DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 32 22’nci Birleşim 26 Kasım 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMA IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı 2.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, tarımda yaşanan
olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, kamuoyu yoklamalarında milletvekilinin itibar ve
güven sıralamasında en alt sırada olmasının nedenlerine ve bu konuda yapılması
gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması VI.-
AÇIKLAMALAR 1.- Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un
konuşmasına ilişkin açıklaması 2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı
konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
ÇEŞİTLİ İŞLER 1.- Genel Kurulu
ziyaret eden, Türkiye-İran Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber’e, Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi 2.- Arnavutluk
Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi
ve beraberlerindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi B)
TEZKERELER 1.- CHP Genel
Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/604) VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- İskân
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251) 2.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı:
229) 3.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S.
Sayısı: 236) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ)
Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242) 5.- Engellilerin
Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227) 6.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı:
266) 7.- Posta
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230) 8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266,
2/268) (S. Sayısı: 257) 9.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) IX.-
ÖNERİLER A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, doğal sit alanlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/4778) 2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, kamu kurum ve
kuruluşlarının aldığı iletişim hizmetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4961) 3.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Isparta turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5061) 4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Marmaray Projesi
kapsamında yapılan kurtarma kazılarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5292) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak beş oturum yaptı. Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil,
İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan’ın vefatı
dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine,
milletvekillerine, milletimize, Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli
ailesine baş sağlığı dileyen bir konuşma yaptı. Bitlis Milletvekili Cemal Taşar, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, Edirne Milletvekili Necdet Budak, Edirne’nin düşman işgalinden
kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne, İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. Zonguldak Milletvekili Ali Koçal, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne; Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu,
Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne; İlişkin birer açıklamada bulundular. Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin
sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların (10/285), Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının (10/286), Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20
milletvekilinin, küresel krizin ülkemize etkilerinin (10/287), Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan
“Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen davet edilen TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine,
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı
milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması
amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek
toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine, İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan, Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S.
Sayısı: 281), görüşmeleri tamamlanarak yapılan oylamadan sonra; 6’ncı sırasında bulunan, Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve
Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına
Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271), 7’nci sırasında bulunan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299), 8’inci sırasında bulunan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300), 19’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S.
Sayısı: 19), Görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra; Kabul edildi. 2’nci sırasında bulunan, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun (1/539) (S. Sayısı: 251), 3’üncü sırasında bulunan, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229), 4’üncü sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236), 5’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt
Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonları Raporlarının (1/397) (S. Sayısı: 242), 9’uncu sırasında bulunan, Engellilerin Haklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/567) (S. Sayısı: 227), 10’uncu sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/608) (S. Sayısı: 266), 11’inci sırasında bulunan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun (1/491) (S. Sayısı: 230), 12’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/266, 2/268) (S. Sayısı:
257), 13’üncü sırasında bulunan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 14’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye
Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263), 15’inci sırasında bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun (1/526) (S. Sayısı: 218), 16’ncı sırasında bulunan, Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü
(APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/367) (S. Sayısı: 114), 17’nci sırasında bulunan, Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 239), 18’inci sırasında bulunan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler
Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283), 20’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya
Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik
Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/283)
(S. Sayısı: 21), Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi. 26 Kasım 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince Saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 22.51’de son verildi.
No.: 30 II.- GELEN KÂĞITLAR 26 Kasım 2008 Çarşamba Teklifler 1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
ve 20 Milletvekilinin; 21.06.1927 Tarih ve 1111 Sayılı Askerlik Kanunu,
22.05.1930 Tarih ve 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu ile 26.09.2004 Tarih ve 5237
Sayılı Türk Ceza Kanununun Kimi Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/341) (Adalet; Anayasa ile Milli Savunma Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2008) 2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Siyasi Partiler
Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Kanunu ve Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/342) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2008) 3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın; 2559 Sayılı Polis Vazife
ve Selahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/343) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.11.2008) 4.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/344) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.11.2008) 5.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 3 Milletvekilinin; 1005 Sayılı İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/345
) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2008) 26 Kasım 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, kaç kişi var içeride? Hep böyle taraflı hareket
ediyorsun! Bu kürsüyü o kadar keyfî kullanamazsın! BAŞKAN – Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri
beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk
söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili
Engin Altay’a aittir. Sayın Altay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri… BAŞKAN – Şu anda
kürsüde bir milletvekili arkadaşımız var. Lütfen… Buyurun Sayın Genç, sonra
görüşürüz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu kadar keyfî hareket etmeye hakkın yok bu Mecliste. ENGİN ALTAY (Devamla)
– Sayın Başkan, sürem bitiyor, zaten beş dakika. BAŞKAN – Buyurun. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Malum, geçtiğimiz pazartesi günü 24 Kasım Öğretmenler Günü idi;
pazartesi Genel Kurulumuz olmadığı için bugün bir öğretmen olarak konuyla
ilgili söz aldım. Aydınlanma
devriminin yılmaz ve fedakâr savaşçıları, bir modernleşme projesi olan
cumhuriyetimizin mümtaz mimarları, Büyük Atatürk’ün meslektaşları sevgili
öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, tüm öğretmenlerimizin
önünde saygıyla eğiliyorum. Ancak bilinmelidir ki öğretmenlerimiz Hükûmetinizin uyguladığı ekonomik politikalar neticesinde
bir sefalet ücretine mahkûm edilmişlerdir. Öğretmenlerimiz mutsuz ve
inançsızdır ve öğretmenlerimiz ideallerinden koparılmıştır. Sayın milletvekilleri, pazartesi günü televizyonlarda
öğretmenlerimizin içinde bulunduğu ekonomik şartlarla ilgili çok çeşitli
programlar yapıldı, bunları izlediniz, bunlara ayrı ayrı
girmek istemiyorum ama dün iktidar partisinin bir sayın milletvekili burada
günün anlamı ve önemiyle ilgili konuşurken şöyle bir şey söyledi: “Fedakâr
öğretmenlerimizin hak ettiği yere gelmesi için daha çok çalışmalıyız.” dedi. Elinizden tutan mı oldu? Altı yıldır öğretmenlerimizin içinde
bulunduğu şartların iyileştirilmesi konusunda bir şey yaptınız da biz muhalefet
partisi olarak karşısında mı durduk sayın milletvekilleri? Dört yıldır, hem
Sayın Başbakanın hem Sayın Bakanın ısrarla söylediği bir şey var: “100 bin
derslik yaptık… 100 bin derslik yaptık… 100 bin derslik yaptık...” E, yani
yaptınız da şimdi sizin istatistiklerinize bakıyoruz bu 100 bin dersliği biz göremiyoruz. AHMET YENİ
(Samsun) – 100 binden fazla. Fazla... ENGİN ALTAY (Devamla) - Sadece Sayın
Bakanın seçim bölgesinde -Sayın Bakan çıksın söylesin ama resmî belgeyle
söylesin- devraldığı Türkiye’de derslik başına düşen öğrenci sayısı kaçmış,
şimdi kaç? Ama rica ediyorum, resmî belgelerle söylesin. “Eğitime en büyük
bütçeyi ayırdık…” En büyük bütçeyi
ayırdınız, doğru. Yani Millî Eğitim Bakanlığı büyük bir camia; öğretmeniyle,
destek personeliyle, yöneticileriyle ama Sayın Bakan biraz sonra çıkacak, hem
de yirmi dakika konuşacak. Ama lütfen belgeyle konuşsun. Sayın Bakan desin ki:
“Bizim 1998-2002 arasında, diliminde Millî Eğitim Bakanlığı yatırım
bütçesindeki oranın konsolide bütçeye oranı bizim
dönemimizden azdı.” deyiversin. Bunu derse ben Sayın Bakanın önünde şapka
çıkaracağım. Ama 1998-2002 arasındaki yatırım bütçesinin konsolide
bütçeye oranıyla, 2003-2008 arasındaki oranı Sayın Bakan samimiyetle
burada lehte konuşabilsin. Okullaşma oranı
en çok övündüğünüz bir olaydır ki, burada da istatistikler sizi
yalanlamaktadır. Bugün itibarıyla ilköğretimde çağ nüfusunun 800 bin öğrencisi
sistem dışındadır. Sayın Bakan çıksın “Çağ nüfusunda 800 bin sistem dışında
öğrenci yok.” desin. “Haydi Kızlar Okula Kampanyası” diye Türkiye’yi pankartlarla
donattınız. Sayın Bakan çıksın “Çağ nüfusunda olup da, okullaşma içinde olmayan
800 bin öğrencinin yüzde 60’ı kız öğrenci değildir.” desin. Şimdi, bunları
diyemiyorsak bir sorun vardır. Sayın milletvekilleri,
öğretmene saygı el öpmeyle gösterilmez. Okullardaki kadrolaşma anlayışı bütün
okullarımızın olumlu ve ılımlı iklimini bozmuştur. Öğretmeniyle, yöneticisiyle,
zaman zaman olabilir ama en çok yöneticisiyle,
öğretmeniyle, yani personeliyle mahkemelik olan bakanlık da Millî Eğitim
Bakanlığımızdır. Öğretmenleri “düz”, “uzman”, “baş” rütbeleriyle kategorize
etmek, bunu ederken de kota koymak… Yani bütün öğretmenlerin ancak yüzde 20’si
uzman öğretmen olabilir, bütün öğretmenlerin ancak yüzde 10’u başöğretmen
olabilir diye de bir kota koymak hiçbir eğitim bilimiyle izah edilemez. Ve öğretmenleri
yine “sözleşmeli”, “kadrolu”, “usta”, “ücretli”, “vekil”, “kısmi zamanlı usta
öğretici” diye ayırmak da hiçbir eğitim anlayışıyla açıklanamaz sayın milletvekilleri.
5 milyon 600,
yani 5,6 yeni kuruş ek ders ücreti alıyor öğretmenler. Üç yıl önce “10 milyon
yapacağız.” diye buradan söz verdiniz, tam üç yıl önce “Ek ders 10 milyon
olacak.” dediniz, bugün hâlen 5,6’dır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ENGİN ALTAY
(Devamla) – Sayın Başkan, siz de öğretmensiniz, bir iki dakika rica ediyorum. BAŞKAN – Yok, bir
dakika vereceğim Sayın Altay. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Öğretmeninizin hatırına Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki,
buyur bakayım, öğretmenlerin hakkına bir dakika daha sana. ENGİN ALTAY
(Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bizleri buraya gönderenlerin öğretmenlerimiz olduğunu
unutmamalıyız. Eğitimin odağında öğretmen vardır. Eğitim, bir moral ve motivasyon işidir. Kaliteli eğitim demek, nitelikli eğitim
demek büyüme ve kalkınma demektir. Niteliksiz eğitim demek, işsizlik ve
yozlaşma demektir. Şimdi bakıyoruz,
Türkiye'nin son altı yılında işsizlik büyümüş, toplumda yozlaşma büyümüş. O
zaman ben de diyorum ki –Sayın Bakan kusura bakmasın- dönem iktidarınızda
eğitimde ciddi bir nitelik sorunu vardır. Resmî Gazete’yi açın, bakın -2008
programını yayınlayan Resmî Gazete’ye bakın- orada da “Eğitim” bölümünde öyle
yazar, “Eğitimde nitelik sorunu vardır.” der. Şimdi, Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; bu ülkenin 200 bin öğretmeni işsiz. Biyoloji
öğretmenimiz Zonguldak’ta maden ocağında çalışıyor, matematik öğretmenimiz Mahmutpaşa’da çamaşır satıyor, Türkçe öğretmenimiz
Kızılay’da simit satıyor; felsefe öğretmenimiz para verip kitap alamıyor,
kendini geliştiremiyor, sınıf öğretmenlerimiz ve cümle öğretmenlerimiz senede
yirmi gün tatil yapamıyor, tarih öğretmenimiz sinemaya gidemiyor.
Öğretmenlerimiz geçinemiyor, öğretmenlerimiz aç, öğretmenlerimiz mutsuz. Ben burada Milletvekili
olarak tüm öğretmenlerimizden özür diliyorum. Temenni ediyorum ki Sayın Bakan
da çıksın, tüm öğretmenlerimizden özür dilesin. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündem dışı
konuşmaya Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Sinop Milletvekili Engin Altay Bey, Öğretmenler Günü dolayısıyla gündem
dışı bir konuşma yapmıştır. Doğrusu, ben, beş dakikalık bütün konuşmasını
öğretmen ve öğretmenlerin meselelerine ayıracağını zannediyordum ama… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ayırdım ya… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …genel olarak bütün… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yani okulun meselesini öğretmenin meselesinden ayrı düşünmek mi olur
Sayın Bakan? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …eğitimin bütün problemlerini tabii beş
dakikaya sığdırmaya çalıştı, o da yetmedi. Değerli
arkadaşlarım, ben, pazartesi günü, gerek canlı yayınlarda gerekse
öğretmenlerimizle bir araya gelerek gerekse de yayınladığım mesajlarda bütün
Türkiye’deki öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutladım, bugün bir kez daha
kutluyorum. Sizleri, bizleri yetiştiren, bugünlere getiren, bugünkü
gençlerimizi istikbale hazırlayan, her kademedeki sevgili öğretmen
arkadaşlarımın aslında bir gün için anılması, sadece 24 Kasımda şüphesiz ki
hatırlanması, bizim uygun gördüğümüz, bizi tatmin eden bir şey değildir.
Öğretmen üç yüz altmış beş gün değil bir ömür boyu hatırlanmalıdır, öğretmene
bir ömür boyu saygı gösterilmelidir, sevgimizi onlara bir ömür boyu
göstermeliyiz. Bunda, sanırım, hiç kimsenin ihtilafı yoktur ve değerli
arkadaşlarım, öğretmenlik dünyanın en şerefli ve itibarlı mesleklerinden
birisidir. Öğretmenlik hiçbir maaşla, öğretmenin yaptığı iş hiçbir maaşla,
hiçbir ücretle, hiçbir maddi değerle karşılanamaz, bunu hepimiz teslim
ediyoruz. Fakat, tabii “Öğretmen açtır, öğretmen
sefalet ücretine talim etmektedir.” şeklinde ifadeler kullanıldığı zaman da,
bizim de… Biraz önce Sayın Altay dedi ki: “Bir öğretmen olarak ben Öğretmenler
Günü’nü kutluyorum.” Ben de bir öğretmen olarak hem günlerini kutluyorum hem
de, müsaade ederseniz, Sayın Altay’ın buradaki iddialarına cevap vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir hükûmetin başarısı bir şeyi nereden
alıp nereye getirdiğiyle ölçülür. Eğer bize “Öğretmenlerin maaşları
Hollanda’daki öğretmenlerin maaşının düzeyine çıkmadı.” derseniz, bu, haksız
bir eleştiri olur. Bakın, son altı yılda 2002 ile 2008 arasında öğretmenlerin
ek ders ücreti dâhil maaşlarına yapılan artış yüzde 145’tir. Enflasyondan
arındırdığınız zaman 2002 ile 2008 arasındaki TÜFE artışı yüzde 72,55’tir
değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, öğretmenlere yapılan net artış, enflasyondan
arındırılmış olan artış, refah payı artışı yüzde 72,45’tir. Yani 100 lira alan
öğretmene biz 70 lira, 72 lira daha fazla katkıda bulunmuşuz ve ona daha fazla
ücret ödemişiz. Diyelim ki şöyle
bir iddia ortaya atılabilir: Efendim, bütün öğretmenler ek ders ücreti alıyor
mu? Evet, bütün öğretmenler ek ders ücreti almıyor. Ek ders ücretini hariç
tuttuğunuz zaman, bizim, öğretmenlerin maaşına yaptığımız artış yüzde 118 bir
artıştır. Yine enflasyondan arındırdığınız zaman yüzde 46’lık net artış, refah
payı artışı vardır. Birçok meslek grubuyla mukayese ederseniz bu manadaki artış
öğretmenlerde en iyi artışlardan birisidir. Altını çiziyorum arkadaşlar, refah
payı artışı ücret dâhil yüzde 72,45; ek ders ücreti çıkarıldığı zaman yüzde
46’dır. Ek ders ücretine
itiraz ediyor arkadaşlar. Ben bu kürsüde, dışarıda, basında, hiçbir yerde
“Öğretmenlerin ek ders ücretini 10 YTL yapacağız.” diye kimseye bir sözde
bulunmadım, taahhütte bulunmadım. Ben, Bakanlar Kuruluna öğretmen arkadaşlarım
adına net 9,8 olsun diye bir teklifte bulundum. Benim, öğretmen arkadaşlarım
adına daha fazla, daha yüksek ücret artışında bulunmam, talepte bulunmam
yadırganacak bir şey midir sevgili arkadaşlar? Şu anda Millî Eğitim
Bakanlığının bu seneki 2009 bütçesi 28,5 katrilyona mal olmuştur ama bizim
istediğimiz 40 katrilyondur. Siz istersiniz de bunun hesabı kitabı vardır.
Maliyeyle oturursunuz, hazineyle oturursunuz, sizin istediğiniz ille de verilir
diye bir şey yok. Bugüne kadar devlet yönetimini bilenler bunun ne anlama
geldiğini bilir. Değerli
arkadaşlarım, sendikalar hükûmetle toplu görüşmeye
veya toplu sözleşme görüşmesine oturur, sendikalar 500 ister, sonuçta 350’de
bir mutabakat sağlanır. Bu, o sendikaların kendi işçilerine veya memurlarına
ihanet ettiği, onları kandırdığı anlamına gelmez, bu konuda dürüst olmamız
lazım. Ben, öğretmen arkadaşlarım adına 9,8 YTL net ders ücreti olsun diye
Bakanlar Kuruluna teklifte bulundum ama dediğim gibi, bütçe imkânları, ülkenin
imkânlarıyla öğretmenlerimizin ihtiyaçlarının örtüştürülmesi gerekiyordu, bu
yapılmıştır. Şu anda öğretmenlerimizin eline geçen net ücret, ek ders ücreti
5,6 değil, 5,9 YTL’dir, 6 YTL civarındadır. Şimdi, bir kez
daha altını çiziyorum arkadaşlar: Öğretmenlerin durumunu iyileştirdiniz de biz
elinizi mi tuttuk? Biz, öğretmenlerin durumunu iyileştirdik, siz elimizi zaten
tutamazdınız ama bir konuda elimizi tuttunuz. Biz, öğretmenlik kariyer
sistemini getirdik. Uzman olan öğretmen hem bir kariyer kazanıyordu hem özlük
haklarında ciddi bir artış meydana geliyordu. Başöğretmen olunca onun iki katı
bir artış meydana geliyordu. Siz ana muhalefet partisi olarak Anayasa
Mahkemesine götürüp bunu da iptal ettirdiniz, elimizi tuttunuz. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Doğru yaptık, doğru yaptık. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama işte… ENGİN ALTAY
(Sinop) - “Başöğretmenlik kotası” ne demek? Bütün öğretmenlerimiz başöğretmen
olmayı hak etmektedir Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın… Netice itibarıyla
şunu yapabiliriz: Bakın, bu ülkede bir Başbakan çıktı, dedi ki, bir siyasi
partinin lideri çıktı dedi ki: “Kim ne verirse, ben beş fazlasını
veririm.” Şimdi, eğer biz meseleyi bu
noktaya götürürsek… Bunu söyleyenler Türkiye’yi 2001-2002’de karaya oturttular,
deniz bitti ve Türkiye uçuruma gitti. Şimdi, şunun
altını çizmem gerekiyor, tekrar altını çizmek istiyorum: Keşke değerli
arkadaşlarım, ülkemizin imkânları, millî gelirimiz öğretmenlerimize net 3 bin
YTL, net 4 bin YTL maaş vermemize imkân verse, biz çok daha fazlasını
verebilsek. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Keşke siz de Bakan olmasaydınız. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz keşkelerinizle
baş başa kalacaksınız. O sizin isteğinizle olmuyor. Siz neye “keşke” deseniz
zıttı olacak. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yani siz Bakan olmasaydınız daha rahattı öğretmenler. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sizi yapacaklar
bakan değil mi! Değerli
arkadaşlarım, bakın, öğretmenler için neler yaptık: Sevgili arkadaşlarım, bir
sefer, bizim dönemimizde atanan öğretmen sayısı… Bugün bu ülkenin okullarında
öğretmenlik yapan her 3 öğretmenden birisi AK PARTİ İktidarı döneminde
atanmıştır, bir. İki, öğretmen atamaları öğretmenlik mesleğinin haysiyetine ve
şerefine uygun bir şekilde yapılmıyordu, öğretmenler âdeta müracaat ederken
sefil oluyordu. Bugün Türkiye’deki 660 küsur bin öğretmen il içi tayinini, il
dışı tayinini, ilk atamasını, naklen atamasını, açıktan atamasını evinde
oturarak, bürosunda elektronik ortamda bilgisayara girerek yapıyor. Ve sevgili
arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım, “atamada zorunlu bölge” kavramı ilk defa
bizim Hükûmetimizde ilçe bazına indirgenmiştir. Daha
önce Balıkesir’in, Bursa’nın herhangi bir ilçesinin atamada zorunlu bölge
olması kimsenin aklından bile geçmezdi. Edremit’le Bandırma, Dursunbey’le aynı
kategorideydi. İnegöl, Gemlik, Orhaneli’yle aynı
kategorideydi. Ama bu Ankara’daki Evren ilçesi, Şereflikoçhisar ilçesi
Çankaya’yla aynı bölge olarak geçiyordu. Bunlar düzeltilmiştir, öğretmenler
lehine bunlar düzeltilmiştir sevgili arkadaşlarım. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Öğretmene ne kazandırdı, eğitime ne kazandırdı? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öğretmenlik mesleğinin kalitesini arttırmak
için… AKİF AKKUŞ (Mersin)
– Parçalanmış aileler var Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …Anadolu öğretmen lisesi sayısı 100’ken
yaklaşık 200’e çıkarılmıştır. Yüzde 100’lük bir artış sağlamıştır sevgili
meslektaşlarım, arkadaşlarım. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Kalite nasıl? Kaliteli eğitim nasıl? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, bütün bunlar yetmedi sevgili
arkadaşlarım, birçok vilayette, başta Ankara olmak üzere, öğretmen
arkadaşlarımız organize oluyorlar -bağlı oldukları sendikalarla birlikte- ve
toplu konut marifetiyle öğretmenlerimize daha rahat ödemelerin olabileceği
konutlar inşa ediyoruz. Peki öğretmenler için
ne yapıldı? 120 tane yeni öğretmenevi açtık. Öğretmenevleri bizden önce özelleştirme kapsamına
alınmıştı. Öğretmenevleri özelleştirme kapsamından
çıkarılmıştır. Öğretmenevleri öğretmenlerimizin
yuvası olmaya devam etmektedir ve öğretmenevleri
yeniden elden, gözden geçirilerek onlara yakışır hâle getirilmiştir. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Bakanım, tek maaşlı bir öğretmen Başkent Öğretmenevinde
kalamıyor fiyatı yüksek olduğu için. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Yahu, bir dinle! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öte taraftan arkadaşlar, norm kadro… “Efendim,
şu kadar öğretmen boştur.” Sevgili
arkadaşlarım, teknik eğitim fakülteleri hadsiz, hesapsız açılmıştır. Buradan da
teknik öğretmen yetiştirilmektedir. Bir taraftan da mesleki ve teknik eğitimin
önüne engeller, bariyerler konulmuştur. Buna rağmen çabalarımız sonucu mesleki
ve teknik eğitim yüzde 28’den yüzde 43’e çıkarılmıştır bu sene ama daha önceki
rakamlara ve oranlara yeni yeni ulaşılmaktadır, çünkü
kan kaybetmiştir meslek liseleri. Teknik öğretmenlikten mezun olanların
atamasını yapamıyoruz. Benim 300-400 tane motor öğretmeni fazlam varken kimse
Millî Eğitim Bakanı olarak bana “Sayın Bakan, bir 500 kişi daha al,
otursunlar.” diyebilir mi? Siz, diyelim ki bir iş adamısınız, size 2 tane
muhasebeci lazım olduğu zaman siz 12 tane muhasebeci tayin eder misiniz sevgili
arkadaşlarım? “Efendim, norm
kadroya göre 140 bin açık vardır.” deniyor. Evet, norm kadroya göre 140 bin
öğretmen olması… Nedir norm kadro? Biz Gaziantep’e bu sene sosyal bilimler
lisesi açtık. Profesör Doktor Sabahattin Zaim Sosyal Bilimler Lisesini açtık.
Bir sınıfı var, daha 9’uncu sınıf var. Şimdi, bu okullar beş yıllık okullar ama
bu yıl bu okul beş yıllık süre içerisinde kaç
öğretmene sahip olacaksa, ne kadar kadro lazımsa, kaç matematikçi, kaç fizikçi,
kaç Türkçeci, kaç coğrafyacı, kaç tarihçi lazımsa onun norm kadrosu hesaplanır,
ona kadro tahsisi yapılır. Şimdi, biz, 41
yeni devlet üniversitesi kurduk ve bunlara da 78 bin kadro tahsis ettik. Şimdi,
bu 78 bin kadro yarın sabah kullanılacak anlamına gelir mi bu? İhtiyaç oldukça…
Bakın, Hükûmetimiz döneminde her yıl kamunun
kullanımı için serbest bırakılan kadroların asgari yüzde 50’si Millî Eğitim
Bakanlığına tahsis edilmiştir ve bu kadrolar kullanılmıştı sevgili
arkadaşlarım. Daha öğretmenlerle ilgili söyleyeceğim çok şey var. Peki, bütçe meselesine gelince. Bizim 2003 yılında bütçemiz 7,5 katrilyondu sevgili arkadaşlarım;
7,5 katrilyondu, şu anda 28,5 katrilyon. Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi 491
trilyondu, şu anda 2,5 katrilyon olmuştur, yüzde 400-500’lük artış
sağlanmıştır. Gelelim yatırım
bütçesine. Biz 100 bin derslik yapmadık Engin Bey, 130 bin derslik yaptık. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sizin rakamlarınız aksini söylüyor, 80 bin küsur diyor Millî Eğitim
Bakanlığı kaynakları. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, halk biliyor. Bakın,
memleketinize gittim geçen perşembe günü. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Hoş geldiniz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sinop’ta derslik başına düşen öğrenci sayısı
birçok yerde 18-19. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 17. Avrupa Birliği… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Van’ı söyle Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, Van’ı da söyleyeyim… Van’ı da
söyleyeyim arkadaşlar. Arkadaşlar,
bakın, şu anda Van’daki dersliklerin, Van’da her 100 derslikten 60’ı bizim İktidarımız
döneminde yapılmıştır. Ağrı’da… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Van’da kaç tane, söyleyin duysun milletvekilleri. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, kimse bizden mucize falan
beklemesin. Neyse… Şimdi, yatırım
bütçesi nedir? Arkadaşlar, bizim, şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının tek
yatırımı konsolide bütçedeki geçen sene 1,3
katrilyondur. Ben hepinizin huzurunda, milletin huzurunda dedim ki: “Bakın,
bizim konsolide bütçedeki yatırım paramız 1,3
katrilyondur ama biz 3 milyar dolarlık yatırım yapacağız.” Hatta buradan
arkadaşlar dediler ki:”Neyle yapacaksınız? Nasıl yapacaksınız?” Ben size
söyleyeyim neyle yaptığımızı, nasıl yaptığımızı. Bir kere, bakın, Hükûmetimizin meseleye verdiği önemden dolayı, Sayın
Başbakanımızın en önemli önceliğinin eğitim olmasından dolayı, birinci ve en
önemli meselemiz eğitim olduğu için, il özel idareleri
neredeyse bazı, birçok il, il özel idaresinin bütçesinin yüzde 40’ını, 50’sini
eğitime ayırmaktadır. İl özel idarelerinin eğitime ayırdığı yatırım parası neredeyse
konsolide bütçedeki kadar; iki bu. Üç, TOKİ Başkanını
Bakanlığa çağırdım, dedim ki: “Siz vatandaşa konut yapıyorsunuz, diyorsunuz ki
bize on yılda ödeme yapın. Gelin, bize okul yapın, biz size beş yılda ödeme
yapalım.” 1 katrilyonluk 2008 için protokol imzaladık, 200 trilyon paralarını
ödedik. Bu sene bize 1 katrilyonluk okul yapıyorlar, biz de 200 trilyon
ödüyoruz ve bunu taksitle ödeyeceğiz. Arkadaşlar, at
binenin, kılıç kuşananın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mesele budur. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ata bineni de gördük, ata bindi de düştü galiba! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bizim parasını ödediğimiz TOKİ’nin
yaptığı okulların dışında… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – O zaman at binemeyenin! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bizim
parasını ödediğimiz ve TOKİ’nin yaptığı okulların
dışında sosyal donatı alanı kapsamında, yani TOKİ konutlar yapıyor, yerine göre
lise, yerine göre ilköğretim, yerine göre meslek lisesi yapıyor, bugüne kadar TOKİ’nin Millî Eğitim Bakanlığına yaptığı, teslim ettiği
veya etmek üzere olduğu 300 tane okul var. Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası devam ediyor. Ha diyeceksiniz
ki nedir miktarı? 130 bin dersliğin 24 bin dersliği Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyası çerçevesinde yapılmıştır. Öte taraftan,
değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinden aldığımız hibeler, İMKB’den aldığımız
desteklerle hakikaten… Ben tekrar altını çizmek istiyorum arkadaşlar: Hükûmet etme, insan yönetme ve finans yönetme sanatıdır. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – O da sizde var zaten! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Size çok iyi ders verebilecek durumdayız bu
konularda, merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sorularıma cevap yok. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakın, bugün bir
öğretmenimiz… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Bakan, hiçbir soruma cevap vermedin. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bugün bir öğretmenimiz pratisyen hekim kadar
ücret almaktadır, maaş almaktadır. Bugün bir öğretmenimiz Karayollarındaki
mühendis kadar… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Limon satarak mı? Onu sordular size. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Karayollarındaki mühendis kadar maaş
almaktadır. Bugün bir öğretmenimiz bayındırlık teşkilatında çalışan bir
mühendis kadar maaş almaktadır. Eskiden… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ne alaka? Yanıltmayın kimseyi Sayın Bakan, yanıltmayın! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin… Eskiden, hani
deniyordu ya “Hiçbir şey olmadıysa bari öğretmen olsun.” Öğretmen yetiştiren
yükseköğretim kurumlarının puanları hukuk fakültesi, siyasal bilgiler
fakültesiyle aynı düzeydedir. İki, benim
Bakanlığım döneminde Millî Eğitim Bakanlığına… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, sözleşmeli öğretmenler ne olacak? Köle olarak
görüyorlar kendilerini. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Millî Eğitim Bakanlığına açıktan atanma
talebiyle müracaat eden insanların haddi hesabı yoktur. Nedir açıktan
atanma? Daha önce öğretmenlik yapmış, on yıl önce… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Biliyoruz biz, millet onu biliyor. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yani, bilmeyenlere de söyleyin, öğrenin onu. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ama yani gerek yok, zamanınızı boşuna harcamayın. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – On yıl önce ayrılmış, şimdi tekrar atanmak
istiyor, tekrar atanmak istiyor arkadaşlar. Eğer öğretmenlik ücreti açlık
ücreti, sefalet ücreti olsaydı, özel sektöre gitmiş, başka kurumlara gitmiş… Bakın, bir şey
daha söyleyeyim, sadece açık atama değil, naklen atama yoluyla da diğer birçok
kuruluştan Millî Eğitim Bakanlığına müracaat ederek naklen atama isteğinde
bulunan öğretmenlerin de haddi hesabı yoktur. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – O diğer kurumlardan aldıklarınızın sayısını açıklayın. Hangi
kurumdan, ne kadar öğretmen aldınız açıklayın. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, şimdi, eğitim
fakültelerini bitirip de atanamayanların durumuna gelelim. Bu ülkede, iktisadi
ve idari bilimler fakültesinden mezun olup iş bulamayanlar, siyasaldan mezun
olup iş bulamayanlar, hukuktan mezun olup iş bulamayanlar, ziraat
fakültesinden, veteriner fakültesinden mezun olup iş bulamayanlar da var. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Diyanetten gelenler kaç kişi Sayın Bakan; Diyanetten
gelenler? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dünyanın hiçbir yerinde, üniversiteyi
bitirdiği gün “Gel kamuda seni devlet memuru yapalım.” diyen bir anlayış
yoktur. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Diyanetten gelen kaç öğretmen var Sayın Bakan? Rakam verin
bize lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bir şey daha sevgili arkadaşlarım; şimdi
arkadaşlarım diyor: “Diyanetten kaç kişiyi naklen geçişle aldınız?” Yazılı
sorularınıza cevap verdim. Diyanet İşleri Teşkilatında çalışan, ilahiyat
fakültesini bitiren, pedagojik formasyonu olan ve din
kültürü ahlak bilgisi öğretmeni olmak isteyen şartları haiz olanlardan birçok
insanın naklen atamasını yaptım. Rahatladınız mı? Rahat ettiniz mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Kaç kişi Sayın Bakan? Kaç kişi, kaç? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, diyelim ki oradan atamadık… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Başka kurumlardan kaç kişi aldınız, Diyanetten kaç kişi
aldınız, açıklayın önce. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz sorun, ben size cevap vereyim. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Soruyoruz işte, cevap verin. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yazılı sorun. Şimdi, diyelim ki
arkadaşlar, peki, bu arkadaş, ben bunu tayin etmesem… Şimdi, okullarda din
kültürü ahlak bilgisi dersine kimler giriyor? İlahiyat fakültesi mezunları
giriyor. Ben ziraatçıları, veterinerleri mi sokayım din kültürü ahlak bilgisi
dersine? Sizin anlayışınız bu mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sadece din dersi öğretmeni olarak mı atadınız? İdareci, müdür
yaptığınız öğretmenler yok mu? Sadece din dersi öğretmeni mi atadınız
Diyanetten? Müdür yaptığınız, yönetici yaptığınız kaç öğretmen var? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, mesele şudur,
tekrar altını çizmek istiyorum: Öğretmenlerimiz gerçekten, Büyük Atatürk’ün de
ifade ettiği gibi,silahlı ordular bizim istiklalimizi
sağlar, ama kalemli ordular, öğretmenlerimiz, eğitim camiamız bizim istikbal
davamızın neferleridir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞENOL BAL (İzmir)
–Yeter, Sayın Bakanım, yeter. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sadede gelsin hiç olmazsa. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Tekrar altını çiziyorum: Son yirmi yılın, son
otuz yılın mukayesesini yapın. Ben size dedim ki: Öğretmenlerimizin sosyal
durumunu düzeltmek, özlük haklarını iyileştirmek, refah düzeyini yükseltmek
için benim Hükûmetim öğretmenlere ek ders ücreti
dâhil yüzde 72,45 refah payı vermiştir, ek ders ücreti hariç yüzde 46 refah
payı vermiştir, enflasyondan arındırılmış şekliyle. Ama eğer “Öğretmen açtır,
öğretmen sefildir, öğretmen Hint fakiridir.” gibi hiç de yakışık almayan
ifadeler kullanırsanız öğretmenlik mesleğini zedelersiniz ve öğretmenler hiç
böyle düşünmüyorlar. OKTAY VURAL
(İzmir) – Taksicilik yapıyor ya öğretmenler! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öğretmen arkadaşlarımızın elbette daha
fazlasını istemeye hakkı vardır. İmkânlarımız nispetinde onların ihtiyaçlarını
karşılamak boynumuzun borcudur. Bize sitem de edebilirler, biz onların Hükûmetiyiz. Bize elbette sitem ederler, gidip Sarkozy’ye, Merkel’e sitem edecek
hâlleri yok. Biz onların Hükûmetiyiz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, şu “sitem” kelimesinden lütfen kurtulun ya!
Toplumun hangi kesiminden bir talep gelse bunu “sitem” olarak
nitelendiriyorsunuz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama sizin konuşmaya, sizin bu konuda şikâyete
hakkınız yoktur çünkü çorbada bir zerre kadar sizin payınız yok. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz müracaat edin, bursları iptal ettirin; siz
müracaat edin, kariyer sistemini iptal edin! Mesele bundan
ibaret. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gündem
dışı… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Şimdi, tutanakları incelerseniz, mikrofonu kestikten sonra “Siz
müracaat edin, bursları iptal ettirin.” dedi. (AK Parti sıralarından
gürültüler) ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Doğru. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu, açık sataşmadır. O zaman cevap vermek istiyoruz. AHMET YENİ
(Samsun) - Yanlış mı? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – O zaman, sataşma var, cevap vermek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Cevap vereceğiz
şimdi, cevap vereceğiz. RECEP KORAL
(İstanbul) – Size değil, herkese söylediler. Niye üzerinize alındınız? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Cevap vereceğiz... Çıkardığınız kanun ne? Onu söyleriz…
Üniversitelerin burs verme hakkını iptal ettiniz o yasayla. Biz onun için
Anayasa Mahkemesine gittik. Yalan mı? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Yalan, doğru değil. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Öğrencilerin burslarını kestiniz mi kesmediniz mi? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Getirelim kanunu… Üniversitelerin burs verme hakkını elinden aldınız,
belediyelere verdiniz, biz de Anayasa Mahkemesine gittik. (AK PARTİ
sıralarından “İyi yaptınız!” sesleri) Yalan mı? Yalan mı? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Anadol, buyurun, iki dakikalık süre vereyim size, konuya
açıklık getirin. AHMET YENİ
(Samsun) – Öğrenciler çok iyi anladılar. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Öğrencilere demagoji yapıldığını
anlatmazsınız! AHMET YENİ
(Samsun) – Öğrenciler anlıyor onu. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Basına bak bugün, tamam. BAŞKAN -
Arkadaşlar, Sayın Anadol konuya açıklık getirmek
istemiştir, söz veriyorum. Buyurun Sayın Anadol. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. Yüce Meclisin de vaktini işgal
etmeyeceğim. Şimdi, güncel bir konu. Anayasa
Mahkemesine, Cumhuriyet Halk Partisi, 2004 yılında, bu Meclisin çıkardığı bir
yasanın, yasa maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla gitmiştir. 2004 yılındaki müracaatımız daha yeni sonuçlanmıştır ve bu basına
Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesinin,
belediyelerin üniversite öğrencilerine burs verme yetkisini iptal ettiği
biçiminde intikal etmiştir ve basında gerçeği yansıtmayan, sadece yüzeysel bir
açıklama olarak ortaya çıkan bu durum elbette öğrenci camiasında, eğitim
camiasında birtakım yankılanmalara yol açmıştır doğal olarak. Neden?
Çünkü gerçeği yansıtmadığı için bu tür yansımalara yol açmıştır. Şimdi,
arkadaşlar, gerçek şudur: Sizin İktidarınızda, o gün çıkan yasayla
üniversitelerin, yani öğrenciyle doğrudan ilişkisi olan, yükseköğretimle
doğrudan ilişkisi olan üniversitelerin -22’nci Dönemde- üniversite
öğrencilerine burs verme yetkisi elinden alınmıştır ve bu yetki belediyelere
verilmiştir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerin gasbedilen bu hakkının, doğrudan eğitimin içinde olan
yükseköğretim kurumları üniversitelerin gasbedilen bu
hakkının, partizan amaçlarla onların elinden alınarak kendi belediyelerinize
verilen bu hakkın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurduk
2004’te. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sonuç? K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Anayasa Mahkemesi de eğitimin… AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sonuç ne oldu, önemli olan o. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – …eğitim yetkisinin, burs verme yetkisinin doğrudan merkezî hükûmetle ilgili olduğunu ileri sürerek çıkardığınız yasayı
iptal etti. MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – İyi etmişsiniz, aferin! (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanın Cumhuriyet Halk Partisi… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sonuç ne oldu, sonuç? K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Sonuç bu oldu işte. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne oldu? K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Üniversitelerin burs verme yetkisini elinden aldınız, elinden
aldınız… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Arkadaşlar, müsaade edin konuşmasını tamamlasın. K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Kömür dağıttığınız gibi burs dağıtmaya teşebbüs ettiniz. Suçüstü
yakalandınız. AHMET YENİ
(Samsun) – Öğrenci velileri ne oldu? K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Kömür dağıtır gibi burs dağıtma teşebbüsünüz iptal oldu. AHMET YENİ
(Samsun) – Sonuç… K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Bakanım konuyla ilgili… (CHP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar,
lütfen bakınız… Grup Başkan Vekili Arkadaşınız söz istedi Sayın Anadol’a ben söz verdim bir açıklama getirmesi için. Lütfen
sakin olalım. Şimdi Sayın Bakanı dinleyeyim ek bir açıklama mı yapacak, onu… Buyurun Sayın
Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Üniversitelerin burs vermesiyle ilgili olarak
Sayın Anadol’un söylediği bilgide bir yanlışlık var.
Kanun’un kapsamına dayalı olarak üniversitelerin burada burs vermesiyle ilgili
durum nedir? Onunla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. (CHP sıralarından
gürültüler) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Olmaz o! Bu sataşma değil, olmaz! (AK PARTİ sıralarından “Niye
olmasın?” sesleri) BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Buyurun Sayın Bakanım,
buyurun. (CHP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar,
müzakereyle çözeriz. Bir dakika, açıklama yapsın Sayın Bakan da tamamlayalım bu
konuyu. Buyurun Sayın
Bakan. VI.- AÇIKLAMALAR 1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasına ilişkin
açıklaması MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Anadol’un Kanun’un kapsamıyla ilgili yaptığı
açıklamalara bir açıklık getirmek istiyorum. O Kanun’da üniversitelerin…
Bildiğiniz gibi daha önce üniversiteler döner sermaye imkânlarıyla -bir grup
öğrenciye- başarılı kabul ettikleri, gözde kabul ettikleri, üniversite adına
kazanmak istedikleri, destelemek istedikleri öğrencilere burs veriyorlardı. Biz
kamu adına bunu disipline edebilmek için… Biz üniversitelerin burs vermesini
yasaklamadık. Bakın bir şeyin altını çiziyorum: Üniversiteler o Kanun çıkmadan önce bir burs veriyor
idiyse şu anda bu 6 katına çıkmıştır, 6 kat fazlası üniversiteler burs veriyor.
Nasıl veriyor? Üniversite tespit ediyor, o isimleri tespit ediyor, Kredi ve
Yurtlar Kurumuna gönderiyor, üniversiteden gelen listeyi aynen esas kabul
ederek Kredi ve Yurtlar Kurumu üniversitelerin gönderdiği isimlere burs
veriyor. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Güzel… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, yani üniversitelerin… Biz demedik ki
üniversitelere, siz o döner sermayeden harcadığınız paraları kendi başka bir
derdinize… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Belediyeler de aynı listeyi bildirir şimdi. Belediyeler de aynı
listeyi… MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) – Müsaade edin… Müsaade edin Sayın Anadol. BAŞKAN – Evet… MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) – Dedim ki bize bunu gönderin. Daha doğrusu, üniversiteler de şu anda
hâllerinden memnun. İşte, hepiniz üniversitelerle irtibatlısınız. Kendi
ilinizdeki üniversiteye sorun, deyin ki siz 2003 yılında kaç burs veriyordunuz,
bugün kaç öğrencinize sizin verdiğiniz listeyle burs verilmektedir?
Üniversitelerin burs vermesinin yasaklanması söz konusu değil. Burada, bakın,
Konya’da… Sizin müracaatınız üzerine Anayasa Mahkemesi bu kararı verdiği zaman
bana soruldu. Ben şunu söyledim -bakın, ben temennimi ifade ettim, olması
gerekeni söyledim- dedim ki: Belediyeler burs vermek istediklerine tıpkı
üniversiteler gibi listesini yapar bize gönderir, parasını da bize aktarırlar
-çünkü belediyeler genel bütçeye dâhil değil- biz bu gençlere burslarını
veririz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Fakat benim açıklamamdan sonra birçok belediye
başkanı aradılar “Sayın Bakan, buna yasal engel var.” dediler, artı “Bu teknik
problemler var, bunu yapamayız.” dediler. Anayasa Mahkemesinin
gerekçeli kararı çıktıktan sonra iktidarıyla muhalefetiyle oturup
değerlendireceğiz. Ama ben şunu söyleyeyim, bu Anayasa Mahkemesinin verdiği
kararla, CHP’li belediyelerin de, DSP’li belediye varsa onların da, MHP’li
belediyelerin verdikleri de, AK PARTİ’li
belediyelerin verdikleri burslar da iptal edilmiştir. Bundan sonra belediyeler
öğrencilere burs veremezler. Benim açıkladığım budur ama değerlendirme
kamuoyunun takdirine aittir. Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Şimdi bir daha söz istesek -cevaba cevap- vermeyeceksiniz. İki
defa… Ben böyle bir uygulama görmedim
Sayın Başkan! BAŞKAN – Sayın Anadol, açıklanması gereken bir husus varsa size de söz
veririm efendim. Benim söz vermede bir sıkıntım yok. Konu vuzuha
kavuştu mu Sayın Anadol, açıklığa kavuştu mu? ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hayır, en son sözü yine soru işareti bıraktı. BAŞKAN – Gündem
dışı ikinci söz, tarımda yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak için
yapılabilecekler hakkında söz isteyen… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim? BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. BAŞKAN – Neyle
ilgili söz istiyorsunuz Sayın Çelik? BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Bir konuya açıklık getireceğim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yerinden kısa bir açıklama yapmak istiyor. BAŞKAN –
Arkadaşlar, yerinden neyi açıklayacağız bilmemiz lazım. Şimdi, burada bütün
milletvekilleri aynı şekilde yerinden açıklama talebinde bulunursa Meclisi
çalıştıramayız. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) - Eğitimle ilgili konu, bu konu… BAŞKAN – Peki,
Sayın Bal neyle ilgili konuyu açıklayacak efendim? ŞENOL BAL (İzmir)
– Aynı şekilde… BAŞKAN – Ama
böyle bir usul yok yani yapamayız. Çok kısa bir açıklama falan, şey olabilir.
Mesela Sayın Çelik, Sayın Dibek, Sayın Bal… OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, yerimizden bir açıklama… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben de yerimden bir açıklama yapmak istiyorum. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim,
grup başkan vekillerinizin açıkladığı bir hususla ilgili bir şey olabilir. Eğer
burada çok ekstre bir durum varsa, sadece Grup Başkan
Vekiliniz Sayın Vural’a kısa bir açıklama hakkı verebilirim, o kadar. Sayın Vural,
buyurun. 2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Tabii, biraz önce
Sayın Bakan, öğretmenlerin maaşlarının çok iyi durumda olduğunu ifade etti. Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma
Merkezinin hazırlamış olduğu “Türkiye ve çeşitli ülkelerde öğretmen maaşları.”
Bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi adına hazırlanmış bir rapordur ve
öğretmen maaşları karşılaştırıldığı zaman, satın alma gücü paritesine
göre OECD’de Türkiye, Meksika ve Macaristan ile en düşük maaşı veren ülke
durumundadır diye söylüyor. Diğer taraftan, yine aynı araştırmanın dipnotunda
Sayın Bakanın yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunuyor, diyor ki: “Türkiye’de
öğretmenlerin maaş seviyesi reel olarak OECD ülkelerinin ortalamasının
altındadır. Nitekim, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik
bu gerçeği ifade ettiği bir konuşmasında, Türkiye’de öğretmenlerin ortalama 850
YTL düzeyinde maaş aldıklarını, bunun doktor, hâkim, savcı gibi toplumun diğer
kesimleriyle kıyaslandığında azımsanacak bir rakam olduğunu kaydetmiştir.”
Dolayısıyla biraz önce Sayın Bakan “İşte, mühendis kadar, şunun kadar alıyor.”
diyor. Araştırma Merkezinin ortaya koyduğu raporda, Sayın Bakanın da
öğretmenlerin ne kadar düşük aldığına ilişkin açıklaması da dipnot olarak
sunuluyor. İşte gerçekler burada efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hangi tarihli? Kaç tarihli? Beş yıl önceki… OKTAY VURAL
(İzmir) – Aralık 2007. TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Dibek, bakınız, Grup Başkan Vekilinize söz verdim. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Çelik, efendim, bakın Grup Başkan Vekiliniz konuştu. Lütfen arkadaşlar, bu
konuyu kapatıyorum. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanımızla ilgili, Ermeni mezalimiyle ilgili bir konuya açıklık
getirmek istiyorum. BAŞKAN – Şimdi
arkadaşlar, bu konu kapandı. Gündem dışı
ikinci söz, tarımda yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak için
yapılabilecekler hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e aittir. Sayın Asil,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam) 2.- Eskişehir Milletvekili Beytullah
Asil’in, tarımda yaşanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Bir öğretmen olarak bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü
kutluyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekim ayı hububat ekimi yapan çiftçilerimiz için
toprakla tohumu buluşturdukları aydır. Ne hazindir ki gübre
fiyatlarındaki hızlı artış karşısında Hükûmet
duyarsız kalmış, 2007 yılının Ekim döneminde tonunu 630 ila 650 yeni Türk
lirası fiyat aralığından satın aldığı taban gübresinin ton fiyatının 2 bin yeni
Türk lirasına yükselmesi, başta akaryakıt fiyatları olmak üzere diğer
girdilerdeki yüksek artışlar nedeniyle çiftçilerimiz toprağı ile tohumu
buluştururken ömürlerinde ilk defa ya gübre atamamış ya da atması gereken
gübrenin çok altında bir miktarla gübreleyerek tarlasına tohumu ekmiştir. Bir kısım
çiftçimiz de tarlasını hiç ekememiştir. Bunun doğal sonucu rekolte
düşecektir, millî servet azalacaktır, çiftçilerimiz yoksullaşacaktır,
çiftçilerimiz topraktan umudunu kesecek üretimden çekilecektir; rekolte düşüşü
nedeniyle oluşan açık ithalat yoluyla kapatılacak böylece kendi çiftçimizden
esirgediğimiz desteği hububat ithal ettiğimiz ülkelerin çiftçisine vereceğiz,
kıt kaynaklarımızı yabancı ülkelerin çiftçisine aktarmak zorunda kalacağız. İşte, bütün bu
olumsuzlukları ortadan kaldırmak ile yapılabilecekleri konuşmak, kamuoyu
oluşturmak ve Hükûmeti göreve davet etmek için gündem
dışı söz aldım. Bu vesileyle “Yandım, bittim.” feryatlarıyla çare bekleyen
çiftçilerimizi, aziz milletimi ve heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, altı yılını dolduran AKP İktidarında hububatın temel
girdilerini teşkil eden mazot yüzde 203, diamonyum
fosfat yüzde 403, amonyum nitrat yüzde 225, amonyum sülfat yüzde 345, üre yüzde
450 oranında artmıştır. Aynı dönemde hububat fiyatlarındaki ortalama artış ise
yüzde 85’lerde kalmıştır. Çiftçimize
vurulan darbe bununla da kalmamış, harman zamanı ithal edilen buğday ile Toprak
Mahsulleri Ofisinin depoları doldurulmuş. Ofisin piyasa yapıcı özelliği ortadan
kaldırılmış, çiftçi dünya borsalarındaki fiyatların çok altında alım yapan
tüccarın insafına terk edilmiştir. Değerli
milletvekilleri, rekolte düşüşünün önüne geçmek için
bahar döneminde uygun yöntemlerle çiftçimiz mutlaka desteklenmelidir. Çiftçimizin
sulamada kullandığı elektriğin fiyatı mutlaka düşürülmelidir. Pek çok yöremizde
sulama kooperatiflerinin borcu nedeniyle kuyulara elektrik verilememektedir. Uygun yöntemler
bulunarak üretim kaybının önüne mutlaka geçilmelidir. Toprak tahlil laboratuvarları modernize edilmeli ve
yaygınlaştırılmalıdır. Çiftçi işletme
kredilerinin kullanımında karşılaşılan kaynak sıkıntısı ortadan
kaldırılmalıdır. Çiftçi alacakları
gecikmeden ödenmelidir. Değerli
milletvekilleri, hayvancılıkta da durum farklı değildir. Üreticimiz
hayvancılıktan zarar ettiği için damızlık koyunlara koç katamamış, kurbanda
elinden çıkarıp hayvancılığa veda etmeye hazırlanmaktadır. Sınırlardan kaçak
hayvan girişleri mutlaka engellenmelidir. Hayvan
hareketleri kontrol edilmelidir. Bulaşıcı hayvan
hastalıkları ile mücadele için gerekli teknik ve personel altyapısı
oluşturulmalı, mücadeleye yeterli bütçe ayrılmalıdır. Damızlık hayvan
üretimini teşvik edici politikalara ağırlık verilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Asil, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Et ve süt piyasasında fiyat istikrarı sağlayarak işletmelerin
sermaye birikimlerine imkân tanınmalıdır. Mera Kanunu
çalışmaları bir an önce tamamlanarak üreticilerin hizmetine sunulmalı, ıslah
edilmiş alanların sürdürülebilirliğini sağlayacak tedbirler alınarak kaynak
israfının önüne geçilmelidir. Üreterek, alnının
teriyle onurlu bir hayat sürmek isteyen çiftçimizin sesine kulak verelim diyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Asil,
teşekkür ediyorum. VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ İŞLER 1.- Genel Kurulu ziyaret eden, Türkiye-İran Parlamento
Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber’e, Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denilmesi BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Türkiye-İran Parlamento Dostluk
Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber ve beraberindeki
milletvekilleri şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine
Genel Kurul adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar) Gündem dışı
üçüncü söz, milletvekilliği ve kamuoyu yoklamalarıyla ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’a aittir. Sayın Tan,
buyurun efendim. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam) 3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, kamuoyu
yoklamalarında milletvekilinin itibar ve güven sıralamasında en alt sırada
olmasının nedenlerine ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması AHMET TAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; paylaştığınıza inandığım
bir kaygıyı dile getirmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. Yayınlanan her
kamuoyu araştırması, saygınlık ve güven sıralamasında milletvekillerini en alt
sırada göstermektedir. Bu sorun, elbette bugünün ve bu Parlamentonun sorunu
değildir. Milletvekili itibarı, milletvekilline duyulan güven neden bu kadar
yetersizdir, bunun üzerinde düşünmek ve bunu şahsi ve siyasi gündemimize almak
zorundayız. Bu soruyu milletvekili olarak eğer yanıtlayamazsak, demokrasinin
önünü tıkayabileceğimiz gibi bu Meclise olan güveni de sarsmış olacağız.
Milletvekili itibarının aşınması, milletvekilinin hem şahsi hem siyasi sorunu
demiştim, ama sonuçta ülkemizin ve devletimizin de sorunu hâline gelmeden bunun
üzerinde kafa yormalıyız, en küçük ayrıntıdan en kapsamlı konulara kadar
üzerinde durmamız gerekiyor. En küçük ayrıntı, Büyük Millet Meclisinde cep
telefonuyla daha önceki dönemlerde sergilenen manzaranın önlenmesi olmuştur. Bu
anlamda, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına teşekkür etmeliyiz çünkü cep
telefonuyla konuşma yadırgatıcı bir manzara sergilemekteydi. Onun dışında,
tabii bu küçük bir ayrıntı, sigara yasağına uyulması da çok yüreklendirici. Bir
milletvekilinin önce kendi çıkardığı yasaya uyarak millete örnek olması
yükümlülüğü vardır. Bu konuyu, tabii, trafiğe de taşıyabiliriz. Ama “En kapsamlı
konu.” demiştim, en kapsamlı konu da milletvekillerinin birinci görevleri yasa
çıkarmaksa, ikinci görevi de denetlemektir, denetleme yapmaktır. Yasa çıkarma
konusunda ne yazık ki -Kamer Genç’lik
yapmak istemiyorum ama- doldur boşalt manzarası sergilemektedir bu Hükûmet. Biliyorsunuz, elimde sizin de önünüzde olan gündem
var, gündemde sayısız kanun önerileri, yasa teklifleri var ama tabii bunların
hiçbirisinin, hele de muhalefetten gelmişse, gerçekleşme imkânı yoktur.
Tasarılar Hükûmetten geliyor, sayın bakanlar
gönderdikleri tasarılara bile zor sahip çıkıyorlar, sadece bir bakan olabiliyor
yahut da olmadığı zaman yoklama istiyor arkadaşlarımız ve bu manzara da
milletvekilinin itibarını sarsan bir görüntü arz etmektedir. Büyük Millet
Meclisinin özelliğini anlatmaya gerek yok, dünyada kendisini devletinden önce
var etmiş bir meclisin üyeleriyiz. Bunun bilinci içinde, bunun sorumluluğu
içinde çalışmamıza gerek olduğunu söylemeye bile ihtiyaç duymuyorum ama
milletvekillerinin küçümsenmesi, itibarsızlaşmasının sonuçları vahimdir.
Milletvekiline güvensizlik sonunda, ister istemez Parlamentoya güvensizliğe
dönüşecektir. Bunun önlenmesi için neler yapılabileceği konusunda bir
soruşturma… Tabii, soruşturma değil ama önce araştırma önergesi hazırlamak
gereğini düşünüyorum, bu konuda bir hazırlık yapıyorum, buna destek olacağınıza
inanıyorum. Ama asıl neden, milletvekilinin itibarsız ve güven eksikliği içinde
olmasının nedeni, akçeli işler konusunda millette hâkim olan bir ön yargı yahut
da kanaat. Bu kanaatin silinmesi gerekiyor. Bunun için de milletvekili
dokunulmazlığının kaldırılması tabii ilk akla gelen şey. Bu dokunulmazlığın yasama
dokunulmazlığı değil de kürsü dokunulmazlığıyla ilgili olması da tabii ki kürsü
özgürlüğünün savunulması bakımından çok önem taşıyor. İkinci önemli misyonu milletvekillerinin, denetim demiştim. Denetim
konusunda ne yazık ki milletvekillerinin çoğunluğunu teşkil eden bu Mecliste
biraz soğuk davranış sergileniyor. Öyle ki, milletvekili vatandaştan daha geri
duruma düşmüştür. Dilekçesi vatandaşın belli bir süre içinde cevaplanmak
durumunda ama bugün bir milletvekili bir başhekime, herhangi bir genel müdüre
doğrudan bir soru sorsa genel müdürden alacağı cevap bakanlık üzerinden bize
ulaştırılması biçiminde. O yüzden, denetimin evvela kendimiz örneğini teşkil
etmemiz lazım. Denetim yetkisi milletvekilinin kendi elinden bile alınmıştır.
