DÖNEM: 23                            CİLT: 29                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

6’ncı Birleşim

15 Ekim 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - YOKLAMA

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, TRT Antalya Radyosunun kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova ve Adana’daki narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin, 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214)

2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 221)

3.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman, Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222)

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- OYLAMALAR

1.- 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’de öldürülen iki kişiye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4582)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de deprem riski taşıyan okullara ilişkin  sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4651)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde çiftçisinin,

Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Doğu Karadeniz Bölgesi hidroelektrik santralleri ve çevre,

Sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

 

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, HES projelerinden kaynaklanan sorunlara ilişkin;

Ankara Milletvekili Nesrin Baytok,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin;

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da yapılan konuşmalara cevaben,

Birer açıklamada bulundular.

 

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/867) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagayev’in davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve Kırgızistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun 26 üyeden oluşmasına ve Komisyon üyelerinin siyasi parti gruplarına ve bağımsız milletvekillerine dağılımının ilişik listede olacak şekilde Genel Kurulun onayına sunulmasına,

Genel Kurulun 14/10/2008 tarihli 5’inci Birleşiminde özel gündemde yer alan işten sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek çalışmalarını saat 21.00’e kadar sürdürmesine, 15/10/2008 Çarşamba günü ve 16/10/2008 Perşembe günü yapılacak birleşimlerinde çalışmalarını 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 saatleri arasında sürdürmesine ve 15/10/2008 Çarşamba günü yapılacak birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 297 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7’nci; aynı kısımda yer alan 275, 236, 266, 230, 257, 263, 218 ve 239 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine,

14/10/2008 tarihinde dağıtılan; gemi inşa sanayisinde iş güvenliği konusundaki (10/121, 129, 132, 134) esas numaralı (S. Sayısı: 295), zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağlar konusundaki (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı (S. Sayısı: 296) Meclis araştırması komisyonları raporlarının gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin Genel Kurulun 21/10/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına,

Genel Kurulun 21/10/2008 Salı günkü birleşiminde çalışmalarını saat 15.00-20.00 arasında sürdürmesine, 22/10/2008 Çarşamba günü ve 23/10/2008 Perşembe günü yapılacak birleşimlerinde çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile 14.00-20.00 arasında sürdürmesine,

İlişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Başkanlıkça, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/173) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) üzerinde bir süre görüşüldü.

 

15 Ekim 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.00’de son verildi.

 

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

Başkan Vekili

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatma SALMAN KOTAN

Bursa

 

Ağrı

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

15 Ekim 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.

II. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ahilik Haftası vesilesiyle söz isteyen Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan’a aittir.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ekim ayının ikinci pazartesisi kutlanan Ahilik Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, medeniyet tarihine kültürümüzün armağan ettiği birçok değer vardır; bu değerler arasında, sosyal hayatı her yönüyle kavrayan bir sivil yapılanma kurumu olan Ahilik önde gelir. Anadolu’nun Türk yurdu olmasında büyük emeği geçen Ahi Evran tarafından 13’üncü yüzyılda kurulan Ahilik teşkilatı, toplumsal yaşamın ortak paydası olan insanı esas almaktadır. Toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatının düzenlenmesinde önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, gerektiği zaman da vatan savunmasında görev yapan bir birliktelik ve dayanışmanın ortak adıdır.

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, kuliste bu sohbet toplantınızı devam ettirebilirsiniz. Arkadaşımız hazırlanmış, gelmiş, bize önemli bir konuda bilgilerini aktarıyor; onu dinlemek, faydalanmak, onun bilgilerinden belki kendimize ait bazı görüşler çıkarmak önemlidir. Sohbet etmeyi tercih edenler, kulislerde taze çay da var, orada daha güzel olabilir. Onun için, sessizliğe davet ediyorum. (Alkışlar)

Buyurun Sayın Çalışkan.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkan bu sosyoekonomik sistem, Osmanlı devletinin kuruluşunda da etkin ve aktif görevler üstlenmiştir. Osmanlı devletinin en önemli yapı taşlarından biri olan Ahilik, yedi yüz yıl Anadolu’da esnaf ve sanatkârlar için başarıyla uygulanmış, izleri bugüne kadar süregelmiştir. O günlerde kurulan sağlıklı toplum yapısının yüzyıllar boyunca sürdüğünü ve bugünlere geldiğini hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Ahilik teşkilatı başarısını üretim felsefesine borçludur. Ahilik teşkilatında insan bir üretim aracı değildir, insan üretimin merkezindedir. Ahilik sisteminde insan amaçtır, araç değildir. Ahilik değerlerine göre üretim, insana rağmen değil, ancak insanın mutluluğuna hizmet ettiği sürece değerlidir. Üretici daima kontrol edilmiş, tüketicinin hakları korunmuştur.

Saygıdeğer milletvekilleri, Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsetmek ve sadece belli bir gün ve haftalarda kutlamak bir anlam ifade etmemektedir. Atalarımız tarafından kurulan ve uygulanan sistemleri anlamak, anlatmak ve hep beraber yaşamak hepimizin ortak amacı olmalıdır. Yüzyıllar önce uygulanan bu sistemi günümüz koşullarına göre yeniden yapılandırarak ekonomimizin hizmetine sokmak toplumumuzun gelişmesine önemli katkı sağlayacaktır.

Ahiliğin merkezi olan Kırşehir’in bir milletvekili olarak bu konuyu gündeme taşımanın sorumluluğunu hissediyorum. Ahilik değerleri yeniden toplumumuza hizmet eder hâle getirilmelidir. Medeniyetimizin dünya medeniyetine armağan ettiği bu sistem yeniden Türk toplumuna katkı sağlamalıdır. Bu konuda yaptığımız çalışmalar hızla devam etmektedir. Hükûmetimizin Ahilik sistemine sahip çıkması gerçekten ülkemiz adına çok önemli bir adım olmuştur. Bu konuda desteğini esirgemeyen ve Ahilik teşkilatına sahip çıkan Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’a huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Bugüne kadar ülkemiz genelinde değişik etkinlikler ile her ilde yapılan Ahilik Haftası kutlamalarının merkezi bu yıldan itibaren Kırşehir olacaktır. Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın türbesinin bulunduğu Kırşehir, bu yıldan itibaren Ahilik kutlamalarına ev sahipliği yapacaktır. Ahiliğin anlaşılması ve anlatılması noktasında gerekli tüm bilimsel çalışmalar yine Ahi Evran Üniversitemiz ve Ahilik Araştırma Merkezimiz tarafından yapılmaktadır. Bu yıl düzenlediğimiz uluslararası sempozyuma 110 bilim insanı katılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Ahilik, Türk kültürünün ürettiği sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin bütünüdür. Ahilik sisteminin değerleri günümüz koşullarına göre uyarlanmalıdır. Ahilik sisteminin sağladığı verimlilikten, uyguladığı kalite kontrol sisteminden, yetiştirdiği iş gücünden ve üretim sistemine getirdiği etik değerlerden Türk ekonomisi yararlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) – Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce atalarımız nasıl başarmış ise biz de her zaman bir olmayı, diri olmayı ve güçlü olmayı başaracağız.

İnsanlar arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde dürüstlük, güvenilirlik, iş ve meslek ahlakına saygı, hak ve hukuka riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik sistemini uygulamayı bugün de tam anlamıyla başarabilirsek yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hükûmetimizin ve siz değerli milletvekillerimizin desteğiyle bunu başaracağımıza ve Ahilik sistemini uluslararası kültür ve ekonomi dünyasına bir Kırşehir ve Türkiye markası olarak sunacağımıza inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yıl 21’incisi düzenlenen Ahilik Haftası kutlamalarına hepinizi davet ediyor, sözlerime Ahi Evran’ın sözüyle son veriyorum:

“Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir,

Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalışkan.

Gündem dışı ikinci söz, Antalya TRT Radyosunun kapatılması konusunda söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’e aittir.

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, TRT Antalya Radyosunun kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

TAYFUR SÜNER (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’daki TRT Radyosunun kapatılması ile ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Antalya’da TRT, Turizm Radyosu ve Antalya Radyosu olarak faaliyetine devam etmektedir. TRT Genel Müdürlüğünün görüşüyle Antalya Radyosu kapanıp Antalya, Afyon, Burdur ve Isparta’ya yapılan bölgesel yayın kaldırılmak istenmektedir. Bunun yerine Mersin üzerinden tüm Akdeniz’e yayın yapılmaya çalışılacaktır. Ancak Mersin üzerinden yayın yapılması hâlinde az önce saymış olduğum yerlere ait yerel sorunlara ilişkin günlük bilgilendirme tamamen ortadan kalkmış olacaktır. Antalya Radyosu çalışanlarının iş akitlerinin Mersin’e tayin edilmek istenmeleri sonucunda buradaki yayınlar sona erdirilecektir. Antalya Radyosunun kaldırılacağı hiçbir yayın kuruluşunda haber olarak verilmediği gibi kurum tarafından da resmî olarak açıklanmamıştır. Bu yapısal değişikliğe gerekçe kurum tarafından tam olarak ifade edilmemektedir. Ekonomik gerekçe ileri sürülse burada çalışan 26-27 kişinin büyük bir maaş gideri bulunmamaktadır. Ayrıca, Turizm Radyosu yayınını sürdüreceğinden buradaki verici çalışmaya devam edecektir. Zaten en çok giderin de vericideki enerji sarfiyatı olduğu bilinmektedir. Fiziki yetersizlik denilse burada kesinlikle söz konusu değildir. Burada, TRT kuruluş amacına ve kamu yararı yayıncılık ilkelerine ters bir durum ortaya çıkmaktadır. Antalya’da ticaret borsasının dahi Tarım TV çalışmaları varken TRT Radyosunun kapatılması düşüncesi büyük çelişki yaratmaktadır. Burada bir FM radyosu düşünülüyorsa da kırsal kesimde bu bir işe yaramayacaktır çünkü kırsal kesimde daha çor orta dalga dinlenilmektedir. Kısaca, alınan karar geçersiz, kamu yararı bulunmadığı, tasarrufa dönük olmayan bir uygulamadan öteye gitmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de işin siyasi boyutuna bakmak gerekir ki asıl korkutucu yanı burasıdır. TRT Radyosundaki mevcut idari kadrolar unvan değişikliği yapılmak suretiyle boşaltılmaktadır. Boşalacak yerlere daha sonradan yeniden bir kadrolaşma süreci yaşanabilir. AKP Hükûmetinin kurum ve kuruluşlarda nasıl bir kadrolaşma içinde bulunduğunu hatırlatmamıza gerek yok sanırım.

İşin bir başka boyutu, Antalya’daki Arapsuyu Postanesinin arkasındaki 10 dönüm arazide ve TRT kampının bulunduğu alanda yaşanmaktadır. Bu alanların satılma iddiaları ortada dolaşmaktadır. Bu işin arkasında da buraların pazarlanmasına dönük AKP Hükûmetine yandaş kişilerin bulunduğu ve buralara göz koydukları bir başka iddiadır. Antalya’da bu iddiaları güçlendiren birçok olay yaşanmaktadır. Lara Kent Parkı, vakıf zeytinliği, dokuma konuları hâlâ sıcak gündem olup buradaki AKP uygulamaları iddiaları havada bırakmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, holdingler, inşaatçılar, nakliyatçılar bile radyo, televizyon, gazete sahibi olmak için birbirleriyle yarışırken asıl işi yayıncılık olan ve Anayasa emriyle kurulan TRT, elindeki radyoları kapatmaya çalışmaktadır. Antalya Radyosu 600 kilovatlık orta dalga vericisiyle Türkiye’nin ikinci güçlü radyosudur. 1962 yılından bu yana sadece Antalya’ya değil, Isparta’dan Burdur’a, Muğla’dan Konya’ya kadar geniş bir bölgeye yayın yapan Antalya Radyosu, Kıbrıs’tan hatta Libya’dan bile dinleyici istekleri almaktadır.

Dünyanın büyük yayın kuruluşları coğrafi, demografik, sosyoekonomik, kültürel farklılıklara göre her bölgeye yayın yapabilmek için milyonlarca dolar yatırım yapmaktadır. Ülkemizde neden bunun tersi yaşanmaktadır anlamak mümkün değildir. Tabii ki anlıyoruz, daha önce söylediklerimi dinlediyseniz. Antalya Radyosu, kapatılmak bir yana, altyapısı, teknik donanımı, personeliyle daha da güçlendirilmeli, görevini hakkıyla yerine getirecek olanaklara kavuşturulmalıdır çünkü Antalya, Türkiye turizminin kalbidir, Türkiye’nin uluslararası kongre merkezidir, sahip olduğu olanaklar ve zenginliklerle bölgenin ve Türkiye ekonomisinin can damarlarından biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Ev sahipliği yaptığı festivaller, kültür- sanat etkinlikleri, konserler, uluslararası kongreleriyle Antalya bir dünya kentidir. TRT gibi bir kamu hizmeti yayın kurumunun da Antalya’yı en önemli yayın merkezlerinden biri hâline getirmesi gerekir. Bu sadece Antalya’nın ve bölgenin değil, tüm Türkiye’nin ihtiyacıdır. CHP olarak bu iddiaların takipçisi olacağız.

TRT Antalya Radyosunun kapatılması birçok sıkıntıyı beraberinde getirecektir. Bu sıkıntılar nasıl giderilecektir, giderilmeye çalışılacak mıdır? Bunların da hepsinin peşindeyiz. İzleyeceğiz ve gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Rant uğruna yandaşlarına buradaki arazileri verme çabasında olan AKP Hükûmeti ve belediyelerinin bu uygulamalarına dur deme zamanı geçmiştir. Bu işlerin peşindeyiz. Yurdumuzun hiçbir cennet köşesinin AKP yandaşlarına yok pahasına verilmesine izin vermeyeceğiz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

Gündem dışı üçüncü söz, Çukurova’daki narenciye üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Hulusi Güvel’e aittir.

Buyurun Sayın Güvel.

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova ve Adana’daki narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki, özellikle Çukurova ve Adana’daki narenciye üreticileri ve narenciye sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizde yıllık 2,6 milyon ton narenciye üretilmektedir. Türkiye bu üretimle dünya 11’incisi, 1 milyon ton ihracatla dünya 3’üncüsü bulunmaktadır. Ülkemizde toplam narenciyenin yüzde 85’i Çukurova bölgesinde üretilmektedir. Adana ili ise ülkemizin narenciye üretimi yapan en önemli merkezlerinin başında gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Adana ili ülkemizdeki narenciye üretiminin yüzde 30’uyla yani 800 bin tonun üzerinde bir üretimle ilk sırada gelmektedir. Ülkemiz ve bölgemiz ekonomisi içinde böylesine önemli bir yere sahip olan narenciye üretimi son yıllarda, diğer tüm tarım ürünlerinde olduğu gibi, büyük sıkıntılar içindedir. Son yıllarda ürünler maliyetinin altında satılmış, bir bölümü dalında bırakılarak çürümeye terk edilmiş, alıcı bulunamamıştır. Narenciye sektöründe 2008 yılının ilk yedi ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7’lik bir artış olmasına rağmen miktarda yüzde 24’lük bir düşüş yaşanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz ocak ayında Çukurova bölgesinde, özellikle Kozan ilçemizde, Karataş’ın birçok merkezinde don olayı yaşanmıştır. Hem üretim bazında hem ağaçlarda çok ciddi hasarlar olmasına rağmen Hükûmet olarak bu sorunlara çözüm yönünde bir yaklaşım olmamıştır. Buralarda çok ciddi kayıplar olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir narenciye bahçesinin dekar başına yıllık ortalama masrafı kabaca 400 ila 500 YTL arasındadır. Dekar başına verimin ise 3 ila 4 ton olduğu düşünülürse üretim masraflarını karşılayamadıkları ortaya çıkmaktadır. Bahçe tesis masrafları da dikkate alındığında, üreticinin uğradığı kaybın büyüklüğü göz önüne serilmektedir. Özellikle 50 dekardan daha az alanda üretim yapan küçük üreticilerimizin durumu gerçekten çok perişandır. Girdi maliyetleri her geçen yıl yükselmektedir. Gübre, ilaç, sulama, mazot gibi temel girdilere yeterli destekleme yapılamamaktadır. Sağlıklı ve ucuz fidan yeterli ölçüde bulunamamaktadır. Gerek fiyat gerekse üretim risklerine karşı üreticiyi koruyacak, yararlanılabilir, ucuz ve yaygın bir sigorta sistemi yoktur.

Değerli arkadaşlar, narenciyenin pazarlamasında da önemli sorunlar  bulunmaktadır. Bütün bunlar, narenciyenin tarla çıkış fiyatının 5-6 kat fiyatla üreticiye yansımasını sağlamaktadır. Bu sorunun ortadan kaldırılması için, kooperatifler, üretici birlikleri, çok ortaklı dış ticaret şirketleri gibi üretici örgütlerinin desteklenmesi ve özendirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde işlenmiş narenciye tüketimi, taze tüketimden daha büyük artış göstermektedir. Türkiye’de narenciye meyveleri işleme sanayisi istenen düzeyde gelişmemiştir. Bu sektörde toplam üretimin yüzde 10’u kullanılmaktadır. Bu nedenle işleme sanayisi yatırımları desteklenmeli, işleme sanayisiyle uyumlu aracı -artırıcı- organizasyonlar teşvik edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin yaş meyve ve sebze ihracatının yarısının narenciyeden karşılanıyor olması, narenciye üretiminin Türkiye açısından önemini ortaya koymaktadır. Türk narenciye sektörü her yıl 1 milyar dolar üretim, 500 milyon dolar ihracat yapmaktadır. Ancak, ihraç edilen ürünlerde yüksek kalıntı sorunu bulunmaktadır. Bu, ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle akredite olmuş laboratuvar sayısı artırılmalıdır. Girdi maliyetleri oldukça düşük olan Çin, narenciye pazarında, özellikle Avrupa ülkelerinde pazar payını sürekli artırmaktadır. Geleneksel  pazarların kaybedilmemesi için gerekli önlemler bir an önce alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de narenciye sektörünün geleceğine ilişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…orta ve uzun vadeli gerçekçi bir politika mevcut değildir. Bilimsel araştırmalar yapabilecek, içinde üretici ve diğer kesimlerin temsil edilebileceği özel veya özerk bir narenciye araştırma enstitüsünün süratle kurulması gerektiği ortadadır. Sektörü olumsuz yönde etkileyen Hal Yasası ise tarafların katılımıyla tekrar gözden geçirilmeli ve en kısa sürede yeniden düzenlenmelidir.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.

Hükûmet adına cevap vermek üzere Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum, iyi çalışmalar temenni ediyorum.

Gündem dışı biraz önce düşüncelerini bizimle paylaşan iki milletvekili arkadaşımın gündeme getirdiği konularla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Antalya Milletvekili arkadaşımız Sayın Tayfur Süner Bey, TRT Antalya Radyosunun kapatıldığını veya kapatılmak istendiğini, bunun doğru olmadığını ifade eden bir konuşma yaptılar.

Değerli arkadaşlarım, Antalya’da TRT’nin iki tane bölgesel yayın yapan radyosu var. Bunlardan bir tanesi Antalya Radyosu, bir diğeri de TRT Turizm Radyosu. Şu anda TRT’nin yapmak istediği, bunu teke indirerek daha kaliteli, daha geniş bir alana hitap edecek bir radyoyu Antalya’ya kazandırmaktır.

Bilindiği gibi, TRT’nin başka radyo yayınları da bulunmaktadır, TRT 1, TRT 2, TRT 3 gibi ve TRT INT gibi. Yapılmak istenen, Antalya’da iki radyoyu birleştirerek TRT Turizm Radyosu olarak daha güçlü bir şekilde yayınına devam etmektir. Neden TRT Turizm? Çünkü Antalya, bilindiği gibi, Türkiye'nin bir noktada turizmde öncü kentidir. Şu an itibarıyla, eylül sonu itibarıyla Antalya’ya yılda gelen turist sayısı 8 milyonu geçmiştir. Bu, geçtiğimiz yılın üstündedir. Bu yılın sonuna kadar 9 milyonu bulabileceğimiz sanılmaktadır.

TRT Turizm Radyosu başta İngilizce ve Almanca olmak üzere değişik yabancı dillerde yayın yapmaktadır. Ancak özellikle böylesine bir turizm kapasitesi olan Antalya’ya TRT adına onların anlayacağı bir lisanla yayın yapmak ve Türkiye’yi ve bölgeyi tanıtıcı yayınlar yapmak tabii ki çok güçlü ve kaliteli bir radyo ile olabilir. Bunu düşünen TRT Genel Müdürlüğü iki radyoyu birleştirerek Antalya Turizm Radyosu olarak faaliyetine devam edecektir.

Peki personel ne olacaktır? Sayın Süner bunun üzerinde biraz önce durdular. Orada çalışan yani hem TRT Antalya’da çalışan hem de TRT Turizm radyolarında çalışan hiçbir personel arkadaşımız mağdur olmayacaktır. Hepsi de yeni radyoda çalışmalarına devam edeceklerdir.

Sabahleyin TRT Genel Müdürüyle de görüştüm. Biliyorsunuz ben aynı zamanda Antalya Milletvekiliyim. Sayın Süner’in hassas olduğu bu konuda ben de en az kendisi kadar hassasım. Tabii ki orada çalışan, emeklerini ortaya koyarak geçimlerini temin eden, gerek TRT Antalya’da gerekse TRT Turizm’de çalışan arkadaşlarımızın mağduriyetine izin vermeyiz. Zaten TRT Genel Müdürü Sayın Şahin de bu konuda biraz önce bana sözlü olarak hiçbir personelin mağdur edilmeyeceğini ifade etmiştir. O nedenle Sayın Süner’in gündeme getirdiği bu konuyla ilgili endişe edecek, orada çalışan personelimizin rahatsızlığına yol açacak herhangi bir gelişme yoktur. Sadece radyoculukta Antalya çok daha kaliteli, oradaki konuma uygun, yeni bir radyoya kavuşmuş olacaktır.

Ayrıca şunu da ifade edeyim: 2008 yılında TRT radyoları gerçekten büyük bir atak içerisindedir, yeniden yapılanma çalışmaları içerisindedir, özellikle “kendi radyonu oluştur” yöntemiyle İnternet üzerinden yeni bir yayın projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bakın, bu yıl Gazi Üniversitesinin yapmış olduğu bir ankette, yirmi dokuz ili kapsayan bir ankette, izlenme oranlarını tespit amacıyla yapılan bir ankette TRT FM en çok dinlenen radyo seçilmiştir. İnanıyorum ki biraz önce ifade ettiğim Antalya Turizm Radyosu da o bölgede en çok izlenen radyolar arasına girecektir.

Sayın Güvel, Adana Milletvekili arkadaşımız da narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili biraz önce düşüncelerini bizimle paylaştı. O konuda da, izin verirseniz birkaç cümleyle düşüncelerimi sizlere aktarmak istiyorum.

AK PARTİ İktidarları döneminde Türkiye’de narenciye üretimi düşmemiş, artmıştır; birinci tespitimiz budur. İki: Narenciye ihracatçımıza destek verilmektedir. “Destek” kelimesinin altını çiziyorum. Çünkü Dünya Ticaret Örgütünün kriterleri karşısında bu desteğin ne anlama geldiğini en iyi narenciye üreticisi vatandaşlarımız bilmektedirler.

Ayrıca, Tarım Bakanlığımız, Türkiye’de başta narenciye olmak üzere diğer tarımsal ürünleri artırmak için birtakım projeler üzerinde çalışmaktadır. “Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi” Tarım Bakanlığımızca başlatılmıştır. Amacı nedir? Dünya taleplerine uygun çeşitleri artırmaktır. Bilindiği gibi yurt içi ihtiyacımızın dışında tarımsal üretim yapıyoruz. Dolayısıyla tarım işiyle meşgul olan vatandaşlarımızın gerçekten ürettiklerinin veya emeklerinin karşılığını alabilmeleri için ihracata dönük üretim yapmaları gerekir. O nedenle, Hükûmet olarak ve ilgili Bakanlık olarak da tabii ki amacımız, tarım işiyle uğraşan, narenciye işiyle uğraşan vatandaşlarımızın dünya pazarlarında ürünlerinin daha çok alıcı bulmalarına destek sağlamaktır. Bunun için ürün çeşitlerini artırmaya gayret ediyoruz. Dünya pazarlarında aranan vasıftaki ürünleri üretmeleri konusunda kendilerine yardımcı oluyoruz.

Özellikle pazarlamayı kolaylaştırmak için şu tedbirleri aldı Tarım Bakanlığımız: Soğuk hava deposu yapmak istiyorsa narenciye üreticimiz, soğuk hava deposunun maliyetinin yüzde 50’sini devlet olarak hibe veriyoruz. Soğuk hava deposu yapacaksınız; yüzde 50’sini biz vereceğiz, karşılığını da istemiyoruz.

Ayrıca, işleme, paketleme, ambalajlama tesisi mi kurmak istiyorsunuz, yüzde 50’sini hibe olarak biz veriyoruz diyoruz. Sigorta pirimi… Yüzde 50’sini hibe olarak biz veriyoruz. Niye yapıyoruz bütün bunları? Vatandaşlarımızın, bu işle uğraşan insanlarımızın daha çok ihracat yapmalarını sağlamak, daha çok kazanmalarını temin etmek içindir; daha kaliteli ürünler üreterek, dünya pazarlarında dünyanın talebine uygun üretim yapmalarını sağlamak içindir.

Bakın, 2002 yılında tarım kesimine devletçe verilen destek 1 katrilyon 800 trilyon Türk lirasıydı. Sadece 2008’de, bizim Hükûmetimiz döneminde tarım kesimine verilen toplam destek 6 milyar YTL, 6 katrilyon Türk lirasıdır. Bu desteğimiz daha da devam edecektir, çünkü özellikle küresel ısınmanın belirdiği ve maalesef devam ettiği bir dünyada tarım ürünlerine talebin bundan sonra gittikçe artacağını düşünüyoruz ve o nedenle bizim tarıma daha fazla destek vermemiz, tarım kesiminde çalışan vatandaşlarımızın dünya pazarlarına sürebilecekleri kaliteli ürün yapmasını sağlayıcı tedbirler almamız gerekiyor.

Ben Sayın Güvel’e de böyle bir konuyu gündeme getirdikleri ve bana da açıklama yapma imkânı sağladıkları için ayrıca teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde önerge sahipleri, gruplar, Komisyon ve Hükûmet adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi şahısları adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’a aittir.

Buyurun Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Küresel ısınma ve su, gerçekten her ikisi de günümüz dünyasında çok önemli iki konu, hayatımızı direkt etkileyen çok önemli iki konu. Küresel ısınma, karbondioksit gazının atmosferde olması gerekenden daha fazla olması nedeniyle sera etkisi göstererek atmosferin ve yerküremizin olduğundan daha fazla ısınması neticesinde su ve çevreyle ilgili problemlerin ortaya çıkması şeklinde tarif edilebilir. Sera gazı ya da karbondioksit gazı neden atmosferde daha fazla artmaktadır? Bunun çok çeşitli nedenleri var. Ama sanayinin artışı, orman yangınları, fosil yakıtların daha fazla tüketilmesi, inşaat sektörünün yeryüzünde daha fazla artması, vahşi çöp depolama, tarımın ilkel olarak yapılması ve daha birçok konular karbondioksit gazının artışı için neden gösterilebilir.

Diğer taraftan, yerkürenin yüzde 70’i suyla kaplıdır. Ancak bu miktarın -yani yaklaşık 1,4 milyar metreküp olarak kabul edilmektedir- yüzde 97,5’i tuzlu suyla kaplıdır. Yani demek ki yeryüzündeki su miktarının ancak yüzde 2,5 miktarı tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu tatlı suyun da yüzde 70’i ya buzullarda ya da karla tutulmakta. Demek ki kullanılabilir su ya da diğer bir deyişle kullanılabilir, yenilenebilir su miktarı, mevcut kullanılabilir su çok az miktarda olduğundan dolayı dikkatli kullanılması gerekmektedir.

(x) 138 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2008 tarihli 2’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle kaplı olmasına rağmen, birçok göl, baraj, nehir ve ırmak olmasına rağmen, su açısından zannedildiği kadar zengin bir ülke değiliz. Dünya ortalamasına baktığımız zaman, kişi başına düşen su miktarı 7.600 metreküp/yıldır. Afrika ortalamasına, suyun çok az olduğu zannedilen Afrika ortalamasına baktığımız zaman 7 bin metreküp/yıldır, Türkiye ortalamasına baktığımız zaman bu miktar 1.700 metreküp/yıl civarındadır.

Ülkeler su varlığına göre değerlendirildiği zaman, kişi başına düşen su miktarı bin metreküpten az olan ülkeler su fakiri ülkeler olarak kabul edilmekte, 2 bin metreküpün altındaki ülkeler ise su sıkıntısı çeken ülkeler olarak kabul edilmekte, 2 bin metreküpün üstünde su miktarına sahip olan ülkeler ise su zengini ülkeler olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de bu miktar 1.700 metreküp civarında olduğuna göre, Türkiye su açısından su sıkıntısı çeken ülkelerden sayılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu komisyonda görev yaptım. Görev yaptığım süre içerisinde gördüm ki dünyada ve ülkemizde kuraklık yaşanmakta, ama benim seçim bölgem olan Artvin’de bu son yıllarda kuraklığa rağmen, yağışlarda bir miktar artış gözükmektedir, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde de durum aynıdır.

Bilindiği gibi, Çoruh Nehri Artvin ilimizle bütünleşmiş bir nehirdir. Çoruh Nehri üzerinde son yıllarda yaklaşık 30 civarında baraj planlanmış durumda ve bunların dışında yaklaşık 97 adet de yine bu Çoruh Nehri’ne bağlı ırmaklar üzerinde hidroelektrik santralleri planlanmış durumdadır. Muratlı ve Borçka Barajı tamamlanmış, üretime geçmiş, Deriner Barajı 2010 yılında su tutmaya başlayacak, Artvin ve Yusufeli Barajları ise başlamak üzeredir.

Bu aşamada, ilimizde planlanmış olan özellikle küçük HES projeleriyle ilgili ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. 97 adet küçük HES projelerinden 4 adedi Artvin merkezde, 12 adet Arhavi ilçemizde, 5 adet Ardanuç ilçemizde, 21 adet Borçka ilçemizde, 2 adet Hopa ilçemizde, 11 adet Murgul ilçemizde, 14 adet Şavşat ilçemizde ve 28 adet proje de Yusufeli ilçemizde planlanmış durumdadır.

Bu HES projelerinden özellikle Şavşat ilçemiz Meydancık beldemiz Papart Deresi üzerinde kurulmakta olan 8 adet HES projesiyle ilgili ciddi problemler yaşanmaktadır.

Ayrıca, yine Alabalık köyünde kurulan HES projesiyle ilgili de yine müteahhit firmalarla vatandaşlarımız arasında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.

Su Kullanım Anlaşması Yönetmeliği, Orman Kanunu, ÇED Yönetmeliği, Toprak Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu ve İl Özel İdare Yasası çerçevesinde bu projelere izin verilmektedir. Ancak, son zamanlarda bu projelerin -bilerek veya bilmeyerek bunları karıştıran- bunların aleyhine birtakım kampanyalar düzenlenmektedir. Özellikle Meclisten oralara kadar giden milletvekillerimiz bu konularla ilgili ciddi araştırma yapmadan, doğru bilgilere sahip olmadan, oradaki vatandaşlarımıza doğru bilgiyi vermemektedirler ve müteahhit firmalarla oradaki vatandaşımızı karşı karşıya getirmektedirler. Bunun doğru olmadığını söylemek istiyorum. Elbette ki, yöredeki vatandaşımız mağdur olacağı endişesi yaşayabilir, sularının başkaları tarafından kullanılacağından endişe edebilir, mağdur olacağı, su sıkıntısı çekeceğinden endişe edebilir. Ama dün de Sayın Bakanımız söyledi, bunlar tamamen devletin kontrolü altında olan projelerdir. Elbette ki, oradaki vatandaşlarımızın hassasiyetlerini, duyarlılıklarını dikkate almamız doğrudur, onları desteklememiz de doğrudur, ama yalan yanlış bilgilerle bütün projeleri baltalamak doğru değildir. Köprü yapma. Baraj yapma. Enerji üretme. Balık çiftlikleri yapma. Ee, Allah aşkına, değerli arkadaşlarım, bu ülkede ne üreteceğiz ve muasır medeniyet seviyesine nasıl çıkacağız? Bu nedenle, bölgede maden işletmeleri söz konusudur, barajlar söz konusudur, HES projeleri söz konusudur. Buralara maalesef karşı çıkan bazı siyasiler, görüyoruz ki el altından oralara işçi ya da yönetici talebinde bulunmaktadır, oralara eleman verilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; netice olarak ben bu rapordan şunu anladım: Paniğe gerek yok, milleti korkutmaya gerek yok. Elbette ki dünyada ısı bir miktar da artmaktadır. Şu şekilde iddialar yapılmaktadır, “Bu ısı arttıkça buzullar eriyecektir, denizler taşacaktır; bu da dünyada felaketler ile sonuçlanacaktır.” denilebilir. Ancak ısı arttığı zaman şu da bir gerçektir ki: Denizlerdeki, okyanuslardaki buharlaşma da daha fazla olacaktır, dolayısıyla dünyada bir denge sağlanacaktır.

Milletimizi çok aşırı şekilde ürkütmeye, korkutmaya gerek olmadığını ben bu rapordan anladım ama gerekli çalışmaların, daha dikkatli davranılmasının doğru olacağı da bir gerçektir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde ben yüce Meclisi ve yüce milletimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Bu raporun ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Şahısları adına ikinci söz, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP YILDIRIM (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi” konusunun araştırılması amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, küresel ısınma adından da anlaşılacağı üzere küresel, tüm herkesi, dünyayı ilgilendiren bir olay. Bunun sebepleri de sanayileşme, enerji üretimi, ulaşım ve aynı zamanda insanların meskenlerini ısıtmada kullandıkları maddelerden doğan durumlardan meydana gelmektedir. Dolayısıyla bir milleti, bir devleti ilgilendiren bir olay değildir.  Bakınız son zamanlarda Amerika’da bir küresel ekonomi krizi  çıktı, tüm dünyayı etkiliyor. Evet, bunu devletler ve milletlerin parayla yerine getirmeleri mümkün ve nitekim gerekli önlemler alınmıştır, alınmaya  devam ediyor ve Türkiye’yi  ve  tüm dünyayı etkiliyor ama küresel ısınmanın etkilerini ve sebeplerini ortadan kaldırmak, onları yerine getirmek hiçbir şekilde mümkün değil.

İşte elimizdeki bu bilgilerle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bu komisyon, hem küresel anlamda hem Türkiye’miz genelinde komisyon çalışmalarını yapmış, ilgili birimlerden gerekli bilim adamlarını, uzmanları, bürokratları dinlemiş, işte elimizde, yapılan dört aylık çalışmanın sonunda bir rapor ortaya çıkmış; 545 sayfa bir rapor. Burada, bu raporda küresel ısınmanın ve suların korunması konusunda, sebepleri, nedenleri, niçinleri ve önerileri geniş şekilde yer almıştır.

Ben burada Komisyon Başkanımız Profesör Doktor Mustafa Öztürk Bey’e, geniş bilgileri, tecrübelerini buraya aktarıp tüm siyasi partilerimizdeki temsilcilerimizle uyum içerisinde çalışarak bu şekildeki bir raporu kazandırmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Ben de bu komisyonun bir üyesi olarak çalıştım. Türkiye’mizde bölgeler olarak Konya bölgesine, etrafına, Trakya bölgesine, Sakarya bölgesine, Hatay ve Urfa’ya, bölge bölge gezilerimiz de oldu, konuşuldu ama eylemle söylemin ne olduğunu yerinde görmek için bu araştırmaları yerinde de takip ederek gördük. Hakikaten burada tedbirleri herkesin alması lazım, tedavilerin de Türkiye genelinde ve dünya ölçeğinde de kullanılması lazım olduğunu gördük.

Değerli  arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızın burada bölgelerin bir kısmına gidilmediği ve bu konuda da raporun yetersiz olduğu konusunda  görüşmeleri oldu.

Değerli arkadaşlar, bir ilaç firması ilacı yapar, bir tek şahıs bunu kullanmaz, tüm insanlık kullanır. Bu rapor da aynı şekilde, bir bölgenin, bir yerin raporu değil; bütün yapılan tetkik ve incelemeler de, çareler de mutlak surette her bölgenin kullanacağı, her bölgenin adının, suyunun, kaynağının, gölünün, denizinin geçmesi gerektiği değil, raporda ortaya atılan hususlarda “öneriler” kısmında da geniş şekilde bahsedildiği gibi Türkiye’mizde ilgili kurum ve kuruluşların, bakanlıkların, belediyelerin, yerel yöneticilerin ve taşra yönetiminin de mutlak surette buna uyması gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Bu rapor bütün milletvekili arkadaşlarımızın odalarına kadar getirilip verildi, bunların okunulmasını, hatta sonuç bölümünü hiç olmazsa okumalarını, gerekli tedbirleri hepimizin alması icap ettiğini öneriyorum. Bu konuda, tabii, küresel ısınmanın belirtileri dünyamızda her gün televizyonlarımızda, gazetelerimizde ortaya çıkmakta. Değerli arkadaşlar, iklim değişikliği, bir tarafta kuraklık acayip şekilde sürerken diğer tarafta fırtınalar, yağmurlar, acayip şekilde seller olmakta, belli bölgeler tamamıyla sular altında kalmaktadır. Bunun yine sebebi insanlığın kendi yaptığının cezasıdır.

Değerli arkadaşlar, evet, bu konuda tedbirlerimizin alınması… Sanayici akıttığı atığı eğer arıtmadan atarsa, nehrini içeceği suya gönderirse elbette ki içecek su bulunamaz. Bunların başında mutlak surette biz bölgeyi gezerken göllerimizi gördük yer altı sularımızı -bilhassa Konya bölgesinde- belli ölçülerde tasarruflu kullanmaz, eğer hoyratça israf eder şekilde bunları tatbik edersek elbette ki içeceğimiz suyu bulmak mümkün değil. Bunlar için raporda geniş şekilde tedbirler açıklanmıştır. Mesela kaçak su kuyularına mutlak surette kartlı sistemle sayaç takılması ve bunların da mutlak surette kontrol altına alınması lazım gibi öneriler öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, mesela belediyelerimiz… Belediye başkanlığından gelen bir arkadaşınız olarak söylüyorum, ucuz su, bedava su elbette ki mutlak suretteki elimizde olsun, verelim. Ama eğer tamamen suyu ucuz olarak verirsen, su yoksa, kaliteli su yoksa, arıtılmamış su elinizde var da vatandaşınıza veremiyorsanız bu belediyecilik örneği değildir. Masrafının mutlak surette alınması lazım. Söz vardır: “Kirleten mutlak surette öder, tüketen öder.” Mutlak surette bunlarda kâr amacı güdülmemesi lazım. Ama elde edilen gelirlerin de bu su rezervlerinin artırılması, altyapının yapılması çerçevesinde çalışmalara katkıda bulunması bakımından yatırımların yapılması lazımdır diyorum. Bu görüşlerin açık şekilde ortaya atıldığı bu su korunmasının devamlılığı konusunda, belediyelerimize çok büyük görev düşmektedir. İsale hatlarının çürüklüğü, şehir şebekelerinin hakikaten bozuk olması… Bir yerde 100 litre/saniyelik suyu kaynaktan alıp şehre götürürken bakıyorsunuz -belediyelerin envanterlerinden aldığımız cevaplarda bunu gördük- bir kısım belediyelerde yüzde 30 kayıp kaçak oranı, bir kısım belediyelerde yüzde 70 kayıp kaçak oranı var. Bunların mutlak surette aza indirilmesi lazım. Dolayısıyla, bu çalışmalarda, ne kadar gölünüz olursa olsun, ne kadar akarsuyunuz olursa olsun bu suların korunmasının da çok önemli olduğu kanaatini taşımaktayız.

Değerli arkadaşlar, ben burada fazlaca vaktinizi almak istemiyorum, çünkü dünden beri değerli arkadaşlarımız güzel açıklamalarda bulundular. Bu rapor, hakikaten Türkiye'mizde gerekli tedbirler alındığı takdirde sıkıntının yaşanmayacağını, alınmazsa türlü sıkıntılara girileceğini göz önüne sermektedir. Mesela bizim Sakarya bölgemizde Sapanca suyumuz var, Sapanca Gölü’müz var. Buradan Kocaeli ilimiz ve Sakarya ilimiz su temin etmektedir. Bunun korunması ve kollanması durumunda… Sanayicilerin fazla şekilde su çekmesinden dolayı her iki ilimiz de su sıkıntısı çekmiştir geçen senelerde. Bu bakımdan bu bölgelere biz gittik, ilgilileri dinledik. Gerekli önlemlerin alınması, gerekli kolektörlerin yapılarak suyun kirletilmemesi talimatları verilmiştir. Bu gibi talimatların bakanlıklarca, bilhassa Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından takip edilerek ilgili yerel yönetimlerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının hassasiyetle bu çalışmaların, bu raporda geçen olayların takibini yaparak neticelendirilmesi gerektiği üzerinde durmak istiyoruz.

Bu vesileyle, özel olarak şunu belirtmek istiyorum: Dün Sayın Bakanımız da burada açıkladı; Çevre ve Orman Bakanımız, yeni barajlarla, yeni enerji santralleriyle ilgili güzel çalışmalar yapmakta. Çevre ve Orman Bakanlığımız, orman yangınlarında kullanılmak üzere ve aynı zamanda orman köylülerimizin su ihtiyacının giderilmesi bakımından hızla ormanlarımızda su göletleri yapmakta. Ağaçlandırmaların yapılması konusundaki gayretlerinden dolayı da Değerli Çevre Bakanımıza buradan teşekkür etmek istiyorum.

Bu konuların hassasiyetle takip edilip yürütüleceğini belirtiyor, bu raporda geçen tedbirlerin -ilgililer tarafından- alınarak hayata geçirilmesini temenni ediyor, daha güzel bir dünyanın, daha güzel bir Türkiye'nin yaşanmasını diliyor, hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, 2’nci madde üzerinde şahıslar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Soru yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu İle Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi"nin 2’nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Bekir Bozdağ

Mustafa Ataş

Ahmet Yeni

Yozgat

İstanbul

Samsun

M. Salih Erdoğan

Recep Yıldırım

Sadullah Ergin

Denizli

Sakarya

Hatay

 

 

(x) 214 S. Sayılı Basmayazı 8/10/2008 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

6) "2009 Yılının 16 ila 22 Mart tarihleri arasında İstanbul Şehrinde yapılacak Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonunun açılış ve kapanış törenleri ile bu süre içerisinde forum kapsamında gerçekleştirilecek toplantılar, deklarasyonlar ve sair tüm faaliyetler ile ilgili olarak seçim yasakları ve sınırlamaları uygulanmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl katılıyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu Anayasa’ya aykırı!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılarak takdire bırakıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu Anayasa’ya aykırı, bu maddeyle ilgili…

BAŞKAN – Söyledim, düzelttiler.

Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz, Hükûmet olarak katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım?

Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

22 Mart, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Su Günü olarak kabul edilmiş olup bütün Dünya'da kutlanmaktadır. Dünya Su Forumları ise 3 yılda bir, 22 Mart Dünya Su Gününe denk getirilerek yapılmaktadır,

Beşinci Dünya Su Forumu ve Bakanlar Konferansı 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul'da yapılacaktır. Forum, Türkiye'nin son yıllarda ev sahipliği yaptığı en büyük toplantılardan biridir. Foruma Dünyanın her yerinden 20 000 den fazla katılım beklenmektedir. Bu kapsamda 15 Devlet ya da Hükümet başkanı, 100 den fazla bakan, çok sayıda milletvekili ile metropol şehirlerin belediye başkanlarının katılımı beklenmektedir.

Forum, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dünya Su Konseyi ile imzaladığı ve TBMM'nin 5732 sayılı Kanunla uygun bulduğu Uluslararası Anlaşma'ya uygun olarak Forumun politik sürecinde Devlet Başkanları Zirvesi, Bakanlar Konferansı, Parlamenterler Toplantıları çok sayıda metropol şehrin belediye başkanlarının da katıldığı toplantılarla gerçekleşecektir.

Bu bağlamda, 21-22 Mart 2009 günlerinde yapılacak olan Bakanlar Konferansı sonunda bütün katılımcı ülke bakanlarının iştirakiyle imzalayacağı "Bakanlar Deklarasyonu" yayımlanacak olup yerel idareler bileşeninde ise “İstanbul Kentsel Su Mutabakatı” isimli bir belge imzalanıp Dünya'ya duyurulacaktır.

Bilindiği üzere, Ülkemizde 29 Mart 2009 günü yerel seçimler yapılacak ve 19 Mart 2009 tarihinden itibaren seçim yasakları olacaktır.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Ek Madde 6 nın birinci fıkrasında "…üniversitelerin, uluslararası toplantı ve fuarların açılış törenlerinde ve tabii afet hallerinde bu Kanunda yer alan yasaklar uygulanmaz... " denilmekte ve fakat açılış törenlerinin devamında yapılacak toplantılar ile sair aktiviteler ile nihayette kapanma törenleri için kanunda düzenleme bulunmamaktadır.

Görüşülmekte olan Kanunun 2 maddesinin sonuna eklenmek üzere teklif edilen fıkra hükmü ile forumun uluslararası anlaşmaya uygun olarak yapılmasının sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın Vural’ın bir itirazı vardır bu önergeyle ilgili.

Kendisine yerinden söz veriyorum, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, birincisi, tabii özellikle Adalet Bakanının oturduğu bir oturumda Anayasa’ya aykırı ve seçim kanunlarına istisna getiren bir düzenlemeye ”evet” demesini hayretle karşıladım gerçekten.

Hukuk düzenini korumak durumunda olan Sayın Bakanın, seçim kanunlarında bir istisna getiren maddeyi bir başka kanunda düzenlenmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü Anayasa’mızın 67’nci maddesinin son fıkrasına göre: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Bu, Anayasa’ya aykırıdır.

İkincisi Sayın Başkanım, bu yeni bir maddedir. Bu organizasyonla ilgili değildir, dolayısıyla yeni bir madde olarak sunulması gerekir. Yeni maddenin ihdasıyla ilgili üçte 2 çoğunluğun burada “evet” demesi gerekiyor.

Bu yönüyle bakıldığı zaman hem bir yeni madde olması ve hem de Anayasa’ya aykırı bir şekilde Su Forumunda Seçim Kanunu’ndaki yasağın uygulanmayacağını getirmek, “Bundan sonraki her kanunda seçim kanunlarını ihlal edebilirim.” demektir ki, bu, kanuna karşı hiledir. Bu bakımdan bu önergenin oylanması mümkün değildir. Önerge okunmuştur, üçte 2 çoğunluk yoktur, yürürlüğe alınamaz ve uygulanması da söz konusu olamayan bir değişiklik olduğuna göre bunun oylamaya sunulmaması gerektiğini düşünüyorum.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz?

BAŞKAN – Hükûmet adına, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Oktay Bey şahsımı da kastederek bir iki cümle kullandı. Aslında yapılmak istenen, bir geçici maddeyle şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifine bir ilave yapılmaktadır, Seçim Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Yani seçim kanunlarından herhangi birinde, ona eklenecek şekilde bir değişiklik önergesiyle karşılaşsaydık, Sayın Oktay Vural arkadaşımızın bu beyanları benim için tabii ki üstünde düşünülmesi gereken bir husus olurdu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sonuç aynı Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sadece geçici bir maddedir. Zaten gerekçede de çok açık şekilde ifade edilmiş: 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, seçim yasakları içine girse bile birtakım törenlerin açılışında bulunmasını             -bulunmaması gereken siyasileri, bakanları veya başbakanları- istisna etmiş. Yani seçim yasakları içerisinde, diyelim ki Dünya Su Forumunun açılışına sayın bakan katılabilecek, bu istisna. Peki, daha sonraki bir kapanışında bulunmak, o zaman yasak kapsamına giriyor. Yani bunun bir mantığı var mı? Bunu düzelten bir düzenlemedir, bana göre son derece isabetli bir yaklaşımdır. Eğer yanlış bir şey yapacaksa o bakan açış konuşmasında da yapar bu yanlışı.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Bakanın bu ifadesi kanuna karşı bir hileyi mübah gören bir yaklaşım. O zaman TOKİ açılışlarında da TOKİ Kanunu’na getirelim, “TOKİ’de de uygulanmaz” diyelim. Böyle bir şey olabilir mi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – O da gelecektir zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kanun genel bir kanundur, bir seçimin sağlıklı yürümesi için ortaya konmuş bir kanundur. Bir başka kanunda Seçim Kanunu’nu deldirmek mümkün değildir. Dolayısıyla ikinci yönü, dediğim gibi, yeni bir ihdastır bu. Dolayısıyla bu yönüyle de ele aldığınız zaman bunun uygulanması mümkün değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Vural, bir sene sonra bu kanun yürürlükten kalkıyor, kendini feshediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gitmeyiverin canım.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum, sayın grup başkan vekilleri, sizleri de kürsü arkasına davet ediyorum.

 

Kapanma Saati: 12.07

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Sayın Ergin’in bir söz talebi olmuştur.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, usul meselesini mi açıyorsunuz?

BAŞKAN – Hayır hayır, yerinden söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama neye göre veriyorsunuz?

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebi vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz önce görüşülen önergemizle ilgili olarak yapmış olduğumuz değerlendirmede -grup başkan vekillerimiz, Meclisimizin hukukçuları beraber değerlendirdiğinde- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nun ek 6’ncı maddesinde getirilmiş olan istisnalardan “açılış törenlerinde” ifadesinin o programın sürecini de kapanış programlarını da kapsadığı yönünde gruplarımızın, Meclis Başkanlık Divanındaki hukukçuların görüş birliği olduğundan, önergemizin işlemden çekilmesini arz ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerge geri çekilmiştir.

2’nci maddeyi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi çok açık seçik. Bunun gibi önergeleri Başkanlık Divanının  işleme koymaması lazım.  Diyor ki 87’nci madde “Görüşülmekte olan kanunla hiçbir ilgisi olmayan önergeler işleme konulamaz.”

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bu kadar…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Geçti” sesleri)

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, oylamaya geçmeden istemeniz gerekiyordu, geç kaldınız. 3’üncü maddede isterseniz onu uygularız.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 25- (1) 2009 yılı Mart ayında İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal teslimleri ile hizmet itfaları Katma Değer Vergisinden müstesnadır.

(2) Maliye Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir."

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 214 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası bir forumun Türkiye’de düzenlenmiş olması elbette önemlidir. Bu organizasyonun Türkiye’ye getirilmesi konusunda emeği geçen herkesi kutlarım. Çünkü, bu tip organizasyonların ne kadar zor olduğu ve pek çok ülkenin de bu tip organizasyonları yapmaya talip olduğu düşünülürse Türkiye’nin uluslararası düzeyde bir propagandasına vesile olacak bir düzenlemedir. O nedenle öncelikle memnuniyetimi ilave etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de konuşuldu. Özellikle küresel ısınma da dikkate alınırsa su konusu, kullanma suyu konusu, tatlı su konusu bütün dünyanın çok önemli bir sorunu hâline gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye’nin de önemli bir sorunudur. Gerçi, Çevre Bakanımız sık sık Türkiye’nin su zengini bir ülke olduğunu ifade etse de bu yaz aylarında yaşadığımız sorunlar da göstermiştir ki Türkiye aslında su fakiri bir ülkedir. Tabii, mevcut kaynaklarımızı çok daha iyi kullanmalıyız, çok daha etkili kullanmalıyız ve su kayıp ve kaçağını önleyecek çareleri mutlaka bulmalıyız; onlar ayrı. Ama, özünde baktığınız zaman, Türkiye’nin su kaynakları yeterli değildir. Bu, Dünya Su Forumunun Başkanıyla Sayın Bakan arasında da burada bir çelişki var. Sayın Başkan da Türkiye’nin su fakiri olduğu noktasında görüş ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, su konusu zaman zaman, özellikle büyük şehirlerimizin su ihtiyacı nedeniyle sık sık gündeme geliyor. Mesela Ankara’da, artık gördüğünüz zaman içilemeyeceğine çok rahat karar vereceğiniz Kızılırmak suyunu bir güzel kullanmaya başladık. Yani o tartışmalara girecek değilim ama bu suyun uygun olmadığı, kalitesiz olduğu konusunda Devlet Su İşlerinin de pek çok raporu var. Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek bunu allayıp pullayıp, sanki çok iyi bir su kullanıyormuşuz gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor ama hem kullananlar olarak, Ankara’da yaşayan insanlar olarak suyun kalitesizliğini görüyoruz hem de pek çok rapor bunu ortaya koyuyor.

İstanbul’un gene büyük bir kentimiz olarak önemli bir su sorunuyla karşı karşıya kaldığını, Melen Çayı’ndan sorunu çözmeye çalıştığını ama önemli bir sorunlar yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bu Su Forumu nedeniyle, 17,5 milyon avroluk bir bütçe ayrılmış durumda. Bunun önemli bölümünü İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ ve DSİ karşılamaktadır. Yani bir anlamda harcanan para kamu parasıdır, devlet parasıdır. Bu yapılan etkinlikte katılımcılardan 50 milyon avroluk da bir gelir elde edilmesi öngörülmektedir, inşallah elde edilir.

Şimdi, bu bütçeyle ilgili olarak paralar tahsis ediliyor, bir devlet parası harcanıyor fakat bu devlet parası harcanırken Kamu İhale Yasası’na tabi olmaması, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde öngörülüyor. Bunu hep yapıyoruz. Çeşitli, buna benzer, işte, 2010 İstanbul’un dünya kültür merkezi olmasına dönük kanun teklifinde de bunu gördük, benzer kanunlarda da gördük. Şimdi, Kamu İhale Yasası, bu kadar, idarelerin elini kolunu bağlayan bir yasaysa, getirin ıslah edelim; yok öyle değilse, niçin buralarda hep istisna getiriyoruz da diğer kuruluşlar, belediyeler, diğer yatırımcı kuruluşlar o İhale Kanunu kapsamı içinde oluyor? Burada bir çelişki oluyor. Yani bu konuda Hükûmetin bir net görüşünün ifade edilmesi lazım. Yani Kamu İhale Kanunu gerçekten kamunun elini kolunu bağlayan bir kanun mudur yoksa arada bir uyulmaması gereken sıradan bir kanun mudur?

Gene bu kapsamda, bu maddede katma değer vergisinden, işte biraz önce belirttiğim 17,5 milyon avroluk bütçenin kullanılmasında, harcamaların yapılmasında KDV Kanunu’na tabi olmayacağına dair hüküm getiriliyor. Aynı mantık burada da söz konusu. Yani KDV bizim vazgeçemeyeceğimiz önemli bir gelir kalemimizse buradan da alalım, bu tip harcamalardan da alalım ama öyle değilse başka kesimlerden, mesela elektrikten niye yüzde 18 katma değer vergisini alıyoruz?

Şimdi, ne olur? “Küçük bir istisna, etkisi sınırlı.” diyebilirsiniz fakat istisnalar kaidelerin mezarıdır değerli arkadaşlar. Katma değer vergisine o kadar çok istisna getirdik ki neredeyse “Esası nedir bunun?” diye arar hâle geldik. Onun için, bu tip istisnalar sistemi bozuyor.

Ne olacak? Zaten DSİ’nin verdiği para, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verdiği para, İSKİ’nin verdiği para… Bunların hepsi kamunun parası, bizim vergilerimizle oluşan bir kaynak. Vergi almak demek, bir cepten alıp bir başka cebe koymak demektir. Onun için bu istisnalara ihtiyaç da yok, gerek de yok ama nedense bürokrasi bunu çok seviyor, hemen bu tip istisnaları gündeme getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, burada oluşturulan sekreteryaya bir atama yapılmış durumda, göreve başlamış durumda Sayın Profesör Oktay Tabasaran. Kendisinin bu konularda uzman bir kişi olduğu biliniyor. Yalnız özellikle Çevre Bakanımızla çok yakın ticari ilişkileri olduğu da biliniyor bu Profesör Oktay Tabasaran’ın. Burada Çevre Bakanımız yok, olsaydı kendisine sorup bire bir bilgi almayı tercih ederdim. Vadi adında bir şirket kuruluyor. Bu şirketin kurucuları Sayın Çevre Bakanımızın eşi ve Sayın Baştürk’ün eşi. Bunların aldığı bir işi Sayın Tabasaran’ın şirketiyle birlikte yapıyorlar. Yani Çevre Bakanımızla, şu anda işte 17,5 milyon avroluk bütçesi olan, 50 milyon avro gelir getirmesi beklenen bir organizasyonun başına getirilmiş olan kişi ticari açıdan iç içeler, birlikte iş yapıyorlar. Bunun, ben, bu tip atamalarda dikkate alınması gereken önemli bir konu olduğunu, önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.

Gene, Sayın Bakan lütfeder cevap verirse: Bu ilişkiler nedir, doğru mudur? Ayrıca Sayın Tabasaran’a, sekretere ne kadar ücret verilecektir? Bu görevi, özellikle uluslararası düzeyde Türkiye’nin düzenlediği bir su forumunda genel sekreterlik yapması onun ticari işleri açısından kendisine bir avantaj sağlamakta mıdır? Bu noktalar atama yapılırken düşünülmüş müdür veya belki bu sekreterliğe atandığı andan itibaren Sayın Profesör Tabasaran bütün ticari ilişkilerini bırakmış mıdır? Bunların hepsinin bilinmesi lazım. Bu göreve, -benim dileğim, düşüncem şu olurdu- bu tip ticari ilişkiler içinde olmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…bu su konularında uzman olan, üniversitelerden herhangi birisi getirilebilirdi ve bu tip ticari ilişkiler nedeniyle ortaya çıkacak dedikodular önlenirdi.

Ben, bu yasa teklifinin yararlı olmasını diliyorum. Olumlu bir gelişmedir ama bu atama noktasında önemli bir yanlış yapılmıştır diye düşünüyorum. Tabii bu yanlış, her zaman telafi edilebilecek yanlıştır. Umarım ve dilerim ki Çevre Bakanımız bu yanlıştan döner.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 214 sıra sayılı, 2009 Yılında İstanbul’da Yapılacak Olan Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu’yla ilgili kanun teklifinin 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, ülkemizin çok acil meselelerle karşı karşıya bulunduğu bu günlerde ana kanunu çıkmış bir konunun uygulaması sırasında uyulacak kuralların belirlenmesi için verilen bu kanun teklifinin üçüncü günündeyiz. Bu tür yasaların Meclisten çıkmasının uzamasının sebeplerinden belki de en önemlisi AKP İktidarının altı yıllık icraatları, aldığı kararları ve uygulamaları sonucu bizlerde oluşan güvensizlik duygusudur. Çünkü AKP İktidarının altı yıldır bu yüce Meclise getirdiği, Avrupa Birliğine uyum adına veya okyanus ötesinin istekleri doğrultusunda Hükûmet adına verilen veya talimatlarla milletvekillerine verdirilen öyle kanun teklif ve tasarılarıyla karşılaşıldı ki! Bazıları açıkça bu ülkenin geleceğine ipotek koyan yasalardı; bazıları devlet kurumlarının işleyişinde ihtiyaca binaen reform olduğu söylenen satır aralarına ustaca sıkıştırılan cümlelerle yandaşlarına kadrolaşmayı, rant sağlamayı, teslimiyetçi tüccar zihniyetiyle devlet kurumlarının yapısını bozmayı ve vatandaşlarımızın menfaatine tamamen ters düşecek şekilde hazırlanan kanun teklifleriydi.

Küresel güçlerin istediği tavizler doğrultusunda, günü kurtarmaya yönelik, yangından mal kaçırırcasına çıkarılan yasalar ve uygulamaların altı yıllık tezahürü ve ülkeyi getirdiği durum meydanda.

Doğmamış çocukların bile borçlu olduğu, borç batağına saplanan bir Türkiye. İşsizliğin her geçen gün arttığı, yoksulluğun tavan yaptığı, memurun, çiftçinin, esnafın, emeklinin, işçinin canından bezdiği bir Türkiye. Yolsuzluğun had safhaya vardığı, yolsuzluklarla suçlanan yöneticilerin, pişkince, konuyu başka mecralara çekerek görevlerini sürdürdükleri Türkiye. Terörün giderek tırmandığı, teröre teşhis koymak yerine verdikleri beyanatlarla terörü tırmandıran, teröre çözüm yerine çözüm yollarını tıkayan Hükûmet yetkililerine sahip Türkiye. Finans sektörünü yabancı sermayeye hemen hemen teslim etmiş bir Türkiye. Dünyadaki ekonomik krizden en fazla etkilenecek ve işsizliğin artmasına vesile olan reel sektörün dibe vurmaması için tedbir geliştirmeyen bir Hükûmete sahip Türkiye. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ağzına pelesenk yapmış ama beyninde “demokrasi” kavramını oturtamamış veya oluşturamamış bir Başbakana sahip bir Türkiye.

AHMET YENİ (Samsun) – Beyin mi okuyorsunuz?

ŞENOL BAL (Devamla) – Bu Hükûmetin altı yıllık icraatlarının bedeli bu kadirşinas millete mi ödetilecek sayın milletvekilleri?

Sayın milletvekilleri, millet adına karar alan, milletin vekâletini taşıyan vekiller olarak her konuyu irdelememiz ve sorgulamamız gerektiğini bir kere daha buradan hatırlatmak istiyorum. Evet, Dünya Su Konseyinin fonksiyonunu da hep birlikte sorgulamalıyız. Küresel her platform iyi okunmalıdır. Küreselleşme bugün dünyada modern sömürgecilik anlayışını temsil ediyor. Küreselleşme bir olgu sayın milletvekilleri. Ya bu yapıda yerimizi bölgesel veya küresel bir güç olarak belirleyeceğiz ya da küresel güçlere bugün sizlerin yaptığı gibi ve bugün olduğu gibi itaat edip sömürüleceğiz.

Sayın milletvekilleri, 21’inci yüzyılda ülkelerin varlık ya da yokluğunu belirleyecek en önemli konulardan biri tabii ki sudur. Dünyada ve ülkemizde çeşitli sebeplerden oluşan su sıkıntısıyla beraber çok uluslu küresel su şirketlerine özelleştirme kapılarının açıldığını hepimiz biliyoruz. Su konusunda haklı ya da haksız yaratılan kaygı, korku ve endişe giderek artarken, bundan yararlanan küresel güçlerin talan, yağma yoluyla yeni zenginliklere yelken açtıkları da bir gerçektir.

Birçok konuşmacı ifade etti, dünyada su sektörünün yüzde 5 oranında özelleştirilmesi sayesinde çok uluslu su şirketlerinin yıllık kârı 1 trilyon Amerikan Doları. Yani petrol kârının yüzde 40’ına ulaşmış, ilaç sektörünün kâr oranını geçmiş. Yani bu sektörün ne kadar büyük bir pasta olduğunu hatırlatmak istedim.

Suyun özelleştirildiği ülkelerde -Hindistan, Gana, Bolivya gibi örnekleri var. Aynen bizde hani TEDAŞ da özelleştirildi, otomatikman fiyatlar artıyor- bu ülkelerde de su fiyatları artmış.

Sayın milletvekilleri, su insan yaşamı için vazgeçilmez bir insan hakkı, çok uluslu şirketler için ise kârlı, ekonomik bir kaynak yani bir meta. Su politikalarının adalet ve hakkaniyet ilkelerine dayanan ahlaki bir çerçevesi olmalı. Sosyal devlet anlayışında hükûmetler, bütün vatandaşlarına sağlık koşullarına uygun ve yeterli miktarda suyu sunmak için gerekli harcamaları yapmak zorundadır. Kamu sektörünün bu konudaki sorumluluklarını kayıtsız şartsız özel sektöre devretmesi ne sosyal devlet ne de sosyal adalet anlayışına yakışır.

Bu tespiti yaptıktan sonra, altı yıllık AKP İktidarı yönetiminde su, enerji, sağlık ve eğitim konularında kamu hizmetinin yönetimini teslimiyetçi ve tüccar zihniyetiyle yerelleştirme, özelleştirme ve yabancılaştırma çalışmalarına birçok kez şahit olduk; millî kaynakları tekellerin emrine vererek çok uluslu şirketlerin ve yerli ortaklarının kârlarını garanti altına alma ve karşılaşabilecekleri riskleri en aza indirme görevinin de kamu yönetimine verildiğini birçok örnekte gördük.

Biliyorsunuz, yıllardır, Dünya Bankası, bizim gibi gelişmekte olan çeşitli ülkelerde suyun dağıtımının özelleştirilmesinin kalite ve verimlilik açısından iyi olacağını telkin ediyor. Türkiye’de biliyorsunuz santral ve su özelleştirmelerinin düğmesine zaten uzun süredir basıldı.

Dış finansmana dayalı küresel su politikaları özellikle büyük kentlerde varlığını sürdürüyor. Kaynak içme suyunda pazara giren Coca-Cola, Danone, Nestle bir hayli yol aldı.

Ufak bir olay anlatmak istiyorum: İzmir’de Menderes bölgesinde çıkan orman yangınından en çok etkilenen Şaşal köyü sakinleri, bu yangın sırasında Şaşal suyunu özelleştirmiş Fransız firması Danone’den o panik ve sıkıntıda bir bardak suyun köylülere verilmediğini üzülerek ve ağlayarak anlattılar.

TÜSİAD suyun özelleştirilmesi için raporlar hazırlıyor. Bakan Sayın Eroğlu, hatırladığım kadarıyla, bir beyanatında santrallerin yanı sıra şehirlerin içme ve kullanma suyunun dağıtımının, faturalanmasının ve işletmesinin özelleştirilebileceğini, bu konuda 50 milyar dolarlık bir yatırım pastası olduğunu ve özel sektörün de devreye girmesinin isabet olacağını ifade etmişti. Yani kısacası, çok uluslu emperyalist tekel ve yerli ortaklarının, bu İktidarın bir kısım mensuplarının bölüşeceği pasta çok büyük değerli milletvekilleri.

Tabii ki Türkiye'de uluslararası toplantılar düzenlensin, uluslararası bütün toplantılara Türkiye katılsın, ev sahipliği yapalım, hatta toplantılara önderlik yapalım ama bu toplantılarda lütfen figüran olmayalım, piyon olmayalım, aktör olalım ve bu ve benzeri küresel platform toplantılarını Türkiye merkezli ve Türkçe okumaya çalışalım. Bu toplantıda ele alınan konuların ve önerilerin, ülkemizin millî su politikasında atılacak gerçekçi adımlara mesnet teşkil etmesini sağlamaya çalışalım. Su konusuna dünya nasıl bakıyor? Su piyasasına yönelik emeller nelerdir? Türkiye millî menfaatlerine uygun nasıl tedbirler geliştirmelidir? Bugüne kadar alınan tedbirlerin eksiklikleri nelerdir? Bunları değerlendirelim.

Yine, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Dünya Su Konseyi, resmî ve resmî olmayan birçok kuruluşun temsil edildiği küresel bir platform ve su piyasasına hâkim olan birçok çok uluslu su şirketiyle de sıkı bağlantılara sahip ve ister istemez, küresel düzeyde belirlenmiş politikalara hizmet edebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Yani meşruiyet zeminleri hazırlanan bu toplantılarda Türkiye’nin menfaatlerini savunmaya çalışalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

İkinci bir mesele: Bu kanun teklifiyle 17,5 milyon avroluk bütçenin Kamu İhale Yasası’ndan çıkartılarak Sayıştay denetimine tabi olmaması ve katma değer vergisinden muaflığı söz konusu. Bu organizasyonu gerçekleştirecek şirket seçiminde yeterlilik şartlarının ne olacağı konusunda da belirsizlik yaşandığı ortada. Tabii ister istemez aklımıza geliyor, organizasyonu yüklenecek şirkete verilecek ihale seçiminde eş, dost, akraba, yandaş için ihale daha kolay bir hâle mi gelecek diye de düşünmeden edemiyoruz. Ama tabii ki bu toplantının ülkemize hayırlar getirmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Gruplar adına söz talepleri tamamlanmıştır.

Şahıslar adına ilk söz Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç’e aittir.

Buyurun Sayın İrbeç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan,  sayın milletvekilleri; 214 sıra sayılı 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile KDV Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemizde düzenlenecek olması farklılıkların suda yakınlaşması açısından uluslararası anlamda önemli olduğu gibi su ile ilgili alınacak kararlarda Türkiye'nin öncülük ediyor olması da ülkemiz açısında kayda değer başka bir kazanımdır.

Dünyanın suyla ilgili en büyük etkinliği olan Dünya Su Forumu, Dünya Su Konseyi ve ev sahibi ülke hükûmetinin ortak girişimi olarak üç yılda bir düzenlenmektedir. Beşincisi Türkiye’de düzenlenecek olan bu Dünya Su Forumu daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksika’da düzenlenmiştir. Bu Forum, üç yılı aşkın bir süreye yayılmış hazırlık faaliyetlerinin ürünü olarak küresel konulara yönelik çözümler getirme amacı güden bir süreç özelliğini de beraberinde taşımaktadır. Bu Forum, farklı bakış açılarını anlama yeteneğimizi geliştirmek ve farklı çözümleri paylaşma fırsatını sunmak üzere dünyayı İstanbul’a taşıyacaktır. Yine bu Forumda özellikle ülkelerin temiz ve sağlıklı su rejimi oluşturmaları, sürdürülebilir su yönetiminin oluşturulması ve küresel bazda bilgi alışverişinin daha etkin olarak sağlanması hedeflenmektedir.

Günümüz dünyasında su ve sağlık konularında asgari müştereklerde ülkeler arası iş birliğini artıracak bir düzenlemenin uygulamaya konması arzu edilen bir sonuçtur çünkü iklim değişikliğinin yol açtığı su sorunlarıyla başa çıkmak gibi bir önceliğimiz ve sorumluluğumuz vardır. Bu Forumun siyasi sürecine yerel ve ulusal yönetimlerle birlikte milletvekilleri de katılacak ve böylece, daha fazla siyasi sorumluluk üstlenilmesi sağlanmış olacaktır. Bu amaca yönelik olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde milletvekillerinden oluşan bir komisyon ilk olarak İstanbul Beşinci Dünya Su Forumu kapsamında oluşturulmuş ve dünyanın çeşitli ülkelerinden 400 civarında milletvekilinin burada bulunması ve sürece katkı sağlaması için yoğun çalışmalar devam etmektedir.

Beşinci Dünya Su Forumu, bütün paydaşların -burada özellikle yerel yönetimler, hükümetler ve parlamentoyu kastediyoruz- dengeli bir katılımını sağlamak için gereken mekanizmaları içermektedir.

Yine, 20 bin civarında katılımcının ve 100’ün üzerinde bakanın katılmasının beklendiği İstanbul Beşinci Dünya Su Forumu, 24 civarında konuyu 100 civarında oturumla birlikte ele alacak etkin bir uluslararası toplantı niteliğini de taşımaktadır.

Beşinci Dünya Su Forumunda ele alınacak ana temalar arasında küresel değişimler ve risk yönetimi, insan kalkınma ve bin yıl kalkınma hedefleri, idare ve yönetim, finans, eğitim, bilgi ve kapasite geliştirme gibi konular bulunmaktadır.

Yine, Beşinci Dünya Su Forumu devlet veya hükûmet başkanları, yerel yöneticiler, parlamenterler ve bakanlar olmak üzere dört siyasi grubun içinde ve arasında bir diyalog oluşturma anlayışı içinde olacaktır. Her kıtada ve her ülkede sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde uygulanacak su politikalarının birlikte tanımlanmış olması önemlidir.

Beşinci Dünya Su Forumu su kaynaklarına ilişkin stratejileri ve eylemleri uluslararası gündemde daha üst sıralara taşıyacaktır.

Yine, başka bir özelliği bu Beşinci Dünya Su Forumunun, çevre dostu forum girişimi, Beşinci Dünya Su Forumunda uygulanacak yeni süreçlerden birisidir. Bu girişimin amacı organizasyonun düzenlenmesinden ve hazırlık süreçlerinden kaynaklanan atık ve salınımların çevreye olan etkisini azaltmaktır. Girişimin bir parçası olarak Beşinci Dünya Su Forumunun düzenleyicileri, Forumdaki her bir katılımcı için bir ağaç dikmeyi şu anda taahhüt etmiştir. Böyle bir organizasyonun gerçekleşmesi için öngörülen 17,5 milyon avronun mal teslimleri ve hizmet ifaları amacıyla kullanılması sırasında katma değer vergisinden istisna edilmesi, Beşinci Dünya Su Forumunun etkinliğini artırıcı özellik taşımaktadır.

Bu bakımdan, ilgili maddenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrbeç.

Şahıslar adına ikinci söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, geçen hafta da bu konuyla ilgili bir konuşma yaptım ve biz başta Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Beşinci Dünya Su Forumunu desteklediğimizi buradan bildiriyoruz. Yalnız, bu beşinci su platformuna çıkarken daha bizim millî bir su politikamızın bulunmadığını ve bununla ilgili bir su kanunumuzun bulunmadığını belirtmek istiyorum. Biz hangi politikalarla çıkacağız? Suyun… Ki dün biz burada küresel ısınmayla ilgili konuşmalar da yaptık ve bugün de onun kabulüyle ilgili konuşmalar devam etti.

Sayın milletvekilleri, suyun tek elden yönetilmesi ve millî su politikaları olmadan biz buradan neyi savunacağız? Önemli olan konu şu: Biz Hükûmet olarak, devlet olarak buraya çıkarken bir kanunla, bir yaptırımla biz bunları yapacağız bunları şu şekilde, havza politikalarımız bu, su kanunlarımız bu, mevcut su kaynaklarımızı şu platform çerçevesinde değerlendireceğiz diye çıkacağımız herhangi bir noktamız yok. Biz daha bunları tartışıyoruz. Ama, burada, gelişmiş olan ülkeler bunları bitirmiş, buraya su kaynaklarının kullanılabilir yönetmeliğini ve bunları şahıslara ulaştırırken vatandaşlara hem tarım sektöründe hem sanayi sektöründe hem de yaşamsal sektörde ne şekilde götürüleceği ve bunun yapımıyla ilgili konuları konuşacaklar. Bizim bunları konuşacak bir konumuz yok.

Daha dün de belirttim, biz şehirlerimizde yüzde 50’ye varan kayıp kaçak oranlarında su veriyoruz. Bizim 40 milyar metreküp olan yıllık bilfiil kullanmış olduğumuz suyun yaklaşık olarak 30 milyar metreküpü sulamada kullanılıyor. Bu sulamada kullanmış olduğumuz suyu hâlen biz vahşi sulamayla hem kendi arazilerimizi çoraklaştırıyoruz ve sadece burada konuşuyoruz biz “Damlamaya geçeceğiz, borulama sistemine geçeceğiz.” hâlen geçeceğiz.

Sanayide kullanmış olduğumuz su yaklaşık olarak 5-6 milyar metreküp. Bunu hâlen biz burada belli kanunlara, belli şeylere dayatarak bunların alıcı ortamlara temiz olarak verilebilmesinin metotlarını konuşuyoruz, daha veremiyoruz. Biz hâlen burada 5-6 milyar metreküp yaşamsal olarak kullanmış olduğumuz şehirlerdeki şebeke sularının yüzde 50 kaybının nasıl önleneceğini ki bunun belli bir kısmı siyasi rant uğruna fatura edilmeyen sulardır.

Sayın milletvekilleri, bu konuyla ilgili biz bir haftadır konuşuyoruz. Burada önemli olan konu şu: Suyun tek elden yönetilmesi, çok acil olarak su kanununun çıkması ve millî bir su politikasının oluşturulması lazım. Eğer oluşturursak ondan sonra uluslararası platformlarda da çıkıp yaptırımları gündeme getirebiliriz.

Sayın milletvekilleri, ben bir de burada, bu Kanun’la ilgili yapılacak olan ihale sistemine değinmek istiyorum. Şimdi burada, kanunda, tabii ki hizmetin bir an önce verilebilmesi için İhale Kanunu’ndan muaf tutulması isteniyor. Lakin bizim şu andaki İhale Kanunu’muz 21’inci madde olarak ve çerçeve sözleşmesi hükümlerine göre zaten pazarlık usulü ve önceden belirlenecek firmaların katılımıyla anında bu malları tedarik etmeyi sağlıyor. Fakat burada aynı zamanda Sayıştay onayından da kaçılıyor. Madem bunu İhale Kanunu’ndan çıkarıyorsunuz, gelin buraya bir madde ekleyelim, Sayıştay onayını getirelim. Kamu İhale Kurumuna tabi olmayan veya resmî olmayan hiçbir harcama Sayıştay onayına girmez. Mevcudu var, ki burada savunulan konu şu: Biz anında hizmet vereceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bizim şu anda yürürlükte olan 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu buna cevap veriyor sayın milletvekilleri. 21’inci madde var, acil işlerin yapılmasıyla ilgili maddelerimiz var, pazarlık usulü var, çerçeve sözleşmeleri var. Bunlardan kaçınılıyor. Acaba bunlardan kaçınılmasındaki neden Sayıştay onayına tabi tutulmamak ve harcanacak olan 17,5 milyon euronun hesabının verilmemesi mi? Bunu takdirlerinize bırakıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

                               

Kapanma Saati: 13.00

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

3’üncü madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Reşat Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Su kaynaklarının değerlendirilmesiyle ilgili yapılan bu kanun - forumunun- teklifinin olumlu olduğu düşüncesindeyim. Ancak ülkemizde de bazı yanlışlar yapılmaktadır.

Su kaynaklarının değerlendirilmesi içerisinde Tokat ili Niksar-Erbaa bölgesinde Erbaa HES Projesi adı altında Kelkit Irmağı üzerinde hidroelektrik santrali kurulmasına karar verilmiştir. Ancak bu HES Projesi kanalları  Erbaa ve Niksar ilçe sınırları içerisinden geçerken çok büyük miktarda verimli araziyi ortadan kaldırmaktadır. Çiftçilerimiz son yıllarda ürettikleri ürünleri satamıyor ve çok zor durumda bulunuyorlar. Çiftçi perişandır. Çiftçi, üretimini yapamaz, ürettiğini satamazken bir de toprakları elinden alınmaktadır. Bu projenin bu bölgeye faydasından çok zararı olacağı görülmektedir. Bu konuda bu projeyi halkın menfaatleri doğrultusunda tekrar değerlendirip kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Çorlu içme suyu ve altyapı ihalesi 2005 yılında ihale edilmiş olup, Danıştay onayından geçmiştir. DSİ Genel Müdürlüğü ve Hukuk Müşavirliğinin, yapılacak olan protokole engel gösterilen Bakanlar Kurulunun 23/03/2000 tarihli kararı 8/7/2008 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararı ile iptal edilmiştir, yani bu engeller ortadan kalkmıştır.

Şimdi, Sayın Bakanım, yasal engeller ortadan kalkmasına rağmen, 20 Mart 2008 tarih ve 99/2630 sayılı yazıyla DSİ Edirne Bölge Müdürlüğünden DSİ Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olan protokol hâlen neden imzalanmamış ve gelecek hizmet neden engelleniyor?

İkinci sorum da DSİ Genel Müdürlüğünün Hukuk Müşavirliğinin 30/9/2008 tarih ve 30/3090 sayılı yazısının içeriğine ne gerekçe gösteriliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hükûmet sırasında oturan kişi maliyeci olmadığı için maliyeyle ilgili soru sormuyorum.

Bir: Deniz Feneri ile ilgili olarak Alman Hükûmetinden, Alman mahkemesinden dosya mı istendi, yoksa karar mı istendi, ne zaman istendi? Bu isteme yazısı kaplumbağa sırtıyla mı Almanya’ya gidiyor, yoksa neyle?

İkinci sorum: Dengir Fırat’ın ortağı olduğu şirketle ilgili olarak kaç tane idari yargıda -hayalî ihracatla ilgili- dosya açılmıştır? Kaçı karara bağlanmıştır? Bu konudaki mahkeme kararları nelerdir?

Ayrıca, bu MENAS şirketinin mallarını taşıyan tırda yakalanan 89 kilo eroinle ilgili olarak mahkemede kimler yargılanmıştır? Dengir Fırat kendisi milletvekilidir, dokunulmazlığı vardır ama aynı şirketin diğer ortakları vardır. Bu şirketin ortakları mahkemeye sevk edilmiş midir? Benzer bir olaydan dolayı bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Bilindiği gibi, yer altı ve yer üstü sularımız, çevresel atıklar veya iyi filtre edilemeyen fabrikaların kimyasal atıklarıyla ilgili kirlenmeleri yaşamaktadır. Bu hem çevremizi hem de insanlarımızı büyük ölçüde zehirlemektedir. Bu bağlamda, Gediz Nehri’nin, Türkiye'nin en verimli tarım arazilerinin bulunduğu Manisa’da kirliliği had safhaya ulaşmıştır. Bu hususta vermiş olduğumuz araştırma önergesi gündeme ne zaman getirilecektir ve bu konuda Hükûmet olarak ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Dünya Su Forumunun İstanbul’da yapılmasını memnuniyetle karşılamaktayız. Biliniyor ki ve görülüyor ki İstanbul sorunlarla dolu olan büyük ve önemli bir ilimizdir. Ancak insan ve sağlık için iki önemli şey, su ve hava önemlidir. Son on yıl içerisinde İstanbul’un su havzalarında yirmi dört binin üzerinde kaçak yapı yapılmıştır. Bunlar su kalitesinin düşmesine sebep olurken şehir içi sanayileşmeyse hava kirliliğini artırmıştır. İstanbul bu iki konuda 1994 yılında dünya şehirleri sıralamasında 72’nci sırada iken 2008 yılında 104’üncü sıraya gelmiştir. Buradaki sorum şudur: 1994 ve 2008 yılları arasında Sayın Başbakan ile başlayan ve Sayın Kadir Topbaş ile devam eden sürede aynı görüş ve anlayış hâkim olduğuna göre 72’nci sıradan 104’üncü sıraya düşmekle İstanbul’un iyi yönetilmediği ortaya çıkmıyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bana yöneltilen soruların önemli bir bölümü Çevre ve Orman Bakanlığı ve bu Bakanlığa bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanına girmektedir.

Sayın Doğru, Tokat Niksar-Erbaa havzasına hidroelektrik santralin yapılmasının planlandığı ancak bazı tarım arazilerinin de yapılacak olan barajın içerisinde kalacağı, bunun da vatandaşların mağduriyetine yol açacağı şeklinde bir soru yönelttiler. Bu projenin faydadan çok zarar getireceğini ifade ettiler. Bu konuyla ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarımız hemen yanımda ancak kendisiyle bir değerlendirme yaparak, kendisinden bilgi alarak sizlere bilgi aktarmam şu anda mümkün değil. Bu soruya ilgili bakanlık mutlaka detaylı bir şekilde yazılı olarak cevap verecektir. Ben de yazılı olarak cevap vermesi konusunu ayrıca takip edeceğim.

Sayın Nalcı’nın sorusu da yine Devlet Su İşleriyle ilgili. Bir dosyanın bölge müdürlüğünce Genel Müdürlüğe gönderildiğini ancak henüz bu dosyayla ilgili Genel Müdürlükçe bir işlem yapılmadığını ifade ettiler. Tabii, bu konuyu da gerek Bakanlık Müsteşarımız gerekse ilgili bakan arkadaşımız mutlaka değerlendirerek size yazılı cevap verecektir.

Sayın Genç, Almanya’da geçtiğimiz günlerde karara bağlanan ve “Deniz Feneri davası” olarak bilinen dava dosyasının Ankara Cumhuriyet Savcılığınca istendiğinden ve bu dosyanın getirilmesi konusunda Adalet Bakanlığının tavassutta bulunduğundan bahsederek nasıl istendi, ne istendi, işte kaplumbağa hızıyla mı istendi diye bir soru yönelttiler. Bu dosyanın istemiyle ilgili gelen yazı da bilgi ve belgelerin ilgili Alman makamlarından istenmesiyle ilgili bir yazıydı. Cumhuriyet Savcılığından gelen yazıya Bakanlığımızca herhangi bir işlem yapılmaz, Bakanlığımız bu konuda aracıdır ve Frankfurt Başkonsolosluğumuza bu talep yazısı APS yani “Acele Posta Servisi” yoluyla gönderilmiştir. Ulaşıp ulaşmadığı konusunu bilemiyorum ama mutlaka ulaşmış olmalı. Bu dosya geldikten sonra mutlaka Ankara Cumhuriyet Savcılığı dosyayı inceleyecek, tabii ki kendi görev sınırları içerisinde sorumlular varsa sorumlularla ilgili işlem yapacaktır.

Bir milletvekili arkadaşımız Sayın Fırat’la ilgili soru yöneltti, Sayın Genç. Bahsettiği konularla ilgili idari yargıda dava var mı, hangi aşamadadır, doğrusu bunu şu anda bilebilecek durumda değilim. O nedenle Sayın Genç’in ikinci sorusuna da, izin verirlerse yazılı olarak cevap vermek istiyorum çünkü bunu bir inceletmem, bir araştırma yapmam gerekir.

