerinde değişik partilerden kadın milletvekillerinin verdikleri yasa önerileri hep ülkemizde “Kadın erkek eşitliği Anayasa’mızın 10’uncu maddesiyle güvence altına alınmıştır.” gerekçesiyle göz ardı edilmişti. Oysa, bizim de onayladığımız gerek CEDAW Sözleşmesi gerekse Pekin Bildirgesi ve Eylem Planı pozitif ayrımcılık ya da geçici özel önlemler olarak adlandırılan yeni bir eşitlik anlayışını öngörmekteydi. Öyle görüyoruz ki, biz bu yeni eşitlik anlayışının henüz kıyısına bile yanaşmamış durumdayız.

Değerli milletvekilleri, yasama organlarında kadın erkek eşitliği komisyonlarının kurulmasını da içeren, kadın örgütlerimizin yıllardan beri mücadelesini verdiği, Parlamentoda da bu mücadelenin yine kadın parlamenterler tarafından desteklendiği bir gerçekken, ancak Avrupa Parlamentosunun ve Avrupa Birliğinin yoğun talepleri sonucunda imzalanmış sözleşmelere, yayımlanmış yönergelere ve tavsiye kararlarına uyulması yönündeki çalışmalar sonucunda Anayasa Komisyonumuz Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulmasına ilişkin yasa önerisini kabul etti.

Sanıyorum bu tasarıyı en az memnuniyetle karşılayan kadın milletvekili benim bu Parlamentoda çünkü yasa önerisinin “Amaç” maddesinde dile getirildiği üzere bu Komisyonun işlevi izlemek, bilgilendirmek, esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde -kendisi istediğinde değil, resen değil- ihtisas komisyonlarına görüş sunmakla sınırlandırılmış bulunuyor. Bu da Komisyonun yasal yetkilerle donatılmayıp yalnızca bir danışma kurulu olarak görevlendirileceğini, hatta daha sonra 5’inci maddede de görüleceği gibi, yıllık faaliyet ve değerlendirme raporunun bile ancak danışma kurulunun görüş ve önerisi doğrultusunda Genel Kurulun gündemine alınacağını değil alınabileceğini içeren bir sınırlandırma. Bu nedenle, karar alma gücü olmayan bu Komisyonun Avrupa Parlamentosu standartlarında olduğu söylenemez. Bu güçten yoksun bir komisyon yasalarda var olan kadın erkek eşitliğini zedeleyici ögeleri nasıl temizleyecektir, yasalardaki cinsiyet ayrımcılığına son verecek önlemleri nasıl alacaktır?

Türkiye'nin daha demokratik bir topluma dönüşme sürecinde Meclisimizin komisyonları arasında da yetkiler açısından ayrımcılık yapılmamalı, eşitlik sağlanmalıdır. Yalnızca görüş sunan, izleme ve bilgilendirme yapıp gerekli belgeleri sağlayan, uyum sağlamaya ilişkin değişiklik ve düzenlemeleri belirleyen, cinsiyetçi ayrımcılığa ilişkin başvuruları inceleyip ilgili mercilere ileten, kadın erkek eşitliği konusunda kamuyu bilgilendirici etkinlikler yapan bir komisyon -ki bu işlerin hepsini kadın dernekleri zaten büyük bir yetkinlikle yapıyorlar, Meclise ait bir komisyonun onlardan daha farklı nitelikleri olması gerekirdi- böyle bir komisyon, hiçbir yaptırım gücü ve karar hakkı bulunmadığı için kadın erkek eşitliğine ilişkin reformlara kolay kolay öncülük edemez.

Ayrıca, adında “eşitlik” kavramı bulunan bu Komisyonun kuruluşunda üyeliklerin parti gruplarındaki milletvekili oranlarına göre değil de –sorum cevaplanamadı Sayın Bakan tarafından, zaman yetersizliği nedeniyle- eşit sayıda kadın ve erkek milletvekilinden oluşması ya da yüzde 50 + 1 şeklinde kadınlara ayrıcalık tanıyan bir şekilde oluşması, konuya ilişkin -varsa eğer- bu Meclisin duyarlılığını ve içtenliğini gösterecekti.

Ayrıca, bu Komisyonda, yıllarca bu konuda emek veren kadın örgütleri temsilcilerinin bulunmamasının da büyük bir demokratik eksiklik olduğuna inanıyorum. Onlar da bu inancı paylaştıkları için dünden beri protesto ediyorlar bizleri ve nitekim izlemeye gelmediler, gelenler de erken ayrıldı, gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NECLA ARAT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu görüş ve eleştirilerimiz saklı kalmak koşulu ile CHP Grubu olarak tasarıya olumlu oy vereceğimizi -her ne kadar benim içime sinmiyorsa da- bildiriyor, yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arat.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti selamlar, kurulacak olan bu Komisyonun mağduriyetleri ortadan kaldıracak adımları atmasını, kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalara hız kazandırmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyıl tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın haklarına, kadın erkek eşitliğine yönelik çok önemli atılımlara, adımlara şahitlik ediyor. Günümüzde, önceki nesillerin kadın hakları ve eşitliğine yönelik çabalarını saygıyla anıyoruz. Bu çabaların sonucu dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkesinde kadın hayatın her kademesinde aktif rol alıyor, kararlara etkin katkıda bulunuyor. Buna rağmen, hâlâ, iş hayatında, yükseköğretimde, politik hayatta kadına eşitsizlik tam anlamıyla giderilebilmiş değil. Erkeğin ve geleneklerin baskısı hâlâ kadının üzerinde. Uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu işsizlik son yılların en yüksek düzeyine ulaşmış, iş bulmaktan umudunu kesenler milyonlarla ifade edilir hâle gelmiştir. Bunun sonucu da doğal olarak kadın istihdamı yüzde 45’lerden yüzde 25’ler seviyesine gerilemiştir. Kayıt dışı istihdam giderek artmakta, iş bulabilenler de kayıt dışı, uygun olmayan koşullarda, uzun mesai sürelerinde çalışmak zorunda kalmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bir fark yaratmanın, bir değişikliğin zamanıdır. Kimden, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın medeni toplumlarda doğru ve güzel olan benimsenir. O hâlde mücadelenin büyüğü bu yönde olmalıdır. Bu Komisyonun kurulması ilk adım. Bunu ileriye doğru atılacak büyük adımların izlemesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, sürdürülebilir kalkınma açısından kadınlara yapılacak eğitim yatırımları mutlaka artırılmalıdır. Genel bütçeden eğitime ayrılan pay oranı yükseltilerek eğitimden yoksun kalmış kız ve kadınların yaygın eğitim yoluyla kişisel gelişimlerine imkân verilmelidir. Bununla birlikte, zorunlu ilköğretime devam edemeyen kızların aileleri öncelikle ikna yoluyla ve gerektiğinde var olan yasal metinlerin uygulamaya konulmasıyla mutlaka bu konu halledilmeli, zorunlu temel eğitim her ferdimiz tarafından yapılması mutlaka sağlanmalıdır. Kadın eğitiminin önemi ve toplumsal gelişime kadınların ancak eğitim yoluyla olumlu katkılarının olacağı, ilköğretimden başlayarak tüm kız ve erkek öğrencilere örnekleriyle açıklanmalıdır. Kadınların eğitimine verilen önem ve kadın eğitiminin yaygınlaşması onların aile içindeki konumlarının iyileşmesine, çalışma yaşamına daha nitelikli ve nicelikli girmesine, teknolojiyi kullanma ve üretmesine, siyasal katılımlarına olumlu yönde etki edecektir. Bu katılımın artması toplumsal refahın ilerlemesine de neden olacaktır. Kadının statüsünün yükselmesiyle ilgili engeller ve sorunlar net bir biçimde tanımlanmış politikalar ve insana önem veren katılımcı kalkınma programlarının uygulanması ile aşılabilecektir. Kadınlara daha fazla imkân ve karar süreçlerinde yer almaları mutlaka sağlanmalıdır. 

Değerli milletvekilleri, mademki konuyu kadın erkek eşitliğinden çıkardık, fırsat eşitliğine dönüştürdük, fırsat eşitliği konusunda bir eşitlik olmadığını kabul ediyoruz, niçin pozitif ayrımcılık konusunda korkak davranıyoruz? Doğrunun, güzelin benimseneceği güne kadar, eğitimimizi tamamlayıncaya kadar, ekonomik meselelerimizi çözünceye kadar pozitif ayrımcılık yapalım, bunu hukukileştirelim, kadınlar lehine mutlaka bir pozitif ayrımcılık yapalım.

Değerli milletvekilleri, kadın örgütlenmesinin başındaki bir kadının gözünden bu konunun nasıl göründüğüne baktığımızda, diyor ki: “Anayasa’nın 2004’te değiştirilen 10’uncu maddesi ‘Devlet kadın erkek eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.’ Ancak kadınlar söz konusu olduğunda, Anayasa ya da yasa hükümleri ne derse desin uygulanmıyor. Yasalar değişiyor ama hayat değişmiyor. İktidarı ve muhalefetiyle, Türkiye’de dünyanın en katı erkek egemen sistemlerinden biri uygulanıyor. Dolayısıyla yasalardaki değişiklikleri uygulama iradesi gösterilmiyor. Ne kanunları çıkaranlar haklara saygı duyuyor ne de bu haklar toplumda yeni bir hayat biçimi, kadınlar ve erkekler arasında demokratik ve eşitlikçi ilişki biçimini doğuruyor.”

Değerli milletvekilleri, bu sözler mutlaka altı çizilerek ele alınmalı, doğru söylenen ne varsa düzeltilmeli, yanlış algılanan bölümleri de ele alınıp algı mutlaka düzeltilmelidir. Kadın örgütlenmesinin başındaki arkadaşlarımızın da, bizlerin de, sorunun asıl kaynağının insanın kafasında olduğunu, kafalar değişmeden ve gelişmeden ne erkek ne de kadın eşit olamayacağını, bu nedenle çalışmalarımızı bu yöne kanalize etmemiz gerektiğini bilmeliyiz. İnsanlar, eşitsizliğe yol açan faktörleri kafalarından atmadıkları müddetçe insan üzerindeki baskı ve eziklik kalmaya devam edecektir. Şu asla unutulmamalıdır: Medeni toplumlarda doğru ve güzel olan benimsenir.

Bu duygu ve düşüncelerle az sonra yasalaşacağına inandığım ve arzuladığım bu kanun tasarısının kadın erkek eşitliğine olumlu katkılar yapacağına inanıyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Asil, çok teşekkür ederim.

Sayın Şandır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Asil iyimser ayrımcılığı yani kotayı savundu, bilgilerinize sunuyorum. Çok güzel…

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

328 sıra sayılı Kadın Erkek -“fırsat” demek istemiyorum çünkü bir türlü içimize sindiremedik bu “fırsat” kelimesini- Eşitliği Komisyonu oluşturulmasına dair kanun tasarısının 3’üncü maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 6,5 milyar olan dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, cinsiyetinden, etnik kimliğinden, inancından kaynaklı siyasal, ekonomik ve sosyal alanlarda birçok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Kadın haklarının yasal çerçevesini oluşturan ilk ülkelerden olmamıza karşın pratik alanda ise gerekli gelişmeler sağlanamamıştır. Bu durumun temelinde yatan etkeni yani erkek egemen kültürün şekillendirdiği toplum yapısının kadına yönelik bakışını net bir şekilde görmek gerekmektedir. Birleşmiş Milletler insani kalkınma raporlarında yer alan ve 1997 yılından bu yana hesaplanan toplumsal cinsiyet geliştirme eksenli gelişme endeksi ve toplumsal cinsiyet güçlendirme endeksine göre Türkiye’de kadın erkek eşitliğine ilişkin gerçek bir ilerleme olmadığı ve bu alandaki gelişmelerin yetersiz kaldığı belirtilmektedir.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre ise Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmasına karşın toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda 111’inci sırada yer almaktadır. Programda cinsiyet eşitliğinin demokratikleşmeye önem veren ülkelerde en önemli sorunlardan biri olduğu belirtilmiştir. Türkiye’de gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılmasına karşın kadının iş, sosyal ve siyasal yaşama katılımında atılması gereken önemli adımların bulunduğu da belirtilmiştir.

Yine, 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda cinsiyet eşitliğini taahhüt altına alan yasal çerçevenin düzenlendiği ancak bunun sosyal bir gerçekliğe dönüştürülebilmesi için gerekli çabanın gösterilmediği belirtilmektedir. Ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime erişim, sağlık, yaşam süresi ve siyasi güç alanlarında kadınlar ve erkekler arasındaki uçurumun ciddi düzeyde devam ettiğine vurgu yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1985 yılında taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Pekin Deklarasyonu ile birtakım taahhütler altına girmemize karşın gerekli çalışmaların yapılması konusunda bugüne kadar yetersiz kaldığımız bir gerçekliktir. Değişik hükûmet zamanlarında değişik siyasi iktidarlar bu konulara el atmış, geliştirmeye çalışmış ancak bir türlü yaşama geçirememişlerdir.

Yine, Avrupa Birliği tarafından Katılım Ortaklığı Belgesi’nde de kadın haklarından söz edilmiş, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve pratikte yaşam bulması Avrupa Birliği üyeliğinde önemli bir kriter olmuştur. Bu çerçevede, Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında Türkiye siyasi, sosyal ve istihdam alanlarında kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusunda birtakım taahhütlerde bulunmuş, yine kadın erkek eşitliğinin uygulamada sağlanması öncelikli konular arasında yer almıştır.

Kadın hakları alanında yapılan yasal düzenlemelere rağmen aile içi şiddet hâlen yaygın bir şekilde yaşanmakta, namus cinayetleri, erken yaşta ve zorla evlendirmeler devam etmektedir. Ayrıca, kadına yönelik şiddet ve namus cinayetlerinin sıklığına ilişkin güvenilir verilere ulaşma sorunu da yaşanmaktadır. Şiddet gören kadınlar için kadın sığınma evlerinin ve danışma merkezlerinin sayısının yetersizliği yaşanan önemli sorunlardandır.

Yine, Türkiye’de kadının ekonomik alanda istihdamı da istenen düzeyde değildir. Ülkemizde 2002’de toplam istihdamın yüzde 27,92’sini kadınlar oluşturmakta iken bu oran 2008’de yüzde 26,7’ye gerilemiştir. Kadın istihdamında yasal bir engel olmamasına karşın çeşitli sosyokültürel nedenlerden dolayı istenen düzeyde katılım sağlanamamaktadır. Kadının çalışma yaşamının ev içi ile bağlantılandırılması, eğitimden mahrum bırakılması, kayıt dışı olarak çalıştırılması, yine ücretsiz aile işçisi olarak çalıştırılması gibi faktörler etkili olmaktadır.

Toplumsal yaşamda ağırlığını hissettiren geleneksel düşünceler kadının ev dışında çalışmasına sınırlandırmalar getirmektedir. Her şeye rağmen bu Komisyon, kadının istihdamını etkileyen geleneksel bakış açısını değiştirmeye dönük çalışmalara yer vermelidir. Kurumlarda ve iş yerlerinde kadın erkek eşitliğini denetleyen ve uygulayan mekanizmalar kurulmalıdır. Yine, kadının çalışmasıyla ilgili geleneklerin değişim hızının kadının lehine ağır ilerlemesini tersine çevirecek çalışmalar gözetilmelidir.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının sonuçları sağlık hizmetlerinden yararlanmada da ortaya çıkmaktadır. Kadının düşük statüde olması en fazla doğurganlık davranışını etkilemektedir. Türkiye’de kadın sağlığı sorunları incelendiğinde, doğumda erkek çocuğun tercih edilmesi, erken yaşta evlilik ve gebelik sonucu ortaya çıkan sorunlar görülmektedir. Yine, kadınlar, ana dilinde sağlık hizmeti alamamaları nedeniyle de bu haklarından mahrum kalmaktadırlar. Bu nedenle, sağlık ve eğitim alanında da toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının yerleştirilmesi sağlanmalıdır.

