DÖNEM: 23 CİLT: 29 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 6’ncı
Birleşim 15 Ekim 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - YOKLAMA III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, TRT Antalya Radyosunun
kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı 3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova ve Adana’daki
narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21
Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin,
Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S.
Sayısı: 138) B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin,
2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S.
Sayısı: 214) 2.- Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 221) 3.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun,
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman, Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S.
Sayısı: 222) V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması VI.- OYLAMALAR 1.- 2009 Yılında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin
oylaması VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri’de öldürülen
iki kişiye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı
(7/4582) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de
deprem riski taşıyan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/4651) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı. Sinop
Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı, Camiler ve Din
Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde çiftçisinin, Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Doğu Karadeniz Bölgesi
hidroelektrik santralleri ve çevre, Sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi. Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu, HES projelerinden
kaynaklanan sorunlara ilişkin; Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin; Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu da yapılan konuşmalara cevaben, Birer açıklamada
bulundular. Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin,
cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş
Operasyonu konusunun araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104
ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/270) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/867) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu
Senato Başkanı Kassym-Jomart
Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi
Başkanı Aytıbay Tagayev’in
davetlerine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Kazakistan ve
Kırgızistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi. Avrupa Birliği
Uyum Komisyonunun 26 üyeden oluşmasına ve Komisyon üyelerinin siyasi parti
gruplarına ve bağımsız milletvekillerine dağılımının ilişik listede olacak
şekilde Genel Kurulun onayına sunulmasına, Genel Kurulun 14/10/2008 tarihli 5’inci Birleşiminde özel gündemde yer
alan işten sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek
çalışmalarını saat 21.00’e kadar sürdürmesine, 15/10/2008 Çarşamba günü ve
16/10/2008 Perşembe günü yapılacak birleşimlerinde çalışmalarını 11.00-13.00
ile 14.00-20.00 saatleri arasında sürdürmesine ve 15/10/2008 Çarşamba günü
yapılacak birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine, Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan,
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 297 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7’nci; aynı kısımda yer alan 275,
236, 266, 230, 257, 263, 218 ve 239 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin
bu kısmın 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, 14/10/2008 tarihinde
dağıtılan; gemi inşa sanayisinde iş güvenliği konusundaki (10/121, 129, 132,
134) esas numaralı (S. Sayısı: 295), zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel
yağlar konusundaki (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı (S. Sayısı: 296)
Meclis araştırması komisyonları raporlarının gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmına alınmasına ve raporlar üzerindeki genel görüşmelerin Genel
Kurulun 21/10/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına, Genel Kurulun 21/10/2008 Salı günkü birleşiminde çalışmalarını saat
15.00-20.00 arasında sürdürmesine, 22/10/2008 Çarşamba günü ve 23/10/2008
Perşembe günü yapılacak birleşimlerinde çalışmalarını saat 11.00-13.00 ile
14.00-20.00 arasında sürdürmesine, İlişkin Danışma
Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Başkanlıkça,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için
aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuruda
bulunuldu. Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/173) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmedi. Genel Kurulu
ziyaret eden Fransa Senatosu Dışişleri, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve
21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S.
Sayısı: 138) üzerinde bir süre görüşüldü. 15 Ekim 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
21.00’de son verildi.
15 Ekim 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum. II. - YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için beş
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Ahilik Haftası vesilesiyle söz isteyen Kırşehir Milletvekili Sayın
Abdullah Çalışkan’a aittir. Buyurun Sayın
Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan’ın, Ahilik
Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ekim ayının ikinci
pazartesisi kutlanan Ahilik Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, medeniyet tarihine kültürümüzün armağan ettiği birçok değer
vardır; bu değerler arasında, sosyal hayatı her yönüyle kavrayan bir sivil
yapılanma kurumu olan Ahilik önde gelir. Anadolu’nun Türk yurdu olmasında büyük
emeği geçen Ahi Evran tarafından 13’üncü yüzyılda
kurulan Ahilik teşkilatı, toplumsal yaşamın ortak paydası olan insanı esas
almaktadır. Toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatının düzenlenmesinde
önemli rol oynayan Ahilik teşkilatı, gerektiği zaman da vatan savunmasında
görev yapan bir birliktelik ve dayanışmanın ortak adıdır. BAŞKAN – Sayın
Çalışkan, bir saniye. Sayın
milletvekilleri, kuliste bu sohbet toplantınızı devam ettirebilirsiniz.
Arkadaşımız hazırlanmış, gelmiş, bize önemli bir konuda bilgilerini aktarıyor;
onu dinlemek, faydalanmak, onun bilgilerinden belki kendimize ait bazı görüşler
çıkarmak önemlidir. Sohbet etmeyi tercih edenler, kulislerde taze çay da var,
orada daha güzel olabilir. Onun için, sessizliğe davet ediyorum. (Alkışlar) Buyurun Sayın
Çalışkan. ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) – Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkan bu sosyoekonomik sistem,
Osmanlı devletinin kuruluşunda da etkin ve aktif görevler üstlenmiştir. Osmanlı
devletinin en önemli yapı taşlarından biri olan Ahilik, yedi yüz yıl Anadolu’da
esnaf ve sanatkârlar için başarıyla uygulanmış, izleri bugüne kadar
süregelmiştir. O günlerde kurulan sağlıklı toplum yapısının yüzyıllar boyunca
sürdüğünü ve bugünlere geldiğini hepimiz biliyoruz. Değerli
milletvekilleri, Ahilik teşkilatı başarısını üretim felsefesine borçludur.
Ahilik teşkilatında insan bir üretim aracı değildir, insan üretimin
merkezindedir. Ahilik sisteminde insan amaçtır, araç değildir. Ahilik
değerlerine göre üretim, insana rağmen değil, ancak insanın mutluluğuna hizmet
ettiği sürece değerlidir. Üretici daima kontrol edilmiş, tüketicinin hakları
korunmuştur. Saygıdeğer
milletvekilleri, Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsetmek ve
sadece belli bir gün ve haftalarda kutlamak bir anlam ifade etmemektedir.
Atalarımız tarafından kurulan ve uygulanan sistemleri anlamak, anlatmak ve hep
beraber yaşamak hepimizin ortak amacı olmalıdır. Yüzyıllar önce uygulanan bu
sistemi günümüz koşullarına göre yeniden yapılandırarak ekonomimizin hizmetine
sokmak toplumumuzun gelişmesine önemli katkı sağlayacaktır. Ahiliğin merkezi
olan Kırşehir’in bir milletvekili olarak bu konuyu gündeme taşımanın
sorumluluğunu hissediyorum. Ahilik değerleri yeniden toplumumuza hizmet eder
hâle getirilmelidir. Medeniyetimizin dünya medeniyetine armağan ettiği bu
sistem yeniden Türk toplumuna katkı sağlamalıdır. Bu konuda yaptığımız
çalışmalar hızla devam etmektedir. Hükûmetimizin
Ahilik sistemine sahip çıkması gerçekten ülkemiz adına çok önemli bir adım
olmuştur. Bu konuda desteğini esirgemeyen ve Ahilik teşkilatına sahip çıkan
Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’a huzurlarınızda teşekkür
etmek istiyorum. Bugüne kadar
ülkemiz genelinde değişik etkinlikler ile her ilde yapılan Ahilik Haftası
kutlamalarının merkezi bu yıldan itibaren Kırşehir olacaktır. Ahilik
teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın türbesinin
bulunduğu Kırşehir, bu yıldan itibaren Ahilik kutlamalarına ev sahipliği
yapacaktır. Ahiliğin anlaşılması ve anlatılması noktasında gerekli tüm bilimsel
çalışmalar yine Ahi Evran Üniversitemiz ve Ahilik
Araştırma Merkezimiz tarafından yapılmaktadır. Bu yıl düzenlediğimiz
uluslararası sempozyuma 110 bilim insanı
katılmaktadır. Değerli
milletvekilleri, Ahilik, Türk kültürünün ürettiği sosyal, ekonomik ve kültürel
değerlerin bütünüdür. Ahilik sisteminin değerleri günümüz koşullarına göre
uyarlanmalıdır. Ahilik sisteminin sağladığı verimlilikten, uyguladığı kalite
kontrol sisteminden, yetiştirdiği iş gücünden ve üretim sistemine getirdiği etik
değerlerden Türk ekonomisi yararlanmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) – Her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan birliği ve dayanışmayı
yüzyıllar önce atalarımız nasıl başarmış ise biz de her zaman bir olmayı, diri
olmayı ve güçlü olmayı başaracağız. İnsanlar
arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde dürüstlük, güvenilirlik, iş ve
meslek ahlakına saygı, hak ve hukuka riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve
güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik sistemini uygulamayı bugün de tam
anlamıyla başarabilirsek yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan
kalkacaktır. Hükûmetimizin ve siz değerli
milletvekillerimizin desteğiyle bunu başaracağımıza ve Ahilik sistemini
uluslararası kültür ve ekonomi dünyasına bir Kırşehir ve Türkiye markası olarak
sunacağımıza inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, bu yıl 21’incisi düzenlenen Ahilik Haftası kutlamalarına
hepinizi davet ediyor, sözlerime Ahi Evran’ın sözüyle
son veriyorum: “Hak ile sabır
dileyip bize gelen bizdendir, Akıl ve ahlak ile
çalışıp bizi geçen bizdendir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalışkan. Gündem dışı
ikinci söz, Antalya TRT Radyosunun kapatılması konusunda söz isteyen Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner’e aittir. Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
TRT Antalya Radyosunun kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı TAYFUR SÜNER
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’daki TRT Radyosunun
kapatılması ile ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Antalya’da TRT,
Turizm Radyosu ve Antalya Radyosu olarak faaliyetine devam etmektedir. TRT
Genel Müdürlüğünün görüşüyle Antalya Radyosu kapanıp Antalya, Afyon, Burdur ve
Isparta’ya yapılan bölgesel yayın kaldırılmak istenmektedir. Bunun yerine
Mersin üzerinden tüm Akdeniz’e yayın yapılmaya çalışılacaktır. Ancak Mersin
üzerinden yayın yapılması hâlinde az önce saymış olduğum yerlere ait yerel
sorunlara ilişkin günlük bilgilendirme tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Antalya Radyosu çalışanlarının iş akitlerinin Mersin’e tayin edilmek
istenmeleri sonucunda buradaki yayınlar sona erdirilecektir. Antalya Radyosunun
kaldırılacağı hiçbir yayın kuruluşunda haber olarak verilmediği gibi kurum
tarafından da resmî olarak açıklanmamıştır. Bu yapısal değişikliğe gerekçe
kurum tarafından tam olarak ifade edilmemektedir. Ekonomik gerekçe ileri
sürülse burada çalışan 26-27 kişinin büyük bir maaş gideri bulunmamaktadır.
Ayrıca, Turizm Radyosu yayınını sürdüreceğinden buradaki verici çalışmaya devam
edecektir. Zaten en çok giderin de vericideki enerji sarfiyatı olduğu
bilinmektedir. Fiziki yetersizlik denilse burada kesinlikle söz konusu
değildir. Burada, TRT kuruluş amacına ve kamu yararı yayıncılık ilkelerine ters
bir durum ortaya çıkmaktadır. Antalya’da ticaret borsasının dahi Tarım TV
çalışmaları varken TRT Radyosunun kapatılması düşüncesi büyük çelişki
yaratmaktadır. Burada bir FM radyosu düşünülüyorsa da kırsal kesimde bu bir işe
yaramayacaktır çünkü kırsal kesimde daha çor orta dalga dinlenilmektedir.
Kısaca, alınan karar geçersiz, kamu yararı bulunmadığı, tasarrufa dönük olmayan
bir uygulamadan öteye gitmeyecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir de işin siyasi boyutuna bakmak gerekir ki asıl
korkutucu yanı burasıdır. TRT Radyosundaki mevcut idari kadrolar unvan
değişikliği yapılmak suretiyle boşaltılmaktadır. Boşalacak yerlere daha
sonradan yeniden bir kadrolaşma süreci yaşanabilir. AKP Hükûmetinin
kurum ve kuruluşlarda nasıl bir kadrolaşma içinde bulunduğunu hatırlatmamıza
gerek yok sanırım. İşin bir başka
boyutu, Antalya’daki Arapsuyu Postanesinin
arkasındaki 10 dönüm arazide ve TRT kampının bulunduğu alanda yaşanmaktadır. Bu
alanların satılma iddiaları ortada dolaşmaktadır. Bu işin arkasında da
buraların pazarlanmasına dönük AKP Hükûmetine yandaş
kişilerin bulunduğu ve buralara göz koydukları bir başka iddiadır. Antalya’da
bu iddiaları güçlendiren birçok olay yaşanmaktadır. Lara
Kent Parkı, vakıf zeytinliği, dokuma konuları hâlâ sıcak gündem olup buradaki
AKP uygulamaları iddiaları havada bırakmamaktadır. Değerli
milletvekilleri, holdingler, inşaatçılar, nakliyatçılar bile radyo, televizyon,
gazete sahibi olmak için birbirleriyle yarışırken asıl işi yayıncılık olan ve
Anayasa emriyle kurulan TRT, elindeki radyoları kapatmaya çalışmaktadır.
Antalya Radyosu 600 kilovatlık orta dalga vericisiyle Türkiye’nin ikinci güçlü
radyosudur. 1962 yılından bu yana sadece Antalya’ya değil, Isparta’dan
Burdur’a, Muğla’dan Konya’ya kadar geniş bir bölgeye yayın yapan Antalya
Radyosu, Kıbrıs’tan hatta Libya’dan bile dinleyici istekleri almaktadır. Dünyanın büyük
yayın kuruluşları coğrafi, demografik, sosyoekonomik, kültürel farklılıklara
göre her bölgeye yayın yapabilmek için milyonlarca dolar yatırım yapmaktadır.
Ülkemizde neden bunun tersi yaşanmaktadır anlamak mümkün değildir. Tabii ki
anlıyoruz, daha önce söylediklerimi dinlediyseniz. Antalya Radyosu, kapatılmak
bir yana, altyapısı, teknik donanımı, personeliyle daha da güçlendirilmeli,
görevini hakkıyla yerine getirecek olanaklara kavuşturulmalıdır çünkü Antalya,
Türkiye turizminin kalbidir, Türkiye’nin uluslararası kongre merkezidir, sahip
olduğu olanaklar ve zenginliklerle bölgenin ve Türkiye ekonomisinin can
damarlarından biridir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Ev sahipliği yaptığı festivaller, kültür- sanat etkinlikleri,
konserler, uluslararası kongreleriyle Antalya bir dünya kentidir. TRT gibi bir
kamu hizmeti yayın kurumunun da Antalya’yı en önemli yayın merkezlerinden biri
hâline getirmesi gerekir. Bu sadece Antalya’nın ve bölgenin değil, tüm
Türkiye’nin ihtiyacıdır. CHP olarak bu iddiaların takipçisi olacağız. TRT Antalya
Radyosunun kapatılması birçok sıkıntıyı beraberinde getirecektir. Bu sıkıntılar
nasıl giderilecektir, giderilmeye çalışılacak mıdır? Bunların da hepsinin peşindeyiz.
İzleyeceğiz ve gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Rant uğruna yandaşlarına
buradaki arazileri verme çabasında olan AKP Hükûmeti
ve belediyelerinin bu uygulamalarına dur deme zamanı geçmiştir. Bu işlerin
peşindeyiz. Yurdumuzun hiçbir cennet köşesinin AKP yandaşlarına yok pahasına
verilmesine izin vermeyeceğiz. Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. Gündem dışı
üçüncü söz, Çukurova’daki narenciye üreticilerinin sorunları hakkında söz
isteyen Adana Milletvekili Sayın Hulusi Güvel’e
aittir. Buyurun Sayın Güvel. 3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Çukurova ve Adana’daki narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki,
özellikle Çukurova ve Adana’daki narenciye üreticileri ve narenciye
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ülkemizde yıllık 2,6 milyon ton narenciye üretilmektedir.
Türkiye bu üretimle dünya 11’incisi, 1 milyon ton ihracatla dünya 3’üncüsü
bulunmaktadır. Ülkemizde toplam narenciyenin yüzde 85’i Çukurova bölgesinde
üretilmektedir. Adana ili ise ülkemizin narenciye üretimi yapan en önemli
merkezlerinin başında gelmektedir. Değerli
arkadaşlarım, Adana ili ülkemizdeki narenciye üretiminin yüzde 30’uyla yani 800
bin tonun üzerinde bir üretimle ilk sırada gelmektedir. Ülkemiz ve bölgemiz
ekonomisi içinde böylesine önemli bir yere sahip olan narenciye üretimi son
yıllarda, diğer tüm tarım ürünlerinde olduğu gibi, büyük sıkıntılar içindedir.
Son yıllarda ürünler maliyetinin altında satılmış, bir bölümü dalında
bırakılarak çürümeye terk edilmiş, alıcı bulunamamıştır. Narenciye sektöründe
2008 yılının ilk yedi ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7’lik
bir artış olmasına rağmen miktarda yüzde 24’lük bir düşüş yaşanmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz ocak ayında Çukurova bölgesinde, özellikle Kozan
ilçemizde, Karataş’ın birçok merkezinde don olayı yaşanmıştır. Hem üretim
bazında hem ağaçlarda çok ciddi hasarlar olmasına rağmen Hükûmet
olarak bu sorunlara çözüm yönünde bir yaklaşım olmamıştır. Buralarda çok ciddi
kayıplar olmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir narenciye bahçesinin dekar başına yıllık ortalama
masrafı kabaca 400 ila 500 YTL arasındadır. Dekar başına verimin ise 3 ila 4
ton olduğu düşünülürse üretim masraflarını karşılayamadıkları ortaya
çıkmaktadır. Bahçe tesis masrafları da dikkate alındığında, üreticinin uğradığı
kaybın büyüklüğü göz önüne serilmektedir. Özellikle 50 dekardan daha az alanda
üretim yapan küçük üreticilerimizin durumu gerçekten çok perişandır. Girdi
maliyetleri her geçen yıl yükselmektedir. Gübre, ilaç, sulama, mazot gibi temel
girdilere yeterli destekleme yapılamamaktadır. Sağlıklı ve ucuz fidan yeterli
ölçüde bulunamamaktadır. Gerek fiyat gerekse üretim risklerine karşı üreticiyi
koruyacak, yararlanılabilir, ucuz ve yaygın bir sigorta sistemi yoktur. Değerli arkadaşlar,
narenciyenin pazarlamasında da önemli sorunlar bulunmaktadır. Bütün bunlar,
narenciyenin tarla çıkış fiyatının 5-6 kat fiyatla üreticiye yansımasını
sağlamaktadır. Bu sorunun ortadan kaldırılması için, kooperatifler, üretici
birlikleri, çok ortaklı dış ticaret şirketleri gibi üretici örgütlerinin
desteklenmesi ve özendirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde işlenmiş narenciye tüketimi, taze
tüketimden daha büyük artış göstermektedir. Türkiye’de narenciye meyveleri
işleme sanayisi istenen düzeyde gelişmemiştir. Bu sektörde toplam üretimin
yüzde 10’u kullanılmaktadır. Bu nedenle işleme sanayisi yatırımları
desteklenmeli, işleme sanayisiyle uyumlu aracı -artırıcı- organizasyonlar
teşvik edilmelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’nin yaş meyve ve sebze ihracatının yarısının
narenciyeden karşılanıyor olması, narenciye üretiminin Türkiye açısından
önemini ortaya koymaktadır. Türk narenciye sektörü her yıl 1 milyar dolar
üretim, 500 milyon dolar ihracat yapmaktadır. Ancak, ihraç edilen ürünlerde
yüksek kalıntı sorunu bulunmaktadır. Bu, ihracatımızı olumsuz etkilemektedir.
Bu nedenle akredite olmuş laboratuvar sayısı
artırılmalıdır. Girdi maliyetleri oldukça düşük olan Çin, narenciye pazarında,
özellikle Avrupa ülkelerinde pazar payını sürekli artırmaktadır. Geleneksel pazarların
kaybedilmemesi için gerekli önlemler bir an önce alınmalıdır. Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de narenciye sektörünün geleceğine ilişkin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HULUSİ GÜVEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. …orta ve uzun
vadeli gerçekçi bir politika mevcut değildir. Bilimsel araştırmalar
yapabilecek, içinde üretici ve diğer kesimlerin temsil edilebileceği özel veya
özerk bir narenciye araştırma enstitüsünün süratle kurulması gerektiği
ortadadır. Sektörü olumsuz yönde etkileyen Hal Yasası ise tarafların
katılımıyla tekrar gözden geçirilmeli ve en kısa sürede yeniden
düzenlenmelidir. Bu düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güvel. Hükûmet adına cevap
vermek üzere Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. Buyurun Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum, iyi çalışmalar temenni ediyorum. Gündem dışı biraz
önce düşüncelerini bizimle paylaşan iki milletvekili arkadaşımın gündeme
getirdiği konularla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Antalya
Milletvekili arkadaşımız Sayın Tayfur Süner Bey, TRT
Antalya Radyosunun kapatıldığını veya kapatılmak istendiğini, bunun doğru
olmadığını ifade eden bir konuşma yaptılar. Değerli
arkadaşlarım, Antalya’da TRT’nin iki tane bölgesel yayın yapan radyosu var.
Bunlardan bir tanesi Antalya Radyosu, bir diğeri de TRT Turizm Radyosu. Şu anda
TRT’nin yapmak istediği, bunu teke indirerek daha kaliteli, daha geniş bir
alana hitap edecek bir radyoyu Antalya’ya kazandırmaktır. Bilindiği gibi,
TRT’nin başka radyo yayınları da bulunmaktadır, TRT 1, TRT 2, TRT 3 gibi ve TRT
INT gibi. Yapılmak istenen, Antalya’da iki radyoyu birleştirerek TRT Turizm
Radyosu olarak daha güçlü bir şekilde yayınına devam etmektir. Neden TRT Turizm?
Çünkü Antalya, bilindiği gibi, Türkiye'nin bir noktada turizmde öncü kentidir.
Şu an itibarıyla, eylül sonu itibarıyla Antalya’ya yılda gelen turist sayısı 8
milyonu geçmiştir. Bu, geçtiğimiz yılın üstündedir. Bu yılın sonuna kadar 9
milyonu bulabileceğimiz sanılmaktadır. TRT Turizm
Radyosu başta İngilizce ve Almanca olmak üzere değişik yabancı dillerde yayın
yapmaktadır. Ancak özellikle böylesine bir turizm kapasitesi olan Antalya’ya
TRT adına onların anlayacağı bir lisanla yayın yapmak ve Türkiye’yi ve bölgeyi
tanıtıcı yayınlar yapmak tabii ki çok güçlü ve kaliteli bir radyo ile olabilir.
Bunu düşünen TRT Genel Müdürlüğü iki radyoyu birleştirerek Antalya Turizm
Radyosu olarak faaliyetine devam edecektir. Peki personel ne
olacaktır? Sayın Süner bunun üzerinde biraz önce
durdular. Orada çalışan yani hem TRT Antalya’da çalışan hem de TRT Turizm
radyolarında çalışan hiçbir personel arkadaşımız mağdur olmayacaktır. Hepsi de
yeni radyoda çalışmalarına devam edeceklerdir. Sabahleyin TRT
Genel Müdürüyle de görüştüm. Biliyorsunuz ben aynı zamanda Antalya
Milletvekiliyim. Sayın Süner’in hassas olduğu bu
konuda ben de en az kendisi kadar hassasım. Tabii ki orada çalışan, emeklerini
ortaya koyarak geçimlerini temin eden, gerek TRT Antalya’da gerekse TRT
Turizm’de çalışan arkadaşlarımızın mağduriyetine izin vermeyiz. Zaten TRT Genel
Müdürü Sayın Şahin de bu konuda biraz önce bana sözlü olarak hiçbir personelin
mağdur edilmeyeceğini ifade etmiştir. O nedenle Sayın Süner’in
gündeme getirdiği bu konuyla ilgili endişe edecek, orada çalışan personelimizin
rahatsızlığına yol açacak herhangi bir gelişme yoktur. Sadece radyoculukta
Antalya çok daha kaliteli, oradaki konuma uygun, yeni bir radyoya kavuşmuş
olacaktır. Ayrıca şunu da
ifade edeyim: 2008 yılında TRT radyoları gerçekten büyük bir atak
içerisindedir, yeniden yapılanma çalışmaları içerisindedir, özellikle “kendi
radyonu oluştur” yöntemiyle İnternet üzerinden yeni bir yayın projesini
gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bakın, bu yıl Gazi Üniversitesinin yapmış
olduğu bir ankette, yirmi dokuz ili kapsayan bir ankette, izlenme oranlarını
tespit amacıyla yapılan bir ankette TRT FM en çok dinlenen radyo seçilmiştir.
