DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 3

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 32

22’nci Birleşim

26 Kasım 2008 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

2.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, tarımda yaşanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, kamuoyu yoklamalarında milletvekilinin itibar ve güven sıralamasında en alt sırada olmasının nedenlerine ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden, Türkiye-İran Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber’e, Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

2.- Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi ve beraberlerindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

B) TEZKERELER

1.- CHP Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/604)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251)

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229)

3.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242)

5.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)

6.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)

7.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

9.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

 

IX.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, doğal sit alanlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4778)

2.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, kamu kurum ve kuruluşlarının aldığı iletişim hizmetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4961)

3.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Isparta turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5061)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Marmaray Projesi kapsamında yapılan kurtarma kazılarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5292)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak beş oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, İstanbul Milletvekili Gündüz Suphi Aktan’ın vefatı dolayısıyla merhuma Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisine, milletvekillerine, milletimize, Dışişleri Bakanlığı camiasına ve kederli ailesine baş sağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

Bitlis Milletvekili Cemal Taşar, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne,

Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne,

Edirne Milletvekili Necdet Budak, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Zonguldak Milletvekili Ali Koçal,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis,

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,

24 Kasım Öğretmenler Günü’ne;

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne;

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 29 milletvekilinin, orman köylülerinin ve ormancılık kooperatiflerinin sorunları ile ormancılıktaki diğer sorunların (10/285),

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 30 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin sorunlarının (10/286),

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, küresel krizin ülkemize etkilerinin (10/287),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İngiltere-Glasgow’da düzenlenecek olan “Göç alan şehirler” konulu konferansa ismen davet edilen TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın icabet etmesine,

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri ve Hollandalı milletvekillerinin iş birliğiyle “ana ve yeni doğan” sağlığının artırılması amacıyla Hollanda’nın Lahey şehrinde düzenlenecek toplantıya davete bir Parlamento heyetiyle icabet edilmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/62) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Türkiye İstatistik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 281), görüşmeleri tamamlanarak yapılan oylamadan sonra;

6’ncı sırasında bulunan, Avrupa Topluluğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (2007-2013) Girişimcilik ve Yenilik Özel Programına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı Konusunda Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 271),

7’nci sırasında bulunan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Hırvatistan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/654) (S. Sayısı: 299),

8’inci sırasında bulunan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Arnavutluk Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 300),

19’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19),

Görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra;

Kabul edildi.

2’nci sırasında bulunan, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/539) (S. Sayısı: 251),

3’üncü sırasında bulunan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229),

4’üncü sırasında bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/537) (S. Sayısı: 236),

5’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/397) (S. Sayısı: 242),

9’uncu sırasında bulunan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/567) (S. Sayısı: 227),

10’uncu sırasında bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/608) (S. Sayısı: 266),

11’inci sırasında bulunan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/491) (S. Sayısı: 230),

12’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257),

13’üncü sırasında bulunan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

14’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),

15’inci sırasında bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun (1/526) (S. Sayısı: 218),

16’ncı sırasında bulunan, Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/367) (S. Sayısı: 114),

17’nci sırasında bulunan, Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 239),

18’inci sırasında bulunan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S. Sayısı: 283),

20’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İkili İş Birliği Süresince Mübadele Edilen veya Oluşturulan Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemelerin Karşılıklı Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/283) (S. Sayısı: 21),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

26 Kasım 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince Saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 22.51’de son verildi.

 

Nevzat PAKDİL

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatma SALMAN KOTAN

Yaşar TÜZÜN

 

Ağrı

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                No.: 30

II.- GELEN KÂĞITLAR

26 Kasım 2008 Çarşamba

 Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 20 Milletvekilinin; 21.06.1927 Tarih ve 1111 Sayılı Askerlik Kanunu, 22.05.1930 Tarih ve 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu ile 26.09.2004 Tarih ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Kimi Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/341) (Adalet; Anayasa ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2008)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın; Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Kanunu ve Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/342) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2008)

3.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/343) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2008)

4.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/344) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.11.2008)

5.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 3 Milletvekilinin; 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/345 ) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.2008)

 

26 Kasım 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kaç kişi var içeride? Hep böyle taraflı hareket ediyorsun! Bu kürsüyü o kadar keyfî kullanamazsın!

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Sayın Altay, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri…

BAŞKAN – Şu anda kürsüde bir milletvekili arkadaşımız var. Lütfen… Buyurun Sayın Genç, sonra görüşürüz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar keyfî hareket etmeye hakkın yok bu Mecliste.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sürem bitiyor, zaten beş dakika.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Malum, geçtiğimiz pazartesi günü 24 Kasım Öğretmenler Günü idi; pazartesi Genel Kurulumuz olmadığı için bugün bir öğretmen olarak konuyla ilgili söz aldım.

Aydınlanma devriminin yılmaz ve fedakâr savaşçıları, bir modernleşme projesi olan cumhuriyetimizin mümtaz mimarları, Büyük Atatürk’ün meslektaşları sevgili öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, tüm öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum. Ancak bilinmelidir ki öğretmenlerimiz Hükûmetinizin uyguladığı ekonomik politikalar neticesinde bir sefalet ücretine mahkûm edilmişlerdir. Öğretmenlerimiz mutsuz ve inançsızdır ve öğretmenlerimiz ideallerinden koparılmıştır.

Sayın milletvekilleri, pazartesi günü televizyonlarda öğretmenlerimizin içinde bulunduğu ekonomik şartlarla ilgili çok çeşitli programlar yapıldı, bunları izlediniz, bunlara ayrı ayrı girmek istemiyorum ama dün iktidar partisinin bir sayın milletvekili burada günün anlamı ve önemiyle ilgili konuşurken şöyle bir şey söyledi: “Fedakâr öğretmenlerimizin hak ettiği yere gelmesi için daha çok çalışmalıyız.” dedi. Elinizden tutan mı oldu? Altı yıldır öğretmenlerimizin içinde bulunduğu şartların iyileştirilmesi konusunda bir şey yaptınız da biz muhalefet partisi olarak karşısında mı durduk sayın milletvekilleri? Dört yıldır, hem Sayın Başbakanın hem Sayın Bakanın ısrarla söylediği bir şey var: “100 bin derslik yaptık… 100 bin derslik yaptık… 100 bin derslik yaptık...” E, yani yaptınız da şimdi sizin istatistiklerinize bakıyoruz bu 100  bin dersliği  biz göremiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – 100 binden fazla. Fazla...

ENGİN  ALTAY  (Devamla) - Sadece Sayın Bakanın seçim bölgesinde -Sayın Bakan çıksın söylesin ama resmî belgeyle söylesin- devraldığı Türkiye’de derslik başına düşen öğrenci sayısı kaçmış, şimdi kaç? Ama rica ediyorum, resmî belgelerle söylesin.

“Eğitime en büyük bütçeyi ayırdık…”  En büyük bütçeyi ayırdınız, doğru. Yani Millî Eğitim Bakanlığı büyük bir camia; öğretmeniyle, destek personeliyle, yöneticileriyle ama Sayın Bakan biraz sonra çıkacak, hem de yirmi dakika konuşacak. Ama lütfen belgeyle konuşsun. Sayın Bakan desin ki: “Bizim 1998-2002 arasında, diliminde Millî Eğitim Bakanlığı yatırım bütçesindeki oranın konsolide bütçeye oranı bizim dönemimizden azdı.” deyiversin. Bunu derse ben Sayın Bakanın önünde şapka çıkaracağım. Ama 1998-2002 arasındaki yatırım bütçesinin konsolide bütçeye oranıyla, 2003-2008 arasındaki oranı Sayın Bakan samimiyetle burada lehte konuşabilsin.

Okullaşma oranı en çok övündüğünüz bir olaydır ki, burada da istatistikler sizi yalanlamaktadır. Bugün itibarıyla ilköğretimde çağ nüfusunun 800 bin öğrencisi sistem dışındadır. Sayın Bakan çıksın “Çağ nüfusunda 800 bin sistem dışında öğrenci yok.” desin.

Haydi Kızlar Okula Kampanyası” diye Türkiye’yi pankartlarla donattınız. Sayın Bakan çıksın “Çağ nüfusunda olup da, okullaşma içinde olmayan 800 bin öğrencinin yüzde 60’ı kız öğrenci değildir.” desin. Şimdi, bunları diyemiyorsak bir sorun vardır.

Sayın milletvekilleri, öğretmene saygı el öpmeyle gösterilmez. Okullardaki kadrolaşma anlayışı bütün okullarımızın olumlu ve ılımlı iklimini bozmuştur. Öğretmeniyle, yöneticisiyle, zaman zaman olabilir ama en çok yöneticisiyle, öğretmeniyle, yani personeliyle mahkemelik olan bakanlık da Millî Eğitim Bakanlığımızdır. Öğretmenleri “düz”, “uzman”, “baş” rütbeleriyle kategorize etmek, bunu ederken de kota koymak… Yani bütün öğretmenlerin ancak yüzde 20’si uzman öğretmen olabilir, bütün öğretmenlerin ancak yüzde 10’u başöğretmen olabilir diye de bir kota koymak hiçbir eğitim bilimiyle izah edilemez.

Ve öğretmenleri yine “sözleşmeli”, “kadrolu”, “usta”, “ücretli”, “vekil”, “kısmi zamanlı usta öğretici” diye ayırmak da hiçbir eğitim anlayışıyla açıklanamaz sayın milletvekilleri.

5 milyon 600, yani 5,6 yeni kuruş ek ders ücreti alıyor öğretmenler. Üç yıl önce “10 milyon yapacağız.” diye buradan söz verdiniz, tam üç yıl önce “Ek ders 10 milyon olacak.” dediniz, bugün hâlen 5,6’dır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, siz de öğretmensiniz, bir iki dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Yok, bir dakika vereceğim Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Öğretmeninizin hatırına Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, buyur bakayım, öğretmenlerin hakkına bir dakika daha sana.

ENGİN ALTAY (Devamla) -  Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizleri buraya gönderenlerin öğretmenlerimiz olduğunu unutmamalıyız. Eğitimin odağında öğretmen vardır. Eğitim, bir moral ve motivasyon işidir. Kaliteli eğitim demek, nitelikli eğitim demek büyüme ve kalkınma demektir. Niteliksiz eğitim demek, işsizlik ve yozlaşma demektir.

Şimdi bakıyoruz, Türkiye'nin son altı yılında işsizlik büyümüş, toplumda yozlaşma büyümüş. O zaman ben de diyorum ki –Sayın Bakan kusura bakmasın- dönem iktidarınızda eğitimde ciddi bir nitelik sorunu vardır. Resmî Gazete’yi açın, bakın -2008 programını yayınlayan Resmî Gazete’ye bakın- orada da “Eğitim” bölümünde öyle yazar, “Eğitimde nitelik sorunu vardır.” der.

Şimdi, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bu ülkenin 200 bin öğretmeni işsiz. Biyoloji öğretmenimiz Zonguldak’ta maden ocağında çalışıyor, matematik öğretmenimiz Mahmutpaşa’da çamaşır satıyor, Türkçe öğretmenimiz Kızılay’da simit satıyor; felsefe öğretmenimiz para verip kitap alamıyor, kendini geliştiremiyor, sınıf öğretmenlerimiz ve cümle öğretmenlerimiz senede yirmi gün tatil yapamıyor, tarih öğretmenimiz sinemaya gidemiyor. Öğretmenlerimiz geçinemiyor, öğretmenlerimiz aç, öğretmenlerimiz mutsuz.

Ben burada Milletvekili olarak tüm öğretmenlerimizden özür diliyorum. Temenni ediyorum ki Sayın Bakan da çıksın, tüm öğretmenlerimizden özür dilesin.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Sinop Milletvekili Engin Altay Bey, Öğretmenler Günü dolayısıyla gündem dışı bir konuşma yapmıştır. Doğrusu, ben, beş dakikalık bütün konuşmasını öğretmen ve öğretmenlerin meselelerine ayıracağını zannediyordum ama…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ayırdım ya…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …genel olarak bütün…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yani okulun meselesini öğretmenin meselesinden ayrı düşünmek mi olur Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – …eğitimin bütün problemlerini tabii beş dakikaya sığdırmaya çalıştı, o da yetmedi.

Değerli arkadaşlarım, ben, pazartesi günü, gerek canlı yayınlarda gerekse öğretmenlerimizle bir araya gelerek gerekse de yayınladığım mesajlarda bütün Türkiye’deki öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutladım, bugün bir kez daha kutluyorum. Sizleri, bizleri yetiştiren, bugünlere getiren, bugünkü gençlerimizi istikbale hazırlayan, her kademedeki sevgili öğretmen arkadaşlarımın aslında bir gün için anılması, sadece 24 Kasımda şüphesiz ki hatırlanması, bizim uygun gördüğümüz, bizi tatmin eden bir şey değildir. Öğretmen üç yüz altmış beş gün değil bir ömür boyu hatırlanmalıdır, öğretmene bir ömür boyu saygı gösterilmelidir, sevgimizi onlara bir ömür boyu göstermeliyiz. Bunda, sanırım, hiç kimsenin ihtilafı yoktur ve değerli arkadaşlarım, öğretmenlik dünyanın en şerefli ve itibarlı mesleklerinden birisidir. Öğretmenlik hiçbir maaşla, öğretmenin yaptığı iş hiçbir maaşla, hiçbir ücretle, hiçbir maddi değerle karşılanamaz, bunu hepimiz teslim ediyoruz. Fakat, tabii “Öğretmen açtır, öğretmen sefalet ücretine talim etmektedir.” şeklinde ifadeler kullanıldığı zaman da, bizim de… Biraz önce Sayın Altay dedi ki: “Bir öğretmen olarak ben Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.” Ben de bir öğretmen olarak hem günlerini kutluyorum hem de, müsaade ederseniz, Sayın Altay’ın buradaki iddialarına cevap vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir hükûmetin başarısı bir şeyi nereden alıp nereye getirdiğiyle ölçülür. Eğer bize “Öğretmenlerin maaşları Hollanda’daki öğretmenlerin maaşının düzeyine çıkmadı.” derseniz, bu, haksız bir eleştiri olur. Bakın, son altı yılda 2002 ile 2008 arasında öğretmenlerin ek ders ücreti dâhil maaşlarına yapılan artış yüzde 145’tir. Enflasyondan arındırdığınız zaman 2002 ile 2008 arasındaki TÜFE artışı yüzde 72,55’tir değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, öğretmenlere yapılan net artış, enflasyondan arındırılmış olan artış, refah payı artışı yüzde 72,45’tir. Yani 100 lira alan öğretmene biz 70 lira, 72 lira daha fazla katkıda bulunmuşuz ve ona daha fazla ücret ödemişiz.

Diyelim ki şöyle bir iddia ortaya atılabilir: Efendim, bütün öğretmenler ek ders ücreti alıyor mu? Evet, bütün öğretmenler ek ders ücreti almıyor. Ek ders ücretini hariç tuttuğunuz zaman, bizim, öğretmenlerin maaşına yaptığımız artış yüzde 118 bir artıştır. Yine enflasyondan arındırdığınız zaman yüzde 46’lık net artış, refah payı artışı vardır. Birçok meslek grubuyla mukayese ederseniz bu manadaki artış öğretmenlerde en iyi artışlardan birisidir. Altını çiziyorum arkadaşlar, refah payı artışı ücret dâhil yüzde 72,45; ek ders ücreti çıkarıldığı zaman yüzde 46’dır.

Ek ders ücretine itiraz ediyor arkadaşlar. Ben bu kürsüde, dışarıda, basında, hiçbir yerde “Öğretmenlerin ek ders ücretini 10 YTL yapacağız.” diye kimseye bir sözde bulunmadım, taahhütte bulunmadım. Ben, Bakanlar Kuruluna öğretmen arkadaşlarım adına net 9,8 olsun diye bir teklifte bulundum. Benim, öğretmen arkadaşlarım adına daha fazla, daha yüksek ücret artışında bulunmam, talepte bulunmam yadırganacak bir şey midir sevgili arkadaşlar? Şu anda Millî Eğitim Bakanlığının bu seneki 2009 bütçesi 28,5 katrilyona mal olmuştur ama bizim istediğimiz 40 katrilyondur. Siz istersiniz de bunun hesabı kitabı vardır. Maliyeyle oturursunuz, hazineyle oturursunuz, sizin istediğiniz ille de verilir diye bir şey yok. Bugüne kadar devlet yönetimini bilenler bunun ne anlama geldiğini bilir.

Değerli arkadaşlarım, sendikalar hükûmetle toplu görüşmeye veya toplu sözleşme görüşmesine oturur, sendikalar 500 ister, sonuçta 350’de bir mutabakat sağlanır. Bu, o sendikaların kendi işçilerine veya memurlarına ihanet ettiği, onları kandırdığı anlamına gelmez, bu konuda dürüst olmamız lazım. Ben, öğretmen arkadaşlarım adına 9,8 YTL net ders ücreti olsun diye Bakanlar Kuruluna teklifte bulundum ama dediğim gibi, bütçe imkânları, ülkenin imkânlarıyla öğretmenlerimizin ihtiyaçlarının örtüştürülmesi gerekiyordu, bu yapılmıştır. Şu anda öğretmenlerimizin eline geçen net ücret, ek ders ücreti 5,6 değil, 5,9 YTL’dir, 6 YTL civarındadır.

Şimdi, bir kez daha altını çiziyorum arkadaşlar: Öğretmenlerin durumunu iyileştirdiniz de biz elinizi mi tuttuk? Biz, öğretmenlerin durumunu iyileştirdik, siz elimizi zaten tutamazdınız ama bir konuda elimizi tuttunuz. Biz, öğretmenlik kariyer sistemini getirdik. Uzman olan öğretmen hem bir kariyer kazanıyordu hem özlük haklarında ciddi bir artış meydana geliyordu. Başöğretmen olunca onun iki katı bir artış meydana geliyordu. Siz ana muhalefet partisi olarak Anayasa Mahkemesine götürüp bunu da iptal ettirdiniz, elimizi tuttunuz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Doğru yaptık, doğru yaptık.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama işte…

ENGİN ALTAY (Sinop) - “Başöğretmenlik kotası” ne demek? Bütün öğretmenlerimiz başöğretmen olmayı hak etmektedir Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın…

Netice itibarıyla şunu yapabiliriz: Bakın, bu ülkede bir Başbakan çıktı, dedi ki, bir siyasi partinin lideri çıktı dedi ki: “Kim ne verirse, ben beş fazlasını veririm.”  Şimdi, eğer biz meseleyi bu noktaya götürürsek… Bunu söyleyenler Türkiye’yi 2001-2002’de karaya oturttular, deniz bitti ve Türkiye uçuruma gitti.

Şimdi, şunun altını çizmem gerekiyor, tekrar altını çizmek istiyorum: Keşke değerli arkadaşlarım, ülkemizin imkânları, millî gelirimiz öğretmenlerimize net 3 bin YTL, net 4 bin YTL maaş vermemize imkân verse, biz çok daha fazlasını verebilsek.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Keşke siz de Bakan olmasaydınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz keşkelerinizle baş başa kalacaksınız. O sizin isteğinizle olmuyor. Siz neye “keşke” deseniz zıttı olacak.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani siz Bakan olmasaydınız daha rahattı öğretmenler.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sizi yapacaklar bakan değil mi!

Değerli arkadaşlarım, bakın, öğretmenler için neler yaptık: Sevgili arkadaşlarım, bir sefer, bizim dönemimizde atanan öğretmen sayısı… Bugün bu ülkenin okullarında öğretmenlik yapan her 3 öğretmenden birisi AK PARTİ İktidarı döneminde atanmıştır, bir. İki, öğretmen atamaları öğretmenlik mesleğinin haysiyetine ve şerefine uygun bir şekilde yapılmıyordu, öğretmenler âdeta müracaat ederken sefil oluyordu. Bugün Türkiye’deki 660 küsur bin öğretmen il içi tayinini, il dışı tayinini, ilk atamasını, naklen atamasını, açıktan atamasını evinde oturarak, bürosunda elektronik ortamda bilgisayara girerek yapıyor. Ve sevgili arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım, “atamada zorunlu bölge” kavramı ilk defa bizim Hükûmetimizde ilçe bazına indirgenmiştir. Daha önce Balıkesir’in, Bursa’nın herhangi bir ilçesinin atamada zorunlu bölge olması kimsenin aklından bile geçmezdi. Edremit’le Bandırma, Dursunbey’le aynı kategorideydi. İnegöl, Gemlik, Orhaneli’yle aynı kategorideydi. Ama bu Ankara’daki Evren ilçesi, Şereflikoçhisar ilçesi Çankaya’yla aynı bölge olarak geçiyordu. Bunlar düzeltilmiştir, öğretmenler lehine bunlar düzeltilmiştir sevgili arkadaşlarım.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öğretmene ne kazandırdı, eğitime ne kazandırdı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öğretmenlik mesleğinin kalitesini arttırmak için…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Parçalanmış aileler var Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …Anadolu öğretmen lisesi sayısı 100’ken yaklaşık 200’e çıkarılmıştır. Yüzde 100’lük bir artış sağlamıştır sevgili meslektaşlarım, arkadaşlarım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kalite nasıl? Kaliteli eğitim nasıl?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, bütün bunlar yetmedi sevgili arkadaşlarım, birçok vilayette, başta Ankara olmak üzere, öğretmen arkadaşlarımız organize oluyorlar -bağlı oldukları sendikalarla birlikte- ve toplu konut marifetiyle öğretmenlerimize daha rahat ödemelerin olabileceği konutlar inşa ediyoruz.

Peki öğretmenler için ne yapıldı? 120 tane yeni öğretmenevi açtık. Öğretmenevleri bizden önce özelleştirme kapsamına alınmıştı. Öğretmenevleri özelleştirme kapsamından çıkarılmıştır. Öğretmenevleri öğretmenlerimizin yuvası olmaya devam etmektedir ve öğretmenevleri yeniden elden, gözden geçirilerek onlara yakışır hâle getirilmiştir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakanım, tek maaşlı bir öğretmen Başkent Öğretmenevinde kalamıyor fiyatı yüksek olduğu için.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Yahu, bir dinle!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öte taraftan arkadaşlar, norm kadro… “Efendim, şu kadar öğretmen boştur.”

Sevgili arkadaşlarım, teknik eğitim fakülteleri hadsiz, hesapsız açılmıştır. Buradan da teknik öğretmen yetiştirilmektedir. Bir taraftan da mesleki ve teknik eğitimin önüne engeller, bariyerler konulmuştur. Buna rağmen çabalarımız sonucu mesleki ve teknik eğitim yüzde 28’den yüzde 43’e çıkarılmıştır bu sene ama daha önceki rakamlara ve oranlara yeni yeni ulaşılmaktadır, çünkü kan kaybetmiştir meslek liseleri. Teknik öğretmenlikten mezun olanların atamasını yapamıyoruz. Benim 300-400 tane motor öğretmeni fazlam varken kimse Millî Eğitim Bakanı olarak bana “Sayın Bakan, bir 500 kişi daha al, otursunlar.” diyebilir mi? Siz, diyelim ki bir iş adamısınız, size 2 tane muhasebeci lazım olduğu zaman siz 12 tane muhasebeci tayin eder misiniz sevgili arkadaşlarım?

“Efendim, norm kadroya göre 140 bin açık vardır.” deniyor. Evet, norm kadroya göre 140 bin öğretmen olması… Nedir norm kadro? Biz Gaziantep’e bu sene sosyal bilimler lisesi açtık. Profesör Doktor Sabahattin Zaim Sosyal Bilimler Lisesini açtık. Bir sınıfı var, daha 9’uncu sınıf var. Şimdi, bu okullar beş yıllık okullar ama bu yıl bu okul beş yıllık süre içerisinde kaç öğretmene sahip olacaksa, ne kadar kadro lazımsa, kaç matematikçi, kaç fizikçi, kaç Türkçeci, kaç coğrafyacı, kaç tarihçi lazımsa onun norm kadrosu hesaplanır, ona kadro tahsisi yapılır.

Şimdi, biz, 41 yeni devlet üniversitesi kurduk ve bunlara da 78 bin kadro tahsis ettik. Şimdi, bu 78 bin kadro yarın sabah kullanılacak anlamına gelir mi bu? İhtiyaç oldukça… Bakın, Hükûmetimiz döneminde her yıl kamunun kullanımı için serbest bırakılan kadroların asgari yüzde 50’si Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiştir ve bu kadrolar kullanılmıştı sevgili arkadaşlarım. Daha öğretmenlerle ilgili söyleyeceğim çok şey var.

Peki, bütçe meselesine gelince. Bizim 2003 yılında bütçemiz 7,5 katrilyondu sevgili arkadaşlarım; 7,5 katrilyondu, şu anda 28,5 katrilyon. Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi 491 trilyondu, şu anda 2,5 katrilyon olmuştur, yüzde 400-500’lük artış sağlanmıştır.

Gelelim yatırım bütçesine. Biz 100 bin derslik yapmadık Engin Bey, 130 bin derslik yaptık.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sizin rakamlarınız aksini söylüyor, 80 bin küsur diyor Millî Eğitim Bakanlığı kaynakları.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, halk biliyor.

Bakın, memleketinize gittim geçen perşembe günü.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hoş geldiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sinop’ta derslik başına düşen öğrenci sayısı birçok yerde 18-19. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 17. Avrupa Birliği…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Van’ı söyle Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, Van’ı da söyleyeyim… Van’ı da söyleyeyim arkadaşlar.

Arkadaşlar, bakın, şu anda Van’daki dersliklerin, Van’da her 100 derslikten 60’ı bizim İktidarımız döneminde yapılmıştır. Ağrı’da…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Van’da kaç tane, söyleyin duysun milletvekilleri.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, kimse bizden mucize falan beklemesin. Neyse…

Şimdi, yatırım bütçesi nedir? Arkadaşlar, bizim, şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının tek yatırımı konsolide bütçedeki geçen sene 1,3 katrilyondur. Ben hepinizin huzurunda, milletin huzurunda dedim ki: “Bakın, bizim konsolide bütçedeki yatırım paramız 1,3 katrilyondur ama biz 3 milyar dolarlık yatırım yapacağız.” Hatta buradan arkadaşlar dediler ki:”Neyle yapacaksınız? Nasıl yapacaksınız?”

Ben size söyleyeyim neyle yaptığımızı, nasıl yaptığımızı. Bir kere, bakın, Hükûmetimizin meseleye verdiği önemden dolayı, Sayın Başbakanımızın en önemli önceliğinin eğitim olmasından dolayı, birinci ve en önemli meselemiz eğitim olduğu için, il özel idareleri neredeyse bazı, birçok il, il özel idaresinin bütçesinin yüzde 40’ını, 50’sini eğitime ayırmaktadır. İl özel idarelerinin eğitime ayırdığı yatırım parası neredeyse konsolide bütçedeki kadar; iki bu. Üç, TOKİ Başkanını Bakanlığa çağırdım, dedim ki: “Siz vatandaşa konut yapıyorsunuz, diyorsunuz ki bize on yılda ödeme yapın. Gelin, bize okul yapın, biz size beş yılda ödeme yapalım.” 1 katrilyonluk 2008 için protokol imzaladık, 200 trilyon paralarını ödedik. Bu sene bize 1 katrilyonluk okul yapıyorlar, biz de 200 trilyon ödüyoruz ve bunu taksitle ödeyeceğiz.

Arkadaşlar, at binenin, kılıç kuşananın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mesele budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ata bineni de gördük, ata bindi de düştü galiba!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bizim parasını ödediğimiz TOKİ’nin yaptığı okulların dışında…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman at binemeyenin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bizim parasını ödediğimiz ve TOKİ’nin yaptığı okulların dışında sosyal donatı alanı kapsamında, yani TOKİ konutlar yapıyor, yerine göre lise, yerine göre ilköğretim, yerine göre meslek lisesi yapıyor, bugüne kadar TOKİ’nin Millî Eğitim Bakanlığına yaptığı, teslim ettiği veya etmek üzere olduğu 300 tane okul var. Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası devam ediyor. Ha diyeceksiniz ki nedir miktarı? 130 bin dersliğin 24 bin dersliği Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde yapılmıştır.

Öte taraftan, değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinden aldığımız hibeler, İMKB’den aldığımız desteklerle hakikaten… Ben tekrar altını çizmek istiyorum arkadaşlar: Hükûmet etme, insan yönetme ve finans yönetme sanatıdır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O da sizde var zaten!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Size çok iyi ders verebilecek durumdayız bu konularda, merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sorularıma cevap yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bakın, bugün bir öğretmenimiz…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan, hiçbir soruma cevap vermedin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bugün bir öğretmenimiz pratisyen hekim kadar ücret almaktadır, maaş almaktadır. Bugün bir öğretmenimiz Karayollarındaki mühendis kadar…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Limon satarak mı? Onu sordular size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Karayollarındaki mühendis kadar maaş almaktadır. Bugün bir öğretmenimiz bayındırlık teşkilatında çalışan bir mühendis kadar maaş almaktadır. Eskiden…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ne alaka? Yanıltmayın kimseyi Sayın Bakan, yanıltmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin…

Eskiden, hani deniyordu ya “Hiçbir şey olmadıysa bari öğretmen olsun.” Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının puanları hukuk fakültesi, siyasal bilgiler fakültesiyle aynı düzeydedir.

İki, benim Bakanlığım döneminde Millî Eğitim Bakanlığına…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, sözleşmeli öğretmenler ne olacak? Köle olarak görüyorlar kendilerini.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Millî Eğitim Bakanlığına açıktan atanma talebiyle müracaat eden insanların haddi hesabı yoktur.

Nedir açıktan atanma? Daha önce öğretmenlik yapmış, on yıl önce…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Biliyoruz biz, millet onu biliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yani, bilmeyenlere de söyleyin, öğrenin onu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ama yani gerek yok, zamanınızı boşuna harcamayın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – On yıl önce ayrılmış, şimdi tekrar atanmak istiyor, tekrar atanmak istiyor arkadaşlar. Eğer öğretmenlik ücreti açlık ücreti, sefalet ücreti olsaydı, özel sektöre gitmiş, başka kurumlara gitmiş…

Bakın, bir şey daha söyleyeyim, sadece açık atama değil, naklen atama yoluyla da diğer birçok kuruluştan Millî Eğitim Bakanlığına müracaat ederek naklen atama isteğinde bulunan öğretmenlerin de haddi hesabı yoktur.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – O diğer kurumlardan aldıklarınızın sayısını açıklayın. Hangi kurumdan, ne kadar öğretmen aldınız açıklayın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, şimdi, eğitim fakültelerini bitirip de atanamayanların durumuna gelelim. Bu ülkede, iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun olup iş bulamayanlar, siyasaldan mezun olup iş bulamayanlar, hukuktan mezun olup iş bulamayanlar, ziraat fakültesinden, veteriner fakültesinden mezun olup iş bulamayanlar da var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Diyanetten gelenler kaç kişi Sayın Bakan; Diyanetten gelenler?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dünyanın hiçbir yerinde, üniversiteyi bitirdiği gün “Gel kamuda seni devlet memuru yapalım.” diyen bir anlayış yoktur.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Diyanetten gelen kaç öğretmen var Sayın Bakan? Rakam verin bize lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bir şey daha sevgili arkadaşlarım; şimdi arkadaşlarım diyor: “Diyanetten kaç kişiyi naklen geçişle aldınız?” Yazılı sorularınıza cevap verdim. Diyanet İşleri Teşkilatında çalışan, ilahiyat fakültesini bitiren, pedagojik formasyonu olan ve din kültürü ahlak bilgisi öğretmeni olmak isteyen şartları haiz olanlardan birçok insanın naklen atamasını yaptım. Rahatladınız mı? Rahat ettiniz mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaç kişi Sayın Bakan? Kaç kişi, kaç?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, diyelim ki oradan atamadık…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Başka kurumlardan kaç kişi aldınız, Diyanetten kaç kişi aldınız, açıklayın önce.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz sorun, ben size cevap vereyim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Soruyoruz işte, cevap verin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yazılı sorun.

Şimdi, diyelim ki arkadaşlar, peki, bu arkadaş, ben bunu tayin etmesem… Şimdi, okullarda din kültürü ahlak bilgisi dersine kimler giriyor? İlahiyat fakültesi mezunları giriyor. Ben ziraatçıları, veterinerleri mi sokayım din kültürü ahlak bilgisi dersine? Sizin anlayışınız bu mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sadece din dersi öğretmeni olarak mı atadınız? İdareci, müdür yaptığınız öğretmenler yok mu? Sadece din dersi öğretmeni mi atadınız Diyanetten? Müdür yaptığınız, yönetici yaptığınız kaç öğretmen var?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, mesele şudur, tekrar altını çizmek istiyorum: Öğretmenlerimiz gerçekten, Büyük Atatürk’ün de ifade ettiği gibi,silahlı ordular bizim istiklalimizi sağlar, ama kalemli ordular, öğretmenlerimiz, eğitim camiamız bizim istikbal davamızın neferleridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL BAL (İzmir) –Yeter, Sayın Bakanım, yeter.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sadede gelsin hiç olmazsa.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Tekrar altını çiziyorum: Son yirmi yılın, son otuz yılın mukayesesini yapın. Ben size dedim ki: Öğretmenlerimizin sosyal durumunu düzeltmek, özlük haklarını iyileştirmek, refah düzeyini yükseltmek için benim Hükûmetim öğretmenlere ek ders ücreti dâhil yüzde 72,45 refah payı vermiştir, ek ders ücreti hariç yüzde 46 refah payı vermiştir, enflasyondan arındırılmış şekliyle. Ama eğer “Öğretmen açtır, öğretmen sefildir, öğretmen Hint fakiridir.” gibi hiç de yakışık almayan ifadeler kullanırsanız öğretmenlik mesleğini zedelersiniz ve öğretmenler hiç böyle düşünmüyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Taksicilik yapıyor ya öğretmenler!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öğretmen arkadaşlarımızın elbette daha fazlasını istemeye hakkı vardır. İmkânlarımız nispetinde onların ihtiyaçlarını karşılamak boynumuzun borcudur. Bize sitem de edebilirler, biz onların Hükûmetiyiz. Bize elbette sitem ederler, gidip Sarkozy’ye, Merkel’e sitem edecek hâlleri yok. Biz onların Hükûmetiyiz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, şu “sitem” kelimesinden lütfen kurtulun ya! Toplumun hangi kesiminden bir talep gelse bunu “sitem” olarak nitelendiriyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama sizin konuşmaya, sizin bu konuda şikâyete hakkınız yoktur çünkü çorbada bir zerre kadar sizin payınız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Siz müracaat edin, bursları iptal ettirin; siz müracaat edin, kariyer sistemini iptal edin! Mesele bundan ibaret.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi, tutanakları incelerseniz, mikrofonu kestikten sonra “Siz müracaat edin, bursları iptal ettirin.” dedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Doğru.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu, açık sataşmadır. O zaman cevap vermek istiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Yanlış mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman, sataşma var, cevap vermek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Cevap vereceğiz şimdi, cevap vereceğiz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Size değil, herkese söylediler. Niye üzerinize alındınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cevap vereceğiz... Çıkardığınız kanun ne? Onu söyleriz… Üniversitelerin burs verme hakkını iptal ettiniz o yasayla. Biz onun için Anayasa Mahkemesine gittik. Yalan mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Yalan, doğru değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öğrencilerin burslarını kestiniz mi kesmediniz mi?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Getirelim kanunu… Üniversitelerin burs verme hakkını elinden aldınız, belediyelere verdiniz, biz de Anayasa Mahkemesine gittik. (AK PARTİ sıralarından “İyi yaptınız!” sesleri) Yalan mı? Yalan mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Anadol, buyurun, iki dakikalık süre vereyim size, konuya açıklık getirin.

AHMET YENİ (Samsun) – Öğrenciler çok iyi anladılar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Öğrencilere demagoji yapıldığını anlatmazsınız!

AHMET YENİ (Samsun) – Öğrenciler anlıyor onu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Basına bak bugün, tamam.

BAŞKAN - Arkadaşlar, Sayın Anadol konuya açıklık getirmek istemiştir, söz veriyorum.

Buyurun Sayın Anadol.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. Yüce Meclisin de vaktini işgal etmeyeceğim.

Şimdi, güncel bir konu. Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Halk Partisi, 2004 yılında, bu Meclisin çıkardığı bir yasanın, yasa maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla gitmiştir. 2004 yılındaki müracaatımız daha yeni sonuçlanmıştır ve bu basına Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesinin, belediyelerin üniversite öğrencilerine burs verme yetkisini iptal ettiği biçiminde intikal etmiştir ve basında gerçeği yansıtmayan, sadece yüzeysel bir açıklama olarak ortaya çıkan bu durum elbette öğrenci camiasında, eğitim camiasında birtakım yankılanmalara yol açmıştır doğal olarak. Neden? Çünkü gerçeği yansıtmadığı için bu tür yansımalara yol açmıştır.

Şimdi, arkadaşlar, gerçek şudur: Sizin İktidarınızda, o gün çıkan yasayla üniversitelerin, yani öğrenciyle doğrudan ilişkisi olan, yükseköğretimle doğrudan ilişkisi olan üniversitelerin -22’nci Dönemde- üniversite öğrencilerine burs verme yetkisi elinden alınmıştır ve bu yetki belediyelere verilmiştir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerin gasbedilen bu hakkının, doğrudan eğitimin içinde olan yükseköğretim kurumları üniversitelerin gasbedilen bu hakkının, partizan amaçlarla onların elinden alınarak kendi belediyelerinize verilen bu hakkın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurduk 2004’te.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sonuç?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Anayasa Mahkemesi de eğitimin…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sonuç ne oldu, önemli olan o.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – …eğitim yetkisinin, burs verme yetkisinin doğrudan merkezî hükûmetle ilgili olduğunu ileri sürerek çıkardığınız yasayı iptal etti.

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – İyi etmişsiniz, aferin!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanın Cumhuriyet Halk Partisi…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sonuç ne oldu, sonuç?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Sonuç bu oldu işte.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne oldu?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Üniversitelerin burs verme yetkisini elinden aldınız, elinden aldınız… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin konuşmasını tamamlasın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kömür dağıttığınız gibi burs dağıtmaya teşebbüs ettiniz. Suçüstü yakalandınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Öğrenci velileri ne oldu?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Kömür dağıtır gibi burs dağıtma teşebbüsünüz iptal oldu.

AHMET YENİ (Samsun) – Sonuç…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI  HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanım konuyla ilgili… (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen bakınız… Grup Başkan Vekili Arkadaşınız söz istedi Sayın Anadol’a ben söz verdim bir açıklama getirmesi için. Lütfen sakin olalım. Şimdi Sayın Bakanı dinleyeyim ek bir açıklama mı yapacak, onu…

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Üniversitelerin burs vermesiyle ilgili olarak Sayın Anadol’un söylediği bilgide bir yanlışlık var. Kanun’un kapsamına dayalı olarak üniversitelerin burada burs vermesiyle ilgili durum nedir? Onunla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olmaz o! Bu sataşma değil, olmaz! (AK PARTİ sıralarından “Niye olmasın?” sesleri)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Buyurun Sayın  Bakanım, buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, müzakereyle çözeriz. Bir dakika, açıklama yapsın Sayın Bakan da tamamlayalım bu konuyu.

Buyurun Sayın Bakan.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasına ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Anadol’un Kanun’un kapsamıyla ilgili yaptığı açıklamalara bir açıklık getirmek istiyorum. O Kanun’da üniversitelerin… Bildiğiniz gibi daha önce üniversiteler döner sermaye imkânlarıyla -bir grup öğrenciye- başarılı kabul ettikleri, gözde kabul ettikleri, üniversite adına kazanmak istedikleri, destelemek istedikleri öğrencilere burs veriyorlardı. Biz kamu adına bunu disipline edebilmek için… Biz üniversitelerin burs vermesini yasaklamadık. Bakın bir şeyin altını çiziyorum: Üniversiteler  o Kanun çıkmadan önce bir burs veriyor idiyse şu anda bu 6 katına çıkmıştır, 6 kat fazlası üniversiteler burs veriyor. Nasıl veriyor? Üniversite tespit ediyor, o isimleri tespit ediyor, Kredi ve Yurtlar Kurumuna gönderiyor, üniversiteden gelen listeyi aynen esas kabul ederek Kredi ve Yurtlar Kurumu üniversitelerin gönderdiği isimlere burs veriyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Güzel…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, yani üniversitelerin… Biz demedik ki üniversitelere, siz o döner sermayeden harcadığınız paraları kendi başka bir derdinize…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Belediyeler de aynı listeyi bildirir şimdi. Belediyeler de aynı listeyi…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI  HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin… Müsaade edin Sayın Anadol.

BAŞKAN – Evet…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI  HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Dedim ki bize bunu gönderin. Daha doğrusu, üniversiteler de şu anda hâllerinden memnun. İşte, hepiniz üniversitelerle irtibatlısınız. Kendi ilinizdeki üniversiteye sorun, deyin ki siz 2003 yılında kaç burs veriyordunuz, bugün kaç öğrencinize sizin verdiğiniz listeyle burs verilmektedir? Üniversitelerin burs vermesinin yasaklanması söz konusu değil.

Burada, bakın, Konya’da… Sizin müracaatınız üzerine Anayasa Mahkemesi bu kararı verdiği zaman bana soruldu. Ben şunu söyledim -bakın, ben temennimi ifade ettim, olması gerekeni söyledim- dedim ki: Belediyeler burs vermek istediklerine tıpkı üniversiteler gibi listesini yapar bize gönderir, parasını da bize aktarırlar -çünkü belediyeler genel bütçeye dâhil değil- biz bu gençlere burslarını veririz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Fakat benim açıklamamdan sonra birçok belediye başkanı aradılar “Sayın Bakan, buna yasal engel var.” dediler, artı “Bu teknik problemler var, bunu yapamayız.” dediler.

Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı çıktıktan sonra iktidarıyla muhalefetiyle oturup değerlendireceğiz. Ama ben şunu söyleyeyim, bu Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla, CHP’li belediyelerin de, DSP’li belediye varsa onların da, MHP’li belediyelerin verdikleri de, AK PARTİ’li belediyelerin verdikleri burslar da iptal edilmiştir. Bundan sonra belediyeler öğrencilere burs veremezler. Benim açıkladığım budur ama değerlendirme kamuoyunun takdirine aittir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi bir daha söz istesek -cevaba cevap- vermeyeceksiniz. İki defa…  Ben böyle bir uygulama görmedim Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın Anadol, açıklanması gereken bir husus varsa size de söz veririm efendim. Benim söz vermede bir sıkıntım yok.

Konu vuzuha kavuştu mu Sayın Anadol, açıklığa kavuştu mu?

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hayır, en son sözü yine soru işareti bıraktı.

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, tarımda yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yapılabilecekler hakkında söz isteyen…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Neyle ilgili söz istiyorsunuz Sayın Çelik?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bir konuya açıklık getireceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden kısa bir açıklama yapmak istiyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar, yerinden neyi açıklayacağız bilmemiz lazım. Şimdi, burada bütün milletvekilleri aynı şekilde yerinden açıklama talebinde bulunursa Meclisi çalıştıramayız.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Eğitimle ilgili konu, bu konu…

BAŞKAN – Peki, Sayın Bal neyle ilgili konuyu açıklayacak efendim?

ŞENOL BAL (İzmir) – Aynı şekilde…

BAŞKAN – Ama böyle bir usul yok yani yapamayız. Çok kısa bir açıklama falan, şey olabilir. Mesela Sayın Çelik, Sayın Dibek, Sayın Bal…

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, yerimizden bir açıklama…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, grup başkan vekillerinizin açıkladığı bir hususla ilgili bir şey olabilir. Eğer burada çok ekstre bir durum varsa, sadece Grup Başkan Vekiliniz Sayın Vural’a kısa bir açıklama hakkı verebilirim, o kadar.

Sayın Vural, buyurun.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tabii, biraz önce Sayın Bakan, öğretmenlerin maaşlarının çok iyi durumda olduğunu ifade etti. Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Merkezinin hazırlamış olduğu “Türkiye ve çeşitli ülkelerde öğretmen maaşları.” Bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi adına hazırlanmış bir rapordur ve öğretmen maaşları karşılaştırıldığı zaman, satın alma gücü paritesine göre OECD’de Türkiye, Meksika ve Macaristan ile en düşük maaşı veren ülke durumundadır diye söylüyor. Diğer taraftan, yine aynı araştırmanın dipnotunda Sayın Bakanın yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunuyor, diyor ki: “Türkiye’de öğretmenlerin maaş seviyesi reel olarak OECD ülkelerinin ortalamasının altındadır. Nitekim, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bu gerçeği ifade ettiği bir konuşmasında, Türkiye’de öğretmenlerin ortalama 850 YTL düzeyinde maaş aldıklarını, bunun doktor, hâkim, savcı gibi toplumun diğer kesimleriyle kıyaslandığında azımsanacak bir rakam olduğunu kaydetmiştir.” Dolayısıyla biraz önce Sayın Bakan “İşte, mühendis kadar, şunun kadar alıyor.” diyor. Araştırma Merkezinin ortaya koyduğu raporda, Sayın Bakanın da öğretmenlerin ne kadar düşük aldığına ilişkin açıklaması da dipnot olarak sunuluyor. İşte gerçekler burada efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hangi tarihli? Kaç tarihli? Beş yıl önceki…

OKTAY VURAL (İzmir) – Aralık 2007.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Dibek, bakınız, Grup Başkan Vekilinize söz verdim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Çelik, efendim, bakın Grup Başkan Vekiliniz konuştu. Lütfen arkadaşlar, bu konuyu kapatıyorum.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanımızla ilgili,  Ermeni mezalimiyle ilgili bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi arkadaşlar, bu konu kapandı.

Gündem dışı ikinci söz, tarımda yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yapılabilecekler hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e aittir.

Sayın Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, tarımda yaşanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bir öğretmen olarak bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekim ayı hububat ekimi yapan çiftçilerimiz için toprakla tohumu buluşturdukları aydır. Ne hazindir ki gübre fiyatlarındaki hızlı artış karşısında Hükûmet duyarsız kalmış, 2007 yılının Ekim döneminde tonunu 630 ila 650 yeni Türk lirası fiyat aralığından satın aldığı taban gübresinin ton fiyatının 2 bin yeni Türk lirasına yükselmesi, başta akaryakıt fiyatları olmak üzere diğer girdilerdeki yüksek artışlar nedeniyle çiftçilerimiz toprağı ile tohumu buluştururken ömürlerinde ilk defa ya gübre atamamış ya da atması gereken gübrenin çok altında bir miktarla gübreleyerek tarlasına tohumu ekmiştir.

Bir kısım çiftçimiz de tarlasını hiç ekememiştir. Bunun doğal sonucu rekolte düşecektir, millî servet azalacaktır, çiftçilerimiz yoksullaşacaktır, çiftçilerimiz topraktan umudunu kesecek üretimden çekilecektir; rekolte düşüşü nedeniyle oluşan açık ithalat yoluyla kapatılacak böylece kendi çiftçimizden esirgediğimiz desteği hububat ithal ettiğimiz ülkelerin çiftçisine vereceğiz, kıt kaynaklarımızı yabancı ülkelerin çiftçisine aktarmak zorunda kalacağız.

İşte, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak ile yapılabilecekleri konuşmak, kamuoyu oluşturmak ve Hükûmeti göreve davet etmek için gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle “Yandım, bittim.” feryatlarıyla çare bekleyen çiftçilerimizi, aziz milletimi ve heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, altı yılını dolduran AKP İktidarında hububatın temel girdilerini teşkil eden mazot yüzde 203, diamonyum fosfat yüzde 403, amonyum nitrat yüzde 225, amonyum sülfat yüzde 345, üre yüzde 450 oranında artmıştır. Aynı dönemde hububat fiyatlarındaki ortalama artış ise yüzde 85’lerde kalmıştır.

Çiftçimize vurulan darbe bununla da kalmamış, harman zamanı ithal edilen buğday ile Toprak Mahsulleri Ofisinin depoları doldurulmuş. Ofisin piyasa yapıcı özelliği ortadan kaldırılmış, çiftçi dünya borsalarındaki fiyatların çok altında alım yapan tüccarın insafına terk edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, rekolte düşüşünün önüne geçmek için bahar döneminde uygun yöntemlerle çiftçimiz mutlaka desteklenmelidir.

Çiftçimizin sulamada kullandığı elektriğin fiyatı mutlaka düşürülmelidir.

Pek çok yöremizde sulama kooperatiflerinin borcu nedeniyle kuyulara elektrik verilememektedir.

Uygun yöntemler bulunarak üretim kaybının önüne mutlaka geçilmelidir.

Toprak tahlil laboratuvarları modernize edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Çiftçi işletme kredilerinin kullanımında karşılaşılan kaynak sıkıntısı ortadan kaldırılmalıdır.

Çiftçi alacakları gecikmeden ödenmelidir.

Değerli milletvekilleri, hayvancılıkta da durum farklı değildir. Üreticimiz hayvancılıktan zarar ettiği için damızlık koyunlara koç katamamış, kurbanda elinden çıkarıp hayvancılığa veda etmeye hazırlanmaktadır.

Sınırlardan kaçak hayvan girişleri mutlaka engellenmelidir.

Hayvan hareketleri kontrol edilmelidir.

Bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadele için gerekli teknik ve personel altyapısı oluşturulmalı, mücadeleye yeterli bütçe ayrılmalıdır.

Damızlık hayvan üretimini teşvik edici politikalara ağırlık verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Asil, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Et ve süt piyasasında fiyat istikrarı sağlayarak işletmelerin sermaye birikimlerine imkân tanınmalıdır.

Mera Kanunu çalışmaları bir an önce tamamlanarak üreticilerin hizmetine sunulmalı, ıslah edilmiş alanların sürdürülebilirliğini sağlayacak tedbirler alınarak kaynak israfının önüne geçilmelidir.

Üreterek, alnının teriyle onurlu bir hayat sürmek isteyen çiftçimizin sesine kulak verelim diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Asil, teşekkür ediyorum.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden, Türkiye-İran Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber’e, Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Türkiye-İran Parlamento Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ali Ekber ve beraberindeki milletvekilleri şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine Genel Kurul adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

Gündem dışı üçüncü söz, milletvekilliği ve kamuoyu yoklamalarıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’a aittir.

Sayın Tan, buyurun efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, kamuoyu yoklamalarında milletvekilinin itibar ve güven sıralamasında en alt sırada olmasının nedenlerine ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; paylaştığınıza inandığım bir kaygıyı dile getirmek üzere huzurunuzdayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yayınlanan her kamuoyu araştırması, saygınlık ve güven sıralamasında milletvekillerini en alt sırada göstermektedir. Bu sorun, elbette bugünün ve bu Parlamentonun sorunu değildir. Milletvekili itibarı, milletvekilline duyulan güven neden bu kadar yetersizdir, bunun üzerinde düşünmek ve bunu şahsi ve siyasi gündemimize almak zorundayız. Bu soruyu milletvekili olarak eğer yanıtlayamazsak, demokrasinin önünü tıkayabileceğimiz gibi bu Meclise olan güveni de sarsmış olacağız. Milletvekili itibarının aşınması, milletvekilinin hem şahsi hem siyasi sorunu demiştim, ama sonuçta ülkemizin ve devletimizin de sorunu hâline gelmeden bunun üzerinde kafa yormalıyız, en küçük ayrıntıdan en kapsamlı konulara kadar üzerinde durmamız gerekiyor. En küçük ayrıntı, Büyük Millet Meclisinde cep telefonuyla daha önceki dönemlerde sergilenen manzaranın önlenmesi olmuştur. Bu anlamda, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına teşekkür etmeliyiz çünkü cep telefonuyla konuşma yadırgatıcı bir manzara sergilemekteydi.

Onun dışında, tabii bu küçük bir ayrıntı, sigara yasağına uyulması da çok yüreklendirici. Bir milletvekilinin önce kendi çıkardığı yasaya uyarak millete örnek olması yükümlülüğü vardır. Bu konuyu, tabii, trafiğe de taşıyabiliriz.

Ama “En kapsamlı konu.” demiştim, en kapsamlı konu da milletvekillerinin birinci görevleri yasa çıkarmaksa, ikinci görevi de denetlemektir, denetleme yapmaktır. Yasa çıkarma konusunda ne yazık ki    -Kamer Genç’lik yapmak istemiyorum ama- doldur boşalt manzarası sergilemektedir bu Hükûmet. Biliyorsunuz, elimde sizin de önünüzde olan gündem var, gündemde sayısız kanun önerileri, yasa teklifleri var ama tabii bunların hiçbirisinin, hele de muhalefetten gelmişse, gerçekleşme imkânı yoktur. Tasarılar Hükûmetten geliyor, sayın bakanlar gönderdikleri tasarılara bile zor sahip çıkıyorlar, sadece bir bakan olabiliyor yahut da olmadığı zaman yoklama istiyor arkadaşlarımız ve bu manzara da milletvekilinin itibarını sarsan bir görüntü arz etmektedir.

Büyük Millet Meclisinin özelliğini anlatmaya gerek yok, dünyada kendisini devletinden önce var etmiş bir meclisin üyeleriyiz. Bunun bilinci içinde, bunun sorumluluğu içinde çalışmamıza gerek olduğunu söylemeye bile ihtiyaç duymuyorum ama milletvekillerinin küçümsenmesi, itibarsızlaşmasının sonuçları vahimdir. Milletvekiline güvensizlik sonunda, ister istemez Parlamentoya güvensizliğe dönüşecektir. Bunun önlenmesi için neler yapılabileceği konusunda bir soruşturma… Tabii, soruşturma değil ama önce araştırma önergesi hazırlamak gereğini düşünüyorum, bu konuda bir hazırlık yapıyorum, buna destek olacağınıza inanıyorum. Ama asıl neden, milletvekilinin itibarsız ve güven eksikliği içinde olmasının nedeni, akçeli işler konusunda millette hâkim olan bir ön yargı yahut da kanaat. Bu kanaatin silinmesi gerekiyor. Bunun için de milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması tabii ilk akla gelen şey. Bu dokunulmazlığın yasama dokunulmazlığı değil de kürsü dokunulmazlığıyla ilgili olması da tabii ki kürsü özgürlüğünün savunulması bakımından çok önem taşıyor.

İkinci önemli misyonu milletvekillerinin, denetim demiştim. Denetim konusunda ne yazık ki milletvekillerinin çoğunluğunu teşkil eden bu Mecliste biraz soğuk davranış sergileniyor. Öyle ki, milletvekili vatandaştan daha geri duruma düşmüştür. Dilekçesi vatandaşın belli bir süre içinde cevaplanmak durumunda ama bugün bir milletvekili bir başhekime, herhangi bir genel müdüre doğrudan bir soru sorsa genel müdürden alacağı cevap bakanlık üzerinden bize ulaştırılması biçiminde. O yüzden, denetimin evvela kendimiz örneğini teşkil etmemiz lazım. Denetim yetkisi milletvekilinin kendi elinden bile alınmıştır. Hepimiz biliyoruz yahut da bilmiyoruz, Büyük Millet Meclisinin önemli komisyonlarından birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu idi. Bu Komisyon şu anda var elimizdeki Tüzük’te ama fiilen yok. Çünkü atama yapılmadı ve yakında da bu Komisyonun kaldırılacağını biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET TAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir iki dakika daha lütfederseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET TAN (Devamla) – Şimdi, denetleme yetkisini kendi kendine kaldırmış olan bir milletvekili çoğunluğunun denetim yapması ve asıl misyonunu yerine getirmesi, yasamayla birlikte, çok sınırlı kalmaktadır. Bu da itibar erozyonuna neden olmaktadır.