Hepimiz biliyoruz yahut da bilmiyoruz, Büyük Millet Meclisinin önemli
komisyonlarından birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu idi. Bu Komisyon şu anda var elimizdeki Tüzük’te ama fiilen yok.
Çünkü atama yapılmadı ve yakında da bu Komisyonun kaldırılacağını biliyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Tan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. AHMET TAN
(Devamla) – Sayın Başkan, bir iki dakika daha lütfederseniz. BAŞKAN – Buyurun. AHMET TAN
(Devamla) – Şimdi, denetleme yetkisini kendi kendine kaldırmış olan bir
milletvekili çoğunluğunun denetim yapması ve asıl misyonunu
yerine getirmesi, yasamayla birlikte, çok sınırlı kalmaktadır. Bu da itibar
erozyonuna neden olmaktadır. Tabii ki bu
konular üzerinde sizlerin daha derin düşüneceğinize inanıyorum. Ama başka
ayrıntılar, küçük ayrıntılar da var. Hiçbir ciddi Mecliste olmayacak
manzaralardan birisi de ana koridorda, ana sahanlıkta, ana holde para çekme
makinelerinin bulunması. Belki gözümüz alıştığı için hiç bizi rahatsız etmiyor
ama orayı bir alışverişi merkezi niteliğine büründürüyor. Hiçbir parlamentoda
alışveriş merkezi manzarası olmaz. O makinelerin aşağıya indirilmesini ben daha
önceki Meclis döneminde istemiştim, rica etmiştim, dilemiştim başkanlıklardan
ama yerine getirmediler. O manzara da bir sakalet arz
ediyor, dikkat çekiyor. Bu kadar ince
ayrıntıya inerek itibarın yeniden kazandırılması yönündeki düşüncelerinizin,
inancınızın destek olacağına, milletvekillerinin yeniden güven kazanacağına
inanıyorum ve bu duyguyla sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tan. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir
tezkeresi vardır, okutuyorum: VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) TEZKERELER 1.- CHP Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun
görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/604) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına CHP Genel
Sekreterinin Yasa Dışı Dinlendiği İddiasının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/203) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu 01.07.2008 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Anayasa ve
İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını
tamamlayamayan Komisyonumuz, 30.11.2008 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre
istenmesine karar vermiştir. Gereğini
bilgilerinize arz ederim. Saygılarımla. Hakkı
Köylü Kastamonu Komisyon
Başkanı BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay
içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince
Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539)
(S. Sayısı: 251) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Olmaz öyle şey ama! Ara verin o zaman. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sözcü burada… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ama bu yaptığınız… Yani, hakikaten sözünüze hiç
güvenilmez! BAŞKAN – Komisyon
yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4
Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız. 2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) (x) BAŞKAN – Sayın
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
229 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde… (CHP ve MHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ara verin… SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Başkanım, bir beş dakika ara verelim. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 11.58 (x)
229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 12.18 BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 229 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon?
Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Teklifin tümü
üzerinde Başkanlığımıza intikal eden konuşmacıları arz ediyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap
Seçer, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay; şahısları adına, Van Milletvekili Gülşen Orhan ve
Manisa Milletvekili Mustafa Enöz. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap
Seçer’e aittir. Sayın Seçer,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. 229 sıra sayılı
Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerine, grubum Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Değerli
arkadaşlarım, tasarının 1’inci maddesinde 15/5/1957
tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu’nun 2’nci maddesinde
değişikliğe gidilerek, zirai mücadele alet ve ilaç ihracatında ilgili
bakanlıktan izin alınmasına, kontrol ve denetimine yönelik ibareler maddeden
çıkartılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, uluslararası ticarette genel teamül daha çok ihraç mallarında
kontrol ve denetim değil de ithal mallarında, yani ithalat yapan ülkeler kendi
ülkelerine satın alınan mallarda denetim ve kontrol yönünde çalışmalarda
bulunurlar. Burada, 15/5/1957 tarihli Kanun güncelleştiriliyor. Bu konuda
zirai ilaç ve zirai alet ihracatçılarının sıkıntıları vardı, sorunları vardı.
Bu sorun ve sıkıntılarını zaman zaman bizlere de
ulaştırıyorlardı. İhracatlarında bürokrasi ve kırtasiyeden kaynaklanan birtakım
sıkıntılar yaşadıklarını, zaman kaybına uğradıklarını dile getirerek bunların
giderilmesi yönünde bizlere talepte bulunuyorlardı. Bu anlamda bu kanun
tasarısı ile ihracatçılarımızın bu şikâyetlerini ortadan kaldırmış
bulunmaktayız. Günümüzde yaşadığımız ekonomik anlamdaki sıkıntılar ihracatın
önemini bir kat daha artırdı, bize, daha ihracata yönelik çalışmalar içerisinde
olmamız gerektiğini işaret etti. Bu anlamda da ülkemize bu yasa tasarısının
fayda getireceğini umut ediyorum ve desteklediğimizi belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, kanun tasarısının 2’nci, 3’üncü, 4’üncü ve 5’inci maddelerinde,
5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu Kanun’un yürürlüğe girdiği
18 Mayıs 2007 tarihinden bu yana Avrupa Birliği mevzuatlarındaki gelişmelere
bağlı olarak bazı teknik düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Yapılan düzenlemelerle ülkemizin Avrupa Birliği fonlarından sağlanacak hibe
yardımlarının önü açılacak ve sürece ivme kazandıracağını ümit ediyorum. Bu
sebeple ülke menfaatimizi ilgilendiren bu yasa değişikliğini Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği sürecinde toplam Avrupa Birliği mevzuatının yüzde
35’i tarımla ilgili düzenlemelerden oluşmaktadır. Ayrıca 3 Ekim 2005 tarihinde
başlayan müzakere sürecinde 35 faslın 3 tanesini tarımla ilgili fasıllar işgal
etmektedir. Bu rakamlar tabii ki Avrupa Birliği müzakere sürecinde tarımın
önemini bize işaret etmektedir sanıyorum. Bu fasıllardan
11’inci fasıl olan “Tarım ve Kırsal Kalkınma” fasıl başlığı, 12’nci fasıl
başlığı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı”, 13’üncü fasıl başlığı
da “Balıkçılık” konusunu içermektedir. Bu fasıl
başlıklarından Tarım ve Kırsal Kalkınma Faslı’nın müzakerelerinin açılış kriterleri bulunmaktadır, aynı şekilde Balıkçılık Faslı’nın
da açılış kriterleri bulunmaktadır. Her biri 6 kritere
sahip bu fasıllar. Tabii, bugüne
kadar ne kadar yol katettik, bunları bir değerlendirmek,
gözden geçirmek istiyorum. Biliyorsunuz,
2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu açıklandı. Özellikle görüştüğümüz yasa
tasarısını ilgilendiren fasıl başlıklarından bir tanesi olan tarım ve kırsal
kalkınmayla ilgili az önce de belirttiğim gibi 6 adet müzakere açılış kriteri bulunuyordu. Bunlardan birincisi, Kıbrıs Rum
kesimiyle olan limanlar meselesi. Bu konuyla ilgili 2008 İlerleme Raporu’nda
bildirilen görüşü sizinle paylaşmak istiyorum. Tarım ve Kırsal Kalkınma Faslı,
Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi tarafından 11 Aralık 2006 tarihinde
Türkiye’ye ilişkin olarak kabul edilen ve 14-15 Aralık 2006’da Avrupa Konseyi
tarafından onaylanan kararların kapsadığı sekiz fasıldan biridir. Kıbrıs
bayrağı taşıyan ve uğradığı son liman Kıbrıs’ta olan gemi ve uçakların taşıdığı
malların serbest dolaşımı üzerindeki sınırlamalar devam ettiği müddetçe Türkiye
bu fasla ilişkin müktesebatı bütünüyle uygulayabilecek konumda olmayacaktır.
Yani İlerleme Raporu’ndan da anlaşılacağı üzere, eğer Kıbrıs’la ilgili liman
meselesini halletmezsek bu faslın açılmayacağı yönünde uyarıya işaret ediyor.
Tabii ki burada Avrupa Birliğinin bu tutumuna anlam vermek mümkün değil.
Müzakere süreci, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında teknik meselelerin
görüşüldüğü süreçler. Ancak böyle bir siyasi konuyu getirip buralara taşımaları
ve bu müzakerelerin başlaması konusunda engel oluşturmaları aklımızın aldığı
bir mesele değil. Değerli
arkadaşlarım, açılış kriterlerinden ikinci kriter,
Avrupa Birliği gereklerine uygun olarak akredite edilmiş Katılım Öncesi Mali
Yardım Aracı-Kırsal Kalkınma Bileşeni Ajansının kurulması. Tabii, söz konusu
Kurum zaten tasarımızı da ilgilendiren bir mesele. Söz konusu Kurum, 18 Mayıs
2007 tarihinde 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun ile kurulmuştur. Görüştüğümüz tasarıyla da bu
Kurumla ilgili bazı teknik düzenlemeler yapmış bulunuyoruz. Tabii ki, 2008
Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda bu konuya da yer verilmiş. Bu konudaki
gelişmeleri olumlu bulduklarını bildirmişlerdir. Üçüncü kriter, üretimle ilişkili destek ödemeleri yerine, üretimle
ilişkisi olmayan DGD’lerin, yani doğruda gelir
desteklerine yönelik bir stratejinin hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna
sunulması istenmiştir. Bu strateji, kamu iktisadi teşekküllerine verilen kamu
desteğinin Avrupa Birliği Devlet Yardımları Kuralları’na uyumlu hâle
getirilmesine ve kamu iktisadi teşekküllerinin Avrupa Birliğinin şeffaflık
kurallarına yönelik adımları içermektedir. Bu konuyla
ilgili, yine, İlerleme Raporu’nda görüşler bildirilmiş. Görüşler şöyle:
“Türkiye Hükûmetinin üretimden bağımsız alan
ödemelerini kaldırarak yerine üretimle bağlantılı ödemeler getirilmesine
ilişkin niyet beyanı endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Böyle bir gelişme,
Türkiye'nin tarım politikasının, reform edilen ortak tarım politikası,
rekabetçilik ve pazar yöneliminden uzaklaşmasına yol açabilir.” Değerli arkadaşlarım,
doğrudan gelir desteği uygulamaları 2000’li yılların başından bu yana devam
etmekteydi. 2000 yılı içerisinde birtakım pilot bölgelerde bu uygulama başladı.
2001 ile beraber bu uygulamalar tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Bu yıl,
2008 yılı, DGD ödemelerinin son bulduğu yıldı. Biz, muhalefet olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak doğrudan gelir desteklerinin kaldırılması
görüşünü savunuyorduk, buradan yine aynı görüşü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tabii, Avrupa Birliğinin doğrudan gelir desteğiyle ilgili ısrarının nedenini
anlamak mümkün değil. Bu müzakere sürecinde Avrupa Birliği olaya kendi
cephesinden bakıyor, biz, ülkemizde, Türkiye olarak hadiselere kendi
cephemizden bakmamız lazım. Acaba böyle bir desteğe Türkiye'nin altyapısı uygun
mu uygun değil mi? Elbette ki, Türkiye, bu anlamda birtakım yapısal sorunları
olan, altyapı eksiklikleri olan bir ülke. Eğer biz üretime destek verirsek,
üretimle ilgili direkt ilişkilendirebilirsek bu destekleri üretimin artırılması
yönünde bu desteklemelerin katkı sağlayacağını bizler düşünüyoruz. Amacımız
Türkiye’de üretimi artırmak. Daha önceki uygulamalarda doğrudan gelir
desteklerinin çok ciddi sıkıntıları vardı. Ülkemizde tam anlamıyla kadastro
çalışmaları tamamlanmamış, arazilerimizin bir envanteri
çıkartılmamış, birçok bölgemizde hazine arazileri üreticilerimiz tarafından
işlenmekte, dolayısıyla bu tip arazileri işleyen üreticilerimiz bu tip alan
desteklerinden faydalanamıyor idi. Ayrıca, ülkemizde
kiracılık sistemi de yaygın. Şahsın Anadolu’da, Doğu’da, Akdeniz’de tarım
arazileri var ama kendisi bu işle uğraşmıyor, orada bir üreticiye arazilerini
kiraya veriyor. Bu desteklemeyi alan arazinin sahibi ama üreten, emek sarf
eden, alın teri döken üretici bu desteklerden faydalanamıyordu. Dolayısıyla
böyle bir uygulamanın Türkiye tarımına fayda getirmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca, tabii ki
Avrupa Birliği bu konudaki ısrarı yaparken Türkiye’deki üretici ile Avrupa’daki
üreticinin arasındaki farkı da gözetmek durumunda. Yani eğer üreticilerimiz
Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki üreticilerle aynı koşullarda üretim yapıyorsa
söylenecek bir şey yok. Ancak bakıyorsunuz durum hiç de öyle değil, Türkiye’de
tarımsal üretim yapan üreticilerimizin girdi fiyatları, girdi maliyetleri,
Avrupa’daki meslektaşlarıyla mukayese ettiğiniz zaman oldukça farklar
göstermekte. Burada dolayısıyla üreticilerimizin Avrupalı meslektaşlarıyla
haklı bir rekabet içerisinde olmadıklarını görebiliriz. Değerli
arkadaşlarım, kriterlerden dördüncüsü: Tarım ve kırsal
kalkınma alanında hububat, şeker, süt, hayvan varlığı, sebze ve meyve gibi
konuları kapsayan hedefler, tarihler, sorumlu makam ve maliyet tahminlerini de
içeren ayrıntılı bir stratejinin hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna
sunulması gerekmektedir. Bu anlamda yine İlerleme Raporu’nda bu konularda
gelişmelerin sağlandığı belirtilmekte. Beşinci kriter: Tarımsal araziler üzerindeki kontrollere hazırlık
açısından arazi tanımlama ve çiftçi kayıt sistemine ilişkin stratejilerin
Avrupa Birliği Komisyonuna sunulması gerekiyor. Burada da, bu çalışmalarda da
Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda ilerlemelerin sağlandığı belirtilmektedir. Değerli
arkadaşlarım, altıncı kriter olarak da, müzakerelerin
başlaması için ülkemizin canlı hayvan ve et ile bunlardan üretilen bazı
mamullere uyguladığı ticari sınırlamayı kaldırmasını içermektedir. Buna bağlı
olarak İlerleme Raporu’nda Türkiye'nin Avrupa Birliği kaynaklı sığır eti ve
canlı hayvan ithalatı yasağını sürdürdüğü belirtilmekte, “Bu engeller ikili
yükümlülüklerle uyumlu olmayıp, bunların ortadan kaldırılması, bu fasıldaki
katılım müzakerelerinin başlaması için kilit bir unsurdur.” denmektedir. Avrupa Birliğinde
tarımsal üretime baktığınız zaman hayvansal üretimin payının yüzde 65
seviyelerinde, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 35 seviyelerinde olduğunu görmek
mümkün. Ayrıca, Avrupa Birliğinin bu üreticilerine, hayvansal üretim yapan
üreticilerine sağladığı desteklerle, Türkiye hükûmetlerinin
ülkemiz hayvancılık üretimi yapan üreticilere sağladığı destekler arasında
dağlar kadar fark var. Tabii, bu konular
göz önüne getirildiği zaman eğer Türkiye Hükûmeti bu
konuda Avrupa Birliğine ithalat kapılarını açarsa, yani canlı hayvan, et, süt vesair hayvansal üretimlerini Türkiye’ye rahatça
pazarlayabilme ortamı bulursa vay hâline Türkiye hayvancılığının! Zaten Türkiye
hayvancılığı ciddi sorunlarla boğuşuyor, üreticiler, üretim maliyetlerinin
oldukça yüksek olduğundan, pazarlarda ürettikleri ürünlerin pazar değerlerini
bulamadıklarından yakınıyorlar. Böyle bir hâl ortaya çıkması durumunda,
herhâlde Türkiye hayvancılığı artık iflas eder duruma gelir diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, sonuç olarak, İlerleme Raporu bir muamma. Sonuçta
değerlendirmelerde “Müktesebat uyumu sınırlı kalmaya devam etmektedir. Üretime
bağlı destek sisteminin güçlendirilmesiyle, Türkiye’deki mevcut destekleme ve
stratejik politika planlamasının yenilenen ortak tarım politikaları ilkelerinden
uzaklaşacak şekilde geliştiği görülmektedir. İkili yükümlülüklerin hilafına
büyükbaş hayvan ticaretindeki teknik engeller ortada durmaktadır. Genel olarak
bu fasıldaki hazırlıklar hâlâ erken aşamadadır.” diyor. Yani buradan
şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik tarihi
2015 olarak öngörülüyor, umut ediliyor. Eğer bu süreç böyle, kaplumbağa hızıyla
ilerlerse, böyle engeller, Avrupa Birliği tarafından birtakım siyasi engeller
çıkartılırsa, bu tam üyelik tarihini herhâlde bir hayli daha uzatmamız
gerekecek gibi geliyor. Bu süreçte Avrupa Birliğinin Türkiye’ye çifte standart uyguladığı
bir gerçek. Avrupa Birliği ülkeleri ile
Türkiye'nin birtakım farkları var, yapısal farkları var, Türkiye'nin özel
şartları var. Bu anlamda bu süreç içerisinde Türkiye’ye bir avans tanınması
gerekiyor. Bazı konularda bir uyum süreci, toleransı kredisi verilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Avrupa Birliği arzumuz, isteğimiz,
hayalimiz daha çok uzun yıllar devam eder diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, malum, gündemimiz küresel kriz. Tabii bu krizden etkilenecek en
önemli sektörlerden bir tanesi tarım. Zaten bu küresel krizin yansımaları şu
anda da ülkemizde tarım sektöründe görülmeye başlandı. İşte, geçtiğimiz
günlerde Türkiye'nin muhtelif yerlerinde hububat ekimleri yapıldı. Burada
üreticilerle yaptığımız görüşmelerde, üretimlerine başlarken topraklara gübre
kullanamadıklarını, bunları alacak güçten yoksun olduklarını beyan ediyorlar
bizlere. Verilen gübre desteklerini, mazot desteklerini, tohum desteklerini
yetersiz buluyorlar. Bu anlamda gübresiz üretim yaparsanız, elbette ki, 2009
yılında, Türkiye’de hububat üretiminde de düşüşün olacağı gözler önünde. Daha önce, Sayın
Tarım Bakanı 2008-2012 vizyonunu açıklarken
desteklemeler konusunda bundan sonra yöntemin değişeceğini, desteklemelerin
üretimin başlangıç tarihi, hatta başlangıç tarihinden önce yapılmasının daha
doğru olduğunu belirtmişti. Ama bugün gelinen noktada değişen bir şey yok.
İşte, Türkiye’de tahıl üretimine yönelik ekim dikim faaliyetleri bitti, ama
2009 sezonunda üreticilerin elde ettikleri ürünlerine alacakları prim
destekleri henüz belirlenmiş değil. Bu doğru bir yaklaşımdır eğer uygulanabilirse.
Elbette ki, üretici, üretim döneminden önce hasatta eline geçecek parayı,
devletin kendine sağlayacağı desteği, primi şimdiden bilirse ona göre hesap kitap yapar ve
üretimini ona göre şekillendirir diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz dönem tarımla ilgili on iki tane yasa çıktı. Bu
yasaların tabii ki burada detaylı eleştirisini yapmaya vaktimiz yok. Ama çıkan
yasaların, faydalı gördüğümüz yasaların uygulanabilirliğinde sıkıntılar olduğu
belli. Nitekim, şu anda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
mısır hasadı yapılıyor. Hükûmetin açıkladığı
destekleme alım fiyatı 43 yeni kuruştu, 4 yeni kuruş da destek, “47 kuruş
üreticinin eline geçen para” diye -brüt olarak- açıklanmıştı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Ama bugün hasadın devam ettiği Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne
giderseniz üreticinin şu anda hasat ettiği ürününü 30 yeni kuruştan sattığını
görürsünüz. Tabii, burada, beyanlarla piyasada dönen rakamlar arasında dağlar
kadar fark var. Buradan bunu işaret etmek istiyorum. Eğer o çıkardığımız
Lisanslı Depoculuk Yasası bugün uygulama alanı bulabilseydi, gerçekten
uygulanabilseydi belki böyle sıkıntıları üreticilerimiz görmeyecekti. Değerli
arkadaşlarım, en önemli konulardan biri narenciye konusu. Türkiye’nin 2,5
milyon ton üretimi var. Bunun en az yarısını ihraç etmek zorunda. Yoksa
üreticinin bu ürün elinde kalır. Bugün bakıyoruz, özellikle seçim bölgemiz olan
Akdeniz Bölgesi’nde üreticiler bu sorunlarla boğuşuyorlar. Üreticiler maliyetlerden
şikâyetçi. İhracatçı küresel krizin sonucu ortaya çıkan
piyasa daralmalarından şikâyetçi. Dolayısıyla şu anda bölgemizde
narenciye meyveleri ağaçların üzerinde hasat edilmeyi bekliyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Seçer. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Umut ediyorum, Sayın Başbakanın da işaret ettiği gibi, küresel kriz
Türkiye’yi az etkiler ve geleceğe daha mutlu bakarız diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Seçer, teşekkür ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay. Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229 sıra sayılı
Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi
arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, söz konusu kanun teklifiyle iki farklı kanunun bazı maddeleri
değiştirilmektedir. Bu kanunlardan biri 15/5/1957
tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu, diğeri ise
4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanundur. Değiştirilmek istenen Zirai Mücadele ve
Zirai Karantina Kanunu’nun 2’nci maddesinde, “Bütün nebatların ithal, ihraç ve
memleket dahilinde nakilleri, hastalık ve
zararlılardan korunmaları, zirai mücadele alet ve ilaçlarının ithal, ihraç,
imal, ihzar, satış ve kullanılmaları bu Kanun hükümlerine tabidir.”
denilmektedir. Kanun teklifimizin 1’inci maddesiyle, Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu’nun bu bahsettiğim 2’nci maddesinde yer alan, “zirai mücadele
alet ve ilaçlarının ithal” ibaresinden sonra gelen “ihraç” ifadesi ve yine
dördüncü bölüm başlığında yer alan “ihraç” ibareleriyle 38’inci maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendi ve 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“ihraç” ibareleri kaldırılmaktadır. Yani bu suretle
getirilen yeni düzenleme, zirai mücadele aletleri ve zirai ilaç ihracatının
kolaylaşması, önünün açılması ve bürokratik işlemlerin azaltılmasının
amaçlandığı bir düzenlemedir. Hâlihazırdaki
6968 sayılı Kanun’un mevcut hâlinde ise zirai mücadele alet ve zirai ilaç
ihracatı yapılacaksa ve ihracatçı firma aynı zamanda üretici firmaysa,
Bakanlıkça iki adet belge istenmektedir. Bunlar, proforma fatura ve bir de
ihracat yapılacak ülkenin talebine ilişkin talep yazısı. Eğer ihracatçı firma
üretici değilse, bu iki belgeye ek olarak, ruhsat sahibi firmanın muvafakati
olduğuna dair bir de yazı istenmektedir. Getirilen bu yeni düzenleme, zirai
ilaç ve alet ihracatında bu üç belgenin istenmemesi yolunu açmaktadır. Yani bu
üç belgenin talebi ve tanzim edilmesi zaman olarak çok önemli bir formalite
olmamakla beraber bu düzenleme bu formaliteyi ortadan kaldırıyor, bu nedenle
olumlu bakıyoruz. İhracatın önündeki engellerin kaldırılması, ihracatçıların
formaliteye boğulmaması ve Türk ihracatçısının dış pazarda sorunlarının
çözülmesi ve önünün açılması elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim
de, hepimizin de müşterek arzusudur. Ancak, takdir
edersiniz ki zaman olarak sadece ihracatçının bir saatini alacak bir
formalitenin kaldırılmasıyla ihracatın önü açılmaz. Şüphesiz ki daha başka ve
ilave tedbirlere ihtiyaç vardır. Bu tedbirlerin alınması, dış pazarda
ihracatçının rekabet gücünün artırılması çok büyük önem arz etmektedir. Zira
satamadığınız herhangi bir malı üretmenin hiçbir kıymeti yoktur. İhracat
ürünlerinin daha çok ithal eden ülke tarafından denetimi ve kontrollerinin
yapılması bütün ülkelerde görülen genel bir uygulama olmakla birlikte teklif
kapsamındaki ürünlerin ihracında yaşanan bürokratik işlemlerin azaltılarak
ihracat işlemlerinin hızlandırılması doğru bir düzenlemedir, bunu ifade ettik.
Ancak, değişikliğin bu hâliyle yeterli olmadığı kanaatindeyiz. Karşılaşılması
muhtemel birtakım sıkıntıların gümrüklerde de yaşanmaması için ve gümrüklerdeki
birtakım uygulama ve gümrük mevzuatında çok ciddi birtakım değişikliklerin de
yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Zira bazı gümrüklerde zaman zaman ciddi zaman kaybı yaşanmaktadır, birçok problem
yaşanmaktadır. Bu düzenlemeler birlikte, bir bütünlük içerisinde ele alınmadığı
takdirde bu hâliyle ihracatçı firmaların daha fazla mağdur olma ihtimalini de
düşünmek zorundayız. Hükûmetin bu konuya dikkatini
çekmekte yarar görüyorum. Değerli
milletvekillerim, bu kanun teklifiyle yapılmak istenen bir diğer düzenleme ise 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 4,8,9,13,14 ve 16’ncı
maddelerinin değiştirilmesidir. Bu maddelerde yapılacak değişikliklerin amacı,
ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında imzalanacak olan sektörel
anlaşma ile 5648 sayılı Kanun arasında uyumun sağlanmasıdır. Bu düzenlemenin
yapılması daha çok teknik açıdan gerekli görülmektedir. Bu düzenleme ile Avrupa
Birliği ve ülkemiz arasında imzalanacak olan Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA)
Çerçeve Anlaşması ve Katılım Öncesi Yardım Aracı-Kırsal Kalkınma Bileşeni
(IPARD) Sektörel Anlaşmasına ilişkin metinler ve IPA’nın bazı kurallarının henüz netleşmemesi nedeniyle
4/5/2007 tarihinde
çıkarılan 5648 sayılı Kanun’da verilen bazı görev ve yapılanmalar
yeniden ele alınmaktadır. Avrupa Birliği kırsal kalkınma fonlarından
yararlanılması için kurulmuş olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Desteleme
Kurumunun çalışması ve Avrupa Birliğine akredite olması ve Avrupa Birliğinin
yeni düzenlemelerine uyum sağlaması için yapılmakta olan bu düzenlemelerin de
hiç şüphesiz ki gerekli olduğu, hatta bu düzenlemelerin yapılmasında geç bile
kalındığı kanaatindeyiz. Yapılan bu düzenlemeyle Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu hizmet sunan bir kurum olması sebebiyle sunduğu hizmet
konusunda danışmanlık yapmasının o birimin tarafsızlığına gölge düşüreceği ve
akreditasyonu engelleyeceği gerekçesiyle “danışmanlık” ifadeleri kanun metninin
ilgili maddelerinden çıkarılarak yerine “bilgilendirme” ifadesi konulmuştur.
Yine, IPARD yapılanması içerisinde Sertifikasyon Kurumu yer almadığı için kanun
metninden bu yapılanmalar çıkarılmıştır. Ülkemizin IPARD
fonlarının sağlayacağı hibe yardımlardan bir an önce yararlanmaya başlaması
için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması önemlidir
ve gereklidir. Önceden de ifade ettiğim gibi, bu bakımdan 5648 sayılı Kanun’da
bu değişikliklerin yapılması geç bile kalınmıştır diye düşünüyoruz. Değerli
milletvekilleri, ancak burada çok önemli olan husus Avrupa Birliğinden
sağlanacak bu kaynakların yerinde, etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmasıdır. Bugüne kadar uyguladığı tarım politikalarını yeterli ve doğru
bulmadığımız, yanlış destekleme politikaları uygulayan ve uyguladıkları
destekleme modellerini de yazboz tahtasına çeviren bu Hükûmetin
ve bu Bakanlığın bu kaynakların kullanılmasını da doğru yöneteceği konusunda
ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Zira akreditasyonun birinci şartı olan
Kırsal Kalkınma Kurumunun merkez ve taşra teşkilatlarının oluşturulup
personelinin eğitimden geçirilmesi çok önemli bir husus olmasına rağmen
Kanun’un çıkarılmasından bugüne kadar çok önemli zaman kaybedilmiş ve maalesef
bu işlemler tamamlanamamıştır. Değerli
milletvekilleri, bakın, önemli bir diğer hususu da yine dikkatlerinize sunmak
istiyorum: Avrupa Birliğinin ülkemize kullandıracağı fonlar 2007-2013 yıllarını
kapsamakta olup, her yıl için ayrılan para miktarı değişmekle birlikte, toplam
ayrılan kaynak 290 milyon avro civarındadır. 2007
için 20,7 milyon avro, 2008 yılı için 53 milyon avro, 2009 yılı için 85,5 milyon avro,
2010 yılı için 131,3 milyon avro öngörülmektedir.
Kırsal kalkınma fonlarından yerli yatırımcıların yararlanabilmesi için kurumun
belirlediği on bir farklı proje başlığından biri veya birkaçıyla ilgili olma
zorunluluğu vardır. Bu başlıklar veya
daha doğrusu bu işletmeler şunlardır: Süt üreten işletmeler, et üreten tarım
işletmeleri, süt ve süt ürünlerini işleyen ve pazarlayan tesisler, meyve ve
sebze ürünlerini işleyen ve pazarlayan tesisler, süt ürünlerini işleyen ve
pazarlayan tesisler, üretici grupları… Çiftlik faaliyetlerinin
çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, yerel ürünlerin geliştirilmesi, kırsal
turizm, akuakültürün geliştirilmesidir. Uygulamaya göre
eğer bir vatandaşımız, bir yatırımcımız bu saydığım on bir proje konusundan
herhangi birinde yatırım yapmak istiyorsa, kendisi bütün harcamalarını yapıp
işletmesini kuracak, kurup bitirdikten sonra Kırsal Kalkınma Kurumundan yaptığı
harcamaların yarısını hibe alabilecektir. Bu hibe bedelinin yüzde 75’i Avrupa
Birliği fonlarından, yüzde 25’i ulusal kaynaklarımızdan, millî kaynaklarımızdan
sağlanacaktır. Şimdi, bizim
tespitlerimize göre… Burada üzerinde durmak istediğim husus şudur: 2007 yılına
ait 20,7 milyon avro henüz kullanılmamıştır. 2008
yılına ait 53 milyon avroya da şu ana kadar
dokunulmamıştır. Avrupa Birliğinden her yıla ait ödeneği kullanabilmek için üç
yıllık ilave süre alınmış olmasına rağmen, Bakanlığın uygulamaları ve Kurumun
yapılandırılma hızının yavaş olmasından dolayı, ülkemizin 2007 ödeneğini 2010
yılına kadar kullanamama tehlikesi mevcuttur. Böyle bir olumsuzluğun yaşanması
durumunda ortaya çıkacak diğer önemli bir sorun ise sonraki yıllara ait
ödeneklerin de yüzde 50’ye varan oranlarda Avrupa Birliğince azaltılabilecek
olmasıdır. Önümüzde ayrıca bu konuda bir kötü örnek de vardır. Avrupa Birliği
akreditasyon süresini tamamlayamayan, yapılanmasını geciktiren Hırvatistan
bugüne kadar alamamıştır, hiçbir ayrıcalık gösterememiş ve yardım alacak
ülkeler listesinden çıkarılmıştır. Bu kanun ile… Son
olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu hibe kaynaklardan yeteri kadar yararlanıp
yatırımların gerçekleşmesi ve yerli yatırımcının önünün açılması için, Tarım
Bakanlığının bir an önce eksikleri gidererek Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu ve ödeme ajanslarının aktif hâle getirilmesinin çok daha önemli olduğunu
bir kere daha altını çizerek ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz yasa teklifiyle ilgili olarak,
içeriğini, muhteviyatını, kapsamını bu şekilde ifade ettikten sonra müsaade
ederseniz biraz da Türkiye tarımının ve çiftçimizin durumundan bahsetmek
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, hepinizin de çok iyi bildiği gibi, maalesef, bugün tarım
kesimi çok büyük bir sıkıntı içerisindedir. Bugün, Türkiye tarımı zordadır,
Türk çiftçisi zordadır. Yurdumuzun her yerinden, her üreticiden, bitkisel ve
hayvansal üretimle meşgul olan her üreticimizden feryatlar yükselmektedir ve
Türkiye tarımı ve Türk çiftçisi, bugün, hiçbir dönemde olmadığı kadar küresel
gelişmeler karşısında dış pazarda korunmasız, çaresiz kalmıştır, rekabet
şansını kaybetmiştir. Bugün bitkisel üretimin yanında besicilik ve sütçülük de
önemli bir darbe yemiştir. Son yıllarda
tarımda ciddi oranda küçülmeler yaşanmıştır. 2007’deki küçülme yüzde 6,9’dur,
2008 Ocak-Haziran döneminde gerçekleşen küçülme ise yüzde 0,1’dir. Şimdi, bu
şartlarda, bırakınız dış pazarda rekabet edebilmeyi, üretici karnını doyuramaz
hâle gelmiştir. Çiftçi bugün göç ediyor, toprağını terk ediyor, tarım
toprakları boşalıyor. Sadece küçük çiftçi değil büyük çiftçi de maalesef tarımı
terk ediyor. Son üç yılda toprağından koparılmış 1,8 milyon insanın olduğu bir
ülkenin tarımının iyi yönetiliyor olduğunu kimse iddia edemez. Bu tablo normal,
tarımdan, sağlıklı bir istihdam politikasına dayalı olarak bir ayrılma tablosu
değildir. Bu, çaresizlik içerisinde bir maceraya atılma sürecinin -ki, daha
sonraki yıllarda çok büyük ekonomik ve sosyal sıkıntıların- kapısını aralayacak
çok vahim bir gelişmedir. Bunu her vesileyle bu yüce Meclisin gündemine
getirmeye çalıştım. Değerli
milletvekilleri, dün burada TÜİK’in (Türkiye
İstatistik Kurumu) kuruluşuyla ilgili, o Kurumla ilgili bir yasayı görüştük. Tarımla ilgili de birtakım rakamlar burada konuşuldu ve çıkan her
konuşmacımız, neredeyse bu Kurumun güvenilirliğinin tartışılır hâle geldiğini
-gerek enflasyon gerek tüketici fiyatları, üretici fiyatları, diğer rakamlar,
büyüme ve küçülme oranları- ekonomiye ait verdikleri rakamların tartışılır
olduğunu, güvenilir olmaktan çıktığını -üzülerek ifade edeyim- birçok konuşmacı
burada ifade etti ve Sayın Bakan da bunlara karşı alınganlığını ifade etti. Yani
bu kurumları bu kadar hırpalamamak gerektiğini ifade etti. O endişeye biz de
katılıyoruz. Ancak Kurumun hırpalanır hâle gelmemesi için Kurumu idare eden
insanların ve onun başındaki siyasi iradenin bu hassasiyeti en az bizler kadar
göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Bakın, bir rakam
da ben vereyim müsaadenizle: TÜİK verilerine göre, 2004’te tarımda istihdam
edilen nüfus sayısı 7 milyon 400 bindir. Bu sayı, yani tarımdaki istihdam miktarı
2007 yılında 5 milyon 600 bine düşmüştür. Yani 2004 ile 2007 arasında, bu süre
içerisinde tarımdaki istihdam azalması 1 milyon 800 bindir. Son bütçe
konuşmalarında Maliye Bakanımızın sunuş konuşmasından aldığım rakamlara dayalı
olarak ifade ediyorum. Aynı Kurumun, TÜİK’in 2008
verilerinde ise tarım kesiminde istihdam edilen nüfus oranı, istihdam miktarı 6
milyon 297 bin olarak gösterilmiştir. Yani bir yıl içerisinde
bu süreçte, özellikle bu altı yıllık AKP İktidarı döneminde tarım kesiminden
süratli ve cidden normal sınırların içerisinde olmayan ve dikkatli her gözün,
ülkenin sosyal, ekonomik meselelerine ilgi duyan herkesin dikkatini çekecek
ölçüde büyük oranda bir kaçış yaşanmasına rağmen, son bir yıl içerisinde tarım
kesiminde 700 binlik bir istihdam artışının olduğu bu rakamlara göre ortaya
çıkmaktadır. Şimdi, tarımda
küçülmenin olduğu, üretimin azaldığı bir konjonktürde,
bir dönemde tarımdaki istihdam artışını, hele hele
bir yıllık bir süre içerisinde 700 binlik bir istihdam artışını kim, nasıl izah
edecek gerçekten merak ediyorum. Önce buna Hükûmetimizin
ve ilgili kurumlarımızın bir cevap vermesi lazım. O takdirde daha bu Kurum
-bizi de üzmesine rağmen- çok tartışılır ve yıllardan beri de bu konudaki
rakamlar hepinizin malumu tartışılmaktadır. Mesela ben 2005 yılı tarımdaki
büyüme rakamlarını hatırlıyorum. 2005 yılında TÜİK’in
verdiği rakamlara göre ilk dokuz ayda küçülme yaşanmışken, son üç aylık dönemde
nasıl bir büyüme oluyorsa yıl ortalaması yüzde 5,6 gibi bir büyüme olarak
gösteriliyor. Bu tabii gerçekten önemle üzerinde durulması gereken bir husustur
ve buna bütün yüce Meclisin ve özellikle Hükûmetin
dikkatlerini çekmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, bunu böyle ifade ettikten sonra, kısa bir sürem kaldı, ben bunu
da birkaç şey ifade ederek bitirmek istiyorum. Bugün, son yıllarda yaşanan,
geçtiğimiz yılın başında yaşanan krizi hepimiz biliyoruz. Buğday, pirinç, et,
süt, şeker pancarı gibi temel ürünler başta olmak üzere, birkaç yıldır ürün
fiyatları yerinde sayan bu ülkede son bir yıl içinde mazot yüzde 70, gübre
yüzde 188 fiyat artışına uğramıştır. Geçen yıl torbası 30 YTL olarak satılan
DAP gübresini çiftçimiz bu ekim döneminde 110 YTL’ye,
tam yüzde 350’lik büyük bir zam oranı farkıyla satın almak zorunda kalmıştır.
Şu anda DAP gübresinin fiyatı yüzde 30 civarında ucuzlamış vaziyette. Çünkü
ekim bitti, çiftçi kullandı ve şu anda kullanma imkânı olmadığı için bu
fiyatlar düştü. Zannediyorum, bir dahaki ekim döneminde yine astronomik bir
artış beklemektedir. Değerli milletvekilleri, bu yılın ilk çeyreğinde Nisan 2008’de
dünyada bir sıkıntı yaşandı, bir trajedi yaşandı, tarımdaki daralma ve gıda
fiyatlarındaki artışın yol açtığı bir panik yaşandı ve ellinin üzerinde ülkede
bir açlık faciası yaşandı ve bu, dünya gündeminin de bir numaralı meselesi oldu
ve bu konuda Dünya Bankası Başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, IMF
Başkanı, bunlar insanlığa “Gıda savaşları kapıda, gıda krizleri büyük
problemlere yol açacak.” gibi ciddi ikazlarda da bulundu. Maalesef, böyle bir kriz dünyada yaşandı da ülkemizde ne oldu?
Ülkemizde de benzer problem… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ertugay, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) - Teşekkür ederim. Tarımsal
potansiyeli her vesileyle ifade ettiğimiz gibi çok yüksek olan bu ülkede de çok
önemli birtakım sıkıntılar yaşandı, buğdayda yüzde 85, mercimekte yüzde 133,
pirinçte yüzde 130, fasulyede yüzde 162, ayçiçeğinde yüzde 132’lik artışlar
yaşandı. Hangi ülkede bu yaşandı ve bu kuyruklar hangi ülkede oldu? Türkiye’de
oldu. Türkiye tarımsal
üretim bakımından, potansiyel bakımından
nasıl bir ülke? Bakın hemen bir iki rakam vereyim: Türkiye hububat bakımından
dünyada sekizinci, AB’de üçüncü sırada; fındık, kayısı, incir bakımından dünya
ve Avrupa Birliği birincisi, mercimek, domates, karpuz bakımından dünya üçüncüsü,
AB birincisi; sığır sayısı bakımından AB dördüncüsü, koyun sayısı, küçükbaş
hayvan bakımından AB ikincisi; kovan sayısı bakımından dünya ikincisi, AB
birincisi. Bu ülkede bu sıkıntılar… Mercimekte birinci olmamıza rağmen, bizde
mercimekte fiyat artışlarından dolayı vatandaş mercimek yiyemez hâle geldi ve
bir dönemde bununla ilgili yaşanan üretim fazlasının değerlendirilmesi
konusunda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ertugay, bir dakika ek süre vermiştim. ZEKİ ERTUGAY (Devamla)
– Tamam efendim, teşekkür ederim. Toparlıyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN –
Toparlama tabirini Türkçe olarak ben fazla da uygun bulmuyorum da, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Evet, sözlerimi
burada tamamlıyorum. Daha sonraki, muhtemelen gelecek konularla ilgili bu yarım
kalan ifadeleri tamamlama imkânı bulurum. Bu yasayı
desteklediğimizi ifade ediyorum. Çıkarılması gereken bir yasa. Hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Ertugay, teşekkür ederim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime bir saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.03 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.05 BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 229 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin tümü
üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir. Sayın Erdoğan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229
sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 15/5/1957 tarihli ve 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile zirai mücadele alet ve
ilaçlarının ihracının kontrolü Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
verilmişti. Zirai mücadele alet ve ilaçlarının kontrolünün uygulamada bürokrasi
ve kırtasiyeciliğe neden olduğu, ihracatın artırılmasının önünde engel
oluşturduğu, sanayici ve ihracatçı firmalar tarafından Dış Ticaret
Müsteşarlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza
bildirilmişti. Bu sorunun çözümü için bu tasarı hazırlanmıştır. Tasarı ile
Kanun’un 2, 38 ve 40’ıncı maddelerinde yer alan, ihracat yaparken bakanlıktan
izin alınmasına ilişkin “ihraç” ibarelerinin ilgili maddelerden çıkarılması
suretiyle ihracatçıya kolaylıklar sağlanılması öngörülmektedir. Ayrıca, Tarım ve
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da da
bazı değişiklikler yapılması zarureti hasıl olmuştur.
Bilindiği üzere geçtiğimiz yıl 4 Mayıs 2007’de yüce Meclisimiz tarafından kabul
edilen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun 18/5/2007 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Bu Kanun’un amacı: Avrupa Birliği ve
uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynakların ülkemizde kırsal kalkınma
programlarının uygulanmasına yönelik faaliyetlerin gerçekleştirilmesini,
kullanılmasını sağlamaktır. Ayrıca, bu Kanun ile tarım sektörümüzün gelişmişlik
düzeyinin ve tarımsal nüfusumuzun refah seviyesinin yükseltilmesi ve
Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyumunun sağlanması hedeflenmektedir. Bu amaç ile
kurulmakta olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun kuruluş, görev,
yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esaslar da bu Kanun ile düzenlenmiştir.
Bu Kanun 2005-2006 yıllarında hazırlık çalışmaları sırasında ve 2007 yılı Mayıs
ayında yüce Mecliste görüşülürken Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında
imzalanacak olan ve IPA diye adlandırılan katılım öncesi yardım aracının
çerçeve anlaşma taslağı henüz hazırlanmamıştı. Yine o sıralarda IPARD diye
adlandırılan katılım öncesi iş birliği aracının beşinci bileşeni olan kırsal
kalkınma bileşeninin sektörel anlaşmasına ilişkin
taslak metinler henüz hazırlanmamış ve ülkemize sunulmamıştı. Dolayısıyla,
anılan Kanun yüce Meclisimizden geçerken IPA uygulamalarının bazı kuralları
henüz netleşmemişti. Söz ettiğimiz bu anlaşmaların bazı maddeleri üzerinde
anlaşmaya varılmış olmakla birlikte müzakereler devam etti ve hızla
ilerlemektedir. Bu çerçevede,
ülkemizin IPARD fonlarının sağlayacağı hibe yardımlardan bir an önce
yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun
akredite olması gerekmektedir. Bu sürecin sağlıklı ve gecikmeden tamamlanması
için 5648 sayılı Kanun’da, az önce sözünü ettiğimiz uluslararası anlaşma
metinlerine göre akreditasyona engel teşkil edebileceği belirtilen bazı
değişikliklerin yapılması önem arz etmektedir. Bu bağlamda neler
yapılacak? Bu Kurumun birimlerinin iş tanımlarının netleştirilmesi, izleme
komitesinin çalışma usul ve esasları, Kurumun yapacağı faaliyetlerin açıklığa
kavuşturulmasını hedefleyen bazı değişikliklerin yapılması zorunlu hâle
gelmişti. Mesela, Kurumun kendi kabul edeceği projelere danışmanlık yerine
tanıtım ve bilgilendirme hizmeti yapabileceği hususunun hükme bağlanması gibi
bazı teknik düzenlemelerin yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle,
çoğu teknik düzenlemeler içeren bu kanun teklifi yüce Meclisimize sunulmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarım sektöründe ve kırsal alanda faaliyet gösteren
üreticilerimizin, özel sektörün ve potansiyel yatırımcıların, tarım ve kırsal
kalkınma alanında desteklenmesi amacıyla Avrupa Birliği hibe fonları, kırsal
kesimde yaşayan halkımıza, çiftçilere, üretici birliklerine ve tarım sektöründe
faaliyet gösteren firmalara, projeler karşılığında ve sözleşmelerine uygun
olarak kullandırılacaktır. Kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın gelir
düzeyinin yükselmesi, gelir dağılımının iyileşmesi, doğal kaynakların korunarak
kullanılması ve zenginliklerin tüm insanlarımıza yansıtılması en temel
hedefimizdir. Bu kapsamda
uygulanmakta olan program ve projelerin hedefleri şunlardır: Kırsal ekonominin
rekabet gücünün yükseltilmesi, Gelir ve istihdam
imkânlarının artırılması ve çeşitlendirilmesi, İnsan kaynaklarının
ve örgütlenme düzeyinin geliştirilmesi, Fiziki ve sosyal
altyapı hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve kırsal alanda refahın ve yaşam
kalitesinin iyileştirilmesi, Kırsal çevrenin,
doğal ve kültürel varlıkların korunmasıdır. Tarım-sanayi
bütünleşmesinin sağlanması ve kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın hayat
şartlarının iyileştirilmesi şarttır. Bilindiği gibi 2006 yılında başlatılan
kırsal kalkınma destekleri kapsamında tarımsal ürünlerin işlenmesi,
paketlenmesi, ambalajlanması ve depolanması gibi ekonomik yatırımlar ve modern
sulama yatırımları yüzde 50 hibe ile desteklenmiş, diğer yandan su
kaynaklarımızın daha etkin ve ekonomik kullanımı amacıyla bazı çalışmalar
başlatılmıştı. Bunlardan birincisi, kırsal kalkınma destekleri kapsamında
modern sulama yatırımlarının desteklenmesidir. İkincisi, yine, damla sulama ve
yağmurlama sulama sistemlerine sübvansiyonlu kredi sağlanmasıdır. Üçüncüsü,
2007 yılında başlatılan damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine yatırım
yapan çiftçilerimize Ziraat Bankası tarafından beş yıla kadar sıfır faizli
kredi desteği verilmesidir. Bu yatırımların faizini de çiftçilerimiz adına Hükûmetimiz karşılamaktadır. Bu çalışmaları başarıyla
yürütmekte olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza
çiftçilerimiz adına da takdirlerimizi ve başarı dileklerimizi özellikle
belirtmek isterim. Bölgeler arası
gelişmişlik farkının azaltılması, sürdürülebilir geçim kaynaklarının
korunmasını da sağlayacak şekilde çeşitlendirilmesi, doğal kaynakların
korunarak sağlanması, iyi yönetişim için yerel sivil toplum kuruluşları ve
yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine katılımının artırılması ve kırsal
yapının iyileştirilmesi önemli çalışmalar arz etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği uyum süreci devam etmekte. Bu uyum çalışmalarının
amacı, ülkemizin insan kaynakları potansiyelinin nicel ve nitel özelliklerini
de dikkate alarak halkımızın ihtiyaçlarının giderilmesi, mevcut doğal ve finans
kaynaklarıyla yapay olarak elde edilebilecek tüm imkânların en akılcı bir
şekilde kullanılmasıdır. Avrupa Birliği
2007-2013 yıllarını kapsayan dönemde aday ülkelere katılım öncesi mali yardım
aracı vasıtasıyla hibe destek sağlayacaktır. Bu kapsamda “beşinci bileşen” diye
bilinen “kırsal kalkınma bileşeni” çerçevesinde ülkemize sağlanacak hibe
miktarı yaklaşık 750 milyon avro olacaktır. Kısaca “IPARD” olarak adlandırılan ve Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından 2007-2013 döneminde uygulanacak olan tarım ve kırsal
kalkınma programının temel amacı, AB ortak tarım politikası ile ilgili
müktesebatın uygulanmasına ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların
sürdürülebilir biçimde adaptasyonu için bazı önceliklere ulaşmaya ve sorunların
çözümüne katkıda bulunmaktır. Kırsal kalkınma
bileşeninin (IPARD) temel amacı, Avrupa Birliği ortak tarım politikası ile
ilgili müktesebatın uygulanması ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal
alanların sürdürülebilir biçimde adaptasyonu için bazı önceliklere ve
sorunların çözümüne katkıda bulunmaktır. Bilindiği üzere
Avrupa Birliğinin çok sıkı gıda ve hijyen standartları
bulunmaktadır. Ancak ülkemizde de bu standartların üstünde çok kaliteli ürünler
üretip bu ürünleri Avrupa Birliğine ihraç eden firmalarımız da oldukça
fazladır. IPARD programının bir diğer önemli amacı, hafif bir destek alarak bu
standartlara ulaşabilecek firmalara destek vererek üyelik akabinde sektörün
rekabet gücünü artırmak, kırsal kesimde yaşayan insanlara bulundukları yörede
iş imkânları sağlayarak kentsel alanlara göç etmelerini önlemek ve işsizliğin
azalmasına katkı sağlamaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kırsal kalkınma programının (IPARD) hedefleri şunlardır: Tarım sektörünün
modernizasyonuna katkıda bulunmak, Gıda işleme
sektörüne yeni teknolojiler ve yenilikler sunmak, Tarımsal ürünler
için yeni pazar fırsatları yaratmak, Birincil
ürünlerin üretiminde sürdürülebilirlik sağlamak, Avrupa Birliği
ortak tarım politikasıyla ilgili topluluk mevzuatının ve ilgili politikalarının
uygulanması için Türkiye'nin hazırlanmasına katkıda bulunmak, Gıda güvenliği,
veterinerlik, bitki sağlığı ve çevreyle ilgili Avrupa Birliği standartları veya
diğer standartların iyileştirilmesini teşvik etmek, Tarım, çevre
önlemleri ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanmasıyla ilgili eylem
planı hazırlamak, İş fırsatlarının
geliştirilmesine katkıda bulunmak, Kırsal alanlardan kentsel alanlara göçü azaltmak. IPARD programında
tarımsal işletmelerin modernizasyonu tedbiri kapsamında süt ve et sektörleri,
tarım ve su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması tedbiri kapsamında ise süt,
et, meyve, sebze ve su ürünleri sektörlerinin Avrupa Birliği standartlarına
ulaşmak üzere desteklenmesi planlanmıştır. Tarımsal
işletmelere yatırım, işleme ve pazarlanması tedbirleri kapsamında desteklenecek
yatırım kalemlerine de örnek vermek isterim: Tarımsal
işletmelerin, işleme tesislerinin ve kesimhanelerin modernizasyonu ve
genişletilmesi, Yeni alet, ekipman ve makine satın alınması, Süt toplama
merkezinin inşası, gübre depolama ve işleme ünitelerine yönelik yatırımlar, Gıda güvenlik
sistemlerinin kurulumuna yönelik yatırımlar, Atıkların
işlenmesi ve eliminasyonu ile çevre koruma
yatırımları, İşlenebilir
atıkların ve ara ürünlerin yeniden işlenmesi tesisleri ve ekipmanlarına
yatırımlar, Nakliye
araçlarıyla bilişim teknolojileri ve yazılım dâhil özel teknolojik donanım
satın alınmasına yönelik projeler. Bir diğer tedbir
olan üretici grupların kurulmasına destek tedbiri ile tarımsal pazarlarda
üretici örgütlerinin rolleri güçlenecek ve gelişecek. Üyelerin AB kalite,
güvenlik ve çevre standartlarına uyumlu yöntemleri benimsemesi ve piyasa
ihtiyaçlarına daha duyarlı üretim yapmaları konusunda yönlendirme yapılması, pazar
analizi, profesyonel birlik yönetimi ve idari masraflar alanında üretici
birliklerinin desteklenmesi. Programın önemli
tedbirleri arasında yer alan kırsal alanda ekonomik faaliyetlerin
geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi tedbiri kapsamında da şu alanların
desteklenmesi planlanmakta: Çiftlik
aktiviteleri, arıcılık ve bal üretimi, ilaç ve aromatik özelliği olan bitkilerin
üretimi ve süs bitkisi yetiştiriciliği. Yerel ürünler ve
mikro işletmeler. Kırsal turizm ve kültür balıkçılığının desteklenmesi. Bu tedbir altında
kırsal alanlarda gelir getirici faaliyetlerin çeşitlendirilmesine ve daha çok
tarım dışı aktivitelerin yaygınlaştırılmasına destek verilerek kırsal alanlarda
yaşayan nüfusun yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve onlara ek gelir sağlanması
amaçlanmaktadır. IPARD programında verilecek destek, toplam harcama tutarının
yarısını kapsayacak şekilde hibe olarak verilecektir. Proje tutarının diğer
yarısı yararlanıcının kendi kaynakları tarafından finanse edilecektir. Hibe
olarak verilecek miktarın yüzde 75’i Avrupa Birliği kaynaklarından, geri kalan
yüzde 25’i ulusal kaynaklardan karşılanacaktır. Birinci faz olan 2007-2009
yılları arasında ülkemize 159,2 milyon avro hibe
olarak AB tarafından IPARD programında kullanılmak üzere tahsis edilmiştir. Bu
kapsamda destek verilecek projelerin finansal limitleri tedbir ve sektör
bazında farklılık göstermekle birlikte en az 10 bin, en fazla 3 milyon euro aralığında değişmektedir. Peki, bu IPARD
programı uygulandığında beklediğimiz sonuçlar neler olacaktır? Üyelik öncesi
ülkemize tahsis edilecek sınırlı AB fonları ile ülkemizin kırsal kalkınmayla
ilgili bütün sorunlarının tamamının çözüm beklemesi mümkün değildir. Bu
bağlamda, IPARD fonları ile diğer ulusal ve uluslararası kaynakların etkin ve
uyumlu kullanılması ve aralarında birbirini tamamlayıcı olması önemlidir. Daha önceden
IPARD benzeri uygulamaları, programları uygulayan, AB’ye son yıllarda üye olan
ülkelerde olduğu gibi, ülkemiz için de alışılmamış ve yeni bir yapı içerisinde
Avrupa Birliğinden gelecek olan fonları kullanma çalışmaları, yoğun ve
nitelikli emek, sabır, azim, zaman ve ilave mali kaynak eş finansman
gerektirmektedir. IPARD programı
hazırlıklarının tamamlanması ve Avrupa Komisyonu onayının alınmasıyla IPARD
fonlarının kullanılmasına yönelik çalışmalar bağlamında önemli ilerlemeler
kaydedilmiştir. Ancak bundan sonraki çalışmalar da program hazırlıkları kadar
kapsamlı ve yoğun olacaktır. Kırsal kalkınma alanında ülkemizin sahip olduğu
geniş bilgi birikimi ve tecrübeler düşünüldüğünde, IPARD programının başarıyla
sürdürüleceği düşünülmektedir. IPARD’ın 2007-2013
yıllarını içeren yedi yıllık dönemde uygulanmasıyla ülkemize sağlayacağı
beklenilen kazanımları kısaca şöyle özetlemek isterim: Sektöre tahminî
olarak yaklaşık 2 milyar 130 milyon avro tutarında
bir yatırımın yapılması öngörülmektedir. Tarım sektörünün
yeniden yapılanması ve AB standartlarının sağlanmasıyla rekabet gücü
artacaktır. Gıda güvenliği
sağlanacak ve işletmelerin standartları yükselecektir. Üretici
örgütlerinin desteklenmesiyle daha kaliteli tarımsal ürünlerin işlenmesi,
pazarlanması ve arzın piyasa taleplerine göre şekillenmesi sağlanacaktır. Kırsal alanlarda
ekonomik faaliyetler çeşitlendirilecek, yeni iş imkânları gelişecek ve gizli
işsizliğin önüne geçilecektir. Kırsal nüfusun, yeni iş imkânlarının ve
istihdamın artmasına bağlı olarak gelir düzeyi yükselecek ve yaşam koşullarında
iyileşme sağlanacaktır. Çiftçi, üretici
örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşlarının proje yapma
kapasiteleri gelişecek, böylelikle sorun çözmede katılımcılık artacaktır. IPARD programının
yukarıda belirtilen kazanımları yanında uygulamaya geçilmesi, Avrupa Birliği
kırsal kalkınma politikalarının uygulama mekanizmaları ülkemizde kurulacak olup
bu kapsamda Avrupa Birliği mevzuatıyla da uyum sağlanacaktır. Ayrıca, ülkemizin
üyelik sonrası yapısal fonlardan daha etkin yararlanabilmesi için kapasite
oluşması sağlanmış olacaktır. Değerli
arkadaşlar, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen Bakanlar Kurulumuza,
Komisyonumuza, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Yalnız burada
Bakanlığımızla ilgili de değerli konuşmacılar güzel şeyler ifade ettiler ama
burada şu da önemli: Siyaset akıldır, basirettir, yönetmektir, geleceği
görmektir ama muhalefet olmak da ezberini değiştirmeyi gerektirir. Burada
muhalefet partisine mensup değerli arkadaşlarım da bu ezberlerini değiştirirlerse,
bu beş yıllık süreç içerisinde Tarım Bakanlığındaki iyileştirmelerden de
vicdanları ölçüsünde bahsedecek olurlarsa bu daha da iyi olacaktır. Çünkü bu
kanunun hazırlanmasında bütün arkadaşlarımızın katkısı vardır, emeği vardır. Bu kanunun
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdoğan. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici. Sayın Binici,
buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin kırsal
kalkınma bileşeni fonlarının sağlayacağı hibe yardımlarından bir an önce
yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun
akredite olması gerekmektedir. Zirai mücadele
alet ve ihracatının kontrolü uygulamasında bürokrasi ve kırtasiyeciliğe neden
olarak ihracatın artırılmasının önünde engel oluşturulmaktadır. Tasarıyla 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun çeşitli maddelerinde yer
alan ihracat yaparken Bakanlıktan izin alınmasına yönelik ibarelerin ilgili
maddelerinden çıkarılması suretiyle ihracatçıya kolaylık sağlanması
öngörülmektedir. Bu kanun tasarısında
sadece birtakım teknik konularda düzenleme yapılmakta, daha çok dilbilgisi
konularında yasa tekniği açısından yenileme var. Yasa, 1957’de çıkarıldıktan
sonra ilk hâliyle kaldığında günümüz koşullarına çok da uygun değildir. Bu
bağlamda, yenilik zarureti söz konusu olmuştur. Dolayısıyla, bu düzenleme
gerekli olmuştur. Böyle bir düzenleme bizce de gerekli ve lüzumludur. Saygıdeğer
milletvekilleri, kanunda geçen bir ibareye dikkatinizi çekmek istiyorum. “Tarım
ve kırsal kalkınma” ibaresine dikkat edelim. AKP Hükûmeti
işbaşına geldiği günden bugüne değin kırsal kalkınma için ne yaptı, tarım için
ne yaptı, bu konulara hep beraber bir göz atalım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin kırsal
kalkınmayla ilgili öncelikle yapması gereken acil önlemlerden bir tanesi yayla
yasağına derhâl son vermelidir. Bu bağlamda kırsal kalkınmanın en temel ögesi durumundaki hayvancılığa yeni bir açılım yapması aciliyet arz etmektedir. Başlangıç için pozitif ayrımcılık
ilkesine işlerlik kazandırarak kapsamlı bir destekleme paketi açılmalıdır.