İnanıyorum ki biraz önce ifade ettiğim Antalya Turizm Radyosu da o bölgede en
çok izlenen radyolar arasına girecektir. Sayın Güvel, Adana Milletvekili arkadaşımız da narenciye
üreticilerinin sorunlarıyla ilgili biraz önce düşüncelerini bizimle paylaştı. O
konuda da, izin verirseniz birkaç cümleyle düşüncelerimi sizlere aktarmak
istiyorum. AK PARTİ
İktidarları döneminde Türkiye’de narenciye üretimi düşmemiş, artmıştır; birinci
tespitimiz budur. İki: Narenciye ihracatçımıza destek verilmektedir. “Destek”
kelimesinin altını çiziyorum. Çünkü Dünya Ticaret Örgütünün kriterleri
karşısında bu desteğin ne anlama geldiğini en iyi narenciye üreticisi
vatandaşlarımız bilmektedirler. Ayrıca, Tarım
Bakanlığımız, Türkiye’de başta narenciye olmak üzere diğer tarımsal ürünleri
artırmak için birtakım projeler üzerinde çalışmaktadır. “Meyve Bahçelerinin
Yenilenmesi Projesi” Tarım Bakanlığımızca başlatılmıştır. Amacı nedir? Dünya
taleplerine uygun çeşitleri artırmaktır. Bilindiği gibi yurt içi ihtiyacımızın
dışında tarımsal üretim yapıyoruz. Dolayısıyla tarım işiyle meşgul olan
vatandaşlarımızın gerçekten ürettiklerinin veya emeklerinin karşılığını
alabilmeleri için ihracata dönük üretim yapmaları gerekir. O nedenle, Hükûmet olarak ve ilgili Bakanlık olarak da tabii ki
amacımız, tarım işiyle uğraşan, narenciye işiyle uğraşan vatandaşlarımızın
dünya pazarlarında ürünlerinin daha çok alıcı bulmalarına destek sağlamaktır.
Bunun için ürün çeşitlerini artırmaya gayret ediyoruz. Dünya pazarlarında
aranan vasıftaki ürünleri üretmeleri konusunda kendilerine yardımcı oluyoruz. Özellikle
pazarlamayı kolaylaştırmak için şu tedbirleri aldı Tarım Bakanlığımız: Soğuk
hava deposu yapmak istiyorsa narenciye üreticimiz, soğuk hava deposunun
maliyetinin yüzde 50’sini devlet olarak hibe veriyoruz. Soğuk hava deposu
yapacaksınız; yüzde 50’sini biz vereceğiz, karşılığını da istemiyoruz. Ayrıca, işleme,
paketleme, ambalajlama tesisi mi kurmak istiyorsunuz, yüzde 50’sini hibe olarak
biz veriyoruz diyoruz. Sigorta pirimi… Yüzde 50’sini hibe olarak biz veriyoruz.
Niye yapıyoruz bütün bunları? Vatandaşlarımızın, bu işle uğraşan insanlarımızın
daha çok ihracat yapmalarını sağlamak, daha çok kazanmalarını temin etmek
içindir; daha kaliteli ürünler üreterek, dünya pazarlarında dünyanın talebine
uygun üretim yapmalarını sağlamak içindir. Bakın, 2002
yılında tarım kesimine devletçe verilen destek 1 katrilyon 800 trilyon Türk
lirasıydı. Sadece 2008’de, bizim Hükûmetimiz
döneminde tarım kesimine verilen toplam destek 6 milyar YTL, 6 katrilyon Türk
lirasıdır. Bu desteğimiz daha da devam edecektir, çünkü özellikle küresel
ısınmanın belirdiği ve maalesef devam ettiği bir dünyada tarım ürünlerine
talebin bundan sonra gittikçe artacağını düşünüyoruz ve o nedenle bizim tarıma
daha fazla destek vermemiz, tarım kesiminde çalışan vatandaşlarımızın dünya
pazarlarına sürebilecekleri kaliteli ürün yapmasını sağlayıcı tedbirler almamız
gerekiyor. Ben Sayın Güvel’e de böyle bir konuyu gündeme getirdikleri ve bana da
açıklama yapma imkânı sağladıkları için ayrıca teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gündeme
geçiyoruz. Gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz. Bu kısımda yer
alan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi
konusunda kurulmuş bulunan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel
görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Kırklareli Milletvekili Tansel
Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22
Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak
Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet
Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının
Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11,
13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
önerge sahipleri, gruplar, Komisyon ve Hükûmet adına
konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi şahısları
adına ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin
Çolak’a aittir. Buyurun Sayın
Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce
Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. Küresel ısınma ve
su, gerçekten her ikisi de günümüz dünyasında çok önemli iki konu, hayatımızı
direkt etkileyen çok önemli iki konu. Küresel ısınma, karbondioksit gazının
atmosferde olması gerekenden daha fazla olması nedeniyle sera etkisi göstererek
atmosferin ve yerküremizin olduğundan daha fazla ısınması neticesinde su ve
çevreyle ilgili problemlerin ortaya çıkması şeklinde tarif edilebilir. Sera
gazı ya da karbondioksit gazı neden atmosferde daha fazla artmaktadır? Bunun
çok çeşitli nedenleri var. Ama sanayinin artışı, orman yangınları, fosil yakıtların
daha fazla tüketilmesi, inşaat sektörünün yeryüzünde daha fazla artması, vahşi
çöp depolama, tarımın ilkel olarak yapılması ve daha birçok konular
karbondioksit gazının artışı için neden gösterilebilir. Diğer taraftan,
yerkürenin yüzde 70’i suyla kaplıdır. Ancak bu miktarın -yani yaklaşık 1,4
milyar metreküp olarak kabul edilmektedir- yüzde 97,5’i tuzlu suyla kaplıdır.
Yani demek ki yeryüzündeki su miktarının ancak yüzde 2,5 miktarı tatlı su
olarak bulunmaktadır. Bu tatlı suyun da yüzde 70’i ya buzullarda ya da karla
tutulmakta. Demek ki kullanılabilir su ya da diğer bir deyişle kullanılabilir,
yenilenebilir su miktarı, mevcut kullanılabilir su çok az miktarda olduğundan
dolayı dikkatli kullanılması gerekmektedir. (x)
138 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2008
tarihli 2’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Ülkemizin üç
tarafı denizlerle kaplı olmasına rağmen, birçok göl, baraj, nehir ve ırmak
olmasına rağmen, su açısından zannedildiği kadar zengin bir ülke değiliz. Dünya
ortalamasına baktığımız zaman, kişi başına düşen su miktarı 7.600
metreküp/yıldır. Afrika ortalamasına, suyun çok az olduğu zannedilen Afrika
ortalamasına baktığımız zaman 7 bin metreküp/yıldır, Türkiye ortalamasına
baktığımız zaman bu miktar 1.700 metreküp/yıl civarındadır. Ülkeler su varlığına göre değerlendirildiği zaman, kişi başına
düşen su miktarı bin metreküpten az olan ülkeler su fakiri ülkeler olarak kabul
edilmekte, 2 bin metreküpün altındaki ülkeler ise su sıkıntısı çeken ülkeler
olarak kabul edilmekte, 2 bin metreküpün üstünde su miktarına sahip olan
ülkeler ise su zengini ülkeler olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de bu miktar Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben bu komisyonda görev yaptım. Görev yaptığım süre
içerisinde gördüm ki dünyada ve ülkemizde kuraklık yaşanmakta, ama benim seçim
bölgem olan Artvin’de bu son yıllarda kuraklığa rağmen, yağışlarda bir miktar
artış gözükmektedir, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde de durum aynıdır. Bilindiği gibi,
Çoruh Nehri Artvin ilimizle bütünleşmiş bir nehirdir. Çoruh Nehri üzerinde son
yıllarda yaklaşık 30 civarında baraj planlanmış durumda ve bunların dışında
yaklaşık 97 adet de yine bu Çoruh Nehri’ne bağlı ırmaklar üzerinde hidroelektrik
santralleri planlanmış durumdadır. Muratlı ve Borçka Barajı tamamlanmış,
üretime geçmiş, Deriner Barajı 2010 yılında su
tutmaya başlayacak, Artvin ve Yusufeli Barajları ise başlamak üzeredir. Bu aşamada,
ilimizde planlanmış olan özellikle küçük HES projeleriyle ilgili ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. 97 adet küçük HES projelerinden 4 adedi Artvin
merkezde, 12 adet Arhavi ilçemizde, 5 adet Ardanuç ilçemizde, 21 adet Borçka
ilçemizde, 2 adet Hopa ilçemizde, 11 adet Murgul ilçemizde, 14 adet Şavşat ilçemizde
ve 28 adet proje de Yusufeli ilçemizde planlanmış durumdadır. Bu HES
projelerinden özellikle Şavşat ilçemiz Meydancık beldemiz Papart
Deresi üzerinde kurulmakta olan 8 adet HES projesiyle ilgili ciddi problemler
yaşanmaktadır. Ayrıca, yine
Alabalık köyünde kurulan HES projesiyle ilgili de yine müteahhit
firmalarla vatandaşlarımız arasında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Su Kullanım
Anlaşması Yönetmeliği, Orman Kanunu, ÇED Yönetmeliği, Toprak Kanunu, 4342
sayılı Mera Kanunu ve İl Özel İdare Yasası çerçevesinde bu projelere izin
verilmektedir. Ancak, son zamanlarda bu projelerin -bilerek veya bilmeyerek
bunları karıştıran- bunların aleyhine birtakım kampanyalar düzenlenmektedir.
Özellikle Meclisten oralara kadar giden milletvekillerimiz bu konularla ilgili
ciddi araştırma yapmadan, doğru bilgilere sahip olmadan, oradaki
vatandaşlarımıza doğru bilgiyi vermemektedirler ve müteahhit
firmalarla oradaki vatandaşımızı karşı karşıya getirmektedirler. Bunun doğru
olmadığını söylemek istiyorum. Elbette ki, yöredeki vatandaşımız mağdur olacağı
endişesi yaşayabilir, sularının başkaları tarafından kullanılacağından endişe
edebilir, mağdur olacağı, su sıkıntısı çekeceğinden endişe edebilir. Ama dün de
Sayın Bakanımız söyledi, bunlar tamamen devletin kontrolü altında olan
projelerdir. Elbette ki, oradaki vatandaşlarımızın hassasiyetlerini,
duyarlılıklarını dikkate almamız doğrudur, onları desteklememiz de doğrudur,
ama yalan yanlış bilgilerle bütün projeleri baltalamak doğru değildir. Köprü
yapma. Baraj yapma. Enerji üretme. Balık çiftlikleri yapma. Ee,
Allah aşkına, değerli arkadaşlarım, bu ülkede ne üreteceğiz ve muasır medeniyet
seviyesine nasıl çıkacağız? Bu nedenle, bölgede maden işletmeleri söz
konusudur, barajlar söz konusudur, HES projeleri söz konusudur. Buralara
maalesef karşı çıkan bazı siyasiler, görüyoruz ki el altından oralara işçi ya
da yönetici talebinde bulunmaktadır, oralara eleman verilmektedir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; netice olarak ben bu rapordan şunu anladım: Paniğe gerek
yok, milleti korkutmaya gerek yok. Elbette ki dünyada ısı bir miktar da
artmaktadır. Şu şekilde iddialar yapılmaktadır, “Bu ısı arttıkça buzullar
eriyecektir, denizler taşacaktır; bu da dünyada felaketler ile
sonuçlanacaktır.” denilebilir. Ancak ısı arttığı zaman şu da bir gerçektir ki:
Denizlerdeki, okyanuslardaki buharlaşma da daha fazla olacaktır, dolayısıyla
dünyada bir denge sağlanacaktır. Milletimizi çok
aşırı şekilde ürkütmeye, korkutmaya gerek olmadığını ben bu rapordan anladım
ama gerekli çalışmaların, daha dikkatli davranılmasının doğru olacağı da bir
gerçektir. Bu duygu ve
düşünceler içerisinde ben yüce Meclisi ve yüce milletimizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. Bu raporun ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak. Şahısları adına
ikinci söz, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım’a aittir. Buyurun Sayın
Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “küresel ısınmanın etkileri
ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi” konusunun araştırılması amacıyla
kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, küresel ısınma adından da anlaşılacağı üzere küresel, tüm herkesi,
dünyayı ilgilendiren bir olay. Bunun sebepleri de sanayileşme, enerji üretimi,
ulaşım ve aynı zamanda insanların meskenlerini ısıtmada kullandıkları
maddelerden doğan durumlardan meydana gelmektedir. Dolayısıyla bir milleti, bir
devleti ilgilendiren bir olay değildir.
Bakınız son zamanlarda Amerika’da bir küresel ekonomi krizi çıktı, tüm dünyayı etkiliyor. Evet,
bunu devletler ve milletlerin parayla yerine getirmeleri mümkün ve nitekim
gerekli önlemler alınmıştır, alınmaya devam ediyor ve Türkiye’yi ve tüm
dünyayı etkiliyor ama küresel ısınmanın etkilerini ve sebeplerini ortadan
kaldırmak, onları yerine getirmek hiçbir şekilde mümkün değil. İşte elimizdeki
bu bilgilerle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bu komisyon, hem
küresel anlamda hem Türkiye’miz genelinde komisyon çalışmalarını yapmış, ilgili
birimlerden gerekli bilim adamlarını, uzmanları, bürokratları dinlemiş, işte
elimizde, yapılan dört aylık çalışmanın sonunda bir rapor ortaya çıkmış; 545
sayfa bir rapor. Burada, bu raporda küresel ısınmanın ve suların korunması
konusunda, sebepleri, nedenleri, niçinleri ve
önerileri geniş şekilde yer almıştır. Ben burada
Komisyon Başkanımız Profesör Doktor Mustafa Öztürk
Bey’e, geniş bilgileri, tecrübelerini buraya aktarıp tüm siyasi
partilerimizdeki temsilcilerimizle uyum içerisinde çalışarak bu şekildeki bir
raporu kazandırmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Ben de bu komisyonun bir
üyesi olarak çalıştım. Türkiye’mizde bölgeler olarak Konya bölgesine, etrafına,
Trakya bölgesine, Sakarya bölgesine, Hatay ve Urfa’ya, bölge bölge gezilerimiz de oldu, konuşuldu ama eylemle söylemin
ne olduğunu yerinde görmek için bu araştırmaları yerinde de takip ederek
gördük. Hakikaten burada tedbirleri herkesin alması lazım, tedavilerin de
Türkiye genelinde ve dünya ölçeğinde de kullanılması lazım olduğunu gördük. Değerli arkadaşlar, bazı arkadaşlarımızın burada bölgelerin bir kısmına gidilmediği
ve bu konuda da raporun yetersiz olduğu konusunda görüşmeleri oldu. Değerli
arkadaşlar, bir ilaç firması ilacı yapar, bir tek şahıs bunu kullanmaz, tüm
insanlık kullanır. Bu rapor da aynı şekilde, bir bölgenin,
bir yerin raporu değil; bütün yapılan tetkik ve incelemeler de, çareler de
mutlak surette her bölgenin kullanacağı, her bölgenin adının, suyunun,
kaynağının, gölünün, denizinin geçmesi gerektiği değil, raporda ortaya atılan
hususlarda “öneriler” kısmında da geniş şekilde bahsedildiği gibi Türkiye’mizde
ilgili kurum ve kuruluşların, bakanlıkların, belediyelerin, yerel yöneticilerin
ve taşra yönetiminin de mutlak surette buna uyması gerektiği açıkça ifade
edilmiştir. Bu rapor bütün milletvekili arkadaşlarımızın odalarına kadar
getirilip verildi, bunların okunulmasını, hatta sonuç bölümünü hiç olmazsa
okumalarını, gerekli tedbirleri hepimizin alması icap ettiğini öneriyorum. Bu konuda, tabii, küresel ısınmanın belirtileri dünyamızda her gün
televizyonlarımızda, gazetelerimizde ortaya çıkmakta. Değerli
arkadaşlar, iklim değişikliği, bir tarafta kuraklık acayip şekilde sürerken
diğer tarafta fırtınalar, yağmurlar, acayip şekilde seller olmakta, belli
bölgeler tamamıyla sular altında kalmaktadır. Bunun yine sebebi insanlığın
kendi yaptığının cezasıdır. Değerli
arkadaşlar, evet, bu konuda tedbirlerimizin alınması… Sanayici akıttığı atığı
eğer arıtmadan atarsa, nehrini içeceği suya gönderirse elbette ki içecek su
bulunamaz. Bunların başında mutlak surette biz bölgeyi gezerken göllerimizi
gördük yer altı sularımızı -bilhassa Konya bölgesinde- belli ölçülerde tasarruflu
kullanmaz, eğer hoyratça israf eder şekilde bunları tatbik edersek elbette ki
içeceğimiz suyu bulmak mümkün değil. Bunlar için raporda geniş şekilde
tedbirler açıklanmıştır. Mesela kaçak su kuyularına mutlak surette kartlı
sistemle sayaç takılması ve bunların da mutlak surette kontrol altına alınması
lazım gibi öneriler öngörülmektedir. Değerli
arkadaşlar, mesela belediyelerimiz… Belediye başkanlığından gelen bir
arkadaşınız olarak söylüyorum, ucuz su, bedava su elbette ki mutlak suretteki
elimizde olsun, verelim. Ama eğer tamamen suyu ucuz olarak verirsen, su yoksa, kaliteli su yoksa, arıtılmamış su elinizde var da
vatandaşınıza veremiyorsanız bu belediyecilik örneği değildir. Masrafının mutlak surette alınması lazım. Söz vardır:
“Kirleten mutlak surette öder, tüketen öder.” Mutlak surette
bunlarda kâr amacı güdülmemesi lazım. Ama elde edilen gelirlerin de bu
su rezervlerinin artırılması, altyapının yapılması çerçevesinde çalışmalara
katkıda bulunması bakımından yatırımların yapılması lazımdır diyorum. Bu
görüşlerin açık şekilde ortaya atıldığı bu su korunmasının devamlılığı
konusunda, belediyelerimize çok büyük görev düşmektedir. İsale hatlarının
çürüklüğü, şehir şebekelerinin hakikaten bozuk olması… Bir yerde 100
litre/saniyelik suyu kaynaktan alıp şehre götürürken bakıyorsunuz
-belediyelerin envanterlerinden aldığımız cevaplarda
bunu gördük- bir kısım belediyelerde yüzde 30 kayıp kaçak oranı, bir kısım
belediyelerde yüzde 70 kayıp kaçak oranı var. Bunların mutlak surette aza
indirilmesi lazım. Dolayısıyla, bu çalışmalarda, ne kadar gölünüz olursa olsun,
ne kadar akarsuyunuz olursa olsun bu suların korunmasının da çok önemli olduğu
kanaatini taşımaktayız. Değerli
arkadaşlar, ben burada fazlaca vaktinizi almak istemiyorum, çünkü dünden beri
değerli arkadaşlarımız güzel açıklamalarda bulundular. Bu rapor, hakikaten
Türkiye'mizde gerekli tedbirler alındığı takdirde sıkıntının yaşanmayacağını,
alınmazsa türlü sıkıntılara girileceğini göz önüne sermektedir. Mesela bizim
Sakarya bölgemizde Sapanca suyumuz var, Sapanca Gölü’müz
var. Buradan Kocaeli ilimiz ve Sakarya ilimiz su temin etmektedir. Bunun
korunması ve kollanması durumunda… Sanayicilerin fazla şekilde su çekmesinden
dolayı her iki ilimiz de su sıkıntısı çekmiştir geçen senelerde. Bu bakımdan bu
bölgelere biz gittik, ilgilileri dinledik. Gerekli önlemlerin alınması, gerekli
kolektörlerin yapılarak suyun kirletilmemesi talimatları verilmiştir. Bu gibi
talimatların bakanlıklarca, bilhassa Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından
takip edilerek ilgili yerel yönetimlerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
hassasiyetle bu çalışmaların, bu raporda geçen olayların takibini yaparak
neticelendirilmesi gerektiği üzerinde durmak istiyoruz. Bu vesileyle,
özel olarak şunu belirtmek istiyorum: Dün Sayın Bakanımız da burada açıkladı;
Çevre ve Orman Bakanımız, yeni barajlarla, yeni enerji santralleriyle ilgili
güzel çalışmalar yapmakta. Çevre ve Orman Bakanlığımız, orman yangınlarında
kullanılmak üzere ve aynı zamanda orman köylülerimizin su ihtiyacının
giderilmesi bakımından hızla ormanlarımızda su göletleri yapmakta.
Ağaçlandırmaların yapılması konusundaki gayretlerinden dolayı da Değerli Çevre
Bakanımıza buradan teşekkür etmek istiyorum. Bu konuların
hassasiyetle takip edilip yürütüleceğini belirtiyor, bu raporda geçen tedbirlerin
-ilgililer tarafından- alınarak hayata geçirilmesini temenni ediyor, daha güzel
bir dünyanın, daha güzel bir Türkiye'nin yaşanmasını diliyor, hepinizi hürmetle
ve muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım. Küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan
Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır. Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk
ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/182) (S. Sayısı: 214) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde,
2’nci madde üzerinde şahıslar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi, madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız. Soru yok. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
"2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu İle Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi"nin 2’nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(x) 214 S. Sayılı Basmayazı 8/10/2008 tarihli 3’üncü
Birleşim Tutanağı’na eklidir. 6) "2009
Yılının 16 ila 22 Mart tarihleri arasında İstanbul Şehrinde yapılacak Beşinci
Dünya Su Forumu Organizasyonunun açılış ve kapanış törenleri ile bu süre
içerisinde forum kapsamında gerçekleştirilecek toplantılar, deklarasyonlar
ve sair tüm faaliyetler ile ilgili olarak seçim yasakları ve sınırlamaları
uygulanmaz." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Takdire
bırakıyorsunuz. OKTAY VURAL (İzmir)
– Nasıl katılıyorsunuz? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu Anayasa’ya aykırı! PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılarak takdire bırakıyoruz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu Anayasa’ya aykırı, bu maddeyle ilgili… BAŞKAN –
Söyledim, düzelttiler. Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz, Hükûmet olarak
katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım? Gerekçeyi okuyun. Gerekçe: 22 Mart,
Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Su Günü olarak kabul edilmiş olup bütün
Dünya'da kutlanmaktadır. Dünya Su Forumları ise 3 yılda bir, 22 Mart Dünya Su
Gününe denk getirilerek yapılmaktadır, Beşinci Dünya Su
Forumu ve Bakanlar Konferansı 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul'da yapılacaktır.
Forum, Türkiye'nin son yıllarda ev sahipliği yaptığı en büyük toplantılardan
biridir. Foruma Dünyanın her yerinden 20 000 den fazla katılım beklenmektedir.
Bu kapsamda 15 Devlet ya da Hükümet başkanı, 100 den fazla bakan, çok sayıda
milletvekili ile metropol şehirlerin belediye
başkanlarının katılımı beklenmektedir. Forum, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin Dünya Su Konseyi ile imzaladığı ve TBMM'nin 5732 sayılı
Kanunla uygun bulduğu Uluslararası Anlaşma'ya uygun olarak Forumun politik
sürecinde Devlet Başkanları Zirvesi, Bakanlar Konferansı, Parlamenterler
Toplantıları çok sayıda metropol şehrin belediye
başkanlarının da katıldığı toplantılarla gerçekleşecektir. Bu bağlamda,
21-22 Mart 2009 günlerinde yapılacak olan Bakanlar Konferansı sonunda bütün katılımcı
ülke bakanlarının iştirakiyle imzalayacağı "Bakanlar Deklarasyonu"
yayımlanacak olup yerel idareler bileşeninde ise “İstanbul Kentsel Su
Mutabakatı” isimli bir belge imzalanıp Dünya'ya duyurulacaktır. Bilindiği üzere,
Ülkemizde 29 Mart 2009 günü yerel seçimler yapılacak ve 19 Mart 2009 tarihinden
itibaren seçim yasakları olacaktır. 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Ek Madde 6 nın birinci fıkrasında "…üniversitelerin, uluslararası
toplantı ve fuarların açılış törenlerinde ve tabii afet hallerinde bu Kanunda
yer alan yasaklar uygulanmaz... " denilmekte ve fakat açılış törenlerinin
devamında yapılacak toplantılar ile sair aktiviteler ile nihayette kapanma
törenleri için kanunda düzenleme bulunmamaktadır. Görüşülmekte olan
Kanunun 2 maddesinin sonuna eklenmek üzere teklif edilen fıkra hükmü ile
forumun uluslararası anlaşmaya uygun olarak yapılmasının sağlanması
amaçlanmıştır. BAŞKAN – Sayın
Vural’ın bir itirazı vardır bu önergeyle ilgili. Kendisine
yerinden söz veriyorum, buyurun. OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım,
birincisi, tabii özellikle Adalet Bakanının oturduğu bir oturumda Anayasa’ya
aykırı ve seçim kanunlarına istisna getiren bir düzenlemeye ”evet” demesini
hayretle karşıladım gerçekten. Hukuk düzenini
korumak durumunda olan Sayın Bakanın, seçim kanunlarında bir istisna getiren
maddeyi bir başka kanunda düzenlenmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü Anayasa’mızın
67’nci maddesinin son fıkrasına göre: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler,
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde
uygulanmaz.” Bu, Anayasa’ya aykırıdır. İkincisi Sayın
Başkanım, bu yeni bir maddedir. Bu organizasyonla ilgili değildir, dolayısıyla
yeni bir madde olarak sunulması gerekir. Yeni maddenin ihdasıyla ilgili üçte 2
çoğunluğun burada “evet” demesi gerekiyor. Bu yönüyle
bakıldığı zaman hem bir yeni madde olması ve hem de Anayasa’ya aykırı bir
şekilde Su Forumunda Seçim Kanunu’ndaki yasağın uygulanmayacağını getirmek,
“Bundan sonraki her kanunda seçim kanunlarını ihlal edebilirim.” demektir ki,
bu, kanuna karşı hiledir. Bu bakımdan bu önergenin oylanması mümkün değildir.