Komisyonun temel misyonu, genel fırsat eşitliğini, kadın erkek eşitliğinin ana politikası hâline getirmek olmalıdır. Kadının insan haklarını vurgulayan ve geliştiren kampanyalar düzenlenmeli ve desteklenmelidir. Uluslararası belgelerin imzalanmasını, takip ve uygulanmasını teşvik etmelidir.

Yine, mevzuatımızda var olan eksiklikleri tespit ederek tüm alanlardaki kadınının toplumsal statüsünü arttıran, cinsler arası eşitliği sağlayan, ayrımcılığı önleyen politikalar izlenmelidir. Kadın erkek eşitliği ilkelerinin tanımlanacağı eşitlik çerçeve yasasının çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu ile bilinç artırma ve geliştirme amaçlı yapılan çalışmaların desteklenmesi başlıca ilkelerinden biri olmalıdır.

3’üncü maddede ayrıca “Komisyon o yılki faaliyetlerine ilişkin hazırlanan raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmetin bilgisine sunmak zorundadır.” ibaresinde Komisyonun hükûmete bilgi vermemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, her ne kadar geç kalınmış bir çalışma ve AKP Hükûmetinin bir ayağını törpülemiş olmasına rağmen, teklifin hayata geçmesinde katkısı olan başta kadın hareketinin her bireyine, kadın kurumlarına teşekkürü bir borç biliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik’te.

Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz dünyanın her ülkesi, her bölgesi ayrı kültürel özellikler arz etse de kadınların toplumsal hayata katılmaları bütün dünyanın ortak bir meselesidir. Zira medeniyetin temel kriterlerinden biri kadınların eğitim başta olmak üzere istihdama, üretime, toplumsal hayata katılmada haksız rekabete maruz kalmamaları, her türlü hizmetten hakkıyla istifade edebilmeleridir. Bu anlamda kadın haklarını insan hakları kavramından ayrı tutmak mümkün değildir. Kadın hakları ile savunulan, kadınların ayrıcalıklı haklara sahip olması değil, sırf insan oldukları için her yerde ve herkes için geçerli olan haklara sahip olmalarıdır.

Tüm dünyada kadınların uzun yıllara yayılan mücadelesi sonucunda kadın hakları konusunda önemli adımlar atılmış ve önemli kazanımlar sağlanmıştır. Ancak dünyanın baş döndürücü değişim ve dönüşüm hızıyla kıyaslandığında bu gelişmeler çok yavaş gerçekleşmekte ve dünyanın birçok ülkesinde kadınlar hâlâ şiddete uğramakta, eğitimden sağlığa, istihdamdan karar alma mekanizmalarına kadar hemen her alanda eşitsizliklere maruz kalabilmektedir.

Ülkemizde yıllardır uygulanan sosyal devlet politikalarının sonucu olarak desteklenmesi gereken gruplar arasında değerlendirilen kadınların sorunlarını çözümlemek üzere son yıllarda çok ileri adımlar atılmıştır, ulusal mevzuatımızda pek çok düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz ölçeğinde sorunlara bakıldığında ulusal mevzuatımızda başta Anayasa, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun olmak üzere tüm yasalarda kadın erkek eşitliği sağlandığı görülmektedir.

Yasal düzenlemeler çok önemli olmakla beraber tek başına yeterli olmamaktadır. Kadının toplumdaki yerinin sağlamlaşması için şiddetle mücadeleyi ve toplumsal zihniyet dönüşümünü gerçekleştirici faaliyetler daha önem arz etmektedir. Keza dünyada yaşanan hızlı değişim ve gelişme süreci toplumsal değişim ve dönüşümlere duyulan ihtiyacı artırmıştır. Bu değişim ve gelişmeleri izleyerek uyum sağlamak artık toplumların geleceğe yönelik önemli hedefleri arasında yer almaktadır.

Ülkemizde 2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yapılan bir ekle devlete cinsiyete dayalı ayrım yapmanın da ötesine geçerek kadın ile erkeğin her alanda eşit haklara, eşit imkânlara kavuşması için düzenlemeler yapma, gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü getirilmiş, devrim niteliğinde olan bu değişiklikle ülkemiz, anayasasında bu tür bir hükme yer veren az sayıda ülkeden biri olmuştur. Türkiye de şu anda kadın hakları konusunda hızlı değişmeler göstermektedir.

Ülkemizde kadın hakları konusunda son yıllarda yapılan yapısal ve yasal düzenlemelerde önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen kadınlarımızın günlük hayatında henüz bu ilerlemelerden tam anlamıyla faydalanılmadığı, önemli bir gerçek olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bunun en önemli nedeni de geleneksel değer yargılarının hâlâ varlığını sürdürmesidir. Bu değer yargılarını ortadan kaldırmanın yolu, biraz önce bahsettiğim zihniyet değişiminden geçmektedir.

Bu gelişmeler doğrultusunda Parlamentoda kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı, Parlamentonun kadın erkek fırsat eşitliğinin sağlanmasına verdiği önemi göstermesi açısından öncelikle politik bir öneme sahiptir. Öte yandan, parlamenterlerin yasa tasarı ve tekliflerini cinsiyet eşitliği perspektifinden inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası standartlara uygunluğu denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği konusunda kamuoyunda bir farkındalık yaratılmasına katkıda bulunmaları açısından da değer taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımıza her alanda fırsat eşitliği sağlandığında bunun sadece kadınları güçlendirmekle kalmayacağı, aileyi, toplumu ve ülkeyi de her bakımdan daha güçlü ve daha sağlıklı bir yapıya kavuşturacağı inancındayım.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Türk kadını için tarihî bir dönüm noktası olduğuna inandığım teklifin, yıllardır haklı mücadelesini veren kadınlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şahıslar adına ikinci söz Tokat Milletvekili Sayın Dilek Yüksel’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yüksel.

Süreniz beş dakika.

DİLEK YÜKSEL (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili olarak görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisimizde kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına verilen değeri göstermesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Diğer taraftan, milletvekillerinin yasa tasarı ve tekliflerini cinsiyet eşitliği açısından inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası şartlara uygunluğunu denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği konusunda kamuoyu oluşturulmasına katkıda bulunmaları açısından de değer taşımaktadır.

1998 yılından bu yana, her yasama döneminde, ülkemizde ve dünyadaki gelişme ve oluşan eğilimlere paralel olarak gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kadın erkek eşitliğini izlemekle görevli bir komisyon kurulması için gerek iktidar gerekse muhalefet milletvekilleri tarafından çeşitli teklifler verilerek konu Meclis gündemine taşınmıştır. Bu noktadan hareketle, kadınların toplumsal konumlarına dayalı mevcut sorunların aşılması ve buna yönelik tüm tedbirlerin alınması büyük bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyada, kadınla erkek arasındaki eşitlik kavramı, insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir koşulu ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilmektedir değerli arkadaşlar. Ülkemizde bu alanda cumhuriyet döneminde pek çok kazanımlar elde edilmiş olmasına rağmen, toplumsal cinsiyet eşitliğinin uygulamada toplumsal hayata yansımadığı maalesef görülmektedir.

Türkiye'de uzun bir geçmişi olan toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili olarak ulusal eylem planı hazırlanmıştır. Kadınların toplumdaki rolünü güçlendirmeyi hedefleyen devlet politikaları, başta Anayasa’da olmak üzere, Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve İş Kanunu’nda pek çok düzenlemeyle geliştirilmiştir. Yayımlanan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle, kadına şiddetle mücadeleye ilişkin önemli bir adım atılarak konu en üst düzeyde ele alınarak sahiplenilmiştir. Toplumdaki genel eğilime bağlı kalarak, temel amaç, kadının birey olmasının sağlanmasıdır. Hangi sosyal politikalar bunu sağlayacaksa onlar hayata geçirilmeli, altyapı buna göre kurulmalıdır. Toplum hayatının her alanında eşitlik sağlanmalıdır. Kadın da erkek gibi sosyal hayatın bir parçası olarak kabul edilmeli, toplumsal haklardan ve kaynaklardan eşit şekilde yararlanmalıdır. Kadınımız, ehliyet ve liyakatiyle erkeklerle yarışabilmelidir. Hiç kimse cinsiyeti nedeniyle ayrıma tabi tutulmamalıdır. Kadın erkek eşitliğinin arzu edilen düzeye ulaştırılması, ekonomik, kültürel, sosyal gelişmelerle ilgilidir. Kadını her alanda erkeklerle eşit haklara sahip, onurunu koruyacak düzeye ulaştıracak tüm çalışmalar çok anlamlı olup desteklenmelidir. Kadınların yaşadıkları sıkıntılar konusunda erkeklerin de payının bulunduğu unutulmamalı, gerekli eğitim ve bilgilendirmenin yapılması ise bir zorunluluk hâlini almıştır.

Milletimiz, kadını ön plana çıkararak kadını ve erkeğiyle toplumu bütün olarak değerlendiren bir millettir. Ülkemizde kadınlarımız Fransa ve İngiltere’den önce seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştur.

Kanun teklifi uzun zamandır tüm kadınlarımızın beklediği son derece önemli bir adımdır değerli arkadaşlar. Pozitif anlamda ayrımcılık yapılmasının desteklenmesi Türkiye Büyük Millet Meclisine farklı bir bakış açısı ve derinlik katacaktır.

Bu teklif, Avrupa Birliğine adaylık sürecinde “Sosyal Politikalar” başlığının açılması yönünden çok önemlidir. Birliğin kadın erkek eşitliğiyle ilgili yönergeleri üye devletleri bağlamakta, iç hukuk sistemlerine bu yöndeki düzenlemeleri yansıtma yükümlülüğü getirmektedir. Özellikle kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili adımlar atılmalı ve Meclisimiz bu konuda üzerine düşen görevi yapmalıdır.

Önemli olan başlamaktır değerli milletvekilleri. Bu vesileyle, başlama adına vereceğiniz desteğe şimdiden teşekkür ediyor, saygılarımı yüce Meclise sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.56

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:17.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Teklif üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada.

Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Reşat Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde son yıllarda ailenin ve özellikle annelerin en önemli sorunlarından birisi de legal ve illegal madde kullanımıyla ilgilidir. Madde kullanımı gün geçtikçe artıyor. Özellikle evlerde çocukların tiner kullandığı da çeşitli mahfillerde anlatılmış durumdadır. Ayrıca, özellikle cezaevlerinde mahkûmların suçları incelenirse ikinci büyük çoğunluk madde bağımlılığıyla ilgili suçlardan olduğu görülecektir. Bu durumda, aileden sorumlu bakanlık olarak ailelere ve çocuklara ne türlü bir önlem alıyor, çalışmalar yapıyorsunuz? Özellikle okullarla ilgili bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağırbaş

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın şiddete maruz kalınca evini terk ettiğinde sığınma evlerine sığınmak durumunda kalıyor. Ülkemizde kadın sığınma evlerinin -sayısı oldukça az olmakla birlikte- sayısı kaçtır? Nüfusu 50 binin üzerindeki belediyelerin sığınma evi açmakla ilgili yükümlülükleri varken kaç belediye bunu gerçekleştirmiştir? Bakanlığınızın, belediyelerin bu görevlerini yerine getirmesi konusunda bir çalışması var mıdır?

Diğer bir sorum da kadınların, toplumun yarısını oluşturan kadınların sorunlarını çözmek için ayrılan bütçe, kadın başına 10 kuruştur. Bu bütçeyle sorunları çözmek adına sağlıklı bir çalışma yapılabileceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kışanak

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, tabii, savundunuz, konuştunuz, anladık ama bu kanunu, teklifinizde “Fırsat Eşitliği Komisyonu” diye getirmişsiniz. Komisyondan çıkarken de “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” diye getirildi. Sonra, burada bir önergeyle değiştirdiniz. Tabii, kanunun metninde bu değişikliği yansıtma imkânınız olmamış, olmadı.

Şimdi, kanunun birçok maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği.” İşte, 3’üncü maddede böyle, diğer maddelerde de hep böyle. Yani konu, fırsat eşitliği şeklinde değil kadın erkek eşitliği şeklinde tanzim ediliyor. Dolayısıyla, bu kanunun ruhuyla lafzı birbiriyle çelişiyor çünkü kadın erkek eşitliği ayrı bir tanımdır, hukukta ayrı bir tanımdır, yapısal tanım olarak da farklıdır. Kadın erkek eşitliği ayrı bir hadisedir, fırsat eşitliği ayrı bir hadisedir. Çok önemli, çok gerekli bir komisyon kuruyoruz, Meclisimize yakışıyor ama kurulurken yanlış oluyor diye düşünüyorum. Çünkü, kanunun lafzında sürekli olarak “Kadın Erkek Eşitliği” diye geçiyor. Fırsat eşitliği ayrı bir hadise. Bunu nasıl düzelteceksiniz? Bunu sormak istiyorum. Kanunu tekrar çekip yeniden redakte etmeyi düşünür müsünüz?

Bir de kadın erkek eşitliği ile fırsat eşitliği tanımlarını nasıl aynılaştırıyorsunuz? Bunu gerçekten, anlattınız ama bence makul değil çünkü farklı şeyler.

Bir başka husus daha söylüyorum: Eğer fırsat eşitliği…

Sürem var galiba Sayın Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Hayır yok.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, kadın ailenin, toplumun temel taşıdır. Türkiye'nin içinde bulunmuş olduğu ekonomik sıkıntılardan aileler zarar gördüğü gibi, aileyi geçindirmekle eşiyle birlikte aynı sorumluluğu taşıyan kadın… Milliyetçi Hareket Partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, eski Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Beypazarı’nda uyguladığı, kadınları üretime katmak, üretime ortak etmek ve üreten bireyler hâlinde kazançlarıyla ailelerini geçindirmek adına sizin Bakanlık olarak hanımların, kadınların üretmesi konusunda bir projeniz, böyle bir hazırlığınız var mı efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kışanak

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben de Sayın Bakanımıza… Fırsat eşitliğinin kadın ve erkek eşitliğini fiilî olarak ve gerçek anlamda sağlamak için tek başına yeterli olmadığını mı düşünüyor ki bu komisyonun adını böyle koyduk? Çünkü kadın erkek eşitliğini sağlamaya giden yolda kullanılan birçok araç ve birçok yöntem var. Fırsat eşitliği de bunlardan sadece biri. Sayın Bakanımız bundan farklı mı düşünüyor?  Kadın erkek eşitliğine giden yolda başka araçlara ihtiyaç olmadığını mı düşünüyor? Bu nedenle mi bu komisyonun adı değiştirildi? Buna açıklık getirmesini istiyorum. Dünden beri bu tartışma sürüyor ama hiçbir şekilde neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu teorik olarak izah eden ve bizi ikna eden bir açıklama duymadık. Biz bu açıklamayı duymak istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Reşat Doğru’nun sorusu: “Ailenin üzerinde, son yıllarda özellikle gençlerde madde kullanımının arttığı ve bu yönde bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin aileden sorumlu Bakan olarak bir soru soruyorum.” dedi. Hepinizin de bildiği gibi Bakanlığım aileden sorumlu Devlet Bakanlığı olmakla birlikte aile yönünde projeler geliştirmek, politikalar belirlemek, bu politikaların uygulayıcı bakanlıklar nezdinde takibini sağlamakla görevli. Doğrudan uygulayıcı -bu alanda uygulayıcı- olmamakla birlikte ülkemizde özellikle gençlerde madde kullanımının önlenmesi konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi, aile içi iletişimin güçlendirilmesi son derece önemli. Bu nedenle 2006 yılında başlattığımız “Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Gelecek Projesi”yle Millî Eğitim Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, biz, kapsamlı bir koordinasyonla, önce okullarımız, emniyet mensuplarımız tarafından özellikle gençlerin bilinçlendirilmesi, ailelerin bu konuda duyarlılık ve farkındalıklarının artırılması yönünde kampanya sürdürüyoruz epey uzun bir süredir. Ümit ediyorum ki bu konuda gösterdiğimiz çabalar yol alsın. Zira, tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de -her ne kadar verilere baktığımız zaman dünyada uyuşturucu madde kullanımı açısından çok çok iyi bir ülke olmamıza rağmen- risk grubu içerisinde ve belirgin bir artış var. Dolayısıyla, bu artış doğrultusunda, bu yönde çalışmalar sürdürüyoruz.