Hayvancılık sektörüne geçmişteki parlak günlerini yaşatarak istihdam noktasında
bu kazanımlar elde edilecektir. Aynı anda iki iş bir arada yapılmış olacaktır. Değerli
milletvekilleri, GAP projesi devasa bir projeydi ve günümüzde de zaman zaman siyasi istismarlara da uğramasıyla beraber henüz
bölge insanı ve Türkiye'nin istediği noktaya ulaşmış değildir. Geçen yılki
bütçe konuşmalarında da değinmiştim. GAP projesi bir yanda sulamaya geçilen,
özellikle Harran Ovası’nda çoraklaşma geçen yıla göre yüzde 30 oranındayken bu
yıl yüzde 35’lere doğru gitmektedir. Bir yanda yüzde 40 oranında özellikle
Harran Ovası’nda sulama bekleyen üreticiler, diğer yanda yüzde 35 toprak kaybı.
Bu noktada Hükûmetin derhâl GAP bölgesinde GAP Eylem
Planı’yla beraber topraklarımızın elden gitmemesi için, özellikle tahliye
kanalları noktasında büyük eksiklik ve noksanlık yaşanmaktadır. Diğer taraftan,
değerli milletvekilleri, çiftçi, bölgede yalnız iki ürün desenine mahkûm
kalmıştır. Bu ihmal ve eksiklik de AKP İktidarının tarım politikasındaki
açmazın nedenidir. Özellikle pamuk üreticisinin bu yıl içinde bulunduğu çıkmazı
sanırım hepiniz biliyorsunuzdur. 2000 yılında Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti, her alanda
olduğu gibi, asıl meselelerle ilgilenmek yerine, tali meselelere çözüm
getirmeye özen göstermiştir. Diğer bir ifadeyle, bizler ormana bakarken
ağaçları gözden kaçırdık. İşte AKP siyaseti de budur. Yani tali konularla
meşgul olurken Parlamentoyu da oyalamıştır. Biz, esas itibarıyla yapılan bütün
çalışmaları önemser ve değer biçeriz ancak öncelikler konusunda itirazlarımız
tabii ki vardır. Değerli
milletvekilleri, konu tarım, zirai ilaç ve kırsal kalkınmaya ilişkin olduğunda,
bunu birkaç cümle ile ifade etmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Zirai
mücadeleyle kastedilen nedir? Benim bu cümleden anladığım şey, değerli
arkadaşlarım, şudur: Kırsal bölgelerde tarımla iştigal eden vatandaşlarımızın
durumuna baktığımızda, kelimenin tam anlamıyla vahim bir tablo gözümüzün
önündedir. Her ne kadar bazılarımız bunu görmezlikten gelsek de gerçeklik
ortadadır. Bu bağlamda, kırsal kalkınmayı desteklemek erbabından, kırsal
bölgelerde zirai mücadele etütleri yapılmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ancak böyle bir uygulama maalesef yapılmamaktadır.
Teknik destekten yoksun çiftçimiz hem verim elde edemiyor hem de ulusal anlamda
bir kayba neden olmaktadır. Millî servetlerimizin hebası anlamına gelen bu
durumun önüne geçmek için ciddi bir çalışma ne yazık ki henüz başlatılmamıştır.
Bunu, örnekleriyle çokça yaşadığımızdan dolayı, her fırsatta dile getirme
mecburiyetini kendimizde bulmaktayız. Özellikle bu söz konusu sorunlar, GAP
bölgemizde sıkça yaşanılan günlük hayatın sıradanlığı içinde kaybolmaktadır. Bu
hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Değerli milletvekilleri,
detaylara takılmadan genel tarım politikalarına bakmamızda fayda vardır. Sayın
Tarım Bakanımız her fırsatta çiftçilerimize ve tarım politikalarında yaptıkları
katkıları ballandıra ballandıra, büyük bir gururla
ifade etmektedirler ancak, değerli arkadaşlarım, eğer durum gerçekten Sayın
Bakanımın ifade ettikleri eksende olmuş olsaydı, çiftçilerimiz bir nebze de
olsa rahatlamış olacaklardı. Konuyla çok uzak
da olsa ilgisi bulunan herkesin bilebileceği gibi tarım sektörümüz AKP
politikaları sayesinde kırmızı alarm vermektedir. Yapacağımız bu
yeni düzenlemeyle zirai ilaçların ihracı konusunda kolaylıklar sağlamayı
öngörmekteyiz fakat kendi çiftçilerimizin, ürettiğimiz zirai ilaçları
kullanılmasını âdeta imkânsız hâle getiriyoruz çünkü çiftçimizin ürettiği ürün
için harcadığı girdi ürün satışından elde ettiği meblağın çok üstünde
kalmaktadır. Vaziyet bu durumdayken çiftçimiz, bırakın zirai ilaç kullanmayı,
gübreyi bile bu sene kullanamadı. Çiftçinin yüzde 90’ı bu sene değerli
arkadaşlar… Ben de çiftçiyim, arazimi gübresiz ektim. Sayın Bakanımız,
çiftçinin ıstıraplarını görmediği gibi, çiftçi sefalet içindeyken devletin
verdiği tarım desteklerini AKP’nin bir lütfu imiş
gibi kamuoyuna lanse etme çabasındadır. Sayın Başkan,
değerli üyeler; bu içler acısı tablo karşısında çiftçimiz hangi koşullarda
zirai ilaç kullanabilir ki? Kendi çiftçimiz için yapamadığımız iyileştirmeleri
başkaları için pekâlâ yapmaktayız. Fakat içteki çiftçimiz için herhangi bir
kanuni düzenlemeyi her ne hikmetse AKP Hükûmetinin
Parlamentoya getirmek gibi bir gayretini de bugüne kadar görmedik, ben
inanıyorum, bu süreçten sonra da getirmeyecektir. Çiftçilerimizin Avrupa
Birliği ülkelerindeki gibi yaşam koşullarının oluşturulması bağlamında
çalışmaların derhâl başlatılmasını beklemekteyiz. Bu yönüyle yapılacak bir
düzenlemeye bütün gücümüzle destek olacağımızı belirtmek istiyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Binici. Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin. Sayın Yetkin,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Zirai Mücadele ve
Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyor. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarıyla,
sosyal ve ekonomik dengelerin kurulması ve kültürel çeşitliliğin sağlanmasını
amaçlayan sosyal ve bölgesel politikalarla entegre
edilerek kırsal alanlarda tarıma ve tarım nüfusuna yarar sağlayacak şekilde
yönlendirilmesi ve bu bağlamda ülkemizin kalkınması hedeflenerek, Avrupa
Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynakları tarım sektöründe
kullanarak, tarımla uğraşanların refah seviyesini yükseltmek amaçlanmıştır.
Ayrıca, zirai mücadele alet ve ilaçlarının ihracında bürokrasi ve
kırtasiyeciliği de ortadan kaldırarak ülkemiz menfaatine uygun olarak ihracat
işlemlerinin hızlandırılması da hedeflenmiştir. Tasarının
öncelikle yasalaşması gerekmektedir çünkü IPA fonlarının sağlayacağı hibe
yardımlarından faydalanmak için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun
akredite olması gerekmektedir. 2007 yılı Mayıs ayı içerisinde 5648 sayılı Tarım
ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
yürürlüğe girmiştir fakat süreç içerisinde Avrupa Birliği iç mevzuatındaki
gelişmelere bağlı olarak 5648 sayılı Kanun’da bazı teknik düzenlemelerin
yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Söz konusu değişiklik ve düzeltmelerle ilgili
kanun teklifi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda
görüşülürken iktidar ve muhalefet milletvekilleri birlikte hareket ederek,
kanun tasarısı üzerinde uzlaşılarak, kabul edilmiştir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ülkemizin Avrupa Birliğine aday olduğu 2007-2013
döneminde yapılacak bazı çalışmalar hayati önem arz etmektedir. Türkiye'nin
kırsal alanlarının fazla olması… Tarım ve kırsal kesimle ilgili gelişmeler
sonucunda alınacak tedbirlerin çok kritik olduğu bir dönem içerisindeyiz.
Konuyu bu kapsamda değerlendirdiğimizde tarım ve kırsal kalkınma konusunda
yapılacak çalışmalar ve bu çalışmalarla ilgili tahsis edilecek ya da
kullanılacak kaynakların bir an evvel işlerliğinin sağlanması gerekmektedir.
Ülkemizin Avrupa Birliğine adaylık döneminde uyum açısından yaşayacağı
sıkıntılı konuların başında tarım ve kırsal kalkınma konuları gelmektedir.
Tarım ve kırsal kalkınma konusunda Avrupa Birliğine uyumun ve kırsal alanlarda
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın değerli uzmanları Kırsal Kalkınma Planı’nı yani IPA Planı’nı
ülkemizin taahhüt ettiği tarihte, hiçbir gecikme olmaksızın hazırlamışlar ve
Avrupa Birliği Komisyonuna sunmuşlardır. Komisyon da artık “IPARD Programı”
olarak adlandırılan bu planı 25 Şubat 2008 tarihinde onaylamıştır. Yüce
Meclisimiz ise, iktidarıyla-muhalefetiyle konuya verdiği önemi göstererek,
uzlaşı içinde IPARD programının uygulanmasını gerçekleştirerek, Kurumun kuruluş
kanununu yani 5648 sayılı Kanun’u 2007 yılında yasalaştırmıştır. Geçtiğimiz bu
süreçte Kurumun çalışmalarını 2006 yılından bu yana aralıksız sürdüren, mesai
mefhumu gözetmeksizin yoğun emek harcayan Bakanlık personelinin gayretli
çalışmalarıyla Kurumun uygulayacağı prosedürler de
tamamlanma noktasına gelmiştir. Ayrıca, takip ettiğimiz kadarıyla, Kurumun hem
merkez hem de il koordinatörlerinin personeli gerekli eğitimleri almışlar ve
akreditasyonun yürütülebilmesi için tam bir donanıma sahip olmuşlardır. Eğitim
çalışmalarıyla yeterli bilgi birikimine sahip olmuş olan söz konusu personelle
akreditasyon sürecinin yürütülmesi bir akreditasyon kriteridir.
Kanun’da yapılacak değişikliklerle akreditasyonda karşımıza çıkacak bu tür
muhtemel riskler çözümlenmeye çalışılmıştır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; kırsal kalkınma planı ve programlarıyla 2006-2010 Ulusal
Tarım Stratejisi çerçevesinde tarım üreticilerinin kırsal alanda bireysel veya
bir arada yapacakları öz sermayeye dayalı projeli yatırımlar için belirlenen
iller dâhilinde kırsal alanda ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak için gerçek
ve tüzel kişilerin tarım ürünlerinin işlenmesi, değerlendirilmesi ve
pazarlanmasına yönelik ekonomik faaliyet yatırımlarıyla, kuruluşların mevcut
altyapı tesislerinin rehabilitasyonuna yönelik
yatırımlarını teşvik etmek amacıyla kırsal kalkınma programları uygulamaya
konulmuştur. Bu bağlamda,
tarım, kültür ve turizm şehri olan Şanlıurfa ilimizin projelerindeki
gerçekleştirmelere de kısaca değinmek istiyorum. 2006 ve 2007
toplam kabul edilen fabrika yatırım proje sayısı 24 adettir. Projenin tutarı 8
milyon 480 bin YTL olup hibe tutarı ise 4 milyon 240 bin YTL’dir.
Buradaki istihdam sayısı ise bin kişidir. 2007’de basınçlı
sulama projesi olarak da 140 proje gerçekleşmiştir. Bunların da toplam tutarı 5
milyon 221 bin YTL olup hibe tutarı da 2 milyon 610 bin YTL’dir. Sulama alanı
olarak da 13.456 dekar alanın basınçlı sulamaya geçişi sağlanmıştır. Bu arada, arkadaşlarımızın
da biraz evvel bahsettiği gibi, Şanlıurfa GAP bölgesinde olduğu için GAP
projesinin tamamlanması Hükûmetimiz tarafından
öncelikli bir sıraya konmuştur ve bu bağlamda çalışmalar hızla devam
etmektedir. Suruç Ovası’ndaki
sulama projesinin birinci bölümü ihale edilmiş olup yıllardan beri Suruç’ta
çekilen su problemine çözüm bulunmak üzere çalışmalar devam etmektedir. Harran
Ovası’ndaki çalışmalarla ilgili olarak -bu çoraklaşmadan bahsetmişlerdi
muhalefetteki arkadaşlarımız- o konuda da Tarım Bakanlığımızın bünyesinde bu
yıl başlayacak çalışmalarla buradaki çoraklaşmayı önleyecek projeler öncelikle
gündeme alınacak ve bu yıl bu çalışmalar devam ettirilecektir. 2008 yılında da
tarımsal işletme olarak altmış proje değerlendirmeye alınacaktır. Bunların
toplam proje tutarı 24 milyon 72 bin YTL olup 12 milyon 36 bin YTL’si de hibe olarak devam edecektir. Pamuk konusunda
da bazı arkadaşlarımızın yine şikâyetleri oldu çiftçilerimizin durumlarından
ibaret. Bu pamukla ilgili -ben de aynı zamanda biraz, Urfa’daki bir
milletvekili olarak, bu konularla ilgili olduğum için- şimdi, buradaki
çiftçilerimizin tabii ki sıkıntıları var, bunları göz ardı etmek mümkün değil
ama şimdi bazı konularda da Hükûmetin hakkını vermek
gerekiyor. Pamuktaki verimi artırabilmek için, bu yıl -damlama ve yağmurlama
sulama için- Ziraat Bankası beş yıl ödemesiz ve faizsiz kredi vermektedir ve bu
şekilde pamuktaki verim artışı sağlanmaktadır ve ayrıca her yıl destekleme
olarak verilen fiyat da zaten pamuk üretiminden, bu verimden alınan… Mesela
Urfa’daki ortalama verim geçen yıl 460 kiloydu. Bu 460 kilodan alınan verimle
zaten masrafları karşılanıyordu ve arkadaşlarımızın, tabii, mazot ve gübre
fiyatlarının yüksekliğinden bahsetmesi gayet normal ama bu gelirle pamuk
fiyatları zaten masrafını karşılayacak duruma geliyor. Ekstra olarak verilen
pamuk destekleme de çiftçimizin kazancını belirliyor. Gübre ve mazottaki
desteklemeler de yine bu bağlamda çiftçiye devamlı bir destek olarak
gitmektedir. Mesela bu yıl kuraklık vardı bölgemizde, bu kuraklıktan dolayı da
4 milyon hektar alana 69 milyon 180 bin 500 YTL destekleme verildi yani hem
kuru ziraatta hem sulu ziraatta yapılan desteklemelerle çiftçimiz devamlı
korunmaya çalışılıyor. Ama dünya piyasalarındaki bugünkü krizlerden dolayı
fiyatlarda bazen düşme oluyor. Bunun sebebi de dünyadaki krizden dolayı oradaki
tarım firmaları… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yetkin, konuşmanızı tamamlayın lütfen. Buyurun. ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) - …dünya ekonomi krizinden dolayı hemen peşine dönmek için
fiyatlarını ucuzlatarak piyasaya verdiler ve bu yüzden de şu anda pamuk
fiyatlarında bir düşüş görülüyor ama bunun Hükûmetimizle
hiçbir alakası yok, çiftçilerimiz de bunu gayet iyi biliyorlar. Hükûmet olarak da biz bu desteklemeleri devamlı… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Yunanistan’dan niye pamuk geliyor? ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Urfa’daki fiyat ne kadar? ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) –Urfa’da yılda 600 bin ton civarında pamuk üretiliyor. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Milletvekili Urfa’daki fiyat ne kadar? ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) – Fiyatlarda şu anda düşüş sağlandı. Ben de bahsediyorum… BAŞKAN – Sayın
Yetkin, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) – Dünya fiyatlarındaki düşüş şu anda… Ama pamuğun ilk çıktığı
günlerde 850 bin liraya fiyatlarla satıldı pamuk. 850 bin liraya kadar pamuk
satıldı ama bugünlerde fiyatlar düştü. Bunun sebebinin de Hükûmetin
politikalarıyla hiçbir ilgisi yok. Dünya fiyatlarındaki düşüşten dolayı
bugünkü, tabii, piyasalarda bu sıkıntı yaşanıyor. Dünyadaki yaşanan sıkıntının
Türkiye’deki tarımı da etkileyeceği muhakkaktır, yani bu konuda da muhalefetin
acımasızca eleştirme hakkı olmadığına inanıyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yetkin. Şahsı adına ikinci konuşmacı, Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun. Sayın Coşkun,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde ekonomik olarak altmış kadar kültür bitkisi yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Bu bitkilere arız olan dört yüz elli konuda, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve
Zirai Karantina Kanunu çerçevesinde bitki koruma çalışmaları yürütülmektedir.
Görüşülmekte olan kanun değişikliği, alet ve ilaçların ihracatını hızlandırmak,
kolaylaştırmak için çıkarılmak istenen bir kanundur. Bunların yanında, kontrolü
de ortadan kaldırdığı için şu konulara dikkatinizi çekmek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, zirai ilaçlar nihayetinde zehirli kimyasallardır. İhracatında
herhangi bir usul belirlenmediğinden “zirai mücadele ilacı” adı altında halk
sağlığına zararlı zehirli maddelerin veya kimyasal silahın ihracatı söz konusu
olduğunda kim denetleyecek, nereden izin alacaklar? Bunların yanıtı henüz
bulunamamıştır. Aynı şekilde, zirai mücadele aletlerinin aynı zamanda birer
silah olarak da kullanılabilmesi söz konusudur. Yine aynı sorunlar burada da
ortaya çıkacaktır. Bunların denetimini nasıl çözeceksiniz? Devletin bir
önemli görevi de kayıt tutmak, istatistiki bilgileri
derlemektir. Bu çalışmalar sektörün gelecekle ilgili stratejilerini ve yine
yatırımcıların yatırım düşüncelerini etkileyen hususlardır. Zirai alet ve
ilaçların ihracatını 6968 sayılı Kanun’dan çıkarırsan, devlet olarak bunu kim
giderecek, yatırımcılara nasıl yön vereceksiniz, bunların istatistiklerini
nereden yatırımcılar temin edecek? Eğer ihracatçıya gerçek manada kolaylık
sağlamak istiyorsanız önemli bir konu daha var, Bakanlık il müdürlüklerinin,
ihraç müsaadesi verildiğinde, aldığı döner sermaye payının kaldırılması da
faydalı olacaktır diyorum. Bunun yanında, ülkemizde yerli alet ve ilaç
üreticilerinin kullandığı alet ve ilaç ham maddelerinin ucuzlatılması, alet ve
ilaç üreticilerinin desteklenmesi ve üreticilerin, üretici birlikleri ve
kooperatiflerimizin yeterli alet ve makine ile ilaç alabilmelerini temin
etmemiz, kalıntı analizi yapan laboratuvarların
sayısını artırmamız gerekmektedir diye düşünüyoruz. Son zamanlarda,
bilhassa havadan ilaçla zirai mücadelelerin, haklı gerekçelerle tabii, iptal
edilmesinden sonra, yerden ilaçlamayı uygun kılacak alet ve makine geliştirip
çiftçilerimize dağıtılmadığı için iki yıldan bu yana, özellikle Çukurova
bölgesinde kurt zararından dolayı ikinci ürün mısırda yüzde 50-60 arasında
verim kaybı olmaktadır. Buradan yetkililere seslenmek istiyorum: Bunun için bir
önlem almayı düşünüyor musunuz? Değerli
milletvekilleri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun’da da değişiklik önerisi hakkında görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu kanun
değişikliği hakkında olumlu görüşlerimizin yanında bazı konuları da dikkatinize
-yine bu konuda- sunmak istiyorum. Birinci olarak, Kurumun merkez ve taşra teşkilatında
görevlendirilen personelin, hâkim, eğitimli ve deneyimli personelin, hiç
olmazsa, Kurumun AB’den yetki devrini alana kadar kamuda istihdam edilecek
personelde yabancı dil şartının aranmamasını veya bu zamanın biraz uzatılmasını
teklif ediyorum. Eğer mutlaka yabancı dil istiyorsanız ilk defa kamuda
görevlendirilecek personelde aramanız daha uygun olacaktır. Böylece, hem
kamudaki bilgi ve tecrübeler ile yeni alınacak personeldeki dinamizmi
birleştirerek millî menfaatlerimizi koruyacak ve hâlihazırda çalışanların da
emeğini gözetecek hem de herkesin vicdanının kabul edeceği bir uygulamayı
gerçekleştirmiş olacaksınız. Bu uygulamaların örneklerini de paralel amaçlar
için kurulan Merkezî Finans İhale Birimi ve benzeri kurumlarda görebilirsiniz. Değerli milletvekilleri,
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun uygulayacağı IPARD programı
kapsamında destekleyeceğiniz illeri nasıl seçtiniz? Bunları hep aydınlanması
gereken konular olarak görüyoruz. Hangi kriterleri
dikkate aldınız? Programa göre birinci dönem ve ikinci dönemde desteklenecek
iller hangileridir? IPARD programı kapsamında ülkemizdeki çiftçilerimize ne
kadar hibe desteği kullandıracaksınız? Bu konuların da aydınlatılması
gerektiğine inanıyorum. Söz konusu kanun
değişikliğinin, ülkemize ve özellikle Türk çiftçisine hayırlı olmasını diliyor,
AB desteklerinden çiftçilerimizin bir an önce yararlanabilmesi dileğiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Coşkun, teşekkür ederim. Saygıdeğer
milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
gerçekten tarım sıkıntılı. Çiftçilerin en büyük sıkıntıları ise, girdilerin
yani maliyetin yüksekliği ve ürünlerini değerinde satamamaktır. Zirai mücadele
alet ve makineleri ve zirai ilaçlar da maliyeti etkileyen önemli girdi
kalemlerindendir. Zirai mücadelede alet, makine ve ilaçlarla ilgili, çiftçiye
hangi destekleriniz olacaktır? İkinci sorum:
Zirai alet, makine ve ilaç ihracatına Hükûmetiniz ne
gibi teşvikler veriyor? Teşvik vermiyorsa bu yönde herhangi bir çalışmanız var
mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, zirai karantina mevzuatına uygun olarak 2008’in on
ayında sınırlarımızdan kaçak canlı hayvan geçişiyle ilgili kaç adet karantina
uygulanmıştır ve karantinanın sebebi nedir? Bir diğer soru:
Ülkemizin her tarafında sulu tarım yapılamamaktadır. Buğdaygiller tarımı
yapılan alanlarda vatandaş, buğday yerine daha az gübre ihtiyacı olan arpa
ekmektedir. Bu da kırsal kesimde önemli bir gelir kaybına sebep olacaktır. Arpa
ekimi yapan vatandaşların bu gelir kaybıyla ilgili bir planlamanız var mı?
Varsa nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, tarım bütçesi içindeki zirai mücadele ve karantinaya
ayrılan pay ne kadardır? İki, tarım
desteklerinin 2002 yılı ile 2008 yılındaki gayrisafi millî hasılaya
oranı nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Domates ve diğer
sebze üretiminin yoğun olduğu yaz döneminde Rusya’yla kriz çıkmış ve üretim
değerlendirilememiş ve ürünler tarlada kalmıştır. Tokat ilinde Kazova ve Kelkit vadisinde üretici perişan olmuştur.
Rusya’yla krizin ülkemize tarımsal yönde maliyeti nedir? Çiftçi kayıt sistemine
göre kayıtlar dikkate alınarak ek destek düşünüyor musunuz? İkinci soru
olarak, son bir yılda ülkemize ne kadar tarım ve hayvancılık ürünü ithal olarak
gelmiştir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru. Sayın Uzunırmak... ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikli olarak
Sayın Bakana sormak istediğim şu: Burada yeni birtakım kadrolar ihdas ediliyor.
Bu kadrolar ihdas edilirken Plan Bütçe Komisyonunda, ülkeye maliyetleri nedir,
sektöre, yani Tarım Bakanlığı bütçesinden acaba ne gibi yükler getiriliyor?
Bunlar gösterilmemiş. Önce bu cetvelin olması gerektiği kanaatini taşıyorum. İkincisi, ihdas
edilen kadrolarda birtakım okullardan mezuniyetler aranırken sosyoloji bölümü
mezunu olması da uygun görülmüş. Acaba, merak ediyorum, AKP’li bazı bakanların
veya başkalarının sosyoloji bölümü mezunu işsiz kalmış yakınları mı var? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Tankut... YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
son dönemlerde yaşanan ekonomik kriz ve bugün dünyayı sarsan küresel kriz her
kesimi etkilediği gibi özellikle tarımsal üretim yapan çiftçilerimizi de çok
ciddi bir şekilde etkilemiş ve krize sürüklemiştir. Bu çerçevede Ziraat
Bankasının KOBİ’lere açmış olduğu kredilerin vadesini
kırk sekiz aya çıkartmasını, biz olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekteyiz.
Ancak tarım kesiminde işletme kredilerine uygulanan kredi vadelerinin on sekiz
aylık olması ve bu vadenin de üreticilerimizin ekim sezonlarının ortasına denk
gelmesi önemli ölçüde finansman sıkıntısına ve sıkıntıya yol açmaktadır. Buna
çare olarak da üreticilerimizin büyük bir bölümü on sekizinci aya denk gelen bu
krediyi kapatabilmek için diğer bankalara başvuruda bulunmakta idiler. Ancak
bugünkü kriz ortamı nedeniyle artık bu alternatifler de kalmamıştır. Şimdi sormak
istiyorum: Çok zor durumda olan üreticilerimizin kullandıkları bu işletme
kredilerinin vadelerini KOBİ’lerde olduğu gibi kırk
sekiz aya veya en azından otuz altı aya çıkartma konusunda Hükûmet
olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır, herhangi bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut. Sayın Ata… AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Bakan, Bakanlığınızın Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü
tarafından düzenlenen Bitki Koruma Ürünleri Bayi ve Toptancılık Sınavı’na 1.974
ziraat mühendisi, 345 tekniker ve teknisyen olmak üzere 2.319 kişi girmiştir.
Sınavdaki başarı oranı ise 1,12 olmuştur çünkü başarılı olmak için 80 puan
almak gerekmektedir. Sınavı yalnızca 26 kişi geçebilmiştir. Bir akademisyenlik
aşaması olan doçentlikte bile YÖK’ün dil başarısı için 65 puanı yeterli
görmesine rağmen, Bakanlığınızın hiçbir bilimsel ölçüte dayalı olmadan 80 puanı
bir başarı düzeyi olarak belirlemesi ve uygulamasının nedeni nedir? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben çok
diliyordum Tarım Bakanımız burada olsun ama kalktılar. Kendilerinin ve AKP Hükûmetinin politikaları sayesinde organik tarıma geçtik;
çiftçi gübre alamıyor, çiftçi zirai ilaçları kullanamıyor, bu vesileyle belki
hayırlı olmuştur! Şimdi,
Türkiye'nin kanayan bir yarası olan tarım işçilerinin her yıl gittikleri
yerlerde nasıl aşağılandıklarını, nasıl saldırıya uğradıklarını hep birlikte
görüyoruz. Özellikle Karadeniz tarafına giden fındık işçilerinin hiçbirinin bu
konuda can güvenliği yok, mal güvenliği yok ve hiçbir sosyal güvenliği yok.
Acaba Sayın Bakanımızın bu konuda herhangi bir çalışmaları var mıdır? Üçüncü bir sorum:
Bölgede binlerce dönüm arazileri olan çiftçiler Ziraat Bankasından kredi
alamamaktadır, gerekçe de şu: Ziraat… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın
Bakan duydu herhâlde, anlamıştır konuyu; teşekkür ederim. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet, ben devam edeyim soruya: Ziraat Bankasından kredi alamıyor
çiftçi tarımda, çünkü arazisini ipotek ediyor, yetmiyor, altı tane de memur
kefil istiyorlar. Bu, çok sıkça yaşanan bir olay. Millî gelirin
bölgesel dağılımı, veri üretimi 2001’de durduruldu. AK PARTİ Hükûmeti yedi yıldır niye bu veri üretimini yapmıyor? Hazine
Müsteşarlığı verilerine göre 2002-2006 döneminde yüzde 39 Marmara’ya, yüzde 14
İç Anadolu’ya, yüzde 12 Ege’ye, yüzde 9 sadece Doğu ve Güneydoğu’ya teşvik ve
yatırım yapılmış. Bunun da 4,5’u Gaziantep’e, geriye yirmi ile 4,4 düşüyor. Buna ne diyorlar? IMF ve Dünya
Bankası kamu yatırımlarının tamamen durdurulması şartını koyduğu için Muş’un,
Erciş’in, Kars’ın, Erzurum’un şeker fabrikaları satışa çıkarılıyor. Tekelde
kalan bu yatırımlar da mı gidecek? GAP’ta sulama
yüzde 14 aşamasında. Bu konuda Avrupa Birliğinden ne tür projeler gelecek? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür
ederim. Sayın Bal… ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Zirai Karantina Yönetmeliği beş
yılda on üç kez değiştirilmiştir. Bir ülkenin karantina yönetmeliğinin bu kadar
çok değiştirilmesi normal midir? İç karantina kapsamında sakıncalı bulunan bir
zararlı organizma, dış karantina kapsamında da sakıncalı değil midir? İç
karantina kapsamında imha tedbiri uygulaması düşünülen bir etmene ithal izni
verilmeli midir diye sormak istiyorum. Ayrıca,
Tohumculuk Yasası’nın getirdiği kolaylıkla GDO’lu
ürünler kolaylıkla ülkemize girmektedir. Bir bitki sağlığı kanunu ve ulusal biyogüvenlik yasasını ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Halis… ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Bakan, Türkiye’de şu anda 5.758 zirai mücadele ilaç bayisi
görev yapmaktadır. Ancak bunların bir kısmı, hukuksal ve bilimsel yeterliği
haiz olmayan meslek dışı kimseler tarafından yapılmaktadır. Şimdi, hâliyle
böyle olunca da Türkiye’de topraklar zehirlenmektedir, dolayısıyla insan
zehirlenmektedir. Kaldı ki diğer ihraç ettiğimiz malların, meyve ve sebzelerin
gümrük kapılarına nasıl geri döndüğünü de biliyoruz. Ayrıca protokol
düzenlenerek ya da fiilen yapılan satışlar da bu tehlikeye bir miktar pay
katmaktadır. Bakanlığımız bu konuda ne tür tedbir almıştır ya da alacaktır?
Almayı düşünmekte midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Halis. Evet, süremiz
doldu ama bir arkadaşımız kaldı. Ona da söz vereyim. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
tarımsal üretimin artırılarak kırsal kalkınmanın hızlandırılmasında hiç
şüphesiz ki girdi maliyetlerinin düşürülmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle
tarla tarımında üretim girdilerinin yaklaşık yarısını traktör ve tarım
makineleri edinimi ve kullanımından kaynaklanan maliyetler oluşturmaktadır. Bu
bağlamda, tarım makineleri içerisinde özellikle doğrudan ekim ve azaltılmış
toprak işlemeli üretim tekniğinin desteklenmesi konusunda bir çalışmanız var
mıdır? Hükûmetiniz bu konuya nasıl bakmaktadır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Sayın Bakanım,
buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım çok detaylı, teknik bazı sorular tevcih ettiler.
Sayın Bakan -ilgili Bakan arkadaşımız- şu anda bir Devlet Başkanını karşılamak
için gitti ve yüce Genel Kurula Sayın Devlet Başkanıyla teşrif edecekler. Bu vesileyle bu
kadar önemli ve içtenlikli sorulara rastgele bir
cevabı doğru bulmuyorum. Bir altyapısı mutlaka olmalı ve o düzeyde bu sorulara
cevap vermenin doğru olacağı düşüncesiyle, yazılı olarak bu cevapların
verileceğini ifade ediyorum. Çok teşekkür
ediyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ah bir verseydin… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Verse bir türlü, vermese bir türlü. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Evet,
teklifin maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 15.09 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.24 BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 229 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin
maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddelere
geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ZİRAİ MÜCADELE
VE ZİRAİ KARANTİNA
KANUNU İLE TARIM
VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME
KURUMU KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ MADDE 1- 15 /5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununun 2 nci maddesinde yer alan
"zirai mücadele alet ve ilaçlarının ithal," ibaresinden sonra gelen
"ihraç,", VI ncı Bölüm başlığında yer alan
"ihraç" ibareleri ile 38 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi
ve 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan
"ve ihraç" ibaresi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ramazan Kerim Özkan, Burdur
Milletvekili. Buyurun Sayın
Özkan. CHP GRUBU ADINA
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu maddeyle şu
durumu düzenliyoruz: Zirai mücadele alet ve ilaçlarının ihracatının -yani dış
satımının- kontrolünün, uygulamada gereksiz bürokrasiye, kırtasiyeye sebep
olduğu ve dış satımın artırılmasını engellediği bir gerçektir. Bu nedenle
Kanun’un çeşitli maddelerinde yer alan dış satım yaparken Bakanlıktan izin
alınmasına ilişkin ibarelerin ilgili maddelerden çıkarılarak yurt dışına mal
satan ihracatçıya kolaylık sağlamak öngörülmektedir. Amaç çiftçinin, tarım
sektörünün refah seviyesini yükseltmek olduğuna göre bu maddeyi yürekten
destekliyoruz. Ancak bu durumda bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yani Sayın Başbakan zaman zaman diyor ya “Cumhuriyet
Halk Partisinden öneri ve uyarı alamıyoruz.” diye. Bu uyarı ve önerilerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaş meyve sebze: Bu yıl, değerli
arkadaşlarım, yaş meyve sebzede, kırsal alanda köylümüz, çiftçimiz hüsrana
uğradı. Elimde faturalar var. Bunlar, Burdur’dan Antalya Hali’ne gönderilen
birinci sınıf çarliston biber, domates, patlıcan. Ancak, birkaçını sizinle
paylaşmak istiyorum: 657 kilo ürün götürüyor benim üreticim Burdur’dan
Antalya’ya, yol parası değil, 657 kilo ürün karşılığı aldığı para 254 YTL.
Yani, bir arabayı boş olarak tutsanız, Antalya’ya gidip geliş parası değil. Tarlalarda
ürünümüz kaldı. “Tarım şahlandı.” diyoruz ama bunun yansıması -yaş meyve sebze
anlamında konuşuyorum- karpuzda, kavunda, domateste, biberde bu sene çiftçimiz
hüsrana uğradı. Tarlalarımız allı gelin gibiydi, domates tarlada kaldı. Biber,
yine o kırmızı biberimiz, çarliston biberimiz tarlada
kaldı. Mazot parasına, gübre parasına takat getiremeyen çiftçi, buna rağmen
üretti ama ürettiği ürün, eli hamur karnı aç bir şekilde tarlada kaldı.
“Şahlandık” diyoruz “destek var” diyoruz ama destek hâlâ mazotta, özel tüketim
vergisini çiftçi lehine düzenleyemediniz, gübrede KDV’yi düşüremediniz. Bakın, mantar
üreticim var Türkiye’de, mantar üretimi. Mantarda KDV yüzde 18. Altı yıldır
söylüyoruz, Bakanlığı uyarıyoruz, o mantardaki yüzde 18’lik KDV’yi, girdisinde
saman var, tavuk pisliği var, at pisliği var, pisliği değerlendiriyor üretici,
ama onda, o protein olan mantardaki -şu anda fiyatları düştü- KDV’yi bir türlü
düzenleyemedik altı yılda. Yine, elma
üreticisi, yemiyor, içmiyor, ilaçlıyor, üretiyor, şu anda soğuk hava
depolarında elma dolu, arayıp soran yok. Ama, büyük
kentlerde elmayı 2,5 milyon liraya, 3 milyon liraya satın alamıyoruz.
Belediyeler elinizde, kamu elinizde, niçin bu üreticinin elmasını, mantarını,
domatesini, biberini, karpuzunu, kavununu değerlendirmeyi düşünmüyorsunuz? Hal
Yasası’yla vatandaşı perişan ettik. Bakın burada büyük bir konsensüsle
kanunlar çıkarıyoruz ama ne yazık ki üreticiye yansıması çok güzel yönde değil.
Dün de söyledim, vatandaş şunu söylüyor: “Çarşı uzun, pazar bol / Gezin halkım
gezin / Döşek uzun, yorgan kısa / Büzül halkım büzül.” Halk büzülüyor değerli
arkadaşlarım. Düzenleme
yapıyoruz, bakın, burada ihracatçının önünü açmak istiyoruz. Burdur’da oraktan
biçere kadar tarım makineleri üretiliyor; oraktan biçere kadar ne istiyorsanız.
Biçerdöver istiyorsanız var Burdur’da, mibzer istiyorsanız var, silaj makinesi
istiyorsanız var. Ne istiyorsanız hepsi üretiliyor tarım aletleri anlamında. Bu
fabrikaların en küçüğünde 300 kişi, 400 kişi çalıştırılırdı ama şu anda bu
krizden 65’e, 50’ye düştü. İyileştirme yapmak istiyoruz ama geç kaldık. Bu yasa
geleli aylar geçti. Bugün, bakın, sıkıştırılmış bir ortamda bu yasayı
yetiştirmeye çalışıyoruz. 750 milyon euroluk bir
katkıdan bahsediyoruz. Bu katkıyı vatandaşa bir türlü yansıtamadık.
Desteklerden bahsediliyor ama destekler gerçekten hak sahiplerine verilmiyor. Bir Diyarbakır
örneği var. Bakanımız Diyarbakırlı, kutluyoruz, meslektaşım. O bölgeye binlerce
inek verildi. Şu anda bu inekler yerinde duruyor mu, gidin bakın. Çoğu brucella hastalığından… Hâlbuki bu hayvanlar brucella’dan ari, şaptan ari
olarak toplanıyor ve üreticiye teslim ediliyor. Brucella
bahanesiyle bu hayvanlar kestiriliyor. Çünkü yine vatandaşa, ehline verilmedi. Benim Burdur’umda
günlük 600-700 ton süt üretiliyor. Şu anda süt fiyatları düştü. Ne ucuzladı
değerli arkadaşlarım? Yem mi ucuzladı, mazot mu ucuzladı, gübre mi ucuzladı,
ilaç mı ucuzladı? Bir denge diyoruz. Et ve Balık Kurumunu kapattık,
özelleştirdik; Süt Endüstrisi Kurumunu kapattık, özelleştirdik. Denge yok.
Geçenlerde Burdur’da kuduz hastalığı çıktı. Aynı doğal sütü veriyoruz, sütü
ısıtma işlemine tabi tutuyoruz kendi elimizle, ama sütü kullanan şirketler
sütümüzü yarı fiyatına almak istiyor. Ama Süt Endüstrisi Kurumu Burdur’da olmuş
olsaydı devletti, dengeydi, bu korunmuş olacaktı. 640’a verdiğimiz sütün bugün
fiyatları düştü, 580’lere, 550’lere çekildi, her şey pahalılaşırken çekildi.
Vatandaşa tarım ve hayvancılık şahlandı diyoruz ama bu şahlanmayı bir türlü
göremiyoruz. Size önerimiz: Tarımı desteklemek istiyorsanız bugün 0,75 olan
gayrisafi millî hasılamızı -gayrisafi millî
hasılamızın 0,75’iyle tarımı desteklemek istiyorsunuz- Avrupa Birliği
ülkelerinde olduğu gibi yüzde 2’ye çıkarınız. İlaçta, gübrede, mazotta ÖTV ve
KDV’yi indiriniz. Hayvancılık dedim
biraz önce. Bakın değerli arkadaşlarım, keçiyi terörist olarak değerlendirdik.
Vatandaşı o doğal gıdayı üretmekten, yetiştirmekten alıkoyduk. Şu anda keçi
üretimi artık yapılmaz duruma geldi. Önümüzdeki süreçte keçi ve koyunda
kurbanlık arayacağız, yurt dışından ithal kurbanlık alma aşamasına geleceğiz.
Bugün ülkemizde 50 milyonlarda olan koyun popülasyonu,
koyun sayısı 25 milyonlara düştü. Neden? İşte, dengesiz politikalar. İlaç
pahalı, yem pahalı, mazot pahalı, girdiler devamlı artmış ama vatandaşın
ürettiği ette, sütte, yapağıda bir değerlendirme yok. Dengeleri kaybettik. Yine, haşhaş…
Burdur ve birçok ilimiz… On sekiz ilimiz var bugün haşhaşla iştigal eden. Bugün
haşhaş tohumunu biz veriyoruz, verdiğimiz tohumdan ürün yetişmiyor. Karneye
bağladık haşhaşı. Pancar aynı şekilde. Bu sene
kotaları kaldırdınız ama fiyat vermediğiniz için pancar üreticisi perişanlıktan
pancar üretmemeye başladı. Hâlbuki pancar bizim her şeyimizdi. Türkiye'nin her
yerinde, Erzurum’undan Amasya’sına, Tekirdağ’ından Çorlu’suna, Burdur’undan
Kars’ına kadar her yerde pancar yetişiyordu. Ama bunu ne yaptık? Bu Cargill yasalarıyla tatlandırıcıya önem vererek pancar
üreticisini mağdur ettik. Hâlbuki o pancar iki yüz elli sektöre iş veriyordu.
Her şeyimiz oydu. Hayvancılığımız ona bağlıydı, tarımımız ona bağlıydı,
nakliyecimiz ona bağlıydı, tamircimiz ona bağlıydı, kamyonumuz ona bağlıydı.
Bunu bitirdik. Yine geçiyorum,
anason, pamuk… Biraz önce arkadaşımız pamuktan bahsetti. Değerli arkadaşlarım,
pamuk üreticisi gerçekten ülkemizde şahlandıysa niçin Yunanistan’dan pamuk
alıyoruz? Niçin Yunanistan’dan pamuk alıyoruz? Çünkü,
Antalya’da, Çukurova’da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da pamuğu bitirdik. Tütün… Burdur’da
biz Bucak’ta tütün üretiyorduk. Şu anda üretici tütün üretmekten vazgeçti.
Tekeli kapattınız. Bununla vatandaş ne yapacak? “Köydeyim ben, doğduğum
topraklarda doymak istiyorum.” diyor, “Köyümü terk etmek istemiyorum.” diyor.
Ama biz ne yapıyoruz? Köylünün ürettiği pancara sahip çıkmıyoruz, haşhaşa sahip
çıkmıyoruz, anasona sahip çıkmıyoruz, tütüne sahip çıkmıyoruz, zeytine sahip
çıkmıyoruz, arkasından efendim kömürle, promosyonla
siyaset yapmaya çalışıyoruz. Bu olmaz değerli arkadaşlarım. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tütünden bir şey olmaz, tütün bitti; dünyada bitti! Gözünü seveyim
ondan… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Dünyada bittiyse, bitmeyen ürünlere sahip çıkın. Mısır
dünyada bitmedi, nohut dünyada bitmedi, domates bitmedi, haşhaş bitmedi.
Bunlara sahip çıkın. Biz, sahip çıkılması gereken ürünlerden bahsediyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bunlar uyarı ve önerilerimiz. Hayvancılık
dedim… Gerçekten o kuduz hastalığı -Bakanlık yetkililerimiz de burada- ihbarı
mecbur hastalıklar kapsamında, ancak tazminatlı hastalıklar kapsamında değil.
Acilen tazminatlı hastalıklar kapsamına kuduz alınmalıdır. Bunun altyapısını
oluşturan veteriner hekimlerin özlük hakları, veteriner sağlık teknisyenlerinin
özlük hakları mutlaka ve mutlaka düzenlenmelidir. Bu konularda Bakanlığımız… BAŞKAN – Sayın Özkan, beş on
saniyenizi rica edeyim, süreniz de tamamlanmak üzere zaten. VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A) ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam) 2.- Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir
Topi ve beraberlerindeki heyete Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denilmesi BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi ve beraberindeki heyet
Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan ile birlikte Meclisimizi şu anda teşrif
etmiş bulunuyorlar. Kendilerine Genel
Kurul adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar) VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S.Sayısı: 229) (Devam) BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu uyarı ve
önerilerimle, yasamızın, ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Ancak bu gelen hibe yardımlarının gerçek sahiplerine, gerçek
üreticiye, gerçekten üretmek isteyen çalışkan Türk köylüsüne verilmesi
temennisiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan. İkinci konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy. Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile 5648 sayılı Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. İhracat
ürünlerinin daha çok ithal eden ülke tarafından denetim ve kontrollerinin
yapılması, dünya ülkelerinde görülen genel bir uygulamadır. Bu sebeple, ihracat
yaparken bakanlıktan izin alınmasına ilişkin ibarelerin ilgili maddelerden
çıkarılması tarafımızdan da uygun mütalaa edilmiştir. Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu, kırsal kalkınma programlarının uygulanmasına
yönelik faaliyetleri gerçekleştirmek üzere 2007 yılında kurulmuştur. Kurumun
hedefi, tam üyelik tarihine kadar Avrupa Birliği tarafından ülkemize yapılacak
kırsal kalkınma hibe yardımlarının kullanımını sağlamaktır. Kurum tarafından
desteklenecek tüm projeler, sunumundan itibaren fiziki tamamlanmasını takip
eden beş yıllık süre içerisinde belli bir program dâhilinde uygulanabilirlik,
sürdürülebilirlik ve ekonomiklik açısından Kurum tarafından denetlenecektir. Bu
işlemler, Avrupa Birliği tarafından da aynı şekilde kontrol edilecektir. Kurum, şu ana
kadar yirmi ilde teşkilatlanmış olup, 2010 yılında ise yirmi iki ilde daha
teşkilatlanmayı hedeflemektedir. Bu hibe yardımlar, öncelikle süt ve et üreten
tarımsal işletmeler, süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri, meyve ve sebze ile
su ürünlerinin işlenmesi, pazarlanması, üretici gruplarının kurulmasının
desteklenmesi, kırsal ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve
geliştirilmesinde kullanılacaktır. Destek alanlarında hibe yardımları yüzde
50’den az olmayacaktır. Ancak Avrupa Birliği yardımlarını kullanabilmesi için
ön şart AB tarafından akredite edilmesidir. Akreditasyonun teknik
düzenlemelerinin yanında, bu teknik düzenlemeleri hayata geçirebilecek
donanımda personelle birlikte yapılabileceği açıktır. Kurumun da bu
akreditasyonun tam ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için kalifiye
personele ihtiyacı vardır. Bakanlık bu personeli alabilmek için Maliye
Bakanlığından vize aldı, vize aldı da ne oldu? Personel istihdam edebildi mi?
Maalesef hayır. Kanun gereği 150 kişilik kadro olmasına rağmen, yöneticiler de
dâhil olmak üzere yaklaşık 50 kişiyi istihdam edebilmiştir. Maalesef kanunun
çıkmasından bu yana yaklaşık bir buçuk yıl zaman geçmiş olmasına rağmen,
Kurumun faaliyetleri hâlen geçici görevli personel tarafından yürütülmektedir.
Mesela Kurumun son uzman personel alımına 60 kişi başvurmuştur ve koşullara
uyan ancak yaklaşık 20 uzman işe alınabilmiştir. Yani koşullar ağır olduğu için
Kuruma yeteri kadar başvuru olmamıştır. Sonuç olarak,
Kurum gerçekten kötü yönetilmektedir. Bu kötü yönetimi de Sayın Bakanın başarı
hanesine yazmamız gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un yayımlandığı tarih olan 2007 yılı
Mayıs ayından itibaren işe başlayan ve kuruluş çalışmalarında aktif olarak yer
alan personel büyük bir özveriyle görev yapmaktadır. Bu personelin Avrupa
Birliğine üye olmuş ülkelerin tüm belgelerini büyük bir özveriyle inceleyerek
çalışma yürüttüklerini, Komisyon ve alt komisyon mesailerimiz sırasında
öğrenmiş bulunmaktayım. Kurum personeli
aynı zamanda son bir yıllık süreçte Kurumun yapılanmasına yönelik tüm
çalışmaları gerçekleştirmiş, taşra birimlerinde görevlendirilen personelin
eğitimi de tamamlanmıştır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, merkezde ve
illerde Kurumun faaliyetlerini yürütecek personel bugüne kadar eğitilmiş ve bu
personele desteklenecek alanlarla ilgili ayrı bir nitelik kazandırılmıştır. Bu
durum memnuniyet vericidir. Buna ilave
olarak, Avrupa Birliği tarafından Kurumun akreditasyonunun sağlanması, projesinin
kabul edilip hibe yardımlarını kullandırabilmesi için merkezde ve taşrada
eğitilmiş olan mevcut nitelikli personelle çalışılması elzemdir. Ancak, kanunda
yer alan İngilizce puanı şartı nedeniyle bu yükü çeken personel Kurumda
çalışamayacaktır. Bu konuyla ilgili sıkıntı şudur: Tarım ve Köyişleri,
Bakanlığı yurt dışı teşkilatında müşavir olarak görevlendireceği personelinde
bile KPDS 70 puan şartı aramasına rağmen, 5648 sayılı Kanun, Kurum merkezinde
yani Ankara’da çalışacak personel için 80, taşra teşkilatında çalışacak
personel için ise 70 puan şartı koşmaktadır. Bu duruma Sayın Bakanın bir
açıklaması varsa, kendisinden gerekli açıklamayı ve gerekçesini bekliyoruz.
Yurt dışında müşavir olarak atanabilmek için 70 puan fakat yurt içinde, hatta
emsallerine göre daha az ücret alan Kurum personeli için 80 puan.
Araştırmalarımız sonucu, merkezde ve taşrada Kurumun tüm işlerini yürütmek
üzere görevlendirilen personelden bu yabancı dil puanına sahip personel
sayısının 10’u, 15’i geçmediğini öğrendik. İnşallah, biz yanlış öğrenmişizdir.
Sayın Bakanı bu konuda açıklama yapmaya davet ediyorum. Olacağı şu: Bin
bir emekle eğitilerek nitelik kazandırılan personel Kurumda istihdam
edilemeyecektir. Bu geçici personelin istihdam edilememesi demek, Kurumun
işlerinin durma noktasına gelmesi, kapısına kilit vurması ya da Kurumun ölü
doğması anlamına gelir. Bunu da herhâlde, başta bu Kurumun taşra teşkilatının
olduğu yirmi ilin milletvekilleri ile diğer hiçbir milletvekili arkadaşım
istemeyecektir. En başta da Sayın Bakanın istememesi gerekmektedir. Ayrıca, Kurumun
faaliyet alanı gereği olarak bu yabancı dil konusunun elbette önemli ama
Kurumun en öncelikli konusu ya da olmazsa olmaz koşulu hâline
getirilmesinin gerekliliği tartışılmalıdır. Düşünün bir kere: Kahramanmaraş’ta,
Van’da, Kars’ta, Şanlıurfa’da ya da Diyarbakır’da yahut diğer illerde KPDS 70
puan alan ve oralarda tarımla uğraşan kişilerle muhatap olacak personel
bulabilmek ne kadar gerçekçidir? Oralarda çalışacak personelin çok üst düzeyde
yabancı dil kullanımı ne kadar gereklidir. Ben de birçok milletvekili arkadaşım
gibi öncelikle konunun nitelikli ve işi bilen personel yerine, sadece çok iyi
derecede İngilizce bilmek olduğundan pek emin değilim. Hâlen çalışan bu
arkadaşlarımızın yeterli ve gerekli temel düzeyde yabancı dil bilgilerinin
mevcut olduğu kanaatindeyim. Bu sorunun çözümü için bu personelin öncelikli
istihdamı amacıyla kanuna bir madde eklenmesi yeterli olacaktır. Zaten benzer
şekilde yeni oluşturulan kurumların kuruluş aşamalarında çalışmaları yürütmek
üzere geçici görevlendirilen personelin, sürekli istihdamına yönelik
düzenlemeler, Türk kamu yönetimi yapılanmasında başka kurumlar için de
uygulanmaktadır. Eğer Kurumun kurulmasından itibaren tüm
çalışmaları yürüten, gerek yurt içinde ve gerek yurt dışında eğitimlere katılan
ve Kurumun tüm yükünü gönüllü olarak sırtlayan özellikli personel için Kanun’un
geçici 1’inci maddesi işletilerek ya da Kanun’a yeni bir madde ilave edilerek
nitelikli personel istihdam edilmez ise -konuşmamın başında da belirttiğim
üzere- destekleme alanlarında deneyim sahibi ve hâlen görevli bulunan meslek
personelinin istihdamı mümkün olamayacaktır. Böylelikle Kurumun
akreditasyon sürecinin sekteye uğrayacağı ve Avrupa Birliği tarafından
kullandırılacağı taahhüt edilen hibe şeklinde yardımların ülkemizde
kullanılmaması söz konusu olabilecektir. Biraz da
uyguladığınız yanlış tarım politikalarından bahsetmek istiyorum. İktidarınız
döneminde Türk tarımı can çekişme noktasına geldi. Gerçi siz hiçbir eleştiriyi
kabul etmiyorsunuz. Bütün cumhuriyet hükûmetleri bir
yana siz bir yanasınız. Hiçbir cumhuriyet hükûmetinin
yapmadığını siz altı yılda yaptınız. Tarımı yok etme noktasına getirdiniz.
Gerçekten tarımda bu başarıyı hiçbir cumhuriyet hükûmeti
sağlayamamıştı. Sizi çiftçilerimiz adına tebrik ediyorum(!) Uyguladığınız
yanlış politikalar sonucu 70 milyon nüfusun 15 milyonunu yeşil kartlı hâle
getirdiniz. Bu gidişle bu rakamları 20-25 milyonlara çıkarmanızı bekliyoruz.