Önerge okunmuştur, üçte 2 çoğunluk yoktur, yürürlüğe alınamaz ve uygulanması da
söz konusu olamayan bir değişiklik olduğuna göre bunun oylamaya sunulmaması
gerektiğini düşünüyorum. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz? BAŞKAN – Hükûmet adına, buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Oktay Bey şahsımı da kastederek bir iki cümle
kullandı. Aslında yapılmak istenen, bir geçici maddeyle şu anda görüşmekte
olduğumuz kanun teklifine bir ilave yapılmaktadır, Seçim Kanunu’nda herhangi
bir değişiklik yapılmamaktadır. Yani seçim kanunlarından herhangi birinde, ona
eklenecek şekilde bir değişiklik önergesiyle karşılaşsaydık, Sayın Oktay Vural
arkadaşımızın bu beyanları benim için tabii ki üstünde düşünülmesi gereken bir
husus olurdu. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sonuç aynı Sayın Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sadece geçici bir maddedir. Zaten gerekçede de çok
açık şekilde ifade edilmiş: 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun, seçim yasakları içine girse bile birtakım törenlerin
açılışında bulunmasını
-bulunmaması gereken siyasileri, bakanları veya başbakanları- istisna
etmiş. Yani seçim yasakları içerisinde, diyelim ki Dünya Su Forumunun açılışına
sayın bakan katılabilecek, bu istisna. Peki, daha sonraki bir kapanışında bulunmak,
o zaman yasak kapsamına giriyor. Yani bunun bir mantığı var mı? Bunu düzelten
bir düzenlemedir, bana göre son derece isabetli bir yaklaşımdır. Eğer yanlış
bir şey yapacaksa o bakan açış konuşmasında da yapar bu yanlışı. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan… Buyurun Sayın
Vural. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Bakanın bu ifadesi kanuna karşı bir
hileyi mübah gören bir yaklaşım. O zaman TOKİ
açılışlarında da TOKİ Kanunu’na getirelim, “TOKİ’de
de uygulanmaz” diyelim. Böyle bir şey olabilir mi? MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – O da gelecektir zaten. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu kanun genel bir kanundur, bir seçimin sağlıklı yürümesi için
ortaya konmuş bir kanundur. Bir başka kanunda Seçim Kanunu’nu deldirmek mümkün
değildir. Dolayısıyla ikinci yönü, dediğim gibi, yeni bir ihdastır bu.
Dolayısıyla bu yönüyle de ele aldığınız zaman bunun uygulanması mümkün
değildir. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Vural, bir sene sonra bu kanun yürürlükten
kalkıyor, kendini feshediyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gitmeyiverin canım. BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum, sayın grup başkan vekilleri, sizleri de
kürsü arkasına davet ediyorum. Kapanma Saati: 12.07 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 12.22 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 214 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Sayın Ergin’in
bir söz talebi olmuştur. Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, usul meselesini mi açıyorsunuz? BAŞKAN – Hayır hayır, yerinden söz vereceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama neye göre veriyorsunuz? BAŞKAN – 60’ıncı
maddeye göre pek kısa söz talebi vereceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Biraz önce görüşülen önergemizle ilgili olarak yapmış olduğumuz
değerlendirmede -grup başkan vekillerimiz, Meclisimizin hukukçuları beraber
değerlendirdiğinde- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nun ek 6’ncı
maddesinde getirilmiş olan istisnalardan “açılış törenlerinde” ifadesinin o
programın sürecini de kapanış programlarını da kapsadığı yönünde gruplarımızın,
Meclis Başkanlık Divanındaki hukukçuların görüş birliği olduğundan, önergemizin
işlemden çekilmesini arz ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Önerge geri
çekilmiştir. 2’nci maddeyi… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi çok açık seçik. Bunun gibi
önergeleri Başkanlık Divanının işleme koymaması lazım. Diyor ki 87’nci madde “Görüşülmekte olan
kanunla hiçbir ilgisi olmayan önergeler işleme konulamaz.” BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, bu kadar… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Geçti”
sesleri) BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istedim Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Genç, oylamaya geçmeden istemeniz gerekiyordu, geç kaldınız. 3’üncü maddede
isterseniz onu uygularız. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- (1) 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ
MADDE 25- (1) 2009 yılı Mart ayında İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun
gerçekleştirilmesi için yapılacak mal teslimleri ile hizmet itfaları Katma
Değer Vergisinden müstesnadır. (2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir." BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına söz talepleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek. Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 214 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, uluslararası bir forumun Türkiye’de düzenlenmiş olması elbette
önemlidir. Bu organizasyonun Türkiye’ye getirilmesi konusunda emeği geçen
herkesi kutlarım. Çünkü, bu tip organizasyonların ne
kadar zor olduğu ve pek çok ülkenin de bu tip organizasyonları yapmaya talip
olduğu düşünülürse Türkiye’nin uluslararası düzeyde bir propagandasına vesile
olacak bir düzenlemedir. O nedenle öncelikle memnuniyetimi ilave etmek
istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, biraz önce de konuşuldu. Özellikle küresel ısınma da dikkate
alınırsa su konusu, kullanma suyu konusu, tatlı su konusu bütün dünyanın çok
önemli bir sorunu hâline gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye’nin de önemli bir
sorunudur. Gerçi, Çevre Bakanımız sık sık Türkiye’nin
su zengini bir ülke olduğunu ifade etse de bu yaz aylarında yaşadığımız
sorunlar da göstermiştir ki Türkiye aslında su fakiri bir ülkedir. Tabii,
mevcut kaynaklarımızı çok daha iyi kullanmalıyız, çok daha etkili kullanmalıyız
ve su kayıp ve kaçağını önleyecek çareleri mutlaka bulmalıyız; onlar ayrı. Ama, özünde baktığınız zaman, Türkiye’nin su kaynakları
yeterli değildir. Bu, Dünya Su Forumunun Başkanıyla Sayın Bakan arasında da
burada bir çelişki var. Sayın Başkan da Türkiye’nin su fakiri olduğu noktasında
görüş ifade etmektedir. Değerli
arkadaşlarım, su konusu zaman zaman, özellikle büyük
şehirlerimizin su ihtiyacı nedeniyle sık sık gündeme
geliyor. Mesela Ankara’da, artık gördüğünüz zaman içilemeyeceğine çok rahat
karar vereceğiniz Kızılırmak suyunu bir güzel kullanmaya başladık. Yani o
tartışmalara girecek değilim ama bu suyun uygun olmadığı, kalitesiz olduğu
konusunda Devlet Su İşlerinin de pek çok raporu var. Belediye Başkanı Sayın
Melih Gökçek bunu allayıp pullayıp, sanki çok iyi bir su kullanıyormuşuz gibi
bir izlenim yaratmaya çalışıyor ama hem kullananlar olarak, Ankara’da yaşayan
insanlar olarak suyun kalitesizliğini görüyoruz hem de pek çok rapor bunu
ortaya koyuyor. İstanbul’un gene
büyük bir kentimiz olarak önemli bir su sorunuyla karşı karşıya kaldığını,
Melen Çayı’ndan sorunu çözmeye çalıştığını ama önemli bir sorunlar yaşandığını
hepimiz biliyoruz. Bu Su Forumu nedeniyle, 17,5 milyon avroluk bir bütçe
ayrılmış durumda. Bunun önemli bölümünü İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ ve
DSİ karşılamaktadır. Yani bir anlamda harcanan para kamu parasıdır, devlet
parasıdır. Bu yapılan etkinlikte katılımcılardan 50 milyon avroluk da bir gelir
elde edilmesi öngörülmektedir, inşallah elde edilir. Şimdi, bu
bütçeyle ilgili olarak paralar tahsis ediliyor, bir devlet parası harcanıyor
fakat bu devlet parası harcanırken Kamu İhale Yasası’na tabi olmaması,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde öngörülüyor. Bunu hep yapıyoruz. Çeşitli,
buna benzer, işte, 2010 İstanbul’un dünya kültür merkezi olmasına dönük kanun
teklifinde de bunu gördük, benzer kanunlarda da gördük. Şimdi, Kamu İhale
Yasası, bu kadar, idarelerin elini kolunu bağlayan bir yasaysa, getirin ıslah
edelim; yok öyle değilse, niçin buralarda hep istisna getiriyoruz da diğer
kuruluşlar, belediyeler, diğer yatırımcı kuruluşlar o İhale Kanunu kapsamı
içinde oluyor? Burada bir çelişki oluyor. Yani bu konuda Hükûmetin
bir net görüşünün ifade edilmesi lazım. Yani Kamu İhale Kanunu gerçekten
kamunun elini kolunu bağlayan bir kanun mudur yoksa arada bir uyulmaması
gereken sıradan bir kanun mudur? Gene bu kapsamda,
bu maddede katma değer vergisinden, işte biraz önce belirttiğim 17,5 milyon
avroluk bütçenin kullanılmasında, harcamaların yapılmasında KDV Kanunu’na tabi
olmayacağına dair hüküm getiriliyor. Aynı mantık burada da
söz konusu. Yani KDV bizim vazgeçemeyeceğimiz önemli bir gelir
kalemimizse buradan da alalım, bu tip harcamalardan da alalım ama öyle değilse
başka kesimlerden, mesela elektrikten niye yüzde 18 katma değer vergisini
alıyoruz? Şimdi, ne olur?
“Küçük bir istisna, etkisi sınırlı.” diyebilirsiniz fakat istisnalar kaidelerin
mezarıdır değerli arkadaşlar. Katma değer vergisine o kadar çok istisna
getirdik ki neredeyse “Esası nedir bunun?” diye arar hâle geldik. Onun için, bu
tip istisnalar sistemi bozuyor. Ne olacak? Zaten DSİ’nin verdiği para, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
verdiği para, İSKİ’nin verdiği para… Bunların hepsi
kamunun parası, bizim vergilerimizle oluşan bir kaynak. Vergi almak demek, bir
cepten alıp bir başka cebe koymak demektir. Onun için bu istisnalara ihtiyaç da
yok, gerek de yok ama nedense bürokrasi bunu çok seviyor, hemen bu tip
istisnaları gündeme getiriyor. Değerli
arkadaşlarım, burada oluşturulan sekreteryaya bir
atama yapılmış durumda, göreve başlamış durumda Sayın Profesör Oktay Tabasaran. Kendisinin bu konularda uzman bir kişi olduğu
biliniyor. Yalnız özellikle Çevre Bakanımızla çok yakın ticari ilişkileri
olduğu da biliniyor bu Profesör Oktay Tabasaran’ın.
Burada Çevre Bakanımız yok, olsaydı kendisine sorup bire bir bilgi almayı
tercih ederdim. Vadi adında bir şirket kuruluyor. Bu şirketin kurucuları Sayın
Çevre Bakanımızın eşi ve Sayın Baştürk’ün eşi. Bunların
aldığı bir işi Sayın Tabasaran’ın şirketiyle birlikte
yapıyorlar. Yani Çevre Bakanımızla, şu anda işte 17,5 milyon avroluk bütçesi
olan, 50 milyon avro gelir getirmesi beklenen bir organizasyonun başına
getirilmiş olan kişi ticari açıdan iç içeler, birlikte iş yapıyorlar. Bunun,
ben, bu tip atamalarda dikkate alınması gereken önemli bir konu olduğunu,
önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Gene, Sayın Bakan
lütfeder cevap verirse: Bu ilişkiler nedir, doğru mudur? Ayrıca Sayın Tabasaran’a, sekretere ne kadar ücret verilecektir? Bu
görevi, özellikle uluslararası düzeyde Türkiye’nin düzenlediği bir su forumunda
genel sekreterlik yapması onun ticari işleri açısından kendisine bir avantaj
sağlamakta mıdır? Bu noktalar atama yapılırken düşünülmüş müdür veya belki bu
sekreterliğe atandığı andan itibaren Sayın Profesör Tabasaran
bütün ticari ilişkilerini bırakmış mıdır? Bunların hepsinin
bilinmesi lazım. Bu göreve, -benim dileğim, düşüncem şu olurdu- bu tip
ticari ilişkiler içinde olmayan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …bu su
konularında uzman olan, üniversitelerden herhangi birisi getirilebilirdi ve bu
tip ticari ilişkiler nedeniyle ortaya çıkacak dedikodular önlenirdi. Ben, bu yasa
teklifinin yararlı olmasını diliyorum. Olumlu bir gelişmedir ama bu atama
noktasında önemli bir yanlış yapılmıştır diye düşünüyorum. Tabii bu yanlış, her
zaman telafi edilebilecek yanlıştır. Umarım ve dilerim ki Çevre Bakanımız bu
yanlıştan döner. Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özyürek. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal. Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 214 sıra sayılı, 2009
Yılında İstanbul’da Yapılacak Olan Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu’yla
ilgili kanun teklifinin 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kıymetli
milletvekilleri, ülkemizin çok acil meselelerle karşı karşıya bulunduğu bu
günlerde ana kanunu çıkmış bir konunun uygulaması sırasında uyulacak kuralların
belirlenmesi için verilen bu kanun teklifinin üçüncü günündeyiz. Bu tür
yasaların Meclisten çıkmasının uzamasının sebeplerinden belki de en önemlisi
AKP İktidarının altı yıllık icraatları, aldığı kararları ve uygulamaları sonucu
bizlerde oluşan güvensizlik duygusudur. Çünkü AKP İktidarının altı yıldır bu
yüce Meclise getirdiği, Avrupa Birliğine uyum adına veya okyanus ötesinin
istekleri doğrultusunda Hükûmet adına verilen veya
talimatlarla milletvekillerine verdirilen öyle kanun teklif ve tasarılarıyla
karşılaşıldı ki! Bazıları açıkça bu ülkenin geleceğine ipotek koyan yasalardı;
bazıları devlet kurumlarının işleyişinde ihtiyaca binaen reform olduğu söylenen
satır aralarına ustaca sıkıştırılan cümlelerle yandaşlarına kadrolaşmayı, rant sağlamayı, teslimiyetçi tüccar zihniyetiyle devlet
kurumlarının yapısını bozmayı ve vatandaşlarımızın menfaatine tamamen ters
düşecek şekilde hazırlanan kanun teklifleriydi. Küresel güçlerin
istediği tavizler doğrultusunda, günü kurtarmaya yönelik, yangından mal
kaçırırcasına çıkarılan yasalar ve uygulamaların altı yıllık tezahürü ve ülkeyi
getirdiği durum meydanda. Doğmamış
çocukların bile borçlu olduğu, borç batağına saplanan bir Türkiye. İşsizliğin
her geçen gün arttığı, yoksulluğun tavan yaptığı, memurun, çiftçinin, esnafın,
emeklinin, işçinin canından bezdiği bir Türkiye. Yolsuzluğun had safhaya
vardığı, yolsuzluklarla suçlanan yöneticilerin, pişkince, konuyu başka
mecralara çekerek görevlerini sürdürdükleri Türkiye. Terörün giderek
tırmandığı, teröre teşhis koymak yerine verdikleri beyanatlarla terörü
tırmandıran, teröre çözüm yerine çözüm yollarını tıkayan Hükûmet
yetkililerine sahip Türkiye. Finans sektörünü yabancı sermayeye hemen hemen teslim etmiş bir Türkiye. Dünyadaki ekonomik krizden
en fazla etkilenecek ve işsizliğin artmasına vesile olan reel sektörün dibe
vurmaması için tedbir geliştirmeyen bir Hükûmete
sahip Türkiye. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ağzına pelesenk yapmış ama
beyninde “demokrasi” kavramını oturtamamış veya oluşturamamış bir Başbakana
sahip bir Türkiye. AHMET YENİ
(Samsun) – Beyin mi okuyorsunuz? ŞENOL BAL
(Devamla) – Bu Hükûmetin altı yıllık icraatlarının
bedeli bu kadirşinas millete mi ödetilecek sayın milletvekilleri? Sayın
milletvekilleri, millet adına karar alan, milletin vekâletini taşıyan vekiller
olarak her konuyu irdelememiz ve sorgulamamız gerektiğini bir kere daha buradan
hatırlatmak istiyorum. Evet, Dünya Su Konseyinin fonksiyonunu da hep birlikte
sorgulamalıyız. Küresel her platform iyi okunmalıdır. Küreselleşme bugün
dünyada modern sömürgecilik anlayışını temsil ediyor. Küreselleşme bir olgu
sayın milletvekilleri. Ya bu yapıda yerimizi bölgesel veya küresel bir güç
olarak belirleyeceğiz ya da küresel güçlere bugün sizlerin yaptığı gibi ve
bugün olduğu gibi itaat edip sömürüleceğiz. Sayın
milletvekilleri, 21’inci yüzyılda ülkelerin varlık ya da yokluğunu belirleyecek
en önemli konulardan biri tabii ki sudur. Dünyada ve ülkemizde çeşitli
sebeplerden oluşan su sıkıntısıyla beraber çok uluslu küresel su şirketlerine
özelleştirme kapılarının açıldığını hepimiz biliyoruz. Su konusunda haklı ya da
haksız yaratılan kaygı, korku ve endişe giderek artarken, bundan yararlanan
küresel güçlerin talan, yağma yoluyla yeni zenginliklere yelken açtıkları da
bir gerçektir. Birçok konuşmacı
ifade etti, dünyada su sektörünün yüzde 5 oranında özelleştirilmesi sayesinde
çok uluslu su şirketlerinin yıllık kârı 1 trilyon Amerikan Doları. Yani petrol
kârının yüzde 40’ına ulaşmış, ilaç sektörünün kâr oranını geçmiş. Yani bu
sektörün ne kadar büyük bir pasta olduğunu hatırlatmak istedim. Suyun
özelleştirildiği ülkelerde -Hindistan, Gana, Bolivya gibi örnekleri var. Aynen
bizde hani TEDAŞ da özelleştirildi, otomatikman fiyatlar artıyor- bu ülkelerde
de su fiyatları artmış. Sayın
milletvekilleri, su insan yaşamı için vazgeçilmez bir insan hakkı, çok uluslu
şirketler için ise kârlı, ekonomik bir kaynak yani bir meta. Su politikalarının
adalet ve hakkaniyet ilkelerine dayanan ahlaki bir çerçevesi olmalı. Sosyal
devlet anlayışında hükûmetler, bütün vatandaşlarına
sağlık koşullarına uygun ve yeterli miktarda suyu sunmak için gerekli
harcamaları yapmak zorundadır. Kamu sektörünün bu konudaki sorumluluklarını
kayıtsız şartsız özel sektöre devretmesi ne sosyal devlet ne de sosyal adalet
anlayışına yakışır. Bu tespiti yaptıktan sonra, altı yıllık AKP İktidarı yönetiminde
su, enerji, sağlık ve eğitim konularında kamu hizmetinin yönetimini
teslimiyetçi ve tüccar zihniyetiyle yerelleştirme, özelleştirme ve
yabancılaştırma çalışmalarına birçok kez şahit olduk; millî kaynakları tekellerin
emrine vererek çok uluslu şirketlerin ve yerli ortaklarının kârlarını garanti
altına alma ve karşılaşabilecekleri riskleri en aza indirme görevinin de kamu
yönetimine verildiğini birçok örnekte gördük. Biliyorsunuz,
yıllardır, Dünya Bankası, bizim gibi gelişmekte olan çeşitli ülkelerde suyun
dağıtımının özelleştirilmesinin kalite ve verimlilik açısından iyi olacağını
telkin ediyor. Türkiye’de biliyorsunuz santral ve su özelleştirmelerinin
düğmesine zaten uzun süredir basıldı. Dış finansmana
dayalı küresel su politikaları özellikle büyük kentlerde varlığını sürdürüyor.
Kaynak içme suyunda pazara giren Coca-Cola, Danone, Nestle
bir hayli yol aldı. Ufak bir olay
anlatmak istiyorum: İzmir’de Menderes bölgesinde çıkan orman yangınından en çok
etkilenen Şaşal köyü sakinleri, bu yangın sırasında Şaşal suyunu özelleştirmiş Fransız firması Danone’den o panik ve sıkıntıda bir bardak suyun köylülere
verilmediğini üzülerek ve ağlayarak anlattılar. TÜSİAD suyun
özelleştirilmesi için raporlar hazırlıyor. Bakan Sayın Eroğlu,
hatırladığım kadarıyla, bir beyanatında santrallerin yanı sıra şehirlerin içme
ve kullanma suyunun dağıtımının, faturalanmasının ve işletmesinin
özelleştirilebileceğini, bu konuda 50 milyar dolarlık bir yatırım pastası
olduğunu ve özel sektörün de devreye girmesinin isabet olacağını ifade etmişti.
Yani kısacası, çok uluslu emperyalist tekel ve yerli ortaklarının, bu İktidarın
bir kısım mensuplarının bölüşeceği pasta çok büyük değerli milletvekilleri. Tabii ki
Türkiye'de uluslararası toplantılar düzenlensin, uluslararası bütün
toplantılara Türkiye katılsın, ev sahipliği yapalım, hatta toplantılara
önderlik yapalım ama bu toplantılarda lütfen figüran olmayalım, piyon
olmayalım, aktör olalım ve bu ve benzeri küresel platform toplantılarını Türkiye
merkezli ve Türkçe okumaya çalışalım. Bu toplantıda ele alınan konuların ve
önerilerin, ülkemizin millî su politikasında atılacak gerçekçi adımlara mesnet
teşkil etmesini sağlamaya çalışalım. Su konusuna dünya nasıl bakıyor? Su
piyasasına yönelik emeller nelerdir? Türkiye millî menfaatlerine uygun nasıl
tedbirler geliştirmelidir? Bugüne kadar alınan tedbirlerin eksiklikleri
nelerdir? Bunları değerlendirelim. Yine, değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz Dünya Su Konseyi, resmî ve resmî olmayan birçok
kuruluşun temsil edildiği küresel bir platform ve su piyasasına hâkim olan
birçok çok uluslu su şirketiyle de sıkı bağlantılara sahip ve ister istemez,
küresel düzeyde belirlenmiş politikalara hizmet edebileceği akıldan
çıkarılmamalıdır. Yani meşruiyet zeminleri hazırlanan bu toplantılarda
Türkiye’nin menfaatlerini savunmaya çalışalım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. İkinci bir
mesele: Bu kanun teklifiyle 17,5 milyon avroluk bütçenin Kamu İhale Yasası’ndan
çıkartılarak Sayıştay denetimine tabi olmaması ve katma değer vergisinden
muaflığı söz konusu. Bu organizasyonu gerçekleştirecek şirket seçiminde
yeterlilik şartlarının ne olacağı konusunda da belirsizlik yaşandığı ortada.
Tabii ister istemez aklımıza geliyor, organizasyonu yüklenecek şirkete
verilecek ihale seçiminde eş, dost, akraba, yandaş için ihale daha kolay bir
hâle mi gelecek diye de düşünmeden edemiyoruz. Ama tabii ki bu toplantının
ülkemize hayırlar getirmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Gruplar adına söz
talepleri tamamlanmıştır. Şahıslar adına
ilk söz Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç’e
aittir. Buyurun Sayın İrbeç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 214 sıra sayılı 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak
Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile KDV Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Beşinci Dünya Su
Forumunun ülkemizde düzenlenecek olması farklılıkların suda yakınlaşması
açısından uluslararası anlamda önemli olduğu gibi su ile ilgili alınacak
kararlarda Türkiye'nin öncülük ediyor olması da ülkemiz açısında kayda değer
başka bir kazanımdır. Dünyanın suyla
ilgili en büyük etkinliği olan Dünya Su Forumu, Dünya Su Konseyi ve ev sahibi
ülke hükûmetinin ortak girişimi olarak üç yılda bir
düzenlenmektedir. Beşincisi Türkiye’de düzenlenecek olan bu Dünya Su Forumu
daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksika’da düzenlenmiştir. Bu Forum, üç
yılı aşkın bir süreye yayılmış hazırlık faaliyetlerinin ürünü olarak küresel
konulara yönelik çözümler getirme amacı güden bir süreç özelliğini de
beraberinde taşımaktadır. Bu Forum, farklı bakış açılarını anlama yeteneğimizi
geliştirmek ve farklı çözümleri paylaşma fırsatını sunmak üzere dünyayı
İstanbul’a taşıyacaktır. Yine bu Forumda özellikle ülkelerin temiz ve sağlıklı
su rejimi oluşturmaları, sürdürülebilir su yönetiminin oluşturulması ve küresel
bazda bilgi alışverişinin daha etkin olarak sağlanması
hedeflenmektedir. Günümüz
dünyasında su ve sağlık konularında asgari müştereklerde ülkeler arası iş
birliğini artıracak bir düzenlemenin uygulamaya konması arzu edilen bir
sonuçtur çünkü iklim değişikliğinin yol açtığı su sorunlarıyla başa çıkmak gibi
bir önceliğimiz ve sorumluluğumuz vardır. Bu Forumun siyasi sürecine yerel ve
ulusal yönetimlerle birlikte milletvekilleri de katılacak ve böylece, daha
fazla siyasi sorumluluk üstlenilmesi sağlanmış olacaktır. Bu amaca yönelik
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde milletvekillerinden oluşan bir
komisyon ilk olarak İstanbul Beşinci Dünya Su Forumu kapsamında oluşturulmuş ve
dünyanın çeşitli ülkelerinden 400 civarında milletvekilinin burada bulunması ve
sürece katkı sağlaması için yoğun çalışmalar devam etmektedir. Beşinci Dünya Su
Forumu, bütün paydaşların -burada özellikle yerel yönetimler, hükümetler ve
parlamentoyu kastediyoruz- dengeli bir katılımını sağlamak için gereken
mekanizmaları içermektedir. Yine, 20 bin
civarında katılımcının ve 100’ün üzerinde bakanın katılmasının beklendiği
İstanbul Beşinci Dünya Su Forumu, 24 civarında konuyu 100 civarında oturumla
birlikte ele alacak etkin bir uluslararası toplantı niteliğini de taşımaktadır.