Sayın Enöz, Gediz Nehri’nin kirliliğinin tespiti amacıyla veya alınacak önlemlerle ilgili bir araştırma önergesi verildiğini, ancak bunun henüz Parlamentoda görüşülmediğini ifade ettiler yanılmıyorsam. “Hükûmet olarak bunu ne zaman görüşeceksiniz?” dedi. Sayın Enöz, biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen araştırma ve soruşturma önergelerinin Genel Kurul gündemine nasıl alınacağını, ne zaman alınacağını Hükûmet olarak biz takip etmeyiz, Hükûmet olarak bizim görevimiz değil bu. Bu tamamen yasama organının bir faaliyetidir. Burada gruplar aralarında görüşürler, bir anlaşmaya varırlarsa öncelikle görüşülmesini yasama organı tayin eder. Hükûmet olarak bu konuda bizim herhangi bir görevimiz ve sorumluluğumuz bulunmamaktadır.

Sayın Serdaroğlu, İstanbul’un sorunlarının arttığını ve özellikle su ve hava problemlerinin de arttığını ifade ettiler. Ben Sayın Serdaroğlu’na şunu hatırlatırım: Başbakanımız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce İstanbul’da hava kirliliği had safhadaydı, hatta birkaç gazete vatandaşlarımıza hava kirliliğinden etkilenmesinler diye maske dağıtıyordu. Öyle bir noktadan şimdiki İstanbul’a, temiz havası olan bir İstanbul’a gelinmiştir. Ben Sayın Serdaroğlu’nun İstanbul’la ilgili bu değerlendirmesinin hatalı ve eksik olduğunu düşünüyorum.

Su problemiyle ilgili de -Tayyip Erdoğan isminden bahsettiğiniz için, Başbakanımız, oraya atıfta bulunarak söylüyorum- Sayın Başbakan İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmeden önce İstanbul’da su problemi had safhadaydı. Ben İstanbul’da yaşadım, ben bir İstanbulluyum. Musluklarımızdan su akmazdı. Hatta bidonlarla sular taşırdık. Ben arabamla Haramidere’den bidonlarla evime su taşıdığımı biliyorum. Haftanın bir günü arkaya bidonları koyar su taşırdık ama şimdi bunların hepsi geride kaldı. Böylesine bir İstanbul… Sizin İstanbul’la ilgili bilgilerinizi ve kıyaslamanızı bir kez daha gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, burada Sayın Bakan bir sataşma yaptı bize.

BAŞKAN – Ben dikkatle izledim Sayın Serdaroğlu, sataşma yapmadı, sizin sorunuza cevap verdi.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Benim sorduğum sorunun dışında farklı şeyleri izah etti.

Ben şunu sordum: İstanbul 1994 yılında dünya şehirleri sıralamasında 72’nci sıradayken, 2008 yılında 104’üncü sıraya gerilemiştir. Bu on dört yıldır AKP zihniyeti veya görüşleriyle idare edilen İstanbul için iyi bir yönetim tarzının ortaya koyduğu sunuş mudur, değil midir? Bir kere bunu sordum.

Su havzalarında yirmi dört bin adet kaçak yapı yapılmıştır ve su havzaları, dolayısıyla İstanbul suyu kirli hâle gelmiştir. Bunu sordum ben.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi”nin 3 üncü maddesi ile 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

 

Bekir Bozdağ

Mustafa Ataş

Ahmet Yeni

Yozgat

İstanbul

Samsun

M. Salih Erdoğan

Recep Yıldırım

 

Denizli

Sakarya

 

“Geçici Madde 27- (1) 2009 yılı Mart ayında İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal teslimleri ile hizmet ifaları katma değer vergisinden müstesnadır.

(2) Maliye Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 214 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını ve teklifin başlığının buna göre değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Oksal

Malik Ecder Özdemir

Malatya

Mersin

Sivas

Hüsnü Çöllü

Hulusi Güvel

 

Antalya

Adana

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

Beş dakika süreniz var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’da toplanacak Dünya Su Forumu için grup olarak ve Parlamentoda tüm gruplar da böyle bir forumun düzenlenmesine hep destek verdik. Bunun İstanbul’da olmasından hepimiz gurur duyarız. Komisyonda da aynı şekilde sonuna kadar hep destek verdik, tüm gruplar bir mutabakat hâlinde ve süresi çok az kalmasına rağmen çok kısa sürede bu yasayı Komisyondan çıkarttık. Yalnız, tabii, burada bir istisna maddesi var, yani KDV istisnası.

Arkadaşlar, KDV’yi Komisyonda da söyledik ama olay bir bütün olduğu için, Dünya Su Forumu olduğu için, hatta gruplar olarak da kanunun bir an evvel çıkmasına da destek vereceğimizi söyledik, ama bir istisna getiriliyor, KDV istisnası.

Arkadaşlar, tabii, her yerde bu KDV istisnasını delersek… Devlet burada bir taraftan veriyor, öbür taraftan KDV’yi kendi alıyor.

Şimdi, bazı ülkelere baktığımız zaman ülkemiz su konusunda çok zengin bir ülke olmasına rağmen, ama biz bunu rantabl kullanamadığımız için ve sularımızı en verimli bir şekilde değerlendiremediğimiz için, Türkiye'de de özellikle geçtiğimiz yaz büyük ölçüde su problemi başlamıştır; birçok ilimizde, birçok ilçemizde ve köylerimizde su sorunu başlamıştır, hatta aylarca su akmayan köylerimizi ben şahsen biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, burada özellikle demin Sayın Nalcı bahsetti, Türkiye'de bir su kullanım kanunu olmadığı sürece, merada su akıyor, bu mera benimdir deniliyor ve bir şekilde dibindeki köy o sudan faydalanamıyor. Bir başka köyde çok fazla su akmasına rağmen günlerce susuz kalan köyler var. Eğer biz buna, bir şekilde rantabl bir çözüm, yasal bir çözüm getirmezsek arkadaşlar, inanın köyler arasında büyük sorunlar doğuyor. Çok susuz köylerimiz var ama bitişiğinde çok zengin su kaynağı olan köylerimiz var. Ama konu içme suyu olduğu için… Bırakın sulama suyunu, oraya biraz sonra geleceğim… Bir şekilde insan her şeyin üstündedir. Yani bir başka köy de arazisini sulamak da tabii hakkıdır ama eğer içme suyu olmayan bir köye içme suyu vermiyorsa o köy, buraya bir yasal çözüm getirmek zorunda olduğumuzu bir kere daha söylüyorum. Birçok köyümüzün de bu şekilde içme suyu yok ve hatta hatta öyle köylerimiz var ki, kırk tane havuz yapmış, su yok arkadaşlar, su yok; kırk havuz var o köyde. Yağmur yağacak, havuzlar dolacak, yazın o havuzlarla bahçeyi sulayacaklar. Dikkatinizi çekiyorum, böyle köylerimiz var.

Değerli arkadaşlar, tabii, bir başka konu ise, yine dikkatinize sunuyorum, tabii, mesele su. Su ister içme suyu olsun, ister sulama suyu olsun. Özellikle tarımsal sulamalarda, köylü yüzde 18 KDV ödüyor arkadaşlar. Dikkatinizi çekiyorum, yüzde 18 KDV ödüyor elektriğe, gübreye, bazı şeylere; yani köylünün girdisi olanlara ödediği KDV’ler hep yüksek ama köylü bu ürününü götürüp pazara sattığı zaman yüzde 1 KDV. Yüzde 1 KDV; yani KDV mahsup sisteminde hep zararlı çıkıyor, bunu mahsup edemiyor. Bu açıdan özellikle sulama birliklerinde, özellikle tarımsal sulamalarda arkadaşlar hepiniz çok iyi biliyorsunuz, artık bu borçlar ödenemez hâle gelmiştir. Tarımsal sulamayı cazibeli suyla yapan köylüler çok şanslı. Arada bir haksız rekabet var. Bazı köylerimizde cazibeli suyla çok iyi suluyorlar, iyi ürün elde ediyorlar ama bazı köylerimiz maalesef, bazı ilçelerimiz tarımsal sulamalarını… Bırakın tarımsal suyu, içme suyunu elektrikle çıkaran ilçelerimiz var, illerimiz var. Bu nedenle, özellikle sulama birliklerinin elektrik borcu ve köylünün tarımsal sulamadan dolayı elektrik borçlarını iki yıl önce yeniden yapılandırdınız, bunların çoğu ödenmedi arkadaşlar. Özellikle sulama birlikleri bu konuda batmak üzere. Tabii, sulama birliklerinin de yeniden bir yasa ile yeniden çözümlenmesi lazım. DSİ yaptı, devretti. Otuz yıldır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Otuz yıl önce devrettiği kanalların artık her tarafı toprak ve DSİ elini çektiği zaman… Sulama birlikleri, arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığına bağlı biliyor musunuz? Acaba İçişleri Bakanlığı sulama birliklerine ne gibi bir fayda sağlıyor? İçişleri Bakanlığı sulama birliğinin başındaki sakaları mı idare ediyor? Yani, sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına hakikaten ben bir anlam veremiyorum. Sulama birlikleri Devlet Su İşlerinin gözetimi ve denetimi altında olmalıdır, her zaman onların desteğini almalıdır. Türkiye'de büyük bir su problemi olmamasına rağmen sularımızın rantabl kullanılamamasından dolayı arkadaşlarım, önemli sorunlarla karşı karşıyayız.

Benim teklifim, özellikle -bu kanunda olmaz ama- tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV’sinin de indirilmesi lazım. Mademki istisna yapıyoruz, gelin üretime istisna yapalım. Tabii, Su Forumu bizim için önemli bir olgu ama üretim için, perişan köylü için tarımsal sulamadaki elektriğin de KDV’sini kaldırmak… Bir başka yasayla yapalım.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi”nin 3 üncü maddesi ile 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

 “Geçici Madde 27- (1) 2009 yılı Mart ayında İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal teslimleri ile hizmet ifaları katma değer vergisinden müstesnadır.

(2) Maliye Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Efendim, ifade ve rakam düzeltmelerini ihtiva ettiği için olumlu bir görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz katılıyoruz efendim.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Katma Değer Vergisi Kanununa Geçici 25 ve 26. Maddeler 4/6/2008 tarih ve 5766 sayılı Kanunla eklenmiş bulunduğundan, görüşülmekte olan Kanun Teklifiyle Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici madde numarası buna göre yeniden düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 4- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır’a aittir.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum: Sanayi Devrimiyle beraber, sermayenin ve teknolojinin kentlerde olmasından dolayı kırsaldan kentlere doğru ciddi bir nüfus akımı yaşadık ama dünya artık, su kaynaklarının kıtlığı ve tarımsal üretim anlamında artan nüfusa karşı öyle bir noktaya geldi ki, stratejik anlamda dünya, önümüzdeki süreçte, kırsalda su kaynaklarını elinde bulunduranların ve kırsalda üretim yapanların daha fazla söz sahibi olabileceği bir dünya hâline doğru gidiyor.

Türkiye’de bütün göllerimiz kirlenme ve yok olma tehdidi karşısında. Türkiye’de nehirlerimizin tamamı tarıma bile elverişli olmayan su niteliğine bürünmüş durumda ve Türkiye’de yer altı suları süratle daha derinlere doğru gidiyor. Türkiye'nin bir su kanunu yok. Türkiye'nin suyla ilgili bir ulusal politikası yok ve Türkiye’de su ile ilgili çok değişik, çok farklı kurumlar söz sahibi.

Değerli arkadaşlarım, tabii, böyle bir konjonktürde ülkemizin Dünya Su Forumunu İstanbul’da toplayarak dünyadaki diğer ulusların suyla ilgili yönetim anlayışından, tecrübelerinden, deneyimlerinden yararlanmak istemesi gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak beni çok mutlu ediyor. Tabii ki bizim, diğer ulusların tecrübelerinden yararlanmaya ihtiyacımız var ama gerçekle görüntü maalesef birbirini tutmuyor. Türkiye eğer bugün su kaynaklarını kirletiyorsa, su kaynaklarını iyi kullanamıyorsa bunun temel sebebi Türkiye’de buna yönelik sermaye eksikliğidir. Merkezî hükûmetin ve yerel yönetimlerin arıtma tesislerini yapabilmesi, sanayinin arıtma tesislerini yapabilmesi ve işletebilmesi noktasında sermaye eksikliğidir. Yani hükûmetler yeterli sermayeyi bulabilseler bu sorunların üstesinden gelebilecekler. Tabii, bu noktada önemli olan bu sorunların çözülmesine yönelik sermayeyi nerede aramak gerekir? Şunu söylemek istiyorum: Dünyada küresel sermaye var ve bu küresel sermaye diyor ki, “Sizin bu sorunlarınız var sularınızı kirletiyorsunuz, bizde de para var. Gelin, bir iş birliği yapalım, biz bu sorunların çözümünde size parasal olarak katkıda bulunalım, siz de su yönetiminde bize söz hakkı verin.”

Değerli arkadaşlarım, su yönetiminde söz hakkı olmak demek, suyun fiyatının belirlenmesinde söz hakkı olmak demektir. Türkiye’deki çevresel sorunların çözülmesinde Türkiye’deki sermaye bu çözüme katkı yapmaya yeterlidir, yeter ki su yönetim hakkı halka ve halkın seçtiği temsilcilere verilsin. Unutmayınız, eğer yanlış biliyorsam lütfen düzeltiniz, bugün Paris Belediyesinde 1 ton suyun tüketiciye olan maliyeti 12 euro, Londra Belediyesinde 8 euro değerli arkadaşlarım. Yani, suda akıl almayacak derecede büyük bir rant var ve Türkiye’deki bu rantı da paylaşmak isteyen küresel sermaye ve yerli iş birlikçileri var. Kâhinlik mi yapıyorum? Hayır. 22’nci Dönem Parlamentosunda Dicle ve Fırat’ın suyunun 4 milyar dolara İsraillilere satılması gündeme geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefeti karşısında Sayın Maliye Bakanı bu kürsüye çıktı, “Yahu biz, Dicle ve Fırat’ın suyunu satıyoruz sadece. Sanki bize vatanı satıyormuşuz gibi muamele yapıyorsunuz.” diye serzenişte bulundu. İşte bugüne kadar yaşadıklarımız, su ile ilgili, su yönetimi ile ilgili Türkiye’de yapılan, yapılmaya çalışılan yatırımlar, elde edilmeye çalışılan imtiyazlar ve haklar, mevcut Hükûmetin aklının Türkiye’de su yönetimi ile ilgili küresel sermaye ve finans gücüne dayalı bir çözüme yattığını bize çağrıştırıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu çok yanlış. Bu konuda -dün de söyledim- bir kanun teklifim var Parlamentoda bekleyen, “Trakya Su ve Kanalizasyon İdaresi...” diye. Kanun teklifi şudur: Trakya’nın su yönetimini, yani havza bazında, Ergene ve Meriç havzası bazında su yönetim hakkını Trakya’da kurulacak olan bir merkezî yapıya devredelim. O da Trakya’da seçilen belediye başkanları ve il genel meclisi üyelerinin genel kurulunu oluşturduğu bir merkezî yapıya verelim ve Trakya’nın suyunu, su ile ilgili fiyatından tutun, tasarrufunu, dağıtılmasını, kullanılmasını bu yapı yönetsin. Kimin adına yönetsin? Halk adına yönetsin, halkın seçtiği insanlar tarafından yönetsin. Biliniz ki o zaman su, hem daha tasarruflu kullanılacaktır hem daha adil kullanılacaktır. Şuna katılmam mümkün değil: “Suyu bedava vereceğim.” diyen bir politik zihniyet, bir müddet sonra verecek su bulamaz. Suyun fiyatının belirlenmesi tabii ki suyun tasarruflu kullanılmasında önemli bir argümandır. Çünkü suyu ülkemizde en tasarruflu kullanan kesim -yapılan araştırmalarda- işçi ve memur, yani sabit gelirli olan aileler suyu daha tasarruflu kullanmaktadır.

O bakımdan, havza bazında su üretim modelleri oluşturarak su yönetim hakkını ve atık su arıtma hakkını halkın seçtiği merkezî bir yapıya devredebilirsek o zaman biliniz ki su kaynaklarımızı hem en tasarruflu bir biçimde ve hem de gelecek kuşaklara doğru en temiz bir biçimde muhafaza etme olanağı buluruz. Fakat az önce de ifade ettiğim gibi, su kanunu, su bakanlığı, ulusal su yönetimi sözü söyleniyor, ama bunu söyleyen arkadaşlarımızın içini doldurmaları lazım. Yani çıkacak olan, hazırlığı yapılan su kanunuyla “su yönetim hakkını merkezîleştiriyoruz” diyerek Başbakana ve bakana bağlamak ve oradan da küresel sermaye ve finans sistemleriyle ilişkilendirmek gibi bir doğrultudaysa bunu sosyal demokrat düşünceye sahip olan Cumhuriyet Halk Partisinin kabul edebilmesi mümkün değildir. Su, insanın en doğal yaşam hakkıdır. Herkese sağlıklı bir su götürebilmek iktidarların ve hükûmetlerin en temel görevidir ve sorumluluğudur. Bugün siyasal kaygılarla ruhsatsız açılan kuyuları bile, Konya Ovası’nda, bir disiplin altına almayı beceremeyen bir siyasal anlayışın, ürkek bir siyasal anlayışın böyle önemli bir konuda vereceği, vermek istediği kararlar noktasında ana muhalefet partisi olarak bizlerin tereddütlü ve endişeli olmasını lütfen makul karşılayın.

Değerli arkadaşlarım, su, önümüzdeki süreçte, petrol gibi dünyada değeri her gün artan bir meta hâline gelmeye başladı. Su, insanın ve canlının yaşamla ilgili en önemli gıdası. Kıt kaynak hâline gelmeye başlayan suyun fiyatının artması ve bu fiyat üzerinden belirli sermaye gruplarının rant elde etme çabaları doğru değildir. Türkiye’de su ve atık su problemini çözecek olan sermaye vardır, o da halkın cebindedir. Çevre politikalarında temel olan, kirleten öder, kirlettiği kadar öder. Eğer biz doğru sistemler, doğru modeller ortaya koymayı başarabilirsek, bu halk, bu vatandaşımız kirlettiği suyu da temizler, suyu da hepimizden fazla tasarruflu ve dengeli kullanmaya gayret eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu anlamda arzumuz, Dünya Su Forumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti ve grupların da daha etkin bir şekilde temsil edilmelerini sağlamak olmalıdır. Dünya Su Forumunda eğer Parlamentonun bir kanadı, Hükûmet kanadı temsil edilir ve muhalefet kanadı temsil edilmezse, yeteri kadar temsil edilmezse, bu, yapılan çalışmalara ve alınan kararlara gölge düşürecektir. Bu hususun da Hükûmet tarafından dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Gruplar adına başka söz talebi yoktur.

Şahısları adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’a aittir.

Buyurun Sayın Çolak.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, ikinci kişi konuşsun.

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş…

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Su Forumu ile ilgili yasanın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen haftadan itibaren Su Forumu ile ilgili konuşmalar yapılmakta ve bu konuşmalar sırasında suyun insan için, insanlık için, dünya için ve ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu sık sık arkadaşlar dile getirdi. Dolayısıyla böyle bir nesne adına bir su forumunun düzenlenmesi ve bunun İstanbul’da yapılması son derece uygun bir durum, son derece uygun bir olaydır. Ancak biz burada Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu Su Forumunda savunmamız gereken politikalar nedir, bu politikalar ne olmalı, bunlar üzerinde daha fazla durmalı ve bunları ortaya koymalıyız. Bunları da Su Forumuna katılacak ve orada söz alacak gerek yetkililerimizin gerekse de şahsı adına söz alanlarımızın bu şekilde değerlendirmesi gerekir.

Bu konu millî bir duruşla ele alınmalı ve bu konuda milletvekillerimize detaylı bilgiler verilmelidir. Diyeceksiniz ki “millî duruş ne?” Yani bu suyun bu milletin öz değerlerinden biri olduğunun bilincine vararak bunu değerlendirmemiz ve bu Foruma böyle hazırlanmamız, böyle katılmamız gerektiğini belirtiyorum. Ülkemiz kendi iç kaynakları bakımından yeterli suya sahip gibi görünmekle beraber, bu su noksanlığı, su kıtlığı özellikle büyük şehirlerimizde yıllardan beri şehir yönetiminin en önemli konularını teşkil etmiştir. Bugün, bakıyoruz, İstanbul’a Melen Irmağı’ndan su götürülüyor yaklaşık 200 kilometre yahut Istıranca Dağları’ndan su getiriliyor 100 kilometrenin üzerinde. Tabii, bu sular getirilerek İstanbul’un sıkıntıları gideriliyor. Peki, o bölgeler birtakım sıkıntılar içerisinde kalmayacak mı? Trakya’ya gidenleriniz mutlaka olmuştur. Ergene Nehri’nde özellikle Uzunköprü civarından geçerken yoğun bir kokuyla karşılaşıyorsunuz, hoş olmayan bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Nedir bu koku arkadaşlar? Bu, şehirlerimizden atık suların gelişigüzel bir şekilde Ergene Nehri’ne boşaltılmasından kaynaklanmaktadır ve bu, maalesef, o yörede yaşayan insanların hayat standardını bence düşürmektedir. Bunlara da birtakım çareler bulunmalı.

Dünyanın her yerinde bir sulama ve kullanma tarzı vardır. Bugün suya ihtiyaç, kişi başına düşen suyun… Hatta kişi başına düşen su günümüzde gelişmişlikle ilgili değerlendiriliyor. Eğer bir ülkede bir kişi ortalama olarak günde 85 litrenin altında su kullanıyorsa o ülke geri kalmış ülke, 85 litrenin üzerinde ise o ülke de kalkınmış ülke olarak nitelendirilebiliyor.

Tabii bu konuda söylenecek birçok şey olmakla beraber ben burada şunu belirtmek istiyorum: Sınıraşan sular diye bir konudan bahsettik. Bugün, biliyorsunuz, özellikle Birleşmiş Milletler Dünya Su Konseyi kuruldu. Bu Su Konseyi sınıraşan suları ele alıyor, dikkate alıyor. Peki, bu sınıraşan sular dün yok muydu? 2000 yılında kurulan bir konseyle bu gündeme getirildi. Vardı elbette, ama su ihtiyacı biraz daha azdı. Ancak şunu belirteyim: Su Konseyinin üzerinde durduğu en önemli akarsulardan ikisi Fırat ve Dicle Nehirleriydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla)- Teşekkür ederim Başkanım.

Burada tabii dikkatimizi çekmesi gereken şu: Bu Su Konseyi “Bir komite oluşturacağım.” diyor ve bu komiteye, mesela Fırat Nehri için “Türkiye, Irak, Suriye’den başka İngiltere de üye verebilir.” diyor, yahut “Amerika üye verebilir.” diyor. Niçin diyor arkadaşlar? Niye? Yani, bölge ülkeleri kendi aralarında kendi problemlerini çözemezler mi? Çözerler, ama küresel düşüncenin suyu kullanmak istemesi, kendi kontrolüne almak istemesi ve sudan rant elde edebilmesi için bunların yapılması gerekiyor. Maalesef, 17 Aralık 2004 yılında AB ile imzaladığımız Müzakere Çerçeve Belgesinde de bu konuya ayrılan bir madde var. O konuda da diyor ki: “Bu sular, sınırı aşan sular, Fırat ve Dicle sularının yönetimi Türkiye’ye bırakılamaz.” Anlam olarak bunu ifade ediyor. Buraya da dikkatinizi çekiyorum.

 Bütün bunlardan dolayı millî bir su politikası planlamamız, bir su politikası uygulamamız gerekir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Beşinci Dünya Su Forumu ya da Beşinci Dünya Bakanlar Su Konferansı mart ayı içerisinde yapılacaktır, yani 2009 yılında. Bu Su Forumu ya da diğer adıyla Beşinci Dünya Bakanlar Su Konferansı iki bakımdan çok önemlidir: Birisi, su kendi başına gerçekten de çok önemli bir konu -ki, bir önceki, sabahki oturumda da benzer konular tartışıldı- kendi başına su çok önemli bir konudur, hayatımızı direkt etkileyen bir konudur. Bir ikincisi ise bu Beşinci Dünya Su Forumu nedeniyle İstanbul’umuza dünyadan yaklaşık 100 devlet başkanı geliyor, bilim adamları geliyor. Bu çok önemli bir konu ülkemizde, İstanbul’da tartışılırken ülkemizin, İstanbul’un tanıtımı için de büyük bir fırsat oluşmuş oluyor.

Bu Beşinci Dünya Su Forumu İstanbul’da yapılmadan önce bunun ön hazırlıkları, ön toplantıları yapıldı illerimizde. Zannediyorum ki beş altı tane değişik illerimizde bölge toplantıları yapıldı. Bu toplantılardan birisi de benim seçim bölgem olan Artvin’de yapıldı geçtiğimiz eylül ayı içerisinde. DSİ Bölge Müdürlüğünün ön çalışma, ön hazırlık olarak yapmış olduğu bu toplantıda ülkemiz genelinde 70-80 civarında bilim adamı üç gün boyunca Artvin’de bu Beşinci Dünya Su Forumunu ve suyla ilgili konuları tartıştı, çok da faydalı olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu kadar önemli bir konunun İstanbul’da yapılıyor olmasının esası göz ardı edilerek, konu başka taraflara çekilerek konu sulandırılıyor. Özellikle Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimiz bu konuyu başka taraflara çekiyorlar. Ben şunu söylemek istiyorum: Önemli olan böyle önemli, ciddi bir konunun İstanbul’da yapılıyor olması değil mi? Bence Milliyetçi Hareket Partili arkadaşların bundan memnun olması lazım, bunu desteklemesi lazım, bu konunun bence sulandırılmaması lazım. Yani Türkiye ciddiye alınıyor, 150 civarında devlet başkanı İstanbul’umuza geliyor, Türkiye’ye geliyor ama bu konu özünden başka tarafa kaydırılmaya çalışılıyor. Bunu anlamak mümkün değil.

KADİR URAL (Mersin) – Desteklemediğini kim söyledi Hoca!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Ve yine şimdi benim seçim bölgemde bu HES projeleriyle ilgili…

KADİR URAL (Mersin) - Senin kulağın duymuyor veya dinlemiyorsun herhâlde! Desteklemiyor diye bir şey yok.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Lütfen dinle. Dinle. Çıkar burada söylersin.

KADİR URAL (Mersin) – Sen dinle!

BAŞKAN – Sayın Ural, lütfen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Katkıda bulunuyoruz katkıda.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Yine benim seçim bölgemde -sabahleyin de söyledim- 97 civarında HES projesi yapılıyor ki, bu konuların da bunlarla ilgili olduğunu ben düşünüyorum. Bazı milletvekillerimiz gidiyorlar o bölgede diyorlar ki: “Sizin dereleriniz satıldı. Yabancılara satılıyor. Toprak satıldı.” Ben şimdi buradan söylüyorum: Dünya kurulmuş kurulalı Artvin’deki Çoruh Nehri bizim topraklarımızı sürerek Gürcistan’a, Batum’a taşımakta. Orada büyük bir delta oluşmuştur bizim topraklarımızdan. Ve sularımız, topraklarımız Çoruh Nehri aracılığıyla Karadeniz’e ve Batum’a taşınmaktadır. Buna bir tedbir almak, baraj yapmak, proje yapmak, Allah aşkına, bu toprakları, bu suları satmak manasına mı gelir! Tam tersine, hassas olduğumuz bu konularda bir tedbir alınmış oluyor. Dolayısıyla, yerel seçimler öncesi bu konuları sağa sola çekerek eğer siyasi olarak bir rant peşindeysek bunun çok doğru olmadığını düşünüyorum. Doğrular, gerçekler er geç bir gün anlaşılacaktır. Kısa süreli bu şekildeki tartışmalar belki birilerine birtakım fayda getirir ama uzun vadede bu gerçeklerin ortaya çıkacağı gün ışığı gibi açıktır.

Ben bu duygu ve düşünceler içerisinde Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, dünyaya hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Ural, buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Devlet kurumları kamu bütçelerinden ayrılan paraların özel hukuk hükümlerine tabi olan tüzel kişiliğe teslim edilmesi, bu paranın harcanması sırasında hiçbir Kamu İhale Kanunu’na bağlı olmaması sizce çok etik midir?

İhale yapılmadan ve Sayıştay denetimine ve onayına tabi olmayan bu alımları nasıl, nerelerden yapacaklar? Bu paraların hesabını kim verecek?

Niçin kamu tüzel kişiliğinden Forum Sekretaryası çıkartılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle, İstanbul’da yapılacak Su Forumunun hayırlı sonuçlara vesile olmasını bir kez daha tekrarlıyorum.

İstanbul on dört yıldır aynı anlayış ve siyasi düşünceyle yönetilmektedir. On dört yıldır her yağmur yağışında su baskınlarının önüne geçilmediği ve yeterli önlemler alınmadığı gibi su baskınları sonucu ölümcül neticeler ve vakalarla İstanbul halkı karşılaşmaktadır. İddialı belediyecilik anlayışının sonucu bu mu olmalıdır? Ölümcül ve maddi zararlara ne zaman çare bulunacaktır?

İkinci sorum: Sayın Başbakanımız 1993 yılında İSKİ önüne protesto çadırı kurarak suyun pahalılığına tepki gösterisinde bulunmuştu. O dönemde suyun tonu 1 dolar iken İstanbul halkı bugün suyun tonunu 3,5 dolardan kullanmaktadır. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? “Dün dündür, bugün bugündür.” anlayışı içinde miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu kadar mı efendim?

BAŞKAN – Bu kadar.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bizimle düşüncelerini paylaşan Sayın Özyürek bana bir soru yöneltmişti ancak soruyu yönelttiğinde araştırmam gerekti, o anda bilgi sahibi değildim.

Kendileri, Beşinci Dünya Su Forumu Genel Sekreterliği görevini şu anda yürütmekte olan Profesör Doktor Oktay Tabasaran’la ilgili bazı iddialarda bulundu; kendisinin bazı şirketlerde ortak olduğunu ve bu anlama gelen iddialar ortaya koymuştu.

Ben Profesör Oktay Tabasaran’ı tanımıyorum. Ancak, kendisi Bakanlığın ilgili ve yetkili arkadaşlarını aramış. O nedenle şu açıklamayı yapma, en azından Sayın Özyürek’e de cevap olsun diye yapmak durumundayım.

Önce Oktay Tabasaran kimdir? Kendisi Almanya Stuttgart Üniversitesinden emekli, dünya çapında bir akademisyendir. Emekli olmuş. Şu anda Türkiye’dedir. Sadece, Türkiye’nin üstlendiği böylesine önemli bir sorumlulukta uluslararası tecrübesini Türkiye’nin hizmetine vermek için bu genel sekreterlik görevini üstlenmiştir. Herhangi bir ücret de almamaktadır. Kendisinin beyanına göre “Türkiye’de herhangi bir şirketim yoktur. Türkiye’de kurulu bulunan herhangi bir şirkette de bir ortaklığım da bulunmamaktadır.” demiştir. Ben bu bilgileri Genel Kurulumuzla paylaşmak istiyorum. Tabii, böylesine dünya çapında bir öğretim üyemizle ilgili, en azından siyasi rakiplerimizi güç durumda bırakacağız düşüncesiyle onların gündem konusu yapılmasını pek doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bizi yıpratın, yıpratmaya çalışın, bizim hakkımızda iddialarda bulunun. Bu, siyasetin bir gereğidir. Ama, bizi yıpratıyoruz diye, böyle dünya çapında ün yapmış,  yetişmiş, şimdi de emekli olmuş ve Türkiye’ye acaba bir faydam olur mu diye amatörce bir görev üstlenmiş olan hocalarımızı da, akademisyenlerimizi de yıpratmamaya özen gösterelim diye temenni ediyorum.

Bunun dışında, Sayın Ural Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığını, bu kanun tasarısıyla kurulacak olan genel sekreterliğin, ifade ettiler. Değerli arkadaşlar, İzmir’de biz bundan iki sene kadar önce İzmir Büyükşehir Belediyesiyle beraber Universiade’ı (Uluslararası Üniversite Spor Oyunlarını) organize etmiştik. Bununla ilgili de buradan birlikte bir kanun çıkarmıştık. Çünkü, böylesine uluslararası organizasyonlarda bazı hizmetler var ki İhale Kanunu’na tabi olduğunuzda bunların gerçekleşmesi çok gecikiyor. Orada da aynı düzenlemeyi yapmıştık ve daha sonra, tabii ki, denetimden de kaçmıyor bu uygulamalar. Şu anda da sanıyorum Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bu genel sekreterliği denetleyecek ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da -geçmişte benim Bakanlığımla ilgiliydi- gayet iyi biliyorum ki çok ciddi bir çalışma ve denetleme yapıyor. Demin söylediğim Universiade’la ilgili de bizim harcamalarımız -ki, 330 trilyon liralık harcama yapmıştık, tamamı, bize mal olmuştu- onlarla ilgili de çok ciddi bir inceleme yaptı ve bir rapor verdi.

O nedenle, 17,5 milyon avroluk, böyle bir harcamayla ilgili, “Yolsuzluk olur, işte o nedenle Sayıştay denetiminden kaçırmak için mi yapıyorsunuz bunu?” şeklindeki değerlendirmelere katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Zaten denetimi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu elemanları mutlaka yapacaktır. Her kuruşun hesabını da soracaklardır, bu zamana kadar olduğu gibi.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu yapmaz, yapamaz Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Ural…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Şimdi, Sayın Serdaroğlu… İstanbul’la ilgili, tabii, seçim çalışmalarına Sayın Serdaroğlu erken başladı. Mahallî seçimlerle ilgili süreç başladığında İstanbul’a gidersiniz Sayın Serdaroğlu, İstanbullulara bunları anlatırsınız, size inanırlarsa size oy verirler ama İstanbullular bir gerçeği yaşıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu anda yaşıyorlar. O nedenle, size inanırlarsa size oy verirler, eğer tekrar devam derlerse bize oy verirler. Seçimler geldiğinde bunları hep birlikte görürüz.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Bakan, somut bir soru soruldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan sorulara cevap vermek yerine… İstanbul’da sevgili Dilaraların düştüğü o kanalizasyon çukuru oradaki kokuları göstermek için yeterli ibret vesilesi olmalıdır.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sizin soru sorma özgürlüğünüz varsa benim de cevap verme özgürlüğüm var.

Vural Bey, seçimlerde İstanbul’a gider konuşursunuz, bunları söylersiniz orada.

OKTAY VURAL (İzmir) – İstanbul’un sesi de burası, Türk milletinin sesi burasıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Biz her yerde söyleriz bunları. İstanbul ayrı bir ülke mi?

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 5- (1) Bu Kanun Hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur.

Şahısları adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Beşinci Dünya Su Forumunda daha önce konuşmalarımda da belirttiğim gibi sadece özelleştirme tartışılmayacaktır. Dünya Su Forumu’nda küresel ısınmanın su kaynakları üzerine etkileri, havza bazında entegre su yönetimi, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, sınır aşan su konuları, su ile ilgili iyi mevzuat uygulamaları, su konusunda  özelleştirme, yaşanan su sorunları, özelleştirmede yaşanan su sorunları, suya ulaşım hakları, tarımda iyi su uygulamaları detaylarıyla tartışılacaktır.

Bu toplantının daha önceki toplantılardan bir farkı olarak Parlamento grubu da bu toplantıya dâhil edilmiştir. AK PARTİ’den 3 milletvekili, Cumhuriyet Halk  Partisinden 1 milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden 1 milletvekili ile bu çalışma grubu çalışmalarını ülke içinde ve uluslararası platformda devam ettirmektedir. Bu toplantıların hiçbirinde de –altını çizerek söylüyorum- özelleştirme diye bir konu tartışılmamıştır. Evet, bu toplantının maddelerinden biri özelleştirmedir ama toplantının tamamını özelleştirme kapsayacak diye bir durum söz konusu değildir. Devlet ve Hükûmet başkanları bu toplantıya katılacaktır, bakanlarımız ve değişik ülkelerin bakanları bu toplantıya katılacaktır, parlamenterler bu toplantıya katılacak. Ön denemesini de önümüzdeki ay Strasbourg’da yaklaşık 100 tane parlamenterin katılacağı toplantıyla yapacağız. İmkânı olan, gücü olan bütün parlamenterlerimizi de Strasbourg’da yapılacak toplantıya davet ediyoruz. O toplantıda neler tartışılacağını da orada görme imkânına sahip olurlar. Bahsettiğim gibi, özelleştirme diye böyle tek başına bir konu söz konusu değildir.

Ayrıca, bu toplantılarda, 2009 yılı Mart ayında yapılacak toplantıda ulusal ve uluslararası düzeyde uzman kişiler, bilim adamları, sivil toplum örgütleri toplantıya katılacak. Aykırı fikirler de 2009 yılı Mart ayında tartışılacaktır. Farklılıklar mutlaka bu toplantılarda değerlendirilecektir ama iyi uygulamalar da bu toplantılarda değerlendirilerek neticede her dört platformdan çıkan, devlet ve hükûmet başkanları, bakanlar, parlamenterler, yerel yönetimlerle ilgili görüşler bir deklarasyon hâlinde yayınlanacaktır. Bugüne kadar dört toplantıda yayınlanan deklarasyondan daha iyi bir deklarasyonun, daha ülkemize yaraşır deklarasyonun yayınlanacağından hiç kuşkumuz yoktur.

Bizim ülkemiz özellikle sınır aşan sular konusunda bazı sıkıntıları olan bir ülkedir. Ülkemizde bu konunun tartışılması ülkemiz için fevkalade avantajlıdır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Son olarak, özellikle Profesör Doktor Oktay Tabasaran benim de bir hocam. Bunun altını çizerek söylüyorum. Çevre profesörüdür. Dünyada söz sahibi bir profesördür. Almanya’da atık konusunda kırk yıllık hizmeti olmuş bir profesördür. Özellikle Almanya Çevre Bakanlığının çevresel bakımdan güçlendirilmesinde yıllarca katkıda bulunmuş bir profesördür. Burada yanlış anlama yönlendirilmesi yapılması, böyle çok kıymetli, ülkemizde ve dünyada isim salmış bir profesörün yanlış anlamalara meyledilmesi yanlış olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Lütfen, özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarına sorsunlar, bu profesörü iyi bilirler, İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesinin ilgili profesörlerine sorsunlar, bu profesörü iyi bilirler. Oradan onlarca -altını çizerek söylüyorum- İzmir’den doktora öğrencisini yurt dışına götürmüş, Almanya’da doktora yaptırmıştır. Lütfen, konuşma yaparken araştırma yapmadan gazete kupürleriyle cevap vermeyelim diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, çalışmaların başarılı geçmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahıslar adına ikinci söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’ta.

Buyurun Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce de ben -konuşmalarda maksat hasıl olmuştur- gerekli, söyleyeceğim sözleri söyledim. Bu vesileyle, ben, tekrar Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, milletimize ve dünya ülkelerine hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oyunun rengini aleyhte olarak açıklamak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı, Beşinci Dünya Su Forumu kurulmasına ilişkin Yasa Teklifi’nin tümü üzerinde aleyhte oyumu belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, her şey kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor. İktidar partisi çıkıyor “Bu kanun çok güzel, tebrik ederiz.” diyor ve bizim konuşma haklarımızı elimizden almaya çalışıyor. Yani, muhalefetin konuşmasından niye bu kadar korkuyorsunuz? Bu kadar korkuyorsanız muhalefeti kapatın, tek başınıza, kendi başınıza çalın kendi başınıza oynayın. Yani bunun başka bir şeyi yok.  Millet bunu görüyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, geçen sene AKP’nin bir davası vardı Anayasa Mahkemesinde. Buraya getirildi, o Anayasa Mahkemesinin bir üyesi Uyuşmazlık Mahkemesi başkanıydı, siz buraya getirdiniz, Uyuşmazlık Mahkemesinin kararını çıkardınız alelacele ve o başkanın da maaşını artırdınız. O başkan da oylamada sizin lehinize oy kullandı. Yani böyle bir hukuk sistemi olur mu? Böyle bir anlayış olur mu?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yargıya iftira atma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bin yüz yirmi beş tane belediyenin kapatma kararını verdiniz. Bakın, bu bin yüz yirmi beş belediyenin kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesine açılan dava karar safhasına gelmiş. Ama Haşim Kılıç sizin iktidarla paralel hareket ettiği için bir türlü bunu gündeme almıyor. Ama AKP hakkında açılan kapatma davasını Yüksek Askerî Şûra’nın toplanmasına iki gün kala, yani 28 veya 27 Ağustosta aldı…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim. Konuyla ilgili de onun için söylüyorum.

BAŞKAN – Konu hakkında konuşun, kanun hakkında konuşun lütfen, o konuda söz aldınız. Ana konuya gelin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani o sırada kapatma kararını verse Hükûmet düşecek, Yüksek Askerî Şûra’nın komutanları belirlenmeyecek. Yani siz bu memlekette insanları… Bu insanları enayi mi zannediyor?

Haşim Kılıç’a diyorum ki: Bak, aklını başına topla. Şimdi, bu bin yüz yirmi beş tane belediyenin kararını gündeme al. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, böyle bir konuşmaya müsaade edemezsiniz!

KAMER GENÇ (Devamla) – Almıyorsan AKP gibi hareket etme çünkü mahallî seçimlerin sathı maili başladı.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani bu insanlar, bin yüz yirmi beş tane belediyedeki insanlar… Yani acaba belediye seçimi yapılacak mı, yapılmayacak mı? Varsa bir karar versin, bu millet de rahatlasın.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi konuya geliyorum Sayın Başkan.

Şimdi, kaç senedir burada, yani iki senedir yahut da  iki buçuk seneye yakındır sizin getirdiğiniz kanunları görüşüyoruz. Şimdi, bakın değerli milletvekilleri, hırsızın bir eve girmemesi için o evin kapısının, pencerelerinin, bacasının iyi kapatılması lazım. Kapılar açık, bacalar açık, ondan sonra, pencereler açıksa oraya hırsız rahat girer. Şimdi, kanun getiriyorsunuz, kanunda hırsızların hırsızlık yapmasını engellemiyorsunuz. Ya, şimdiye kadar devletin seksen yıllık uygulaması var. Bu seksen yıllık uygulamasında İhale Kanunu bir sisteme bağlanmış. Diyor ki: “Arkadaş, ihaleyi şu sisteme göre yapacaksınız.” Şimdi diyorsunuz ki: “Hayır, bizim bu getirdiğimiz şeyler Devlet İhale Kanunu’na tabi değil.” Ya ne? “Efendim, işte bununla, ihaleyle ilgili şeyleri Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetler.” diyorsunuz. Denetimi de kaldırıyorsunuz. Ben şimdi soruyorum size: Sizin iktidarınız zamanında Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Tayyip Erdoğan Hükûmetiyle ilgili olarak herhangi bir suistimali tespit edip de kamuoyuna intikal ettirmiş midir? Yok.