Tabii ki bu konular üzerinde sizlerin daha derin düşüneceğinize inanıyorum. Ama başka ayrıntılar, küçük ayrıntılar da var. Hiçbir ciddi Mecliste olmayacak manzaralardan birisi de ana koridorda, ana sahanlıkta, ana holde para çekme makinelerinin bulunması. Belki gözümüz alıştığı için hiç bizi rahatsız etmiyor ama orayı bir alışverişi merkezi niteliğine büründürüyor. Hiçbir parlamentoda alışveriş merkezi manzarası olmaz. O makinelerin aşağıya indirilmesini ben daha önceki Meclis döneminde istemiştim, rica etmiştim, dilemiştim başkanlıklardan ama yerine getirmediler. O manzara da bir sakalet arz ediyor, dikkat çekiyor.

Bu kadar ince ayrıntıya inerek itibarın yeniden kazandırılması yönündeki düşüncelerinizin, inancınızın destek olacağına, milletvekillerinin yeniden güven kazanacağına inanıyorum ve bu duyguyla sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER

1.- CHP Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/604)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

CHP Genel Sekreterinin Yasa Dışı Dinlendiği İddiasının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/203) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu 01.07.2008 tarihinde çalışmalarına başlamıştır.

Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz, 30.11.2008 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 Hakkı Köylü

                                                                                                                  Kastamonu

                                                                                                            Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 251)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Olmaz öyle şey ama! Ara verin o zaman.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sözcü burada…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama bu yaptığınız… Yani, hakikaten sözünüze hiç güvenilmez!

BAŞKAN – Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) (x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 229 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde… (CHP ve MHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ara verin…

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Başkanım, bir beş dakika ara verelim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.58

 

 

 

 

                                   

(x) 229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.18

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Teklifin tümü üzerinde Başkanlığımıza intikal eden konuşmacıları arz ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay; şahısları adına, Van Milletvekili Gülşen Orhan ve Manisa Milletvekili Mustafa Enöz.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer’e aittir.

Sayın Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerine, grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 1’inci maddesinde 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu’nun 2’nci maddesinde değişikliğe gidilerek, zirai mücadele alet ve ilaç ihracatında ilgili bakanlıktan izin alınmasına, kontrol ve denetimine yönelik ibareler maddeden çıkartılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası ticarette genel teamül daha çok ihraç mallarında kontrol ve denetim değil de ithal mallarında, yani ithalat yapan ülkeler kendi ülkelerine satın alınan mallarda denetim ve kontrol yönünde çalışmalarda bulunurlar. Burada, 15/5/1957 tarihli  Kanun güncelleştiriliyor. Bu konuda zirai ilaç ve zirai alet ihracatçılarının sıkıntıları vardı, sorunları vardı. Bu sorun ve sıkıntılarını zaman zaman bizlere de ulaştırıyorlardı. İhracatlarında bürokrasi ve kırtasiyeden kaynaklanan birtakım sıkıntılar yaşadıklarını, zaman kaybına uğradıklarını dile getirerek bunların giderilmesi yönünde bizlere talepte bulunuyorlardı. Bu anlamda bu kanun tasarısı ile ihracatçılarımızın bu şikâyetlerini ortadan kaldırmış bulunmaktayız. Günümüzde yaşadığımız ekonomik anlamdaki sıkıntılar ihracatın önemini bir kat daha artırdı, bize, daha ihracata yönelik çalışmalar içerisinde olmamız gerektiğini işaret etti. Bu anlamda da ülkemize bu yasa tasarısının fayda getireceğini umut ediyorum ve desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kanun tasarısının 2’nci, 3’üncü, 4’üncü ve 5’inci maddelerinde, 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu Kanun’un yürürlüğe girdiği 18 Mayıs 2007 tarihinden bu yana Avrupa Birliği mevzuatlarındaki gelişmelere bağlı olarak bazı teknik düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Yapılan düzenlemelerle ülkemizin Avrupa Birliği fonlarından sağlanacak hibe yardımlarının önü açılacak ve sürece ivme kazandıracağını ümit ediyorum. Bu sebeple ülke menfaatimizi ilgilendiren bu yasa değişikliğini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği sürecinde toplam Avrupa Birliği mevzuatının yüzde 35’i tarımla ilgili düzenlemelerden oluşmaktadır. Ayrıca 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan müzakere sürecinde 35 faslın 3 tanesini tarımla ilgili fasıllar işgal etmektedir. Bu rakamlar tabii ki Avrupa Birliği müzakere sürecinde tarımın önemini bize işaret etmektedir sanıyorum.

Bu fasıllardan 11’inci fasıl olan “Tarım ve Kırsal Kalkınma” fasıl başlığı, 12’nci fasıl başlığı “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı”, 13’üncü fasıl başlığı da “Balıkçılık” konusunu içermektedir.

Bu fasıl başlıklarından Tarım ve Kırsal Kalkınma Faslı’nın müzakerelerinin açılış kriterleri bulunmaktadır, aynı şekilde Balıkçılık Faslı’nın da açılış kriterleri bulunmaktadır. Her biri 6 kritere sahip bu fasıllar.

Tabii, bugüne kadar ne kadar yol katettik, bunları bir değerlendirmek, gözden geçirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu açıklandı. Özellikle görüştüğümüz yasa tasarısını ilgilendiren fasıl başlıklarından bir tanesi olan tarım ve kırsal kalkınmayla ilgili az önce de belirttiğim gibi 6 adet müzakere açılış kriteri bulunuyordu. Bunlardan birincisi, Kıbrıs Rum kesimiyle olan limanlar meselesi. Bu konuyla ilgili 2008 İlerleme Raporu’nda bildirilen görüşü sizinle paylaşmak istiyorum. Tarım ve Kırsal Kalkınma Faslı, Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi tarafından 11 Aralık 2006 tarihinde Türkiye’ye ilişkin olarak kabul edilen ve 14-15 Aralık 2006’da Avrupa Konseyi tarafından onaylanan kararların kapsadığı sekiz fasıldan biridir. Kıbrıs bayrağı taşıyan ve uğradığı son liman Kıbrıs’ta olan gemi ve uçakların taşıdığı malların serbest dolaşımı üzerindeki sınırlamalar devam ettiği müddetçe Türkiye bu fasla ilişkin müktesebatı bütünüyle uygulayabilecek konumda olmayacaktır. Yani İlerleme Raporu’ndan da anlaşılacağı üzere, eğer Kıbrıs’la ilgili liman meselesini halletmezsek bu faslın açılmayacağı yönünde uyarıya işaret ediyor. Tabii ki burada Avrupa Birliğinin bu tutumuna anlam vermek mümkün değil. Müzakere süreci, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında teknik meselelerin görüşüldüğü süreçler. Ancak böyle bir siyasi konuyu getirip buralara taşımaları ve bu müzakerelerin başlaması konusunda engel oluşturmaları aklımızın aldığı bir mesele değil.

Değerli arkadaşlarım, açılış kriterlerinden ikinci kriter, Avrupa Birliği gereklerine uygun olarak akredite edilmiş Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı-Kırsal Kalkınma Bileşeni Ajansının kurulması.

Tabii, söz konusu Kurum zaten tasarımızı da ilgilendiren bir mesele. Söz konusu Kurum, 18 Mayıs 2007 tarihinde 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile kurulmuştur. Görüştüğümüz tasarıyla da bu Kurumla ilgili bazı teknik düzenlemeler yapmış bulunuyoruz. Tabii ki, 2008 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda bu konuya da yer verilmiş. Bu konudaki gelişmeleri olumlu bulduklarını bildirmişlerdir.

Üçüncü kriter, üretimle ilişkili destek ödemeleri yerine, üretimle ilişkisi olmayan DGD’lerin, yani doğruda gelir desteklerine yönelik bir stratejinin hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna sunulması istenmiştir. Bu strateji, kamu iktisadi teşekküllerine verilen kamu desteğinin Avrupa Birliği Devlet Yardımları Kuralları’na uyumlu hâle getirilmesine ve kamu iktisadi teşekküllerinin Avrupa Birliğinin şeffaflık kurallarına yönelik adımları içermektedir.

Bu konuyla ilgili, yine, İlerleme Raporu’nda görüşler bildirilmiş. Görüşler şöyle: “Türkiye Hükûmetinin üretimden bağımsız alan ödemelerini kaldırarak yerine üretimle bağlantılı ödemeler getirilmesine ilişkin niyet beyanı endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. Böyle bir gelişme, Türkiye'nin tarım politikasının, reform edilen ortak tarım politikası, rekabetçilik ve pazar yöneliminden uzaklaşmasına yol açabilir.”

Değerli arkadaşlarım, doğrudan gelir desteği uygulamaları 2000’li yılların başından bu yana devam etmekteydi. 2000 yılı içerisinde birtakım pilot bölgelerde bu uygulama başladı. 2001 ile beraber bu uygulamalar tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Bu yıl, 2008 yılı, DGD ödemelerinin son bulduğu yıldı. Biz, muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak doğrudan gelir desteklerinin kaldırılması görüşünü savunuyorduk, buradan yine aynı görüşü sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabii, Avrupa Birliğinin doğrudan gelir desteğiyle ilgili ısrarının nedenini anlamak mümkün değil. Bu müzakere sürecinde Avrupa Birliği olaya kendi cephesinden bakıyor, biz, ülkemizde, Türkiye olarak hadiselere kendi cephemizden bakmamız lazım. Acaba böyle bir desteğe Türkiye'nin altyapısı uygun mu uygun değil mi? Elbette ki, Türkiye, bu anlamda birtakım yapısal sorunları olan, altyapı eksiklikleri olan bir ülke. Eğer biz üretime destek verirsek, üretimle ilgili direkt ilişkilendirebilirsek bu destekleri üretimin artırılması yönünde bu desteklemelerin katkı sağlayacağını bizler düşünüyoruz. Amacımız Türkiye’de üretimi artırmak. Daha önceki uygulamalarda doğrudan gelir desteklerinin çok ciddi sıkıntıları vardı. Ülkemizde tam anlamıyla kadastro çalışmaları tamamlanmamış, arazilerimizin bir envanteri çıkartılmamış, birçok bölgemizde hazine arazileri üreticilerimiz tarafından işlenmekte, dolayısıyla bu tip arazileri işleyen üreticilerimiz bu tip alan desteklerinden faydalanamıyor idi.

Ayrıca, ülkemizde kiracılık sistemi de yaygın. Şahsın Anadolu’da, Doğu’da, Akdeniz’de tarım arazileri var ama kendisi bu işle uğraşmıyor, orada bir üreticiye arazilerini kiraya veriyor. Bu desteklemeyi alan arazinin sahibi ama üreten, emek sarf eden, alın teri döken üretici bu desteklerden faydalanamıyordu. Dolayısıyla böyle bir uygulamanın Türkiye tarımına fayda getirmeyeceğini düşünüyorum.

Ayrıca, tabii ki Avrupa Birliği bu konudaki ısrarı yaparken Türkiye’deki üretici ile Avrupa’daki üreticinin arasındaki farkı da gözetmek durumunda. Yani eğer üreticilerimiz Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki üreticilerle aynı koşullarda üretim yapıyorsa söylenecek bir şey yok. Ancak bakıyorsunuz durum hiç de öyle değil, Türkiye’de tarımsal üretim yapan üreticilerimizin girdi fiyatları, girdi maliyetleri, Avrupa’daki meslektaşlarıyla mukayese ettiğiniz zaman oldukça farklar göstermekte. Burada dolayısıyla üreticilerimizin Avrupalı meslektaşlarıyla haklı bir rekabet içerisinde olmadıklarını görebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, kriterlerden dördüncüsü: Tarım ve kırsal kalkınma alanında hububat, şeker, süt, hayvan varlığı, sebze ve meyve gibi konuları kapsayan hedefler, tarihler, sorumlu makam ve maliyet tahminlerini de içeren ayrıntılı bir stratejinin hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna sunulması gerekmektedir. Bu anlamda yine İlerleme Raporu’nda bu konularda gelişmelerin sağlandığı belirtilmekte.

Beşinci kriter: Tarımsal araziler üzerindeki kontrollere hazırlık açısından arazi tanımlama ve çiftçi kayıt sistemine ilişkin stratejilerin Avrupa Birliği Komisyonuna sunulması gerekiyor. Burada da, bu çalışmalarda da Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda ilerlemelerin sağlandığı belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, altıncı kriter olarak da, müzakerelerin başlaması için ülkemizin canlı hayvan ve et ile bunlardan üretilen bazı mamullere uyguladığı ticari sınırlamayı kaldırmasını içermektedir. Buna bağlı olarak İlerleme Raporu’nda Türkiye'nin Avrupa Birliği kaynaklı sığır eti ve canlı hayvan ithalatı yasağını sürdürdüğü belirtilmekte, “Bu engeller ikili yükümlülüklerle uyumlu olmayıp, bunların ortadan kaldırılması, bu fasıldaki katılım müzakerelerinin başlaması için kilit bir unsurdur.” denmektedir.

Avrupa Birliğinde tarımsal üretime baktığınız zaman hayvansal üretimin payının yüzde 65 seviyelerinde, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 35 seviyelerinde olduğunu görmek mümkün. Ayrıca, Avrupa Birliğinin bu üreticilerine, hayvansal üretim yapan üreticilerine sağladığı desteklerle, Türkiye hükûmetlerinin ülkemiz hayvancılık üretimi yapan üreticilere sağladığı destekler arasında dağlar kadar fark var.

Tabii, bu konular göz önüne getirildiği zaman eğer Türkiye Hükûmeti bu konuda Avrupa Birliğine ithalat kapılarını açarsa, yani canlı hayvan, et, süt vesair hayvansal üretimlerini Türkiye’ye rahatça pazarlayabilme ortamı bulursa vay hâline Türkiye hayvancılığının! Zaten Türkiye hayvancılığı ciddi sorunlarla boğuşuyor, üreticiler, üretim maliyetlerinin oldukça yüksek olduğundan, pazarlarda ürettikleri ürünlerin pazar değerlerini bulamadıklarından yakınıyorlar. Böyle bir hâl ortaya çıkması durumunda, herhâlde Türkiye hayvancılığı artık iflas eder duruma gelir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, İlerleme Raporu bir muamma. Sonuçta değerlendirmelerde “Müktesebat uyumu sınırlı kalmaya devam etmektedir. Üretime bağlı destek sisteminin güçlendirilmesiyle, Türkiye’deki mevcut destekleme ve stratejik politika planlamasının yenilenen ortak tarım politikaları ilkelerinden uzaklaşacak şekilde geliştiği görülmektedir. İkili yükümlülüklerin hilafına büyükbaş hayvan ticaretindeki teknik engeller ortada durmaktadır. Genel olarak bu fasıldaki hazırlıklar hâlâ erken aşamadadır.” diyor.

Yani buradan şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik tarihi 2015 olarak öngörülüyor, umut ediliyor. Eğer bu süreç böyle, kaplumbağa hızıyla ilerlerse, böyle engeller, Avrupa Birliği tarafından birtakım siyasi engeller çıkartılırsa, bu tam üyelik tarihini herhâlde bir hayli daha uzatmamız gerekecek gibi geliyor.

Bu süreçte Avrupa Birliğinin Türkiye’ye çifte standart uyguladığı bir gerçek. Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye'nin birtakım farkları var, yapısal farkları var, Türkiye'nin özel şartları var. Bu anlamda bu süreç içerisinde Türkiye’ye bir avans tanınması gerekiyor. Bazı konularda bir uyum süreci, toleransı kredisi verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Avrupa Birliği arzumuz, isteğimiz, hayalimiz daha çok uzun yıllar devam eder diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, malum, gündemimiz küresel kriz. Tabii bu krizden etkilenecek en önemli sektörlerden bir tanesi tarım. Zaten bu küresel krizin yansımaları şu anda da ülkemizde tarım sektöründe görülmeye başlandı. İşte, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin muhtelif yerlerinde hububat ekimleri yapıldı. Burada üreticilerle yaptığımız görüşmelerde, üretimlerine başlarken topraklara gübre kullanamadıklarını, bunları alacak güçten yoksun olduklarını beyan ediyorlar bizlere. Verilen gübre desteklerini, mazot desteklerini, tohum desteklerini yetersiz buluyorlar. Bu anlamda gübresiz üretim yaparsanız, elbette ki, 2009 yılında, Türkiye’de hububat üretiminde de düşüşün olacağı gözler önünde.

Daha önce, Sayın Tarım Bakanı 2008-2012 vizyonunu açıklarken desteklemeler konusunda bundan sonra yöntemin değişeceğini, desteklemelerin üretimin başlangıç tarihi, hatta başlangıç tarihinden önce yapılmasının daha doğru olduğunu belirtmişti. Ama bugün gelinen noktada değişen bir şey yok. İşte, Türkiye’de tahıl üretimine yönelik ekim dikim faaliyetleri bitti, ama 2009 sezonunda üreticilerin elde ettikleri ürünlerine alacakları prim destekleri henüz belirlenmiş değil. Bu doğru bir yaklaşımdır eğer uygulanabilirse. Elbette ki, üretici, üretim döneminden önce hasatta eline geçecek parayı, devletin kendine sağlayacağı desteği, primi şimdiden bilirse ona göre hesap  kitap yapar ve üretimini ona göre şekillendirir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönem tarımla ilgili on iki tane yasa çıktı. Bu yasaların tabii ki burada detaylı eleştirisini yapmaya vaktimiz yok. Ama çıkan yasaların, faydalı gördüğümüz yasaların uygulanabilirliğinde sıkıntılar olduğu belli. Nitekim, şu anda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde mısır hasadı yapılıyor. Hükûmetin açıkladığı destekleme alım fiyatı 43 yeni kuruştu, 4 yeni kuruş da destek, “47 kuruş üreticinin eline geçen para” diye -brüt olarak- açıklanmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Ama bugün hasadın devam ettiği Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne giderseniz üreticinin şu anda hasat ettiği ürününü 30 yeni kuruştan sattığını görürsünüz. Tabii, burada, beyanlarla piyasada dönen rakamlar arasında dağlar kadar fark var. Buradan bunu işaret etmek istiyorum. Eğer o çıkardığımız Lisanslı Depoculuk Yasası bugün uygulama alanı bulabilseydi, gerçekten uygulanabilseydi belki böyle sıkıntıları üreticilerimiz görmeyecekti.

Değerli arkadaşlarım, en önemli konulardan biri narenciye konusu. Türkiye’nin 2,5 milyon ton üretimi var. Bunun en az yarısını ihraç etmek zorunda. Yoksa üreticinin bu ürün elinde kalır. Bugün bakıyoruz, özellikle seçim bölgemiz olan Akdeniz Bölgesi’nde üreticiler bu sorunlarla  boğuşuyorlar. Üreticiler maliyetlerden şikâyetçi. İhracatçı küresel krizin sonucu ortaya çıkan piyasa daralmalarından şikâyetçi. Dolayısıyla şu anda bölgemizde narenciye meyveleri ağaçların üzerinde hasat edilmeyi bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Umut ediyorum, Sayın Başbakanın da işaret ettiği gibi, küresel kriz Türkiye’yi az etkiler ve geleceğe daha mutlu bakarız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Seçer, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.

Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu kanun teklifiyle iki farklı kanunun bazı maddeleri değiştirilmektedir. Bu kanunlardan biri 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu, diğeri ise 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanundur. Değiştirilmek istenen Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun 2’nci maddesinde, “Bütün nebatların ithal, ihraç ve memleket dahilinde nakilleri, hastalık ve zararlılardan korunmaları, zirai mücadele alet ve ilaçlarının ithal, ihraç, imal, ihzar, satış ve kullanılmaları bu Kanun hükümlerine tabidir.” denilmektedir.

Kanun teklifimizin 1’inci maddesiyle, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun bu bahsettiğim 2’nci maddesinde yer alan, “zirai mücadele alet ve ilaçlarının ithal” ibaresinden sonra gelen “ihraç” ifadesi ve yine dördüncü bölüm başlığında yer alan “ihraç” ibareleriyle 38’inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ihraç” ibareleri kaldırılmaktadır. Yani bu suretle getirilen yeni düzenleme, zirai mücadele aletleri ve zirai ilaç ihracatının kolaylaşması, önünün açılması ve bürokratik işlemlerin azaltılmasının amaçlandığı bir düzenlemedir.

Hâlihazırdaki 6968 sayılı Kanun’un mevcut hâlinde ise zirai mücadele alet ve zirai ilaç ihracatı yapılacaksa ve ihracatçı firma aynı zamanda üretici firmaysa, Bakanlıkça iki adet belge istenmektedir. Bunlar, proforma fatura ve bir de ihracat yapılacak ülkenin talebine ilişkin talep yazısı. Eğer ihracatçı firma üretici değilse, bu iki belgeye ek olarak, ruhsat sahibi firmanın muvafakati olduğuna dair bir de yazı istenmektedir. Getirilen bu yeni düzenleme, zirai ilaç ve alet ihracatında bu üç belgenin istenmemesi yolunu açmaktadır. Yani bu üç belgenin talebi ve tanzim edilmesi zaman olarak çok önemli bir formalite olmamakla beraber bu düzenleme bu formaliteyi ortadan kaldırıyor, bu nedenle olumlu bakıyoruz. İhracatın önündeki engellerin kaldırılması, ihracatçıların formaliteye boğulmaması ve Türk ihracatçısının dış pazarda sorunlarının çözülmesi ve önünün açılması elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de, hepimizin de müşterek arzusudur.

Ancak, takdir edersiniz ki zaman olarak sadece ihracatçının bir saatini alacak bir formalitenin kaldırılmasıyla ihracatın önü açılmaz. Şüphesiz ki daha başka ve ilave tedbirlere ihtiyaç vardır. Bu tedbirlerin alınması, dış pazarda ihracatçının rekabet gücünün artırılması çok büyük önem arz etmektedir. Zira satamadığınız herhangi bir malı üretmenin hiçbir kıymeti yoktur. İhracat ürünlerinin daha çok ithal eden ülke tarafından denetimi ve kontrollerinin yapılması bütün ülkelerde görülen genel bir uygulama olmakla birlikte teklif kapsamındaki ürünlerin ihracında yaşanan bürokratik işlemlerin azaltılarak ihracat işlemlerinin hızlandırılması doğru bir düzenlemedir, bunu ifade ettik. Ancak, değişikliğin bu hâliyle yeterli olmadığı kanaatindeyiz. Karşılaşılması muhtemel birtakım sıkıntıların gümrüklerde de yaşanmaması için ve gümrüklerdeki birtakım uygulama ve gümrük mevzuatında çok ciddi birtakım değişikliklerin de yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Zira bazı gümrüklerde zaman zaman ciddi zaman kaybı yaşanmaktadır, birçok problem yaşanmaktadır. Bu düzenlemeler birlikte, bir bütünlük içerisinde ele alınmadığı takdirde bu hâliyle ihracatçı firmaların daha fazla mağdur olma ihtimalini de düşünmek zorundayız. Hükûmetin bu konuya dikkatini çekmekte yarar görüyorum.

Değerli milletvekillerim, bu kanun teklifiyle yapılmak istenen bir diğer düzenleme ise 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 4,8,9,13,14 ve 16’ncı maddelerinin değiştirilmesidir. Bu maddelerde yapılacak değişikliklerin amacı, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında imzalanacak olan sektörel anlaşma ile 5648 sayılı Kanun arasında uyumun sağlanmasıdır. Bu düzenlemenin yapılması daha çok teknik açıdan gerekli görülmektedir. Bu düzenleme ile Avrupa Birliği ve ülkemiz arasında imzalanacak olan Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) Çerçeve Anlaşması ve Katılım Öncesi Yardım Aracı-Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) Sektörel Anlaşmasına ilişkin metinler ve IPA’nın bazı kurallarının henüz netleşmemesi nedeniyle 4/5/2007 tarihinde  çıkarılan 5648 sayılı Kanun’da verilen bazı görev ve yapılanmalar yeniden ele alınmaktadır. Avrupa Birliği kırsal kalkınma fonlarından yararlanılması için kurulmuş olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Desteleme Kurumunun çalışması ve Avrupa Birliğine akredite olması ve Avrupa Birliğinin yeni düzenlemelerine uyum sağlaması için yapılmakta olan bu düzenlemelerin de hiç şüphesiz ki gerekli olduğu, hatta bu düzenlemelerin yapılmasında geç bile kalındığı kanaatindeyiz. Yapılan bu düzenlemeyle Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu hizmet sunan bir kurum olması sebebiyle sunduğu hizmet konusunda danışmanlık yapmasının o birimin tarafsızlığına gölge düşüreceği ve akreditasyonu engelleyeceği gerekçesiyle “danışmanlık” ifadeleri kanun metninin ilgili maddelerinden çıkarılarak yerine “bilgilendirme” ifadesi konulmuştur. Yine, IPARD yapılanması içerisinde Sertifikasyon Kurumu yer almadığı için kanun metninden bu yapılanmalar çıkarılmıştır.

Ülkemizin IPARD fonlarının sağlayacağı hibe yardımlardan bir an önce yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması önemlidir ve gereklidir. Önceden de ifade ettiğim gibi, bu bakımdan 5648 sayılı Kanun’da bu değişikliklerin yapılması geç bile kalınmıştır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, ancak burada çok önemli olan husus Avrupa Birliğinden sağlanacak bu kaynakların yerinde, etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıdır. Bugüne kadar uyguladığı tarım politikalarını yeterli ve doğru bulmadığımız, yanlış destekleme politikaları uygulayan ve uyguladıkları destekleme modellerini de yazboz tahtasına çeviren bu Hükûmetin ve bu Bakanlığın bu kaynakların kullanılmasını da doğru yöneteceği konusunda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Zira akreditasyonun birinci şartı olan Kırsal Kalkınma Kurumunun merkez ve taşra teşkilatlarının oluşturulup personelinin eğitimden geçirilmesi çok önemli bir husus olmasına rağmen Kanun’un çıkarılmasından bugüne kadar çok önemli zaman kaybedilmiş ve maalesef bu işlemler tamamlanamamıştır.

Değerli milletvekilleri, bakın, önemli bir diğer hususu da yine dikkatlerinize sunmak istiyorum: Avrupa Birliğinin ülkemize kullandıracağı fonlar 2007-2013 yıllarını kapsamakta olup, her yıl için ayrılan para miktarı değişmekle birlikte, toplam ayrılan kaynak 290 milyon avro civarındadır. 2007 için 20,7 milyon avro, 2008 yılı için 53 milyon avro, 2009 yılı için 85,5 milyon avro, 2010 yılı için 131,3 milyon avro öngörülmektedir. Kırsal kalkınma fonlarından yerli yatırımcıların yararlanabilmesi için kurumun belirlediği on bir farklı proje başlığından biri veya birkaçıyla ilgili olma zorunluluğu vardır.

Bu başlıklar veya daha doğrusu bu işletmeler şunlardır: Süt üreten işletmeler, et üreten tarım işletmeleri, süt ve süt ürünlerini işleyen ve pazarlayan tesisler, meyve ve sebze ürünlerini işleyen ve pazarlayan tesisler, süt ürünlerini işleyen ve pazarlayan tesisler, üretici grupları… Çiftlik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, yerel ürünlerin geliştirilmesi, kırsal turizm, akuakültürün geliştirilmesidir.

Uygulamaya göre eğer bir vatandaşımız, bir yatırımcımız bu saydığım on bir proje konusundan herhangi birinde yatırım yapmak istiyorsa, kendisi bütün harcamalarını yapıp işletmesini kuracak, kurup bitirdikten sonra Kırsal Kalkınma Kurumundan yaptığı harcamaların yarısını hibe alabilecektir. Bu hibe bedelinin yüzde 75’i Avrupa Birliği fonlarından, yüzde 25’i ulusal kaynaklarımızdan, millî kaynaklarımızdan sağlanacaktır.

Şimdi, bizim tespitlerimize göre… Burada üzerinde durmak istediğim husus şudur: 2007 yılına ait 20,7 milyon avro henüz kullanılmamıştır. 2008 yılına ait 53 milyon avroya da şu ana kadar dokunulmamıştır. Avrupa Birliğinden her yıla ait ödeneği kullanabilmek için üç yıllık ilave süre alınmış olmasına rağmen, Bakanlığın uygulamaları ve Kurumun yapılandırılma hızının yavaş olmasından dolayı, ülkemizin 2007 ödeneğini 2010 yılına kadar kullanamama tehlikesi mevcuttur. Böyle bir olumsuzluğun yaşanması durumunda ortaya çıkacak diğer önemli bir sorun ise sonraki yıllara ait ödeneklerin de yüzde 50’ye varan oranlarda Avrupa Birliğince azaltılabilecek olmasıdır. Önümüzde ayrıca bu konuda bir kötü örnek de vardır. Avrupa Birliği akreditasyon süresini tamamlayamayan, yapılanmasını geciktiren Hırvatistan bugüne kadar alamamıştır, hiçbir ayrıcalık gösterememiş ve yardım alacak ülkeler listesinden çıkarılmıştır.

Bu kanun ile… Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu hibe kaynaklardan yeteri kadar yararlanıp yatırımların gerçekleşmesi ve yerli yatırımcının önünün açılması için, Tarım Bakanlığının bir an önce eksikleri gidererek Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu ve ödeme ajanslarının aktif hâle getirilmesinin çok daha önemli olduğunu bir kere daha altını çizerek ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz yasa teklifiyle ilgili olarak, içeriğini, muhteviyatını, kapsamını bu şekilde ifade ettikten sonra müsaade ederseniz biraz da Türkiye tarımının ve çiftçimizin durumundan bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de çok iyi bildiği gibi, maalesef, bugün tarım kesimi çok büyük bir sıkıntı içerisindedir. Bugün, Türkiye tarımı zordadır, Türk çiftçisi zordadır. Yurdumuzun her yerinden, her üreticiden, bitkisel ve hayvansal üretimle meşgul olan her üreticimizden feryatlar yükselmektedir ve Türkiye tarımı ve Türk çiftçisi, bugün, hiçbir dönemde olmadığı kadar küresel gelişmeler karşısında dış pazarda korunmasız, çaresiz kalmıştır, rekabet şansını kaybetmiştir. Bugün bitkisel üretimin yanında besicilik ve sütçülük de önemli bir darbe yemiştir.

Son yıllarda tarımda ciddi oranda küçülmeler yaşanmıştır. 2007’deki küçülme yüzde 6,9’dur, 2008 Ocak-Haziran döneminde gerçekleşen küçülme ise yüzde 0,1’dir. Şimdi, bu şartlarda, bırakınız dış pazarda rekabet edebilmeyi, üretici karnını doyuramaz hâle gelmiştir. Çiftçi bugün göç ediyor, toprağını terk ediyor, tarım toprakları boşalıyor. Sadece küçük çiftçi değil büyük çiftçi de maalesef tarımı terk ediyor. Son üç yılda toprağından koparılmış 1,8 milyon insanın olduğu bir ülkenin tarımının iyi yönetiliyor olduğunu kimse iddia edemez. Bu tablo normal, tarımdan, sağlıklı bir istihdam politikasına dayalı olarak bir ayrılma tablosu değildir. Bu, çaresizlik içerisinde bir maceraya atılma sürecinin -ki, daha sonraki yıllarda çok büyük ekonomik ve sosyal sıkıntıların- kapısını aralayacak çok vahim bir gelişmedir. Bunu her vesileyle bu yüce Meclisin gündemine getirmeye çalıştım.

Değerli milletvekilleri, dün burada TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) kuruluşuyla ilgili, o Kurumla ilgili bir yasayı görüştük. Tarımla ilgili de birtakım rakamlar burada konuşuldu ve çıkan her konuşmacımız, neredeyse bu Kurumun güvenilirliğinin tartışılır hâle geldiğini -gerek enflasyon gerek tüketici fiyatları, üretici fiyatları, diğer rakamlar, büyüme ve küçülme oranları- ekonomiye ait verdikleri rakamların tartışılır olduğunu, güvenilir olmaktan çıktığını -üzülerek ifade edeyim- birçok konuşmacı burada ifade etti ve Sayın Bakan da bunlara karşı alınganlığını ifade etti. Yani bu kurumları bu kadar hırpalamamak gerektiğini ifade etti. O endişeye biz de katılıyoruz. Ancak Kurumun hırpalanır hâle gelmemesi için Kurumu idare eden insanların ve onun başındaki siyasi iradenin bu hassasiyeti en az bizler kadar göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Bakın, bir rakam da ben vereyim müsaadenizle: TÜİK verilerine göre, 2004’te tarımda istihdam edilen nüfus sayısı 7 milyon 400 bindir. Bu sayı, yani tarımdaki istihdam miktarı 2007 yılında 5 milyon 600 bine düşmüştür. Yani 2004 ile 2007 arasında, bu süre içerisinde tarımdaki istihdam azalması 1 milyon 800 bindir. Son bütçe konuşmalarında Maliye Bakanımızın sunuş konuşmasından aldığım rakamlara dayalı olarak ifade ediyorum. Aynı Kurumun, TÜİK’in 2008 verilerinde ise tarım kesiminde istihdam edilen nüfus oranı, istihdam miktarı 6 milyon 297 bin olarak gösterilmiştir. Yani bir yıl içerisinde bu süreçte, özellikle bu altı yıllık AKP İktidarı döneminde tarım kesiminden süratli ve cidden normal sınırların içerisinde olmayan ve dikkatli her gözün, ülkenin sosyal, ekonomik meselelerine ilgi duyan herkesin dikkatini çekecek ölçüde büyük oranda bir kaçış yaşanmasına rağmen, son bir yıl içerisinde tarım kesiminde 700 binlik bir istihdam artışının olduğu bu rakamlara göre ortaya çıkmaktadır.

Şimdi, tarımda küçülmenin olduğu, üretimin azaldığı bir konjonktürde, bir dönemde tarımdaki istihdam artışını, hele hele bir yıllık bir süre içerisinde 700 binlik bir istihdam artışını kim, nasıl izah edecek gerçekten merak ediyorum. Önce buna Hükûmetimizin ve ilgili kurumlarımızın bir cevap vermesi lazım. O takdirde daha bu Kurum -bizi de üzmesine rağmen- çok tartışılır ve yıllardan beri de bu konudaki rakamlar hepinizin malumu tartışılmaktadır. Mesela ben 2005 yılı tarımdaki büyüme rakamlarını hatırlıyorum. 2005 yılında TÜİK’in verdiği rakamlara göre ilk dokuz ayda küçülme yaşanmışken, son üç aylık dönemde nasıl bir büyüme oluyorsa yıl ortalaması yüzde 5,6 gibi bir büyüme olarak gösteriliyor. Bu tabii gerçekten önemle üzerinde durulması gereken bir husustur ve buna bütün yüce Meclisin ve özellikle Hükûmetin dikkatlerini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunu böyle ifade ettikten sonra, kısa bir sürem kaldı, ben bunu da birkaç şey ifade ederek bitirmek istiyorum. Bugün, son yıllarda yaşanan, geçtiğimiz yılın başında yaşanan krizi hepimiz biliyoruz. Buğday, pirinç, et, süt, şeker pancarı gibi temel ürünler başta olmak üzere, birkaç yıldır ürün fiyatları yerinde sayan bu ülkede son bir yıl içinde mazot yüzde 70, gübre yüzde 188 fiyat artışına uğramıştır. Geçen yıl torbası 30 YTL olarak satılan DAP gübresini çiftçimiz bu ekim döneminde 110 YTL’ye, tam yüzde 350’lik büyük bir zam oranı farkıyla satın almak zorunda kalmıştır. Şu anda DAP gübresinin fiyatı yüzde 30 civarında ucuzlamış vaziyette. Çünkü ekim bitti, çiftçi kullandı ve şu anda kullanma imkânı olmadığı için bu fiyatlar düştü. Zannediyorum, bir dahaki ekim döneminde yine astronomik bir artış beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu yılın ilk çeyreğinde Nisan 2008’de dünyada bir sıkıntı yaşandı, bir trajedi yaşandı, tarımdaki daralma ve gıda fiyatlarındaki artışın yol açtığı bir panik yaşandı ve ellinin üzerinde ülkede bir açlık faciası yaşandı ve bu, dünya gündeminin de bir numaralı meselesi oldu ve bu konuda Dünya Bankası Başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, IMF Başkanı, bunlar insanlığa “Gıda savaşları kapıda, gıda krizleri büyük problemlere yol açacak.” gibi ciddi ikazlarda da bulundu. Maalesef, böyle bir kriz dünyada yaşandı da ülkemizde ne oldu? Ülkemizde de benzer problem…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertugay, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Teşekkür ederim.

Tarımsal potansiyeli her vesileyle ifade ettiğimiz gibi çok yüksek olan bu ülkede de çok önemli birtakım sıkıntılar yaşandı, buğdayda yüzde 85, mercimekte yüzde 133, pirinçte yüzde 130, fasulyede yüzde 162, ayçiçeğinde yüzde 132’lik artışlar yaşandı. Hangi ülkede bu yaşandı ve bu kuyruklar hangi ülkede oldu? Türkiye’de oldu.

Türkiye tarımsal üretim bakımından,  potansiyel bakımından nasıl bir ülke? Bakın hemen bir iki rakam vereyim: Türkiye hububat bakımından dünyada sekizinci, AB’de üçüncü sırada; fındık, kayısı, incir bakımından dünya ve Avrupa Birliği birincisi, mercimek, domates, karpuz bakımından dünya üçüncüsü, AB birincisi; sığır sayısı bakımından AB  dördüncüsü, koyun sayısı, küçükbaş hayvan bakımından AB ikincisi; kovan sayısı bakımından dünya ikincisi, AB birincisi. Bu ülkede bu sıkıntılar… Mercimekte birinci olmamıza rağmen, bizde mercimekte fiyat artışlarından dolayı vatandaş mercimek yiyemez hâle geldi ve bir dönemde bununla ilgili yaşanan üretim fazlasının değerlendirilmesi konusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, bir dakika ek süre vermiştim.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Tamam efendim, teşekkür ederim.

Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Toparlama tabirini Türkçe olarak ben fazla da uygun bulmuyorum da, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, sözlerimi burada tamamlıyorum. Daha sonraki, muhtemelen gelecek konularla ilgili bu yarım kalan ifadeleri tamamlama imkânı bulurum.

Bu yasayı desteklediğimizi ifade ediyorum. Çıkarılması gereken bir yasa. Hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.03

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin tümü üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir.

Sayın Erdoğan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15/5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile zirai mücadele alet ve ilaçlarının ihracının kontrolü Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmişti. Zirai mücadele alet ve ilaçlarının kontrolünün uygulamada bürokrasi ve kırtasiyeciliğe neden olduğu, ihracatın artırılmasının önünde engel oluşturduğu, sanayici ve ihracatçı firmalar tarafından Dış Ticaret Müsteşarlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bildirilmişti. Bu sorunun çözümü için bu tasarı hazırlanmıştır. Tasarı ile Kanun’un 2, 38 ve 40’ıncı maddelerinde yer alan, ihracat yaparken bakanlıktan izin alınmasına ilişkin “ihraç” ibarelerinin ilgili maddelerden çıkarılması suretiyle ihracatçıya kolaylıklar sağlanılması öngörülmektedir.

Ayrıca, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da da bazı değişiklikler yapılması zarureti hasıl olmuştur. Bilindiği üzere geçtiğimiz yıl 4 Mayıs 2007’de yüce Meclisimiz tarafından kabul edilen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun 18/5/2007 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Bu Kanun’un amacı: Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynakların ülkemizde kırsal kalkınma programlarının uygulanmasına yönelik faaliyetlerin gerçekleştirilmesini, kullanılmasını sağlamaktır. Ayrıca, bu Kanun ile tarım sektörümüzün gelişmişlik düzeyinin ve tarımsal nüfusumuzun refah seviyesinin yükseltilmesi ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine uyumunun sağlanması hedeflenmektedir. Bu amaç ile kurulmakta olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esaslar da bu Kanun ile düzenlenmiştir. Bu Kanun 2005-2006 yıllarında hazırlık çalışmaları sırasında ve 2007 yılı Mayıs ayında yüce Mecliste görüşülürken Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında imzalanacak olan ve IPA diye adlandırılan katılım öncesi yardım aracının çerçeve anlaşma taslağı henüz hazırlanmamıştı. Yine o sıralarda IPARD diye adlandırılan katılım öncesi iş birliği aracının beşinci bileşeni olan kırsal kalkınma bileşeninin sektörel anlaşmasına ilişkin taslak metinler henüz hazırlanmamış ve ülkemize sunulmamıştı. Dolayısıyla, anılan Kanun yüce Meclisimizden geçerken IPA uygulamalarının bazı kuralları henüz netleşmemişti. Söz ettiğimiz bu anlaşmaların bazı maddeleri üzerinde anlaşmaya varılmış olmakla birlikte müzakereler devam etti ve hızla ilerlemektedir.

Bu çerçevede, ülkemizin IPARD fonlarının sağlayacağı hibe yardımlardan bir an önce yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması gerekmektedir. Bu sürecin sağlıklı ve gecikmeden tamamlanması için 5648 sayılı Kanun’da, az önce sözünü ettiğimiz uluslararası anlaşma metinlerine göre akreditasyona engel teşkil edebileceği belirtilen bazı değişikliklerin yapılması önem arz etmektedir.

Bu bağlamda neler yapılacak? Bu Kurumun birimlerinin iş tanımlarının netleştirilmesi, izleme komitesinin çalışma usul ve esasları, Kurumun yapacağı faaliyetlerin açıklığa kavuşturulmasını hedefleyen bazı değişikliklerin yapılması zorunlu hâle gelmişti. Mesela, Kurumun kendi kabul edeceği projelere danışmanlık yerine tanıtım ve bilgilendirme hizmeti yapabileceği hususunun hükme bağlanması gibi bazı teknik düzenlemelerin yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle, çoğu teknik düzenlemeler içeren bu kanun teklifi yüce Meclisimize sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektöründe ve kırsal alanda faaliyet gösteren üreticilerimizin, özel sektörün ve potansiyel yatırımcıların, tarım ve kırsal kalkınma alanında desteklenmesi amacıyla Avrupa Birliği hibe fonları, kırsal kesimde yaşayan halkımıza, çiftçilere, üretici birliklerine ve tarım sektöründe faaliyet gösteren firmalara, projeler karşılığında ve sözleşmelerine uygun olarak kullandırılacaktır. Kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyinin yükselmesi, gelir dağılımının iyileşmesi, doğal kaynakların korunarak kullanılması ve zenginliklerin tüm insanlarımıza yansıtılması en temel hedefimizdir.

Bu kapsamda uygulanmakta olan program ve projelerin hedefleri şunlardır:

Kırsal ekonominin rekabet gücünün yükseltilmesi,

Gelir ve istihdam imkânlarının artırılması ve çeşitlendirilmesi,

İnsan kaynaklarının ve örgütlenme düzeyinin geliştirilmesi,

Fiziki ve sosyal altyapı hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve kırsal alanda refahın ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi,

Kırsal çevrenin, doğal ve kültürel varlıkların korunmasıdır.

Tarım-sanayi bütünleşmesinin sağlanması ve kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın hayat şartlarının iyileştirilmesi şarttır. Bilindiği gibi 2006 yılında başlatılan kırsal kalkınma destekleri kapsamında tarımsal ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanması ve depolanması gibi ekonomik yatırımlar ve modern sulama yatırımları yüzde 50 hibe ile desteklenmiş, diğer yandan su kaynaklarımızın daha etkin ve ekonomik kullanımı amacıyla bazı çalışmalar başlatılmıştı. Bunlardan birincisi, kırsal kalkınma destekleri kapsamında modern sulama yatırımlarının desteklenmesidir. İkincisi, yine, damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine sübvansiyonlu kredi sağlanmasıdır. Üçüncüsü, 2007 yılında başlatılan damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine yatırım yapan çiftçilerimize Ziraat Bankası tarafından beş yıla kadar sıfır faizli kredi desteği verilmesidir. Bu yatırımların faizini de çiftçilerimiz adına Hükûmetimiz karşılamaktadır. Bu çalışmaları başarıyla yürütmekte olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza çiftçilerimiz adına da takdirlerimizi ve başarı dileklerimizi özellikle belirtmek isterim.

Bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılması, sürdürülebilir geçim kaynaklarının korunmasını da sağlayacak şekilde çeşitlendirilmesi, doğal kaynakların korunarak sağlanması, iyi yönetişim için yerel sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine katılımının artırılması ve kırsal yapının iyileştirilmesi önemli çalışmalar arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği uyum süreci devam etmekte. Bu uyum çalışmalarının amacı, ülkemizin insan kaynakları potansiyelinin nicel ve nitel özelliklerini de dikkate alarak halkımızın ihtiyaçlarının giderilmesi, mevcut doğal ve finans kaynaklarıyla yapay olarak elde edilebilecek tüm imkânların en akılcı bir şekilde kullanılmasıdır.

Avrupa Birliği 2007-2013 yıllarını kapsayan dönemde aday ülkelere katılım öncesi mali yardım aracı vasıtasıyla hibe destek sağlayacaktır. Bu kapsamda “beşinci bileşen” diye bilinen “kırsal kalkınma bileşeni” çerçevesinde ülkemize sağlanacak hibe miktarı yaklaşık 750 milyon avro olacaktır.

Kısaca “IPARD” olarak adlandırılan ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 2007-2013 döneminde uygulanacak olan tarım ve kırsal kalkınma programının temel amacı, AB ortak tarım politikası ile ilgili müktesebatın uygulanmasına ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde adaptasyonu için bazı önceliklere ulaşmaya ve sorunların çözümüne katkıda bulunmaktır. Kırsal kalkınma bileşeninin (IPARD) temel amacı, Avrupa Birliği ortak tarım politikası ile ilgili müktesebatın uygulanması ve aday ülkelerde tarım sektörü ve kırsal alanların sürdürülebilir biçimde adaptasyonu için bazı önceliklere ve sorunların çözümüne katkıda bulunmaktır.

Bilindiği üzere Avrupa Birliğinin çok sıkı gıda ve hijyen standartları bulunmaktadır. Ancak ülkemizde de bu standartların üstünde çok kaliteli ürünler üretip bu ürünleri Avrupa Birliğine ihraç eden firmalarımız da oldukça fazladır. IPARD programının bir diğer önemli amacı, hafif bir destek alarak bu standartlara ulaşabilecek firmalara destek vererek üyelik akabinde sektörün rekabet gücünü artırmak, kırsal kesimde yaşayan insanlara bulundukları yörede iş imkânları sağlayarak kentsel alanlara göç etmelerini önlemek ve işsizliğin azalmasına katkı sağlamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kırsal kalkınma programının  (IPARD) hedefleri şunlardır:

Tarım sektörünün modernizasyonuna katkıda bulunmak,

Gıda işleme sektörüne yeni teknolojiler ve yenilikler sunmak,

Tarımsal ürünler için yeni pazar fırsatları yaratmak,

Birincil ürünlerin üretiminde sürdürülebilirlik sağlamak,

Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla ilgili topluluk mevzuatının ve ilgili politikalarının uygulanması için Türkiye'nin hazırlanmasına katkıda bulunmak,

Gıda güvenliği, veterinerlik, bitki sağlığı ve çevreyle ilgili Avrupa Birliği standartları veya diğer standartların iyileştirilmesini teşvik etmek,

Tarım, çevre önlemleri ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanmasıyla ilgili eylem planı hazırlamak,

İş fırsatlarının geliştirilmesine katkıda bulunmak,

Kırsal alanlardan kentsel alanlara göçü azaltmak.

IPARD programında tarımsal işletmelerin modernizasyonu tedbiri kapsamında süt ve et sektörleri, tarım ve su ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması tedbiri kapsamında ise süt, et, meyve, sebze ve su ürünleri sektörlerinin Avrupa Birliği standartlarına ulaşmak üzere desteklenmesi planlanmıştır.

Tarımsal işletmelere yatırım, işleme ve pazarlanması tedbirleri kapsamında desteklenecek yatırım kalemlerine de örnek vermek isterim:

Tarımsal işletmelerin, işleme tesislerinin ve kesimhanelerin modernizasyonu ve genişletilmesi,

Yeni alet, ekipman ve makine satın alınması,

Süt toplama merkezinin inşası, gübre depolama ve işleme ünitelerine yönelik yatırımlar,

Gıda güvenlik sistemlerinin kurulumuna yönelik yatırımlar,

Atıkların işlenmesi ve eliminasyonu ile çevre koruma yatırımları,

İşlenebilir atıkların ve ara ürünlerin yeniden işlenmesi tesisleri ve ekipmanlarına yatırımlar,

Nakliye araçlarıyla bilişim teknolojileri ve yazılım dâhil özel teknolojik donanım satın alınmasına yönelik projeler.

Bir diğer tedbir olan üretici grupların kurulmasına destek tedbiri ile tarımsal pazarlarda üretici örgütlerinin rolleri güçlenecek ve gelişecek. Üyelerin AB kalite, güvenlik ve çevre standartlarına uyumlu yöntemleri benimsemesi ve piyasa ihtiyaçlarına daha duyarlı üretim yapmaları konusunda yönlendirme yapılması, pazar analizi, profesyonel birlik yönetimi ve idari masraflar alanında üretici birliklerinin desteklenmesi. 

Programın önemli tedbirleri arasında yer alan kırsal alanda ekonomik faaliyetlerin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi tedbiri kapsamında da şu alanların desteklenmesi planlanmakta:

Çiftlik aktiviteleri, arıcılık ve bal üretimi, ilaç  ve aromatik özelliği olan bitkilerin üretimi ve süs bitkisi yetiştiriciliği.

Yerel ürünler ve mikro işletmeler.

Kırsal turizm ve kültür balıkçılığının desteklenmesi.

Bu tedbir altında kırsal alanlarda gelir getirici faaliyetlerin çeşitlendirilmesine ve daha çok tarım dışı aktivitelerin yaygınlaştırılmasına destek verilerek kırsal alanlarda yaşayan nüfusun yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve onlara ek gelir sağlanması amaçlanmaktadır. IPARD programında verilecek destek, toplam harcama tutarının yarısını kapsayacak şekilde hibe olarak verilecektir. Proje tutarının diğer yarısı yararlanıcının kendi kaynakları tarafından finanse edilecektir. Hibe olarak verilecek miktarın yüzde 75’i Avrupa Birliği kaynaklarından, geri kalan yüzde 25’i ulusal kaynaklardan karşılanacaktır. Birinci faz olan 2007-2009 yılları arasında ülkemize 159,2 milyon avro hibe olarak AB tarafından IPARD programında kullanılmak üzere tahsis edilmiştir. Bu kapsamda destek verilecek projelerin finansal limitleri tedbir ve sektör bazında farklılık göstermekle birlikte en az 10 bin, en fazla 3 milyon euro aralığında değişmektedir.

Peki, bu IPARD programı uygulandığında beklediğimiz sonuçlar neler olacaktır? Üyelik öncesi ülkemize tahsis edilecek sınırlı AB fonları ile ülkemizin kırsal kalkınmayla ilgili bütün sorunlarının tamamının çözüm beklemesi mümkün değildir. Bu bağlamda, IPARD fonları ile diğer ulusal ve uluslararası kaynakların etkin ve uyumlu kullanılması ve aralarında birbirini tamamlayıcı olması önemlidir.

Daha önceden IPARD benzeri uygulamaları, programları uygulayan, AB’ye son yıllarda üye olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemiz için de alışılmamış ve yeni bir yapı içerisinde Avrupa Birliğinden gelecek olan fonları kullanma çalışmaları, yoğun ve nitelikli emek, sabır, azim, zaman ve ilave mali kaynak eş finansman gerektirmektedir.

IPARD programı hazırlıklarının tamamlanması ve Avrupa Komisyonu onayının alınmasıyla IPARD fonlarının kullanılmasına yönelik çalışmalar bağlamında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak bundan sonraki çalışmalar da program hazırlıkları kadar kapsamlı ve yoğun olacaktır. Kırsal kalkınma alanında ülkemizin sahip olduğu geniş bilgi birikimi ve tecrübeler düşünüldüğünde, IPARD programının başarıyla sürdürüleceği düşünülmektedir.

IPARD’ın 2007-2013 yıllarını içeren yedi yıllık dönemde uygulanmasıyla ülkemize sağlayacağı beklenilen kazanımları kısaca şöyle özetlemek isterim:

Sektöre tahminî olarak yaklaşık 2 milyar 130 milyon avro tutarında bir yatırımın yapılması öngörülmektedir.

Tarım sektörünün yeniden yapılanması ve AB standartlarının sağlanmasıyla rekabet gücü artacaktır.

Gıda güvenliği sağlanacak ve işletmelerin standartları yükselecektir.

Üretici örgütlerinin desteklenmesiyle daha kaliteli tarımsal ürünlerin işlenmesi, pazarlanması ve arzın piyasa taleplerine göre şekillenmesi sağlanacaktır.

Kırsal alanlarda ekonomik faaliyetler çeşitlendirilecek, yeni iş imkânları gelişecek ve gizli işsizliğin önüne geçilecektir. Kırsal nüfusun, yeni iş imkânlarının ve istihdamın artmasına bağlı olarak gelir düzeyi yükselecek ve yaşam koşullarında iyileşme sağlanacaktır.

Çiftçi, üretici örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşlarının proje yapma kapasiteleri gelişecek, böylelikle sorun çözmede katılımcılık artacaktır.

IPARD programının yukarıda belirtilen kazanımları yanında uygulamaya geçilmesi, Avrupa Birliği kırsal kalkınma politikalarının uygulama mekanizmaları ülkemizde kurulacak olup bu kapsamda Avrupa Birliği mevzuatıyla da uyum sağlanacaktır. Ayrıca, ülkemizin üyelik sonrası yapısal fonlardan daha etkin yararlanabilmesi için kapasite oluşması sağlanmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen Bakanlar Kurulumuza, Komisyonumuza, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Yalnız burada Bakanlığımızla ilgili de değerli konuşmacılar güzel şeyler ifade ettiler ama burada şu da önemli: Siyaset akıldır, basirettir, yönetmektir, geleceği görmektir ama muhalefet olmak da ezberini değiştirmeyi gerektirir. Burada muhalefet partisine mensup değerli arkadaşlarım da bu ezberlerini değiştirirlerse, bu beş yıllık süreç içerisinde Tarım Bakanlığındaki iyileştirmelerden de vicdanları ölçüsünde bahsedecek olurlarsa bu daha da iyi olacaktır. Çünkü bu kanunun hazırlanmasında bütün arkadaşlarımızın katkısı vardır, emeği vardır.

Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici.

Sayın Binici, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin kırsal kalkınma bileşeni fonlarının sağlayacağı hibe yardımlarından bir an önce yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması gerekmektedir.

Zirai mücadele alet ve ihracatının kontrolü uygulamasında bürokrasi ve kırtasiyeciliğe neden olarak ihracatın artırılmasının önünde engel oluşturulmaktadır. Tasarıyla 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun çeşitli maddelerinde yer alan ihracat yaparken Bakanlıktan izin alınmasına yönelik ibarelerin ilgili maddelerinden çıkarılması suretiyle ihracatçıya kolaylık sağlanması öngörülmektedir.