Beşinci Dünya Su
Forumunda ele alınacak ana temalar arasında küresel değişimler ve risk
yönetimi, insan kalkınma ve bin yıl kalkınma hedefleri, idare ve yönetim,
finans, eğitim, bilgi ve kapasite geliştirme gibi konular bulunmaktadır. Yine, Beşinci
Dünya Su Forumu devlet veya hükûmet başkanları, yerel
yöneticiler, parlamenterler ve bakanlar olmak üzere dört siyasi grubun içinde
ve arasında bir diyalog oluşturma anlayışı içinde olacaktır. Her kıtada ve her
ülkede sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde uygulanacak su politikalarının
birlikte tanımlanmış olması önemlidir. Beşinci Dünya Su
Forumu su kaynaklarına ilişkin stratejileri ve eylemleri uluslararası gündemde
daha üst sıralara taşıyacaktır. Yine, başka bir
özelliği bu Beşinci Dünya Su Forumunun, çevre dostu forum girişimi, Beşinci
Dünya Su Forumunda uygulanacak yeni süreçlerden birisidir. Bu girişimin amacı
organizasyonun düzenlenmesinden ve hazırlık süreçlerinden kaynaklanan atık ve salınımların çevreye olan etkisini azaltmaktır. Girişimin
bir parçası olarak Beşinci Dünya Su Forumunun düzenleyicileri, Forumdaki her
bir katılımcı için bir ağaç dikmeyi şu anda taahhüt etmiştir. Böyle bir
organizasyonun gerçekleşmesi için öngörülen 17,5 milyon avronun mal teslimleri
ve hizmet ifaları amacıyla kullanılması sırasında katma değer vergisinden
istisna edilmesi, Beşinci Dünya Su Forumunun etkinliğini artırıcı özellik
taşımaktadır. Bu bakımdan,
ilgili maddenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İrbeç. Şahıslar adına
ikinci söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı’ya aittir. Buyurun Sayın
Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu
ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi’nde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, geçen hafta da bu konuyla ilgili bir konuşma yaptım ve biz
başta Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Beşinci Dünya Su Forumunu
desteklediğimizi buradan bildiriyoruz. Yalnız, bu beşinci su platformuna
çıkarken daha bizim millî bir su politikamızın bulunmadığını ve bununla ilgili
bir su kanunumuzun bulunmadığını belirtmek istiyorum. Biz hangi politikalarla
çıkacağız? Suyun… Ki dün biz burada küresel ısınmayla ilgili konuşmalar da
yaptık ve bugün de onun kabulüyle ilgili konuşmalar devam etti. Sayın
milletvekilleri, suyun tek elden yönetilmesi ve millî su politikaları olmadan
biz buradan neyi savunacağız? Önemli olan konu şu: Biz Hükûmet
olarak, devlet olarak buraya çıkarken bir kanunla, bir yaptırımla biz bunları
yapacağız bunları şu şekilde, havza politikalarımız bu, su kanunlarımız bu,
mevcut su kaynaklarımızı şu platform çerçevesinde değerlendireceğiz diye
çıkacağımız herhangi bir noktamız yok. Biz daha bunları tartışıyoruz. Ama, burada, gelişmiş olan ülkeler bunları bitirmiş, buraya
su kaynaklarının kullanılabilir yönetmeliğini ve bunları şahıslara ulaştırırken
vatandaşlara hem tarım sektöründe hem sanayi sektöründe hem de yaşamsal
sektörde ne şekilde götürüleceği ve bunun yapımıyla ilgili konuları
konuşacaklar. Bizim bunları konuşacak bir konumuz yok. Daha dün de
belirttim, biz şehirlerimizde yüzde 50’ye varan kayıp kaçak oranlarında su
veriyoruz. Bizim 40 milyar metreküp olan yıllık bilfiil kullanmış olduğumuz suyun
yaklaşık olarak 30 milyar metreküpü sulamada kullanılıyor. Bu sulamada
kullanmış olduğumuz suyu hâlen biz vahşi sulamayla hem kendi arazilerimizi
çoraklaştırıyoruz ve sadece burada konuşuyoruz biz “Damlamaya geçeceğiz, borulama sistemine geçeceğiz.” hâlen geçeceğiz. Sanayide
kullanmış olduğumuz su yaklaşık olarak 5-6 milyar metreküp. Bunu hâlen biz
burada belli kanunlara, belli şeylere dayatarak bunların alıcı ortamlara temiz
olarak verilebilmesinin metotlarını konuşuyoruz, daha veremiyoruz. Biz hâlen
burada 5-6 milyar metreküp yaşamsal olarak kullanmış olduğumuz şehirlerdeki
şebeke sularının yüzde 50 kaybının nasıl önleneceğini ki bunun belli bir kısmı
siyasi rant uğruna fatura edilmeyen sulardır. Sayın
milletvekilleri, bu konuyla ilgili biz bir haftadır konuşuyoruz. Burada önemli olan konu şu: Suyun tek elden yönetilmesi, çok acil
olarak su kanununun çıkması ve millî bir su politikasının oluşturulması lazım. Eğer
oluşturursak ondan sonra uluslararası platformlarda da çıkıp yaptırımları
gündeme getirebiliriz. Sayın
milletvekilleri, ben bir de burada, bu Kanun’la ilgili yapılacak olan ihale
sistemine değinmek istiyorum. Şimdi burada, kanunda, tabii ki hizmetin bir an
önce verilebilmesi için İhale Kanunu’ndan muaf tutulması isteniyor. Lakin bizim
şu andaki İhale Kanunu’muz 21’inci madde olarak ve
çerçeve sözleşmesi hükümlerine göre zaten pazarlık usulü ve önceden
belirlenecek firmaların katılımıyla anında bu malları tedarik etmeyi sağlıyor.
Fakat burada aynı zamanda Sayıştay onayından da kaçılıyor. Madem bunu İhale
Kanunu’ndan çıkarıyorsunuz, gelin buraya bir madde ekleyelim, Sayıştay onayını
getirelim. Kamu İhale Kurumuna tabi olmayan veya resmî olmayan hiçbir harcama
Sayıştay onayına girmez. Mevcudu var, ki burada
savunulan konu şu: Biz anında hizmet vereceğiz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Bizim şu anda yürürlükte olan 4734 sayılı Devlet İhale Kanunu buna
cevap veriyor sayın milletvekilleri. 21’inci madde var, acil işlerin
yapılmasıyla ilgili maddelerimiz var, pazarlık usulü var, çerçeve sözleşmeleri
var. Bunlardan kaçınılıyor. Acaba bunlardan kaçınılmasındaki neden Sayıştay
onayına tabi tutulmamak ve harcanacak olan 17,5 milyon euronun
hesabının verilmemesi mi? Bunu takdirlerinize bırakıyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı. Alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.00 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 214 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 3’üncü madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Reşat
Doğru, buyurun. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Su kaynaklarının
değerlendirilmesiyle ilgili yapılan bu kanun - forumunun- teklifinin olumlu
olduğu düşüncesindeyim. Ancak ülkemizde de bazı yanlışlar yapılmaktadır. Su kaynaklarının
değerlendirilmesi içerisinde Tokat ili Niksar-Erbaa bölgesinde Erbaa HES
Projesi adı altında Kelkit Irmağı üzerinde hidroelektrik santrali kurulmasına
karar verilmiştir. Ancak bu HES Projesi kanalları Erbaa ve Niksar ilçe sınırları
içerisinden geçerken çok büyük miktarda verimli araziyi ortadan kaldırmaktadır.
Çiftçilerimiz son yıllarda ürettikleri ürünleri satamıyor ve çok zor durumda
bulunuyorlar. Çiftçi perişandır. Çiftçi, üretimini yapamaz, ürettiğini
satamazken bir de toprakları elinden alınmaktadır. Bu projenin bu bölgeye
faydasından çok zararı olacağı görülmektedir. Bu konuda bu projeyi halkın
menfaatleri doğrultusunda tekrar değerlendirip kaldırmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Nalcı… KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Çorlu içme suyu ve altyapı ihalesi 2005 yılında ihale edilmiş olup, Danıştay
onayından geçmiştir. DSİ Genel Müdürlüğü ve Hukuk Müşavirliğinin, yapılacak
olan protokole engel gösterilen Bakanlar Kurulunun 23/03/2000
tarihli kararı 8/7/2008 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararı ile iptal
edilmiştir, yani bu engeller ortadan kalkmıştır. Şimdi, Sayın
Bakanım, yasal engeller ortadan kalkmasına rağmen, 20 Mart 2008 tarih ve
99/2630 sayılı yazıyla DSİ Edirne Bölge Müdürlüğünden DSİ Genel Müdürlüğüne
gönderilmiş olan protokol hâlen neden imzalanmamış ve gelecek hizmet neden
engelleniyor? İkinci sorum da
DSİ Genel Müdürlüğünün Hukuk Müşavirliğinin 30/9/2008
tarih ve 30/3090 sayılı yazısının içeriğine ne gerekçe gösteriliyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Hükûmet sırasında oturan
kişi maliyeci olmadığı için maliyeyle ilgili soru sormuyorum. Bir: Deniz Feneri
ile ilgili olarak Alman Hükûmetinden, Alman
mahkemesinden dosya mı istendi, yoksa karar mı istendi, ne zaman istendi? Bu
isteme yazısı kaplumbağa sırtıyla mı Almanya’ya gidiyor, yoksa neyle? İkinci sorum: Dengir Fırat’ın ortağı olduğu şirketle ilgili olarak kaç
tane idari yargıda -hayalî ihracatla ilgili- dosya açılmıştır? Kaçı karara
bağlanmıştır? Bu konudaki mahkeme kararları nelerdir? Ayrıca, bu MENAS
şirketinin mallarını taşıyan tırda yakalanan 89 kilo
eroinle ilgili olarak mahkemede kimler yargılanmıştır? Dengir
Fırat kendisi milletvekilidir, dokunulmazlığı vardır ama aynı şirketin diğer
ortakları vardır. Bu şirketin ortakları mahkemeye sevk edilmiş midir? Benzer
bir olaydan dolayı bir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
soruyorum: Bilindiği gibi, yer altı ve yer üstü sularımız, çevresel atıklar
veya iyi filtre edilemeyen fabrikaların kimyasal atıklarıyla ilgili
kirlenmeleri yaşamaktadır. Bu hem çevremizi hem de insanlarımızı büyük ölçüde
zehirlemektedir. Bu bağlamda, Gediz Nehri’nin, Türkiye'nin en verimli tarım
arazilerinin bulunduğu Manisa’da kirliliği had safhaya ulaşmıştır. Bu hususta
vermiş olduğumuz araştırma önergesi gündeme ne zaman getirilecektir ve bu
konuda Hükûmet olarak ne gibi çalışmalar
yapmaktasınız? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Teşekkür ederim. Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Dünya Su Forumunun İstanbul’da
yapılmasını memnuniyetle karşılamaktayız. Biliniyor ki ve görülüyor ki İstanbul
sorunlarla dolu olan büyük ve önemli bir ilimizdir. Ancak insan ve sağlık için
iki önemli şey, su ve hava önemlidir. Son on yıl içerisinde İstanbul’un su
havzalarında yirmi dört binin üzerinde kaçak yapı yapılmıştır. Bunlar su
kalitesinin düşmesine sebep olurken şehir içi sanayileşmeyse hava kirliliğini artırmıştır.
İstanbul bu iki konuda 1994 yılında dünya şehirleri sıralamasında 72’nci sırada
iken 2008 yılında 104’üncü sıraya gelmiştir. Buradaki sorum şudur: 1994 ve 2008
yılları arasında Sayın Başbakan ile başlayan ve Sayın Kadir Topbaş ile devam
eden sürede aynı görüş ve anlayış hâkim olduğuna göre 72’nci sıradan 104’üncü
sıraya düşmekle İstanbul’un iyi yönetilmediği ortaya çıkmıyor mu? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bana
yöneltilen soruların önemli bir bölümü Çevre ve Orman Bakanlığı ve bu Bakanlığa
bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanına girmektedir. Sayın Doğru,
Tokat Niksar-Erbaa havzasına hidroelektrik santralin yapılmasının planlandığı
ancak bazı tarım arazilerinin de yapılacak olan barajın içerisinde kalacağı,
bunun da vatandaşların mağduriyetine yol açacağı şeklinde bir soru yönelttiler.
Bu projenin faydadan çok zarar getireceğini ifade ettiler. Bu konuyla ilgili
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarımız hemen yanımda ancak kendisiyle bir
değerlendirme yaparak, kendisinden bilgi alarak sizlere bilgi aktarmam şu anda
mümkün değil. Bu soruya ilgili bakanlık mutlaka detaylı bir şekilde yazılı
olarak cevap verecektir. Ben de yazılı olarak cevap vermesi konusunu ayrıca
takip edeceğim. Sayın Nalcı’nın sorusu da yine Devlet Su İşleriyle ilgili. Bir
dosyanın bölge müdürlüğünce Genel Müdürlüğe gönderildiğini ancak henüz bu
dosyayla ilgili Genel Müdürlükçe bir işlem yapılmadığını ifade ettiler. Tabii,
bu konuyu da gerek Bakanlık Müsteşarımız gerekse ilgili bakan arkadaşımız
mutlaka değerlendirerek size yazılı cevap verecektir. Sayın Genç,
Almanya’da geçtiğimiz günlerde karara bağlanan ve “Deniz Feneri davası” olarak
bilinen dava dosyasının Ankara Cumhuriyet Savcılığınca istendiğinden ve bu
dosyanın getirilmesi konusunda Adalet Bakanlığının tavassutta bulunduğundan
bahsederek nasıl istendi, ne istendi, işte kaplumbağa hızıyla mı istendi diye
bir soru yönelttiler. Bu dosyanın istemiyle ilgili gelen yazı da bilgi ve
belgelerin ilgili Alman makamlarından istenmesiyle ilgili bir yazıydı.
Cumhuriyet Savcılığından gelen yazıya Bakanlığımızca herhangi bir işlem
yapılmaz, Bakanlığımız bu konuda aracıdır ve Frankfurt Başkonsolosluğumuza bu
talep yazısı APS yani “Acele Posta Servisi” yoluyla gönderilmiştir. Ulaşıp
ulaşmadığı konusunu bilemiyorum ama mutlaka ulaşmış olmalı. Bu dosya geldikten
sonra mutlaka Ankara Cumhuriyet Savcılığı dosyayı inceleyecek, tabii ki kendi
görev sınırları içerisinde sorumlular varsa sorumlularla ilgili işlem
yapacaktır. Bir milletvekili
arkadaşımız Sayın Fırat’la ilgili soru yöneltti, Sayın Genç. Bahsettiği
konularla ilgili idari yargıda dava var mı, hangi aşamadadır, doğrusu bunu şu
anda bilebilecek durumda değilim. O nedenle Sayın Genç’in ikinci sorusuna da,
izin verirlerse yazılı olarak cevap vermek istiyorum çünkü bunu bir inceletmem,
bir araştırma yapmam gerekir. Sayın Enöz, Gediz Nehri’nin kirliliğinin tespiti amacıyla veya
alınacak önlemlerle ilgili bir araştırma önergesi verildiğini, ancak bunun
henüz Parlamentoda görüşülmediğini ifade ettiler yanılmıyorsam. “Hükûmet olarak bunu ne zaman görüşeceksiniz?” dedi. Sayın Enöz, biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen araştırma ve soruşturma önergelerinin Genel Kurul gündemine
nasıl alınacağını, ne zaman alınacağını Hükûmet
olarak biz takip etmeyiz, Hükûmet olarak bizim
görevimiz değil bu. Bu tamamen yasama organının bir faaliyetidir. Burada
gruplar aralarında görüşürler, bir anlaşmaya varırlarsa öncelikle görüşülmesini
yasama organı tayin eder. Hükûmet olarak bu konuda
bizim herhangi bir görevimiz ve sorumluluğumuz bulunmamaktadır. Sayın Serdaroğlu, İstanbul’un sorunlarının arttığını ve özellikle
su ve hava problemlerinin de arttığını ifade ettiler. Ben Sayın Serdaroğlu’na şunu hatırlatırım: Başbakanımız İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce İstanbul’da hava kirliliği had
safhadaydı, hatta birkaç gazete vatandaşlarımıza hava kirliliğinden
etkilenmesinler diye maske dağıtıyordu. Öyle bir noktadan şimdiki İstanbul’a, temiz
havası olan bir İstanbul’a gelinmiştir. Ben Sayın Serdaroğlu’nun
İstanbul’la ilgili bu değerlendirmesinin hatalı ve eksik olduğunu düşünüyorum. Su problemiyle
ilgili de -Tayyip Erdoğan isminden bahsettiğiniz için, Başbakanımız, oraya
atıfta bulunarak söylüyorum- Sayın Başbakan İstanbul’a Büyükşehir Belediye
Başkanı olarak seçilmeden önce İstanbul’da su problemi had safhadaydı. Ben
İstanbul’da yaşadım, ben bir İstanbulluyum. Musluklarımızdan su akmazdı. Hatta
bidonlarla sular taşırdık. Ben arabamla Haramidere’den
bidonlarla evime su taşıdığımı biliyorum. Haftanın bir günü arkaya bidonları
koyar su taşırdık ama şimdi bunların hepsi geride kaldı. Böylesine bir
İstanbul… Sizin İstanbul’la ilgili bilgilerinizi ve kıyaslamanızı bir kez daha
gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum Sayın Serdaroğlu. Sayın Başkanım,
teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, burada Sayın Bakan bir sataşma yaptı bize. BAŞKAN – Ben
dikkatle izledim Sayın Serdaroğlu, sataşma yapmadı,
sizin sorunuza cevap verdi. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Benim sorduğum sorunun dışında farklı şeyleri izah etti. Ben şunu sordum:
İstanbul 1994 yılında dünya şehirleri sıralamasında 72’nci sıradayken, 2008
yılında 104’üncü sıraya gerilemiştir. Bu on dört yıldır AKP zihniyeti veya
görüşleriyle idare edilen İstanbul için iyi bir yönetim tarzının ortaya koyduğu
sunuş mudur, değil midir? Bir kere bunu sordum. Su havzalarında
yirmi dört bin adet kaçak yapı yapılmıştır ve su havzaları, dolayısıyla
İstanbul suyu kirli hâle gelmiştir. Bunu sordum ben. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi”nin 3 üncü maddesi ile 25/10/1984
tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici
maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Geçici Madde 27-
(1) 2009 yılı Mart ayında İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
organizasyonundan sorumlu Forum Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi
için yapılacak mal teslimleri ile hizmet ifaları katma değer vergisinden
müstesnadır. (2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir.” BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
214 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin yürürlükten kaldırılmasını ve
teklifin başlığının buna göre değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. Beş dakika süreniz
var. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’da
toplanacak Dünya Su Forumu için grup olarak ve Parlamentoda tüm gruplar da
böyle bir forumun düzenlenmesine hep destek verdik. Bunun İstanbul’da
olmasından hepimiz gurur duyarız. Komisyonda da aynı şekilde sonuna kadar hep
destek verdik, tüm gruplar bir mutabakat hâlinde ve süresi çok az kalmasına
rağmen çok kısa sürede bu yasayı Komisyondan çıkarttık. Yalnız, tabii, burada
bir istisna maddesi var, yani KDV istisnası. Arkadaşlar,
KDV’yi Komisyonda da söyledik ama olay bir bütün olduğu için, Dünya Su Forumu
olduğu için, hatta gruplar olarak da kanunun bir an evvel çıkmasına da destek
vereceğimizi söyledik, ama bir istisna getiriliyor, KDV istisnası. Arkadaşlar, tabii,
her yerde bu KDV istisnasını delersek… Devlet burada bir taraftan veriyor, öbür
taraftan KDV’yi kendi alıyor. Şimdi, bazı
ülkelere baktığımız zaman ülkemiz su konusunda çok zengin bir ülke olmasına
rağmen, ama biz bunu rantabl kullanamadığımız için ve
sularımızı en verimli bir şekilde değerlendiremediğimiz için, Türkiye'de de
özellikle geçtiğimiz yaz büyük ölçüde su problemi başlamıştır; birçok ilimizde,
birçok ilçemizde ve köylerimizde su sorunu başlamıştır, hatta aylarca su
akmayan köylerimizi ben şahsen biliyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii, burada özellikle demin Sayın Nalcı bahsetti, Türkiye'de
bir su kullanım kanunu olmadığı sürece, merada su akıyor, bu mera benimdir
deniliyor ve bir şekilde dibindeki köy o sudan faydalanamıyor. Bir başka köyde
çok fazla su akmasına rağmen günlerce susuz kalan köyler var. Eğer biz buna,
bir şekilde rantabl bir çözüm, yasal bir çözüm
getirmezsek arkadaşlar, inanın köyler arasında büyük sorunlar doğuyor. Çok
susuz köylerimiz var ama bitişiğinde çok zengin su kaynağı olan köylerimiz var.