AHMET YENİ (Samsun) – Yok ki!

KAMER GENÇ (Devamla) – Çünkü böyle bir tespit yapan bir Yüksek Denetleme Kurulu üyesi hemen görevden alınıyor. İşte, görüyoruz, müfettişlerin hepsi böyle. Yani Sağlık Bakanlığında müfettiş görevden alınıyor, gümrüklerde işte, efendim, sizin Genel Başkan Yardımcınızla ilgili, efendim, tırında şey yakalandı diye…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bu da konuyla ilgili işte, onu söylüyorum. Yani sizin iktidarınız zamanında sağlıklı bir denetim yapacak bir denetim elemanı bulunmuyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, kanun hakkında aleyhte görüş bildirmek üzere…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, biraz önce CHP’li arkadaşımız dedi ki: “Oktay Tabasaran diye bir kişi getiriliyor.” Daha kanun çıkmamış, getirilmiş oraya ve dedi ki: “Bu, Çevre Bakanının karısıyla ilgili Vadi şirketine ortak.” Ve şimdi burada diyor ki: “Efendim, Forum Organizasyonunun işte tutarları, harcama ve ihale usul ve esaslarını Çevre ve Orman Bakanlığı belirleyecek.” Yani şimdi benim aklıma geliyor, şimdi bakacağız, burada yalanladı ama… Yani Çevre ve Orman Bakanının karısı bir şirketin ortağı, o şirketin ortağı olan kişi bu Forumun başkanı, bu Forumun başkanı da burada yapılacak ihalelerin esaslarını belirleyecek! Maşallah, maşallah! Yani, bu ne kadar güzel bir sistem değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Ya değilse ne yapacaksın? Burada konuşuyorsun.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli milletvekilleri…

AHMET YENİ (Samsun) – Ya değilse ne diyeceksin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben ne dedim? Yani, bu devletin yerleşmiş gelenekleri var. Lütfen bu geleneklerine uygun kanun getirin. Yani, kimsenin merhametine sığınarak siz devleti yönetemezsiniz. Devlette kurallar koyacaksınız, kuralları uygulayacaksınız. Sizin zamanınızda çıkan her kanunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Daha bir dakikam var efendim?

BAŞKAN – Yok. Şimdi, üç veya dört dakika verilip bir dakika uzatılıyordu, ben size beş dakika verdim, tam süreyi kullandık.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, hayır süre beş dakika. Oyumun rengini belirtmek için süre beş dakika efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bakın, üç dakikasını rengine gelmeden geçirdiniz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – İlk defa kural koyuyorsunuz. Bir kere şimdiye kadar beş dakika veriliyordu…

BAŞKAN – Peki, bir dakika süre veriyorum, oyunuzun rengini açıklıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Oyumun rengini belirtmek üzere şimdiye kadarki her uygulamada beş dakika veriliyor ve bir dakika da uzatılıyordu ama siz istemiyorsanız konuşmam canım!

BAŞKAN – Verdim, bakın verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Zaten AKP’liler bizim konuşmamızı istemiyorlar, siz de…

Şimdi, niye ben size… Yani, ben size hangi şeyi yalan söylüyorum?

AHMET YENİ (Samsun) – Her şeyi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Doğrusunu söylüyorum arkadaşlar. Memleketin malını talan etmeyecek, hazineyi talan etmeyecek aklı başında insanlara kanun korkusu altında görev yapacak bir sistem getirelim. Niye yani her şeyi getiriyoruz, orada bürokratların insafına bırakıyoruz? Yahu bu devlet böyle yönetilmez ki!

Bakın beyler, devletin maliyesinde bugüne kadar ciddi bir inceleme yapılmıyor. Yapılan incelemeler de gidiyor… Merkez uzlaşma komisyonunda trilyonluk davalar sıfıra indiriliyor veya üç beş kuruş üzerinde anlaşılıyor. Böyle bir devlet sistemi olmaz.

Maliye Bakanı çıkıyor, diyor ki: “Bütçe fazla verdi.”

Doğru söylemiyor. Yani, bu memlekette hükûmet doğru söylemezse vatandaş nereden bilgi alır efendim? Yani, onun için, bu kanun yine o suistimallere elverişli olduğu için, AKP’nin temel, zaten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) –…öteden beri uyguladığı sisteme uygun olduğu için karşısındayım. Bununla da doğru dürüst bu memleketin yönetileceğine inanmıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu su konusunda da daha söyleyeceklerim vardı ama sürem yetmedi.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum, bu arada karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum. 

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu okuyorum:

Kullanılan oy sayısı         :               218

Kabul                               :               216

Ret                                   :                2 (x)

Teklif kabul edilmiş, kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.18

 

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 221) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 221 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz söz istemiştir.

Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 221 sayılı yasanın tamamı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni yasama dönemimizin hayırlı olmasını, bu yasama döneminde halk yararına, ülke yararına ve ezilenler yararına yasal çalışmaların yapılmasını diliyorum. Ayrıca, bugün kaçırılma teşebbüsünde bulunulan Antalya uçağında bulunan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, şehitlerimize de Allah’tan rahmet ve bu tür terörlerin yaşanmamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa çıkarken bazı eksikleriyle çıkmış. Doğaldır ki bu eksiklerin giderilmesi için hükûmetlerin yeniden bir düzenleme yapması her zaman alışılagelmiş ama bu dönemde çok fazlasıyla alışılagelmiş. Çünkü pratik görülmeden, bu işle ilgili sivil toplum kurumlarının, kuruluşlarının görüşleri alınmadan alelacele çıkarılan “ben yaptım, oldu” anlayışıyla çıkarılan yasal düzenlemeler maalesef boşlukları da beraberinde getiriyor. Bu kanun hükmündeki kararname, doğal ürünler, tarım, maden ve el sanatları ürünleriyle sanayi ürünlerinin coğrafi işaretlerle korunmasına ilişkin kurallar ve şartlar getiriyor. Bu kanun hükmündeki kararname, bazı koşullarının ağırlığı ve mali yük getirmesi nedeniyle başvuru ve talep artışını engelleyici yapıda idi. Şimdi, globalleşen ve küreselleşen dünyada, ülkemizde coğrafi işaret koruması almış ürün sayısının artırılması da çok önemlidir. O nedenle, bu değişikliği biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu görüyoruz. Başvuru sayısının ve sonuçlanan sayısının azlığı bu konuda tedbir alınmasını da beraberinde getirmektedir. Bu tedbiri alması gereken, başta Hükûmet, ondan sonra da sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi odalarıdır ve bunların örgütleridir. Elbette ki bu konuda görevli olan Patent Enstitüsü de görevlendirilmiş olup bu konuda uluslararası Paris Sözleşmesi’ne bağlı kalarak, Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması’na bağlı olarak gereğini yapmaktadır.

(x) 221. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Üretimin ve uluslararası ticaretin geliştirilmesine yardımcı olmayı amaçlayan bu düzenleme, küresel kriz dönemini yaşadığımız bu ortamda daha büyük önem arz etmektedir. Teknoloji ağırlıklı rekabet etme özelliği olan kalitesi yüksek ihracat ürünlerini yaratmamız ve yeni pazarlar bulmamız büyük zorunluluktur. Rekabet etme olayı bu aşamada çok daha büyük önem kazanmıştır. Tabii, iş hacminde de -yeterli olmasa da- bir potansiyel yaratan Türk Patent Enstitüsünün çalışmaları ayrıca desteklenmek zorundadır. Bu yasanın bu biçimiyle çıkması coğrafi işaretleme teşebbüsünde bulunacak vatandaşlarımız için mali yükümlülükleri büyük ölçüde artırmaktadır. O nedenle de yararlı bir yasadır.

Tabii, biz bu yasaların düzenlenmesiyle uğraşırken ülkemizde yaşananları da görmezlikten gelemeyiz. Örneğin, aylardır Türkiye’de sinyalini veren bir kriz var ama maalesef tüm dünyayı saran küresel kriz ortaya çıkmasına rağmen bizim Hükûmetimiz, iş başında bulunanlar ve ekonomiden sorumlu bakanlar maalesef değişik tellerden demeçler vererek küresel krizi umursamamışlardır. Anadolu yanıyor! Hepimiz seçim bölgelerimizde görüyoruz, esnaf siftahsız kepenk kapatıyor, çiftçi perişan, kuraklık desteği hâlen verilmedi ve tarım kredi kooperatiflerinde borç erteleme yazısı bazı kooperatiflere gitmediği için tarım kredi kooperatifleri çok pervasızca üreticinin üzerine giderek “Temerrüt faiziniz işliyor, bu borcu ödeyin yoksa haciz getireceğiz.” diye tehdit altında tutuyor çiftçilerimizi. Bu, Oğuzeli’nde böyle, Araban’da böyle, Yavuzeli’nde böyle, Karkamış’ta böyle. Çiftçilerin bu durumuna çözüm getirmesi gereken Tarım Bakanı da maalesef bu işe umursamaz tavır içerisinde değerli arkadaşlarım.

“Kriz mriz yok.” söylemiyle bu krizi geçiştirme şansımız yok. “Hamdolsun, iyiyiz.” söylemiyle, “İnşallah, maşallah”la bu krizi görmezden gelme şansımız yok. Bu krizi böyle savuşturursak bu sorumsuzluktur. Siyasi sorumluluk alan insanlar da gereğini yerine getirmek zorundadırlar.

Bakın, yıllardır biriken cari açık büyük bir risk değil midir? Dış ticaret açığı, ayrıca özel sektörün borçları, bunları risk olarak nasıl göremezsiniz? Gazeteler yazıyor, 90 katına çıkmış sizin cari açığınız bugüne kadar, bu dönemde, 2002 döneminde. Bunları görmezlikten geliyoruz. Ağustos ayı verileri -Türkiye Odalar Borsalar Birliği yayımlamış- Türkiye ekonomisinde SOS veriyor ama biz bunları görmezlikten geliyoruz ve diyoruz ki “Herkes işine baksın.”

Değerli arkadaşlarım, bu mantıkla biz bu krizin etkileşiminden kurtulamayız. Seçim bölgem Gaziantep’te sadece organize sanayide kapanan işletme sayısı yüzleri buldu. 25 bin işsiz yaratıldı Gaziantep’te. Yazıktır, günahtır. Bunu sadece ramazan ayında gıda yardımlarıyla geçiştiremezsiniz. Sadece “Sadaka toplumu yarattım, kömür dağıtıyorum, bedava kitap veriyorum, yeşil kartım var.” diye geçiştiremezsiniz. Bu küresel krizin baskısının tedbirlerini şimdiden almak zorundasınız değerli arkadaşlarım.

Bu işten sorumlu olan Maliye Bakanı başta olmak üzere diğer bakanlar hep ayrı telden çalıyorlar. Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Kriz mriz yok, herkes işine baksın. Yangın varsa yangın olan yere su sıkılır.” Böyle bir Maliye Bakanı yorumuyla bu krizi nasıl karşılayacaksınız? Ama Maliye Bakanı haklı. Burada yapılan eleştirilerin hiçbirine cevap vermiyor.

Demin bir Sayın Bakanı dinledim, “Sizin soru sorma özgürlüğünüz varsa benim de cevap verme özgürlüğüm var.” dedi. Bu özgürlüğü neden Başbakan kullanmıyor acaba? Bu özgürlük neden burada söylenerek kalıyor? Demokrasi niye bu dört duvar arasında söylenerek kalıyor? Niye Sayın Başbakan küresel krizi soran muhalefet partilerine… Cumhuriyet Halk Partisinin Saygın Genel Başkanına “Seni ademe havale ettim.”, ötekine “Seni muhatap almıyorum.”, sivil toplum örgütlerine “Herkes işine baksın.” diyerek hükûmet  sorumluluğunu taşımak mümkün değildir. Camdan kulelerde oturanlar başkalarına taş atamazlar. O nedenle, küresel kriz sorumluluğunu bu tür laflarla geçiştirmeye çalışan Hükûmeti bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına uyarıyorum ve gerekli tedbirleri alması gerektiğini, ülkede daha fazla yangın yeri yaratılmadan ekonomik tedbirlerin alınmasının büyük zorunluluk olduğunu kendilerine bir kez daha hatırlatıyorum.

Gerçi hatırlatmak bir işe yaramıyor. Grup toplantılarında, kongrelerde, ramazan ayında gördük. Ülkemizde sadece küresel krizin etkisi yok, Başbakanlık krizi var değerli arkadaşlarım, Başbakanlık kaosu var. Bir ramazan ayını, mübarek ramazan ayını, hoşgörüdür, sevgidir, barıştır diye geçireceğimiz ramazan ayını Sayın Başbakan Türkiye’nin burnundan getirdi. Her gün bir demeç, her kongrede bir demeç, gerilim… İftar açıyor, şekeri mi düşüyor, kan şekeri mi düşüyor, ne oluyorsa, tutuyor, bütün hıncını Türk toplumundan alıyor. Küresel krizi görmezlikten geliyor, asıl ülkemizi tehdit eden terörü görmezlikten geliyor, “medya terörü” diye bir kavram yaratıyor ortaya ve günlerce bunun peşinden gidiyor. Bu sorumsuzluğu bu ülke taşıyamaz. Altı yıldır taşıdı, yeter artık! Siz tedbirlerinizi, belediye seçimine yönelik harcamalarınızı kısıtlamamak için almak istemiyorsunuz, IMF’yle olan görüşmelerinizi bunun için erteliyorsunuz, bütçe açıklarınızı bunun için yoğunlaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunlar hep görünen ekonomik gerçekler, bunu bilmeye gerek yok. Ben ekonomist değilim ama bu toplumun içinde yaşıyorsak bunları görüyoruz ve yaşıyoruz değerli arkadaşlarım.

Bugün geçim endeksine baktığınız zaman da büyük ölçüde bir erimenin yaşandığını görüyoruz. Bakın, elektrik borcu altında inim inim inleyen çiftçilerimiz var. Seçim bölgemde bir çiftçi arkadaşımız diyor ki: “80 dönüm pamuk suladım, 40 dönüm buğday suladım, 28 ton pamuk sattım, 16 milyar 900 milyon aldım, gelen elektrik faturası 14 milyar 500 milyon.”

Değerli arkadaşlarım, 22 Temmuz öncesi bu çiftçi arkadaşlarımıza siz elektrik borçları için herhangi bir işlem yapmadınız. Faizi çalıştırdınız, seçim bitti, oylarınızı da bir biçimde aldatarak aldınız ama ondan sonra onları kaderiyle baş başa bıraktınız. Bugün pamuk ekilmiyorsa bunun sebebi ürünler pahasından gitmediği içindir. Bugün Gaziantep’te fıstık can çekişiyor. Fıstık üreticisi can çekişiyor. Fındık öldü zaten, Allah rahmet eylesin ama buna dua etme sorumluluğunu bile bu Hükûmet taşıyamıyor değerli arkadaşlarım. O nedenle, bu sorunları, sıkıntıları görmezden gelir isek bu kanayan yara büyük ölçüde kangren olacaktır. Geçmişi deşeleyerek, geçmişteki örneklemeleri örnek göstererek geleceğimizi karartmaya hiçbir iktidarın, hiçbir siyasetçinin hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. Bu yapıda siyaset yapıldığı takdirde ülkemizin sorunları büyük ölçüde artacak ve kangren olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, madem sorularımıza cevap verme özgürlüğü var, bu özgürlüğü yolsuzluk dosyalarının sorgulanmasında Hükûmet veya bazı bakanlar niye sorumlu davranmıyorlar? Bunu bilmek istiyorum ben.

Bakın, Sayın Başbakanın bir açıklamasını size okumak istiyorum: “Kim bu ülkede yolsuzluk yapıyorsa, hortumculuk yapıyorsa karşısında bizi bulur.” Ne zaman? 27 Şubat 2004. “Gelin yolsuzluklar üzerine birlikte gidelim. Kimin elinde dosya varsa bunu bize versin. Üzerine gitmezsek bizim o zaman yakamıza yapışsın, hesap sorsun.” Benim elimde dosya var. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı bir okul tadilatını protokolle ticari alana çevirmiş. Protokolle adama rant sağlamış, 30-40 trilyon rant sağlamış ve bu yetmemiş,  belediye meclisinden geçirmediği 700 milyarlık çeki almış, -bakın burada çek- bu yolsuzluk değil mi? Bu, imar rantı değil mi? Buyurun dosya… Çok değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kılıçdaroğlu, günlerdir bunu söylüyor, günlerdir. Niye cevap vermiyorsunuz arkadaşlar?

ASIM AYKAN (Trabzon) – ÇED’in ne işi var belediye meclisinde?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –  Niye cevap vermiyorsunuz?

ASIM AYKAN (Trabzon) – ÇED’in belediye meclisinde ne işi var?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –  Efendim bu kürsü siyaset konuşulacak, ekonomi konuşulacak kürsüdür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hoplamaya da gerek yok. Hoplarsan dingiller kırılır, hoplarsan dingiller kırılır. Onun için… Onun için…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için herkes bu kürsüye saygılı olmak zorundadır benim saygılı olduğum gibi. Konuşmama saygılı olacaksınız!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Hoplama” kelimesi saygı ifadesi mi oluyor?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) –  Değerli arkadaşlarım…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Hoplama” ne demek?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın örnek vereceğim size. Hava yollarını tanıtım broşürü, VIP salonunda var. Slogana bakın: “Durmak yok, yola devam.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hangi konuda?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Trenleri seyretmek zor. Tren kazalarını görmezlikten geleceksin, hiçbir yatırım yapmayacaksın, halkı aldatarak “Durmak yok, yola devam.” diyeceksin.

Bunun adı, değerli arkadaşlarım, bunun adı halkı aldatmaktır. Ekonomide aldatıyorsunuz, krizde aldatıyorsunuz. Yakında belediye seçimi var. Belediye başkanlarınızın yolsuzluk yapmaması için İçişleri Bakanlığı son saatte bir genelge yayınlıyor, diyor ki: “Haksız imar tadilatları yapmayın.” Haksız imar tadilatları ne demek? Kime karşı yapılmayacak? AKP’li yandaşlara serbest, AKP’li sermayedarlara serbest, AKP’li arsa sahiplerine serbest ama gariban arsa sahipleri inim inim inlesin.

Bakın, Gaziantep’te 73,5 trilyonluk bir yolsuzluk var. Bir şahıs gelmiş, bir yeşil alanı toplamış. Kayıt kuyut yok: Bir adamın üzerine, İskenderunlu bir adam, AKP’nin de belediye başkan ve milletvekili adayı İskenderun’da. Alıyor arsayı 14 trilyona, satıyor 87,5 trilyona bir Alman şirketine, Türk ortaklı bir Alman şirketine ve sizin Sayın Başbakan ne diyor? “Böyle bir yolsuzluk yoktur.” diyor. “Belgeleri ben inceledim...” Ben de inceledim belgeleri, tapu kaydını da inceledim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, söz aldığınız konuda konuşun lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Efendim, ben siyasetçiyim, bu konuya bağlı olarak konuşurum ama genel de konuşurum ben.

BAŞKAN – Ama kanun hakkında söz aldınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Hayır, böyle bir adap bugüne kadar bu kürsüde yaşanmadı Sayın Başkanım, özür dilerim.

O nedenle…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) - Oğuz Aygün’ü unutma!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Kardeşim, eğer bu laflar gerçek değilse, grup başkan vekiliniz burada, bakanlarınız burada, çıkar derler ki “Yaşar Ağyüz, sen yalan söylüyorsun.” derler. Ben belgeyle konuşuyorum. Şu yalan mı? “Durmak yok, yola devam.” sloganının resmî bir bakanlıkta olması…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sen…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Sus be! Sen HES’i savunan bir adamsın. Sen git Artvinlilere hesap ver. Artvinlilere hesap veremeyen burada konuşamaz. HES’in altında ezileceksin zaten sen!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Başkan…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlarım, bu slogan resmî bir bakanlıkta ne geziyor? Ama bunun bu seçimlerde, belediye seçimlerinde değişmesi lazım. “Durmak yok, yola devam.” değil, “Durmak yok, yolmaya devam.” diyerek oy isteyeceksiniz! Yapmanız gereken budur çünkü belediyeleriniz yolsuzluk batağına batmış. “Durmak yok, yola devam.” sloganını yaratırsanız, çok daha iyi olur değerli arkadaşlarım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yolacak bir şey kalmadı.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bu yasanın ülkemize yararlı olması gerektiğini söylerken, Sayın Başkanımızın duyarlılığına teşekkür ediyorum ama bu ülkede yaşanan sıkıntıları da dile getirmemiz gereken kürsü bu kürsüdür. Bu kürsüde eğer yapılan yanlışlıkları söyleyemiyorsak, konunun içeriğinde söz aldığımız zaman da siyaset konuşamıyorsak bu çok büyük eksikliktir değerli arkadaşlarım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Muhalefet yok ki…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ama yalan dolan… Doğruları söyleyin!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Efendim, sözünü geri al! Ben hayatta yalan söylemedim, yalan söylemek de herhâlde zatıalinize mahsustur. Onu da size iade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çamur gibi sağa sola yapışıyorsunuz!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Laf atarak bir yere varamazsın. Burada gerçekler var.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen de yalan söyleyerek bir yere varamazsın!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Ben belge konuşturuyorum, belge! Bu belgeyi inkâr edemezsin sen. Bu belge var. Belediye Başkanının aldığı çek burada. Neyi iddia ediyorsun sen?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gaziantep’in önceki belediye başkanlarını da konuş!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Neyi iddia ediyorsun sen? İstanbul böyle, Ankara böyle.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygün ne oldu?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlarım, bu konuda söyleyecek hiçbir sözünüz yoktur.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygün’den bahsetsene!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Zaten olay da gerekli soruşturma yapılmadığı için mahkemeye intikal etmiştir.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Oğuz Aygün’e hiç değinmiyorsun.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün içinde bulunduğumuz koşulları, ekonomik koşulları sizlere söylerken bu gerçekleri dile getirdik.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Oğuz Aygün’ü

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Çıkar burada konuşursun hemşehrim, sözün varsa.

Onun için, bunlar acı gerçekler olabilir ama sizin sunduğunuz reçeteler daha çok acı. Sunduğunuz reçeteler halkı acıtıyor, esnafı acıtıyor, çiftçiyi acıtıyor, emekli permeperişan. Pazardan, insanlar pazar kapandıktan sonra meyve, sebze topluyor ise ben bunu bu kürsüden söyleyemiyorsam siyasetçi sorumluluğunu taşımamış olurum değerli arkadaşlarım.

Bu koşullar içerisinde tabii hem yolsuzluk konuşuluyor hem yoksulluk konuşuluyor hem de dün Sayın Adalet Bakanımız çok güzel, erdemli bir davranış gösterdi. Dedi ki: “Öldürdük, özür dileriz.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Geri gelir mi ölen?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bakın, sizin damadın gazetesinin manşeti: “Öldürdük, özür dileriz” Şimdi, güzel bir erdem ama eksik bir erdem. Peru örneğini niye gözünüze getirmiyorsunuz? Peru örneğinde 2 tane milletvekilinin yolsuzluk ilişkisi, rüşvet ilişkisi var diye Hükûmet istifa etti. Sizde, organlarınızda etkili yetkili 2 tane kişi var. Birisi ne hikmetse istifa etti ama hiçbir şey yapılamıyor değerli arkadaşlarım. Bu sorumluların ne yapması lazımdı? Sayın Adalet Bakanının da ben istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum, bu erdemliliği göstermesi gerekirdi.

Bakın, değerli arkadaşlarım, ülkemizin gündeminde ekonomi olmadığı nereden belli? Ekonominin tıkandığı nereden belli? Gurbetçi parasına kaynak sorulmayacak. Gurbetçi parasına göz diktiniz. Zaten dikenler vardı. Almanya’da sorgulandılar, burada da uzantıları var. Ne hikmetse o dosya bir türlü gelmiyor. Yani kaplumbağa hızıyla gelseydi, bugüne kadar bu dosyanın yargıya intikal etmesi lazımdı.

Zaten Deniz Feneri gibi örgütleriniz var, onlar topluyorlar. Almanya’da foyası meydana çıktı bu örgütün, derneğin. Kurun bir başka yerde dernek. Madem kaynak sormayacaksınız niye yasayla uğraşıyorsunuz, niye yasal düzenleme yapıyorsunuz ki? Madem kaynak sormayacaksınız, o etkili yetkili konuma getirdiğiniz, kararnameler çıkardığınız, kamu yararına dernek ilan ettiğiniz dernekleri ben olsam Avrupa’ya salarım, Avrupa’daki vatandaşlarımızın birikimlerini hiç kayıtsız kuyutsuz transfer ederim. Bugüne kadar hayır için toplanan paraları transfer etmeyi alışkanlık hâline getiren bir zihniyet, bu konuda neden bu kadar kendisine zorluk çıkarıyor? Hedefiniz cari açığı kapatma, bu gözle görülür bir gerçek. Ama bunu, yabancı ülkelerde dişiyle tırnağıyla artırdığı paraları Türkiye’de heba etmeye sizin hakkınız yok, heba ettirmeye hakkınız yok.

Borcu borçla kapatıyorsunuz. Üretim yok, yatırım yok, büyüme yok. Cari açık had safhaya varmış. E, biz büyüyoruz. Ne büyüyoruz! Pamukçu yerinde sayıyor, buğdaycı yerinde sayıyor, esnaf yerinde sayıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kalmadı, kalmadı onlardan…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - İnşaat sektörünü öldürdünüz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde iki tane sanayi vardır, iki: Birisi inşaat sektörüdür, diğeri de otomotiv ara sanayisidir. Bunun ikisi de can çekişiyor. Ama TÜSİAD diyor ki…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – TOKİ…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – TOKİ’deki yolsuzluklara gelirsek çıkamazsın. Onun için değerli arkadaşlarım…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen de çıkamazsın işin içinden.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Benim konuşmamı keserek beni engelleyemezsin yavrum, sen işine bak.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, TOKİ’ye girersek altında ezilirsiniz. Ona başlı başına gireceğim, onu da ele alacağım ve öyle bir sallayacağım ki sadece sen değil, sen değil, Başbakanız dâhil altında kalacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Fakir fukara ev sahibi oldu. Sizin zamanınızda gecekondularda oturuyordu.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, güzel şeyler konuşuyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ben tozpembe tablo çizenlere karşıyım. Tozpembe tablo çizemezsiniz, halkı kandıramazsınız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen de!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Ramazan ayını halkın burnundan getirdiniz. Bunu söylemek zorundayım. Ramazan ayında bir çuval gıdaya halka ambargo koydunuz. Yoksulluk çadırları niye arttı? Madem iyi yönetiyordunuz, çadırların önündeki sayı niye arttı? Aşevlerinin önündeki sayı niye artıyor? Bunların hesabın verin.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Anlamazsınız o işlerden.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Yoksulluğu artırmakla övünüyorsunuz. Yoksulluğu artırarak övünen bir iktidar da cumhuriyet döneminde hayatta gelmemiştir!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – CHP’li belediyeler de çadır açtılar, Sadece AK PARTİ mi? Hayırsever insanlar var.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu yasa olumlu bir yasadır. Hayırlı olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Bu yasanın yanında ülkemizin ekonomik sorunlarını çözecek yasaların da düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum.

“Hamdolsun iyiyizle, inşallah maşallah”la bu ekonomi düzelmez. Bu mantığa karşı ben de diyorum ki: Allah sonumuzu hayır eylesin, inşallah mart seçimlerinde bu Hükûmetten kurtuluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – İnşallah demekle olmaz o işler, inşallah maşallah demekle olmaz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Buraya gelirsin, buraya…

AHMET YENİ (Samsun) – Sandıkta, sandıkta…

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, buradaki konu coğrafi işaretler. Tabii, coğrafi işaretler dendiği zaman ilk akla gelebilecek işlerden biri, gerçekten, yeryüzünde gördüğümüz, harita yapmakta kullanılan birtakım işaretler var, o olabilir ilk akla gelen ancak burada bunlar değil. Bu, coğrafi işaret diye bugün ele aldığımız konu, bir niteliği, ünü ve diğer özellikleriyle bir yöre, alan, bölge veya ülkeyle özdeşleşmiş bir ürünü tanıtıp gösteren işaretlerdir. Bir bölgedeki herhangi bir ürün, halı, kilim, meyve, taş, maden, çeşitli malzemelerle oluşan işlemeler diğer yörelerde üretilenlerden farklı olabilir ki Türkiye büyük bir ülke ve geleneksel kültürü olan bir ülke. Bunun bir sonucu olarak da bunlar gerçekten son derece çeşitli, çok fazla sayıda ürün ihtiva etmektedir.

Tüketiciler söz konusu yöre adıyla anılan, satılan ürünleri yörenin adına belli bir güven duyarak diğer ürünlere tercih edebilirler. Yani buradan şu çıkıyor: Biz ister tarım alanlarında olsun, isterse başka yerlerde olsun ürettiğimiz ürünlere, bakanlarımız, sayın bakanlarımız sık sık söylerler, özellikle bizim Mersinli bakanımız Kürşad Tüzmen söyler, “Biz marka olmalıyız.” diye belirtir. Marka olmalı ama Türkiye’de bugün marka hâline gelebilen ürünler, gelmesi gereken ürünler, zaman zaman yahut da bir önceki aşamada mevcut olan ürünler bugün yok. Niçin yok? Çünkü bunların geleneksel üretiminden vazgeçilmiştir. Bu geleneksel üretimden vazgeçilmesinin ana sebeplerinden biri de maalesef iktidarın üreticilere karşı takındığı tutum ve tavırdır diyorum. Burada bakıyoruz, mesela tarım alanına bakalım, tarım ürünleri… İnsanlar artık tarım yapmak istemiyor, tarımdan gittikçe uzaklaşıyor. Köylerimize bakarsak bunları açıkça görürüz çünkü köylerimiz boşalmış durumda. Benim çocukluğumda 1.800 kişi yaşayan köyümde bugün 600-700 kişi ancak var. Onlar da bir fırsatını bulsalar şehre göç edecek durumdalar. Bazı kötü niyetliler bu yöresel ürün dediğimiz ürünlerin adını kullanarak istismar etmektedirler. Bu yüzden, zaman zaman bu ürünlerin kontrolünü yapacak ve kötü niyetlileri işten el çektirecek bir mekanizmanın da olması gerekir ki bunlar zaman zaman mahkemelere bu konuda müracaat edebilmektedirler ve mahkeme yoluyla haklarını elde etmeye çalışmaktadırlar.

Ülkemiz, benzersiz doğa, kültür ve sanat zenginlikleriyle dünyada benzeri olmayan bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir. Ülkemize özgü birçok ürün kendilerine kaynak olan coğrafi bölge ve yöre adlarıyla anılıp tanınmaktadır.

Tabii, burada, az önceki konuşmalarıma ilave olarak şunu belirtmek istiyorum: “Tarım üretiminde bulunanlar, ürün yetiştirenler vazgeçmek istiyor.” demiştim ve bunda da Hükûmetin, iktidarın tutum ve davranışının hatalı olduğunu belirtmiştim.

Bir örnek olsun diye belirtiyorum, Mersin’in kırsal kesiminde yani sulu tarımın yapılamadığı, çoğu zaman sulu tarımın yapılamadığı yerlerde üzüm yetiştirilmekte. Çok güzel üzümleri vardı. Mesela Tarsus’ta “Tarsus beyazı” diye anılan bir üzüm vardı ki fevkalade bir üzümdü, gerek rayihası gerek görünümü ve gerekse tadıyla tercih edilen bir üründü ama bugün artık yok. Bugün insanlar bunu yetiştirmek istemiyor. Biz bu ürünle güneyde marka olabilecekken bunlar üretilmiyor çünkü 1 ton üzüm parasına maalesef 1,5 torba gübre alabiliyoruz. 1,5 torba... Ee, şimdi, bu 1,5 torba gübreyi bu adamın bir dönüme yani bin metrekarelik bir alana kullanması gerekiyor. Buradan da elde edebileceği ürün 2 ton, azami 2 ton. 1 tonuna 1,5 torba gübre alabiliyorsa elbette ki emeğinin karşılığını alamıyor ve bundan vazgeçmek durumunda kalıyor.

Bu kürsüye çıktığımızda birçok arkadaşımız belirtiyoruz, üreticinin, köylünün ve çiftçinin korunması lazım. Eğer biz, köylü ve çiftçiyi koruyup, geleneksel ürünlerimizi üretmeye devam edemezsek, bu ülkenin yabancı ülkeler karşısında borç batağından kurtulmasına imkân yoktur diyorum.

Tabii, bu kanunla koruma altına alınmak istenen coğrafi işaretlerin niteliğine şöyle bir baktığımızda, 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin sadece biz 3’üncü maddesinde değişiklik yapılmasını burada bu kanunla gündeme getirmiş bulunuyoruz ve bir defa daha belirtecek olursak; coğrafi işaret “Belirgin bir niteliği, ünü, ismi veya diğer özellikleri bakımından yaygın olduğu, ilk kullanıldığı ve ortaya çıktığı bir yöre, alan, bölge veya ülkeyle özdeşleşmiş bir ürünü ifade eder.” diyoruz ve buna birçok örnekler vermemiz mümkündür diye belirtiyoruz.

Coğrafi işaretleri ikiye ayırıyoruz. Birisi menşe işareti, bir diğeri de mahreç işareti olmak üzere bunlar belirleniyor. Tabii, gerek menşe işaretinde, menşeinde, gerekse mahrecinde birtakım benzerlikler, aynı söylemler söz konusu olmasına rağmen, birisi daha çok onun üretim alanını kapsıyor, mahreçte ise işaretini karşılıyor.

Menşeine baktığımız zaman, “Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan, bölge veya çok özel durumlarda ülkeden kaynaklanan bir ürün olması.” Mesela “Turkish delight” olarak dünyanın her tarafında takdirle karşılanan, bilinen, tanınan bir ürünümüz var: Lokum ve bu Türkiye’nin her yerinde hemen hemen değişik rayihalarla, aromalarla üretilmektedir. Ama bu, artık bizim için bir marka hâline gelmiş ve bu markayı da korumak mecburiyetindeyiz çünkü Yunanlılar bu Türk lokumuna “Bizim lokumumuz.” diye sahip çıkmaya çalışıyorlar.

Bir diğeri Anzer balı, mutlaka hepiniz duydunuz. Bu, Doğu Karadeniz’in yüksek yaylalarının çiçekleriyle beslenen arıların yaptığı baldır ve son derece sınırlı bir üretime sahiptir, yılda 7 ton kadar Anzer balının üretilmesi söz konusu. Bunun da yine bir marka, bir menşe ürün olduğunu ve coğrafi işaret alması gerektiğini belirtiyorum.

b) “Tüm veya esas nitelik veya özellikleri bu yöre, alan veya bölgeye özgü doğa ve beşeri unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması” Mesela sığla yağı: Ülkemizde sadece Muğla ili kıyılarındaki sığla bitkisinden elde edilen bir ürün. Çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Yine bunun da bir marka olarak, coğrafi bir işaret olarak değerlendirilmesi ve bu coğrafi işaretin sığla yağı için korunması gerektiği kanaatindeyim.

c) “Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre, alan veya bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması” Mesela yine bakıyoruz, Aksaray-Taşpınar halısı, Denizli-Buldan bezi, Maraş, Urfa yöresinin isotu, Van otlu peyniri, Tokat kebabı, Oltu kebabı, Trabzon yağı, Karadeniz takası, Çorum leblebisi, Ezine peyniri, Afyon beyazı (mermer), Elâzığ kırmızısı (yine mermer) ve biraz önce belirttiğimiz meşhur üzüm Tarsus beyazı olmak üzere belirtilebilir.

Dedik ki: Bu menşe durumuna göre bunlar mahreç işareti alırlar yani o işareti almak üzere yahut da o ürünü tescil ettirmek üzere başvuranların bir şekille belirttikleri bir coğrafi işaret. Bunu da yine “Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanan bir ürün.” ikincisi “Belirgin bir niteliği, ürün veya diğer özellikleri bakımından yöre, alan veya bölge ile özdeşleşmiş olması; üretimi ve işlenmesinden en az birinin belirlenmiş yöre, alan veya bölge içinde yapılan ürün olması hâlinde bu ürünler mahreç işareti alabilirler.” diye belirtiyoruz. Bunların, işte bu değişiklik yapılan kanun hükmünde kararnameyle korunması amaçlanmıştır.

Bu özellikleri taşıyan ürünler yahut bu ürünler için bir belge almak isteyenler Türk Patent Enstitüsüne başvuruyorlar ancak her önüne gelenin de bu Enstitüye başvurması söz konusu değil. Başvurabilmesi için bunların… “Ürünün üreticisi olan gerçek ve tüzel kişiler başvurabiliyor, tüketici dernekleri başvurabiliyor, konu ve yöre ile ilgili kamu kuruluşları başvuru hakkına sahiptirler.” diye belirtiyoruz. Bunun dışında kalan özel-tüzel kişilerin müracaat etmesi söz konusu değil.

Ancak, burada, buraya kadar bu coğrafi işaretlerin alınması, kullanılması, tescili söz konusu oluyor. Başvuru esnasında yapılması gereken bir dizi işlem bulunmakta. İşte zorluk burada ortaya çıkıyor. Yani bir dilekçe yazarak bu dilekçeyle Patent Enstitüsüne gidip “Bunu tescillettirmek istiyorum, tescil almak istiyorum.” dediğimizde önümüze bir dizi sorular geliyor ve bu bir dizi sorularla ilgili birtakım hazırlıklar yapmamız gerekiyor.

Tescil edilmiş coğrafi işaretler, bunların kullanım hakkına sahip olmayan üçüncü kişiler tarafından aşağıda yazılı biçimde kullanılmaları hâlinde coğrafi işaret hakkına tecavüz etmiş sayılıyorlar. “a) Tescilli adın ününden herhangi bir biçimde yarar sağlayacak kullanımlar veya tescil kapsamındaki ürünleri andıran ya da çağrıştırabilen ürünlerle ilgili olarak tescilli adın dolaylı veya dolaysız olarak ticari amaçlı kullanımı.”

“Sözcük olarak gerçek coğrafi yeri ifade etmekle birlikte halkta haksız biçimde ürünün başka yer kaynaklı olduğu izlenimini bırakan kullanımı veya korunan adın tercümesinin kullanımı…” gibi kullanımlar.

“Ürünün iç veya dış ambalajında, tanıtım ve reklamında veya ürünle ilgili herhangi bir yazılı belgede doğal veya esas nitelik ve özellikleri ile menşei konusunda yanlış veya yanıltıcı herhangi bir açıklama veya belirtiye yer verilmesi.”

“Ürünün menşei hakkında halkı yanıltabilecek biçimde ambalajlanması…”

Bu maddenin (a), (b), (c), (d) bentlerine uygun davranmaması ve kendisinde bulunan ve haksız olarak üretilen veya ticaret alanına çıkarılan coğrafi işarete sahip malın nereden alındığını veya nasıl saklandığını bildirmekten kaçınmak gibi durumlarda bu hakka, tescil hakkına, coğrafi işaret hakkına tecavüz etmiş sayılıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu cümleden olmak üzere bugüne kadar birçok ürün için tescil başvurusu yapılmış ve coğrafi işaretlerle ilgili kanun hükmünde kararnamenin kabul ediliş tarihi olan 24/06/1995 tarihine kadar farklı konularda altmış ürün coğrafi işaret almıştır. Bunlara şöyle bakacak olursak bir kısmına: Hereke ipek halısı, Bünyan el halısı, Eşme Yörük kilimi, Türk rakısı, Eskişehir lüle taşı, Antep fıstığı, Erzincan tulum peyniri, Malatya kayısısı, Kayseri sucuğu, Çorum leblebisi, Kangal Türk çoban köpeği, Osmaniye yer fıstığı, Anamur muzu gibi.

Coğrafi işaretlerin korunması ve tesciliyle ilgili kanun hükmündeki kararnamenin 1995 yılında çıkmasıyla toplam yüz kırk iki başvuru daha yapılmış bulunmaktadır. Ancak bunların da yine bir kısmı coğrafi işaret aldılar, bir kısmı, maalesef coğrafi işaret almaktan vazgeçenleri de var. Biraz önce belirttiğim formalitenin çok uzun olması ve bu formalitelerin yayın gibi, ulusal gazetelerde ve yöre gazetelerinde yayınlanması gerektiği gibi konulardan dolayı bunlardan vazgeçenler de olmuştur.  Eğer bu 9’uncu maddenin üçüncü fıkrasında yapılacak değişiklik bizim belirttiğimiz tarzda -biraz sonra onu belirteceğim- ortaya konursa coğrafi işaret başvurusunun artması söz konusu olacaktır, ki bu da ülkemiz için son derece faydalı bir işlemdir yahut da son derece faydalı olacaktır. Başta belirttik, coğrafi işarete konu olabilecek o kadar çok ürünümüz var ki bu ürünlerin hepsine mutlaka birer coğrafi işaret alınıp bunların bizim ürünlerimiz olduğunu, bizim geleneklerimize, usullerimize göre üretildiğini ve vatandaşa, dünya medeniyetine katkılar sağladığını ortaya koymamız açısından bunlar çok önemlidir diye belirtiyoruz.

Burada üçüncü fıkrasında “3, 5, 7 ve 8’inci madde hükümlerini karşılayan başvurular, Enstitü tarafından -yani Patent Enstitüsü- Resmî Gazete ile yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde ve bir yerel gazetede ilan yoluyla yayınlanır.” ibaresi yer almaktadır. Yani, bir: Resmî Gazete’de çıkacak bunların başvuruları, ki yerine göre üç ile beş sayfa arasında değişiyor. Biraz sonra onları da belirteceğim, bir örneğimiz var, o örnekte bunu göstereceğim. Tabii, bunların üç ile beş sayfa arasında ulusal bir gazetede yayınlandığını düşünecek olursak o zaman çok fazla para tutması söz konusu oluyor. Bunlardan da ikisinde diyordu 1995 yılında çıkan coğrafi işaretlerin korunmasıyla ilgili kararname, gerek coğrafi işaretin başvurusu gerekse başvurunun incelenmesi için gerekli ücretlerin ve gazetedeki yayın ücretlerinin başvuru sahibi tarafından ödenmesi gerekmektedir. Coğrafi işaret tescilleriyle ilgili yayınlanan bilgilerin sayfa sayısı değişmekle birlikte, üç ila beş sayfa arasında olabilmektedir diyoruz. Bunlardan iki tane örnek verecek olursak: Trabzon telkariye ve hasırı, bir bileklik…  “Bileklik” diyelim.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Oğlan evlendirmediniz, bilmiyorsunuz.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Evet.