Ondan sonra da seçim meydanlarında, bu kürsülerde bulduğunuz mikrofonlarda daha
iyi garip gureba edebiyatı yaparsınız! Ancak, biz
yine “Balık bilmezse Halik bilir.” babından sözümüzü söyleyelim. Bize
inanmıyorsanız, onun için tarımın can çekiştiğini ben söylemiyorum, çiftçi
söylüyor. Bakın, Denizli Ticaret Odası Başkanı Hamdi Gemici
ne diyor: “Hükûmet tarımın yok olmasını istemiyorsa
bir an önce önlem almalı, başta çiftçinin belini büken girdi maliyetlerini
dünya standartlarına çekmeli, çiftçilerimizin Ziraat Bankası ile tarım krediye
olan borçları yeniden yapılandırılmalı, dünya ham petrol fiyatlarındaki
düşüşler pompa satış fiyatlarına da yansıtılmalı, aynı yansıma gübrede de
olmalıdır.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Paksoy, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Gübre ve mazot artışları ürün bedeli artışlarının çok çok üzerindedir. Mazota ayrılan destek çiftçinin mazot
giderinin yüzde 6’sını, gübre için verilen destek ise örneğin çeltikte gübre
masrafının yüzde 4’ünü karşılamaktadır. Ülkemizdeki
durumu hiç bilmiyor gibi yaş meyve ve sebzelerin yüzde 95’i içeride
tüketilmektedir. Ancak son derece yetersiz denetim ve uzmanı olmayan kişiler
tarafından gerçekleştirilen yanlış uygulamalar sonucu, halk sağlığı açıkça
tehdit edilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy. Sayın
milletvekilleri, başkaca söz talebi yoktur. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun; 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (g)
bentleri ve 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "a)
Faydalanıcıların desteklerden azamî ölçüde yararlanabilmeleri amacıyla tanıtım,
bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerini yürütmek." "a) İl
düzeyinde duyuru ve tanıtımları yapmak, faydalanıcılara yönelik tanıtım,
bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerini yürütmek." "g) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. " "(2) Program
çerçevesinde Avrupa Birliğinden sağlanan fonların malî yönetimi, Kurumun ulusal
düzeyde akreditasyonunun sağlanması ve akreditasyonu ile ilgili kuralların
uygulanmasının takibi ile ilgili çalışmalar ulusal yetkilendirme görevlisi
olarak belirlenen merci tarafından yapılır." BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan. Sayın Ayhan,
buyurun. CHP GRUBU ADINA
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
tasarının 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, mevcut yasa tasarısını genel olarak grup olarak destekliyoruz, bu
konuda hiçbir sorun yok. Ama tarımın kendisi Türkiye'nin en
kronik, en önemli sorunlarından birisini oluşturmakta. Bunun üzerinde
bir miktar durmak gerekiyor. Hükûmetimizin altı yıllık
çalışma döneminde en olumsuz etkilenen sektörlerden bir tanesi tarım. Bunu
hepimiz biliyoruz. Girdi fiyatları çok hızlı yükseliyor, verilen doğrudan gelir
destekleri çok cüzi kalıyor, ama satış fiyatları yerinde sayıyor. Sonuç
itibarıyla, tarım nüfusunda hızlı bir erozyon, hızlı bir küçülme, tarım
sektöründe giderek oluşan bir daralma var. Sadece 2007 yılında, tarımda büyüme
yüzde 7,3 oranında küçülme şeklinde olmuş Türkiye'de. Bu,
Türkiye'de tarımın dibe vurduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesi. Tarımsal
Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından belirlenen ve Bakanlar Kurulumuzca
onaylanan 2008 Ürünü Destekleme Primleri Uygulama Tebliği 25 Ekim tarihli Resmî
Gazete’de yayımlandı. Yayımlanan bu tebliğe göre destekleme primleri geçen yıla
göre sadece 1 kuruş bir artış göstermektedir. Buna göre 2008 yılı kütlü pamuk
için kilogram başına 30 yeni kuruş, yağlık ayçiçeği için 21 yeni kuruş, soya
fasulyesi için 23 yeni kuruş, kanola için yine 23
yeni kuruş ve zeytinyağı için kilogram başına 21 yeni kuruş destekleme primi
ödenecek. Yapılmak istenen,
izlenen politika, tarım nüfusunu giderek küçültmek, orta ve küçük ölçekteki
işletmelerin yaşama şansını ortadan kaldırmak, büyük çiftçi ve çiftlikler
yaratmak politikasıdır. İlk bakışta tarım
nüfusunun küçültülmesi elbette ki bilimsel gereklerin gereğidir. Çünkü üretime
daha fazla nüfusu katmak gelişmekte olan, sanayileşmekte olan, büyümekte olan
ülkelerin görevidir. Burada bir sorun yok. Ancak tarımdaki küçülme işsizliği
artırıyorsa, yoksulluğu artırıyorsa, kentlere sağlıksız göçü artırıyorsa ve
doğal olarak kentlerde suç potansiyeli yüksek yeni gruplar oluşuyorsa ve
tarımdaki küçülmeyi ekonominin, reel ekonominin üretim ve istihdam yaratan
şeklindeki bir büyümeye dönüştüremiyorsanız bunda bir mantık aramak, iyi niyet
aramak, hatta insani değerler aramak mümkün değil. Ülkemizdeki
duruma kısaca göz atacak olursak, kullandığı girdiler, çiftçimizin, yüzde
100’ün üzerinde artış gösteriyor; buna karşılık, biraz önce söylediğim gibi,
alacağı destekleme primindeki artış sadece 1 kuruş. Bankalara borçlanıyoruz,
tefecilere borçlanıyoruz, üretim yapamaz olunca da iflas ediyoruz. Şimdiki süreçte,
yakın gelecekte, Türkiye'nin en büyük toprak ağası öncelikle Ziraat Bankası
olacak! Çünkü bütün tarım üreticilerinin Ziraat Bankasına ciddi oranlarda borcu
var. Bu borcun altından kalkamaz duruma gelmiş hepsi. Daha geçen hafta İzmir
Menemen’de çiftçilerin yakınmalarını bizzat kendim dinledim. Bir buçuk yıl önce
tarımdaki çöküşten bahsettiğimiz zaman Sayın Başbakan, traktör satışlarındaki
artıştan dolayı tarımın iyileşme ve gelişme içinde olduğunu ifade etmişti. O
zaman biz de demiştik ki: Traktör satışlarındaki artış, vatandaşın elinde nakit
olmadığı için, para olmadığı için elindeki mevcudu satıp, vadeli olarak
yenisini alıp, o satıştan eline üç beş kuruş geçerse de onunla günü
kurtarmaktır. Nitekim geldiğimiz noktaya geldik. Şu an, o vadeli alınan
traktörler de, müşteri bulunursa satılmaya çalışılıyor. Ramazan
Bayramı’nın son günü, İzmir’in Kiraz ilçesinde bir don felaketi oldu değerli
arkadaşlarım. Bu felaket üzerine ben oradaki köylere gittim. Karaburç köyü, Çayağzı ve Çömlekçi köylerinde kornişon
salatalık eken vatandaşlarımızın tüm ürünleri telef oldu. Bu telefin
karşılığında Afet Fonu’ndan yararlanamıyorlar, mevzuat müsait değil. Çiftçi
kayıt sistemine “Patates ekeceğiz” diye bildirmişler, salatalık ekmişler “Patates
ekseydin karşılığında ödeme yapardık.” deniliyor, yine yararlanamıyorlar. Ama
ekimin gerekçesi şu: Kredi almak istediği zaman patatese verilen destek
salatalığa verilen destekten fazla. Adamın paraya ihtiyacı var, bankaya gittiği
zaman belki de banka müdürü yönlendiriyor onu. “Yani, sana istediğin krediyi
veririm, ama salatalık yerine patates yaz.” Kiralamış toprağı, ama bizim büyük
şirketlerimizin yaptığı gibi noter tasdikli, hukukçu önünde yapılan
sözleşmelerle değil, eski, delikanlı, Anadolu usulü. “Kaça kiralıyorsun
tarlanı?”, “Şu fiyata kiralıyorum.” “Tamam mı?”,
“Tamam.” Sık elini, iş bitti. Kiraladığı araziden dolayı da alamıyor çünkü kira
resmî değil. 3 trilyon lira, bu üç köyün sadece bir tanesinin, kornişon
salatalıktan aylık zararı var. Şimdi, doğrudan
gelir desteği, teşvik primleri, çıkardığımız yasayla bazı tedbirler; bunların
hepsi güzel ama anlattığım örnek mevzuata girmiyor. 5 trilyon lira banka
borçları var, Ziraat Bankası ve Fortisbank’a. Fortisbank hepinizin bildiği gibi yabancıların. Bu köylü
vatandaş ödeyemediği zaman bunu, üzerindeki ipotek nedeniyle, silahla işgal
edilmeyen toprakları yabancı bankanın el koymasıyla işgal edilmiş olacak. Bu da bir başka gerçek, bir yönüyle trajedi. Bunları çözmek
zorundayız. Şimdi, bu rakam
Çalık Grubuna teminatsız verilen 750 milyon dolar kredinin sadece yüz ellide
1’i, hiçbir şey değil yani. Ama biz bunları iyi niyetle çözmek istersek orada
tarım ilçe müdürlüğünde bu sorunların tıkanmasına engel olabiliriz. 2004 yılında
Nevşehir’in Derinkuyu ilçesine bağlı köylerde toprak hastalıklı diye patates
ekimini yasakladınız hiçbir ciddi araştırma yapmadan. 2008 yılında yeniden
ekime izin verdiniz ama bu arada vatandaş elindeki pompasını, trafosunu,
traktörünü, takım taklavatını, her şeyini satmak zorunda
kaldı. Bugün üretime başlamak için elinde sermaye yok ve karantinaya alınmış
bir tarım alanının dört yılda tekrar hastalıklı durumdan kurtulup verimli
üretim yapılabilecek bir hâle gelmesi mümkün mü? Demek ki bazı şeyleri
karakucak yapıyoruz. Tüm bu sorunlara ciddi ve mantıklı bir şekilde eğilmek
durumundayız. Bugün, çok
övündüğümüz doğrudan gelir desteğinde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pay
yüzde 8. Verilen desteğin yüzde 50’si fiyat desteği. Bu, Avrupa’da yüzde 62.
Türkiye’dekinin 60 katı sadece ABD’de var. Türkiye'nin
gerçeği bu. Değerli
arkadaşlarım, tarımı, bilimsel bir şekilde nüfusunu azaltacak, sanayileştirecek
tedbirleri elbette ki almalıyız; tarımda ekonomiyi verimli hâle getirmenin
çözümlerini elbette ki bulmalıyız. Ama bu büyük bir tarım nüfusunu yok etme,
yoksullaştırma, kentlere göç zorunda bırakma ve kentlerde işsiz kalmasını yapma
pahasına olmamalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Özetle, ivedi olarak yapılması gereken, çözülmesi gereken sorunlar
var. Çiftçilerimizin
banka borçları onların ödeyebileceği şekilde yeniden yapılandırılmalıdır yoksa
biraz önce söylediğim gibi, Ziraat Bankası en büyük toprak ağası olacak. Tarımsal
afetlerle ilgili yasal düzenlemenin kapsamı yeniden gözden geçirilmeli, biraz
önce anlattığım sorunlara da meydan vermeyecek şekle getirilmelidir. Tarım sigortası,
çiftçilerin malını mülkünü satsa ödeyemeyeceği kadar kronikleşmiştir. Bugün
tarım BAĞ-KUR’unu ödeyemeyen çiftçi sayısı ödeyenin
üçte 2’si. Tüm bu gerçekler
ışığında, bir an önce ülkemizin bu olumsuz tablodan kurtulması için hepimizin
üzerimize düşeni yapması gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık. Sayın Işık,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, mevcut teklifin konuşmakta olduğumuz 2’nci maddesi, 4 Mayıs
2007 tarihli ve 5648 sayılı Kanun’un 4’üncü ve 13’üncü maddelerinin bazı
bentleriyle aynı Kanun’un 16’ncı maddesinde bir fıkranın değiştirilmesiyle
ilgilidir. Buna göre, 4’üncü ve 13’üncü maddelerin (a) bentlerindeki
“danışmanlık” ibareleri çıkartılmakta, aynı bentlere sırasıyla “bilgilendirme”
ve “tanıtım, bilgilendirme” ibareleri eklenmektedir. Ayrıca, 13’üncü maddenin
(g) bendine “faaliyet alanlarıyla ilgili” ibaresi eklenmekte, 16’ncı maddenin
ikinci fıkrasındaki “Sertifikasyon Kurumunun belirlenmesi” ifadesi ise madde
metninden çıkartılmaktadır. Kısaca, teklifin
bu 2’nci maddesindeki değişiklikler bu şekilde özetlenmektedir. Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, hizmet sunan bir birimin
sunduğu hizmet konusunda danışmanlık yapmasının o birimin tarafsızlığına gölge
düşüreceği ve akreditasyonunu engelleyeceği gerekçesiyle “danışmanlık” ibaresinin
kanun metninden çıkartılması uygun görülmekte, ülkemiz ile Avrupa Birliği
arasında imzalanacak sektörel anlaşma ile Kanun
arasındaki uyumun sağlanabilmesi için de Kanun metnine “bilgilendirme”
ibaresinin eklenmesi yine yerinde bulunmaktadır. Bunlara ek olarak
yukarıda belirttiğim diğer değişiklikler ve madde gerekçesinde bu
değişikliklerle ilgili ifade edilen ibareler de aynı şekilde grubumuzca yerinde
değişiklikler olarak görülmektedir. Yapılacak bu değişikliklerle Kurumun daha
rahat çalışacağını umuyor, Kurum personeline başarılar diliyorum. Ayrıca, tarım
camiasına da bu değişikliklerin hayırlı olmasını diliyorum. Değerli milletvekilleri, 5648 sayılı Kanun’un amacı, Kanun
metninde de belirtildiği gibi, ulusal kalkınma plan, program ve stratejilerinde
öngörülen ilke ve hedefler çerçevesinde Avrupa Birliği ve uluslararası
kuruluşlardan sağlanan kaynakları da kapsayacak şekilde kırsal kalkınma
programlarının uygulanmasına yönelik faaliyetleri gerçekleştirmek üzere Tarım
ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun kuruluş, görev, yetki ve
sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir. İşte bu amaçta da belirtildiği gibi, söz konusu Kurum, ülkemiz
tarımının geleceği için verilecek kararların altyapısını oluşturacak -özellikle
de stratejik yönde önemli görevler üstlenmiş- çok değerli çalışmalar yapmakla
yükümlü olup çok önemsediğimiz bir kurumdur. Avrupa Birliği ve
uluslararası kuruluşlardan sağlanacak kaynakların ülkemiz tarımında daha etkin
ve yeterince kullanılabilmesi, Kurumun çalışmalarının zamanında
gerçekleştirilerek tamamlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu nedenle, bu söz
konusu kanun teklifinin öncelikle görüşülmesinde fikir birliğine varan değerli
grup başkan vekillerimize de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Çünkü bir an önce
bu teklifin yasalaşıp şu anda birikmiş olan fonlardaki kaynaktan ülkemizin
yararlanması sağlanmış olacaktır. Bu nedenle, kanunun, gerçekten ülkemiz tarımı
için çok önemli bir kanun olduğunu da ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, Türkiye tarımının içinde bulunduğu birkaç
çıkmazı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce, şu anda Türkiye
tarımına hizmet edecek ziraat mühendislerini yetiştirmekle görevli olan ziraat
fakültelerinin mevcut eğitim programlarının yeniden mutlaka gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Son on yılda ziraat fakültelerinin eğitimleri: Önce bölümler
birleştirildi, ziraat mühendisliği genel eğitimi verilmek için çalışıldı, ama
on yıllık denemeden sonra yeniden 1997 yılındaki konuma bu yıl geri dönülmüş
oldu. On yıllık bu emeklerin boşa geçmesi ülke tarımı açısından gerçekten
önemli bir kayıp. Diğer taraftan,
mezun ettiğimiz ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin bugün tarımın
içerisinde bizzat çalışmasını destekleyecek ve şartların onların lehine
dönüşümünü sağlayacak çalışmalara da acilen ihtiyacımız vardır. Şu anda ziraat
mühendisliği mesleğini bedava yürütülen bir meslek konumundan çıkarmadığımız
sürece bu mesleğin itibarını yükseltmemiz mümkün olmayacaktır. O nedenle, bu
düzenlemelerin de bir an önce Sayın Bakanımız tarafından değerlendirilip
Meclisimize getirilmesi yönünde önemli adım atılacağı ümidini de taşımaktayım. Diğer yandan,
özellikle tarımsal üretimin önemli bir bölümünü oluşturan tarla tarımı, bahçe
tarımı ve hayvansal üretimle ilgili faaliyetlerde girdi maliyetlerinin her
geçen gün yükselmesi, doğal olarak tarımsal üretimle uğraşan işletmelerin
tarımsal üretimlerinin azalmasına, birçok üretimden bu işletmelerin
vazgeçmesine yol açmaktadır. Bu nedenle, mutlaka, tarımsal girdilerin
desteklenmesi yönündeki teşvik çalışmalarını yeniden ürün bazlı
olmak kaydıyla artırmamız gerekmektedir. En yakın dönemde
gerçekleşen bir olumsuz çalışmayı da bu kapsamda dile getirmek istiyorum.
Biliyorsunuz, iki üç ay öncesine kadar hayvansal üretimle uğraşan
işletmelerimizin özellikle süt üretimiyle ilgili fiyatları 550-600 bin liralar
civarındaydı. Bugün itibarıyla bu fiyatlar 470-480 liraya -litre başına- düştü.
İnanınız, birçok süt üretim işletmesi elindeki hayvanı yaklaşan Kurban Bayramı’nda
nasıl elimden çıkarırım diye düşünmeye başladı. Bu nedenle, süt fiyatlarının
yeniden değerlendirilip kırsal kalkınmanın önemli bir faaliyet alanı olan
hayvancılığın tekrar geliştirilmesine acil ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer taraftan,
yine, özellikle tarımsal girdiler içerisinde çok önemli bir yer tutan tarla
tarımı uygulamalarında yaklaşık üretim maliyetinin yarısına ulaşan mekanizasyon
girdisi dediğimiz traktör ve tarım makinelerinden kaynaklanan girdilerin
mutlaka desteklenmesi gerekmekte. Biraz önce sorumda da ifade ettiğim gibi -Sayın Bakanım burada
olmadığı için, cevabını alamadığım için yeniden sizlerle bu konuyu biraz açarak
paylaşmak istiyorum- özellikle son dönemde tüm gelişen dünya ülkelerinde
tarımda doğrudan ekimin gerçekleştirildiği ya da toprak işlemede maliyeti
özellikle yine enerji harcamaları çok fazla oluşturduğu için, bu toprak işleme
sayısını azaltacak yeni tekniklerin uygulandığı bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye’de bu doğrudan anıza ekim ya da tarlaya ekim uygulamasını
gerçekleştirecek veya toprak işleme sayısını azaltacak yeni tekniklerin mutlaka
desteklenmesi gerekiyor. Bu, büyük, güçlü traktör ve buna uygun büyük iş
makinesi anlamına geliyor. Gerek ülkemizdeki yerli tarım makineleri imalatıyla
uğraşan sanayicilerimizin desteklenmesi gerekse bunların ithalat yoluyla
çiftçilerimiz tarafından edinilmesinde mutlaka bir desteğin gündeme alınması
kaçınılmaz görünmektedir. Ben bu vesileyle
kanunun hazırlanmasında emeği geçen değerli bürokratları huzurunuzda kutluyor,
çıkacak olan yasanın ülkemiz tarımına ve tarım camiasına hayırlara vesile
olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Başka söz talebi
yok. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut... YILMAZ TANKUT (Adana)
– Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, az
önce de sormuştum fakat siz olmadığınız için Sayın Çalışma Bakanımız yazılı
olarak cevap vereceğini ifade etti fakat sizin ağzınızdan, bizzat, özellikle
Adana’daki çiftçilerimiz duymak istediği için sormak istiyorum. Şimdi,
özellikle bu kriz ortamında Ziraat Bankasının KOBİ’lere
açmış olduğu kredilerin vadesinin kırk sekiz aya çıkartılması olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilmektedir. Ancak tarım kesiminde işletme kredilerine
uygulanan kredi vadelerinin on sekiz aylık olması bu kesimimizi çok zor durumda
bırakmaktadır. Öyle ki on sekiz ayın ortası tam ekim döneminin ortasına
gelmektedir ve çiftçilerimiz bu kredileri kapatmak için diğer bankalardan kredi
kullanmaktadırlar. Ancak bugün bu kredi kullanma imkânları da kalmamıştır. Şimdi sormak
istiyorum: Çok zor durumda olan üreticilerimizin kullandıkları bu işletme
kredilerinin vadelerinin KOBİ’lerde olduğu gibi kırk
sekiz aya veya en azından otuz altı aya çıkarılması konusunda Hükûmet olarak herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
zirai ilaçların insan ve hayvan sağlığı yönünden zararlı etkileri malum. Bu
zararlı etkileri ortadan kaldırmak için ne gibi çalışmalarınız vardır? Bir diğer sorum:
Gerçekten zorluk içinde yaşayan çiftçinin önemli girdilerinden birisi de
tarımsal ilaçlardır. Zirai ilaçlama ile ilgili ne gibi teşvik programlarınız
vardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Son yıllarda
ülkemizde alerji hastalıkları dediğimiz cilt hastalıkları ciddi oranda artışlar
içerisindedir. Bunun da özellikle son literatürde gıda
üretiminde kullanılan çeşitli gübrelerin ve aynı zamanda da, beraberinde de
bilhassa hazır gıdalardaki katkı maddelerinin olduğu ifade edilmektedir. Tarım
Bakanlığı olarak bu yönlü Sağlık Bakanlığıyla beraber çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz? İkinci soru
olarak da: Tarımda organik tarımın miktarı şu anda ülkemizde ne kadardır?
Bunları öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
tarımda kullandırılan kredilerin 0-12 faiz oranları arasında kullandırıldığını
söylüyorsunuz. Verilen faiz oranlarını sınıflandırarak hangisine sıfır,
hangisine yüzde kaç faizle kredi verdiğinizi açıklar mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Malumlarınız seçim bölgem
Gaziantep ve köylerinde bu yıl büyük bir kuraklık yaşanmıştır. Tahıl, zeytin ve
fıstık ürünlerinde büyük kayıp olmuş, Hükûmet sadece
tahıl zararlarını karşılamıştır. Zeytin ürünü kaybı ile fıstık ürünü kaybı hiç
görülmemiş, zeytincilik ve fıstıkçılıkla geçinen çiftçilerimizin de kuraklıktan
dolayı meydana gelen ürün kaybını telafi etmeyi düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Ülkemizde hayvancılık, malumlarınız can çekişmektedir. Sınırlarımızdan kaçak
hayvan geçişleri artarak devam etmektedir. Süt ürünleri 2002 yılı fiyatlarının
altına düşmüştür. Örneğin 2002 yılında 100 litrelik süt ile (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir. Sayın Bulut. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Balıkesir’in Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Edremit ve
Havran bölgesinde var yılında 300 bin ton zeytinyağı elde edilmekte, yok
yılında ise bu rekolte 100 bin ton civarında
olmaktadır. Zeytin sineği ile mücadele edilmediği takdirde bu rekolte yarı yarıya düşmektedir. Marmara Adası, Erdek,
Bandırma’da da buna yakın bir rekolte düşüklüğü
gözlenmektedir. Zeytin sineğiyle mücadele kurulan birliklere havale edilmiş.
Üretici der ki “Kiloda 20 kuruş verilen desteği biz istemiyoruz. Zamanında,
Bakanlığımız bu ilaçlamayı yapsın, hem millî servet kaybolmasın hem de biz bu
zahmetten kurtulalım.” Bu konudaki değerlendirmenizi istiyorum Sayın Bakanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Soru süremiz
tamamlandı. Sayın Bakanım,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Tankut zirai işletme
kredilerinin vadesiyle ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığını sordu. Çünkü KOBİ’lere kırk sekiz aya varan vade uygulandığı yönünde bir
bilgi verdi. Doğrusu tabii, bize, kullanılan zirai kredilerle ilgili bizim
aldığımız tedbirlerle, şu ana kadar herhangi bir sorun intikal etmedi. Yani
Ziraat Bankasının yüzde sıfır ile 13 arasında faiz oranıyla uyguladığı kredi
miktarı toplam kredilerin yüzde 90’ı oranında. Mesela 2008 Ekim ayı itibarıyla
kullandırılan kredi miktarı 7,2 milyar YTL. Pek bir sorun olmadı şu ana kadar
kredilerin geriye dönüşünde, yüzde 97 civarında geriye dönüş oranı var. Ama
eğer bundan sonraki süreçte, yaşadığımız süreç içerisinde tabii bu tür bir
problem ortaya çıkarsa, bu hissedilirse bununla ilgili de değerlendirme
yapılır. Sayın Çalış’ın sorusu: “Zirai ilaçların etkisini azaltacak,
zararlı etkilerini ortadan kaldıracak ne gibi önlemler alınıyor?” dedi. Değerli
milletvekilleri, biz “entegre mücadele” adı altında
bir çalışma yapıyoruz. Bizim “iyi tarım uygulamaları” çerçevesinde, özellikle
zirai ilaçların daha az kullanılmasına yol açan birtakım uygulamalarımız var,
bunlarla ilgili tedbirler var. Bunlar öncelikle biyolojik, biyoteknik,
kültürel yöntemlerdir ve eğer olmazsa bunun dışında mücadele yöntemleri
uygulanıyor. Mecbur kalınmadıkça kimyasal mücadeleye biz aslında başvurmuyoruz.
Şunu ifade etmek
istiyorum: Hükûmeti devraldığımız noktadan bu yana
Türkiye zirai ilaç kullanımını, üretimde artma olmasına rağmen… Yaklaşık 10
milyon ton sebze-meyve üretimi artışı oldu ama kullandığımız ilaç 55 bin tondan
49 bin tona düştü. Yani Türkiye 10 milyon ton daha fazla meyve-sebze üretti ama
kullandığı zirai ilaç miktarı 55 bin tondan 49 bin tona düştü. Mesela bunlarla
ilgili “metil bromür” diye çok zehirli bir ilaç var -ki bu ozon tabakasının
düşmanı- Ottawa Sözleşmesi’ne göre Türkiye 2015
yılında bunu sonlandıracaktı. Bakanlığın yaptığı yoğun çalışmalarla biz 2008
ilkbaharında bu ilacın kullanılmasını sonlandırdık yani yedi yıl öncesine aldık.
Avrupa Birliği 2005 yılında bu uygulamaya son verdi. Türkiye için 2015 yılı
öngörülmüştü ama biz bunu 2008 yılının ilkbaharına aldık. Peki, ne
yapıyoruz, ilave hangi tedbirleri alıyoruz: Bir: 1 Ocak 2009
tarihi itibarıyla reçeteyle ilaç satımı uygulamasını getiriyoruz. Bu gerçekten
çok önemli bir adım, çok büyük bir adım zirai mücadele ilaçlarının
kullanılmasıyla ilgili. Bildiğiniz gibi
yine, çok mecbur kalmadıkça, ki bazı çeltik
alanlarında bu zorunluluk arz ediyor uygulama sebebiyle, bunun dışında yaygın
olarak Türkiye’de yapılan havadan ilaçlama uygulamasına biz son verdik. Yer
aletleriyle ilaçlama uygulamasını getirdik. Bunlar da hem çevre açısından hem
kullanılan ilacın etkinliği açısından hem çevreye verilen zarar ve verimlilik
açısından son derecede önemli tedbirlerdir. Bunlar, bu tür tedbirlerimiz tabii
devam ediyor. Biyolojik
mücadeleye biz özellikle çok önem veriyoruz. Bunun için burada kullanılacak
olan birtakım “biyolojik ajan” dediğimiz, mesela parazitoitlerin
kullanılması söz konusu. Bunların hızla üretimi yapılıyor ve bunlar yaygın bir
şekilde kullanıma giriyor. Tabii, bir de
burada bilinci artırmak… Özellikle eğitim alanında aldığımız birtakım tedbirler
var. Mesela sertifikalı tarım danışmanlığı uygulaması başlatıyoruz. O
arkadaşlara aynı zamanda onun için destek veriyoruz ve onlar aynı zamanda bu
ilaçların kullanılması, bunların hasat ile olan ilişkisinin belirlenmesinde de
yine etkili olacaklar. Sayın Doğru’nun
organik tarımla ilgili sorduğu bir soru var. Organik üretim 201 çeşit ürün,
16.276 çiftçi ve 568 bin ton olarak gerçekleşti. Bu tabii, biz organik tarım
yapanlara verilen desteği artırdık. Mesela, daha önce 2007 yılında dekar başına
5 YTL idi, 2008 yılında uygulamayı biz dekar başına 20 YTL’ye
çıkardık. Bu da yine organik üretimi teşvik etmek için yapılan bir uygulama. Sayın Başkan süre
doldu, ben kalan sorulara yazılı cevap vereyim izninizle. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Madde üzerinde
bir adet önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
229 sıra sayılı Kanun
teklifinin 2 nci maddesinin çerçevesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 2- 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun; 2 nci
maddesinin (d) bendi ”d) Komite: İzleme Komitesini,” şeklinde, 4 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasında yeralan “ödeme
talimatının verilmesi” ibaresinin “ödemenin gerçek-leştirilmesi”
şeklinde ve aynı maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (g) bentleri ve 16 ncı maddesinin ikinci fık-rası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir” BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: İzleme ve
Yönlendirme Komitesinin adı Kanun teklifinin 4 üncü maddesi ile “İzleme
Komitesi” olarak değiştirildiğinden, bu ibarenin Kanunun 2 nci
maddesinin (d) bendi ile uyumunun sağlanması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Ayrıca; ödeme talimatının verilmesi, Kurumun organizasyon yapısı
içerisindeki Ödeme Koordinatörlüğünün görevlerinden sadece birisi olduğundan ve
tek başına ödeme işlevini karşılamakta yetersiz kaldığından, Katılım Öncesi
Mali İşbirliği Aracı ve Sektörel Anlaşmaya göre
“ödeme görevinin başka bir kurum ya da birime devredilemezliği” kesin bir kural
olduğundan madde metninin teklif yönünde düzenlenmesi uygun görülmektedir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kâtip üyeler
arasında ihtilaf oldu. Elektronik cihazla oylama yapacağım. Oylama için iki
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yetersayı vardır, önerge kabul edilmiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 5648
sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 8-
(1) Proje Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü, Proje Yönetimi Koordinatörlüğü ile
Proje İzleme ve Kontrol Koordinatörlüğünden oluşur. (2) Proje Yönetimi Koordinatörlüğünün
görevleri şunlardır: a) Programla
ilgili duyuru ve tanıtımları yapmak. b) Başvuru
kılavuzlarını, başvuru formlarını ve gerekli diğer dokümanları hazırlamak,
faydalanıcılara yönelik tanıtım, bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme
faaliyetlerini yürütmek. c) Başvuruları
kabul etmek, proje ve faaliyetlerin belirlenen uygunluk kriterleri
çerçevesinde ön incelemelerini yapmak, yaptırmak, desteklenecek proje ve
faaliyetlerin seçimini yapmak üzere Komisyona sunmak. ç) Desteklenmesi
uygun görülen kişi ve kuruluşlarla yapılması öngörülen sözleşmeleri hazırlamak.
d) Uygun
bulunmayan başvurulara gerekçeli cevap vermek. e) Desteklenen
proje ve faaliyetlerle ilgili ihale işlemlerini yürütmek. f) Proje
başvuruları ile ilgili detaylı raporlar hazırlamak ve bunları ilgili yerlere
sunmak. g) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (3) Proje İzleme
ve Kontrol Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Uygulanan ve
tamamlanmış proje ve faaliyetlerin yerinde kontrollerini yapmak, yaptırmak,
gerçekleşmelerini izlemek, bunlarla ilgili rapor ve öneriler hazırlamak. b) Proje ve
faaliyet uygulamalarını sözleşmede yer alan hükümler doğrultusunda kontrol
etmek ve gerektiğinde sözleşmelerde değişiklik yapılmasını veya sözleşmelerin
sona erdirilmesini Başkana teklif etmek. c) Projeler
çerçevesinde yapılacak satın almaları ve diğer ihale süreçlerini kontrol etmek
ve uygulamada muhtemel darboğaz, hata ve suiistimalleri önleyici tedbirleri
almak. ç) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.
(4) Finansman
Genel Koordinatörlüğü; Tahakkuk Koordinatörlüğü, Ödeme Koordinatörlüğü ve
Muhasebe Koordinatörlüğünden oluşur. (5) Tahakkuk
Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Ödeme
talepleri ile ilgili bilgi ve belgelerin sözleşmede ve ilgili mevzuatta
belirtilen hükümlere uygunluğunu incelemek. b) Ödeme
miktarlarına esas teşkil edecek belgeleri düzenlemek ve ödemelere izin vermek. c) Ödeme öncesi
yerinde kontrolleri yapmak. ç) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (6) Ödeme
Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Uygun bulunan
ödemelerin faydalanıcıların hesabına aktarılmasını sağlamak. b) Ödeme ile
ilgili bilgileri ilgili birimlere vermek. c) Avrupa Birliği
ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynaklar ile ulusal katkının ilgili
kurumlar aracılığıyla teminine yönelik işlemleri yapmak. ç) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (7) Muhasebe
Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Uygulamayla
ilgili muhasebe işlemlerini gerçekleştirmek. b) Yapılan
sözleşmelerde Kurum adına doğan yükümlülükleri ve gerçekleştirilen ödemeleri
veri tabanına kayıt etmek. c) Ödemelere
ilişkin kayıtların üçer aylık ve yıllık raporlarını hazırlamak, ilgili
birimlere iletmek. ç) Ödemelerle
ilgili hesap ve belgeleri iç ve dış denetime hazır bulundurmak. d) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (8) Hukuk
Müşavirliğinin görevleri şunlardır: a) Hukukî konular
ve düzenlemeler hakkında görüş oluşturmak. b) Kurumun
menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında
almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı
olmak. c) Adlî ve idarî
davalarda ve her türlü icra takiplerinde gerekli bilgi ve belgeleri hazırlamak
ve hazırlanmasını sağlamak, Kurumun dava ve icra takip işlerini yürütmek. ç) Gerekli
görüldüğünde ilgili birimlerin de görüşlerini alarak ihbarname ve ihtarname
düzenlemek veya bunlara karşı cevap hazırlamak. d) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (9) İç Denetim
Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Kurumun iç
denetimini ulusal ve uluslararası denetim standartlarına uygun olarak
gerçekleştirmek. b) Kurumun iç
kontrol sisteminin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak. c) Hesap ve
işlemlerin doğru, tam ve zamanında yapılıp yapılmadığını kontrol etmek. ç) Kurumun
işlemlerinin mali anlaşmalar ve programlara uygunluğunu kontrol etmek ve
raporlamak. d) Başkan
tarafından denetimle ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek. (10) Destek
Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü; Bilgi Sistemleri Koordinatörlüğü ile İnsan
Kaynakları ve İdari İşler Koordinatörlüğünden oluşur. (11) Bilgi
Sistemleri Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Kurumun bilgi
işlem sistemlerini kurmak, ihtiyaç duyulan veri tabanlarını oluşturmak,
güvenliğini sağlamak ve geliştirmek. b) Faaliyet ve
projelerle ilgili kayıtların elektronik ortamda saklanmasını sağlamak. c) İlgili birimler
ve diğer veri kaynakları arasında bilgi alış verişini sağlamak. ç) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek. (12) İnsan
Kaynakları ve İdari İşler Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır: a) Kurumun insan
kaynakları politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve Başkana
tekliflerde bulunmak. b) Kurum
personelinin atama, istihdam, eğitim, nakil, sicil, terfi, görevlendirme,
ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek. c) Kurumun
ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmet satın alma, kiralama, bakım, onarım,
temizlik, araç-gereç malzeme temini, aydınlatma, ısıtma, su, haberleşme, sağlık
ve benzeri her türlü, idarî ve malî hizmetleri yürütmek. ç) Genel evrak,
arşiv ve dokümantasyon faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek. d) Kurum personelinin yurt
içi ve yurt dışında yapacağı
çalışmaları organize etmek. e)Kurumun basın,
yayın ve halkla ilişkiler görevlerini yürütmek. f) Kurumda sivil
savunma ile ilgili hizmetleri yürütmek. g) Başkan
tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine
getirmek.” BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir. Sayın Akcan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 229 sıra sayılı Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve
Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Zirai Mücadele
ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 3 maddesinin görüşülmesiyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlarken geçen hafta kaybettiğimiz merhum Suphi Aktan’a
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yine,
pazartesi günü kutlanan Öğretmenler Günü’nün de bir eğitimci olarak tüm
öğretmenler camiasına hayırlar getirmesini diliyor, bu vesileyle tüm öğretmen
camiasını kutluyorum, başarılar diliyorum. Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tekliflerinde, iki kanunda -biri
1957 yılında çıkarılmış, birisi de 2007 yılında çıkarılmış- değişiklik
öngörülüyor. Bu değişikliklerden her ikisi de yapılması gereken isabetli ve
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak temelde, prensipte
desteklediğimiz kanun teklifleri. Değerli milletvekilleri, bu tekliflerden Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda bakanlıktan
temelde ihracatta izin alınması gereken hususun kaldırılması söz konusu. Bugün dünya üzerinde mal ve hizmet üretimi ve pazarlanmasında
inanılmaz bir rekabet söz konusu. Bu rekabette bir anlamda kendi ihracatçımızın
elini kolunu bağlayan, fiyatta Çin’in, kalitede Avrupa’nın ve Batı’nın
karşısında kendi üreticimize ve ihracatçımıza güç vermeyi sağlayan temelde
-tasarıda getirilen, teklifte getirilen- değişikliktir. Değerli
milletvekilleri, 2007 yılının şubat
ayında çıkarılmış olan 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un temelde 3’üncü maddede öngörülen
değişiklikler tasarının veya teklifin özünü oluşturmakta. Bu teklifle
prensip olarak, biri Proje Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü, birisi Finansman
Genel Koordinatörlüğü, birisi Hukuk Müşavirliği ve diğeri de Destek Hizmetleri
Genel Koordinatörlüğü adı altında dört tane temel koordinatörlük
oluşturulmakta. Bu koordinatörlüklerin altında alt birimler, görev ve yetkileri
ele alınmakta. Değerli
milletvekilleri, burada düzenlenen, kırsal kalkınmaya esas olacak, projelerin
alımı, kabulü, bunların değerlendirilmesi, uygulamaya sokulması, takibi ve
hayata geçirilmesiyle ilgili temel ilkeleri sağlayacak önemli bir kurum Kırsal
Kalkınma Kurumu. Bu Kurumun çalışması sırasında insanlarımıza şeffaf, amacına
ulaştıracak yönde destekleyici ve sonuçlarının bir an önce alınmasını
sağlayacak temel kriterleri koymak ve uygulamaya sokmak
önemli. Umuyoruz ki
değişen iktidarlarla değişmeyecek temel kriterlerin
konulması ve insanlarımızın şu veya bu nedenle mağdur olduğunu ifade edecek bir
sonuca ulaşılmamasını sağlamaktır. İşte temel kriter
bu olmalı, hem projeyi hazırlatırken, insanlarımızı yönlendirirken hem projenin
değerlendirilmesi sırasında hem de hayata geçirilmesi sırasında. Zira burada
maddi katkılar söz konusu. Teklifin gerekçe
kısmında “Ülkemizin Avrupa Birliği fonlarından
-IPARD fonları olarak ifade edilen- sağlayacağı hibe yardımlardan bir an
önce yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumunun akredite olması gerekmekte, bu sürecin sağlıklı ve gecikmeden
yürütülebilmesi için 5648 sayılı Kanunda bazı değişikliklerin yapılması önem
arz etmektedir.” deniliyor. İşte biz, bu
değişikliklerin yapılarak bir an önce kanunun hayata geçirilmesi gerekir
düşüncesiyle destekliyoruz. Bu sırada, teklifin özünde gelen, kırsal kalkınmanın
gerçekleştirilmesi. Bugün gerçekten Türk çiftçisi ve kırsal kesim desteğe ciddi
anlamda muhtaç. Bu muhtaçlığın
değişik zamanlarda ifade edilmesi muhalefet partileri tarafından dile
getiriliyor. Deniliyor ki:”Üreticinin, çiftçinin sıkıntılarının aşılması için
başta Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi çiftçimiz desteklenmeli,
çiftçimizin desteklenmesi için gereken tedbirler alınmalı.” Bunlar söyleniyor,
söylendiği zaman da Değerli AKP Milletvekili arkadaşımızın ifade ettiği gibi
-AKP sözcüsü Mehmet Erdoğan Bey’in- bu, muhalefetin ezberi oluyor, ezberini
değiştirmediği oluyor. Sayın Başbakanı dinledik. Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunu, son krizde özel bankaların takındıkları tavır nedeniyle
göreve çağırıyor. Bugün haberlerde
Yunanistan’ın Rekabet Kurumunun, ham petrolün varil fiyatının 150 dolarlara
varan fiyattan 50 dolarlı mertebelere düşmesine rağmen petrol ürünlerinin
fiyatlarını düşürmeyen önemli dağıtım şirketlerine, her birine 10’ar milyon euroluk ceza keserek bir an önce düşürmelerini sağladığını
haberlerden izliyoruz. Aynı Rekabet Kurumu Türkiye’de de var. Değerli
arkadaşlar, AKP ilk 2002 seçim kampanyasından hemen sonra iktidara geldiğinde,
58’inci Hükûmet, döneminde artan petrol ürünleri
fiyatları karşısında “Ne yapalım, bizden önceki Hükûmet
otomatiğe bağlamıştı petrol ürünlerini, otomatik fiyatlandırmayla bu böyle
gidiyor.” şeklinde ifade etmişti, tamam. Ham petrolün varil fiyatı 10-15 dolar
arttığında, bu petrol ürünlerini pazarlayanlar derhâl, iki gün, üç gün
içerisinde fiyatları artırırken, hemen artırırken, şimdi 150 dolardan 50 dolara
düşmüş kıllarını kıpırdatmıyorlar. Hükûmete yakın
olduğu bilinen Yeni Şafak gazetesinin son bir aylık manşetlerine bakın, gıdım gıdım düşürülen mazot, benzin fiyatlarından şikâyetçi
gazete haklı olarak. Bunu ihbar kabul ederek, niçin Rekabet Kurumu veya Hükûmetin ilgili organları faaliyete geçerek, aktivite
kazanarak olaya müdahale etmiyor? İşte, Türk çiftçisinin
korunması lazım, kurtarılması lazım, bu fiyat artışlarından olumsuz
etkilenmesinin önüne geçmesi lazım. Bunu muhalefetin ezberi olarak
değerlendirmek gerçekten haksız bir değerlendirme diye düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, geçen hafta Kamu İhale Kanunu’nu görüştük. Bu Kanun’da yapılan
değişiklik sırasında iktidar partisi bir önerge verdi. Bu önerge askeriyenin et
ihtiyacının et balık kurumlarından doğrudan karşılanmasına yönelik bir
önergeydi. Değerli
milletvekilleri, siz “Serbest rekabetin önünü açacağız.” diyorsunuz ama bir
taraftan da bir kurumu bir devlet kurumuna kanunla mahkûm ederek rekabeti
ortadan kaldırıyorsunuz. Bunun gerekçesi ne? Gerekçesi: Türkiye’ye kaçak olarak
giren hayvanlardan elde edilen etin 6-6,5 milyon YTL civarında bir fiyatla kamu
kurumlarına teklif edilmesi. Hükûmet şimdi elbette ki
bu Kırsal Kalkınma Kurumu vasıtasıyla teşvik edeceği et işleme, süt işleme,
bitkisel ve hayvansal ürünleri işleme ünitelerini teşvik edecek ki pazar
yaratacak. Bir taraftan bunu sağlamaya çalışıyoruz ama diğer taraftan da Et
Balık Kurumundan et almasını sağlayarak, bu kanunla sağlanacak menfaatleri
kullanıp et işleme ünitesi kuranların pazar alanını daraltıyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akcan, konuşmanızı tamamlayınız. ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Dolayısıyla peş peşe gelen iki haftada çıkan iki ayrı kanunda iki
farklı uygulama birbirine ters, zıt düşen uygulamalar. Gerçekten bu
kırsal kalkınma projeleriyle hem bitkisel hem hayvansal ürünlerin işlenmesi,
değerlendirilmesi, depolanması, ambalajlanması hususunda verilecek destekler
Türk çiftçisinin önünü açacak desteklerdir. Bunu böyle değerlendiriyoruz. Bu şekilde
çiftçinin malı uzun süre depolanabilecek ve hasat mevsiminde herkes aynı anda
pazara sürmek yerine -fiyatların düşmesi pahasına- daha uzun sürede, yılın
değişik aylarına yayarak pazarlamak suretiyle malını daha iyi değerlendirmesi
fırsatı bulunacak. Diğer taraftan,
özellikle hayvansal ürünlerin sağlığa uygun olarak işlenerek pazara
sunulmasında da bu kırsal kalkınma projeleriyle desteklenecek işletmeler
sayesinde insanlarımıza sağlıklı gıdanın sunumu gerçekleşecektir. Bu düşüncelerle
biz bu tasarıyı eksikleriyle birlikte olumlu kabul ediyor, destekleyeceğimizi
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, her ne kadar AKP’nin işbaşına geldiği günden beri çıkardığı
yasaların çalışanlara, çiftçilere, işçilere, köylülere, dul, yetimlere,
emeklilere herhangi bir yararı ve hayrı dokunmamış ise de çıkacak bu yasanın
çiftçilerimize, üreticilerimize hayırlı olması dileğiyle konuşmalarıma başlamak
istiyorum. Sayın milletvekilleri, 2004 yılında Silifke’de bir sel felaketi
olmuştu, Göksu Irmağı’nın yakınlarındaki birtakım köylerimiz, çiftçilerimiz çok
ciddi zarar görmüşlerdi ve o köylülerimizin, çiftçilerimizin zararları tespit
edilmesine rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından bir türlü ödenmedi; elimde de Bakanlığın bir belgesi var, 2004
yılında ancak yüzde 20’sinin ödendiğini belirtiyor ve daha bakiyesi ödenmedi. Köylüler devlete dava açtılar, davayı kazandılar, ancak bu
zararlar giderilmedi. Sayın Bakanıma soruyorum: Bu zararları ne zaman
gidereceksiniz? Zira, bugün Silifke’ye Göksu Irmağı
yine taştı, Çeltikçi, Bahçe, Sökün ve Göksu Irmağı’nın etrafındaki köyler yine
sel altında kaldılar, tarlalar gene zarar gördü. Ben Silifkeli çiftçilerimize
geçmiş olsun diyorum. Sayın
milletvekilleri, 15 Nisan 2008 tarihli Resmî Gazete’de Bakanlar Kurulu
kararnamesi yayımlandı. Bu Bakanlar Kurulu kararnamesi hayvancılığın
desteklenmesine ilişkin bir kararnameydi. Bu kararname hayvancılığa destek
değil köstek kararnamesi olmuştur. Şöyle ki: Pek çok destek ortadan
kaldırılmıştır ya da miktarı aşağı çekilmiştir. Yine, Hükûmet, doğrudan gelir desteği yöntemini hayvancılık
alanında da uygulamaya koymuştur. İnek başına, melezlere 300 YTL, saf ırk
hayvanlara 350 YTL, hastalıktan ari işletmelerdeki
hayvanlara 400 YTL olarak verilecek teşvikler, üreterek hayvancılığı gerçek
ekonomik bir faaliyet olarak yapan işletmeler ile adi yöntemlerle hayvancılık
yapan işletmeleri aynı tutar hâle gelmiştir. Yani Geçen yıl 50
kilogramlık yem çuvalını 18 YTL’ye alan üretici bugün
aynı yem çuvalını 32 YTL civarında mal etmekte. Bu teşvikin kaldırılmasıyla
hayvan üreticisi iflas etmiştir. Ayrıca, bu kararnameyle suni tohumlama, üreticinin devlet eliyle
yönlendirildiği soy kütüğüne kayıtlı hayvanlara uygulanan artı teşvikler, damızlık düve üretimini özendiren teşvikler,
kaliteli süt üretiminde vazgeçilmez bir araç olan soğutma tankı teşvikleri,
büyük işletmelerdeki en büyük problem olan gübrenin çevreye zararını ortadan
kaldırmaya yönelik gübre çukuru yapımına verilen teşvikler tamamen
kaldırılmıştır. Bu kararnameyle
hayvansal üretimdeki maliyetleri aşağı çeken özendirici yem ekimiyle ilgili teşvikler azaltılmıştır.
Yoncada dekar başına
130 YTL olan
teşvik 115 YTL’ye,
korunga desteği 80 YTL’den 75 YTL’ye,
yapay çayır, mera desteği 100 YTL’den 75 YTL’ye, fiğ desteği 50 YTL’den 30
YTL’ye, silajlık mısır desteği 60 YTL’den
45 YTL’ye çekilmiştir. Bu kararnameyle
2007 yılında üreticiye ödenen 1,3 milyar YTL’lik
destek 2008 yılında 750-800 milyon YTL civarına çekilmiştir. Yine söz konusu
kararname, üreterek hayvancılığı gerçek bir üretim ve istihdam alanı hâline
getiren, ülke ekonomisine katkı sağlayan ve kaliteli, hijyenik
gıda üretimini ve halka arzını temin eden işletmelerin sonunu getirirken,
ekonomiye katkısı olmayan bin yıllık yöntemlerle yalan yanlış ve hastalıklı
üretim yapanlara katkı sağlamıştır. Az hayvanla, yüksek ve verimli üretim yapan
gerçek üretici cezalandırılırken çok sayıda, verimsiz, ekonomik ve rantabl olmayan üretim yapan üreticilik şekli
ödüllendirilmiştir. Bu teşvik kararnamesiyle hayvancılığın yok edilmesinin ilk
adımı atılmış, bu kararname ile Türkiye'nin Avrupa’nın pazarı olmasının yolu
açılmıştır. Şu anda süt sığırcılığı
sektörü uygulanan bu yanlış düzenlemelerden ötürü… Vatandaşın marketten 1,5-2 YTL’ye aldığı süt üreticiden 47-48 kuruşa alınmakta;
kilosunu 60 kuruşa aldığı yemle üretici işletmesinin devamını sağlayamamakta,
ineklerini mezbahaya göndermektedir. Yem
fiyatlarındaki artış her geçen gün çok fazla olmuştur. Bu yem fiyatlarındaki
artış diğer sektörlerde olduğu gibi koyunculuk sektörünü de etkilemiştir. 1991
yılında 40 milyon civarında olan koyun adedi 2000 yılında 28 milyona, 2007
sonunda 25 milyon adet civarına düşmüştür; 91-2007 arasındaki azalma yüzde 38
civarında olmuştur. Konya ve Karaman gibi bizim yüksek yaylalardaki
koyunculuğun yaygın olduğu bölgelerde olay âdeta tükenmiştir. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan eylem planını açıklarken tarımda araziyi temel
alan, dekar başına doğrudan gelir desteğinden vazgeçileceğini ve ürüne, üretime
dönük teşvik verileceğini söylemişti. Tarımda üretimin yapıldığı yer tarladır,
arazidir; hayvancılıkta ise üretimi yapan hayvandır. Bu nedenle, hayvan başına verilen
desteğin kaldırılan dekar başına teşvikten farkı yoktur. Şimdi, Hükûmet bir an önce, özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik
krizin etkilerini de düşünerek bu ekonomik krizin tarım sektörüne, hayvancılık
sektörüne vereceği zararları en aza indirebilmek için çözüm üretmelidir,
hayvancılığı desteklemelidir. Onun için, şu anda yapılan mevcut desteklerden
derhâl vazgeçilmeli, ürün endeksli desteklere geçilmelidir. Hayvancılık
desteklenmesine ayrılacak bütçe süt hayvancılığında sadece süt miktarına, et işletmelerinde
ise et miktarına göre belirlenmeli, böylece üretimdeki verimlilik
artırılmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet, bugün ekonomik
krizin faturasını işçilere, köylülere, esnafa ve memura çıkarttığı gibi,
çiftçiye, üreticiye ödettirmektedir. Bugün Silifke’de, Erdemli’de,
Mersin’de ve Hatay’da limon, hâlâ ağaç dallarındadır; hâlâ daha limon piyasası
açılmamıştır, üreticiler kara kara düşünmektedirler,
ürettikleri limonun kaça satılacağı belli değildir, alınıp alınmayacağı belli
değildir ama Hükûmet uyuyor. Amerika ve Avrupa
Birliği iç tüketimi canlandırıcı paketler açıklarken bizim Hükûmetimiz
iç tüketimi daraltıcı, çiftçiyi, üreticiyi perişan edici yöntemleri, adımları
uygulamaktan geri kalmıyor. Sayın Devlet
Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek’in bugün gazetelere de çıkan bir
beyanında Sayın Çiçek diyor ki: “Ben artık bazen çileden çıkıyorum.” Sayın
Bakanım, AKP’nin uyguladığı politikalar yüzünden ben bazen değil her gün
çileden çıkmaya başlıyorum. Bugün Amerika, Avrupa, tüketimi destekleyici
tedbirler alırken siz doğal gazı, elektriği, üretimin girdilerini artırarak
neye hizmet ettiğinizi düşünüyorsunuz? Siz iç tüketimi niye artırmıyorsunuz?
Siz bu ekonomik krizin sanayide yaratacağı yaraları, çiftçide, üreticide
yaratacağı yaraları neyle sarmayı düşünüyorsunuz? Karaman’da
fabrikalar kapanmış, organize sanayi bölgeleri tamamen çökmüş, bu çöken
sanayilerin yansıması, hemen, Sertavul’daki
lokantaları etkilemiş. Gelirken söylediler, oradaki lokanta sahipleri söyledi:
“Bizim lokantalarımızda artık müşteri yok.” dediler. Sebebini sorduğumda,
“Organize sanayi bölgesindeki sanayiciler çöktü, üretim çöktü, işçiler
atılmaktadır.” diyorlar. Limon para etmiyor, susam para etmiyor, buğday para
etmiyor, darı para etmiyor, hayvancılık para etmiyor, girdiler çok pahalı,
işçiler oluk oluk işten atılıyor, memurun aldığı
belli, esnafın aldığı belli, esnaf siftah etmeden kepenk kapatıyor; Hükûmet de ülkeyi yönetiyormuş gibi gösteriyor değerli
arkadaşlarım. Bu böyle olmaz. Artık, Hükûmet oturup
düşünmek zorundadır. Bir lokantaya gittiğinizde, yemek yediğinizde, yemeğin
faturasını yemek yiyen öder. Bu ekonomik krizin faturasını alın teriyle geçinen
işçilere, köylülere, esnafa, memura, dul ve yetime yüklemeye kimsenin hakkı
yoktur. Çünkü bu ekonomik kriz, bu çalışan kesim yüzünden çıkmamıştır. Dün
olduğu gibi kapitalizm, bu buhranlı çalışan insanların üstüne yine yük
yüklemektedir. Hükûmet de ne yazık ki bu politikaları
uygulamaktan bir adım geri kalmamaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Öztürk, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yapılması gereken şey, çalışan kesimleri bu krizden mümkün
olduğunca etkilendirmemek. Bu mümkün değil ama en az etkilendirmek. Bu yaraları
sarmak için çalışan kesime destek vermek kapitalist ülkelerde olduğu gibi bu
çiftçilere, üreticilere, esnafa destek sağlamaktır, iç tüketimi
canlandırmaktır. Zaten dış tüketimi canlandıracağınız yoktur. Zaten başta krizi
inkâr ettiniz, şimdi de krizin varlığını kabul ettiniz, “Teğet geçecek.”
dediniz, teğet geçmediğini gördünüz, insanların, çalışanların yüreğini delerek
geçtiğini gördünüz. İnşallah, halkımız AKP İktidarından kurtulur, bir daha da
kriz görmez. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. Sayın milletvekilleri,
başka söz talebi yoktur. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
sertifikalı fidan üreticilerimiz aylardan beri Hükûmetinizin
taahhüt ettiği primleri bir türlü alamamış ve mağdur duruma düşmüşlerdir. Başta
sertifikalı fidan primleri olmak üzere diğer prim ve ödemeleri ne zaman
yapacaksınız? Diğer bir sorum:
Şu an Adana ilimizin 527 bin hektar sulanabilir arazisi olmasına rağmen bunun
ancak yüzde 40’ının sulanabildiği malumunuzdur. Sulamaya elverişli olduğu hâlde
sulanamayan bu arazilerimiz büyük ürün ve istihdam kaybına neden olmaktadır.
Sulanamayan arazilerin önemli ölçüde sulanabilmesine hizmet edecek olan Aşağı
Seyhan Ovası Sulama Projesi yıllardan beri bir türlü gerçekleştirilememiştir.
Tarımsal üretimimize çok önemli katkı sağlayacak olan bu projenin kısa zamanda
gerçekleşebilmesi için Hükûmet olarak herhangi bir
çalışmanız mevcut mudur? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ (Mersin)
– Sayın Bakanım, ülkemizde ve özellikle bölgemizde kırsal kalkınmayı destekleme
fonundan istifade ederek kurulmuş birçok kooperatif işletmesi bulunmaktadır.
Ancak, bunların büyük bir kısmı yönetim zafiyeti vesaire gibi konulardan dolayı
çalışamaz hâle gelmiş ve kredi kullandıran kuruluşların icra işlemi
başlatmalarından dolayı da kapanmayla karşı karşıya kalmıştır. Bunların bugünkü
sıkıntısı daha çok işletme kredisidir. Bu durumdaki işletmelerle ilgili yeni
bir işletme kredisi verilmesi için çalışmanız var mı? Bunların durumu ne
olacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
zirai ilaçlama işleminin desteklenmesiyle ilgili soruma cevap alamadığım için
sorumu tekrar ediyorum. Özellikle bilinçli zirai ilaçlamayı desteklemeyi
düşünüyor musunuz? İkinci sorum ise:
Zaman zaman zirai ilaç kalıntıları nedeniyle ihraç
edilen tarım ürünlerimizin iade edildiği görülmektedir. İhraç edilemeyen bu tür
ürünlerin yurt içinde tüketildiği malumdur. İnsanımızın sağlığını tehdit eden
bu problemler, aynı zamanda millî ekonomimize de önemli zarar vermektedir. Bu
konuları ortadan kaldırmak için ne gibi çalışmalarınız vardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Tarım Bakanlığı 4/B
çalışanları ile idare arasında yapılmakta olan bir yıl süreli hizmet
sözleşmeleri kırtasiyeciliği artırmakta ve ayrıca 4/B’lilerin
yarınlara dönük umutlarını azaltmaktadır. Yine yapılmakta ve uygulamakta
oldukları tarımsal projelerin sektörel gerçekliği
bağlamında, uzun yıllar hitap etmesine binaen, daha uzun süreli sözleşme
yapmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum,
geçen sorduğumda yarım kaldı: Sınırlarımızdaki kaçak hayvan girişleri devam
ediyor. Süt ürünlerini belirtmiştim. Siz tarımdan gelen bir bakan olarak
hayvancılıkla ilgili ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Kırsal Kalkınmayı Destekleme Programı kapsamında ilk aşamada desteklenecek olan
illerimiz hangileridir? Bu illerin belirlenmesinde hangi ölçekler
kullanılmıştır? Bu illerde öncelikle hangi tür desteklemeler yapılacaktır?
İkinci aşamada desteklenecek iller kapsamına alınacak kaç ilimiz bulunmaktadır?