Sayın Ağırbaş’ın sorduğu… Ülkemizde gerçekten özellikle şiddete uğrayan kadınların şiddet karşısında alacakları tutum söz konusu olduğunda hem kamu kurumlarından hem de belediyeler ve diğer STK’lar tarafından yararlanacakları sığınma evlerinin olması ve oluşturulması son derece önemli. Bu konuda hem kurumsal mekanizmaların yerleşmesi hem de güçlendirilmesi çok önemli. 2004 yılında Belediyeler Yasası’nda, Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nda nüfusu 50 bini aşan belediyelerin sığınma evi oluşturması zorunluluğu konusunda kanun teklifi veren 4 kadın milletvekilinden biri olarak, bugün geldiğimiz noktada, belediyelerin, hem kurumsal kapasiteleri hem de diğer unsurlar göz önüne alındığında ciddi bir gelişme sağlamadıklarını görüyoruz. Şu anda yirmi dört belediyede STK iş birliğiyle belediyelerin sığınma evleri var. Bu doğrultuda sık sık Bakanlık olarak belediye başkanlarımıza bu konuda çalışma yapmaları konusunda yazılar gönderiyoruz, cevaplar alıyoruz.

Bunun yanı sıra bizim Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı -kamu kurumu, genel bütçe içerisinde- sığınma evlerimiz var. Toplamda kırk dokuz sığınma evimiz var ve bu yıl itibarıyla uygulayacağımız Avrupa Konseyi Projesiyle sekiz ayrı sığınma evi daha inşa edeceğiz. Bu proje de İçişleri Bakanlığına bağlı olarak çalışacak ama sığınma evi olmayan illerimizde dahi her ilde bir acil istasyon şeklinde bir uygulamaya geçtik ve sığınma evi başvurusunu yaptığı hâlde yani şiddete uğradığı hâlde bir kamu kurumuna başvurup yerleştiremediğimiz tek bir kadın örneği yok. Mümkün olduğu kadar değil, kesinlikle ve kesinlikle gerektiğinde sosyal hizmetlere ait başka kurumlardan yararlanmak suretiyle kadınları şiddet yaşadıkları ortamdan uzaklaştırıp güvenli bir kamu merkezine yerleştirme konusunda son derece duyarlı davranıyoruz ve kadınların bu sığınma evlerinde aldıkları hizmetler olarak da onları hem geleceğe taşıma hem de o dönemlerini en azından mesleki bilgi edinme açısından da faydalı bir şekilde geçirmelerini sağlamaya çalışıyoruz.

Zannediyorum sürem çok azaldı. Fırsat eşitliği komisyonu… İsim konusunda yeteri kadar açıklama ve izahat yaptığımı düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Hiçbir açıklama yapmadınız, hiç. Sadece “böyle olacak” diyorsunuz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Siz tatmin olmayabilirsiniz.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

328 S. Sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinin (b) bendinde geçen “Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükümetin bilgisine sunmak” ibaresinin “Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural

Abdülkadir Akcan

Recep Taner

  

 İzmir

Afyonkarahisar

Aydın

 

Hüseyin Yıldız

Süleyman L. Yunusoğlu

 

 

Antalya

Trabzon

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

TBMM, Hükûmete bilgi sunmaz. TBMM’de görüşülen raporun Başkanlıkça ilgili yerlere gönderileceğine dair 5. maddede hüküm bulunmaktadır. Değişiklik bu gerekçelerle talep edilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ama karar yeter sayısı da arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.30

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verilen, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural ve arkadaşlarının Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükûmetin katıldığı önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylamadan önce Komisyonun bir talebi vardır.

Buyurun Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”na 1’inci maddedeki değişiklik önergesi çerçevesinde “fırsat” kelimesi girmişti; onu bu maddede ve bundan sonraki maddeler bakımından düzeltiyoruz, öyle zikredilmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Evet, daha önce de bu ifade düzeltmesini yapmıştınız.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Ama sadece Komisyonun isminin geçtiği yerlerde.

BAŞKAN – Tekrar aynı ifade düzeltmesiyle ve kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Komisyonun yetkileri

MADDE 4- Komisyon görevleri ile ilgili olarak genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile gerçek ve tüzel kişilerden kanunlarda öngörülen usullere uyarak bilgi istemek ve ilgililerini çağırarak bilgi almak yetkisine sahiptir.

Komisyon görev alanıyla ilgili faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının çalışmalarından yararlanabilir.

Komisyon gerekli gördüğünde uygun bulacağı uzmanların bilgisine başvurabilir, Ankara dışında da çalışabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, değiştirmiştik.

BAŞKAN – Kime devretti?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nesrin Baytok’a.

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok.

Buyurun Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi” diye başlayıp iktidar partisinin son dakika golü ile “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi” şekline dönüşen yasa önerisi üzerinde konuşuyoruz. 

Parlamentomuzda nihayet bu konuda bir komisyon oluşturulacak olması hiç kuşku yok ki memnuniyet verici bir gelişmedir. Yine de Adalet ve Kalkınma Partisinin tek parti iktidarında bile bu konunun ancak yedinci yılında ele alınabilmesi, kadın erkek eşitliği ele alınırken de kaşıkla verip kepçeyle geri alınıyor olması, iktidar partisinin kadın sorunlarına bakışı hakkında bir parça ipucu veriyor diye düşünüyorum. Bu anlayışın son örneğini geçen yıl çıkarılan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda kadınlar aleyhine yapılan düzenlemelerde görmüştük. Kadınlar lehine nadir düzenlemelerden birisi olan erkeklere göre beş yıl daha erken emekli olabilme hakkı kadınların elinden alınıvermişti.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünyada bütün toplumları ilgilendiren çok temel bir konuyu, kadın erkek eşitliğini ele alıyoruz. Ele aldığımız konu insanlığın temel bir meselesi. Kadınlar toplumun ezilen, şiddete maruz kalan, haksızlığa uğrayan, çoğu kere söz sahibi bile olmayan bir kesimidir. Sorunları özel bir önemle ele alınmalıdır. Cumhuriyetten önce nüfus sayımına dâhil bile edilmedikleri hatırlanacak olursa içinde yaşadığımız bu coğrafyada, ülkemizde kadınların işlerinin ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. O dönemde, cumhuriyet kurulmadan önce nüfus sayımı yapılırken erkekler ve bir de hayvanlar sayılıyordu, kadınlar sırada yoktu. Tam da o dönemde yüce Atatürk kadınlara çok büyük haklar sağlamıştır. O günden bu yana da kadınlar yasalarda çok ciddi ilerlemeler elde edebilmiştir.

Komşumuz İran’da geçtiğimiz aylarda İran Parlamentosuna teklif edilen bir yasa taslağı vardı. İranlı kadınların tepkisi nedeniyle şimdilik rafa kaldırıldı. O teklife göre İranlı erkekler ikinci evliliklerini yaparken ilk eşlerine bildirmeden evlilik yapabileceklerdi. Bu zihniyet hemen yanı başımızdaki İranlı erkeklerde bulunan bir zihniyet, yaşadığımız coğrafyanın koşullarını görmek bakımından önemli bir örnek diye düşünüyorum.

Türkiye’de kadınlar Atatürk sayesinde çağ atlamışlardır. Ancak kadınlarımız yasalarda önemli haklar elde etmiş olsalar da çoğu kere uygulamada bu hakları kullanamamaktadırlar. Geleneksel bakış açısı toplumda kadına ikinci sınıf bir rol vermektedir. Kadınlar kendisini erkeklerle eşit hissedememektedir; daha hak talebi yapmadan önce erkek karşısında kendi konumunu ikinci sınıfa yerleştirerek yetiştirilmektedir. Böyle yetişmiş bir kadın kendi haklarından nasıl haberdar olabilir; haberdar olsa bile bu hakkı talep edemiyorsa sorunu nasıl aşacağız?

Sayın milletvekilleri, her 3 kadından 1’isi fiziksel şiddet görüyor. Hiçbir şekilde kabul edilemez, hiçbir mazereti olamaz. Kadınlara yönelik şiddet eylemlerinin en belirgin nedeni toplumda kabul gören genel ahlak ve namus anlayışıdır. Bu anlayışa uymadığı iddia edilen kadınlar şiddetle cezalandırılıyor, yaralama ve öldürme gibi ağır şiddet eylemleri toplumsallaştırılıyor, geleneksel ahlak ve namus anlayışıyla meşrulaştırılıyor. “Kadının bedeni kendisine değil başkalarına ait.” diye düşünülüyor. Sahibi var ve o sahip de başkaları. Bir anlamda kölelik zihniyeti. İşin en dramatik yönlerinden birisi de kadınların, erkeklerin kadınları dövmesini haklı buluyor olması. “Yemeği yakma, kocasına karşılık verme, parayı lüzumsuz yere harcama, çocukların bakımını ihmal etmek gibi nedenler için erkek dayak atabilir.” diye düşünüyorlar. O kadınlara erkeklerin böyle bir hakkı bulunmadığını anlatabilmeliyiz ki kadına karşı şiddetin önüne geçebilelim. “Kadına karşı şiddete sıfır hoşgörü.” diyerek yola çıkmalıyız, sıfır! Bu konuda en ufak bir esneklik olamaz, hafifletici hiçbir neden olamaz; aksine, ağırlaştırıcı nedenler vardır.

Sayın milletvekilleri, hangi açıdan bakılırsa bakılsın Türkiye’de kadınların durumu tam bir felakettir. Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2007 Raporu’na göre, Türkiye kadın erkek eşitliği açısından 128 ülke arasında 121’inci sıradadır, 121’inci sıra. Bu durumu bize reva gören erkeklere soruyorum: Annenizin, kız kardeşinizin, eşinizin, kızınızın ne suçu, günahı var Allah aşkına? Ne yaptı bu kadınlar siz erkeklere? Olsa olsa iyilik yaptılar. Bakıp beslediler, saçlarını süpürge yaptılar. Her zaman desteklediler, her zaman gizli gücünüz oldular.

Sayın milletvekilleri, 2007 yılı verileriyle on beş-on dokuz yaş arasında 850 bin kişilik okula gitmeyen, iş aramayan, ev işleriyle meşgul dev bir genç kadın ordusu mevcuttur. Kadınlarda istihdam oranı yüzde 22. Avrupa Birliğinde bu oran en düşük yüzde 34, en yüksek yüzde 72, Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin ortalaması yüzde 58. Bu kadınların ekonomiye katılmaları sağlanabilse Türkiye ne olurdu?

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün hazırladığı Türkiye'de Kadının Durumu Raporu’na göre, kadınlara karar alma mekanizmalarında da yer verilmiyor. Örneğin ilköğretimde çalışan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 49-50 civarında, ortaöğretimde bu oran yüzde 41 civarında, ancak bakıyoruz okul müdürlerinin sadece yüzde 9’u, müdür yardımcılarının sadece yüzde 11’i kadın. Bu oran elbette kırsal kesimde çok daha düşük.

Karar alma mekanizmalarında kadın yönetici oranı Türkiye'de yüzde 6 iken bu oran Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 46, Rusya’da yüzde 39, komşumuz Yunanistan’da yüzde 26 düzeyinde.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de her 5 kadından 1’i okuma yazma bilmiyor yani 5 milyon 732 bin kadın okuma yazma bilmiyor. Yaklaşık 6 milyon deyin siz buna. Daha bu 6 milyon kadınımıza okuma yazma öğretememişiz. Bu konuda Türkiye derhâl seferber olmalıdır. Eğitimden yola çıkmalıyız. Ne kadar adım atıldıysa yetersizdir. Anne babalara, kızlarının eğitim alması hâlinde yaşamlarında nasıl daha başarılı ve mutlu olacaklarını anlatacak projeler geliştirmeliyiz. Bu konuda programlar hazırlamalıyız. Medyayı bu anlamda kullanmalıyız. Nasıl “Dumansız Hava Sahası” reklamları yayınlatıyorsak aynen o şekilde kız çocuklarının eğitiminin önemine dikkat çeken renkli reklam kampanyaları hazırlamalıyız, var olan çalışmaları yeterli saymamalıyız. Bu reklam kampanyalarının bir kısmı da yetişkin kadınların haklarını anlatan kampanyalar olmalıdır.

Bakınız, araştırmalara göre şiddeti kabullenme durumu kadının eğitimine göre çok büyük farklılıklar gösteriyor. Kadınların fiziksel şiddet için erkekleri haklı buluyor olma oranları eğitim durumuna göre bir uçurum denilecek kadar yüksek oranlarda fark ediyor. Bu yüksek orandaki farklılıklar kabul edilemez. Dayağa hak veren kadınların varlığı asıl mücadele edilmesi gereken hedeftir. O kadınları böyle yetiştiren zihniyet asıl hedefimiz olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, önce üzerinde durulması gereken noktanın eğitim ve o sayede de eşitlik bilinci olduğunu düşünüyorum. Önce, biz kadınlara eşit olduklarını öğretebilmeliyiz. Erkek, sadece erkek olduğu için kadınlara göre daha fazla haklara sahiptir diye düşünülmemelidir. Eşitlik bilinci, kadın erkek herkeste yer etmiş olmalıdır. Siz ancak eşitlik bilincinden sonra fırsat eşitliği verebilirsiniz. Hepimiz kadın veya erkek olma bilincinden öte, insan olma bilincine erişmeliyiz. İnsan, önce insan; her şeyden önce insan. Kadın insandan sonra gelir, erkek insandan sonra gelir, önce insan gelir. İnsan bilinciyle yaklaştığımızda, artık kadına verilecek haklardan değil, kadınlara yönelik, insanlara yönelik bir haksızlığa engel olmaktan bahsetmeye başlarız. Eşitlik kafalarda böylece başlamış olur. Bir erkek bir diğer erkeğe hangi bilinçle, hangi haklara sahip olduğunu düşünerek bakıyorsa bir kadına da aynı insani bilinçle bakar, bakmalıdır. Önce bunu yerleştirmeyi denemeliyiz. Okullarda, özellikle ilköğretimde ders kitaplarında kız ve erkek çocuklara farklı roller vererek değil, annesine yaptığı işte yardımcı olan, babasına yaptığı işte yardımcı olan çocuk rolleri vererek eğitimde ayrımcılığı ortadan kaldırmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrımı daha oralardan kaldırırsak, çocuklarımızı insan evladı olarak görüp yetiştirirsek soruna doğru bir başlangıç yapmış oluruz. İnsandan kadına, insandan erkeğe varmalıyız. O zaman yasalarımızda düzenleme yaparken eşitlik duygusu zaten var olan bir bilinç olarak bizlere yön verir. O zaman kadına kalkan el kalkamaz olur. O zaman kadın istihdamı yüzde 22-23’lerden yüzde 50-60’lara doğru tırmanışa geçer. O zaman kadınlar, erkeklerin dayak atma hakları bulunmadığını bilerek yetişirler. Erkek çocuklarını o bilinçle yetiştirirler. Siz ancak o zaman fırsat eşitliği sağlamayı hedefleyebilirsiniz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kadınlar erkeklerin hayat arkadaşıdır, yoldaşıdır, erkeklerin varlık sebebidir. Eşit bireyler olarak birbirimize saygı gösterebilmeliyiz.