Ama konu içme suyu olduğu için… Bırakın sulama suyunu, oraya biraz sonra
geleceğim… Bir şekilde insan her şeyin üstündedir. Yani bir başka köy de
arazisini sulamak da tabii hakkıdır ama eğer içme suyu olmayan bir köye içme
suyu vermiyorsa o köy, buraya bir yasal çözüm getirmek zorunda olduğumuzu bir
kere daha söylüyorum. Birçok köyümüzün de bu şekilde içme suyu yok ve hatta hatta öyle köylerimiz var ki, kırk tane havuz yapmış, su
yok arkadaşlar, su yok; kırk havuz var o köyde. Yağmur yağacak, havuzlar
dolacak, yazın o havuzlarla bahçeyi sulayacaklar. Dikkatinizi çekiyorum, böyle
köylerimiz var. Değerli
arkadaşlar, tabii, bir başka konu ise, yine dikkatinize sunuyorum, tabii,
mesele su. Su ister içme suyu olsun, ister sulama suyu olsun. Özellikle
tarımsal sulamalarda, köylü yüzde 18 KDV ödüyor arkadaşlar. Dikkatinizi
çekiyorum, yüzde 18 KDV ödüyor elektriğe, gübreye, bazı şeylere; yani köylünün
girdisi olanlara ödediği KDV’ler hep yüksek ama köylü bu ürününü götürüp pazara
sattığı zaman yüzde 1 KDV. Yüzde 1 KDV; yani KDV mahsup sisteminde hep zararlı
çıkıyor, bunu mahsup edemiyor. Bu açıdan özellikle sulama birliklerinde,
özellikle tarımsal sulamalarda arkadaşlar hepiniz çok iyi biliyorsunuz, artık
bu borçlar ödenemez hâle gelmiştir. Tarımsal sulamayı cazibeli suyla yapan
köylüler çok şanslı. Arada bir haksız rekabet var. Bazı köylerimizde cazibeli
suyla çok iyi suluyorlar, iyi ürün elde ediyorlar ama bazı köylerimiz maalesef,
bazı ilçelerimiz tarımsal sulamalarını… Bırakın tarımsal suyu, içme suyunu
elektrikle çıkaran ilçelerimiz var, illerimiz var. Bu nedenle, özellikle sulama
birliklerinin elektrik borcu ve köylünün tarımsal sulamadan dolayı elektrik
borçlarını iki yıl önce yeniden yapılandırdınız, bunların çoğu ödenmedi
arkadaşlar. Özellikle sulama birlikleri bu konuda batmak üzere. Tabii, sulama
birliklerinin de yeniden bir yasa ile yeniden çözümlenmesi lazım. DSİ yaptı,
devretti. Otuz yıldır… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Otuz yıl önce devrettiği kanalların artık her tarafı
toprak ve DSİ elini çektiği zaman… Sulama birlikleri, arkadaşlarım, İçişleri
Bakanlığına bağlı biliyor musunuz? Acaba İçişleri Bakanlığı sulama birliklerine
ne gibi bir fayda sağlıyor? İçişleri Bakanlığı sulama birliğinin başındaki
sakaları mı idare ediyor? Yani, sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığına bağlı
olmasına hakikaten ben bir anlam veremiyorum. Sulama birlikleri Devlet Su
İşlerinin gözetimi ve denetimi altında olmalıdır, her zaman onların desteğini
almalıdır. Türkiye'de büyük bir su problemi olmamasına rağmen sularımızın rantabl kullanılamamasından dolayı arkadaşlarım, önemli
sorunlarla karşı karşıyayız. Benim teklifim,
özellikle -bu kanunda olmaz ama- tarımsal sulamada kullanılan elektriğin
KDV’sinin de indirilmesi lazım. Mademki istisna yapıyoruz, gelin üretime
istisna yapalım. Tabii, Su Forumu bizim için önemli bir olgu ama üretim için,
perişan köylü için tarımsal sulamadaki elektriğin de KDV’sini kaldırmak… Bir
başka yasayla yapalım. Hepinize teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi”nin 3 üncü maddesi ile 25/10/1984
tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici
maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları “Geçici Madde 27- (1) 2009 yılı Mart ayında
İstanbul’da yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu
Forum Sekretaryasına bu Forumun gerçekleştirilmesi için yapılacak mal
teslimleri ile hizmet ifaları katma değer vergisinden müstesnadır. (2) Maliye
Bakanlığı, istisnanın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Efendim, ifade ve
rakam düzeltmelerini ihtiva ettiği için olumlu bir görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz katılıyoruz efendim. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Katma
Değer Vergisi Kanununa Geçici 25 ve 26. Maddeler 4/6/2008
tarih ve 5766 sayılı Kanunla eklenmiş bulunduğundan, görüşülmekte olan Kanun
Teklifiyle Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici madde numarası buna göre
yeniden düzenlenmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 4- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Sayın Rasim Çakır’a aittir. Buyurun Sayın
Çakır. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade ederek
sözlerime başlamak istiyorum: Sanayi Devrimiyle beraber, sermayenin ve
teknolojinin kentlerde olmasından dolayı kırsaldan kentlere doğru ciddi bir
nüfus akımı yaşadık ama dünya artık, su kaynaklarının kıtlığı ve tarımsal
üretim anlamında artan nüfusa karşı öyle bir noktaya geldi ki, stratejik anlamda
dünya, önümüzdeki süreçte, kırsalda su kaynaklarını elinde bulunduranların ve
kırsalda üretim yapanların daha fazla söz sahibi olabileceği bir dünya hâline
doğru gidiyor. Türkiye’de bütün
göllerimiz kirlenme ve yok olma tehdidi karşısında. Türkiye’de nehirlerimizin
tamamı tarıma bile elverişli olmayan su niteliğine bürünmüş durumda ve
Türkiye’de yer altı suları süratle daha derinlere doğru gidiyor. Türkiye'nin
bir su kanunu yok. Türkiye'nin suyla ilgili bir ulusal politikası yok ve
Türkiye’de su ile ilgili çok değişik, çok farklı kurumlar söz sahibi. Değerli
arkadaşlarım, tabii, böyle bir konjonktürde ülkemizin
Dünya Su Forumunu İstanbul’da toplayarak dünyadaki diğer ulusların suyla ilgili
yönetim anlayışından, tecrübelerinden, deneyimlerinden yararlanmak istemesi
gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak beni çok mutlu ediyor. Tabii
ki bizim, diğer ulusların tecrübelerinden yararlanmaya ihtiyacımız var ama
gerçekle görüntü maalesef birbirini tutmuyor. Türkiye eğer bugün su
kaynaklarını kirletiyorsa, su kaynaklarını iyi kullanamıyorsa bunun temel
sebebi Türkiye’de buna yönelik sermaye eksikliğidir. Merkezî hükûmetin ve yerel yönetimlerin arıtma tesislerini
yapabilmesi, sanayinin arıtma tesislerini yapabilmesi ve işletebilmesi
noktasında sermaye eksikliğidir. Yani hükûmetler
yeterli sermayeyi bulabilseler bu sorunların üstesinden gelebilecekler. Tabii,
bu noktada önemli olan bu sorunların çözülmesine yönelik sermayeyi nerede
aramak gerekir? Şunu söylemek istiyorum: Dünyada küresel sermaye var ve bu
küresel sermaye diyor ki, “Sizin bu sorunlarınız var sularınızı
kirletiyorsunuz, bizde de para var. Gelin, bir iş birliği yapalım, biz bu
sorunların çözümünde size parasal olarak katkıda bulunalım, siz de su
yönetiminde bize söz hakkı verin.” Değerli arkadaşlarım,
su yönetiminde söz hakkı olmak demek, suyun fiyatının belirlenmesinde söz hakkı
olmak demektir. Türkiye’deki çevresel sorunların çözülmesinde Türkiye’deki
sermaye bu çözüme katkı yapmaya yeterlidir, yeter ki su yönetim hakkı halka ve
halkın seçtiği temsilcilere verilsin. Unutmayınız, eğer yanlış biliyorsam
lütfen düzeltiniz, bugün Paris Belediyesinde 1 ton suyun tüketiciye olan
maliyeti 12 euro, Londra Belediyesinde 8 euro değerli arkadaşlarım. Yani, suda akıl almayacak
derecede büyük bir rant var ve Türkiye’deki bu rantı
da paylaşmak isteyen küresel sermaye ve yerli iş birlikçileri var. Kâhinlik mi
yapıyorum? Hayır. 22’nci Dönem Parlamentosunda Dicle ve Fırat’ın suyunun 4
milyar dolara İsraillilere satılması gündeme geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisinin
muhalefeti karşısında Sayın Maliye Bakanı bu kürsüye çıktı, “Yahu biz, Dicle ve
Fırat’ın suyunu satıyoruz sadece. Sanki bize vatanı satıyormuşuz gibi muamele
yapıyorsunuz.” diye serzenişte bulundu. İşte bugüne kadar yaşadıklarımız, su
ile ilgili, su yönetimi ile ilgili Türkiye’de yapılan, yapılmaya çalışılan
yatırımlar, elde edilmeye çalışılan imtiyazlar ve haklar, mevcut Hükûmetin aklının Türkiye’de su yönetimi ile ilgili küresel
sermaye ve finans gücüne dayalı bir çözüme yattığını bize çağrıştırıyor. Değerli
arkadaşlarım, bu çok yanlış. Bu konuda -dün de söyledim- bir kanun teklifim var
Parlamentoda bekleyen, “Trakya Su ve Kanalizasyon İdaresi...” diye. Kanun
teklifi şudur: Trakya’nın su yönetimini, yani havza bazında, Ergene ve Meriç
havzası bazında su yönetim hakkını Trakya’da kurulacak olan bir merkezî yapıya
devredelim. O da Trakya’da seçilen belediye başkanları ve il genel meclisi
üyelerinin genel kurulunu oluşturduğu bir merkezî yapıya verelim ve Trakya’nın
suyunu, su ile ilgili fiyatından tutun, tasarrufunu, dağıtılmasını,
kullanılmasını bu yapı yönetsin. Kimin adına yönetsin? Halk adına yönetsin,
halkın seçtiği insanlar tarafından yönetsin. Biliniz ki o zaman su, hem daha
tasarruflu kullanılacaktır hem daha adil kullanılacaktır. Şuna katılmam mümkün
değil: “Suyu bedava vereceğim.” diyen bir politik zihniyet, bir müddet sonra
verecek su bulamaz. Suyun fiyatının belirlenmesi tabii ki suyun tasarruflu
kullanılmasında önemli bir argümandır. Çünkü suyu
ülkemizde en tasarruflu kullanan kesim -yapılan araştırmalarda- işçi ve memur,
yani sabit gelirli olan aileler suyu daha tasarruflu kullanmaktadır. O bakımdan, havza
bazında su üretim modelleri oluşturarak su yönetim hakkını ve atık su arıtma
hakkını halkın seçtiği merkezî bir yapıya devredebilirsek o zaman biliniz ki su
kaynaklarımızı hem en tasarruflu bir biçimde ve hem de gelecek kuşaklara doğru
en temiz bir biçimde muhafaza etme olanağı buluruz. Fakat az önce de ifade
ettiğim gibi, su kanunu, su bakanlığı, ulusal su yönetimi sözü söyleniyor, ama
bunu söyleyen arkadaşlarımızın içini doldurmaları lazım. Yani çıkacak olan,
hazırlığı yapılan su kanunuyla “su yönetim hakkını merkezîleştiriyoruz” diyerek
Başbakana ve bakana bağlamak ve oradan da küresel sermaye ve finans
sistemleriyle ilişkilendirmek gibi bir doğrultudaysa bunu sosyal demokrat
düşünceye sahip olan Cumhuriyet Halk Partisinin kabul edebilmesi mümkün
değildir. Su, insanın en doğal yaşam hakkıdır. Herkese sağlıklı bir su
götürebilmek iktidarların ve hükûmetlerin en temel
görevidir ve sorumluluğudur. Bugün siyasal kaygılarla ruhsatsız açılan kuyuları
bile, Konya Ovası’nda, bir disiplin altına almayı beceremeyen bir siyasal
anlayışın, ürkek bir siyasal anlayışın böyle önemli bir konuda vereceği, vermek
istediği kararlar noktasında ana muhalefet partisi olarak bizlerin tereddütlü
ve endişeli olmasını lütfen makul karşılayın. Değerli
arkadaşlarım, su, önümüzdeki süreçte, petrol gibi dünyada değeri her gün artan
bir meta hâline gelmeye başladı. Su, insanın ve canlının
yaşamla ilgili en önemli gıdası. Kıt kaynak hâline gelmeye başlayan
suyun fiyatının artması ve bu fiyat üzerinden belirli sermaye gruplarının rant elde etme çabaları doğru değildir. Türkiye’de su ve
atık su problemini çözecek olan sermaye vardır, o da halkın cebindedir. Çevre
politikalarında temel olan, kirleten öder, kirlettiği kadar öder. Eğer biz
doğru sistemler, doğru modeller ortaya koymayı başarabilirsek, bu halk, bu
vatandaşımız kirlettiği suyu da temizler, suyu da hepimizden fazla tasarruflu
ve dengeli kullanmaya gayret eder. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bu anlamda arzumuz, Dünya Su Forumunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti ve grupların da
daha etkin bir şekilde temsil edilmelerini sağlamak olmalıdır. Dünya Su
Forumunda eğer Parlamentonun bir kanadı, Hükûmet
kanadı temsil edilir ve muhalefet kanadı temsil edilmezse, yeteri kadar temsil
edilmezse, bu, yapılan çalışmalara ve alınan kararlara gölge düşürecektir. Bu
hususun da Hükûmet tarafından dikkate alınması
gerektiğini düşünüyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Gruplar adına
başka söz talebi yoktur. Şahısları adına
ilk söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’a
aittir. Buyurun Sayın
Çolak. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkanım, ikinci kişi konuşsun. BAŞKAN – Mersin
Milletvekili Sayın Akif Akkuş… Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Su Forumu ile
ilgili yasanın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, geçen haftadan itibaren Su Forumu ile ilgili konuşmalar
yapılmakta ve bu konuşmalar sırasında suyun insan için, insanlık için, dünya
için ve ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu sık sık
arkadaşlar dile getirdi. Dolayısıyla böyle bir nesne adına bir su forumunun
düzenlenmesi ve bunun İstanbul’da yapılması son derece uygun bir durum, son
derece uygun bir olaydır. Ancak biz burada Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak bu Su Forumunda savunmamız gereken politikalar nedir, bu
politikalar ne olmalı, bunlar üzerinde daha fazla durmalı ve bunları ortaya
koymalıyız. Bunları da Su Forumuna katılacak ve orada söz alacak gerek
yetkililerimizin gerekse de şahsı adına söz alanlarımızın bu şekilde
değerlendirmesi gerekir. Bu konu millî bir
duruşla ele alınmalı ve bu konuda milletvekillerimize detaylı bilgiler
verilmelidir. Diyeceksiniz ki “millî duruş ne?” Yani bu suyun bu milletin öz
değerlerinden biri olduğunun bilincine vararak bunu değerlendirmemiz ve bu
Foruma böyle hazırlanmamız, böyle katılmamız gerektiğini belirtiyorum. Ülkemiz
kendi iç kaynakları bakımından yeterli suya sahip gibi görünmekle beraber, bu
su noksanlığı, su kıtlığı özellikle büyük şehirlerimizde yıllardan beri şehir
yönetiminin en önemli konularını teşkil etmiştir. Bugün, bakıyoruz, İstanbul’a
Melen Irmağı’ndan su götürülüyor yaklaşık Dünyanın her
yerinde bir sulama ve kullanma tarzı vardır. Bugün suya ihtiyaç, kişi başına
düşen suyun… Hatta kişi başına düşen su günümüzde gelişmişlikle ilgili
değerlendiriliyor. Eğer bir ülkede bir kişi ortalama olarak günde 85 litrenin
altında su kullanıyorsa o ülke geri kalmış ülke, 85 litrenin üzerinde ise o
ülke de kalkınmış ülke olarak nitelendirilebiliyor. Tabii bu konuda
söylenecek birçok şey olmakla beraber ben burada şunu belirtmek istiyorum: Sınıraşan sular diye bir konudan bahsettik. Bugün,
biliyorsunuz, özellikle Birleşmiş Milletler Dünya Su Konseyi kuruldu. Bu Su
Konseyi sınıraşan suları ele alıyor, dikkate alıyor.
Peki, bu sınıraşan sular dün yok muydu? 2000 yılında
kurulan bir konseyle bu gündeme getirildi. Vardı elbette, ama su ihtiyacı biraz
daha azdı. Ancak şunu belirteyim: Su Konseyinin üzerinde durduğu en önemli
akarsulardan ikisi Fırat ve Dicle Nehirleriydi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AKİF AKKUŞ
(Devamla)- Teşekkür ederim Başkanım. Burada tabii
dikkatimizi çekmesi gereken şu: Bu Su Konseyi “Bir komite oluşturacağım.” diyor
ve bu komiteye, mesela Fırat Nehri için “Türkiye, Irak, Suriye’den başka
İngiltere de üye verebilir.” diyor, yahut “Amerika üye
verebilir.” diyor. Niçin diyor arkadaşlar? Niye? Yani, bölge ülkeleri kendi
aralarında kendi problemlerini çözemezler mi? Çözerler, ama küresel düşüncenin
suyu kullanmak istemesi, kendi kontrolüne almak istemesi ve sudan rant elde edebilmesi için bunların yapılması gerekiyor.
Maalesef, 17 Aralık 2004 yılında AB ile imzaladığımız Müzakere Çerçeve
Belgesinde de bu konuya ayrılan bir madde var. O konuda da diyor ki: “Bu sular,
sınırı aşan sular, Fırat ve Dicle sularının yönetimi Türkiye’ye bırakılamaz.”
Anlam olarak bunu ifade ediyor. Buraya da dikkatinizi çekiyorum. Bütün bunlardan dolayı millî bir su politikası
planlamamız, bir su politikası uygulamamız gerekir diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Artvin
Milletvekili Sayın Ertekin Çolak, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce
Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. Beşinci Dünya Su
Forumu ya da Beşinci Dünya Bakanlar Su Konferansı mart ayı içerisinde
yapılacaktır, yani 2009 yılında. Bu Su Forumu ya da diğer adıyla Beşinci Dünya
Bakanlar Su Konferansı iki bakımdan çok önemlidir: Birisi, su kendi başına
gerçekten de çok önemli bir konu -ki, bir önceki, sabahki oturumda da benzer
konular tartışıldı- kendi başına su çok önemli bir konudur, hayatımızı direkt
etkileyen bir konudur. Bir ikincisi ise bu Beşinci Dünya Su Forumu nedeniyle
İstanbul’umuza dünyadan yaklaşık 100 devlet başkanı geliyor, bilim adamları
geliyor. Bu çok önemli bir konu ülkemizde, İstanbul’da tartışılırken ülkemizin,
İstanbul’un tanıtımı için de büyük bir fırsat oluşmuş oluyor. Bu Beşinci Dünya
Su Forumu İstanbul’da yapılmadan önce bunun ön hazırlıkları, ön toplantıları
yapıldı illerimizde. Zannediyorum ki beş altı tane değişik illerimizde bölge
toplantıları yapıldı. Bu toplantılardan birisi de benim seçim bölgem olan
Artvin’de yapıldı geçtiğimiz eylül ayı içerisinde. DSİ Bölge Müdürlüğünün ön
çalışma, ön hazırlık olarak yapmış olduğu bu toplantıda ülkemiz genelinde 70-80
civarında bilim adamı üç gün boyunca Artvin’de bu Beşinci Dünya Su Forumunu ve
suyla ilgili konuları tartıştı, çok da faydalı olduğunu düşünüyorum. Değerli
arkadaşlar, şimdi bu kadar önemli bir konunun İstanbul’da yapılıyor olmasının
esası göz ardı edilerek, konu başka taraflara çekilerek konu sulandırılıyor.
Özellikle Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimiz bu konuyu başka
taraflara çekiyorlar. Ben şunu söylemek istiyorum: Önemli olan böyle önemli,
ciddi bir konunun İstanbul’da yapılıyor olması değil mi? Bence Milliyetçi
Hareket Partili arkadaşların bundan memnun olması lazım, bunu desteklemesi
lazım, bu konunun bence sulandırılmaması lazım. Yani Türkiye ciddiye alınıyor,
150 civarında devlet başkanı İstanbul’umuza geliyor, Türkiye’ye geliyor ama bu
konu özünden başka tarafa kaydırılmaya çalışılıyor. Bunu anlamak mümkün değil. KADİR URAL
(Mersin) – Desteklemediğini kim söyledi Hoca! ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Ve yine şimdi benim seçim bölgemde bu HES projeleriyle ilgili… KADİR URAL
(Mersin) - Senin kulağın duymuyor veya dinlemiyorsun herhâlde! Desteklemiyor
diye bir şey yok. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Lütfen dinle. Dinle. Çıkar burada söylersin. KADİR URAL
(Mersin) – Sen dinle! BAŞKAN – Sayın
Ural, lütfen… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Katkıda bulunuyoruz katkıda. BAŞKAN – Sayın
Akkuş… ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Yine benim seçim bölgemde -sabahleyin de söyledim- 97 civarında HES
projesi yapılıyor ki, bu konuların da bunlarla ilgili olduğunu ben düşünüyorum.
Bazı milletvekillerimiz gidiyorlar o bölgede diyorlar ki: “Sizin dereleriniz
satıldı. Yabancılara satılıyor. Toprak satıldı.” Ben şimdi buradan söylüyorum:
Dünya kurulmuş kurulalı Artvin’deki Çoruh Nehri bizim topraklarımızı sürerek
Gürcistan’a, Batum’a taşımakta. Orada büyük bir delta
oluşmuştur bizim topraklarımızdan. Ve sularımız, topraklarımız Çoruh Nehri
aracılığıyla Karadeniz’e ve Batum’a taşınmaktadır.
Buna bir tedbir almak, baraj yapmak, proje yapmak, Allah aşkına, bu toprakları,
bu suları satmak manasına mı gelir! Tam tersine, hassas olduğumuz bu konularda
bir tedbir alınmış oluyor. Dolayısıyla, yerel seçimler öncesi bu konuları sağa
sola çekerek eğer siyasi olarak bir rant peşindeysek
bunun çok doğru olmadığını düşünüyorum. Doğrular, gerçekler er geç bir gün
anlaşılacaktır. Kısa süreli bu şekildeki tartışmalar belki birilerine birtakım fayda
getirir ama uzun vadede bu gerçeklerin ortaya çıkacağı gün ışığı gibi açıktır. Ben bu duygu ve
düşünceler içerisinde Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, dünyaya hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Ural,
buyurun. KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Devlet kurumları kamu bütçelerinden ayrılan paraların özel
hukuk hükümlerine tabi olan tüzel kişiliğe teslim edilmesi, bu paranın
harcanması sırasında hiçbir Kamu İhale Kanunu’na bağlı olmaması sizce çok etik
midir? İhale yapılmadan
ve Sayıştay denetimine ve onayına tabi olmayan bu alımları nasıl, nerelerden
yapacaklar? Bu paraların hesabını kim verecek? Niçin kamu tüzel
kişiliğinden Forum Sekretaryası çıkartılmıştır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle, İstanbul’da
yapılacak Su Forumunun hayırlı sonuçlara vesile olmasını bir kez daha
tekrarlıyorum. İstanbul on dört
yıldır aynı anlayış ve siyasi düşünceyle yönetilmektedir. On dört yıldır her
yağmur yağışında su baskınlarının önüne geçilmediği ve yeterli önlemler
alınmadığı gibi su baskınları sonucu ölümcül neticeler ve vakalarla İstanbul
halkı karşılaşmaktadır. İddialı belediyecilik anlayışının sonucu bu mu
olmalıdır? Ölümcül ve maddi zararlara ne zaman çare bulunacaktır? İkinci sorum:
Sayın Başbakanımız 1993 yılında İSKİ önüne protesto çadırı kurarak suyun
pahalılığına tepki gösterisinde bulunmuştu. O dönemde suyun tonu 1 dolar iken
İstanbul halkı bugün suyun tonunu 3,5 dolardan kullanmaktadır. Bunu nasıl
karşılıyorsunuz? “Dün dündür, bugün bugündür.” anlayışı içinde miyiz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu kadar mı efendim? BAŞKAN – Bu kadar. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki. Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim. Biraz önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bizimle düşüncelerini paylaşan Sayın Özyürek bana bir soru yöneltmişti ancak soruyu
yönelttiğinde araştırmam gerekti, o anda bilgi sahibi değildim. Kendileri,
Beşinci Dünya Su Forumu Genel Sekreterliği görevini şu anda yürütmekte olan Profesör
Doktor Oktay Tabasaran’la ilgili bazı iddialarda
bulundu; kendisinin bazı şirketlerde ortak olduğunu ve bu anlama gelen iddialar
ortaya koymuştu. Ben Profesör
Oktay Tabasaran’ı tanımıyorum. Ancak, kendisi
Bakanlığın ilgili ve yetkili arkadaşlarını aramış. O nedenle şu açıklamayı
yapma, en azından Sayın Özyürek’e de cevap olsun diye
yapmak durumundayım. Önce Oktay Tabasaran kimdir? Kendisi Almanya Stuttgart
Üniversitesinden emekli, dünya çapında bir akademisyendir. Emekli olmuş. Şu
anda Türkiye’dedir. Sadece, Türkiye’nin üstlendiği böylesine önemli bir
sorumlulukta uluslararası tecrübesini Türkiye’nin hizmetine vermek için bu
genel sekreterlik görevini üstlenmiştir. Herhangi bir ücret de almamaktadır.
Kendisinin beyanına göre “Türkiye’de herhangi bir şirketim yoktur. Türkiye’de kurulu bulunan herhangi bir şirkette de bir
ortaklığım da bulunmamaktadır.” demiştir. Ben bu bilgileri Genel Kurulumuzla
paylaşmak istiyorum. Tabii, böylesine dünya çapında bir öğretim üyemizle
ilgili, en azından siyasi rakiplerimizi güç durumda bırakacağız düşüncesiyle
onların gündem konusu yapılmasını pek doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Bizi yıpratın, yıpratmaya çalışın, bizim hakkımızda iddialarda bulunun. Bu,
siyasetin bir gereğidir. Ama, bizi yıpratıyoruz diye,
böyle dünya çapında ün yapmış, yetişmiş,
şimdi de emekli olmuş ve Türkiye’ye acaba bir faydam olur mu diye amatörce bir
görev üstlenmiş olan hocalarımızı da, akademisyenlerimizi de yıpratmamaya özen
gösterelim diye temenni ediyorum. Bunun dışında,
Sayın Ural Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığını, bu kanun tasarısıyla kurulacak
olan genel sekreterliğin, ifade ettiler. Değerli arkadaşlar, İzmir’de biz
bundan iki sene kadar önce İzmir Büyükşehir Belediyesiyle beraber Universiade’ı (Uluslararası Üniversite Spor Oyunlarını)
organize etmiştik. Bununla ilgili de buradan birlikte bir kanun çıkarmıştık. Çünkü, böylesine uluslararası organizasyonlarda bazı
hizmetler var ki İhale Kanunu’na tabi olduğunuzda bunların gerçekleşmesi çok
gecikiyor. Orada da aynı düzenlemeyi yapmıştık ve daha sonra, tabii ki,
denetimden de kaçmıyor bu uygulamalar. Şu anda da sanıyorum Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu bu genel sekreterliği denetleyecek ve Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu da -geçmişte benim Bakanlığımla ilgiliydi- gayet iyi biliyorum
ki çok ciddi bir çalışma ve denetleme yapıyor. Demin söylediğim Universiade’la ilgili de bizim harcamalarımız -ki, 330
trilyon liralık harcama yapmıştık, tamamı, bize mal olmuştu- onlarla ilgili de
çok ciddi bir inceleme yaptı ve bir rapor verdi. O nedenle, 17,5
milyon avroluk, böyle bir harcamayla ilgili, “Yolsuzluk olur, işte o nedenle
Sayıştay denetiminden kaçırmak için mi yapıyorsunuz bunu?” şeklindeki
değerlendirmelere katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Zaten denetimi
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu elemanları mutlaka yapacaktır. Her kuruşun
hesabını da soracaklardır, bu zamana kadar olduğu gibi. KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakanım, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu yapmaz, yapamaz
Sayın Bakanım. BAŞKAN – Sayın
Ural… ADALET BAKANI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Antalya) – Şimdi, Sayın Serdaroğlu…
İstanbul’la ilgili, tabii, seçim çalışmalarına Sayın Serdaroğlu
erken başladı. Mahallî seçimlerle ilgili süreç başladığında İstanbul’a
gidersiniz Sayın Serdaroğlu, İstanbullulara bunları
anlatırsınız, size inanırlarsa size oy verirler ama İstanbullular bir gerçeği
yaşıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu anda yaşıyorlar. O nedenle,
size inanırlarsa size oy verirler, eğer tekrar devam derlerse bize oy verirler.