Kütahya hangi kapsamda bu desteklerden yararlanabilecektir? İkinci aşama ne
zaman başlayacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Öztürk… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakanım, 2004 yılı sel felaketinde zarar gören ve zararları il
tarım müdürlükleri tarafından tespit edilen vatandaşların paraları bugüne kadar
neden ödenmedi? İkincisi: Kimisi
de dava açtı, davalarını kazandı, yine bunların paraları da ödenmedi. Bu
paraları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
malumunuz olduğu üzere, Bakanlığınız 4/B’li personel
ücretleri maaş artı performans puanı uygulamasıyla oluşmaktadır. Ancak maaş
ödemelerinde hesaba katılan eklentiler her ilde, ilçelerde, hatta aynı ilin
farklı ilçelerinde farklı uygulama göstermektedir. Bu nedenle yolluk, harcırah,
denge tazminatı, enflasyon farkı ve maaş ödeme katsayıları gibi ücretlere dönük
uygulamaların Bakanlıkça belirlenerek farklı uygulamalara son vermeyi düşünmez
misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım, soru
sorma süresi tamamlanmıştır, buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
sertifikalı fidan, tohum kullanımıyla ilgili bu yıl içerisinde 112 milyonluk
bir tahakkuk var, şu an itibarıyla 90 milyon YTL’si
işlemleri tamamlananlar, tahakkuku yapılanlar ödendi. 22 milyon YTL bu fasılla
ilgili olarak ödenecek para var. Bunlar da işlemlerinin tamamlanmasını müteakip ödenecek. Yine Sayın Tankut’un Adana’yla ilgili olarak, Aşağı Seyhan sulaması ve
Adana’daki DSİ yatırımlarıyla ilgili sorduğu bir soru var. 2003 yılında DSİ’nin Adana’daki yatırım tutarı 7,5 milyon YTL, 2004, 2005,
2006, 2007’de 30 milyon YTL ve 2008 yılında da 52 milyon YTL’dir.
Yani hem orada hem başka yerlerde sulama bizim için son derecede önemli ve
sulama yatırımlarını biz son derecede önemsiyoruz. Orada da büyük bir hızla
sulama yatırımlarına devam edilmektedir. Sayın Akkuş’un
“Kooperatiflerle ilgili yeni bir işletme kredisi çalışması var mı yok mu?”
şeklinde… Tabii, şunu söylemem gerekiyor: Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde
bu dönemdeki kadar, son beş altı yıldaki kadar, tarımsal kalkınma
kooperatiflerine bir dönem içerisinde destek bu kadar ayrılmadı, hiçbir
dönemde. 1 milyar YTL’nin üzerinde kaynak aktarıldı.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan temin edilen imkânlarla birlikte 1
milyar YTL’nin üzerinde ve toplam 1.491 tane tarımsal
kalkınma kooperatifine destek verildi. Daha önce yüzde 20-yüzde 30 civarında
faizle verilen kredilerin tamamı yüzde 5’e düşürüldü ve yüzde 5’lik bir faiz
oranıyla bu kooperatiflere, 1.491 tane kooperatife 2008’e kadar destek sağlandı
ve bunların da çok büyük bir kısmı başarılı hizmetler yapıyor. Zaten bunun da
aslında Türkiye’deki tarımsal üretime de etkisi son derecede büyük. Çünkü bu
arada üretime geçen gerek hayvancılıkta -özellikle süt sığırcılığında- gerekse
diğer alanlarda ciddi bir katkı sağladı. Sayın Çalış, zirai
ilaç kalıntıları sebebiyle ürünlerin iade edildiğini söyledi. Sayın
Milletvekilim, bu doğru bir bilgi değil. Zirai ilaç kalıntısıyla ilgili ürün
iadesi olmuş değil. Gazetelerde veya televizyonlarda bazen bu şekilde maalesef
yanlış bilgiler veriliyor. Biz bunları tekzip ediyoruz, gönderiyoruz, böyle
olmadığını, doğru olmadığını söylüyoruz. Buna rağmen maalesef bu söyleniyor. Bu, tabii,
Türkiye’ye yardım etmiyor, Türkiye’ye zarar veriyor bu tür sözler çünkü doğru
değil. Bizim buradaki standartlarımız Avrupa Birliğinin standartlarıdır. Avrupa
Birliği standartlarıyla, özellikle zirai ilaç kalıntıları konusunda, gerçekte
bizden istenenin çok çok üzerinde biz denetim
yapıyoruz. Mesela, Avrupa Komisyonunun kararına göre, ülkede nüfusumuza göre
yılda 9 bin civarında denetim yapılması gerekirken bu konuyla ilgili, biz 16-17
bin tane denetim yapıyoruz ve burada eksik çıkan veya limitleri aşan oran yüzde
1’ler, 2’ler civarındadır, son derecede düşüktür. Bu konunun özellikle altını
çizmek istiyorum. İkincisi: Yine dışarıdan,
yani ilaç kalıntısı sebebiyle ithal edilip de içeride bunların tüketildiği
yönünde bir bilgi söyledi. Bu da doğru değildir, asla, hiçbir şekilde. Eğer bir
ürün herhangi bir sebeple yurt dışına gitmiş ise ihraç edilmiş ise dönüşünde
-Türkiye’ye bir başka sebeple, örneğin bir ticari sebeple bazen gelebiliyor- o
zaman da bizim, Türkiye’deki kendi standartlarımız uygulanıyor. Hatta, bununla ilgili olarak eleştirilere bile uğruyoruz,
yani “Efendim, biz bunu Türkiye’den götürdük, işte, yolda bozuldu, çürüdü, bir
şey oldu, geri biz getiriyoruz, niye siz bunu içeri almıyorsunuz?” diye, bir de
bu yönde bize tenkit yapılıyor. Onlara rağmen biz diyoruz ki: “Türkiye kaynaklı
bir ürün de olsa yeniden Türkiye’ye dönüşünde mutlaka bizim standartlarımızı
karşılamak mecburiyetindedir, aksi takdirde, biz içeriye hiçbir şekilde
almıyoruz.” Bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Şimdi, sayın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, sözlerinizi tamamlarsanız, süremiz doldu. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İllerle ilgili bir liste
istendi Kütahya Milletvekilimiz tarafından, hangi iller birinci aşamada hangi
iller ikinci aşamada… Bu birinci dönemde, Afyon, Amasya, Balıkesir, Çorum,
Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Ordu,
Samsun, Şanlıurfa, Sivas, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat var 2007-2009 döneminde.
Bunlar seçilirken Avrupa Birliğinin ilgili kurumları tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde bu iller seçildi. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. Arkadaşlar,
sorular, tabii, çokça sorulduğu için -beş dakikalık sürede soru- beş dakikalık
sürede bu cevapların hepsini vermek mümkün değil. Onun için, sayın bakanlardan
istirham ediyorum, yetiştiremedikleri soruları yazılı olarak sizlere versinler
veya sorular ona göre tek tek yöneltilsin. Teşekkür ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Faydalı oluyor Sayın Başkanım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. III. - YOKLAMA (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim. BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz. Sayın Anadol? Burada. Sayın Mengü? Burada. Sayın Öztürk? Burada. Sayın Çöllü?
Burada. Sayın Süner? Burada. Sayın Güvel? Burada. Sayın Dibek?
Burada. Sayın Ergin?
Burada. Sayın Koçal? Burada. Sayın Özer?
Burada. Sayın Güner? Burada. Sayın Ağyüz? Burada. Sayın Seçer?
Burada. Sayın Arat?
Burada. Sayın Köktürk?
Burada. Sayın Ertemür? Burada. Sayın Baratalı?
Burada. Sayın Özkan?
Burada. Sayın Sönmez?
Burada. Sayın Coşkuner? Burada. Sayın Oksal?
Burada. Sayın Ünsal?
Burada. Sayın Erten?
Burada. Sayın Yazar?
Burada. Teşekkür
ediyorum. Sayın
milletvekillerimizin yoklama isteğini yerine getireceğim. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai
Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) (Devam) BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- 5648
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "İzleme
Komitesi MADDE 9- (1)
İlgili kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri ve
sivil toplum kuruluşlarının kırsal kalkınma program ve destekleri ile ilgili,
izleme ve değerlendirme süreçlerine katkı ve katılımlarını sağlamak amacıyla
İzleme Komitesi oluşturulur. Komitenin sekretarya hizmetleri Bakanlıkça Yönetim
Otoritesi olarak belirlenen birim tarafından yürütülür. Yönetim Otoritesinin
görevleri ile çalışma usûl ve esasları Bakanlık
tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir. (2) Komitenin
başkanı Bakanlık Müsteşarıdır. Komitede Bakanlık, İçişleri, Maliye, Sanayi ve
Ticaret, Kültür ve Turizm ile Çevre ve Orman Bakanlıkları, Devlet Planlama
Teşkilâtı ve Hazine Müsteşarlıkları ile Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden
en az genel müdür düzeyinde birer temsilci ile ilgili sivil toplum
kuruluşlarından temsilciler yer alır. Komiteye, Başkan, Yönetim Otoritesi ve
Avrupa Komisyonu temsilcileri istişarî düzeyde
iştirak edebilir. (3) Komitenin
görevleri; kırsal alandaki gelişmeler ile kırsal kalkınma program ve
desteklerinin hedeflerine ulaşmasının sağlanması ve desteklerin ulusal politika
ve stratejilere uygun, birbirleri ile tutarlı, uyumlu ve etkin bir şekilde
uygulanması amacıyla; proje ve faaliyet başvuru şartları, seçim ve
değerlendirme kriterlerinin kırsal kalkınma hedeflerine uygunluğu konusunda
görüş oluşturmak; uygulama ve gelişmeleri hedeflere ulaşma açısından belirli
aralıklarla izlemek, değerlendirmeleri incelemek; hedeflere ulaşılması veya
malî yönetim de dahil olmak üzere yönetim ve
uygulamanın etkinleştirilmesi konusundaki önerilerini ilgili kurum ve makamlara
bildirmek, mevzuat ile Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde öngörülen diğer
görevleri yürütmektir. (4) Komitenin
teşekkülü, çalışma usûl ve esasları, Komitede temsil
edilen kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından çıkarılacak bir
yönetmelik ile belirlenir." BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Muharrem Varlı. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok efendim, çekiyoruz. BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel. Sayın Güvel, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 229
sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; değişikliğin gerekçesinde “…Türkiye’deki tarım sektörünün
gelişmişlik düzeyinin ve tarım nüfusunun refah seviyesini yükseltmek…” ifadesi
geçmektedir. Değerli arkadaşlar, iktidarın altı yılı geçen süre içinde
uyguladığı tarım politikalarıyla tarım nüfusunun refah seviyesinin
düşürülmesini ve tarım sektöründeki gelişmişlik düzeyinin durumunu gördükten
sonra bu ifade inandırıcılıktan uzak görülüyor. Bu iktidar döneminde
çiftçilerimizin beli biraz daha bükülmüş, borçları artmış, piyasanın insafına
bırakılmış, tüccar ve komisyoncuların eline terk edilmiştir. Bu koşullarda bu Hükûmetin çiftçilerimizin refah düzeyini yükselteceğine
inanmak zordur. Ülkemiz tarımın,
tarımcısının, Avrupa Birliği politikalarına, Dünya Ticaret Örgütü
politikalarına, IMF politikalarına nasıl kurban edildiğini bu geçtiğimiz altı
yıl içinde gördük. Türkiye bu dönemde uygulanan yanlış politikalar nedeniyle
mısır gibi, pamuk gibi, yağlık tohumlar gibi stratejik ürünlerde ithalat yapmak
durumunda kalmıştır. İhraç
ürünlerindeki kalıntı sorunu nedeniyle Antalya’da üretilen domates, Adana’da
üretilen narenciye, Mersin’de üretilen sebze, ihraç yaptığımız ülkelerin
kapısından dönmüştür. Bu konuda tam bir denetimsizlik söz konusudur. Yeterli
sayıda laboratuvar açılmamıştır, yeterli kontrol
yapılamamaktadır. Değerli
arkadaşlar, tarım ürünlerinin ihracatı özel bir önem taşımaktadır. İhraç
bağlantıları konusunda ihracatçımıza yeterli destek sağlanmadığı koşulda
ürünlerin fiyatları aşırı düşüş göstermekte, üreticimiz tarlasının masrafını
karşılayamamaktadır. Tarlada kalan her ürün ulusal ekonomi için ciddi bir
yaradır. Bu nedenle dış ticaretten sorumlu Bakanlığımız ile Tarım Bakanlığımız
eş güdüm ile çalışmak zorundadır. Bu eş güdüm yeterli ölçüde sağlanamadığı için
yıllardır bin bir emekle üretilen ürünler gümrük kapılarından dönmektedir.
Üreticilerimiz ürünleri yollara dökerek kızgınlığını göstermekte, Hükûmeti protesto etmektedirler ancak Hükûmetin
kulakları her şeye olduğu gibi bu protestolara da tıkalıdır. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
GAP bölgesi başta olmak üzere sulama tekniklerinin uygulanması konusunda,
ilaçlamada, ilaç seçiminde, tohumluk seçiminde ve kullanımında çiftçilerimize
yeterli eğitim desteği sağlayamamaktadır. Devlet, piyasayı düzenleyici olarak
gerekli müdahaleyi yapmamaktadır. Üretim planlaması yapılmaması nedeniyle bugün
en istikrarsız sektör tarım sektörüdür. Tarım sektöründe yeterli destek
sağlanmamaktadır. Bu durum, ulusal çıkarlarımızı gözeten bir tarım
politikasının olmamasından kaynaklanmaktadır. Dünyanın en pahalı gübresiyle,
dünyanın en pahalı mazotuyla üretim yapmak zorunda bırakılan üreticilerimizin
hâlâ yaşamını sürdürebilmeleri bir mucize olsa gerektir diye düşünüyorum.
Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri kendi çiftçisini
destekliyor. Biz desteklemeye kalktığımızda “olmaz” diyorlar. Fransa kendi
üreticisine yüzde 40 mazot desteği veriyor. Biz yapmaya kalktığımızda “olmaz”
diyorlar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 yılı için ayrılan tarımsal destek bütçesi geçen
yıla göre yüzde 1,9 artırılarak 5,5 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu, genel
bütçenin yüzde 0,49’una tekabül etmektedir. Ancak Tarım Kanunu’na göre bu rakam
yüzde 1’den az olamaz. Dünya tarımının koşulları göz önüne alındığında bu rakam
oldukça yetersiz kalmaktadır. Gübre fiyatlarının ortalama yüzde 40 arttığı bir
ekonomide böylesine düşük bir destek bütçesiyle sağlıklı sonuç almak mümkün
değildir. Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması için tarımsal desteğin
artırılması bir zorunluluktur. Değerli
arkadaşlarım, tarım demek sanayinin ham maddesi demektir, yerinde istihdam
demektir. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için tarımsal sanayinin
desteklenmesi gerekmektedir. Hükûmetin öncelikle Türk
çiftçisini ve sanayicisini düşünmesi gerekir. Cargill
için bu Meclisi defalarca toplayan, hukuku altüst eden Hükûmetin
aynı çabayı kendi çiftçisi için de göstermesi gerekmektedir. Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; her ne kadar ilgililer dünyada yaşanan ekonomik kriz
konusunda “Bize bir şey olmaz.” diyorsa da bu krizin etkilerini azaltmanın en
sağlıklı yollarından birisi, tarım gibi sektörün ciddi anlamda
desteklenmesinden geçmektedir. Tarım ve tarımsal sanayi sektörleri
desteklendiği koşulda bu sektörlerde yaşanan toplumsal sorunlar azalacak,
kırsal kesimden şehirlere olan göç baskısı azalacaktır. Değerli
arkadaşlar, terör belasını ortadan kaldıracak en önemli tedbirlerden birisi
GAP’ın tam anlamıyla hayata geçirilmesidir. Ancak bu konuda Hükûmet
zamanında ve yeterli desteği sağlayamamıştır. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin tam
anlamıyla hayata geçirilmesi yalnızca bölge insanı için gerekli değildir. GAP,
ülkemizin kendine yeterli olması ve gıda güvenliğinin sağlanması açısından da
büyük önem taşımaktadır. Değerli
arkadaşlarım, buğday ve mısır için piyasada oluşan fiyat, maliyetlerinin
gerisinde kalmaktadır. Hükûmet bu konuda zamanında ve
çiftçilerimizin çıkarlarını koruyacak müdahalede bulunamamıştır. Narenciyede
hasat başlamak üzeredir. Bu konuda da üretici tüccarın insafına bırakılmıştır.
6 milyonu aşkın yurttaşımız geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır. Çoluk
çocuklarıyla 30 milyonu aşkın insanımız karnını bu sektörden doyurmaktadır.
Daha nereye kadar bu insanlarımızı piyasanın acımasızlığına teslim edeceğiz? Değerli
arkadaşlar, tarımdaki sorunlar can yakmaktadır. Yalnızca geçimini tarımdan
sağlayan üreticilerimizin ve ailelerinin değil tüm ülkenin canı yanmaktadır.
Tarımın olmadığı bir ekonomiyi hayal etmek bile mümkün değildir. Bu sektörden
ekmeğini kazanan insanlarımıza yeterli destek sağlanamazsa yaşanacak toplumsal
sorunların önünü almak mümkün olmayacaktır. Geçimini topraktan sağlayamayan
çiftçilerimiz büyük kentlere akmakta, yetersiz istihdam nedeniyle,
kentlerimizdeki yetersiz altyapı nedeniyle buralarda da sorun yaşanmaktadır. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; ekonomi ülkenin en temel sorunudur. Bakınız, ekonomi
artık küçülme eğilimine girmiştir. İşsizlik rakamları tehlike sınırlarını
zorlamaktadır. En azından belli bir süre için tarımdaki istihdamı yerinde
tutmak gerekmektedir. Bunun tek yolu geçimini tarımdan sağlayan insanlarımıza
destek olmaktan geçer. Çiftçilerimiz piyasanın baskısı altındadır. 10 binlerce
çiftçimiz borçlarını ödeyemedikleri için icralıktır. Ürününü nasıl satacağını,
zararını nasıl karşılayacağını, çocuklarını nasıl okula göndereceğini bilemez
duruma getirilmişlerdir. Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde girdi fiyatlarının ürün fiyatlarına oranla daha hızlı
yükseldiği hepimizin malumudur. Bu konuda devlet tarafından -yetersiz de olsa-
sağlanan destekten tüm çiftçilerimiz yararlanamamaktadır. Bu desteklerden
yararlanabilmek için Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil olmaları gerekmektedir.
Ancak ülkemizde kadastro sisteminin tamamlanmamış olması nedeniyle bölünmüş ama
kayda geçirilmemiş araziler nedeniyle pek çok çiftçimiz bu desteklerden
yararlanamamaktadır. Bu haksızlığın giderilmesi için Bakanlığın bir çözüm
üretmesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı Avrupa Birliğine uyum sağlama amacı taşımaktadır. Kimse
Avrupa Birliğine karşı değildir. Karşı olunan, teslimiyetçi anlayıştır. Avrupa
Birliği ülkeleri kendi üreticilerine her çeşit yolla destek olurken, ülkemizin
kraldan çok kralcı bir anlayışla… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Güvel, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HULUSİ GÜVEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. …kendi
üreticisine yeterli desteği vermemesi en hafif anlamıyla insafsızlıktır. Tarımın
sorunlarını çözmeden Türkiye'nin sorunlarını çözmenin mümkün olmadığını tekrar
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güvel. Ayrıca size “Geçmiş olsun.”
diyorum. Sayın
milletvekilleri, başka söz talebi yoktur. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
soruyorum: Çin Halk Cumhuriyeti’nde melaminli sütten
kaynaklanan bebek ölümlerinin olduğu bir vakıadır. Aynı konuda Avrupa ülkeleri
de hassasiyet göstererek gerekli tedbirleri almaktadırlar. Biz Türkiye olarak
2007-2008 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nden bu tip herhangi bir şekilde süt ya
da süt tozu ithal ettik mi? Bu konuda ne gibi kontroller yapılmaktadır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enöz. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
dün Edirne ili Lalapaşa ilçesi üreticileri Ankara’ya geldiler, zatıalinizle ve Sayın Maliye Bakanımızla da görüştüler.
Buradaki üreticilerimiz geçen yıl yaşanan kuraklıktan dolayı verim kaybına
uğradıklarını ifade ediyorlar. Hem bu verim kaybından dolayı bir kuraklık
yardımı talebi var hem de Ziraat Bankasına ve tarım kredilere olan borçlarının
ertelenmesi talebi var. Bu konuda nasıl bir destek olacağız buradaki
üreticilerimize? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: İktidarlarınız döneminde
çiftçilerimizin gelirleri masraflarını karşılayamaz olmuştur. Gün geçtikçe
masrafları daha da artmaktadır. Bir çiftçi olarak çiftçimiz borçlu ve
perişandır. Artık yapılan yanlış tarım politikalarından dolayı çiftçimiz
tarlasını ekmek istememekte, ürün hasadını da kaldırmak istememektedir.
Çiftçilerimizin bu perişan hâlini gidermek için ne gibi yeni projeleriniz
vardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler. Sayın Bakan, AB
destekli tarım ve kırsal kalkınma projelerinin hazırlanmasından uygulama
bitimine kadar geçen sürede son bir yıl içerisinde suistimal
ve yolsuzluk nedeniyle açılmış soruşturma var mıdır? Varsa neticeleri hakkında
bilgi verebilir misiniz? BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, tarımdaki çöküş 2006’da yüzde 1,3 büyüme gösterirken,
2007’de yüzde 7,3 küçülme göstermiştir. 1998’de yüzde 17 olan tarımın millî
gelirdeki yeri, 2006’da yüzde 9’lara düşmüştür. Bu rakamlara baktığımızda
2001’de tarımda iş sahibi nüfus 8 milyon, 2006 yılında -altı yılda- 6 milyona
inmiş, 2 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır. GAP projesi de bunların içinde komplike bir proje olup, bu proje destekleri içinde bu
gerilemeyi nasıl durduracaksınız? Bir planlı çalışmanız var mıdır? Onu öğrenmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan. Sayın Ata… AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler. Sayın Bakan,
Ziraat Mühendisleri Odası, toprak ve su katliamına dikkat çekmiş ve “Ülkemizde
birçok il sınırları içerisinde yol yapım çalışmaları nedeniyle sulu ve mutlak
tarım alanları amaç dışı kullanılmıştır.” şeklinde bir beyanda bulunmuştur.
Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişiklikleri de dikkate alındığında,
üzerinde en verimli şekilde her türlü ürünün yetiştirildiği bu arazilerin geri
dönüşümü olmayacak şekilde kullanılmasını engelleyecek politikalarınız mevcut
mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ata. Sayın Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben de Sayın
Bakana mısırla ilgili bir soru sormak istiyorum. Şimdi Sayın Bakan, mısır
üretimi başlarken kilogramına eski bedelle 430 bin lira fiyat açıklamıştı. Ben
Kırklareli bölgesinde… Ofis, mısır için hiçbir alım yapmadı, sanıyorum
Trakya’da da yapmadı. Öncelikle Ofis tarafından Türkiye’de kaç ilde mısırla
ilgili alım yapıldı, onu merak ediyorum ve bizim bölgede niye yapmadılar? Şu anda
Kırklareli’den aldığım bilgiye göre mısırların bir
kısmı hâlâ tarlada, hâlâ biçilmiş değil, alan yok. Fiyat da Sayın Bakanın
açıkladığı gibi hiç öyle 430 bin lira değil, 350 bin lira civarında. İnsanlar
kar yağacak… Üzerlerine kar yağmış olmasına rağmen mısırlarını biçemediler. Bu
konuda Sayın Bakanın bizi bilgilendirmesini rica ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek. Son olarak Sayın
Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Türkiye'nin en önemli ihracat sektörlerinden birisi yaş meyve sebze
üreticileri. Dünyada ve ülkemizde yaşanan krizden en çok da bunlar etkilendiler
çünkü özellikle Rusya’ya yapılan ihracat, Rusya’daki ekonomik kriz ve
ülkemizdeki ekonomik kriz birbiriyle çakışınca çok sıkıntı içerisine girdiler.
Bunların yeni talepleri var, istekleri var: 1) Geçmiş
yıllardan bekleyen hak edişlerini bir defaya mahsus peşin ödemeyi düşünüyor
musunuz? 2) Analiz laboratuvar ücretlerini makul seviyelere çekmeyi düşünüyor
musunuz? 3) Eximbank kredilerinde yaş sebze ve meyve üreticilerine
öncelik tanımayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı. Sayın Bakanım,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. “Çin Halk
Cumhuriyeti’nden melaminli süt tozu ithalatı var mı
ve bununla ilgili ne gibi kontroller yapılıyor?” diye Sayın Enöz
sordu. Önce şunu söyleyeyim: Bize, doğrudan, Türkiye'nin içerisinde tüketilmek
üzere herhangi bir ithalat yapılmadı fakat dâhilde işleme rejimi kapsamında,
2007-2008 yıllarında bir 479 ton, bir de 742 ton civarında bu şekilde serbest
bölgelere girdi. Bununla ilgili dünyadaki gelişmeleri izleyip haber aldıktan
sonra, biz birtakım kontroller başlattık, yaptık. Yüz civarında analiz yapıldı.
Özellikle, ithalat yapan firmalardan bunların ürünleriyle, bileşiminde süt tozu
bulunan ürünlerle ilgili olarak ve bizim yaptığımız bütün tetkiklerde, bütün
kontrollerde bizim ülkemizde bu madde bulunmadı. Bunu özellikle ifade etmek
istiyorum. Sayın Uslu’nun Lalapaşa ile ilgili sorusu: Lalapaşa bizim temmuz
ayında çıkardığımız kuraklıktan etkilenen yerlerle ilgili, onlara yardım
yapılmasıyla ilgili kararnamede ilçe olarak yer aldı ancak malum, orada
birtakım kıstaslar uygulandı. O kıstaslar, yani bireysel anlamda toplam
üretimin yüzde 30’unun zarar görmesi gibi bir şart söz konusu ve o şekilde
Türkiye genelinde 500 bin civarında çiftçiye 535 milyon YTL nakit destek
sağlandı, ayrıca da borçları bir yıl süreyle ertelendi. Şimdi tabii,
Lalapaşa’yla ilgili bizim herhangi bir işlem yapmamızın şartı şu: Mahallindeki
ilçede muhtelif kuruluşların temsilcilerinden oluşan komisyonun bu yönde bir
teklifi olması lazım veya ilin komisyonunun teklifinin olması lazım. Bu şekilde
bir teklif ilden geldiği takdirde -yani oranın da hasara uğradığı yönünde- o
zaman onlar için de ilave bir düzenleme yapılabilecek. Sayın Dibek’in,
mısır alımıyla ilgili Kırklareli’nde alım yapıldı mı yapılmadı mı şeklinde… Biz
aslında bütün iş yerlerimizde mısır alımıyla ilgili olarak hazırlıklarımızı
yaptık. 51 iş yerinde hâlen mısır alımı yapılıyor ve şu ana kadar da 680 bin
ton alım yapıldı. Hâlen de dediğim gibi 51 iş yerinde alım devam ediyor. Bizim
fiyatlarımız açıkladığımız gibi 430, artı tabii bir de prim ödemesi yapıyoruz.
Şu anda da piyasa fiyatları 370 ile 390 YTL/ton arasında değişiyor. Bir arkadaşımız
sordu. Yaş meyve sebze ihracatıyla ilgili analizlerde Bakanlık olarak biz zaten
yüzde 50 indirim yapıyoruz, Dış Ticaret Müsteşarlığı kalan yüzde 50’sini destek
olarak veriyor, gerisi de zaten ihracatçı tarafından ödeniyor. Amaç dışı
kullanımla ilgili yani toprakların korunmasıyla ilgili Sayın Ata’nın sorusu
vardı, toprak ve su kaynaklarının kullanılması ve onlarla ilgili yapılan
tedbirler neler düşünülüyor şeklinde bir soru. Çok yerinde bir soru. Biz toprakların
amaç dışı kullanılmaması yönünde bir kanuni düzenleme yaptık ve size bir
örnekle aslında bu kanunla son birkaç yıl içerisinde ne kadar tarımsal araziyi
kurtardığımızı söyleyeceğim. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tamamlıyorum. Bize mesela kanun
çıktıktan sonra Şimdi, hem suyla
ilgili hem suyun tarım arazisine vereceği zararla, suyun yanlış kullanımıyla
ilgili hem gübre ve ilaç kullanımıyla ilgili de çok ciddi tedbirler biz aldık,
uygulamaya koyduk. Bunların da faydasını görüyoruz. Özellikle damla sulama
yatırımlarında biz sıfır faiz uygulaması getirdik, alet ekipmanına
yüzde 50 hibe destek getirdik ve 2007 yılından bu yana 1 milyon 350 bin dekar
alanda da damla sulama kullanıldı. Bunun da büyük kısmı GAP bölgesinde. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- 5648
sayılı Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 14- (1)
Kurumda hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Ka-nunu
ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı
olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Kurum
personeli emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 17/07/1964
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir. Kurum personeline
ilişkin tüm ihtilaflar iş mahkemelerinde görülür. (2) Başkan
Bakanın önerisi üzerine müşterek kararla atanır. Genel Koordinatör, Birinci
Hukuk Müşaviri, Koordinatör, il koordinatörleri, uzman, denetçi ve avukatlar
Başkanın teklifi üzerine Bakan onayıyla, bunların dışında kalan diğer personel
ise Başkan tarafından atanır. (3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı
alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam
edilecekler için ziraat, veterinerlik, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre,
inşaat, jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik ve elektronik, makine, maden,
metalürji, mimarlık, biyoloji, jeodezi ve fotogrametri,
hukuk, kamu yönetimi, iktisat, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma
ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik,
sosyoloji dallarından, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında
istihdam edilecekler için hukuk fakültesinden veya bunlara denkliği
Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim
kurumlarından en az lisans düzeyinde eğitim görmüş ve Kurumun faaliyetleri veya
istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgarî; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıllık, il koordinatörü için
altı yıllık, denetçiler için üç yıllık iş tecrübesine sahip olma şartları
aranır. (4) Merkez
teşkilâtında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör,
uz-man, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam
edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgarî (B), mütercim
pozisyonunda istihdam edileceklerin (A) düzeyinde, il koordinatörlüklerinde il
koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgarî
(C) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna
denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip
olmaları zorunludur. (5) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (IV) sayılı cetvellerde sayılan kurum ve
kuruluşlarda çalışanlardan durumları, bu maddede sayılan nitelik ve şartlara
uygun olanlar, kendilerinin isteği ve kurumlarının muvafakatı
ile Kurumda sözleşmeli olarak istihdam edilebilir. Bu şekilde istihdam edilecek
personel sayısı toplam personel sayısının yüzde ellisini aşamaz. Bu şekilde
görevlendirilen personel kurumundan aylıksız izinli sayılır ve asıl kadrosuyla
ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın
kurumlarınca yapılır. Bu hükme göre görevlendirilenler, görevde kaldıkları
sürece, malî ve sosyal haklarını Kurumdan alırlar. (6) Kurumun
merkez teşkilâtında istihdam edilecek personel sayısı yüzseksen
kişiden fazla olamaz. Sekreterlik, arşiv, idarî, malî ve personelle ilgili
işlemleri yürütecek olan destek personelinin sayısı, toplam personel sayısının
yüzde yirmisini geçemez. (7) Kamu kurum ve
kuruluşlarından Kurumda istihdam edilen kamu görevlileri, görevleri sona
erdiğinde kurumlarında mükteseplerine uygun bir göreve atanırlar. Bunların
Kurumda geçen hizmet süreleri kazanılmış hak aylıklarının tespitinde dikkate
alınır. (8) Sözleşmeli
personele verilecek her türlü ödemeler dahil net
ücretler; Başkana Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan genel müdür,
genel koordinatörler, iç denetim koordinatörü ve birinci hukuk müşavirine
Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan genel müdür yardımcısı, koordinatör
ve il koordinatörlerine Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan daire
başkanları, uzman, avukat ve denetçilere Başbakanlık uzmanları, diğer
görevlilere ise Başbakanlık merkez teşkilâtındaki benzer unvanlar ile görev
yapan personel için öngörülmüş bulunan ücretleri aşmamak kaydıyla, Bakan
tarafından belirlenir. Kurumda istihdam edilen avukatlara, Kurum lehine
sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan
tahsil olunan vekalet ücretlerinin; hukuk müşaviri ve avukatlara dağıtımı
hakkında 02/02/1929 tarihli ve 1389 sayılı Devlet
Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye Verilecek
Ücreti Vekalet Hakkında Kanun hükümleri kıyas yolu ile uygulanır. (9) Kurum,
desteklenecek proje ve faaliyetler ile ilgili başvuruların değerlendirilmesi,
izlenmesi, duyurulması ve tanıtımı ile faydalanıcılara yönelik eğitim hizmeti
verilmesi amacıyla; özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde, istisna veya
hizmet akdi ile yerli ve yabancı uzmanları, kısmi zamanlı olarak
çalıştırabilir. Kurumda bu şekilde çalıştırılacak personel sayısı, Kurumun
toplam personel sayısının yüzde otuzunu geçemez. (10) Sözleşmeli
personelin bu maddede belirlenenler dışında kalan görev ve yetkileri, hizmete
alınma, görevlendirme, görevde yükselme ve görevden alınma şekilleri ile
sözleşme esasları, unvan ve sayıları Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak. Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin, Zirai Mücadele ve
Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, konuşmamın hemen başında şunu ifade etmek istiyorum ki -genel
gerekçede de izah edildiği gibi- burada aslında AKP Hükûmetinin
tarıma ve kırsal kalkınmaya bütçeden veya çeşitli kaynaklardan planlı bir şekilde
kaynak aktaran bir tasarıyı, bir teklifi görüşmüyoruz. Sadece, Avrupa Birliği
ve uluslararası çeşitli fonlardan Türkiye’ye gelebilecek olan proje
desteklerine ve başka birtakım desteklere bir yapılandırmayı hazırlıyoruz. Her
şeyden önce bizleri dinleyen siz değerli milletvekillerinin ve televizyonları
başındaki Türk çiftçisinin bunu bilmesini istiyorum ki AKP Hükûmetinin
Türk çiftçisi lehinde kendi iradesiyle yapılan bir düzenleme değildir. Sadece
ve sadece dışarıdan gelecek yardım ve birtakım fonları değerlendirecek bir
kurul örgütlenmesi yapılmaktadır. Biz, her halükârda hem zirai karantinayla
ilgili hem de kırsal kalkınmayla ilgili bu kanunu destekliyoruz. Değerli
arkadaşlar, şunu ifade etmek istiyorum ki tarım, ülkemizde en mağdur ve en
sahipsiz bir sektördür. Bunu nereden söylemek ihtiyacını hissediyorum? Değerli
arkadaşlar, bir ülke düşünün ki sektörden sorumlu Bakanı, çiftçiye “Gözünüzü
toprak doyursun.” diyor. Bu yetmiyor, eğer Bakanın bu konuda yanlış bir tercihi
olduysa konuyu düzeltmesi gereken Hükûmetin başı
Sayın Başbakan, Erzurum’da “Yandık.” diyen çiftçilere “Bu memleket yatıp kalkıp
size mi çalışacak?” diyor ve Mersin’de daha da işin ötesine giderek “Yandık,
anamız ağladı.” diyen çiftçiye “Al ananı git lan
buradan.” diyor. Bu sektör o kadar sahipsiz ve o kadar mağdur bir sektördür. Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti sayesinde Türkiye’de iki
âlem meydana geldi. Bunlardan bir tanesi yaşanan gerçek âlem, bir tanesi Hükûmetin Sayın Bakanlarının televizyonlarda, Mecliste,
basında, her yerde anlatmaya çalıştıkları bir sanal âlem var. Gerçek âlem ne?
İşte gerçek âlem, demin söylediğim gibi, bizzat sorumlusu olan bakanları
tarafından hakaret gören sektör ve hiçe alınan, sektörde konuşulanlardan hiç mi
hiç ama hiç mi hiç haberi olmayan yetkililer. Kıymetli
arkadaşlar, düşünün ki… Sayın Bakana sormak istiyorum: Acaba, bilhassa benim
bölgemde de dün söylenen ve çiftçinin klişeleşmiş hâline gelen “daldı-çıktı”nın
ne demek olduğunu biliyorlar mı ve anlıyorlar mı? Aydın’daki çiftçilere bizim
Sayın Başbakan, Türk tarımının geliştiğini belirtmek için traktör satışlarından
örnekler veriyordu ama Aydın’da o traktör satışları “daldı-çıktı” olarak
adlandırılıyordu. “Daldı-çıktı” şu idi: Elindeki eski traktörü satıyor, onun
üzerinden yeni traktörü kredilendiriyor, peşinatını ödüyor, üstünün kalanıyla
da tarımsal araziyi işlemek için parayı kullanıyordu. Türk çiftçisi buna
“daldı-çıktı” dedi. Şimdi yeni bir
moda var: Aydın’da yeni konuşulan “yatır-kaldır.” Sayın Bakan, “yatır-kaldır”ın ne olduğunu size anlatayım, Türk çiftçisine bu
“yatır-kaldır” konusunda yardımcı olun. Türk çiftçisi çeşitli yerlerden borç
para buluyor günübirlik ve bunu, günübirlik paraları, kredilerini ödeyebilmek
için bankaya yatırıyor. Ondan sonra gidiyor, üç beş gün sonra yeniden borçlanıyor,
kredi çekiyor. Bunun adına da “yatır-kaldır” demiş. Artık Türk çiftçisinin
terminolojisine AKP Hükûmeti zamanında yeni yeni terimler eklendi. Acaba, o sanal âlemdekiler bu gerçek
âlemi anlayabiliyorlar mı? Değerli
arkadaşlar, gerçek âlemde yaşanan ve sanal âlemde olanlar neler? Bakın, gerçek
âlemde olan, Aydın’da 120 bin dönüm toprak imkânsızlıklardan dolayı ekilemiyor.
İmkânsızlık ne? İmkânsızlık, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve ürünün para
etmeyişi. 120 bin dönüm arazi Aydın Ovası’nda ekilemiyor. Bugün gazetelerde
İzmir Esnaf Başkanının tarımla ilgili bir konuda, 1 milyon dönüm arazinin
ekilemediğine dair bir beyanı vardı. Düşünün ki ülke gerçeği ne hâle gelmiş.
Yani, 1 milyon hektar İzmir’in toplam tarımsal arazisi var ve bunun yüzde 10’u
imkânsızlıklardan ekilemiyor. Aydın’da 120 bin dönüm arazi ekilemiyor. Neden
ekilemiyor? Tarım Bakanımıza bakarsanız, sanal âlemde çiftçi Türk tarihinin en
büyük desteklerini alıyor. Gerçek âleme baktığınızda tarımsal araziler
işlenemiyor, ürün para etmiyor. Sayın Bakana bütçe konuşmalarında çok daha farklı bir konuda
aydınlatıcı bilgiler vereceğim ama şunu ifade etmek istiyorum ki -hemen en
basit bir şekilde- cumhuriyetin bütün yıllarıyla kendilerini kıyaslarken kendi
kullandıkları bütçelerle cumhuriyetin o yıllardaki hükûmetlerinin
kullandıkları bütçeler ve bu bütçelerden alınan paylar ve işte şimdi
çıkardığımız ve çıkarmaya çalıştığımız bu tasarıyla dünyadaki fonlardan,
yardımlardan gelen paraları lütfen kıyaslayarak Türk tarımına yaptıkları
desteği bizlere anlatsınlar. Kıymetli arkadaşlar, 1950, 1960, 1970, 1980, 1990, 2000, hatta
2006 yılı ile 2007 yılındaki Türk çiftçisinin tarlasında, bahçesinde, ahırında
neler hissettiğini ve ne durumda olduğunu anlayabilmek çok zor değildir ve şunu
kesinlikle ifade ediyorum: Bir zamanlar Aydın Ovası’nda, Söke Ovası’nda çiftçi
olmak İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da bir statüydü kıymetli arkadaşlar ama
bugün çiftçi maalesef o statüden ne hâllere geldi. Bunu vicdanlarınızla baş başa kaldığınızda, bugünkü Hükûmetin politikalarını değerlendirdiğinizde doğru yolu
bulabilirsiniz kıymetli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, tarım, Türk çiftçisinin desteklendiğinde dünyada iddialı olması
gereken konulardan birisidir ama bu tarıma destek olurken sadece destekleme
anlamında değil, tarımda aynı zamanda desteklerin yönlendirme fonu şeklinde de,
yönlendirici olması noktasında da etkin kullanılmasını sağlaması gerekir.
Sadece destek, kırsal kalkınmaya destek farklı anlamda birtakım ihtiyaç gideren
politikalar şeklinde olmamalıdır. Aynı zamanda dünyaya, ürün çeşidine, ürün
kalitesine, randımana, rekolteye, birtakım alanlara
yönelik yönlendirici pazarlara ve geçici birtakım tedbirleri değil, bu
pazarlarda randımana, kaliteye yönelik, cinse yönelik de yönlendirici olmalıdır
ve bir gün değerli arkadaşlar şunu ümit ediyorum: Sayın Bakana teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanın anlattığı bütün bu sanal âlemden ben şunu anlıyorum ki
Sayın Başbakan “Yatıp kalkıp bu ülke size mi çalışacak?” derken bir şeyi itiraf
ediyordu sayın arkadaşlar. Neyi itiraf ediyordu? “Bugüne kadar hükûmetler yatmış kalkmış Türk çiftçisine bir şeyler
vermiş, ben vermeyeceğim.” diyordu. “Bu memleket yatıp kalkıp size mi
çalışacak?” demek, “Benden öncekiler sizin için çalışmış, ben çalışmayacağım.”
demekti. Sayın Bakan,
bugün, sanal âlemde Türk çiftçisine çok büyük desteklerin verildiğini söylüyor
ve demek ki Sayın Başbakana karşı geliyor. Yatıp kalkıp bu
memleket için çalışan çiftçiye verilen destekleri çok görülen çiftçi için tavır
almış görünüyor ama eğer bu tavrını devam ettirirse o sanal âlemden Sayın Bakan
uyandığında ya bir gün kendisi yapamadıklarını görür istifa eder ya da Sayın
Başbakan Sayın Bakanın istifasını alır çünkü Sayın Başbakan çiftçi için yatıp
kalkıp çalışmanın uygun olmadığını iddia etti Erzurum’da. Dolayısıyla, kıymetli
arkadaşlar, Türkiye’mizi bekleyen en büyük tehlike, maalesef… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uzunırmak, konuşmanızı tamamlayınız. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – …bu ekilemeyen araziler, işlenmeyen araziler, imkânsızlıklar, bizim
-en önemlisi- üretim kültürümüzü bitirmektedir. Kıymetli
arkadaşlar, bir kültürü oluşturmak, yıllara, bilgiye, tecrübeye, teknolojiye
dayalıdır. Dolayısıyla, bir kültür eğer yok olursa… Düşünün ki bir pamuk
üretimi, düşünün ki bir meyve üretimi, düşünün ki hayvansal üretim, bütün
bunlar, bilginin, yılların, tecrübenin, teknolojinin, bir birikimin sonunda
meydana gelir ve bugün, maalesef, Türk tarımında belli alanlarda üretimden
vazgeçilmektedir. Üretimi, üretim
kültürünü yok ettiğimizde, bu kültürü tekrar kazandırabilmek için ülke,
maalesef üretmeyen, başkalarının ürettiklerine muhtaç olan bir müstemleke
durumuna düşer. Hükûmetin dikkat etmesi gereken en
önemli konu budur. Kanunun hayırlı
olmasını diliyorum. Saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu ülkede gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1’inin -yasal olarak- çiftçiye
destek verilmesi yönünde yasa olmasına rağmen, Sayın Bakan çiftçiye 2009
bütçesinde sadece 5,5 milyar teşvik veriyor; 5,5 milyar. Sayın Bakan,
parayı pul ediyorsunuz, verdiğiniz sözü yerine getirmiyorsunuz, günlerce
insanları süründürüyorsunuz. Günlerce insanlar gidip çok zor koşullarda gübre,
mazot ve diğer ilaçlarını alıyor ama para pul oluyor. Yani peşin parayla… Bir
gübrede -mazotu demiyorum ama- diğer konularda koyduğu vade farkıyla altı ay
sonra, dokuz ay sonra, bir sene sonra köylünün eline para geçtiği zaman para
pul oluyor bir kere, teşvikleriniz yerine gitmiyor. Tabii siz Tarım
Bakanlığı olarak Türk çiftçisinin sahibi olmalısınız ama sahip çıkmıyorsunuz.
Örnek: Arkadaşlar, mazotun… Biliyorsunuz 60 dolara indi mazot, ham petrol. Bunu
da 7’yle çarparsanız -ton hesabı oluyor- bir şekilde İki: Hâlâ köylü,
sattığınız gübreden, mazottan, ilaçtan yüzde 18 KDV’yi şakır şakır ödüyorsa bu nasıl köylüye sahip çıkmaktır? Ha, eğer
bir şey yapacaksanız köylüden almadan, mazotundan KDV almadan, gübresinden KDV
almadan ve mazotunu, 67 kuruşa mal edilen bir mazotu, acaba hangi spot
piyasada… Arkadaşlar, bunu çok ciddi söylüyorum. Mazotun, şu günkü, varili 60
dolardan maliyetini hesaplayın: 7 ile çarpın 60 doları, tonu 420 dolar ediyor;
bunu da bugünkü kurla (1,600) çarparsanız tonu 6.700 dolar ediyor, litresi 67
kuruş. Acaba bunu, ithalatta EPDK, hangi ithalatçının elinde ne kadar mazot var
kontrol ediyor mu? Ben bunu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum, altını
çiziyorum -tabii, konumuz tarım- 67 kuruştur ithal maliyeti. Rafineri
maliyetini falan hesaplarsak neye geleceğini ve 3 liraya satıldığını
dikkatlerinize sunuyorum. Bu paralar kimin cebine gidiyor? Takdir sizin. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, eğer siz köylüye elektriği dünyanın en yüksek fiyatıyla
satarsanız, eğer siz köylünün diğer her şeyinden KDV alırsanız bu köylüye
destek mi oluyorsunuz? Bunu anlatmam mümkün değil. Değerli
milletvekilleri, şu anda elektrikle sulamadan dolayı, özellikle sulama
birliklerinin borçlarının haddi hesabı yok. Bu insanlar borçlarını ödeyemiyor.
Sayın Bakan, sulama birlikleri İçişleri Bakanlığına bağlı. Bu köylünün sahibi
sizsiniz. Yani sulayarak ürün elde ediyoruz. Acaba İçişleri Bakanlığı sulama birliklerine trafik kontrolü mü
yapıyor! Hakikaten, arkadaşlar, sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığına bağlı olması –ben,
bağışlayın, bilemiyorum- acaba niçin? Yani sulama birliğinin İçişleri
Bakanlığında acaba köylüye ne hizmet sunduğunu… İçişleri Bakanlığı, sadece
trafik kontrolü ve güvenlik kontrolü dışında, acaba köylüye trafik kontrolü mü
yapıyor, güvenlik kontrolü mü yapıyor! Sayın Bakan,
sulama birlikleri DSİ’nin teknik ekibinin kontrolü
altında olmazsa bu ülkede verimli sulama yapamayız, bu ülkede sulama
birliklerindeki insanları birbirine düşürürüz, bu ülkede sulama birlikleri ve
açılan kanallar yok olur gider; şu anda o vaziyette. DSİ’den
nasıl teslim alındıysa… Yirmi yılı, otuz yılı geçen kanallar artık yok olmuş
durumda. Köylünün parası yok ki elektrik borcunu ödeyemiyor. Değerli
milletvekilleri, Tarım Bakanlığı “Ben köylüye sahip çıkıyorum.” diyor ama kendi
sahip çıkması gereken bazı konularda “Sadece destek veririm.” diyor ama köylüye
esas vereceği desteği vermeyen, esas sahip çıkacağı konularda sahip çıkmayan
bir bakanlık. Tabii bir başka konu: “Fidan desteği vereceğim.” diyor. Söz
veriyorsun, “Fidan desteği vereceğim, fidan ekin.” diyorsun, ortada bir şey
yok. 2090 sayılı Kanun
-“tabii afet” diyorsun- Tabii Afet Kanunu’n var.
Demin arkadaşlarım söyledi, Silifke’de her yıl sel oluyor -aha burada, geçen
dönem ödenmemiş, yüzde 20’si ödenmiş- bugün yine Silifke’nin işte Bahçe,
Çeltikli, Sökün, Kurtuluş köylerini sel götürmüş. Bu insanlar ne yapacak? Geçen
seneki paraları alamamışlar ki… Değerli
arkadaşlarım, tabii, özelikle TARSİM konusunda da birkaç kelime etmek
istiyorum. Şimdi, eğer bir şeyi sigorta edeceksek o ürünü her şeyiyle sigorta
etmek zorundayız. Ürünü sigorta ediyoruz ama siz “Çiçek dönemini sigorta
etmem.” diyorsunuz veya bilmem ne dönemini... Yani, eğer bir ürün sigorta
kapsamına girecekse, bir ürün yarın hasar gördüğü zaman, yarın o üründe bir
zarar olduğu zaman bilmem ne dönemi, ne dönemi diye bir şey olmaz arkadaşlar.
Ürün üründür. Önemli olan, köylümüzün; önemli olan, çiftçimizin zarar görmemesi
değil mi? Ama hâlâ, arkadaşlar, TARSİM bazı ürünlerimizin sigortasında kendi
nasıl işine gelirse, nasıl yorumlarsa bu şekilde bir kloz,
yani sigorta klozları koyuyor; örneğin “Ben çiçek
dönemini sigorta etmem.” diyor. Arkadaşlar, ürün üründür yani ürün her şeyiyle
sigorta kapsamına girmelidir. Ben bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunmayı
görev biliyorum. Değerli
arkadaşlar, tarımsal kalkınma kooperatifleri çiftçinin önemli bir
birlikteliğidir. Ama maalesef Tarım Bakanlığı Türkiye'nin her yerinde
müracaatları değerlendirmiyor. Burada bazı iller korunmuş, kollanmıştır, il
ismi vermek istemiyorum ama bazı illerde ise bir tane, iki tane tarımsal
kalkınma kooperatifine izin verilmiştir. Bunu açık ve net söylüyorum. Değerli
arkadaşlarım, yine ülkede artık tütün üretiminden, tütüncüden, tütünden
bahsetmek mümkün değil, tarım, tütün… Ama maalesef biliyorsunuz Tekel yok oldu,
özelleştirildi. Tekele ait Bitlis, Malatya, Adana fabrikaları artık “elveda”
dedi; “elveda” dedirttiler. Oradaki insanları perişan ettiler. Kapandı bu
fabrikalar. “Kapanmayacak.” dediler ama kapattılar. Şimdi, sıra geldi,
arkadaşlar, Tokat fabrikasına… Uyarıyorum, bir yıl sonra Tokat fabrikasını da
çalıştırmayacaklar. Bir tek kalıyor Samsun. Belli bir süre Samsun fabrikasında
düşük bir üretim yapıp Türkiye’den tütün alımını yok edecekler arkadaşlar. Yani
artık Türk tütünü kullanılmayacak. Zaten çoğu ilde tütün ekimini, tütün alım
merkezlerini kapattılar. Örneğin Malatya’da yok olduğu gibi Adıyaman’da tütün
ekimi var, çok zor koşullarda artık, Adıyamanlı tütün eken kardeşlerim diğer
şehirlerde, belli yerlerde o ürünlerini satmaya çalışıyorlar çünkü Tekel almıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hakeza pancar… Yok pahasına,
sırf -karınları doymuyor- aç kalmamak için, alışkanlık nedeniyle pancar ekiyor
insanlar ve artık pancar ekimi de yok oldu. Bu insanlarımız ilelebet aç kalmak
zorunda kalıyorlar. Değerli
arkadaşlar, Tarım Bakanlığı önce versin, köylüye inansın, köylünün
kullandığının KDV’sini köylüden hesap sorsun, alsın ama hiçbir şekilde, hiçbir
şey vermeden köylünün parasını altı ay,
yedi ay, sekiz ay, diğer tüm bu teşvikleri sonra vererek köylüyü
tefeciye mahkûm etmesin. 1 liralık malı köylümüz 2 liraya alıyor çünkü
biliyorlar ki köylü ödeyemeyecek. Köylüyü yok etmeyin, önce parasını verin, sonra
hesabını sorun. Köylüyü tefeciye mahkûm etmeyin. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu. Başka söz talebi
yok. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
devlet memurlarına ödenecek zam ve hizmetler kapsamında 2006/10344 sayılı
Karar’da teknik hizmet sınıfı kariyerine sahip iken genel idari hizmetlerde
görev yapan Bakanlık personeli diğer elemanlara göre daha düşük maaş almaktaydı.
Biz bu hatanın düzeltilmesini beklerken 16/8/2008
tarihinde yayınlanan ek ödeme kararnamesinde hata daha da büyütülmüş,
mühendislere 264 YTL artış sağlanırken, mühendis kökenli şube müdürlerine 123
YTL artış yapılmıştır. Böylece uğranılan kayıp 400 YTL’ye
ulaşmıştır. Bakanlıktan gelen birisi olarak bu duruma çözüm bulmak için bir
çalışma yaptınız mı? Bu durumdaki personele bir müjde verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Sayın Özkan… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan,
tarım kredi kooperatifleri, bu yıl ürünlerinin para etmeyişi nedeniyle
borçlarını zamanında ödeyemeyen kaç çiftçiyi ülke genelinde icra takibine
almıştır? Tarım kredi borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçilerimize kısa
zamanda bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 1989 yılında GAP master planı hazırlanırken, tarım, sanayi, ulaştırma,
eğitim, sağlık, kırsal kesim altyapı yaptırımlarını da içeren bir GAP entegre planıydı ancak görüyoruz ki son zamanlarda farklı
bir uygulama var. Örneğin, Çevre ve Orman Bakanlığının, bütçesinde, keklik ve
sülün beslediğini gördük. Turizm Bakanlığı kanalizasyon yapımından bahsediyor.
GAP sulama işine bakıyoruz, Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren bakıyor da neden Çevre ve Orman Bakanı veya Tarım
veya Orman Bakanı bakmıyor? Doğrusu, böyle bir karmaşa var. Yani GAP’ın patronu
kim? Aslında bu sorunun yanıtını arıyorum ben. Bunu sorduğumda, Çevre Bakanımız
demişti ki: “Doğal hayvanlardır keklik ve sülün.” Turizm Bakanı demişti ki:
“Turizm bölgesinin kanalizasyonudur, bakıyorum.” Sayın Ekren’e
sorduğumda, “GAP’ın patronu benim.” dedi. Şimdi Tarım ve Orman Bakanımız
burada. Tarım teşvikleri GAP açısından önemli. Bir karmaşa var. Patronu kim
GAP’ın? BAŞKAN – Tarım ve
Orman değil de Tarım ve Köyişleri Bakanı. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet, Tarım ve Köyişleri Bakanı. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
daha önceki sorumda -cevaplama süreniz dolduğu için- ikinci aşamada Kırsal
Kalkınma Destekleme Programı kapsamına kaç ilin dâhil edileceğini ve
Kütahya’nın durumunu sormuştum. Bunu tekrarlıyorum, cevabı alırsam memnun
olurum. Ayrıca, bu
kapsamda destekleme politikalarınız nasıl olacak? Hangi alanlarda öncelikle
destekleme yapılacaktır? İkinci bir sorum
da: Bu maddeyle, bazı kadrolara atanacak personelde İngilizce, Almanca ve
Fransızca dillerinde yapılan KPDS puanı şartları getirilmektedir. Daha önce
yapılan personel alımlarında bu şartları sağlayan kaç kişi başvurmuş ve kaç
kişi alınmıştır? Kaç adet kadro boştur? Bu dillerin dışında, Avrupa Birliği
ülkelerinde kullanılan KPDS kapsamındaki diğer yabancı diller niye
değerlendirme kapsamına alınmamıştır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Ertemür… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
pamuk üreticimiz çok zor durumda. Girdi maliyetlerinin hızla artması ve ürün
fiyatlarının son üç yıldan beri aynı kalması nedeniyle çiftçimiz pamuk
üretiminden hızla kaçmaktadır. Stratejik önemi olan pamuk üretiminin
artırılması için Bakanlığımızın çalışmaları nelerdir? Pamuk destekleme
primlerini artırmayı düşünüyor musunuz? Düşünülen destekleme miktarı ne
kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertemür. Sayın Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Başkanım teşekkür ediyorum. Ben de Sayın
Bakana, 2008 yılına ait süt ve hayvancılık desteklemeleriyle ilgili bir soru
yöneltmek istiyorum. Bu yıla ait olan bu desteklemeler niye ödenmedi? Ne zaman
ve nasıl ödenecek? Bu konuda Sayın Bakandan bilgi istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek. Son olarak Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Doğu ve
Güneydoğu’da yapılan yatırımların Türkiye toplamındaki payının yüzde 4,4
olduğunu, aynı dönem, İstanbul’un tek başına yüzde 25 dolayında bir pay almış
olduğunu hep birlikte görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yirmi
bir ilin toplam teşvik yatırımı Bursa’nın tek başına aldığı bir pay. Bu büyük bir adaletsizlik. Bu adaletsizliği nasıl
gidereceksiniz? Bu bir. İkincisi,
özellikle, tütün ve pancar üreticileriyle ilgili… Muş, Ağrı ve Erciş’te hem
pancar hem de tütünle ilgili… Bölgenin en yoksul illeri olmasına rağmen,
buradaki fabrikaların da özelleştirilme süreci başladı ve orada pancar
yasaklanıyor, tütün yasaklanıyor. Alternatif tarım dedikleri şey nedir? Bugüne
kadar tanıklık etmedik, görmedik. Acaba Sayın Bakan bu konuda bizi bilgilendirir
mi? Son bir sorum da,
biraz önce sormuştum, ama Sayın Bakanım olmadığı için tekrar yineleyeyim… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Paksoy, bu personelin, özellikle idarecilik yapan mühendis
kökenli personelin durumlarıyla ilgili bir şey yapılıp yapılmadığını sordu.