Bu bilekliğe, işte “Trabzon Telkariye ve Hasırı” adı veriliyor ve bu, üç sayfadan müteşekkil. Bir de Edremit Körfez bölgesi zeytinyağları var ki bu da beş sayfadan müteşekkil.

Şimdi düşünelim, üç sayfayı iki gazetede yayınlıyorsunuz yahut da beş sayfayı iki gazetede yayınlıyorsunuz ve bu tabii ki son derece fazla para tutmakta idi.

Aslında söylenecek birçok şey daha olmakla beraber, vakit azaldığı için bunları şöyle bir toparlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, menşe adları için Resmî Gazete ile bir yerel gazetede yayın benimsenmiştir, yani Resmî Gazete’de çıkacak, bir tane de yerel gazetede çıkacak. Üretim alanının birden fazla ili kapsaması durumunda, coğrafi işaretin kapsadığı bütün illerde yayınlanmak şartıyla bu illerde yayınlanan yerel gazetelerin birinde ilan yoluyla yayım yapılacak. Yani şu andaki yasalaşmasını istediğimiz 3’üncü maddedeki değişiklikle bu gelecek. Mahreç işaretleri için ise Resmî Gazete ve yerel gazete ilanına ek olarak başvurunun Resmî Gazete’de ilan edildiğine ilişkin bilgi ilanının yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde yayını önerilmektedir, “iki tane günlük gazetede” deniliyor. Biz işte burada diyoruz ki: Bu bir tane gazetede yayınlansın, yani ikisinde birden yayınlanma olmasın. Böyle bir değişiklik istiyoruz bu yasada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunun da bu coğrafi işaretin anlamını koruyacağını düşünüyoruz.

Bu Edremit Körfez bölgesi zeytinyağlarıyla ilgili şöyle bakıyoruz. Bakın, eğer mahallî de olsa bunun üretildiği her yerde yayınlanması istenirse, üretim alanı Kaz Dağları ve Madra ile çevrelenen Edremit Körfez bölgesi, Ezine, Ayvacık, Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık, Altınova, Dikili, Bergama, Zeytindağ, Aliağa’nın dâhil olduğu bölge olarak açıklanmıştır ki, il bazında bunları değerlendirdiğimizde, üretim alanı, büyük bir ihtimalle, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Çanakkale illerini kapsayacaktır ki, buradaki yerel gazeteler de olsa bunların sayısı bir hayli fazla olacaktır. Bu da, yine, aşağı yukarı aynı külfeti ortaya getirecektir.

Bu yüzden, sonuç olarak diyorum ki değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, birazcık daha…

BAŞKAN – Yirmi bir dakika konuştunuz.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Bir yarım dakika daha…

BAŞKAN – Yarım dakika veremiyoruz zaten, hiç yapmadım, usul bozmuyorum.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan…

Buyurun Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, aslında, bakıldığı zaman, hemen fark ediliyor, ihtiyaç neden doğuyor. 2005 yılı mayıs ayına kadar 1995’ten, 167 coğrafi işaret başvurusu yapılmış, bunların 67 tanesi tescile bağlanmış, geri kalan 100 tanesi bağlanamamış. Neden? Çünkü, Türkiye’de yayın yapan bir gazeteye, ayrıca yerel bir gazeteye ilan verilmesi gerekiyor, bunun getirdiği ekonomik külfetler nedeniyle bunlar yapılamamış.

Tabii, bu konuda ihtiyaç duyulan bu yasayı elbette ki destekleyeceğiz, çünkü ülkemizin ekonomisine katkı sunacak. Özellikle daha çok tarım alanında olmak üzere Avrupa Birliği sürecindeki rekabet ortamına Türkiye’yi hazırlayacak bir yasa ve Türkiye’deki ürünlerin –benden önceki konuşmacılar da açıkladılar- hem değerlenmesi hem başkaları tarafından kendi ürünleri imiş gibi kullanılmasının önlenmesi hem ülke tanıtımı açısından önemli yanları var.

Yani şöyle bir baktığınız zaman, bazı, ülkemizin 70 milyon nüfusunun çok güzel coğrafi özelliklerinde çok enteresan şeylere rastlarsınız. İşte, nedir? Amasya deyince elma akla gelir, Malatya deyince kayısı akla gelir, Ege Ayvalık’ta zeytin, Aydın’da incir, bazen de bakarsınız işte Antep’te fıstık, şimdi Siirt’te başladı… Bazı yerlerde de coğrafi olarak bölgelerimizde görürsünüz, Mardinliler, Diyarbakırlılar der ki “kaburga yemeği meşhurdur, bizimdir.” Bakarsınız, Siirt ile Bitlis arasında yine Büryan kebabı konusunda marka tartışmaları başlar. Yani bu aslında, bakın Avrupa’ya açılmaya gerek yok, kendi ülkemizin içinde dahi şöyle bir baktığınız zaman… Şimdi Adana kebabıyla Urfa kebabı arasındaki fark ve tescil, patent konusu…

Bu bahsettiğimiz şeyler aslında toplumda tarıma verilen desteğin hem zayıf olması hem zayıf desteğin yanı sıra üreticilerin bilinçlendirilmemesinden kaynaklanan çok ciddi bir eksiklik. Bunu biraz dünya örnekleriyle açıklarsam, bunun ne kadar önemli olduğunu ve bizim bu konuda ne kadar geri olduğumuzu… Aslında biraz da tarım politikalarındaki bütçemizin… 2008-2009 bütçe tartışmalarının en belirgin noktasını şimdiden buradan açıkça ilan ediyorum: Tarım alanı olacak. Türkiye bütçesinin temel açıklarından birisi tarımdaki desteklemenin azalması, bunun işsizliğe yansıması, kuraklıkla bütünleşmesi, sulama projelerinin yapılmaması ve bunun ürünlerinin değerlendirilmemesi.

Bakın, Fransızlar uzun yıllar önce bu coğrafi işaret korumasıyla ilgili  -sanayi gelişmesini tamamlayan ülkeler içinde- kendi kırsal kesimlerinin tarımsal ve el sanatları ürünlerine el atmışlar. Bordeaux şarabı bir marka mıdır? Markadır. Bordeaux şarabı denince, bütün dünyada kırmızı şarabı öne çıkar. Ama Alsace şarabı derseniz, Strasbourg kökenlidir, beyaz şarabı öne çıkar. İtalya’da Chianti öne çıkar. Türkiye deyince ne gelir akla? Rakı gelir. Ama rakının coğrafi alan tescili ve uluslararası koruma tescili yok. Yani yakında baklava gibi, lokum gibi, rakının da patentini Türkiye kaybederse şaşmayın, çünkü -birazdan değineceğim- başvuru yapılmış, daha tescil kararı alınamadı.

Şimdi bu coğrafi işaretler ne kazandırıyor? Çok basit, bölgesel özellikleriyle, sadece, Fransa peynircilik ve şarapçılık konusunda, İsviçre saat konusunda veya çikolatalarıyla meşhur, Hollanda peynircilik konusunda; Türkiye, maşallah, Van’ın otlu peyniri, Erzincan’ın tulum peyniri, Edirne’nin beyaz peyniri -ki Ezine şimdi solluyor biraz-…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ezine’yi söylemen lazım.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Evet.

…Diyarbakır’ın örgülü peyniri…

Yani Türkiye, gerçekten tarım ülkesi bir ülke ve tarım ülkesi olarak, Avrupa Birliği sürecinde önümüzdeki dönemde devasa bir pazar olarak ekolojik tarım hedefleri içinde yer alan bir ülke. Şimdi ekolojik tarım hedefi içinde olan bir ülkenin kendi üretimini markalaştırması, patentini alması, coğrafi işaretini koruması ve dünya pazarına sürerken başkalarının da onu taklit edip haksız rekabetten yararlanmamasını sağlaması konusunda Hükûmetin, ülkemizin, ilgili bakanlığın ciddi bir eğitim seferberliği, bilgilendirme seferberliği yapması gerekiyor. Şimdi, bunlara baktığımız zaman, coğrafi işaret bilincinin oluşturulması gerekiyor. Yani, bu nedir, ne kazandırıyor?

İlginç bir olaya tanık olmuştum. Istıranca ormanlarında sadece meşe ağacından üretilen bir bal var “Piren balı” deniliyor. Bir üretici, geldi, dedi ki: “Benim beş on tane kovanım var, ama fazla üretemiyorum, birkaç kilo, yüz kilo ve Anzer balı kalitesinde. Bana patentle ilgilenen bir hukuk bürosu önerir misin, gidip başvuracağım.” Düşünün, on beş-yirmi kovanı olan bir üretici ve oraya özgü ve Anzer balı kalitesinde olduğunu iddia ediyor. Normal bir patent –Sanayi Bakanımız burada- başvurusu ortalama 800-1.000 YTL civarında, yani, o tür bir üretici için iyi bir para. Aslında, bir de bunun -bu yasayla getiriyoruz- günlük bir gazetede, düşünün, ulusal alanlı bir  gazetede bir de yerel gazetede birkaç bin daha vermesi gerekiyor ki, o ürettiğinin, bölge itibarıyla, coğrafi itibarıyla işaretini alabilsin. Bu bir yük.

Bu yasa, aslında, bu açıdan bir rahatlık getirecek. Ama şunu görmek gerekiyor ki, bu bilincin oluşturulması, aynı zamanda, tarım alanında gözüken işaretlerin bir başka biçimiyle, işte, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Paris’in Eyfel’i gibi, Diyarbakır’ın surları gibi, Mardin’in kalesi gibi, böyle çok belirgin coğrafi özellikleri olan bir zengin Anadolu tarihimiz var, bizim bir zenginliğimiz var. Bu zenginliğin içinde, bütün bunları nasıl koruma altına alacağız? Tabii, bu yasa buna olanak tanıyor.

Sayın Bakanımız bilirler, Muş’un bir jağ yemeği varmış, onu yiyenler ikiz doğururmuş diyorlar. Yani, bu, esprisiyle, coğrafyasıyla anlatılan bir şeyler. Buna benzer daha enteresan şeyler var: Eğer Anzer balı o kadar kıymetli değilse o coğrafya alanında o kadar yüksek para da ona ödenmezdi.

Şimdi, bunlara bir de geleneksel olarak üretim içinde olan ürünlerimizi koyduğumuz zaman, nedir, Türk kahvesi, Türk lokumu, Türk rakısı; bunların da yakın zamanda patent tartışmaları içinde nasıl bir sıkıntı yaşadığı ortada.

Bu gıda maddeleri tabii ki iki grup olarak tanımlanıyor. Bunların biri gıda maddeleri, biri tarım ürünleri olarak anlatılıyor. Bir de bu ürünlerin işlenmesidir, kebaptan lahmacuna, Kayseri mantısına kadar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Pastırma…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kayseri’ye gelmedim diye deminden beri bakıyordunuz Sayın Elitaş.

Gerçekten ülkemizin her alanında, her köşesinde bir zenginliği, bir coğrafi özelliği, işte Trabzon’un tereyağından, indiğiniz zaman Mersin’in “orange” renklerine kadar, denizinden, mesela Karadeniz’in hamsi olayı başlı başına bir coğrafi alan. Bunlar ne sağlıyor? Ben, aslında birkaç kelimeyle bu zenginliğe değinmek istiyorum.

Şimdi, Fransa, coğrafi işaretle peynirlerine piyasada 2 euro daha fazla fiyata alıcı bulmaktadır, 2 euro, yani 4 lira fazladan satıyor. Bakın, 1 kilo peynirinde bunu yapabiliyor. İtalya’nın ünlü Toscana yağları, coğrafi işaret olarak 1998 yılında tescil edilmesinden itibaren yüzde 20 daha fazla fiyata satılıyor. Ege’yi düşünün, Marmara’dan bütün Ege’ye zeytin piyasasında -ki zeytinle ilgili araştırma komisyonları tartışmaları oldu- zeytinimizin fiyat değerlendirmesine baktığınız zaman uluslararası piyasada neler kaybettiğimizi görürüz.

 İhraç edilen Fransız şaraplarının yüzde 85’inin coğrafi işaret taşımakta olduğu söyleniyor. İspanya, 91 yılında Avrupa Birliğine katılmasından beş yıl sonra Avrupa Birliğinin coğrafi işaretli ürün ihracatından 443 milyon euro gelir elde ederken, bu miktar 99 yılında 1 milyar euroyu aşmıştır; yani yüzde 140’larda.

Avrupa Birliği ülkelerinde 5,4 milyar euroluk alkollü içki ihracatının 3,5 milyar euroluk bölümü coğrafi işaret tescilli olan ürünlere aittir. Bakın, coğrafi işaretli ürünlere aittir bunun yüzde 85’i. Tabii ki Kavaklıdere, Elâzığ, Diyarbakır, Öküzgözü gibi, orada da, bizde de benzer bir coğrafi işaretleme olayı var ama, birazdan anlatacağım gibi, uluslararası koruma alanında daha değiliz. Çünkü biz o yirmi beş ülkeden birisi değiliz o korumayı sağlayan.

Coğrafi işaretler yine Fransa’da 138 bin çiftlik ve İtalya’da 300 bin işçi için geçim kaynağıdır. Bu gerçekten işsizlik konusunda kırsal alanda, tarımımızda ve özellikle de hayvancılığın çok yaygın olduğu doğu ve güneydoğu bölgesinin yaylalar bölgesinde, Ege’nin ve Çukurova’nın özellikle pamuk, tekstil, üretim, Ege’nin zeytin, incir, üzüm, Manisa… Buralar, bu alanlar ve çiftlikler düşünüldüğü zaman -ki, bu yakın zamandaki geçen yasalarda destek görmesi gerekiyor- böylesine ciddi bir canlanmayı tarım sektöründe getirdiğini görüyoruz.

Şimdi ben zaman zaman hep burada bağırırım, kızarsınız biliyorum ama, yani niye TARDES yok derim. Tarımı destekleme projesi. KÖYDES, BELDES var, bir de TARDES olsa! Yani bunlar biraz TARDES’in konusu aslında. Bir de TARDES’imiz olsa, gerçekten ülkeye biraz daha fazla katkı sunacağız.

Mesela İtalya’da parmesan peynirinin üretim zincirinde 500 binden fazla kişi çalışmaktadır.

Peki, Kars peynirlerini biliyorsunuz, kaşarını biliyorsunuz. Yani Kars’tan Edirne’ye… Kars’a geçtiğimiz zaman daha farklı bir… Bizde kaç yüz bin işçi çalışıyor hiç sorguladınız mı? En son, Yörsan -süt ürünleri, ki peynir, hayvancılık- 400-500 tane işçisi vardı, sigorta kavgasından, hak hukuk kavgasından hepsinin işine son verdi.

Bakın, nereden nereye geliyoruz. Oysaki birileri onlara akıl öğretseydi, gidin coğrafi işaretlendirin ürünlerinizi 2 euro daha fazlaya satarsınız, 2 kuruş da bu sattıklarınızdan işçilerinize verirseniz hem onlar daha çok kazanır hem de siz de daha çok iyi kazanırsınız hem de böyle bir sıkıntıyı yaşamazsınız diyebilirdi.

Bakın, Fas’ta 1900 yılından itibaren yaklaşık 600 hektar ağaç yok olurken argan yağının –örnek veriyorum- tescil edilmesi sayesinde yılda 10 hektarlık ağaç ekiminin sağlandığı ve bu alanda birçok işçiye, özellikle kadın işçiye imkân tanındığı biliniyor.

Bakın, basit bir örnek daha vereyim: Zivzik narını bilirsiniz. Bu ara nar popülaritesi arttı. Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı bir köy Zivzik. Birden Zivzik’te nar ekimi arttı ve nar daha ürün vermeden bir sene önceden ürününü satar duruma geldi. Bu bir coğrafi marka ve İstanbul’un lüks lokantalarında bunu görürsünüz.

Bir anket daha veriyorum: Avrupalı tüketicilerin yüzde 43’ü bu tür ürünlere, coğrafi işaret taşıyan ürünlere daha fazla ödeme yapmayı kabul ediyor. Yani garantili görüyor, kalite görüyor ve “marka” dediğimiz bir olayla bunu ödüyor.

Bu, bir yanı gerçekliğimizin; bir diğer gerçekliğimiz de  tabii ki coğrafi işaretler uluslararası tescile girmediği zaman koruma sağlayamıyor. Bu korumaların içinde en önemlisi Dünya Ticaret Örgütü’nün kuruluş anlaşması. Yani eski eki olan fikrî mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin Ticaretle Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşması. Yani, bu konuda da, bazı ürünlerin korunması konusunda da biz bir adım atamadığımız için   -son bir örnek olayını veriyorum, popüler olması açısından- otomatik olarak uluslararası koruması bulunmayan ürünlerimizin içinde Türk rakısı TRIP’s Konseyine gerekli bildirim yapılmış, ancak Konsey bu konuda herhangi bir kararı daha vermemiştir. Vermediği için Yunanistan’da yakın zamanda bunun patentini almak için bir başvuru çalışması yapılmıştır.

Yine 1958 tarihli Lizbon Anlaşmasına bugün itibarıyla yirmi beş ülke taraftır. Türkiye buna henüz taraf değil, başvurusunu yapmadı. Avrupa Birliğinde de uygulamada baktığımız zaman bir tüzük var yakın tarihli, 510/2006. Tüzük, coğrafi işaretlerin korunmasını… Yine başlıkların içinde var. Yine orada bizim korumamız olmadığı görülüyor.

Gıda maddeleri ve tarım ürünleri olarak ayrılan bu bahsettiğim coğrafi korunma aslında ülkemizin tarım zenginliklerinin, ürünlerinin coğrafi olarak markalaştırılması, patenti… Bunlar, artık, Türkiye’de oldukça gelişti. Türk Patent Enstitüsü olsun birçok kurum bu konuda gerekli katkıları sunuyor ve ARGE araştırmalarımızın, yine bu tür alanlardaki yeni çıkacak ürünlerde çalışmaların da büyük bir kaynağını yakın zamanda tarım ürünleri oluşturacak.

Bu çerçevede olarak, tabii, ben son olarak sözlerimi bitirirken, bunu niye önemsediğimi, gerçekten kıymet verdiğimi şuradan ifade etmek istiyorum: Bu yaz Beytüşşebap’ta, Beytüşşebap Belediyesinin Kato Dağı’nda düzenlediği Kuzu Kırpma Festivali var ve bunun tarihinin on bin yıllara kadar gittiği, Büyük İskender’in oradaki altın kapıyı geçemediği, festivalin yapıldığı yerde; orada peynir, tereyağı, kaymak ve bal yarışmaları yanı sıra yün ürünü olarak da alınıyor ve bu coğrafi alandaki ürünler belli bir değerde, kıymette yıllardır, yani yüzyıllar öncesinden gelen bir kıymette satılabiliyor. Tabii ki altın kapı, Kato Dağı’ndaki Irak’a açılan bir kapı, oradan Van’a kadar geliyor ve Türkiye’nin en eski gümrük kapısı olduğunu ifade edeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Oraya, yaylaya gelenler sezonun, temmuz sonunda ürünlerini alır. Böyle bir yarışma, böyle bir festivali bir hafta boyunca kutlar, binlerce kişi çadırlarını kurar ve bu ürünlerini değerlendirirler.

Biz böylesine zengin bir ülkedeyiz. Eminim ki, adil bir şekilde bunlar düzenlenirse, desteklenirse, işsizliğe de yoksulluğa da çok büyük katkıları olur.

Bu duygularla hayırlı olmasını diliyorum yasanın. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Elitaş.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında grubumuz adına konuşma yapacak milletvekili arkadaşımız Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar’dı ama biraz önce başka bir siyasi parti grubu adına konuşan bir sayın milletvekilinin konuyla hiç alakası olmayan, tamamen farklı ve basında yayınlanmış ama basın mensuplarının yaptıkları yanlışlığı düzeltme basiretini, nezaketini gösterdiği bir konuda tekrar farklı bir şekilde kamuoyunu yanıltmak ve bugünlerde, 29 Mart seçimlerine geldiğimiz şu süreçte tamamen kamuoyunu yalan ve farklı bilgilerle, yanlış bilgilerle yanıltmaya çalışmak üzere yaptığı konuşma hakkında “Grup başkan vekilleriniz burada, cevap versin.” demesi üzerine bu konuşmayı yapma mecburiyetinde olduğumu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ramazan ayının ortalarında Gaziantep milletvekilleri, Gaziantep’ten “Çok önemli bir basın toplantısı.” diye ifade ettiler. Ellerinde birkaç tane evrak, ellerinde harita…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Resmî evrak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -  …ellerinde çeklerle “İşte rüşvetin belgesi, işte Gaziantep’te yapılan yolsuzlukların en önemli göstergesi.” diye kamuoyuna bunu sundular. Biz, AK PARTİ…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bize “Yalan.” diyemezsin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bir dakika dinle! Bir dakika dinle! Buradaki arkadaşımızı eleştiriyordun. Eleştirdiğin şeyleri yapma, dinle! Dinle! Burada doğruları söylüyorum ben.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öyle grup başkan vekilliğine güvenip de “Yalan.” diyemezsin! Burada belge var.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sen sus! Burada grup başkan vekilin var cevap verirse. Ben buradan sana bir şey söyledim mi?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bana cevap veriyorsun sen. Burada belge var.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

Siz devam edin Sayın Elitaş.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “Yalan.” diyemezsin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ramazan ayının ikinci yarısından bu şekilde 29 Mart 2009 seçimlerine girerken –bugünlerde alıştık zaten- iftira, yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmak ve kamuoyunun yönlendirilmesini sağlamak gayretiyle çok farklı söylemlerin olduğunu görüyoruz ama daha önümüzde bir seçimi geçireli bir seneyi çok az bir zaman geçmiş, mahallî idareler seçimlerini geçireli beş yıllık süre olmuş. Halk hangi şekilde karar vereceğinin belgesini 22 Temmuz tarihinde göstermiş ve sizden önce sizin gibi yapmaya gayret eden “Biz 22 Temmuzda büyük bir çoğunlukla geliyoruz. Sizin büyük bir kısmınızı, hatta tamamınızı burada görmeyeceğiz.” diye ifade eden arkadaşlarımızın yarısından fazlasını burada görmedik. Daha senin zamanına çok var. Son zamanlarda, sen, o zaman gelirsin, söylersin, dersin ki “Bundan sonra AK PARTİ sıralarında, iktidar partisi sıralarında birilerini görmeyeceğiz.” diye ifade edersin, millet de sana sandıkta dersini verir. Seni sandığın içerisine gömer, gönderir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kimin gömüleceğini göreceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi ifade edilen yer, söylenilen yer, bakınız, 1976 yılında fıstık geliştirme sahası olarak planlanmış. Sayın Milletvekili kalkıyor diyor ki: “14 trilyon liralık arazi 87 trilyon lira olmuş.” Burada kalkıyorsun, dinden imandan, inşallahtan maşallahtan bahsediyorsun. Hiç değilse şurada bahsederken ifade et, Allah rızası için doğruları söyle.

14 trilyon liralık dediğin arsa, bir arsa. Altı tane arsanın bedeli… Adamlar açıkladılar, bunu ortaya koyan gazete, yayın organı “Büyükşehir Belediye Başkanının söylediği çerçevede ben bunun düzeltmesini yapıyorum.” dedi.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Grup Başkan Vekili, bilgi sahibi değilsiniz bu konuda.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yayın organı kalktı, bundan sonra bu konuları gündeme getirmedi ama siz temcit pilavı gibi ortaya getiriyorsunuz ve her zaman, her yerde aynı alışkanlığınıza devam ediyorsunuz, iftiralarınıza aynen devam. Biz “Hizmette durmak yok, yola devam.” diyoruz, siz “İftirada durmak yok, yola devam.” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aramızdaki fark bu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Aramızda çok fark var…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Milletvekili, lütfen… Sayın Milletvekili, bakın, ben bir gerçeği burada ifade etmeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şurada bir milletvekilini uyarmaya kalktınız sizin konuşmanızı kestiği için. Şurada istediğiniz davranışı siz kendiniz de buradaki konuşmaya yapın ve burada da konuşan bir grup başkan vekili. Beni buraya davet ettiniz. Ben burada doğruları size ifade etmeye, Türk milletine ifade etmeye ve Gaziantep kamuoyuna; zaten biliyor ama…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Seninki doğru da benimki mi yanlış?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –…Gaziantep kamuoyuna açıklamaya çalışıyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bende belge var, sen de çıkarsana!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, elindeki belge, şu çek değil mi? Senin yapmadıklarını yapmış bu! Senin zamanında yapamadıklarını yapmış!

Ne diyor çekte biliyor musun?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne diyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına” diyor… Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı tüzel kişiliğine alınmış bir çek rüşvet olur mu Allah aşkına? Soruyorum buradakilere.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Protokolde ne diyor, protokolde?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına alınmış bir çek, resmî bir kuruma, tüzel kişiliğe alınmış bir çek…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Öbür çeklerden bilginiz var mı Sayın Başkan?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –…çekin keşide edilen…

Bakın, değerli milletvekilleri, çek kime keşide edilmiş? “Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı emrine” diye keşide edilmiş çek. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı emrine keşide edilen çeki burada rüşvet diye iddia etmek iftiranın daniskasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kendini zorlama böyle, zorlama!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugüne kadar büyük montanlı, başkalarının gözlerini boyamak için ufak tefek bağış çekleri alınmış olabilir birilerinin belediye başkanlığı yaptığı dönemde. Ama bizim dönemimizde açık, net, 700 bin liralık çek, belediyede ve Gaziantepli halkın hizmetine sunulmak üzere alınmış, resmî olarak alınmış hem de.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Nerede görülmüş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama başkaları bunu farklı bir şekilde, farklı olarak “gidin şu spor kulübüne yardım yapın, gidin şuraya bağış yapın” veya kimin olduğu, ne idüğü belirsiz hesaplara bağış yaptırarak bugüne kadar belediye başkanlığını idare etmişler, götürmüşler. Bakın, Gaziantep Belediyesinin…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Yolsuzluğu resmîleştirdiniz, yolsuzluğu. Yolsuzluğu resmî belgeye bağladınız. Kayıt altına aldınız yolsuzluğu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...bizim partimizin iktidara geldiği dönemde 1,5 milyar YTL, 1,5 katrilyon liralık borcu vardı ve bu borcun da tamamı hazine garantiliydi. Gaziantep Belediyesini o güne kadar idare edenlerin sadece kendi menfaatlerini ve sadece kendi yandaşlarına peşkeş çekebilmek için yaptıkları icraattan 70 milyon insanın sorumluluğu vardı.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – İnsan biraz utanır ya! Hırsızlık yapmış bir insan utanır, sıkılır, başını içeri gömer.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 70 milyon insanın bedelini hazine garantili olarak 1,5 milyar YTL biz borçlanmıştık. Biz bunu borçlanmıştık.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hırsızlığı, yolsuzluğu resmîleştirdiniz ya! Yolsuzluğu, hırsızlığı resmîleştirdiniz ya! Hayret bir şey! Bu savunulur mu? Grup Başkan Vekili bunu savunabilir mi? Bu hırsızlığı nasıl savunabilirsin sen?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Oraya geleceğim. Otur yerine! Oraya geleceğim. Bir dakika otur!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hangi yüzle savunabilirsin?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Gaziantep Belediyesinin 1,5 milyar YTL’lik borcu yarı yarıya düşürülmüş.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Borcu var diye belediye hırsızlık mı yapacak?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Gaziantep Belediyesinin yarı yarıya borcu düşürülmüş ama…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hırsızlıkla borcunu mu ödeyecek? Hırsızlık parasıyla mı hizmet verecek?

BAŞKAN – Sayın Ekici… Sayın Ekici…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bunlar ne kadar sabırsız insanlar böyle! Kendileri burada iftira atıyorlar, bizim doğrularımıza tahammül edemiyorlar.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bilgi sahibi olmadan konuşulmaz. Bilmediğin konuda konuşma!

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yoktur, ara vereceğim. Yapmayın!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bu kadar ayağa düşürülemez bir yolsuzluk olayı! Bu kadar ayağa düşürülemez!

BAŞKAN – Sayın Ekici…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bizim doğrularımıza tahammül ediniz! Bizim doğrularımıza tahammül ediniz! İftira atmak kolay.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bilgi sahibi olmadan konuşamazsın.

BAŞKAN – Sayın Ekici…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu kürsü eğitim kürsüsü.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ama bu kürsüye yakışmıyor bu.

BAŞKAN – Yakışır, yakışmaz… Sizin de davranışınız yakışmıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu kürsüyü eğitim kürsüsü olarak kullanmamız lazım, iftira kürsüsü değil. Bu millet, bizim, analarının ak sütüyle, ak oylarıyla buraya getiren milletin kürsüsü…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Burası hırsızlığı, yolsuzluğu savunma kürsüsü değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …o kürsü içerisinde devam etmemiz lazım, onlara yakışır bir şekilde milletvekilliği yapmamız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kürsüyü o şekilde kullanmamız lazım.

Gaziantep Belediyesi 1,5 milyar YTL’lik borcunu yarı yarıya düşürme başarısını göstermiş. Şimdi arkadaşlar büyük bir kıskançlık içerisinde, büyük bir huzursuzluk içerisinde “Eyvah, AK PARTİ iktidara geldi, ak kadrosuyla Gaziantep’e o kadar güzel yatırımlar yapıyor ki, milletin imkânlarını yine Gazianteplilerle o kadar güzel paylaşıyor ki…” Bunun sıkıntısı içerisinde! Yarın Sayın Baykal soracak, diyecek ki: “Ey milletvekilleri, sen zamanında belediye başkanlığı yapmışsın, sen şunu yapmışsın, Gaziantep gibi bir yeri nasıl kaybettik?” Korkmayın, vereceğiniz cevap hazır. “Sayın Baykal, siz öyle diyorsunuz ama Antalya’yı da kaybettik.” diyeceksiniz, yapacağınız şey bu! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakınız, şu anda Gaziantep’te raylı sistem yapılıyor, 50 milyon doların üzerinde raylı sistem yapılıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhale iptal oldu, gözün aydın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yine Gaziantep’te Disneyland Projesi yapılıyor, köprülü kavşaklar yapılmış. Bunlar neyle yapılmış? Bundan önce hazine garantisiyle yapılan işler, 70 milyonun sırtına yüklenen bedeller şu anda Gaziantep Belediyesinin kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarını ortaya çıkararak yaptığı işler. Bugüne kadar yapanlar bunu görmemiş. Ama tüm diğer belediyelerde, o AK PARTİ’li belediyelerde olduğu gibi Gaziantep Belediyesinde de kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarıyla vatandaşına hizmet etme konusunda önemli gelişmeler ortaya çıkmış.

Şimdi, değerli  milletvekilleri, sık sık gündeme getiriliyor: “14 trilyon liralık arazi 87 trilyon liraya satıldı, 73 trilyon liralık rant.”

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Doğrudur!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Daha “Doğrudur.” deyip de yanıltıcı bilgiler verme, yanlış şey söyleme.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Doğrudur, doğrudur!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 14 trilyon lira bir tane parsel, altı tane parselin toplamı 85 trilyon lira.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Altı parsel değil, tek parsel. Böyle biliyorsunuz işte!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Tek parsel.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Elimizde tapusu var. Tek parsel, tek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi burada altı tane parsel gelmiş, birleşmiş ve buradan…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O kadar acemisin ki böyle biliyorsun! Altı parsel değil, tek parsel, tek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz İmar Kanunu’nda 22’nci Dönemde bir değişiklik yaptık. İmar Kanunu’nda, 18’inci maddeye göre düzenleme ortaklık payları yüzde 35’ti. Belediyeler bu konuyu tam olarak yapamadıklarından dolayı, düzenleme ortaklık paylarının yüzde 35’te kalmasının -belediyeye bir imkân- halka tekrar kaynak üretebilmek için yetmemesinden dolayı yüzde 40’a çıkardık. Genelde belediyelerin büyük bir kısmı düzenleme ortaklık payı olarak imar mevzuatının 18’inci maddesine göre yaptıkları işlerin yüzde 40’ını anlaşarak yaparlar. Ama Gaziantep Belediyesi bugün o iddia edilen bölgede “Düzenleme Ortaklık Payı” diye yapılan sistemin yüzde 55’ini almış.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Neden hak sahiplerdeyken almış, neden?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şu anda toplam 120 bin metrekare arazi üzerinde Gaziantep Belediyesi yüzde 55’ini almış, hemen hemen 70 bin metrekarelik bir kısmı belediyemize kazandırmış. Eğer bunun fiyatları bu şekildeyse, 50 bin, 60 bin, 70 bin metrekarelik arazinin şu andaki rayiç bedele göre fiyatlarının ne olduğunu gördüğünüz takdirde, zaten 50 milyon dolarlık raylı sistemin bedeli kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Yani bunları görmeyip, milletin gözünü karartıp, millete farklı, yanıltıcı ve hakikaten müfteri konumunda iftira atmanın bir milletvekiline yakışmadığını ifade etmek istiyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Size çok yakışıyor yalan söylemek!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bizim nasıl olduğumuzu millet çok iyi biliyor. Kimin yalancı, kimin gerçekten neleri söylediğini, halkın yanılmaz terazisinde her zaman görüyoruz biz bunu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Size çok yakışıyor iftira atmak!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkanım, bu kadar tartışma yeter ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, böyle müzakere olmaz, yeter. Yani iki milletvekilinin Meclisin genel huzurunu bozmasına izin vermeyelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, AK PARTİ iktidara geldiği dönemde açlık sınırının altında 17 milyon insan vardı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, bir kanun mu müzakere ediyoruz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – O güne kadar, bugüne kadar idare eden bütün iktidarlar açlık sınırının altındaki 17 milyon insanı düşürmek için gayret gösterememişler, becerememişler. Ama şu anda 2008 yılının başına girdiğimizde, açlık sınırının altındaki insan sayısı 13 milyona düşmüş. 17 milyonun sorumlusu biz miyiz? 4 milyon…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir dakika…

Sayın milletvekilleri, Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nasıl kanun görüşeceğiz Sayın Başkan? Yani şimdi coğrafi bölgelerle ilgili…

BAŞKAN – Sayın Şandır, biraz evvel Sayın Ağyüz benzer bir şekilde bir konuşma yaptı. Kendisini söz aldığı konu hakkında grubunun görüşlerini bildirmek üzere konuşmasına birkaç kez davet ettiğim hâlde, kendisi burada siyaset yapılması gerektiğini ve böyle bir adabın bulunmadığını, kendisinin yaptığının doğru olduğunu söyledi ve Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinden herhangi birini de kendisine cevap vermeye davet etti. Yani bu başlangıç noktası böyle geldiği için, dolayısıyla böyle oldu. Şimdi, kendisini de davet etmiştim. Sayın Elitaş şu ana kadar Sayın Ağyüz’ün söylediklerine cevap verdi, şu andan itibaren kendisi grubu adına söz aldı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın söylediklerine de cevap vermesi gerekenler çıkacaktır ve bu yolu açarsanız burada kanun görüşüp müzakere yapamayız. Yani burası “sen daha karasın, ben daha karayım” tartışmasına zemin olursa Türkiye Büyük Millet Meclisi olmaktan çıkar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Cevap vermek son derece normal.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Eğer arkadaşlarımız tartışacaklarsa basın toplantı salonu var, düelloya gitsinler, orada istedikleri gibi tartışsınlar.

BAŞKAN – Söylediğiniz doğrudur ama öyle gelişti.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Aklınız fikriniz kavgada, düelloda. Biz düello yapmıyoruz, tartışıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, siz de artık konuya gelin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne tartışması, bu tartışma değil? Böyle bir şey olmaz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan konuya geliyorum.

Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapan arkadaşımız, gerçekten…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, yoksulluk sınırı ile açlık sınırını karıştırdınız!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Neyi karıştırmadılar ki!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapan değerli arkadaşımız, gerçekten…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Karıştırmadıkları ne var ki, hepsini birbirine karıştırdılar! Ülkeyi karıştırdılar!

BAŞKAN – Sayın Ekici, yeter artık!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ülkeyi karıştırdılar, ülkeyi!

BAŞKAN – Yeter artık!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Nitekim doğrudur da… (AK PARTİ sıralarından “Adabını takın!” sesi)

Adabı biliyorum, senden mi öğreneceğiz adabı? Sen adabı çok iyi biliyorsun! Sen adabı çok iyi biliyorsun!

BAŞKAN – Sayın Ekici… Sayın Ekici…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, milletin temsilcisi olduğu için…

BAŞKAN – Sayın Elitaş ne yapayım?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Haklısınız efendim, haklısınız! Grup başkan vekiline rica etmeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Elitaş siz de ana konuya dönün lütfen, gerekli cevabı verdiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi temsilcisi arkadaşımız, gerçekten burada çok güzel bir konuşma yaptı ve AK PARTİ Grubundan da arkadaşlarımız, biz de dâhil olmak üzere alkışladık.

Bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde bilgilerimizi milletin temsilcileriyle ve milletle paylaşmamız lazım. Bizim birbirimizle sinerji ortaya çıkarmamız lazım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Günaydın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ortaya koyduğu düşünceleri kabul etmemiz lazım.

Hemen, konuyla ilgili arkadaşımı sayın bakana gönderdim, grup başkan vekiline gönderdim ve “Milletvekilini bul, o konuyla ilgili tekrar teferruatlı konuşun. Sayın Akkuş’un eğer teklifi uygunsa, bu teklif çerçevesinde biz önergeyle bunu destekleyelim.” dedim. Herhâlde olumlu bir netice çıkacak diye ümit ediyorum.

Şimdi, burada konuşan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız komisyon üyesi arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmalara itimat ediyorlar, güveniyorlar. Biz de zamanında komisyon üyeliği yaptık. Bize güvenen arkadaşlarımız bu komisyondan çıkan ürünleri dinlediler ve dinledikten sonra oylarıyla desteklediler.

Hepimizin her komisyonda bulunma imkânı yok. Her yasa maddesini her şekilde takip etme imkânımız yok, ama bu kürsü eğitim kürsüsü gibi olursa, milleti uyandırma, millete bilgi verme kürsüsü şeklinde devam ettiği sürece bundan hem milletvekili arkadaşlarımız büyük şekilde fayda sağlayacak hem de bunu takip eden ilgili vatandaşlar ve tüm vatandaşlarımız konu hakkında bilgi sahibi olmuş olacaklardır.

Bakınız, coğrafi işaretlerle ilgili gerçekten önemli düzenlemeler yapıyoruz. Nasıl? Daha önce bir konunun, bir markanın, bir malın tanınabilmesi için ortaya konulan markaydı, ticaret unvanıydı vesaire gibi şeylerin bu yasa, sadece bölgeyle sınırlı hâle gelmesi için yapılan bir düzenleme. Örnek, bir ilimizde “Bizim Bakkaliye” diye varsa, aynı ilde bir daha “Bizim Bakkaliye” veya aynı üçgen içerisine, beşgen içerisine konulmuş işaretle tarif edilen “Bizim Bakkaliye” lafının başka bir yerde kullanılmamasını amaçlayan bir düzenleme olarak ortaya çıkmış. Bu konuda emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Şu son cümleyi de ifade etmek istiyorum: Lütfen, bu kürsüyü iftira kürsüsü olarak kullanmayalım. Bu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsü içerisinde birbirimize hep yapıcı, olumlu, güzel şeyleri ifade ederek gitmek istiyorum. Bakınız, daha Çankaya Belediye Başkanının söylediği, 25 meclis üyesini “yamyam” diye ifade ettiği konulara da girmedim Sayın Başkanın uyarısıyla. Zaten kamuoyunda da tartışılıyor.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Buyurun Sayın Ekici, ne diyorsunuz?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN -  Niye?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Gaziantep konusunda Sayın Grup Başkanvekili bilgi sahibi olmadan hem Meclisi hem kamuoyunu yanıltmıştır. O yanıltmayı -sataşma da var konuşmanın içerisinde- düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN -  Sizin şahsınıza ait bir sataşma olmadı, isminiz geçmedi.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Peki, o zaman kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir. O yanlış bilgilendirmeyi düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN -  Şu anda siz de düzelttiniz, Sayın Ağyüz zaten onları anlattı.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Düzeltmek istiyorum, yanlış bilgi verilmiştir, kamuoyu yanıltılmıştır. Düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN -  Sayın Ağyüz anlattı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakikalık süre verin.

BAŞKAN -  Evet, böyle bir usulümüz yoktur, Sayın Kılıçdaroğlu en iyi şekilde bilir. Yani, lütfen usuletle, suhuletle şu kanunu çıkaracaksak çıkaralım. Siz de gereğini yaptınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Şahsıma ”yalancı” demiştir, “müfteri” demiştir, belgelerim var, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN -  Şahıs olarak söylemedi, genel olarak söyledi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaçma Grup Başkan Vekili, öyle kamuoyunu yanıltma!

BAŞKAN -  Evet, şahıslar adına ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş’ta.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Grup Başkan Vekili, kamuoyunu yanıltma, yalan söyleme, ağzına yakışmıyor senin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz yalan söylemeyiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaçma, cevap vereceğim sana!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Efendim benim söz hakkım var niye vermiyorsunuz bana? Bana “yalancı” dedi, “iftiracı” dedi.

BAŞKAN – Sizin de neler söylediğiniz malum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ben belgeli konuşuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, bana söz vermeniz lazım.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, hâlâ söylemeye devam ediyorsunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bana “iftiracı” demiştir, “yalancı” demiştir.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Benim söz hakkım var.

BAŞKAN – Anlattınız, herkes duydu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Efendim, bana “yalancı” demiştir, “müfteri” demiştir bana. Benim cevap hakkım doğmuştur, bana bir dakika söz vermek zorundasınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika söz verin efendim.

BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim, bakacağım. Buyurun oturun.

Sayın Akkuş, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İki dakikada tersini ispat edeceğim Sayın Başkan

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Tutanaklara bakacağım dedim! Arkadaşımızı lütfen dinleyin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Biraz önceki konuşmam sırasında belirtmiştim, şurada, elimde birtakım listeler var, bu listeler de Türk Patent Enstitüsü tarafından yayımlanmış olan listeler ve bu listelerde, coğrafi işaret almak üzere patent başvurusu yapılmış olan ürünler var. Biraz önce bunların bir kısmını belirttim, bunların bir kısmının ismini verdim, ama birkaçını daha vermek istiyorum. Bunlar da, Afyon kaymağı, Antakya nar ekşisi, Ayder balı, Ayvalık tostu, Bafra pidesi, Bodrum mandalinası…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Malatya kayısısı…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Malatya kayısısını demin söylemiştim zaten.

Evet, Bursa kestane şekeri…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Edirne peyniri var.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Edirne peyniri tabii.