Bu kanun  tasarısında sadece birtakım teknik konularda düzenleme yapılmakta, daha çok dilbilgisi konularında yasa tekniği açısından yenileme var. Yasa, 1957’de çıkarıldıktan sonra ilk hâliyle kaldığında günümüz koşullarına çok da uygun değildir. Bu bağlamda, yenilik zarureti söz konusu olmuştur. Dolayısıyla, bu düzenleme gerekli olmuştur. Böyle bir düzenleme bizce de gerekli ve lüzumludur.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanunda geçen bir ibareye dikkatinizi çekmek istiyorum. “Tarım ve kırsal kalkınma” ibaresine dikkat edelim. AKP Hükûmeti işbaşına geldiği günden bugüne değin kırsal kalkınma için ne yaptı, tarım için ne yaptı, bu konulara hep beraber bir göz atalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin kırsal kalkınmayla ilgili öncelikle yapması gereken acil önlemlerden bir tanesi yayla yasağına derhâl son vermelidir. Bu bağlamda kırsal kalkınmanın en temel ögesi durumundaki hayvancılığa yeni bir açılım yapması aciliyet arz etmektedir. Başlangıç için pozitif ayrımcılık ilkesine işlerlik kazandırarak kapsamlı bir destekleme paketi açılmalıdır. Hayvancılık sektörüne geçmişteki parlak günlerini yaşatarak istihdam noktasında bu kazanımlar elde edilecektir. Aynı anda iki iş bir arada yapılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, GAP projesi devasa bir projeydi ve günümüzde de zaman zaman siyasi istismarlara da uğramasıyla beraber henüz bölge insanı ve Türkiye'nin istediği noktaya ulaşmış değildir. Geçen yılki bütçe konuşmalarında da değinmiştim. GAP projesi bir yanda sulamaya geçilen, özellikle Harran Ovası’nda çoraklaşma geçen yıla göre yüzde 30 oranındayken bu yıl yüzde 35’lere doğru gitmektedir. Bir yanda yüzde 40 oranında özellikle Harran Ovası’nda sulama bekleyen üreticiler, diğer yanda yüzde 35 toprak kaybı. Bu noktada Hükûmetin derhâl GAP bölgesinde GAP Eylem Planı’yla beraber topraklarımızın elden gitmemesi için, özellikle tahliye kanalları noktasında büyük eksiklik ve noksanlık yaşanmaktadır.

Diğer taraftan, değerli milletvekilleri, çiftçi, bölgede yalnız iki ürün desenine mahkûm kalmıştır. Bu ihmal ve eksiklik de AKP İktidarının tarım politikasındaki açmazın nedenidir. Özellikle pamuk üreticisinin bu yıl içinde bulunduğu çıkmazı sanırım hepiniz biliyorsunuzdur. 2000 yılında 1 kilogram pamuk 1 milyon 100 liraya satılırken, bugün, desteklemeyle beraber bu rakam 950 lirayı bulmaktadır. Nitekim, girdilere bir bakarsak gübrede yüzde 500’lere, ilaçta yine bir o kadar orana, motorinde yüzde 500-600’lere kadar girdi yükselmesi olması nedeniyle, pamuk üreticisi bitme noktasına gelmiştir. Önerimiz şu ki: GAP Eylem Planı dâhilinde bölgenin farklı ürün desenlerine açılması ve bu noktada, Hükûmetçe desteklenmesi, teşvik edilmesi gerekmektedir. Bölgede sadece sulu tarıma geçildikten bu yana pamuk, hububat noktasında, ekseninde dolaşıp gitmektedir. Oysa o güzelim topraklarda, tabiri caizse insan dikersen insan biter ama o topraklar gün gün heba edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti, her alanda olduğu gibi, asıl meselelerle ilgilenmek yerine, tali meselelere çözüm getirmeye özen göstermiştir. Diğer bir ifadeyle, bizler ormana bakarken ağaçları gözden kaçırdık. İşte AKP siyaseti de budur. Yani tali konularla meşgul olurken Parlamentoyu da oyalamıştır. Biz, esas itibarıyla yapılan bütün çalışmaları önemser ve değer biçeriz ancak öncelikler konusunda itirazlarımız tabii ki vardır.

Değerli milletvekilleri, konu tarım, zirai ilaç ve kırsal kalkınmaya ilişkin olduğunda, bunu birkaç cümle ile ifade etmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Zirai mücadeleyle kastedilen nedir? Benim bu cümleden anladığım şey, değerli arkadaşlarım, şudur: Kırsal bölgelerde tarımla iştigal eden vatandaşlarımızın durumuna baktığımızda, kelimenin tam anlamıyla vahim bir tablo gözümüzün önündedir. Her ne kadar bazılarımız bunu görmezlikten gelsek de gerçeklik ortadadır. Bu bağlamda, kırsal kalkınmayı desteklemek erbabından, kırsal bölgelerde zirai mücadele etütleri yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak böyle bir uygulama maalesef yapılmamaktadır. Teknik destekten yoksun çiftçimiz hem verim elde edemiyor hem de ulusal anlamda bir kayba neden olmaktadır. Millî servetlerimizin hebası anlamına gelen bu durumun önüne geçmek için ciddi bir çalışma ne yazık ki henüz başlatılmamıştır. Bunu, örnekleriyle çokça yaşadığımızdan dolayı, her fırsatta dile getirme mecburiyetini kendimizde bulmaktayız. Özellikle bu söz konusu sorunlar, GAP bölgemizde sıkça yaşanılan günlük hayatın sıradanlığı içinde kaybolmaktadır. Bu hususu dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, detaylara takılmadan genel tarım politikalarına bakmamızda fayda vardır. Sayın Tarım Bakanımız her fırsatta çiftçilerimize ve tarım politikalarında yaptıkları katkıları ballandıra ballandıra, büyük bir gururla ifade etmektedirler ancak, değerli arkadaşlarım, eğer durum gerçekten Sayın Bakanımın ifade ettikleri eksende olmuş olsaydı, çiftçilerimiz bir nebze de olsa rahatlamış olacaklardı.

Konuyla çok uzak da olsa ilgisi bulunan herkesin bilebileceği gibi tarım sektörümüz AKP politikaları sayesinde kırmızı alarm vermektedir.

Yapacağımız bu yeni düzenlemeyle zirai ilaçların ihracı konusunda kolaylıklar sağlamayı öngörmekteyiz fakat kendi çiftçilerimizin, ürettiğimiz zirai ilaçları kullanılmasını âdeta imkânsız hâle getiriyoruz çünkü çiftçimizin ürettiği ürün için harcadığı girdi ürün satışından elde ettiği meblağın çok üstünde kalmaktadır. Vaziyet bu durumdayken çiftçimiz, bırakın zirai ilaç kullanmayı, gübreyi bile bu sene kullanamadı. Çiftçinin yüzde 90’ı bu sene değerli arkadaşlar… Ben de çiftçiyim, arazimi gübresiz ektim.

Sayın Bakanımız, çiftçinin ıstıraplarını görmediği gibi, çiftçi sefalet içindeyken devletin verdiği tarım desteklerini AKP’nin bir lütfu imiş gibi kamuoyuna lanse etme çabasındadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu içler acısı tablo karşısında çiftçimiz hangi koşullarda zirai ilaç kullanabilir ki? Kendi çiftçimiz için yapamadığımız iyileştirmeleri başkaları için pekâlâ yapmaktayız. Fakat içteki çiftçimiz için herhangi bir kanuni düzenlemeyi her ne hikmetse AKP Hükûmetinin Parlamentoya getirmek gibi bir gayretini de bugüne kadar görmedik, ben inanıyorum, bu süreçten sonra da getirmeyecektir. Çiftçilerimizin Avrupa Birliği ülkelerindeki gibi yaşam koşullarının oluşturulması bağlamında çalışmaların derhâl başlatılmasını beklemekteyiz. Bu yönüyle yapılacak bir düzenlemeye bütün gücümüzle destek olacağımızı belirtmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin.

Sayın Yetkin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyor. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla, sosyal ve ekonomik dengelerin kurulması ve kültürel çeşitliliğin sağlanmasını amaçlayan sosyal ve bölgesel politikalarla entegre edilerek kırsal alanlarda tarıma ve tarım nüfusuna yarar sağlayacak şekilde yönlendirilmesi ve bu bağlamda ülkemizin kalkınması hedeflenerek, Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynakları tarım sektöründe kullanarak, tarımla uğraşanların refah seviyesini yükseltmek amaçlanmıştır. Ayrıca, zirai mücadele alet ve ilaçlarının ihracında bürokrasi ve kırtasiyeciliği de ortadan kaldırarak ülkemiz menfaatine uygun olarak ihracat işlemlerinin hızlandırılması da hedeflenmiştir.

Tasarının öncelikle yasalaşması gerekmektedir çünkü IPA fonlarının sağlayacağı hibe yardımlarından faydalanmak için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması gerekmektedir. 2007 yılı Mayıs ayı içerisinde 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir fakat süreç içerisinde Avrupa Birliği iç mevzuatındaki gelişmelere bağlı olarak 5648 sayılı Kanun’da bazı teknik düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Söz konusu değişiklik ve düzeltmelerle ilgili kanun teklifi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülürken iktidar ve muhalefet milletvekilleri birlikte hareket ederek, kanun tasarısı üzerinde uzlaşılarak, kabul edilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin Avrupa Birliğine aday olduğu 2007-2013 döneminde yapılacak bazı çalışmalar hayati önem arz etmektedir. Türkiye'nin kırsal alanlarının fazla olması… Tarım ve kırsal kesimle ilgili gelişmeler sonucunda alınacak tedbirlerin çok kritik olduğu bir dönem içerisindeyiz. Konuyu bu kapsamda değerlendirdiğimizde tarım ve kırsal kalkınma konusunda yapılacak çalışmalar ve bu çalışmalarla ilgili tahsis edilecek ya da kullanılacak kaynakların bir an evvel işlerliğinin sağlanması gerekmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine adaylık döneminde uyum açısından yaşayacağı sıkıntılı konuların başında tarım ve kırsal kalkınma konuları gelmektedir. Tarım ve kırsal kalkınma konusunda Avrupa Birliğine uyumun ve kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın değerli uzmanları Kırsal Kalkınma Planı’nı yani IPA Planı’nı ülkemizin taahhüt ettiği tarihte, hiçbir gecikme olmaksızın hazırlamışlar ve Avrupa Birliği Komisyonuna sunmuşlardır. Komisyon da artık “IPARD Programı” olarak adlandırılan bu planı 25 Şubat 2008 tarihinde onaylamıştır. Yüce Meclisimiz ise, iktidarıyla-muhalefetiyle konuya verdiği önemi göstererek, uzlaşı içinde IPARD programının uygulanmasını gerçekleştirerek, Kurumun kuruluş kanununu yani 5648 sayılı Kanun’u 2007 yılında yasalaştırmıştır.

Geçtiğimiz bu süreçte Kurumun çalışmalarını 2006 yılından bu yana aralıksız sürdüren, mesai mefhumu gözetmeksizin yoğun emek harcayan Bakanlık personelinin gayretli çalışmalarıyla Kurumun uygulayacağı prosedürler de tamamlanma noktasına gelmiştir. Ayrıca, takip ettiğimiz kadarıyla, Kurumun hem merkez hem de il koordinatörlerinin personeli gerekli eğitimleri almışlar ve akreditasyonun yürütülebilmesi için tam bir donanıma sahip olmuşlardır. Eğitim çalışmalarıyla yeterli bilgi birikimine sahip olmuş olan söz konusu personelle akreditasyon sürecinin yürütülmesi bir akreditasyon kriteridir. Kanun’da yapılacak değişikliklerle akreditasyonda karşımıza çıkacak bu tür muhtemel riskler çözümlenmeye çalışılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kırsal kalkınma planı ve programlarıyla 2006-2010 Ulusal Tarım Stratejisi çerçevesinde tarım üreticilerinin kırsal alanda bireysel veya bir arada yapacakları öz sermayeye dayalı projeli yatırımlar için belirlenen iller dâhilinde kırsal alanda ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak için gerçek ve tüzel kişilerin tarım ürünlerinin işlenmesi, değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik ekonomik faaliyet yatırımlarıyla, kuruluşların mevcut altyapı tesislerinin rehabilitasyonuna yönelik yatırımlarını teşvik etmek amacıyla kırsal kalkınma programları uygulamaya konulmuştur.

Bu bağlamda, tarım, kültür ve turizm şehri olan Şanlıurfa ilimizin projelerindeki gerçekleştirmelere de kısaca değinmek istiyorum.

2006 ve 2007 toplam kabul edilen fabrika yatırım proje sayısı 24 adettir. Projenin tutarı 8 milyon 480 bin YTL olup hibe tutarı ise 4 milyon 240 bin YTL’dir. Buradaki istihdam sayısı ise bin kişidir.  

2007’de basınçlı sulama projesi olarak da 140 proje gerçekleşmiştir. Bunların da toplam tutarı 5 milyon 221 bin YTL olup hibe tutarı da 2 milyon 610 bin YTL’dir.

Sulama alanı olarak da 13.456 dekar alanın basınçlı sulamaya geçişi sağlanmıştır.

Bu arada, arkadaşlarımızın da biraz evvel bahsettiği gibi, Şanlıurfa GAP bölgesinde olduğu için GAP projesinin tamamlanması Hükûmetimiz tarafından öncelikli bir sıraya konmuştur ve bu bağlamda çalışmalar hızla devam etmektedir.

Suruç Ovası’ndaki sulama projesinin birinci bölümü ihale edilmiş olup yıllardan beri Suruç’ta çekilen su problemine çözüm bulunmak üzere çalışmalar devam etmektedir.

Harran Ovası’ndaki çalışmalarla ilgili olarak -bu çoraklaşmadan bahsetmişlerdi muhalefetteki arkadaşlarımız- o konuda da Tarım Bakanlığımızın bünyesinde bu yıl başlayacak çalışmalarla buradaki çoraklaşmayı önleyecek projeler öncelikle gündeme alınacak ve bu yıl bu çalışmalar devam ettirilecektir.

2008 yılında da tarımsal işletme olarak altmış proje değerlendirmeye alınacaktır. Bunların toplam proje tutarı 24 milyon 72 bin YTL olup 12 milyon 36 bin YTL’si de hibe olarak devam edecektir.

Pamuk konusunda da bazı arkadaşlarımızın yine şikâyetleri oldu çiftçilerimizin durumlarından ibaret. Bu pamukla ilgili -ben de aynı zamanda biraz, Urfa’daki bir milletvekili olarak, bu konularla ilgili olduğum için- şimdi, buradaki çiftçilerimizin tabii ki sıkıntıları var, bunları göz ardı etmek mümkün değil ama şimdi bazı konularda da Hükûmetin hakkını vermek gerekiyor. Pamuktaki verimi artırabilmek için, bu yıl -damlama ve yağmurlama sulama için- Ziraat Bankası beş yıl ödemesiz ve faizsiz kredi vermektedir ve bu şekilde pamuktaki verim artışı sağlanmaktadır ve ayrıca her yıl destekleme olarak verilen fiyat da zaten pamuk üretiminden, bu verimden alınan… Mesela Urfa’daki ortalama verim geçen yıl 460 kiloydu. Bu 460 kilodan alınan verimle zaten masrafları karşılanıyordu ve arkadaşlarımızın, tabii, mazot ve gübre fiyatlarının yüksekliğinden bahsetmesi gayet normal ama bu gelirle pamuk fiyatları zaten masrafını karşılayacak duruma geliyor. Ekstra olarak verilen pamuk destekleme de çiftçimizin kazancını belirliyor. Gübre ve mazottaki desteklemeler de yine bu bağlamda çiftçiye devamlı bir destek olarak gitmektedir. Mesela bu yıl kuraklık vardı bölgemizde, bu kuraklıktan dolayı da 4 milyon hektar alana 69 milyon 180 bin 500 YTL destekleme verildi yani hem kuru ziraatta hem sulu ziraatta yapılan desteklemelerle çiftçimiz devamlı korunmaya çalışılıyor. Ama dünya piyasalarındaki bugünkü krizlerden dolayı fiyatlarda bazen düşme oluyor. Bunun sebebi de dünyadaki krizden dolayı oradaki tarım firmaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yetkin, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) - …dünya ekonomi krizinden dolayı hemen peşine dönmek için fiyatlarını ucuzlatarak piyasaya verdiler ve bu yüzden de şu anda pamuk fiyatlarında bir düşüş görülüyor ama bunun Hükûmetimizle hiçbir alakası yok, çiftçilerimiz de bunu gayet iyi biliyorlar. Hükûmet olarak da biz bu desteklemeleri devamlı…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Yunanistan’dan niye pamuk geliyor?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Urfa’daki fiyat ne kadar?

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) –Urfa’da yılda 600 bin ton civarında pamuk üretiliyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Milletvekili Urfa’daki fiyat ne kadar?

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Fiyatlarda şu anda düşüş sağlandı. Ben de bahsediyorum…

BAŞKAN – Sayın Yetkin, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Dünya fiyatlarındaki düşüş şu anda… Ama pamuğun ilk çıktığı günlerde 850 bin liraya fiyatlarla satıldı pamuk. 850 bin liraya kadar pamuk satıldı ama bugünlerde fiyatlar düştü. Bunun sebebinin de Hükûmetin politikalarıyla hiçbir ilgisi yok. Dünya fiyatlarındaki düşüşten dolayı bugünkü, tabii, piyasalarda bu sıkıntı yaşanıyor. Dünyadaki yaşanan sıkıntının Türkiye’deki tarımı da etkileyeceği muhakkaktır, yani bu konuda da muhalefetin acımasızca eleştirme hakkı olmadığına inanıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yetkin.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.

Sayın Coşkun, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ekonomik olarak altmış kadar kültür  bitkisi yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bu bitkilere arız olan dört yüz elli konuda, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu çerçevesinde bitki koruma çalışmaları yürütülmektedir. Görüşülmekte olan kanun değişikliği, alet ve ilaçların ihracatını hızlandırmak, kolaylaştırmak için çıkarılmak istenen bir kanundur. Bunların yanında, kontrolü de ortadan kaldırdığı için şu konulara dikkatinizi çekmek istiyorum:

Değerli milletvekilleri, zirai ilaçlar nihayetinde zehirli kimyasallardır. İhracatında herhangi bir usul belirlenmediğinden “zirai mücadele ilacı” adı altında halk sağlığına zararlı zehirli maddelerin veya kimyasal silahın ihracatı söz konusu olduğunda kim denetleyecek, nereden izin alacaklar? Bunların yanıtı henüz bulunamamıştır. Aynı şekilde, zirai mücadele aletlerinin aynı zamanda birer silah olarak da kullanılabilmesi söz konusudur. Yine aynı sorunlar burada da ortaya çıkacaktır. Bunların denetimini nasıl çözeceksiniz?

Devletin bir önemli görevi de kayıt tutmak, istatistiki bilgileri derlemektir. Bu çalışmalar sektörün gelecekle ilgili stratejilerini ve yine yatırımcıların yatırım düşüncelerini etkileyen hususlardır. Zirai alet ve ilaçların ihracatını 6968 sayılı Kanun’dan çıkarırsan, devlet olarak bunu kim giderecek, yatırımcılara nasıl yön vereceksiniz, bunların istatistiklerini nereden yatırımcılar temin edecek? Eğer ihracatçıya gerçek manada kolaylık sağlamak istiyorsanız önemli bir konu daha var, Bakanlık il müdürlüklerinin, ihraç müsaadesi verildiğinde, aldığı döner sermaye payının kaldırılması da faydalı olacaktır diyorum. Bunun yanında, ülkemizde yerli alet ve ilaç üreticilerinin kullandığı alet ve ilaç ham maddelerinin ucuzlatılması, alet ve ilaç üreticilerinin desteklenmesi ve üreticilerin, üretici birlikleri ve kooperatiflerimizin yeterli alet ve makine ile ilaç alabilmelerini temin etmemiz, kalıntı analizi yapan laboratuvarların sayısını artırmamız gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Son zamanlarda, bilhassa havadan ilaçla zirai mücadelelerin, haklı gerekçelerle tabii, iptal edilmesinden sonra, yerden ilaçlamayı uygun kılacak alet ve makine geliştirip çiftçilerimize dağıtılmadığı için iki yıldan bu yana, özellikle Çukurova bölgesinde kurt zararından dolayı ikinci ürün mısırda yüzde 50-60 arasında verim kaybı olmaktadır. Buradan yetkililere seslenmek istiyorum: Bunun için bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da da değişiklik önerisi hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu kanun değişikliği hakkında olumlu görüşlerimizin yanında bazı konuları da dikkatinize -yine bu konuda- sunmak istiyorum. Birinci olarak, Kurumun merkez ve taşra teşkilatında görevlendirilen personelin, hâkim, eğitimli ve deneyimli personelin, hiç olmazsa, Kurumun AB’den yetki devrini alana kadar kamuda istihdam edilecek personelde yabancı dil şartının aranmamasını veya bu zamanın biraz uzatılmasını teklif ediyorum. Eğer mutlaka yabancı dil istiyorsanız ilk defa kamuda görevlendirilecek personelde aramanız daha uygun olacaktır. Böylece, hem kamudaki bilgi ve tecrübeler ile yeni alınacak personeldeki dinamizmi birleştirerek millî menfaatlerimizi koruyacak ve hâlihazırda çalışanların da emeğini gözetecek hem de herkesin vicdanının kabul edeceği bir uygulamayı gerçekleştirmiş olacaksınız. Bu uygulamaların örneklerini de paralel amaçlar için kurulan Merkezî Finans İhale Birimi ve benzeri kurumlarda görebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun uygulayacağı IPARD programı kapsamında destekleyeceğiniz illeri nasıl seçtiniz? Bunları hep aydınlanması gereken konular olarak görüyoruz. Hangi kriterleri dikkate aldınız? Programa göre birinci dönem ve ikinci dönemde desteklenecek iller hangileridir? IPARD programı kapsamında ülkemizdeki çiftçilerimize ne kadar hibe desteği kullandıracaksınız? Bu konuların da aydınlatılması gerektiğine inanıyorum.

Söz konusu kanun değişikliğinin, ülkemize ve özellikle Türk çiftçisine hayırlı olmasını diliyor, AB desteklerinden çiftçilerimizin bir an önce yararlanabilmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Coşkun, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, gerçekten tarım sıkıntılı. Çiftçilerin en büyük sıkıntıları ise, girdilerin yani maliyetin yüksekliği ve ürünlerini değerinde satamamaktır. Zirai mücadele alet ve makineleri ve zirai ilaçlar da maliyeti etkileyen önemli girdi kalemlerindendir. Zirai mücadelede alet, makine ve ilaçlarla ilgili, çiftçiye hangi destekleriniz olacaktır?

İkinci sorum: Zirai alet, makine ve ilaç ihracatına Hükûmetiniz ne gibi teşvikler veriyor? Teşvik vermiyorsa bu yönde herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, zirai karantina mevzuatına uygun olarak 2008’in on ayında sınırlarımızdan kaçak canlı hayvan geçişiyle ilgili kaç adet karantina uygulanmıştır ve karantinanın sebebi nedir?

Bir diğer soru: Ülkemizin her tarafında sulu tarım yapılamamaktadır. Buğdaygiller tarımı yapılan alanlarda vatandaş, buğday yerine daha az gübre ihtiyacı olan arpa ekmektedir. Bu da kırsal kesimde önemli bir gelir kaybına sebep olacaktır. Arpa ekimi yapan vatandaşların bu gelir kaybıyla ilgili bir planlamanız var mı? Varsa nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, tarım bütçesi içindeki zirai mücadele ve karantinaya ayrılan pay ne kadardır?

İki, tarım desteklerinin 2002 yılı ile 2008 yılındaki gayrisafi millî hasılaya oranı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Domates ve diğer sebze üretiminin yoğun olduğu yaz döneminde Rusya’yla kriz çıkmış ve üretim değerlendirilememiş ve ürünler tarlada kalmıştır. Tokat ilinde Kazova ve Kelkit vadisinde üretici perişan olmuştur. Rusya’yla krizin ülkemize tarımsal yönde maliyeti nedir? Çiftçi kayıt sistemine göre kayıtlar dikkate alınarak ek destek düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak, son bir yılda ülkemize ne kadar tarım ve hayvancılık ürünü ithal olarak gelmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Sayın Uzunırmak...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikli olarak Sayın Bakana sormak istediğim şu: Burada yeni birtakım kadrolar ihdas ediliyor. Bu kadrolar ihdas edilirken Plan Bütçe Komisyonunda, ülkeye maliyetleri nedir, sektöre, yani Tarım Bakanlığı bütçesinden acaba ne gibi yükler getiriliyor? Bunlar gösterilmemiş. Önce bu cetvelin olması gerektiği kanaatini taşıyorum.

İkincisi, ihdas edilen kadrolarda birtakım okullardan mezuniyetler aranırken sosyoloji bölümü mezunu olması da uygun görülmüş. Acaba, merak ediyorum, AKP’li bazı bakanların veya başkalarının sosyoloji bölümü mezunu işsiz kalmış yakınları mı var?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tankut...

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, son dönemlerde yaşanan ekonomik kriz ve bugün dünyayı sarsan küresel kriz her kesimi etkilediği gibi özellikle tarımsal üretim yapan çiftçilerimizi de çok ciddi bir şekilde etkilemiş ve krize sürüklemiştir. Bu çerçevede Ziraat Bankasının KOBİ’lere açmış olduğu kredilerin vadesini kırk sekiz aya çıkartmasını, biz olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekteyiz. Ancak tarım kesiminde işletme kredilerine uygulanan kredi vadelerinin on sekiz aylık olması ve bu vadenin de üreticilerimizin ekim sezonlarının ortasına denk gelmesi önemli ölçüde finansman sıkıntısına ve sıkıntıya yol açmaktadır. Buna çare olarak da üreticilerimizin büyük bir bölümü on sekizinci aya denk gelen bu krediyi kapatabilmek için diğer bankalara başvuruda bulunmakta idiler. Ancak bugünkü kriz ortamı nedeniyle artık bu alternatifler de kalmamıştır.

Şimdi sormak istiyorum: Çok zor durumda olan üreticilerimizin kullandıkları bu işletme kredilerinin vadelerini KOBİ’lerde olduğu gibi kırk sekiz aya veya en azından otuz altı aya çıkartma konusunda Hükûmet olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır, herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Sayın Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Bakan, Bakanlığınızın Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Bitki Koruma Ürünleri Bayi ve Toptancılık Sınavı’na 1.974 ziraat mühendisi, 345 tekniker ve teknisyen olmak üzere 2.319 kişi girmiştir. Sınavdaki başarı oranı ise 1,12 olmuştur çünkü başarılı olmak için 80 puan almak gerekmektedir. Sınavı yalnızca 26 kişi geçebilmiştir. Bir akademisyenlik aşaması olan doçentlikte bile YÖK’ün dil başarısı için 65 puanı yeterli görmesine rağmen, Bakanlığınızın hiçbir bilimsel ölçüte dayalı olmadan 80 puanı bir başarı düzeyi olarak belirlemesi ve uygulamasının nedeni nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben çok diliyordum Tarım Bakanımız burada olsun ama kalktılar. Kendilerinin ve AKP Hükûmetinin politikaları sayesinde organik tarıma geçtik; çiftçi gübre alamıyor, çiftçi zirai ilaçları kullanamıyor, bu vesileyle belki hayırlı olmuştur!

Şimdi, Türkiye'nin kanayan bir yarası olan tarım işçilerinin her yıl gittikleri yerlerde nasıl aşağılandıklarını, nasıl saldırıya uğradıklarını hep birlikte görüyoruz. Özellikle Karadeniz tarafına giden fındık işçilerinin hiçbirinin bu konuda can güvenliği yok, mal güvenliği yok ve hiçbir sosyal güvenliği yok. Acaba Sayın Bakanımızın bu konuda herhangi bir çalışmaları var mıdır?

Üçüncü bir sorum: Bölgede binlerce dönüm arazileri olan çiftçiler Ziraat Bankasından kredi alamamaktadır, gerekçe de şu: Ziraat…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan duydu herhâlde, anlamıştır konuyu; teşekkür ederim.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, ben devam edeyim soruya: Ziraat Bankasından kredi alamıyor çiftçi tarımda, çünkü arazisini ipotek ediyor, yetmiyor, altı tane de memur kefil istiyorlar. Bu, çok sıkça yaşanan bir olay.

Millî gelirin bölgesel dağılımı, veri üretimi 2001’de durduruldu. AK PARTİ Hükûmeti yedi yıldır niye bu veri üretimini yapmıyor?

Hazine Müsteşarlığı verilerine göre 2002-2006 döneminde yüzde 39 Marmara’ya, yüzde 14 İç Anadolu’ya, yüzde 12 Ege’ye, yüzde 9 sadece Doğu ve Güneydoğu’ya teşvik ve yatırım yapılmış. Bunun da 4,5’u Gaziantep’e, geriye yirmi  ile 4,4 düşüyor. Buna ne diyorlar?

IMF ve Dünya Bankası kamu yatırımlarının tamamen durdurulması şartını koyduğu için Muş’un, Erciş’in, Kars’ın, Erzurum’un şeker fabrikaları satışa çıkarılıyor. Tekelde kalan bu yatırımlar da mı gidecek?

GAP’ta sulama yüzde 14 aşamasında. Bu konuda Avrupa Birliğinden ne tür projeler gelecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Zirai Karantina Yönetmeliği beş yılda on üç kez değiştirilmiştir. Bir ülkenin karantina yönetmeliğinin bu kadar çok değiştirilmesi normal midir? İç karantina kapsamında sakıncalı bulunan bir zararlı organizma, dış karantina kapsamında da sakıncalı değil midir? İç karantina kapsamında imha tedbiri uygulaması düşünülen bir etmene ithal izni verilmeli midir diye sormak istiyorum.

Ayrıca, Tohumculuk Yasası’nın getirdiği kolaylıkla GDO’lu ürünler kolaylıkla ülkemize girmektedir. Bir bitki sağlığı kanunu ve ulusal biyogüvenlik yasasını ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın Halis…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Bakan, Türkiye’de şu anda 5.758 zirai mücadele ilaç bayisi görev yapmaktadır. Ancak bunların bir kısmı, hukuksal ve bilimsel yeterliği haiz olmayan meslek dışı kimseler tarafından yapılmaktadır. Şimdi, hâliyle böyle olunca da Türkiye’de topraklar zehirlenmektedir, dolayısıyla insan zehirlenmektedir. Kaldı ki diğer ihraç ettiğimiz malların, meyve ve sebzelerin gümrük kapılarına nasıl geri döndüğünü de biliyoruz. Ayrıca protokol düzenlenerek ya da fiilen yapılan satışlar da bu tehlikeye bir miktar pay katmaktadır. Bakanlığımız bu konuda ne tür tedbir almıştır ya da alacaktır? Almayı düşünmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halis.

Evet, süremiz doldu ama bir arkadaşımız kaldı. Ona da söz vereyim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tarımsal üretimin artırılarak kırsal kalkınmanın hızlandırılmasında hiç şüphesiz ki girdi maliyetlerinin düşürülmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle tarla tarımında üretim girdilerinin yaklaşık yarısını traktör ve tarım makineleri edinimi ve kullanımından kaynaklanan maliyetler oluşturmaktadır. Bu bağlamda, tarım makineleri içerisinde özellikle doğrudan ekim ve azaltılmış toprak işlemeli üretim tekniğinin desteklenmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır? Hükûmetiniz bu konuya nasıl bakmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım çok detaylı, teknik bazı sorular tevcih ettiler. Sayın Bakan -ilgili Bakan arkadaşımız- şu anda bir Devlet Başkanını karşılamak için gitti ve yüce Genel Kurula Sayın Devlet Başkanıyla teşrif edecekler.

Bu vesileyle bu kadar önemli ve içtenlikli sorulara rastgele bir cevabı doğru bulmuyorum. Bir altyapısı mutlaka olmalı ve o düzeyde bu sorulara cevap vermenin doğru olacağı düşüncesiyle, yazılı olarak bu cevapların verileceğini ifade ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ah bir verseydin…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Verse bir türlü, vermese bir türlü.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, teklifin maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.09

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.24

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

229 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ZİRAİ  MÜCADELE  VE  ZİRAİ  KARANTİNA  KANUNU  İLE  TARIM  VE  KIRSAL KALKINMAYI   DESTEKLEME  KURUMU KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 15 /5/1957 tarihli ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununun 2 nci maddesinde yer alan "zirai mücadele alet ve ilaçlarının ithal," ibaresinden sonra gelen "ihraç,", VI ncı Bölüm başlığında yer alan "ihraç" ibareleri ile 38 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve ihraç" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkan.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle şu durumu düzenliyoruz: Zirai mücadele alet ve ilaçlarının ihracatının -yani dış satımının- kontrolünün, uygulamada gereksiz bürokrasiye, kırtasiyeye sebep olduğu ve dış satımın artırılmasını engellediği bir gerçektir. Bu nedenle Kanun’un çeşitli maddelerinde yer alan dış satım yaparken Bakanlıktan izin alınmasına ilişkin ibarelerin ilgili maddelerden çıkarılarak yurt dışına mal satan ihracatçıya kolaylık sağlamak öngörülmektedir. Amaç çiftçinin, tarım sektörünün refah seviyesini yükseltmek olduğuna göre bu maddeyi yürekten destekliyoruz. Ancak bu durumda bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani Sayın Başbakan zaman zaman diyor ya “Cumhuriyet Halk Partisinden öneri ve uyarı alamıyoruz.” diye. Bu uyarı ve önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yaş meyve sebze:

Bu yıl, değerli arkadaşlarım, yaş meyve sebzede, kırsal alanda köylümüz, çiftçimiz hüsrana uğradı. Elimde faturalar var. Bunlar, Burdur’dan Antalya Hali’ne gönderilen birinci sınıf çarliston biber, domates, patlıcan. Ancak, birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum: 657 kilo ürün götürüyor benim üreticim Burdur’dan Antalya’ya, yol parası değil, 657 kilo ürün karşılığı aldığı para 254 YTL. Yani, bir arabayı boş olarak tutsanız, Antalya’ya gidip geliş parası değil.

Tarlalarda ürünümüz kaldı. “Tarım şahlandı.” diyoruz ama bunun yansıması -yaş meyve sebze anlamında konuşuyorum- karpuzda, kavunda, domateste, biberde bu sene çiftçimiz hüsrana uğradı. Tarlalarımız allı gelin gibiydi, domates tarlada kaldı. Biber, yine o kırmızı biberimiz, çarliston biberimiz tarlada kaldı. Mazot parasına, gübre parasına takat getiremeyen çiftçi, buna rağmen üretti ama ürettiği ürün, eli hamur karnı aç bir şekilde tarlada kaldı. “Şahlandık” diyoruz “destek var” diyoruz ama destek hâlâ mazotta, özel tüketim vergisini çiftçi lehine düzenleyemediniz, gübrede KDV’yi düşüremediniz.

Bakın, mantar üreticim var Türkiye’de, mantar üretimi. Mantarda KDV yüzde 18. Altı yıldır söylüyoruz, Bakanlığı uyarıyoruz, o mantardaki yüzde 18’lik KDV’yi, girdisinde saman var, tavuk pisliği var, at pisliği var, pisliği değerlendiriyor üretici, ama onda, o protein olan mantardaki -şu anda fiyatları düştü- KDV’yi bir türlü düzenleyemedik altı yılda.

Yine, elma üreticisi, yemiyor, içmiyor, ilaçlıyor, üretiyor, şu anda soğuk hava depolarında elma dolu, arayıp soran yok. Ama, büyük kentlerde elmayı 2,5 milyon liraya, 3 milyon liraya satın alamıyoruz. Belediyeler elinizde, kamu elinizde, niçin bu üreticinin elmasını, mantarını, domatesini, biberini, karpuzunu, kavununu değerlendirmeyi düşünmüyorsunuz? Hal Yasası’yla vatandaşı perişan ettik. Bakın burada büyük bir konsensüsle kanunlar çıkarıyoruz ama ne yazık ki üreticiye yansıması çok güzel yönde değil. Dün de söyledim, vatandaş şunu söylüyor: “Çarşı uzun, pazar bol / Gezin halkım gezin / Döşek uzun, yorgan kısa / Büzül halkım büzül.” Halk büzülüyor değerli arkadaşlarım.

Düzenleme yapıyoruz, bakın, burada ihracatçının önünü açmak istiyoruz. Burdur’da oraktan biçere kadar tarım makineleri üretiliyor; oraktan biçere kadar ne istiyorsanız. Biçerdöver istiyorsanız var Burdur’da, mibzer istiyorsanız var, silaj makinesi istiyorsanız var. Ne istiyorsanız hepsi üretiliyor tarım aletleri anlamında. Bu fabrikaların en küçüğünde 300 kişi, 400 kişi çalıştırılırdı ama şu anda bu krizden 65’e, 50’ye düştü. İyileştirme yapmak istiyoruz ama geç kaldık. Bu yasa geleli aylar geçti. Bugün, bakın, sıkıştırılmış bir ortamda bu yasayı yetiştirmeye çalışıyoruz. 750 milyon euroluk bir katkıdan bahsediyoruz. Bu katkıyı vatandaşa bir türlü yansıtamadık. Desteklerden bahsediliyor ama destekler gerçekten hak sahiplerine verilmiyor.

Bir Diyarbakır örneği var. Bakanımız Diyarbakırlı, kutluyoruz, meslektaşım. O bölgeye binlerce inek verildi. Şu anda bu inekler yerinde duruyor mu, gidin bakın. Çoğu brucella hastalığından… Hâlbuki bu hayvanlar brucella’dan ari, şaptan ari olarak toplanıyor ve üreticiye teslim ediliyor. Brucella bahanesiyle bu hayvanlar kestiriliyor. Çünkü yine vatandaşa, ehline verilmedi.

Benim Burdur’umda günlük 600-700 ton süt üretiliyor. Şu anda süt fiyatları düştü. Ne ucuzladı değerli arkadaşlarım? Yem mi ucuzladı, mazot mu ucuzladı, gübre mi ucuzladı, ilaç mı ucuzladı? Bir denge diyoruz. Et ve Balık Kurumunu kapattık, özelleştirdik; Süt Endüstrisi Kurumunu kapattık, özelleştirdik. Denge yok. Geçenlerde Burdur’da kuduz hastalığı çıktı. Aynı doğal sütü veriyoruz, sütü ısıtma işlemine tabi tutuyoruz kendi elimizle, ama sütü kullanan şirketler sütümüzü yarı fiyatına almak istiyor. Ama Süt Endüstrisi Kurumu Burdur’da olmuş olsaydı devletti, dengeydi, bu korunmuş olacaktı. 640’a verdiğimiz sütün bugün fiyatları düştü, 580’lere, 550’lere çekildi, her şey pahalılaşırken çekildi. Vatandaşa tarım ve hayvancılık şahlandı diyoruz ama bu şahlanmayı bir türlü göremiyoruz. Size önerimiz: Tarımı desteklemek istiyorsanız bugün 0,75 olan gayrisafi millî hasılamızı -gayrisafi millî hasılamızın 0,75’iyle tarımı desteklemek istiyorsunuz- Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi yüzde 2’ye çıkarınız. İlaçta, gübrede, mazotta ÖTV ve KDV’yi indiriniz.

Hayvancılık dedim biraz önce. Bakın değerli arkadaşlarım, keçiyi terörist olarak değerlendirdik. Vatandaşı o doğal gıdayı üretmekten, yetiştirmekten alıkoyduk. Şu anda keçi üretimi artık yapılmaz duruma geldi. Önümüzdeki süreçte keçi ve koyunda kurbanlık arayacağız, yurt dışından ithal kurbanlık alma aşamasına geleceğiz. Bugün ülkemizde 50 milyonlarda olan koyun popülasyonu, koyun sayısı 25 milyonlara düştü. Neden? İşte, dengesiz politikalar. İlaç pahalı, yem pahalı, mazot pahalı, girdiler devamlı artmış ama vatandaşın ürettiği ette, sütte, yapağıda bir değerlendirme yok. Dengeleri kaybettik.

Yine, haşhaş… Burdur ve birçok ilimiz… On sekiz ilimiz var bugün haşhaşla iştigal eden. Bugün haşhaş tohumunu biz veriyoruz, verdiğimiz tohumdan ürün yetişmiyor. Karneye bağladık haşhaşı. Pancar aynı şekilde. Bu sene kotaları kaldırdınız ama fiyat vermediğiniz için pancar üreticisi perişanlıktan pancar üretmemeye başladı. Hâlbuki pancar bizim her şeyimizdi. Türkiye'nin her yerinde, Erzurum’undan Amasya’sına, Tekirdağ’ından Çorlu’suna, Burdur’undan Kars’ına kadar her yerde pancar yetişiyordu. Ama bunu ne yaptık? Bu Cargill yasalarıyla tatlandırıcıya önem vererek pancar üreticisini mağdur ettik. Hâlbuki o pancar iki yüz elli sektöre iş veriyordu. Her şeyimiz oydu. Hayvancılığımız ona bağlıydı, tarımımız ona bağlıydı, nakliyecimiz ona bağlıydı, tamircimiz ona bağlıydı, kamyonumuz ona bağlıydı. Bunu bitirdik.

Yine geçiyorum, anason, pamuk… Biraz önce arkadaşımız pamuktan bahsetti. Değerli arkadaşlarım, pamuk üreticisi gerçekten ülkemizde şahlandıysa niçin Yunanistan’dan pamuk alıyoruz? Niçin Yunanistan’dan pamuk alıyoruz? Çünkü, Antalya’da, Çukurova’da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da pamuğu bitirdik.

Tütün… Burdur’da biz Bucak’ta tütün üretiyorduk. Şu anda üretici tütün üretmekten vazgeçti. Tekeli kapattınız. Bununla vatandaş ne yapacak? “Köydeyim ben, doğduğum topraklarda doymak istiyorum.” diyor, “Köyümü terk etmek istemiyorum.” diyor. Ama biz ne yapıyoruz? Köylünün ürettiği pancara sahip çıkmıyoruz, haşhaşa sahip çıkmıyoruz, anasona sahip çıkmıyoruz, tütüne sahip çıkmıyoruz, zeytine sahip çıkmıyoruz, arkasından efendim kömürle, promosyonla siyaset yapmaya çalışıyoruz. Bu olmaz değerli arkadaşlarım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tütünden bir şey olmaz, tütün bitti; dünyada bitti! Gözünü seveyim ondan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dünyada bittiyse, bitmeyen ürünlere sahip çıkın. Mısır dünyada bitmedi, nohut dünyada bitmedi, domates bitmedi, haşhaş bitmedi. Bunlara sahip çıkın. Biz, sahip çıkılması gereken ürünlerden bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunlar uyarı ve önerilerimiz.

Hayvancılık dedim… Gerçekten o kuduz hastalığı -Bakanlık yetkililerimiz de burada- ihbarı mecbur hastalıklar kapsamında, ancak tazminatlı hastalıklar kapsamında değil. Acilen tazminatlı hastalıklar kapsamına kuduz alınmalıdır. Bunun altyapısını oluşturan veteriner hekimlerin özlük hakları, veteriner sağlık teknisyenlerinin özlük hakları mutlaka ve mutlaka düzenlenmelidir. Bu konularda Bakanlığımız…

BAŞKAN – Sayın  Özkan, beş on saniyenizi rica edeyim, süreniz de tamamlanmak üzere zaten.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) ÇEŞİTLİ İŞLER (Devam)

2.- Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi ve beraberlerindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Arnavutluk Cumhurbaşkanı Sayın Bamir Topi ve beraberindeki heyet Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan ile birlikte Meclisimizi şu anda teşrif etmiş bulunuyorlar.

Kendilerine Genel Kurul adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S.Sayısı: 229) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın  Başkanım.

Bu uyarı ve önerilerimle, yasamızın, ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Ancak bu gelen hibe yardımlarının gerçek sahiplerine, gerçek üreticiye, gerçekten üretmek isteyen çalışkan Türk köylüsüne verilmesi temennisiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İhracat ürünlerinin daha çok ithal eden ülke tarafından denetim ve kontrollerinin yapılması, dünya ülkelerinde görülen genel bir uygulamadır. Bu sebeple, ihracat yaparken bakanlıktan izin alınmasına ilişkin ibarelerin ilgili maddelerden çıkarılması tarafımızdan da uygun mütalaa edilmiştir.

Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, kırsal kalkınma programlarının uygulanmasına yönelik faaliyetleri gerçekleştirmek üzere 2007 yılında kurulmuştur. Kurumun hedefi, tam üyelik tarihine kadar Avrupa Birliği tarafından ülkemize yapılacak kırsal kalkınma hibe yardımlarının kullanımını sağlamaktır.

Kurum tarafından desteklenecek tüm projeler, sunumundan itibaren fiziki tamamlanmasını takip eden beş yıllık süre içerisinde belli bir program dâhilinde uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ekonomiklik açısından Kurum tarafından denetlenecektir. Bu işlemler, Avrupa Birliği tarafından da aynı şekilde kontrol edilecektir.

Kurum, şu ana kadar yirmi ilde teşkilatlanmış olup, 2010 yılında ise yirmi iki ilde daha teşkilatlanmayı hedeflemektedir. Bu hibe yardımlar, öncelikle süt ve et üreten tarımsal işletmeler, süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri, meyve ve sebze ile su ürünlerinin işlenmesi, pazarlanması, üretici gruplarının kurulmasının desteklenmesi, kırsal ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesinde kullanılacaktır. Destek alanlarında hibe yardımları yüzde 50’den az olmayacaktır. Ancak Avrupa Birliği yardımlarını kullanabilmesi için ön şart AB tarafından akredite edilmesidir. Akreditasyonun teknik düzenlemelerinin yanında, bu teknik düzenlemeleri hayata geçirebilecek donanımda personelle birlikte yapılabileceği açıktır. Kurumun da bu akreditasyonun tam ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için kalifiye personele ihtiyacı vardır. Bakanlık bu personeli alabilmek için Maliye Bakanlığından vize aldı, vize aldı da ne oldu? Personel istihdam edebildi mi? Maalesef hayır. Kanun gereği 150 kişilik kadro olmasına rağmen, yöneticiler de dâhil olmak üzere yaklaşık 50 kişiyi istihdam edebilmiştir. Maalesef kanunun çıkmasından bu yana yaklaşık bir buçuk yıl zaman geçmiş olmasına rağmen, Kurumun faaliyetleri hâlen geçici görevli personel tarafından yürütülmektedir. Mesela Kurumun son uzman personel alımına 60 kişi başvurmuştur ve koşullara uyan ancak yaklaşık 20 uzman işe alınabilmiştir. Yani koşullar ağır olduğu için Kuruma yeteri kadar başvuru olmamıştır.

Sonuç olarak, Kurum gerçekten kötü yönetilmektedir. Bu kötü yönetimi de Sayın Bakanın başarı hanesine yazmamız gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un yayımlandığı tarih olan 2007 yılı Mayıs ayından itibaren işe başlayan ve kuruluş çalışmalarında aktif olarak yer alan personel büyük bir özveriyle görev yapmaktadır. Bu personelin Avrupa Birliğine üye olmuş ülkelerin tüm belgelerini büyük bir özveriyle inceleyerek çalışma yürüttüklerini, Komisyon ve alt komisyon mesailerimiz sırasında öğrenmiş bulunmaktayım.

Kurum personeli aynı zamanda son bir yıllık süreçte Kurumun yapılanmasına yönelik tüm çalışmaları gerçekleştirmiş, taşra birimlerinde görevlendirilen personelin eğitimi de tamamlanmıştır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, merkezde ve illerde Kurumun faaliyetlerini yürütecek personel bugüne kadar eğitilmiş ve bu personele desteklenecek alanlarla ilgili ayrı bir nitelik kazandırılmıştır. Bu durum memnuniyet vericidir.

Buna ilave olarak, Avrupa Birliği tarafından Kurumun akreditasyonunun sağlanması, projesinin kabul edilip hibe yardımlarını kullandırabilmesi için merkezde ve taşrada eğitilmiş olan mevcut nitelikli personelle çalışılması elzemdir. Ancak, kanunda yer alan İngilizce puanı şartı nedeniyle bu yükü çeken personel Kurumda çalışamayacaktır. Bu konuyla ilgili sıkıntı şudur: Tarım ve Köyişleri, Bakanlığı yurt dışı teşkilatında müşavir olarak görevlendireceği personelinde bile KPDS 70 puan şartı aramasına rağmen, 5648 sayılı Kanun, Kurum merkezinde yani Ankara’da çalışacak personel için 80, taşra teşkilatında çalışacak personel için ise 70 puan şartı koşmaktadır. Bu duruma Sayın Bakanın bir açıklaması varsa, kendisinden gerekli açıklamayı ve gerekçesini bekliyoruz. Yurt dışında müşavir olarak atanabilmek için 70 puan fakat yurt içinde, hatta emsallerine göre daha az ücret alan Kurum personeli için 80 puan. Araştırmalarımız sonucu, merkezde ve taşrada Kurumun tüm işlerini yürütmek üzere görevlendirilen personelden bu yabancı dil puanına sahip personel sayısının 10’u, 15’i geçmediğini öğrendik. İnşallah, biz yanlış öğrenmişizdir. Sayın Bakanı bu konuda açıklama yapmaya davet ediyorum.

Olacağı şu: Bin bir emekle eğitilerek nitelik kazandırılan personel Kurumda istihdam edilemeyecektir. Bu geçici personelin istihdam edilememesi demek, Kurumun işlerinin durma noktasına gelmesi, kapısına kilit vurması ya da Kurumun ölü doğması anlamına gelir. Bunu da herhâlde, başta bu Kurumun taşra teşkilatının olduğu yirmi ilin milletvekilleri ile diğer hiçbir milletvekili arkadaşım istemeyecektir. En başta da Sayın Bakanın istememesi gerekmektedir.

Ayrıca, Kurumun faaliyet alanı gereği olarak bu yabancı dil konusunun elbette önemli ama Kurumun en öncelikli konusu ya  da olmazsa olmaz koşulu hâline getirilmesinin gerekliliği tartışılmalıdır. Düşünün bir kere: Kahramanmaraş’ta, Van’da, Kars’ta, Şanlıurfa’da ya da Diyarbakır’da yahut diğer illerde KPDS 70 puan alan ve oralarda tarımla uğraşan kişilerle muhatap olacak personel bulabilmek ne kadar gerçekçidir? Oralarda çalışacak personelin çok üst düzeyde yabancı dil kullanımı ne kadar gereklidir. Ben de birçok milletvekili arkadaşım gibi öncelikle konunun nitelikli ve işi bilen personel yerine, sadece çok iyi derecede İngilizce bilmek olduğundan pek emin değilim. Hâlen çalışan bu arkadaşlarımızın yeterli ve gerekli temel düzeyde yabancı dil bilgilerinin mevcut olduğu kanaatindeyim. Bu sorunun çözümü için bu personelin öncelikli istihdamı amacıyla kanuna bir madde eklenmesi yeterli olacaktır. Zaten benzer şekilde yeni oluşturulan kurumların kuruluş aşamalarında çalışmaları yürütmek üzere geçici görevlendirilen personelin, sürekli istihdamına yönelik düzenlemeler, Türk kamu yönetimi yapılanmasında başka kurumlar için de uygulanmaktadır. Eğer Kurumun kurulmasından itibaren tüm çalışmaları yürüten, gerek yurt içinde ve gerek yurt dışında eğitimlere katılan ve Kurumun tüm yükünü gönüllü olarak sırtlayan özellikli personel için Kanun’un geçici 1’inci maddesi işletilerek ya da Kanun’a yeni bir madde ilave edilerek nitelikli personel istihdam edilmez ise -konuşmamın başında da belirttiğim üzere- destekleme alanlarında deneyim sahibi ve hâlen görevli bulunan meslek personelinin istihdamı mümkün olamayacaktır. Böylelikle Kurumun akreditasyon sürecinin sekteye uğrayacağı ve Avrupa Birliği tarafından kullandırılacağı taahhüt edilen hibe şeklinde yardımların ülkemizde kullanılmaması söz konusu olabilecektir.

Biraz da uyguladığınız yanlış tarım politikalarından bahsetmek istiyorum. İktidarınız döneminde Türk tarımı can çekişme noktasına geldi. Gerçi siz hiçbir eleştiriyi kabul etmiyorsunuz. Bütün cumhuriyet hükûmetleri bir yana siz bir yanasınız. Hiçbir cumhuriyet hükûmetinin yapmadığını siz altı yılda yaptınız. Tarımı yok etme noktasına getirdiniz. Gerçekten tarımda bu başarıyı hiçbir cumhuriyet hükûmeti sağlayamamıştı. Sizi çiftçilerimiz adına tebrik ediyorum(!) Uyguladığınız yanlış politikalar sonucu 70 milyon nüfusun 15 milyonunu yeşil kartlı hâle getirdiniz. Bu gidişle bu rakamları 20-25 milyonlara çıkarmanızı bekliyoruz. Ondan sonra da seçim meydanlarında, bu kürsülerde bulduğunuz mikrofonlarda daha iyi garip gureba edebiyatı yaparsınız! Ancak, biz yine “Balık bilmezse Halik bilir.” babından sözümüzü söyleyelim. Bize inanmıyorsanız, onun için tarımın can çekiştiğini ben söylemiyorum, çiftçi söylüyor. Bakın, Denizli Ticaret Odası Başkanı Hamdi Gemici ne diyor: “Hükûmet tarımın yok olmasını istemiyorsa bir an önce önlem almalı, başta çiftçinin belini büken girdi maliyetlerini dünya standartlarına çekmeli, çiftçilerimizin Ziraat Bankası ile tarım krediye olan borçları yeniden yapılandırılmalı, dünya ham petrol fiyatlarındaki düşüşler pompa satış fiyatlarına da yansıtılmalı, aynı yansıma gübrede de olmalıdır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Gübre ve mazot artışları ürün bedeli artışlarının çok çok üzerindedir. Mazota ayrılan destek çiftçinin mazot giderinin yüzde 6’sını, gübre için verilen destek ise örneğin çeltikte gübre masrafının yüzde 4’ünü karşılamaktadır.

Ülkemizdeki durumu hiç bilmiyor gibi yaş meyve ve sebzelerin yüzde 95’i içeride tüketilmektedir. Ancak son derece yetersiz denetim ve uzmanı olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilen yanlış uygulamalar sonucu, halk sağlığı açıkça tehdit edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın milletvekilleri, başkaca söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun; 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (g) bentleri ve 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Faydalanıcıların desteklerden azamî ölçüde yararlanabilmeleri amacıyla tanıtım, bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerini yürütmek."

"a) İl düzeyinde duyuru ve tanıtımları yapmak, faydalanıcılara yönelik tanıtım, bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerini yürütmek."

"g) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek. "

"(2) Program çerçevesinde Avrupa Birliğinden sağlanan fonların malî yönetimi, Kurumun ulusal düzeyde akreditasyonunun sağlanması ve akreditasyonu ile ilgili kuralların uygulanmasının takibi ile ilgili çalışmalar ulusal yetkilendirme görevlisi olarak belirlenen merci tarafından yapılır."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan.

Sayın Ayhan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, mevcut yasa tasarısını genel olarak grup olarak destekliyoruz, bu konuda hiçbir sorun yok. Ama tarımın kendisi Türkiye'nin en kronik, en önemli sorunlarından birisini oluşturmakta. Bunun üzerinde bir miktar durmak gerekiyor.