Milletimize, kadınlarımıza bu yasanın hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baytok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmasıyla ilgili tasarının 4’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, siz değerli arkadaşlarıma ve şu anda bizleri izleyen ve izleyemeyen tüm kadınlarımıza saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının bu aşamaya gelmesi, görüşülmesi ve çıkması yönünde gösterilen irade gerçekten önemli bir aşamadır. Bunun için teklif vererek emek sarf eden değerli milletvekillerime, Değerli Bakanıma ve destek vererek çıkmasını sağlayan tüm vekillerime ben şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle bir hususu da vurgulamak istiyorum. Ülkemizin belli kesimlerinde, o bölgelerin de çok küçük kesimlerinin geleneklerinden göreneklerinden kaynaklanan bazı problemler olabiliyor. Bu problemler özellikle magazin basını, medyası ve bazı çevrelerce yurt içinde ve yurt dışında istismar ediliyor ve gerçekten Türk kadınının gerçek fotoğrafı buymuş gibi bütün Türk kadınları, Türk toplumu âdeta mahkûm ediliyor. Ben böyle bir duruma katılmadığımı, yanlış olduğunu belirtmek istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, tarih içerisinde toplumsal hayatta kadının statüsünü kültürümüzün derinliklerinde aramak gerekiyor. “Cennet anaların ayağı altındadır.”, “Ana gibi yâr olmaz.” anlayışından hareketle kültürümüzün derinliklerini yokladığımız zaman kendi devri içerisinde her devirde gerçekten Türk toplumunun diğer toplumlara göre daha iyi durumda olduğunu söylemek mümkündür. Düşünün ki: Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadınların esir pazarlarında satıldığı, köleliğin yaygın olduğu dönemlerde Türk milletinin kültüründe böyle olayların olmaması önemli bir durumdur. Böyle bir dönemde İslamiyet’in kadınlara, kızlara, kölelik anlayışına karşı sağladığı yenilikler, getirdiği imkânlar gerçekten kadın hakları ve insan hakları açısından önemli bir devrimdir.

Kıymetli arkadaşlar, Anadolu coğrafyasında bugün, Türkiye’mizin geçmişinden bugüne Selçuklular döneminde, Osmanlılar döneminde aslında kadının sosyal hayattaki durumunu, sosyal hayat içerisindeki varlığını irdelerken toplumun meşgalesiyle, toplumun uğraştığı işlerle beraber yargılamak gerekiyor. Tabii ki bir tarım toplumunda, tarım ağırlıklı, hayvancılıkla, çiftçilikle geçinen bir toplumda, bugün Anadolu’da kadınlarımızın sosyal hayatın içindeki durumu neyse, yüzyıllarca böyledir değerli arkadaşlar.

Gene, bugün Anadolu’muzdaki durum şudur değerli arkadaşlarım: Bütün ailelerimiz, bu ülkenin doğusundan batısına, köyünden kasabasından kentine, herkes, bilgisi, görgüsü, imkânları oranında, kız-erkek ayırmadan, çocuklarını en iyi okullarda okutmak, en iyi şekilde eğitim aldırmak ve emekle, çabayla, çalışmayla, gayretle gelinebilecek veya siyasetle gelinebilecek bütün noktalara evlatlarının gelmesi için destek veriyorlar, gayret gösteriyorlar; bu da ayrıca tespit edilmesi gereken bir durumdur.

Tabii ki burada bir hususu daha söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Bazı bayan arkadaşlarımız -fikirlerine ben saygı duyuyorum- erkek egemen Parlamentodan vurgu yaptılar; doğrudur, sayı olarak erkeklerimiz fazladır ama işte bugün, çıkmasından memnun olduğumuz bu yasa, kadın erkek hepimizin katkısıyla, hepimizin ortak iradesiyle ve hepimizin desteğiyle çıkıyor. Ben onun için, burada bu yüce Meclise tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 19’uncu ve 20’nci yüzyıldan sonra günümüzde, bu yüzyıllardan günümüze doğru, bilimdeki, teknolojideki, sanayideki gelişmeler, toplumsal ve teknolojik hayatımızda önemli değişmelere, yeni iş alanlarına, yeni mesleklerin oluşmasına neden olmuştur; âdeta, yeni fırsatlarla yeni problemler yan yana gelmiştir. Kadın ve erkeğin statüsünde, mesleklerinde, günlük işlerinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Kadın ve erkek açısından fırsatların eşit kullanılmaması dünyanın önemli bir problemidir. Zaman, mesleklerde de, statülerde de hızlı değişiklikler yapmaktadır.

Kıymetli arkadaşlar, şu salonda bulunan bizler, hangimiz eşimizin ümitlerinin, beklentilerinin gerçekleşmesine yardımcı olmayız? Hangimiz bilgi birikimini kullanmasından mutlu olmayız? Hangimiz kızlarımızın en iyi okullarda eğitim almasını istemeyiz? Hangimiz kızımızın toplumsal hayat içerisinde önemli mevkilerde olmasını istemeyiz? Hangimizin gönlü kızıyla, oğlunu ayırabilir?

Anayasa’mızda ve yasalarımızda kadın erkek fırsat eşitliğine yönelik düzenlemeler, gerçekten dünyanın pek çok ülkesine göre daha öndedir. Ancak bu fırsatların yeterince kullanılamaması, hayata geçirilememesi problemini kültürümüzün derinliklerinde, eğitim sistemimizin derinliklerinde ve toplumsal yapımızın derinliklerinde aramak lazım. Aslında çözüme de buradan gitmek lazım. Tabii ki bu oluşturulan Komisyon bu çözümlere önemli katkılar sağlayacaktır diye düşünüyorum. Tabii ki problemlerin bir kısmına da objektif bir gözle bakarsak, değerli arkadaşlar, kadın olarak, erkek olarak, -ben bir hekim olarak söylüyorum- fiziki, biyolojik, psikolojik yapılarımız farklıdır, bundan dolayı tercihlerimiz de farklı olabilmektedir, meslek tercihlerimiz de farklı olabilmektedir. Bazı mesleklere bayanların ilgisi fazla olabiliyor, bazı mesleklere erkeklerin ilgisi fazla olabiliyor, bazı mesleklere de bir cinsin hiç ilgisi olamayabiliyor. Sosyal hayat içerisinde bütün meslek alanlarında -bunun içerisine ben siyaseti de koyuyorum- kadınla erkeği eşitlemeye çalışmak, birazcık toplumsal, biyolojik ve psikolojik realiteyi zorlamak olur diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten bazı mesleklere bir cinsin yoğun ilgisi varken bazı meslekler ilgisini çekemeyebiliyor. Mesela, öğretmenlik, hemşirelik, doktorluk, avukatlık, bankacılık, öğretim üyeliği, maden işçiliği, sanatkârlık, sanayicilik, ticaret… Meslekleri alt alta yazın ve tercihleri koyun, gerçekten benzer bir tablo çıkacaktır değerli arkadaşlar. Zaman bazı şeyleri halleder, demiştik. Benim tıp fakültesi yıllarımda bizim okulumuzda bayan-erkek oranı neredeyse 5’e 1’di. Bugün benim kızım da tıp fakültesi öğrencisi ve onun fakültesinde kız öğrenci sayısı daha fazla. Genelleme yaptığımız zaman bütün üniversitelerimizde her geçen gün kız öğrencilerimizin sayısı artmaktadır. Bence problemin çözümü de buralarda yatıyor değerli arkadaşlar.

Dikkat çekmek istediğim bir başka husus değerli arkadaşlar, bugün küresel sermaye, magazin basınını, magazin medyasını kullanarak popüler bir kültür oluşturmaya çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Oluşturmak istediği bu kültürün ortasına koymak istediği insan motifine, özellikle kadın motifine, kadının statüsüne dikkat çekmek istiyorum. Bu memlekette karar vericiler noktasında olan bizlerin bu noktalara da kafa yormamız gerekiyor değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da şu: Türkiye Cumhuriyeti, şu noktalara, Başbakanlık noktasına kadar bir bayanı taşıyabilmiştir. Ama o gün o Değerli Bayan Başbakanımızın partisindeki Başkanlık Divanına, milletvekili tablosuna ve Bakanlar Kurulundaki durumuna baktığımız zaman, demek ki siyasetin doğasından kaynaklanan bazı problemlerden dolayı her zaman iki kere iki dört etmiyor değerli arkadaşlar.

Yani bu arada son bir cümle söylemek istiyorum. Gerçekten, iktidar partimizde bayan milletvekili sayısı fazla ve zaman içerisinde Bakanlar Kurulunda, Meclis Başkanlık Divanında, hatta grup başkan vekilliklerinde bayanlarımızı görmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bu noktada sayın iktidarın tutumunu da izlemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle bu tasarının hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar )

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu maddenin bir özelliği var arkadaşlar. Bu madde, Komisyonda, görev faaliyet alanıyla ilgili kamu kurum kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve onlarla ilgili meslek kuruluşlarının çalışmalarından yararlanabilir, hükmünü içeriyor.

Bir bakacağız, bu tasarı hazırlanırken bundan ne kadar yararlanıldı, ne kadarına uyuldu? Bu konuda samimi miyiz, değil miyiz? Buna bir açıklık getirmek istiyorum.

Şimdi, baktığımız zaman, bir komisyon görüşmesi yapılmış. Komisyonda tartışmalar yaşanmış. Belli ki Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun ismi konusunda da bir tartışma yaşanmış. Şimdi bu tartışmaya bakıyorum. Çünkü, bu Komisyon çalışmalarına sivil toplum örgütleri de katılmış. Sayın Bakanım, sizin sözlerinizden okumak istiyorum, Komisyon tutanağından aynen:

“Devlet Bakanı Nimet Çubukçu – Fakat ‘Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’ kavramı eşit fırsat ve imkânları da kapsadığı ve içine aldığı için biz daha kısa ve daha … ‘Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’ olabilir diyoruz.“ Dikkat edin, Sayın Bakanın düşüncesi bu. Ancak, üye Ayhan Sefer Üstün, “Fırsat Eşitliği” üzerinde direttiği zaman, yine bir cevap var ve bu cevaba karşı, tekrardan bakıyoruz, Sayın İsa Gök’ün bir açıklaması var “Kadın Erkek Eşitliği daha mantıklıdır, Anayasaldır” diye. Arkasından yine tartışmalar var. Komisyonun adı konusunda kadın üyeler konuşuyor. Üyemiz Sayın Aysel Tuğluk, Diyarbakır Milletvekili de “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kavramı olsun” diyor.

Tartışmaların sonunda, önerge sahibi Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili, diyor ki: “Sayın Başkan, çekelim o zaman bizim önergemizi.” Başkan da diyor ki: “Önergesini geri alıyor, isim bölümünü çekmiş oldu. Böylece bir önerge kalmış oldu. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu şeklinde oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.” Bu, Komisyon görüşmeleri.

Şimdi, bu Komisyon görüşmelerinden geldik buraya, ne değişti iki üç günde, bu komisyonunun adını değiştirmek için iktidar partisi buraya bir önergeyle gelip, bütün grupların, kadın örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin görüşlerinin mutabık kaldığı bir konuda çıkıp burada önerge veriyor. Üç tane grubu olan partiyi, olmayan milletvekillerini, hepsinin bütün düşüncelerini, bütün katılımcılığını, bütün çoğulcu anlayışlarını yok sayarak “Ben çoğunluğum, bildiğimi okurum” diyor. Siz bildiğinizi okursanız, meydanlar, sokaklar ve kadın örgütleri de size bildiğini okur, bunu bilin. Bilmek istiyorsanız, 11 Şubat saat 13.00… Okuyacaksınız bunu. Birazdan arkadaşlarımız tam metnini okuyacak. Bunun altında kadın örgütlerinin imzaları var, tek tek okuyacaklar. Ne diyor kadın örgütleri? “Biz, tam eşitlik istiyoruz. Talebimiz fırsat değil, fiilî eşitliktir.” Yapmayın arkadaşlar! Fırsatçılık yapmayın! Buraya getirip bu kadar tartışmayı yok sayarak, bu kadar iradeyi yok sayarak, bu kadar ortaklaştığımız, desteklediğimiz bir konuda kendi başınıza önergeler verip bildiğim bildik, dediğim dedik, çaldığım düdük diyemezsiniz. Derseniz, Türkiye’de kadın hareketinin, sivil toplumun, meslek örgütlerinin, baroların taa Osmanlıdan bu yana verdiği mücadeleyi size hatırlatırız.

Bakın, biraz geriye gideceğiz. 1856, Osmanlı, köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı. İsterseniz oradan başlayalım. 1871 Mecelle, o zamanki Osmanlı Medeni Kanunu. Hukuki Aile Kararnamesi ile evlilik sözleşmesinin resmî memur önünde yapılması, evlilik yaşının erkeklerde on sekiz, kadınlarda on yedi olması sağlanıyor. Zorla evlendirmelerin de geçersiz sayılması sağlanıyor.

Bakın, Osmanlıda Mecelle döneminde çıkarılan bu yasalardan daha sonra, AKP Hükûmetleri öncesi -2001 yılında- koalisyon hükûmetlerinin çıkardığı Medeni Kanun’da, benzeri bir hükmün dahi, evlilik yaşının dahi küçültülmesi çabalarının, gayretlerinin olduğunu görüyoruz burada.

Şimdi, bunu geçiyorum. Cumhuriyet dönemine geçiyoruz. Cumhuriyet dönemi, 1926 Türk Medeni Kanunu, kadın ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler yeniden düzenleniyor. Velayet hakkı, mallar üzerindeki taraflar yeniden düzenleniyor. Ama önemli bir şey daha o tarihlerde, 1930, Belediye Yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Şimdi bütün partileri, Mecliste grubu bulunan bulunmayan bütün partileri yarın Yüksek Seçim Kurulu aday listelerini açıkladığı zaman kadının eşitliğine ve temsil oranına verdiğiniz katkı, destek, gösterdiğiniz adaylarla ortaya çıkacak. Göreceğiz, kaç tane şehirde, kasabada, kazada kadın belediye başkan adayı gösterdiniz? Gösterdikleriniz, gösterdiklerinizin oranı kaçta kaçtır? Bunu göreceğiz. Bu, bir zihniyet olayıdır, mantalite olayıdır, kafa olayıdır, kavrama olayıdır, kadına bakış olayıdır. Siz bu bakış olayını içinizde hazmetmediğiniz sürece, gelirsiniz buraya 340 milletvekiliyle ama sizin oranınızda çok düşük bir kadın temsili olur.

Biz bir küçük grubuz. Öyle lafta değil, bizim tüzüğümüzde, Mecliste yüzde 33 oranında kadın temsiliyetinin sağlanması vardır. İktidar olduğumuz zaman bunu sağlayacağız. Biz, olmadan bunu hayata geçiriyoruz, işte milletvekili grubumuz ve Türkiye’de 18 kadın belediye başkanından 9’unun DTP’li kadın belediye başkanı olmasıyla da övünüyoruz. Bütün partiler bir DTP etmez.

Onun için, bırakın fırsat eşitliğini… Eşitlik, eşitlik, eşitlik; temsilde eşitlik, üretimde eşitlik, işte eşitlik, hayatta eşitlik, sosyal eşitlik, her alanda…

Ben, 2009 cumhuriyetinin bugünlerinde Dışişleri Bakanlığı gibi en önemli bir kurumumuzda kadın müsteşarlarımız evli olmadığı zaman büyükelçi olamıyorlar. Böyle bir ayıbı nasıl kadın milletvekilleri taşıyor, neden bu konuda bir önerge vermiyor? Bunu sormak istiyorum. Örnek mi istiyorsunuz: Vatikan Büyükelçisi Müsteşarı, bayan, evli olmadığı için büyükelçi olamayacak. Bunun gibi kaç tane bu yasalarda ayrımcılık var.