Tabii, bildiğiniz gibi geçtiğimiz aylarda Türkiye’deki birçok bakanlıktaki,
sadece Tarım Bakanlığında değil, teknik elemanların, diğer sınıflarda çalışan
kamu çalışanlarının durumlarında bir iyileştirme sağlandı; veteriner hekimler
de, ziraat mühendisleri de bundan önemli miktarda istifade etti. Tabii, genel
idare hizmetlerinde olanların bazıları eğer mühendis ise bir dezavantaja sahip,
bunda bir eksiklik var. Bunu biz de biliyoruz ve bunun giderilmesi yönünde de
şu anda ikinci bir çalışma yapılıyor onların mağduriyetinin önüne geçilmesi
yönünde. Sayın Özkan’ın
tarım kredi kooperatifleriyle ilgili sorduğu soru var “Bu yıl kaç çiftçiye icra
takibi yapmıştır?” şeklinde. Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, çiftçilerin borçlarının ertelenmesi veya ertelendikten sonra
yapılandırılmasıyla ilgili bugüne kadar birkaç düzenleme yapıldı Hükûmetimiz döneminde. İlki 2003 tarihinde yapıldı ve
Türkiye’deki 750 bin civarında çiftçiyi ilgilendiriyordu. Müteselsil kefaletten
dolayı bir düzenleme yapıldı, artı, 2,7 milyar YTL tutarındaki borcun 1,5
milyar YTL’si silindi, geri kalanı, 1,2’si yeniden
yapılandırıldı. Bunlar büyük ölçüde çiftçiler tarafından da olumlu karşılandı
ve ödemeler yapıldı. Nitekim, mesela, tarım kredi
kooperatiflerinin daha önce yüzde 38 civarında olan kredilerinin geriye dönüş
oranı, tahsilat oranı şu anda yüzde 97,4’e çıktı. Dolayısıyla
bu çok önemli. Yüzde 38’den yüzde 97,4’e çıktı tarım kredi
kooperatiflerinin tahsilat oranı. Yani verdiği borcun,
kredinin geriye tahsilatı. Yani ödeme gücünü
gösteriyor. Çiftçiler aldıkları kredileri yüzde 97,4 oranında ödüyor. Şimdi, bakın,
borcunu ödeyemeyen ortakların, borçlarının yüzde 20’sini peşin ödemeleri
şartıyla, kalan borçları on iki aya kadar taksitlendiriliyor ve eğer bütün bu
yapılanlara rağmen… Yani yapılandırılıyor, takside bağlanıyor. Takdir edersiniz
ki her halükârda ödemeyen, ödemek istemeyen bir başka deyişle veya ödemeyen
-bir şekilde- veya çok özel sebeplerle bu durumla karşı karşıya kalanlar
olabiliyor. Bunlarla ilgili olarak da tabii ki yasal takibat neyse yapılıyor.
Bunun tabii, detay bilgilerinin incelenmesi gerekiyor. Ona ait detay bilgileri
biz bilahare sizlere yazılı olarak vereceğiz. Sayın Kaplan’ın
sorusu: “89 yılında GAP entegre planı olarak yapıldı.
GAP’ın patronu kim?” şeklinde, daha çok işte “Orman Bakanlığı sülün alıyor,
besliyor.” şeklinde birtakım değerlendirmeleri oldu. Şimdi
GAP’ı yöneten GAP Yüksek Kurulu. Bir GAP Kalkınma İdaresi var. GAP
Kalkınma İdaresinin merkezi Ankara’da -ki, şimdi Şanlıurfa’ya yani GAP
bölgesine taşınıyor Ankara’dan- ve bunun faaliyetlerini, GAP entegre
projesini yürüten bir GAP Yüksek Kurulu var. O Yüksek Kurulun Başkanı Devlet
Bakanı Başbakan Yardımcısı, aynı zamanda GAP İdaresinden sorumlu. Ama o Kurulun
üyeleri var. Bunlardan birisi de Tarım ve Köyişleri
Bakanı, GAP Yüksek Kurulu üyesi. Bayındırlık Bakanı ve Çevre Orman Bakanı çünkü
Devlet Su İşlerinin oraya bağlı olması hasebiyle. Bir de orada yine
her sektörün temsilcisinin yer aldığı bir kurul. Onlar tarafından yani bu kurul
tarafından bununla ilgili… BAŞKAN – Sayın
Bakan, süremiz doldu, sürelere riayet edelim. Artık yazılı cevap verirsiniz. Teşekkür
ediyorum. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Peki, teşekkür ediyorum, sağ
olun. BAŞKAN – Madde
üzerinde iki adet
önerge vardır, önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci
maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin,
ikinci fıkrası ile sekizinci fıkrasında geçen "uzman" ibaresinden
sonra gelmek üzere "mütercim" ibaresinin eklenmesini, birinci, üçüncü
ve dördüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve beşinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Sadullah Ergin K.
Kemal Anadol Oktay
Vural Hatay İzmir İzmir Akif
Gülle Cafer
Tatlıbal Amasya Kahramanmaraş "(1) Kurumda
hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle
yürütülür. Kurum personeli, sosyal güvenlik yönünden 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümlerine tabidir." "(3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı
alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam
edilecekler için ziraat, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre, inşaat,
jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik, elektrik ve elektronik, elektronik,
elektronik ve haberleşme, makine, maden, metalürji, balıkçılık teknolojisi,
metalürji ve malzeme, jeodezi ve fotogrametri
mühendislikleri, mimarlık, peyzaj mimarlığı, biyoloji, kimya, kamu yönetimi,
siyaset bilimi ve kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler,
iktisat, ekonomi, ekonometri, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma
ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik, halkla
ilişkiler ve tanıtım, sosyoloji programlarında ve hukuk, veterinerlik
fakültelerinde, mütercim pozisyonlarında istihdam edilecekler için mütercim
tercümanlık programında, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında
istihdam edilecekler için hukuk fakültesinde veya bunlara denkliği
Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarında
en az lisans düzeyinde eğitim görmüş olmak ve Kurumun faaliyet alanı veya
istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgari; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıl, il koordinatörü için altı
yıl, denetçiler için üç yıl iş tecrübesine sahip olmak şartları aranır." "(4) Merkez teşkilatında; Başkan, genel koordinatör, birinci
hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam
edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgari (C), mütercim
pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il
koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgari
(D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği
kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları
zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının
karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010
tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu
fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri
yenilenmez." "Bu şekilde
geçen hizmet süreleri, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ek
göstergelerinin tespitinde dikkate alınır. 5510 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı iken bu şekilde
istihdam edilmeye başlayanlar, ilgileri devam eden asıl kadroları esas alınarak
bu görevleri sırasında da aynı kapsamda sigortalı kabul edilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında asli kadrosu itibarıyla makam
tazminatı ödenmesi gereken görevlerde bulunmakta iken bu fıkra çerçevesinde
Kurumda Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman
ve denetçi olarak sözleşmeli istihdam edilmeye başlayan ve 5510 sayılı Kanunun
geçici 4 üncü maddesi kapsamında bulunanların, bu görevlerde geçen süreleri
makam tazminatı veya buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenmesi
gereken süre olarak değerlendirilir." BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
229 sıra sayılı kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 5648 sayılı kanunun 14. maddesinin
3. fıkrasına “sosyoloji” ibaresinden sonra gelmek üzere “coğrafya” ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde de sayılan
bilim dalları ile özellikle kırsal kesimin bazı problemlerinin çözülmesi söz
konusu olmayabilir. Mesela, küresel ısınma, günümüz dünyasının ciddi
problemlerinden birisidir. Buna bağlı olarak dalga aşındırması ve akarsu
yatağına yakın alanlarda meydana gelecek tahribatla ilgili ihtilaflarda çözüm
üretilmesi, 3. maddede sayılan bilim dallarından ziyade coğrafya ve coğrafyanın
bir alt bilim dalı olan jeomorfoloji biliminin çalışma alanı içerisine
girmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci
maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin,
ikinci fıkrası ile sekizinci fıkrasında geçen "uzman" ibaresinden
sonra gelmek üzere "mütercim" ibaresinin eklenmesini, birinci, üçüncü
ve dördüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve beşinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Sadullah Ergin (Hatay) ve arkadaşları “(1) Kurumda
hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle
yürütülür. Kurum personeli, sosyal güvenlik yönünden 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümlerine tabidir." "(3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı
alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam
edilecekler için ziraat, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre, inşaat,
jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik, elektrik ve elektronik, elektronik,
elektronik ve haberleşme, makine, maden, metalürji, balıkçılık teknolojisi,
metalürji ve malzeme, jeodezi ve fotogrametri
mühendislikleri, mimarlık, peyzaj mimarlığı, biyoloji, kimya, kamu yönetimi,
siyaset bilimi ve kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler,
iktisat, ekonomi, ekonometri, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma
ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik, halkla
ilişkiler ve tanıtım, sosyoloji programlarında ve hukuk, veterinerlik
fakültelerinde, mütercim pozisyonlarında istihdam edilecekler için mütercim
tercümanlık programında, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında
istihdam edilecekler için hukuk fakültesinde veya bunlara denkliği
Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarında
en az lisans düzeyinde eğitim görmüş olmak ve Kurumun faaliyet alanı veya
istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgarî; Başkan, genel koordinatör,
koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıl, il koordinatörü için altı
yıl, denetçiler için üç yıl iş tecrübesine sahip olmak şartları aranır." "(4) Merkez teşkilâtında; Başkan, genel koordinatör, birinci
hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam
edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgarî (C), mütercim
pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il
koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgarî
(D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği
kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları
zorunludur. Kurumun nitelikli personel
ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010 tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı
aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini
ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri yenilenmez." "Bu şekilde
geçen hizmet süreleri, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ek
göstergelerinin tespitinde dikkate alınır. 5510 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı iken bu şekilde
istihdam edilmeye başlayanlar, ilgileri devam eden asıl kadroları esas alınarak
bu görevleri sırasında da aynı kapsamda sigortalı kabul edilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında asli kadrosu itibarıyla makam
tazminatı ödenmesi gereken görevlerde bulunmakta iken bu fıkra çerçevesinde
Kurumda Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman
ve denetçi olarak sözleşmeli istihdam edilmeye başlayan ve 5510 sayılı Kanunun
geçici 4 üncü maddesi kapsamında bulunanların, bu görevlerde geçen süreleri
makam tazminatı veya buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenmesi
gereken süre olarak değerlendirilir." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Ergin… SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: 17/07/1964 tarihli ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa getirilen değişiklik nedeniyle Kurum
personelinin sosyal haklar yönünden tabi olacağı Kanunun adının değiştirilmesi
ihtiyacı duyulmuştur. Ayrıca, kamu tüzel kişiliğine ve ayrıcalıklı kamu gücüne
sahip olan Kurumun personeli ile yapılacak sözleşme idari hizmet sözleşmesi
niteliğindedir. Bu nedenle bu sözleşmeler ile ilgili çıkabilecek ihtilafların
çözüm yerinin idari mahkemeler olması gerekmektedir. Kurumda çalışması
öngörülen mütercimlerin atama usulüne ve ücretlerine ilişkin düzenleme ilgili
fıkrada yer almamaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi amacıyla ikinci ve
sekizinci fıkralara "mütercim" ibaresinin eklenmesi uygun olacaktır.
Bunun dışında mevcut madde metninde yer alan bazı lisans programlarının
adlarının üniversiteler bazında farklılık göstermesi nedeni ile madde metninde
bazı düzenlemeler yapma gereği doğmuştur. Ayrıca eklenmesi önerilen lisans
programları mezunlarına kurumun faaliyetlerinde ihtiyaç duyulacağı da
anlaşılmıştır. İllerde ve merkez teşkilatında kanunda tanımlanmış düzeyde
yabancı dil bilen nitelikli personel temininde güçlük çekildiğinden ve
akreditasyon çalışmalarının bir an önce tamamlanabilmesi için istihdamın
ivedilikle tamamlanması gerekli olduğundan madde metninin teklif edilen şekilde
düzenlenmesi uygun görülmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Gürol Ergin. Sayın Ergin,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere yürürlük maddesinde söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi,
değerli milletvekillerini ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, biraz önce bu kürsüye çıkan AKP sözcüsü şunu söyledi; dedi ki:
“Muhalefet milletvekilleri biraz da Tarım Bakanlığının yaptığı iyi şeyler
hakkında vicdanları ölçüsünde konuşsunlar.” Ben kendi adıma bir vicdan sahibi
insan olarak, Türk çiftçisinin bugün yerlerde süründüğü durumu görerek, hangi
vicdan ölçüsüyle kalkıp da Hükûmet ve Tarım Bakanlığı
iyi şeyler yapıyor diyebilirim? Ve siz, vicdan sahibi
insanlar olarak, Türkiye’de bugün altı yıl öncesine göre 1 milyon hektar alanda
buğday artık üretilmiyorsa, 300 bin hektar alandan pamuk üretimi çekilmişse ve
siz Bakanlık olarak, yaptığınız ihalelerde alacak sağlıklı hayvan bulamadığınız
için on dört ihaleniz boş geçmişse ve daha yeni süt üreticisinin sütünde yüzde
10 fiyat düşüklüğü olduğu hâlde Bakanlıkta yapılan toplantıda bu konuda olumlu
olacak hiçbir çaba göstermemişseniz, vicdanınıza danışarak nasıl diyebilirsiniz
ki Türkiye’de çiftçinin durumu iyidir, Tarım Bakanlığı iyi şeyler yapmıştır? Mümkün
müdür arkadaşlar? Hiçbir vicdan sahibi Türk evladı kalkıp da buradan “Altı yıl
öncesine göre Türk çiftçisinin durumu daha iyiye gitmiştir.” diyemez. Diyemez!
Mümkün değildir arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için “vicdan”
sözünü kullananların sözün kendilerine döneceğini bilerek dikkatli olmaları
gerekir. Bunlar ağır ifadelerdir. Şimdi, Sayın
Bakana geliyorum. Sayın Bakan, sorulan bir soru üzerine “Yanlış söylüyorsunuz.”
dedi soru sahibine, “Hiçbir yaş meyve, sebze geri gelmemiştir.” Doğrudur. Ama
Sayın Bakan, Bakanlığın yanlışları yüzünden Rusya’yla üç yıl önce yaşadığımız
krizi bu yıl yeniden yaşadık mı yaşamadık mı? Bu, sizin Bakanlık olarak
hatanızdan kaynaklanmadı mı? Haziran ayında Rusya’yla ortaya çıkan durumu
görmezden gelmemiz mümkün mü? Ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi Almanya’da
Baden-Württemberg eyaleti Tarım Bakanı Peter Hauk kalkıp da “Yalnız
Almanya’ya değil bütün Avrupa Birliğine Türkiye’den armut girmemesi için çaba
göstermeliyiz. Çünkü bu armutlarda bizim yasakladığımız ilaçlar olması gereken
miktarın 6 katından fazla var.” dediyse şimdi siz nasıl kalkarsınız da bize
“Ürün dönmedi.” dersiniz? Eğer ürün dönmediyse doğrudur. Ama ürün gidemiyorsa
ne yapacağız? Ürünü ithal etmiyorlarsa ne yapacağız? Bakın, sırf bu yüzden,
ürün ithalatı varken, Mersin’de 1 lira 20 kuruşa satılan limon bugün 50 kuruşa
satılamıyor arkadaşlar, alıcısı yok. Portakal 30 kuruştan müşteri bulamıyor,
mandalina 35 kuruştan müşteri bulamıyor, greyfurt 40 kuruştan müşteri
bulamıyor. İşte bütün bu olayların müsebbibi Tarım Bakanlığının zirai mücadele
konusundaki aymaz tutumlarıdır. Bunları söylememiz gerekiyor. Ben şimdi, bir
Bakanlık uygulamasına da bir ziraat mühendisi olarak girmek istiyorum, bir
büyük ayıp olayı ortaya koymak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun ve Ziraat
Mühendislerinin Görev ve Yetkilerine İlişkin Tüzük hükümleri “Bitki koruma
hizmetlerini herhangi bir ilave sınırlamaya tabi olmaksızın yerine
getirebilirler.” diyor. Bizim tüzüğümüz, ziraat mühendislerinin tüzüğü “Bütün
zirai mücadele hizmetlerini ziraat mühendisleri yapar.” diyor. Bunu ziraat
mühendislerine hem görev hem yetki olarak veriyor. Bakınız, şimdi,
Bakanlık, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun 38’inci maddesinin
Bakanlığa verdiği bir yetkiyi ziraat mühendislerinin hak ve yetkilerini
kısıtlamak amacıyla kullanmaya kalkıyor. Değerli arkadaşlarım,
Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü şöyle bir uygulama yapıyor, diyor ki: “Ziraat
mühendisleri içerisinden bayilik yapmak isteyenlere sınav açacağım, bu sınavı
kazanan bayilik yapacak.” Ama bununla yetinmiyor, o sınava ziraat mühendisi
olmayanları da sokuyor. Eğer Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bu düşüncesinde
içtenlikliyse, veteriner hekimleri de veteriner sağlık teknisyenleriyle
birlikte sınava sokması gerekmiyor mu? Böyle bir sınav var mı? Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de doktor, diş hekimi, eczacı ya da veterinerler bir iş
yeri açabilmek için herhangi bir sınava mı giriyorlar ki, siz iş yeri açacak
ziraat mühendisine böyle bir sınav yükümlülüğü getiriyorsunuz? Buna hakkınız
var mı? Hakkınız yok, hukukunuz yok! Böyle bir hukuksuzluk olamaz değerli
arkadaşlarım. Bakınız, bu
yapılan işlem hukuka ve bilime aykırıdır ama bu işlemi yapan Bakanlık sektörün
şu durumlarını da dikkate almak zorundadır: Hâlen Avrupa Birliğinde yasaklanmış
100’ün üzerinde zirai mücadele ilacının aktif maddesi Türkiye’de ruhsatlı
olarak satılmaktadır. Bunlardan 70 kadarını bu ocak ayından itibaren Tarım
Bakanlığı ruhsat olayının dışında tutacak, bunu biliyorum ama,
siz bugün o zehir saçan ilaçları bu ülkede kullandırıyorsunuz. Avrupa Birliği
kullandırmıyor. Zirai Mücadele Teknik
Talimatı’nı yıllardır güncellemiyorsunuz. Mevcut olan zirai mücadele bayileri
arasında yalnız ilkokul mezunları değil, okuryazarlar da var. Siz ziraat
mühendislerinin elinden bu hakkı almak istiyorsunuz. İhracata giden
ürünlerde neler yaşandığını biraz önce öz olarak söylemeye çalıştım. Değerli
arkadaşlarım, bizim yaş meyve sebzenin yüzde 5’ini biz ihraç ediyoruz. Eğer bu
konuda bu sıkıntılar devam ederse Türkiye’de domates üreticileri de narenciye
üreticileri de bugün olduğundan daha büyük sıkıntılar içerisine gireceklerdir. Değerli
arkadaşlarım, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen bu hukuka
aykırı Bitki Koruma Ürünleri Bayi ve Toptancılık Sınavı’na 1.974’ü ziraat
mühendisi, 345’i tekniker ve teknisyen olmak üzere 2.319 kişi girmiştir.
Başarılı olmak için 80 puan istenmektedir. Ben bir üniversite hocasıyım.
Üniversitede doçentlik sınavında bile yabancı dilden istenen puan 65’tir
arkadaşlar. Siz kalkıyorsunuz, bayi dükkânı açacak insandan 80 puan
istiyorsunuz. Bunun bir tek adı vardır: O insanlara o görevi yaptırmamak.
Sonuçta ne oluyor? 2.319 kişiden “Kazandı” dediğinizin sayısı yalnızca 26, yani
yüzde 1,12! Bu bir skandal olaydır değerli arkadaşlarım. Ancak bu benim
meslektaşlarımın bilgisizliği sonucu ortaya çıkan bir skandal değil, Tarım
Bakanlığının ve Koruma-Kontrol Genel Müdürlüğünün ziraat mühendisliği meslek
üyelerinin hak ve yetkilerine karşı hukuk dışı saldırısının sonucudur. Değerli
arkadaşlarım, şu anda 5.758 zirai mücadele ilaç bayisi Türkiye’de görev
yapıyor. Bunun 1.164’ü
ziraat teknikeri ve ziraat teknisyeni, 502’si de asla tarım mesleğiyle hiç
ilgisi olmayan, hatta bir kısmı yalnız okuryazar olan insanlardır ama maalesef
Bakanlık bu durumda ziraat mühendislerini sınava çekmek gibi bir gayretkeşlik
içerisine düşmüştür. Bunu meslektaşlarım adına, hukuk adına şiddetle kınıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin. Başka söz talebi
yoktur. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Öztürk… Yok. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana
sormak istediğim: Bir küresel kriz yaşanıyor ve bunun dalgalarının Türkiye’ye
vurabileceği ve sektörler olarak da tedbir almamız gerektiği konuşuluyor. Tarım
sektörüyle ilgili küresel krize karşı Bakanlığın bir hazırlığı var mı? Birinci sorum bu. İkinci sorum:
Göreve geldiklerinde Türkiye’de ekilen arazi miktarı neydi? Bugün çiftçinin
gübre ve imkânsızlıklardan dolayı ekemediği ve ekilebilen alan miktarı nedir?
Bunları öğrenmek istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Adana bölgesinde geçen hafta sonu bol miktarda yağış meydana geldi. Tabii,
kuraklık açısından bakacak olursak, ülkemiz açısından faydalı bir şey, ancak
bilindiği gibi bölgede buğday ekimi devam ediyor, henüz çimlenmemiş, yani
toprak üstüne çıkmamış buğdaylar, toprak altında tohum olarak kalan buğdaylar
bu yağıştan aşırı derecede zarar gördü, nişe oldu ve büyük ihtimalle de
çimlenmeyecek. Şimdi, bir de
özellikle Mercin Çayı üzerinde bulunan Altıgöz, Bekirli ve Dağıstan köylerinde sel baskını meydana
geldi. Yine İmran köyünde dağdan inen sulardan sel baskını meydana geldi, hem
köy halkı, evler hem de tarlalar müthiş zarar gördü. Tarım ilçe müdürlüğü
nezdinde burada bir zarar ziyan tespiti yaptırıp, bu insanlarımıza,
köylülerimize herhangi bir destekte bulunmayı düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Özkan… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
süt fiyatları geçtiğimiz günlerde 60 ile 100 kuruş civarında ülke genelinde
geri çekilmiştir. Tüm girdilerin yani samanın, yemin, ilacın arttığı bir
dönemde üreticilerin hayvancılığı bırakmaması, sağmal ineklerin kesime
gitmemesi için sütte verdiğiniz 40 kuruşluk desteği en az 100 kuruş civarına çıkarmayı
düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
geçmiş yıllarda pancar kotalarının artırılmasıyla ilgili talepler gelmekteydi.
Bugün ise kotalar yarı yarıya azalmasına rağmen girdilerdeki aşırı fiyat
artışları ve sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarını ödeyememesi nedeniyle
pancarını sulayamamış, rekolte düşmüş, yeterli ürün
teslim edemedikleri için de ceza ödemeyle karşı karşıya kalmıştır. Bu zor
durumdaki pancar üreticileri için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Asil. Sayın Ertemür… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında verilen yüzde
50 hibe desteğinden yararlanma kriterleri nelerdir? Bu
destek kimlere verilmektedir? 2008 yılında Denizli ilinde Kırsal Kalkınma
Programı kapsamında yüzde 50 hibe desteğinden kaç çiftçimiz yararlanmıştır?
Toplam değeri ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Demirtaş… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Bakanım, şu
an Bakanlığınıza bağlı kurumlarda kaç ton kırmızı mercimek vardır? Piyasadaki
mercimek de dâhil, devletin elindeki mercimeğin tamamı tohumluk olarak
kullanılsa bile bu yeterli midir? Kuraklık nedeniyle Kanada’dan ithal ederek
asıl değeri 400 dolar olmasına rağmen 1.400 dolara alım yaptığımız mercimek
tohumluk için uygun mudur? Bunların genetik yapılarıyla oynandığı için
ekilemediği doğru mudur? Önümüzdeki kırk beş gün içinde mercimek ekimi
yapılamazsa uzun yıllar artık Türkiye’de yerli mercimek olmayacak, olamayacak.
Bu noktada, mercimek ekecek olan çiftçiye acil kredi vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanım,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Uzunırmak’ın “Küresel krizle ilgili tedbirleriniz var mı?”
şeklinde bir sorusu oldu. Tabii, küresel krizle ilgili Tarım
Bakanlığı olarak tarımsal üretimin artırılması yönünde bizim bir dizi
tedbirimiz var çünkü hem gördüğümüz, şu anda yaptığımız analizler hem dünyadaki
gelişmeler tarım ve gıda sektörünün temel bir ihtiyaç sektörü olması hasebiyle
dünyadaki talep daralmasında bunun en son zarar görecek sektör olduğu yönünde
çünkü insanlar en son gıdadan, en son boğazlarından keserler. Yani bir
lüks tüketim malzemesi değil, bir lüks hizmet değil. Yani insanlar belki lüks
tüketimlerinden kısar ama gıdadan kısmaz. O nedenle, tarım sektörünün bu
avantajını, bu imkânını dikkate aldığımız takdirde, aksine tarımda bir büyüme
bekliyoruz, bir genişleme bekliyoruz çünkü dünyadaki gelişmeler de zaten bu
yöndedir. Türkiye’de de son aylarda tarımsal yatırım yapma arzusu ile bize çok
sayıda müracaat var. Gerek Türkiye içerisinde sanayicilerin ve çeşitli
sektörlerde hizmet veren sektör mensuplarının gerekse uluslararası
yatırımcıların, Türkiye’de gerek özel sektörle gerek kamuyla müşterek yatırım
yapma başvuruları var ve onlar değerlendiriliyor. Bu çerçevede geçtiğimiz
haftalarda Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde Bahreyn’den bir grubun Türkiye
ile 3 milyar dolarlık -tarım ve hayvancılıkta daha çok kullanılmak üzere- bir
yatırım yapma ile ilgili bir iyi niyet protokolü imzalandı. Dolayısıyla, biz
bir yandan kuraklıktan daha az etkilenmek için sulama yatırımlarının
geliştirilmesi, öte yandan kuraklığa dayanıklı tohumların geliştirilmesi,
eğitim ve yayın faaliyetlerinin bu çerçevede sağlanması, bazı ürünlerin, mesela
bu sene zarar gören kırmızı mercimek gibi, bakliyat gibi, bunlara ilave destek
verilmesiyle ilgili bir dizi tedbir aldık. Mesela bu sene biz ilk defa
tarihinde Bakanlığın kırmızı mercimeği, nohudu, fasulyeyi de destekleme
kapsamına aldık ve kilogram başına 10 yeni kuruş prim ödemesi getirdik.
Mercimek tohumluğu için elimizde 3.210 ton TİGEM’in
bir mercimeği var tohumluk ihtiyacını karşılamak için. Biz TİGEM’i
özellikle bu iş için görevlendirdik çünkü bu sene Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki şiddetli kuraklık sebebiyle kırmızı mercimek ekim alanlarında,
daha doğrusu oradaki üretimde bir azalma meydana geldi. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yeşili yok mu mercimeğin? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Önümüzdeki yılın olumsuz
etkilenmemesi için de piyasadan tohumluk toplandı ve bu, tohumluk hâle
getirilip uygun fiyatla TİGEM tarafından satılıyor. Şimdi, ithal
edilen kırmızı mercimek, yemeklik, sofralıktır. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakan, yeşile gel, yeşile! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dolayısıyla, bu tohumluk
amacıyla kullanılmak için getirilmemiştir ve o da tohumluk olarak
kullanılmamaktadır özellikle. Şu anda da elimizde tüketim için de ayrıca 43.130
ton bir stok var kırmızı mercimekte ki bizim ihtiyacımızı giderecek şekilde
yani herhangi bir sıkıntı biz beklemiyoruz. Çünkü, bu
sene, evet bir daralma meydana geldi kuraklık sebebiyle ama bu tedbiri bu
şekilde alındı. Ekilen alanla
ilgili, “Araziler küçüldü.” şeklinde, Sayın Uzunırmak’ın
bir sorusu. Şimdi, 2000 yılında 26 milyon 376 bin hektar alanda bir ekim söz
konusu iken 2006 yılında bu 25 milyon 879 bin hektar alana düştü. Bunun sebebi
şu: Arazilerde aslında iddia edildiği gibi tarımdan bir çıkış söz konusu değil
çünkü aksine tarımda verimlilik arttı. Bunu ısrarla, iddiayla söylüyoruz.
Ancak, problem şu: Araziler miras yoluyla aşırı derecede küçülüp bölündüğünden
dolayı tarım dışına çıktı ve bundan dolayı bu daralma, bu küçülme meydana
geldi. Bizim burada yapmamız gereken şey de miras yoluyla tarım arazilerinin
bölünmesinin önüne kalıcı bir tedbirle çıkmaktır. Bununla ilgili de biz yasa
teklifi hazırladık, taslak Başbakanlığa sunuldu. Şimdi, ben,
izninizle bir hususu ifade etmek istiyorum. BAŞKAN –
Tamamlayın Sayın Bakanım lütfen. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Birçok değerli
milletvekilimizin ben görüşlerine saygı duyuyorum, muhalefet yapabilirler,
muhalif olarak konuşabilirler, meselenin, bardağın boş tarafını görebilirler.
Bunda hiç benim karşı çıkacağım bir nokta olmaz. Onu yüce milletimiz kendisi
takdir eder. Ancak tarım
sektörünün öldüğü, bittiği, geriye gittiği, üretimin düştüğü eğer genellenirse,
bu doğru değildir. Şimdi, ürünler arasında kârlılık durumuna göre, arza göre,
talebe göre değişme meydana geliyor. Bu normaldir. Ben size şimdi şu rakamları
söyleyeceğim, değerli milletvekillerim lütfen bunu iyi dinlesinler. Eğer
tarımda bir küçülme, bir azalma meydana geldiyse 2002-2008 arasında şimdi
söyleyeceğim ürünlerdeki bu artışı neyle açıklayacağız? Mısırın artış oranı yüzde
103, çeltik yüzde 112, ayçiçeği yüzde 21, elma yüzde 16, kayısı yüzde 126,
şeftali yüzde 21, muz yüzde 108, mandalina yüzde 127, Antep fıstığı yüzde 245,
ceviz yüzde 42, domates yüzde 16, kiraz yüzde 63, kayısı yüzde 127, vişne yüzde
86… BAŞKAN – Sayın Bakanım,
bu kadar şeyi akılda tutamazlar, tutanaklardan okurlar sonra. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bitiriyorum. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Azalanlar ne Sayın Bakan? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Limon yüzde 27, nar yüzde
110, kivi yüzde 672. Şimdi, bunlar arttı. Süt… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Azalanlar ne, azalanlar? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Söyleyeceğim, onu da
söyleyeceğim, sabredin söyleyeceğim. MUHARREM VARLI
(Adana) – Pamukla buğday ne durumda? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hepsini söyleyeceğim. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, söyleyeceksiniz de, süremiz doldu. Lütfen… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, açıklasın, faydalanıyoruz! TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Cevaplanmamış, cevaplanmayacak hiçbir
sözümüz olmaz. Hepsine her şekilde cevap veririz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum... ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – AKP’li Ziraat Odası Başkanı “Ekmiyoruz.” diyor, siz diyorsunuz ki
“Yok.” Bu nasıl bir iştir ya! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Süt 8,4 milyondan 12,3
milyona çıktı. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Azalan şudur… (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Türkiye kuraklık yaşadı. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Tarım Bakanlığının sorunlarının hepsini bitiremeyiz. Lütfen, istirham ediyorum. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kuraklık yaşadığı için de
buğdayda yüzde 9, arpada yüzde 28 azalma oldu. Bunun sebebi kuraklıktır, sebebi
Hükûmet değildir. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Aydın Ziraat Odası Başkanı AKP’li. Kaç dönüm ekilmediğini sorun
kendisine. Yanlış bilgiler, çok yanlış. BAŞKAN -
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan bir gün ilgilendi mi sulama birlikleriyle? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yanlış bilgi verdiniz. Çok yanlış Sayın Bakan, çok yanlış… Daha
bugünkü gazetede 1 milyon dönüm arazinin ekilmediğini söylüyor İzmir Ziraat
Odası Başkanı. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sizin söylediğiniz rakam
doğru değil. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Arkadaşlar,
lütfen... Hayır, burada Sayın Bakanla tartışarak bir konuyu çözemezsiniz. Soru
sordunuz, cevap verdi. Artık bu iş burada neticelendi. MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Efendim? MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkanım, biraz önce bölgedeki afetle ilgili Sayın Bakanıma
“Bir desteğiniz olacak mı?” diye sordum, Sayın Bakanım hiç değinmedi bile
konuya. BAŞKAN – Sayın
Varlı, siz buradasınız, Sayın Bakan da burada. Gelin konuşun efendim,
konuşulmayacak bir şey yok burada. Lütfen… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kalanlara yazılı olarak cevap
vereceğim. BAŞKAN - Evet,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 7’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 7- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Gürol Ergin. Sayın Ergin,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bana bu kürsüye tekrar
çıkma fırsatı verdiği için Sayın Bakana da teşekkür ederim. Sayın Bakan,
bakınız, buğdaydan söz edildiği zaman diyorsunuz ki: “Efendim, kuraklık oldu da
buğday azaldı.” E, şimdi, biraz önce saydığınız meyveler için niye mevsim o yıl
iyi gittiği için arttığını söylemiyorsunuz? Eğer tarımı biliyorsanız, tarımda
bir yıllık rakamlarla konuşulmaz; tarımda belli dönemler itibarıyla artışlar,
azalışlar konuşulur. Bizim konuştuğumuz dönem 2002-2008 dönemidir. Sevgili
arkadaşlarım, bakınız şimdi, Sayın Bakanın saydığı ürünlere bakın Allah aşkına
ve Türkiye için önemini düşünün: Kayısı, muz, ceviz, kiraz, vişne, limon, nar!
Sayın Bakan, bunlar mı önemli size göre, pamuk mu önemli? Buğday, arpa mı
önemli; tütün mü önemli, şeker pancarı mı önemli? Bunların esamisi okunmaz o
ürünlerin yanında. Siz tarımı eğer dört tane meyveyle kalkındırıyorum diye
düşünüyorsanız, biz “Tarım öldü.” derken biraz haksızlık yapıyoruz. Çünkü onu
siz kendiniz zaten ağzınızla söylüyorsunuz, tekrar bizim söylememizin gereği
kalmıyor. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, şeker pancarı üretimi 20 milyon tonlardan 12 milyon
tonlara düştü -20 milyon tonlardan düştü 12 milyon tonlara- tütün 200 bin
tonlardan 90 bin tonlara düştü ve biz hepimiz ar etmeliyiz tütünü dışarıdan
aldığımız için. Dünya bizi tütün ülkesi olarak biliyordu, dünya bizi pamuk ülkesi
olarak biliyordu. Arkadaşlar, pamuk
ve pamuklu ürünlere bu İktidar iş başına geldiğinde 600 milyon dolar yılda
ithalat için para veriyorduk, şimdi 2 milyar 600 milyon dolara çıkmış ve
nereden alıyoruz? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yunanistan’dan pamuk alıyoruz. GÜROL ERGİN (Devamla)
– Evet, Sayın Anadol anımsatıyor. Nereden alıyoruz?
Yunanistan’dan alıyoruz. AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – El kadar ülkeden el kadar, el kadar ülkeden pamuk alıyoruz. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Kazakistan’dan alıyoruz ve birilerinin ağababası olan Amerika’dan
alıyoruz. Sayın Bakan,
şimdi, Allah aşkına ve lütfen, kendinizi savunurken argümanınız
sağlam olacak. Yani nar ağacıyla kendinizi savunmaya kalkmayın, yapmayın bunu.
Gelin, pamukla savunun. Ben biraz önce söyledim pamukta yaşanan olayı. Eğer şu
GAP olayı olmasaydı, yaklaşık 273 bin hektar alana su gitmemiş olsaydı GAP’ta
bugün Türkiye’de arkadaşlarım 100 bin hektar pamuk alanı kalmamıştı. İşte Ege…
Sizin döneminizde yüzde 50 dolayındaki alanda pamuktan çekildi millet. Pamuk en
önemli ürünümüzdür, en önemli. Bunları söylememiz gerekiyor. Şimdi, buğdayı
söylüyorsunuz… Buğdayda 90’lı yıllarda ortalama 20 milyon ton zaten buğday
üretimi vardı -ortalama söylüyorum- ama son iki yılın ortalaması 17 milyon ton
dolayında. Neleri konuşuyoruz? Ha, şimdi efendim yağmadı da böyle oldu. Evet doğru ama siz ki o Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü
kaldırdınız, tarla içi hizmetler sahipsiz kaldı, göletler yapılamaz oldu ve
arazi toplulaştırma çalışmaları azaldı. İşte onların sonucu da bugün tarımda
yaşananların nedeni olarak ortayla çıktı. Değerli
arkadaşlarım, bir konuyla bağlamak istiyorum, Sayın Başbakan ve Sayın Bakan,
bize hep traktör miktarlarını söylüyorlardı. Benim bir kısım arkadaşlarım da
-çok doğru olarak- şu ifadede de bulunuyorlardı: Köylü traktör alıyor ama, eski traktörünü satıyor –bugün bir arkadaşım da çok
doğru ve haklı olarak söyledi- peşinatını ödüyor yeni traktörün, kalan
parasıyla da ihtiyacını gideriyor. Bu doğru ama rakam olarak baktığınız zaman,
şimdi Sayın Bakandan rica ediyorum, rakamda bir tane yanlış varsa, bir tek
rakam, onu lütfen söylesin. 1998 yılı
arkadaşlar, on yıl önce, Türkiye’de satılan traktör 48.568; sene 2008, değerli
arkadaşlarım, ilk dokuz ayın toplamı 12.963. İşte sizin tarımı
getirdiğiniz yer burası! “Çok satıldı.”
ile övündüğünüz traktör olayı da budur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. MEHMET ALP
(Burdur) – 2004 yılı… GÜROL ERGİN
(Devamla) – Özür dilerim, 2004’ü soruyor arkadaşlar. BAŞKAN – Buyurun. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Teşekkür ederim. 2004’ü ve 2005’i söyleyeceğim. Bakın 1998,
48.568; 2004, 27.925; 2005, 27.008. Oldu mu? İşte bu. AHMET YENİ
(Samsun) – İstikrar var. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Evet, istikrar var. Türk tarımını yere yatırıp yüz üstüne
yatırmakta istikrar sağladınız, kutlarım! (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Başka
söz talebi yok. Madde üzerinde soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Varlı…? Yok. Sayın Öztürk… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla sorumu Sayın Bakana yöneltmek
istiyorum. Sayın Bakan
sorduğumuz sorulara “Hepsine yanıt verdik.” dedi. Oysa ben 2004 yılında Göksu
Irmağı’nın taşması nedeniyle Silifke’de sel felaketine uğrayan çiftçilerin il
tarım müdürlükleri tarafından tespit edilen zararlarının neden ödenmediğini
sordum, ödenip ödenmeyeceğini sordum; Sayın Bakan yanıt vermedi. Elimde Tarım
Bakanlığının kendi yazısı var, “2004 yılı ödeneğinden yüzde 20’si ödenmiştir.”
diyor. Kendi adına, Bakan adına imza var. Diğerlerinin ödenmediği, yüzde
80’inin ödenmediği bugüne kadar gerçektir. Bu neden ödenmemiştir? Yine aynı sel
felaketi nedeniyle Tarım Bakanlığı tarafından ödenmeyen… Çiftçiler idare
mahkemelerine dava açtılar, davalarını kazandılar. Bunları Sayın Bakan ödemeyi
düşünüyor mu düşünmüyor mu, ödeyecek mi ödemeyecek mi? Bugün yine Göksu
Irmağı taştı, Silifke’nin köyleri sel altında kaldı. Sayın Bakanın bunlardan haberi
var mı, bilgisi var mı? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Daha önce
müteaddit defalar Sayın Bakana soru önergeleri tevdi etmiştim ancak bunlara
doyurucu hiçbir cevap veremedi. Türkiye’de, gerçekten, tarım sektörü büyük bir
düşüş yaşamakta ve çiftçi kesimi büyük bunalımlara düçar
olmakta. Ancak Tarım Bakanlığı bu konuda doyurucu, halkımızı tatmin edici bir
politika geliştirememektedir. TARSİM asla başarılı değildir. TARSİM’e el atmalarını yürekten diliyorum, destekleriz el
atarlarsa. Çünkü tarım sigortalılığı maalesef uygulanamadığı için çiftçi
perişan durumda. En son yağışlardan dolayı yine perişan, bir çözüm yok. Muz
üreticisi yine perişan, bir çözüm yok. Ancak Sayın Bakan bu konuda halkımızı
tatmin etmiyor. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Özkan… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Biraz önce süt
fiyatlarıyla ilgili sorduğum soruya cevap alamadığım için tekrar yineliyorum:
Süt fiyatları geçtiğimiz günlerde 60 ile 100 kuruş arasında bir düşüş yaşadı.
Ancak samanda, yem girdilerinde büyük artışlar var. Bu arada verdiğiniz 40
kuruş desteği 100 kuruşa çıkarmayı düşünüyor musunuz diye sormuştum. Sayın
Bakandan bunun cevabını almak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, yazılı da verebilirsiniz. Türkiye’de sulama
birliklerinin ve köylünün ne kadar elektrik borcu vardır? Biz bunu söylüyoruz, sanki, acaba gerçek dışı mı söylüyoruz… Ne kadar borcu
olduğunu lütfen yazılı verin. Ne kadar elektrik borcu vardır köylünün? Sulama
birliklerinin ne kadar elektrik borcu var? Ben de burada o yazınızı okuyacağım
ve ben, doğruyu söylediğimi bir kez daha buradan söyleyeceğim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Başbakan, Erzurum’da “Bu memleket yatıp kalkıp size mi çalışacak!” diye
çiftçiyi azarladı. Yani, bu bir noktada kendinden öncesi çiftçiye çok destek
verildiğinin bir itirafıydı. Acaba, şimdi, siz -eski dönemlerden daha çok
verildiğini iddia ediyorsunuz- Sayın Başbakanı mı kandırıyorsunuz, bizi mi
kandırıyorsunuz? Ben bunu çok merak ediyorum. Yani, bu ikisinden birisi
kandırılıyor burada. Ya Başbakan “Şimdiye kadar çok verildi, artık
vermeyeceğim.” dedi ya da siz çok vermiyorsunuz; yani bunun ikisinden biri
yanlış. İkimizden birini kandırıyorsunuz. Hangimiz kandırılıyoruz acaba? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum. Az önce, ben,
Sayın Bakanımıza 2008 yılına ait olan süt ve hayvancılık desteklemelerinin bu
yıl neden ödenmediğini ve ne zaman ödeneceğini sormuştum, süre yetmedi
sanıyorum, yanıt vermedi. Aynı sorumu tekrarlıyorum. Acaba 2009 yılı yerel
seçimler öncesi mart ayında mı bu ödemeleri yapmayı düşünüyorlar?
Bilgilendirirlerse sevineceğim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Öğüt… ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Bakanım, şu
anda krizden bütün esnaf, sanatkâr, Türkiye’deki çiftçi dâhil herkes çok büyük
zararda. Çiftçilerimiz şu anda kredi alamamakta. Kredi alamadığı gibi almış
olduğu krediyi de ödememektedir, büyük faizlerin altında kıvranmaktadır. Tarım
kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına borcu olan çiftçilerin borçlarını
ertelemeyi veya onlara bir iyileştirme getirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanım,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Şimdi, Sayın Öztürk, birkaç defa, tabii, Silifke’nin sel felaketine
uğrayan çiftçilerinden ve bunların borçlarının ödenmediğinden bahsetti. Şimdi,
değerli milletvekilleri, 2090 sayılı bir Kanun var -ki daha çok bizim Hükûmetimiz döneminde bu işlerlik kazandı- yani çiftçilere
böyle özellikle felaketlere vesaire uğradıklarında onlara yardım yapma imkânını
sağlayan Kanun. Öncesinde bu Kanun uygulamada değildi. 2001
yılında başka bir kanun vardı, Muhtaç Çiftçilere Tohumluk Yardımı Yapılması
Hakkında Kanun, o Kanun kaldırıldı, kaldırıldığından dolayı o tarihten sonra
2090 sayılı Kanun’la ve bir de Tarım Sigortaları Kanunu’nu çıkarmak suretiyle,
bu iki mekanizmayla, biz, eğer çiftçiler herhangi bir afete, doğal afete maruz
kalmışlarsa o yasaların hükümleri çerçevesinde kendilerine yardımcı oluyoruz. Şimdi,
burada da tabii, bizim, eğer, 2090 sayılı Kanun çerçevesinde hak edilmiş… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hak edilmiş. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Efendim, hak edilmişse
kendilerine ödenir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ödenmemiş. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bana getirin onu, tamam mı,
ben onu inceleyeyim. Yani böyle bir şey… Çünkü bana verilen bilgiye göre… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bakan adına yazı var. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – …Silifke’de bu şekilde sel
felaketine maruz kalınıp tahakkuku yapılıp da ödenmemiş olan bizim herhangi bir
borcumuz yok. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hepsine borçlusunuz Sayın Bakan, artı, mahkemeye verildiniz,
mahkemeyi kaybettiniz. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dakika canım, ona
bakacağız. Yani kanun ne yazdıysa, devletin hükümleri neyse, yasaları neyse o
şekilde yapılacak. Onu bize verirsiniz, biz onlara bakar inceleriz. Öyle bir
şey varsa o daha sonra yapılır. Sayın Çelik,
tabii, görüşte bulundu, aslında soru sormadı, tenkitlerde bulundu,
eleştirilerde bulundu. Sayın Özkan’ın
süt fiyatlarıyla ilgili… Doğru, süt fiyatlarında bir azalma meydana geldi
geçtiğimiz günlerde ve bildiğiniz gibi bunlar üretici, sanayici arasında
teşekkül eden bir mekanizma. Bizim burada yapabileceğimiz husus şu: Onları bir
araya getirmek ve kendilerine yardımcı olmak yönünde bir şekilde iki tarafı
uzlaştırmak, iki tarafın da, hem sanayicinin hem üreticinin mağdur olmaması
yönünde onlarla ilgili bir görüşme yapıldı. Ondan birtakım sonuçlar şu anda biz
bekliyoruz. Sayın Aslanoğlu’nun sorduğu sulama birlikleriyle ilgili elektrik
borçları… Onu tabii biz ilgili bakanlıktan, ilgili kurumdan alacağız. Sayın Uzunırmak’ın Sayın Başbakanımıza dönük daha önceden de
yaptığı birtakım değerlendirmeler var. Bunlar doğru değildir. Sayın Başbakanın
Türk çiftçisi ve tarımıyla ilgili yaptığı değerlendirmeyi ben size söyleyeyim.
Müteaddit defalar yaptığı konuşmalarda şunu söylemiştir: “Türk tarımını
kalkındırmadan Türkiye’yi kalkındıramayız.” demiştir. Sayın Başbakan, yönettiği
bütün hükûmetlerin hepsinde Türk çiftçisine azami
desteği, imkânlar ölçüsünde azami kaynağı aktarmak suretiyle Türk çiftçisinin
bugüne kadar hep kalkınması için gayret göstermiştir. Nitekim, kusura bakmayın,
şimdi ben onu tekrar söylemek durumundayım. Söyleyince arkadaşlarımızın bazıları
üzülüyorlar, kızıyorlar, tepki gösteriyorlar. Türkiye’yi biz 2002 yılında
devraldık. 2002 yılında Türk çiftçisine verilen destek 1 milyar 868 milyon YTL
idi. Türkiye’de hayvancılığa verilen destek bunun içerisinde sadece 83 milyon
YTL idi. Yağlı tohumlara… Demin pamuktan vesaireden
bahsedildi. Pamuğa toplam 186 milyon YTL destek veriliyordu. Biz bunları 5,5
milyar YTL’ye, kuraklık desteğiyle birlikte bu sene
5,9 milyar YTL’ye çıkardık. Şimdi size bir
hususu daha söyleyeceğim: OECD’nin raporları var elimde. OECD şunu söylüyor:
“Türkiye’nin, aslında, tarıma verdiği destek Türkiye'nin millî gelirinin yüzde
2,76’sıdır. Bu da 18 milyar 272 milyondur.” diyor OECD. Dünya, uluslararası
kuruluşlar tarıma bu kadar destek vermekle, tarımı desteklemekle uluslararası
planda bizi gündeme getiriyorlar. BAŞKAN – Sayın
Bakan… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Bizim, çiftçinin cebine nakit olarak
koyduğumuz para 5,9 milyar YTL ama tarıma verdiğimiz diğer destekler, gerek
KİT’lerin çiftçiler için harcadığı para, onlar için katlandığı, yaptığı işler… BAŞKAN – Sayın
Bakanım, arkadaşlar notları ulaştırıyorlar. Lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız
efendim. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -Dolayısıyla, bunları
koyduğumuz zaman 18 milyar YTL’dir ve bunun kararını
da uygulamasını da Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan yapıyor. Onu da Türk çiftçisine verdiği önemden dolayı veriyor. Onun
dışındaki değerlendirmelerin hiçbirisi de bu aşamada doğru değildir, özellikle
ifade etmek istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teklifin tümünün
oylanmasından önce oyunu rengini belirtmek üzere, aleyhte, Trabzon Milletvekili
Akif Hamzaçebi. Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oyumun rengini belli etmek üzere aleyhte söz
aldım. Söz alma ihtiyacını duymamın nedeni, Sayın Bakanın tarım sektörüne
yönelik desteklemeler konusunda Genel Kurula ve bizi izleyen vatandaşlarımıza
vermiş olduğu yanlış bilgidir. Değerli
arkadaşlar, 16 Aralıkta Bütçe Kanun Tasarısı buraya gelecek, Bütçe Kanunu
Tasarısı’nda tarımsal destekleri görüşeceğiz, rakamlar oradadır. Dün akşam
itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeler sona erdi. O görüşmeler
sırasında da Tarım Bakanlığı bütçesini görüşürken Sayın Bakana desteklemelerin
boyutu hakkında bilgi vermiştim. Değerli
arkadaşlar, 2009 yılı Bütçe Tasarısı’yla tarıma verilen desteklerin tutarı 2008
bütçesinden daha azdır. Gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı olarak söylemiyorum. Rakamsal olarak 500 milyon YTL düzeyinde daha azdır.
Sayın Bakan diyecek ki: 2008 yılında kuraklık vardı, kuraklık desteği ödemesi
oldu, o nedenle 2008 yüksektir. Onu da düşelim. 2008’den daha yukarıda değildir
2009’un desteği. Bundan daha önemlisi şudur: Tarımsal desteklere ilişkin olarak
Sayın Bakan 2002 yılının rakamını veriyor “1,868 milyon YTL 2002 yılında
destekleme yapıldı, biz şimdi 5,8-5,9’a çıktık.” diyor. Değerli arkadaşlar, bu
rakam bir şey ifade etmez. Bu rakam neyle anlamlı olur? Bunu o yılın gayrisafi
yurt içi hasılasına oranlarsınız. Eğer bu yıl o zaman
ondan yüksekse Sayın Bakanı kutlarım ben. Rakam öyle değil; 2002 yılı tarımsal
desteklemesinin 2002 yılı gayrisafi yurt içi hasılasına
oranı binde 53’tür -yüzde 0,53- çok az. Peki, 2009 yılı kaçtır? Binde 49; 2009
yılında 2002 yılından daha az bir tarımsal destekleme öngörüyor Hükûmetimiz ve Sayın Tarım Bakanı, burada bununla övünüyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Rakam söyle, rakam söyle. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Bakan, bu rakamları bilenler de var. Bu rakamları
bir kenara bırakalım, çiftçi, millet biliyor. Siz, şimdi, 2090 sayılı Kanun’a
göre zarar gören çiftçilere yardımdan söz ediyorsunuz. Ben, size, sizden önceki
Tarım Bakanına, 2004 yılından bu yana, Karadeniz’deki fındık üreticisinin 2004
yılı Nisan-Mayısında meydana gelen don afetinden kaynaklanan zarardan alacağını
dört yıldır alamadığını ifade ediyorum, 202 milyon YTL’lik
alacağı var. Siz bana “Maliye Bakanı bana para verirse ödeyeceğim.” diyorsunuz,
Silifke’deki bir yöresel tarımsal zararından hareketle “O konuyu
inceleyeceğim.” diyorsunuz. Neden demiyorsunuz ki: Fındık üreticisinin 202
milyon YTL alacağı var, beş yıldır ödemiyoruz. Mazot desteğini ödemediğiniz,
atladığınız yıllar var. 2006 yılında mazot desteği ödediniz mi? Ödemediniz.
2004’te ödediğiniz mazot desteği de 2003 yılı ödemesinin 2004 yılına sarkmış
olan kısmıdır. Yani, 2004 yılını da ödemediniz. 2004, 2006’da mazot desteği
ödemediniz çiftçiye. Fındık üreticisinin don afetinden kaynaklanan zararını
ödemediniz. Şimdi “2090 sayılı Kanun’u ilk defa biz uygulamaya koyduk.”
diyorsunuz. Evet, tebrik ediyorum, onu uygulamaya koyup fındık üreticisinin 202
milyon YTL’lik alacağını dört beş yıldır ödemediğiniz
için. Bu vesileyle
bunları ifade etme ihtiyacını duydum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın
milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır. Teklifin tümünü
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. Çiftçilerimiz
için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı uğurlu olsun. Buyurun Sayın
Bakanım, çok kısa bir üç dakikalık süre vereyim size. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, biz de söz isteriz o zaman. BAŞKAN - Sayın
Bakan sizin çıkardığınız kanundan dolayı teşekkür edecek. Buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; öncelikle tabii hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün
çıkardığımız kanunla iki alanda çok önemli değişiklik sağlandı. Bunlardan bir
tanesi Türkiye’de Zirai Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklik. Bu, elli bir
yıllık bir yasa ve bu yasanın zirai mücadele, ilaç, alet vesairenin
ihracatını kolaylaştıran, bürokrasiyi azaltan ve hem sanayicimiz için hem
yatırımcı ve ihracatçı için son derecede kolaylık getiren bir değişiklik.
Öncelikle biz bunu bugün sağlamış olduk. İkinci husus şu:
Biz, tabii, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak Türk
çiftçisine, hem kırsal kalkınma anlamında hem tarım sektörünün geliştirilmesi
anlamında bütçeden imkânlar sağlıyoruz. İlk defa da yine biz, “Kırsal kalkınma
yatırımları” adı altında bir destek başlattık. 385 milyon YTL kırsal kalkınmaya
yüzde 50 hibe destek sağladık, 3.600 civarında proje desteklendi bu çerçevede
ama Avrupa Birliğinin müzakere sürecindeki ülkelerle ilgili bir katılım öncesi
malî yardım programı var. Bunu, aday ülkeler, belirli şartları yerine
getirdikleri takdirde buradan da kaynak alıp kullanabiliyorlar. Bizim için de
2013 yılına kadar 750 milyon avro kullanabilme
imkânımız var. Geçen senenin, yani 2007 yılının başında biz bu Kanun’la ilgili…
Bu Kanun’u o zaman çıkardık, Kurumu teşekkül ettirdik ancak bu arada Avrupa
Birliğinin kendisi mevzuat değişikliği yaptı. Biz de bugün değiştirdiğimiz
hükümlerle Avrupa’daki mevzuat değişikliğine uyumu sağlamış olduk. Yani mesele bununla alakalı. Peki bu Kanun’la ne
getiriyoruz? Bu Kanun’la eğer akreditasyon işlemini tamamladığımız takdirde,
2010 yılı içerisinde 290 milyon avro 2010 yılına
kadar, ondan sonra, 2011’de 172 milyon avro
kullanacağız, ondan sonra da yine bu 750 milyon avroya
tamamlanmış olacak. Burada başlangıç itibarıyla yirmi yıl, daha sonra yirmi iki
yıl, 2010-2013 döneminde ilave edilecek. İllerin şartları, kıstasları, seçilme kriterleri Avrupa Birliğinin belirlediği kurallardır. Orada
da özellikle sektör analizleri çerçevesinde desteklenecek sektörlerin
potansiyeli dikkate alınıyor. Çözüme kavuşturulması gereken problem varlığı ve
illerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay ile
iller arası net göç hızıyla ilgili kriterler dikkate alınmak suretiyle iller bu
şekilde istifade bundan ediyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen tamamlayınız. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamamlıyorum. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, bizim gerçekte verdiğimiz destekler bu miktarda yüksek desteklerdir
ama arkadaşlar ısrarla şunu söylüyor: Biz, maliyetler içerisinde destekleme
paylarını arttırdık. Bakın, buğdayda yüzde 23, arpada yüzde 25, mısırda yüzde
18, ayçiçeğinde yüzde 42, soyada yüzde 53, pamukta yüzde 45 maliyetini
destekliyoruz. Yani verdiğimiz destekleri, bu şekilde, maliyetleri belirli bir
düzeyde mutlak surette karşılamasını dikkate alıyoruz. Bundan sonra da şimdiye
kadar olduğu gibi biz Türk çiftçisinin kalkındırılması ve geliştirilmesi için
çalışmalarımıza, çabalarımıza devam edeceğiz. Bizim muhatabımız Türk milletidir
ve Türk milleti de bunu en iyi şekilde değerlendirecektir. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Kanununuz tekrar hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Sayın
milletvekilleri, saat 20.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.28 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 20.34 BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 3.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım
Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
(BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 5’inci sırada yer
alan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 5.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer
alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 6.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 7’nci sırada yer
alan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 7.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491)
(S. Sayısı: 230) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 8’inci sırada yer
alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç
ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın
milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 9.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96) (x) BAŞKAN – Sayın
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, komisyon raporu 96 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır. Tasarının tümü
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini arz ediyorum: Gruplar
adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya Milletvekili;
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri Milletvekili. Şahısları adına: Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili;
Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili. Şu ana kadar
intikal edenler bunlar. Bu arada gruplarımızın bildireceği isimler olursa
onlara da sırasıyla söz vereceğiz. İlk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal’a aittir. Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım. Yüce heyeti partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu gerek imparatorluk döneminde gerekse
cumhuriyet döneminde Türk kültürünün ve hukukunun önemli bir parçası olarak
gelişmeye, iyileşmeye ve modernleşmeye atılan adımların bir parçası olmuştur.