Hükûmetimizin altı yıllık çalışma döneminde en olumsuz etkilenen sektörlerden bir tanesi tarım. Bunu hepimiz biliyoruz. Girdi fiyatları çok hızlı yükseliyor, verilen doğrudan gelir destekleri çok cüzi kalıyor, ama satış fiyatları yerinde sayıyor. Sonuç itibarıyla, tarım nüfusunda hızlı bir erozyon, hızlı bir küçülme, tarım sektöründe giderek oluşan bir daralma var. Sadece 2007 yılında, tarımda büyüme yüzde 7,3 oranında küçülme şeklinde olmuş Türkiye'de. Bu, Türkiye'de tarımın dibe vurduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesi. Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından belirlenen ve Bakanlar Kurulumuzca onaylanan 2008 Ürünü Destekleme Primleri Uygulama Tebliği 25 Ekim tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı. Yayımlanan bu tebliğe göre destekleme primleri geçen yıla göre sadece 1 kuruş bir artış göstermektedir. Buna göre 2008 yılı kütlü pamuk için kilogram başına 30 yeni kuruş, yağlık ayçiçeği için 21 yeni kuruş, soya fasulyesi için 23 yeni kuruş, kanola için yine 23 yeni kuruş ve zeytinyağı için kilogram başına 21 yeni kuruş destekleme primi ödenecek.

Yapılmak istenen, izlenen politika, tarım nüfusunu giderek küçültmek, orta ve küçük ölçekteki işletmelerin yaşama şansını ortadan kaldırmak, büyük çiftçi ve çiftlikler yaratmak politikasıdır.

İlk bakışta tarım nüfusunun küçültülmesi elbette ki bilimsel gereklerin gereğidir. Çünkü üretime daha fazla nüfusu katmak gelişmekte olan, sanayileşmekte olan, büyümekte olan ülkelerin görevidir. Burada bir sorun yok. Ancak tarımdaki küçülme işsizliği artırıyorsa, yoksulluğu artırıyorsa, kentlere sağlıksız göçü artırıyorsa ve doğal olarak kentlerde suç potansiyeli yüksek yeni gruplar oluşuyorsa ve tarımdaki küçülmeyi ekonominin, reel ekonominin üretim ve istihdam yaratan şeklindeki bir büyümeye dönüştüremiyorsanız bunda bir mantık aramak, iyi niyet aramak, hatta insani değerler aramak mümkün değil.

Ülkemizdeki duruma kısaca göz atacak olursak, kullandığı girdiler, çiftçimizin, yüzde 100’ün üzerinde artış gösteriyor; buna karşılık, biraz önce söylediğim gibi, alacağı destekleme primindeki artış sadece 1 kuruş. Bankalara borçlanıyoruz, tefecilere borçlanıyoruz, üretim yapamaz olunca da iflas ediyoruz.

Şimdiki süreçte, yakın gelecekte, Türkiye'nin en büyük toprak ağası öncelikle Ziraat Bankası olacak! Çünkü bütün tarım üreticilerinin Ziraat Bankasına ciddi oranlarda borcu var. Bu borcun altından kalkamaz duruma gelmiş hepsi. Daha geçen hafta İzmir Menemen’de çiftçilerin yakınmalarını bizzat kendim dinledim. Bir buçuk yıl önce tarımdaki çöküşten bahsettiğimiz zaman Sayın Başbakan, traktör satışlarındaki artıştan dolayı tarımın iyileşme ve gelişme içinde olduğunu ifade etmişti. O zaman biz de demiştik ki: Traktör satışlarındaki artış, vatandaşın elinde nakit olmadığı için, para olmadığı için elindeki mevcudu satıp, vadeli olarak yenisini alıp, o satıştan eline üç beş kuruş geçerse de onunla günü kurtarmaktır. Nitekim geldiğimiz noktaya geldik. Şu an, o vadeli alınan traktörler de, müşteri bulunursa satılmaya çalışılıyor.

Ramazan Bayramı’nın son günü, İzmir’in Kiraz ilçesinde bir don felaketi oldu değerli arkadaşlarım. Bu felaket üzerine ben oradaki köylere gittim. Karaburç köyü, Çayağzı ve Çömlekçi köylerinde kornişon salatalık eken vatandaşlarımızın tüm ürünleri telef oldu. Bu telefin karşılığında Afet Fonu’ndan yararlanamıyorlar, mevzuat müsait değil. Çiftçi kayıt sistemine “Patates ekeceğiz” diye bildirmişler, salatalık ekmişler “Patates ekseydin karşılığında ödeme yapardık.” deniliyor, yine yararlanamıyorlar. Ama ekimin gerekçesi şu: Kredi almak istediği zaman patatese verilen destek salatalığa verilen destekten fazla. Adamın paraya ihtiyacı var, bankaya gittiği zaman belki de banka müdürü yönlendiriyor onu. “Yani, sana istediğin krediyi veririm, ama salatalık yerine patates yaz.” Kiralamış toprağı, ama bizim büyük şirketlerimizin yaptığı gibi noter tasdikli, hukukçu önünde yapılan sözleşmelerle değil, eski, delikanlı, Anadolu usulü. “Kaça kiralıyorsun tarlanı?”, “Şu fiyata kiralıyorum.” “Tamam mı?”, “Tamam.” Sık elini, iş bitti. Kiraladığı araziden dolayı da alamıyor çünkü kira resmî değil. 3 trilyon lira, bu üç köyün sadece bir tanesinin, kornişon salatalıktan aylık zararı var.

Şimdi, doğrudan gelir desteği, teşvik primleri, çıkardığımız yasayla bazı tedbirler; bunların hepsi güzel ama anlattığım örnek mevzuata girmiyor. 5 trilyon lira banka borçları var, Ziraat Bankası ve Fortisbank’a. Fortisbank hepinizin bildiği gibi yabancıların. Bu köylü vatandaş ödeyemediği zaman bunu, üzerindeki ipotek nedeniyle, silahla işgal edilmeyen toprakları yabancı bankanın el koymasıyla işgal edilmiş olacak. Bu da bir başka gerçek, bir yönüyle trajedi. Bunları çözmek zorundayız.

Şimdi, bu rakam Çalık Grubuna teminatsız verilen 750 milyon dolar kredinin sadece yüz ellide 1’i, hiçbir şey değil yani. Ama biz bunları iyi niyetle çözmek istersek orada tarım ilçe müdürlüğünde bu sorunların tıkanmasına engel olabiliriz.

2004 yılında Nevşehir’in Derinkuyu ilçesine bağlı köylerde toprak hastalıklı diye patates ekimini yasakladınız hiçbir ciddi araştırma yapmadan. 2008 yılında yeniden ekime izin verdiniz ama bu arada vatandaş elindeki pompasını, trafosunu, traktörünü, takım taklavatını, her şeyini satmak zorunda kaldı. Bugün üretime başlamak için elinde sermaye yok ve karantinaya alınmış bir tarım alanının dört yılda tekrar hastalıklı durumdan kurtulup verimli üretim yapılabilecek bir hâle gelmesi mümkün mü? Demek ki bazı şeyleri karakucak yapıyoruz. Tüm bu sorunlara ciddi ve mantıklı bir şekilde eğilmek durumundayız.

Bugün, çok övündüğümüz doğrudan gelir desteğinde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pay yüzde 8. Verilen desteğin yüzde 50’si fiyat desteği. Bu, Avrupa’da yüzde 62. Türkiye’dekinin 60 katı sadece ABD’de var. Türkiye'nin gerçeği bu.

Değerli arkadaşlarım, tarımı, bilimsel bir şekilde nüfusunu azaltacak, sanayileştirecek tedbirleri elbette ki almalıyız; tarımda ekonomiyi verimli hâle getirmenin çözümlerini elbette ki bulmalıyız. Ama bu büyük bir tarım nüfusunu yok etme, yoksullaştırma, kentlere göç zorunda bırakma ve kentlerde işsiz kalmasını yapma pahasına olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Özetle, ivedi olarak yapılması gereken, çözülmesi gereken sorunlar var.

Çiftçilerimizin banka borçları onların ödeyebileceği şekilde yeniden yapılandırılmalıdır yoksa biraz önce söylediğim gibi, Ziraat Bankası en büyük toprak ağası olacak.

Tarımsal afetlerle ilgili yasal düzenlemenin kapsamı yeniden gözden geçirilmeli, biraz önce anlattığım sorunlara da meydan vermeyecek şekle getirilmelidir.

Tarım sigortası, çiftçilerin malını mülkünü satsa ödeyemeyeceği kadar kronikleşmiştir. Bugün tarım BAĞ-KUR’unu ödeyemeyen çiftçi sayısı ödeyenin üçte 2’si.

Tüm bu gerçekler ışığında, bir an önce ülkemizin bu olumsuz tablodan kurtulması için hepimizin üzerimize düşeni yapması gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, mevcut teklifin konuşmakta olduğumuz 2’nci maddesi, 4 Mayıs 2007 tarihli ve 5648 sayılı Kanun’un 4’üncü ve 13’üncü maddelerinin bazı bentleriyle aynı Kanun’un 16’ncı maddesinde bir fıkranın değiştirilmesiyle ilgilidir. Buna göre, 4’üncü ve 13’üncü maddelerin (a) bentlerindeki “danışmanlık” ibareleri çıkartılmakta, aynı bentlere sırasıyla “bilgilendirme” ve “tanıtım, bilgilendirme” ibareleri eklenmektedir. Ayrıca, 13’üncü maddenin (g) bendine “faaliyet alanlarıyla ilgili” ibaresi eklenmekte, 16’ncı maddenin ikinci fıkrasındaki “Sertifikasyon Kurumunun belirlenmesi” ifadesi ise madde metninden çıkartılmaktadır.

Kısaca, teklifin bu 2’nci maddesindeki değişiklikler bu şekilde özetlenmektedir.

Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, hizmet sunan bir birimin sunduğu hizmet konusunda danışmanlık yapmasının o birimin tarafsızlığına gölge düşüreceği ve akreditasyonunu engelleyeceği gerekçesiyle “danışmanlık” ibaresinin kanun metninden çıkartılması uygun görülmekte, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında imzalanacak sektörel anlaşma ile Kanun arasındaki uyumun sağlanabilmesi için de Kanun metnine “bilgilendirme” ibaresinin eklenmesi yine yerinde bulunmaktadır.

Bunlara ek olarak yukarıda belirttiğim diğer değişiklikler ve madde gerekçesinde bu değişikliklerle ilgili ifade edilen ibareler de aynı şekilde grubumuzca yerinde değişiklikler olarak görülmektedir. Yapılacak bu değişikliklerle Kurumun daha rahat çalışacağını umuyor, Kurum personeline başarılar diliyorum. Ayrıca, tarım camiasına da bu değişikliklerin hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 5648 sayılı Kanun’un amacı, Kanun metninde de belirtildiği gibi, ulusal kalkınma plan, program ve stratejilerinde öngörülen ilke ve hedefler çerçevesinde Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynakları da kapsayacak şekilde kırsal kalkınma programlarının uygulanmasına yönelik faaliyetleri gerçekleştirmek üzere Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir. İşte bu amaçta da belirtildiği gibi, söz konusu Kurum, ülkemiz tarımının geleceği için verilecek kararların altyapısını oluşturacak -özellikle de stratejik yönde önemli görevler üstlenmiş- çok değerli çalışmalar yapmakla yükümlü olup çok önemsediğimiz bir kurumdur.

Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanacak kaynakların ülkemiz tarımında daha etkin ve yeterince kullanılabilmesi, Kurumun çalışmalarının zamanında gerçekleştirilerek tamamlanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu nedenle, bu söz konusu kanun teklifinin öncelikle görüşülmesinde fikir birliğine varan değerli grup başkan vekillerimize de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Çünkü bir an önce bu teklifin yasalaşıp şu anda birikmiş olan fonlardaki kaynaktan ülkemizin yararlanması sağlanmış olacaktır. Bu nedenle, kanunun, gerçekten ülkemiz tarımı için çok önemli bir kanun olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Türkiye tarımının içinde bulunduğu birkaç çıkmazı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce, şu anda Türkiye tarımına hizmet edecek ziraat mühendislerini yetiştirmekle görevli olan ziraat fakültelerinin mevcut eğitim programlarının yeniden mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir. Son on yılda ziraat fakültelerinin eğitimleri: Önce bölümler birleştirildi, ziraat mühendisliği genel eğitimi verilmek için çalışıldı, ama on yıllık denemeden sonra yeniden 1997 yılındaki konuma bu yıl geri dönülmüş oldu. On yıllık bu emeklerin boşa geçmesi ülke tarımı açısından gerçekten önemli bir kayıp.

Diğer taraftan, mezun ettiğimiz ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin bugün tarımın içerisinde bizzat çalışmasını destekleyecek ve şartların onların lehine dönüşümünü sağlayacak çalışmalara da acilen ihtiyacımız vardır. Şu anda ziraat mühendisliği mesleğini bedava yürütülen bir meslek konumundan çıkarmadığımız sürece bu mesleğin itibarını yükseltmemiz mümkün olmayacaktır. O nedenle, bu düzenlemelerin de bir an önce Sayın Bakanımız tarafından değerlendirilip Meclisimize getirilmesi yönünde önemli adım atılacağı ümidini de taşımaktayım.

Diğer yandan, özellikle tarımsal üretimin önemli bir bölümünü oluşturan tarla tarımı, bahçe tarımı ve hayvansal üretimle ilgili faaliyetlerde girdi maliyetlerinin her geçen gün yükselmesi, doğal olarak tarımsal üretimle uğraşan işletmelerin tarımsal üretimlerinin azalmasına, birçok üretimden bu işletmelerin vazgeçmesine yol açmaktadır. Bu nedenle, mutlaka, tarımsal girdilerin desteklenmesi yönündeki teşvik çalışmalarını yeniden ürün bazlı olmak kaydıyla artırmamız gerekmektedir.

En yakın dönemde gerçekleşen bir olumsuz çalışmayı da bu kapsamda dile getirmek istiyorum. Biliyorsunuz, iki üç ay öncesine kadar hayvansal üretimle uğraşan işletmelerimizin özellikle süt üretimiyle ilgili fiyatları 550-600 bin liralar civarındaydı. Bugün itibarıyla bu fiyatlar 470-480 liraya -litre başına- düştü. İnanınız, birçok süt üretim işletmesi elindeki hayvanı yaklaşan Kurban Bayramı’nda nasıl elimden çıkarırım diye düşünmeye başladı. Bu nedenle, süt fiyatlarının yeniden değerlendirilip kırsal kalkınmanın önemli bir faaliyet alanı olan hayvancılığın tekrar geliştirilmesine acil ihtiyaç duyulmaktadır.

Diğer taraftan, yine, özellikle tarımsal girdiler içerisinde çok önemli bir yer tutan tarla tarımı uygulamalarında yaklaşık üretim maliyetinin yarısına ulaşan mekanizasyon girdisi dediğimiz traktör ve tarım makinelerinden kaynaklanan girdilerin mutlaka desteklenmesi gerekmekte.

Biraz önce sorumda da ifade ettiğim gibi -Sayın Bakanım burada olmadığı için, cevabını alamadığım için yeniden sizlerle bu konuyu biraz açarak paylaşmak istiyorum- özellikle son dönemde tüm gelişen dünya ülkelerinde tarımda doğrudan ekimin gerçekleştirildiği ya da toprak işlemede maliyeti özellikle yine enerji harcamaları çok fazla oluşturduğu için, bu toprak işleme sayısını azaltacak yeni tekniklerin uygulandığı bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye’de bu doğrudan anıza ekim ya da tarlaya ekim uygulamasını gerçekleştirecek veya toprak işleme sayısını azaltacak yeni tekniklerin mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Bu, büyük, güçlü traktör ve buna uygun büyük iş makinesi anlamına geliyor. Gerek ülkemizdeki yerli tarım makineleri imalatıyla uğraşan sanayicilerimizin desteklenmesi gerekse bunların ithalat yoluyla çiftçilerimiz tarafından edinilmesinde mutlaka bir desteğin gündeme alınması kaçınılmaz görünmektedir.

Ben bu vesileyle kanunun hazırlanmasında emeği geçen değerli bürokratları huzurunuzda kutluyor, çıkacak olan yasanın ülkemiz tarımına ve tarım camiasına hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut...

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, az önce de sormuştum fakat siz olmadığınız için Sayın Çalışma Bakanımız yazılı olarak cevap vereceğini ifade etti fakat sizin ağzınızdan, bizzat, özellikle Adana’daki çiftçilerimiz duymak istediği için sormak istiyorum. Şimdi, özellikle bu kriz ortamında Ziraat Bankasının KOBİ’lere açmış olduğu kredilerin vadesinin kırk sekiz aya çıkartılması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Ancak tarım kesiminde işletme kredilerine uygulanan kredi vadelerinin on sekiz aylık olması bu kesimimizi çok zor durumda bırakmaktadır. Öyle ki on sekiz ayın ortası tam ekim döneminin ortasına gelmektedir ve çiftçilerimiz bu kredileri kapatmak için diğer bankalardan kredi kullanmaktadırlar. Ancak bugün bu kredi kullanma imkânları da kalmamıştır.

Şimdi sormak istiyorum: Çok zor durumda olan üreticilerimizin kullandıkları bu işletme kredilerinin vadelerinin KOBİ’lerde olduğu gibi kırk sekiz aya veya en azından otuz altı aya çıkarılması konusunda Hükûmet olarak herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, zirai ilaçların insan ve hayvan sağlığı yönünden zararlı etkileri malum. Bu zararlı etkileri ortadan kaldırmak için ne gibi çalışmalarınız vardır?

Bir diğer sorum: Gerçekten zorluk içinde yaşayan çiftçinin önemli girdilerinden birisi de tarımsal ilaçlardır. Zirai ilaçlama ile ilgili ne gibi teşvik programlarınız vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Son yıllarda ülkemizde alerji hastalıkları dediğimiz cilt hastalıkları ciddi oranda artışlar içerisindedir. Bunun da özellikle son literatürde gıda üretiminde kullanılan çeşitli gübrelerin ve aynı zamanda da, beraberinde de bilhassa hazır gıdalardaki katkı maddelerinin olduğu ifade edilmektedir. Tarım Bakanlığı olarak bu yönlü Sağlık Bakanlığıyla beraber çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak da: Tarımda organik tarımın miktarı şu anda ülkemizde ne kadardır? Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tarımda kullandırılan kredilerin 0-12 faiz oranları arasında kullandırıldığını söylüyorsunuz. Verilen faiz oranlarını sınıflandırarak hangisine sıfır, hangisine yüzde kaç faizle kredi verdiğinizi açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Malumlarınız seçim bölgem Gaziantep ve köylerinde bu yıl büyük bir kuraklık yaşanmıştır. Tahıl, zeytin ve fıstık ürünlerinde büyük kayıp olmuş, Hükûmet sadece tahıl zararlarını karşılamıştır. Zeytin ürünü kaybı ile fıstık ürünü kaybı hiç görülmemiş, zeytincilik ve fıstıkçılıkla geçinen çiftçilerimizin de kuraklıktan dolayı meydana gelen ürün kaybını telafi etmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Ülkemizde hayvancılık, malumlarınız can çekişmektedir. Sınırlarımızdan kaçak hayvan geçişleri artarak devam etmektedir. Süt ürünleri 2002 yılı fiyatlarının altına düşmüştür. Örneğin 2002 yılında 100 litrelik süt ile 160 kilogram yem alınırken bugün 100 kilogramlık süt ile sadece 70 kilogramlık yem alınmaktadır. Sizler tarımdan gelen bir Bakanımız olarak tarıma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Balıkesir’in Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Edremit ve Havran bölgesinde var yılında 300 bin ton zeytinyağı elde edilmekte, yok yılında ise bu rekolte 100 bin ton civarında olmaktadır. Zeytin sineği ile mücadele edilmediği takdirde bu rekolte yarı yarıya düşmektedir. Marmara Adası, Erdek, Bandırma’da da buna yakın bir rekolte düşüklüğü gözlenmektedir. Zeytin sineğiyle mücadele kurulan birliklere havale edilmiş. Üretici der ki “Kiloda 20 kuruş verilen desteği biz istemiyoruz. Zamanında, Bakanlığımız bu ilaçlamayı yapsın, hem millî servet kaybolmasın hem de biz bu zahmetten kurtulalım.” Bu konudaki değerlendirmenizi istiyorum Sayın Bakanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru süremiz tamamlandı.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tankut zirai işletme kredilerinin vadesiyle ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığını sordu. Çünkü KOBİ’lere kırk sekiz aya varan vade uygulandığı yönünde bir bilgi verdi. Doğrusu tabii, bize, kullanılan zirai kredilerle ilgili bizim aldığımız tedbirlerle, şu ana kadar herhangi bir sorun intikal etmedi. Yani Ziraat Bankasının yüzde sıfır ile 13 arasında faiz oranıyla uyguladığı kredi miktarı toplam kredilerin yüzde 90’ı oranında. Mesela 2008 Ekim ayı itibarıyla kullandırılan kredi miktarı 7,2 milyar YTL. Pek bir sorun olmadı şu ana kadar kredilerin geriye dönüşünde, yüzde 97 civarında geriye dönüş oranı var. Ama eğer bundan sonraki süreçte, yaşadığımız süreç içerisinde tabii bu tür bir problem ortaya çıkarsa, bu hissedilirse bununla ilgili de değerlendirme yapılır.

Sayın Çalış’ın sorusu: “Zirai ilaçların etkisini azaltacak, zararlı etkilerini ortadan kaldıracak ne gibi önlemler alınıyor?” dedi.

Değerli milletvekilleri, biz “entegre mücadele” adı altında bir çalışma yapıyoruz. Bizim “iyi tarım uygulamaları” çerçevesinde, özellikle zirai ilaçların daha az kullanılmasına yol açan birtakım uygulamalarımız var, bunlarla ilgili tedbirler var. Bunlar öncelikle biyolojik, biyoteknik, kültürel yöntemlerdir ve eğer olmazsa bunun dışında mücadele yöntemleri uygulanıyor. Mecbur kalınmadıkça kimyasal mücadeleye biz aslında başvurmuyoruz.

Şunu ifade etmek istiyorum: Hükûmeti devraldığımız noktadan bu yana Türkiye zirai ilaç kullanımını, üretimde artma olmasına rağmen… Yaklaşık 10 milyon ton sebze-meyve üretimi artışı oldu ama kullandığımız ilaç 55 bin tondan 49 bin tona düştü. Yani Türkiye 10 milyon ton daha fazla meyve-sebze üretti ama kullandığı zirai ilaç miktarı 55 bin tondan 49 bin tona düştü. Mesela bunlarla ilgili “metil bromür” diye çok zehirli bir ilaç var -ki bu ozon tabakasının düşmanı- Ottawa Sözleşmesi’ne göre Türkiye 2015 yılında bunu sonlandıracaktı. Bakanlığın yaptığı yoğun çalışmalarla biz 2008 ilkbaharında bu ilacın kullanılmasını sonlandırdık yani yedi yıl öncesine aldık. Avrupa Birliği 2005 yılında bu uygulamaya son verdi. Türkiye için 2015 yılı öngörülmüştü ama biz bunu 2008 yılının ilkbaharına aldık.

Peki, ne yapıyoruz, ilave hangi tedbirleri alıyoruz:

Bir: 1 Ocak 2009 tarihi itibarıyla reçeteyle ilaç satımı uygulamasını getiriyoruz. Bu gerçekten çok önemli bir adım, çok büyük bir adım zirai mücadele ilaçlarının kullanılmasıyla ilgili.

Bildiğiniz gibi yine, çok mecbur kalmadıkça, ki bazı çeltik alanlarında bu zorunluluk arz ediyor uygulama sebebiyle, bunun dışında yaygın olarak Türkiye’de yapılan havadan ilaçlama uygulamasına biz son verdik. Yer aletleriyle ilaçlama uygulamasını getirdik. Bunlar da hem çevre açısından hem kullanılan ilacın etkinliği açısından hem çevreye verilen zarar ve verimlilik açısından son derecede önemli tedbirlerdir. Bunlar, bu tür tedbirlerimiz tabii devam ediyor.

Biyolojik mücadeleye biz özellikle çok önem veriyoruz. Bunun için burada kullanılacak olan birtakım “biyolojik ajan” dediğimiz, mesela parazitoitlerin kullanılması söz konusu. Bunların hızla üretimi yapılıyor ve bunlar yaygın bir şekilde kullanıma giriyor.

Tabii, bir de burada bilinci artırmak… Özellikle eğitim alanında aldığımız birtakım tedbirler var. Mesela sertifikalı tarım danışmanlığı uygulaması başlatıyoruz. O arkadaşlara aynı zamanda onun için destek veriyoruz ve onlar aynı zamanda bu ilaçların kullanılması, bunların hasat ile olan ilişkisinin belirlenmesinde de yine etkili olacaklar.

Sayın Doğru’nun organik tarımla ilgili sorduğu bir soru var. Organik üretim 201 çeşit ürün, 16.276 çiftçi ve 568 bin ton olarak gerçekleşti. Bu tabii, biz organik tarım yapanlara verilen desteği artırdık. Mesela, daha önce 2007 yılında dekar başına 5 YTL idi, 2008 yılında uygulamayı biz dekar başına 20 YTL’ye çıkardık. Bu da yine organik üretimi teşvik etmek için yapılan bir uygulama.

Sayın Başkan süre doldu, ben kalan sorulara yazılı cevap vereyim izninizle.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı  Kanun teklifinin 2 nci maddesinin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Sadullah Ergin

Nusret Bayraktar

Yılmaz Tunç

 

Hatay

İstanbul

Bartın

 

Muhyettin Aksak

 

Fazilet Dağcı Çığlık

 

Erzurum

 

Erzurum

“Madde 2- 4/5/2007 tarihli ve 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun; 2 nci maddesinin (d) bendi ”d) Komite: İzleme Komitesini,” şeklinde, 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yeralan “ödeme talimatının verilmesi” ibaresinin “ödemenin gerçek-leştirilmesişeklinde ve aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (g) bentleri ve 16 ncı maddesinin ikinci fık-rası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir”

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İzleme ve Yönlendirme Komitesinin adı Kanun teklifinin 4 üncü maddesi ile “İzleme Komitesi” olarak değiştirildiğinden, bu ibarenin Kanunun 2 nci maddesinin (d) bendi ile uyumunun sağlanması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Ayrıca; ödeme talimatının verilmesi, Kurumun organizasyon yapısı içerisindeki Ödeme Koordinatörlüğünün görevlerinden sadece birisi olduğundan ve tek başına ödeme işlevini karşılamakta yetersiz kaldığından, Katılım Öncesi Mali İşbirliği Aracı ve Sektörel Anlaşmaya göre “ödeme görevinin başka bir kurum ya da birime devredilemezliği” kesin bir kural olduğundan madde metninin teklif yönünde düzenlenmesi uygun görülmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

Kâtip üyeler arasında ihtilaf oldu. Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için iki dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayı vardır, önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 5648 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 8- (1) Proje Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü, Proje Yönetimi Koordinatörlüğü ile Proje İzleme ve Kontrol Koordinatörlüğünden oluşur.

 (2) Proje Yönetimi Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Programla ilgili duyuru ve tanıtımları yapmak.

b) Başvuru kılavuzlarını, başvuru formlarını ve gerekli diğer dokümanları hazırlamak, faydalanıcılara yönelik tanıtım, bilgilendirme, eğitim ve yönlendirme faaliyetlerini yürütmek.

c) Başvuruları kabul etmek, proje ve faaliyetlerin belirlenen uygunluk kriterleri çerçevesinde ön incelemelerini yapmak, yaptırmak, desteklenecek proje ve faaliyetlerin seçimini yapmak üzere Komisyona sunmak.

ç) Desteklenmesi uygun görülen kişi ve kuruluşlarla yapılması öngörülen sözleşmeleri hazırlamak.

d) Uygun bulunmayan başvurulara gerekçeli cevap vermek.

e) Desteklenen proje ve faaliyetlerle ilgili ihale işlemlerini yürütmek.

f) Proje başvuruları ile ilgili detaylı raporlar hazırlamak ve bunları ilgili yerlere sunmak.

g) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(3) Proje İzleme ve Kontrol Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Uygulanan ve tamamlanmış proje ve faaliyetlerin yerinde kontrollerini yapmak, yaptırmak, gerçekleşmelerini izlemek, bunlarla ilgili rapor ve öneriler hazırlamak.

b) Proje ve faaliyet uygulamalarını sözleşmede yer alan hükümler doğrultusunda kontrol etmek ve gerektiğinde sözleşmelerde değişiklik yapılmasını veya sözleşmelerin sona erdirilmesini Başkana teklif etmek.

c) Projeler çerçevesinde yapılacak satın almaları ve diğer ihale süreçlerini kontrol etmek ve uygulamada muhtemel darboğaz, hata ve suiistimalleri önleyici tedbirleri almak.

ç) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(4) Finansman Genel Koordinatörlüğü; Tahakkuk Koordinatörlüğü, Ödeme Koordinatörlüğü ve Muhasebe Koordinatörlüğünden oluşur.

(5) Tahakkuk Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Ödeme talepleri ile ilgili bilgi ve belgelerin sözleşmede ve ilgili mevzuatta belirtilen hükümlere uygunluğunu incelemek.

b) Ödeme miktarlarına esas teşkil edecek belgeleri düzenlemek ve ödemelere izin vermek.

c) Ödeme öncesi yerinde kontrolleri yapmak.

ç) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(6) Ödeme Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Uygun bulunan ödemelerin faydalanıcıların hesabına aktarılmasını sağlamak.

b) Ödeme ile ilgili bilgileri ilgili birimlere vermek.

c) Avrupa Birliği ve uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynaklar ile ulusal katkının ilgili kurumlar aracılığıyla teminine yönelik işlemleri yapmak.

ç) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(7) Muhasebe Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Uygulamayla ilgili muhasebe işlemlerini gerçekleştirmek.

b) Yapılan sözleşmelerde Kurum adına doğan yükümlülükleri ve gerçekleştirilen ödemeleri veri tabanına kayıt etmek.

c) Ödemelere ilişkin kayıtların üçer aylık ve yıllık raporlarını hazırlamak, ilgili birimlere iletmek.

ç) Ödemelerle ilgili hesap ve belgeleri iç ve dış denetime hazır bulundurmak.

d) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(8) Hukuk Müşavirliğinin görevleri şunlardır:

a) Hukukî konular ve düzenlemeler hakkında görüş oluşturmak.

b) Kurumun menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak.

c) Adlî ve idarî davalarda ve her türlü icra takiplerinde gerekli bilgi ve belgeleri hazırlamak ve hazırlanmasını sağlamak, Kurumun dava ve icra takip işlerini yürütmek.

ç) Gerekli görüldüğünde ilgili birimlerin de görüşlerini alarak ihbarname ve ihtarname düzenlemek veya bunlara karşı cevap hazırlamak.

d) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(9) İç Denetim Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Kurumun iç denetimini ulusal ve uluslararası denetim standartlarına uygun olarak gerçekleştirmek.

b) Kurumun iç kontrol sisteminin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak.

c) Hesap ve işlemlerin doğru, tam ve zamanında yapılıp yapılmadığını kontrol etmek.

ç) Kurumun işlemlerinin mali anlaşmalar ve programlara uygunluğunu kontrol etmek ve raporlamak.

d) Başkan tarafından denetimle ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(10) Destek Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü; Bilgi Sistemleri Koordinatörlüğü ile İnsan Kaynakları ve İdari İşler Koordinatörlüğünden oluşur.

(11) Bilgi Sistemleri Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Kurumun bilgi işlem sistemlerini kurmak, ihtiyaç duyulan veri tabanlarını oluşturmak, güvenliğini sağlamak ve geliştirmek.

b) Faaliyet ve projelerle ilgili kayıtların elektronik ortamda saklanmasını sağlamak.

c) İlgili birimler ve diğer veri kaynakları arasında bilgi alış verişini sağlamak.

ç) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.

(12) İnsan Kaynakları ve İdari İşler Koordinatörlüğünün görevleri şunlardır:

a) Kurumun insan kaynakları politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve Başkana tekliflerde bulunmak.

b) Kurum personelinin atama, istihdam, eğitim, nakil, sicil, terfi, görevlendirme, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek.

c) Kurumun ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmet satın alma, kiralama, bakım, onarım, temizlik, araç-gereç malzeme temini, aydınlatma, ısıtma, su, haberleşme, sağlık ve benzeri her türlü, idarî ve malî hizmetleri yürütmek.

ç) Genel evrak, arşiv ve dokümantasyon faaliyetlerini düzenlemek ve yürütmek.

d) Kurum  personelinin  yurt  içi  ve yurt dışında yapacağı çalışmaları organize etmek.

e)Kurumun basın, yayın ve halkla ilişkiler görevlerini yürütmek.

f) Kurumda sivil savunma ile ilgili hizmetleri yürütmek.

g) Başkan tarafından faaliyet alanlarıyla ilgili verilecek diğer görevleri yerine getirmek.”

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir.

Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 229 sıra sayılı Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai  Mücadele  ve  Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile  Zirai  Mücadele  ve  Zirai  Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3 maddesinin görüşülmesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken geçen hafta kaybettiğimiz merhum Suphi Aktan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yine, pazartesi günü kutlanan Öğretmenler Günü’nün de bir eğitimci olarak tüm öğretmenler camiasına hayırlar getirmesini diliyor, bu vesileyle tüm öğretmen camiasını kutluyorum, başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tekliflerinde, iki kanunda -biri 1957 yılında çıkarılmış, birisi de 2007 yılında çıkarılmış- değişiklik öngörülüyor. Bu değişikliklerden her ikisi de yapılması gereken isabetli ve Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak temelde, prensipte desteklediğimiz kanun teklifleri.

Değerli milletvekilleri, bu tekliflerden Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda bakanlıktan temelde ihracatta izin alınması gereken hususun kaldırılması söz konusu. Bugün dünya üzerinde mal ve hizmet üretimi ve pazarlanmasında inanılmaz bir rekabet söz konusu. Bu rekabette bir anlamda kendi ihracatçımızın elini kolunu bağlayan, fiyatta Çin’in, kalitede Avrupa’nın ve Batı’nın karşısında kendi üreticimize ve ihracatçımıza güç vermeyi sağlayan temelde -tasarıda getirilen, teklifte getirilen- değişikliktir.

Değerli milletvekilleri,  2007 yılının şubat ayında çıkarılmış olan 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un temelde 3’üncü maddede öngörülen değişiklikler tasarının veya teklifin özünü oluşturmakta.

Bu teklifle prensip olarak, biri Proje Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü, birisi Finansman Genel Koordinatörlüğü, birisi Hukuk Müşavirliği ve diğeri de Destek Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü adı altında dört tane temel koordinatörlük oluşturulmakta. Bu koordinatörlüklerin altında alt birimler, görev ve yetkileri ele alınmakta.

Değerli milletvekilleri, burada düzenlenen, kırsal kalkınmaya esas olacak, projelerin alımı, kabulü, bunların değerlendirilmesi, uygulamaya sokulması, takibi ve hayata geçirilmesiyle ilgili temel ilkeleri sağlayacak önemli bir kurum Kırsal Kalkınma Kurumu. Bu Kurumun çalışması sırasında insanlarımıza şeffaf, amacına ulaştıracak yönde destekleyici ve sonuçlarının bir an önce alınmasını sağlayacak temel kriterleri koymak ve uygulamaya sokmak önemli.

Umuyoruz ki değişen iktidarlarla değişmeyecek temel kriterlerin konulması ve insanlarımızın şu veya bu nedenle mağdur olduğunu ifade edecek bir sonuca ulaşılmamasını sağlamaktır. İşte temel kriter bu olmalı, hem projeyi hazırlatırken, insanlarımızı yönlendirirken hem projenin değerlendirilmesi sırasında hem de hayata geçirilmesi sırasında. Zira burada maddi katkılar söz konusu.

Teklifin gerekçe kısmında “Ülkemizin Avrupa Birliği fonlarından  -IPARD fonları olarak ifade edilen- sağlayacağı hibe yardımlardan bir an önce yararlanmaya başlaması için Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun akredite olması gerekmekte, bu sürecin sağlıklı ve gecikmeden yürütülebilmesi için 5648 sayılı Kanunda bazı değişikliklerin yapılması önem arz etmektedir.” deniliyor.

İşte biz, bu değişikliklerin yapılarak bir an önce kanunun hayata geçirilmesi gerekir düşüncesiyle destekliyoruz.

Bu sırada, teklifin özünde gelen, kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi. Bugün gerçekten Türk çiftçisi ve kırsal kesim desteğe ciddi anlamda muhtaç. Bu muhtaçlığın değişik zamanlarda ifade edilmesi muhalefet partileri tarafından dile getiriliyor. Deniliyor ki:”Üreticinin, çiftçinin sıkıntılarının aşılması için başta Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi çiftçimiz desteklenmeli, çiftçimizin desteklenmesi için gereken tedbirler alınmalı.” Bunlar söyleniyor, söylendiği zaman da Değerli AKP Milletvekili arkadaşımızın ifade ettiği gibi -AKP sözcüsü Mehmet Erdoğan Bey’in- bu, muhalefetin ezberi oluyor, ezberini değiştirmediği oluyor.

 Sayın Başbakanı dinledik. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu, son krizde özel bankaların takındıkları tavır nedeniyle göreve çağırıyor.

Bugün haberlerde Yunanistan’ın Rekabet Kurumunun, ham petrolün varil fiyatının 150 dolarlara varan fiyattan 50 dolarlı mertebelere düşmesine rağmen petrol ürünlerinin fiyatlarını düşürmeyen önemli dağıtım şirketlerine, her birine 10’ar milyon euroluk ceza keserek bir an önce düşürmelerini sağladığını haberlerden izliyoruz. Aynı Rekabet Kurumu Türkiye’de de var.

Değerli arkadaşlar, AKP ilk 2002 seçim kampanyasından hemen sonra iktidara geldiğinde, 58’inci Hükûmet, döneminde artan petrol ürünleri fiyatları karşısında “Ne yapalım, bizden önceki Hükûmet otomatiğe bağlamıştı petrol ürünlerini, otomatik fiyatlandırmayla bu böyle gidiyor.” şeklinde ifade etmişti, tamam. Ham petrolün varil fiyatı 10-15 dolar arttığında, bu petrol ürünlerini pazarlayanlar derhâl, iki gün, üç gün içerisinde fiyatları artırırken, hemen artırırken, şimdi 150 dolardan 50 dolara düşmüş kıllarını kıpırdatmıyorlar. Hükûmete yakın olduğu bilinen Yeni Şafak gazetesinin son bir aylık manşetlerine bakın, gıdım gıdım düşürülen mazot, benzin fiyatlarından şikâyetçi gazete haklı olarak. Bunu ihbar kabul ederek, niçin Rekabet Kurumu veya Hükûmetin ilgili organları faaliyete geçerek, aktivite kazanarak olaya müdahale etmiyor? İşte, Türk çiftçisinin korunması lazım, kurtarılması lazım, bu fiyat artışlarından olumsuz etkilenmesinin önüne geçmesi lazım. Bunu muhalefetin ezberi olarak değerlendirmek gerçekten haksız bir değerlendirme diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta Kamu İhale Kanunu’nu görüştük. Bu Kanun’da yapılan değişiklik sırasında iktidar partisi bir önerge verdi. Bu önerge askeriyenin et ihtiyacının et balık kurumlarından doğrudan karşılanmasına yönelik bir önergeydi.

Değerli milletvekilleri, siz “Serbest rekabetin önünü açacağız.” diyorsunuz ama bir taraftan da bir kurumu bir devlet kurumuna kanunla mahkûm ederek rekabeti ortadan kaldırıyorsunuz. Bunun gerekçesi ne? Gerekçesi: Türkiye’ye kaçak olarak giren hayvanlardan elde edilen etin 6-6,5 milyon YTL civarında bir fiyatla kamu kurumlarına teklif edilmesi. Hükûmet şimdi elbette ki bu Kırsal Kalkınma Kurumu vasıtasıyla teşvik edeceği et işleme, süt işleme, bitkisel ve hayvansal ürünleri işleme ünitelerini teşvik edecek ki pazar yaratacak. Bir taraftan bunu sağlamaya çalışıyoruz ama diğer taraftan da Et Balık Kurumundan et almasını sağlayarak, bu kanunla sağlanacak menfaatleri kullanıp et işleme ünitesi kuranların pazar alanını daraltıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Dolayısıyla peş peşe gelen iki haftada çıkan iki ayrı kanunda iki farklı uygulama birbirine ters, zıt düşen uygulamalar.

Gerçekten bu kırsal kalkınma projeleriyle hem bitkisel hem hayvansal ürünlerin işlenmesi, değerlendirilmesi, depolanması, ambalajlanması hususunda verilecek destekler Türk çiftçisinin önünü açacak desteklerdir. Bunu böyle değerlendiriyoruz. Bu şekilde çiftçinin malı uzun süre depolanabilecek ve hasat mevsiminde herkes aynı anda pazara sürmek yerine -fiyatların düşmesi pahasına- daha uzun sürede, yılın değişik aylarına yayarak pazarlamak suretiyle malını daha iyi değerlendirmesi fırsatı bulunacak.

Diğer taraftan, özellikle hayvansal ürünlerin sağlığa uygun olarak işlenerek pazara sunulmasında da bu kırsal kalkınma projeleriyle desteklenecek işletmeler sayesinde insanlarımıza sağlıklı gıdanın sunumu gerçekleşecektir.

Bu düşüncelerle biz bu tasarıyı eksikleriyle birlikte olumlu kabul ediyor, destekleyeceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, her ne kadar AKP’nin işbaşına geldiği günden beri çıkardığı yasaların çalışanlara, çiftçilere, işçilere, köylülere, dul, yetimlere, emeklilere herhangi bir yararı ve hayrı dokunmamış ise de çıkacak bu yasanın çiftçilerimize, üreticilerimize hayırlı olması dileğiyle konuşmalarıma başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 2004 yılında Silifke’de bir sel felaketi olmuştu, Göksu Irmağı’nın yakınlarındaki birtakım köylerimiz, çiftçilerimiz çok ciddi zarar görmüşlerdi ve o köylülerimizin, çiftçilerimizin zararları tespit edilmesine rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bir türlü ödenmedi; elimde de Bakanlığın bir belgesi var, 2004 yılında ancak yüzde 20’sinin ödendiğini belirtiyor ve daha bakiyesi ödenmedi. Köylüler devlete dava açtılar, davayı kazandılar, ancak bu zararlar giderilmedi. Sayın Bakanıma soruyorum: Bu zararları ne zaman gidereceksiniz? Zira, bugün Silifke’ye Göksu Irmağı yine taştı, Çeltikçi, Bahçe, Sökün ve Göksu Irmağı’nın etrafındaki köyler yine sel altında kaldılar, tarlalar gene zarar gördü. Ben Silifkeli çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, 15 Nisan 2008 tarihli Resmî Gazete’de Bakanlar Kurulu kararnamesi yayımlandı. Bu Bakanlar Kurulu kararnamesi hayvancılığın desteklenmesine ilişkin bir kararnameydi. Bu kararname hayvancılığa destek değil köstek kararnamesi olmuştur. Şöyle ki: Pek çok destek ortadan kaldırılmıştır ya da miktarı aşağı çekilmiştir.

Yine, Hükûmet, doğrudan gelir desteği yöntemini hayvancılık alanında da uygulamaya koymuştur. İnek başına, melezlere 300 YTL, saf ırk hayvanlara 350 YTL, hastalıktan ari işletmelerdeki hayvanlara 400 YTL olarak verilecek teşvikler, üreterek hayvancılığı gerçek ekonomik bir faaliyet olarak yapan işletmeler ile adi yöntemlerle hayvancılık yapan işletmeleri aynı tutar hâle gelmiştir. Yani 5 kilogram süt veren hayvan ile 40 kilogram süt veren hayvan için aynı teşvik  verilmektedir. Önceki teşvik sisteminde süte litre başına 85 kuruş verilirken 40 kuruşa indirilmiş; buzağı 80 YTL, örgütlü sistemde 140 YTL teşvik verilmekte iken bu destek 2008 yılında kaldırılmıştır, hayvan başına teşvik sistemine geçilmiştir.

Geçen yıl 50 kilogramlık yem çuvalını 18 YTL’ye alan üretici bugün aynı yem çuvalını 32 YTL civarında mal etmekte. Bu teşvikin kaldırılmasıyla hayvan üreticisi iflas etmiştir.

Ayrıca, bu kararnameyle suni tohumlama, üreticinin devlet eliyle yönlendirildiği soy kütüğüne kayıtlı hayvanlara uygulanan artı teşvikler,  damızlık düve üretimini özendiren teşvikler, kaliteli süt üretiminde vazgeçilmez bir araç olan soğutma tankı teşvikleri, büyük işletmelerdeki en büyük problem olan gübrenin çevreye zararını ortadan kaldırmaya yönelik gübre çukuru yapımına verilen teşvikler tamamen kaldırılmıştır.

Bu kararnameyle hayvansal üretimdeki maliyetleri aşağı çeken özendirici yem ekimiyle ilgili teşvikler  azaltılmıştır. Yoncada  dekar  başına  130  YTL  olan  teşvik  115 YTL’ye, korunga desteği 80 YTL’den 75 YTL’ye, yapay çayır, mera desteği 100 YTL’den 75 YTL’ye, fiğ desteği 50 YTL’den 30 YTL’ye, silajlık mısır desteği 60 YTL’den 45 YTL’ye çekilmiştir.

Bu kararnameyle 2007 yılında üreticiye ödenen 1,3 milyar YTL’lik destek 2008 yılında 750-800 milyon YTL civarına çekilmiştir.

Yine söz konusu kararname, üreterek hayvancılığı gerçek bir üretim ve istihdam alanı hâline getiren, ülke ekonomisine katkı sağlayan ve kaliteli, hijyenik gıda üretimini ve halka arzını temin eden işletmelerin sonunu getirirken, ekonomiye katkısı olmayan bin yıllık yöntemlerle yalan yanlış ve hastalıklı üretim yapanlara katkı sağlamıştır. Az hayvanla, yüksek ve verimli üretim yapan gerçek üretici cezalandırılırken çok sayıda, verimsiz, ekonomik ve rantabl olmayan üretim yapan üreticilik şekli ödüllendirilmiştir. Bu teşvik kararnamesiyle hayvancılığın yok edilmesinin ilk adımı atılmış, bu kararname ile Türkiye'nin Avrupa’nın pazarı olmasının yolu açılmıştır.

Şu anda süt sığırcılığı sektörü uygulanan bu yanlış düzenlemelerden ötürü… Vatandaşın marketten 1,5-2 YTL’ye aldığı süt üreticiden 47-48 kuruşa alınmakta; kilosunu 60 kuruşa aldığı yemle üretici işletmesinin devamını sağlayamamakta, ineklerini mezbahaya göndermektedir.

Yem fiyatlarındaki artış her geçen gün çok fazla olmuştur. Bu yem fiyatlarındaki artış diğer sektörlerde olduğu gibi koyunculuk sektörünü de etkilemiştir. 1991 yılında 40 milyon civarında olan koyun adedi 2000 yılında 28 milyona, 2007 sonunda 25 milyon adet civarına düşmüştür; 91-2007 arasındaki azalma yüzde 38 civarında olmuştur. Konya ve Karaman gibi bizim yüksek yaylalardaki koyunculuğun yaygın olduğu bölgelerde olay âdeta tükenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan eylem planını açıklarken tarımda araziyi temel alan, dekar başına doğrudan gelir desteğinden vazgeçileceğini ve ürüne, üretime dönük teşvik verileceğini söylemişti. Tarımda üretimin yapıldığı yer tarladır, arazidir; hayvancılıkta ise üretimi yapan hayvandır. Bu nedenle, hayvan başına verilen desteğin kaldırılan dekar başına teşvikten farkı yoktur.

Şimdi, Hükûmet bir an önce, özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik krizin etkilerini de düşünerek bu ekonomik krizin tarım sektörüne, hayvancılık sektörüne vereceği zararları en aza indirebilmek için çözüm üretmelidir, hayvancılığı desteklemelidir. Onun için, şu anda yapılan mevcut desteklerden derhâl vazgeçilmeli, ürün endeksli desteklere geçilmelidir. Hayvancılık desteklenmesine ayrılacak bütçe süt hayvancılığında sadece süt miktarına, et işletmelerinde ise et miktarına göre belirlenmeli, böylece üretimdeki verimlilik artırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, bugün ekonomik krizin faturasını işçilere, köylülere, esnafa ve memura çıkarttığı gibi, çiftçiye, üreticiye ödettirmektedir. Bugün Silifke’de, Erdemli’de, Mersin’de ve Hatay’da limon, hâlâ ağaç dallarındadır; hâlâ daha limon piyasası açılmamıştır, üreticiler kara kara düşünmektedirler, ürettikleri limonun kaça satılacağı belli değildir, alınıp alınmayacağı belli değildir ama Hükûmet uyuyor. Amerika ve Avrupa Birliği iç tüketimi canlandırıcı paketler açıklarken bizim Hükûmetimiz iç tüketimi daraltıcı, çiftçiyi, üreticiyi perişan edici yöntemleri, adımları uygulamaktan geri kalmıyor.

Sayın Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek’in bugün gazetelere de çıkan bir beyanında Sayın Çiçek diyor ki: “Ben artık bazen çileden çıkıyorum.” Sayın Bakanım, AKP’nin uyguladığı politikalar yüzünden ben bazen değil her gün çileden çıkmaya başlıyorum. Bugün Amerika, Avrupa, tüketimi destekleyici tedbirler alırken siz doğal gazı, elektriği, üretimin girdilerini artırarak neye hizmet ettiğinizi düşünüyorsunuz? Siz iç tüketimi niye artırmıyorsunuz? Siz bu ekonomik krizin sanayide yaratacağı yaraları, çiftçide, üreticide yaratacağı yaraları neyle sarmayı düşünüyorsunuz?

Karaman’da fabrikalar kapanmış, organize sanayi bölgeleri tamamen çökmüş, bu çöken sanayilerin yansıması, hemen, Sertavul’daki lokantaları etkilemiş. Gelirken söylediler, oradaki lokanta sahipleri söyledi: “Bizim lokantalarımızda artık müşteri yok.” dediler. Sebebini sorduğumda, “Organize sanayi bölgesindeki sanayiciler çöktü, üretim çöktü, işçiler atılmaktadır.” diyorlar. Limon para etmiyor, susam para etmiyor, buğday para etmiyor, darı para etmiyor, hayvancılık para etmiyor, girdiler çok pahalı, işçiler oluk oluk işten atılıyor, memurun aldığı belli, esnafın aldığı belli, esnaf siftah etmeden kepenk kapatıyor; Hükûmet de ülkeyi yönetiyormuş gibi gösteriyor değerli arkadaşlarım. Bu böyle olmaz. Artık, Hükûmet oturup düşünmek zorundadır. Bir lokantaya gittiğinizde, yemek yediğinizde, yemeğin faturasını yemek yiyen öder. Bu ekonomik krizin faturasını alın teriyle geçinen işçilere, köylülere, esnafa, memura, dul ve yetime yüklemeye kimsenin hakkı yoktur. Çünkü bu ekonomik kriz, bu çalışan kesim yüzünden çıkmamıştır. Dün olduğu gibi kapitalizm, bu buhranlı çalışan insanların üstüne yine yük yüklemektedir. Hükûmet de ne yazık ki bu politikaları uygulamaktan bir adım geri kalmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztürk, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yapılması gereken şey, çalışan kesimleri bu krizden mümkün olduğunca etkilendirmemek. Bu mümkün değil ama en az etkilendirmek. Bu yaraları sarmak için çalışan kesime destek vermek kapitalist ülkelerde olduğu gibi bu çiftçilere, üreticilere, esnafa destek sağlamaktır, iç tüketimi canlandırmaktır. Zaten dış tüketimi canlandıracağınız yoktur. Zaten başta krizi inkâr ettiniz, şimdi de krizin varlığını kabul ettiniz, “Teğet geçecek.” dediniz, teğet geçmediğini gördünüz, insanların, çalışanların yüreğini delerek geçtiğini gördünüz. İnşallah, halkımız AKP İktidarından kurtulur, bir daha da kriz görmez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sertifikalı fidan üreticilerimiz aylardan beri Hükûmetinizin taahhüt ettiği primleri bir türlü alamamış ve mağdur duruma düşmüşlerdir. Başta sertifikalı fidan primleri olmak üzere diğer prim ve ödemeleri ne zaman yapacaksınız?

Diğer bir sorum: Şu an Adana ilimizin 527 bin hektar sulanabilir arazisi olmasına rağmen bunun ancak yüzde 40’ının sulanabildiği malumunuzdur. Sulamaya elverişli olduğu hâlde sulanamayan bu arazilerimiz büyük ürün ve istihdam kaybına neden olmaktadır. Sulanamayan arazilerin önemli ölçüde sulanabilmesine hizmet edecek olan Aşağı Seyhan Ovası Sulama Projesi yıllardan beri bir türlü gerçekleştirilememiştir. Tarımsal üretimimize çok önemli katkı sağlayacak olan bu projenin kısa zamanda gerçekleşebilmesi için Hükûmet olarak herhangi bir çalışmanız mevcut mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, ülkemizde ve özellikle bölgemizde kırsal kalkınmayı destekleme fonundan istifade ederek kurulmuş birçok kooperatif işletmesi bulunmaktadır. Ancak, bunların büyük bir kısmı yönetim zafiyeti vesaire gibi konulardan dolayı çalışamaz hâle gelmiş ve kredi kullandıran kuruluşların icra işlemi başlatmalarından dolayı da kapanmayla karşı karşıya kalmıştır. Bunların bugünkü sıkıntısı daha çok işletme kredisidir. Bu durumdaki işletmelerle ilgili yeni bir işletme kredisi verilmesi için çalışmanız var mı? Bunların durumu ne olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, zirai ilaçlama işleminin desteklenmesiyle ilgili soruma cevap alamadığım için sorumu tekrar ediyorum. Özellikle bilinçli zirai ilaçlamayı desteklemeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum ise: Zaman zaman zirai ilaç kalıntıları nedeniyle ihraç edilen tarım ürünlerimizin iade edildiği görülmektedir. İhraç edilemeyen bu tür ürünlerin yurt içinde tüketildiği malumdur. İnsanımızın sağlığını tehdit eden bu problemler, aynı zamanda millî ekonomimize de önemli zarar vermektedir. Bu konuları ortadan kaldırmak için ne gibi çalışmalarınız vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Tarım Bakanlığı 4/B çalışanları ile idare arasında yapılmakta olan bir yıl süreli hizmet sözleşmeleri kırtasiyeciliği artırmakta ve ayrıca 4/B’lilerin yarınlara dönük umutlarını azaltmaktadır. Yine yapılmakta ve uygulamakta oldukları tarımsal projelerin sektörel gerçekliği bağlamında, uzun yıllar hitap etmesine binaen, daha uzun süreli sözleşme yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum, geçen sorduğumda yarım kaldı: Sınırlarımızdaki kaçak hayvan girişleri devam ediyor. Süt ürünlerini belirtmiştim. Siz tarımdan gelen bir bakan olarak hayvancılıkla ilgili ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Kırsal Kalkınmayı Destekleme Programı kapsamında ilk aşamada desteklenecek olan illerimiz hangileridir? Bu illerin belirlenmesinde hangi ölçekler kullanılmıştır? Bu illerde öncelikle hangi tür desteklemeler yapılacaktır? İkinci aşamada desteklenecek iller kapsamına alınacak kaç ilimiz bulunmaktadır? Kütahya hangi kapsamda bu desteklerden yararlanabilecektir? İkinci aşama ne zaman başlayacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, 2004 yılı sel felaketinde zarar gören ve zararları il tarım müdürlükleri tarafından tespit edilen vatandaşların paraları bugüne kadar neden ödenmedi?