1934 Anayasa değişikliğiyle kadınlara seçme, seçilme hakkı tanındı. Dönüyoruz, ILO Sözleşmesi 66; dönüyoruz yakın tarihe, İstanbul Üniversitesinde 1989’da ilk kuruluyor; dönüyoruz, Türkiye Barolar Birliği, gerçekten de, muhteşem bir örgütlenmeyle kadın komisyonlarını kuruyor: ÇATOM 1995’te Güneydoğu’da ilk kuruluyor; saymakla bitmez. Siz yedi senedir iktidarsınız kardeşim, siz neyi çözdünüz bu ülkede? Bunu sorma hakkını, hukukunu kendimizde buluyoruz. Bir baş örtüsünü çözemediniz. “Üniversitelerde özgürlük.” dediniz, bir baş örtüsünü çözemediniz. Hâlâ Genelkurmayın protokollerine eşlerinizle giremiyorsunuz. Hâlâ fırsat eşitliğinden bahsediyorsunuz. Ayıptır, günahtır, yazıktır! Bu eşitlik kavramını fırsata dönüştürmeyin. Fırsatçılık zamanı değil. Eşitlikse eşitlik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) - “Tanrı, kadınları, erkekleri ehlîleştirmek için yarattı.” diyor Voltaire. Siz Peygamberimizin sözlerine bakın: “Cennet anaların ayaklarının altındadır.”

Peki, sizin programınızda ne vardır? Açmışım: “Kadın erkek eşitliğini en etkin şekilde sağlama düzenlemeleri.” Bu kadar. Bütçe görüşmesi, Başbakan. Bu da Hükûmet Programınız. Ne yaptık? Kadın hakları konusunda aynı söz: “Aile içi şiddet, töre, namus cinayetleriyle ilgili bir çalışma.” Arkadaş, bir tek şey yaptınız, Türk Ceza Kanunu değişikliği, onu da kadın örgütlerinin sayesinde, cinsel ayrımcılığa ilişkin hükümler gelebildi, o da sizin zamanınızda tasarı hazırlanmamıştı, sizden önceki hükûmetlerin, ondan önceki koalisyon hükûmetlerinin hazırladığı bir taslaktı, onlar getirdi. Siz hiçbir şey yapamazsınız. Bu kafa, bu mantaliteyi değiştirmezseniz yapamazsınız. Biz buna rağmen destek vereceğiz, ama anlayışınızı da açığa çıkarmak bizim görevimiz.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahıslar adına ilk söz Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun kurulmasıyla ilgili Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milletlerin uygarlığının kadına verilen değerle ölçülebileceği tartışılamayacak bir gerçektir. Kadın, aile ve toplum arasında köprü görevi görür, sosyal sistemin ilerleyişinde katkısı büyüktür. Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamın her bölümünde aktif olarak yer alması gerekmektedir. Türk tarihinde kadın kahramanlara çok rastlanmaktadır. Bunlardan birisi de Kuvayımilliye döneminde kahramanlık yapan “Kara Fatma” namıyla Fatma Seher Hanımefendi’dir. Fatma Seher Hanım, kahramanlıklarıyla bütün ordunun takdirini kazanmış ve milletimizin gönlünde yer kazanarak herkese örnek gösterilmiştir. Sosyal hayatta ise Türk kadını -iş hayatında olarak- 1897 tarihinde işçi olarak çalışmasıyla görülür.

Kadınlar, ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladılar, siyasi hayatta var olma mücadelesine 1923 yılında geçtiler, ilk kadın partisi olarak Kadınlar Halk Fırkasını 1923 yılında kurdular. 29 Ekim 1923 cumhuriyetin ilanı Türk kadınları için bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten itibaren kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasa ve yapısal reformlar hızlandırılmış, Türk kadını siyasi ve sosyal alanda yer almaya başlamıştır. Kadınlarımızın her millette olduğu gibi milletimiz için de çok yüksek bir önemi vardır. Türk milletinin Asya’dan Avrupa’ya, oradan bütün dünyaya yayılan kahramanlık mücadelesinde kadınlarının rolü çok önemli olmuştur. Kıymetli analarımız Atatürk gibi faziletli evlatlar yetiştirmişler ve onlar da Türk tarihine damgasını vurmuşlardır.

Bizim milletimiz esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti için “ana”, “kardeş” kelimeleri çok önemlidir, “ana” dendi mi akan sular durur. En güzel değerlerimizin adını “ana” kelimesiyle taçlandırırız. Milletimiz için öz anası gibi dört tane daha anası vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Ana vatan, ana dil, millî tarih, Türk kültürü ve töresi. Bu dört anaya da öz annemiz gibi sahip çıkmalıyız, onun uğrunda her türlü fedakârlığı yapmalıyız. Atatürk diyor ki: “Şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Türk milleti esas eğitimini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her dönemin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha yüksek kuşaklar yetiştirmeye de yeteneklidir.

Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır. Türk kadını dünyanın en aydın, en erdemli ve en ağır kadınıdır, evin temel direğidir.”

Son yıllarda Doğu Türkistan’da mücadele eden Rabia Kadir Hanımefendi de Türk tarihine bir kahraman olarak geçmiştir. Çin’in zulmüne, eziyetlerine karşı yiğitçe direnmiş ve yıllarca hapis yatmasına rağmen hiç yılmamıştır. Onun şanlı mücadelesini takdirle karşılıyorum.

Şu an itibarıyla da yine Kerkük’te, özellikle Karabağ’da Ermenilerin işgaliyle beraber analar ağlamış, yaklaşık olarak 1 milyonun üzerindeki Azerbaycanlı kendi öz toprağından koparak başka yerlere sürülmüştür. Oralarda da şu an itibarıyla anaların ağladığını, ailelerinin yandığını ve dünyanın ilgisini beklemekte olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, Kara Fatmalar, Rabia Kadirler olduğu sürece bu milleti tarihten hiçbir güç, hiçbir kimse silemeyecektir.

Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde hakanların yanında “Hatun” adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Asenalar, Kara Fatmalar, Sabiha Gökçenler hiçbir zaman unutulmaz.

Atatürk, kadınlarımızın medeni, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu. Türk kadınının bu durumunu Atatürk’ün şu sözü en güzel şekilde ifade eder: “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim.’ diyemez.” Atatürk bir konuşmasında “Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve ağır kadını olmalıdır.” demişti. Atatürk “Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey ‘Erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır.’ sözüyle toplum hayatında kadının önemini belirtmiştir.”

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, cennetle müjdelenmiş olan kadınlarımıza verdiğimiz değere herkes şahittir. Gazi Meclisimizin Başkan Vekilliği de şu an itibarıyla Türk kadınına verilmiştir.

Bugün, üzülerek belirtmek isterim ki kadınlarımız sıkıntı içerisindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Mutfağındaki yangın kadınlarımızı üzmektedir. Evladının sıkıntısı, eşinin derdi kadının da derdidir. Kadınlarımız huzuru için mutfaktaki yangını mutlaka ama mutlaka söndürmeliyiz.

Kadınımızın layık olduğu yere ulaşması için gerekli her şeyi yapmamız gerektiğini ifade ediyor, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Şahıslar adına ikinci söz Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül’de.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üretime ve yönetime katılma imkânına erişen kadınlar toplumsal gelişme çabalarında, devletlerin demokratikleşmesinde etkin roller üstlenmişlerdir. Kadını özel alana hapseden, kamu alanından dışlayan, cinsiyet ayrımcılığına dayalı, baskıcı ve tutucu anlayışlar medeni olamaz. Medeniyet, kadınların seslerinin daha fazla duyurmalarının, siyasete ve yönetime, çalışma hayatına daha etkili katılmalarının önünün açılmasını gerektirir.

Toplumun temel dinamiği olan ailede ağırlıklı bir rol üstlenen kadınlara gösterilen saygı, verilen değer, gelişmişlik seviyesinin de en önemli göstergesidir. Kadınların sosyal ve siyasi hayata daha fazla katılmaları tüm insanlığın kazanımı olarak değerlendirilmelidir. Bunu sağlamak için de tüm bireylerin -kadın erkek ayrımı yapılmaksızın- eğitim seviyesinin ve kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Zira, toplumdaki tüm bireylere eğitimde eşitlik sağlanmadan gelişmeden söz edilmesi mümkün olmaz.

Değerli milletvekilleri, kadın sorunları sadece kadınların sorunu değildir. Toplumun her kesiminin her türlü sorunu ortak bir anlayış ve iş birliğiyle yine toplumun tüm kesimlerinin çabasıyla çözümlenebilir. Kadınlarımızın hayatın her alanında aktif roller üstlenebilmesi için de ortak gayret göstermemiz gerekir. Toplumsal gelişmeyi ne sadece kadınlar ne de sadece erkekler tek başına başarabilir. Mutlu bir toplum için hepimiz birbirimizin hukukunu gözetmek zorundayız. Medeniyetin gereği budur, insanlığın gereği budur.

Türkiye’de kadınlarımızın siyasi ve hukuki haklarını pek çok Batı ülkesinden daha önce elde etmiş olduğu aşikârdır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren kadınlara tanınan siyasi ve toplumsal, ekonomik haklar sayesinde Türk kadınına ülkesinin gelişimine katkıda bulunma imkânı verilmiştir. 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren ülkemizde kadın haklarının geliştirilmesi yönündeki çalışmalar özellikle hız kazanmıştır. Çeşitli uluslararası sözleşme ve kararlar ile Avrupa Birliğine uyum kriterleri ülkemizde kadın hakları alanında yapılan çalışmalara yön vermiştir. Kadınlarımızın ulusal ölçekte hayatın her alanına eksiksiz katılabilmesi için gerekli bütün yasal düzenlemeler yapılmıştır. Nitekim, son olarak Medeni Kanun’da ve Anayasa’da yaptığımız değişiklikler, kadın erkek eşitliğinin güçlendirilmesi, özellikle kadınların toplumsal hayatta karşılaştığı sorunların giderilmesi doğrultusunda attığımız adımlar ve düzenlemeler en somut örneklerdir. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında reform niteliğinde yasal düzenlemeler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu komisyonun kurulması, ülkemizde kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak ve fırsatlara ulaşabilmeleri bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, teklifin hazırlanışında, başta Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’ya, milletvekili arkadaşlarıma, katkıda bulunan sivil toplum örgütlerine ve kadın örgütlerine teşekkür ediyorum.

Bu kanun teklifiyle, şimdiye kadar gerçekleşmemiş olan kadın erkek eşitliği alanındaki birçok eksikliğin giderileceği ve kadın üzerindeki olumsuz etkilerin biraz olsun azaltılmasıyla ilgili daha etkin bir uygulamanın yapılacağı düşüncesiyle kanunun ülkemize, kadınlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gönül.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Arıtman…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Başbakanımız Medeniyetler İttifakının Eş Başkanıdır. Diğer Eş Başkan da İspanya Başbakanı Zapatero’dur. Kadın erkek eşitliği konusunda ve cinsiyet ayrımcılığı konusunda bu iki ülke arasında çok büyük fark var. İspanya listenin en üstlerinde, çok iyi yerde. Biz de uluslararası raporlara göre listenin en altlarında, en kötü yerlerdeyiz. İspanya kabinesinin yarısı kadın. Bizde tek kadın bakan var. İspanya Başbakanı özel sektörde üst düzey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbatur

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Bakan, komisyonun adının “kadın erkek eşitliği” olması güncel uluslararası standartlara uygunluk için gereklidir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi madde 2 ve 4’te dile getirilen anlayış fiiliyatta eşitlik ve sonuçlarda eşitlik prensiplerine dayandığına göre komisyonun adını “fırsat eşitliği” ile sınırlandırmak taraf olduğumuz CEDAW’da talep edilen eşitlik anlayışının gerisine düşmek değil midir?

Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, kadınların ve erkeklerin eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu eşitliğin yaşama geçirilmesi, ülkemizdeki eşitsizlik ve ayrımcılık göz önünde bulundurulduğunda, ancak kadınlar için olumlu ayrımcılık ve fırsat öncelikleri tanınarak mümkün olacaktır. Bu durumda komisyonun “fırsat eşitliği” adıyla kurulması Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı değil midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kışanak

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben de Bakanımıza bir kez daha sormak istiyorum: Biraz önce Komisyon tutanaklarından da okundu. Çok açık ve net bir ifadesi var Sayın Nimet Çubukçu’nun: “Kadın erkek eşitliği, fırsat eşitliğini de kapsayan daha kapsayıcı ve geniş bir tanımlamadır. Bu nedenle, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu olmasını ben de uygun görüyorum.” diye, çok açık ve net bir şekilde komisyonda ifade etmiş. Ne değişti de görüşünü değiştirdi? Biz bunu merak ediyoruz ve gerçekten, bu isim değişikliğinin komisyonun çalışmalarına etki yapmayacağına inanıyor mu? Bunu çok açık ve net bir şekilde ifade etmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Buldan...

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana bir kez daha sormak istiyoruz: Bu “fırsat eşitliği” kelimesinin ne anlama geldiğini bir kez daha bize açıklamasını talep ediyoruz. Gerçekten, bu konuda tatmin olmuş değiliz. Son bir kez açıklama bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma tekrar sormak istiyorum: 3’üncü maddede, madde bağımlılığıyla ilgili soru sormuştum. Bakanım cevabında, çocuklara ve ailelere madde bağımlılığıyla ilgili çalışmalar yaptığını ifade ettiler.

Sayın Bakanım, ülkemizde legal ve illegal madde bağımlılığı istatistiklerin daha da üzerinde, büyük bir özellik arz etmektedir. Özellikle Avrupa ülkelerinde bunu daha da fazla görüyoruz. Avrupa’daki çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu bu suçla ilgili, hapishanelerdedir. Şu an itibarıyla yaklaşık olarak 30 binin üzerinde çocuk Almanya’daki hapishanede yatmaktadır.

Buradan şuna gelmek istiyorum: Geçen, yaklaşık olarak beş altı ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisindeki uyuşturucuyla ilgili komisyon raporunu tamamladı ve Meclise sundu. Bununla ilgili çalışmaları, bu verilen rapor doğrultusunda takip ediyor musunuz?

İkinci olarak da, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde şu an itibarıyla 78’inci ve 89’uncu sıralarda iki tane kanun teklifi vardır. Bunlardan bir tanesi çocukların uçucu maddelerden korunmasıyla ilgilidir. Bu konuda, bu kanunların çıkarılmasıyla ilgili bir çalışma yapmanızı bekliyoruz.

Bunları ifade etmeye çalıştım. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 1’inci madde ve 4’üncü maddeye baktığımız zaman, komisyon kendine âdeta bir tali komisyon havası vermiş oluyor. Acaba komisyona mevcut yasalarımızı, yönetmeliklerimizi tarayarak, ihtiyaç olan kanunları çıkarma gibi bir yetki vermeyi düşünüyor musunuz?