İlk olarak 1850 tarihinde Kanunname-i Ticaret, daha sonra 1864 tarihinde Deniz
Ticaret Kanunu, 1914 tarihinde çeklerle ilgili kanun imparatorluk döneminde
gündeme getirilmiş, kabul edilmiş; cumhuriyet döneminde ise 1926 tarihli
Ticaret Kanunu ve daha sonra da 1957 tarihli Ticaret Kanunları yürürlüğe
girmiştir. (x)
96 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bu tarihî
sıralamayı kanunun gerekçesi hakkında düşüncelerimizi oluşturabilmek amacıyla
ifade ettim. Daha açık bir ifadeyle, Türk Ticaret Kanunu, Osmanlıdan itibaren
Türk milletinin modernleşmesine ayak uydurarak, bir tarihî hafıza, bir hukuk
kültürü ve ticaret hukuku hafızası yarattığımız hukuk dallarından birisi
olmuştur. Şimdi bu Kanun’u
külliyen değiştiriyoruz. Bu Kanun’un külliyen değiştirilmesinin gerekçesine
baktığımızda, kanunun gerekçesinin bir bölümünü, hemen küçük bir kısmını
buradan sizlere ne kadar iyi bir kanunu niçin değiştirmeye teşebbüs ettiğimizi
anlayabilmeniz için okumaya çalışacağım. Gerekçenin 1’inci
maddesi: ”01/01/1957 tarihinde yürürlüğe girip
yaklaşık elli yıldır uygulanan, tasarısı Prof. Dr. Hirsch
tarafından kaleme alınmış bulunan, 6762 sayılı Kanun, hazırlandığı ve kabul
edildiği dönemin öğretileri ile kuram ve yaklaşımlarını iyi bir şekilde
yansıtan, sorunlara çağdaş, güvenilir ve işleyebilir çözümler getiren, bu
alanda Türkiye'nin gereksinimlerini büyük ölçüde karşılayan, menfaatler
dengesini hak ve adalete uygun bir tarzda kuran, modern hukuk yöntemlerinin ve
kanun tekniklerinin başarıyla kullanıldığı bir Kanundur.” Öyleyse niye
değiştiriyoruz? Niye değiştirdiğimizin gerekçesi gerekçede izah edilmeye
çalışılmış. Ancak bu gerekçede yazılanların hiçbirisi bu gerekçenin birinci
cümlesini ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Gerekçenin sair bölümüne
baktığımızda, bu “Avrupa Birliğine uyum” ya da “Avrupa Birliği müktesebatına
uyum” olarak izah edilmeye çalışılmaktadır. Avrupa Birliğinin
müktesebatında hiçbir şekilde bütün üye ülkelerin uyduğu bir ticaret hukuku
müktesebatı yoktur. Avrupa Birliğinin ticaret hukukuyla ilgili ilkeleri vardır.
Bu ilkeler, piyasa ekonomisi, rekabet serbestiyeti,
sözleşme serbestiyeti gibi liberal ekonominin ortaya
koymuş olduğu ana ilkelerdir. Mevcut Kanun’da bunların tamamı vardır. O zaman, bu kanun
eğer Avrupa Birliği uyumu ile ilgili değilse ne içindir? Hükûmetin
izahta zorlandığı hâllerde sarıldığı bir sihirli değnek olarak Avrupa Birliği
gerekçesi ya da Avrupa Birliği uyumu bu kanunda da tekrarlanmıştır. Nasıl Vakıflar Kanunu ile ilgili bir Avrupa Birliği müktesebatı yok
iken, Avrupa Birliğinin üyesi olan Yunanistan’da bu Mecliste görüşülen Vakıflar
Kanunu’yla ilgili bir mevzuat kabul edilmiş ve oradaki evladı fatihandan kalan
Osmanlı vakıfları için Yunan Hükûmeti ve Parlamentosu
“Osmanlı vakıfları yaşayabilir ancak benim istediğim kadar, ancak benim
istediğim şartlarda.” anlamına gelebilecek bir anlayışla bir vakıf kanunu
düzenlemişti. İşte “O vakıf kanununun mütekabiliyet ilkesine göre burada
aynısının çıkması lazım.” diye ifade ettiğimizde “Biz büyük milletiz, biz önder
milletiz, biz bir adım önde gideriz.” gibi bir anlayışla tam bir teslimiyet
kanunu çıkarılmıştı. İşte, bu kanun da öyle bir teslimiyet kanunu olacaktır.
Aynen Ceza Kanunu’nda olduğu gibi, “Böyle bir müktesebat yoktur, ceza hukukunun
ilkeleri vardır.” denilmişti, çıkarıldı. Çıkarıldıktan sonra Ceza Kanunu’n daha yürürlüğe girmeden yüzde 15’i değiştirildi.
Cumhuriyet tarihinde hiçbir kanun yürürlüğe girdikten üç yıl sonra beş defa
değişikliğe uğramamıştır. Şimdi, bu kanunun da, eğer AKP dayatmasıyla
çıkarılacak ise, yürürlüğe girer girmez en az yarısı değişecektir. Dolayısıyla,
aceleye gerek yoktur değerli arkadaşlarım, bu bir temel kanundur. Şimdi bu
tasarıyla ilgili düşüncelerimi arz etmeye çalışacağım: Değerli arkadaşlarım,
elbette uyguladığımız 1957 tarihli Kanun’da eksiklik vardır, yanlışlık vardır.
Ancak bu eksikliklerin ve yanlışlıkların düzeltilmesi ve geliştirilmesi,
iyileştirilmesi gerekmektedir, Kanun’u külliyen ortadan kaldırmak çare
değildir. İşte birinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hukuk
hafızasını reddeden, hukuk kültürünü reddeden, mevcut uygulamayla elde edilmiş
alışkanlıkları sıfırlayan bir anlayışa, bu şekildeki bir kanunlaştırmaya
karşıyız. Çünkü, bu tasarı kabul edildiği takdirde: 1) Yargı boşluğa
düşecektir. 2) Ekonomi
boşluğa düşecektir. Her iki boşluktan ortaya çıkan sonuç gayet nettir, hepimiz
görebiliyoruz. Yargıda kaos oluşacaktır ve ticarette, ekonomide
kaos oluşturacaktır. Değerli
arkadaşlarım, bu kanunun adı Ticaret Kanunu. Ticaret, mal ve para hareketi
demektir. Ticaret Kanunu ise mal ve para hareketleri ile ticaretin aktörlerini,
şirketlerin uygulayacakları kuralları düzenleyen temel yasadır. İşte bu derecede
temel olan bir yasada külliyen bir değişiklik yaptığımız takdirde ticari
hayatta ilk karşılaşacağımız sorun durgunluktur. Diğer taraftan, ticari
hayattaki bu durgunluğun yanı sıra, eski kanunun uygulanmasından doğan
alışkanlıklar ve yeni kanuna adaptasyondaki güçlükten dolayı ticari ihtilaflar
artacaktır. Artan bu ticari ihtilafları çözmekle görevli yargı, ticaret hukuku
olarak hafızasında mevcut olan bilgi, tecrübe yok olduğundan bir hafıza
boşluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Ticari ihtilafları çözmekle görevli
mahkemelerin vereceği adalet, kestiği parmağı ya acıtacaktır ya da bu parmağı
kangren hâline getirecektir. Daha önemlisi Türkiye'nin içinde
yaşadığı üç dört yıllık temel ekonomik faktörlerdeki kırılma, durgunluk,
işsizlik, verimsizlik ve üretimdeki kalitesizlik, dışarıdan gelen ve içeriye
çoktan girmiş bulunan küresel krizle birleştiği takdirde, Ticaret Kanunu’nda
meydana gelecek olan boşluk da maalesef bu ekonomik krizin iyi yönetilememesi
gibi ciddi bir sorumluluk ve ciddi bir sebep oluşturacaktır. Değerli
arkadaşlarım, Ticaret Kanunu’nun bu açıdan değerlendirilmesinin dışında bir de
diğer açıdan bakmamız lazım. Hukuk iki alana ayrılmaktadır, pek çok tasnife
göre farklı olabilir: Birincisi kamu hukuku, diğeri özel hukuk. Konumuz özel
hukuk. Özel hukukun anayasası Medeni Kanun’dur. Medeni Kanun’un sistematiğine,
Medeni Kanun’un muhtevasına ve Medeni Kanun’un terminolojisine uygun olarak
onun ayrılmaz bir parçası olan Borçlar Kanunu vardır. İşte, Borçlar Kanunu’nun
muhtevasına, Borçlar Kanunu’nun sistematiğine ve Borçlar Kanunu’nun
terminolojisine uygun olarak da onun ayrılmaz parçası dediğimiz Ticaret Kanunu
vardır özel hukuk alanı içerisinde. Şimdi, Borçlar
Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonunda, ıslaha muhtaç bir kanun tasarısı, o
Komisyonda beklerken bizim ticaret kanununu çıkarmamız Borçlar Kanunu’nun
sistematiğine, muhtevasına ve terminolojisine aykırı olacağı içindir ki ceketi
giydikten sonra onun içine gömlek giymeye benzeyen bir garabeti akla
getirmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun yeterince tartışılmadan, yeterince katılım sağlanmadan
ve olgunlaştırılmadan gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, bu kanunun ortak aklı ön
plana alarak, Türk ticaretinin, Türk ticaret hukukunun ve Türk ekonomisinin bel
kemiği olan bu ana kanunun ortak akılla yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla, akademisyenlerin, uygulayıcıların, ilgili kuruluş
ve sivil toplum örgütlerinin yeterli katılımı sağlanmadan, farklı görüşler
ortak akıllar ile birleştirilmeden, yürürlükteki Kanun’a vaki eleştiriler
yeterince giderilmeden, bu tasarıya karşı yöneltilen eleştiriler yeterince göz
önünde bulundurulmadan Meclis gündemine getirilmiş olması bir eksikliktir. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı, İç Tüzük’ün 77’nci maddesi uyarınca Adalet
Komisyonunda yapılan inceleme sırasında maddeler şeklinde de iyi bir şeklinde
de iyi bir şekilde irdelenememiştir. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun Türk Ticaret Kanunu’dur ama Türk Ticaret Kanunu ticaret
hayatının tamamını düzenleyen kanun değildir. Ticaret hayatını düzenleyen
kanunlar içerisinde Bankalar Kanunu vardır, Sermaye Piyasası Kanunu, Sigorta
Murakabe Kanunu, Sigortacılık Kanunu, Karayolu Taşıma Kanunu gibi kanunlar
vardır. İşte bu kanun düzenlenirken sadece Türk Ticaret Kanunu olarak düzenlenmiştir
ancak ticaret hayatını düzenleyen diğer kanunlar göz ardı edildiğinden arada
çelişki doğmuştur. Öyle ki bu tasarıda taşımacılıkla ilgili tanımlar Karayolu
Taşıma Kanunu’nda daha farklı bir şekilde tanımlanmış ve bu kanun ile ilgili
diğer kanunlar arasında onlarca çelişki yaratılmıştır. Yaratılan çelişki
uygulayıcılar ve şirketlerin ya da ticaret hayatının aktörleri tarafından
hayatta uygulanması bakımından ciddi tereddütler yaratacaktır. Değerli
arkadaşlarım, bu kanunda ikincil düzenleme olarak tanımlanan Bakanlar Kurulu
kararı, tebliğ ve yönetmeliklerle ilgili çok fazla gönderme yapılmıştır. 6 tane
Bakanlar Kurulu kararı, 10’dan fazla tebliğ ve 20’den fazla da yönetmelik
çıkarılması öngörülmektedir bu tasarıya göre. Bir örnek vermek istiyorum: 1957
tarihli şimdiki Kanun’umuzda “Ticari işletme tanımı Bakanlar Kurulu tarafından
yapılır.” denilmiştir. 1957 yılından sonra, otuz yıl geçtikten sonra ancak
Bakanlar Kurulu ticari işletmeyi tanımlayabilmiştir. Şimdi, Bakanlar Kuruluna
bu kanunun vereceği 6 tane kararname çıkarma görevini bir otuz yılda çıkarmak
gibi durum hasıl olursa bu kanunun yürürlüğü nasıl
olacaktır? Diğer taraftan kanunun 210’uncu maddesi örneğinde olduğu gibi,
10’dan fazla tebliğ ve yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir. Değerli arkadaşlarım,
bu tasarı Meclisin işidir. Buradaki hususlar Meclis tarafından karşılanmalıdır,
Meclis tarafından kararlaştırılmalıdır. Bakanlar Kurulu, Sanayi Bakanlığı veya
diğer ilgili bakanlıklar hükûmettir, siyasi
iktidardır. Ticaretin kurallarını siyasi iktidarın inisiyatifine
terk edemeyiz. Siyasi iktidarın inisiyatifine terk
edilmesi, piyasa ekonomisi ilkesine, rekabet serbestiyetine,
teşebbüs serbestiyetine ve sözleşme serbestiyetine aykırılık teşkil eder. O da bu kanunun
getiriliş sebebi olan Avrupa Birliği müktesebatına gerçek aykırılığı oluşturur.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunda, gereksiz cezalar ve gereksiz mükellefiyetler
şirketlerin üzerine yüklenmiştir. “Avrupa Birliğine uygun çıkaracağız.”
diyorlar, Avrupa Birliği ülkelerinde, bizim tespitlerimize göre, hiçbirinde web
sayfası açma mecburiyeti yoktur; hepsinde ihtiyaridir, isteyen açıyor, isteyen
açmıyor. Bizim kanunumuz o kadar ileri gitmiş ki hem web
sayfası açma mecburiyeti koyuyor hem bu sayfayı açmayanlara üç ay hapis cezası
getiriyor, yanlış bilgi koyanları üç ay hapis cezasıyla cezalandırıyor hem de
nelerin var olacağını bir tebliğe bağlıyor, iktidarın iradesine bağlıyor ve o
irade neticesinde de buna uymayanlar cezaya tabi kılınıyor. Böyle bir
şey var mı arkadaşlar? Yani, eğer ticaret şirketi, benim bilgilerim ticari
sırdır ya da rakiplerime vermekte endişe duyuyorum diyor ise onu nasıl mecbur
edebiliriz? Sen bu bilgileri, ticari sır olmasa bile, şirketine ait bilgileri
herkese ilan et diye nasıl mecbur edebiliriz? Buna nasıl bir ceza verebiliriz?
O zaman, Türkiye’deki ticaret şirketlerinin fatura kesilmesinden defter
tutulmasına kadar yaşadığı zorluklar ve istemeyerek de ortaya çıkan
usulsüzlükleri dikkate aldığınızda bir sabıkalılar ordusu yaratacaksınız,
ticaret âleminin tamamını sabıkalı hâle getireceksiniz. Değerli
arkadaşlarım, bu kanunun başka bir eksikliği, dili yetersiz, terminolojisi
temel kanunlar ile çelişkilidir. Gerekçede arı ve güzel Türkçeden söz ediyor.
Ben tabii şaşırıyorum. Bir kanun maddesi, sanki roman yazılırmış gibi, yani, tırnak
içinde, parantez içerisinde ifadelerle açıklanmaya çalışılıyor. Değerli
arkadaşlarım, bu yüce Meclis roman için yazılmış olan ifadeleri kanunlaştırmak
durumunda değildir. Milletin iradesini burada tecelli ettireceğiz. Şimdi,
televizyonlarda izliyoruz, oradan benim dikkatimi çekiyor, birisi bir şey
anlatırken “atıyorum, tırnak içinde” diyor. Şimdi, atmış arkadaş, gelmiş bu
kanunun içine düşmüş tırnak işareti. Ben size bir
madde okuyayım, bakalım anlayabilecek misiniz? Tabii bu okuyacağım madde alt komisyonda
da görüşülmüş, üst komisyonda da görüşülmüş ve Genel Kurula kadar gelmiş. OKTAY VURAL
(İzmir) – Eski komisyonlarda, 23’üncü Dönemde değil. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 22’nci Dönemin takibidir bu. FARUK BAL
(Devamla) – Efendim? OKTAY VURAL
(İzmir) – 23’üncü Dönemde görüşülmedi, 22’nci Dönemdeki görüşmeler bu. Bizim,
dönemimizde bir katkımız bu anlamda olmadı. FARUK BAL
(Devamla) – Evet, çok dikkat çekici bir şeydi ama arayıp bulacağım, zaman kaybı
olsa da. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Bakanım, mealen verin. FARUK BAL
(Devamla) – Evet, bulduk. Şimdi, “Atıyorum,
tırnak içinde atıyorum.” şeklindeki espriye bakalım bu ne kadar uyacak. Şimdi, anlatılan, anlatılmak istenen: Hamiline sigorta poliçesi. Bunu
böyle söylerseniz bütün hukukçular anlar. Bu nasıl yazıyor? 1454’üncü maddenin
üçüncü fıkrası: “Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık
da bırakılabilir. -Tırnak içinde- ‘Kimin olacaksa onun’ -Parantez içinde-
‘(ilgilisinin) lehine’ -tırnağı kapat- yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi
lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.” Arkadaşlar, böyle
bir kanun olur mu? Şimdi, bir husus ne kadar kötü anlatılabilecek diye bir
yarışma açılırsa ancak bu kadar kötü kaleme alınabilir. Bunun gibi yüzlerce
madde vardır değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla bu
kanun eğer yasalaşırsa bunu uygulayacak ticaret hukukuyla ilgili avukatlar,
mahkemeler… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun.
FARUK BAL
(Devamla) - …Yargıtay tırnak içine ne mana verecek? O televizyonda olduğu gibi
atan bir adamın atışı mıdır bu? Parantez içerisindeki ifade ne anlama gelecek? Değerli
arkadaşlarım, ben konuşmamın daha yarısına gelebildim. Konu ciddi olduğu için
ayrıntılara girerek ifadede bulunmaya çalışıyorum ama bu kanun gündemde olduğu
müddetçe, burada olduğu müddetçe biz burada olacağız, bu kanunun yasalaşmaması
için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak İç Tüzük’ün verdiği tüm imkânları
kullanacağız. Size, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna tavsiyem: Borçlar kanununun yasalaşmasını bekleyin.
Borçlar kanununda bu gibi hatalar yapmayalım. Bu bir temel kanundur. Borçlar
kanununun yasalaşmasıyla ilgili geçecek süre içerisinde bu kanun ciddi bir
şekilde, ortak akıl yaratılabilecek bir tarzda ele alınsın, gözden geçirilsin,
hepimizin içine sine sine bu millete bir Türk Ticaret
Kanunu armağan edelim diyorum ve hepinizi şimdilik saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal. Şimdi, tasarının
tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani. Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 96 sıra sayılı Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, uluslararası ticari ve ekonomik faaliyetler ulusların en önemli
kalkınma ve gelişme araçlarından biridir. Çağdaş dünyada uluslararası ticaretin
ve yatırımın dışında kalan ya da kalma iddiasında bulunan bir ülkeden söz edilemez. Ne
yazık ki gelinen noktada ülkemiz bu tabloya hiç de uyum sağlayamamıştır. Çünkü
bugün, Türkiye sosyoekonomik bir kriz sarmalındadır. En basit bir örnekle
başlamak istiyorum: Bugün şirketler çalışanlarına ücret ödeyemedikleri için
toplu işten çıkarmak zorunda kalıyorlar. Çok sayıda şirket ise kriz nedeniyle
işlerini kapatmayla karşı karşıya kalmışlardır. İşsizlik oranının
tavan yaptığı bir dönemde tam da kış mevsimine girerken enerji kaynaklarına
aşırı zamlar yapılmıştır. İşçinin, memurun, esnafın, dar gelirli vatandaşın acı
ağladığı bir dönemde bu yasa tasarısının görüşülmesi acaba ne kadar anlamlıdır?
Krizin aşılmasıyla ilgili en basit bir projesi olmayan, çareyi zam yapmakta bulan,
yurttaşa yaşama hakkı tanımayan Hükûmetin öncelikli
olarak görüşmeye sunması gereken konu ekonomik kriz ve temel yasalardır diye
düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlar, tüm bunlara karşın elli bir yıllık geçmişi olan 6762 sayılı Ticaret
Kanunu’nun günümüz ihtiyaçlarına cevap vermediği de bir gerçekliktir. Yeni dünya düzeninde gelişen teknolojinin yanında
küreselleşen ekonomik pazar ve çok uluslu ekonomik şirketlerin ortaya çıktığı
bir dönemde eski yasaların ihtiyaca cevap vermediği ortadadır. Mevzuatın kökten
değişikliklerle çağın gereklerine ve yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verecek
şekilde değiştirilmesi de kaçınılmazdır. Ayrıca bu değişim Avrupa Birliğine
uyum programı çerçevesinde atılacak önemli adımlardan bir tanesidir. Değerli
arkadaşlar, bilindiği gibi 20’nci yüzyılın ikinci yarısında yeni bir ticari
kültür adına önemli gelişmeler yaşandı. Bu süreç içinde Avrupa Ekonomik
Topluluğu olarak yaşama giren Avrupa bütünleşmesi projesi Avrupa Topluluğu
aşamasından geçtikten sonra Avrupa Birliğine ulaşmış ve teknolojide önemli
gelişmeler kendini dayatmıştır. Küreselleşmeyle birlikte uluslararası pazarlar
açılmış, çok uluslu şirketler ortaya çıkmıştır. Dünyadaki tüm bu gelişmeler
yeni bir ticaret yasasını da şart koşmuştur. Sayın
milletvekilleri, yeni Ticaret Kanunu Tasarısı çokça eksiklikleri ve çelişkileri
içermesine rağmen, esas itibarıyla dünyadaki -ve Avrupa Birliği mevzuatının-
ticari hayatın gelişmesine uyum sağlamak amacıyla hazırlanmış. Bu amaca ulaşmak
için AB müktesebatı ve AB üyesi ülkelerin mevzuatı da kaynak olarak
kullanılmıştır. Ancak, biz
Demokratik Toplum Partisi olarak her şeyden önce köklü bir hukuk reformundan
yanayız. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olabilmesi için ekonomik kriterlerin siyasi kriterlerin önüne çıkması hadiseyi kökten
çözmüyor. Onun için Ticaret Kanunu’ndan önce, 23’üncü Dönem Parlamentosunda,
ivedilikle ele almamız gereken yeni bir demokratik anayasa, Siyasi Partiler
Yasası, Seçim Yasası gibi öncelikler bulunması gerektiğini savunuyoruz. Ne var
ki AKP iktidara geldiği günden bu yana sürekli yeni bir Anayasa değişikliği
paketinden söz etmiş ise de ancak bunu yurttaşın özgür geleceği adına
sonuçlandırma ve bir arpa boyu katkı sunma iradesini gösterememiştir. Oysaki
bugün, Türkiye'nin en önemli sorunu kuşkusuz demokratikleşmedir. Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde ele alınması gereken başat konular siyasi kriterlerdir. Bu kriterleri yerine
getirmenin tek yolu da yeni, sivil bir anayasadır. Bunu da Türkiye'nin çağcıl
bir hukukla buluşması için önemsiyoruz. Türkiye'nin
ekonomik alanlarda gelişebilmesinin en önemli koşullarından bir tanesi de
istikrarlı bir siyasetin yanında demokratik, barışçıl ve huzurlu bir ortamın
bulunmasıdır. Yabancı
yatırımcıların, büyük şirketlerin aradığı en önemli koşul, herkesin kendisini
güvende hissettiği, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı, refah düzeyi
yüksek ülkelerdir. Dolayısıyla Türkiye’de barış ve huzur ortamı yaratılmadan
ekonomik alanda yapılacak hiçbir hukuki düzenleme istenilen sonucu
vermeyecektir. Onun için, temel hak ve özgürlükleri tam güvence altına alan,
farklı kimlik ve kültürleri tanıyan ve koruyan, ülkeyi demokratikleştirecek
baştan sona yenilenmiş bir anayasa ve aynı argümanları
içeren bir siyasi partiler ve seçim yasası hepimizin dileği ve özlemidir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ulusal Program çerçevesinde değiştirilecek ve yeni
çıkarılacak çokça yeni yasa ve düzenlemelerden söz ediliyor. Biz, bu çerçevede
yapılacak düzenlemeleri kuşkusuz önemsiyoruz. Fakat demin de vurguladığımız
gibi, yeni bir anayasa olmadan yapılacak hiçbir düzenlemenin kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Bu nedenlerle, ticaret hukuku gibi
temel ve tüm kamuoyunu çok yakından ilgilendiren bir yasanın yeni bir
anayasadan sonra ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda çok önemli ve
büyük çaplı bir yasa tasarısının 23’üncü Dönem Adalet Komisyonu tarafından
incelenmeden, aceleye getirilerek görüşülmesi yasama organının da amacına ters
düşmektedir. Tasarı her ne
kadar beş yıllık bir sürenin ürünü olsa da anılan kaygılar giderilmeden Genel
Kurula sunulmuştur. Ayrıca bu tasarının bir kez daha güncelleşmesi de
gerekmektedir. Tasarının Avrupa
Birliği müktesebatıyla uyum konusunda eksiklikleri olup, özellikle haksız
rekabet ve sigortacılık gibi konularda müktesebat uyumu son derece zayıftır. Özellikle dış
yatırımların artırılması için haksız rekabet konusunda daha iyi önlemlerin
alınması gerekir. Teknolojik gelişmelere uyum açısından da,
tasarı, yalnız şirketlere web sitesi kurma zorunluluğunu getirmekte –Sayın
Bal’ın da ifade ettiği gibi- hatta buna uymayan şirket yöneticileri hakkında
hapis cezası bile öngörülmektedir. Ancak bu tek başına yeterli olmadığı gibi,
elektronik genel kurullar, elektronik beyanlar, faturaya itirazlar gibi
olanaklar düşünülmemiştir. Ayrıca bu zorunluluk getirilirken sadece büyük
sermaye şirketleri düşünülmüş, ülkenin küçük şirketleri hiç de dikkate
alınmamıştır. Ticari
işletmelerin iyi bir denetim mekanizmasıyla takip edilmesi ve şeffaflık, sadece
web sitesi kurma zorunluluğuyla sağlanamaz. Türkiye, bugün, hâlâ içi
boşaltılan, hortumlanan bankaların yaratmış olduğu ekonomik maliyetlerin
külfeti altında ezilmektedir. Bakınız, TMSF’ye göre, devredilen bankaların toplam maliyeti 28
milyar dolar, faiziyle beraber bugün itibarıyla ekonomik maliyeti 60 milyar
dolardır. Şu ana kadar yapılan tahsilat ise sadece 16
milyar dolar kadar olmuştur. Burada yapılan hesaplamalara göre, bankaların
batırılması hadisesiyle, kişi başına 586 dolarlık ek bir yük getirilmiş,
neredeyse millî gelirin üçte 1’i hortumlanmıştır. Değerli
arkadaşlar, her şeye karşın, tasarıda yapılan bazı değişiklikler, özellikle
denetim konusundaki yeni düzenlemeler olumludur ancak daha da iyileştirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Tasarıda yapılan esaslı değişiklikler anonim
şirketlerle ilgilidir. Yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanunu’nun anonim
şirketler hakkında pek az hükmü tasarıya alınmıştır, Avrupa Topluluğunun
şirketlere ilişkin yönergeleriyle uyum sağlanmaya çalışılmaktadır. Tek kişilik
anonim şirketin kurulmasına olanak sağlanmıştır. Ayrıca iki temel ilke -pay
sahiplerinin eşit işleme tabi tutulması ve pay sahiplerinin şirkete karşı
borçlanmaları ilkesi- açıkça hükme bağlanmıştır. Yine tasarıda
yönetim kurulu, genel kurul ile ilgili önemli değişikliklere gidilmiş,
denetçiler anonim şirketin organı olmaktan çıkarılmıştır. Her büyüklükteki
şirketlerin denetimi bağımsız denetim kuruluşlarına veya küçük anonim şirketlere
en az 2 serbest yeminli müşavire veya yeminli serbest muhasebeciye bırakılmış,
denetçinin yanında “işlem denetçisi” kavramına da yer verilmiştir. Sayın
milletvekilleri, yine Sayın Bal’ın altını çizerek vurguladığı gibi,
biliyorsunuz Borçlar Yasa Tasarısı daha yeni alt komisyondan geçerek Adalet
Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Bize göre de Borçlar Yasası’nın eş zamanlı
veya öncelikli ele alınması hukuki ve fiilî bir gerekliliktir. Aksi takdirde
uyum sağlanması konusunda sorun çıkacağı endişesini taşıyoruz çünkü Borçlar
Kanunu’na atıfları içeren birçok madde Ticaret Kanunu Tasarısı’nda da yer
almaktadır. Bu da görüşülmekte olan tasarıda çeşitli sıkıntılar yaratacaktır. Az önce de
belirttiğimiz gibi, ortada ciddi bir sıralama hatası var. Ticaret Kanunu’nun
temeli Borçlar Kanunu’dur. Her ülkede borçlar yasası ticaret hukukunun temeli
kabul edilir ve değişimler borçlar hukukundan başlar. Borçlarla ilgili
kanuni hükümler netleştirilmeden çıkarılacak bir ticaret kanunu yeni sorunlara
ve kuralsızlıklara neden olacaktır. Yine, tasarı,
özel kanunlarla uyum konusunda da büyük eksiklikler içermektedir. Bankacılık,
sermaye piyasası, sigortacılık ve benzeri yasalarda uyum sorunları ortaya
çıkacaktır. Örneğin, tasarının 552’nci maddesinde “Bir anonim veya başka bir
şirket kurmak, şirketin sermayesini artırmak amacıyla veya vaadiyle halktan
para toplanabilmesi için Sermaye Piyasası Kurulundan izin alınır. Bu iznin esas
ve usulleri Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenir.” hükmü
getirilmiştir. Ancak, Sermaye Piyasası Kanunu’nda böyle bir izin sistemi mevcut
değildir. Tasarı yasalaştığı takdirde, içeriği belli olmayan izinle ilgili
düzenlemeleri Sermaye Piyasası Kurulu yapmak zorunda kalacaktır. Yine, tasarıda
dil ve ifade sorunu görülmekte olup, Medeni Kanun ve mevcut doktrine aykırı
ifade ve terminoloji farklılıkları bulunmaktadır. Özellikle, tasarının ikinci
kitabı olan ticaret şirketlerinin terminolojik hataları, kurul, tek kişilik
yönetim ve diğer konulardaki anlatım bozukluklarının hem uygulamada hem de
içtihatlarda ciddi sorun yaratacağını düşünüyoruz. Halka açık ortaklıklar ve
menkul kıymetlere ilişkin özel hukuk hükümlerinin Ticaret Kanunu’nda yer
almaması da bu eksiklikleri açığa çıkarmaktadır. Değerli
arkadaşlar, tasarıda, yıllardır tartışması devam eden kooperatiflerin hukuki
durumuyla ilgili net düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu tasarıda en azından bu
konuda nihai bir sonuca varılmalıydı. Tasarıda kooperatifler sermaye şirketi
gibi kabul edilerek anonim şirketler gibi birleşme, bölünme ve tür değiştirme
hükümlerine tabi tutulmuştur. Bu düzenleme kooperatiflerdeki temel düşünceye
ters düşmektedir ve kooperatiflerin toplumsal amaçlarından uzaklaşmasına neden
olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sonuç olarak, tasarının komisyonda görülüş şekli,
geniş kapsamlı düzenlemeler içermesi, zamanlaması ve toplumsal yaşamın önemli
bir boyutunu dizayn etmesi de göz önünde tutulursa,
yeterli bir inceleme yapılmadan Genel Kurula indirilmesinde aceleci
davranıldığı apaçık görülmektedir. Ancak, her şeye rağmen ileriye dönük yeni
bir değişimin adımı olacağı kanısıyla yasayı olumlu buluyor ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Geylani. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk. Sayın Köktürk,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bildiğimiz üzere, memleketimizdeki ilk Ticaret Kanunu 1850
tarihli Kanunname-i Ticaret’tir. Bu Kanun, az önce konuşan Sayın Faruk Bal’ın
da ifade ettiği gibi, 1926 tarihli 865 sayılı Ticaret Kanunu’yla değiştirilmiş
ve daha sonra 1956 yılında kabul edilen 6762 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir.
6762 sayılı Kanun, elli yılı aşkın bir süredir ülkemizde ticaret yaşamına yön vermektedir. Bugün
değiştirilmesini görüştüğümüz 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun uygulandığı
20’nci yüzyılın ikinci yarısına baktığımızda bir ticaret kanunu için oldukça
önemli olaylara gebe olduğunu görüyoruz. Hepimizin bildiği gibi, bu süre
içerisinde Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak hayata başlayan Avrupa Bütünleşme
Projesi, Avrupa Topluluğu aşamasından geçerek nihayet Avrupa Birliği aşamasına
ulaşmıştır. Avrupa Birliği, ekonomik, ticari ve siyasi bir güç olmanın yanı
sıra maddi hukuk kuralları da koyan uluslararası bir topluluk hâline gelmiştir.
1960’lardan beri AET ortak üyesi olan ülkemiz, 1999 yılında Helsinki
Zirvesi’nde tam üye olmak konumunu kazandıktan sonra, bu gelişmeler dikkate
alınarak Topluluk müktesebatının Türk hukukuna aktarılması gerektiği hâkim
olmuş ve Konsey tarafından 17 Aralık 2005 tarihinde müzakerelerin başlaması
kararı alınınca da bu gerekliliğin zorunluluk hâline geldiği varsayılmıştır. Ayrıca, teknolojinin gelişmesiyle elektronik işlemlerin ve
ticaretin hem ticareti hem şirketler hukukunu kökten etkilemesi, çevre
kirliliği başta olmak üzere teknolojinin yol açtığı tahribatın sorumlu hukukuna
yansıtılması, gelişen tüketici hakları, uluslararası konvansiyonların ticaret
kanunlarını oluşturan birçok alanı ayrıntılı bir tarzda düzenlemelerinin 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu’nu doğrudan etkilediği ve bu gelişmelerin,
örgütlenmelerin ve oluşumların Türk hukukuna ithal edilmesi gerekliliği
yönündeki düşünceler yeni bir tasarının hazırlanmasında etken olmuştur. Dolayısıyla, yeni
bir Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın hazırlanmasında en önemli etkenleri üç ana
başlık altında toplamak mümkündür: Birinci temel etken, Türkiye'nin Avrupa
Birliğinin tam üyeliğine aday olma sürecidir. İkinci temel etken, teknolojik
gelişmeler ve İnternet’in günlük hayatta her alanda kullanılır hâle gelmesidir.
Üçüncü temel etken de, Türk lirasından altı sıfırın atılmasıyla ilgili kanunun
yürürlüğe girmesi ve diğer kanunlardaki değişikliklerin Türk Ticaret Kanunu’nu
etkilediği görüşüdür. Hazırlanan tasarıya hedefler açısından baktığımızda da bu
hedeflerden birincisinin Türk işletmelerinin ticari ve ekonomik yönden
uluslararası rekabet piyasalarında güçlü aktörler olarak çalışmalarını
sağlayacak kurum ve sistemlere sahip olması; ikinci hedef olarak Avrupa Birliği
müktesebatının yeni ticaret kanununa yansıtılması; üçüncü hedef olarak yeni
kanunun Türkiye’nin güncel, orta ve uzun vadeli gereksinimlerine cevap verecek
mekanizmaları ve hükümleri içermesi; dördüncü hedef olarak kanunun modern
ticaret hukukuyla örtüşmesi; beşinci hedef olarak da mevcut bilimsel birikimin
korunması, yargı kararlarıyla sağlanan hukuki gelişimin sürdürülmesi olduğunu
görüyoruz. Değerli
milletvekilleri, belirttiğimiz gelişmeler ve gerekçeler karşısında 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu’nun pek çok yönleriyle ticari yaşamın ihtiyaçlarını tam
olarak karşılayamadığı, yanıt veremediği bir noktaya geldiği hepimizce kabul
edilen bir gerçekliktir. Ancak yasanın getirdiği olumlu değişiklikleri
desteklememizin yanı sıra katılmadığımız yönlerine yönelik olarak da
eleştirilerimizi, görüş ve önergelerimizi de bu çatı altında kararlılıkla
gündeme getireceğiz. Değerli
milletvekilleri, tasarıda özellikle şirketler hukukunda esaslı değişiklikler
yapılmış, uluslararası muhasebe standartları kabul edilmiş, şirketlerin
denetlenmesi yeni usullere bağlanmış, pay sahiplerinin elektronik ortamda Genel
Kurula katılımlarının sağlanması öngörülmüş. Taşıma ayrı bir kitap olarak
düzenlenmiş. Başlangıç ve son hükümler hariç beş kitaptan oluşan Türk Ticaret
Kanunu, başlangıç ve son hükümler hariç altı kitaba çıkarılmış. Ticari hüküm,
ticari iş ve tacir kavramlarının tayininde ticari işletme esaslı bir unsur
olarak kabul edilmiş. Bilgi bankasının Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
nezdinde kurulması düzenlenerek sigorta hukukunda denkleştirme istemiyle ilgili
isabetli bir düzenleme getirilmiş. Ticaret işleri
tellallığı, aynı konunun Borçlar Kanunu’nda da düzenlenmiş olduğu dikkate
alınarak tasarıya alınmamış. “Ultra vires” kuralına
AET önergesi dikkate alınarak tasarıda yer verilmemiş, bölünme tasarıya ilave
edilmiş, şirketler topluluğu ele alınmış; tek kişilik anonim şirketin
kurulmasına olanak sağlanarak denetçiler anonim şirketin organı olmaktan
çıkarılmış; şirketlerin denetimi, bağımsız denetim kuruluşlarına veya serbest yeminli
muhasebeci veya mali müşavirlere bırakılmış. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın
altıncı kitabında da düzenlenen sigorta hukukuyla ilgili olarak da tontinlerin kurulması kabul edilerek zaman aşımı süreleri
yeniden düzenlenmiş; sigortacıyı ve acentesini aydınlatma yükümlülüğü
getirilerek tasarının denkleştirme istemine ilişkin 122’nci maddesi hükmü ile
denkleştirme bedelinin nasıl hesaplanacağı da düzenlenerek 6762 sayılı
Yasa’daki boşluk doldurulmuş. Değerli
milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, pek çok değişiklik ve yeniliğin
tasarıya girmesine karşın, tasarının gerek dil gerek ifade gerek Türk Borçlar
Kanunu ve ilgili kanunlarla uyumu gerekse tasarının sistematiği ve içeriği
bakımından bakıldığında oldukça ciddi, eleştirisel yönleri bulunmaktadır.
Tasarıda kullanılan dil ve ifadenin yetersiz olduğu görülmektedir. Terim
birliği sağlanamamıştır. Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’yla dil, sistematik ve
içerik bakımlarından uyumlu, yeterli bir düzenleme gerçekleştirilememiştir. Her
iki tasarıda kullanılan terim ve kavramlarda uyum söz konusu değildir.
Sistematik bakımdan da Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda yer alması gereken bir
kısım hükümler Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda, Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı’nda düzenlenmesi gereken bir kısım hükümler de Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nda düzenlenmiştir. Ayrıca, Borçlar Kanunu’nun Türk Ticaret Kanunu’na göre daha genel
bir kanun olduğu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda bu kanunun maddelerine
yollamalar yapılmış olması göz önünde tutularak her iki tasarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi komisyonlarında birlikte ele alınması gerekirken bu
gerçekleştirilememiş Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın daha genel olan Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı’ndan daha önce Genel Kurulun gündemine gelmesi gibi
ciddi bir olumsuzluk yaşanmıştır. Başta Sermaye
Piyasası Kanunu olmak üzere Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Vergi Usul Kanunu
gibi pek çok kanunlarla da uyumlu düzenlemeler gerçekleştirilememiştir.
Tasarının 5’inci maddesi düzenlenirken 5235 sayılı Kanun’la kurulan bölge
adliye mahkemeleri göz önünde tutulmamıştır. Yine, mevcut
bilimsel birikimin korunması ve yargı kararlarıyla sağlanan hukuki gelişimin
sürdürülmesi tasarının hedefleri arasında gösterilmesine rağmen madde
numaralarının değiştirilmiş olması nedeniyle bunu gerçekleştirme olanaklı
olmaktan çıkmıştır. Tasarının sistematiğine bakıldığında da bozuk
düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Örneğin, tasarının 1521 ve devam eden
maddelerinde yer alan son hükümlerin önemli bir kısmı aslında tasarının ilgili
kitaplarında yer alması gereken hükümlerdir. Yine, tasarının
yetersizliklerinden birisi, yapılan yeni düzenlemelerin bir kısmının eksik
bırakılmış olmasıdır. Örnek verilecek olursa, tek kişi ortağın şirket
borçlarından sorumluluğunun şahsi ve sınırsız hâle gelmesi gereken durumlar
hakkında tasarıda bir düzenleme olmaması açık bir eksiklik olarak göze
çarpmaktadır. Ticari
defterlerin delil olmaktan çıkartılmasında, kıymetli evrak kitabında pek
değişiklik yapılmadığının belirtilmesine karşın çekte ödeme yasağının
talimatının kaldırılmasında haklı ve doyurucu gerekçeler bulunamamaktadır.
Önceki yasada sorunlarla karşılaşılan bu ve benzeri maddelerde sorunu giderecek
düzenlemeler getirmek yerine maddeyi tümden kaldırmak doğru bir anlayış olarak
benimsenemez. Ayrıca, uygulamada büyük sıkıntılar yaratan ibraz sürelerinin
uygulanması bakımından farklı uygulamalara yol açan “yer” kavramına tasarıyla
da herhangi bir açıklık getirilmemiştir. Değerli
milletvekilleri, bu tasarının hazırlanmasında en önemli etkenlerin başında,
Avrupa Birliği müktesebatının Ticaret Kanunu’na taşınma düşüncesinin yatmakta
olduğunu ifade etmiştik. Ancak göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda hemfikir
olduğumuz bu konuda aşırılığa kaçıldığını da ifade etmek zorundayız. Çünkü
tasarı, Avrupa Birliğine tam üye olacağımız düşüncesiyle hazırlanmıştır. Oysa
Avrupa Birliğinin çifte standardı, Türkiye’ye karşı çelişkili tavrı ve kapıda
bekletme düşüncesi, kendi çıkarlarına olan düzenlemelerde ülkemize yaptığı
siyasi, mali baskı ve müdahaleler maalesef ulusumuzca üzüntüyle ve tüm
çıplaklığıyla izlenmektedir. Kaldı ki, Avrupa Birliği hukukundaki gelişmelerin
devam ettiği ve buna bağlı olarak mevzuatın sıkça değiştirilme ihtimalinin
bulunduğu bir dönemde, temel kanunun tümüyle değiştirilmesinin isabeti ciddi
bir şekilde tartışılmalıdır. Avrupa Birliği
mevzuatı tam olarak istikrar kazanmadan veya Avrupa Birliğine tam üyeliğimiz
gerçekleşmeden ana kanun niteliğinde olan Türk Ticaret Kanunu’nun Avrupa
Birliği müktesebatına uyumu temin edilmek maksadıyla belli reformların
yapılması yolu yerine kökten değiştirilmesine yönelik eleştiriler, göz ardı
edilmemesi gereken, haklılık payı bulunan eleştirilerdir. Avrupa Birliği
müktesebatının üye devletlere bir çerçeve çizdiği, bu çerçeve içinde üye
devletlerin kendi mevzuatlarını serbestçe düzenleyebilecekleri gerçeğinin ihmal
edilmiş olması da tasarının önemle eleştirilecek diğer bir yönüdür. Bunların
yansıması olarak, bir taraftan olumlu bir yenilik olarak görünen düzenlemelerin
diğer taraftan ulusal işletmelerimizde, şirketlerimizde çoğu hâllerde sistemsel
ve mali ağır yükümlülükler getireceği tartışmasızdır. Örneğin, Türkiye’deki
anonim şirketlerin yapısıyla, ekonomik güçleriyle, Avrupa’daki anonim
şirketlerin gücü arasında çok büyük farklar bulunduğu, getirilen denetim
mekanizmalarının özellikle Anadolu’daki küçük aile şirketleri üzerinde çok
ciddi maliyet yükleri getireceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Türk
şirketlerinin yabancı küresel güçlerin kolaylıkla analiz edebileceği şekle
dönüştürülmesinin de Türk şirketlerinin rekabet gücünü hedeflendiği gibi
artıracağı mı yoksa azaltacağı mı konusu da kuşkuludur. Değerli milletvekilleri, ulusal bağımsızlığımızın teminatı olan
kuruluşlarımızın özelleştirmeler yoluyla yabancılaştırıldığı, neredeyse holding
seviyesindeki iki yüze yakın büyük sanayi ticari kuruluşumuzun yabancıların
eline geçtiği, dünya bankacılık sektöründe yabancı sermaye ve yabancılaşma
oranının yüzde 18, yüzde 19’ları geçmemesine karşın ülkemizde yüzde 50’lere
çıktığı, AKP İktidarı sürecinden geçerken elimizde kalan ve oldukça azalan Türk
şirketlerinin şeffaflaştırılma gerekçesiyle her türlü saldırıya açık hâle
getirilmesi olgusunun üzerinde de çok ciddi bir şekilde durulmalıdır. Değerli
milletvekillerim, bildiğiniz üzere, Türkiye Barolar Birliğinin, çeşitli
üniversitelerin ticaret hukuku öğretim üyelerinin katılımıyla gerçekleştirmiş
olduğu üç toplantının tutanakları bir kitap hâline getirildi. Bu kitaptaki toplantı tutanaklarını incelerken, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ile Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’ndaki düzenlemelerin uyumu açısından
rapor hazırlamak üzere Borçlar Kanunu Komisyonunca bir komisyon kurulduğunu, bu
komisyonun iki tasarı arasındaki uyumsuzluk içeren pek çok hükmü yirmi bir
sayfadan oluşan bir rapor hâlinde Adalet Bakanlığı yetkililerine sunduğunu
dolaylı olarak bu kitaptan öğrenmiş olduk. Ancak bu rapor, Adalet
Komisyonunda görev yapan milletvekillerine ulaştırılmamıştır. Türk Medeni
Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu’nun birbirinin ayrılmaz
parçaları olduğu, birbirine aykırılık teşkil edemeyeceği hukuksal gerçekliği
karşısında tasarılar arasındaki uyumun sağlanması öncelikli görevi
olmasına karşın, Adalet Bakanlığını, bu yöndeki raporu tarafımıza
ulaştırmayarak, aleniyetini sağlamayarak kanunlaştırma sürecinde göstermiş
olduğu olumsuz tavrı nedeniyle eleştiriyorum. Değerli
milletvekilleri, hülle yoluyla ve muhasebe sistemleriyle oynamak suretiyle bir
gecede artırılan millî gelire karşın, gerçekte ülkemiz bu İktidar döneminde
korkunç bir yoksullaşma yaşıyor. TÜİK’in açıkladığı
işsizlik rakamlarının tersine gerçek işsizlik rakamlarının 5 milyona
yaklaştığı, geniş tanımlı işsizlik oranının da yüzde 18,6’lara ulaştığı somut
bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
Ülkemizde 17 milyonun üzerinde insan asgari geçim seviyesinin altında
yaşam mücadelesi verirken, her gece 2 milyonun üzerinde insan yatağa aç
giriyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin hazırladığı verilere göre, geçen yılın aynı döneminde 19.588 gerçek kişi
işletmesini kapatmasına karşın, içerisinde bulunduğumuz yılın ilk dokuz ayında
bu rakam 32.328’e ulaşmış durumda. Tüzel kişiliğe sahip şirketlere
baktığımızda, kurulan şirket sayısı geçen yılın aynı ayına göre ağustosta yüzde
21, eylülde yüzde 16 oranında azalmış, kapanan tüzel
kişiliğe sahip işletmeler ise temmuzda yüzde 9, ağustosta yüzde 5’lere varan
oranda artış gösteriyor. Kapanan ya da tasfiye sürecine giren şirket,
kooperatif ve gerçek kişi ticari işletmelerinin toplam sayısı yılın ilk sekiz
ayında rekorlar kırarak 50 binlere yaklaşmış bulunuyor. En büyük kriz
dönemlerinde bile yaşanmayan bu olumsuz rekorlar, bize göre göbeğimizden geçen
ancak Sayın Başbakana göre ise “teğet geçen” kriz döneminde katlanarak büyüyor
ve her geçen gün binlerce insanımız işini kaybediyor, yüzlerce ticari işletme
kapanıyor. Değerli
milletvekilleri, bu sorunlar kömür dağıtarak, yiyecek dağıtarak, aç
insanlarımızı teşhir edercesine kent merkezlerinin içerisine çadırlar kurularak
çözülemez. Çözüm için sosyal devlet anlayışının yanı sıra sağlıklı işleyen
sanayi ve ticaret yaşamının varlığı zorunludur. Bu anlamda, Ticaret Kanunu
değişikliği ve mevcut düzenlemelerin değişen koşullara uyumu gereklidir ancak
yeterli değildir. İyi bir ticaret kanununun yanı sıra sadece damatlarının genel
müdürlüğünü yaptığı ticari şirketleri değil, adil ve eşit bir şekilde tüm KOBİ’leri, ticari işletmeleri destekleyecek bir siyasi
iktidarın varlığı da zorunludur. Kendisinden rafineri kurma
izni isteyen iş adamına “Ben bu izni bizim Çalık’a, Putin
ve arkadaşım Berlusconi’ye vereceğim.” diyen, KOBİ’lere kredi açmaya geldiğinde oldukça cimri davranan
ancak tek kalemde 750 milyon dolarlık krediyi himaye ettiği bir şirkete
verebilen böyle bir iktidardan bu aşamadan sonra bu adaleti, bu görevi yerine
getirmesini beklemek ise sadece bir hayaldir. Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen yeni Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın yasalaşması hâlinde başlayacak yeni dönemin, Türkiye'nin güncel,
orta ve uzun vadeli gereksinimlerine cevap verecek mekanizmalar yoluyla Türk
işletmelerinin uluslararası rekabet piyasalarında güçlü aktörler olarak
çalışmasını sağlamasını; halkımızın yıllarca çalışarak edindiği birikimlerinin
yöneticileri başbakanlarla, bakanlarla aynı karede kol kola poz veren,
açılışları başbakanlar ve bakanlar tarafından gerçekleştirilen, dini ticaretine
ve siyasetine kılıf yapan, tahminlere göre bugüne kadar 40 milyar doların
üzerinde bir parayı hortumlayan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Köktürk, buyurun. ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – …İslami holdingler tarafından nitelikli olarak dolandırılmasının
önüne geçmesini; ticari işletmelerimizi teğet geçtiği ifade edilen krizlerde
binlercesinin kapısına kilit vurulmayacağı, 100 binlerce insanımızın da işsiz
kalmayacağı kadar güçlendirilmesini dileyerek yüce Meclisi saygıyla selamlıyor,
emeği geçenlere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına teşekkürlerimi sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Köktürk, teşekkür ediyorum. AK PARTİ Grubu
adına Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ. Sayın Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün başlattığı
görüşmelerle ve bundan sonra gerçekleştireceği görüşmelerle tarihî oturumlara,
tarihî görüşmelere sahne olacaktır. Zira, Türk Ticaret
Kanunu gibi temel bir kanunu yeniden yapmak, yeniden düzenlemek, yasalaştırmak
ve ülkemizin hizmetine sunmak gibi üstün bir görevi ifa edecektir. Neden
derseniz, önemini izah sadedinde birkaç şey ifade etmek isterim: Bir defa, ilk
Türk Ticaret Kanunu, cumhuriyet dönemi için, 29 Mayıs 1926 tarihinde kabul
edilmiş ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girmiştir. Ancak bu Kanun’un genel
hükümleri nereden alındı diye baktığınız zaman genel hükümlerin 1882 tarihli
İtalyan Ticaret Kanunu’ndan alındığını görüyoruz, ortaklıklara ilişkin
hükümlerin ise Almanya ve Fransa Ticaret Kanunlarından bir nevi iktibas
edildiğini görüyoruz. Yani melez bir kanun, yani karma bir kanun. Oradan
buradan toparlanarak yapılmış ve Meclisimizde yasalaştırılmış bir kanun. İkinci Türk
Ticaret Kanunu hâlen yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu.
1956’da yasalaşıyor ve 1957’de yürürlüğe giriyor. Bu Kanun’u büyük hukukçu Hirsch Başkanlığında bir heyet hazırlıyor ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi de bu Kanun’u yasalaştırıyor. Ama bu Kanun’a ruhunu veren,
fikrini veren, rengini veren, bu Kanun’un özünü, esasını tayin eden de yine
dünya hukukunda büyük yeri olan Alman asıllı bir hukukçu. O yönüyle de ayrı bir
özellik taşıyor. Ama şu anda huzurlarınızda bulunan Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu, tamamıyla bu ülkenin yetiştirdiği
insanların, bu ülkenin yetiştirdiği beyinlerin, milletimizin oluşturduğu
bilimsel gücün, Yargıtayımızın, mahkemelerimizin
oluşturduğu içtihat arenasının ve buralarda oluşan bilgilerin, tecrübelerin, hasılı bize ait birikimlerin dünyada yaşanan değişme ve
gelişmelerle bütünleşmiş bir şekilde bir tasarıya dönüşmesi, bir rapora
yansıması ve yüce Meclisin huzuruna gelmesidir. Bu yönüyle çok önemli bir
adımdır, çok önemli bir değişimdir. Kanun da bize ait, bize öz olan damgaları
vurduğumuz bir kanundur. Ben bu vesileyle bu kanunun tasarı
taslağının hazırlanmasında ve daha sonraki aşamalarında görev yapan Bilim
Komisyonunun değerli üyelerine, başta Ünal Tekinalp
Hocam olmak üzere bütün üyelerine, Adalet Bakanlığımız ve diğer kuruluşlardan
katkı veren bütün uzmanlara, siyasi partilerimizin değerli milletvekillerine ve
bu konuya katkı veren herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum çünkü önemli bir
mesai, önemli bir ürün ortaya konmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada bir soruyu sormak lazım: Neden Türk Ticaret
Kanunu’nu değiştirme zarureti hasıl oldu, üçüncü
ticaret kanununu yürürlüğe koyma gereği duyduk? Acaba Kanun’da kısmi
değişiklikler yaparak, bazı maddeleri değiştirerek, diğerlerini koruyarak bunu
yapma imkânı olur muydu olamaz mıydı? Buna bakmak için, buna doğru cevap vermek
için dünyada ticaret hukuku alanında yaşanan bütün gelişmeleri, ekonomik
alanda, siyasal alanda yaşanan değişimleri çok yakın takip etmek lazım. Türkiye
1950’lilerin mantalitesiyle ticaret yapan bir ülke olmadığı
gibi, dünya da artık o günün mantalitesiyle hareket eden bir dünya değil.