Denizli’nin horozu, Diyarbakır karpuzu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bitlis’in balı…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Eflani hindi bandırması, enişte fındığı, Erzurum civil peyniri, Gümüldür mandalinası, Hamsiköy sütlacı, İznik çinisi, Karamürsel sepeti -bu, deyim olarak da sık kullanıldığı için nereden geldiği belirtiliyor- Kastamonu salebi, Kırklareli köftesi, Oltu cağ kebabı, Safranbolu lokumu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anamur muzu…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Anamur muzunu belirttik deminki konuşmamız sırasında ama bir daha belirtelim, Anamur muzu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Tarsus çatalburun av köpeği, Tarsus cezeryesi, Tarsus cevizli şeker sucuğu, Tarsus karakuş tatlısı, Tarsus kerebiç tatlısı, Tarsus yayla bandırması gibi uzayıp giden ürünler. Mutlaka bunların içerisinde her ilimizi, hatta her ilçemizi kapsayan, coğrafi işaret almak üzere müracaat etmiş ürünler bulunmaktadır diye belirtebiliriz.

Şimdi biraz önce hızlı bir şekilde geçtiğim ama daha iyi anlaşılması için yeniden üzerinde durmak istediğim bir paragrafa dönmek istiyorum: İnceleme, tescil, yayın ve ücretler diye bir bahis var. Burada bakıyoruz, Enstitü başvuruyu 3’üncü, 5’inci, 7’nci ve 8’inci madde hükümlerine uygunluğu yönünden inceliyor yani yayımlanmasında, bunun bu şekilde tescile konu olmasında neler gerekliyse bunları inceliyor. Gerekli gördüğü durumlarda ve yönetmelikte öngörülen süreler içinde yerine getirilmek üzere eksiklerin giderilmesini ve ek bilgi ve belgenin verilmesini istiyor.

Enstitü, gerektiğinde başvuruyla ilgili teknik bilgilerin kanıtlanması için başvurunun konuda uzman bir veya birden fazla kamu kuruluşu veya üniversite veya tarafsız özel kuruluş tarafından incelenmesini talep edebiliyor ki bunların prosedürler olarak dikkate alınması gerekiyor.

Bunlardan sonra, tabii bunu isteyen kişilerin Enstitüye bir ücret ödemesi gerekiyor. Dolayısıyla “Bu ücret, müracaat eden özel yahut da tüzel kişiler tarafından ödenir.” diyoruz.

“3, 5, 7 ve 8’inci madde hükümlerini kapsayan başvurular Enstitü tarafından Resmî Gazete ile yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde ve bir yerel gazetede ilan yoluyla yayımlanır.” deniliyor ki biraz önce de belirttiğimiz gibi, biz burada, bu “en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde” yerine şöyle diyelim diyoruz: “En yüksek tirajlı günlük gazetelerin üçünden birisinde…” Yani üç gazeteden birisinde en azından bunun yayımlanması gerekir diye düşünüyoruz. Mutlaka yayımlanması lazım duyuru açısından ama bunun ikisini de istediğimizde ne olacak? Birazcık masrafı artırmış olacağız.

Elbette ki coğrafi işaretler fevkalade önemli diye hem ben belirttim hem de diğer konuşmacı arkadaşlarımız belirttiler ve mutlaka bunların tescillenmesi gerekiyor. Tescillendiği zaman bunlar daha kolay pazarlanabiliyor, daha kolay pazara gönderilebiliyor. Mesela, İtalya’nın Padova kenti var. Padova kentinde ayakkabı üreticileri var, bunların sayısı beş on tane ama dünyanın her yerinden sipariş alıyorlar ve bu siparişi veren kişiler ayakkabıyı görmüyor icabında, belki arkadaşında, eşinde dostunda görmüş olabiliyor ama kendisi bizatihi ayakkabıyı görmüyor. Gidiyor, ölçüsünü veriyor, yazıyor oraya:  “Bana şu renk, şu cins, şöyle ayakkabıdan gönderin.” diyor ve bunların fiyatı da bizim, normal, burada aldığımız en pahalı ayakkabıdan belki de 2-3 misli pahalıya satılıyor ama bunlar bunu alıyorlar. Niye? Çünkü güveniyorlar, ayaklarına güzel oturacak, ayaklarında güzel duracak. Neticede bunlar marka olmuş ve buna güvenerek alıyorlar. Bu yüzden, biz de ürettiğimiz her ürünün mutlaka marka hâline gelmesini arzu ediyoruz ve bunların tescillenmesini istiyoruz.

Dolayısıyla, bu maddede yapacağımız bu değişiklik ülkemize, insanlarımızın emeğinin değerlendirilmesine böyle bir hizmette bulunacaktır. Bu yüzden, bunu biz kabul ediyoruz yani ben ve grubum olarak –demin söylemeyi tabii yetiştiremedim- kabul ediyoruz. Bu yasa mutlaka geçmeli ve faydalı olacağı kanaatindeyiz ama yasada küçük bir değişikliğin yapılmasını da arzu ettiğimizi tekrar ediyorum.

Demin belirttim, burada Trabzon telkâriye ve hasırı dediğimiz şey bazen bilezik olarak kullanılıyor, bazen bileklik olarak kullanılıyor. Ama bir arkadaşımız da buradan belirtti, dedi ki “Çocuk evlendirmediniz.” Dolayısıyla, demek ki çocuk evlendirenler bundan bir tane gelinlerinin eline takmak durumunda kalıyorlar ve böylece biliyorlar. Gerçekten bu, bugün artık Türkiye'nin birçok yerinde üretiliyor. Yani bakıyorsunuz Mersin’de “Trabzon hasırı” diye, telkâriyeden yapılma ürünler var ama bunlar, adı üstünde “Trabzon hasırı” diye geçiyor ve herkes bunu güvenle alabiliyor. Bu bakımdan biz bütün ürünlerimize böyle markalar üretmek, markalar geliştirmek durumundayız ancak bunun için de mutlaka ve mutlaka el sanatları konusunda olsun, tarım ürünleri sahasında olsun vatandaşa bu ürünleri daha iyi üretmeleri yönünde, devletin, Hükûmetin sahip çıkması gerekir diye belirtiyorum. Bu değişiklikle ilgili bir önergeyi biraz sonra Başkanlığa takdim edeceğim.

Konuşmalarım bundan ibaret. İnşallah, bu yasa ülkemize, milletimize ve milletimizin emeğinin değerlendirilmesine faydalı olur dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 66’ncı ve 67’nci maddelerini okumak istiyorum:

“madde 66– Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir.

İki defa yapılan davete rağmen, konuya gelmeyen milletvekilinin aynı birleşimde o konu hakkında konuşmaktan menedilmesi, Başkan tarafından Genel Kurula teklif olunabilir.

Genel Kurul, görüşmesiz işaret oyu ile karar verir.

madde 67– Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir.

Başkanlığa gelen yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya önergeyi sahibine geri verir.”

Hatırlatmak istedim.

Şahıslar adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’da.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Değerli Başkanım; gerçekten bu kürsünün korunması gerekiyor. Bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde milletin sorunlarına çözüm üretmek ve milletin buraya güvenini devam ettirmek gibi bir sorumluluk hepimizin üzerinde bulunuyor.

Tabii ki milletvekilleri özgürdür, konuşacaklardır. Milletvekilleri bölgeleriyle ilgili, ülke sorunlarıyla ilgili ellerindeki belgeye ve bilgiye dayalı olarak konuşacaklardır. Bu konuşmanın şekli kendi takdirleridir, ona bir şey söylemiyorum ama zamanlamasının belirlenmesinde biraz hassasiyet göstermemiz lazım. Hepimiz yapıyoruz…

BAŞKAN – Sayın Şandır, siz de söz aldığınız konuya dönün lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hayhay, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım ama bir grup başkan vekili olarak, bu Meclisin çalışmasından sorumlu bir kişi olarak bu konuda yaşanan tartışmalardan rahatsızlığımı ifade etmek için bu cümleleri ifade ettim. Temennim şudur: Gerçekten bu kürsünün hukukuna riayet etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun bana göre önemli, bana göre güzel bir kanun, yani coğrafi işaretlerin üzerinden, coğrafi işaretlerin korunmasıyla ilgili bir uluslararası hukuktan faydalanarak kendi millî ürünlerimizin uluslararası piyasada rekabet gücünü hasıl edebilmenin bir imkânı. Bu konuda uluslararası kuruluşlarda Türkiye’nin rekabet gücünü artırabilme imkânını kazanacak bir iç hukuk oluşturuyoruz. Biz bunu doğru buluyoruz. Grubumuz adına konuşan sayın arkadaşımız da bu konuyla ilgili gerçekten güzel de bilgiler verdi. Bu gerilen ortamı da yumuşatabilmek için, çok hoş, bütün bölgeleri kapsamasa bile, aklına geldikçe tüm bölgelerle ilgili millî ürün diyebileceğimiz, bize ait ürün diyebileceğimiz ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü bulabileceğimiz ürünleri burada ifade etti. Bunlarla ilgili coğrafi işaretlerin konularak korunmasını ve bunun uluslararası piyasada, uluslararası kuruluşlarda, Dünya Ticaret Örgütünde ve -bir başka örgüt daha var, burada kanunun gerekçesinde yazıyor- TRIP’s dedikleri örgüt nezdinde bunun kabul ettirilmesini sağlamayı amaçlıyor bu kanun. Bu kanun, Hükûmetin, Türkiye’yi yönetenlerin elini güçlendirerek bir imkân sağlayacak. Dolayısıyla burada bundan faydalanarak ben de bana tanınan bu süre içerisinde… Millî ürün, ulusal ürün veya istisna ürün diye bir literatürü, bir terimi Türk hukukuna kazandırmak gerektiği kanaatindeyiz.

Değerli milletvekillerimiz, Dünya Ticaret Örgütü veya dünya ticareti gerçekten entegre olmayı, birbirleriyle aynı hukuk içerisinde yürütülmeyi bir amaç olarak önümüze koydu ve bu noktada kendi ürünlerimizi, kendi ticaretimizi yeterince koruyamamak gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla, eğer kendimize ait ürünleri, çiftçimizi, üretimimizi korumak istiyorsak uluslararası hukukun bazı imkânlarından faydalanarak kendi ürünlerimizi, bazı ürünlerimizi, özel ürünlerimizi dünya ticaretinin rekabetinden, rekabet gücünden korumamız gerekiyor. Bu buna bir imkân ve fırsat verecektir.

Bu anlamda -ben kendi bölgemi tanıdığım için söylüyorum- mesela Anamur muzu, mesela Karadeniz’in fındığı, Rize’nin çayı gibi uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzün olduğu ürünlerde, bu konularda bizim bu ürünleri koruyucu, bu ürünlerin ticaretini koruyucu bazı tedbirleri, bazı hukuki tedbirleri bir şekilde, en azından iç hukukumuzda sağlamamız gerekiyor. Sağlayalım ki uluslararası piyasada da gerek Avrupa Birliği kriterleri gerek Dünya Ticaret Örgütünün kriterleri gerekse diğer uluslararası ikili anlaşmalarla belirlenen hukukun dışına taşıyabilelim ve bunu bu rekabetin, acımasız bu rekabetin kıskacından kurtarabilelim diye düşünüyoruz. Bunun için, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, millî ürün, istisna ürün, yerli ürün… Vardır uluslararası ticarette. Ben Dış Ticaret Müsteşarlığındaki sayın ilgililere sordum “Var mıdır bunun örneği?” diye, “Vardır, evet.” Bazı ülkelerin kendilerine ait bazı ürünlerini bu genel kuralların dışına taşıdıkları örneklerin olduğunu ifade ettiler. Bu anlamda bizim de insanımızın, halkımızın dişiyle tırnağıyla ürettiği… Muzun nasıl üretildiğini biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Fındığın nasıl üretildiğini -Karadenizli milletvekilleri var karşımda- çayın nasıl üretildiğini dünya biliyor mu? Bu ürünü biz koruyamazsak, bu ürünü uluslararası rekabete karşı koruyamazsak, işte uluslararası hukukun belirlediği rekabetten, acımasız rekabetten koruyamazsak o insanımıza nasıl hizmet götüreceğiz? O ürünü nasıl koruyacağız? O anlamda bu kanun buna imkân verebiliyor mu? Bilmiyorum. Bu hukuken mümkün olabilir mi? Onu çok teknik olarak bilmiyorum ama Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan, sayın iktidardan bu anlamda bir literatür geliştirerek, millî ürün, yerli ürün, istisna ürün gibi bir hukuk geliştirilerek, Türkiye’ye özel, Türkiye’ye ait ve üretilmesi çok çileli olan, bazılarında da dünya pazarında büyük paya sahip olduğumuz -mesela fındık gibi- bazı ürünleri, bize ait ürünleri ve bu ürünlerin üreticilerini koruyucu bir hukuk geliştirmek sorumluluğu bu Meclisin ve bu Hükûmetin ve Sayın Bakanın üzerindedir. Bunu bir temenni olarak, bu fırsattan da faydalanarak ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten biz en doğru kanun üzerinde, en gerekli, haklı kanun üzerinde bile bu kürsüde ve bu zeminde birbirimizi yaralayarak bir tartışmayı… Burada müzakere yapıyoruz. Müzakere karşılıklı fikir teatisi demektir. Eğer birbirimizi yaralayarak -başka konuları da buraya- bu fırsatları kullanarak eğer bu kanunların önemini, bu kanunların gerekliliğini azaltıcı bir üslup geliştirirsek yazık etmiş oluruz, haksızlık yapmış oluruz diye düşünüyorum.

Ben bu kanunun faydalı bir kanun, gerekli bir kanun olduğunu düşünüyor, destek vereceğimizi de ifade ediyor, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Şimdi tasarı üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde bu yıl çiftçilikle uğraşan insanlarımız ürettikleri ürünleri istedikleri fiyata satamamış ve büyük oranda zarar etmişlerdir. Özellikle Tokat ili için söylüyorum, Tokat Kazova, Kelkit, Artova ovalarında domates, soğan gibi ürünler tarlada kalmış para etmemiştir. Gübre, ilaç, mazot fiyatları çok yükselmiş ve şu anda çiftçi üretimle ilgili borç batağına batmıştır. Bu kanunla, ülkemizde üretilen ürünlere coğrafi işaretler konulacaktır ancak üretim yapacak çiftçi kalmamıştır. Bu kanunla beraber çiftçiyi rahatlatacak, borçlarını ödetecek kanunlar yapamaz mıyız?

Şu anda çiftçiye üretim için gübre, ilaç, tohumluk veren esnaf, çiftçinin kendine ödeme yapamamasından dolayı çok zor durumdadır. Esnafla ilgili bir iyileştirme düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Ayvalık, Burhaniye, Gömeç, Edremit zeytinyağları, Avrupa’da katıldıkları bütün yarışmalarda ödül almışlardır, coğrafi işarete sahiptirler. Suriye ve Filistin Avrupa Birliğine yağ satmak için kota aldığı hâlde, biz Avrupa Birliği gümrük birliğine dâhil, bunun sorumluluğunu ve ceremesini çeken bir ülke olarak, niçin Avrupa Birliğinden zeytinyağı satabilmek için kota alamıyoruz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Efendim, ben demin söz istemek için ışığa basmıştım, Sayın Elitaş’a cevap vermek için ama siz söz vermediniz. Bu konuda da söyleyecek bir sözüm yok.

BAŞKAN – Daha tutanaklar gelmedi, daha da konu bitmedi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

 BAŞKAN - Dolayısıyla, okuyacağım, değerlendireceğim ve gerekiyorsa size söz vereceğim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İlginize teşekkür ederim. O nedenle basmıştım.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ben de aynı nedenle basmıştım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Bakan…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, gerçekten son derece önemli, bir tek maddelik olsa dahi herkes tarafından olumlu karşılanan bir çalışma. Aslında 1995 yılında kanun hükmünde kararname yapılmış. Bugün patent, marka, tasarım, coğrafi işaretlerle ilgili bütün kanunlar, kanun hükmünde kararnamelerle 1995 yılında yapılmış. Bu da tek bir maddelik 2005 yılında, geçen dönemde hazırlanmış ancak çeşitli, bilinen sebeplerle maalesef bugüne kalmış.

Aslında konunun tamamını topyekûn bir şekilde ele alıyoruz. Değerli milletvekillerimizin biraz evvel konuyla ilgili belirtmiş olduğu konularda, belirtilmiş olan hususlarda arkadaşlarımız gerekli notları aldılar. Bununla ilgili Meclise sunacağımız dört adet gerek patent gerek marka ile ilgili, tasarımla ilgili kanunlarda bunları tekrar değerlendireceğiz. Bunun getirilmesinin en önemli sebebi -tek madde dahi olsa- Türkiye’de hem millî ürüne sahip çıkılması hem bu bilinç ve kapasitenin artırılması hem de üreticilerimizin girdi maliyetlerinin, pazarlama maliyetlerinin ve bu konuyla ilgili maliyetlerinin düşürülmesi noktasında… Tek maddelik olduğu hâlde son derece önemli bir konu.

Tabii ki bu konuda bir bilinçlendirme çalışması da aslında Patent Enstitüsü tarafından, gerek valiliklerimiz gerek belediyelerimiz tarafından yapılıyor. Bu konuda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği başta olmak üzere ilgili odalarla bu konuda tanıtım toplantıları yapılıyor. Ama gösteriyor ki bu konuyla ilgili çalışmalar daha da fazla artırılarak yapılmak durumunda ve umuyorum ki, inşallah bu tasarı -tek maddelik dahi olsa- yasalaştığı zaman daha fazla coğrafi işaret alınmasını, daha fazla ürün gamı çıkmasını ve özellikle ülkemiz başta olmak üzere birçok alanda bu konuda pazarlama noktasında Türk ürünlerinin daha fazla yer almasını sağlayacak olan bir çalışmadır.

Dile getirilmiş olan hususlar, biraz evvel bahsedilen hususlar; bunlar, aşağı yukarı, ortalama yüz altmış ila yüz yetmiş maddeden oluşan dört ayrı ayrı kanun düzenlemesinde ilgili konular dikkate mutlaka alınacaktır. Ama üzerinde -yine umuyorum ki- mutabakat sağlanacak olan gelişmelerdir.

Değerli milletvekillerimizin bahsetmiş olduğu sorularla ilgili şunu çok net ifade edebilirim ki, tabii ki gerek mevsimsel gerek konjonktürel gelişmeler gerek meteorolojiyle ilgili gelişmeler ister istemez bazı zaman ürünlerde bir arz fazlalığı, zaman zaman da arz eksikliği yaratıyor. Bunlarla ilgili, herhangi bir yılla ilgili bir sistem belirleyip “Her yıl aynı şekilde olacak.” gibi bir beklenti içine girmemiz söz konusu olmaz. Ancak şunu çok net ifade edeyim: Bakanlığım on yedi ticari hüviyeti olan nihai ürünle ilgili birliklerin bağlı olduğu bir bakanlıktır. Bunun yanı sıra tarımla ilgili birçok konudaki birliklerin bağlı olduğu bakanlık Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdır. Bu noktada gerekli düzenleyici çalışmalar arasında, 2000 yılından itibaren birliklerle ilgili ve birliklerin ekonomik güçlerinin yeniden yapılandırılması ve borçlarının düzenlenmesiyle ilgili çok önemli çalışmalar yapıldı. Bildiğiniz gibi, Yeniden Yapılandırma Kuruluyla ve Dünya Bankasından alınmış olan desteklerle çok önemli çalışmalar yapıldı. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili de bir yasa çalışmamızı getireceğiz. O yasada da bahsedilen hususlara kısmen yer verilebilir.

Ancak, şunu çok net ifade edeyim ki, tabii ki  üreticimizin, esnafımızın şartlarının en iyi şekilde sağlanması, ürünümüzün en iyi şekilde değerlenmesi ve özellikle el emeği, göz nuruyla bunu yapan üreticimizin haklarını, menfaatlerini en iyi şekilde kullanması noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz.

Ama çok net ifade edeyim: Yine dünyada birçok yerde gıda ve tarım konusunda, enerji konusunda çok ciddi sıkıntıların yaşandığı ve dünyanın ekonomik dengesini bozacak özellikle iki konudan biri olan gıda, tarım başta olmak üzere bu konularda önemli çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Doğu Anadolu Projesi, GAP projesi ve KOP projesiyle tarım ve hayvancılık konusunda çok önemli başarılar elde edilecektir. Yapılacak olan, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Hal Yasası gibi yani sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi gibi önümüzdeki günlerde yüce Genel Kurula getireceğimiz kanunlarda bahsedilmiş olan hususlar da tek tek alınacaktır.

Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Zeytinyağı Sayın Bakanım…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN  (Ankara) – Zeytinyağıyla ilgili konuyu size yazılı olarak bildiririm Sayın Milletvekilim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

COĞRAFİ İŞARETLERİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE

KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“3, 5, 7 ve 8 inci madde hükümlerini karşılayan başvurular, coğrafi işaretin menşe ad olduğu durumlarda, Enstitü tarafından Resmi Gazete ile coğrafi işaretin üretim alanını kapsayan ilde yayımlanan bir yerel gazetede yayımlanır, coğrafi işaretin ait olduğu üretim alanının birden fazla ili kapsaması durumunda ise coğrafi işaretin kapsadığı bütün illerde yayımlanmak şartıyla, bu illerde yayımlanan yerel gazetelerden birinde ilan yoluyla yayımlanır. Coğrafi işaretin mahreç işareti olduğu durumlarda, menşe adlar için geçerli olan, Resmi Gazete ve yerel gazete ilanına ek olarak başvurunun Resmi Gazetede ilan edildiğine ilişkin bilgi ilanı, yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde ilan yoluyla yayımlanır. Yayıma ilişkin her türlü masraf başvuru sahibinden karşılanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, coğrafi işaret, eşyaların üzerinde kullanılan bir işaret olup ürünün belli bir coğrafi bölgeden kaynaklandığını tanımlayan ve ürünün kalitesi, ünü veya karakteristik özelliklerinin belirli bir coğrafi bölgeden kaynaklandığını işaret eden bir haktır.

Coğrafi işaretler tarım ürünleri gibi çeşitli ürünler için kullanılabilmektedir. Örnek olarak, peynir: Edirne peyniri, Bergama peyniri, Erzincan tulumu gibi; zeytinyağı konusunda ise yine Milas zeytinyağı, Ayvalık zeytinyağı gibi.

Coğrafi işaretlerin kullanımı tarım ürünleri ya da alkollü içecekler ile sınırlı olmamaktadır. Aynı zamanda coğrafi işaretler bir ürünün, ürünün kaynaklandığı yerde bulunan özel üretim becerileri ve gelenekleri gibi insani faktörler nedeniyle oluşan özel niteliklerini vurgulayabilir. Anılan menşe bir köy, kasaba veya bir şehir olabilir. Örnek olarak Antep baklavası, Milas halısı gibi.

Ticari marka, bir şirket tarafından kendi mallarını ve hizmetlerini diğer şirketlerin mal ve servislerinden ayırt etmek için kullanılan bir işarettir. Bu işaret sahibine diğer şirketlerin bahse konu işareti kullanmasını engelleme hakkı vermektedir. Bir coğrafi işaret ulusal ve uluslararası kurallara uygun olarak çeşitli şekillerde korunabilmektedir. Ülkemiz Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinde coğrafi işaret korunması konusunda şarap ve alkollü içecekler ile diğer ürünler arasında süregelen ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve oluşturulması düşünülen çok taraflı mekanizmadan coğrafi işaret korunması sağlanabilecek bütün ürünlerin yararlanılması gerektiğini savunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fikrî hakların yeterli ve etkin kullanılması uluslararası ticaretin ve yatırım hareketlerinin artırılması bakımından büyük önem taşımaktadır. Fikrî hakların korunması alanında ülkelerin mevzuatında farklılık bulunmasının bazı ülkelerde koruma olmasının ve korumanın ihtiyaca cevap verecek boyutta sağlanamamasının uluslararası ticaret üzerindeki olumsuz etkilerine ilgisiz kalınmamış ve Dünya Ticaret Örgütünün kurucu anlaşması ve yer alan Ticaretle Bağlantılı Fikrî Haklar Anlaşması’yla üye ülkelerde bu alanda var olan farklılıkları ortadan kaldırarak kurallara bağlanmış öngörülebilir bir ortam yaratılması ve sorunların sistematik olarak çözümlenmesi hedeflenmiştir. Söz konusu anlaşma çok taraflı ticaret sisteminin temel prensiplerinin ve fikrî haklarla ilgili diğer uluslararası anlaşmaların uygulama, koruma anlaşmazlıklarının hâlline ilişkin düzenlemelere yer vermektedir. Fikrî Haklar Anlaşması eser sahibinin hakları ve komşu haklar, markalar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarımlar, patentler, entegre devlet topografyaları, açıklanmamış bilgilerin korunması ile sözleşmeye bağlı lisanslarda rekabete karşı uygulamaların denetimi konularını kapsamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye gerek Fikrî Haklar Anlaşması gerekse Avrupa Birliğinin fikrî haklarla ilgili düzenlemelerine uyumun bir parçası olarak 1995 yılında fikrî haklar konusunda önemli yasal değişikliklere gitmiştir. Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname bu kapsamda yürürlük kazanmıştır.

Coğrafi işaretlerin korunması ve küresel bilinirliğin artırılması, ülkemizin sahip olduğu doğa, kültür, sanat potansiyeli ve zengin ürün çeşitliliği dikkate alındığında, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün artırılması bakımından büyük önem taşımaktadır. Zira, yöre, il ve ilçe bazında özgün nitelik taşıyan, bu bağlamda coğrafi işaret konulmasına konu olabilecek bütün çeşitliliğin uluslararası ticari zeminlerde tanıtılması, söz konusu ürünlere yönelik ilgi ve talebin artmasına, dolayısıyla göreli rekabet üstünlüğüne yol açacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu noktadan hareketle ilke olarak coğrafi işaretin tescilini kolaylaştıracak türden düzenlemelerin desteklenmesinin gereği kaçınılmazdır. Ancak, bu yaklaşımla birlikte mevcut değişiklik yasa taslağıyla bazı çekinceler ortaya konmalıdır.

Bunlardan birincisi, madde gerekçesinde vurgulandığı üzere başvuru sayısına nazaran tescil sayısının sınırlılığından hareketle, tescil kolaylığı getirilmesi için on yıl beklenmesidir. Ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına yol açabilecek bir değişikliğin bir an evvel gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bu konuyla ilgili vurgulanması gereken bir diğer husus ise coğrafi işaret korunmasına yönelik tescil sayısının artırılmasının sadece yayımlanma yükümlülüğünün kolaylığının getirilmesiyle sınırlandırılmaması, bunun yanı sıra özellikle görece az gelişmiş yerleşim merkezlerinde yaşayan yurttaşların bilgilendirilmesi, eğitilmesinin önem teşkil etmesidir. Bu noktada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Türk Patent Enstitüsünün ortak bir eylem planı dâhilinde eğitim, bilgilendirme faaliyetlerinin başlatılması yerinde olacaktır.

Ülkemiz kültürel ve yöresel ürün bakımından zengin bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir. Mevcut ürün çeşitliliğinin uluslararası ticarete taşınması, bu ürünlerin her şeyden evvel ülkemizde coğrafi işaret korunması altına alınmasıyla mümkündür. Yetkililer zamanında coğrafi işaret tescil başvurusunda bulunmadığı için birçok ürünümüz yabancılar tarafından sahiplenildi. Örneğin, lokumu İngilizler sahiplendi, beyaz peyniri ve yoğurdu Bulgarlar sahiplendi, baklavaya da Rumlar sahip çıktı. Bazı ürünlerimiz ise gümrüklerden geri gelmeye başladı. Örneğin, geçen yıl Rusya, tarım ürünlerimizde, sebze ve meyveler üzerinde böyle bir tescil olmadığından dolayı ve kullanılan ilaçların menşesi belli olmadığından dolayı geriye gönderdi ve ülkemiz, oldukça, sebze ve meyve ihracatı konusunda geriye kaldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, coğrafi işareti korumanın yaygınlaştırılmasının küresel rekabetin gücünü artırması için gerekli bir koşul olduğu kabul edilmekle birlikte yeterli bir koşul olarak değerlendirilemeyeceğini de vurgulamak gerekmektedir. Ürünlerimiz uluslararası piyasalarda yeterince tanıtılmadıkça tescil edilen coğrafi işaret sayısındaki artış hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu nedenle, bir yandan, fikrî hakların müzakerelerinde coğrafi işaretlerin korunmasını sağlayacak ve bu korumayı genişletecek hükümlerin anlaşma kapsamına alınması yönünde çaba gösterilirken diğer yandan, özgün niteliklere sahip olan ve coğrafi işaretin korunmasına konu olabilecek nitelikteki ürünlerimizin uluslararası zeminlerde tanıtılmasının gerçekleştirilmesi amacıyla gerekli adımların atılması, Hükûmet tarafından atılması gerekmektedir. Dileğimiz, dile getirdiğimiz konuların ele alınması noktasında Hükûmet tarafından hızlı hareket edilmesidir. Tabii, bu konuda hızlı hareket edilmezse bir on yıl daha kaybedilmiş olabilir ve dolayısıyla tescil konusunda büyük bir zamandır on yıl gibi bir süre, bu mallarımızın ihraç edilmesi ve tescillendirilmesi konusunda on yıl uzun bir süredir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili Arkadaşımız, milletvekillerinin konuşması üzerinde sanki, böyle hedef alan, bazı gerçeklerin saptırıldığını ifade…

BAŞKAN – Sayın Topuz, o konuda bir söz talebi var, tutanaklar yeni geldi, ben bir karar vereceğim. Lütfen konu hakkında konuşursanız… Sayın Ağyüz’ün avukatlığını yapmanız gerekmiyor.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Ben ayrıca şunu da belirtmek isterim: Yolsuzlukların da coğrafi tescil edilmemesi gerekmektedir. Mevcut iktidar partisinin milletvekilleri yolsuzluğu savunurken bugün Türkiye'de gazetelerde her gün boy boy, İktidarımızın belediye başkanlarının uygulamış olduğu politikaların ne boyutta olduğunu görmekteyiz. İşte İstanbul’da İETT ihalelerinde İçişleri Bakanlığının, yolsuzluk yapıldığına dair belgesi. Yine aynı şekilde, Sayıştay Başkanlığının yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında, usulsüzlükler üzerinde yapmış olduğu soruşturmalar. Sanki yolsuzlukların da bir tescil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sanki yolsuzlukları savunmakla coğrafi işaret kapsamına… Çünkü Türkiye'nin değişik bölgelerinde yolsuzluklar yapıldığını görmekteyiz, işte Gaziantep’te, Adana’da, Ankara’da, İstanbul’da gibi. Bunlar nedir? Bugün sokaktaki vatandaşımız şunu söyleyebilmektedir: Yolsuzluk yapılıyor ama hizmet de yapılıyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? Böyle bir, devlet yönetilebilir mi?

Bu duygular içerisinde, coğrafi işaretle ilgili getirilen kanun tasarısının hayırlı olması dileğiyle hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Gaziantep Milletvekili Sayın Ağyüz’ün, kendisine sataşma olduğu iddiasıyla söz talebi mevcuttu. Tutanaklar biraz evvel geldi, okudum. Şimdi, kişisel olarak Sayın Elitaş tarafından Sayın Ağyüz’e “yalancı” diye bir niteleme yok fakat “yalan bilgi” ve “iftira” adı altında iki kelime var. “İftiracı” yok, “yalancı” yok; “yalan bilgi” , “İftira etmeyin.” var. O nedenle İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre Sayın Ağyüz’e üç dakikalık bir söz hakkı tanıyacağım.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, lütfen buyurun. Ek bir dakika da vermeyeceğim, normal iki dakika veriliyor, ek bir dakika ekleniyor. Ben, bölmeden siz konuşun diye üç dakika verdim, ona göre konuşmanızı ayarlayın.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle ilk konuşmamda coğrafi işaretlemenin tek başına yeterli olmadığını, üretim planlaması olmadan, pazar planlaması olmadan bu krizi aşamayacağınızı söyledim, ana temam buydu. Bunun doldurulması gerekir. Ayrıca da yolsuzluklarla mücadele edilmesi gerektiğini söyledim.

Bu konuda alınganlık gösteren Grup Başkan Vekilimiz çıktı, görüşlerini açıkladı, saygı duyarız ama bilmediği bir şey var: Bu çek, yapılan imar tadilatı protokolünde geçmiyor. Biz olayı meydana çıkarınca, şahıs hakkında, şahıs için özellikle imar planı tadilatı bozulduktan sonra, şahıs kendisi meydana çıkardı bu çeki. Bu çek anlamsız bir çektir, kapanmış bir şubenin çekidir ve birine keşide edildiği zaman da herhangi bir şahıs alabilir. Belediye Kanunu’nu inceleyin. Belediye Kanunu şöyle der: “Şartlı  bağışlar…” Yani “Ben şunu şunu istiyorum ama bunun karşısında 700 milyar bağış yapıyorum.” diyen belediye başkanları var aramızda. Belediye meclis kararına bağlanması lazım. Nerede belediye meclis kararı? Belediye meclis kararı yok, protokol yok. Belediye başkanı diyor ki: “Ben bu çeki aldım.” Aldın da kardeşim bu çek senin belediyenin bütçesinde görünmüyor, alacak olarak görünmüyor, açıkta bir şey.

Ayrıca Sayın Grup Başkan Vekili diyor ki: “14 trilyon sözü yalan 84,5 trilyon var.” diyor. İşte tapu kaydı. Bunun biraz sonra örneğini çektirip Başkanlık Divanına vereceğim kullanabilirlerse. Değerli arkadaşlarım, bu altı tapu değil, bu tek tapu, 119.900 metrekaredir. 119.900 metrekareyi 84,5 trilyona böldüğünüz zaman da metrekaresi 745 milyona gelir. 745 milyona İstanbul’da bir yeşil alan gösterin bana arkadaşlar Allah için ya! 745 milyona yeşil alan var mı? Adamların aldığı 14 trilyon, tek tapu, 119 bin metrekare; belgesi var elimizde.

Sonra değerli arkadaşlar, belediye yönetimi protokollerle olmaz. Bakın, kaç tane protokol var elimizde imar tadilatlarını yapmış? Suç! Ama siz denetim mekanizmasını ortadan kaldırdınız, denetim diye bir şey yok.

Bakın, Sayın Elitaş benim dönemimi kastetti. Ben 2004’te aday olmadım, 2007’de milletvekili adayı oldum, partim ve halk tercih etti geldim. Herkes gibi burada yasama ve yürütme görevine katkıda bulunmak için çabalıyorum.

Değerli arkadaşlarım, benim dönemimde bir yolsuzluk meydana çıkaramayanlar bu kürsüden bana laf atamazlar. Devletin olanakları elinizde. Nasıl ki Sayın Genel Başkan Yardımcınız “ Sayın CHP Genel Başkanı mal varlığını açıklasın.” diyor. Kardeşim, bütün tuşlar elinizde, bilgisayarı açtığınız zaman nerede tapu var, nerede bilmem ne var… Bankaları Maliye Bakanınız isim olarak verip izleyebiliyor. Şimdi, bu bilgilerle bir yere varamazsınız. “Çamur at izi kalsın.” politikasını terk edeceksiniz. Buraya çıkıyorsunuz yapıcı konuşuyorsunuz. Genel Başkanınız da sıkıştığı zaman yapıcı konuşuyor, diyor ki, işte uzlaşalım, falan. Kardeşim, kaosu yaratan sensin, kavgayı yaratan sensin. Kavgayı yaratmanın düdüğünü çalıyor, ondan sonra diyor ki: “Gelin arkadaşlar, bu kavgayı bitirelim.” Bu, yanlıştır. Bakın, en son Sayıştay raporu var elimde, 17 trilyon, kişi borcu çıkmış arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Size de teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.39

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

221 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 221) ( Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

1’inci madde üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy’a aittir.

Buyurun Sayın Özensoy.

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette, Türkiye’de patent konusunda ciddi anlamda dünyadaki gelişmeleri karşılaştırdığımızda çok geri kaldığımız açık ve aşikâr bir şekilde önümüzde duruyor. Özellikle coğrafi işaretlerle alakalı 1995 ile 2005 arasında 167 başvurunun sadece 67 tanesinin tescil edilmiş olması, bu rakamların da önümüzde durması bizim patent ve coğrafi işaretler konusunda ne kadar geride kaldığımızı açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. Bunu kolaylaştırmak için gazete ilanıyla alakalı bu değişikliğin yapılması gündemimize geldi. Elbette, patent ve coğrafi işaretler konusunda bu üreticilerin işlerinin kolaylaştırılmasını sağlamak öncelikli görevlerimizden bir tanesi. Tabii, bu coğrafi işaretlerin ne kadar önemli olduğuna ve patent konusunun ne kadar önemli olduğuna birçok örnekler verebiliriz. Ben birçok sanayici arkadaşımı biliyorum, hele içlerinden bir tanesinin dışarıya gönderdiği bir malın patenti alınmış bir mala sadece benzediği için davalar açıldığını, hatta bu davalar yüzünden iflasın eşiğine geldiğini ve hatta iflas ettiğini bile biliyorum. Bu konuda çok büyük sıkıntılar var.

Şu anda Türkiye'de hangi ürünü üretmeye kalkarsanız kalkın, uluslararası arenaya gitmeye kalktığınızda mutlaka o ürünün bir şekilde patentinin alınmış olduğunu görüyorsunuz. Ama en azından, Türkiye'de bu anlamda coğrafi şekilde üretilen, coğrafi anlamda üretilen ürünlerin bir an önce patentlerinin de uluslararası anlamda alınmasında faydalar olacağı kanaatindeyim.

Maddenin gerekçelerinde “Ülkemiz kültürel ve yöresel ürün bakımından zengin bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir.” diyerek ifade ediliyor. Elbette bu konuya katılıyoruz.

Ben, bu coğrafi ürünlerden bahsederken Bursa’dan bahsetmeden, Bursa’daki bu marka olabilecek ürünlerden bahsetmeden elbette geçemeyeceğim. Başta “Uludağ” adı altında üretilen veya o isimde satılan ürünler var. İşte bunların başında kaynak suları, Uludağ’ın gazozu gelmekte. Bunlar tamamen Bursa yöresine ait, coğrafi işaretlerin de alınarak Türkiye'de ve dünya pazarında bu şekilde pazarlanabilecek ürünlerin başında geliyor. Hatta, yine Uludağ’a has çilek ve kiraz da bu ürünlerin başında geliyor. Bursa’da, belki Türkiye'de birçok insanın bilmediği ama dünyaca ünlü olan ve coğrafi işaretler konusunda da patentini almış bir ürün var: “Bursa siyahı” adı altında incir, yemiş dediğimiz ürün, şu anda dünya pazarlarında bu adla, Bursa siyahı adıyla pazarlanıyor ve Bursa’dan, bu anlamda yıllık 30-40 milyon dolar civarında sadece bu ürünün ihracatının yapıldığını biliyorum.

Bursa’da, yine Bursa’ya ait ürünlerden zeytin konusunda bu anlamda yine haksız rekabetler söz konusu. Zeytin üretip ambalaj yapanların birçoğu, Gemlik’te veya o yörede üretilmemesine rağmen, Gemlik tipi zeytin diye ambalajlayıp bu şekilde satıldığını biliyor ve üreticilerin, bu konuda ilgili olanların şikâyetlerine hep maruz kalıyoruz.

Yine, kestane şekeri, bu anlamda patentini almış, dünya pazarlarına bu şekilde girebilecek ürünlerden bir tanesi. Şeftali ve yine İskender kebap, aynı şekilde sadece Bursa yöresine ait, ilk defa Bursa’da üretilmiş ve sunulmuş bir ürün. Biliyorsunuz dünya çapında birçok hamburger firmasının zincir restoranları veya tavuk ürünlerinin zincir restoranları bulunmakta. Bunun için, Bursa İskenderi’nin de bu ürünün coğrafi işaretlerle birlikte dünya pazarlarına açılması elbette söz konusu.

İnegöl köfte, adı üzerinde, İnegöl, Bursa’ya bağlı bir ilçe, dolayısıyla, bu da aynı şekilde coğrafi işaretlerle tanıtılıp ve pazarlanması noktasında önemli bir ürün. Müşküle üzümü, aynı şekilde Bursa’nın bir köyünün adıyla anılan üzüm. Buna benzer ürünleri elbette çoğaltarak burada ifade edebiliriz. Ama bazı yapılan haksızlıkları, Bursa’ya mal olmuş, yine Bursa coğrafi işaretiyle anılmış ürünlerin maalesef bugün yine bu Hükûmet döneminde bir şekilde özel sektöre peşkeş çekildiğini de buradan ifade etmek durumundayım.

Hepinizin bildiği Bursa Merinos fabrikası veya onun ürünü olan Bursa Merinos yünlü kumaşı artık Bursa’da üretilmemekte. Hatta daha da geriye giderseniz, merinos koyunundan, başlangıçta bu yünün üretilip elbise şekline getirilip satılan bu ürün, maalesef bugün fabrika Büyükşehir Belediyesine devredilmiş olduğundan dolayı tamamen kapanmış. Ama bu ürünlerin patenti bir şekilde bir tescil altına alınmadığından dolayı, şu anda “Merinos” adıyla piyasada satılan bütün ürünler o Sümer Holdinge bağlı Bursa Merinosa herhangi bir telif ücreti veya patent ücreti, isim hakkı ödemeden o bugüne kadar birikimlerden istifade etmektedir. Sadece halı üretimiyle başladığı için, bu isimle başladığı için o firma sadece halı ürünüyle alakalı telif ücreti ödeyerek bu ürünleri pazara sunmaktadır. Oysa Merinos ismi Bursa’ya mal olmuş, coğrafi işareti de hak etmiş bir ürün olmakta. Bunun için maalesef bu dönemde bu fabrika Belediyeye devredildiğinden dolayı, bu fabrikanın yeri de başlangıçta ciddi iddialarla Bursa’ya kazandırılacak, işte çeşitli adlarla, Hyde Park olacak vesaire gibi birtakım iddialarla Belediyenin devraldığı… Ama bugün bu Bursa Merinos, artık şehrin merkezinde kalmış bu yer maalesef yapımı aşamasında hep yolsuzluklarla anılmış. Verilen tekliflerin bir kısmının maalesef… 28 trilyon teklif verenlere değil de 50 trilyon tekliflere bu ihalelerin verildiği ve amacına da uygun hâle gelmeyen, işte birtakım o alana uygun olmayan bir şekil hâline… Bursa’nın ortasında belki yeşili bir anlamda korunmuş da olsa -tesellimiz olan o yeşilin korunmuş olmasıyla birlikte- maalesef, o Bursa Merinos ismi, şu anda Bursa’da o Belediyenin yaptığı binalar birtakım peşkeşlerle ve haksızlık ve yolsuzluklarla anılmaktadır.