İkincisi: Kimisi de dava açtı, davalarını kazandı, yine bunların paraları da ödenmedi. Bu paraları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, malumunuz olduğu üzere, Bakanlığınız 4/B’li personel ücretleri maaş artı performans puanı uygulamasıyla oluşmaktadır. Ancak maaş ödemelerinde hesaba katılan eklentiler her ilde, ilçelerde, hatta aynı ilin farklı ilçelerinde farklı uygulama göstermektedir. Bu nedenle yolluk, harcırah, denge tazminatı, enflasyon farkı ve maaş ödeme katsayıları gibi ücretlere dönük uygulamaların Bakanlıkça belirlenerek farklı uygulamalara son vermeyi düşünmez misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, soru sorma süresi tamamlanmıştır, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -  Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sertifikalı fidan, tohum kullanımıyla ilgili bu yıl içerisinde 112 milyonluk bir tahakkuk var, şu an itibarıyla 90 milyon YTL’si işlemleri tamamlananlar, tahakkuku yapılanlar ödendi. 22 milyon YTL bu fasılla ilgili olarak ödenecek para var. Bunlar da işlemlerinin  tamamlanmasını müteakip ödenecek.

Yine Sayın Tankut’un Adana’yla ilgili olarak, Aşağı Seyhan sulaması ve Adana’daki DSİ yatırımlarıyla ilgili sorduğu bir soru var. 2003 yılında DSİ’nin Adana’daki yatırım tutarı 7,5 milyon YTL, 2004, 2005, 2006, 2007’de 30 milyon YTL ve 2008 yılında da 52 milyon YTL’dir. Yani hem orada hem başka yerlerde sulama bizim için son derecede önemli ve sulama yatırımlarını biz son derecede önemsiyoruz. Orada da büyük bir hızla sulama yatırımlarına devam edilmektedir.

Sayın Akkuş’un “Kooperatiflerle ilgili yeni bir işletme kredisi çalışması var mı yok mu?” şeklinde… Tabii, şunu söylemem gerekiyor: Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde bu dönemdeki kadar, son beş altı yıldaki kadar, tarımsal kalkınma kooperatiflerine bir dönem içerisinde destek bu kadar ayrılmadı, hiçbir dönemde. 1 milyar YTL’nin üzerinde kaynak aktarıldı. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan temin edilen imkânlarla birlikte 1 milyar YTL’nin üzerinde ve toplam 1.491 tane tarımsal kalkınma kooperatifine destek verildi. Daha önce yüzde 20-yüzde 30 civarında faizle verilen kredilerin tamamı yüzde 5’e düşürüldü ve yüzde 5’lik bir faiz oranıyla bu kooperatiflere, 1.491 tane kooperatife 2008’e kadar destek sağlandı ve bunların da çok büyük bir kısmı başarılı hizmetler yapıyor. Zaten bunun da aslında Türkiye’deki tarımsal üretime de etkisi son derecede büyük. Çünkü bu arada üretime geçen gerek hayvancılıkta -özellikle süt sığırcılığında- gerekse diğer alanlarda ciddi bir katkı sağladı.

Sayın Çalış, zirai ilaç kalıntıları sebebiyle ürünlerin iade edildiğini söyledi.

Sayın Milletvekilim, bu doğru bir bilgi değil. Zirai ilaç kalıntısıyla ilgili ürün iadesi olmuş değil. Gazetelerde veya televizyonlarda bazen bu şekilde maalesef yanlış bilgiler veriliyor. Biz bunları tekzip ediyoruz, gönderiyoruz, böyle olmadığını, doğru olmadığını söylüyoruz. Buna rağmen maalesef bu söyleniyor.

Bu, tabii, Türkiye’ye yardım etmiyor, Türkiye’ye zarar veriyor bu tür sözler çünkü doğru değil. Bizim buradaki standartlarımız Avrupa Birliğinin standartlarıdır. Avrupa Birliği standartlarıyla, özellikle zirai ilaç kalıntıları konusunda, gerçekte bizden istenenin çok çok üzerinde biz denetim yapıyoruz. Mesela, Avrupa Komisyonunun kararına göre, ülkede nüfusumuza göre yılda 9 bin civarında denetim yapılması gerekirken bu konuyla ilgili, biz 16-17 bin tane denetim yapıyoruz ve burada eksik çıkan veya limitleri aşan oran yüzde 1’ler, 2’ler civarındadır, son derecede düşüktür. Bu konunun özellikle altını çizmek istiyorum.

İkincisi: Yine dışarıdan, yani ilaç kalıntısı sebebiyle ithal edilip de içeride bunların tüketildiği yönünde bir bilgi söyledi. Bu da doğru değildir, asla, hiçbir şekilde. Eğer bir ürün herhangi bir sebeple yurt dışına gitmiş ise ihraç edilmiş ise dönüşünde -Türkiye’ye bir başka sebeple, örneğin bir ticari sebeple bazen gelebiliyor- o zaman da bizim, Türkiye’deki kendi standartlarımız uygulanıyor. Hatta, bununla ilgili olarak eleştirilere bile uğruyoruz, yani “Efendim, biz bunu Türkiye’den götürdük, işte, yolda bozuldu, çürüdü, bir şey oldu, geri biz getiriyoruz, niye siz bunu içeri almıyorsunuz?” diye, bir de bu yönde bize tenkit yapılıyor. Onlara rağmen biz diyoruz ki: “Türkiye kaynaklı bir ürün de olsa yeniden Türkiye’ye dönüşünde mutlaka bizim standartlarımızı karşılamak mecburiyetindedir, aksi takdirde, biz içeriye hiçbir şekilde almıyoruz.” Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.

Şimdi, sayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sözlerinizi tamamlarsanız, süremiz doldu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İllerle ilgili bir liste istendi Kütahya Milletvekilimiz tarafından, hangi iller birinci aşamada hangi iller ikinci aşamada… Bu birinci dönemde, Afyon, Amasya, Balıkesir, Çorum, Diyarbakır, Erzurum, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Kars, Konya, Malatya, Ordu, Samsun, Şanlıurfa, Sivas, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat var 2007-2009 döneminde. Bunlar seçilirken Avrupa Birliğinin ilgili kurumları tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde bu iller seçildi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, sorular, tabii, çokça sorulduğu için -beş dakikalık sürede soru- beş dakikalık sürede bu cevapların hepsini vermek mümkün değil. Onun için, sayın bakanlardan istirham ediyorum, yetiştiremedikleri soruları yazılı olarak sizlere versinler veya sorular ona göre tek tek yöneltilsin.

Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Faydalı oluyor Sayın Başkanım. 

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Sayın Anadol? Burada.

Sayın Mengü? Burada.

Sayın Öztürk? Burada.

Sayın Çöllü? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Güvel? Burada.

Sayın Dibek? Burada.

Sayın Ergin? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Özer? Burada.

Sayın Güner? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Arat? Burada.

Sayın Köktürk? Burada.

Sayın Ertemür? Burada.

Sayın Baratalı? Burada.

Sayın Özkan? Burada.

Sayın Sönmez? Burada.

Sayın Coşkuner? Burada.

Sayın Oksal? Burada.

Sayın Ünsal? Burada.

Sayın Erten? Burada.

Sayın Yazar? Burada.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekillerimizin yoklama isteğini yerine getireceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/224, 1/545) (S. Sayısı: 229) (Devam)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 5648 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İzleme Komitesi

MADDE 9- (1) İlgili kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri ve sivil toplum kuruluşlarının kırsal kalkınma program ve destekleri ile ilgili, izleme ve değerlendirme süreçlerine katkı ve katılımlarını sağlamak amacıyla İzleme Komitesi oluşturulur. Komitenin sekretarya hizmetleri Bakanlıkça Yönetim Otoritesi olarak belirlenen birim tarafından yürütülür. Yönetim Otoritesinin görevleri ile çalışma usûl ve esasları Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir.

(2) Komitenin başkanı Bakanlık Müsteşarıdır. Komitede Bakanlık, İçişleri, Maliye, Sanayi ve Ticaret, Kültür ve Turizm ile Çevre ve Orman Bakanlıkları, Devlet Planlama Teşkilâtı ve Hazine Müsteşarlıkları ile Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden en az genel müdür düzeyinde birer temsilci ile ilgili sivil toplum kuruluşlarından temsilciler yer alır. Komiteye, Başkan, Yönetim Otoritesi ve Avrupa Komisyonu temsilcileri istişarî düzeyde iştirak edebilir.

(3) Komitenin görevleri; kırsal alandaki gelişmeler ile kırsal kalkınma program ve desteklerinin hedeflerine ulaşmasının sağlanması ve desteklerin ulusal politika ve stratejilere uygun, birbirleri ile tutarlı, uyumlu ve etkin bir şekilde uygulanması amacıyla; proje ve faaliyet başvuru şartları, seçim ve değerlendirme kriterlerinin kırsal kalkınma hedeflerine uygunluğu konusunda görüş oluşturmak; uygulama ve gelişmeleri hedeflere ulaşma açısından belirli aralıklarla izlemek, değerlendirmeleri incelemek; hedeflere ulaşılması veya malî yönetim de dahil olmak üzere yönetim ve uygulamanın etkinleştirilmesi konusundaki önerilerini ilgili kurum ve makamlara bildirmek, mevzuat ile Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde öngörülen diğer görevleri yürütmektir.

(4) Komitenin teşekkülü, çalışma usûl ve esasları, Komitede temsil edilen kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelik ile belirlenir."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Muharrem Varlı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim, çekiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Hulusi Güvel.

Sayın Güvel, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 229 sıra sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; değişikliğin gerekçesinde “…Türkiye’deki tarım sektörünün gelişmişlik düzeyinin ve tarım nüfusunun refah seviyesini yükseltmek…” ifadesi geçmektedir. Değerli arkadaşlar, iktidarın altı yılı geçen süre içinde uyguladığı tarım politikalarıyla tarım nüfusunun refah seviyesinin düşürülmesini ve tarım sektöründeki gelişmişlik düzeyinin durumunu gördükten sonra bu ifade inandırıcılıktan uzak görülüyor. Bu iktidar döneminde çiftçilerimizin beli biraz daha bükülmüş, borçları artmış, piyasanın insafına bırakılmış, tüccar ve komisyoncuların eline terk edilmiştir. Bu koşullarda bu Hükûmetin çiftçilerimizin refah düzeyini yükselteceğine inanmak zordur.

Ülkemiz tarımın, tarımcısının, Avrupa Birliği politikalarına, Dünya Ticaret Örgütü politikalarına, IMF politikalarına nasıl kurban edildiğini bu geçtiğimiz altı yıl içinde gördük. Türkiye bu dönemde uygulanan yanlış politikalar nedeniyle mısır gibi, pamuk gibi, yağlık tohumlar gibi stratejik ürünlerde ithalat yapmak durumunda kalmıştır.

İhraç ürünlerindeki kalıntı sorunu nedeniyle Antalya’da üretilen domates, Adana’da üretilen narenciye, Mersin’de üretilen sebze, ihraç yaptığımız ülkelerin kapısından dönmüştür. Bu konuda tam bir denetimsizlik söz konusudur. Yeterli sayıda laboratuvar açılmamıştır, yeterli kontrol yapılamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, tarım ürünlerinin ihracatı özel bir önem taşımaktadır. İhraç bağlantıları konusunda ihracatçımıza yeterli destek sağlanmadığı koşulda ürünlerin fiyatları aşırı düşüş göstermekte, üreticimiz tarlasının masrafını karşılayamamaktadır. Tarlada kalan her ürün ulusal ekonomi için ciddi bir yaradır. Bu nedenle dış ticaretten sorumlu Bakanlığımız ile Tarım Bakanlığımız eş güdüm ile çalışmak zorundadır. Bu eş güdüm yeterli ölçüde sağlanamadığı için yıllardır bin bir emekle üretilen ürünler gümrük kapılarından dönmektedir. Üreticilerimiz ürünleri yollara dökerek kızgınlığını göstermekte, Hükûmeti protesto etmektedirler ancak Hükûmetin kulakları her şeye olduğu gibi bu protestolara da tıkalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı GAP bölgesi başta olmak üzere sulama tekniklerinin uygulanması konusunda, ilaçlamada, ilaç seçiminde, tohumluk seçiminde ve kullanımında çiftçilerimize yeterli eğitim desteği sağlayamamaktadır. Devlet, piyasayı düzenleyici olarak gerekli müdahaleyi yapmamaktadır. Üretim planlaması yapılmaması nedeniyle bugün en istikrarsız sektör tarım sektörüdür. Tarım sektöründe yeterli destek sağlanmamaktadır. Bu durum, ulusal çıkarlarımızı gözeten bir tarım politikasının olmamasından kaynaklanmaktadır. Dünyanın en pahalı gübresiyle, dünyanın en pahalı mazotuyla üretim yapmak zorunda bırakılan üreticilerimizin hâlâ yaşamını sürdürebilmeleri bir mucize olsa gerektir diye düşünüyorum. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri kendi çiftçisini destekliyor. Biz desteklemeye kalktığımızda “olmaz” diyorlar. Fransa kendi üreticisine yüzde 40 mazot desteği veriyor. Biz yapmaya kalktığımızda “olmaz” diyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı için ayrılan tarımsal destek bütçesi geçen yıla göre yüzde 1,9 artırılarak 5,5 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu, genel bütçenin yüzde 0,49’una tekabül etmektedir. Ancak Tarım Kanunu’na göre bu rakam yüzde 1’den az olamaz. Dünya tarımının koşulları göz önüne alındığında bu rakam oldukça yetersiz kalmaktadır. Gübre fiyatlarının ortalama yüzde 40 arttığı bir ekonomide böylesine düşük bir destek bütçesiyle sağlıklı sonuç almak mümkün değildir. Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması için tarımsal desteğin artırılması bir zorunluluktur.

Değerli arkadaşlarım, tarım demek sanayinin ham maddesi demektir, yerinde istihdam demektir. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için tarımsal sanayinin desteklenmesi gerekmektedir. Hükûmetin öncelikle Türk çiftçisini ve sanayicisini düşünmesi gerekir. Cargill için bu Meclisi defalarca toplayan, hukuku altüst eden Hükûmetin aynı çabayı kendi çiftçisi için de göstermesi gerekmektedir.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; her ne kadar ilgililer dünyada yaşanan ekonomik kriz konusunda “Bize bir şey olmaz.” diyorsa da bu krizin etkilerini azaltmanın en sağlıklı yollarından birisi, tarım gibi sektörün ciddi anlamda desteklenmesinden geçmektedir. Tarım ve tarımsal sanayi sektörleri desteklendiği koşulda bu sektörlerde yaşanan toplumsal sorunlar azalacak, kırsal kesimden şehirlere olan göç baskısı azalacaktır.

Değerli arkadaşlar, terör belasını ortadan kaldıracak en önemli tedbirlerden birisi GAP’ın tam anlamıyla hayata geçirilmesidir. Ancak bu konuda Hükûmet zamanında ve yeterli desteği sağlayamamıştır. Güneydoğu Anadolu Projesi’nin tam anlamıyla hayata geçirilmesi yalnızca bölge insanı için gerekli değildir. GAP, ülkemizin kendine yeterli olması ve gıda güvenliğinin sağlanması açısından da büyük önem taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, buğday ve mısır için piyasada oluşan fiyat, maliyetlerinin gerisinde kalmaktadır. Hükûmet bu konuda zamanında ve çiftçilerimizin çıkarlarını koruyacak müdahalede bulunamamıştır. Narenciyede hasat başlamak üzeredir. Bu konuda da üretici tüccarın insafına bırakılmıştır. 6 milyonu aşkın yurttaşımız geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır. Çoluk çocuklarıyla 30 milyonu aşkın insanımız karnını bu sektörden doyurmaktadır. Daha nereye kadar bu insanlarımızı piyasanın acımasızlığına teslim edeceğiz?

Değerli arkadaşlar, tarımdaki sorunlar can yakmaktadır. Yalnızca geçimini tarımdan sağlayan üreticilerimizin ve ailelerinin değil tüm ülkenin canı yanmaktadır. Tarımın olmadığı bir ekonomiyi hayal etmek bile mümkün değildir. Bu sektörden ekmeğini kazanan insanlarımıza yeterli destek sağlanamazsa yaşanacak toplumsal sorunların önünü almak mümkün olmayacaktır. Geçimini topraktan sağlayamayan çiftçilerimiz büyük kentlere akmakta, yetersiz istihdam nedeniyle, kentlerimizdeki yetersiz altyapı nedeniyle buralarda da sorun yaşanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ekonomi ülkenin en temel sorunudur. Bakınız, ekonomi artık küçülme eğilimine girmiştir. İşsizlik rakamları tehlike sınırlarını zorlamaktadır. En azından belli bir süre için tarımdaki istihdamı yerinde tutmak gerekmektedir. Bunun tek yolu geçimini tarımdan sağlayan insanlarımıza destek olmaktan geçer. Çiftçilerimiz piyasanın baskısı altındadır. 10 binlerce çiftçimiz borçlarını ödeyemedikleri için icralıktır. Ürününü nasıl satacağını, zararını nasıl karşılayacağını, çocuklarını nasıl okula göndereceğini bilemez duruma getirilmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde girdi fiyatlarının ürün fiyatlarına oranla daha hızlı yükseldiği hepimizin malumudur. Bu konuda devlet tarafından -yetersiz de olsa- sağlanan destekten tüm çiftçilerimiz yararlanamamaktadır. Bu desteklerden yararlanabilmek için Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil olmaları gerekmektedir. Ancak ülkemizde kadastro sisteminin tamamlanmamış olması nedeniyle bölünmüş ama kayda geçirilmemiş araziler nedeniyle pek çok çiftçimiz bu desteklerden yararlanamamaktadır. Bu haksızlığın giderilmesi için Bakanlığın bir çözüm üretmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı Avrupa Birliğine uyum sağlama amacı taşımaktadır. Kimse Avrupa Birliğine karşı değildir. Karşı olunan, teslimiyetçi anlayıştır. Avrupa Birliği ülkeleri kendi üreticilerine her çeşit yolla destek olurken, ülkemizin kraldan çok kralcı bir anlayışla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güvel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…kendi üreticisine yeterli desteği vermemesi en hafif anlamıyla insafsızlıktır.

Tarımın sorunlarını çözmeden Türkiye'nin sorunlarını çözmenin mümkün olmadığını tekrar hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel. Ayrıca size “Geçmiş olsun.” diyorum.

Sayın milletvekilleri, başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Çin Halk Cumhuriyeti’nde melaminli sütten kaynaklanan bebek ölümlerinin olduğu bir vakıadır. Aynı konuda Avrupa ülkeleri de hassasiyet göstererek gerekli tedbirleri almaktadırlar. Biz Türkiye olarak 2007-2008 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nden bu tip herhangi bir şekilde süt ya da süt tozu ithal ettik mi? Bu konuda ne gibi kontroller yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, dün Edirne ili Lalapaşa ilçesi üreticileri Ankara’ya geldiler, zatıalinizle ve Sayın Maliye Bakanımızla da görüştüler. Buradaki üreticilerimiz geçen yıl yaşanan kuraklıktan dolayı verim kaybına uğradıklarını ifade ediyorlar. Hem bu verim kaybından dolayı bir kuraklık yardımı talebi var hem de Ziraat Bankasına ve tarım kredilere olan borçlarının ertelenmesi talebi var. Bu konuda nasıl bir destek olacağız buradaki üreticilerimize?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: İktidarlarınız döneminde çiftçilerimizin gelirleri masraflarını karşılayamaz olmuştur. Gün geçtikçe masrafları daha da artmaktadır. Bir çiftçi olarak çiftçimiz borçlu ve perişandır. Artık yapılan yanlış tarım politikalarından dolayı çiftçimiz tarlasını ekmek istememekte, ürün hasadını da kaldırmak istememektedir. Çiftçilerimizin bu perişan hâlini gidermek için ne gibi yeni projeleriniz vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, AB destekli tarım ve kırsal kalkınma projelerinin hazırlanmasından uygulama bitimine kadar geçen sürede son bir yıl içerisinde suistimal ve yolsuzluk nedeniyle açılmış soruşturma var mıdır? Varsa neticeleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, tarımdaki çöküş 2006’da yüzde 1,3 büyüme gösterirken, 2007’de yüzde 7,3 küçülme göstermiştir. 1998’de yüzde 17 olan tarımın millî gelirdeki yeri, 2006’da yüzde 9’lara düşmüştür. Bu rakamlara baktığımızda 2001’de tarımda iş sahibi nüfus 8 milyon, 2006 yılında -altı yılda- 6 milyona inmiş, 2 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır. GAP projesi de bunların içinde komplike bir proje olup, bu proje destekleri içinde bu gerilemeyi nasıl durduracaksınız? Bir planlı çalışmanız var mıdır? Onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Sayın Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, Ziraat Mühendisleri Odası, toprak ve su katliamına dikkat çekmiş ve “Ülkemizde birçok il sınırları içerisinde yol yapım çalışmaları nedeniyle sulu ve mutlak tarım alanları amaç dışı kullanılmıştır.” şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişiklikleri de dikkate alındığında, üzerinde en verimli şekilde her türlü ürünün yetiştirildiği bu arazilerin geri dönüşümü olmayacak şekilde kullanılmasını engelleyecek politikalarınız mevcut mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ata.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakana mısırla ilgili bir soru sormak istiyorum. Şimdi Sayın Bakan, mısır üretimi başlarken kilogramına eski bedelle 430 bin lira fiyat açıklamıştı. Ben Kırklareli bölgesinde… Ofis, mısır için hiçbir alım yapmadı, sanıyorum Trakya’da da yapmadı. Öncelikle Ofis tarafından Türkiye’de kaç ilde mısırla ilgili alım yapıldı, onu merak ediyorum ve bizim bölgede niye yapmadılar? Şu anda Kırklareli’den aldığım bilgiye göre mısırların bir kısmı hâlâ tarlada, hâlâ biçilmiş değil, alan yok. Fiyat da Sayın Bakanın açıkladığı gibi hiç öyle 430 bin lira değil, 350 bin lira civarında. İnsanlar kar yağacak… Üzerlerine kar yağmış olmasına rağmen mısırlarını biçemediler. Bu konuda Sayın Bakanın bizi bilgilendirmesini rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Son olarak Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Türkiye'nin en önemli ihracat sektörlerinden birisi yaş meyve sebze üreticileri. Dünyada ve ülkemizde yaşanan krizden en çok da bunlar etkilendiler çünkü özellikle Rusya’ya yapılan ihracat, Rusya’daki ekonomik kriz ve ülkemizdeki ekonomik kriz birbiriyle çakışınca çok sıkıntı içerisine girdiler. Bunların yeni talepleri var, istekleri var:

1) Geçmiş yıllardan bekleyen hak edişlerini bir defaya mahsus peşin ödemeyi düşünüyor musunuz?

2) Analiz laboratuvar ücretlerini makul seviyelere çekmeyi düşünüyor musunuz?

3) Eximbank kredilerinde yaş sebze ve meyve üreticilerine öncelik tanımayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Çin Halk Cumhuriyeti’nden melaminli süt tozu ithalatı var mı ve bununla ilgili ne gibi kontroller yapılıyor?” diye Sayın Enöz sordu. Önce şunu söyleyeyim: Bize, doğrudan, Türkiye'nin içerisinde tüketilmek üzere herhangi bir ithalat yapılmadı fakat dâhilde işleme rejimi kapsamında, 2007-2008 yıllarında bir 479 ton, bir de 742 ton civarında bu şekilde serbest bölgelere girdi. Bununla ilgili dünyadaki gelişmeleri izleyip haber aldıktan sonra, biz birtakım kontroller başlattık, yaptık. Yüz civarında analiz yapıldı. Özellikle, ithalat yapan firmalardan bunların ürünleriyle, bileşiminde süt tozu bulunan ürünlerle ilgili olarak ve bizim yaptığımız bütün tetkiklerde, bütün kontrollerde bizim ülkemizde bu madde bulunmadı. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Sayın Uslu’nun Lalapaşa ile ilgili sorusu: Lalapaşa bizim temmuz ayında çıkardığımız kuraklıktan etkilenen yerlerle ilgili, onlara yardım yapılmasıyla ilgili kararnamede ilçe olarak yer aldı ancak malum, orada birtakım kıstaslar uygulandı. O kıstaslar, yani bireysel anlamda toplam üretimin yüzde 30’unun zarar görmesi gibi bir şart söz konusu ve o şekilde Türkiye genelinde 500 bin civarında çiftçiye 535 milyon YTL nakit destek sağlandı, ayrıca da borçları bir yıl süreyle ertelendi. Şimdi tabii, Lalapaşa’yla ilgili bizim herhangi bir işlem yapmamızın şartı şu: Mahallindeki ilçede muhtelif kuruluşların temsilcilerinden oluşan komisyonun bu yönde bir teklifi olması lazım veya ilin komisyonunun teklifinin olması lazım. Bu şekilde bir teklif ilden geldiği takdirde -yani oranın da hasara uğradığı yönünde- o zaman onlar için de ilave bir düzenleme yapılabilecek.

Sayın Dibek’in, mısır alımıyla ilgili Kırklareli’nde alım yapıldı mı yapılmadı mı şeklinde… Biz aslında bütün iş yerlerimizde mısır alımıyla ilgili olarak hazırlıklarımızı yaptık. 51 iş yerinde hâlen mısır alımı yapılıyor ve şu ana kadar da 680 bin ton alım yapıldı. Hâlen de dediğim gibi 51 iş yerinde alım devam ediyor. Bizim fiyatlarımız açıkladığımız gibi 430, artı tabii bir de prim ödemesi yapıyoruz. Şu anda da piyasa fiyatları 370 ile 390 YTL/ton arasında değişiyor.

Bir arkadaşımız sordu. Yaş meyve sebze ihracatıyla ilgili analizlerde Bakanlık olarak biz zaten yüzde 50 indirim yapıyoruz, Dış Ticaret Müsteşarlığı kalan yüzde 50’sini destek olarak veriyor, gerisi de zaten ihracatçı tarafından ödeniyor.

Amaç dışı kullanımla ilgili yani toprakların korunmasıyla ilgili Sayın Ata’nın sorusu vardı, toprak ve su kaynaklarının kullanılması ve onlarla ilgili yapılan tedbirler neler düşünülüyor şeklinde bir soru. Çok yerinde bir soru. Biz toprakların amaç dışı kullanılmaması yönünde bir kanuni düzenleme yaptık ve size bir örnekle aslında bu kanunla son birkaç yıl içerisinde ne kadar tarımsal araziyi kurtardığımızı söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tamamlıyorum.

Bize mesela kanun çıktıktan sonra 513.258 hektar alanın tarım dışı amaçla kullanılmasıyla ilgili başvuru yapıldı, 513 bin hektar. İzin verilen bunun sadece yüzde 49’u, gerisine izin verilmedi ve dolayısıyla o alanlar amaç dışına kullanılmamış oldu, korunuyor.

Şimdi, hem suyla ilgili hem suyun tarım arazisine vereceği zararla, suyun yanlış kullanımıyla ilgili hem gübre ve ilaç kullanımıyla ilgili de çok ciddi tedbirler biz aldık, uygulamaya koyduk. Bunların da faydasını görüyoruz. Özellikle damla sulama yatırımlarında biz sıfır faiz uygulaması getirdik, alet ekipmanına yüzde 50 hibe destek getirdik ve 2007 yılından bu yana 1 milyon 350 bin dekar alanda da damla sulama kullanıldı. Bunun da büyük kısmı GAP bölgesinde.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 5648 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 14- (1) Kurumda hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Ka-nunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Kurum personeli emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir. Kurum personeline ilişkin tüm ihtilaflar iş mahkemelerinde görülür.

(2) Başkan Bakanın önerisi üzerine müşterek kararla atanır. Genel Koordinatör, Birinci Hukuk Müşaviri, Koordinatör, il koordinatörleri, uzman, denetçi ve avukatlar Başkanın teklifi üzerine Bakan onayıyla, bunların dışında kalan diğer personel ise Başkan tarafından atanır.

(3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör, koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam edilecekler için ziraat, veterinerlik, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre, inşaat, jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik ve elektronik, makine, maden, metalürji, mimarlık, biyoloji, jeodezi ve fotogrametri, hukuk, kamu yönetimi, iktisat, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik, sosyoloji dallarından, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında istihdam edilecekler için hukuk fakültesinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarından en az lisans düzeyinde eğitim görmüş ve Kurumun faaliyetleri veya istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgarî; Başkan, genel koordinatör, koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıllık, il koordinatörü için altı yıllık, denetçiler için üç yıllık iş tecrübesine sahip olma şartları aranır.

(4) Merkez teşkilâtında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uz-man, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgarî (B), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin (A) düzeyinde, il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgarî (C) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından  buna  denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları zorunludur.

(5) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (IV) sayılı cetvellerde sayılan kurum ve kuruluşlarda çalışanlardan durumları, bu maddede sayılan nitelik ve şartlara uygun olanlar, kendilerinin isteği ve kurumlarının muvafakatı ile Kurumda sözleşmeli olarak istihdam edilebilir. Bu şekilde istihdam edilecek personel sayısı toplam personel sayısının yüzde ellisini aşamaz. Bu şekilde görevlendirilen personel kurumundan aylıksız izinli sayılır ve asıl kadrosuyla ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu hükme göre görevlendirilenler, görevde kaldıkları sürece, malî ve sosyal haklarını Kurumdan alırlar.

(6) Kurumun merkez teşkilâtında istihdam edilecek personel sayısı yüzseksen kişiden fazla olamaz. Sekreterlik, arşiv, idarî, malî ve personelle ilgili işlemleri yürütecek olan destek personelinin sayısı, toplam personel sayısının yüzde yirmisini geçemez.

(7) Kamu kurum ve kuruluşlarından Kurumda istihdam edilen kamu görevlileri, görevleri sona erdiğinde kurumlarında mükteseplerine uygun bir göreve atanırlar. Bunların Kurumda geçen hizmet süreleri kazanılmış hak aylıklarının tespitinde dikkate alınır.

(8) Sözleşmeli personele verilecek her türlü ödemeler dahil net ücretler; Başkana Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan genel müdür, genel koordinatörler, iç denetim koordinatörü ve birinci hukuk müşavirine Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan genel müdür yardımcısı, koordinatör ve il koordinatörlerine Başbakanlık merkez teşkilâtında görev yapan daire başkanları, uzman, avukat ve denetçilere Başbakanlık uzmanları, diğer görevlilere ise Başbakanlık merkez teşkilâtındaki benzer unvanlar ile görev yapan personel için öngörülmüş bulunan ücretleri aşmamak kaydıyla, Bakan tarafından belirlenir. Kurumda istihdam edilen avukatlara, Kurum lehine sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle hükme bağlanarak karşı taraftan tahsil olunan vekalet ücretlerinin; hukuk müşaviri ve avukatlara dağıtımı hakkında 02/02/1929 tarihli ve 1389 sayılı Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat ve Saireye Verilecek Ücreti Vekalet Hakkında Kanun hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.

(9) Kurum, desteklenecek proje ve faaliyetler ile ilgili başvuruların değerlendirilmesi, izlenmesi, duyurulması ve tanıtımı ile faydalanıcılara yönelik eğitim hizmeti verilmesi amacıyla; özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde, istisna veya hizmet akdi ile yerli ve yabancı uzmanları, kısmi zamanlı olarak çalıştırabilir. Kurumda bu şekilde çalıştırılacak personel sayısı, Kurumun toplam personel sayısının yüzde otuzunu geçemez.

(10) Sözleşmeli personelin bu maddede belirlenenler dışında kalan görev ve yetkileri, hizmete alınma, görevlendirme, görevde yükselme ve görevden alınma şekilleri ile sözleşme esasları, unvan ve sayıları Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak.

Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 4 Milletvekilinin, Zirai  Mücadele  ve  Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın hemen başında şunu ifade etmek istiyorum ki -genel gerekçede de izah edildiği gibi- burada aslında AKP Hükûmetinin tarıma ve kırsal kalkınmaya bütçeden veya çeşitli kaynaklardan planlı bir şekilde kaynak aktaran bir tasarıyı, bir teklifi görüşmüyoruz. Sadece, Avrupa Birliği ve uluslararası çeşitli fonlardan Türkiye’ye gelebilecek olan proje desteklerine ve başka birtakım desteklere bir yapılandırmayı hazırlıyoruz. Her şeyden önce bizleri dinleyen siz değerli milletvekillerinin ve televizyonları başındaki Türk çiftçisinin bunu bilmesini istiyorum ki AKP Hükûmetinin Türk çiftçisi lehinde kendi iradesiyle yapılan bir düzenleme değildir. Sadece ve sadece dışarıdan gelecek yardım ve birtakım fonları değerlendirecek bir kurul örgütlenmesi yapılmaktadır. Biz, her halükârda hem zirai karantinayla ilgili hem de kırsal kalkınmayla ilgili bu kanunu destekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek istiyorum ki tarım, ülkemizde en mağdur ve en sahipsiz bir sektördür. Bunu nereden söylemek ihtiyacını hissediyorum? Değerli arkadaşlar, bir ülke düşünün ki sektörden sorumlu Bakanı, çiftçiye “Gözünüzü toprak doyursun.” diyor. Bu yetmiyor, eğer Bakanın bu konuda yanlış bir tercihi olduysa konuyu düzeltmesi gereken Hükûmetin başı Sayın Başbakan, Erzurum’da “Yandık.” diyen çiftçilere “Bu memleket yatıp kalkıp size mi çalışacak?” diyor ve Mersin’de daha da işin ötesine giderek “Yandık, anamız ağladı.” diyen çiftçiye “Al ananı git lan buradan.” diyor. Bu sektör o kadar sahipsiz ve o kadar mağdur bir sektördür.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti sayesinde Türkiye’de iki âlem meydana geldi. Bunlardan bir tanesi yaşanan gerçek âlem, bir tanesi Hükûmetin Sayın Bakanlarının televizyonlarda, Mecliste, basında, her yerde anlatmaya çalıştıkları bir sanal âlem var. Gerçek âlem ne? İşte gerçek âlem, demin söylediğim gibi, bizzat sorumlusu olan bakanları tarafından hakaret gören sektör ve hiçe alınan, sektörde konuşulanlardan hiç mi hiç ama hiç mi hiç haberi olmayan yetkililer.

Kıymetli arkadaşlar, düşünün ki… Sayın Bakana sormak istiyorum: Acaba, bilhassa benim bölgemde de dün söylenen ve çiftçinin klişeleşmiş hâline gelen “daldı-çıktı”nın ne demek olduğunu biliyorlar mı ve anlıyorlar mı? Aydın’daki çiftçilere bizim Sayın Başbakan, Türk tarımının geliştiğini belirtmek için traktör satışlarından örnekler veriyordu ama Aydın’da o traktör satışları “daldı-çıktı” olarak adlandırılıyordu. “Daldı-çıktı” şu idi: Elindeki eski traktörü satıyor, onun üzerinden yeni traktörü kredilendiriyor, peşinatını ödüyor, üstünün kalanıyla da tarımsal araziyi işlemek için parayı kullanıyordu. Türk çiftçisi buna “daldı-çıktı” dedi.

Şimdi yeni bir moda var: Aydın’da yeni konuşulan “yatır-kaldır.” Sayın Bakan, “yatır-kaldır”ın ne olduğunu size anlatayım, Türk çiftçisine bu “yatır-kaldır” konusunda yardımcı olun. Türk çiftçisi çeşitli yerlerden borç para buluyor günübirlik ve bunu, günübirlik paraları, kredilerini ödeyebilmek için bankaya yatırıyor. Ondan sonra gidiyor, üç beş gün sonra yeniden borçlanıyor, kredi çekiyor. Bunun adına da “yatır-kaldır” demiş. Artık Türk çiftçisinin terminolojisine AKP Hükûmeti zamanında yeni yeni terimler eklendi. Acaba, o sanal âlemdekiler bu gerçek âlemi anlayabiliyorlar mı?

Değerli arkadaşlar, gerçek âlemde yaşanan ve sanal âlemde olanlar neler? Bakın, gerçek âlemde olan, Aydın’da 120 bin dönüm toprak imkânsızlıklardan dolayı ekilemiyor. İmkânsızlık ne? İmkânsızlık, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve ürünün para etmeyişi. 120 bin dönüm arazi Aydın Ovası’nda ekilemiyor.

Bugün gazetelerde İzmir Esnaf Başkanının tarımla ilgili bir konuda, 1 milyon dönüm arazinin ekilemediğine dair bir beyanı vardı. Düşünün ki ülke gerçeği ne hâle gelmiş. Yani, 1 milyon hektar İzmir’in toplam tarımsal arazisi var ve bunun yüzde 10’u imkânsızlıklardan ekilemiyor. Aydın’da 120 bin dönüm arazi ekilemiyor. Neden ekilemiyor? Tarım Bakanımıza bakarsanız, sanal âlemde çiftçi Türk tarihinin en büyük desteklerini alıyor. Gerçek âleme baktığınızda tarımsal araziler işlenemiyor, ürün para etmiyor.

Sayın Bakana bütçe konuşmalarında çok daha farklı bir konuda aydınlatıcı bilgiler vereceğim ama şunu ifade etmek istiyorum ki -hemen en basit bir şekilde- cumhuriyetin bütün yıllarıyla kendilerini kıyaslarken kendi kullandıkları bütçelerle cumhuriyetin o yıllardaki hükûmetlerinin kullandıkları bütçeler ve bu bütçelerden alınan paylar ve işte şimdi çıkardığımız ve çıkarmaya çalıştığımız bu tasarıyla dünyadaki fonlardan, yardımlardan gelen paraları lütfen kıyaslayarak Türk tarımına yaptıkları desteği bizlere anlatsınlar.

Kıymetli arkadaşlar, 1950, 1960, 1970, 1980, 1990, 2000, hatta 2006 yılı ile 2007 yılındaki Türk çiftçisinin tarlasında, bahçesinde, ahırında neler hissettiğini ve ne durumda olduğunu anlayabilmek çok zor değildir ve şunu kesinlikle ifade ediyorum: Bir zamanlar Aydın Ovası’nda, Söke Ovası’nda çiftçi olmak İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da bir statüydü kıymetli arkadaşlar ama bugün çiftçi maalesef o statüden ne hâllere geldi. Bunu vicdanlarınızla baş başa kaldığınızda, bugünkü Hükûmetin politikalarını değerlendirdiğinizde doğru yolu bulabilirsiniz kıymetli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tarım, Türk çiftçisinin desteklendiğinde dünyada iddialı olması gereken konulardan birisidir ama bu tarıma destek olurken sadece destekleme anlamında değil, tarımda aynı zamanda desteklerin yönlendirme fonu şeklinde de, yönlendirici olması noktasında da etkin kullanılmasını sağlaması gerekir. Sadece destek, kırsal kalkınmaya destek farklı anlamda birtakım ihtiyaç gideren politikalar şeklinde olmamalıdır. Aynı zamanda dünyaya, ürün çeşidine, ürün kalitesine, randımana, rekolteye, birtakım alanlara yönelik yönlendirici pazarlara ve geçici birtakım tedbirleri değil, bu pazarlarda randımana, kaliteye yönelik, cinse yönelik de yönlendirici olmalıdır ve bir gün değerli arkadaşlar şunu ümit ediyorum: Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Sayın Bakanın anlattığı bütün bu sanal âlemden ben şunu anlıyorum ki Sayın Başbakan “Yatıp kalkıp bu ülke size mi çalışacak?” derken bir şeyi itiraf ediyordu sayın arkadaşlar. Neyi itiraf ediyordu? “Bugüne kadar hükûmetler yatmış kalkmış Türk çiftçisine bir şeyler vermiş, ben vermeyeceğim.” diyordu. “Bu memleket yatıp kalkıp size mi çalışacak?” demek, “Benden öncekiler sizin için çalışmış, ben çalışmayacağım.” demekti.

Sayın Bakan, bugün, sanal âlemde Türk çiftçisine çok büyük desteklerin verildiğini söylüyor ve demek ki Sayın Başbakana karşı geliyor. Yatıp kalkıp bu memleket için çalışan çiftçiye verilen destekleri çok görülen çiftçi için tavır almış görünüyor ama eğer bu tavrını devam ettirirse o sanal âlemden Sayın Bakan uyandığında ya bir gün kendisi yapamadıklarını görür istifa eder ya da Sayın Başbakan Sayın Bakanın istifasını alır çünkü Sayın Başbakan çiftçi için yatıp kalkıp çalışmanın uygun olmadığını iddia etti Erzurum’da.

Dolayısıyla, kıymetli arkadaşlar, Türkiye’mizi bekleyen en büyük tehlike, maalesef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – …bu ekilemeyen araziler, işlenmeyen araziler, imkânsızlıklar, bizim -en önemlisi- üretim kültürümüzü bitirmektedir.

Kıymetli arkadaşlar, bir kültürü oluşturmak, yıllara, bilgiye, tecrübeye, teknolojiye dayalıdır. Dolayısıyla, bir kültür eğer yok olursa… Düşünün ki bir pamuk üretimi, düşünün ki bir meyve üretimi, düşünün ki hayvansal üretim, bütün bunlar, bilginin, yılların, tecrübenin, teknolojinin, bir birikimin sonunda meydana gelir ve bugün, maalesef, Türk tarımında belli alanlarda üretimden vazgeçilmektedir.

Üretimi, üretim kültürünü yok ettiğimizde, bu kültürü tekrar kazandırabilmek için ülke, maalesef üretmeyen, başkalarının ürettiklerine muhtaç olan bir müstemleke durumuna düşer. Hükûmetin dikkat etmesi gereken en önemli konu budur.

Kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inin  -yasal olarak- çiftçiye destek verilmesi yönünde yasa olmasına rağmen, Sayın Bakan çiftçiye 2009 bütçesinde sadece 5,5 milyar teşvik veriyor; 5,5 milyar. 

Sayın Bakan, parayı pul ediyorsunuz, verdiğiniz sözü yerine getirmiyorsunuz, günlerce insanları süründürüyorsunuz. Günlerce insanlar gidip çok zor koşullarda gübre, mazot ve diğer ilaçlarını alıyor ama para pul oluyor. Yani peşin parayla… Bir gübrede -mazotu demiyorum ama- diğer konularda koyduğu vade farkıyla altı ay sonra, dokuz ay sonra, bir sene sonra köylünün eline para geçtiği zaman para pul oluyor bir kere, teşvikleriniz yerine gitmiyor.

Tabii siz Tarım Bakanlığı olarak Türk çiftçisinin sahibi olmalısınız ama sahip çıkmıyorsunuz. Örnek: Arkadaşlar, mazotun… Biliyorsunuz 60 dolara indi mazot, ham petrol. Bunu da 7’yle çarparsanız -ton hesabı oluyor- bir şekilde 1 litre mazotun maliyeti 67 kuruş. Şimdi, 67 kuruşa mal edilen bu mazot köylüye 3 liraya satılıyorsa siz bu köylüye sahip mi çıkıyorsunuz?

İki: Hâlâ köylü, sattığınız gübreden, mazottan, ilaçtan yüzde 18 KDV’yi şakır şakır ödüyorsa bu nasıl köylüye sahip çıkmaktır? Ha, eğer bir şey yapacaksanız köylüden almadan, mazotundan KDV almadan, gübresinden KDV almadan ve mazotunu, 67 kuruşa mal edilen bir mazotu, acaba hangi spot piyasada… Arkadaşlar, bunu çok ciddi söylüyorum. Mazotun, şu günkü, varili 60 dolardan maliyetini hesaplayın: 7 ile çarpın 60 doları, tonu 420 dolar ediyor; bunu da bugünkü kurla (1,600) çarparsanız tonu 6.700 dolar ediyor, litresi 67 kuruş. Acaba bunu, ithalatta EPDK, hangi ithalatçının elinde ne kadar mazot var kontrol ediyor mu? Ben bunu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum, altını çiziyorum -tabii, konumuz tarım- 67 kuruştur ithal maliyeti. Rafineri maliyetini falan hesaplarsak neye geleceğini ve 3 liraya satıldığını dikkatlerinize sunuyorum. Bu paralar kimin cebine gidiyor? Takdir sizin.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, eğer siz köylüye elektriği dünyanın en yüksek fiyatıyla satarsanız, eğer siz köylünün diğer her şeyinden KDV alırsanız bu köylüye destek mi oluyorsunuz? Bunu anlatmam mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, şu anda elektrikle sulamadan dolayı, özellikle sulama birliklerinin borçlarının haddi hesabı yok. Bu insanlar borçlarını ödeyemiyor. Sayın Bakan, sulama birlikleri İçişleri Bakanlığına bağlı. Bu köylünün sahibi sizsiniz. Yani sulayarak ürün elde ediyoruz. Acaba İçişleri Bakanlığı  sulama birliklerine trafik kontrolü mü yapıyor! Hakikaten, arkadaşlar, sulama birliklerinin İçişleri  Bakanlığına bağlı olması –ben, bağışlayın, bilemiyorum- acaba niçin? Yani sulama birliğinin İçişleri Bakanlığında acaba köylüye ne hizmet sunduğunu… İçişleri Bakanlığı, sadece trafik kontrolü ve güvenlik kontrolü dışında, acaba köylüye trafik kontrolü mü yapıyor, güvenlik kontrolü mü yapıyor!

Sayın Bakan, sulama birlikleri DSİ’nin teknik ekibinin kontrolü altında olmazsa bu ülkede verimli sulama yapamayız, bu ülkede sulama birliklerindeki insanları birbirine düşürürüz, bu ülkede sulama birlikleri ve açılan kanallar yok olur gider; şu anda o vaziyette. DSİ’den nasıl teslim alındıysa… Yirmi yılı, otuz yılı geçen kanallar artık yok olmuş durumda. Köylünün parası yok ki elektrik borcunu ödeyemiyor.

Değerli milletvekilleri, Tarım Bakanlığı “Ben köylüye sahip çıkıyorum.” diyor ama kendi sahip çıkması gereken bazı konularda “Sadece destek veririm.” diyor ama köylüye esas vereceği desteği vermeyen, esas sahip çıkacağı konularda sahip çıkmayan bir bakanlık. Tabii bir başka konu: “Fidan desteği vereceğim.” diyor. Söz veriyorsun, “Fidan desteği vereceğim, fidan ekin.” diyorsun, ortada bir şey yok.

2090 sayılı Kanun -“tabii afet” diyorsun- Tabii Afet Kanunu’n var. Demin arkadaşlarım söyledi, Silifke’de her yıl sel oluyor -aha burada, geçen dönem ödenmemiş, yüzde 20’si ödenmiş- bugün yine Silifke’nin işte Bahçe, Çeltikli, Sökün, Kurtuluş köylerini sel götürmüş. Bu insanlar ne yapacak? Geçen seneki paraları alamamışlar ki…

Değerli arkadaşlarım, tabii, özelikle TARSİM konusunda da birkaç kelime etmek istiyorum. Şimdi, eğer bir şeyi sigorta edeceksek o ürünü her şeyiyle sigorta etmek zorundayız. Ürünü sigorta ediyoruz ama siz “Çiçek dönemini sigorta etmem.” diyorsunuz veya bilmem ne dönemini... Yani, eğer bir ürün sigorta kapsamına girecekse, bir ürün yarın hasar gördüğü zaman, yarın o üründe bir zarar olduğu zaman bilmem ne dönemi, ne dönemi diye bir şey olmaz arkadaşlar. Ürün üründür. Önemli olan, köylümüzün; önemli olan, çiftçimizin zarar görmemesi değil mi? Ama hâlâ, arkadaşlar, TARSİM bazı ürünlerimizin sigortasında kendi nasıl işine gelirse, nasıl yorumlarsa bu şekilde bir kloz, yani sigorta klozları koyuyor; örneğin “Ben çiçek dönemini sigorta etmem.” diyor. Arkadaşlar, ürün üründür yani ürün her şeyiyle sigorta kapsamına girmelidir. Ben bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunmayı görev biliyorum.

Değerli arkadaşlar, tarımsal kalkınma kooperatifleri çiftçinin önemli bir birlikteliğidir. Ama maalesef Tarım Bakanlığı Türkiye'nin her yerinde müracaatları değerlendirmiyor. Burada bazı iller korunmuş, kollanmıştır, il ismi vermek istemiyorum ama bazı illerde ise bir tane, iki tane tarımsal kalkınma kooperatifine izin verilmiştir. Bunu açık ve net söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine ülkede artık tütün üretiminden, tütüncüden, tütünden bahsetmek mümkün değil, tarım, tütün… Ama maalesef biliyorsunuz Tekel yok oldu, özelleştirildi. Tekele ait Bitlis, Malatya, Adana fabrikaları artık “elveda” dedi; “elveda” dedirttiler. Oradaki insanları perişan ettiler. Kapandı bu fabrikalar. “Kapanmayacak.” dediler ama kapattılar. Şimdi, sıra geldi, arkadaşlar, Tokat fabrikasına… Uyarıyorum, bir yıl sonra Tokat fabrikasını da çalıştırmayacaklar. Bir tek kalıyor Samsun. Belli bir süre Samsun fabrikasında düşük bir üretim yapıp Türkiye’den tütün alımını yok edecekler arkadaşlar. Yani artık Türk tütünü kullanılmayacak. Zaten çoğu ilde tütün ekimini, tütün alım merkezlerini kapattılar. Örneğin Malatya’da yok olduğu gibi Adıyaman’da tütün ekimi var, çok zor koşullarda artık, Adıyamanlı tütün eken kardeşlerim diğer şehirlerde, belli yerlerde o ürünlerini satmaya çalışıyorlar çünkü Tekel almıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hakeza pancar… Yok pahasına, sırf -karınları doymuyor- aç kalmamak için, alışkanlık nedeniyle pancar ekiyor insanlar ve artık pancar ekimi de yok oldu. Bu insanlarımız ilelebet aç kalmak zorunda kalıyorlar.

Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanlığı önce versin, köylüye inansın, köylünün kullandığının KDV’sini köylüden hesap sorsun, alsın ama hiçbir şekilde, hiçbir şey vermeden köylünün parasını altı  ay,  yedi ay, sekiz ay, diğer tüm bu teşvikleri sonra vererek köylüyü tefeciye mahkûm etmesin. 1 liralık malı köylümüz 2 liraya alıyor çünkü biliyorlar ki köylü ödeyemeyecek. Köylüyü yok etmeyin, önce parasını verin, sonra hesabını sorun. Köylüyü tefeciye mahkûm etmeyin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, devlet memurlarına ödenecek zam ve hizmetler kapsamında 2006/10344 sayılı Karar’da teknik hizmet sınıfı kariyerine sahip iken genel idari hizmetlerde görev yapan Bakanlık personeli diğer elemanlara göre daha düşük maaş almaktaydı. Biz bu hatanın düzeltilmesini beklerken 16/8/2008 tarihinde yayınlanan ek ödeme kararnamesinde hata daha da büyütülmüş, mühendislere 264 YTL artış sağlanırken, mühendis kökenli şube müdürlerine 123 YTL artış yapılmıştır. Böylece uğranılan kayıp 400 YTL’ye ulaşmıştır. Bakanlıktan gelen birisi olarak bu duruma çözüm bulmak için bir çalışma yaptınız mı? Bu durumdaki personele bir müjde verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, tarım kredi kooperatifleri, bu yıl ürünlerinin para etmeyişi nedeniyle borçlarını zamanında ödeyemeyen kaç çiftçiyi ülke genelinde icra takibine almıştır? Tarım kredi borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçilerimize kısa zamanda bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1989 yılında GAP master planı hazırlanırken, tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal kesim altyapı yaptırımlarını da içeren bir GAP entegre planıydı ancak görüyoruz ki son zamanlarda farklı bir uygulama var. Örneğin, Çevre ve Orman Bakanlığının, bütçesinde, keklik ve sülün beslediğini gördük. Turizm Bakanlığı kanalizasyon yapımından bahsediyor. GAP sulama işine bakıyoruz, Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren bakıyor da neden Çevre ve Orman Bakanı veya Tarım veya Orman Bakanı bakmıyor? Doğrusu, böyle bir karmaşa var. Yani GAP’ın patronu kim? Aslında bu sorunun yanıtını arıyorum ben. Bunu sorduğumda, Çevre Bakanımız demişti ki: “Doğal hayvanlardır keklik ve sülün.” Turizm Bakanı demişti ki: “Turizm bölgesinin kanalizasyonudur, bakıyorum.” Sayın Ekren’e sorduğumda, “GAP’ın patronu benim.” dedi. Şimdi Tarım ve Orman Bakanımız burada. Tarım teşvikleri GAP açısından önemli. Bir karmaşa var. Patronu kim GAP’ın?

BAŞKAN – Tarım ve Orman değil de Tarım ve Köyişleri Bakanı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, Tarım ve Köyişleri Bakanı.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, daha önceki sorumda -cevaplama süreniz dolduğu için- ikinci aşamada Kırsal Kalkınma Destekleme Programı kapsamına kaç ilin dâhil edileceğini ve Kütahya’nın durumunu sormuştum. Bunu tekrarlıyorum, cevabı alırsam memnun olurum.

Ayrıca, bu kapsamda destekleme politikalarınız nasıl olacak? Hangi alanlarda öncelikle destekleme yapılacaktır?

İkinci bir sorum da: Bu maddeyle, bazı kadrolara atanacak personelde İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde yapılan KPDS puanı şartları getirilmektedir. Daha önce yapılan personel alımlarında bu şartları sağlayan kaç kişi başvurmuş ve kaç kişi alınmıştır? Kaç adet kadro boştur? Bu dillerin dışında, Avrupa Birliği ülkelerinde kullanılan KPDS kapsamındaki diğer yabancı diller niye değerlendirme kapsamına alınmamıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ertemür

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, pamuk üreticimiz çok zor durumda. Girdi maliyetlerinin hızla artması ve ürün fiyatlarının son üç yıldan beri aynı kalması nedeniyle çiftçimiz pamuk üretiminden hızla kaçmaktadır. Stratejik önemi olan pamuk üretiminin artırılması için Bakanlığımızın çalışmaları nelerdir? Pamuk destekleme primlerini artırmayı düşünüyor musunuz? Düşünülen destekleme miktarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertemür.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakana, 2008 yılına ait süt ve hayvancılık desteklemeleriyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Bu yıla ait olan bu desteklemeler niye ödenmedi? Ne zaman ve nasıl ödenecek? Bu konuda Sayın Bakandan bilgi istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Son olarak Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Doğu ve Güneydoğu’da yapılan yatırımların Türkiye toplamındaki payının yüzde 4,4 olduğunu, aynı dönem, İstanbul’un tek başına yüzde 25 dolayında bir pay almış olduğunu hep birlikte görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yirmi bir ilin toplam teşvik yatırımı Bursa’nın tek başına aldığı bir pay. Bu büyük bir adaletsizlik. Bu adaletsizliği nasıl gidereceksiniz? Bu bir.

İkincisi, özellikle, tütün ve pancar üreticileriyle ilgili… Muş, Ağrı ve Erciş’te hem pancar hem de tütünle ilgili… Bölgenin en yoksul illeri olmasına rağmen, buradaki fabrikaların da özelleştirilme süreci başladı ve orada pancar yasaklanıyor, tütün yasaklanıyor. Alternatif tarım dedikleri şey nedir? Bugüne kadar tanıklık etmedik, görmedik. Acaba Sayın Bakan bu konuda bizi bilgilendirir mi?