Seçimler geldiğinde bunları hep birlikte görürüz. Sayın Başkanım,
teşekkür ederim. OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Sayın Bakan, somut bir soru soruldu. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan sorulara cevap vermek yerine… İstanbul’da sevgili
Dilaraların düştüğü o kanalizasyon çukuru oradaki kokuları göstermek için
yeterli ibret vesilesi olmalıdır. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sizin soru sorma özgürlüğünüz varsa benim de cevap
verme özgürlüğüm var. Vural Bey,
seçimlerde İstanbul’a gider konuşursunuz, bunları söylersiniz orada. OKTAY VURAL (İzmir)
– İstanbul’un sesi de burası, Türk milletinin sesi burasıdır. (MHP sıralarından
alkışlar) Biz her yerde söyleriz bunları. İstanbul ayrı bir ülke mi? BAŞKAN – 4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: Yürütme MADDE 5- (1) Bu
Kanun Hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur. Şahısları adına
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk… Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Beşinci Dünya Su
Forumunda daha önce konuşmalarımda da belirttiğim gibi sadece özelleştirme
tartışılmayacaktır. Dünya Su Forumu’nda küresel ısınmanın su kaynakları üzerine
etkileri, havza bazında entegre su yönetimi, su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi, sınır aşan su konuları, su ile ilgili iyi mevzuat uygulamaları, su konusunda özelleştirme,
yaşanan su sorunları, özelleştirmede yaşanan su sorunları, suya ulaşım hakları,
tarımda iyi su uygulamaları detaylarıyla tartışılacaktır. Bu toplantının
daha önceki toplantılardan bir farkı olarak Parlamento grubu da bu toplantıya
dâhil edilmiştir. AK PARTİ’den 3 milletvekili,
Cumhuriyet Halk
Partisinden 1 milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden 1
milletvekili ile bu çalışma grubu çalışmalarını ülke içinde ve uluslararası
platformda devam ettirmektedir. Bu toplantıların hiçbirinde de –altını çizerek
söylüyorum- özelleştirme diye bir konu tartışılmamıştır. Evet, bu toplantının
maddelerinden biri özelleştirmedir ama toplantının tamamını özelleştirme
kapsayacak diye bir durum söz konusu değildir. Devlet ve Hükûmet
başkanları bu toplantıya katılacaktır, bakanlarımız ve değişik ülkelerin
bakanları bu toplantıya katılacaktır, parlamenterler bu toplantıya katılacak.
Ön denemesini de önümüzdeki ay Strasbourg’da yaklaşık
100 tane parlamenterin katılacağı toplantıyla yapacağız. İmkânı olan, gücü olan
bütün parlamenterlerimizi de Strasbourg’da yapılacak
toplantıya davet ediyoruz. O toplantıda neler tartışılacağını da orada görme
imkânına sahip olurlar. Bahsettiğim gibi, özelleştirme diye böyle tek başına
bir konu söz konusu değildir. Ayrıca, bu
toplantılarda, 2009 yılı Mart ayında yapılacak toplantıda ulusal ve
uluslararası düzeyde uzman kişiler, bilim adamları, sivil toplum örgütleri
toplantıya katılacak. Aykırı fikirler de 2009 yılı Mart ayında tartışılacaktır.
Farklılıklar mutlaka bu toplantılarda değerlendirilecektir ama iyi uygulamalar
da bu toplantılarda değerlendirilerek neticede her dört platformdan çıkan,
devlet ve hükûmet başkanları, bakanlar,
parlamenterler, yerel yönetimlerle ilgili görüşler bir deklarasyon
hâlinde yayınlanacaktır. Bugüne kadar dört toplantıda yayınlanan deklarasyondan daha iyi bir deklarasyonun, daha ülkemize
yaraşır deklarasyonun yayınlanacağından hiç kuşkumuz yoktur. Bizim ülkemiz
özellikle sınır aşan sular konusunda bazı sıkıntıları olan bir ülkedir.
Ülkemizde bu konunun tartışılması ülkemiz için fevkalade avantajlıdır. Bunu da
özellikle belirtmek istiyorum. Son olarak,
özellikle Profesör Doktor Oktay Tabasaran benim de
bir hocam. Bunun altını çizerek söylüyorum. Çevre profesörüdür. Dünyada söz
sahibi bir profesördür. Almanya’da atık konusunda kırk yıllık hizmeti olmuş bir
profesördür. Özellikle Almanya Çevre Bakanlığının çevresel bakımdan
güçlendirilmesinde yıllarca katkıda bulunmuş bir profesördür. Burada yanlış
anlama yönlendirilmesi yapılması, böyle çok kıymetli, ülkemizde ve dünyada isim
salmış bir profesörün yanlış anlamalara meyledilmesi yanlış olmuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. Buyurun. MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Lütfen, özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanlarına sorsunlar, bu profesörü iyi bilirler, İzmir’de
Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesinin ilgili profesörlerine sorsunlar,
bu profesörü iyi bilirler. Oradan onlarca -altını çizerek söylüyorum- İzmir’den
doktora öğrencisini yurt dışına götürmüş, Almanya’da doktora yaptırmıştır.
Lütfen, konuşma yaparken araştırma yapmadan gazete kupürleriyle
cevap vermeyelim diyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyor, çalışmaların başarılı geçmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. Şahıslar adına
ikinci söz Artvin Milletvekili Sayın Ertekin
Çolak’ta. Buyurun Sayın
Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Biraz önce de ben
-konuşmalarda maksat hasıl olmuştur- gerekli,
söyleyeceğim sözleri söyledim. Bu vesileyle, ben, tekrar Beşinci Dünya Su
Forumunun ülkemize, milletimize ve dünya ülkelerine hayırlı olmasını temenni
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak. 5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oyunun rengini
aleyhte olarak açıklamak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı, Beşinci
Dünya Su Forumu kurulmasına ilişkin Yasa Teklifi’nin tümü üzerinde aleyhte
oyumu belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Tabii, her şey
kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor. İktidar partisi çıkıyor “Bu kanun çok
güzel, tebrik ederiz.” diyor ve bizim konuşma haklarımızı elimizden almaya
çalışıyor. Yani, muhalefetin konuşmasından niye bu kadar korkuyorsunuz? Bu
kadar korkuyorsanız muhalefeti kapatın, tek başınıza, kendi başınıza çalın
kendi başınıza oynayın. Yani bunun başka bir şeyi yok. Millet bunu görüyor. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, geçen sene AKP’nin bir davası vardı Anayasa
Mahkemesinde. Buraya getirildi, o Anayasa Mahkemesinin bir üyesi Uyuşmazlık
Mahkemesi başkanıydı, siz buraya getirdiniz, Uyuşmazlık Mahkemesinin kararını
çıkardınız alelacele ve o başkanın da maaşını artırdınız. O başkan da oylamada
sizin lehinize oy kullandı. Yani böyle bir hukuk sistemi olur mu? Böyle bir
anlayış olur mu? AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Yargıya iftira atma! KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bin yüz yirmi beş tane belediyenin kapatma kararını
verdiniz. Bakın, bu bin yüz yirmi beş belediyenin kapatılmasıyla ilgili Anayasa
Mahkemesine açılan dava karar safhasına gelmiş. Ama Haşim Kılıç sizin iktidarla
paralel hareket ettiği için bir türlü bunu gündeme almıyor. Ama AKP hakkında
açılan kapatma davasını Yüksek Askerî Şûra’nın toplanmasına iki gün kala, yani
28 veya 27 Ağustosta aldı… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir dakika efendim. Konuyla ilgili de onun için söylüyorum. BAŞKAN – Konu
hakkında konuşun, kanun hakkında konuşun lütfen, o konuda söz aldınız. Ana
konuya gelin. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, yani o sırada kapatma kararını verse Hükûmet
düşecek, Yüksek Askerî Şûra’nın komutanları belirlenmeyecek. Yani siz bu
memlekette insanları… Bu insanları enayi mi zannediyor? Haşim Kılıç’a
diyorum ki: Bak, aklını başına topla. Şimdi, bu bin yüz yirmi beş tane
belediyenin kararını gündeme al. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkan, böyle bir konuşmaya müsaade edemezsiniz! KAMER GENÇ
(Devamla) – Almıyorsan AKP gibi hareket etme çünkü mahallî seçimlerin sathı
maili başladı. BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani bu insanlar, bin yüz yirmi beş tane belediyedeki insanlar…
Yani acaba belediye seçimi yapılacak mı, yapılmayacak mı? Varsa bir karar
versin, bu millet de rahatlasın. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi konuya geliyorum Sayın Başkan. Şimdi, kaç
senedir burada, yani iki senedir yahut da iki buçuk seneye yakındır sizin
getirdiğiniz kanunları görüşüyoruz. Şimdi, bakın değerli milletvekilleri,
hırsızın bir eve girmemesi için o evin kapısının, pencerelerinin, bacasının iyi
kapatılması lazım. Kapılar açık, bacalar açık, ondan sonra, pencereler açıksa
oraya hırsız rahat girer. Şimdi, kanun getiriyorsunuz, kanunda hırsızların
hırsızlık yapmasını engellemiyorsunuz. Ya, şimdiye kadar devletin seksen yıllık
uygulaması var. Bu seksen yıllık uygulamasında İhale Kanunu bir sisteme
bağlanmış. Diyor ki: “Arkadaş, ihaleyi şu sisteme göre yapacaksınız.” Şimdi
diyorsunuz ki: “Hayır, bizim bu getirdiğimiz şeyler Devlet İhale Kanunu’na tabi
değil.” Ya ne? “Efendim, işte bununla, ihaleyle ilgili şeyleri Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu denetler.” diyorsunuz. Denetimi de kaldırıyorsunuz. Ben
şimdi soruyorum size: Sizin iktidarınız zamanında Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, Tayyip Erdoğan Hükûmetiyle ilgili olarak
herhangi bir suistimali tespit edip de kamuoyuna
intikal ettirmiş midir? Yok. AHMET YENİ
(Samsun) – Yok ki! KAMER GENÇ
(Devamla) – Çünkü böyle bir tespit yapan bir Yüksek Denetleme Kurulu üyesi
hemen görevden alınıyor. İşte, görüyoruz, müfettişlerin hepsi böyle. Yani
Sağlık Bakanlığında müfettiş görevden alınıyor, gümrüklerde işte, efendim,
sizin Genel Başkan Yardımcınızla ilgili, efendim, tırında
şey yakalandı diye… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bu da konuyla ilgili işte, onu söylüyorum. Yani sizin
iktidarınız zamanında sağlıklı bir denetim yapacak bir denetim elemanı
bulunmuyor. BAŞKAN – Sayın
Genç, kanun hakkında aleyhte görüş bildirmek üzere… KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, biraz önce CHP’li arkadaşımız dedi ki: “Oktay Tabasaran diye bir kişi getiriliyor.” Daha kanun çıkmamış,
getirilmiş oraya ve dedi ki: “Bu, Çevre Bakanının karısıyla ilgili Vadi
şirketine ortak.” Ve şimdi burada diyor ki: “Efendim, Forum Organizasyonunun
işte tutarları, harcama ve ihale usul ve esaslarını Çevre ve Orman Bakanlığı
belirleyecek.” Yani şimdi benim aklıma geliyor, şimdi bakacağız, burada
yalanladı ama… Yani Çevre ve Orman Bakanının karısı bir şirketin ortağı, o
şirketin ortağı olan kişi bu Forumun başkanı, bu Forumun başkanı da burada
yapılacak ihalelerin esaslarını belirleyecek! Maşallah, maşallah! Yani, bu ne
kadar güzel bir sistem değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) AHMET YENİ
(Samsun) – Ya değilse ne yapacaksın? Burada konuşuyorsun. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın değerli milletvekilleri… AHMET YENİ
(Samsun) – Ya değilse ne diyeceksin? KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben ne dedim? Yani, bu devletin yerleşmiş gelenekleri var. Lütfen bu
geleneklerine uygun kanun getirin. Yani, kimsenin merhametine sığınarak siz
devleti yönetemezsiniz. Devlette kurallar koyacaksınız, kuralları
uygulayacaksınız. Sizin zamanınızda çıkan her kanunda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Daha bir dakikam var efendim? BAŞKAN – Yok.
Şimdi, üç veya dört dakika verilip bir dakika uzatılıyordu, ben size beş dakika
verdim, tam süreyi kullandık. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, hayır süre beş dakika. Oyumun rengini belirtmek için süre
beş dakika efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Bakın,
üç dakikasını rengine gelmeden geçirdiniz Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– İlk defa kural koyuyorsunuz. Bir kere şimdiye kadar beş dakika veriliyordu… BAŞKAN – Peki,
bir dakika süre veriyorum, oyunuzun rengini açıklıyorsunuz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Oyumun rengini belirtmek üzere şimdiye kadarki her uygulamada beş
dakika veriliyor ve bir dakika da uzatılıyordu ama siz istemiyorsanız konuşmam
canım! BAŞKAN – Verdim,
bakın verdim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Zaten AKP’liler bizim konuşmamızı istemiyorlar, siz de… Şimdi, niye ben
size… Yani, ben size hangi şeyi yalan söylüyorum? AHMET YENİ
(Samsun) – Her şeyi! KAMER GENÇ
(Devamla) – Doğrusunu söylüyorum arkadaşlar. Memleketin malını talan etmeyecek,
hazineyi talan etmeyecek aklı başında insanlara kanun korkusu altında görev
yapacak bir sistem getirelim. Niye yani her şeyi getiriyoruz, orada
bürokratların insafına bırakıyoruz? Yahu bu devlet böyle yönetilmez ki! Bakın beyler,
devletin maliyesinde bugüne kadar ciddi bir inceleme yapılmıyor. Yapılan
incelemeler de gidiyor… Merkez uzlaşma komisyonunda trilyonluk davalar sıfıra
indiriliyor veya üç beş kuruş üzerinde anlaşılıyor. Böyle bir devlet sistemi
olmaz. Maliye Bakanı
çıkıyor, diyor ki: “Bütçe fazla verdi.” Doğru söylemiyor.
Yani, bu memlekette hükûmet doğru söylemezse vatandaş
nereden bilgi alır efendim? Yani, onun için, bu kanun yine o suistimallere elverişli olduğu için, AKP’nin temel, zaten… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) –…öteden beri uyguladığı sisteme uygun olduğu için karşısındayım.
Bununla da doğru dürüst bu memleketin yönetileceğine inanmıyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu su konusunda da daha söyleyeceklerim vardı ama sürem yetmedi. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam. Teklifin tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum, bu arada karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – 2009
Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu
ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi’nin açık oylama sonucunu okuyorum: Kullanılan oy
sayısı : 218 Kabul : 216 Ret : 2 (x) Teklif kabul
edilmiş, kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.18 (x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.32 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 2’nci sırada yer
alan Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 221) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
221 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın
Yaşar Ağyüz söz istemiştir. Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 221 sayılı
yasanın tamamı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Yeni yasama
dönemimizin hayırlı olmasını, bu yasama döneminde halk yararına, ülke yararına
ve ezilenler yararına yasal çalışmaların yapılmasını diliyorum. Ayrıca, bugün
kaçırılma teşebbüsünde bulunulan Antalya uçağında bulunan vatandaşlarımıza
geçmiş olsun diyorum, şehitlerimize de Allah’tan rahmet ve bu tür terörlerin
yaşanmamasını diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa çıkarken bazı eksikleriyle çıkmış. Doğaldır ki bu
eksiklerin giderilmesi için hükûmetlerin yeniden bir
düzenleme yapması her zaman alışılagelmiş ama bu dönemde çok fazlasıyla
alışılagelmiş. Çünkü pratik görülmeden, bu işle ilgili sivil toplum
kurumlarının, kuruluşlarının görüşleri alınmadan alelacele çıkarılan “ben
yaptım, oldu” anlayışıyla çıkarılan yasal düzenlemeler maalesef boşlukları da
beraberinde getiriyor. Bu kanun hükmündeki kararname, doğal ürünler, tarım,
maden ve el sanatları ürünleriyle sanayi ürünlerinin coğrafi işaretlerle
korunmasına ilişkin kurallar ve şartlar getiriyor. Bu kanun hükmündeki
kararname, bazı koşullarının ağırlığı ve mali yük getirmesi nedeniyle başvuru
ve talep artışını engelleyici yapıda idi. Şimdi, globalleşen
ve küreselleşen dünyada, ülkemizde coğrafi işaret koruması almış ürün sayısının
artırılması da çok önemlidir. O nedenle, bu değişikliği biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak olumlu görüyoruz. Başvuru sayısının ve sonuçlanan
sayısının azlığı bu konuda tedbir alınmasını da beraberinde getirmektedir. Bu
tedbiri alması gereken, başta Hükûmet, ondan sonra da
sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi odalarıdır ve bunların örgütleridir.
Elbette ki bu konuda görevli olan Patent Enstitüsü de görevlendirilmiş olup bu
konuda uluslararası Paris Sözleşmesi’ne bağlı kalarak, Dünya Ticaret Örgütü
Anlaşması’na bağlı olarak gereğini yapmaktadır. (x) 221. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Üretimin ve
uluslararası ticaretin geliştirilmesine yardımcı olmayı amaçlayan bu düzenleme,
küresel kriz dönemini yaşadığımız bu ortamda daha büyük önem arz etmektedir.
Teknoloji ağırlıklı rekabet etme özelliği olan kalitesi yüksek ihracat
ürünlerini yaratmamız ve yeni pazarlar bulmamız büyük zorunluluktur. Rekabet
etme olayı bu aşamada çok daha büyük önem kazanmıştır. Tabii, iş hacminde de
-yeterli olmasa da- bir potansiyel yaratan Türk Patent Enstitüsünün çalışmaları
ayrıca desteklenmek zorundadır. Bu yasanın bu biçimiyle çıkması coğrafi
işaretleme teşebbüsünde bulunacak vatandaşlarımız için mali yükümlülükleri
büyük ölçüde artırmaktadır. O nedenle de yararlı bir yasadır. Tabii, biz bu
yasaların düzenlenmesiyle uğraşırken ülkemizde yaşananları da görmezlikten
gelemeyiz. Örneğin, aylardır Türkiye’de sinyalini veren bir kriz var ama
maalesef tüm dünyayı saran küresel kriz ortaya çıkmasına rağmen bizim Hükûmetimiz, iş başında bulunanlar ve ekonomiden sorumlu
bakanlar maalesef değişik tellerden demeçler vererek küresel krizi
umursamamışlardır. Anadolu yanıyor! Hepimiz seçim bölgelerimizde görüyoruz,
esnaf siftahsız kepenk kapatıyor, çiftçi perişan, kuraklık desteği hâlen
verilmedi ve tarım kredi kooperatiflerinde borç erteleme yazısı bazı
kooperatiflere gitmediği için tarım kredi kooperatifleri çok pervasızca
üreticinin üzerine giderek “Temerrüt faiziniz işliyor, bu borcu ödeyin yoksa
haciz getireceğiz.” diye tehdit altında tutuyor çiftçilerimizi. Bu, Oğuzeli’nde böyle, Araban’da böyle, Yavuzeli’nde böyle,
Karkamış’ta böyle. Çiftçilerin bu durumuna çözüm getirmesi gereken Tarım
Bakanı da maalesef bu işe umursamaz tavır içerisinde değerli arkadaşlarım. “Kriz mriz yok.” söylemiyle bu krizi geçiştirme şansımız yok.
“Hamdolsun, iyiyiz.” söylemiyle, “İnşallah, maşallah”la bu krizi görmezden
gelme şansımız yok. Bu krizi böyle savuşturursak bu sorumsuzluktur. Siyasi
sorumluluk alan insanlar da gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Bakın, yıllardır
biriken cari açık büyük bir risk değil midir? Dış ticaret açığı, ayrıca özel
sektörün borçları, bunları risk olarak nasıl göremezsiniz? Gazeteler yazıyor,
90 katına çıkmış sizin cari açığınız bugüne kadar, bu dönemde, 2002 döneminde.
Bunları görmezlikten geliyoruz. Ağustos ayı verileri -Türkiye Odalar Borsalar
Birliği yayımlamış- Türkiye ekonomisinde SOS veriyor ama biz bunları
görmezlikten geliyoruz ve diyoruz ki “Herkes işine baksın.” Değerli
arkadaşlarım, bu mantıkla biz bu krizin etkileşiminden kurtulamayız. Seçim
bölgem Gaziantep’te sadece organize sanayide kapanan işletme sayısı yüzleri
buldu. 25 bin işsiz yaratıldı Gaziantep’te. Yazıktır, günahtır. Bunu sadece
ramazan ayında gıda yardımlarıyla geçiştiremezsiniz. Sadece “Sadaka toplumu
yarattım, kömür dağıtıyorum, bedava kitap veriyorum, yeşil kartım var.” diye geçiştiremezsiniz.
Bu küresel krizin baskısının tedbirlerini şimdiden almak zorundasınız değerli
arkadaşlarım. Bu işten sorumlu
olan Maliye Bakanı başta olmak üzere diğer bakanlar hep ayrı telden çalıyorlar.
Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Kriz mriz yok, herkes
işine baksın. Yangın varsa yangın olan yere su sıkılır.” Böyle bir Maliye
Bakanı yorumuyla bu krizi nasıl karşılayacaksınız? Ama Maliye
Bakanı haklı. Burada yapılan eleştirilerin hiçbirine cevap vermiyor. Demin bir Sayın
Bakanı dinledim, “Sizin soru sorma özgürlüğünüz varsa benim de cevap verme
özgürlüğüm var.” dedi. Bu özgürlüğü neden Başbakan kullanmıyor acaba? Bu
özgürlük neden burada söylenerek kalıyor? Demokrasi niye bu dört duvar arasında
söylenerek kalıyor? Niye Sayın Başbakan küresel krizi soran muhalefet
partilerine… Cumhuriyet Halk Partisinin Saygın Genel Başkanına “Seni ademe
havale ettim.”, ötekine “Seni muhatap almıyorum.”, sivil toplum örgütlerine
“Herkes işine baksın.” diyerek hükûmet sorumluluğunu
taşımak mümkün değildir. Camdan kulelerde oturanlar başkalarına taş atamazlar.
O nedenle, küresel kriz sorumluluğunu bu tür laflarla geçiştirmeye çalışan Hükûmeti bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
uyarıyorum ve gerekli tedbirleri alması gerektiğini, ülkede daha fazla yangın
yeri yaratılmadan ekonomik tedbirlerin alınmasının büyük zorunluluk olduğunu
kendilerine bir kez daha hatırlatıyorum. Gerçi hatırlatmak
bir işe yaramıyor. Grup toplantılarında, kongrelerde, ramazan ayında gördük.
Ülkemizde sadece küresel krizin etkisi yok, Başbakanlık krizi var değerli
arkadaşlarım, Başbakanlık kaosu var. Bir ramazan
ayını, mübarek ramazan ayını, hoşgörüdür, sevgidir, barıştır diye geçireceğimiz
ramazan ayını Sayın Başbakan Türkiye’nin burnundan getirdi. Her gün bir demeç,
her kongrede bir demeç, gerilim… İftar açıyor, şekeri mi düşüyor, kan şekeri mi
düşüyor, ne oluyorsa, tutuyor, bütün hıncını Türk toplumundan alıyor. Küresel
krizi görmezlikten geliyor, asıl ülkemizi tehdit eden terörü görmezlikten
geliyor, “medya terörü” diye bir kavram yaratıyor ortaya ve günlerce bunun
peşinden gidiyor. Bu sorumsuzluğu bu ülke taşıyamaz. Altı yıldır taşıdı, yeter
artık! Siz tedbirlerinizi, belediye seçimine yönelik harcamalarınızı
kısıtlamamak için almak istemiyorsunuz, IMF’yle olan görüşmelerinizi bunun için
erteliyorsunuz, bütçe açıklarınızı bunun için yoğunlaştırmaya çalışıyorsunuz.
Bunlar hep görünen ekonomik gerçekler, bunu bilmeye gerek yok. Ben ekonomist
değilim ama bu toplumun içinde yaşıyorsak bunları görüyoruz ve yaşıyoruz
değerli arkadaşlarım. Bugün geçim
endeksine baktığınız zaman da büyük ölçüde bir erimenin yaşandığını görüyoruz.