Bir diğer husus da, komisyonun adıyla 2’nci maddenin ikinci fıkrası uyumlu mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, tekrar tekrar, belki aynı konuyu bir kez daha ve son kez izah etmeye çalışacağım. Bundan sonra bu yönde sorular gelse de doğrusunu isterseniz cevaplandırmayacağım, daha doğrusu cevaplandırdığımı düşünüyorum dünden itibaren bu konuya ilişkin olarak. Bu komisyonun kuruluşunda, maddelerin hazırlanmasında, içeriğinin belirlenmesinde mümkün olan en üst düzeyde, Bakan olarak, siyasi sorumlu olarak en üst düzeyde maksimum uzlaşmayı sağlamaya gayret ettim ve üç ayrı milletvekili ve arkadaşlarının vermiş olduğu kanun tekliflerini birleştirdik. Birleştiremediklerimiz…İki ayrı İç Tüzük değişikliği teklifini İç Tüzük değişikliği teklifi olduğu için birleştirememekle birlikte, içeriğinde yer alan görev, yetki ve sorumluluklarını kanun içerisine aldık. Bu soru ısrarla sorulduğu için…

Sayın Gaye Erbatur Hanım’ın sorduğu soruda… Kendi önerisi, komisyon önerisi kadın erkek eşitliğini izleme kuruluydu, bir kuruldu. Bir komisyondan çok daha zayıf bir teklifti. Üstüne üstlük bırakın bu kanun teklifinde hazırlanan güçlendirilmiş yetkili bir komisyonu, sadece ve sadece izleme yetkisine sahip bir kuruldan söz ediyordu. Hep bir araya geldik ve en doğrusu, en iyisi nasıl oluru oturduk konuştuk ve kararlaştırdık. “Ne değişti?” deniyor. Şu ana kadar da gelen önergelere bakarsam… Tabii ki Genel Kurul, her ne kadar komisyonda bir karar alınmış ise de, her zaman yetki olarak daha üstündedir ve birtakım önergeler gelir. Ben burada bazı önergelere katıldığım gibi -muhalefetten de geldi- bazılarına da katılmayabilirim. Bu komisyonun isminin değişmesi, komisyonun içeriğindeki yetkilerinin, gücünün değişmesi anlamına gelmeyeceği gibi, en başta 1’inci maddede yer alan, amaç maddesinde birinci fıkrada “…kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek…” denilmektedir. Komisyonun kuruluşu maddesinde, devam eden 3’üncü maddede, kadın erkek eşitliğine yönelik olarak, kavram olarak, içerik olarak hemen hemen her yerde,  3’üncü maddenin (ç) fıkrasında “Kadın erkek eşitliği konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ilişkin gerekli bilgi ve dokümanları temin etmek,” gibi…

Komisyonun amacı, komisyonun görevleri, bu alandaki çalışmalarını kısıtlayan bir hüküm olmadığı gibi asıl önemli olan içerik itibarıyla bir uzlaşmanın sağlanmış olmasıdır. Sonuçta AK PARTİ Grubu tarafından verilmiş olan bu önergelerin komisyonda da verildiğini siz de burada okudunuz. Dolayısıyla bu önergenin kabulüyle komisyon isminin değiştirilmiş olmasını bu denli siyasi bir mesele, bir ihtilaf konusu hâline getirilmiş olmasını doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Biz de anlamıyoruz Sayın Bakan. Biz hiç anlamıyoruz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Çünkü biz bu uzlaşmanın zemininin içerik ve öz olduğunu düşünüyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Burada üzgün olan biz, mağdur olan biz, anlamayan siz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) –  Ve içerik ve öz olarak kadınlara yönelik bu denli olumlu, pozitif ve kapsamlı bir çalışmanın gölgelenmesine yönelik bir çalışma olarak görüyorum.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Siz önce katılmıştınız “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmasına.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Dolayısıyla bu konudaki tutumun tamamen muhalif unsurlarla veya muhalefet etmek zihniyetiyle hareket edildiğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Hiç muhalefet etmek niyetimiz yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rica ederim Sayın Bakan. Bir “ve”yi çok gördünüz. “Ve” ilave edilecek, bir “ve…”

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Soru hakkımızı kullanmadık kanun çıksın diye, ta ki siz ismini değiştirinceye kadar.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Muhalefetle uzlaşma içinde olmadığınızı gösteriyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.44

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:19.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Komisyonun çalışma usul ve esasları

MADDE 5- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.

Komisyon yıllık faaliyet ve değerlendirme raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunar. Bu rapor, Danışma Kurulunun görüş ve önerisi ile Genel Kurul gündemine alınabilir ve üzerinde görüşme açılabilir.

Komisyon raporu, Başbakanlık ve ilgili bakanlıklara Başkanlıkça gönderilir.

Komisyon Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kendisine havale olunan başvurularla ilgili, başvuru sahibine, yapılan işlem ve başvurunun sonucu hakkında havale tarihinden itibaren en geç üç ay içinde bilgi verir.

Komisyon çalışmaları ile ilgili olarak, yurt içi ve yurt dışı görevlendirmelere ait giderler, Komisyon kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının onayı ile 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden karşılanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl söz alacaktır.

Buyurun Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi” diye başlamak istiyordum ancak dün akşam saatlerinde verilen bir önergeyle kanun teklifinin başlığı değiştirildi. O nedenle, konuşmama başlarken 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’nci maddesi üzerinde konuşacağımı ifade ederek başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizce malum, Türkiye’de kadınların çok farklı nedenlerden kaynaklanan ciddi sorunları ve bazen de ayrımcılığa varan bir anlayışla karşılaştıkları problemleri söz konusu. Bu problemlerin mutlaka halledilmesi elbette ki çok önemli. Problemler çok farklı. Yasalardan ve yönetmeliklerden kaynaklanan sorunlar söz konusu, birtakım yaşam tarzından kaynaklanan sorunlar söz konusu ya da anlayış farklılığından kaynaklanan çok ciddi sorunlar olarak karşımıza çıkmakta. Kimi kadınlar doğduğu andan itibaren nüfus kimliğine sahip değildir, kimileri kendileriyle ilgili sorunlarını çözmekte söz sahibi değillerdir, kimileri nüfusa kayıtlı değildir, bazıları okullardan uzak tutulurlar, bazılarıysa doğum sırasında bir ebeden dahi yardım alamayacak kadar sığ bir anlayışla doğum yaparlar. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örnekler, Türkiye’nin her kesiminde çok yaygın bir şekilde ifade edilen ve kendisini hayatın her alanında gösteren kadın sorunları olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla bu sorunların bertaraf edilmesi için elbette bu tür komisyonların kurulması, yasal düzenlemelerin yapılması gerekir.

Bir hekim olarak, kadınlar Türkiye’de sağlık alanında acaba birtakım sorunlar yaşıyor mu diye bakmamız da gerekir ya da bir ayrımcılık söz konusu mudur diye düşünülebilir ama bir yandan da anayasal korunma altında olan insanların tamamının böyle bir anlayıştan uzak, böyle bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaması düşünülebilir.

Ben bir iki örnekle kadınların Türkiye’de sağlık alanında nasıl sorunlar yaşadığını sizlere göstermek istiyorum: Değerli milletvekilleri, Türkiye’de kadın hastalıkları sıralamasında kanser vakalarında ikinci sırada olan “rahim ağzı kanserleri” diye nitelendirilen çok önemli bir hastalık vardır. Bu hastalığın son yıllarda aşıyla önlenebilmesi mümkün. Çok olumlu sonuçlar alınabiliyor ve dünyanın birçok ülkesinde bu aşı ve bu hastalık sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altındadır. Türkiye’de ise aşı, maliyetler mazeret gösterilerek Sosyal Güvenlik Kurumu altında değerlendirilemiyor. Oysa, bu hastalık, diğer hastalıklar gibi, hepinizin de çok iyi bildiği gibi, hastalıktan korunması hastalığın tedavisinden çok daha az maliyetli olmasına ve kadın hayatı, ne olursa olsun, onun maliyetinden daha da önemli olmasına rağmen bu gerekçeyle bu aşı maalesef sosyal güvenlik kapsamında değil.

Başka bir örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Kadınlarımız için çok önemli olan bir tetkik var: Mamografi. Bu tetkiki yapmak için cihaz gerekli ama maalesef Türkiye’nin sağlık kurumlarında yeterli sayıda bu cihaz olmadığı için, erken teşhisin hayat kurtardığı bu hastalıklarda maalesef kadınlarımıza altı aydan bir yıla varan sürelerde randevu verilmekte. Bunlar çok basit, ayrımcılık gibi görülmeyebilir ama bu örnekleri…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ne alakası var!

TEKİN BİNGÖL (Devamla) -  Ya çıkar konuşursun Lütfi Bey.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Doğru değil ama, daha dün onkoloji hastanesi açıldı, bütün Türkiye’nin en büyük, dünyanın en büyük onkoloji hastanesi, altı ay mamografi…

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri, ben bu tür konuşma tarzına alışkın değilim.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Lütfen, lütfen ama…

TEKİN BİNGÖL (Devamla) -  Bu, sağlıklı bir anlayış değil, bu kürsü hepimiz için uygun ortamlarda konuşmaya elverişli bir kürsü ama böyle laf atarak bu işi çirkinleştirmek uygun değil, çıkar burada gereğini söylersiniz. Sağlıksız bir anlayışla götürüyorsunuz bu işi.

Değerli milletvekilleri, bu örnekleri artırmak mümkün. Bakınız, bir başka örnek vereceğim: Türkiye’de acil servislerde, şiddete maruz olan kadın ve kızlar başvurduklarında, onların fizikî olarak tedavileri yapılabilmekte ama ruhsal travmalarının alt edilmesi için, uzmanların eğitilerek acil servislerde mutlaka bulunması zorunluluğu var. Fiziksel sorunlar halledilebiliyor ama o travmaların üstesinden gelinemiyor.

Bir başka sorun, kadınların maruz kaldığı şiddettin önlenmesinde etkili ve caydırıcı unsur olan emniyet güçlerinin de mutlaka hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerekir.

Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunların tümünün üstesinden gelmek için öncelikle, kadının eğitimde, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi anlamda mutlaka özgür kılınması ve bu hakları olabildiğince kullanmalarının sağlanması gerekiyor. Siz bunu yok sayarsanız, siz Türkiye'de en önemli sorun olan aile içi şiddetin temelini teşkil eden yoksullukla mücadeleyi temel olarak almazsanız, bu tür komisyonların işlevleri maalesef çok cılız kalır.

Değerli milletvekilleri, aslında sadece komisyonlar kurmak ya da yasal düzenlemeler yapmak olayları çözmüyor, bu işin bir de bütçe boyutu var, bütçenin mutlaka toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçelemeyle halledilmesi gerekiyor. Bu yapılırsa, bu komisyon ve benzeri çalışmalar daha da anlamlı kılınır ve bu sorunların giderilmesi, asgariye indirilmesi anlamında mesafe kat edilir.

Bütün bunlar için bu komisyon gerekli ama bu komisyon için, dün akşam saatlerine kadar Parlamento çatısı altında çok ciddi bir anlayış söz konusuydu. Kadın parlamenterlerin birlikteliği, uzlaşma kültürü çok net bir şekilde bu Parlamento çatısı altında hâkim kılınmıştı ve büyük bir özveriyle, Parlamentoda bu kanun teklifi çok seri bir şekilde görüşülüyordu. Ama nedense, hangi anlayışla, anlamadığımız bir şekilde, bir önergeyle bu kanun teklifinin adı değiştirildi. Sayın Bakan birkaç kez izah etti, bu değişikliğin kanun teklifinin içeriğine, anlamına, işleyişine hiçbir zarar vermeyeceğinden bahisle bir açıklama yaptı. Olabilir Sayın Bakan. Eğer hiçbir şey değişmiyor ise, komisyonda oy birliğiyle çıkan bu kanun teklifinin, büyük bir uzlaşma kültürünün çok güzel örneklerinden birisi sergilenirken niçin böyle bir anlayış hâkim kılınarak, bu önerge verilerek bu uzlaşma kültürünün çok temel bir anlayışı bertaraf edildi, altüst edildi? Bunu anlamak mümkün değil. Hadi “fırsat” kelimesi ilave edildi, hiç olmazsa kadın parlamenterlerimizin talebi olan “ve” kelimesi ilave edilerek bu uzlaşmanın, bu oy birliğiyle ortama getirilen kanun teklifinin sürekliliğini sağlamak daha da anlayışlı olmaz mıydı? Anlaşılan o ki daha işin başındayken yalın ama çok anlamlı olan Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, adı değiştirilerek içi boşaltılmış ve daha işin başındayken bu komisyon işlevsiz bir hâle getirilmiştir. Burada üzüntü verici olan olay, kadın parlamenterlerin dayanışma anlayışını bir önergeyle, basit bir kelimeyle altüst eden anlayıştır, bu anlayış kabul edilemez. Oysa bu tür anlayışlar, uzlaşma kültürüyle bu Parlamento çatısı altına getirilen bu teklifler ne kadar çok çoğaltılırsa Parlamentonun uyum içerisinde, büyük bir dayanışma içerisinde ülke menfaatlerine, yurttaşlarımızın menfaatlerine olan yasaların çıkması daha da hız kazanacak, daha da anlamlı olacak ama maalesef AKP İktidarı dün vermiş olduğu bir önergeyle hiç de içi dolu olmayan, aslında bu anlaşmanın, bu komisyonun tamamen seyrini değiştiren bir önergeyle, maalesef “fırsat kelimesiyle fırsatçı bir anlayışı hayata geçirmiştir. Umut ediyorum ki bundan sonraki çalışmalarda, uzlaşmayla Parlamento çatısı altına getirilen bu tür yasa çalışmalarında bir daha böyle bir şey yaşanmaz. Üzüntü verici olan, kadın haklarıyla ilgili, kadın erkek eşitliğinin konuşulduğu bir kanun teklifinde bu şekilde bir anlayışın getirilip Parlamentoya dayatılması olmuştur. Bütün bunlara rağmen, komisyonun daha başında sabote edilmesine rağmen atılmış olumlu bir adım olarak nitelendirmek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – …fakat diğer birtakım kanun tekliflerinde yasalaştıktan sonra gördüğümüz gibi, maalesef daha işin başında bu komisyonun çok da fazla birtakım işler yapamayacağı anlayışı hâkim olmuştur. Üzüntümüz budur ama buna rağmen bu kanun teklifini desteklediğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bingöl.  

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Latif Yunusoğlu.

Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fırsat Eşitliği Komisyonu hakkındaki kanunun 5’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler, Yüce Allah’ın “eşrefi mahlukat” olarak yarattığı kadın ve erkeği en mukaddes varlık olarak tanır ve inanırız. Yan yana sefer eden ulu atalarımızla, ak saçlı ninelerimizden miras aldığımız asil Türk terbiyesi kadını, erkeği ve anneyi başına taç etmiştir. Bizim anlayışımız “Cennet anaların ayakları altındadır.” anlayışıdır. “Annene “of” bile demeyeceksin.” diyen bir inancımız, itikadımız var. Bu inançla, kadın ve erkeği birbirinin sağında solunda, önünde ve arkasında yer alan, çatışan iki güç değil, birbirini tamamlayan, birbiri için var olan ve birbirine eş olan iki varlık olarak kabul ediyoruz. Kadın ve erkek fırsatları, fıtratları, görevleri ve fonksiyonları farklı olmakla beraber, yaradılış gayeleri, insan olmaları ve birbirlerinin eksikliklerini tamamlamaları sebebiyle bir bütünün iki eşit unsurlarıdır çünkü kadın ve erkek aynı özden yaratılmıştır. Dinimiz kadının bizatihi varlığını, şahsiyetini ön plana çıkartırken Türk aile ve devlet geleneğinde de kadının çok önemli bir mevkisinin olduğuna tarihin kendisi şahittir. Bizim kültürümüzde Türk kadını asla ikinci sınıf bir varlık olarak değerlendirilmemiştir. Bu durum, millet hayatında kültür belirleyicisi ve yaşatanı olarak, ekonomik anlamda üreten ve tüketen bir birey olarak, sosyal anlamda da aile içi bir eğitici ve öğretici olarak kadınlarımızı daha belirleyici ve etkileyici bir konuma getirir. Bu duruş, daha seviyeli, daha saygın, toplumun ahenginin devamlılığına ve de yaradılış nizamına daha uygun bir davranış biçimi olacaktır. Yani kadın, toplumun problemi değil problemleri bizatihi çözen bir fert hâline gelecektir. Türk kadını, Türk kültür ve medeniyetinin yaşatılmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan bir köprü vazifesi görür, bir kültür taşıyıcısıdır. Esasen Türk kadını, Türk aile hayatında da eşiyle aynı haklara sahip olduğu gibi geleceğimiz olan evlatlarımızı millî ve manevi değerler istikametinde yetiştirmek, aynı zamanda onlara yön vermek görev ve sorumluluğunu da üstlenmiş bir öğretmendir. Kadının ihmal edildiği bir toplumun varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürmesinin mümkün olmadığına inanıyorum. Ziya Gökalp’in “Kadın tamam olmadıkça eksik kalır bu hayat.” veciz ifadesi bu gerçeğe işaret etmektedir.