Son bir sorum da, biraz önce sormuştum, ama Sayın Bakanım olmadığı için tekrar yineleyeyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Paksoy, bu personelin, özellikle idarecilik yapan mühendis kökenli personelin durumlarıyla ilgili bir şey yapılıp yapılmadığını sordu. Tabii, bildiğiniz gibi geçtiğimiz aylarda Türkiye’deki birçok bakanlıktaki, sadece Tarım Bakanlığında değil, teknik elemanların, diğer sınıflarda çalışan kamu çalışanlarının durumlarında bir iyileştirme sağlandı; veteriner hekimler de, ziraat mühendisleri de bundan önemli miktarda istifade etti. Tabii, genel idare hizmetlerinde olanların bazıları eğer mühendis ise bir dezavantaja sahip, bunda bir eksiklik var. Bunu biz de biliyoruz ve bunun giderilmesi yönünde de şu anda ikinci bir çalışma yapılıyor onların mağduriyetinin önüne geçilmesi yönünde.

Sayın Özkan’ın tarım kredi kooperatifleriyle ilgili sorduğu soru var “Bu yıl kaç çiftçiye icra takibi yapmıştır?” şeklinde.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, çiftçilerin borçlarının ertelenmesi veya ertelendikten sonra yapılandırılmasıyla ilgili bugüne kadar birkaç düzenleme yapıldı Hükûmetimiz döneminde. İlki 2003 tarihinde yapıldı ve Türkiye’deki 750 bin civarında çiftçiyi ilgilendiriyordu. Müteselsil kefaletten dolayı bir düzenleme yapıldı, artı, 2,7 milyar YTL tutarındaki borcun 1,5 milyar YTL’si silindi, geri kalanı, 1,2’si yeniden yapılandırıldı. Bunlar büyük ölçüde çiftçiler tarafından da olumlu karşılandı ve ödemeler yapıldı. Nitekim, mesela, tarım kredi kooperatiflerinin daha önce yüzde 38 civarında olan kredilerinin geriye dönüş oranı, tahsilat oranı şu anda yüzde 97,4’e çıktı. Dolayısıyla bu çok önemli. Yüzde 38’den yüzde 97,4’e çıktı tarım kredi kooperatiflerinin tahsilat oranı. Yani verdiği borcun, kredinin geriye tahsilatı. Yani ödeme gücünü gösteriyor. Çiftçiler aldıkları kredileri yüzde 97,4 oranında ödüyor.

Şimdi, bakın, borcunu ödeyemeyen ortakların, borçlarının yüzde 20’sini peşin ödemeleri şartıyla, kalan borçları on iki aya kadar taksitlendiriliyor ve eğer bütün bu yapılanlara rağmen… Yani yapılandırılıyor, takside bağlanıyor. Takdir edersiniz ki her halükârda ödemeyen, ödemek istemeyen bir başka deyişle veya ödemeyen -bir şekilde- veya çok özel sebeplerle bu durumla karşı karşıya kalanlar olabiliyor. Bunlarla ilgili olarak da tabii ki yasal takibat neyse yapılıyor. Bunun tabii, detay bilgilerinin incelenmesi gerekiyor. Ona ait detay bilgileri biz bilahare sizlere yazılı olarak vereceğiz.

Sayın Kaplan’ın sorusu: “89 yılında GAP entegre planı olarak yapıldı. GAP’ın patronu kim?” şeklinde, daha çok işte “Orman Bakanlığı sülün alıyor, besliyor.” şeklinde birtakım değerlendirmeleri oldu. Şimdi GAP’ı yöneten GAP Yüksek Kurulu. Bir GAP Kalkınma İdaresi var. GAP Kalkınma İdaresinin merkezi Ankara’da -ki, şimdi Şanlıurfa’ya yani GAP bölgesine taşınıyor Ankara’dan- ve bunun faaliyetlerini, GAP entegre projesini yürüten bir GAP Yüksek Kurulu var. O Yüksek Kurulun Başkanı Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı, aynı zamanda GAP İdaresinden sorumlu. Ama o Kurulun üyeleri var. Bunlardan birisi de Tarım ve Köyişleri Bakanı, GAP Yüksek Kurulu üyesi. Bayındırlık Bakanı ve Çevre Orman Bakanı çünkü Devlet Su İşlerinin oraya bağlı olması hasebiyle.

Bir de orada yine her sektörün temsilcisinin yer aldığı bir kurul. Onlar tarafından yani bu kurul tarafından bununla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu, sürelere riayet edelim. Artık yazılı cevap verirsiniz.

Teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Peki, teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki  adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin, ikinci fıkrası ile sekizinci fıkrasında geçen "uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "mütercim" ibaresinin eklenmesini, birinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.             

                       Sadullah Ergin                    K. Kemal Anadol                       Oktay Vural                               Hatay       İzmir        İzmir

                          Akif Gülle                                                                         Cafer Tatlıbal

                            Amasya                                                                         Kahramanmaraş

"(1) Kurumda hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Kurum personeli, sosyal güvenlik yönünden 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümlerine tabidir."

"(3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör, koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam edilecekler için ziraat, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre, inşaat, jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik, elektrik ve elektronik, elektronik, elektronik ve haberleşme, makine, maden, metalürji, balıkçılık teknolojisi, metalürji ve malzeme, jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri, mimarlık, peyzaj mimarlığı, biyoloji, kimya, kamu yönetimi, siyaset bilimi ve kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, iktisat, ekonomi, ekonometri, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik, halkla ilişkiler ve tanıtım, sosyoloji programlarında ve hukuk, veterinerlik fakültelerinde, mütercim pozisyonlarında istihdam edilecekler için mütercim tercümanlık programında, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında istihdam edilecekler için hukuk fakültesinde veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarında en az lisans düzeyinde eğitim görmüş olmak ve Kurumun faaliyet alanı veya istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgari; Başkan, genel koordinatör, koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıl, il koordinatörü için altı yıl, denetçiler için üç yıl iş tecrübesine sahip olmak şartları aranır."

"(4) Merkez teşkilatında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgari (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgari (D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010 tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri yenilenmez."

"Bu şekilde geçen hizmet süreleri, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ek göstergelerinin tespitinde dikkate alınır. 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı iken bu şekilde istihdam edilmeye başlayanlar, ilgileri devam eden asıl kadroları esas alınarak bu görevleri sırasında da aynı kapsamda sigortalı kabul edilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında asli kadrosu itibarıyla makam tazminatı ödenmesi gereken görevlerde bulunmakta iken bu fıkra çerçevesinde Kurumda Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman ve denetçi olarak sözleşmeli istihdam edilmeye başlayan ve 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında bulunanların, bu görevlerde geçen süreleri makam tazminatı veya buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenmesi gereken süre olarak değerlendirilir."

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 5648 sayılı kanunun 14. maddesinin 3. fıkrasına “sosyoloji” ibaresinden sonra gelmek üzere “coğrafya” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

                              

Akif Akkuş

Abdülkadir Akcan

Osman Durmuş

 

 

 

Mersin

Afyonkarahisar

Kırıkkale

 

 

Kamil Erdal Sipahi

 

Hasan Çalış

 

 

İzmir

 

Karaman

 

                              

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde de sayılan bilim dalları ile özellikle kırsal kesimin bazı problemlerinin çözülmesi söz konusu olmayabilir. Mesela, küresel ısınma, günümüz dünyasının ciddi problemlerinden birisidir. Buna bağlı olarak dalga aşındırması ve akarsu yatağına yakın alanlarda meydana gelecek tahribatla ilgili ihtilaflarda çözüm üretilmesi, 3. maddede sayılan bilim dallarından ziyade coğrafya ve coğrafyanın bir alt bilim dalı olan jeomorfoloji biliminin çalışma alanı içerisine girmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza  sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 229 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 5648 sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin, ikinci fıkrası ile sekizinci fıkrasında geçen "uzman" ibaresinden sonra gelmek üzere "mütercim" ibaresinin eklenmesini, birinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Sadullah Ergin (Hatay) ve arkadaşları

“(1) Kurumda hizmetler 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Kurum personeli, sosyal güvenlik yönünden 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümlerine tabidir."

"(3) Kurumda istihdam edilecek personelde Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak; Başkan, genel koordinatör, koordinatör, il koordinatörü, uzman, denetçi pozisyonlarında istihdam edilecekler için ziraat, su ürünleri, gıda, kimya, orman, çevre, inşaat, jeoloji, bilgisayar, endüstri, elektrik, elektrik ve elektronik, elektronik, elektronik ve haberleşme, makine, maden, metalürji, balıkçılık teknolojisi, metalürji ve malzeme, jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri, mimarlık, peyzaj mimarlığı, biyoloji, kimya, kamu yönetimi, siyaset bilimi ve kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler, iktisat, ekonomi, ekonometri, maliye, işletme, uluslararası ilişkiler, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, şehir ve bölge planlama, istatistik, halkla ilişkiler ve tanıtım, sosyoloji programlarında ve hukuk, veterinerlik fakültelerinde, mütercim pozisyonlarında istihdam edilecekler için mütercim tercümanlık programında, birinci hukuk müşaviri ve avukat pozisyonlarında istihdam edilecekler için hukuk fakültesinde veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarında en az lisans düzeyinde eğitim görmüş olmak ve Kurumun faaliyet alanı veya istihdam edileceği alanla ilgili olarak asgarî; Başkan, genel koordinatör, koordinatör ve birinci hukuk müşaviri için sekiz yıl, il koordinatörü için altı yıl, denetçiler için üç yıl iş tecrübesine sahip olmak şartları aranır."

"(4) Merkez teşkilâtında; Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman, denetçi ve avukat pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında asgarî (C), mütercim pozisyonunda istihdam edileceklerin (A), il koordinatörlüklerinde il koordinatörü, uzman ve denetçi pozisyonunda istihdam edileceklerin ise asgarî (D) düzeyinde puan almış olmaları veya dil yeterliliği bakımından buna denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliği olan bir belgeye sahip olmaları zorunludur. Kurumun nitelikli personel ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010 tarihine kadar, yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabilir. Bu tarihe kadar bu fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin sözleşmeleri yenilenmez."

"Bu şekilde geçen hizmet süreleri, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ek göstergelerinin tespitinde dikkate alınır. 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı iken bu şekilde istihdam edilmeye başlayanlar, ilgileri devam eden asıl kadroları esas alınarak bu görevleri sırasında da aynı kapsamda sigortalı kabul edilir. Kamu kurum ve kuruluşlarında asli kadrosu itibarıyla makam tazminatı ödenmesi gereken görevlerde bulunmakta iken bu fıkra çerçevesinde Kurumda Başkan, genel koordinatör, birinci hukuk müşaviri, koordinatör, uzman ve denetçi olarak sözleşmeli istihdam edilmeye başlayan ve 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında bulunanların, bu görevlerde geçen süreleri makam tazminatı veya buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenmesi gereken süre olarak değerlendirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ergin…

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa getirilen değişiklik nedeniyle Kurum personelinin sosyal haklar yönünden tabi olacağı Kanunun adının değiştirilmesi ihtiyacı duyulmuştur. Ayrıca, kamu tüzel kişiliğine ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahip olan Kurumun personeli ile yapılacak sözleşme idari hizmet sözleşmesi niteliğindedir. Bu nedenle bu sözleşmeler ile ilgili çıkabilecek ihtilafların çözüm yerinin idari mahkemeler olması gerekmektedir. Kurumda çalışması öngörülen mütercimlerin atama usulüne ve ücretlerine ilişkin düzenleme ilgili fıkrada yer almamaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi amacıyla ikinci ve sekizinci fıkralara "mütercim" ibaresinin eklenmesi uygun olacaktır. Bunun dışında mevcut madde metninde yer alan bazı lisans programlarının adlarının üniversiteler bazında farklılık göstermesi nedeni ile madde metninde bazı düzenlemeler yapma gereği doğmuştur. Ayrıca eklenmesi önerilen lisans programları mezunlarına kurumun faaliyetlerinde ihtiyaç duyulacağı da anlaşılmıştır. İllerde ve merkez teşkilatında kanunda tanımlanmış düzeyde yabancı dil bilen nitelikli personel temininde güçlük çekildiğinden ve akreditasyon çalışmalarının bir an önce tamamlanabilmesi için istihdamın ivedilikle tamamlanması gerekli olduğundan madde metninin teklif edilen şekilde düzenlenmesi uygun görülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere yürürlük maddesinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce bu kürsüye çıkan AKP sözcüsü şunu söyledi; dedi ki: “Muhalefet milletvekilleri biraz da Tarım Bakanlığının yaptığı iyi şeyler hakkında vicdanları ölçüsünde konuşsunlar.” Ben kendi adıma bir vicdan sahibi insan olarak, Türk çiftçisinin bugün yerlerde süründüğü durumu görerek, hangi vicdan ölçüsüyle kalkıp da Hükûmet ve Tarım Bakanlığı iyi şeyler yapıyor diyebilirim? Ve siz, vicdan sahibi insanlar olarak, Türkiye’de bugün altı yıl öncesine göre 1 milyon hektar alanda buğday artık üretilmiyorsa, 300 bin hektar alandan pamuk üretimi çekilmişse ve siz Bakanlık olarak, yaptığınız ihalelerde alacak sağlıklı hayvan bulamadığınız için on dört ihaleniz boş geçmişse ve daha yeni süt üreticisinin sütünde yüzde 10 fiyat düşüklüğü olduğu hâlde Bakanlıkta yapılan toplantıda bu konuda olumlu olacak hiçbir çaba göstermemişseniz, vicdanınıza danışarak nasıl diyebilirsiniz ki Türkiye’de çiftçinin durumu iyidir, Tarım Bakanlığı iyi şeyler yapmıştır? Mümkün müdür arkadaşlar? Hiçbir vicdan sahibi Türk evladı kalkıp da buradan “Altı yıl öncesine göre Türk çiftçisinin durumu daha iyiye gitmiştir.” diyemez. Diyemez! Mümkün değildir arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için “vicdan” sözünü kullananların sözün kendilerine döneceğini bilerek dikkatli olmaları gerekir. Bunlar ağır ifadelerdir.

Şimdi, Sayın Bakana geliyorum. Sayın Bakan, sorulan bir soru üzerine “Yanlış söylüyorsunuz.” dedi soru sahibine, “Hiçbir yaş meyve, sebze geri gelmemiştir.” Doğrudur. Ama Sayın Bakan, Bakanlığın yanlışları yüzünden Rusya’yla üç yıl önce yaşadığımız krizi bu yıl yeniden yaşadık mı yaşamadık mı? Bu, sizin Bakanlık olarak hatanızdan kaynaklanmadı mı? Haziran ayında Rusya’yla ortaya çıkan durumu görmezden gelmemiz mümkün mü? Ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi Almanya’da Baden-Württemberg eyaleti Tarım Bakanı Peter Hauk kalkıp da “Yalnız Almanya’ya değil bütün Avrupa Birliğine Türkiye’den armut girmemesi için çaba göstermeliyiz. Çünkü bu armutlarda bizim yasakladığımız ilaçlar olması gereken miktarın 6 katından fazla var.” dediyse şimdi siz nasıl kalkarsınız da bize “Ürün dönmedi.” dersiniz? Eğer ürün dönmediyse doğrudur. Ama ürün gidemiyorsa ne yapacağız? Ürünü ithal etmiyorlarsa ne yapacağız? Bakın, sırf bu yüzden, ürün ithalatı varken, Mersin’de 1 lira 20 kuruşa satılan limon bugün 50 kuruşa satılamıyor arkadaşlar, alıcısı yok. Portakal 30 kuruştan müşteri bulamıyor, mandalina 35 kuruştan müşteri bulamıyor, greyfurt 40 kuruştan müşteri bulamıyor. İşte bütün bu olayların müsebbibi Tarım Bakanlığının zirai mücadele konusundaki aymaz tutumlarıdır. Bunları söylememiz gerekiyor.

Ben şimdi, bir Bakanlık uygulamasına da bir ziraat mühendisi olarak girmek istiyorum, bir büyük ayıp olayı ortaya koymak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Ziraat Yüksek Mühendisliği Hakkında Kanun ve Ziraat Mühendislerinin Görev ve Yetkilerine İlişkin Tüzük hükümleri “Bitki koruma hizmetlerini herhangi bir ilave sınırlamaya tabi olmaksızın yerine getirebilirler.” diyor. Bizim tüzüğümüz, ziraat mühendislerinin tüzüğü “Bütün zirai mücadele hizmetlerini ziraat mühendisleri yapar.” diyor. Bunu ziraat mühendislerine hem görev hem yetki olarak veriyor.

Bakınız, şimdi, Bakanlık, Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun 38’inci maddesinin Bakanlığa verdiği bir yetkiyi ziraat mühendislerinin hak ve yetkilerini kısıtlamak amacıyla kullanmaya kalkıyor.

Değerli arkadaşlarım, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü şöyle bir uygulama yapıyor, diyor ki: “Ziraat mühendisleri içerisinden bayilik yapmak isteyenlere sınav açacağım, bu sınavı kazanan bayilik yapacak.” Ama bununla yetinmiyor, o sınava ziraat mühendisi olmayanları da sokuyor. Eğer Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bu düşüncesinde içtenlikliyse, veteriner hekimleri de veteriner sağlık teknisyenleriyle birlikte sınava sokması gerekmiyor mu? Böyle bir sınav var mı? Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de doktor, diş hekimi, eczacı ya da veterinerler bir iş yeri açabilmek için herhangi bir sınava mı giriyorlar ki, siz iş yeri açacak ziraat mühendisine böyle bir sınav yükümlülüğü getiriyorsunuz? Buna hakkınız var mı? Hakkınız yok, hukukunuz yok! Böyle bir hukuksuzluk olamaz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bu yapılan işlem hukuka ve bilime aykırıdır ama bu işlemi yapan Bakanlık sektörün şu durumlarını da dikkate almak zorundadır: Hâlen Avrupa Birliğinde yasaklanmış 100’ün üzerinde zirai mücadele ilacının aktif maddesi Türkiye’de ruhsatlı olarak satılmaktadır. Bunlardan 70 kadarını bu ocak ayından itibaren Tarım Bakanlığı ruhsat olayının dışında tutacak, bunu biliyorum ama, siz bugün o zehir saçan ilaçları bu ülkede kullandırıyorsunuz. Avrupa Birliği kullandırmıyor.

Zirai Mücadele Teknik Talimatı’nı yıllardır güncellemiyorsunuz. Mevcut olan zirai mücadele bayileri arasında yalnız ilkokul mezunları değil, okuryazarlar da var. Siz ziraat mühendislerinin elinden bu hakkı almak istiyorsunuz.

İhracata giden ürünlerde neler yaşandığını biraz önce öz olarak söylemeye çalıştım. Değerli arkadaşlarım, bizim yaş meyve sebzenin yüzde 5’ini biz ihraç ediyoruz. Eğer bu konuda bu sıkıntılar devam ederse Türkiye’de domates üreticileri de narenciye üreticileri de bugün olduğundan daha büyük sıkıntılar içerisine gireceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen bu hukuka aykırı Bitki Koruma Ürünleri Bayi ve Toptancılık Sınavı’na 1.974’ü ziraat mühendisi, 345’i tekniker ve teknisyen olmak üzere 2.319 kişi girmiştir. Başarılı olmak için 80 puan istenmektedir. Ben bir üniversite hocasıyım. Üniversitede doçentlik sınavında bile yabancı dilden istenen puan 65’tir arkadaşlar. Siz kalkıyorsunuz, bayi dükkânı açacak insandan 80 puan istiyorsunuz. Bunun bir tek adı vardır: O insanlara o görevi yaptırmamak. Sonuçta ne oluyor? 2.319 kişiden “Kazandı” dediğinizin sayısı yalnızca 26, yani yüzde 1,12! Bu bir skandal olaydır değerli arkadaşlarım. Ancak bu benim meslektaşlarımın bilgisizliği sonucu ortaya çıkan bir skandal değil, Tarım Bakanlığının ve Koruma-Kontrol Genel Müdürlüğünün ziraat mühendisliği meslek üyelerinin hak ve yetkilerine karşı hukuk dışı saldırısının sonucudur.

Değerli arkadaşlarım, şu anda 5.758 zirai mücadele ilaç bayisi Türkiye’de görev yapıyor. Bunun  1.164’ü ziraat teknikeri ve ziraat teknisyeni, 502’si de asla tarım mesleğiyle hiç ilgisi olmayan, hatta bir kısmı yalnız okuryazar olan insanlardır ama maalesef Bakanlık bu durumda ziraat mühendislerini sınava çekmek gibi bir gayretkeşlik içerisine düşmüştür. Bunu meslektaşlarım adına, hukuk adına şiddetle kınıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP  ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk… Yok.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istediğim: Bir küresel kriz yaşanıyor ve bunun dalgalarının Türkiye’ye vurabileceği ve sektörler olarak da tedbir almamız gerektiği konuşuluyor. Tarım sektörüyle ilgili küresel krize karşı Bakanlığın bir hazırlığı var mı? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Göreve geldiklerinde Türkiye’de ekilen arazi miktarı neydi? Bugün çiftçinin gübre ve imkânsızlıklardan dolayı ekemediği ve ekilebilen alan miktarı nedir? Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Adana bölgesinde geçen hafta sonu bol miktarda yağış meydana geldi. Tabii, kuraklık açısından bakacak olursak, ülkemiz açısından faydalı bir şey, ancak bilindiği gibi bölgede buğday ekimi devam ediyor, henüz çimlenmemiş, yani toprak üstüne çıkmamış buğdaylar, toprak altında tohum olarak kalan buğdaylar bu yağıştan aşırı derecede zarar gördü, nişe oldu ve büyük ihtimalle de çimlenmeyecek.

Şimdi, bir de özellikle Mercin Çayı üzerinde bulunan Altıgöz, Bekirli ve Dağıstan köylerinde sel baskını meydana geldi. Yine İmran köyünde dağdan inen sulardan sel baskını meydana geldi, hem köy halkı, evler hem de tarlalar müthiş zarar gördü. Tarım ilçe müdürlüğü nezdinde burada bir zarar ziyan tespiti yaptırıp, bu insanlarımıza, köylülerimize herhangi bir destekte bulunmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, süt fiyatları geçtiğimiz günlerde 60 ile 100 kuruş civarında ülke genelinde geri çekilmiştir. Tüm girdilerin yani samanın, yemin, ilacın arttığı bir dönemde üreticilerin hayvancılığı bırakmaması, sağmal ineklerin kesime gitmemesi için sütte verdiğiniz 40 kuruşluk desteği en az 100 kuruş civarına çıkarmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, geçmiş yıllarda pancar kotalarının artırılmasıyla ilgili talepler gelmekteydi. Bugün ise kotalar yarı yarıya azalmasına rağmen girdilerdeki aşırı fiyat artışları ve sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarını ödeyememesi nedeniyle pancarını sulayamamış, rekolte düşmüş, yeterli ürün teslim edemedikleri için de ceza ödemeyle karşı karşıya kalmıştır. Bu zor durumdaki pancar üreticileri için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Sayın Ertemür

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında verilen yüzde 50 hibe desteğinden yararlanma kriterleri nelerdir? Bu destek kimlere verilmektedir? 2008 yılında Denizli ilinde Kırsal Kalkınma Programı kapsamında yüzde 50 hibe desteğinden kaç çiftçimiz yararlanmıştır? Toplam değeri ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demirtaş

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, şu an Bakanlığınıza bağlı kurumlarda kaç ton kırmızı mercimek vardır? Piyasadaki mercimek de dâhil, devletin elindeki mercimeğin tamamı tohumluk olarak kullanılsa bile bu yeterli midir? Kuraklık nedeniyle Kanada’dan ithal ederek asıl değeri 400 dolar olmasına rağmen 1.400 dolara alım yaptığımız mercimek tohumluk için uygun mudur? Bunların genetik yapılarıyla oynandığı için ekilemediği doğru mudur? Önümüzdeki kırk beş gün içinde mercimek ekimi yapılamazsa uzun yıllar artık Türkiye’de yerli mercimek olmayacak, olamayacak. Bu noktada, mercimek ekecek olan çiftçiye acil kredi vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Uzunırmak’ın “Küresel krizle ilgili tedbirleriniz var mı?” şeklinde bir sorusu oldu. Tabii, küresel krizle ilgili Tarım Bakanlığı olarak tarımsal üretimin artırılması yönünde bizim bir dizi tedbirimiz var çünkü hem gördüğümüz, şu anda yaptığımız analizler hem dünyadaki gelişmeler tarım ve gıda sektörünün temel bir ihtiyaç sektörü olması hasebiyle dünyadaki talep daralmasında bunun en son zarar görecek sektör olduğu yönünde çünkü insanlar en son gıdadan, en son boğazlarından keserler. Yani bir lüks tüketim malzemesi değil, bir lüks hizmet değil. Yani insanlar belki lüks tüketimlerinden kısar ama gıdadan kısmaz. O nedenle, tarım sektörünün bu avantajını, bu imkânını dikkate aldığımız takdirde, aksine tarımda bir büyüme bekliyoruz, bir genişleme bekliyoruz çünkü dünyadaki gelişmeler de zaten bu yöndedir. Türkiye’de de son aylarda tarımsal yatırım yapma arzusu ile bize çok sayıda müracaat var. Gerek Türkiye içerisinde sanayicilerin ve çeşitli sektörlerde hizmet veren sektör mensuplarının gerekse uluslararası yatırımcıların, Türkiye’de gerek özel sektörle gerek kamuyla müşterek yatırım yapma başvuruları var ve onlar değerlendiriliyor. Bu çerçevede geçtiğimiz haftalarda Dünya Ekonomik Forumu çerçevesinde Bahreyn’den bir grubun Türkiye ile 3 milyar dolarlık -tarım ve hayvancılıkta daha çok kullanılmak üzere- bir yatırım yapma ile ilgili bir iyi niyet protokolü imzalandı. Dolayısıyla, biz bir yandan kuraklıktan daha az etkilenmek için sulama yatırımlarının geliştirilmesi, öte yandan kuraklığa dayanıklı tohumların geliştirilmesi, eğitim ve yayın faaliyetlerinin bu çerçevede sağlanması, bazı ürünlerin, mesela bu sene zarar gören kırmızı mercimek gibi, bakliyat gibi, bunlara ilave destek verilmesiyle ilgili bir dizi tedbir aldık. Mesela bu sene biz ilk defa tarihinde Bakanlığın kırmızı mercimeği, nohudu, fasulyeyi de destekleme kapsamına aldık ve kilogram başına 10 yeni kuruş prim ödemesi getirdik. Mercimek tohumluğu için elimizde 3.210 ton TİGEM’in bir mercimeği var tohumluk ihtiyacını karşılamak için. Biz TİGEM’i özellikle bu iş için görevlendirdik çünkü bu sene Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki şiddetli kuraklık sebebiyle kırmızı mercimek ekim alanlarında, daha doğrusu oradaki üretimde bir azalma meydana geldi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yeşili yok mu mercimeğin?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Önümüzdeki yılın olumsuz etkilenmemesi için de piyasadan tohumluk toplandı ve bu, tohumluk hâle getirilip uygun fiyatla TİGEM tarafından satılıyor.

Şimdi, ithal edilen kırmızı mercimek, yemeklik, sofralıktır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, yeşile gel, yeşile!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dolayısıyla, bu tohumluk amacıyla kullanılmak için getirilmemiştir ve o da tohumluk olarak kullanılmamaktadır özellikle. Şu anda da elimizde tüketim için de ayrıca 43.130 ton bir stok var kırmızı mercimekte ki bizim ihtiyacımızı giderecek şekilde yani herhangi bir sıkıntı biz beklemiyoruz. Çünkü, bu sene, evet bir daralma meydana geldi kuraklık sebebiyle ama bu tedbiri bu şekilde alındı.

Ekilen alanla ilgili, “Araziler küçüldü.” şeklinde, Sayın Uzunırmak’ın bir sorusu. Şimdi, 2000 yılında 26 milyon 376 bin hektar alanda bir ekim söz konusu iken 2006 yılında bu 25 milyon 879 bin hektar alana düştü. Bunun sebebi şu: Arazilerde aslında iddia edildiği gibi tarımdan bir çıkış söz konusu değil çünkü aksine tarımda verimlilik arttı. Bunu ısrarla, iddiayla söylüyoruz. Ancak, problem şu: Araziler miras yoluyla aşırı derecede küçülüp bölündüğünden dolayı tarım dışına çıktı ve bundan dolayı bu daralma, bu küçülme meydana geldi. Bizim burada yapmamız gereken şey de miras yoluyla tarım arazilerinin bölünmesinin önüne kalıcı bir tedbirle çıkmaktır. Bununla ilgili de biz yasa teklifi hazırladık, taslak Başbakanlığa sunuldu.

Şimdi, ben, izninizle bir hususu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bakanım lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Birçok değerli milletvekilimizin ben görüşlerine saygı duyuyorum, muhalefet yapabilirler, muhalif olarak konuşabilirler, meselenin, bardağın boş tarafını görebilirler. Bunda hiç benim karşı çıkacağım bir nokta olmaz. Onu yüce milletimiz kendisi takdir eder.

Ancak tarım sektörünün öldüğü, bittiği, geriye gittiği, üretimin düştüğü eğer genellenirse, bu doğru değildir. Şimdi, ürünler arasında kârlılık durumuna göre, arza göre, talebe göre değişme meydana geliyor. Bu normaldir. Ben size şimdi şu rakamları söyleyeceğim, değerli milletvekillerim lütfen bunu iyi dinlesinler. Eğer tarımda bir küçülme, bir azalma meydana geldiyse 2002-2008 arasında şimdi söyleyeceğim ürünlerdeki bu artışı neyle açıklayacağız? Mısırın artış oranı yüzde 103, çeltik yüzde 112, ayçiçeği yüzde 21, elma yüzde 16, kayısı yüzde 126, şeftali yüzde 21, muz yüzde 108, mandalina yüzde 127, Antep fıstığı yüzde 245, ceviz yüzde 42, domates yüzde 16, kiraz yüzde 63, kayısı yüzde 127, vişne yüzde 86…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bu kadar şeyi akılda tutamazlar, tutanaklardan okurlar sonra.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bitiriyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Azalanlar ne Sayın Bakan?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Limon yüzde 27, nar yüzde 110, kivi yüzde 672. Şimdi, bunlar arttı. Süt…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Azalanlar ne, azalanlar?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Söyleyeceğim, onu da söyleyeceğim, sabredin söyleyeceğim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Pamukla buğday ne durumda?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hepsini söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, söyleyeceksiniz de, süremiz doldu. Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, açıklasın, faydalanıyoruz!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Cevaplanmamış, cevaplanmayacak hiçbir sözümüz olmaz. Hepsine her şekilde cevap veririz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – AKP’li Ziraat Odası Başkanı “Ekmiyoruz.” diyor, siz diyorsunuz ki “Yok.” Bu nasıl bir iştir ya!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Süt 8,4 milyondan 12,3 milyona çıktı.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Azalan şudur… (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Türkiye kuraklık yaşadı.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Tarım Bakanlığının sorunlarının hepsini bitiremeyiz. Lütfen, istirham ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kuraklık yaşadığı için de buğdayda yüzde 9, arpada yüzde 28 azalma oldu. Bunun sebebi kuraklıktır, sebebi Hükûmet değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Aydın Ziraat Odası Başkanı AKP’li. Kaç dönüm ekilmediğini sorun kendisine. Yanlış bilgiler, çok yanlış.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan bir gün ilgilendi mi sulama birlikleriyle?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yanlış bilgi verdiniz. Çok yanlış Sayın Bakan, çok yanlış… Daha bugünkü gazetede 1 milyon dönüm arazinin ekilmediğini söylüyor İzmir Ziraat Odası Başkanı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sizin söylediğiniz rakam doğru değil. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, lütfen... Hayır, burada Sayın Bakanla tartışarak bir konuyu çözemezsiniz. Soru sordunuz, cevap verdi. Artık bu iş burada neticelendi.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkanım, biraz önce bölgedeki afetle ilgili Sayın Bakanıma “Bir desteğiniz olacak mı?” diye sordum, Sayın Bakanım hiç değinmedi bile konuya.

BAŞKAN – Sayın Varlı, siz buradasınız, Sayın Bakan da burada. Gelin konuşun efendim, konuşulmayacak bir şey yok burada. Lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kalanlara yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN - Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Sayın Ergin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bana bu kürsüye tekrar çıkma fırsatı verdiği için Sayın Bakana da teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bakınız, buğdaydan söz edildiği zaman diyorsunuz ki: “Efendim, kuraklık oldu da buğday azaldı.” E, şimdi, biraz önce saydığınız meyveler için niye mevsim o yıl iyi gittiği için arttığını söylemiyorsunuz? Eğer tarımı biliyorsanız, tarımda bir yıllık rakamlarla konuşulmaz; tarımda belli dönemler itibarıyla artışlar, azalışlar konuşulur. Bizim konuştuğumuz dönem 2002-2008 dönemidir.

Sevgili arkadaşlarım, bakınız şimdi, Sayın Bakanın saydığı ürünlere bakın Allah aşkına ve Türkiye için önemini düşünün: Kayısı, muz, ceviz, kiraz, vişne, limon, nar! Sayın Bakan, bunlar mı önemli size göre, pamuk mu önemli? Buğday, arpa mı önemli; tütün mü önemli, şeker pancarı mı önemli? Bunların esamisi okunmaz o ürünlerin yanında. Siz tarımı eğer dört tane meyveyle kalkındırıyorum diye düşünüyorsanız, biz “Tarım öldü.” derken biraz haksızlık yapıyoruz. Çünkü onu siz kendiniz zaten ağzınızla söylüyorsunuz, tekrar bizim söylememizin gereği kalmıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şeker pancarı üretimi 20 milyon tonlardan 12 milyon tonlara düştü -20 milyon tonlardan düştü 12 milyon tonlara- tütün 200 bin tonlardan 90 bin tonlara düştü ve biz hepimiz ar etmeliyiz tütünü dışarıdan aldığımız için. Dünya bizi tütün ülkesi olarak  biliyordu, dünya bizi pamuk ülkesi olarak biliyordu.

Arkadaşlar, pamuk ve pamuklu ürünlere bu İktidar iş başına geldiğinde 600 milyon dolar yılda ithalat için para veriyorduk, şimdi 2 milyar 600 milyon dolara çıkmış ve nereden alıyoruz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yunanistan’dan pamuk alıyoruz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Evet, Sayın Anadol anımsatıyor.

Nereden alıyoruz? Yunanistan’dan alıyoruz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – El kadar ülkeden el kadar, el kadar ülkeden pamuk alıyoruz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Kazakistan’dan alıyoruz ve birilerinin ağababası olan Amerika’dan alıyoruz.

Sayın Bakan, şimdi, Allah aşkına ve lütfen, kendinizi savunurken argümanınız sağlam olacak. Yani nar ağacıyla kendinizi savunmaya kalkmayın, yapmayın bunu. Gelin, pamukla savunun. Ben biraz önce söyledim pamukta yaşanan olayı. Eğer şu GAP olayı olmasaydı, yaklaşık 273 bin hektar alana su gitmemiş olsaydı GAP’ta bugün Türkiye’de arkadaşlarım 100 bin hektar pamuk alanı kalmamıştı. İşte Ege… Sizin döneminizde yüzde 50 dolayındaki alanda pamuktan çekildi millet. Pamuk en önemli ürünümüzdür, en önemli. Bunları söylememiz gerekiyor.

Şimdi, buğdayı söylüyorsunuz… Buğdayda 90’lı yıllarda ortalama 20 milyon ton zaten buğday üretimi vardı -ortalama söylüyorum- ama son iki yılın ortalaması 17 milyon ton dolayında. Neleri konuşuyoruz? Ha, şimdi efendim yağmadı da böyle oldu. Evet doğru ama siz ki o Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kaldırdınız, tarla içi hizmetler sahipsiz kaldı, göletler yapılamaz oldu ve arazi toplulaştırma çalışmaları azaldı. İşte onların sonucu da bugün tarımda yaşananların nedeni olarak ortayla çıktı.

Değerli arkadaşlarım, bir konuyla bağlamak istiyorum, Sayın Başbakan ve Sayın Bakan, bize hep traktör miktarlarını söylüyorlardı. Benim bir kısım arkadaşlarım da -çok doğru olarak- şu ifadede de bulunuyorlardı: Köylü traktör alıyor ama, eski traktörünü satıyor –bugün bir arkadaşım da çok doğru ve haklı olarak söyledi- peşinatını ödüyor yeni traktörün, kalan parasıyla da ihtiyacını gideriyor. Bu doğru ama rakam olarak baktığınız zaman, şimdi Sayın Bakandan rica ediyorum, rakamda bir tane yanlış varsa, bir tek rakam, onu lütfen söylesin.

1998 yılı arkadaşlar, on yıl önce, Türkiye’de satılan traktör 48.568; sene 2008, değerli arkadaşlarım, ilk dokuz ayın toplamı 12.963.

İşte sizin tarımı getirdiğiniz yer burası!

“Çok satıldı.” ile övündüğünüz traktör olayı da budur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MEHMET ALP (Burdur) – 2004 yılı…

GÜROL ERGİN (Devamla) – Özür dilerim, 2004’ü soruyor arkadaşlar.

BAŞKAN – Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Teşekkür ederim. 2004’ü ve 2005’i söyleyeceğim.

Bakın 1998, 48.568; 2004, 27.925; 2005, 27.008. Oldu mu? İşte bu.

AHMET YENİ (Samsun) – İstikrar var.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Evet, istikrar var. Türk tarımını yere yatırıp yüz üstüne yatırmakta istikrar sağladınız, kutlarım! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Başka söz talebi yok.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Varlı…? Yok.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla sorumu Sayın Bakana yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakan sorduğumuz sorulara “Hepsine yanıt verdik.” dedi. Oysa ben 2004 yılında Göksu Irmağı’nın taşması nedeniyle Silifke’de sel felaketine uğrayan çiftçilerin il tarım müdürlükleri tarafından tespit edilen zararlarının neden ödenmediğini sordum, ödenip ödenmeyeceğini sordum; Sayın Bakan yanıt vermedi. Elimde Tarım Bakanlığının kendi yazısı var, “2004 yılı ödeneğinden yüzde 20’si ödenmiştir.” diyor. Kendi adına, Bakan adına imza var. Diğerlerinin ödenmediği, yüzde 80’inin ödenmediği bugüne kadar gerçektir. Bu neden ödenmemiştir? Yine aynı sel felaketi nedeniyle Tarım Bakanlığı tarafından ödenmeyen… Çiftçiler idare mahkemelerine dava açtılar, davalarını kazandılar. Bunları Sayın Bakan ödemeyi düşünüyor mu düşünmüyor mu, ödeyecek mi ödemeyecek mi?

Bugün yine Göksu Irmağı taştı, Silifke’nin köyleri sel altında kaldı. Sayın Bakanın bunlardan haberi var mı, bilgisi var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Daha önce müteaddit defalar Sayın Bakana soru önergeleri tevdi etmiştim ancak bunlara doyurucu hiçbir cevap veremedi. Türkiye’de, gerçekten, tarım sektörü büyük bir düşüş yaşamakta ve çiftçi kesimi büyük bunalımlara düçar olmakta. Ancak Tarım Bakanlığı bu konuda doyurucu, halkımızı tatmin edici bir politika geliştirememektedir. TARSİM asla başarılı değildir. TARSİM’e el atmalarını yürekten diliyorum, destekleriz el atarlarsa. Çünkü tarım sigortalılığı maalesef uygulanamadığı için çiftçi perişan durumda. En son yağışlardan dolayı yine perişan, bir çözüm yok. Muz üreticisi yine perişan, bir çözüm yok. Ancak Sayın Bakan bu konuda halkımızı tatmin etmiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biraz önce süt fiyatlarıyla ilgili sorduğum soruya cevap alamadığım için tekrar yineliyorum: Süt fiyatları geçtiğimiz günlerde 60 ile 100 kuruş arasında bir düşüş yaşadı. Ancak samanda, yem girdilerinde büyük artışlar var. Bu arada verdiğiniz 40 kuruş desteği 100 kuruşa çıkarmayı düşünüyor musunuz diye sormuştum. Sayın Bakandan bunun cevabını almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, yazılı da verebilirsiniz. Türkiye’de sulama birliklerinin ve köylünün ne kadar elektrik borcu vardır? Biz bunu söylüyoruz, sanki, acaba gerçek dışı mı söylüyoruz… Ne kadar borcu olduğunu lütfen yazılı verin. Ne kadar elektrik borcu vardır köylünün? Sulama birliklerinin ne kadar elektrik borcu var? Ben de burada o yazınızı okuyacağım ve ben, doğruyu söylediğimi bir kez daha buradan söyleyeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Başbakan, Erzurum’da “Bu memleket yatıp kalkıp size mi çalışacak!” diye çiftçiyi azarladı. Yani, bu bir noktada kendinden öncesi çiftçiye çok destek verildiğinin bir itirafıydı. Acaba, şimdi, siz -eski dönemlerden daha çok verildiğini iddia ediyorsunuz- Sayın Başbakanı mı kandırıyorsunuz, bizi mi kandırıyorsunuz? Ben bunu çok merak ediyorum. Yani, bu ikisinden birisi kandırılıyor burada. Ya Başbakan “Şimdiye kadar çok verildi, artık vermeyeceğim.” dedi ya da siz çok vermiyorsunuz; yani bunun ikisinden biri yanlış. İkimizden birini kandırıyorsunuz. Hangimiz kandırılıyoruz acaba?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Az önce, ben, Sayın Bakanımıza 2008 yılına ait olan süt ve hayvancılık desteklemelerinin bu yıl neden ödenmediğini ve ne zaman ödeneceğini sormuştum, süre yetmedi sanıyorum, yanıt vermedi. Aynı sorumu tekrarlıyorum. Acaba 2009 yılı yerel seçimler öncesi mart ayında mı bu ödemeleri yapmayı düşünüyorlar? Bilgilendirirlerse sevineceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, şu anda krizden bütün esnaf, sanatkâr, Türkiye’deki çiftçi dâhil herkes çok büyük zararda. Çiftçilerimiz şu anda kredi alamamakta. Kredi alamadığı gibi almış olduğu krediyi de ödememektedir, büyük faizlerin altında kıvranmaktadır. Tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına borcu olan çiftçilerin borçlarını ertelemeyi veya onlara bir iyileştirme getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Öztürk, birkaç defa, tabii, Silifke’nin sel felaketine uğrayan çiftçilerinden ve bunların borçlarının ödenmediğinden bahsetti. Şimdi, değerli milletvekilleri, 2090 sayılı bir Kanun var -ki daha çok bizim Hükûmetimiz döneminde bu işlerlik kazandı- yani çiftçilere böyle özellikle felaketlere vesaire uğradıklarında onlara yardım yapma imkânını sağlayan Kanun. Öncesinde bu Kanun uygulamada değildi. 2001 yılında başka bir kanun vardı, Muhtaç Çiftçilere Tohumluk Yardımı Yapılması Hakkında Kanun, o Kanun kaldırıldı, kaldırıldığından dolayı o tarihten sonra 2090 sayılı Kanun’la ve bir de Tarım Sigortaları Kanunu’nu çıkarmak suretiyle, bu iki mekanizmayla, biz, eğer çiftçiler herhangi bir afete, doğal afete maruz kalmışlarsa o yasaların hükümleri çerçevesinde kendilerine yardımcı oluyoruz. Şimdi, burada da tabii, bizim, eğer, 2090 sayılı Kanun çerçevesinde hak edilmiş…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hak edilmiş.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Efendim, hak edilmişse kendilerine ödenir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ödenmemiş.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bana getirin onu, tamam mı, ben onu inceleyeyim. Yani böyle bir şey… Çünkü bana verilen bilgiye göre…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bakan adına yazı var.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – …Silifke’de bu şekilde sel felaketine maruz kalınıp tahakkuku yapılıp da ödenmemiş olan bizim herhangi bir borcumuz yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hepsine borçlusunuz Sayın Bakan, artı, mahkemeye verildiniz, mahkemeyi kaybettiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dakika canım, ona bakacağız. Yani kanun ne yazdıysa, devletin hükümleri neyse, yasaları neyse o şekilde yapılacak. Onu bize verirsiniz, biz onlara bakar inceleriz. Öyle bir şey varsa o daha sonra yapılır.

Sayın Çelik, tabii, görüşte bulundu, aslında soru sormadı, tenkitlerde bulundu, eleştirilerde bulundu.

Sayın Özkan’ın süt fiyatlarıyla ilgili… Doğru, süt fiyatlarında bir azalma meydana geldi geçtiğimiz günlerde ve bildiğiniz gibi bunlar üretici, sanayici arasında teşekkül eden bir mekanizma. Bizim burada yapabileceğimiz husus şu: Onları bir araya getirmek ve kendilerine yardımcı olmak yönünde bir şekilde iki tarafı uzlaştırmak, iki tarafın da, hem sanayicinin hem üreticinin mağdur olmaması yönünde onlarla ilgili bir görüşme yapıldı. Ondan birtakım sonuçlar şu anda biz bekliyoruz.

Sayın Aslanoğlu’nun sorduğu sulama birlikleriyle ilgili elektrik borçları… Onu tabii biz ilgili bakanlıktan, ilgili kurumdan alacağız.

Sayın Uzunırmak’ın Sayın Başbakanımıza dönük daha önceden de yaptığı birtakım değerlendirmeler var. Bunlar doğru değildir. Sayın Başbakanın Türk çiftçisi ve tarımıyla ilgili yaptığı değerlendirmeyi ben size söyleyeyim. Müteaddit defalar yaptığı konuşmalarda şunu söylemiştir: “Türk tarımını kalkındırmadan Türkiye’yi kalkındıramayız.” demiştir. Sayın Başbakan, yönettiği bütün hükûmetlerin hepsinde Türk çiftçisine azami desteği, imkânlar ölçüsünde azami kaynağı aktarmak suretiyle Türk çiftçisinin bugüne kadar hep kalkınması için gayret göstermiştir.

Nitekim, kusura bakmayın, şimdi ben onu tekrar söylemek durumundayım. Söyleyince arkadaşlarımızın bazıları üzülüyorlar, kızıyorlar, tepki gösteriyorlar. Türkiye’yi biz 2002 yılında devraldık. 2002 yılında Türk çiftçisine verilen destek 1 milyar 868 milyon YTL idi. Türkiye’de hayvancılığa verilen destek bunun içerisinde sadece 83 milyon YTL idi. Yağlı tohumlara… Demin pamuktan vesaireden bahsedildi. Pamuğa toplam 186 milyon YTL destek veriliyordu. Biz bunları 5,5 milyar YTL’ye, kuraklık desteğiyle birlikte bu sene 5,9 milyar YTL’ye çıkardık.

Şimdi size bir hususu daha söyleyeceğim: OECD’nin raporları var elimde. OECD şunu söylüyor: “Türkiye’nin, aslında, tarıma verdiği destek Türkiye'nin millî gelirinin yüzde 2,76’sıdır. Bu da 18 milyar 272 milyondur.” diyor OECD. Dünya, uluslararası kuruluşlar tarıma bu kadar destek vermekle, tarımı desteklemekle uluslararası planda bizi gündeme getiriyorlar.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -  Bizim, çiftçinin cebine nakit olarak koyduğumuz para 5,9 milyar YTL ama tarıma verdiğimiz diğer destekler, gerek KİT’lerin çiftçiler için harcadığı para, onlar için katlandığı, yaptığı işler…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, arkadaşlar notları ulaştırıyorlar. Lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -Dolayısıyla, bunları koyduğumuz zaman 18 milyar YTL’dir ve bunun kararını da uygulamasını da Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yapıyor. Onu da Türk çiftçisine verdiği önemden dolayı veriyor. Onun dışındaki değerlendirmelerin hiçbirisi de bu aşamada doğru değildir, özellikle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünün oylanmasından önce oyunu rengini belirtmek üzere, aleyhte, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  oyumun rengini belli etmek üzere aleyhte söz aldım. Söz alma ihtiyacını duymamın nedeni, Sayın Bakanın tarım sektörüne yönelik desteklemeler konusunda Genel Kurula ve bizi izleyen vatandaşlarımıza vermiş olduğu yanlış bilgidir.

Değerli arkadaşlar, 16 Aralıkta Bütçe Kanun Tasarısı buraya gelecek, Bütçe Kanunu Tasarısı’nda tarımsal destekleri görüşeceğiz, rakamlar oradadır. Dün akşam itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeler sona erdi. O görüşmeler sırasında da Tarım Bakanlığı bütçesini görüşürken Sayın Bakana desteklemelerin boyutu hakkında bilgi vermiştim.

Değerli arkadaşlar, 2009 yılı Bütçe Tasarısı’yla tarıma verilen desteklerin tutarı 2008 bütçesinden daha azdır. Gayrisafi yurt içi hasılaya oranı olarak söylemiyorum. Rakamsal olarak 500 milyon YTL düzeyinde daha azdır. Sayın Bakan diyecek ki: 2008 yılında kuraklık vardı, kuraklık desteği ödemesi oldu, o nedenle 2008 yüksektir. Onu da düşelim. 2008’den daha yukarıda değildir 2009’un desteği. Bundan daha önemlisi şudur: Tarımsal desteklere ilişkin olarak Sayın Bakan 2002 yılının rakamını veriyor “1,868 milyon YTL 2002 yılında destekleme yapıldı, biz şimdi 5,8-5,9’a çıktık.” diyor. Değerli arkadaşlar, bu rakam bir şey ifade etmez. Bu rakam neyle anlamlı olur? Bunu o yılın gayrisafi yurt içi hasılasına oranlarsınız. Eğer bu yıl o zaman ondan yüksekse Sayın Bakanı kutlarım ben. Rakam öyle değil; 2002 yılı tarımsal desteklemesinin 2002 yılı gayrisafi yurt içi hasılasına oranı binde 53’tür -yüzde 0,53- çok az. Peki, 2009 yılı kaçtır? Binde 49; 2009 yılında 2002 yılından daha az bir tarımsal destekleme öngörüyor Hükûmetimiz ve Sayın Tarım Bakanı, burada bununla övünüyor.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Rakam söyle, rakam söyle.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Bakan, bu rakamları bilenler de var. Bu rakamları bir kenara bırakalım, çiftçi, millet biliyor. Siz, şimdi, 2090 sayılı Kanun’a göre zarar gören çiftçilere yardımdan söz ediyorsunuz. Ben, size, sizden önceki Tarım Bakanına, 2004 yılından bu yana, Karadeniz’deki fındık üreticisinin 2004 yılı Nisan-Mayısında meydana gelen don afetinden kaynaklanan zarardan alacağını dört yıldır alamadığını ifade ediyorum, 202 milyon YTL’lik alacağı var. Siz bana “Maliye Bakanı bana para verirse ödeyeceğim.” diyorsunuz, Silifke’deki bir yöresel tarımsal zararından hareketle “O konuyu inceleyeceğim.” diyorsunuz. Neden demiyorsunuz ki: Fındık üreticisinin 202 milyon YTL alacağı var, beş yıldır ödemiyoruz. Mazot desteğini ödemediğiniz, atladığınız yıllar var. 2006 yılında mazot desteği ödediniz mi? Ödemediniz. 2004’te ödediğiniz mazot desteği de 2003 yılı ödemesinin 2004 yılına sarkmış olan kısmıdır. Yani, 2004 yılını da ödemediniz. 2004, 2006’da mazot desteği ödemediniz çiftçiye. Fındık üreticisinin don afetinden kaynaklanan zararını ödemediniz. Şimdi “2090 sayılı Kanun’u ilk defa biz uygulamaya koyduk.” diyorsunuz. Evet, tebrik ediyorum, onu uygulamaya koyup fındık üreticisinin 202 milyon YTL’lik alacağını dört beş yıldır ödemediğiniz için.

Bu vesileyle bunları ifade etme ihtiyacını duydum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Çiftçilerimiz için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı uğurlu olsun.

Buyurun Sayın Bakanım, çok kısa bir üç dakikalık süre vereyim size.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, biz de söz isteriz o zaman.

BAŞKAN - Sayın Bakan sizin çıkardığınız kanundan dolayı teşekkür edecek.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; öncelikle tabii hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün çıkardığımız kanunla iki alanda çok önemli değişiklik sağlandı. Bunlardan bir tanesi Türkiye’de Zirai Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklik. Bu, elli bir yıllık bir yasa ve bu yasanın zirai mücadele, ilaç, alet vesairenin ihracatını kolaylaştıran, bürokrasiyi azaltan ve hem sanayicimiz için hem yatırımcı ve ihracatçı için son derecede kolaylık getiren bir değişiklik. Öncelikle biz bunu bugün sağlamış olduk.

İkinci husus şu: Biz, tabii, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak Türk çiftçisine, hem kırsal kalkınma anlamında hem tarım sektörünün geliştirilmesi anlamında bütçeden imkânlar sağlıyoruz. İlk defa da yine biz, “Kırsal kalkınma yatırımları” adı altında bir destek başlattık. 385 milyon YTL kırsal kalkınmaya yüzde 50 hibe destek sağladık, 3.600 civarında proje desteklendi bu çerçevede ama Avrupa Birliğinin müzakere sürecindeki ülkelerle ilgili bir katılım öncesi malî yardım programı var. Bunu, aday ülkeler, belirli şartları yerine getirdikleri takdirde buradan da kaynak alıp kullanabiliyorlar. Bizim için de 2013 yılına kadar 750 milyon avro kullanabilme imkânımız var. Geçen senenin, yani 2007 yılının başında biz bu Kanun’la ilgili… Bu Kanun’u o zaman çıkardık, Kurumu teşekkül ettirdik ancak bu arada Avrupa Birliğinin kendisi mevzuat değişikliği yaptı. Biz de bugün değiştirdiğimiz hükümlerle Avrupa’daki mevzuat değişikliğine uyumu sağlamış olduk. Yani mesele bununla alakalı.

Peki bu Kanun’la ne getiriyoruz? Bu Kanun’la eğer akreditasyon işlemini tamamladığımız takdirde, 2010 yılı içerisinde 290 milyon avro 2010 yılına kadar, ondan sonra, 2011’de 172 milyon avro kullanacağız, ondan sonra da yine bu 750 milyon avroya tamamlanmış olacak. Burada başlangıç itibarıyla yirmi yıl, daha sonra yirmi iki yıl, 2010-2013 döneminde ilave edilecek. İllerin şartları, kıstasları, seçilme kriterleri Avrupa Birliğinin belirlediği kurallardır. Orada da özellikle sektör analizleri çerçevesinde desteklenecek sektörlerin potansiyeli dikkate alınıyor. Çözüme kavuşturulması gereken problem varlığı ve illerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay ile iller arası net göç hızıyla ilgili kriterler dikkate alınmak suretiyle iller bu şekilde istifade bundan ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen tamamlayınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bizim gerçekte verdiğimiz destekler bu miktarda yüksek desteklerdir ama arkadaşlar ısrarla şunu söylüyor: Biz, maliyetler içerisinde destekleme paylarını arttırdık. Bakın, buğdayda yüzde 23, arpada yüzde 25, mısırda yüzde 18, ayçiçeğinde yüzde 42, soyada yüzde 53, pamukta yüzde 45 maliyetini destekliyoruz. Yani verdiğimiz destekleri, bu şekilde, maliyetleri belirli bir düzeyde mutlak surette karşılamasını dikkate alıyoruz. Bundan sonra da şimdiye kadar olduğu gibi biz Türk çiftçisinin kalkındırılması ve geliştirilmesi için çalışmalarımıza, çabalarımıza devam edeceğiz. Bizim muhatabımız Türk milletidir ve Türk milleti de bunu en iyi şekilde değerlendirecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Kanununuz tekrar hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

Sayın milletvekilleri, saat 20.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.28

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.34

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (GTÖ) Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/397) (S. Sayısı: 242)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/567) (S. Sayısı: 227)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı: 230)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) (x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 96 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini arz ediyorum: Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili. Şahısları adına: Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili; Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili. Şu ana kadar intikal edenler bunlar. Bu arada gruplarımızın bildireceği isimler olursa onlara da sırasıyla söz vereceğiz.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal’a aittir.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu gerek imparatorluk döneminde gerekse cumhuriyet döneminde Türk kültürünün ve hukukunun önemli bir parçası olarak gelişmeye, iyileşmeye ve modernleşmeye atılan adımların bir parçası olmuştur. İlk olarak 1850 tarihinde Kanunname-i Ticaret, daha sonra 1864 tarihinde Deniz Ticaret Kanunu, 1914 tarihinde çeklerle ilgili kanun imparatorluk döneminde gündeme getirilmiş, kabul edilmiş; cumhuriyet döneminde ise 1926 tarihli Ticaret Kanunu ve daha sonra da 1957 tarihli Ticaret Kanunları yürürlüğe girmiştir.