Bakın, elektrik borcu altında inim inim inleyen
çiftçilerimiz var. Seçim bölgemde bir çiftçi arkadaşımız diyor ki: “80 dönüm
pamuk suladım, 40 dönüm buğday suladım, 28 ton pamuk sattım, 16 milyar 900
milyon aldım, gelen elektrik faturası 14 milyar 500 milyon.” Değerli
arkadaşlarım, 22 Temmuz öncesi bu çiftçi arkadaşlarımıza siz elektrik borçları
için herhangi bir işlem yapmadınız. Faizi çalıştırdınız, seçim bitti, oylarınızı
da bir biçimde aldatarak aldınız ama ondan sonra onları kaderiyle baş başa
bıraktınız. Bugün pamuk ekilmiyorsa bunun sebebi ürünler pahasından gitmediği
içindir. Bugün Gaziantep’te fıstık can çekişiyor. Fıstık üreticisi can
çekişiyor. Fındık öldü zaten, Allah rahmet eylesin ama buna dua etme
sorumluluğunu bile bu Hükûmet taşıyamıyor değerli
arkadaşlarım. O nedenle, bu sorunları, sıkıntıları görmezden gelir isek bu
kanayan yara büyük ölçüde kangren olacaktır. Geçmişi deşeleyerek, geçmişteki
örneklemeleri örnek göstererek geleceğimizi karartmaya hiçbir iktidarın, hiçbir
siyasetçinin hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. Bu yapıda siyaset yapıldığı
takdirde ülkemizin sorunları büyük ölçüde artacak ve kangren olacaktır. Değerli
arkadaşlarım, madem sorularımıza cevap verme özgürlüğü var, bu özgürlüğü
yolsuzluk dosyalarının sorgulanmasında Hükûmet veya
bazı bakanlar niye sorumlu davranmıyorlar? Bunu bilmek istiyorum ben. Bakın, Sayın
Başbakanın bir açıklamasını size okumak istiyorum: “Kim bu ülkede yolsuzluk yapıyorsa,
hortumculuk yapıyorsa karşısında bizi bulur.” Ne zaman? 27 Şubat 2004. “Gelin
yolsuzluklar üzerine birlikte gidelim. Kimin elinde dosya varsa bunu bize
versin. Üzerine gitmezsek bizim o zaman yakamıza yapışsın, hesap sorsun.” Benim
elimde dosya var. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı bir okul tadilatını
protokolle ticari alana çevirmiş. Protokolle adama rant
sağlamış, 30-40 trilyon rant sağlamış ve bu yetmemiş, belediye meclisinden geçirmediği 700
milyarlık çeki almış, -bakın burada çek- bu yolsuzluk değil mi? Bu, imar rantı
değil mi? Buyurun dosya… Çok değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kılıçdaroğlu, günlerdir bunu söylüyor, günlerdir. Niye
cevap vermiyorsunuz arkadaşlar? ASIM AYKAN
(Trabzon) – ÇED’in ne işi var belediye meclisinde? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Niye cevap vermiyorsunuz? ASIM AYKAN
(Trabzon) – ÇED’in belediye meclisinde ne işi var? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Efendim bu kürsü siyaset
konuşulacak, ekonomi konuşulacak kürsüdür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hoplamaya da gerek yok. Hoplarsan dingiller kırılır, hoplarsan dingiller
kırılır. Onun için… Onun için… BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Onun için herkes bu kürsüye saygılı olmak zorundadır benim saygılı
olduğum gibi. Konuşmama saygılı olacaksınız! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Hoplama” kelimesi saygı ifadesi mi oluyor? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Hoplama” ne demek? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın örnek vereceğim size. Hava yollarını tanıtım
broşürü, VIP salonunda var. Slogana bakın: “Durmak yok, yola devam.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hangi konuda? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Trenleri seyretmek zor. Tren kazalarını görmezlikten geleceksin,
hiçbir yatırım yapmayacaksın, halkı aldatarak “Durmak yok, yola devam.”
diyeceksin. Bunun adı,
değerli arkadaşlarım, bunun adı halkı aldatmaktır. Ekonomide aldatıyorsunuz,
krizde aldatıyorsunuz. Yakında belediye seçimi var. Belediye başkanlarınızın
yolsuzluk yapmaması için İçişleri Bakanlığı son saatte bir genelge yayınlıyor,
diyor ki: “Haksız imar tadilatları yapmayın.” Haksız imar tadilatları ne demek?
Kime karşı yapılmayacak? AKP’li yandaşlara serbest, AKP’li sermayedarlara
serbest, AKP’li arsa sahiplerine serbest ama gariban arsa sahipleri inim inim inlesin. Bakın,
Gaziantep’te 73,5 trilyonluk bir yolsuzluk var. Bir şahıs gelmiş, bir yeşil
alanı toplamış. Kayıt kuyut yok: Bir adamın üzerine,
İskenderunlu bir adam, AKP’nin de belediye başkan ve milletvekili adayı
İskenderun’da. Alıyor arsayı 14 trilyona, satıyor 87,5 trilyona bir Alman
şirketine, Türk ortaklı bir Alman şirketine ve sizin Sayın Başbakan ne diyor?
“Böyle bir yolsuzluk yoktur.” diyor. “Belgeleri ben inceledim...” Ben de
inceledim belgeleri, tapu kaydını da inceledim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz, söz aldığınız konuda konuşun lütfen. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Efendim, ben siyasetçiyim, bu konuya bağlı olarak konuşurum ama
genel de konuşurum ben. BAŞKAN – Ama
kanun hakkında söz aldınız. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Hayır, böyle bir adap bugüne kadar bu kürsüde yaşanmadı Sayın
Başkanım, özür dilerim. O nedenle… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) - Oğuz Aygün’ü unutma! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Kardeşim, eğer bu laflar gerçek değilse, grup başkan vekiliniz
burada, bakanlarınız burada, çıkar derler ki “Yaşar Ağyüz,
sen yalan söylüyorsun.” derler. Ben belgeyle konuşuyorum. Şu yalan mı? “Durmak
yok, yola devam.” sloganının resmî bir bakanlıkta olması… ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sen… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Sus be! Sen HES’i savunan bir adamsın.
Sen git Artvinlilere hesap ver. Artvinlilere hesap veremeyen burada konuşamaz. HES’in altında ezileceksin zaten sen! BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Başkan… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlarım, bu slogan resmî bir bakanlıkta ne
geziyor? Ama bunun bu seçimlerde, belediye seçimlerinde değişmesi lazım.
“Durmak yok, yola devam.” değil, “Durmak yok, yolmaya devam.” diyerek oy
isteyeceksiniz! Yapmanız gereken budur çünkü belediyeleriniz yolsuzluk batağına
batmış. “Durmak yok, yola devam.” sloganını yaratırsanız, çok daha iyi olur
değerli arkadaşlarım. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yolacak bir şey kalmadı. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bu yasanın ülkemize yararlı olması
gerektiğini söylerken, Sayın Başkanımızın duyarlılığına teşekkür ediyorum ama
bu ülkede yaşanan sıkıntıları da dile getirmemiz gereken kürsü bu kürsüdür. Bu
kürsüde eğer yapılan yanlışlıkları söyleyemiyorsak, konunun içeriğinde söz
aldığımız zaman da siyaset konuşamıyorsak bu çok büyük eksikliktir değerli
arkadaşlarım. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Muhalefet yok ki… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ama yalan dolan… Doğruları söyleyin! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Efendim, sözünü geri al! Ben hayatta yalan söylemedim, yalan
söylemek de herhâlde zatıalinize mahsustur. Onu da
size iade ediyorum. Değerli
arkadaşlarım… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Çamur gibi sağa sola yapışıyorsunuz! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Laf atarak bir yere varamazsın. Burada gerçekler var. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen de yalan söyleyerek bir yere varamazsın! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Ben belge konuşturuyorum, belge! Bu belgeyi inkâr edemezsin sen. Bu
belge var. Belediye Başkanının aldığı çek burada. Neyi iddia ediyorsun sen? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Gaziantep’in önceki belediye başkanlarını da konuş! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Neyi iddia ediyorsun sen? İstanbul böyle, Ankara
böyle. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygün ne oldu? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlarım, bu konuda söyleyecek hiçbir
sözünüz yoktur. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oğuz Aygün ne oldu? Oğuz Aygün’den bahsetsene! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Zaten olay da gerekli soruşturma yapılmadığı için mahkemeye intikal
etmiştir. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oğuz Aygün’e hiç değinmiyorsun. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün içinde bulunduğumuz koşulları, ekonomik
koşulları sizlere söylerken bu gerçekleri dile getirdik. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oğuz Aygün’ü… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Çıkar burada konuşursun hemşehrim, sözün
varsa. Onun için, bunlar
acı gerçekler olabilir ama sizin sunduğunuz reçeteler daha çok acı. Sunduğunuz
reçeteler halkı acıtıyor, esnafı acıtıyor, çiftçiyi acıtıyor, emekli permeperişan. Pazardan, insanlar pazar kapandıktan sonra
meyve, sebze topluyor ise ben bunu bu kürsüden söyleyemiyorsam siyasetçi
sorumluluğunu taşımamış olurum değerli arkadaşlarım. Bu koşullar
içerisinde tabii hem yolsuzluk konuşuluyor hem yoksulluk konuşuluyor hem de dün
Sayın Adalet Bakanımız çok güzel, erdemli bir davranış gösterdi. Dedi ki:
“Öldürdük, özür dileriz.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Geri gelir mi ölen? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Bakın, sizin damadın gazetesinin manşeti: “Öldürdük, özür dileriz”
Şimdi, güzel bir erdem ama eksik bir erdem. Peru örneğini niye gözünüze
getirmiyorsunuz? Peru örneğinde 2 tane milletvekilinin yolsuzluk ilişkisi,
rüşvet ilişkisi var diye Hükûmet istifa etti. Sizde,
organlarınızda etkili yetkili 2 tane kişi var. Birisi ne hikmetse istifa etti
ama hiçbir şey yapılamıyor değerli arkadaşlarım. Bu sorumluların ne yapması
lazımdı? Sayın Adalet Bakanının da ben istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum,
bu erdemliliği göstermesi gerekirdi. Bakın, değerli
arkadaşlarım, ülkemizin gündeminde ekonomi olmadığı nereden belli? Ekonominin
tıkandığı nereden belli? Gurbetçi parasına kaynak sorulmayacak. Gurbetçi
parasına göz diktiniz. Zaten dikenler vardı. Almanya’da sorgulandılar, burada
da uzantıları var. Ne hikmetse o dosya bir türlü gelmiyor. Yani kaplumbağa
hızıyla gelseydi, bugüne kadar bu dosyanın yargıya intikal etmesi lazımdı. Zaten Deniz
Feneri gibi örgütleriniz var, onlar topluyorlar. Almanya’da foyası meydana
çıktı bu örgütün, derneğin. Kurun bir başka yerde dernek. Madem kaynak
sormayacaksınız niye yasayla uğraşıyorsunuz, niye yasal düzenleme yapıyorsunuz
ki? Madem kaynak sormayacaksınız, o etkili yetkili konuma getirdiğiniz,
kararnameler çıkardığınız, kamu yararına dernek ilan ettiğiniz dernekleri ben
olsam Avrupa’ya salarım, Avrupa’daki vatandaşlarımızın birikimlerini hiç
kayıtsız kuyutsuz transfer ederim. Bugüne kadar hayır
için toplanan paraları transfer etmeyi alışkanlık hâline getiren bir zihniyet,
bu konuda neden bu kadar kendisine zorluk çıkarıyor? Hedefiniz cari açığı
kapatma, bu gözle görülür bir gerçek. Ama bunu, yabancı ülkelerde dişiyle
tırnağıyla artırdığı paraları Türkiye’de heba etmeye sizin hakkınız yok, heba
ettirmeye hakkınız yok. Borcu borçla
kapatıyorsunuz. Üretim yok, yatırım yok, büyüme yok. Cari açık had safhaya
varmış. E, biz büyüyoruz. Ne büyüyoruz! Pamukçu yerinde sayıyor, buğdaycı
yerinde sayıyor, esnaf yerinde sayıyor. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kalmadı, kalmadı onlardan… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - İnşaat sektörünü öldürdünüz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde
iki tane sanayi vardır, iki: Birisi inşaat sektörüdür, diğeri de otomotiv ara
sanayisidir. Bunun ikisi de can çekişiyor. Ama TÜSİAD diyor ki… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – TOKİ… YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – TOKİ’deki yolsuzluklara gelirsek
çıkamazsın. Onun için değerli arkadaşlarım… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen de çıkamazsın işin içinden. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Benim konuşmamı keserek beni engelleyemezsin yavrum, sen işine bak. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, TOKİ’ye girersek altında ezilirsiniz.
Ona başlı başına gireceğim, onu da ele alacağım ve öyle bir sallayacağım ki
sadece sen değil, sen değil, Başbakanız dâhil altında kalacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Fakir fukara ev sahibi oldu. Sizin zamanınızda gecekondularda
oturuyordu. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, güzel şeyler konuşuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ben tozpembe
tablo çizenlere karşıyım. Tozpembe tablo çizemezsiniz, halkı kandıramazsınız. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen de! YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Ramazan ayını halkın burnundan getirdiniz. Bunu söylemek
zorundayım. Ramazan ayında bir çuval gıdaya halka ambargo koydunuz. Yoksulluk
çadırları niye arttı? Madem iyi yönetiyordunuz, çadırların önündeki sayı niye
arttı? Aşevlerinin önündeki sayı niye artıyor? Bunların hesabın verin. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Anlamazsınız o işlerden. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Yoksulluğu artırmakla övünüyorsunuz. Yoksulluğu artırarak övünen
bir iktidar da cumhuriyet döneminde hayatta gelmemiştir! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – CHP’li belediyeler de çadır açtılar, Sadece AK PARTİ mi? Hayırsever
insanlar var. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu yasa olumlu bir yasadır. Hayırlı olsun. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Bu yasanın yanında ülkemizin ekonomik sorunlarını çözecek yasaların
da düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum. “Hamdolsun iyiyizle, inşallah maşallah”la bu ekonomi düzelmez. Bu
mantığa karşı ben de diyorum ki: Allah sonumuzu hayır eylesin, inşallah mart
seçimlerinde bu Hükûmetten kurtuluruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – İnşallah demekle olmaz o işler, inşallah maşallah demekle olmaz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Buraya gelirsin, buraya… AHMET YENİ
(Samsun) – Sandıkta, sandıkta… BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş. Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 221 sıra sayılı
Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, buradaki konu coğrafi işaretler. Tabii, coğrafi işaretler
dendiği zaman ilk akla gelebilecek işlerden biri, gerçekten, yeryüzünde
gördüğümüz, harita yapmakta kullanılan birtakım işaretler var, o olabilir ilk
akla gelen ancak burada bunlar değil. Bu, coğrafi işaret diye bugün ele
aldığımız konu, bir niteliği, ünü ve diğer özellikleriyle bir yöre, alan, bölge
veya ülkeyle özdeşleşmiş bir ürünü tanıtıp gösteren işaretlerdir. Bir bölgedeki
herhangi bir ürün, halı, kilim, meyve, taş, maden, çeşitli malzemelerle oluşan
işlemeler diğer yörelerde üretilenlerden farklı olabilir ki Türkiye büyük bir
ülke ve geleneksel kültürü olan bir ülke. Bunun bir sonucu olarak da bunlar
gerçekten son derece çeşitli, çok fazla sayıda ürün ihtiva etmektedir. Tüketiciler söz
konusu yöre adıyla anılan, satılan ürünleri yörenin adına belli bir güven
duyarak diğer ürünlere tercih edebilirler. Yani buradan şu çıkıyor: Biz ister
tarım alanlarında olsun, isterse başka yerlerde olsun ürettiğimiz ürünlere,
bakanlarımız, sayın bakanlarımız sık sık söylerler,
özellikle bizim Mersinli bakanımız Kürşad Tüzmen
söyler, “Biz marka olmalıyız.” diye belirtir. Marka olmalı ama Türkiye’de bugün
marka hâline gelebilen ürünler, gelmesi gereken ürünler, zaman zaman yahut da bir önceki aşamada mevcut olan ürünler bugün
yok. Niçin yok? Çünkü bunların geleneksel üretiminden vazgeçilmiştir. Bu
geleneksel üretimden vazgeçilmesinin ana sebeplerinden biri de maalesef
iktidarın üreticilere karşı takındığı tutum ve tavırdır diyorum. Burada
bakıyoruz, mesela tarım alanına bakalım, tarım ürünleri… İnsanlar artık tarım
yapmak istemiyor, tarımdan gittikçe uzaklaşıyor. Köylerimize bakarsak bunları
açıkça görürüz çünkü köylerimiz boşalmış durumda. Benim çocukluğumda 1.800 kişi
yaşayan köyümde bugün 600-700 kişi ancak var. Onlar da bir fırsatını bulsalar
şehre göç edecek durumdalar. Bazı kötü niyetliler bu yöresel ürün dediğimiz
ürünlerin adını kullanarak istismar etmektedirler. Bu yüzden, zaman zaman bu ürünlerin kontrolünü yapacak ve kötü niyetlileri
işten el çektirecek bir mekanizmanın da olması gerekir ki bunlar zaman zaman mahkemelere bu konuda müracaat edebilmektedirler ve
mahkeme yoluyla haklarını elde etmeye çalışmaktadırlar. Ülkemiz,
benzersiz doğa, kültür ve sanat zenginlikleriyle dünyada benzeri olmayan bir
coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir. Ülkemize özgü birçok ürün kendilerine
kaynak olan coğrafi bölge ve yöre adlarıyla anılıp tanınmaktadır. Tabii, burada, az
önceki konuşmalarıma ilave olarak şunu belirtmek istiyorum: “Tarım üretiminde
bulunanlar, ürün yetiştirenler vazgeçmek istiyor.” demiştim ve bunda da Hükûmetin, iktidarın tutum ve davranışının hatalı olduğunu
belirtmiştim. Bir örnek olsun diye
belirtiyorum, Mersin’in kırsal kesiminde yani sulu tarımın yapılamadığı, çoğu
zaman sulu tarımın yapılamadığı yerlerde üzüm yetiştirilmekte. Çok güzel
üzümleri vardı. Mesela Tarsus’ta “Tarsus beyazı” diye anılan bir üzüm vardı ki
fevkalade bir üzümdü, gerek rayihası gerek görünümü ve gerekse tadıyla tercih
edilen bir üründü ama bugün artık yok. Bugün insanlar bunu yetiştirmek
istemiyor. Biz bu ürünle güneyde marka olabilecekken bunlar üretilmiyor çünkü 1
ton üzüm parasına maalesef 1,5 torba gübre alabiliyoruz. 1,5 torba... Ee, şimdi, bu 1,5 torba gübreyi bu adamın bir dönüme yani
bin metrekarelik bir alana kullanması gerekiyor. Buradan da elde edebileceği
ürün 2 ton, azami 2 ton. 1 tonuna 1,5 torba gübre alabiliyorsa elbette ki
emeğinin karşılığını alamıyor ve bundan vazgeçmek durumunda kalıyor. Bu kürsüye
çıktığımızda birçok arkadaşımız belirtiyoruz, üreticinin, köylünün ve çiftçinin
korunması lazım. Eğer biz, köylü ve çiftçiyi koruyup, geleneksel ürünlerimizi
üretmeye devam edemezsek, bu ülkenin yabancı ülkeler karşısında borç batağından
kurtulmasına imkân yoktur diyorum. Tabii, bu kanunla koruma altına alınmak istenen coğrafi
işaretlerin niteliğine şöyle bir baktığımızda, 555 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin sadece biz 3’üncü maddesinde değişiklik yapılmasını burada bu
kanunla gündeme getirmiş bulunuyoruz ve bir defa daha belirtecek olursak;
coğrafi işaret “Belirgin bir niteliği, ünü, ismi veya diğer özellikleri
bakımından yaygın olduğu, ilk kullanıldığı ve ortaya çıktığı bir yöre, alan,
bölge veya ülkeyle özdeşleşmiş bir ürünü ifade eder.” diyoruz ve buna birçok
örnekler vermemiz mümkündür diye belirtiyoruz. Coğrafi
işaretleri ikiye ayırıyoruz. Birisi menşe işareti, bir diğeri de mahreç işareti
olmak üzere bunlar belirleniyor. Tabii, gerek menşe işaretinde, menşeinde,
gerekse mahrecinde birtakım benzerlikler, aynı söylemler söz konusu olmasına
rağmen, birisi daha çok onun üretim alanını kapsıyor, mahreçte ise işaretini
karşılıyor. Menşeine
baktığımız zaman, “Coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, alan, bölge veya çok
özel durumlarda ülkeden kaynaklanan bir ürün olması.” Mesela “Turkish delight” olarak dünyanın
her tarafında takdirle karşılanan, bilinen, tanınan bir ürünümüz var: Lokum ve
bu Türkiye’nin her yerinde hemen hemen değişik
rayihalarla, aromalarla üretilmektedir. Ama bu, artık
bizim için bir marka hâline gelmiş ve bu markayı da korumak mecburiyetindeyiz
çünkü Yunanlılar bu Türk lokumuna “Bizim lokumumuz.” diye sahip çıkmaya
çalışıyorlar. Bir diğeri Anzer balı, mutlaka hepiniz duydunuz. Bu, Doğu Karadeniz’in
yüksek yaylalarının çiçekleriyle beslenen arıların yaptığı baldır ve son derece
sınırlı bir üretime sahiptir, yılda 7 ton kadar Anzer
balının üretilmesi söz konusu. Bunun da yine bir marka, bir menşe ürün olduğunu
ve coğrafi işaret alması gerektiğini belirtiyorum. b) “Tüm veya esas
nitelik veya özellikleri bu yöre, alan veya bölgeye özgü doğa ve beşeri
unsurlardan kaynaklanan bir ürün olması” Mesela sığla yağı: Ülkemizde sadece
Muğla ili kıyılarındaki sığla bitkisinden elde edilen bir ürün. Çeşitli
amaçlarla kullanılmaktadır. Yine bunun da bir marka olarak, coğrafi bir işaret
olarak değerlendirilmesi ve bu coğrafi işaretin sığla yağı için korunması
gerektiği kanaatindeyim. c) “Üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinin tümüyle bu yöre, alan
veya bölge sınırları içinde yapılan bir ürün olması” Mesela yine bakıyoruz,
Aksaray-Taşpınar halısı, Denizli-Buldan bezi, Maraş,
Urfa yöresinin isotu, Van otlu peyniri, Tokat kebabı,
Oltu kebabı, Trabzon yağı, Karadeniz takası, Çorum leblebisi, Ezine peyniri,
Afyon beyazı (mermer), Elâzığ kırmızısı (yine mermer) ve biraz önce
belirttiğimiz meşhur üzüm Tarsus beyazı olmak üzere belirtilebilir. Dedik ki: Bu
menşe durumuna göre bunlar mahreç işareti alırlar yani o işareti almak üzere
yahut da o ürünü tescil ettirmek üzere başvuranların bir şekille belirttikleri
bir coğrafi işaret. Bunu da yine “Coğrafi sınırları belirlenmiş
bir yöre, alan veya bölgeden kaynaklanan bir ürün.” ikincisi “Belirgin bir
niteliği, ürün veya diğer özellikleri bakımından yöre, alan veya bölge ile
özdeşleşmiş olması; üretimi ve işlenmesinden en az birinin belirlenmiş yöre,
alan veya bölge içinde yapılan ürün olması hâlinde bu ürünler mahreç işareti
alabilirler.” diye belirtiyoruz. Bunların, işte bu değişiklik yapılan
kanun hükmünde kararnameyle korunması amaçlanmıştır. Bu özellikleri
taşıyan ürünler yahut bu ürünler için bir belge almak isteyenler Türk Patent
Enstitüsüne başvuruyorlar ancak her önüne gelenin de bu Enstitüye başvurması
söz konusu değil. Başvurabilmesi için bunların… “Ürünün üreticisi olan gerçek
ve tüzel kişiler başvurabiliyor, tüketici dernekleri başvurabiliyor, konu ve
yöre ile ilgili kamu kuruluşları başvuru hakkına sahiptirler.” diye
belirtiyoruz. Bunun dışında kalan özel-tüzel kişilerin müracaat etmesi söz
konusu değil. Ancak, burada,
buraya kadar bu coğrafi işaretlerin alınması, kullanılması, tescili söz konusu
oluyor. Başvuru esnasında yapılması gereken bir dizi işlem
bulunmakta. İşte zorluk burada ortaya çıkıyor. Yani bir dilekçe yazarak
bu dilekçeyle Patent Enstitüsüne gidip “Bunu tescillettirmek istiyorum, tescil
almak istiyorum.” dediğimizde önümüze bir dizi sorular geliyor ve bu bir dizi
sorularla ilgili birtakım hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Tescil edilmiş
coğrafi işaretler, bunların kullanım hakkına sahip olmayan üçüncü kişiler
tarafından aşağıda yazılı biçimde kullanılmaları hâlinde coğrafi işaret hakkına
tecavüz etmiş sayılıyorlar. “a) Tescilli adın ününden herhangi bir biçimde
yarar sağlayacak kullanımlar veya tescil kapsamındaki ürünleri andıran ya da
çağrıştırabilen ürünlerle ilgili olarak tescilli adın dolaylı veya dolaysız
olarak ticari amaçlı kullanımı.” “Sözcük olarak
gerçek coğrafi yeri ifade etmekle birlikte halkta haksız biçimde ürünün başka
yer kaynaklı olduğu izlenimini bırakan kullanımı veya korunan adın tercümesinin
kullanımı…” gibi kullanımlar. “Ürünün iç veya
dış ambalajında, tanıtım ve reklamında veya ürünle ilgili herhangi bir yazılı
belgede doğal veya esas nitelik ve özellikleri ile menşei konusunda yanlış veya
yanıltıcı herhangi bir açıklama veya belirtiye yer verilmesi.” “Ürünün menşei
hakkında halkı yanıltabilecek biçimde ambalajlanması…” Bu maddenin (a),
(b), (c), (d) bentlerine uygun davranmaması ve kendisinde bulunan ve haksız
olarak üretilen veya ticaret alanına çıkarılan coğrafi işarete sahip malın
nereden alındığını veya nasıl saklandığını bildirmekten kaçınmak gibi
durumlarda bu hakka, tescil hakkına, coğrafi işaret hakkına tecavüz etmiş
sayılıyorlar. Değerli
milletvekilleri, bu cümleden olmak üzere bugüne kadar birçok ürün için tescil
başvurusu yapılmış ve coğrafi işaretlerle ilgili kanun hükmünde kararnamenin
kabul ediliş tarihi olan 24/06/1995 tarihine kadar
farklı konularda altmış ürün coğrafi işaret almıştır. Bunlara şöyle bakacak
olursak bir kısmına: Hereke ipek halısı, Bünyan el
halısı, Eşme Yörük kilimi, Türk rakısı, Eskişehir lüle taşı, Antep fıstığı,
Erzincan tulum peyniri, Malatya kayısısı, Kayseri sucuğu, Çorum leblebisi,
Kangal Türk çoban köpeği, Osmaniye yer fıstığı, Anamur muzu gibi. Coğrafi
işaretlerin korunması ve tesciliyle ilgili kanun hükmündeki kararnamenin 1995
yılında çıkmasıyla toplam yüz kırk iki başvuru daha yapılmış bulunmaktadır.