Ekonominin daha da serbestleştiği ve ekonomik alanda sınırların âdeta tamamen
kalktığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Dolayısıyla, kuralların ulusal olmaktan
uluslar üstü bir yapıya doğru gittiği bir noktada, dünyadaki bütün ülkelerin
kendi kanunlarını, değişen, gelişen şartlara uydurma noktasında önemli çabalar
gösterdiklerini görüyoruz. Örneğin, Almanya
1950’den sonra, 1965’te, 1985’te, 1993’te, 1998’de, 2001’de, 2004 ve 2005
yıllarında önemli değişiklikler yapmış, köklü reformlar yapmış. 1930’dan sonra
yapılan toplam değişiklik sayısı otuz adet. Şimdi,
bakıyorsunuz, Avusturya’nın ticaret kanunu 1897 tarihli ama 1954’ten sonra,
1960, 1967, 1981, 1991 ve 1993 yıllarında köklü reformları, köklü değişimleri
kendi ticaret kanununda yaptığını görüyoruz. Fransa’ya
bakıyorsunuz, 1966, 1967, 1994, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında ticaret hukuku
alanında, bu konuyu ilgilendiren hukuk mevzuatında önemli değişimleri, önemli
dönüşümleri yaptığını, gerçekleştirdiğini görüyoruz. İngiltere’nin
1973, 1975, 1977, 1983, 1985, 1986, 1998 ve 1999 yıllarında kendi ticaret
hukuku alanında çok önemli mevzuat değişikliğine gittiğini görüyoruz. İtalya’da, başka
dünya ülkelerinde de yine bu alanda büyük ve köklü değişimlerin yapıldığını,
reformların gerçekleştirildiğini görüyoruz. Peki, dünyada
bunlar yapılırken Türkiye’de ticaret hukuku alanında hangi köklü değişiklikler,
reformlar yapıldı diye baktığınızda, ticaret hukuku alanında köklü hiçbir
değişikliğin, hiçbir reformun yapılmadığını görüyoruz. Birtakım değişiklikler
yapılmış ama işin esasını değiştiren, Türkiye'nin gelişen dünyadaki serbest
ekonomi, ticaret anlayışı ve bu alanda oluşan yeni hukuk yapılarına uyumunu
sağlama noktasında köklü bir değişimin yapılmadığını görüyoruz. İşte bu kanunun
huzurlarınıza geliş sebebi, dünyada yaşanan ama Türkiye'nin 1950’lerden sonra
yaşanan süreçte Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya, herkes değişimi görüp, bu
değişime ayak uydurmak için gereğini yaparken bugüne kadar bu gereği yapamamış
olan Türkiye'nin bu gerekliliği yerine getirme zaruretinin bir sonucudur bu. Öte yandan Avrupa
Birliği süreci ayrı bir olay. Dünyanın değişik bölgelerinde meydana gelen
ekonomik birliktelikler, ekonomik oluşumlar ayrı bir olay, bunların yarattığı
uluslararası ve uluslar üstü hukuk ve bunları başka ülkelere veya kendilerine
üye ülkelerin uyma zorunluluğu gibi ortaya koyduğu kabuller ve ticaretin aldığı
şekil, Türkiye'nin de bu alanda yaşanan değişimleri görme zaruretini ortaya
koymuştur. Öte yandan
İnternet, elektronik ortamdaki iletişim ve çağın getirdiği birtakım yeni
teknolojik ve bilimsel kolaylıkların ticaret hukuku alanına yansıması gereği de
ortadadır. Hem vatandaşın doğrudan denetimi, şirketleri yakın takibe alması,
kontrol etmesi, her şeyiyle, bunlarla ortak olan veya bunlarla ilişki
içerisinde olan veya ilişkiye girmek isteyenlerle hem Türkiye içinde hem de
Türkiye dışında bütünüyle bu alanı bilgi çağının gerekleriyle donatma gereği de
ortadadır ama bu gereklere rağmen, köklü bir değişiklik yapılamamıştır. Ne
zaman? 1999 tarihine gelindiği zaman, o zamanki Hükûmet
bir karar alıyor –ben, onun için bu kararı alanlara da teşekkür ediyorum- bir
Bilim Komisyonu oluşturuluyor, Sayın Ünal Tekinalp
Hocamızın Başkanlığında bu Komisyon çalışmalarına başlıyor 1999 yılından
itibaren. 3 Kasımda seçim oluyor AK PARTİ Hükûmetleri
iktidara geliyor. Devlette devamlılık esastır, yapılan iş doğrudur, bir ihtiyaç
görülmüştür ve bu ihtiyaca çare aramak ve bunun gereğini yapmak üzere de bir
komisyon kurulmuştur. Onun için, biz bu Komisyonun devamı yönünde karar aldık
ve bu Komisyon değişmedi, çalışmalarını devam ettirdi ve sonuçta, Komisyon
hazırladığı tasarı taslağını Adalet Bakanlığına sundu. Adalet Bakanlığı, bu
tasarı taslağını kamuoyunun bilgisine açtı, tartışmaya açtı; ilgili kişilere,
kurumlara, kuruluşlara, üniversitelere, sivil toplum örgütlerine, hasılı bu konuyla uzaktan yakından ilgili olan herkese ve
her kesime bu tasarı taslağı gönderildi ve bunlardan gelen görüşlerin,
eleştirilerin titizlikle incelenip değerlendirildiğini görüyoruz. Bundan daha
ilerisi yapılıyor, görüş serdeden kişiler, ilgili kurum ve kuruluş temsilcileri
çağrılmak suretiyle Komisyon huzurunda bu konular birlikte müzakere ediliyor,
birlikte tartışılıyor, birlikte karara bağlanıyor. Tabii, hepsinde uzlaşma
olduğu söylenemez ama her şey göz önünde yapılıyor. Daha sonra, yine
2005 yılında Başbakanlığa sunuluyor, hükûmet tasarısı
hâline dönüştürülüyor, 15/11/2005’te Meclis
Başkanlığına sunuluyor. Adalet Komisyonu, görüşmelere başladıktan sonra da bir
alt komisyon kuruyor. Bu konu teknik bir konu, bu konunun
uzun uzun müzakere edilmesi lazım, değerlendirilmesi
lazım. Alt komisyon, altı aya yakın bir süre çalışma yapıyor. Yine, alt
komisyon çalışmaları sırasında da tasarı, ilgili kişi, kurum, kuruluş, sivil
toplum örgütleri, herkes ve her kesimin görüşüne gönderiliyor ve onların
görüşleri, eleştirileri talep ediliyor, gelenler değerlendiriliyor ve tasarıya
yansıtılmaya çalışılıyor. Öte yandan, alt komisyon çalışmaları sırasında da
yine kurum, kuruluş, sivil toplum ve ilgili kesimlerin temsilcilerinin de orada
olduğunu görüyoruz. Adalet Komisyonu
sürecinde de yine aynı tartışmaların aynı usul içerisinde yapıldığını ve
konunun üzerinde büyük bir uzlaşmanın, büyük bir tartışmanın, büyük bir görüş
birliği arayışının olduğunu görüyoruz ve bunun neticesi de Komisyon tasarıyı
kabul ediyor belli değişiklikler yaptıktan sonra. Ancak seçim nedeniyle bu
tasarının kanunlaşması bu döneme kaldı. Şimdi, bu döneme
gelince de yine Adalet Komisyonundan geçtiği hâlde biz diğer siyasi
partilerimizle de görüşerek, onların değerli grup başkan vekillerinin de görüş
ve kanaatleri doğrultusunda Komisyon haricinde, her partiden arkadaşımızdan,
birer arkadaştan oluşan bir komisyon kurduk. Bizim bu kanunda olmazsa olmazımız
yok, çünkü teknik bir konudur, siyasi renklerin, siyasi görüşlerin aksettirileceği
bir kanun değildir. Bu konu konuşulsun, tartışılsın, ortak öneriler varsa biz
bu önerileri kabul etmeye hazırız dedik ve nihayet bu çalışmalar yapıldı. Şu
anda elimde, elli beş tane ortak öneri hazırlandı. Yine burada ortak öneriler
kabul edildiği takdirde yasalaşacaktır. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ne ortağı ya? Ortak öneri falan yok. Komisyon üyeleri burada Sayın
Başkan. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ben bunları şunun için anlattım: Bu tasarı, bu rapor buraya
bugünden yarına gelmiş değil. 1999’dan beri süren bir çalışma. Tabii daha
öncesinde doktrinin, üniversitelerin, yargı çevrelerinin oluşturduğu kanaatler,
görüşmeler, birikimler, tecrübeler, bütün bunlar değerlendirildiğinde… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bozdağ, geçen dönemden
bahsediyorsunuz, 22’nci Dönemden. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …huzurlarınıza gelen somut metin büyük bir çabanın, büyük bir
emeğin, büyük bir uzlaşma arayışının ürünü olarak gelmiştir, pek çok farklı
görüş buraya yansıtılmaya çalışılmıştır. Ancak Türk Ceza
Kanunu görüşmeleri yapılırken de burada konuşuldu. Tabii, doktrinde kanunların
hazırlanmasında komisyonda çalışan bilim uzmanlarıyla, bilim adamlarıyla bunun
dışında olanlar arasında da bir rekabet oluyor. Tabii, bu, tartışmaları farklı
bir boyuta götürüyor. Ama ben eminim, doktrinde yapılan tartışmaların hepsi
faydalı tartışmalardır. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bekir Bey, ortak öneride kimin imzası var? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Hepsinin kendine göre haklı yönleri, eleştirilen yönleri vardır.
Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarında bunlardan istifade edecektir
muhakkak, birini tercih edecektir, bu yasalaşacaktır. Belki isabet edecektir,
belki etmeyecektir ama iyi niyetli olan bu tartışmalara açıklık getirmek ve
bunlardan istifade etmek de bizim en önemli görevlerimizden bir tanesidir. Bir diğer husus:
Değerli arkadaşlar, AB uyum sürecinde Türkiye'nin yerine getirmek zorunda
olduğu birtakım yükümlülükler var. Biz bu yükümlülüklerin de bilincindeyiz.
Sadece biz değil, bizden önceki hükûmetler de bunun
bilincinde hareket etti ve birtakım değişiklikler, çalışmalar yaptı. Türk
Ticaret Kanunu da yasalaştığı takdirde bu yönde de büyük bir uyumun
gerçekleştirildiğini görüyoruz. Ticaret Kanunu’nda yapılan değişikliklerin AB
müktesebatıyla hiçbir ilgisi yoktur demek mümkün değildir. Müktesebatla ilgili
boyutu vardır, zira hükûmet tasarısının 70’inci ve
71’inci, 69’uncu sayfalarına baktığınız zaman orada bu uyum çerçevesindeki
yönergelerin, tüzüklerin, tavsiyelerin, açıklamaların, raporların olduğunu ve
bunların tek tek sayıldığını ve bunların da bu
Ticaret Kanunu çerçevesinde değerlendirildiğini görüyoruz. Bunlar müktesebatın
kendisidir, ilkesi falan değil. Müktesebatın kendisiyle bir uyum gayreti
vardır, bir uyum çabası vardır, bu da doğru bir şeydir. Bir başka husus:
Değerli arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu’nu değiştirmek, Türkiye'nin ticaret
hukuku mevzuatı alanındaki hukuk hafızasını yok etmek, bunu yok saymak anlamına
gelmez. Böyle bir şeyi kabul ettiğimiz takdirde, o zaman Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bizim hiçbir yasal değişiklik yapmamamız lazım. Biz geçmişte Medeni
Kanun’u baştan sona değiştirdik, medeni hukuk hafızamızı mı yok ettik? Biz
geçmişte Ceza Kanunu’nu baştan sona değiştirdik, ceza hukuku hafızamızı mı yok
ettik? Biz cumhuriyete geçtiğimizde pek çok kanunu değiştirdik, o alandaki
hukuk hafızamızın tamamını mı yok ettik? Hayır, öyle bir şey yok. Yeni bir
gelişme, yeni bir değişme, yeni bir değişim zarureti var, bunu hukukumuza
yansıtacağız. Bu bizim hukuk hafızamızı yok etmez, yapsa yapsa
hukuk hafızamızı güçlendirir, hukuk kültürümüzü zenginleştirir, bizim
birikimimizi artırır. Bunu böyle değerlendirmek yanlış olur. Yargıtay
içtihatlarını değiştirecektir, değiştirmek zorundadır. Çünkü yeni mevzuat, yeni
bir hukuk geliyor onu değiştirecek ama hukukun, ticaret hukukunun bütün müesseseleri
ortadan kaldırılmış değil, özü değiştirilmiş değil. Bütün içtihatları kaldırın,
yeniden sıfırdan
başlayın diye bir şey yok. O içtihatların rehberliğinde, ondan
istifade ederek, yeni anlayışı da görerek ve bu anlayışı da içtihada yansıtarak
Türk ticaret hukuku mevzuatını geliştirmek bizim görevimizdir. Ben
yargıçlarımızın bu birikime, bu bilince sahip olduğuna inanıyorum. Cumhuriyetin
başında ayrı bir hukuk sisteminden, modern hukuk sistemine geçerken başarıyla
bizim bunu yargı camiamız uyguladı. Daha sonra yapılan köklü hukuk
değişikliklerini, reformları da bizim yargı camiamız büyük bir başarıyla
uyguladı. Bu değişikliği de yine büyük bir başarıyla uygulayacaktır. Diğer bir husus
değerli arkadaşlar, burada çok söylendi: “Bu kanunun yürürlüğe girmesi Borçlar
Kanunu’yla birlikte olmalıdır. İkisi ayrı ayrı olursa
bunun işlemesinde aksaklıkları vesairesi olacaktır,
bu da büyük bir sorun yaratacaktır.” Elhak doğru. Biz
de böyle düşünüyoruz. Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu birlikte yürürlüğe
girmelidir ve birlikte de yürürlüğe girecektir. Biz bugüne kadar bunu hep böyle
söyledik, bunun aksini söylemedik. Meclis, bu kanunu kabul ettiği takdirde
yürürlük tarihi ona göre ayarlanacaktır ve bu arada Borçlar Kanunu oylarınızla
kabul edildiği takdirde her ikisi beraber yürürlüğe girecektir. Bakın, Türk
Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesi, hem meri Ticaret Kanunu’muzun
1’inci maddesi hem de tasarıdaki, şu anda görüşmekte olduğumuz Adalet
Komisyonunun kabul ettiği metindeki 1’inci maddesi aynen şöyle : “Türk Ticaret
Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî
Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.” diyor. Eski metinde sadece fark şu:
“Parçası” ifadesi yerine “ayrılmaz bir cüzüdür” diyor. Şimdi, peki, Türk
Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu birbirinin ayrılmaz birer
parçası olarak görülüyor mu? Doğru mu? Doğru. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Öyleyse buralarda yapılan köklü değişikliklerin birlikte yürürlüğe
girmesi gerekir mi? Gerekir. Doğrusu da budur. Ama bakıyoruz, Türk Medeni
Kanunu 2002 yılında yürürlüğe giriyor. Peki, Türk Ticaret Kanunu bunun ayrılmaz
bir cüzü mü? Cüzü. Aynı tarihte yürürlüğe girdi mi? Girmedi. Peki, Borçlar
Kanunu Medeni Kanun’un ayrılmaz bir cüzü mü? Evet, elhak
doğru, öyle. Peki, Borçlar Kanunu o zaman Medeni Kanun’la birlikte yürürlüğe
girdi mi? Girmedi. O zaman burada “Bunu siz yürürlüğe koyduğunuz zaman bu
bütünlük bozulur.” diyenler dün Medeni Kanun’u yürürlüğe sokarken bu zarureti
niye düşünmediler? Orada düğme yanlış iliklendi. Beraber olması lazımdı, biz
bunu söylüyoruz. Onun için biz
düğmeyi ikinci defa yanlış ilikleme niyetinde değiliz ve diyoruz ki AK PARTİ
olarak: Biz Borçlar Kanunu ile beraber Türk Ticaret Kanunu’nu birlikte
yürürlüğe koyacağız ve bunların arasındaki uyumu tesis ederek, bütünlüğü
sağlayarak koyacağız. Çünkü bunları hazırlayan komisyonlar… Bunları deruhte
eden bakanlık bir bakanlıktır. Komisyonlar farklı da olsa, bilgi alışverişi,
görüş alışverişi, aynı şeyi, aynı hedefi gerçekleştirme gayretleri nedeniyle
burada iyi bir çalışma vardır, iyi bir ahenk vardır, iyi bir uyum vardır. Biz
bu ahengin, bu uyumun bu yasalara yansıyacağını düşünüyoruz ve yansıdığına da
inanıyoruz. Ticaret Kanunu’nda bu vardır, Borçlar Kanunu’nda da bu
yapılmaktadır. İnşallah yarın, önümüzdeki günlerde kastım, Borçlar Kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman orada önemli değişimlerin, önemli
uyumların hem de Türk Ticaret Kanunu ile uyumlu bir şekilde yapıldığını hep
beraber göreceğiz. Neden? Çünkü, yapan komisyon bir.
Neden? Çünkü, bu işin motoru Adalet Bakanlığı, aynı
bakanlık. Neden? Çünkü… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK BAL (Konya)
– Ceketin üzerine gömlek giyeceksin! BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. Ek süreyi
vermiştim, son cümlelerinizi alayım. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum efendim, bitiriyorum, son cümlemi
söylüyorum. Bu uyum beraber
gerçekleştirilecek ve beraber yürürlüğe girecektir. Ben, bu
vesileyle, oylarınızla yasalaşacak olan ve tarihî oturumlarla şekillenerek
belki değişecek olan Türk Ticaret Kanunu’nun Türk hukukuna, Türk ticaret
hayatına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ. Şimdi, Komisyon
adına Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya… Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, yüce Parlamentonun çok değerli
üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Büyük Meclis
tarihî bir oturum icra etmektedir. Türk Parlamento tarihinin temel kanunlara
ilişkin bütün oturumları da anlamına ve mehabetine uygun önemde icra
edilmiştir. 29/5/1926, Meclis Başkanlığını Kâzım
Özalp, Adalet Bakanlığını Mahmut Esat Bozkurt; yıl 15/6/1956, Başkanlığı Asil
Başkan Refik Koraltan, Bakanlık makamını Prof. Dr.
Hüseyin Avni Göktürk ihraz etmektedirler. Ticaret Kanunu’nun cumhuriyet
dönemindeki birinci versiyonu tek partili dönemde oy
birliğiyle kabul edilmiştir. Ticaret Kanunu’nun ikinci versiyonu,
dönemin gerilimlerine rağmen, iki partili, üç partili siyasal hayatımızda, bir
redde karşı oy birliğiyle kabul edilmiştir. Siyasi geleneğimiz, temel
kanunlarda, tamamen uzlaşma ve ortak aklın ürünü olma özelliğini ortaya
koymuştur. Değerli
arkadaşlar, “Bugün ne yapıyoruz, doğru mu yapıyoruz, mükemmel mi yapıyoruz?”
sorusuna cevap verebilmemiz için, ticaret hukuku hafızasının nokta nokta evrim kesitleriyle hatırlanması lazım. Az da olsa,
teferruatlı değil, bu hatırayı sizlerle, yüce Meclisle, zabıtlarla paylaşmak
istiyorum. 1850,
İmparatorluk, çöküş veya Avrupa’yla kendi arasındaki farkın çatışmasının
sıkıntılarını yaşıyor. Fransa etkiliyor ve 1850’de Fransız Ticaret Kanunu,
noksan ve çelişkili şekilde Ohannes Efendi tarafından
tercüme ettiriliyor, fermanla kabul ediliyor. Noksandı. Dönemin ticaret
mahkemeleri bu çelişkileri gördü ve Lozan Barışı’nda müttefikler “Medeni
Kanun’u -Borçlar, Medeni, ayrı, birlikte- ve Ticaret Kanunu’nu yapacaksınız.”
dedi. 1926’da Borçlar Kanunu ile Medeni Kanun’da doğru yapıldı, mükemmel bir
kanun çevrildi ama 1926’da Ticaret Kanunu kodifikasyonunda
büyük bir inşa kusuru işlendi. Modern hukukçularımız yoktu. Eklektik yöntem
benimsendi, kimisi İtalya’dan, kimisi Almanya’dan kimisi Fransa’dan ama daha
çok 18’inci ve 19’uncu asrın normlarıyla eklektik bir Ticaret Kanunu yapıldı,
karman çorman oldu. Ölümünden bir yıl önce Atatürk’ün bu Parlamentoda yaptığı,
kendi sesiyle yaptığı son konuşmadır, 1/10/1937.
Cümleleri şudur aynen: “Kara ve Deniz Ticareti Kanunlarımızın ekonomik
bünyemizdeki inkişaflara daha uygun hâle getirilmesinde zaman geçirilmemesi
yerinde olur.” Ertesi gün komisyon kurulmuştur. 1951 yılına kadar komisyon
çalışmıştır. O dönemin Hirsch’i komisyona son dönemde
başkanlık yapmıştır, büyük bir katkıda bulunmuştur. 1951 yılındaki Kanun 1956
yılında, CHP ile Demokrat Parti arasındaki aşırı gerilime rağmen, tek redde
karşı oy birliğiyle diyebileceğimiz kahir ekseriyetle kabul edildi. Fakat bu
Kanun mükemmel miydi? Sayın Faruk Bal işaret ettiler veya gerekçede işaret
ediliyor. Mükemmel miydi? Dönemin telakkilerini ve sorunlarını tüm kapsamıyla
çözüyor muydu? Değildi arkadaşlar. Bugünkü geliş noktasına gelmek için 1956
tarihindeki Kanun’u doğru tahlil etmek lazım. Bir: Bizzat Profesör Hirsch -o dönemdeki demeçlerini, hatıralarını okuyun- “Bu
geçici bir Kanun’dur, daha mükemmel yapmalıyız.” diyor ama kuru bir beyan
değildi, lafümücerret veya lafügüzaf değildi.
Gerçekten dünya, Türkiye içinde olmamasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’ndan
çıkmış, yıkım ekonomisinin ve bunalımların paradokslarını yaşıyordu ve modern
ticaret hukuku daha doğmamıştı. O dönemde dünya ticaret hukukunda anonim
şirketler kemaline ermemişti, oluşum hâlindeydi. Fransa, Almanya 1960 yılından
sonra anonim şirketler ve ticaret hukuku reformunu mükemmelleştirdi. Avrupa’da
o dönemden günümüze kadar ticaret hukukunu 64 defa değiştirdiler. On tane büyük
reformları var. Bir: Demek ki bir
geçiş hukukuydu. İki: Siyaset kurumu ticaret hukukundaki ekonomik ve teknolojik
gelişmelere koşut veya paralel dönüşümünü yapamadı. Tabii, darbeler, ara
rejimleri, gerilim siyasetleri... Ne oldu? Yasama organı mecburen konulu
ticaret hak hukuku üretti, sermaye piyasası hukuku, ayrı bir kanun yaptı; halka
açık anonim şirketler hukuku, ayrı bir kanun yaptı. Aslında bunlar şirketler
hukukunun, ticaret hukukunun konularıydı ve bunları kapsamıyordu. O hâlde
Ticaret Kanunu’nu değiştirmemizin birinci nedeni Avrupa Birliğine uyum vesaire
değil, mükemmel bir ticaret kanununa sahip olmamız ve sorunları çözmede,
sorunları çözme noktasındaki kapsam zaafından kurtarma gibi bir hedefi vardı. Değerli
arkadaşlar, Ticaret Kanunu’ndaki noksanlığa rağmen, Türkiye bilhassa öğreti ve
içtihatta modern hukukun zirvesine çıktı. Birikimimiz, yeni ticaret kanununun,
mükemmel ticaret kanununun inşa edilmesi için elverişliydi, müktesebatımız
fazlasıyla vardı. Bu, değişikliğin Kanun’dan kaynaklanan
gerekçeleri. Peki dışsal
gerekçeler ne, Kanun dışında kalan gerekçeler ne? 1956 yılından bu yana, doğru,
güneş her sabah doğudan doğuyor, her akşam batıdan batıyor ama müthiş
değişimler ve dönüşümler oldu. Evvela ticaret hukukunun paradigmalarını
ve parametrelerini alaşağı edecek zihniyet dönüşümleri oldu. Ticaret hukuku
belki tam da sermaye hukukunun veya şahsi sermaye menfaatinin eksenini
oluşturduğu bir daldı, bir helezondu ama şu anda sermaye iktidarına insan
iktidarı, insan onuru enjekte ediliyor. Tüketicinin korunması, azınlık
haklarının korunması, güç boşluğunun özellikle teknolojik, dijital, elektronik
oylamalarla, genel kurullarla sağlanması, tamamen sermaye iktidarını
insanileştiren modern değerlerdir. Yine, değerlerden “saydamlık” çok önemli. Bugün kuzey ülkelerinin ticaret hukukunda zorunlu web sayfaları
var, Avrupa Birliği yönergelerinde önümüzdeki on yıl içerisinde web sayfaları
var. Arkadaşlar,
saydamlık yükselen değerdir. Sadece devletin gizlerini veya sırlarını, makul,
güvenlik devletiyle demokratik değerler arasındaki dengeye getirme değil,
şirketleri de işletmeleri de ölçülü bir şekilde saydamlık noktasına getirmek
-ki sınırlıdır, insider işlemleri falan, bunların
tamamen kapsamı dışındadır- yükselen çağdaş değerler. Başka ne var?
Avrupa Birliği diyoruz, Dünya Ticaret Örgütü diyoruz. Değerli
arkadaşlar, kanunlar genellikle değil, yoğunlukla millîdir, bayraklıdır ve
hudutları vardır ama ticaret kanunları genellikle küreseldir ve hudutları aşan
etkileri olur. Biz, Avrupa Birliği uyum zorluğu içerisinde aynen Lozan Barışı
gereği 1926 yılındaki dönüşümleri, aynen 1839’daki Kavanini
Cedide için 1850 dönüşümüne mecbur olduğumuz gibi bir dayatma görüntüsü
içerisinde değil, Türk milletine, Türk tüccarına, sermayemize layık olduğu için
bu dönüşümü yapmak zorundayız ama Avrupa Birliğine üyelik veya müzakere süreci
içerisinde de bir zaruretin olduğunu kimse yadsıyamaz, kimse göz ardı edemez. Artık topluluklar hukuku, gerçekten, yereli küreselleştiren ve
yereli bağlayıcı olan normların etkin ve egemen olduğu bir hukuktur. Değerli
arkadaşlar, tabii, Ticaret Kanunu’nun getirdiklerini götürdüklerini ayrıntılı
bir şekilde tartışabiliriz. Çok değerli arkadaşlarım somutlamalarda
bulundular, maddelere, çözümlere atıf yaptılar, yanında oldukları, karşısında
oldukları görüşler ortaya koydular. Bölüm müzakerelerinde bunu geniş geniş değerlendirebiliriz, sorularınızla açığa
çıkarabiliriz ama ben sizlerle bu kanunun getirileri noktasında, getirdikleri
noktasında birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Doğrusu, bu, seçmeci bir paylaşma
değil, kategorik bir paylaşma da değil, sistematik de değil. Oradan buradan
alarak sizlerle ve milletimle paylaşmak istiyorum. Beni bu kanun,
getirdiği standartlar bakımından etkiliyor, yönetim standartları, denetim
standartları bakımından. Bir konuda terazi birden fazlaysa doğru sonuca
ulaşamazsınız. Gerçekten iyi şirket yönetimi, rasyonel şirketler ve verimli
ekonomi bakımından geliştirilen standartlar madde madde
yer alıyor. Beni çok etkilemiştir. Tek kişili
sermaye şirketi çözümü çok önemsediğim bir çözüm. Bir kişi, şirketin üzerindeki
yükümlülükleri üstlenmek kaydıyla, şirketin elde ettiği hukuki avantajları
rahat rahat edinebilmeli. Vakıflar bakımından bu
böyle, dernekler bakımından bu böyle, kişi işletmeleri bakımından bu böyle.
“Sorumluluk sermayeyle sınırlı” vesaire gibi, beni çok etkilemiştir tasarının
bu bölümleri. En fazla
etkileyen yönlerinden birisi de şudur arkadaşlar: Türk pratik hukukunun
Anglosakson hukukuna rağmen çözemediği -ki Anglosakson hukuku bunu çözdü-
holdingler-yavru şirketler ilişkisi bakımından bu tasarının getirdiği çözüm
etkilemiştir. X holdingin yirmi tane A.Ş.’si var. X holding aslında piposu
görülmeyen büyük sermaye ve sorumlulukları dağıtmak veya risklerden korunmak
için zayıf şirketler vesaire gibi örnekler yaşıyoruz. O kişiye, o şirkete dava
açıyorsunuz ve hakkınıza ulaşamıyorsunuz. Şimdi yavru şirketlerin sorumluluk
alanından, taahhüt alanından şemsiye şirket, holding sorumlu olacak. Bu modern
bir çözümdür. Muvazaa yoluyla bu çözüme ulaşılması gerektiği yönünde yıllarca
makaleler yazdım, savunmalar yaptım Anglosakson hukukundaki tül perde çözümünün
aktarılması için ama bir veya iki davada muvaffak oldum olamadım. Bu çok önemli. Yine, CHP’li
arkadaşımız, sözcümüz Ali İhsan Bey dile getirdi, “ultra vires”
dedi. Yani, konu dışı faaliyet yasağı kuralı kaldırıldı. Bir nevi, şirketlerde
fiil ehliyeti genişletildi. Bu da beni etkiliyor. Paylar demokrasiyi etkiliyor.
“Negatifler yok
mu Sayın İyimaya, Sayın Komisyon Başkanımız?” Elbette
var, katılmadıklarım var. Bizim dönemimizde bu kanun görüşülseydi -Komisyon çünkü 22’nci Dönemde görüşüldü-
farklı çözümler olabilir miydi? Olamazdı diyemem. Onları da çok açık şekilde,
ileride, zaten bunları da paylaşacağım. Sorularınıza herhâlde bir karşılık
veririz diye düşünüyorum. Bir de bir
yöntemi, değerli arkadaşlar, sizlerle paylaşmak istiyorum: Doğrudur, bu kanun
22’nci Dönemde Komisyonumuzdan geçti, kabul edildi. 23’üncü Dönemde eski
müktesebatı, emeği, geneli üzerinde müzakere yoluyla metin ve raporu açıkça
benimsemek kaydıyla yani 77’nci maddenin tipik uygulaması yoluyla aşağı indi.
Ama bir ihtiyaç da vardı. Gerçi 23’üncü Dönem ile bizim Komisyon müzakereleri
dönemi arasında tasarının felsefesini, tasarının hükümlerini, kural düzenini
temelden sarsacak bir gelişme olmadı ama takdir edersiniz ki her komisyonun
farklı birikimi var, farklı açıları var, değerlendirebilirdi. Bir çözüm yolu
aradım, aradık, arkadaşlar aradık, düşündük. Hatta bütün partili arkadaşlar,
başta “Sayın İyimaya, bunu hemen görüşmeyin.” dendi.
İki defa toplantıyı iptal ettim, üçer ay ara verdim, arkadaşlarımız incelesin,
çalışalım diye, tek tek bütün maddeleri taradım ve
başka da çaremiz yoktu. Parlamento hukuku, arkadaşlar, sadece yazılı hukuk
değil, teamül hukukuydu. Şöyle fiilî bir
çözüm geliştirdik: Müzakere aşamasına kadar her partiden birer arkadaş
Hocamızın başkanlığında veya Hocamızın yardımında bir araya gelirler, bir
yeniden harmanlama, gözden geçirme yaparlar, ancak önerge üretme yoluyla bir
çözüm geliştirebilirdik dedik. Sağ olsunlar, bütün partiler -sanıyorum DTP
fırsat bulamadı o günkü yoğunluğu sebebiyle- fiilen, kayden
değil fiilen, her parti grup başkan vekillerinden birini arayarak -zaten Komisyonumun raporunda da bu
yazılıdır- fiilen birer arkadaş verdiler, çalışıldı. Ha, diyelim ki şu
önergeler, şu hazırlanan önergeler… Kesinlikle yine geçeriz, bir araya geliriz,
Hoca burada, arkadaşlarımız burada. Önemli olan mükemmeli bulmaktır. Burada bir
oldubitti olamaz, bir de facto, fiilî durum
yaratılamaz; Parlamento üretkenliğini, katkısını –amadeyim Komisyon Başkanı
olarak her zaman o ara çalışmalara- yaparız. Bu önemlidir. Ben bunu sizlerle
paylaşıyorum. Bir başka şey
arkadaşlar… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ortak önergeye açıklık getirir misiniz? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben ne anlattığını biliyorum, açıklık da
getiririm. Ortak önerge… Onu anlattım sanıyorum, Halil Bey de bilir. Buradaki
bütün mesele şu… Bir başka mesele
de arkadaşlar, gerçekten, temel kanunlar, üç temel kanun birbirlerine bağlı
kanun ama Türk Parlamentosu bu bağı 2001’de kopardı. Yani Medeni Kanunu ayrı
görüşerek kopardı çünkü 1926 hem Medeni Kanun’un hem Borçlar Kanunu’nun hem
Ticaret Kanunu’nun aynı anda kabul edildiği, aynı anda yürürlüğe girdiği
yıldır. Yanlış mı yapıldı 2001’de? Doğru yapıldı ama o zaman tek veya iki
partili Parlamentoydu. Katılımcı parlamentoda, çok
partili parlamentoda uzlaşma noktasına ulaşmak mümkün değil. Nitekim 2001
Medeni Kanunu’nda bile -Faruk Bey hatırlarlar, Hikmet Sami Türk Hoca
hatırlarlar- ne zorluklar çektiğimizi o gün biliyoruz ve belli mutabakatlar,
kontratlar içerisinde o çözüm oldu. Bugün “Borçlar
Kanunu’yla Ticaret Kanunu arasındaki olası çatışma” denen savunmanın, beyanın
veya tezin üç tane görüntüsü var: Birincisi, akademik tartışmalar, profesörler
arasındaki, ilmiye sınıfı arasındaki tartışmalardır. O akademik tartışmalar
bugün de devam eder, yarın da devam eder. O bizim Parlamentonun konusu değil.
İkincisi, yorumla, özel kanun, genel kanun, önceki kanun, sonraki kanunla
aşılabilecek çelişkiler ama üçüncüsü -parlamento hukuku bu imkânı veriyor-
yasama organı, musavver kanunla yani Borçlar Kanunu’yla bu Kanun’un son
bölümleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İyimaya, bir nefes alın, ben de bu arada sürenizi uzatayım. Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. Bunların çözüm
yollarının olduğunu düşünüyorum. Görüşmelerin tamamlanması, yürürlüğün
ertelenmesi veya son oylamaların eş zamanda yapılması gibi grup başkan vekili
arkadaşlarımızın mutabakatlarıyla çözüm bulunur. Ben tasarıya
yasama öncesi aşamada ve Parlamento aşamasında katkıda bulunan bilim
adamlarını, katkıya temel oluşturan Yargıtay ve Yargıtay içtihatlarını,
Komisyon üyelerimi, önceki Komisyon üyelerini ve yüce Parlamentonun çok değerli
üyelerini, şükranla, selamlarımla, saygılarımla duygularımı size iletiyorum. Saygılar. Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ortak önergeye gene bir açıklık getirmedin Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İyimaya. Evet, şahsı adını
Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel. Sayın Yüksel,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerine şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün burada
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, cumhuriyet tarihimizin ekonomik alanda en
önemli hukuk reformlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Üstelik tüm
dünyada etkisini gösteren küresel ekonomik ve mali kriz ortamında, ekonomik hayatın
yapı taşı olan ticaret hukukumuzda böylesine önemli bir reform hareketine
girişmek oldukça anlamlı bir adımdır. Bugün yürürlükte
bulunan 1956 tarihli 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu elli yılı aşkındır
uygulanmaktadır. Bu Kanun, uluslararası uygulamaların tersine, yarım yüzyıllık
ömrü içinde pek az değişikliğe uğramıştır ve bu değişikliklerin hiçbiri reform
niteliğinde de değildir. Bakınız, Avrupa Birliğine üye ülkeler ticaret
kanunlarını ortalama 64 defa değiştirmiştir. Ülkemizde ise Türk Medeni Kanunu,
Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu gibi temel kanunlar yenilense de
Türk Ticaret Kanunu’nda bugüne kadar köklü bir değişiklik yapılmamıştır.
Bildiğiniz gibi, yeni Borçlar Kanunu Tasarısı da Adalet Komisyonundadır. Türk Ticaret
Kanunu’nun mevcut hukuki uyuşmazlıklara cevap verememesi ve Türkiye’nin Avrupa
Birliğine girişinin gündeme gelmesiyle birlikte ticaret hukukunun Avrupa
Birliği ticaret hukuku ile uyumlaştırma zorunluluğunun ortaya çıkması, küresel
ihtiyaçlara cevap verebilen bir ticaret kanununun hazırlanmasını gerekli
kılmıştır. Bakınız, son elli
iki yıl içinde dünyada ve ülkemizde bir ticaret kanununun uygulamasını
etkileyecek oldukça önemli olaylar cereyan etmiştir. Şöyle ki: Öncelikle Avrupa
Birliği ekonomik yönü güçlü bir birliğe dönüşmüş, özellikle ticaret hukuku
alanında kendi hukukunu yaratmıştır. Küreselleşme, ülkemiz de dâhil olmak üzere
tüm dünyada etkinlik kazanmıştır. Ticari hayat için artık dünya âdeta küçük bir
köy hâline gelmiştir. Günümüzde insanlar birbirlerini hiç görmeden ve hatta
seslerini bile duymadan alışveriş yapabilmekte, mallarını sigorta
ettirebilmekte ve bir ülkeden diğer ülkeye o malları naklettirebilmektedirler.
Küreselleşmenin ve açık pazar anlayışının somut bir yapısı olan Dünya Ticaret
Örgütü kurulmuştur. Elektronik ortam ve İnternet, ticaret hukukunu kökten
değiştirmeye başlamıştır. Şeffaflık bir akım olmaktan çıkmış, yeni kanunların
vazgeçemeyeceği bir temel yaklaşım hâline gelmiştir. Ulusal şirketlerin
uluslararası piyasalarda rekabet gücünü haiz olmaları ülkelerin başlıca kaygısı
olmuştur. Tüm bu gelişmeler, yeni bir ticaret kanununun hazırlanmasını zorunlu
hâle getirmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün ülkemiz küresel ekonomide etkin bir aktör olma
yolunda ilerlemektedir ve ülkemizi küresel şirketlerin yatırım yapması için
daha da cazip hâle getirebilmenin unsurlarından birisi küresel gelişmelere ayak
uydurabilecek modern bir ticaret kanunudur. Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe
girmesiyle birlikte Türk şirketleri uluslararası piyasalarda rekabet gücü
yüksek ve güvenilir işletmeler hâline gelecektir. Ekonomimize uluslararası
boyut ve derinliği olan bir strateji kazandırılacaktır. Ticaret hukukumuza
çağdaş ve modern yaklaşımlar hâkim olacaktır. Bu gelişmelere
paralel olarak Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, ortaya çıkan uyuşmazlıkların
çözümünde hâkime yardımcı olacak şekilde düzenlenmiştir. AB ile entegrasyonun gereklerini yerine getirmiş kurumsal yönetim
ilkelerinin tasarıda hayata geçirilmesi özellikle önemlidir. Pay sahipleriyle
birlikte menfaat sahiplerinin de hakları korunmuştur. Sermayenin korunması,
kamuyu aydınlatma, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri öne çıkmıştır.
Anonim ortaklıkların organları yeni bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Bağımsız
denetim kuruluşlarına etkin bir işlev sağlanmıştır. Türk şirketlerinin küresel
ekonomide rekabet edebilmesi için temel yasa olan Ticaret Kanunu
modernleştirilmiştir. Yeni Türk Ticaret Kanunu, AB’ye üye diğer ülkelerin
ticaret, şirketler, taşıma, deniz ticareti ve sigorta kanunlarında olduğu gibi
dinamik bir konuma geçmiştir. Mevcut Türk
Ticaret Kanunu beş bağımsız kitaptan oluşurken tasarı, Taşıma İşleri’ni,
Türkiye için taşıdığı özel önemi dikkate alarak, ayrı bir kitap hâline
getirerek altı kitaptan oluşturmuştur. Bunlar, Ticari İşletme, Ticaret
Şirketleri, Kıymetli Evrak, Taşıma İşleri, Deniz Ticareti ve Sigorta
Hukuku’dur. Ticari İşletmeler
kitabında şirketler hukukuyla ilgili olarak reform niteliğinde değişiklikler
yapılmıştır. İnternet’in her alanda kullanılır hâle gelmesi ticaret hukukumuzu
etkilemiştir. Tasarıyla
birilikte, artık, sözleşmelerin kurulmalarından başlayarak
belgeler elektronik ortamda oluşturulabilecek, şeffaflık bu yoldan en üst
düzeyde sağlanabilecek, şirketlerde organların toplantılarına ilişkin çağrılar
elektronik postayla yapılabilecek, toplantıya katılma, öneri sunma, oy kullanma
aynı yolla gerçekleştirilebilecek. Artık her sermaye şirketinin bir İnternet
sitesi olması zorunlu hâle getirilmiştir. Almanya, Fransa ve İskandinav
ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke 2000’den beri e-postayı, e-ticareti
ticaretin bir parçası hâline getirmişlerdir. Tasarının bu gelişmeyi yansıtması
da oldukça önemlidir. Diğer yandan,
günümüzde oldukça önemli hâle gelen kurumsal yönetim ilkeleriyle şirketlerin
denetlenmesi konusundaki uluslararası standartlar tasarıda yer bulmuştur.
Kurumsal yönetim ilkelerine göre faaliyet gösteren bir ortaklık, başarılı
olmasıyla orantılı olarak ekonomik kalkınmaya da büyük bir katkı sağlayacaktır.
Bu anlayıştan yola çıkarak bizler ülkemizde corporate
governance, yani kurumsal yönetim ilkelerini küresel
uygulamaya paralel hâle getirdik. Bakınız, bu
ilkelerle ilgili olarak tasarıda yer alan reform niteliğindeki yenilikler
nelerdir: Profesyonel yönetim teşvik edilmiştir. Yönetim kurulu üyelerinin en
az yarısının, tek kişilik yönetimde ise yöneticinin yükseköğrenim görmüş olması
zorunlu tutulmuştur. Her bir kategori açısından farklı bir muhasebe düzeni ve
denetim anlayışı getirilmiştir. Kamuyu aydınlatma ilkesine ağırlık verilmiştir.
Özellikle bilgi toplumu hizmetleri, belirli sınırlar dâhilinde anonim ortaklık
ile bilgilerin şeffaflaşmasına hizmet etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ile mevcut kıymetli evrak
hükümlerinde Avrupa Birliğinde ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi oldukça az
değişiklik yapılmıştır. Diğer yandan, tasarının dördüncü ve beşinci kitaplarını
oluşturan “Taşıma İşleri” ve “Deniz Ticareti” kitabında önemli değişiklikler
mevcuttur. Türkiye, doğudan
batıya, kuzeyden güneye çeşitli nakliyat yollarının kesiştiği bir bölgede yer
almaktadır. Hem ülkemizin kendi ihracat ve ithalat taşımaları hem de Avrupa ile
Asya ve Orta Doğu arasındaki transit taşımaları devamlı bir büyüme
göstermektedir. Ne var ki hukuki düzenlemeler, taşıma ve lojistik alanlarındaki
hızlı gelişmenin gerisinde kalmıştır. Eşya taşımalarına ilişkin hükümler, bütün
Avrupa Birliği devletleri tarafından kabul edilen kara yollarında eşya
taşınmasına ilişkin milletlerarası sözleşme hükümlerine uygun olarak
hazırlanmıştır. Tasarının Deniz
Ticareti kitabında da milletlerarası sözleşmelerle uyumunun sağlanması ilk
hedeflerden biridir. Milletlerarası sözleşmelerin bulunmadığı alanlarda da
tasarı çok sayıda yeni kurum ve düzenleme getirmektedir. Küresel sermaye
piyasasının bütün olanaklarından yararlanmak isteyen ve uzun vadeli, kararlı
sermayeyi çekmeyi amaçlayan ülkeler ticaret hukuklarında güvenilir, anlaşılır
ve uluslararası kabul edilmiş ilkelere bağlı olmalıdırlar. İyi işleyen bir
ticaret hukuku sistemi, yerli ve küresel yatırımcıların güvenini artıracak,
sermaye maliyetini düşürecek, mali piyasaların daha iyi işlemesini sağlayacak
ve son olarak, daha istikrarlı finansman kaynaklarını harekete geçirecektir.
Tüm bunların sağlanmasında yasa koyucu olarak bize düşen görevi yeni Türk
Ticaret Kanunu’nu yürürlüğe sokarak hakkıyla yerine getireceğimize inanıyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Yüksel, konuşmanızı
tamamlayınız. CÜNEYT YÜKSEL
(Devamla) - Diğer yandan, altını çizdiğim tüm yönleriyle tasarı, Türkiye’nin
Avrupa Birliğine girme hedefinin güncelleşmesi nedeniyle gündemde olan yasama
çalışmaları çerçevesinde seçkin bir örnektir. Türk ticaret hayatına böylesine
kapsamlı ve iyi düzenlenmiş bir kanun katan öncelikle bilim komisyonu üyelerine
ve tasarı üzerinde çalışan tüm Meclis Komisyonu üyelerimize teşekkür ediyor,
üzerinde aralıksız ve yoğun bir tempoyla çalışılan yeni Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı’nın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Yüksel Hükûmet adına Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Temel
kanunlarımızdan biri olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Biraz
önce gruplar adına konuşmalar yapıldı. Değerli arkadaşlarımız, Türk Ticaret
Kanunu’nun geçmişi ve bu tasarının hazırlanmasıyla ilgili düşüncelerini
bizlerle paylaştılar ve şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının hangi
yenilikleri getirdiği konusunda da Genel Kurulumuzu ellerinden geldiği kadar
bilgilendirmeye çalıştılar. Katkı sağlayan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.
Kuşkusuz ki eleştiriler de bizler için değerlidir, onlardan da
yararlanacağımızı ifade etmek isterim. Değerli
arkadaşlarım, bilindiği gibi ticaret kanunları, insanların birey olarak veya
ortaklık yapısı içinde ticari ilişkilerini, ekonomik ilişkilerini düzenleyen
yasalardır. Aslında ticaret kanunları ile ekonomik gelişmişlik arasında da çok
ciddi bir bağ vardır, doğrudan bir ilişki vardır. Biraz önce konuşan
arkadaşlarımız da ifade ettiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu alandaki ilk kanunu
Ticaret Kanunu. Ticari alanla ilgili ilk kanun Ticaret
Kanunu. Ticaret Kanunu,
Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’yla birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe
girdi. Burada bir tespiti siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak isterim. Aynı tarihte
yürürlüğe girmiş olan Türk Medeni Kanunu 2001 yılında yeniden yazılarak yeni
bir Medeni Kanun olarak yürürlüğe girdi, yani seksen beş yıllık cumhuriyet
tarihimizde Medeni Kanun 2’nci kez yeniden düzenlendi. Borçlar Kanunu’nun -şu
anda Komisyon üyesi arkadaşlarımız ciddi bir çalışma yapıyorlar. Adalet
Komisyonunda üzerinde çalışılıyor- 2’nci kez ama Ticaret Kanunu’nun 3’üncü kez
yenisi yapılıyor. Bunun sebebi nedir? Neden bu ihtiyaç doğmuştur? Bununla
ilgili birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu’nun genel hükümleri 1882 tarihli İtalyan
Ticaret Kanunu’ndan, ortaklıkla ilgili hükümleri ise Almanya ve Fransa
kanunlarından, hatta Şili kanunundan bile yararlanılarak karma bir Kanun olarak
hazırlandı. Bu yönüyle belki melez bir kanun nitelemesini yapmak bile
mümkündür. Peki bu hangi sorunları ortaya çıkardı?
Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu İsviçre’den alınmış ancak Ticaret Kanunu
işte, Almanya, Fransa ve başka ülkelerin kanunlarından yararlanılarak
hazırlanmış böyle derleme bir kanun. Tabii uygulamada birçok sorunlarla
karşılaşılmaya başlandı. Değerli
arkadaşlarım, bu durumu o sırada sadece hukukçular değil, Türkiye’yi yönetenler
de fark etti. Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı Meclisin yasama yılının açılış
konuşmasında bu hususa değindiğini görüyorsunuz. Atatürk, 1937 yılında Mecliste
yaptığı konuşmada Meclis üyelerine, tabii iş başında bulunan hükûmete ve Adalet Bakanına “Kara ve Deniz Ticaret
Kanunlarıyla ilgili yeniden bir çalışma yapın ve bunları yenileyin.” diyor.
Yani Ticaret Kanunu’yla ilgili sorun on yıl geçmeden Türkiye’de hissedilmeye
başlanmış. Yani 1926 yılından sonra, 1936’da bu konuda çalışmalar başlamış ama
Büyük Atatürk bir yıl sonra, Mecliste, bizzat altını çizerek “Bu konuda mutlaka
bir çalışma bir an önce yapılmalı ve yeni bir ticaret kanunu ortaya
konulmalıdır.” demiştir. İşte, bunun üzerine, bu çalışmalar yürürken, tabii ki
İkinci Dünya Savaşı çıkmış. İkinci Dünya Savaşı’nın o hengamesi
içerisinde sanıyorum yeni ticaret kanunu hazırlanmasına fazla imkân bulunamamış
ama tabii İkinci Dünya Savaşı sona erdikten hemen sonra, biraz önce Komisyon
Başkanı Arkadaşımız Sayın İyimaya da değindi, diğer
arkadaşlarımız da değindi, Alman hukukçu Profesör Sayın Hirsch’e
Türk Ticaret Kanunu’nu hazırlama görevi verildi. O, uzun süre çalıştı, 1951’de
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi ve altı yıl sonra, Meclise sevk
edilen Türk Ticaret Kanunu -ki şu anda hâlen yürürlükte bulunan Kanun’dur- 1
Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe girdi. Değerli
arkadaşlarım, hazırlandığı ve kabul edildiği dönemin sorunlarına çağdaş,
güvenilir ve işleyebilir çözümler getiren bir kanun olarak yürürlüğe girdiğini
görüyoruz. En azından, bu alanla ilgili hukukçular tespiti böyle yapıyorlar
ancak değerli arkadaşlarım, 6762 sayılı hâlen yürürlükte bulunan Türk Ticaret
Kanunu yürürlüğe girdikten bir süre sonra, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında bir
ticaret kanunu için önemli hatta bir anlamda sıra dışı olaylar cereyan etmeye
başladı. Kalıcı sonuç doğuran dönemler başladı. Peki, neydi bunlar?
Başlangıcında Avrupa Ekonomik Topluluğu şimdi Avrupa Birliği olan küresel,
ekonomik, ticari ve siyasi bir güç ortaya çıktı. NAFTA gibi ekonomik, bölgesel
birlikler çalışmaya başladı. Bu örgütler ulusal üstü hukuk rejimleri
oluşturmaya başladılar. Özellikle 1960’ların ortalarından itibaren serbest
pazar ve rekabet ekonomisinin tüm ülkelerde yaygınlık kazanması ve bu
kavramların -Avrupa Birliği için özellikle- ortak değerler olarak kabul edilmesi
yeni açılımlara yol açtı. Neydi bu açılımlar? Şirketler toplulukları arttı;
bilişim teknolojileri, şirketler hukukunda bilgi almayı ve bilgi vermeyi kökten
etkiledi; teknolojinin çevrede yol açtığı tahribat sorumluluk hukukunu
etkiledi; belki de en önemlilerinden biri Dünya Ticaret Örgütü faaliyete geçti.
Velhasıl, son elli yıl hem yeni kanunların kanunlaştırıldığı hem de kanunların
daha önce görülmemiş sıklıkla değiştirildiği bir dönem oldu. Elli yılı aşkın
bir süredir uygulanmakta olan Türk Ticaret Kanunu, Türk ticaret hayatına büyük
hizmetlerde bulunmuş olmasına rağmen, tabii ki geçen yıllar içinde, biraz önce
kısaca değindiğim bu gelişmeler karşısında artık bu yeni gelişmelere ayak
uyduramaz hâle geldi. Peki, sonra ne oldu? İşte, 1999 yılına geliyoruz. 8
Aralık 1999 yılında dönemin Hükûmetinin Adalet Bakanı
Sayın Hikmet Sami Türk, yeni Türk Ticaret Kanunu’nun hazırlanması için bir
komisyon kurulması talimatını verdi. Tabii ki bu talimat, aynı zamanda, o
dönemde iş başında bulunan 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin
de bir talimatıydı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti,
bilindiği gibi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan
Partisinden oluşan bir koalisyon hükûmetiydi ve bu Hükûmet ve bu Hükûmetin Adalet
Bakanı, demin söylediğim gelişmeler karşısında, mevcut Ticaret Kanunu’nun artık
Türkiye’ye kâfi gelmediğini, yeterli gelmediğini görerek bir komisyon
oluşturdu. Bu Komisyonun Başkanlığını, o günden bugüne kadar, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı –ki şimdi
emeklidir- Profesör Ünal Tekinalp Hocamız yaptı,
kendisi de buradadır. Dokuz yılı aşkın bir süredir, geceli gündüzlü, sanıyorum
50’ye yakın komisyon üyesiyle bir çalışma ortaya koydular ve işte, hikâyesini
biraz önce arkadaşlarımız anlattı. Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, bu
Komisyonun hazırlamış olduğu tasarıdır. Bu Komisyonda, Tekinalp Hocamızın yanı sıra, Türkiye'nin değişik
üniversitelerinde ticaret hukuku alanında Türkiye'nin yetiştirdiği hocalarımız
görev aldılar. Bunlar, muhtelif üniversitelerimizin ticaret hukuku ana bilim
dalı başkanlarıdır. Yargıtayımızda uygulamanın
içerisinden gelen ve daire başkanlığı konumuna gelmiş olan değerli hukukçular
görev aldılar. Kim bunlar? Birkaç tanesinin ismini vermek
istiyorum: Şu anda hâlen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Başkanı Coşkun Koçak bu
Komisyonun üyesidir ve baştan beri bu Komisyonda, bu Ticaret Kanunu’nun
mükemmel bir kanun olarak yasalaşması, daha doğrusu hazırlanması için gayret
etmiştir ve aynı zamanda yine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Yurdaer Özdilek, onun da çok
gayretleri vardır. Yargıtaydan başka üye
arkadaşlarımız vardır, Adalet Bakanlığının bu alanda yetişmiş hukukçuları
vardır; üniversitelerimizden, sivil toplum örgütlerinden, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinden uzmanlar da bu komisyonlarda görev almışlar ve dünyadaki
gelişmeleri, Türkiye’deki gelişmeleri göz önünde bulundurarak şu anda üzerinde
çalışmalar yapmakta olduğumuz tasarıyı hazırlamışlardır. Ben, başta Tekinalp Hocam olmak üzere, demin isimlerini saydığım ve
sayamadığım, bu Komisyonda görev yapmış olan tüm hukukçularımıza, saygıdeğer
hocalarımıza yürekten teşekkür ediyorum. Türkiye için yapmışlardır, kendimize
özgü bir ticaret kanunu olsun diye gayret etmişlerdir. Bu gayretleri her türlü
takdirin üzerindedir. Hem şahsım adına hem Bakanlığım adına hem de izin
verirseniz siz değerli arkadaşlarım adına kendilerine teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii, Komisyon
Başkanı arkadaşımız Adalet Komisyonundaki safhalardan bahsetti. 22’nci Dönemde
geldi, Komisyonda görüşüldü, alt komisyona gitti, Meclis Genel Kuruluna indi
ama seçimler nedeniyle burada görüşme imkânı bulamamıştık. Sonra Adalet
Komisyonunda, tekrar görüşüldü ancak 23’üncü Dönemde Adalet Komisyonunda, daha
önce görüşülmüş olduğu için ve İç Tüzük’ün sağladığı bir imkân da
değerlendirilmek suretiyle madde madde görüşülmeyerek
buraya, Genel Kurula 22’nci Dönemde üzerinde çalışılmış metin olarak geldi. Tabii, bunun bize
yüklediği bazı sorumluluklar var. Zannediyorum elli beş maddede değişiklik
önergeleri hazırladı bizzat Tekinalp Hocamın da
başında bulunduğu bir çalışma ekibi. Aynı zamanda, geçen süre içerisinde
ihtiyaç duyulan bazı değişiklikleri de önergelerle bu kanun tasarısına monte
etmeyi görüşmelerimiz esnasında inşallah başarmaya çalışacağız. Değerli
arkadaşlarım, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağım çünkü sürem de dolmak
üzere. Bu tasarının hazırlanmasında hangi hedefler güdüldü? Ta 1999’da Komisyon
bu çalışmalara başlarken hangi hedefleri yakalamayı öngördü? Ben birkaç
cümleyle buna cevap vererek huzurunuzdan ayrılmak istiyorum. Birincisi,
uluslararası piyasaların önemli bir parçası olmaktı hedef. Türkiye’yi
uluslararası ticaret, endüstri, hizmet, bilim, ve
bilişim toplumlarının bir parçası yapacak olan kanuni mekanizmalara ve
hükümlere ihtiyaç vardı, bunları sağlamaktı. İkincisi, bilgi
toplumu hizmetleriydi. Tasarıya bilgi toplumu hizmetlerine ilişkin hükümler
konuldu. Özellikle on-line yönetim kurulu, on-line ortaklar kurulu, on-line
genel kurul, on-line iştirak, on-line
öneri, on-line oy gibi düzenlemelerle yeni sistem ve
hükümler getirildi. Bu kanun
tasarısının hazırlanmasında üçüncü hedef uluslararası rekabet piyasalarına
açılmaktı. Türk işletmelerini uluslararası rekabet piyasalarının güçlü ve
güvenilir aktörleri yapmak hedeflenmişti. Bunu sağlamaya yönelik bu tasarıda
yeni hükümler getirildi. Dördüncü hedef de
tabii ki Avrupa Birliğine uyumdu çünkü Türkiye, bilindiği gibi, Avrupa
Birliğine katılım müzakereleri içerisinde olan bir ülkedir. Tabii ki bu alanda
katıldıktan sonra yapalım bunları diye düşünülebilir ama şimdiden bunları
yapmak ve çağdaş ticari ilkeleri ve standartları içinde taşıyan bir ticaret
kanununa sahip olmak müzakere yapan bir ülke için son derece avantajlı bir
durumdur. İşte, bu tasarıyı hazırlayan hocalarımız ve Komisyon üyesi
arkadaşlarımız Avrupa Birliğine uyumu da dördüncü bir hedef olarak öngördü. Beşinci bir
hedef, çağdaş ve modern Türk ticaret kanununu ortaya koymaktı. Gerçekten,
çağdaş ve modern ticaret hukuku ile örtüşen sistem ve mekanizmalara sahip olma
bu kanun tasarısıyla hedeflenmişti. Yerli ve yabancı sermaye sağlanmasını
kolaylaştırıcı hükümler de ayrıca getirildi. Ve altıncı bir
hedef de tüketici, pay sahibi ve kamuyu koruma ve konumlarını güçlendirme de
ayrıca hedeflenmiş idi. Değerli
arkadaşlarım, bölümler üzerinde yapılacak görüşmelerde bu kanun tasarısının
neler getirdiğini daha detaylı şekilde siz değerli arkadaşlarımıza izah etme ve
anlatma hakkımızı mahfuz tutuyorum. Saatime
bakıyorum, on dakika var. Bir arkadaşımızın daha konuşması icap ediyor. Ona, en
azından, fırsat tanımak ve zamanında da bu geceki çalışmayı bitirebilmek için sözlerimi
burada tamamlamak istiyorum. Daha söyleyeceklerim var. Bu kanun tasarısı sanıyorum
ileriki günlerde de gündemde olacak. Ben tekrar, bu
kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum ve bu kanun
tasarısının yasalaşması hâlinde Türkiye'nin ticari alanda önemli avantajlar
elde edeceğini düşünüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap için sisteme giren arkadaşların
isimlerini arkadaşlarımız aldılar. Onların haklarında bir zayi durum
olmayacaktır, onu belirteyim. Yarın için söylüyorum çünkü çalışma süremiz çok
az kaldı. Bir de bütün
gruplarımızın imzalamış olduğu bir Danışma Kurulu önerisi vardır, onu
okutuyorum: IX.- ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve
saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi No:44 Tarihi : 26.11.2008 Danışma Kurulu
Önerisi Danışma Kurulunun
26.11.2008 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler : 1.- 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak işler" kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer alması; Bütçe görüşmelerine 16.12.2008
Salı günü saat 11.00’de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması, ancak 21.12.2008
Pazar günkü Birleşimin saat 15.00'te ve 27.12.2008 Cumartesi günkü Birleşimin
saat 10.00'da açılması ve görüşmelerin on iki günde tamamlanması, 2.- Başlangıçta
Bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların
(Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10’ar dakika ile
sınırlandırılması, 3.- Kamu
idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört turda tamamlanması,
turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının maddelerinin oylanması, 4.- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve Hükûmet
adına yapılacak konuşmaların 40’ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir.), kişisel konuşmaların 5’er dakika olması, kişisel
konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri
aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü
üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması, 5.- Bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması, 6.- Bütçe
görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete 1’er saat
süre ile söz verilmesi (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir.), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre
yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması, Önerilmiştir. BAŞKAN – Danışma
Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Bütün gruplara,
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çalışma süremizin
dolmasına çok az bir süre kalmıştır. Bu süre içerisinde bir çalışma yapmamız
söz konusu değildir. Bütün bunları dikkate alarak kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 27 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati : 22.54 |
|