                           

(x) 96 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu tarihî sıralamayı kanunun gerekçesi hakkında düşüncelerimizi oluşturabilmek amacıyla ifade ettim. Daha açık bir ifadeyle, Türk Ticaret Kanunu, Osmanlıdan itibaren Türk milletinin modernleşmesine ayak uydurarak, bir tarihî hafıza, bir hukuk kültürü ve ticaret hukuku hafızası yarattığımız hukuk dallarından birisi olmuştur.

Şimdi bu Kanun’u külliyen değiştiriyoruz. Bu Kanun’un külliyen değiştirilmesinin gerekçesine baktığımızda, kanunun gerekçesinin bir bölümünü, hemen küçük bir kısmını buradan sizlere ne kadar iyi bir kanunu niçin değiştirmeye teşebbüs ettiğimizi anlayabilmeniz için okumaya çalışacağım.

Gerekçenin 1’inci maddesi: ”01/01/1957 tarihinde yürürlüğe girip yaklaşık elli yıldır uygulanan, tasarısı Prof. Dr. Hirsch tarafından kaleme alınmış bulunan, 6762 sayılı Kanun, hazırlandığı ve kabul edildiği dönemin öğretileri ile kuram ve yaklaşımlarını iyi bir şekilde yansıtan, sorunlara çağdaş, güvenilir ve işleyebilir çözümler getiren, bu alanda Türkiye'nin gereksinimlerini büyük ölçüde karşılayan, menfaatler dengesini hak ve adalete uygun bir tarzda kuran, modern hukuk yöntemlerinin ve kanun tekniklerinin başarıyla kullanıldığı bir Kanundur.”

Öyleyse niye değiştiriyoruz? Niye değiştirdiğimizin gerekçesi gerekçede izah edilmeye çalışılmış. Ancak bu gerekçede yazılanların hiçbirisi bu gerekçenin birinci cümlesini ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Gerekçenin sair bölümüne baktığımızda, bu “Avrupa Birliğine uyum” ya da “Avrupa Birliği müktesebatına uyum” olarak izah edilmeye çalışılmaktadır.

Avrupa Birliğinin müktesebatında hiçbir şekilde bütün üye ülkelerin uyduğu bir ticaret hukuku müktesebatı yoktur. Avrupa Birliğinin ticaret hukukuyla ilgili ilkeleri vardır. Bu ilkeler, piyasa ekonomisi, rekabet serbestiyeti, sözleşme serbestiyeti gibi liberal ekonominin ortaya koymuş olduğu ana ilkelerdir. Mevcut Kanun’da bunların tamamı vardır.

O zaman, bu kanun eğer Avrupa Birliği uyumu ile ilgili değilse ne içindir? Hükûmetin izahta zorlandığı hâllerde sarıldığı bir sihirli değnek olarak Avrupa Birliği gerekçesi ya da Avrupa Birliği uyumu bu kanunda da tekrarlanmıştır. Nasıl Vakıflar Kanunu ile ilgili bir Avrupa Birliği müktesebatı yok iken, Avrupa Birliğinin üyesi olan Yunanistan’da bu Mecliste görüşülen Vakıflar Kanunu’yla ilgili bir mevzuat kabul edilmiş ve oradaki evladı fatihandan kalan Osmanlı vakıfları için Yunan Hükûmeti ve Parlamentosu “Osmanlı vakıfları yaşayabilir ancak benim istediğim kadar, ancak benim istediğim şartlarda.” anlamına gelebilecek bir anlayışla bir vakıf kanunu düzenlemişti. İşte “O vakıf kanununun mütekabiliyet ilkesine göre burada aynısının çıkması lazım.” diye ifade ettiğimizde “Biz büyük milletiz, biz önder milletiz, biz bir adım önde gideriz.” gibi bir anlayışla tam bir teslimiyet kanunu çıkarılmıştı. İşte, bu kanun da öyle bir teslimiyet kanunu olacaktır. Aynen Ceza Kanunu’nda olduğu gibi, “Böyle bir müktesebat yoktur, ceza hukukunun ilkeleri vardır.” denilmişti, çıkarıldı. Çıkarıldıktan sonra Ceza Kanunu’n daha yürürlüğe girmeden yüzde 15’i değiştirildi. Cumhuriyet tarihinde hiçbir kanun yürürlüğe girdikten üç yıl sonra beş defa değişikliğe uğramamıştır. Şimdi, bu kanunun da, eğer AKP dayatmasıyla çıkarılacak ise, yürürlüğe girer girmez en az yarısı değişecektir. Dolayısıyla, aceleye gerek yoktur değerli arkadaşlarım, bu bir temel kanundur.

Şimdi bu tasarıyla ilgili düşüncelerimi arz etmeye çalışacağım: Değerli arkadaşlarım, elbette uyguladığımız 1957 tarihli Kanun’da eksiklik vardır, yanlışlık vardır. Ancak bu eksikliklerin ve yanlışlıkların düzeltilmesi ve geliştirilmesi, iyileştirilmesi gerekmektedir, Kanun’u külliyen ortadan kaldırmak çare değildir. İşte birinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hukuk hafızasını reddeden, hukuk kültürünü reddeden, mevcut uygulamayla elde edilmiş alışkanlıkları sıfırlayan bir anlayışa, bu şekildeki bir kanunlaştırmaya karşıyız. Çünkü, bu tasarı kabul edildiği takdirde:

1) Yargı boşluğa düşecektir.

2) Ekonomi boşluğa düşecektir. Her iki boşluktan ortaya çıkan sonuç gayet nettir, hepimiz görebiliyoruz. Yargıda kaos oluşacaktır ve ticarette, ekonomide kaos oluşturacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun adı Ticaret Kanunu. Ticaret, mal ve para hareketi demektir. Ticaret Kanunu ise mal ve para hareketleri ile ticaretin aktörlerini, şirketlerin uygulayacakları kuralları düzenleyen temel yasadır.

İşte bu derecede temel olan bir yasada külliyen bir değişiklik yaptığımız takdirde ticari hayatta ilk karşılaşacağımız sorun durgunluktur. Diğer taraftan, ticari hayattaki bu durgunluğun yanı sıra, eski kanunun uygulanmasından doğan alışkanlıklar ve yeni kanuna adaptasyondaki güçlükten dolayı ticari ihtilaflar artacaktır. Artan bu ticari ihtilafları çözmekle görevli yargı, ticaret hukuku olarak hafızasında mevcut olan bilgi, tecrübe yok olduğundan bir hafıza boşluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Ticari ihtilafları çözmekle görevli mahkemelerin vereceği adalet, kestiği parmağı ya acıtacaktır ya da bu parmağı kangren hâline getirecektir. Daha önemlisi Türkiye'nin içinde yaşadığı üç dört yıllık temel ekonomik faktörlerdeki kırılma, durgunluk, işsizlik, verimsizlik ve üretimdeki kalitesizlik, dışarıdan gelen ve içeriye çoktan girmiş bulunan küresel krizle birleştiği takdirde, Ticaret Kanunu’nda meydana gelecek olan boşluk da maalesef bu ekonomik krizin iyi yönetilememesi gibi ciddi bir sorumluluk ve ciddi bir sebep oluşturacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Ticaret Kanunu’nun bu açıdan değerlendirilmesinin dışında bir de diğer açıdan bakmamız lazım. Hukuk iki alana ayrılmaktadır, pek çok tasnife göre farklı olabilir: Birincisi kamu hukuku, diğeri özel hukuk. Konumuz özel hukuk. Özel hukukun anayasası Medeni Kanun’dur. Medeni Kanun’un sistematiğine, Medeni Kanun’un muhtevasına ve Medeni Kanun’un terminolojisine uygun olarak onun ayrılmaz bir parçası olan Borçlar Kanunu vardır. İşte, Borçlar Kanunu’nun muhtevasına, Borçlar Kanunu’nun sistematiğine ve Borçlar Kanunu’nun terminolojisine uygun olarak da onun ayrılmaz parçası dediğimiz Ticaret Kanunu vardır özel hukuk alanı içerisinde.

Şimdi, Borçlar Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonunda, ıslaha muhtaç bir kanun tasarısı, o Komisyonda beklerken bizim ticaret kanununu çıkarmamız Borçlar Kanunu’nun sistematiğine, muhtevasına ve terminolojisine aykırı olacağı içindir ki ceketi giydikten sonra onun içine gömlek giymeye benzeyen bir garabeti akla getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun yeterince tartışılmadan, yeterince katılım sağlanmadan ve olgunlaştırılmadan gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, bu kanunun ortak aklı ön plana alarak, Türk ticaretinin, Türk ticaret hukukunun ve Türk ekonomisinin bel kemiği olan bu ana kanunun ortak akılla yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, akademisyenlerin, uygulayıcıların, ilgili kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin yeterli katılımı sağlanmadan, farklı görüşler ortak akıllar ile birleştirilmeden, yürürlükteki Kanun’a vaki eleştiriler yeterince giderilmeden, bu tasarıya karşı yöneltilen eleştiriler yeterince göz önünde bulundurulmadan Meclis gündemine getirilmiş olması bir eksikliktir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, İç Tüzük’ün 77’nci maddesi uyarınca Adalet Komisyonunda yapılan inceleme sırasında maddeler şeklinde de iyi bir şeklinde de iyi bir şekilde irdelenememiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun Türk Ticaret Kanunu’dur ama Türk Ticaret Kanunu ticaret hayatının tamamını düzenleyen kanun değildir. Ticaret hayatını düzenleyen kanunlar içerisinde Bankalar Kanunu vardır, Sermaye Piyasası Kanunu, Sigorta Murakabe Kanunu, Sigortacılık Kanunu, Karayolu Taşıma Kanunu gibi kanunlar vardır. İşte bu kanun düzenlenirken sadece Türk Ticaret Kanunu olarak düzenlenmiştir ancak ticaret hayatını düzenleyen diğer kanunlar göz ardı edildiğinden arada çelişki doğmuştur. Öyle ki bu tasarıda taşımacılıkla ilgili tanımlar Karayolu Taşıma Kanunu’nda daha farklı bir şekilde tanımlanmış ve bu kanun ile ilgili diğer kanunlar arasında onlarca çelişki yaratılmıştır. Yaratılan çelişki uygulayıcılar ve şirketlerin ya da ticaret hayatının aktörleri tarafından hayatta uygulanması bakımından ciddi tereddütler yaratacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda ikincil düzenleme olarak tanımlanan Bakanlar Kurulu kararı, tebliğ ve yönetmeliklerle ilgili çok fazla gönderme yapılmıştır. 6 tane Bakanlar Kurulu kararı, 10’dan fazla tebliğ ve 20’den fazla da yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir bu tasarıya göre. Bir örnek vermek istiyorum: 1957 tarihli şimdiki Kanun’umuzda “Ticari işletme tanımı Bakanlar Kurulu tarafından yapılır.” denilmiştir. 1957 yılından sonra, otuz yıl geçtikten sonra ancak Bakanlar Kurulu ticari işletmeyi tanımlayabilmiştir. Şimdi, Bakanlar Kuruluna bu kanunun vereceği 6 tane kararname çıkarma görevini bir otuz yılda çıkarmak gibi durum hasıl olursa bu kanunun yürürlüğü nasıl olacaktır? Diğer taraftan kanunun 210’uncu maddesi örneğinde olduğu gibi, 10’dan fazla tebliğ ve yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı Meclisin işidir. Buradaki hususlar Meclis tarafından karşılanmalıdır, Meclis tarafından kararlaştırılmalıdır. Bakanlar Kurulu, Sanayi Bakanlığı veya diğer ilgili bakanlıklar hükûmettir, siyasi iktidardır. Ticaretin kurallarını siyasi iktidarın inisiyatifine terk edemeyiz. Siyasi iktidarın inisiyatifine terk edilmesi, piyasa ekonomisi ilkesine, rekabet serbestiyetine, teşebbüs serbestiyetine ve sözleşme serbestiyetine aykırılık teşkil eder. O da bu kanunun getiriliş sebebi olan Avrupa Birliği müktesebatına gerçek aykırılığı oluşturur.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda, gereksiz cezalar ve gereksiz mükellefiyetler şirketlerin üzerine yüklenmiştir. “Avrupa Birliğine uygun çıkaracağız.” diyorlar, Avrupa Birliği ülkelerinde, bizim tespitlerimize göre, hiçbirinde web sayfası açma mecburiyeti yoktur; hepsinde ihtiyaridir, isteyen açıyor, isteyen açmıyor. Bizim kanunumuz o kadar ileri gitmiş ki hem web sayfası açma mecburiyeti koyuyor hem bu sayfayı açmayanlara üç ay hapis cezası getiriyor, yanlış bilgi koyanları üç ay hapis cezasıyla cezalandırıyor hem de nelerin var olacağını bir tebliğe bağlıyor, iktidarın iradesine bağlıyor ve o irade neticesinde de buna uymayanlar cezaya tabi kılınıyor. Böyle bir şey var mı arkadaşlar? Yani, eğer ticaret şirketi, benim bilgilerim ticari sırdır ya da rakiplerime vermekte endişe duyuyorum diyor ise onu nasıl mecbur edebiliriz? Sen bu bilgileri, ticari sır olmasa bile, şirketine ait bilgileri herkese ilan et diye nasıl mecbur edebiliriz? Buna nasıl bir ceza verebiliriz? O zaman, Türkiye’deki ticaret şirketlerinin fatura kesilmesinden defter tutulmasına kadar yaşadığı zorluklar ve istemeyerek de ortaya çıkan usulsüzlükleri dikkate aldığınızda bir sabıkalılar ordusu yaratacaksınız, ticaret âleminin tamamını sabıkalı hâle getireceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun başka bir eksikliği, dili yetersiz, terminolojisi temel kanunlar ile çelişkilidir. Gerekçede arı ve güzel Türkçeden söz ediyor. Ben tabii şaşırıyorum. Bir kanun maddesi, sanki roman yazılırmış gibi, yani, tırnak içinde, parantez içerisinde ifadelerle açıklanmaya çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yüce Meclis roman için yazılmış olan ifadeleri kanunlaştırmak durumunda değildir. Milletin iradesini burada tecelli ettireceğiz.

Şimdi, televizyonlarda izliyoruz, oradan benim dikkatimi çekiyor, birisi bir şey anlatırken “atıyorum, tırnak içinde” diyor. Şimdi, atmış arkadaş, gelmiş bu kanunun içine düşmüş tırnak işareti.

Ben size bir madde okuyayım, bakalım anlayabilecek misiniz? Tabii bu okuyacağım madde alt komisyonda da görüşülmüş, üst komisyonda da görüşülmüş ve Genel Kurula kadar gelmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eski komisyonlarda, 23’üncü Dönemde değil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 22’nci Dönemin takibidir bu.

FARUK BAL (Devamla) – Efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – 23’üncü Dönemde görüşülmedi, 22’nci Dönemdeki görüşmeler bu. Bizim, dönemimizde bir katkımız bu anlamda olmadı.

FARUK BAL (Devamla) – Evet, çok dikkat çekici bir şeydi ama arayıp bulacağım, zaman kaybı olsa da.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Bakanım, mealen verin.

FARUK BAL (Devamla) – Evet, bulduk.

Şimdi, “Atıyorum, tırnak içinde atıyorum.” şeklindeki espriye bakalım bu ne kadar uyacak. Şimdi, anlatılan, anlatılmak istenen: Hamiline sigorta poliçesi. Bunu böyle söylerseniz bütün hukukçular anlar. Bu nasıl yazıyor? 1454’üncü maddenin üçüncü fıkrası: “Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. -Tırnak içinde- ‘Kimin olacaksa onun’ -Parantez içinde- ‘(ilgilisinin) lehine’ -tırnağı kapat- yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.”

Arkadaşlar, böyle bir kanun olur mu? Şimdi, bir husus ne kadar kötü anlatılabilecek diye bir yarışma açılırsa ancak bu kadar kötü kaleme alınabilir. Bunun gibi yüzlerce madde vardır değerli arkadaşlarım.

Dolayısıyla bu kanun eğer yasalaşırsa bunu uygulayacak ticaret hukukuyla ilgili avukatlar, mahkemeler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) - …Yargıtay tırnak içine ne mana verecek? O televizyonda olduğu gibi atan bir adamın atışı mıdır bu? Parantez içerisindeki ifade ne anlama gelecek?

Değerli arkadaşlarım, ben konuşmamın daha yarısına gelebildim. Konu ciddi olduğu için ayrıntılara girerek ifadede bulunmaya çalışıyorum ama bu kanun gündemde olduğu müddetçe, burada olduğu müddetçe biz burada olacağız, bu kanunun yasalaşmaması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak İç Tüzük’ün verdiği tüm imkânları kullanacağız.

Size, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna tavsiyem: Borçlar kanununun yasalaşmasını bekleyin. Borçlar kanununda bu gibi hatalar yapmayalım. Bu bir temel kanundur. Borçlar kanununun yasalaşmasıyla ilgili geçecek süre içerisinde bu kanun ciddi bir şekilde, ortak akıl yaratılabilecek bir tarzda ele alınsın, gözden geçirilsin, hepimizin içine sine sine bu millete bir Türk Ticaret Kanunu armağan edelim diyorum ve hepinizi şimdilik saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, uluslararası ticari ve ekonomik faaliyetler ulusların en önemli kalkınma ve gelişme araçlarından biridir. Çağdaş dünyada uluslararası ticaretin ve yatırımın dışında kalan ya da kalma iddiasında  bulunan bir ülkeden söz edilemez. Ne yazık ki gelinen noktada ülkemiz bu tabloya hiç de uyum sağlayamamıştır. Çünkü bugün, Türkiye sosyoekonomik bir kriz sarmalındadır. En basit bir örnekle başlamak istiyorum: Bugün şirketler çalışanlarına ücret ödeyemedikleri için toplu işten çıkarmak zorunda kalıyorlar. Çok sayıda şirket ise kriz nedeniyle işlerini kapatmayla karşı karşıya kalmışlardır.

İşsizlik oranının tavan yaptığı bir dönemde tam da kış mevsimine girerken enerji kaynaklarına aşırı zamlar yapılmıştır. İşçinin, memurun, esnafın, dar gelirli vatandaşın acı ağladığı bir dönemde bu yasa tasarısının görüşülmesi acaba ne kadar anlamlıdır? Krizin aşılmasıyla ilgili en basit bir projesi olmayan, çareyi zam yapmakta  bulan, yurttaşa yaşama hakkı tanımayan Hükûmetin öncelikli olarak görüşmeye sunması gereken konu ekonomik kriz ve temel yasalardır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, tüm bunlara karşın elli bir yıllık geçmişi olan 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun günümüz ihtiyaçlarına cevap vermediği de bir gerçekliktir. Yeni dünya düzeninde gelişen teknolojinin yanında küreselleşen ekonomik pazar ve çok uluslu ekonomik şirketlerin ortaya çıktığı bir dönemde eski yasaların ihtiyaca cevap vermediği ortadadır. Mevzuatın kökten değişikliklerle çağın gereklerine ve yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde değiştirilmesi de kaçınılmazdır. Ayrıca bu değişim Avrupa Birliğine uyum programı çerçevesinde atılacak önemli adımlardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi 20’nci yüzyılın ikinci yarısında yeni bir ticari kültür adına önemli gelişmeler yaşandı. Bu süreç içinde Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak yaşama giren Avrupa bütünleşmesi projesi Avrupa Topluluğu aşamasından geçtikten sonra Avrupa Birliğine ulaşmış ve teknolojide önemli gelişmeler kendini dayatmıştır. Küreselleşmeyle birlikte uluslararası pazarlar açılmış, çok uluslu şirketler ortaya çıkmıştır. Dünyadaki tüm bu gelişmeler yeni bir ticaret yasasını da şart koşmuştur.

Sayın milletvekilleri, yeni Ticaret Kanunu Tasarısı çokça eksiklikleri ve çelişkileri içermesine rağmen, esas itibarıyla dünyadaki -ve Avrupa Birliği mevzuatının- ticari hayatın gelişmesine uyum sağlamak amacıyla hazırlanmış. Bu amaca ulaşmak için AB müktesebatı ve AB üyesi ülkelerin mevzuatı da kaynak olarak kullanılmıştır.

Ancak, biz Demokratik Toplum Partisi olarak her şeyden önce köklü bir hukuk reformundan yanayız. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olabilmesi için ekonomik kriterlerin siyasi kriterlerin önüne çıkması hadiseyi kökten çözmüyor. Onun için Ticaret Kanunu’ndan önce, 23’üncü Dönem Parlamentosunda, ivedilikle ele almamız gereken yeni bir demokratik anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası gibi öncelikler bulunması gerektiğini savunuyoruz. Ne var ki AKP iktidara geldiği günden bu yana sürekli yeni bir Anayasa değişikliği paketinden söz etmiş ise de ancak bunu yurttaşın özgür geleceği adına sonuçlandırma ve bir arpa boyu katkı sunma iradesini gösterememiştir. Oysaki bugün, Türkiye'nin en önemli sorunu kuşkusuz demokratikleşmedir.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde ele alınması gereken başat konular siyasi kriterlerdir. Bu kriterleri yerine getirmenin tek yolu da yeni, sivil bir anayasadır. Bunu da Türkiye'nin çağcıl bir hukukla buluşması için önemsiyoruz.

Türkiye'nin ekonomik alanlarda gelişebilmesinin en önemli koşullarından bir tanesi de istikrarlı bir siyasetin yanında demokratik, barışçıl ve huzurlu bir ortamın bulunmasıdır.

Yabancı yatırımcıların, büyük şirketlerin aradığı en önemli koşul, herkesin kendisini güvende hissettiği, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı, refah düzeyi yüksek ülkelerdir. Dolayısıyla Türkiye’de barış ve huzur ortamı yaratılmadan ekonomik alanda yapılacak hiçbir hukuki düzenleme istenilen sonucu vermeyecektir. Onun için, temel hak ve özgürlükleri tam güvence altına alan, farklı kimlik ve kültürleri tanıyan ve koruyan, ülkeyi demokratikleştirecek baştan sona yenilenmiş bir anayasa ve aynı argümanları içeren bir siyasi partiler ve seçim yasası hepimizin dileği ve özlemidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulusal Program çerçevesinde değiştirilecek ve yeni çıkarılacak çokça yeni yasa ve düzenlemelerden söz ediliyor. Biz, bu çerçevede yapılacak düzenlemeleri kuşkusuz önemsiyoruz. Fakat demin de vurguladığımız gibi, yeni bir anayasa olmadan yapılacak hiçbir düzenlemenin kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Bu nedenlerle, ticaret hukuku gibi temel ve tüm kamuoyunu çok yakından ilgilendiren bir yasanın yeni bir anayasadan sonra ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda çok önemli ve büyük çaplı bir yasa tasarısının 23’üncü Dönem Adalet Komisyonu tarafından incelenmeden, aceleye getirilerek görüşülmesi yasama organının da amacına ters düşmektedir.

Tasarı her ne kadar beş yıllık bir sürenin ürünü olsa da anılan kaygılar giderilmeden Genel Kurula sunulmuştur. Ayrıca bu tasarının bir kez daha güncelleşmesi de gerekmektedir.

Tasarının Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum konusunda eksiklikleri olup, özellikle haksız rekabet ve sigortacılık gibi konularda müktesebat uyumu son derece zayıftır.

Özellikle dış yatırımların artırılması için haksız rekabet konusunda daha iyi önlemlerin alınması gerekir.

 Teknolojik gelişmelere uyum açısından da, tasarı, yalnız şirketlere web sitesi kurma zorunluluğunu getirmekte –Sayın Bal’ın da ifade ettiği gibi- hatta buna uymayan şirket yöneticileri hakkında hapis cezası bile öngörülmektedir. Ancak bu tek başına yeterli olmadığı gibi, elektronik genel kurullar, elektronik beyanlar, faturaya itirazlar gibi olanaklar düşünülmemiştir. Ayrıca bu zorunluluk getirilirken sadece büyük sermaye şirketleri düşünülmüş, ülkenin küçük şirketleri hiç de dikkate alınmamıştır.

Ticari işletmelerin iyi bir denetim mekanizmasıyla takip edilmesi ve şeffaflık, sadece web sitesi kurma zorunluluğuyla sağlanamaz. Türkiye, bugün, hâlâ içi boşaltılan, hortumlanan bankaların yaratmış olduğu ekonomik maliyetlerin külfeti altında ezilmektedir.

Bakınız, TMSF’ye göre, devredilen bankaların toplam maliyeti 28 milyar dolar, faiziyle beraber bugün itibarıyla ekonomik maliyeti 60 milyar dolardır. Şu ana kadar yapılan tahsilat ise sadece 16 milyar dolar kadar olmuştur. Burada yapılan hesaplamalara göre, bankaların batırılması hadisesiyle, kişi başına 586 dolarlık ek bir yük getirilmiş, neredeyse millî gelirin üçte 1’i hortumlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, her şeye karşın, tasarıda yapılan bazı değişiklikler, özellikle denetim konusundaki yeni düzenlemeler olumludur ancak daha da iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tasarıda yapılan esaslı değişiklikler anonim şirketlerle ilgilidir. Yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketler hakkında pek az hükmü tasarıya alınmıştır, Avrupa Topluluğunun şirketlere ilişkin yönergeleriyle uyum sağlanmaya çalışılmaktadır. Tek kişilik anonim şirketin kurulmasına olanak sağlanmıştır. Ayrıca iki temel ilke -pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulması ve pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanmaları ilkesi- açıkça hükme bağlanmıştır.

Yine tasarıda yönetim kurulu, genel kurul ile ilgili önemli değişikliklere gidilmiş, denetçiler anonim şirketin organı olmaktan çıkarılmıştır. Her büyüklükteki şirketlerin denetimi bağımsız denetim kuruluşlarına veya küçük anonim şirketlere en az 2 serbest yeminli müşavire veya yeminli serbest muhasebeciye bırakılmış, denetçinin yanında “işlem denetçisi” kavramına da yer verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yine Sayın Bal’ın altını çizerek vurguladığı gibi, biliyorsunuz Borçlar Yasa Tasarısı daha yeni alt komisyondan geçerek Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Bize göre de Borçlar Yasası’nın eş zamanlı veya öncelikli ele alınması hukuki ve fiilî bir gerekliliktir. Aksi takdirde uyum sağlanması konusunda sorun çıkacağı endişesini taşıyoruz çünkü Borçlar Kanunu’na atıfları içeren birçok madde Ticaret Kanunu Tasarısı’nda da yer almaktadır. Bu da görüşülmekte olan tasarıda çeşitli sıkıntılar yaratacaktır.

Az önce de belirttiğimiz gibi, ortada ciddi bir sıralama hatası var. Ticaret Kanunu’nun temeli Borçlar Kanunu’dur. Her ülkede borçlar yasası ticaret hukukunun temeli kabul edilir ve değişimler borçlar hukukundan başlar.

Borçlarla ilgili kanuni hükümler netleştirilmeden çıkarılacak bir ticaret kanunu yeni sorunlara ve kuralsızlıklara neden olacaktır.

Yine, tasarı, özel kanunlarla uyum konusunda da büyük eksiklikler içermektedir. Bankacılık, sermaye piyasası, sigortacılık ve benzeri yasalarda uyum sorunları ortaya çıkacaktır. Örneğin, tasarının 552’nci maddesinde “Bir anonim veya başka bir şirket kurmak, şirketin sermayesini artırmak amacıyla veya vaadiyle halktan para toplanabilmesi için Sermaye Piyasası Kurulundan izin alınır. Bu iznin esas ve usulleri Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenir.” hükmü getirilmiştir. Ancak, Sermaye Piyasası Kanunu’nda böyle bir izin sistemi mevcut değildir. Tasarı yasalaştığı takdirde, içeriği belli olmayan izinle ilgili düzenlemeleri Sermaye Piyasası Kurulu yapmak zorunda kalacaktır.

Yine, tasarıda dil ve ifade sorunu görülmekte olup, Medeni Kanun ve mevcut doktrine aykırı ifade ve terminoloji farklılıkları bulunmaktadır. Özellikle, tasarının ikinci kitabı olan ticaret şirketlerinin terminolojik hataları, kurul, tek kişilik yönetim ve diğer konulardaki anlatım bozukluklarının hem uygulamada hem de içtihatlarda ciddi sorun yaratacağını düşünüyoruz. Halka açık ortaklıklar ve menkul kıymetlere ilişkin özel hukuk hükümlerinin Ticaret Kanunu’nda yer almaması da bu eksiklikleri açığa çıkarmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tasarıda, yıllardır tartışması devam eden kooperatiflerin hukuki durumuyla ilgili net düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu tasarıda en azından bu konuda nihai bir sonuca varılmalıydı. Tasarıda kooperatifler sermaye şirketi gibi kabul edilerek anonim şirketler gibi birleşme, bölünme ve tür değiştirme hükümlerine tabi tutulmuştur. Bu düzenleme kooperatiflerdeki temel düşünceye ters düşmektedir ve kooperatiflerin toplumsal amaçlarından uzaklaşmasına neden olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, tasarının komisyonda görülüş şekli, geniş kapsamlı düzenlemeler içermesi, zamanlaması ve toplumsal yaşamın önemli bir boyutunu dizayn etmesi de göz önünde tutulursa, yeterli bir inceleme yapılmadan Genel Kurula indirilmesinde aceleci davranıldığı apaçık görülmektedir. Ancak, her şeye rağmen ileriye dönük yeni bir değişimin adımı olacağı kanısıyla yasayı olumlu buluyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk.

Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğimiz üzere, memleketimizdeki ilk Ticaret Kanunu 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret’tir. Bu Kanun, az önce konuşan Sayın Faruk Bal’ın da ifade ettiği gibi, 1926 tarihli 865 sayılı Ticaret Kanunu’yla değiştirilmiş ve daha sonra 1956 yılında kabul edilen 6762 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. 6762 sayılı Kanun, elli yılı aşkın bir süredir ülkemizde ticaret yaşamına yön vermektedir.

Bugün değiştirilmesini görüştüğümüz 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun uygulandığı 20’nci yüzyılın ikinci yarısına baktığımızda bir ticaret kanunu için oldukça önemli olaylara gebe olduğunu görüyoruz. Hepimizin bildiği gibi, bu süre içerisinde Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak hayata başlayan Avrupa Bütünleşme Projesi, Avrupa Topluluğu aşamasından geçerek nihayet Avrupa Birliği aşamasına ulaşmıştır. Avrupa Birliği, ekonomik, ticari ve siyasi bir güç olmanın yanı sıra maddi hukuk kuralları da koyan uluslararası bir topluluk hâline gelmiştir. 1960’lardan beri AET ortak üyesi olan ülkemiz, 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde tam üye olmak konumunu kazandıktan sonra, bu gelişmeler dikkate alınarak Topluluk müktesebatının Türk hukukuna aktarılması gerektiği hâkim olmuş ve Konsey tarafından 17 Aralık 2005 tarihinde müzakerelerin başlaması kararı alınınca da bu gerekliliğin zorunluluk hâline geldiği varsayılmıştır.

Ayrıca, teknolojinin gelişmesiyle elektronik işlemlerin ve ticaretin hem ticareti hem şirketler hukukunu kökten etkilemesi, çevre kirliliği başta olmak üzere teknolojinin yol açtığı tahribatın sorumlu hukukuna yansıtılması, gelişen tüketici hakları, uluslararası konvansiyonların ticaret kanunlarını oluşturan birçok alanı ayrıntılı bir tarzda düzenlemelerinin 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nu doğrudan etkilediği ve bu gelişmelerin, örgütlenmelerin ve oluşumların Türk hukukuna ithal edilmesi gerekliliği yönündeki düşünceler yeni bir tasarının hazırlanmasında etken olmuştur.

Dolayısıyla, yeni bir Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın hazırlanmasında en önemli etkenleri üç ana başlık altında toplamak mümkündür: Birinci temel etken, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin tam üyeliğine aday olma sürecidir. İkinci temel etken, teknolojik gelişmeler ve İnternet’in günlük hayatta her alanda kullanılır hâle gelmesidir. Üçüncü temel etken de, Türk lirasından altı sıfırın atılmasıyla ilgili kanunun yürürlüğe girmesi ve diğer kanunlardaki değişikliklerin Türk Ticaret Kanunu’nu etkilediği görüşüdür.

Hazırlanan tasarıya hedefler açısından baktığımızda da bu hedeflerden birincisinin Türk işletmelerinin ticari ve ekonomik yönden uluslararası rekabet piyasalarında güçlü aktörler olarak çalışmalarını sağlayacak kurum ve sistemlere sahip olması; ikinci hedef olarak Avrupa Birliği müktesebatının yeni ticaret kanununa yansıtılması; üçüncü hedef olarak yeni kanunun Türkiye’nin güncel, orta ve uzun vadeli gereksinimlerine cevap verecek mekanizmaları ve hükümleri içermesi; dördüncü hedef olarak kanunun modern ticaret hukukuyla örtüşmesi; beşinci hedef olarak da mevcut bilimsel birikimin korunması, yargı kararlarıyla sağlanan hukuki gelişimin sürdürülmesi olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, belirttiğimiz gelişmeler ve gerekçeler karşısında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun pek çok yönleriyle ticari yaşamın ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı, yanıt veremediği bir noktaya geldiği hepimizce kabul edilen bir gerçekliktir. Ancak yasanın getirdiği olumlu değişiklikleri desteklememizin yanı sıra katılmadığımız yönlerine yönelik olarak da eleştirilerimizi, görüş ve önergelerimizi de bu çatı altında kararlılıkla gündeme getireceğiz.

Değerli milletvekilleri, tasarıda özellikle şirketler hukukunda esaslı değişiklikler yapılmış, uluslararası muhasebe standartları kabul edilmiş, şirketlerin denetlenmesi yeni usullere bağlanmış, pay sahiplerinin elektronik ortamda Genel Kurula katılımlarının sağlanması öngörülmüş. Taşıma ayrı bir kitap olarak düzenlenmiş. Başlangıç ve son hükümler hariç beş kitaptan oluşan Türk Ticaret Kanunu, başlangıç ve son hükümler hariç altı kitaba çıkarılmış. Ticari hüküm, ticari iş ve tacir kavramlarının tayininde ticari işletme esaslı bir unsur olarak kabul edilmiş. Bilgi bankasının Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde kurulması düzenlenerek sigorta hukukunda denkleştirme istemiyle ilgili isabetli bir düzenleme getirilmiş.

Ticaret işleri tellallığı, aynı konunun Borçlar Kanunu’nda da düzenlenmiş olduğu dikkate alınarak tasarıya alınmamış. “Ultra vires” kuralına AET önergesi dikkate alınarak tasarıda yer verilmemiş, bölünme tasarıya ilave edilmiş, şirketler topluluğu ele alınmış; tek kişilik anonim şirketin kurulmasına olanak sağlanarak denetçiler anonim şirketin organı olmaktan çıkarılmış; şirketlerin denetimi, bağımsız denetim kuruluşlarına veya serbest yeminli muhasebeci veya mali müşavirlere bırakılmış. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın altıncı kitabında da düzenlenen sigorta hukukuyla ilgili olarak da tontinlerin kurulması kabul edilerek zaman aşımı süreleri yeniden düzenlenmiş; sigortacıyı ve acentesini aydınlatma yükümlülüğü getirilerek tasarının denkleştirme istemine ilişkin 122’nci maddesi hükmü ile denkleştirme bedelinin nasıl hesaplanacağı da düzenlenerek 6762 sayılı Yasa’daki boşluk doldurulmuş.

Değerli milletvekilleri, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, pek çok değişiklik ve yeniliğin tasarıya girmesine karşın, tasarının gerek dil gerek ifade gerek Türk Borçlar Kanunu ve ilgili kanunlarla uyumu gerekse tasarının sistematiği ve içeriği bakımından bakıldığında oldukça ciddi, eleştirisel yönleri bulunmaktadır. Tasarıda kullanılan dil ve ifadenin yetersiz olduğu görülmektedir. Terim birliği sağlanamamıştır. Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’yla dil, sistematik ve içerik bakımlarından uyumlu, yeterli bir düzenleme gerçekleştirilememiştir. Her iki tasarıda kullanılan terim ve kavramlarda uyum söz konusu değildir. Sistematik bakımdan da Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda yer alması gereken bir kısım hükümler Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda düzenlenmesi gereken bir kısım hükümler de Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda düzenlenmiştir.

Ayrıca, Borçlar Kanunu’nun Türk Ticaret Kanunu’na göre daha genel bir kanun olduğu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda bu kanunun maddelerine yollamalar yapılmış olması göz önünde tutularak her iki tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında birlikte ele alınması gerekirken bu gerçekleştirilememiş Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın daha genel olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’ndan daha önce Genel Kurulun gündemine gelmesi gibi ciddi bir olumsuzluk yaşanmıştır. Başta Sermaye Piyasası Kanunu olmak üzere Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Vergi Usul Kanunu gibi pek çok kanunlarla da uyumlu düzenlemeler gerçekleştirilememiştir. Tasarının 5’inci maddesi düzenlenirken 5235 sayılı Kanun’la kurulan bölge adliye mahkemeleri göz önünde tutulmamıştır.

Yine, mevcut bilimsel birikimin korunması ve yargı kararlarıyla sağlanan hukuki gelişimin sürdürülmesi tasarının hedefleri arasında gösterilmesine rağmen madde numaralarının değiştirilmiş olması nedeniyle bunu gerçekleştirme olanaklı olmaktan çıkmıştır. Tasarının sistematiğine bakıldığında da bozuk düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Örneğin, tasarının 1521 ve devam eden maddelerinde yer alan son hükümlerin önemli bir kısmı aslında tasarının ilgili kitaplarında yer alması gereken hükümlerdir.

Yine, tasarının yetersizliklerinden birisi, yapılan yeni düzenlemelerin bir kısmının eksik bırakılmış olmasıdır. Örnek verilecek olursa, tek kişi ortağın şirket borçlarından sorumluluğunun şahsi ve sınırsız hâle gelmesi gereken durumlar hakkında tasarıda bir düzenleme olmaması açık bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Ticari defterlerin delil olmaktan çıkartılmasında, kıymetli evrak kitabında pek değişiklik yapılmadığının belirtilmesine karşın çekte ödeme yasağının talimatının kaldırılmasında haklı ve doyurucu gerekçeler bulunamamaktadır. Önceki yasada sorunlarla karşılaşılan bu ve benzeri maddelerde sorunu giderecek düzenlemeler getirmek yerine maddeyi tümden kaldırmak doğru bir anlayış olarak benimsenemez. Ayrıca, uygulamada büyük sıkıntılar yaratan ibraz sürelerinin uygulanması bakımından farklı uygulamalara yol açan “yer” kavramına tasarıyla da herhangi bir açıklık getirilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının hazırlanmasında en önemli etkenlerin başında, Avrupa Birliği müktesebatının Ticaret Kanunu’na taşınma düşüncesinin yatmakta olduğunu ifade etmiştik. Ancak göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda hemfikir olduğumuz bu konuda aşırılığa kaçıldığını da ifade etmek zorundayız. Çünkü tasarı, Avrupa Birliğine tam üye olacağımız düşüncesiyle hazırlanmıştır. Oysa Avrupa Birliğinin çifte standardı, Türkiye’ye karşı çelişkili tavrı ve kapıda bekletme düşüncesi, kendi çıkarlarına olan düzenlemelerde ülkemize yaptığı siyasi, mali baskı ve müdahaleler maalesef ulusumuzca üzüntüyle ve tüm çıplaklığıyla izlenmektedir. Kaldı ki, Avrupa Birliği hukukundaki gelişmelerin devam ettiği ve buna bağlı olarak mevzuatın sıkça değiştirilme ihtimalinin bulunduğu bir dönemde, temel kanunun tümüyle değiştirilmesinin isabeti ciddi bir şekilde tartışılmalıdır.

Avrupa Birliği mevzuatı tam olarak istikrar kazanmadan veya Avrupa Birliğine tam üyeliğimiz gerçekleşmeden ana kanun niteliğinde olan Türk Ticaret Kanunu’nun Avrupa Birliği müktesebatına uyumu temin edilmek maksadıyla belli reformların yapılması yolu yerine kökten değiştirilmesine yönelik eleştiriler, göz ardı edilmemesi gereken, haklılık payı bulunan eleştirilerdir. Avrupa Birliği müktesebatının üye devletlere bir çerçeve çizdiği, bu çerçeve içinde üye devletlerin kendi mevzuatlarını serbestçe düzenleyebilecekleri gerçeğinin ihmal edilmiş olması da tasarının önemle eleştirilecek diğer bir yönüdür.

Bunların yansıması olarak, bir taraftan olumlu bir yenilik olarak görünen düzenlemelerin diğer taraftan ulusal işletmelerimizde, şirketlerimizde çoğu hâllerde sistemsel ve mali ağır yükümlülükler getireceği tartışmasızdır. Örneğin, Türkiye’deki anonim şirketlerin yapısıyla, ekonomik güçleriyle, Avrupa’daki anonim şirketlerin gücü arasında çok büyük farklar bulunduğu, getirilen denetim mekanizmalarının özellikle Anadolu’daki küçük aile şirketleri üzerinde çok ciddi maliyet yükleri getireceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Türk şirketlerinin yabancı küresel güçlerin kolaylıkla analiz edebileceği şekle dönüştürülmesinin de Türk şirketlerinin rekabet gücünü hedeflendiği gibi artıracağı mı yoksa azaltacağı mı konusu da kuşkuludur.

Değerli milletvekilleri, ulusal bağımsızlığımızın teminatı olan kuruluşlarımızın özelleştirmeler yoluyla yabancılaştırıldığı, neredeyse holding seviyesindeki iki yüze yakın büyük sanayi ticari kuruluşumuzun yabancıların eline geçtiği, dünya bankacılık sektöründe yabancı sermaye ve yabancılaşma oranının yüzde 18, yüzde 19’ları geçmemesine karşın ülkemizde yüzde 50’lere çıktığı, AKP İktidarı sürecinden geçerken elimizde kalan ve oldukça azalan Türk şirketlerinin şeffaflaştırılma gerekçesiyle her türlü saldırıya açık hâle getirilmesi olgusunun üzerinde de çok ciddi bir şekilde durulmalıdır.

Değerli milletvekillerim, bildiğiniz üzere, Türkiye Barolar Birliğinin, çeşitli üniversitelerin ticaret hukuku öğretim üyelerinin katılımıyla gerçekleştirmiş olduğu üç toplantının tutanakları bir kitap hâline getirildi. Bu kitaptaki toplantı tutanaklarını incelerken, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ile Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’ndaki düzenlemelerin uyumu açısından rapor hazırlamak üzere Borçlar Kanunu Komisyonunca bir komisyon kurulduğunu, bu komisyonun iki tasarı arasındaki uyumsuzluk içeren pek çok hükmü yirmi bir sayfadan oluşan bir rapor hâlinde Adalet Bakanlığı yetkililerine sunduğunu dolaylı olarak bu kitaptan öğrenmiş olduk. Ancak bu rapor, Adalet Komisyonunda görev yapan milletvekillerine ulaştırılmamıştır. Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu’nun birbirinin ayrılmaz parçaları olduğu, birbirine aykırılık teşkil edemeyeceği  hukuksal  gerçekliği  karşısında  tasarılar  arasındaki uyumun sağlanması öncelikli görevi olmasına karşın, Adalet Bakanlığını, bu yöndeki raporu tarafımıza ulaştırmayarak, aleniyetini sağlamayarak kanunlaştırma sürecinde göstermiş olduğu olumsuz tavrı nedeniyle eleştiriyorum.

Değerli milletvekilleri, hülle yoluyla ve muhasebe sistemleriyle oynamak suretiyle bir gecede artırılan millî gelire karşın, gerçekte ülkemiz bu İktidar döneminde korkunç bir yoksullaşma yaşıyor. TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarının tersine gerçek işsizlik rakamlarının 5 milyona yaklaştığı, geniş tanımlı işsizlik oranının da yüzde 18,6’lara ulaştığı somut bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.  Ülkemizde 17 milyonun üzerinde insan asgari geçim seviyesinin altında yaşam mücadelesi verirken, her gece 2 milyonun üzerinde insan yatağa aç giriyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin hazırladığı verilere göre,  geçen yılın aynı döneminde 19.588 gerçek kişi işletmesini kapatmasına karşın, içerisinde bulunduğumuz yılın ilk dokuz ayında bu rakam 32.328’e ulaşmış durumda. Tüzel kişiliğe sahip şirketlere baktığımızda, kurulan şirket sayısı geçen yılın aynı ayına göre ağustosta yüzde 21, eylülde yüzde 16 oranında azalmış, kapanan tüzel kişiliğe sahip işletmeler ise temmuzda yüzde 9, ağustosta yüzde 5’lere varan oranda artış gösteriyor. Kapanan ya da tasfiye sürecine giren şirket, kooperatif ve gerçek kişi ticari işletmelerinin toplam sayısı yılın ilk sekiz ayında rekorlar kırarak 50 binlere yaklaşmış bulunuyor. En büyük kriz dönemlerinde bile yaşanmayan bu olumsuz rekorlar, bize göre göbeğimizden geçen ancak Sayın Başbakana göre ise “teğet geçen” kriz döneminde katlanarak büyüyor ve her geçen gün binlerce insanımız işini kaybediyor, yüzlerce ticari işletme kapanıyor.

Değerli milletvekilleri, bu sorunlar kömür dağıtarak, yiyecek dağıtarak, aç insanlarımızı teşhir edercesine kent merkezlerinin içerisine çadırlar kurularak çözülemez. Çözüm için sosyal devlet anlayışının yanı sıra sağlıklı işleyen sanayi ve ticaret yaşamının varlığı zorunludur. Bu anlamda, Ticaret Kanunu değişikliği ve mevcut düzenlemelerin değişen koşullara uyumu gereklidir ancak yeterli değildir. İyi bir ticaret kanununun yanı sıra sadece damatlarının genel müdürlüğünü yaptığı ticari şirketleri değil, adil ve eşit bir şekilde tüm KOBİ’leri, ticari işletmeleri destekleyecek bir siyasi iktidarın varlığı da zorunludur. Kendisinden rafineri kurma izni isteyen iş adamına “Ben bu izni bizim Çalık’a, Putin ve arkadaşım Berlusconi’ye vereceğim.” diyen, KOBİ’lere kredi açmaya geldiğinde oldukça cimri davranan ancak tek kalemde 750 milyon dolarlık krediyi himaye ettiği bir şirkete verebilen böyle bir iktidardan bu aşamadan sonra bu adaleti, bu görevi yerine getirmesini beklemek ise sadece bir hayaldir.

Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın yasalaşması hâlinde başlayacak yeni dönemin, Türkiye'nin güncel, orta ve uzun vadeli gereksinimlerine cevap verecek mekanizmalar yoluyla Türk işletmelerinin uluslararası rekabet piyasalarında güçlü aktörler olarak çalışmasını sağlamasını; halkımızın yıllarca çalışarak edindiği birikimlerinin yöneticileri başbakanlarla, bakanlarla aynı karede kol kola poz veren, açılışları başbakanlar ve bakanlar tarafından gerçekleştirilen, dini ticaretine ve siyasetine kılıf yapan, tahminlere göre bugüne kadar 40 milyar doların üzerinde bir parayı hortumlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …İslami holdingler tarafından nitelikli olarak dolandırılmasının önüne geçmesini; ticari işletmelerimizi teğet geçtiği ifade edilen krizlerde binlercesinin kapısına kilit vurulmayacağı, 100 binlerce insanımızın da işsiz kalmayacağı kadar güçlendirilmesini dileyerek yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, emeği geçenlere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına teşekkürlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Sayın Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün başlattığı görüşmelerle ve bundan sonra gerçekleştireceği görüşmelerle tarihî oturumlara, tarihî görüşmelere sahne olacaktır. Zira, Türk Ticaret Kanunu gibi temel bir kanunu yeniden yapmak, yeniden düzenlemek, yasalaştırmak ve ülkemizin hizmetine sunmak gibi üstün bir görevi ifa edecektir. Neden derseniz, önemini izah sadedinde birkaç şey ifade etmek isterim:

Bir defa, ilk Türk Ticaret Kanunu, cumhuriyet dönemi için, 29 Mayıs 1926 tarihinde kabul edilmiş ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girmiştir. Ancak bu Kanun’un genel hükümleri nereden alındı diye baktığınız zaman genel hükümlerin 1882 tarihli İtalyan Ticaret Kanunu’ndan alındığını görüyoruz, ortaklıklara ilişkin hükümlerin ise Almanya ve Fransa Ticaret Kanunlarından bir nevi iktibas edildiğini görüyoruz. Yani melez bir kanun, yani karma bir kanun. Oradan buradan toparlanarak yapılmış ve Meclisimizde yasalaştırılmış bir kanun.

İkinci Türk Ticaret Kanunu hâlen yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu. 1956’da yasalaşıyor ve 1957’de yürürlüğe giriyor. Bu Kanun’u büyük hukukçu Hirsch Başkanlığında bir heyet hazırlıyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu Kanun’u yasalaştırıyor. Ama bu Kanun’a ruhunu veren, fikrini veren, rengini veren, bu Kanun’un özünü, esasını tayin eden de yine dünya hukukunda büyük yeri olan Alman asıllı bir hukukçu. O yönüyle de ayrı bir özellik taşıyor. Ama şu anda huzurlarınızda bulunan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu, tamamıyla bu ülkenin yetiştirdiği insanların, bu ülkenin yetiştirdiği beyinlerin, milletimizin oluşturduğu bilimsel gücün, Yargıtayımızın, mahkemelerimizin oluşturduğu içtihat arenasının ve buralarda oluşan bilgilerin, tecrübelerin, hasılı bize ait birikimlerin dünyada yaşanan değişme ve gelişmelerle bütünleşmiş bir şekilde bir tasarıya dönüşmesi, bir rapora yansıması ve yüce Meclisin huzuruna gelmesidir. Bu yönüyle çok önemli bir adımdır, çok önemli bir değişimdir. Kanun da bize ait, bize öz olan damgaları vurduğumuz bir kanundur. Ben bu vesileyle bu kanunun tasarı taslağının hazırlanmasında ve daha sonraki aşamalarında görev yapan Bilim Komisyonunun değerli üyelerine, başta Ünal Tekinalp Hocam olmak üzere bütün üyelerine, Adalet Bakanlığımız ve diğer kuruluşlardan katkı veren bütün uzmanlara, siyasi partilerimizin değerli milletvekillerine ve bu konuya katkı veren herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum çünkü önemli bir mesai, önemli bir ürün ortaya konmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir soruyu sormak lazım: Neden Türk Ticaret Kanunu’nu değiştirme zarureti hasıl oldu, üçüncü ticaret kanununu yürürlüğe koyma gereği duyduk? Acaba Kanun’da kısmi değişiklikler yaparak, bazı maddeleri değiştirerek, diğerlerini koruyarak bunu yapma imkânı olur muydu olamaz mıydı? Buna bakmak için, buna doğru cevap vermek için dünyada ticaret hukuku alanında yaşanan bütün gelişmeleri, ekonomik alanda, siyasal alanda yaşanan değişimleri çok yakın takip etmek lazım. Türkiye 1950’lilerin mantalitesiyle ticaret yapan bir ülke olmadığı gibi, dünya da artık o günün mantalitesiyle hareket eden bir dünya değil. Ekonominin daha da serbestleştiği ve ekonomik alanda sınırların âdeta tamamen kalktığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Dolayısıyla, kuralların ulusal olmaktan uluslar üstü bir yapıya doğru gittiği bir noktada, dünyadaki bütün ülkelerin kendi kanunlarını, değişen, gelişen şartlara uydurma noktasında önemli çabalar gösterdiklerini görüyoruz.

Örneğin, Almanya 1950’den sonra, 1965’te, 1985’te, 1993’te, 1998’de, 2001’de, 2004 ve 2005 yıllarında önemli değişiklikler yapmış, köklü reformlar yapmış. 1930’dan sonra yapılan toplam değişiklik sayısı otuz adet.

Şimdi, bakıyorsunuz, Avusturya’nın ticaret kanunu 1897 tarihli ama 1954’ten sonra, 1960, 1967, 1981, 1991 ve 1993 yıllarında köklü reformları, köklü değişimleri kendi ticaret kanununda yaptığını görüyoruz.

Fransa’ya bakıyorsunuz, 1966, 1967, 1994, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında ticaret hukuku alanında, bu konuyu ilgilendiren hukuk mevzuatında önemli değişimleri, önemli dönüşümleri yaptığını, gerçekleştirdiğini görüyoruz.

İngiltere’nin 1973, 1975, 1977, 1983, 1985, 1986, 1998 ve 1999 yıllarında kendi ticaret hukuku alanında çok önemli mevzuat değişikliğine gittiğini görüyoruz.

İtalya’da, başka dünya ülkelerinde de yine bu alanda büyük ve köklü değişimlerin yapıldığını, reformların gerçekleştirildiğini görüyoruz.

Peki, dünyada bunlar yapılırken Türkiye’de ticaret hukuku alanında hangi köklü değişiklikler, reformlar yapıldı diye baktığınızda, ticaret hukuku alanında köklü hiçbir değişikliğin, hiçbir reformun yapılmadığını görüyoruz. Birtakım değişiklikler yapılmış ama işin esasını değiştiren, Türkiye'nin gelişen dünyadaki serbest ekonomi, ticaret anlayışı ve bu alanda oluşan yeni hukuk yapılarına uyumunu sağlama noktasında köklü bir değişimin yapılmadığını görüyoruz. İşte bu kanunun huzurlarınıza geliş sebebi, dünyada yaşanan ama Türkiye'nin 1950’lerden sonra yaşanan süreçte Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya, herkes değişimi görüp, bu değişime ayak uydurmak için gereğini yaparken bugüne kadar bu gereği yapamamış olan Türkiye'nin bu gerekliliği yerine getirme zaruretinin bir sonucudur bu.

Öte yandan Avrupa Birliği süreci ayrı bir olay. Dünyanın değişik bölgelerinde meydana gelen ekonomik birliktelikler, ekonomik oluşumlar ayrı bir olay, bunların yarattığı uluslararası ve uluslar üstü hukuk ve bunları başka ülkelere veya kendilerine üye ülkelerin uyma zorunluluğu gibi ortaya koyduğu kabuller ve ticaretin aldığı şekil, Türkiye'nin de bu alanda yaşanan değişimleri görme zaruretini ortaya koymuştur.