Özetle, geleneksel Türk toplumunda kadın daima Batı ve Doğudaki diğer örneklerine göre oldukça ileri sayılabilecek bir konumda bulunmuştur. Orhun Abideleri’ndeki ifadelerden eski Türk devletlerinin yönetimine kadar bunun birçok örneğini görmek mümkündür ancak çağdaş gelişmeler doğrultusunda ülkemizde kadınlar sosyal, kültürel ve ekonomik hayata iştirak için Tanzimat Fermanı’ndan itibaren, özellikle de 19’uncu yüzyıl başından beri yoğun mücadele vermişlerdir. Bu mücadele cumhuriyetimizin ilanından sonra oldukça ileri bir düzeye ulaşmıştır. Bu çerçevede cumhuriyetin ilk yıllarında Kadın Halk Fırkası kurma girişiminden “Türk Kadınlar Birliği” adıyla bir derneğin faaliyete geçmesine kadar birçok gelişmeye şahit olmuşuzdur. Türk kadınları 1930 yılında belediye meclislerine, 1933 yılında muhtarlığa, 1934 yılında milletvekilliğine seçilme hakkı elde etmişlerdir. Bu düzenlemelerle, parlamenterlikten yöneticiliğe ve yargıya kadar hemen her alanda önemli kurumlara gelen kadınlarımız, böylece Batı’daki hemcinslerinin asırlar süren mücadeleler ve çekilen büyük acılarla ulaştıkları haklara kısa sürede kavuşmuşlardır. Ancak, bu durum, kadınlarımızın elde ettikleri hakları etkin şekilde kullanmalarını ve geliştirmelerini sağlayamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde kamu sektörü başta olmak üzere çalışma hayatında giderek artan bir oranda yer almalarına rağmen, kadınlarımızın hâlâ çözüm bekleyen çok önemli sorunları bulunmaktadır. Ülkemizde kadın nüfusunun önemli bir bölümünün eğitim sorunu vardır. Bilhassa kırsal kesimde, okuma yazma bilmeyen, örgün öğretim imkânlarından yararlanamadığı için kendini yetiştirememiş kadınlarımızın sayısı oldukça fazladır. Köyünde tarlasında veya şehirde fabrikada, büroda, evinde bütün gün çalışan ama sosyal güvencesi olmayan milyonlarca kadınımız vardır. Köyünü, yuvasını bırakıp büyük kentlere göçen kadınlarımızın sosyal güvence dışında da birçok sorunları bulunmaktadır. Hayatın her alanında tutunmaya çalışan, bunu yaparken gerçekten çok büyük sorunlarla boğuşan, âdeta varlık yokluk mücadelesi veren kadınlarımız da vardır. Gecekonduda, derme çatma barakalarda, sağlıksız konutlarda oturmak zorunda kalan, kocası işsiz olduğu veya aldığı ücret evini geçindirmeye yetmediği için ailesine, çocuklarına bakmaya çalışan kadınlarımız vardır.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türk kadınının birçok alanda başarıdan başarıya koştuğu da bir gerçektir. Ev kadınından sanatçısına, çiftçiden politikacısına kadar her düzeyde Türk kadını, sürekli gelişen bir bilinçle toplumdaki konumunu sorgulamaktadır, sorunlarını ve bunların çözümü talebini her geçen gün daha yüksek sesle dile getirmektedir.

Kadın sorunu, esasen bir demokrasi sorunudur da. Türkiye demokratlaştıkça, özgürlük alanları genişledikçe, kadınlarımızın sorunlarının çözümleri de kolaylaşacaktır. Özellikle eğitim düzeyinin yükselmesi kadının iş hayatındaki yerini artırmakta ve konumunu güçlendirmektedir.

Değerli arkadaşlar, kadınlar insanlık birikiminin ve medeniyetimizin eşit ortaklarıyken bilhassa tarihin belli dönemlerinde ve hâlen çeşitli toplumsal katmanlarda eşitlikle bağdaşmayan ve kabul edilemez ayrımcılıklara maruz kalmaktadırlar. Kadınlarımızın emekleri, çabaları, heyecanları, yaşadıkları toplumda mücadele etme istekleri birtakım zorluklarla karşılaşmaktadır. İletişim ve bilgi çağında bu arzu ve istekler hem küresel bir şekle bürünüyor hem de çok boyutlu bir süreci zorunlu kılıyor. Çalışan kadın, okuyan kadın, siyasette rol alan ve almak isteyen kadın erkeklere kıyasla daha zor şartlara katlanmak durumunda. Bu durum ne yazık ki mevzuatı aşan bir pratiğe sahiptir. Bu yüzden de kadınların eşit haklara sahip olması hususunda mevzuat değişikliklerinin ötesinde bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır.

Türkiye, Osmanlı modernleşme tarihinden beri kadın hakları hareketine sahip olagelmiştir. Bu mücadeleler ve onun etrafında gelişen tartışmalar Türkiye kamuoyunda derin bir birikim yaratmayı başarmıştır. Bu birikimin neticesinde hukuki, kültürel, iktisadi ve toplumsal alanlarda kadın hakları lehinde ilerlemeler sağlanmıştır. Bu ilerlemeler, kadın haklarının yarattığı ivmeyi destekleyen cumhuriyet döneminde Atatürk’ün gayretleriyle de sıçramaya dönüşmüştür. Medeni ve siyasi haklarda sağlanan eşitlik neticesinde cumhuriyet vatandaşı olarak kadınlarımız eşit bir statüye sahip olmuşlardır. Bu sıçrama çağın birçok Avrupa ülkesine göre de takdir edilecek değerlerdedir.

Kıymetli arkadaşlar, kadınlarımızın sosyal, siyasi, ekonomik karar verme ve yönetim kademelerine tam ve eşit katılımını sağlamak için engelleri, bariyerleri kaldırmak gerekiyor. Siyasi irade, kadını güçlendirmenin gereğine inanmalı ve bu doğrultuda bütün kurumları yönlendirmelidir. Fırsat Eşitliği Komisyonu da bu anlayışla kurulmalı, çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmalıdır. Ancak, kabul etmeliyiz ki, olumlu hukuki düzenlemelere rağmen, hayatın içinde kadın erkek eşitliğinden hâlâ daha çok uzaklardayız. Eğitim kademelerine eşit erişim hedefi kadınlarımızın sosyoekonomik statülerinin güçlendirilmesiyle mümkün olabilecektir. Ümit ediyorum ki bu komisyonun kurulması zihniyet değişikliği için bir ilham kaynağı, kadın zarafetinin daha geniş bir alana yansıması için tetikleyici bir unsur olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bu kanun teklifinin kabulü için oy kullanacağımızı belirtmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.

Madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Buldan, süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşülmekte olan Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun isminin değiştirilerek Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak çıkarılması, sadece biz muhalefet partisinin milletvekillerini değil, onlarca kadın kurumunu da hem şaşırtmış hem de kandırmış.

Şimdi, biraz önce Demokratik Toplum Partisi Grubuna -bize yani- bir faks geldi kadın kurumlarından. Ben bu faksı tam olarak okumak istiyorum Sayın Bakanın dikkatine:

“Tam eşitlik istiyoruz. Talebimiz, fırsat değil, fiilî eşitlik. Türkiye’deki kadın erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için 1998 yılından bu yana verilen çabaların ardından yasa teklifi 29 Ocak 2009 tarihinde Anayasa Komisyonundan tüm partilerin ittifakı ve ortak çabasıyla geçti. Kadın örgütleri tarafından da desteklenen bu teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisinde daimî bir kadın erkek eşitliği komisyonunun kurulmasını öngörmekte. Son dakikada yaşanan gelişmelerle Anayasa Komisyonunun ortak kararının göz ardı edilmesi ve komisyonun adının “fırsat eşitliği” olarak değiştirilmesi dolayısıyla amaç ve işlevlerinin daraltılması kabul edilemez bir geri adımdır.

Fırsat eşitliği komisyonları birçok ülkede denenmiş ve fiilî kadın erkek eşitliğini sağlamak konusunda başarısız olduğu için toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonu olarak değiştirilmiştir. Çünkü fırsat eşitliği kavramı, kadın erkek arasında var olan mevcut eşitsizlikleri gidermeye yönelik politikalara değil, var olan durumda kadın ve erkeği zaten eşit kabul eden politikalara dayanır. Ülkemizde hâlihazırda ekonomik, sosyal ve siyasi birçok alanda kadın erkek eşitsizliği devam etmekte ve toplumsal yaşamın birçok alanında kadınlar cinsiyet ayrımcılığı ile karşılaşmaktadır. Bu eşitsizliğin ulaştığı boyutlarda Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlar tarafından yapılan değerlendirme çalışmalarında en gerideki ülkeler arasında yer almaktadır.

Kadın erkek eşitsizliği ve kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması yönünde atılacak somut adımlar için Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak komisyonun kadın erkek eşitliği komisyonu olarak kurulması, söz konusu komisyonun var olan eşitsizlikleri ve ayrımcılığı gidermek için geçici özel önlemlerin uygulanmasına önayak olması gerekmektedir. Bu önlemler, Türkiye'nin imzaladığı birçok uluslararası sözleşmede de hayata geçireceğini taahhüt ettiği olumlu ayrımcılık, olumlu eylem ve gerekli alanlarda fırsat önceliğini içermelidir.

Bütün milletvekillerimizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda sergilenen partiler üstü ittifaka sahip çıkmaya ve fiilî ve eksiksiz kadın erkek eşitliğinin sağlanması için bir kadın erkek eşitliği komisyonunun oy birliğiyle kabul edilmesine çağırıyoruz.

Anayasa Kadın Platformu, TCK Kadın Platformu, Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi, Ankara Kadın Dayanışma Vakfı, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Çanakkale Kadının El Emeği Değerlendirme Derneği Kadın Dayanışma Merkezi, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi, Edirne Kadının İnsan Hakları ve El Ürünleri Girişimi, Filmmor Kadın Kooperatifi, İRİS Eşitlik Gözlem Grubu, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER), Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Kaya Derneği, Kırk Örük Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kooperatifi, KAOS GL Ankara, Lambda İstanbul, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Okmeydanı Morkâğıt Kadın Atölyesi, Türk Kadınlar Birliği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Umut Işığı Kadın Kooperatifi, Van Kadın Derneği, Yaşam Kadın Kooperatifi, Bitlis Güldünya Kadın Derneği, Çanakkale Morabbin Ev Kadınlarını Destekleme Komisyonu, Çiğli Evka 2 Kadın Kültür Evi, Erciş Kadınları Koruma ve Dayanışma Derneği, İzmir Konak Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi, Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği, Sosyal Kalkınma ve Cinsiyet Eşitliği Politikaları Merkezi ve Van Saray Kadın Derneği.

Biz de Demokratik Toplum Partisi olarak, bu kadın örgütlerinin arkasında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor ve yol yakınken Sayın Bakandan bir adım daha atmasını öneriyoruz.

Teşekkür ediyoruz. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Denizli Milletvekili Sayın Selma Aliye Kavaf’a aittir.

Buyurun Sayın Kavaf. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasi ve siyaset köprüsünden geçmek istiyorsak o köprünün taşlarını bizim örmemiz gerekir. Görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kanununu bu köprünün en önemli ayaklarından biri olarak kabul ediyoruz. Kadın erkek, insanlık değeri açısından tartışmasız eşittir. Kadının aktif siyasete, iş hayatına, sosyal yaşama katılımı, bütün bu alanlarda olduğu gibi, dünyadaki barış sürecine kadar birçok şeyi olumlu anlamda değiştirecektir.

Kadın iki bin yıldır mücadele etmiştir. Topluma karşı, toplumun kurallarını koyanlara karşı bunu bir medeniyet mücadelesi olarak görmek gerekir. Kadınlar, sosyal sermayenin iştirakçileri olarak kendi bakış açıları ile mücadele ettikleri için, bir medeniyeti inşa etme gücüne de sahiptirler. Yatırım, sadece para olarak değil, sosyal sermaye olarak da düşünülmelidir;  sosyal sermayenin iştirakçileri de kadınlardır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından en önemli göstergeler, kadının iş gücüne katılımı, istihdamı ve eğitim oranlarıdır. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerine karşılaştırmalı olarak bakıldığında, Türkiye’deki erkeklerin istihdam oranı Avrupa Birliği ülkelerindeki erkeklerin istihdam oranına yakın olduğu hâlde Türkiye’deki kadınların istihdam oranının Avrupa Birliği ülkelerindeki kadınların istihdam oranının yarısından bile daha az olduğu görülür. Türkiye’de kadın ve erkeklerin iş gücüne katılım oranları eğitim durumlarına göre ayrıştırılarak incelendiğinde, lise altı eğitime sahip kadınların iş gücüne katılımı yüzde 21,3; erkeklerin yüzde 70; lise mezunu kadınların iş gücüne katılımı yüzde 31, erkeklerin yüzde 73; yükseköğretim mezunu kadınların iş gücüne katılımı yüzde 70, erkeklerde ise yüzde 83’tür.

Rakamlardan da görüldüğü gibi, eğitimin sürdürülebilir olması, kadının iş gücüne katılımı noktasında çok önemli bir belirleyendir. Özellikle yükseköğretimi tamamlamış olan kadınların iş gücüne katılım noktasında oranın yüksekliği, eğitimin sürdürülebilir olmasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Kadına yönelik şiddet ve iş gücüne katılımla ilgili bu veriler, her şeye rağmen, eğitim sürecinin, bireylerin toplumsal cinsiyetle ilgili değer, tutum ve davranışlarında yeteri kadar değişim ve dönüşümü sağlayamadığının da bir göstergesidir.

Toplumda genel olarak kadının aile içindeki rolü ön planda kalmaya devam etmekte, eğitim ise genellikle kadının bu rolünü pekiştiren, destekleyen bir araç olarak algılanmaktadır. Buna bağlı olarak daha çok sayıda kadının daha uzun süre eğitim alır hâle gelmesine rağmen, toplumsal cinsiyet rolleri açısından köklü bir değişimin gerçekleşebilmesi için zihinsel değişim ve dönüşümün gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Toplumsal değer ve dinamiklerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesini gerçekleştirecek biçimde dönüşümü, bireyin karar ve tutumlarında kısa süreli değişim sağlanmasının ötesinde bir süreci gerektirir. Söz konusu dönüşüm, hem kişisel değerler sisteminde hem de bireyler arasındaki toplumsal ilişkilerde kökten bir değişimin gerçekleşmesiyle sağlanabilir.

Eğitim, toplumsal değer ve dinamiklerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı şekilde dönüşümü için en etkili mücadele alanlarından birisidir. Böyle bir dönüşümün sağlanabilmesi için, eğitim sisteminin dışında, çalışma ve aile hayatı gibi diğer mücadele alanlarında da etkin politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Bu alanda geçtiğimiz altı yedi yıl içerisinde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin yanı sıra daha ileri düzenlemelerin yapılabilmesi, bunların hayata geçirilmesi ve sosyal politikalarla desteklenmesi noktasında kurulacak olan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna çok büyük sorumluluklar düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) – Teşekkür ederim.

Gelecekte kadına yönelik tehditler ve tehlikeler, savaş, göç, ekonomik kriz dikkate alınarak ülkenin genel stratejik planlaması içerisinde kadın politikalarına bunlar da yer verilmelidir. Kalkınma topyekûn gerçekleşen bir şeydir. Yaşamın her alanında kadın erkek fırsat eşitliğinin gerçekleşeceğine olan inancımla Komisyonun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavaf.