Ama Bursa, bu anlamda, coğrafi işaretler konusunda burada belirtilen gerekçelere de uymak noktasında baktığımızda, değerlendirdiğimizde, ciddi anlamda ürünleri olan, coğrafi işaretleriyle birlikte de dünya pazarlarında yerini alabilecek birçok ürünün olduğu önemli merkezlerden bir tanesidir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunun için, bu kanundaki yapılan değişikliğe elbette grup olarak da destek verdiğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz küresel ölçekte büyük önem arz eden pek çok zenginliğe sahiptir. Kültürel ve yöresel ürünlerdeki coğrafi ürün çeşitliliği de bu zenginliklerimizden biridir. Bu zenginlikleri iyi değerlendirip, ekonomik zenginliğe çevirmek ise, öncelikle kültürel mirasımızın yasalarla korunmasıyla başlar, bunların üretiminin teşvik edilmesiyle gelişir ve en sonunda uluslararası düzeyde markalaşmalarını sağlayarak tamamlanır.

İşte, bugün burada görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı az önce bahsettiğim üç aşamayla yakından ilgili ve dolayısıyla oldukça önemlidir. Bu tasarıyla amacımız, ülkemiz için büyük önem arz eden coğrafi işaret korumasındaki ürün sayısını artırmak, bu ürünlerin uluslararası ticarete taşınması için ilk önce ülkemizde coğrafi işaret korumasını sağlamak ve prosedürleri başvuru sahibi lehine kolaylaştırmaktır. Ülkemiz Maraş dondurmasından Giresun fındığına, Adana pamuğundan Rize çayına, Şile bezinden Mardin taşına, Ege zeytinyağlarından Anamur muzuna ve bunun gibi vereceğimiz birçok örnekle yurdun dört bir yanında, yüzlerce, binlerce zenginliğe, diğer bir ifadeyle, coğrafi işarete sahiptir. Bu zenginlikler herhangi bir ülkede, herhangi bir yörede olan sıradan zenginlikler değildir. Topraklarımızda yaşamış olan insanlığın ortak mirasıdır. Bu yöresel kültür ürünlerini korumalı, gelecek kuşaklara aktarmalıyız. Bu, vatandaş olarak hepimizin öncelikli görevlerindendir. Öte yandan, burada, ciddi bir ekonomik fayda da söz konusudur. Binlerce yıllık geleneksel bilgiye dayalı el sanatı ve mutfak ürünleri, küreselleşen dünyamızda daha da aranır hâle gelmiştir. Coğrafi işaretler içinde yörenin adının kullanılması da tüketiciler tarafından o ürünün belli bir kaliteye sahip olduğu şeklinde algılanır. Yörenin adı o ürünü daha güvenilir kılar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, günümüzde küresel gelişmelere paralel olarak fikrî ve sınai mülkiyet haklarıyla ilgili düzenlemeler hızla gelişmektedir. Hükûmetimiz de, hem Avrupa Birliği müktesebatına uygunluk hem de kanunlarımızı uluslararası uygulanabilirlik düzeyine çıkarmak için bu konuya titizlikle yaklaşmaktadır. Bu çerçevede Türk Patent Enstitüsünü yeniden yapılandırdık. Sınai mülkiyet alanında tanıtım ve bilinçlendirme çalışmalarını başlattık, artık her platformda sınai mülkiyet hakları konuşulmaktadır. Görüşmekte olduğumuz tasarı da “sınai haklar” kavramı içerisinde değerlendirilen coğrafi işaretlerle ilgilidir.

Ülkemiz, Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinde oluşturulması düşünülen çok taraflı mekanizmadan coğrafi işaret koruması sağlanabilecek bütün ürünlerin yararlanması gerektiğini uzun süredir devlet politikası olarak savunmaktadır. Bu tasarıyla devlet politikalarımızla uyum sağlanması hedeflenmiş ve TRIP’s (Trade Related Intellectual Property Rights) yani Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları Konseyinde ülkemizin müzakere yapma gücünün artırılması hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi işaret mevzuatımız 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. 1995’ten 2005’e kadar toplam 167 coğrafi işaret başvurusu yapılmıştır. Türk Patent Enstitüsünce yürütülen çalışmalar sonucu bunların 2005 senesine kadar yalnız 67 tanesinin tescile bağlandığı tespit edilmiştir. Bugün itibarıyla koruma altına alınan coğrafi işaret sayısı 95’i bulmuştur. Ancak bu sayı takdir edersiniz ki Türkiye gibi kültürel çeşitliliği yoğun olan bir ülke için oldukça kısıtlıdır.

Bu tasarıdan önce coğrafi işaret başvurularının büyük bir bölümü tescil edilememekteydi çünkü ekonomik açıdan yeterince güçlü olmayan başvuru sahipleri yurt çapında yayınlanan yüksek tirajlı gazetelerin ilan ücretlerini ödeyememekteydi. Türk Patent Enstitüsü tarafından kabul edilen her bir başvurunun ortalama bedeli 10 ila 90 bin YTL arasında idi. Bu tasarı ile ortalama 1.000 YTL’ye veya daha cüzi bir rakama mal olabilecektir. Bu tasarı, ülkemizde coğrafi işaret koruması almış ürün sayısının artırılması için prosedürlerin başvuru sahibi lehine kolaylaştırılması amacıyla değişiklikler öngörmektedir. Bu tasarıyla hem kamuoyunun bilgilendirilmesi hem de başvuru sahiplerinin çok daha az ilan ücreti ödemeleri sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda coğrafi işaretler “menşe adı” ve “mahreç işareti” olarak ikiye ayrılmaktadır. Menşe adı, özetle, bir ürünün ait oldukları bölge dışında üretilememesi anlamına gelmektedir. Örneğin Kayseri pastırması, Eskişehir lüle taşı, Antep fıstığı. Mahreç işareti ise, ürünün özelliklerinden en az birinin o yöreye ait olmasıyla birlikte o yöre dışında da üretilebilmesi anlamına gelir. Örneğin Hereke el halısı, Sinop gemi maketi, İzmit pişmaniyesi. Menşe adları için yürürlükteki kanun hükmünde kararnamede Resmî Gazete, iki günlük gazete ve bir yerel gazete olarak belirtilen ilan yoluyla yapılacak yayınlar yeni tasarıda “…Resmî Gazete ile coğrafi işaretin kapsadığı ilde bir yerel gazete aracılığıyla yayımlanır. Eğer coğrafi işaretin ait olduğu üretim alanı birden fazla ili kapsıyorsa, bütün illerde yayımlanmak şartıyla, bu illerde yayımlanan yerel gazetelerden birinde ilan yoluyla yayımlanır.” şeklinde değiştirilmiştir. Görüldüğü gibi, menşe adlarında coğrafi işareti iki günlük gazetede yayımlanmak suretiyle ilan yükümlülüğü tamamen kaldırılmıştır.

Mahreç işaretlerinde ise, yürürlükteki kanun hükmünde kararnamede belirtilen “…ilan yoluyla yayımlanır. Resmî Gazete, iki günlük gazete ve bir yerel gazetede yapılmaktadır…” Tasarıda “…Resmî Gazete ve üretim alanı birden fazla ili kapsıyorsa, kapsadığı bütün illerde yayımlanan bir yerel gazetede ve ayrıca Resmî Gazetede ilan edildiğine ilişkin bilgi ilanı, yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı iki günlük gazetede ilan yoluyla yapılacaktır.” denmektedir. Ancak, bu konuda bazı milletvekili arkadaşlarımızın önerisi “En yüksek tirajlı iki günlük gazeteden birinde yayımlanması.” şeklinde olmaktadır ve eğer şayet Genel Kurulda bu kabul edilirse müspet bir değişiklik olacaktır.

Görüldüğü gibi, tasarıda menşe adlarında yüksek tirajlı gazetede yayım yükümlülüğü tamamen kaldırılmış, mahreç işaretlerinde ise sadece Resmî Gazete’de ilan edildiğine dair bir ilanın yayımlanması yeterli kılınmıştır.

Belirtmemiz gerekir ki, Resmî Gazete’de ilan Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılmakta ve başvuru sahibine herhangi bir mali yükümlülük getirmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün küresel dünyada rekabet edebilmenin koşulları arasında markalaşmak ön plana çıkmaktadır. Türk lokumu nasıl bugün tüm dünyada anılmaktaysa Malatya kayısısı, Amasya misket elması, Mardin gümüş telkârisi de birer marka olarak tanınmalıdır.

Bir ülkenin kendi yerel değerlerine sahip çıkması, kendi kültürüne de sahip çıkması demektir. Bu, uluslararası arenada da var olabilmenin temel koşullarından birisidir.

Bizim amacımız, ülkemize has olan Mardin badem şekerine yani mlebbesesine, sembuseğine, Isparta halısına, Aydın yemişine, Erzincan tulum peynirine, Çorum leblebisine, Bursa şeftalisine, Trabzon telkârisine ve hasırına ve daha yüzlerce zenginliğimize dört elle sahip çıkmaktır.

Tasarının bu bağlamda ülkemizin tanıtımı ve sürdürülebilir kalkınmasına kalıcı faydası olacak bir değişiklik olduğuna inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Organize sanayi bölgelerindeki fabrikalarda üretim maliyetlerindeki aşırı artışlardan dolayı üretim yapılamamakta, fabrikalar bir bir kapanmaktadır.

Tokat ili için söylüyorum, Tokat merkezde en son olarak boru fabrikası ve tekstil fabrikaları, Erbaa ilçesinde tekstil fabrikaları kapanmış, işçiler perişan olmuşlardır. Bu tür fabrikaların üretimlerinin devamı için bir çalışma yapmayı, ek bir kredi vermeyi, onları yaşatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Türk Patent Enstitüsü, müracaatları yapılan bazı ürünlere, uzun süreler geçmesine rağmen coğrafi işaretlerin kabulü veya reddi yönüyle cevap vermekte gecikmektedir. Yapılan müracaatların daha kısa sürede sonuçlarının alınmasını teminen yeni yöntemler belirlenebilir mi?

İkinci sorum: Coğrafi işaretlemesi yapılmış “Ege sultaniyesi” denilen Manisa çekirdeksiz üzümünün bugünkü hâli yürekler acısıdır, sahipsizlikten perişan hâldedir. Hükûmet olarak, piyasada oluşan düşük fiyatlara müdahale etmeyi planlıyor musunuz? Daha önce bu konuda, partinin sözcüleri tarafından, uygun yöntemler belirlenerek kredi açılmak suretiyle piyasaya müdahale edileceği söylenmişti. Uygulamaya ne zaman geçmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Gönen’de çeltikçi; Gömeç, Ayvalık, Altınova’da pamuk üreticisi çok zor durumdadır. Daha önceden yurt dışına ihraç ettiğimiz pamuğu bugün Yunanistan’dan ithal ediyoruz. Polonya’dan ceviz ithal ediyoruz. Maliyetlerin yüksekliği sebebiyle insanlar artık ekemez ve üretemez hâle gelmişlerdir. Endüstriyel bir bitki olan pamuğun desteklenmesi adına, ithalatın önlenmesi adına, yerli üretimin artırılması için üreticiyi, çiftçiyi desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Doğru’nun sormuş olduğu soru… Daha sonra görüşülecek organize sanayi bölgesi kanunu var, isterseniz orada değinebilirim, isterseniz şu anda da söyleyebilirim. Daha sonra, bu Patent Enstitüsüne yapılan müracaatların belli bir süre aldığı ifade edildi. Kanunen altı ay, bir kere, askı süresi var. Çünkü ona yapılacak olan itirazların değerlendirilmesi ve bir hata yapılmaması noktasında eski bir sanayici olarak ve oradan endüstriyel tasarım almış biri olarak ben de geçmişte şikâyet etmiştim neden bu gecikiyor diye. Ama altı aylık bir askı süresi… Ama onun dışında herhangi bir bürokratik anlamda bir gecikme olmadığı arkadaşlar tarafından -ben daha evvel de sürekli görüşüyorum- ifade ediliyor. Çünkü gerçekten, Sayın Başkanım, patent konusuna, marka, tasarım konusuna çok fazla önem veriyoruz ve fazla önem vermek zorundayız. Son derece önemli bir konudur.

Bir diğer önem verdiğimiz konu da, patent sayısı veya patentin çok çıkartılmasından öte, önemli olan, çıkartılmış olan patentlerin ne kadarının ticarileştiğidir. Yani önemli olan, alınmış olan patentlerle beraber ne kadarlık bir ticari ortam yaratılmıştır, katma değer sağlanmıştır. Şunu çok net ifade edeyim ki, bu kanunla beraber inşallah bunun sayısı çok daha fazla artacaktır ancak altı aylık askı süresi tabii ki devam edecektir, o devam etmek zorunda. Şu anda coğrafi işaret için bu, 2005 yılında hazırlanmış olan teklif çalışmasında 67 coğrafi işaret tescil edilmiş olarak gözükürken, şu anda 102 tescilli coğrafi işaretimiz var ve şu anda da 132 başvuru var. Daha evvel, toplam 167 ve bunun 67’si tescil almıştı ama şu anda gördüğünüz gibi 234, 102’si tescil edilmiş, 132 de başvuru yapılıyor. Yani süre konusunda herhangi bir bürokratik işlemden kaynaklanan bir şey yok ancak bir de denetimle ilgili zaman zaman yapılan başvurularda eksiklikler olduğu zaman, eksikliklerle ilgili, düzeltilmesi noktasında bir çalışma var. Bunun getirmiş olduğu bir şey söz konusu olabilir.

Efendim, pamuk konusuna gelince, pamuk konusu tabii ki Türkiye açısından son derece önemli. Özellikle tekstil, konfeksiyon sektörünün en önemli girdisi. Yeni hazırlamış olduğumuz ve eylül ayı sonu itibarıyla birinci etabını tamamlamış olduğumuz girişimci bilgi sistemi, yani eski adıyla sanayi envanteri veya sanayi bilgi sistemi çalışmalarımızı büyük bir oranda bitirdik. Orada da, üretilen pamuğu, pamuğun nerede, hangi dekarda, hangi ilde, ne  kadar üretildiğini ve yapılan bu üretimin ne kadarının ipliğe, dokumaya, nihai ürüne dönüştüğünü tek tek şu anda görebiliyoruz. Pamuk konusuna vermiş olduğumuz, özellikle yerli pamuğumuza vermiş olduğumuz önemin bir göstergesi olarak, Türkiye’de ilk defa bir tekstil, konfeksiyon, bir sektöre yönelik bir strateji eylem planı hazırladık. Bu da tekstil, konfeksiyon ve deri sektörünü kapsayan bir  strateji eylem planıydı. Bu eylem planında da, tekstil, konfeksiyon sektörünün ana girdisi olan, değer zinciri içinde birinci önceliği teşkil eden pamukla ilgili, hem pamuğun desteklenmesi hem de pamuğun üretiminin artırılması noktasında çok çeşitli öneriler ortaya koyduk ve bu eylem planında, sorumlu bakanlık olarak da  Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bununla ilgili sorumlu.

Pamuk konusunda… Tabii ki üretici bir yerde pamuktan sonra başka ürünlere daha çok kaydı. Özellikle Çukurova gibi çok önemli bir bölgede maalesef üreticilerimiz pamuk yerine daha fazla mısır ekmeye başladılar. Yani orada üretici neyi görürse o konuya yönelmeye başlıyor.  Geçen sene örneğin 700 bin ton yerli pamuk üretmişken 1 milyon tona yakın pamuğu da ithal etmek durumunda kaldık. Oysa Türkiye’nin şu anda, nereden bakarsak bakalım, yaklaşık sadece yerli pamuğu işleyecek 2 milyon 100 bin tona yakın bir “karde pamuk ipliği” dediğimiz iplik kapasitesi var. Bundan dolayı pamukla ilgili, özellikle destekleme yapılması, pamuk alanlarının yeniden artırılması ve Türkiye’de pamuk üretiminin artırılması noktasında tekstil, konfeksiyon sektörü strateji eylem planını koyduk. Bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz de Manisa sultaniyesiyle ilgili bir soru sormuştu.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Manisa üzümüyle ilgili…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Neyle ilgili efendim?

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Daha doğrusu Ege sultaniyesi ama aslında Manisa’da yetişiyor.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Efendim, bununla ilgili de Manisa’daki arkadaşlarımız geldiler, üreticiler geldiler. TARİŞ, ihracatçı birlikleri geldiler. Kendileri bu konuda aralarında bir uzlaşma yapılması hâlinde neler yapılabileceğini ifade ettiler ama sonra aralarında ihracatçı birlikleri ile TARİŞ konusunda bir anlaşmazlık çıktı. Yani orada birlikte hareket edemediler. Oysa birlikte hareket etmeleri noktalarında kendilerinin yapabileceği bir çalışma da vardı.

Diğer taraftan, biraz evvel ifade etmiştim, tarım satış kooperatifleri birlikleriyle ilgili tabii 2000 yılından itibaren başlatılmış olan borçlarının silinmesi, onlara yeni yapılanma yapılması noktasında verilmiş olan kredilerde, maalesef geriye dönüşlerde çok ciddi problemler yaşanıyor ve bu yıl sonu itibarıyla bildiğiniz gibi o yeniden yapılandırma bitecek ve şu anda birliklerimizin, yine, TARİŞ, incir, üzüm, pamuk, birçok birlik başta olmak üzere her birinin ciddi manada borçları var ve bu konuda borçlarının devam ettiği ölçüde ve 2008 sonu itibarıyla bu yeniden yapılandırma biteceği için hazine tarafından herhangi bir para ödenmesi gibi bir husus söz konusu olamıyor. Sebebi, daha evvel verilmiş olan borçların yerine getirilmediği şeklinde.

Bir de orada rakamlar konusunda çelişkili ifadeler var. Örneğin Manisa’daki üreticilerimiz 320 bin ton civarında bir çekirdeksiz kuru üzüm üretimi olduğunu söylerken, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı da bunun 280 bin ton civarında olduğunu ifade etti. Bu, Ziraat Odaları Birliği Başkanının ifadesi yani benim kendi ifadem değil. Ama her şeye rağmen şunu ifade etmek istiyorum ki, tarım satış kooperatifleri birliklerinin -zaten dediğim gibi, önümüzdeki günlerde Genel Kurulun huzuruna inşallah getireceğiz, bununla ilgili bir düzenlemeye acil ihtiyaç var- ancak şu anda geçmiş dönem borçlarının ödenmemesinden dolayı hazine bu işe sıcak bakmıyor. Özellikle onu da arz etmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 221 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesi, 2. cümlesindeki “gazetelerden ikisinde” ibaresinin, “iki gazeteden birinde” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

 

 

 

Akif Akkuş

Necati Özensoy

Rıdvan Yalçın

Mersin

Bursa

Ordu

 

 

 

Kemalettin Nalcı

Hüseyin Yıldız

 

Tekirdağ

 

Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI (Konya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN –Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İlan ücretinin azaltılması amacıyla.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı üzerinde oyunun rengini açıklamak üzere lehte ve aleyhte söz talebi yok.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                       

Kapanma Saati: 18.28

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal’ın 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 222 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam’a aittir.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun, uzun zamandır üzerinde çalışılan bir kanun tasarısı. Bu tasarıyla ilgili olarak bugün sizlerle grubum adına görüşlerimizi paylaşacağım.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu çok önemli bir kanun. Organize sanayi bölgeleri 1962 yılında, planlı dönemde başlayan bir çalışma. 2000 yılında çıkan bir kanunla bir kanuna kavuşmuş, sekiz yıllık uygulamalar sonucunda da kanunda var olan aksaklıkların

 

(x) 222 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

giderilmesi doğrultusunda yeni bir tasarı ihtiyacı doğmuş ve bu tasarıyla ilgili olarak da önemli çalışmalar yapılmıştır.

Bu tasarının içeriğinde katıldığımız, gerçekten sekiz yıllık süre içerisinde organize sanayi bölgelerinde doğan eksikliklerin giderilmesine yönelik önemli katkılar var. Ama bu tasarıda katılmadığımız, eksik gördüğümüz ve gerçekten tasarının bütününü de ciddi şekilde tartışma noktasına getiren eksiklikler de var.

Değerli arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun muhakkak ki olumlulukları konusunda, komisyonlarda ve organize sanayi bölgeleri üst kurullarına katılan değerli sanayicilerin de katkılarıyla olumlu noktalara gelindi.

Teşvikler, eksik kalan konular yeniden dikkate alınarak bu konuda kiracıların durumlarından tutun da organize sanayi bölgelerinde yeni alanların onama sınırlarıyla organize sanayi bölgeleri içine alınmasına ve küçük sanayi sitelerinin yüzde 10 oranında sanayi bölgelerinin içerisinde yer almasına ihtiyaç duyulması hep katıldığımız, önemli katkılar koyduğumuz çalışmalardır. Ancak, katılmadığımız, eksik kalan ve Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda eleştirdiğimiz konuları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunları, maddeler geldiğinde tek tek üzerinde durup eleştirilerimizi, değişiklik önergelerimizi verip değiştirme konusunda yüce Meclisle görüşlerimizi paylaşacağız.

Organize sanayi bölgeleri… Türkiye’de 252 tane organize sanayi bölgesi var. Bunlardan 127 tanesi işletme aşamasına gelmiş, 125 tanesi planlama ve altyapı aşamasında. Bu da organize sanayi bölgelerinden -127 tane- işletme aşamasına gelmiş olanların hepsinin doluluk noktasında olmaması, 125 tane de planlama ve projelendirme aşamasında organize sanayi bölgesinin bulunması, bu konuda ciddi şekilde bir organize sanayi bölgesi enflasyonunun olduğunun açıkça göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, organize sanayi bölgeleri tasarlanması ve gündeme alınması gereken çok önemli konulardır. Yaklaşık 64.600 hektar alana sahip olan organize sanayi bölgelerini, bu anlamıyla bir kaynak israfı olmadan, doğru organize sanayi politikalarıyla yönlendirmeye ihtiyacımız vardır ve bunu böyle yapmak durumundayız. Ama bu kanunu düşünürken, bu Kanun’da sekiz yıllık uygulamadan doğan aksaklıkları değişikliğe uğratırken yapmamız gereken çok temel şeyler vardı. Maalesef, Bakanlık bu konuda temel değişiklikler ve organize sanayilerin, Türkiye’nin sanayi politikalarını yeniden ele alma fırsatını yakalayabileceği bir organize sanayi bölgeleri kanununda bu tür eksiklikleri görme noktasında olmamıştır.

Organize sanayi bölgelerinin bu kanununda böyle bir anlayışın dışına çıkılıp bazı özel ilgi alanlarına giren değişiklikler yapıldığını da bu kanun tasarısında görmek mümkündür. Örneğin, bu kanun tasarısında 8 tane organize sanayi bölgesinin yönetimleri belirli bir süre sonra doluluk sağlanıp genel kurul yapabilme aşamasına geldikten sonra kendi yönetimlerini seçmeleri gerekirken mülga Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’na odalar ve borsalar tarafından kurulmuş bu organize sanayi bölgelerinin yönetimleri seçimle gelmek yerine kalıcı bir nitelik kazandırılmış ve yönetimleri odaların, sanayi ve ticaret odalarının yönetimleri tarafından seçilmesi noktasında bir anlayış getirilmiştir. Bu anlayış eleştirdiğimiz konulardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve organize sanayi bölgelerinde oluşmuş, kurulmuş organize sanayi bölgelerinin oradaki katılımcılarının, ortaklarının seçeceği yönetimlerin bu yapıyı koruması gerekirken odalar ve borsalar tarafından bu işin tayin edilmesi doğru bir anlayış değildir. Neden sekiz tane bölgeye, hatta bunların içerisinde Manisa Organize Sanayi Bölgesinin geçmişten gelen sıkıntılarını da bu yapı içerisine almaya çalışma anlayışları, özel taleplerin bu kanunda dikkate alınmasını getirmiştir. Bakın, bu kanun bugün görüşülüyor ama bu kanunun gelecek 7’nci maddesinde göreceksiniz ki bu kanunun yürürlüğe girmesi 1/1/2008’den itibaren olması gereklidir diye bir madde konuluyor. Neden? Bir organize sanayi bölgesinin yönetimini istediği şekilde koruyabilmek için. Böyle anlayışlarla, özel maddelerle bir kanun koymak doğru bir anlayış değildir, bu konuda ciddi bir eksiklik vardır.

İkinci bir konu: Organize sanayi bölge kurma haklarının sadece sanayi odaları, sanayi ve ticaret odaları ve ticaret odalarına bırakılmış olması bu kanunun ikinci önemli eksikliklerinden bir tanesidir. Burada, demokrasinin ve sivil toplum anlayışının giderek yaygınlaştığı bir ortamda, organize sanayi bölgesi kurmak isteyen sanayici, iş adamı, girişimcinin kurmuş olduğu dernek veya kooperatiflerinin, bu konuda, organize sanayi bölgesi kurma haklarını yasal olarak ellerinden almak doğru değildir, bunu sadece odalarla sınırlamak doğru değildir. Muhakkak ki odalar, sanayi odaları, ticaret odaları ve karma kurulmuş odalarımızın bu işlerin içerisinde olması hepimizin arzu ettiği bir olaydır ama bazı bölgelerde, bazı ihtisas alanlarında, organize sanayi bölgelerinin faaliyetlerini gösterebileceği özel alanlarda bu tür özel girişimleri, özerk girişimleri, kooperatifleri, dernekleri, sanayici ve iş adamları derneklerini teşvik etmek, onları bu işin içine katmak, hem organize sanayi sitelerinin bu anlamıyla daha rantabl olarak işletilmesini ve kurulmasını sağlama açısından gereklidir hem de demokratik katılımcılık açısından çok ciddi şekilde önemli bir noktadır. Bunun altını çizmek istiyorum ve bu konudaki eksikliğin Bakanlık tarafından düzeltilmesi gerektiğini, bu kanun tasarısı görüşülürken bir kez daha dikkate alınması gerektiğini söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’yla ilgili söylenebilecek diğer konuları maddeler görüşülmeye başladığında söyleyeceğiz ama şimdi Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu gündeme gelmişken görüşlerini aldığım birçok organize sanayi bölgesi yöneticisinin ve sanayicinin, Türkiye'de içinde bulunulan koşullarda, bu kürsüden dillendirmek istediği ve bu kürsüden, Türkiye'nin içinde bulunduğu yangına çözüm için görüşlerimizi, önerilerimizi söylemesini istediği birçok konuyu dillendirmek gerekir. Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nu konuşurken Türkiye'nin ve dünyanın içinde bulunduğu krizin nedenlerini ve bu krizin Türkiye’ye yansıması üzerine konuşmak, çözüm yolları bulmak, öneriler getirmek ve bu öneriler doğrultusunda hep beraber çözüm aramak görevimizdir. Bu konu konuşulmaya başladığında Sayın Başbakan başta olmak üzere Hükûmet yetkilileri rahatsız olup “Türkiye’de kriz tellallığı yapmayın, kriz yoktur. Türkiye, ayakları üzerine basarak yürümektedir.” diye Türk kamuoyunu susturmaya çalışmaktadırlar. Hiçbirimizin kriz tellallığı yapmak diye bir niyeti yoktur, hiçbirimizin bu krizden medet ummak diye bir niyeti de yoktur çünkü bu kriz başta çalışanlar olmak üzere, fakir halk başta olmak üzere hepimizi etkileyecektir. Bu krizden başta fakirler, köylüler, esnaf, sanatkâr, sanayici olmak üzere toplumun her kesimi etkilenecektir. Bu anlamıyla bu krizden kimse medet ummuyor. Bu krizi hafife alıp, bunun konuşulmasının kendine politik zarar getireceğini düşünenlerin aymazlığına çözüm bulmak ve Türkiye’de bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizi doğru tahlil edip çözüm yollarını bulmak için konuşmak istiyoruz ve bugün konuşmak istediğimiz konu, Türkiye'nin ve dünyanın, krize neden olan ve bu krizin çıkmasına -sonuçlarına başkalarının katlanmasıyla da olsa- sebep olanların doğru teşhis edilmesi gerektiğini söylemek istiyoruz. Aslında yıllardır küresel krizin altında Cumhuriyet Halk Partisinin ve Türkiye’de üretimi, istihdamı, yatırımı, KOBİ’leri destekleyen anlayışın göz ardı edilmesi yatmaktadır. Dünyada da aynı anlayışın reddedilmesinden dolayı bugün çıkan küresel krizin temel nedeni vardır. Finansmana dayalı bir kârlılık, finansman üzerinden para kazanan, üretimi ihmal eden, üretimi hiç dikkate almayan bir sistem bugün dünyada çökmüştür. O üretimi dikkate almayan, sadece CEO’ların bilançolar üzerinden kârlılık esasına dayalı bir sistemi dünyaya dikte ettirdiği ve o kârlılıktan kendilerine nema aldığı bir dünya sistemi bugün kendisini sorgular hâle gelmiştir. Ne yapılması gerekiyordu? Yıllarca burada söyledik, bu kanunda, bu Meclis, bu yıl, bu yasama döneminde söyledik, “KOBİ’lere, üretime, istihdama ve bu anlayışa destek veren, borçlanmayı değil üretimi teşvik eden bir anlayışta ekonomik politika uygulamalısınız.” dedik. Bunu dediğimiz zaman, bizim bu konuda dünyayı algılayamadığımız şeklinde eleştiriler gelmişti. Tam tersine, bugün görüyoruz ki dünyanın geldiği nokta itibarıyla, sıkıntı üretimsizliktendir.

Değerli arkadaşlarım, bu krizde, şimdi, 2001’de yaşamış olduğumuz finans krizi nedeniyle tedbir alarak finans sistemini ve bankacılığı rehabilite ettik, bir süre gidiyor ama kriz, Türkiye’de 2001’den sonra finans sistemindeki rehabilitasyonun üzerine reel sektörün sorunlarını aşmak için yeni bir plan, program yapılmadığı için, uzun zamandır zorda olan reel sektörün sorunları hâline gelmektedir. Kriz Türkiye’de zaten vardı. Kriz Türkiye’de reel sektörde vardı, esnafta vardı, sanatkârda vardı, köylüde vardı. Az önce Sayın Bakanım “Pamuk üretiminden köylüler vazgeçti.” dedi. Niye vazgeçti? Üreten insan teşvik edilmediği için vazgeçti. Ürettiği ürünü sattığı zaman yaptığı masrafı karşılamadığı için vazgeçti. Neden vazgeçti sanayi üretimi? Çünkü sanayide ithalat o kadar cazip hâle geldi ki ithalat yaparak daha rahat ticaret yapma şansına geldi bizim ülkemizdeki sanayici. Onun için, Türkiye’de reel sektörde ciddi bir kriz vardı. Bu kriz, bugün dünyadaki küresel krizle birlikte derinleşerek önümüzdeki günlerde hepimizi rahatsız eden noktaya hızla yol almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu kriz, reel sektördeki var olan kriz sizin de çok yakından bildiğiniz gibi, ciddi bir şekilde üretimin önündeki yükleri Türkiye’de artırmaktadır. Enerji darboğazı, enerjide dışa bağımlılık, enerji maliyetlerinde altı ayda yüzde 50’nin üzerindeki artış bizi rekabetçi olmaktan çıkarmıştır. KOBİ’lerin finansmana ulaşma, yeteri kadar finansman bulamama, Türkiye’de faizlerin çok yüksek olması ve finansmanın pahalı olması, sıcak paraya dayalı bir politikanın götürülmesi nedeniyle bugün rekabetçi olmaktan KOBİ’lerimizin çoğu çıkmıştır. Uygulanan ekonomik politikada sıcak para gelsin diye yüksek faiz düşük kur uygulayanlar, ithalata özendirenler bugün Türkiye’de üretimin önünü kesmişler ve Türkiye üretemez hâle gelmiştir. Bakın, Türkiye’de işsizlik geçen seneden bu seneye binde 6 oranında artmıştır. Bir yıl içerisinde, aynı dönemde bu kadar yüksek artış çok ciddi düşünülmesi gereken… Bunlar rakamlara yansıyanlar. Bir de yansımayan, piyasadaki işsizlik çok daha ileri boyutlardadır. Demek ki bizim bu krizi görüp çözüm bulmaya ihtiyacımız var. Onun için bunu konuşmalıyız hatta sadece Parlamentoda değil, acilen meslek örgütleriyle, TOBB’la, TESK’le, ziraat odalarıyla, TÜRMOB’la ve benzeri sivil toplum örgütleriyle birlikte, acil, ekonomiyle ilgili konuşacağımız bir konsey oluşturmalıyız, onların önerilerini almalıyız, onlara kızmak yerine onları dinleyip anlamalıyız ve onların önerilerini çözüm olarak nasıl uygulayabilirizin yöntemlerini bulmak zorundayız. Hiç kimseye kızma hakkımız yok. Tam tersine, onlara bu konuda kulak vermek durumundayız. Onlar değil midir yıllardır sizin bu ekonomik politikanıza ses çıkarmayıp, soluklarını kesip, sesini çıkarmadan “Evet, iyi gidiyor.” diyenler? Bugün bağırıyorlarsa artık dayanacak noktaları kalmadığı içindir.

Değerli arkadaşlarım, bugün ciddi bir sıkıntıyı, ciddi bir sorunu yaşıyoruz. Bu sorun, reel ekonomideki krizin dünya küresel krizi ve finansal kriziyle bütünleşmesi ve Türkiye’ye yansımalarıdır. Onun için biz diyoruz ki hep beraber bu krizi konuşalım, konuşmaktan korkmayalım ve çözüm önerileri üretelim. Biz, çözüm önerileriyle geliyoruz karşınıza. Bunun çözümü için net şekilde, bir kere acilen teşvik sistemi değiştirilmelidir. Bölgesel teşvik yerine sektörel ve Türkiye’nin sanayi politikasını dikkate alan bir teşvik sistemi gelmelidir ve bu teşvik sistemi büyük oranda küçük orta boy işletmeler, üretenler, yatırım yapanlar üzerine kurulu bir teşvik sistemi olmalıdır. Bu teşvik sistemi, öyle geçici çözümler üreten, insanların taleplerine geçici çözümler üreten değildir. Örneğin, “Tekstille ilgili çözüm önerileri getirdik.” dediniz. Ne diyorsunuz? “Gidin, geri kalmış bölgelerde yatırım yapın, beş yıl teşvikten yararlanın.” O bölgeye fabrikasını taşıyan insanın; orada yatırım yapan, orada nitelikli kalifiye eleman bulan insanın yaşayacağı süre zaten iki buçuk üç yıldır, üç yıl zaten yeniden fabrika kurmaya çalışacak o insanlar. Böyle teşvikler olmaz, böyle topu taca atan teşvik uygulamaları olmaz. Bunun yerine, mevcut alanlarda o insanlara teşvik vermek zorundasınız.

Pamuk gibi stratejik bir ürünü, hem köylü hem sanayi için çok ciddi şekilde önemli olan bir ürünü desteklemek zorundasınız, pamuğa teşvik vermek zorundasınız. Mısırdan hangi katma değeri alıyorsunuz? Ama pamuktan, ipliğinden, kumaşından, markasından, ihracatından her türlü desteği alıyorsunuz. Onun için, stratejinizi doğru alana koymalısınız.

Türk ekonomisinin kalkınmasının temelinin KOBİ’ler olduğunun altını çizmelisiniz. Burada ARGE kanunları çıkartırken KOBİ’lere doğru düzgün ARGE teşviki bile uygulamaktan çekindiniz. 50 tane ARGE elemanı çalıştıran, sadece büyükleri düşünen ve büyüklerin iş birliği yaptığı dışarıdan gelecek yabancılara teşvik verme durumunda oldunuz.

KOSGEB mevzuatı hemen basitleştirilmelidir. Acilen, finansman ihtiyacına düşecek, zorluğa düşecek kesimler için bir fon oluşturmalısınız. Sanayi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve ekonomiyle ilgili diğer bakanlıklar Türkiye’deki krize düşecek kesimlere acilen finansman desteği sağlayacak bir fon oluşturmalıdır, bunu bankaların insafına bırakmamalıdır. Bugün bankalar en ufak bir telaşta, açılmış kredileri kapatmakta, var olan kredileri kullandırmamakta ve sanayici üzerinde ciddi baskılar uygulamaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, bu insanların bu şekilde durumlarını devam ettiremezsiniz. Özel sektör sizin uyguladığınız politikalar nedeniyle borçlandı. Türkiye’de ilk defa en büyük özel sektör dış borçlanması var. Bu niye oldu? Siz yatırım yapmadınız, özel sektör yatırım yapsın dediniz, doları düşük tuttunuz, onlar da gittiler dışarıdan borçlandılar.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Dışarıdan borçlanan bu insanlar şimdi döviz fiyatları arttığında, dünyada likidite daraldığında, borçlarını ödeyemez duruma geldiklerinde hem ülkemizdeki bankacılık sektörüne sorun olacaklardır hem kendi işletmelerinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır. Onun için özel sektörün borcu bizim borcumuz değildir diyemeyiz. O borcun ülkenin borcu olduğunu düşünerek acil tedbirler almak ve buna göre çözümler üretmek zorundayız.

Esnaf, sanatkâr kan ağlıyor. Hipermarket yasasını geçen senenin başında çıkaracağız dediniz, bir yıl doluyor, çıkarmıyorsunuz. Neden? Çünkü belirli kesimlerin bu ülke pazarını ele geçirmesine göz yumuyorsunuz. Yabancıların bu ülkede hâkim olan bir anlayışa gelmesine göz yumuyorsunuz. Onun için bu krizi konuşacağız, daha çok konuşacağız ve bu krizin –inşallah- altında Türkiye’nin kalmaması için çözüm önerilerini de biz getireceğiz. Yeter ki sağduyuyla bizim dediklerimizi dinleyin, o zaman sonuç alırız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçmiş tecrübe ve çalışmalarımızın ışığı altında bu tasarıyla ilgili olarak bazı görüş ve düşüncelerimi samimi olarak bu kürsüden sizlerle paylaşacağım. Umuyorum ki Sayın Hükûmet  de bu öneri ve eleştirilere olumlu yaklaşacak ve bu tasarının hem sektörümüz için hem organize sanayi bölgelerimiz için, tabii ki ülkemiz için daha mükemmel çıkmasını ve yasalaşmasını temin edecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, başlangıç itibarıyla, 2000 yılında çıkarılan Organize Sanayi Bölgeleri Yasası’na göre bazı ufak değişikliklerle öncelikle tanımlar getirilmiş ve bu tanımlardan yola çıkarak “Organize sanayi bölgeleri de nedir?” diye sorulduğu zaman vatandaşlarımız tarafından, çok kısa olarak, “Kendi kanununa göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgeleri.” olarak tanımlanmış. Tabii bu mal ve hizmet üretim bölgesinin üstü de gerek teknolojik donanım gerek çevreye duyarlı sanayileşme gerek kentleşmenin daha iyi, daha mükemmel yönetilmesi ve buna bağlı olarak dünya ve Türkiye’ye entegre edilecek diğer ekonomik politikalarla da donatılmış.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yaklaşık kırk yılı aşkın bir süredir organize sanayi bölgeleri yasa çıkmadan, herhangi bir üst mevzuata bağlanmadan yönetilmiş, ta ki 12 Nisan 2000 tarihine kadar. 12 Nisan 2000 tarihinde ne yapılmış? Öncelikle, bu tasarı görüşülürken hafızalarda bu tasarının altyapısını hazırlayan yasal çalışmalar neydi, sizlere onları hatırlatmak isterim.

57’nci Hükûmet  döneminde, yani 1999-2002 yılları arasında bu tasarı gerçekten sektör ve sektör ve sektör temsilcilerinin oluşturduğu büyük bir katılımla ve onların meydana getirdiği dernekler, kuruluşlar, tabii ki odalar ve temsilcileriyle bir araya gelinerek bu yasa çalışması tamamlanmış ve 15 Nisan 2000 tarihinde öncelikle Mecliste, bu yüce çatı altında yasalaştırıldıktan sonra Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Bir kere bu çalışmanın temeli olarak milletvekillerimizin hafızasına bunu getirmek istedim. O tarihlerde konuyla ilgili olabilecek olan bütün tarafların iştiraki gerçekten önemlidir çünkü -bunu özellikle özel teşebbüsün önünü açmak ve bu konuyla ilgili, bu anlayışla ilgili olarak belirtmek için altını çizerek söylüyorum- böylelikle organize sanayi bölgeleri tüzel bir kişiliğe kavuşturulmuş ve kuruluşundan işletilmesine kadar her türlü aşamada da müteşebbis heyetleri organize sanayi bölgelerinin yetkili kılınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığının uhdesinde ve görevinde olarak Teşkilat Kanunu’na bağlı olarak yürütülen organize sanayi bölgeleri 107 adet  bitirilerek Türk sanayisinin ve sektörün hizmetine sunulmuştur.

Gene, 2008 yılı yatırım programına baktığımız zaman da -yanlış hatırlamıyorsam- 100 adet organize sanayi bölgesi süregelmektedir ve bir süreç hâlinde geçtiğimiz yıllardan itibaren proje stoku olarak devam etmektedir. Böylelikle hem özel sektörün hem devletimizin bütçe katkılarıyla ve imkânlarıyla yapılan organize sanayilerini bir araya topladığımız zaman 255 adet organize sanayi yapısıyla karşılaşıyoruz ki bunlar genellikle sicil numarası ve tüzel bir kişilik kazanmış durumda.

Değerli arkadaşlarım, yer seçimi çalışmaları yapılan ve devam eden ve bu arada da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından tüzel kişilik verilen ancak değişik nedenlerle işletme aşamasına da geçirilmemiş 125 civarında organize sanayi bölgemiz var. Bunlar da niye işletme aşamasına geçememiş diye biraz alt detaya indiğimizde, baktığımızda şunlarla karşılaşıyoruz: Bir kısmı yer seçimi aşamasında bekliyor, bir kısmının kamulaştırma çalışmaları devam ediyor, yine bir kısmının imar planı ve altyapı projelerinin hazırlık çalışmaları maalesef bitirilememiş ve yine önemli bir kısmının da diğer altyapı çalışmaları henüz neticelenmemiş. Umuyorum ki gerekli kaynak ve imkân sağlanırsa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu kalanlarla ilgili olarak da sektörümüze, Türk sanayisine bunları kazandırabilecektir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde özellikle bazı rakamsal büyüklükleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce söyledim, 57’nci Hükûmet döneminde bu yasa Türkiye devletine kazandırılmış ve Türk sanayisi bundan büyük kazanımlar elde etmişti. İşte bu 1999-2002 yılları arasına baktığımız zaman, yaklaşık üç buçuk yıllık süreç içerisinde 34 tane OSB ve 69 tane de KSS yani küçük sanayi sitesi bitirilmiş ve sanayicimizin hizmetine sunulmuştur.