Öte yandan İnternet, elektronik ortamdaki iletişim ve çağın getirdiği birtakım yeni teknolojik ve bilimsel kolaylıkların ticaret hukuku alanına yansıması gereği de ortadadır. Hem vatandaşın doğrudan denetimi, şirketleri yakın takibe alması, kontrol etmesi, her şeyiyle, bunlarla ortak olan veya bunlarla ilişki içerisinde olan veya ilişkiye girmek isteyenlerle hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında bütünüyle bu alanı bilgi çağının gerekleriyle donatma gereği de ortadadır ama bu gereklere rağmen, köklü bir değişiklik yapılamamıştır. Ne zaman? 1999 tarihine gelindiği zaman, o zamanki Hükûmet bir karar alıyor –ben, onun için bu kararı alanlara da teşekkür ediyorum- bir Bilim Komisyonu oluşturuluyor, Sayın Ünal Tekinalp Hocamızın Başkanlığında bu Komisyon çalışmalarına başlıyor 1999 yılından itibaren. 3 Kasımda seçim oluyor AK PARTİ Hükûmetleri iktidara geliyor. Devlette devamlılık esastır, yapılan iş doğrudur, bir ihtiyaç görülmüştür ve bu ihtiyaca çare aramak ve bunun gereğini yapmak üzere de bir komisyon kurulmuştur. Onun için, biz bu Komisyonun devamı yönünde karar aldık ve bu Komisyon değişmedi, çalışmalarını devam ettirdi ve sonuçta, Komisyon hazırladığı tasarı taslağını Adalet Bakanlığına sundu. Adalet Bakanlığı, bu tasarı taslağını kamuoyunun bilgisine açtı, tartışmaya açtı; ilgili kişilere, kurumlara, kuruluşlara, üniversitelere, sivil toplum örgütlerine, hasılı bu konuyla uzaktan yakından ilgili olan herkese ve her kesime bu tasarı taslağı gönderildi ve bunlardan gelen görüşlerin, eleştirilerin titizlikle incelenip değerlendirildiğini görüyoruz. Bundan daha ilerisi yapılıyor, görüş serdeden kişiler, ilgili kurum ve kuruluş temsilcileri çağrılmak suretiyle Komisyon huzurunda bu konular birlikte müzakere ediliyor, birlikte tartışılıyor, birlikte karara bağlanıyor. Tabii, hepsinde uzlaşma olduğu söylenemez ama her şey göz önünde yapılıyor.

Daha sonra, yine 2005 yılında Başbakanlığa sunuluyor, hükûmet tasarısı hâline dönüştürülüyor, 15/11/2005’te Meclis Başkanlığına sunuluyor. Adalet Komisyonu, görüşmelere başladıktan sonra da bir alt komisyon kuruyor. Bu konu teknik bir konu, bu konunun uzun uzun müzakere edilmesi lazım, değerlendirilmesi lazım. Alt komisyon, altı aya yakın bir süre çalışma yapıyor. Yine, alt komisyon çalışmaları sırasında da tasarı, ilgili kişi, kurum, kuruluş, sivil toplum örgütleri, herkes ve her kesimin görüşüne gönderiliyor ve onların görüşleri, eleştirileri talep ediliyor, gelenler değerlendiriliyor ve tasarıya yansıtılmaya çalışılıyor. Öte yandan, alt komisyon çalışmaları sırasında da yine kurum, kuruluş, sivil toplum ve ilgili kesimlerin temsilcilerinin de orada olduğunu görüyoruz.

Adalet Komisyonu sürecinde de yine aynı tartışmaların aynı usul içerisinde yapıldığını ve konunun üzerinde büyük bir uzlaşmanın, büyük bir tartışmanın, büyük bir görüş birliği arayışının olduğunu görüyoruz ve bunun neticesi de Komisyon tasarıyı kabul ediyor belli değişiklikler yaptıktan sonra. Ancak seçim nedeniyle bu tasarının kanunlaşması bu döneme kaldı.

Şimdi, bu döneme gelince de yine Adalet Komisyonundan geçtiği hâlde biz diğer siyasi partilerimizle de görüşerek, onların değerli grup başkan vekillerinin de görüş ve kanaatleri doğrultusunda Komisyon haricinde, her partiden arkadaşımızdan, birer arkadaştan oluşan bir komisyon kurduk. Bizim bu kanunda olmazsa olmazımız yok, çünkü teknik bir konudur, siyasi renklerin, siyasi görüşlerin aksettirileceği bir kanun değildir. Bu konu konuşulsun, tartışılsın, ortak öneriler varsa biz bu önerileri kabul etmeye hazırız dedik ve nihayet bu çalışmalar yapıldı. Şu anda elimde, elli beş tane ortak öneri hazırlandı. Yine burada ortak öneriler kabul edildiği takdirde yasalaşacaktır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne ortağı ya? Ortak öneri falan yok. Komisyon üyeleri burada Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben bunları şunun için anlattım: Bu tasarı, bu rapor buraya bugünden yarına gelmiş değil. 1999’dan beri süren bir çalışma. Tabii daha öncesinde doktrinin, üniversitelerin, yargı çevrelerinin oluşturduğu kanaatler, görüşmeler, birikimler, tecrübeler, bütün bunlar değerlendirildiğinde…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bozdağ, geçen dönemden bahsediyorsunuz, 22’nci Dönemden.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …huzurlarınıza gelen somut metin büyük bir çabanın, büyük bir emeğin, büyük bir uzlaşma arayışının ürünü olarak gelmiştir, pek çok farklı görüş buraya yansıtılmaya çalışılmıştır.

Ancak Türk Ceza Kanunu görüşmeleri yapılırken de burada konuşuldu. Tabii, doktrinde kanunların hazırlanmasında komisyonda çalışan bilim uzmanlarıyla, bilim adamlarıyla bunun dışında olanlar arasında da bir rekabet oluyor. Tabii, bu, tartışmaları farklı bir boyuta götürüyor. Ama ben eminim, doktrinde yapılan tartışmaların hepsi faydalı tartışmalardır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bekir Bey, ortak öneride kimin imzası var?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hepsinin kendine göre haklı yönleri, eleştirilen yönleri vardır. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarında bunlardan istifade edecektir muhakkak, birini tercih edecektir, bu yasalaşacaktır. Belki isabet edecektir, belki etmeyecektir ama iyi niyetli olan bu tartışmalara açıklık getirmek ve bunlardan istifade etmek de bizim en önemli görevlerimizden bir tanesidir.

Bir diğer husus: Değerli arkadaşlar, AB uyum sürecinde Türkiye'nin yerine getirmek zorunda olduğu birtakım yükümlülükler var. Biz bu yükümlülüklerin de bilincindeyiz. Sadece biz değil, bizden önceki hükûmetler de bunun bilincinde hareket etti ve birtakım değişiklikler, çalışmalar yaptı. Türk Ticaret Kanunu da yasalaştığı takdirde bu yönde de büyük bir uyumun gerçekleştirildiğini görüyoruz. Ticaret Kanunu’nda yapılan değişikliklerin AB müktesebatıyla hiçbir ilgisi yoktur demek mümkün değildir. Müktesebatla ilgili boyutu vardır, zira hükûmet tasarısının 70’inci ve 71’inci, 69’uncu sayfalarına baktığınız zaman orada bu uyum çerçevesindeki yönergelerin, tüzüklerin, tavsiyelerin, açıklamaların, raporların olduğunu ve bunların tek tek sayıldığını ve bunların da bu Ticaret Kanunu çerçevesinde değerlendirildiğini görüyoruz. Bunlar müktesebatın kendisidir, ilkesi falan değil. Müktesebatın kendisiyle bir uyum gayreti vardır, bir uyum çabası vardır, bu da doğru bir şeydir.

Bir başka husus: Değerli arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu’nu değiştirmek, Türkiye'nin ticaret hukuku mevzuatı alanındaki hukuk hafızasını yok etmek, bunu yok saymak anlamına gelmez. Böyle bir şeyi kabul ettiğimiz takdirde, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizim hiçbir yasal değişiklik yapmamamız lazım. Biz geçmişte Medeni Kanun’u baştan sona değiştirdik, medeni hukuk hafızamızı mı yok ettik? Biz geçmişte Ceza Kanunu’nu baştan sona değiştirdik, ceza hukuku hafızamızı mı yok ettik? Biz cumhuriyete geçtiğimizde pek çok kanunu değiştirdik, o alandaki hukuk hafızamızın tamamını mı yok ettik? Hayır, öyle bir şey yok. Yeni bir gelişme, yeni bir değişme, yeni bir değişim zarureti var, bunu hukukumuza yansıtacağız. Bu bizim hukuk hafızamızı yok etmez, yapsa yapsa hukuk hafızamızı güçlendirir, hukuk kültürümüzü zenginleştirir, bizim birikimimizi artırır. Bunu böyle değerlendirmek yanlış olur. Yargıtay içtihatlarını değiştirecektir, değiştirmek  zorundadır. Çünkü yeni mevzuat, yeni bir hukuk geliyor onu değiştirecek ama hukukun, ticaret hukukunun bütün müesseseleri ortadan kaldırılmış değil, özü değiştirilmiş değil. Bütün içtihatları kaldırın, yeniden sıfırdan  başlayın diye bir şey yok. O içtihatların rehberliğinde, ondan istifade ederek, yeni anlayışı da görerek ve bu anlayışı da içtihada yansıtarak Türk ticaret hukuku mevzuatını geliştirmek bizim görevimizdir. Ben yargıçlarımızın bu birikime, bu bilince sahip olduğuna inanıyorum. Cumhuriyetin başında ayrı bir hukuk sisteminden, modern hukuk sistemine geçerken başarıyla bizim bunu yargı camiamız uyguladı. Daha sonra yapılan köklü hukuk değişikliklerini, reformları da bizim yargı camiamız büyük bir başarıyla uyguladı. Bu değişikliği de yine büyük bir başarıyla uygulayacaktır.

Diğer bir husus değerli arkadaşlar, burada çok söylendi: “Bu kanunun yürürlüğe girmesi Borçlar Kanunu’yla birlikte olmalıdır. İkisi ayrı ayrı olursa bunun işlemesinde aksaklıkları vesairesi olacaktır, bu da büyük bir sorun yaratacaktır.” Elhak doğru. Biz de böyle düşünüyoruz. Borçlar Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu birlikte yürürlüğe girmelidir ve birlikte de yürürlüğe girecektir. Biz bugüne kadar bunu hep böyle söyledik, bunun aksini söylemedik. Meclis, bu kanunu kabul ettiği takdirde yürürlük tarihi ona göre ayarlanacaktır ve bu arada Borçlar Kanunu oylarınızla kabul edildiği takdirde her ikisi beraber yürürlüğe girecektir.

Bakın, Türk Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesi, hem meri Ticaret Kanunu’muzun 1’inci maddesi hem de tasarıdaki, şu anda görüşmekte olduğumuz Adalet Komisyonunun kabul ettiği metindeki 1’inci maddesi aynen şöyle : “Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.” diyor. Eski metinde sadece fark şu: “Parçası” ifadesi yerine “ayrılmaz bir cüzüdür” diyor.

Şimdi, peki, Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu birbirinin ayrılmaz birer parçası olarak görülüyor mu? Doğru mu? Doğru.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öyleyse buralarda yapılan köklü değişikliklerin birlikte yürürlüğe girmesi gerekir mi? Gerekir. Doğrusu da budur. Ama bakıyoruz, Türk Medeni Kanunu 2002 yılında yürürlüğe giriyor. Peki, Türk Ticaret Kanunu bunun ayrılmaz bir cüzü mü? Cüzü. Aynı tarihte yürürlüğe girdi mi? Girmedi. Peki, Borçlar Kanunu Medeni Kanun’un ayrılmaz bir cüzü mü? Evet, elhak doğru, öyle. Peki, Borçlar Kanunu o zaman Medeni Kanun’la birlikte yürürlüğe girdi mi? Girmedi. O zaman burada “Bunu siz yürürlüğe koyduğunuz zaman bu bütünlük bozulur.” diyenler dün Medeni Kanun’u yürürlüğe sokarken bu zarureti niye düşünmediler? Orada düğme yanlış iliklendi. Beraber olması lazımdı, biz bunu söylüyoruz.

Onun için biz düğmeyi ikinci defa yanlış ilikleme niyetinde değiliz ve diyoruz ki AK PARTİ olarak: Biz Borçlar Kanunu ile beraber Türk Ticaret Kanunu’nu birlikte yürürlüğe koyacağız ve bunların arasındaki uyumu tesis ederek, bütünlüğü sağlayarak koyacağız. Çünkü bunları hazırlayan komisyonlar… Bunları deruhte eden bakanlık bir bakanlıktır. Komisyonlar farklı da olsa, bilgi alışverişi, görüş alışverişi, aynı şeyi, aynı hedefi gerçekleştirme gayretleri nedeniyle burada iyi bir çalışma vardır, iyi bir ahenk vardır, iyi bir uyum vardır. Biz bu ahengin, bu uyumun bu yasalara yansıyacağını düşünüyoruz ve yansıdığına da inanıyoruz. Ticaret Kanunu’nda bu vardır, Borçlar Kanunu’nda da bu yapılmaktadır. İnşallah yarın, önümüzdeki günlerde kastım, Borçlar Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman orada önemli değişimlerin, önemli uyumların hem de Türk Ticaret Kanunu ile uyumlu bir şekilde yapıldığını hep beraber göreceğiz. Neden? Çünkü, yapan komisyon bir. Neden? Çünkü, bu işin motoru Adalet Bakanlığı, aynı bakanlık. Neden? Çünkü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Konya) – Ceketin üzerine gömlek giyeceksin!

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. Ek süreyi vermiştim, son cümlelerinizi alayım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum efendim, bitiriyorum, son cümlemi söylüyorum.

Bu uyum beraber gerçekleştirilecek ve beraber yürürlüğe girecektir.

Ben, bu vesileyle, oylarınızla yasalaşacak olan ve tarihî oturumlarla şekillenerek belki değişecek olan Türk Ticaret Kanunu’nun Türk hukukuna, Türk ticaret hayatına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Şimdi, Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, yüce Parlamentonun çok değerli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük Meclis tarihî bir oturum icra etmektedir. Türk Parlamento tarihinin temel kanunlara ilişkin bütün oturumları da anlamına ve mehabetine uygun önemde icra edilmiştir. 29/5/1926, Meclis Başkanlığını Kâzım Özalp, Adalet Bakanlığını Mahmut Esat Bozkurt; yıl 15/6/1956, Başkanlığı Asil Başkan Refik Koraltan, Bakanlık makamını Prof. Dr. Hüseyin Avni Göktürk ihraz etmektedirler. Ticaret Kanunu’nun cumhuriyet dönemindeki birinci versiyonu tek partili dönemde oy birliğiyle kabul edilmiştir. Ticaret Kanunu’nun ikinci versiyonu, dönemin gerilimlerine rağmen, iki partili, üç partili siyasal hayatımızda, bir redde karşı oy birliğiyle kabul edilmiştir. Siyasi geleneğimiz, temel kanunlarda, tamamen uzlaşma ve ortak aklın ürünü olma özelliğini ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, “Bugün ne yapıyoruz, doğru mu yapıyoruz, mükemmel mi yapıyoruz?” sorusuna cevap verebilmemiz için, ticaret hukuku hafızasının nokta nokta evrim kesitleriyle hatırlanması lazım. Az da olsa, teferruatlı değil, bu hatırayı sizlerle, yüce Meclisle, zabıtlarla paylaşmak istiyorum.

1850, İmparatorluk, çöküş veya Avrupa’yla kendi arasındaki farkın çatışmasının sıkıntılarını yaşıyor. Fransa etkiliyor ve 1850’de Fransız Ticaret Kanunu, noksan ve çelişkili şekilde Ohannes Efendi tarafından tercüme ettiriliyor, fermanla kabul ediliyor. Noksandı. Dönemin ticaret mahkemeleri bu çelişkileri gördü ve Lozan Barışı’nda müttefikler “Medeni Kanun’u -Borçlar, Medeni, ayrı, birlikte- ve Ticaret Kanunu’nu yapacaksınız.” dedi. 1926’da Borçlar Kanunu ile Medeni Kanun’da doğru yapıldı, mükemmel bir kanun çevrildi ama 1926’da Ticaret Kanunu kodifikasyonunda büyük bir inşa kusuru işlendi. Modern hukukçularımız yoktu. Eklektik yöntem benimsendi, kimisi İtalya’dan, kimisi Almanya’dan kimisi Fransa’dan ama daha çok 18’inci ve 19’uncu asrın normlarıyla eklektik bir Ticaret Kanunu yapıldı, karman çorman oldu. Ölümünden bir yıl önce Atatürk’ün bu Parlamentoda yaptığı, kendi sesiyle yaptığı son konuşmadır, 1/10/1937. Cümleleri şudur aynen: “Kara ve Deniz Ticareti Kanunlarımızın ekonomik bünyemizdeki inkişaflara daha uygun hâle getirilmesinde zaman geçirilmemesi yerinde olur.” Ertesi gün komisyon kurulmuştur. 1951 yılına kadar komisyon çalışmıştır. O dönemin Hirsch’i komisyona son dönemde başkanlık yapmıştır, büyük bir katkıda bulunmuştur. 1951 yılındaki Kanun 1956 yılında, CHP ile Demokrat Parti arasındaki aşırı gerilime rağmen, tek redde karşı oy birliğiyle diyebileceğimiz kahir ekseriyetle kabul edildi. Fakat bu Kanun mükemmel miydi? Sayın Faruk Bal işaret ettiler veya gerekçede işaret ediliyor. Mükemmel miydi? Dönemin telakkilerini ve sorunlarını tüm kapsamıyla çözüyor muydu? Değildi arkadaşlar. Bugünkü geliş noktasına gelmek için 1956 tarihindeki Kanun’u doğru tahlil etmek lazım. Bir: Bizzat Profesör Hirsch -o dönemdeki demeçlerini, hatıralarını okuyun- “Bu geçici bir Kanun’dur, daha mükemmel yapmalıyız.” diyor ama kuru bir beyan değildi, lafümücerret veya lafügüzaf değildi. Gerçekten dünya, Türkiye içinde olmamasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış, yıkım ekonomisinin ve bunalımların paradokslarını yaşıyordu ve modern ticaret hukuku daha doğmamıştı. O dönemde dünya ticaret hukukunda anonim şirketler kemaline ermemişti, oluşum hâlindeydi. Fransa, Almanya 1960 yılından sonra anonim şirketler ve ticaret hukuku reformunu mükemmelleştirdi. Avrupa’da o dönemden günümüze kadar ticaret hukukunu 64 defa değiştirdiler. On tane büyük reformları var.

Bir: Demek ki bir geçiş hukukuydu.

İki: Siyaset kurumu ticaret hukukundaki ekonomik ve teknolojik gelişmelere koşut veya paralel dönüşümünü yapamadı. Tabii, darbeler, ara rejimleri, gerilim siyasetleri... Ne oldu? Yasama organı mecburen konulu ticaret hak hukuku üretti, sermaye piyasası hukuku, ayrı bir kanun yaptı; halka açık anonim şirketler hukuku, ayrı bir kanun yaptı. Aslında bunlar şirketler hukukunun, ticaret hukukunun konularıydı ve bunları kapsamıyordu. O hâlde Ticaret Kanunu’nu değiştirmemizin birinci nedeni Avrupa Birliğine uyum vesaire değil, mükemmel bir ticaret kanununa sahip olmamız ve sorunları çözmede, sorunları çözme noktasındaki kapsam zaafından kurtarma gibi bir hedefi vardı.

Değerli arkadaşlar, Ticaret Kanunu’ndaki noksanlığa rağmen, Türkiye bilhassa öğreti ve içtihatta modern hukukun zirvesine çıktı. Birikimimiz, yeni ticaret kanununun, mükemmel ticaret kanununun inşa edilmesi için elverişliydi, müktesebatımız fazlasıyla vardı. Bu, değişikliğin Kanun’dan kaynaklanan gerekçeleri.

Peki dışsal gerekçeler ne, Kanun dışında kalan gerekçeler ne? 1956 yılından bu yana, doğru, güneş her sabah doğudan doğuyor, her akşam batıdan batıyor ama müthiş değişimler ve dönüşümler oldu. Evvela ticaret hukukunun paradigmalarını ve parametrelerini alaşağı edecek zihniyet dönüşümleri oldu. Ticaret hukuku belki tam da sermaye hukukunun veya şahsi sermaye menfaatinin eksenini oluşturduğu bir daldı, bir helezondu ama şu anda sermaye iktidarına insan iktidarı, insan onuru enjekte ediliyor. Tüketicinin korunması, azınlık haklarının korunması, güç boşluğunun özellikle teknolojik, dijital, elektronik oylamalarla, genel kurullarla sağlanması, tamamen sermaye iktidarını insanileştiren modern değerlerdir.

Yine, değerlerden “saydamlık” çok önemli. Bugün kuzey ülkelerinin ticaret hukukunda zorunlu web sayfaları var, Avrupa Birliği yönergelerinde önümüzdeki on yıl içerisinde web sayfaları var.

Arkadaşlar, saydamlık yükselen değerdir. Sadece devletin gizlerini veya sırlarını, makul, güvenlik devletiyle demokratik değerler arasındaki dengeye getirme değil, şirketleri de işletmeleri de ölçülü bir şekilde saydamlık noktasına getirmek -ki sınırlıdır, insider işlemleri falan, bunların tamamen kapsamı dışındadır- yükselen çağdaş değerler.

Başka ne var? Avrupa Birliği diyoruz, Dünya Ticaret Örgütü diyoruz.

Değerli arkadaşlar, kanunlar genellikle değil, yoğunlukla millîdir, bayraklıdır ve hudutları vardır ama ticaret kanunları genellikle küreseldir ve hudutları aşan etkileri olur.

Biz, Avrupa Birliği uyum zorluğu içerisinde aynen Lozan Barışı gereği 1926 yılındaki dönüşümleri, aynen 1839’daki Kavanini Cedide için 1850 dönüşümüne mecbur olduğumuz gibi bir dayatma görüntüsü içerisinde değil, Türk milletine, Türk tüccarına, sermayemize layık olduğu için bu dönüşümü yapmak zorundayız ama Avrupa Birliğine üyelik veya müzakere süreci içerisinde de bir zaruretin olduğunu kimse yadsıyamaz, kimse göz ardı edemez. Artık topluluklar hukuku, gerçekten, yereli küreselleştiren ve yereli bağlayıcı olan normların etkin ve egemen olduğu bir hukuktur.

Değerli arkadaşlar, tabii, Ticaret Kanunu’nun getirdiklerini götürdüklerini ayrıntılı bir şekilde tartışabiliriz. Çok değerli arkadaşlarım somutlamalarda bulundular, maddelere, çözümlere atıf yaptılar, yanında oldukları, karşısında oldukları görüşler ortaya koydular. Bölüm müzakerelerinde bunu geniş geniş değerlendirebiliriz, sorularınızla açığa çıkarabiliriz ama ben sizlerle bu kanunun getirileri noktasında, getirdikleri noktasında birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Doğrusu, bu, seçmeci bir paylaşma değil, kategorik bir paylaşma da değil, sistematik de değil. Oradan buradan alarak sizlerle ve milletimle paylaşmak istiyorum.

Beni bu kanun, getirdiği standartlar bakımından etkiliyor, yönetim standartları, denetim standartları bakımından. Bir konuda terazi birden fazlaysa doğru sonuca ulaşamazsınız. Gerçekten iyi şirket yönetimi, rasyonel şirketler ve verimli ekonomi bakımından geliştirilen standartlar madde madde yer alıyor. Beni çok etkilemiştir.

Tek kişili sermaye şirketi çözümü çok önemsediğim bir çözüm. Bir kişi, şirketin üzerindeki yükümlülükleri üstlenmek kaydıyla, şirketin elde ettiği hukuki avantajları rahat rahat edinebilmeli. Vakıflar bakımından bu böyle, dernekler bakımından bu böyle, kişi işletmeleri bakımından bu böyle. “Sorumluluk sermayeyle sınırlı” vesaire gibi, beni çok etkilemiştir tasarının bu bölümleri.

En fazla etkileyen yönlerinden birisi de şudur arkadaşlar: Türk pratik hukukunun Anglosakson hukukuna rağmen çözemediği -ki Anglosakson hukuku bunu çözdü- holdingler-yavru şirketler ilişkisi bakımından bu tasarının getirdiği çözüm etkilemiştir. X holdingin yirmi tane A.Ş.’si var. X holding aslında piposu görülmeyen büyük sermaye ve sorumlulukları dağıtmak veya risklerden korunmak için zayıf şirketler vesaire gibi örnekler yaşıyoruz. O kişiye, o şirkete dava açıyorsunuz ve hakkınıza ulaşamıyorsunuz. Şimdi yavru şirketlerin sorumluluk alanından, taahhüt alanından şemsiye şirket, holding sorumlu olacak. Bu modern bir çözümdür. Muvazaa yoluyla bu çözüme ulaşılması gerektiği yönünde yıllarca makaleler yazdım, savunmalar yaptım Anglosakson hukukundaki tül perde çözümünün aktarılması için ama bir veya iki davada muvaffak oldum olamadım. Bu çok önemli.

Yine, CHP’li arkadaşımız, sözcümüz Ali İhsan Bey dile getirdi, “ultra vires” dedi. Yani, konu dışı faaliyet yasağı kuralı kaldırıldı. Bir nevi, şirketlerde fiil ehliyeti genişletildi. Bu da beni etkiliyor. Paylar demokrasiyi etkiliyor.

“Negatifler yok mu Sayın İyimaya, Sayın Komisyon Başkanımız?” Elbette var, katılmadıklarım var. Bizim dönemimizde bu kanun görüşülseydi  -Komisyon çünkü 22’nci Dönemde görüşüldü- farklı çözümler olabilir miydi? Olamazdı diyemem. Onları da çok açık şekilde, ileride, zaten bunları da paylaşacağım. Sorularınıza herhâlde bir karşılık veririz diye düşünüyorum.

Bir de bir yöntemi, değerli arkadaşlar, sizlerle paylaşmak istiyorum: Doğrudur, bu kanun 22’nci Dönemde Komisyonumuzdan geçti, kabul edildi. 23’üncü Dönemde eski müktesebatı, emeği, geneli üzerinde müzakere yoluyla metin ve raporu açıkça benimsemek kaydıyla yani 77’nci maddenin tipik uygulaması yoluyla aşağı indi. Ama bir ihtiyaç da vardı. Gerçi 23’üncü Dönem ile bizim Komisyon müzakereleri dönemi arasında tasarının felsefesini, tasarının hükümlerini, kural düzenini temelden sarsacak bir gelişme olmadı ama takdir edersiniz ki her komisyonun farklı birikimi var, farklı açıları var, değerlendirebilirdi. Bir çözüm yolu aradım, aradık, arkadaşlar aradık, düşündük. Hatta bütün partili arkadaşlar, başta “Sayın İyimaya, bunu hemen görüşmeyin.” dendi. İki defa toplantıyı iptal ettim, üçer ay ara verdim, arkadaşlarımız incelesin, çalışalım diye, tek tek bütün maddeleri taradım ve başka da çaremiz yoktu. Parlamento hukuku, arkadaşlar, sadece yazılı hukuk değil, teamül hukukuydu.

Şöyle fiilî bir çözüm geliştirdik: Müzakere aşamasına kadar her partiden birer arkadaş Hocamızın başkanlığında veya Hocamızın yardımında bir araya gelirler, bir yeniden harmanlama, gözden geçirme yaparlar, ancak önerge üretme yoluyla bir çözüm geliştirebilirdik dedik. Sağ olsunlar, bütün partiler -sanıyorum DTP fırsat bulamadı o günkü yoğunluğu sebebiyle- fiilen, kayden değil fiilen, her parti grup başkan vekillerinden birini arayarak  -zaten Komisyonumun raporunda da bu yazılıdır- fiilen birer arkadaş verdiler, çalışıldı. Ha, diyelim ki şu önergeler, şu hazırlanan önergeler… Kesinlikle yine geçeriz, bir araya geliriz, Hoca burada, arkadaşlarımız burada. Önemli olan mükemmeli bulmaktır. Burada bir oldubitti olamaz, bir de facto, fiilî durum yaratılamaz; Parlamento üretkenliğini, katkısını –amadeyim Komisyon Başkanı olarak her zaman o ara çalışmalara- yaparız. Bu önemlidir. Ben bunu sizlerle paylaşıyorum.

Bir başka şey arkadaşlar…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ortak önergeye açıklık getirir misiniz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben ne anlattığını biliyorum, açıklık da getiririm. Ortak önerge… Onu anlattım sanıyorum, Halil Bey de bilir. Buradaki bütün mesele şu…

Bir başka mesele de arkadaşlar, gerçekten, temel kanunlar, üç temel kanun birbirlerine bağlı kanun ama Türk Parlamentosu bu bağı 2001’de kopardı. Yani Medeni Kanunu ayrı görüşerek kopardı çünkü 1926 hem Medeni Kanun’un hem Borçlar Kanunu’nun hem Ticaret Kanunu’nun aynı anda kabul edildiği, aynı anda yürürlüğe girdiği yıldır. Yanlış mı yapıldı 2001’de? Doğru yapıldı ama o zaman tek veya iki partili Parlamentoydu. Katılımcı parlamentoda, çok partili parlamentoda uzlaşma noktasına ulaşmak mümkün değil. Nitekim 2001 Medeni Kanunu’nda bile -Faruk Bey hatırlarlar, Hikmet Sami Türk Hoca hatırlarlar- ne zorluklar çektiğimizi o gün biliyoruz ve belli mutabakatlar, kontratlar içerisinde o çözüm oldu.

Bugün “Borçlar Kanunu’yla Ticaret Kanunu arasındaki olası çatışma” denen savunmanın, beyanın veya tezin üç tane görüntüsü var: Birincisi, akademik tartışmalar, profesörler arasındaki, ilmiye sınıfı arasındaki tartışmalardır. O akademik tartışmalar bugün de devam eder, yarın da devam eder. O bizim Parlamentonun konusu değil. İkincisi, yorumla, özel kanun, genel kanun, önceki kanun, sonraki kanunla aşılabilecek çelişkiler ama üçüncüsü -parlamento hukuku bu imkânı veriyor- yasama organı, musavver kanunla yani Borçlar Kanunu’yla bu Kanun’un son bölümleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İyimaya, bir nefes alın, ben de bu arada sürenizi uzatayım.

Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

Bunların çözüm yollarının olduğunu düşünüyorum. Görüşmelerin tamamlanması, yürürlüğün ertelenmesi veya son oylamaların eş zamanda yapılması gibi grup başkan vekili arkadaşlarımızın mutabakatlarıyla çözüm bulunur.

Ben tasarıya yasama öncesi aşamada ve Parlamento aşamasında katkıda bulunan bilim adamlarını, katkıya temel oluşturan Yargıtay ve Yargıtay içtihatlarını, Komisyon üyelerimi, önceki Komisyon üyelerini ve yüce Parlamentonun çok değerli üyelerini, şükranla, selamlarımla, saygılarımla duygularımı size iletiyorum.

Saygılar. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ortak önergeye gene bir açıklık getirmedin Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Evet, şahsı adını Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel.

Sayın Yüksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerine şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, cumhuriyet tarihimizin ekonomik alanda en önemli hukuk reformlarından biri olarak değerlendirilmelidir. Üstelik tüm dünyada etkisini gösteren küresel ekonomik ve mali kriz ortamında, ekonomik hayatın yapı taşı olan ticaret hukukumuzda böylesine önemli bir reform hareketine girişmek oldukça anlamlı bir adımdır.

Bugün yürürlükte bulunan 1956 tarihli 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu elli yılı aşkındır uygulanmaktadır. Bu Kanun, uluslararası uygulamaların tersine, yarım yüzyıllık ömrü içinde pek az değişikliğe uğramıştır ve bu değişikliklerin hiçbiri reform niteliğinde de değildir. Bakınız, Avrupa Birliğine üye ülkeler ticaret kanunlarını ortalama 64 defa değiştirmiştir. Ülkemizde ise Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu gibi temel kanunlar yenilense de Türk Ticaret Kanunu’nda bugüne kadar köklü bir değişiklik yapılmamıştır. Bildiğiniz gibi, yeni Borçlar Kanunu Tasarısı da Adalet Komisyonundadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun mevcut hukuki uyuşmazlıklara cevap verememesi ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine girişinin gündeme gelmesiyle birlikte ticaret hukukunun Avrupa Birliği ticaret hukuku ile uyumlaştırma zorunluluğunun ortaya çıkması, küresel ihtiyaçlara cevap verebilen bir ticaret kanununun hazırlanmasını gerekli kılmıştır.

Bakınız, son elli iki yıl içinde dünyada ve ülkemizde bir ticaret kanununun uygulamasını etkileyecek oldukça önemli olaylar cereyan etmiştir. Şöyle ki: Öncelikle Avrupa Birliği ekonomik yönü güçlü bir birliğe dönüşmüş, özellikle ticaret hukuku alanında kendi hukukunu yaratmıştır. Küreselleşme, ülkemiz de dâhil olmak üzere tüm dünyada etkinlik kazanmıştır. Ticari hayat için artık dünya âdeta küçük bir köy hâline gelmiştir. Günümüzde insanlar birbirlerini hiç görmeden ve hatta seslerini bile duymadan alışveriş yapabilmekte, mallarını sigorta ettirebilmekte ve bir ülkeden diğer ülkeye o malları naklettirebilmektedirler. Küreselleşmenin ve açık pazar anlayışının somut bir yapısı olan Dünya Ticaret Örgütü kurulmuştur. Elektronik ortam ve İnternet, ticaret hukukunu kökten değiştirmeye başlamıştır. Şeffaflık bir akım olmaktan çıkmış, yeni kanunların vazgeçemeyeceği bir temel yaklaşım hâline gelmiştir. Ulusal şirketlerin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü haiz olmaları ülkelerin başlıca kaygısı olmuştur. Tüm bu gelişmeler, yeni bir ticaret kanununun hazırlanmasını zorunlu hâle getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemiz küresel ekonomide etkin bir aktör olma yolunda ilerlemektedir ve ülkemizi küresel şirketlerin yatırım yapması için daha da cazip hâle getirebilmenin unsurlarından birisi küresel gelişmelere ayak uydurabilecek modern bir ticaret kanunudur. Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk şirketleri uluslararası piyasalarda rekabet gücü yüksek ve güvenilir işletmeler hâline gelecektir. Ekonomimize uluslararası boyut ve derinliği olan bir strateji kazandırılacaktır. Ticaret hukukumuza çağdaş ve modern yaklaşımlar hâkim olacaktır.

Bu gelişmelere paralel olarak Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde hâkime yardımcı olacak şekilde düzenlenmiştir. AB ile entegrasyonun gereklerini yerine getirmiş kurumsal yönetim ilkelerinin tasarıda hayata geçirilmesi özellikle önemlidir. Pay sahipleriyle birlikte menfaat sahiplerinin de hakları korunmuştur. Sermayenin korunması, kamuyu aydınlatma, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri öne çıkmıştır. Anonim ortaklıkların organları yeni bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Bağımsız denetim kuruluşlarına etkin bir işlev sağlanmıştır. Türk şirketlerinin küresel ekonomide rekabet edebilmesi için temel yasa olan Ticaret Kanunu modernleştirilmiştir. Yeni Türk Ticaret Kanunu, AB’ye üye diğer ülkelerin ticaret, şirketler, taşıma, deniz ticareti ve sigorta kanunlarında olduğu gibi dinamik bir konuma geçmiştir.

Mevcut Türk Ticaret Kanunu beş bağımsız kitaptan oluşurken tasarı, Taşıma İşleri’ni, Türkiye için taşıdığı özel önemi dikkate alarak, ayrı bir kitap hâline getirerek altı kitaptan oluşturmuştur. Bunlar, Ticari İşletme, Ticaret Şirketleri, Kıymetli Evrak, Taşıma İşleri, Deniz Ticareti ve Sigorta Hukuku’dur.

Ticari İşletmeler kitabında şirketler hukukuyla ilgili olarak reform niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. İnternet’in her alanda kullanılır hâle gelmesi ticaret hukukumuzu etkilemiştir. Tasarıyla  birilikte, artık, sözleşmelerin kurulmalarından başlayarak belgeler elektronik ortamda oluşturulabilecek, şeffaflık bu yoldan en üst düzeyde sağlanabilecek, şirketlerde organların toplantılarına ilişkin çağrılar elektronik postayla yapılabilecek, toplantıya katılma, öneri sunma, oy kullanma aynı yolla gerçekleştirilebilecek. Artık her sermaye şirketinin bir İnternet sitesi olması zorunlu hâle getirilmiştir. Almanya, Fransa ve İskandinav ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke 2000’den beri e-postayı, e-ticareti ticaretin bir parçası hâline getirmişlerdir. Tasarının bu gelişmeyi yansıtması da oldukça önemlidir.

Diğer yandan, günümüzde oldukça önemli hâle gelen kurumsal yönetim ilkeleriyle şirketlerin denetlenmesi konusundaki uluslararası standartlar tasarıda yer bulmuştur. Kurumsal yönetim ilkelerine göre faaliyet gösteren bir ortaklık, başarılı olmasıyla orantılı olarak ekonomik kalkınmaya da büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu anlayıştan yola çıkarak bizler ülkemizde corporate governance, yani kurumsal yönetim ilkelerini küresel uygulamaya paralel hâle getirdik.

Bakınız, bu ilkelerle ilgili olarak tasarıda yer alan reform niteliğindeki yenilikler nelerdir: Profesyonel yönetim teşvik edilmiştir. Yönetim kurulu üyelerinin en az yarısının, tek kişilik yönetimde ise yöneticinin yükseköğrenim görmüş olması zorunlu tutulmuştur. Her bir kategori açısından farklı bir muhasebe düzeni ve denetim anlayışı getirilmiştir. Kamuyu aydınlatma ilkesine ağırlık verilmiştir. Özellikle bilgi toplumu hizmetleri, belirli sınırlar dâhilinde anonim ortaklık ile bilgilerin şeffaflaşmasına hizmet etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ile mevcut kıymetli evrak hükümlerinde Avrupa Birliğinde ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi oldukça az değişiklik yapılmıştır. Diğer yandan, tasarının dördüncü ve beşinci kitaplarını oluşturan “Taşıma İşleri” ve “Deniz Ticareti” kitabında önemli değişiklikler mevcuttur.

Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye çeşitli nakliyat yollarının kesiştiği bir bölgede yer almaktadır. Hem ülkemizin kendi ihracat ve ithalat taşımaları hem de Avrupa ile Asya ve Orta Doğu arasındaki transit taşımaları devamlı bir büyüme göstermektedir. Ne var ki hukuki düzenlemeler, taşıma ve lojistik alanlarındaki hızlı gelişmenin gerisinde kalmıştır. Eşya taşımalarına ilişkin hükümler, bütün Avrupa Birliği devletleri tarafından kabul edilen kara yollarında eşya taşınmasına ilişkin milletlerarası sözleşme hükümlerine uygun olarak hazırlanmıştır.

Tasarının Deniz Ticareti kitabında da milletlerarası sözleşmelerle uyumunun sağlanması ilk hedeflerden biridir. Milletlerarası sözleşmelerin bulunmadığı alanlarda da tasarı çok sayıda yeni kurum ve düzenleme getirmektedir.

Küresel sermaye piyasasının bütün olanaklarından yararlanmak isteyen ve uzun vadeli, kararlı sermayeyi çekmeyi amaçlayan ülkeler ticaret hukuklarında güvenilir, anlaşılır ve uluslararası kabul edilmiş ilkelere bağlı olmalıdırlar. İyi işleyen bir ticaret hukuku sistemi, yerli ve küresel yatırımcıların güvenini artıracak, sermaye maliyetini düşürecek, mali piyasaların daha iyi işlemesini sağlayacak ve son olarak, daha istikrarlı finansman kaynaklarını harekete geçirecektir. Tüm bunların sağlanmasında yasa koyucu olarak bize düşen görevi yeni Türk Ticaret Kanunu’nu yürürlüğe sokarak hakkıyla yerine getireceğimize inanıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Diğer yandan, altını çizdiğim tüm yönleriyle tasarı, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme hedefinin güncelleşmesi nedeniyle gündemde olan yasama çalışmaları çerçevesinde seçkin bir örnektir. Türk ticaret hayatına böylesine kapsamlı ve iyi düzenlenmiş bir kanun katan öncelikle bilim komisyonu üyelerine ve tasarı üzerinde çalışan tüm Meclis Komisyonu üyelerimize teşekkür ediyor, üzerinde aralıksız ve yoğun bir tempoyla çalışılan yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Yüksel

Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Temel kanunlarımızdan biri olan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Biraz önce gruplar adına konuşmalar yapıldı. Değerli arkadaşlarımız, Türk Ticaret Kanunu’nun geçmişi ve bu tasarının hazırlanmasıyla ilgili düşüncelerini bizlerle paylaştılar ve şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının hangi yenilikleri getirdiği konusunda da Genel Kurulumuzu ellerinden geldiği kadar bilgilendirmeye çalıştılar. Katkı sağlayan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. Kuşkusuz ki eleştiriler de bizler için değerlidir, onlardan da yararlanacağımızı ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi ticaret kanunları, insanların birey olarak veya ortaklık yapısı içinde ticari ilişkilerini, ekonomik ilişkilerini düzenleyen yasalardır. Aslında ticaret kanunları ile ekonomik gelişmişlik arasında da çok ciddi bir bağ vardır, doğrudan bir ilişki vardır. Biraz önce konuşan arkadaşlarımız da ifade ettiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu alandaki ilk kanunu Ticaret Kanunu. Ticari alanla ilgili ilk kanun Ticaret Kanunu.

Ticaret Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’yla birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Burada bir tespiti siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak isterim.

Aynı tarihte yürürlüğe girmiş olan Türk Medeni Kanunu 2001 yılında yeniden yazılarak yeni bir Medeni Kanun olarak yürürlüğe girdi, yani seksen beş yıllık cumhuriyet tarihimizde Medeni Kanun 2’nci kez yeniden düzenlendi. Borçlar Kanunu’nun -şu anda Komisyon üyesi arkadaşlarımız ciddi bir çalışma yapıyorlar. Adalet Komisyonunda üzerinde çalışılıyor- 2’nci kez ama Ticaret Kanunu’nun 3’üncü kez yenisi yapılıyor. Bunun sebebi nedir? Neden bu ihtiyaç doğmuştur? Bununla ilgili birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu’nun genel hükümleri 1882 tarihli İtalyan Ticaret Kanunu’ndan, ortaklıkla ilgili hükümleri ise Almanya ve Fransa kanunlarından, hatta Şili kanunundan bile yararlanılarak karma bir Kanun olarak hazırlandı. Bu yönüyle belki melez bir kanun nitelemesini yapmak bile mümkündür. Peki bu hangi sorunları ortaya çıkardı? Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu İsviçre’den alınmış ancak Ticaret Kanunu işte, Almanya, Fransa ve başka ülkelerin kanunlarından yararlanılarak hazırlanmış böyle derleme bir kanun. Tabii uygulamada birçok sorunlarla karşılaşılmaya başlandı.

Değerli arkadaşlarım, bu durumu o sırada sadece hukukçular değil, Türkiye’yi yönetenler de fark etti. Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı Meclisin yasama yılının açılış konuşmasında bu hususa değindiğini görüyorsunuz. Atatürk, 1937 yılında Mecliste yaptığı konuşmada Meclis üyelerine, tabii iş başında bulunan hükûmete ve Adalet Bakanına “Kara ve Deniz Ticaret Kanunlarıyla ilgili yeniden bir çalışma yapın ve bunları yenileyin.” diyor. Yani Ticaret Kanunu’yla ilgili sorun on yıl geçmeden Türkiye’de hissedilmeye başlanmış. Yani 1926 yılından sonra, 1936’da bu konuda çalışmalar başlamış ama Büyük Atatürk bir yıl sonra, Mecliste, bizzat altını çizerek “Bu konuda mutlaka bir çalışma bir an önce yapılmalı ve yeni bir ticaret kanunu ortaya konulmalıdır.” demiştir. İşte, bunun üzerine, bu çalışmalar yürürken, tabii ki İkinci Dünya Savaşı çıkmış. İkinci Dünya Savaşı’nın o hengamesi içerisinde sanıyorum yeni ticaret kanunu hazırlanmasına fazla imkân bulunamamış ama tabii İkinci Dünya Savaşı sona erdikten hemen sonra, biraz önce Komisyon Başkanı Arkadaşımız Sayın İyimaya da değindi, diğer arkadaşlarımız da değindi, Alman hukukçu Profesör Sayın Hirsch’e Türk Ticaret Kanunu’nu hazırlama görevi verildi. O, uzun süre çalıştı, 1951’de Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi ve altı yıl sonra, Meclise sevk edilen Türk Ticaret Kanunu -ki şu anda hâlen yürürlükte bulunan Kanun’dur- 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe girdi.

Değerli arkadaşlarım, hazırlandığı ve kabul edildiği dönemin sorunlarına çağdaş, güvenilir ve işleyebilir çözümler getiren bir kanun olarak yürürlüğe girdiğini görüyoruz. En azından, bu alanla ilgili hukukçular tespiti böyle yapıyorlar ancak değerli arkadaşlarım, 6762 sayılı hâlen yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girdikten bir süre sonra, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında bir ticaret kanunu için önemli hatta bir anlamda sıra dışı olaylar cereyan etmeye başladı. Kalıcı sonuç doğuran dönemler başladı. Peki, neydi bunlar? Başlangıcında Avrupa Ekonomik Topluluğu şimdi Avrupa Birliği olan küresel, ekonomik, ticari ve siyasi bir güç ortaya çıktı. NAFTA gibi ekonomik, bölgesel birlikler çalışmaya başladı. Bu örgütler ulusal üstü hukuk rejimleri oluşturmaya başladılar. Özellikle 1960’ların ortalarından itibaren serbest pazar ve rekabet ekonomisinin tüm ülkelerde yaygınlık kazanması ve bu kavramların -Avrupa Birliği için özellikle- ortak değerler olarak kabul edilmesi yeni açılımlara yol açtı. Neydi bu açılımlar? Şirketler toplulukları arttı; bilişim teknolojileri, şirketler hukukunda bilgi almayı ve bilgi vermeyi kökten etkiledi; teknolojinin çevrede yol açtığı tahribat sorumluluk hukukunu etkiledi; belki de en önemlilerinden biri Dünya Ticaret Örgütü faaliyete geçti. Velhasıl, son elli yıl hem yeni kanunların kanunlaştırıldığı hem de kanunların daha önce görülmemiş sıklıkla değiştirildiği bir dönem oldu.

Elli yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan Türk Ticaret Kanunu, Türk ticaret hayatına büyük hizmetlerde bulunmuş olmasına rağmen, tabii ki geçen yıllar içinde, biraz önce kısaca değindiğim bu gelişmeler karşısında artık bu yeni gelişmelere ayak uyduramaz hâle geldi. Peki, sonra ne oldu? İşte, 1999 yılına geliyoruz. 8 Aralık 1999 yılında dönemin Hükûmetinin Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk, yeni Türk Ticaret Kanunu’nun hazırlanması için bir komisyon kurulması talimatını verdi. Tabii ki bu talimat, aynı zamanda, o dönemde iş başında bulunan 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin de bir talimatıydı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti, bilindiği gibi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisinden oluşan bir koalisyon hükûmetiydi ve bu Hükûmet ve bu Hükûmetin Adalet Bakanı, demin söylediğim gelişmeler karşısında, mevcut Ticaret Kanunu’nun artık Türkiye’ye kâfi gelmediğini, yeterli gelmediğini görerek bir komisyon oluşturdu. Bu Komisyonun Başkanlığını, o günden bugüne kadar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı –ki şimdi emeklidir- Profesör Ünal Tekinalp Hocamız yaptı, kendisi de buradadır. Dokuz yılı aşkın bir süredir, geceli gündüzlü, sanıyorum 50’ye yakın komisyon üyesiyle bir çalışma ortaya koydular ve işte, hikâyesini biraz önce arkadaşlarımız anlattı. Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, bu Komisyonun hazırlamış olduğu tasarıdır.

Bu Komisyonda, Tekinalp Hocamızın yanı sıra, Türkiye'nin değişik üniversitelerinde ticaret hukuku alanında Türkiye'nin yetiştirdiği hocalarımız görev aldılar. Bunlar, muhtelif üniversitelerimizin ticaret hukuku ana bilim dalı başkanlarıdır. Yargıtayımızda uygulamanın içerisinden gelen ve daire başkanlığı konumuna gelmiş olan değerli hukukçular görev aldılar. Kim bunlar? Birkaç tanesinin ismini vermek istiyorum: Şu anda hâlen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Başkanı Coşkun Koçak bu Komisyonun üyesidir ve baştan beri bu Komisyonda, bu Ticaret Kanunu’nun mükemmel bir kanun olarak yasalaşması, daha doğrusu hazırlanması için gayret etmiştir ve aynı zamanda yine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanı Yurdaer Özdilek, onun da çok gayretleri vardır. Yargıtaydan başka üye arkadaşlarımız vardır, Adalet Bakanlığının bu alanda yetişmiş hukukçuları vardır; üniversitelerimizden, sivil toplum örgütlerinden, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden uzmanlar da bu komisyonlarda görev almışlar ve dünyadaki gelişmeleri, Türkiye’deki gelişmeleri göz önünde bulundurarak şu anda üzerinde çalışmalar yapmakta olduğumuz tasarıyı hazırlamışlardır.

Ben, başta Tekinalp Hocam olmak üzere, demin isimlerini saydığım ve sayamadığım, bu Komisyonda görev yapmış olan tüm hukukçularımıza, saygıdeğer hocalarımıza yürekten teşekkür ediyorum. Türkiye için yapmışlardır, kendimize özgü bir ticaret kanunu olsun diye gayret etmişlerdir. Bu gayretleri her türlü takdirin üzerindedir. Hem şahsım adına hem Bakanlığım adına hem de izin verirseniz siz değerli arkadaşlarım adına kendilerine teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, Komisyon Başkanı arkadaşımız Adalet Komisyonundaki safhalardan bahsetti. 22’nci Dönemde geldi, Komisyonda görüşüldü, alt komisyona gitti, Meclis Genel Kuruluna indi ama seçimler nedeniyle burada görüşme imkânı bulamamıştık. Sonra Adalet Komisyonunda, tekrar görüşüldü ancak 23’üncü Dönemde Adalet Komisyonunda, daha önce görüşülmüş olduğu için ve İç Tüzük’ün sağladığı bir imkân da değerlendirilmek suretiyle madde madde görüşülmeyerek buraya, Genel Kurula 22’nci Dönemde üzerinde çalışılmış metin olarak geldi.

Tabii, bunun bize yüklediği bazı sorumluluklar var. Zannediyorum elli beş maddede değişiklik önergeleri hazırladı bizzat Tekinalp Hocamın da başında bulunduğu bir çalışma ekibi. Aynı zamanda, geçen süre içerisinde ihtiyaç duyulan bazı değişiklikleri de önergelerle bu kanun tasarısına monte etmeyi görüşmelerimiz esnasında inşallah başarmaya çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağım çünkü sürem de dolmak üzere. Bu tasarının hazırlanmasında hangi hedefler güdüldü? Ta 1999’da Komisyon bu çalışmalara başlarken hangi hedefleri yakalamayı öngördü? Ben birkaç cümleyle buna cevap vererek huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.

Birincisi, uluslararası piyasaların önemli bir parçası olmaktı hedef. Türkiye’yi uluslararası ticaret, endüstri, hizmet, bilim, ve bilişim toplumlarının bir parçası yapacak olan kanuni mekanizmalara ve hükümlere ihtiyaç vardı, bunları sağlamaktı.

İkincisi, bilgi toplumu hizmetleriydi. Tasarıya bilgi toplumu hizmetlerine ilişkin hükümler konuldu. Özellikle on-line yönetim kurulu, on-line ortaklar kurulu, on-line genel kurul, on-line iştirak, on-line öneri, on-line oy gibi düzenlemelerle yeni sistem ve hükümler getirildi.

Bu kanun tasarısının hazırlanmasında üçüncü hedef uluslararası rekabet piyasalarına açılmaktı. Türk işletmelerini uluslararası rekabet piyasalarının güçlü ve güvenilir aktörleri yapmak hedeflenmişti. Bunu sağlamaya yönelik bu tasarıda yeni hükümler getirildi.

Dördüncü hedef de tabii ki Avrupa Birliğine uyumdu çünkü Türkiye, bilindiği gibi, Avrupa Birliğine katılım müzakereleri içerisinde olan bir ülkedir. Tabii ki bu alanda katıldıktan sonra yapalım bunları diye düşünülebilir ama şimdiden bunları yapmak ve çağdaş ticari ilkeleri ve standartları içinde taşıyan bir ticaret kanununa sahip olmak müzakere yapan bir ülke için son derece avantajlı bir durumdur. İşte, bu tasarıyı hazırlayan hocalarımız ve Komisyon üyesi arkadaşlarımız Avrupa Birliğine uyumu da dördüncü bir hedef olarak öngördü.

Beşinci bir hedef, çağdaş ve modern Türk ticaret kanununu ortaya koymaktı. Gerçekten, çağdaş ve modern ticaret hukuku ile örtüşen sistem ve mekanizmalara sahip olma bu kanun tasarısıyla hedeflenmişti. Yerli ve yabancı sermaye sağlanmasını kolaylaştırıcı hükümler de ayrıca getirildi.

Ve altıncı bir hedef de tüketici, pay sahibi ve kamuyu koruma ve konumlarını güçlendirme de ayrıca hedeflenmiş idi.

Değerli arkadaşlarım, bölümler üzerinde yapılacak görüşmelerde bu kanun tasarısının neler getirdiğini daha detaylı şekilde siz değerli arkadaşlarımıza izah etme ve anlatma hakkımızı mahfuz tutuyorum.

Saatime bakıyorum, on dakika var. Bir arkadaşımızın daha konuşması icap ediyor. Ona, en azından, fırsat tanımak ve zamanında da bu geceki çalışmayı bitirebilmek için sözlerimi burada tamamlamak istiyorum. Daha söyleyeceklerim var. Bu kanun tasarısı sanıyorum ileriki günlerde de gündemde olacak.

Ben tekrar, bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum ve bu kanun tasarısının yasalaşması hâlinde Türkiye'nin ticari alanda önemli avantajlar elde edeceğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap için sisteme giren arkadaşların isimlerini arkadaşlarımız aldılar. Onların haklarında bir zayi durum olmayacaktır, onu belirteyim. Yarın için söylüyorum çünkü çalışma süremiz çok az kaldı.

Bir de bütün gruplarımızın imzalamış olduğu bir Danışma Kurulu önerisi vardır, onu okutuyorum:

IX.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

        No:44                                                                                      Tarihi : 26.11.2008                 

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 26.11.2008 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                      

Köksal Toptan

 

 

                                     

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

 

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

 

 

 

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

 

 

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

 

 

 

Mehmet Şandır

Selahattin Demirtaş

 

 

 

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

 

 

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

 

 

Öneriler :

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak işler" kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer alması; Bütçe görüşmelerine 16.12.2008 Salı günü saat 11.00’de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması, ancak 21.12.2008 Pazar günkü Birleşimin saat 15.00'te ve 27.12.2008 Cumartesi günkü Birleşimin saat 10.00'da açılması ve görüşmelerin on iki günde tamamlanması,

2.- Başlangıçta Bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10’ar dakika ile sınırlandırılması,

3.- Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on dört turda tamamlanması, turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanması,

4.- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 40’ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), kişisel konuşmaların 5’er dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,

5.- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,

6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete 1’er saat süre ile söz verilmesi (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir.), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bütün gruplara, milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Çalışma süremizin dolmasına çok az bir süre kalmıştır. Bu süre içerisinde bir çalışma yapmamız söz konusu değildir. Bütün bunları dikkate alarak kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 27 Kasım 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati : 22.54

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.