Madde üzerinde şahıslar adına ikinci söz hakkı Mardin Milletvekili Sayın Gönül Bekin Şahkulubey’de.

Buyurun Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülkemiz kadın haklarına ilişkin olarak dünyada istisnai ve özgün bir tarihsel deneyim yaşamıştır. Kadınların ilerlemeleri ve güçlenmeleri adına alınan kararlarda ve uygulanan politikalarda bu tarihsel deneyim ve birikimin etkisini görmek mümkündür.

Ülkemizde kadınlar, gerek eğitim düzeyleri gerek geleneksel yaşam biçimleri ve toplumsal değer yargıları yasalardaki ayrımcı hükümler nedeniyle içinde yer aldıkları siyasal sistemlerle yeterince etkin olamamışlardır. Yasal olarak olumlu gelişmeler yaşanmasına rağmen uygulamada aksamalara engel olunamamıştır. 1930’lu, 1940’lı yıllarda Avrupa’da birçok ülkede seçme ve seçilme hakkı tanınmamışken Türkiye’de 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilerek döneme göre oldukça ileri düzeyde haklar sağlanmıştır ancak bu düzenlemeleri hayata geçirmek uzun zaman almıştır. Eğitimde, istihdamda, ekonomik kaynakların kullanımında, yönetme ve karar alma mekanizmaları ile siyasal temsilde eşitlik sağlanamamıştır.

Kadınların siyasal karar mekanizmalarında eksik temsili demokrasinin anlamına uygun olmadığı gibi yönetime katılma konusunda da cinsler arası eşitsizlik sorununu gündeme getirmektedir.

Kadınların karar alma süreçlerine eşit katılımı sadece adalet ve demokrasi talebi değil, aynı zamanda statülerinin geliştirilmesinin de gerekli bir koşuludur.

Yönetim ve karar alma süreçlerinde eşitlik yerleştirilmeden kalkınma ve çağdaşlık hedeflerine ulaşılamayacaktır.

Toplumsal yaşamda karşılaşılan eşitsizlikleri gidermenin en önemli yöntemlerinden biri de kurumsallaşmaktır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985 yılında imzalamış ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye devam etmektedir.

Hükûmetimiz, Avrupa Birliği sürecine paralel olarak kadın erkek eşitliğine ulaşma yolunda etraflı stratejiler ve politikalar oluşturmuştur. Bu bağlamda, Anayasa’da gerekli değişikliklere, düzenlemelere gidilmiş ve Anayasa’nın gerektirdiği şekilde Medeni Kanun’da, Ceza Kanunu’nda, İş Kanunu’nda ve diğer kanunlarda gerekli değişiklikler yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonun yapacağı çalışmaların belli sonuçlara bağlanması 1985 yılından beri taraf olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin de gereklerinin yerine getirilmesini sağlayacaktır.

Komisyonun işlerlik kazanmasıyla kadınların haklarını erkeklerle eşit bir biçimde koruyacak mekanizmaların kurulması, yetkili kurumlar vasıtasıyla herhangi bir ayrımcılık karşısında kadınların etkili bir biçimde korunması, kamu kurum ve kuruluşlarının kadınlara karşı ayrımcılık niteliğindeki eylem veya işlemlerinden kaçınılması, bu kurumların sözleşmeden doğan yükümlülüklerine uygun davranmaları daha etkin bir biçimde sağlanacaktır.

Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturulan mevcut hukuki düzenlemelerin, gelenek ve uygulamaların değiştirilmesi ya da kaldırılması için gerekli her türlü çalışmalar Komisyonun kurulmasıyla ivme kazanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde refah düzeyi yüksek olan ülkelerde kadınların toplumun tüm katmanlarında söz sahibi olduklarını açık bir biçimde görmek mümkündür.

Hükûmet politikalarımızın en önemli dinamiği kadın ve ailenin güçlenmesidir. Milletimizin en önemli özelliklerinden biri de aile değerlerini gözümüzün ışığı gibi korumaktır. Bizi diğer toplumlardan farklı kılan şey aile müessesesine verdiğimiz önemdir. Bu gerçekten yola çıkarak kadınların toplumda etkin rol oynamalarına öncülük edecek politikalar üretiyoruz. Hükûmetimizin bu yönde attığı adımlar, ülkemizde kadın hak ve özgürlüklerinin temini noktasında birer kilometre taşıdır. Bu alandaki iyileştirmeler kuşkusuz ki iktidarımızın en öncelikli meselelerinden biri olmaya devam edecektir.

Kadını güçlendirmek toplumu güçlendirmektir. Hükûmetimiz bu bilinçle hareket ederek, özellikle, Doğu ve Güneydoğu’daki kız çocuklarının eğitilmelerini sağlamak için çeşitli çalışmalar yapmış ve yapmaya da devam etmektedir. “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder” gibi kampanyaların yanında, çocuğunu okula gönderen annelere yapılan eğitim yardımları en güzel örnekledir.

Ülkemizin dört bir yanında maddi ve manevi emekleriyle toplumumuzu kalkındıran, nesiller yetiştiren ve her zorluğa metanetle göğüs geren değerli kadınlarımızın haklarının korunması ve hak ettikleri yaşam standartlarına erişmeleri için yasanın çıkmasında, başta, her platformda kadın erkek eşitliğini savunan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, büyük bir özveriyle Komisyonun kurulması için desteklerini esirgemeyen Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’ya, katkılarını esirgemeyen bütün milletvekili arkadaşlarıma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) - …ve gayretleriyle bizi teşvik eden sivil toplum örgütlerine teşekkür etmek istiyorum.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun biz kadınlara hayırlı olması dilekleriyle tüm vatandaşlarımızı hürmetle selamlıyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahkulubey.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Kışanak

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Bakanımıza, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda alınan önlemler içerisinde yerellerde, illerde kadına yönelik şiddeti izleme kurulları oluşturmayı düşünüp düşünmediklerini, bunun faydalı olup olmayacağına dair bir fikirlerinin olup olmadığını sormak istiyorum. Çünkü bu konu yaklaşık bir yıldır gündemimizde. Merkezde böyle bir kurul oluşturuldu. Bu merkezî kurulun yerellerdeki ayağını oluşturmadan çok sonuç alamayacağımıza dair çeşitli defalar görüşmelerimizde bunu ifade ettik. İllerde kadına yönelik şiddeti izleme kurulları oluşturma konusundaki değerlendirmeleri öğrenmek istiyoruz.

Ayrıca, kadına yönelik şiddeti önlemeyle yetkili ve sorumlu kılınan birçok kamu kurumu var, Başbakanlığın bu konudaki genelgesi çok açık ve net. Buna rağmen, kadının idari, adli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Biraz önce konuşma yaparken kadın örgütlerinin göndermiş olduğu bir metin vardı, okudum. Kadın örgütlerine Sayın Bakanın nasıl bir cevabı olacak; öğrenmek istiyorum, daha doğrusu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağırbaş

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tüm STK’larla birlikte isteğimiz fırsat değil tam eşitliktir. Şiddete maruz kalan kadının hakkının ne olduğunu bilmediği ya da haklarını gerektiği gibi kullanmalarının engellenmesi tespit edilmiş bir olgu. Bu konuda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek adına Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Kadınların sorunlarını çözmek için ayrılan bütçe kadın başına 10 kuruştur. Bakan olarak bu bütçeyle sorunları çözmek adına sağlıklı bir çalışma yapılabileceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arıtman…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Kabinesinin yarısını kadınlardan oluşturan İspanya Başbakanı yaşamın her alanında kadın kotası uygularken en son olarak da özel sektörde kadın yöneticilerin oluşması için bir kota uygulamasını yasalaştırmıştır. Her zaman erkek kabine kuran Sayın Başbakanımız ise cinsiyet kotasına şiddetle karşıdır. Sizce acaba Medeniyetler İttifakı’nın bu iki başkanı arasındaki, bu iki Başbakan arasındaki fark neden kaynaklanmaktadır? Kadın erkek eşitliği konusunda bizim ülkemiz çok kötü durumdadır, İspanya çok iyi durumdadır. Bu iki toplum arasındaki fark neden kaynaklanmaktadır? Acaba bu, kadına bakış açısından kaynaklanan bir durum mudur?

Eşitsizliği gidermek için en önemli faktör olan toplumsal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, ülkemizde yaşanan derin ekonomik krizin de etkisiyle giderek artan işsizlik ve işten çıkarmalar hiç şüphesiz ki genel anlamda tüm toplumu, özellikle de üniversite mezunu gençlerimizi başta ekonomik, sosyal ve psikolojik birçok sorunla muhatap etmiş ve etmektedir. Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı olarak Bakanlığınız döneminde kadın istihdamının artırılması ve kadın potansiyelimizin ekonomik yönden değerlendirilmesi konusunda hangi projelerinizi uygulamaya koyabildiniz, kaç kişiye istihdam yarattınız;bu konuda geleceğe yönelik projeleriniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Kadına karşı şiddetle mücadelede kitlelere ulaşma yeteneği sebebiyle medya çok önemli bir araçtır. Medyada diziler, programlar, TV filmleri gibi yayınların kullanımı yoluyla kadına karşı şiddetle mücadelede bilinçlendirmenin yapılması artan şiddet olaylarının önüne geçmede önemli bir yoldur. Medyada benzeri bir çalışma yapılabilmesi için medya yöneticileri, senaristler, çalışanlarla ortak bir çalışma yapılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Medeni Kanun’un 10’uncu maddesi gereğince 2002 yılı Medeni Kanun değişikliğiyle yapılandırılan mal ortaklığı ilkesinin sadece evliliği o tarihten sonra gerçekleşmiş çiftler için geçerli olması ve 2002 yılından önce mal ayrılığına tabi tutulan evli çiftlerin bu madde gereği mağdur durumda kalmasını önlemek adına ilgili maddede ne zaman değişiklik yapılacaktır?

İkinci soru: AB ülkelerinde hedeflenen 2010 yılında yüzde 60 kadın istihdamının sağlanması karşısında geçmiş yıllarda yüzde 24,8 olan Türkiye kadın istihdamı oranının alınacağı söylenen tedbir ve oluşturulacağı söylenen projelere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Kışanak, “Şiddeti izleme kurulu illerde oluşacak mı?” diye bir soru sordu. 2006 tarihli Başbakanlık genelgesinden sonra bu anlamda oluşturulan kurul bir koordinasyon kuruludur, Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü de taşra teşkilatı olmayan merkezî bir birimdir. Bütün oluşan kurum ve kurullara, bu anlamda çalışmalara destek olur.

Şiddeti izleme konusunda -şiddet de bir insan hakları ihlalidir- illerde oluşturulmuş insan hakları kurulları tarafından, kadına yönelik şiddet de, içermesi daha geniş olduğu için, öngörülebilir diye düşünüyorum. Bizim ayrıca koordinasyon kurulu olarak bu tür bir kurul oluşturma düşüncemiz şu aşamada yok.

Sayın Ağırbaş, “fırsat” konusuna tekrar girdi, kadın bakanlığının bütçesine değindi. Bu, benim Bakanlığımın bütçesi görüşülürken de veya Genel Kurul gündeminde de çok sık gündeme getirilen bir konu. Tekraren söyleyeyim: Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü merkezî bir birimdir ve araştırma, politika belirleme kurumudur. Dolayısıyla, uygulayıcı bir Bakanlık olmadığı için, böyle, Bakanlığımın bütçesini Türkiye’deki kadınların sayısına bölerek bulunan 10 kuruş rakamı, hiçbir bütçe hesabında karşılığı olmayan, doğrusu, mali hükümler açısından da anlamı olmayan bir konu, açıkça söylüyorum. Çünkü, kadın bu toplumun dışında, genel bütçenin dışında değil ki. “Kız çocuklarının eğitimi” dediğimiz zaman, buna, herhâlde Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ayrı bir bütçe verecek değilsiniz, bu Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinde. Sağlık harcamalarına ilişkin bütçe kadın ve erkekler için aynı şekilde ama teşvik edici veya destekleyici bazı geçici özel önlemler de buna dâhildir. Yani kadın sorunları, ulusal sorunlardan ve bu sorunlara bağlı bütçeden bağımsız değerlendirilemez. Biz, bir izleyici, yol gösterici, politika belirleyici, koordine edici kurumuz. Dolayısıyla, bizim bütçemiz hiçbir zaman böyle mali anlamda da bölünerek bulunamaz diye düşünüyorum. Zira, bunun bir anlamı da yok. Kadın konusuna ve kadın sorunlarına verdiğimiz önem, bu konuda izlediğimiz tutum belli.

Sayın Arıtman sanıyorum ikinci kez sordu, geçen bölümde cevaplayamadığım için ona geçeceğim. Türkiye-İspanya Medeniyetler İttifakı Projesi’nin eş başkanlığını yürütüyor ve bu görev İspanya ve Türkiye başbakanlarına dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından,  Kofi Annan tarafından tevdi edilmiş bir görevdir. Demek ki iki ülkenin böylesine önemli bir projede eş başkanlık yapabileceği, iki medeniyetin temsili anlamında iki ülke başbakanının böyle bir görevi en iyi şekilde yapabileceği düşünülmüş ve böyle takdir edilmiş.

Dolayısıyla, bu tür meselelerde karşılaştırma yaparken, Türkiye'nin özellikle kadın konusunda bazı göstergelerinin gerçekten iyi olmadığının hepimiz farkındayız. Dolayısıyla, burada “bunlar çok çok iyi durumda” falan diyecek değilim. Ama biraz da kendimize ait, bu anlamda toplumların değişiminin daha tedricî olduğunu… Yasaları değiştirmek on beş yirmi dakikamızı belki alabilir, bugün birkaç günümüzü alabilir ama toplumları değiştirmek çok daha uzun bir zaman alır. Burada değiştirilmesi gereken zihniyettir. Ama bu medeniyetler ittifakı konusunda da o anlamdaki çabalarda da en önemli potansiyelin ülkemiz kadınları olduğuna inanıyoruz. “Medeniyetler İttifakı Projesi’nde Kadının Rolü” konulu uluslararası bir kongre düzenledik. Önümüzdeki dönemde tekrar Bahçeşehir Üniversitesiyle benzer bir toplantıyı yapacağız. Medeniyetin belirlenmesinde kadının rolünün de çok çok önemli olduğunu düşünüyorum.

“Kadına yönelik şiddet konusunda medyanın rolü, bu konuda bir çalışma yapılıyor mu?” dedi. Geleceğin profesyonellerine yönelik bir eğitim çalışması yürütüyoruz. Ayrıca kadının medyada yer alış şekli başta olmak üzere, sorun alanlarını tespit ediyoruz ve bu alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Cevap veremediğim sorular var, yazılı vermeye çalışayım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesinin, ikinci fıkrasının son cümlesinin, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

 

Gültan Kışanak

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

 

Diyarbakır

Muş

Iğdır

 

Hasip Kaplan

M. Nezir Karabaş

Aysel Tuğluk

 

Şırnak

Bitlis

Diyarbakır

“Bu rapor Danışma Kurulu’nun görüş ve önerisiyle genel kurul gündemine alınır ve üzerinde görüşme açılır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, mevcut metin yeterince bence konuya, soruna cevap veriyor. Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Komisyon raporunun takdire bırakılmadan genel kurulda görüşülmesinin daha doğru olacağı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Var, var” sesleri)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok ya hu, nerede var?

BAŞKAN – Şimdi, en irite olduğum konulardan bir tanesi oradan buraya akıl verilmesi.

Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Uygulanacak İçtüzük

MADDE 6- Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme olmayan hallerde Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümleri uygulanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince komisyonlar üzerinde haiz olduğu denetleme yetkisi bu Komisyon için de geçerlidir.

BAŞKAN – Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Şubat 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.56

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.