Diğer taraftan, o günkü Hükûmet işbaşına gelmeden önce, geçen süreç zarfında baktığımız zaman, tamamlanan küçük sanayi sitesi yatırımlarının, yıllık iş yeri ortalamasının 2.211 olduğunu görüyoruz. 2002 yılında bizden sonraki yani 57’nci Hükûmetten sonraki 58 ve devamı gelen hükûmetlere devrederken bu rakamı yüzde 62 artırarak yılda ortalama 3.561 iş yerine çıkarmışız. Bunlar önemli hizmetler ve yatırımlar çünkü o günün şartları içerisinde sınırlı kaynaklarla ve imkânlarla yapılabilmiş hizmetler. İhtisas organize sanayi bölgelerinin önü de yine o dönemde atılarak bu bağlamda hem Elâzığ ve Afyon’da besi organize sanayi bölgeleri ve İzmir Bayındır’la Yalova ilimizde de çiçekçilik organize sanayi bölgelerinin kuruluşu gerçekleşmiş.

Değerli arkadaşlarım, bu ihtisas organize sanayi bölgelerine değinmişken sizlere şu bilgiyi de aktarmak istiyorum: Türkiye'nin birçok yerinde ihtisas organize sanayi bölgesi talepleri var ve bunlar gelişen dünya şartlarına baktığımız zaman haklı ve yerinde talepler. Bunlardan örneğin ilk aklıma gelen, İzmir ilimizde mevcut döküm ve otomotivciler organize sanayi bölgeleri, talepleri ve müracaatları var. Bunlar hızla ilerlemekte ama tabii ki gelişen sanayi potansiyeli olan ve sanayi imkânı olan, sanayi profili de geçtiğimiz yıllara göre hızla değişen birçok ilimizde olduğu gibi İzmir’de de bunlar yetersiz kalmakta. Örneğin tarım alanında faaliyet gösterecek olan ihtisas organize sanayi bölgeleri maalesef geri planda kalmaktadır.

İzmir Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi özel bir örnektir çünkü yerel yönetimle merkezî yönetim arasındaki uyuşmazlık nedeniyle sürüncemede kalmıştır, sanayicimiz mağdur olmuştur, maalesef bugüne kadar da birçok yetkilinin verdiği söze rağmen neticelendirilememiştir. İnşallah bu kanun tekliflerinin içerisinde, çok değerli Milliyetçi Hareket Partisi İzmir milletvekillerinin de altında imzası olan bu kanun tekliflerinin neticesinde sayın Hükûmet ve sayın Bakanlık da olumlu görürse İzmir Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesini de bugün bu yasa tasarısı görüşülürken çözme imkânına kavuşacağız.

Değerli arkadaşlarım, 57’nci Hükûmet döneminde yapılan bu çalışmalar sonucunda daha önceki yıllarda ortalama olarak yıllık 288 hektar organize sanayi bölgesi bitirilip faaliyete alınırken, gene biraz önce söylediğim gibi, bu dönemin içerisinde -o dönemin sonucunu kastederek söylüyorum parantez içinde- altı yılda ortalama 1.907 hektar organize sanayi bölgesi yapılabilmiş. Şimdi, böyle baktığımız zaman bu rakamlar belki biraz kafa karıştırabilir ama 58, 59, 60 diye giden hükûmetlerde yani geçtiğimiz altı yıllık hükûmetlerde bu rakam 1.078 hektarda kalmış. Hem süre olarak uzun hem de tek parti hükûmeti olmasına rağmen arada bir verimsizlik var. Bu verimsizlik tabii dünyanın değişik şartlarına ve konjonktürel gelişmelere de bağlanabilir ancak geçtiğimiz altı yıldaki bu performans düşüklüğünü hem sanayicimiz hem de girişimcilerimiz çok iyi değerlendirmektedirler.

Sayın milletvekilleri, bugün OSB’lerin her türlü altyapı ve sosyal tesis yatırımları ve buna benzer enerji yatırımları ve işletme hizmetleri OSB’nin kendi tüzel kişiliği tarafından yapılmaktadır. OSB yatırımları ve işletmeleri bu hizmet ödemelerini toptan yapmaktadırlar ve bu toptan yapış ve süresi dikkate alınarak da OSB’ler için hem elektrikte yüzde 5 hem de doğal gazda yaklaşık yüzde 3 iskonto uygulanmaktaydı. Tabii, bu, geçtiğimiz dönemler içinde yapılan bir uygulamaydı. Gelin görün ki, EPDK’nın, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yaptığı kararlar ve BOTAŞ’ın buna uyması neticesinde, çok yakın geçmişte, bu elektrik iskontoları kaldırılmış ve maalesef doğal gaz iskontosu da gene geçtiğimiz 2008 Mart ayında kaldırılarak, OSB’lere üstelik haber de verilmeksizin, yüzde 3’ten yüzde 1’e indirilmiştir.

Bunlar hem en önemli enerji girdisidir -elektrik ve doğal gaz olarak- hem de son zamanlarda yapılan -ki artık bu mutat hâle geldi- elektrik zamlarına son yüzde 9,27’lik zamdan sonra yılbaşı periyodu itibarıyla baktığımız zaman, 1 Ocak, bugün itibarıyla yaptığımız zaman, gene yaklaşık yüzde 55 civarındaki elektrik zammı da sanayicimizin belini kırmış gözükmektedir. Değerli arkadaşlarım, doğal gazda yüzde 30’dur bu zam yılbaşından bugüne kadar.

Bunlar şunun için önemlidir: Aslında bu yüce Meclis, belki de küresel krizle ilgili olarak bir genel görüşme yapmalıydı bugüne kadar. Maalesef, bu kriz konusunu, dünyada hızla tedbirlerin alınıp geliştiği o süreç boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi, tabii ki başta iktidar grubu olmak üzere, bunu görüşme noktasında geç kalmış gözükmektedir. Biz hem bu krizi hem sanayi sektörümüzü, tabii ki ona bağlı olarak diğer ekonomik ve sosyal kesimlere yapılması gerekli olan tedbir ve politikaları buralarda tartışma imkânı bulmalıydık diyorum.

Bugün görüştüğümüz bu tasarı, değerli milletvekilleri, ha çıktı ha çıkacak diyerek, işte haftaya kesin çıkacak diyerek birçok yetkili Hükûmet mensubu tarafından söylenmiş, oyalanmış, bugüne kadar gelinmiştir. Tabii bunlar yapılmış, geçmişte kalmıştır. Bugün bu kürsüye çıktığımıza göre artık uygulama aşamasına geçilmiştir ama bu kadar oyalanılmasının ve bu kadar geride kalınmasının da tabii ki sanayi sektörüne bir maliyeti olacaktır. Bu maliyetin de hesaplanması gerekir diye düşünüyorum.

Tasarı elbette organize sanayi bölgelerinin ve orada işletme aşamasında olan birçok kuruluşumuzun haklı taleplerini de içermektedir. Bazı eksikliklere rağmen bu haklı talepleri de yerinde bulmak gerekir diye düşünüyorum.

OSB’lerimiz bir üst örgüttür. Bunlara bu şekilde bakmak ve yaklaşmak gerekir diye düşünüyorum. Bu örgütü de meydana getiren temel unsur sanayicilerimiz ve girişimcilerimizdir. Onların meydana getirdiği bir üst çatı örgütüdür OSB’ler. Eğer bunlarla ilgili birtakım iyileştirme çalışmaları yapılacaksa, bunları ilgilendiren, bunların menfaatlerini şu veya bu şekilde etkileyen yasa çalışmaları yapılacaksa, çok doğal olarak, onların haklı taleplerine kulak vererek ve onların önünü açacak, onlarla birlikte yapılacak olan teklifleri de değerlendirmemiz gerekirdi diye düşünüyorum.

Bakın, Hükûmet tasarısına ve içindeki diğer tekliflere baktığımız zaman, bir kere her şeyden önce bu tasarının olgunlaşıp gelmesi noktasında da bazı eksiklikleri görüyoruz çünkü ben ilk defa olarak şöyle bir uygulamaya rastlıyorum: Sanayi Komisyonunda Hükûmet kendi getirdiği tasarı üzerinde de değerli komisyon üyesi milletvekillerine -tabii ki iktidar partisine mensup olanları kastediyorum- önergeler verdirerek âdeta kendi tasarısını olgunlaştırma sürecini yeniden başlatmış ve bu tasarıyı bir miktar -bana göre çok büyük özellikle ama kâğıt üstünde bir miktar- değiştirmiştir. Belki de bu Genel Kurul aşamasında gene bazı önergelerle karşı karşıya kalarak bu yasa tasarısını yasalaştıracağız. Bu da yeni bir âdet oldu.

Değerli milletvekilleri, şimdi bu süreç bu kadar önemliyken ve bu kadar önemli değişiklikler yapılırken madde bazına indiğimiz zaman da tasarıda bazı hazırlıksız yapılanmanın olduğunu görüyoruz. Örneğin tasarının 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasıyla -biraz önce de söyledim- 12 Nisan 2000 tarihinde çıkarılan OSB Yasası’nın yani 4562 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinin (d) fıkrası değiştiriliyor.

Bakın, bu kadar laf kalabalığının manası şu: O günkü şartlarda biz, her türlü sanayi derneğinin ve kuruluşunun ve kooperatiflerin organize sanayi bölgesi kurmasına imkân sağlıyorduk ki bunlardan mesela en büyüğü -hemen söyleyeyim- İkitelli’dir. İkitelli’de o kadar çok fazla, onlarca kooperatif bir araya gelmiştir ki belki Türkiye'nin değil, dünyanın sayılı büyük organize sanayi bölgesi teşekkül ettirilmiştir. Şimdi bugün bu sanayici kuruluşları ve dernekleri bir kenara itilmektedir bu değişiklikle. Gene bu sanayici derneklerinin bugüne kadar kurduğu on adet -gene yanlış hatırlamıyorsam- organize sanayi bölgesi vardır. Bunların statüleri de değişecektir bu yasa çıktığı zaman.

Değerli arkadaşlarım, küçük sanayi sitelerinden oluşan -biraz önce de söyledim- OSB’lerimiz vardır. Bunlar da kooperatifler vasıtasıyla kurulmuştur. Bunların da statülerinde büyük değişiklikler olacaktır.

Tasarının gene 2’nci maddesinde yapılan bazı değişikliklerle “…katılımcı ve/veya kiracı vasfı ile bölge içinde faaliyet gösteren küçük imalat ve tamirat, ticaret, eğitim ve sağlık hizmet alanları ise bölge büyüklüğünün %10 undan fazla olamaz.” deniliyor. İşte, bu madde de küçük sanayi siteleri ile organize sanayi bölgelerinin durumunun açıklanmaya muhtaç olduğunu gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi baktığımız zaman KSS’lerden oluşan OSB’lerin bütün parsellerinin yaklaşık yüzde 95’i küçük imalattır zaten. Bunlar küçük imalat ve tamircilerin bir araya getirdiği kuruluşlardır.

Diğer yandan, baktığımız zaman Türkiye’mizin bazı bölgelerinde OSB’lerin parsellerinde yaklaşık yüzde 55’i bu küçük imalat yapan sanayici gruptan meydana gelir ama bunlar katma değeri küçük imalatlardır.

Öte yandan, Türkiye'nin daha gelişmiş yöreleri ve bölgelerinde yapılan OSB’lerde ise, bu “küçük imalat” diye tabir ettiğiniz kuruluşlar daha büyük katma değerli kuruluşlardır. Bakın, ikisi de küçük imalattır ama bir bölgede katma değeri düşüktür -aynı tanım ve vasıf altında gözükmektedir- ama bir bölge ve yörede katma değeri yüksektir, gene aynı tanımın içerisindedir.

Ama bütün bunlara rağmen, baktığımız zaman tasarıda “küçük imalat” ifadesinin tanımı yoktur. Bu tasarıda belki de en önemli yapılması gereken bir şeydir çünkü buna atıf yapılarak bazı özellikler verilmektedir; küçük imalatın ne olduğunun tanımlanması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 3’üncü maddesine baktığımız zaman kira ve kiracı konusu da söz konusu. Bu da gene Sanayi Komisyonunda verilen önergeler doğrultusunda değiştirilmiş bir madde.

Planlı kalkınma döneminde, 1960’lı yıllardan itibaren sanayicinin önünü açmak ve sanayiciyi teşvik etmek için getirilmiş bir enstrüman olan organize sanayi bölgelerinde, tabii ki baktığımız zaman bu parseller sanayicilerimize on yıl vadeyle satılıyor ve sanayicimiz teşvik ediliyor. Biz bunu teşvik edebilmek için, 1960’lı yıllardan bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün hükûmetler olarak bir maliyete katlanmışız.

Şimdi, kiralama yönteminin gelmesiyle, başta stratejik OSB’ler olmak üzere, büyük sermaye sahipleri bütün bu saydığımız parselleri satın alarak sanayinin gelişmesini ve sanayicimizin iş yeri sahibi olmasını amaçlayan OSB kuruluş amacından sapmasına da yol açacaktır. Buranın altını özellikle çiziyorum.

Gene 5’inci maddede tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgeleri söyleniyor. Burada da dikkat edilmesi gereken bir husus var, OSB’lerin yüzde 15’i kadar sanayi alanları ayrılmak zorundadır bu ihtisas organize sanayi bölgelerinde. Bu konuda eğer bir değişiklik önergesi verilebilecekse seve seve bizim parti grubu olarak da buna katkı yapabileceğimizi belirtiyorum.

Önemli bir konu tasarının 7’nci maddesi. Odalar tarafından kurulan OSB’lerde sanayicimizin genel kurula gitmesi kaldırılıyor ve benim bildiğim 5 tane organize sanayi bölgesi için bir muafiyet getiriliyor, belki bunun sayısı farklı da olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum; buyurun tamamlayın.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Şimdi bu yapılmak istenen değişikliğin de bütün ilgili kesimler tarafından tekrar gözden geçirilmesinde fayda var diye düşünüyorum değerli milletvekilleri.

Tabii, yapmak istediğimizle uygulama arasında farklılıklar oluyor. Örneğin, geçtiğimiz ocak ayı içerisinde Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçim Yönetmeliği’nde Bakanlık istemese de bir hataya düştü ama yapılan uyarılarla, bizlerin verdiği soru önergeleriyle çok kısa bir süre içerisinde, bir ay sonra bu Yönetmelik’i tekrar değiştirme imkânı buldular. Buradan da şu çıkıyor: Bazı mevzuatlarda uygulamada değişiklikler olabiliyor, yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde bunlara dikkat ederek daha az hatayla bunları kanunlaştırmamız gerekir diye düşünüyorum değerli milletvekilleri.

Son söz: Biz sanayi sektörünün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması önergesi verdik. Eğer Sayın Hükûmet ve iktidar grubu buna destek verirse bu teklif ve önerilerimizi daha detaylı bir şekilde görüşme imkânı bulacağız.

Hepinize saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz, hayırlı olsun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş.

Buyurun Sayın Karabaş.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, organize sanayi bölgeleri 1800 yıllarından itibaren başta Amerika olmak üzere, sonrasında İngiltere’de ve gelişmiş ülkelerde yaşama geçirilen bir uygulama. Organize sanayi bölgelerinin birçok etkeni vardır, birçok nedeni vardır fakat bunların içinde özellikle İngiltere’de, sonrasında az gelişmiş ülkelerde de birinci etken bölgeler arasındaki sanayi farklılığını ortadan kaldırmak; ikincisi ise işsizliğe, az gelişmiş yerlerde işsizliğe çare bulup belli kentlerde yığılmayı engellemeye yöneliktir.

Tabii bunun birçok nedeni daha var: Özellikle planlı kentleşme, sanayinin kentin dışına, bir araya taşınarak kentte düzensizliğin engellenmesi, yine -sonuçta bir sanayi yatırımı yaptığınız zaman tarım alanlarını kullanmanız gerekiyor- tarım alanlarının disiplinli bir şekilde sanayiye ayrılması, bu konuda bir disiplinin sağlanması; sanayi kuruluşlarının bir arada olmasını sağlayarak birbirlerinin yan ürünlerinden, birbirlerinin imkânlarından yararlanmalarına, kârlılığı artırmaya, verimliliği artırmaya yönelik etmenler var.

Şimdi, tabii Türkiye'de de organize sanayi bölgeleri, özellikle sanayi kalkınmasının hedef alındığı beş yıllık kalkınma planlarıyla birlikte gündeme alınmıştır. Türkiye'deki uygulamada da ve Türkiye'de organize sanayi bölgeleri faaliyete geçirildiği zaman ve hedef olarak konulduğu zaman da biraz önce belirttiğim gibi, dünyadaki birçok ülkelerdeki hedefler gözetilerek, oradaki gerekçelerle başlanmıştır ancak biz şimdi organize sanayi bölgelerinin durumuna baktığımız zaman, organize sanayi bölgelerinin yayılım seyrine ve bulundukları yerlere baktığımız zaman ve özellikle organize sanayi bölgelerinin içinde bulundukları mevcut, pratik duruma baktığımız zaman bu amacın gerçekleştiğini, belirttiğimiz amaçların gerçekleştiğini söyleyemeyiz.

Şimdi, özellikle bölgeler arası gelişmişlik farklarının en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye, başta Doğu ve Güneydoğu, yine Karadeniz, İç Anadolu. Bunları Ege’yle, Marmara’yla, Akdeniz Bölgesi’yle kıyasladığımız zaman bölgeler arası gelişme farklılıklarının en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir. Ancak organize sanayi bölgelerinin amaçlarından biri olan “bölgeler arasındaki eşitsizliği kaldırma” ilkesine baktığımız zaman, bunun Türkiye’de uygulanmadığını veya bunun gerçekleşmediğini görebiliriz.

Biraz önce konuşmacı arkadaşlar dile getirdiler, organize sanayi bölgeleri ve organize sanayi bölgelerinin sayısıyla ilgili rakamları verdiler. Şimdi tabii 250 civarında organize sanayi bölgesi var, resmî, kâğıt üzerinde ancak bunların 127 tanesi işletme durumunda. Tabii, CHP adına konuşan Sayın Milletvekilimiz dile getirdi, bu 127 organize sanayi bölgesinin bile birçoğu yarı yarıya, kimisi üçte 1 oranında işler durumdadır. Ancak daha önemli olan, 250 civarında onaylı bulunan organize sanayi bölgeleri içinde işletmede olmayan, faaliyete geçmiş olmayan birçoğu ya yer seçimi aşamasında veya kamulaştırma aşamasında, bazıları planlama veya altyapı, inşaat aşamasında bulunan organize sanayi bölgelerinin tümü az gelişmiş illerimizdeki organize sanayi bölgeleridir.

Şimdi bunu dikkate aldığımızda, birincisi, organize sanayi bölgelerinin kuruluşundaki amaçlardan biri gerçekleşmemiş, ikincisi, her hükûmet döneminde çok önemsendiği söylenen, birçok zaman böyle o ile veya o bölgedeki illere, az gelişmiş bölgedeki illere çok büyük bir taltif, çok büyük bir ödüllendirme gibi gösterilen teşvik sisteminin de aslında işlemediğinin bir göstergesidir. Şimdi, az gelişmiş illere veya az gelişmiş bölgelere teşvik verme veya onu geliştirmenin en önemli yolu, organize sanayi bölgeleriyle yani KOBİ’lere destek vererek, küçük ve orta büyüklükteki sanayi kuruluşlarını destekleyerek, onlara teşvik vererek bunu sağlamaktır. Ancak siz “Biz teşvik veriyoruz.” dediğiniz birçok ilde hem kentleşmenin düzenli olmasını sağlayan hem sanayileşmenin düzenini sağlayan hem az gelişmişlik farkını ortadan kaldıran en önemli etmenlerden birini sağlamamışsınız, kurmamışsınız.

Şimdi, kurulan bazı illerde de baktığımız zaman, örneğin İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu, Güneydoğu’daki organize sanayi bölgeleri birçok ilde ya hiç gerçekleşmemiş, planlama aşamasında veya inşaat aşamasındadır. Kurulu gözüken, kâğıt üzerinde kurulu gözüken yerlerde bile birçoğunda hâlâ elektrik bağlanmamıştır. Altyapı sorunlarının hiçbiri çözümlenmemiştir, arıtmanın ise “a”sı bile gerçekleşmemiştir. Yani bu yatırımların gerçekleşmesi gereken, bu desteğin verilmesi gereken yerlere aslında bu destek verilmemiştir. Daha önceki hükûmetlerde olduğu gibi bu Hükûmet de az gelişmiş bölgelere teşvik verme, bölgeler arasındaki eşitsizliği giderme, adaleti sağlama konusundaki sorumluluğunu ve sözünü yerine getirmemiştir.

Şimdi, tabii ki daha önceki konuşmacılar da dile getirdi. Bir yasa çıkarıldığı zaman, bir kanun tasarısı Meclise gelip görüşüldüğü zaman, bu kanun tasarısı çıkarıldığı zaman aslında birinci derecede öne alınması gereken, dikkate alınması gereken, o yasanın, o yasa tasarısının çıkmasından etkilenecek kesimlerdir, onların düşünceleridir, onların önerileridir, onların düşünce ve önerilerini dikkate almadır. Ancak, bu kanun tasarısına baktığımız zaman ciddi bazı eksiklikler var. Dile getirilen o eksikliklerle ilgili birkaç şeye ben de değinmek istiyorum.

 Şimdi, organize sanayi bölgelerinin yönetimiyle ilgili sorun, en önemli sorunlardan biridir. Elbette ki organize sanayi bölgelerinin kurulmasında ve kurulma kararı verilmesinden tutun kurulma aşamasına kadar sanayi odalarının, onun olmadığı yerlerde sanayi ve ticaret odalarının, onun da olmadığı yerde ticaret odalarının çok önemli yeri vardır, çok önemli etkileri vardır. Bu, doğru. Ancak, zaten yasada da, hem Türkiye’de şimdiye kadar geçerli olan yasada hem de dünyadaki birçok uygulamada, sonuçta organize sanayi kuruluşlarının kurulmasında ve altyapısının bitirilmesinde önemli olan bu odaların görevi, bu işi bitirdikten sonra organize sanayi bölgesini asli sahiplerine, organize sanayi bölgelerinde faaliyet yürüten sanayicilere devretmektir. Ki nitekim, zaten bu konuda yasada da şu vardır: Belli bir işleyiş vardır. İşte organize sanayi bölgesi kararı alındığı zaman bir müteşebbis heyet kurulur. Bu müteşebbis heyetin içinde, sanayi odası, yoksa sanayi ve ticaret odası, o da yoksa ticaret odası veya odalardan biri; o ildeki veya ilçedeki veya beldedeki belediye başkanı, yine orada varsa kooperatifler veya işveren sanayici dernekleri, yine eğer sınırları içindeyse büyükşehir belediyesi, yine eğer yer almak istiyorsa yerel örgütlerden olan il özel idaresi yer alır. Bu müteşebbis heyet aracılığıyla başvuru yapılır, valilik aracılığıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığına başvuru yapılır ve buna karar verilir. Bunun ikinci aşamasında, organize sanayi bölgesinin üçte 1’i tamamlandıktan sonra da müteşebbis heyet, oradaki üçte 1’i yerleştirilmiş olan sanayici ile yönetimi ortaklaştırır ve bu iş bittikten sonra da yönetim oradaki sanayicilere devredilir. Ha şimdi anlaşılmayan budur. Peki, zaten, organize sanayi bölgesi olsun veya olmasın bir ildeki sanayici, bir ildeki ticaret adamı veya orada görev yapanların hepsi, iş yapanların hepsi o ilde sanayi odası, yoksa sanayi ve ticaret odası veya ticaret odasının üyeleri değiller mi? Peki, bir yerdeki sanayi odası veya sanayi ve ticaret odası, destek verdiği, kurduğu ve sonuçta orada hak sahibi olarak yerleştirdiği ve kendi üyesi olan sanayicinin neyine güvenmiyor da “Ben oluşturacağım yönetimi.” diyor? Bu anlaşılmış değil. Yani, Türkiye'de Hükûmette olan, Türkiye'de devlette olan, Türkiye'de kurumlarda olan zihniyet iş adamlarımıza da, sanayicilerimize de veya onların kurdukları odalara da sirayet etmiş. Şimdi, siz, zaten koyduğunuz yasada da kurulup devredilmesi gereken bir şeyi, efendim ben kurdum, onun için yönetimini ben sürdüreceğim… Peki, zaten sizin üyeniz olan, orada da sanayici olan, orada üretim yapan, orada ticaret yapan, iş yapan ve kendi üyeniz olan insanlara neden güvenmiyorsunuz? Ha şimdi bu, işin bir tarafı. Diğeri, mesela yasanın 7’nci maddesinde diyor ki: Bu yasanın (bu tasarının) 2’nci maddesindeki hükümler 1/1/2008 tarihinden itibaren geçerlidir.

Şimdi, Manisa Organize Sanayi Bölgesinde üretim yapan sanayicilerin derneğinin bir yazısı var bizde; Sanayi Ticaret Komisyonundaki tüm milletvekillerine gönderilmiş, sanırım onun dışındakilere de gönderilmiş, Bakanlığa, Sayın Bakanımıza da gönderilmiş, diğerlerine de gönderilmiş. Şimdi, şöyle bir sıkıntı var: Bu sıkıntı şimdiye kadar neden sürüyor? Manisa Sanayi ve Ticaret Odası, Organize Sanayi Bölgesi, oradaki sanayiciler, daha önceki ve şimdiki Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız ve diğer bakanlarımız da, buradaki Odayla Organize Sanayi Bölgesi esnafı arasındaki bu çelişki neden şimdiye kadar çözümlenmemiş?

Sonuçta bu çözüm diğer idari yollarla, Bakanlığa başvuruyla gerçekleşmediği için de -diğer belgeleri de var- dava açılmış. Hem yerel mahkeme hem de sonradan Yargıtay Manisa’da Organize Sanayi Bölgesi Kooperatifi lehine karar vermiş ve orada genel kurul yapılıp yönetimin Organize Sanayi Bölgesi esnafına devredilmesi yönünde karar verilmiş. Şimdi ona rağmen bunun devredilmemesinde ısrar ediliyor ve biz de, sırf bu böyle gerçekleşsin diye veya sürsün diye, bu yasanın hükümlerinden biri 1/1/2008 tarihinden geçerli olsun diyoruz. Neden? Çünkü, Yargıtay kararı ve diğer kararlar 1/1/2008 tarihinden sonra alınmış.

Yani, şimdi şu olabilir: Belki Manisa… Bazı görüşmeler de yaptım ama net bir cevap almadım. Sanayi ve Ticaret Odası farklı şeyler diyor, Organize Sanayi Bölgesi Kooperatifi farklı şeyler diyor. Ha, bu konuda birinin veya diğerinin haksızlığını anlatmıyorum burada.

Biz burada sanayicimizin, iş adamlarımızın bir ilde çok önemli olan, gerçekten çok eskiden kurulmuş, birçok büyük sanayicinin iş yaptığı ilimizdeki bir sorununu o ilin milletvekilleriyle veya Sanayi Komisyonunda yer alan milletvekilleriyle, Sanayi Bakanımızla, bu konuda taraf olan diğer kesimlerle, TOBB’la, sanayicilerin diğer örgütleriyle, tüm bu kurumlarla çözebilmeliydik, yani bu işi buraya getirmemeliydik. Yani bize Sayın Bakanın bunu izah etmesi gerekiyor. Manisa’daki durum nedir, neden oraya geldi ve neden biz bunu, yasaya yerleştiriyoruz? Bunun izah edilmesi gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, biraz önce az gelişmiş bölgelerdeki, özellikle Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadeniz’deki organize sanayi bölgeleriyle ilgili, onların durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmıştık ve yine diğer hükûmetler döneminde olduğu gibi bu Hükûmet de özellikle az gelişmiş illere ve bölgelere teşvikle ilgili ısrarcı olduğunu, bu konuda elinden geleni şimdiye kadar yaptığını, şimdiden sonra da her türlü düzenlemeyi yapacağını söylüyor. Bu söylemden de hareketle şu çağrıyı yapıyoruz Sayın Sanayi Bakanımıza -Muş Milletvekili, Türkiye'nin en az gelişmiş bölgesinin bir ilinin ve organize sanayi bölgesinin de büyük sıkıntılarının olduğu bir ilin milletvekili- şu çağrıyı yapıyoruz: Bir defa teşvik politikalarının -bundan önceki konuşmacı arkadaş da belirtti- direkt sektörler üzerinden ve direkt somut yatırıma dönüşebilecek, anında yansıyabilecek işler üzerinden yapılması gerekiyor. Eğer siz Bitlis’e, siz Muş’a, siz Diyarbakır’a, siz Artvin’e, Rize’ye veya benzeri birçok ile, İç Anadolu’daki birçok ile, az gelişmiş ile yatırım yapmak istiyorsanız, teşvik vermek istiyorsanız, zaten amacı az gelişmişliği ortadan kaldırma, bölgeler arasındaki farklılığı ortadan kaldırma olan organize sanayi bölgelerine baştan başlayarak, arsa tahsisinden tutun, belli projelerin uygulanmasına kadar, sanayicinin teşvik edilip, oradaki sanayiyle, oradaki ticaretle uğraşanın teşvik edilip, orada organize sanayi bölgesinde iş yapması, teşvik edilmesinden tutun, büyük kentlerde o ilden giden sanayiciyi oraya yatırım yapmaya teşvik eden, somut “Bu bölgeye bu işi yapanlar üzerinden bu kadar teşvik sağlıyorum.” gibi bir yöntemi denemeniz gerekir. Bu olmadığı zaman “İşte, ben teşvik sağlıyorum, elli tane ili de teşvik alması gereken iller arasına koydum. Siz gidin orada yatırım yapın, iş yerlerinizi yapın, fabrikanızı kurun, projenizi getirin size ben destek sunacağım.” dediğiniz zaman bu çok anlam ifade etmiyor.

En önemlisi de şu: Birçok ilde ticaret yapan, sanayicilikle uğraşan, kendi alanında büyük veya küçük üretim yapan birçok kesim, hem oradaki sanayi, ticaret odalarının, diğer kurumların eksikliği, geriliği hem oradaki ticaret yapanın ve diğer kesimlerin düzeyi ortalama bir projeyi yapma veya gerekli işlemleri yerine getirme, onlara valilik üzerinden tutun bakanlığa kadar ulaşma, bunları takip etme düzeyinde değil. Eğer siz gerçekten teşvik verecekseniz, siz az gelişmiş yerleri kalkındıracaksanız, somut, gidip bakanlık üzerinden, o ildeki bakanlık yetkililerini, sanayi ticaret yetkililerini de direkt devreye sokarak, orada, onların işini merkezden gönderilen elemanlarla projelendirerek, belli bir aşamaya getirerek, tüm altyapısı için teşvik vererek, tüm altyapısı için kredi vererek hazırlanmanız gerekiyor. Bu, somut. Eğer ciddiyseniz bu yapılabilir. Eğer isteniyorsa, devlet isterse, eğer Hükûmet isterse, eğer Bakanlık isterse Bitlis’te, Muş’ta, Diyarbakır’da, Artvin’de, Aksaray’da, diğer birçok yerde, az gelişmiş yerlerde, oranın elamanıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

…gidip orada somut adımlarla bunu gerçekleştirebilir.

Bunu yapmadığınız zaman, sırf kendinize yakın kesimlere bazı olanaklar tanıyarak veya zaten belli bir düzeyi yakalamış, uzmanlık düzeyini yakalamış, bir sermaye düzeyini yakalamış, belli bir teknik elaman düzeyini yakalamış ve devletin vereceği tüm teşvikleri birçok kişiyi de devreye sokarak alabilecek ve diğerlerinin yatırımına ve iş yapmasına fırsat vermeyecek bir sürü olanak varken, siz bu dediğimiz somut, direkt oraya gidip kendiniz destek verip hazırlanmadan ve somut vermediğiniz, yapmadığınız yatırımlarla teşvik politikasını veya kalkınmayı sağlayamaz, bölgeler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldıramazsınız diyoruz.

Bu yasanın görüşüldüğü zaman önereceğimiz bazı değişikliklerle birlikte geçmesi için destek vereceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Komisyon adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Anğı, çalışma süresinin bitmesine tam on dakika var, ona göre ayarladım, buyurun.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 222 sıra sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve kanun tekliflerinin görüşülmesinde tümü üzerinde Komisyon adına söz aldım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde 1960’lı yıllarda başlayan planlı kalkınma döneminde sanayinin lokomotif sektör olduğunun ortaya çıkması sonucunda ekonomik dengenin kurulması, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi, belli bir hızla büyüme ve sanayileşmeye önem verilmesi amacıyla uzun vadeli hedefler belirlenmiştir.

İlk olarak 1962 yılında Bursa Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasıyla başlayan OSB uygulamalarına ilişkin iş ve işlemler uzun yıllar boyunca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Fonlar Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülmüştür. 2000 yılında çıkarılan 4562 sayılı OSB Kanunu devreye girene kadar bu Kanun’dakine benzer maddeler içeren adı geçen yönetmelik çerçevesinde yaklaşık otuz sekiz yıllık bir uygulama gerçekleştirilerek OSB’ler yaygınlaştırılmıştır. 2000 yılında çıkarılabilen OSB Kanunu ile OSB’lerin kuruluş ve işleyiş sürecinde yasal bir statü oluşturulabilmiş, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu 12/4/2000 tarih ve 24025 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un yayımıyla birlikte, hukuksal çerçevesi belirlenen OSB’ler ve meydana gelen uygulama aksaklıkları bu dönemde önemli ölçüde ele alınarak gereken kurumsallaşmayı sağlamak adına kanun ve yönetmelikte yeni düzenlemelere gidilmektedir. Kanun’un yayımlandığı tarihten günümüze kadar geçen sürede, gerek OSB tüzel kişiliklerinin ve OSB üst kuruluşunun gerekse sivil toplum kuruluşlarının ve OSB içinde yer alan müteşebbislerin talep ve sorunlarının değerlendirilmesi sonucu, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bir kısım milletvekili arkadaşlarımızca da teklif gelmiştir. Bu kapsamda, OSB Kanunu’nda OSB’lerin vizyonunu zenginleştirecek nitelikte yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Getirilen yenilikleri ana hatlarıyla özetlersek: Planlı sanayileşmenin gereği olarak, organize sanayi bölgelerinde imalat sanayi türleri için özel yer seçimi yapılmasına rağmen, sanayinin diğer kolları olan enerji ve maden işleme tesislerinin bölge dışında kalması, söz konusu tesislerin gelişigüzel yerlerde kurulmalarına, kentleşmenin olumsuz yönde etkilenmesine, tarım alanlarının tahrip edilmesine, çevrenin kirlenmesine, doğal ve kültürel tarihî varlıkların zarar görmesine sebep olmaktadır. Bunu önlemek için “imalat sanayisi” yerine “sanayi” kavramı getirilmiştir.

Planlı bir şekilde yürütülen, OSB’lerde faaliyet gösteren firmaların ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla ticaret, sağlık, eğitim ve lojistik faaliyetlerinin birlikte planlanması gerekmektedir. Mevcut yasal düzenlemeyle bu faaliyetler OSB tüzel kişiliklerinin kısıtlı imkânlarıyla karşılanmaya çalışılmaktadır.

Ayrıca, sanayinin ihtiyacı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen sağlık, eğitim ve ticaret alanındaki özel sektör girişimlerine de imkân vermek amacıyla, OSB’lerde ticaret, sağlık, eğitim, küçük imalat ve tamirat ile lojistik tesisler için, OSB brüt alanının yüzde 10’unu geçmemek üzere yer ayrılması imkânı getirilmiştir. Bu sayede, OSB içinde faaliyet gösteren işletmelerin nitelikli eleman ihtiyacı daha kolay ve istenilen miktarlarda temin edilebilecek, çalışanların sağlık kurumlarına intikal süresi kısalacak ve gerekli müdahale zamanında yapılabilecek, üretilen ürünlerin lojistik firmaları tarafından planlanan noktalara güvenli ve zamanında ulaştırılması sağlanması mümkün olabilecektir.

OSB’lerde enerji faaliyetlerinin düzenlenmesi amacıyla, 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kanunu’na “onaylı sınır” tanımı eklenerek, enerjinin daha ucuza temin edilmesi sağlanmış ve enerji faaliyetlerindeki OSB’lerin yetki ve sorumluluğu belirlenmiştir. Enerji faaliyetleri için düzenlenmiş olan onaylı sınır tanımı, bölgenin enerji dışında ihtiyacı olan su, kanalizasyon, doğal gaz, telekomünikasyon gibi teknik altyapı hizmetlerinin teminini de kapsayacak şekilde genişletilerek OSB Kanunu’na taşınmıştır.

Yer seçimi sonucu OSB sınırları içerisinde mülkiyet hakkı bulunan şahıslardan sanayi tesisi kuracak olanların katılımcı sıfatını kazanmalarına fırsat sağlanmıştır. Ayrıca “ihtisas OSB” tanımı yapılarak lojistik ihtisas OSB’lerinin de kurulmasına imkân sağlanmıştır. Kurulacak bu lojistik ihtisas OSB’leri ile dünyadaki benzer uygulamalara entegre olacağı düşünüldüğünde ekonomik gelişmelere büyük bir ivme kazandıracağı muhakkaktır.

Mevcut Kanun’da yer alan “mevzi imar planı” ifadesi 3194 sayılı İmar Kanunu’na bağlı olarak çıkartılan İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Dair Yönetmelik’te geçen imar tanımından farklı olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla OSB Kanunu’ndaki “mevzi” ifadesi kaldırılarak özel ve genel mevzuat arasındaki uyumsuzluk giderilmiştir.

OSB’lerden finans kuruluşlarının alacaklarını tahsil edememeleri durumunda lehlerine ipotek tesis edilmiş taşınmazların satışına iştirak etmeleri ve taşınmazları satın almaları ve bu taşınmazları kuruluş protokolünde öngörülen nitelikleri haiz gerçek veya tüzel kişilere satmalarına veya kiralamalarına imkân getirilmiştir. Dolayısıyla OSB içerisindeki yatırımcılarımızın kredibilitesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir.

OSB’lerde mevcut sektör gruplarındaki bütünlüğün bozulmaması hedefi ile bölge içinde yer alan parsellerin üçüncü kişilere devrinde, tapu müdürlüklerince OSB tüzel kişiliklerinden uygunluk belgesi alınması, bunun için de tapuya şerh zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme ile OSB’lerimizi, örnek sanayi kenti modelini alarak planlamaktadır.

Tarım-sanayi entegrasyonunun geliştirilmesi hedefi çerçevesinde tarıma dayalı sanayinin geliştirilerek paketleme, muhafaza etme ve pazarlama yöntemleri konusunda gerekli teknik destek verilmesi, işleme sanayisinin rekabet edebilirliğini artırıcı nitelikte uygun ve kaliteli ham maddenin temini için besi, süt sığırcılığı, sera, çiçekçilik gibi adlar altında tanımlanan tarıma dayalı ihtisas OSB’lerinin kurulmasına yasal dayanak getirilmiştir.

Dolayısıyla, tarımsal ürünlerden daha yüksek katma değerli ürünler elde edebilmek suretiyle hem tüketicimize daha kaliteli ve yelpazesi geniş ürünler sunulmasına hem de tarım kesiminin refah seviyesinin yükseltilmesine önemli katkılar sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bahsettiğim hususlar bu değişiklik tasarısı ve teklifiyle önümüze gelmiş durumda. Ben, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Geçmiş yıllarda bir yönetmelikle yürütülen, 2000 yılında çıkan yasayla da zemini oluşturulan bu bölgelerdeki hizmetlerin bugüne kadar gelişmeleri daha önce hızlıydı da şimdi mi yavaşladı? Gelişen dünya şartlarına göre bu imkânların ortaya konulmasında Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin reel sektörün daha önde bu destekleri alması adına önemli düzenlemeler ortaya koyduğunu değişik yasalarda ve kurumların uygulamalarında görmekteyiz. Özellikle, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımızın KOSGEB’le ilgili bugün dünyada yaşanan ekonomik krizin Türkiye’ye yansıma boyutunda çok daha farklı alanlarda bu destekleri hem esnafa hem küçük ve orta boy işletmelere sağlaması taleplerini zaten bu son dört beş yıldır uygulanan, özellikle son bir yıldır da ilk defa Türkiye Cumhuriyeti’nde esnafın KOSGEB’den faizsiz kredi desteği uygulamalarını görmekteyiz.

Bunun yanında, küçük sanayi siteleriyle ilgili düzenlemeler bir ayrı boyutta, organize sanayi bölgeleri bir ayrı boyutta. Sayın Bakanın Hükûmette olduğu o dönemde çıkan bu Yasa’da küçük sanayi sitelerinden OSB’lere dönüşümle ilgili bir düzenlemenin muhafaza edildiği bir durum var. OSB tanımı zaten kendi içinde bunu buluyor. İmalat sanayisi derken bugün artık sanayi tanımıyla biz bu tanımlamayı değiştiriyoruz ama küçük sanayi siteleri ise ayrı bir başlıkta. Türkiye’de bu geçiş döneminde bugüne kadar büyük hizmetler vermiş hem küçük sanayi sitelerimizin ve artık organize sanayi bölgelerinde de kırk yılı aşkın bir tecrübeyi yaşayan bir ülkede bugüne kadarki bu emekler boşa gitmemiş, bundan sonra da artarak devam edecek. Dünyadaki reel sektörle ilgili, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu şartları farklı bir şekilde değerlendirmek lazım. Amerika’da finansal sektör krizinin reel sektöre yansımalarını mutlak manada Türkiye’de de aynı şiddetle yaşayacağız gibi bir endişe ile bugünden piyasayı endişeye sevk edecek veya tüketimi kısacak bir bağlamda konuşmanın kimseye fayda getirmeyeceği ortada. Şu Mecliste dönem dönem, özelikle Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan arkadaşların farklı konularda hep kriz söylemleri burada çobanın hikâyesini akla getiriyor açıkçası. Buna fırsat vermeden, el birliği ile… Türkiye'nin geçmişteki tecrübeleri ile özellikle 2000 ve 2001’deki yaşadığı finansal krizin Türkiye’yi almaya mecbur kıldığı tedbirlerden dolayı finansal sektörde şu anda bir sağlamlık var. Dolayısıyla, bunu, reel sektörde de en az etkiyle bu krizi atlatacağımız bir süreci yönetmek varken, gelmeyen bir krizi varmışçasına sunmak da çok doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

Tasarının, tekrar, ülkemiz için, sanayicilerimiz için ve OSB yönetimleri için hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Anğı.

Türk millî futbol takımımıza bu akşam Estonya ile yapacağı maçta Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bulunan bütün milletvekilleri adına ve kendi adıma başarılar diliyorum ve diliyoruz. Allah yardımcıları olsun. (Alkışlar)

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Ekim 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                       

Kapanma Saati: 19.59

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.