Ancak bunların da yine bir kısmı coğrafi işaret aldılar, bir kısmı, maalesef
coğrafi işaret almaktan vazgeçenleri de var. Biraz önce belirttiğim
formalitenin çok uzun olması ve bu formalitelerin yayın gibi, ulusal
gazetelerde ve yöre gazetelerinde yayınlanması gerektiği gibi konulardan dolayı
bunlardan vazgeçenler de olmuştur. Eğer
bu 9’uncu maddenin üçüncü fıkrasında yapılacak değişiklik bizim belirttiğimiz
tarzda -biraz sonra onu belirteceğim- ortaya konursa coğrafi işaret
başvurusunun artması söz konusu olacaktır, ki bu da
ülkemiz için son derece faydalı bir işlemdir yahut da son derece faydalı
olacaktır. Başta belirttik, coğrafi işarete konu olabilecek o kadar çok
ürünümüz var ki bu ürünlerin hepsine mutlaka birer coğrafi işaret alınıp bunların
bizim ürünlerimiz olduğunu, bizim geleneklerimize, usullerimize göre
üretildiğini ve vatandaşa, dünya medeniyetine katkılar sağladığını ortaya
koymamız açısından bunlar çok önemlidir diye belirtiyoruz. Burada üçüncü
fıkrasında “3, 5, 7 ve 8’inci madde hükümlerini karşılayan başvurular, Enstitü
tarafından -yani Patent Enstitüsü- Resmî Gazete ile yurt çapında dağıtımı olan
en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde ve bir
yerel gazetede ilan yoluyla yayınlanır.” ibaresi yer almaktadır. Yani, bir:
Resmî Gazete’de çıkacak bunların başvuruları, ki
yerine göre üç ile beş sayfa arasında değişiyor. Biraz sonra onları da
belirteceğim, bir örneğimiz var, o örnekte bunu göstereceğim. Tabii, bunların
üç ile beş sayfa arasında ulusal bir gazetede yayınlandığını düşünecek olursak
o zaman çok fazla para tutması söz konusu oluyor. Bunlardan da ikisinde diyordu
1995 yılında çıkan coğrafi işaretlerin korunmasıyla ilgili kararname, gerek
coğrafi işaretin başvurusu gerekse başvurunun incelenmesi için gerekli ücretlerin
ve gazetedeki yayın ücretlerinin başvuru sahibi tarafından ödenmesi
gerekmektedir. Coğrafi işaret tescilleriyle ilgili yayınlanan bilgilerin sayfa
sayısı değişmekle birlikte, üç ila beş sayfa arasında olabilmektedir diyoruz.
Bunlardan iki tane örnek verecek olursak: Trabzon telkariye ve hasırı, bir bileklik…
“Bileklik” diyelim. M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Oğlan evlendirmediniz, bilmiyorsunuz. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Evet. Bu bilekliğe,
işte “Trabzon Telkariye ve Hasırı” adı veriliyor ve
bu, üç sayfadan müteşekkil. Bir de Edremit Körfez bölgesi zeytinyağları var ki
bu da beş sayfadan müteşekkil. Şimdi düşünelim,
üç sayfayı iki gazetede yayınlıyorsunuz yahut da beş sayfayı iki gazetede
yayınlıyorsunuz ve bu tabii ki son derece fazla para tutmakta idi. Aslında
söylenecek birçok şey daha olmakla beraber, vakit azaldığı için bunları şöyle
bir toparlamak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, menşe adları için Resmî Gazete ile bir yerel gazetede yayın
benimsenmiştir, yani Resmî Gazete’de çıkacak, bir tane de yerel gazetede
çıkacak. Üretim alanının birden fazla ili kapsaması durumunda, coğrafi işaretin
kapsadığı bütün illerde yayınlanmak şartıyla bu illerde yayınlanan yerel
gazetelerin birinde ilan yoluyla yayım yapılacak. Yani şu andaki yasalaşmasını
istediğimiz 3’üncü maddedeki değişiklikle bu gelecek. Mahreç işaretleri için
ise Resmî Gazete ve yerel gazete ilanına ek olarak başvurunun Resmî Gazete’de
ilan edildiğine ilişkin bilgi ilanının yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisinde yayını önerilmektedir,
“iki tane günlük gazetede” deniliyor. Biz işte burada diyoruz ki: Bu bir tane
gazetede yayınlansın, yani ikisinde birden yayınlanma olmasın. Böyle bir
değişiklik istiyoruz bu yasada. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bunun da bu
coğrafi işaretin anlamını koruyacağını düşünüyoruz. Bu Edremit Körfez
bölgesi zeytinyağlarıyla ilgili şöyle bakıyoruz. Bakın, eğer
mahallî de olsa bunun üretildiği her yerde yayınlanması istenirse, üretim alanı
Kaz Dağları ve Madra ile çevrelenen Edremit Körfez
bölgesi, Ezine, Ayvacık, Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık, Altınova,
Dikili, Bergama, Zeytindağ, Aliağa’nın dâhil olduğu
bölge olarak açıklanmıştır ki, il bazında bunları değerlendirdiğimizde, üretim
alanı, büyük bir ihtimalle, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Çanakkale illerini
kapsayacaktır ki, buradaki yerel gazeteler de olsa bunların sayısı bir hayli
fazla olacaktır. Bu da, yine, aşağı yukarı aynı külfeti ortaya
getirecektir. Bu yüzden, sonuç
olarak diyorum ki değerli milletvekilleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, birazcık daha… BAŞKAN – Yirmi
bir dakika konuştunuz. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Bir yarım dakika daha… BAŞKAN – Yarım
dakika veremiyoruz zaten, hiç yapmadım, usul bozmuyorum. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan… Buyurun Sayın
Kaplan. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, aslında, bakıldığı zaman, hemen fark ediliyor,
ihtiyaç neden doğuyor. 2005 yılı mayıs ayına kadar 1995’ten, 167 coğrafi işaret
başvurusu yapılmış, bunların 67 tanesi tescile bağlanmış, geri kalan 100 tanesi
bağlanamamış. Neden? Çünkü, Türkiye’de yayın yapan bir
gazeteye, ayrıca yerel bir gazeteye ilan verilmesi gerekiyor, bunun getirdiği
ekonomik külfetler nedeniyle bunlar yapılamamış. Tabii, bu konuda
ihtiyaç duyulan bu yasayı elbette ki destekleyeceğiz, çünkü ülkemizin ekonomisine
katkı sunacak. Özellikle daha çok tarım alanında olmak üzere Avrupa Birliği
sürecindeki rekabet ortamına Türkiye’yi hazırlayacak bir yasa ve Türkiye’deki
ürünlerin –benden önceki konuşmacılar da açıkladılar- hem değerlenmesi hem
başkaları tarafından kendi ürünleri imiş gibi kullanılmasının önlenmesi hem
ülke tanıtımı açısından önemli yanları var. Yani şöyle bir
baktığınız zaman, bazı, ülkemizin 70 milyon nüfusunun çok güzel coğrafi
özelliklerinde çok enteresan şeylere rastlarsınız. İşte, nedir? Amasya deyince
elma akla gelir, Malatya deyince kayısı akla gelir, Ege Ayvalık’ta zeytin,
Aydın’da incir, bazen de bakarsınız işte Antep’te fıstık, şimdi Siirt’te
başladı… Bazı yerlerde de coğrafi olarak bölgelerimizde görürsünüz,
Mardinliler, Diyarbakırlılar der ki “kaburga yemeği meşhurdur, bizimdir.”
Bakarsınız, Siirt ile Bitlis arasında yine Büryan kebabı konusunda marka
tartışmaları başlar. Yani bu aslında, bakın Avrupa’ya açılmaya gerek yok, kendi
ülkemizin içinde dahi şöyle bir baktığınız zaman… Şimdi Adana kebabıyla Urfa
kebabı arasındaki fark ve tescil, patent konusu… Bu bahsettiğimiz
şeyler aslında toplumda tarıma verilen desteğin hem zayıf olması hem zayıf
desteğin yanı sıra üreticilerin bilinçlendirilmemesinden kaynaklanan çok ciddi
bir eksiklik. Bunu biraz dünya örnekleriyle açıklarsam, bunun ne kadar önemli
olduğunu ve bizim bu konuda ne kadar geri olduğumuzu… Aslında biraz da tarım
politikalarındaki bütçemizin… 2008-2009 bütçe tartışmalarının en belirgin
noktasını şimdiden buradan açıkça ilan ediyorum: Tarım alanı olacak. Türkiye
bütçesinin temel açıklarından birisi tarımdaki desteklemenin azalması, bunun
işsizliğe yansıması, kuraklıkla bütünleşmesi, sulama projelerinin yapılmaması
ve bunun ürünlerinin değerlendirilmemesi. Bakın, Fransızlar
uzun yıllar önce bu coğrafi işaret korumasıyla ilgili -sanayi gelişmesini tamamlayan ülkeler
içinde- kendi kırsal kesimlerinin tarımsal ve el sanatları ürünlerine el
atmışlar. Bordeaux şarabı bir marka mıdır? Markadır. Bordeaux şarabı denince,
bütün dünyada kırmızı şarabı öne çıkar. Ama Alsace
şarabı derseniz, Strasbourg kökenlidir, beyaz şarabı
öne çıkar. İtalya’da Chianti öne çıkar. Türkiye
deyince ne gelir akla? Rakı gelir. Ama rakının coğrafi alan tescili ve
uluslararası koruma tescili yok. Yani yakında baklava gibi, lokum gibi, rakının
da patentini Türkiye kaybederse şaşmayın, çünkü -birazdan değineceğim- başvuru
yapılmış, daha tescil kararı alınamadı. Şimdi bu coğrafi
işaretler ne kazandırıyor? Çok basit, bölgesel özellikleriyle, sadece, Fransa
peynircilik ve şarapçılık konusunda, İsviçre saat konusunda veya
çikolatalarıyla meşhur, Hollanda peynircilik konusunda; Türkiye, maşallah,
Van’ın otlu peyniri, Erzincan’ın tulum peyniri, Edirne’nin beyaz peyniri -ki
Ezine şimdi solluyor biraz-… MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Ezine’yi söylemen lazım. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Evet. …Diyarbakır’ın
örgülü peyniri… Yani Türkiye,
gerçekten tarım ülkesi bir ülke ve tarım ülkesi olarak, Avrupa Birliği
sürecinde önümüzdeki dönemde devasa bir pazar olarak ekolojik
tarım hedefleri içinde yer alan bir ülke. Şimdi ekolojik
tarım hedefi içinde olan bir ülkenin kendi üretimini markalaştırması, patentini
alması, coğrafi işaretini koruması ve dünya pazarına sürerken başkalarının da
onu taklit edip haksız rekabetten yararlanmamasını sağlaması konusunda Hükûmetin, ülkemizin, ilgili bakanlığın ciddi bir eğitim
seferberliği, bilgilendirme seferberliği yapması gerekiyor. Şimdi, bunlara
baktığımız zaman, coğrafi işaret bilincinin oluşturulması gerekiyor. Yani, bu
nedir, ne kazandırıyor? İlginç bir olaya
tanık olmuştum. Istıranca ormanlarında sadece meşe
ağacından üretilen bir bal var “Piren balı” deniliyor. Bir üretici, geldi, dedi
ki: “Benim beş on tane kovanım var, ama fazla üretemiyorum, birkaç kilo, yüz
kilo ve Anzer balı kalitesinde. Bana patentle
ilgilenen bir hukuk bürosu önerir misin, gidip başvuracağım.” Düşünün, on
beş-yirmi kovanı olan bir üretici ve oraya özgü ve Anzer
balı kalitesinde olduğunu iddia ediyor. Normal bir patent –Sanayi Bakanımız
burada- başvurusu ortalama 800-1.000 YTL civarında, yani, o tür bir üretici
için iyi bir para. Aslında, bir de bunun -bu yasayla getiriyoruz- günlük bir
gazetede, düşünün, ulusal alanlı bir gazetede bir de yerel gazetede birkaç
bin daha vermesi gerekiyor ki, o ürettiğinin, bölge itibarıyla, coğrafi
itibarıyla işaretini alabilsin. Bu bir yük. Bu yasa, aslında,
bu açıdan bir rahatlık getirecek. Ama şunu görmek gerekiyor ki, bu bilincin
oluşturulması, aynı zamanda, tarım alanında gözüken işaretlerin bir başka
biçimiyle, işte, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Paris’in Eyfel’i
gibi, Diyarbakır’ın surları gibi, Mardin’in kalesi gibi, böyle çok belirgin
coğrafi özellikleri olan bir zengin Anadolu tarihimiz var, bizim bir
zenginliğimiz var. Bu zenginliğin içinde, bütün bunları nasıl koruma altına
alacağız? Tabii, bu yasa buna olanak tanıyor. Sayın Bakanımız
bilirler, Muş’un bir jağ yemeği varmış, onu yiyenler
ikiz doğururmuş diyorlar. Yani, bu, esprisiyle, coğrafyasıyla anlatılan bir
şeyler. Buna benzer daha enteresan şeyler var: Eğer Anzer
balı o kadar kıymetli değilse o coğrafya alanında o kadar yüksek para da ona
ödenmezdi. Şimdi, bunlara
bir de geleneksel olarak üretim içinde olan ürünlerimizi koyduğumuz zaman,
nedir, Türk kahvesi, Türk lokumu, Türk rakısı; bunların da yakın zamanda patent
tartışmaları içinde nasıl bir sıkıntı yaşadığı ortada. Bu gıda maddeleri
tabii ki iki grup olarak tanımlanıyor. Bunların biri gıda maddeleri, biri tarım
ürünleri olarak anlatılıyor. Bir de bu ürünlerin işlenmesidir, kebaptan
lahmacuna, Kayseri mantısına kadar… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Pastırma… HASİP KAPLAN
(Devamla) – Kayseri’ye gelmedim diye deminden beri bakıyordunuz Sayın Elitaş. Gerçekten
ülkemizin her alanında, her köşesinde bir zenginliği, bir coğrafi özelliği,
işte Trabzon’un tereyağından, indiğiniz zaman Mersin’in “orange”
renklerine kadar, denizinden, mesela Karadeniz’in hamsi olayı başlı başına bir
coğrafi alan. Bunlar ne sağlıyor? Ben, aslında birkaç kelimeyle bu zenginliğe
değinmek istiyorum. Şimdi, Fransa,
coğrafi işaretle peynirlerine piyasada 2 euro daha
fazla fiyata alıcı bulmaktadır, 2 euro, yani 4 lira
fazladan satıyor. Bakın, 1 kilo peynirinde bunu yapabiliyor. İtalya’nın ünlü Toscana yağları, coğrafi işaret olarak 1998 yılında tescil
edilmesinden itibaren yüzde 20 daha fazla fiyata satılıyor. Ege’yi düşünün,
Marmara’dan bütün Ege’ye zeytin piyasasında -ki zeytinle ilgili araştırma
komisyonları tartışmaları oldu- zeytinimizin fiyat değerlendirmesine baktığınız
zaman uluslararası piyasada neler kaybettiğimizi görürüz. İhraç edilen Fransız şaraplarının yüzde
85’inin coğrafi işaret taşımakta olduğu söyleniyor. İspanya, 91 yılında Avrupa
Birliğine katılmasından beş yıl sonra Avrupa Birliğinin coğrafi işaretli ürün
ihracatından 443 milyon euro gelir elde ederken, bu
miktar 99 yılında 1 milyar euroyu aşmıştır; yani
yüzde 140’larda. Avrupa Birliği
ülkelerinde 5,4 milyar euroluk alkollü içki
ihracatının 3,5 milyar euroluk bölümü coğrafi işaret
tescilli olan ürünlere aittir. Bakın, coğrafi işaretli ürünlere aittir bunun
yüzde 85’i. Tabii ki Kavaklıdere, Elâzığ, Diyarbakır, Öküzgözü gibi, orada da,
bizde de benzer bir coğrafi işaretleme olayı var ama,
birazdan anlatacağım gibi, uluslararası koruma alanında daha değiliz. Çünkü biz
o yirmi beş ülkeden birisi değiliz o korumayı sağlayan. Coğrafi işaretler
yine Fransa’da 138 bin çiftlik ve İtalya’da 300 bin işçi için geçim kaynağıdır.
Bu gerçekten işsizlik konusunda kırsal alanda, tarımımızda ve özellikle de
hayvancılığın çok yaygın olduğu doğu ve güneydoğu bölgesinin yaylalar
bölgesinde, Ege’nin ve Çukurova’nın özellikle pamuk, tekstil, üretim, Ege’nin
zeytin, incir, üzüm, Manisa… Buralar, bu alanlar ve çiftlikler düşünüldüğü
zaman -ki, bu yakın zamandaki geçen yasalarda destek görmesi gerekiyor-
böylesine ciddi bir canlanmayı tarım sektöründe getirdiğini görüyoruz. Şimdi ben zaman zaman hep burada bağırırım, kızarsınız biliyorum ama, yani niye TARDES yok derim. Tarımı destekleme projesi.
KÖYDES, BELDES var, bir de TARDES olsa! Yani bunlar biraz TARDES’in
konusu aslında. Bir de TARDES’imiz olsa, gerçekten
ülkeye biraz daha fazla katkı sunacağız. Mesela İtalya’da parmesan peynirinin üretim zincirinde 500 binden fazla kişi
çalışmaktadır. Peki, Kars
peynirlerini biliyorsunuz, kaşarını biliyorsunuz. Yani Kars’tan Edirne’ye…
Kars’a geçtiğimiz zaman daha farklı bir… Bizde kaç yüz bin işçi çalışıyor hiç
sorguladınız mı? En son, Yörsan -süt ürünleri, ki peynir, hayvancılık- 400-500 tane işçisi vardı,
sigorta kavgasından, hak hukuk kavgasından hepsinin işine son verdi. Bakın, nereden
nereye geliyoruz. Oysaki birileri onlara akıl öğretseydi, gidin coğrafi
işaretlendirin ürünlerinizi 2 euro daha fazlaya
satarsınız, 2 kuruş da bu sattıklarınızdan işçilerinize verirseniz hem onlar
daha çok kazanır hem de siz de daha çok iyi kazanırsınız hem de böyle bir
sıkıntıyı yaşamazsınız diyebilirdi. Bakın, Fas’ta
1900 yılından itibaren yaklaşık Bakın, basit bir
örnek daha vereyim: Zivzik narını bilirsiniz. Bu ara
nar popülaritesi arttı. Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı
bir köy Zivzik. Birden Zivzik’te
nar ekimi arttı ve nar daha ürün vermeden bir sene önceden ürününü satar duruma
geldi. Bu bir coğrafi marka ve İstanbul’un lüks lokantalarında bunu görürsünüz. Bir anket daha
veriyorum: Avrupalı tüketicilerin yüzde 43’ü bu tür ürünlere, coğrafi işaret
taşıyan ürünlere daha fazla ödeme yapmayı kabul ediyor. Yani garantili görüyor,
kalite görüyor ve “marka” dediğimiz bir olayla bunu ödüyor. Bu, bir yanı
gerçekliğimizin; bir diğer gerçekliğimiz de tabii ki coğrafi işaretler
uluslararası tescile girmediği zaman koruma sağlayamıyor. Bu
korumaların içinde en önemlisi Dünya Ticaret Örgütü’nün kuruluş anlaşması. Yani
eski eki olan fikrî mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin Ticaretle
Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Anlaşması. Yani, bu konuda da, bazı ürünlerin
korunması konusunda da biz bir adım atamadığımız için -son bir örnek olayını veriyorum, popüler
olması açısından- otomatik olarak uluslararası koruması bulunmayan
ürünlerimizin içinde Türk rakısı TRIP’s Konseyine
gerekli bildirim yapılmış, ancak Konsey bu konuda herhangi bir kararı daha
vermemiştir. Vermediği için Yunanistan’da yakın zamanda bunun patentini almak
için bir başvuru çalışması yapılmıştır. Yine 1958 tarihli
Lizbon Anlaşmasına bugün itibarıyla yirmi beş ülke taraftır. Türkiye buna henüz
taraf değil, başvurusunu yapmadı. Avrupa Birliğinde de uygulamada baktığımız
zaman bir tüzük var yakın tarihli, 510/2006. Tüzük, coğrafi işaretlerin
korunmasını… Yine başlıkların içinde var. Yine orada bizim korumamız olmadığı
görülüyor. Gıda maddeleri ve
tarım ürünleri olarak ayrılan bu bahsettiğim coğrafi korunma aslında ülkemizin
tarım zenginliklerinin, ürünlerinin coğrafi olarak markalaştırılması, patenti…
Bunlar, artık, Türkiye’de oldukça gelişti. Türk Patent Enstitüsü olsun birçok
kurum bu konuda gerekli katkıları sunuyor ve ARGE araştırmalarımızın, yine bu
tür alanlardaki yeni çıkacak ürünlerde çalışmaların da büyük bir kaynağını
yakın zamanda tarım ürünleri oluşturacak. Bu çerçevede olarak, tabii, ben son olarak sözlerimi bitirirken,
bunu niye önemsediğimi, gerçekten kıymet verdiğimi şuradan ifade etmek
istiyorum: Bu yaz Beytüşşebap’ta, Beytüşşebap Belediyesinin Kato
Dağı’nda düzenlediği Kuzu Kırpma Festivali var ve bunun tarihinin on bin
yıllara kadar gittiği, Büyük İskender’in oradaki altın kapıyı geçemediği,
festivalin yapıldığı yerde; orada peynir, tereyağı, kaymak ve bal yarışmaları
yanı sıra yün ürünü olarak da alınıyor ve bu coğrafi alandaki ürünler belli bir
değerde, kıymette yıllardır, yani yüzyıllar öncesinden gelen bir kıymette
satılabiliyor. Tabii ki altın kapı, Kato Dağı’ndaki Irak’a açılan bir kapı, oradan Van’a kadar
geliyor ve Türkiye’nin en eski gümrük kapısı olduğunu ifade edeyim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakikalık ek süre veriyorum. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Oraya, yaylaya gelenler sezonun, temmuz sonunda ürünlerini alır.
Böyle bir yarışma, böyle bir festivali bir hafta boyunca kutlar, binlerce kişi
çadırlarını kurar ve bu ürünlerini değerlendirirler. Biz böylesine
zengin bir ülkedeyiz. Eminim ki, adil bir şekilde bunlar düzenlenirse,
desteklenirse, işsizliğe de yoksulluğa da çok büyük katkıları olur. Bu duygularla
hayırlı olmasını diliyorum yasanın. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Elitaş. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında grubumuz adına konuşma yapacak milletvekili arkadaşımız
Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar’dı ama biraz önce başka bir siyasi parti
grubu adına konuşan bir sayın milletvekilinin konuyla hiç alakası olmayan,
tamamen farklı ve basında yayınlanmış ama basın mensuplarının yaptıkları
yanlışlığı düzeltme basiretini, nezaketini gösterdiği bir konuda tekrar farklı
bir şekilde kamuoyunu yanıltmak ve bugünlerde, 29 Mart seçimlerine geldiğimiz
şu süreçte tamamen kamuoyunu yalan ve farklı bilgilerle, yanlış bilgilerle
yanıltmaya çalışmak üzere yaptığı konuşma hakkında “Grup başkan vekilleriniz
burada, cevap versin.” demesi üzerine bu konuşmayı yapma mecburiyetinde
olduğumu ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ramazan ayının ortalarında Gaziantep milletvekilleri,
Gaziantep’ten “Çok önemli bir basın toplantısı.” diye ifade ettiler. Ellerinde
birkaç tane evrak, ellerinde harita… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Resmî evrak… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …ellerinde çeklerle “İşte
rüşvetin belgesi, işte Gaziantep’te yapılan yolsuzlukların en önemli
göstergesi.” diye kamuoyuna bunu sundular. Biz, AK PARTİ… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bize “Yalan.” diyemezsin! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bir dakika dinle! Bir dakika dinle! Buradaki arkadaşımızı
eleştiriyordun. Eleştirdiğin şeyleri yapma, dinle! Dinle! Burada doğruları
söylüyorum ben. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Öyle grup başkan vekilliğine güvenip de “Yalan.” diyemezsin!
Burada belge var. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sen sus! Burada grup başkan vekilin var cevap verirse. Ben buradan
sana bir şey söyledim mi? BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bana cevap veriyorsun sen. Burada belge var. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Siz devam edin
Sayın Elitaş. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – “Yalan.” diyemezsin! MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ramazan ayının
ikinci yarısından bu şekilde 29 Mart 2009 seçimlerine girerken –bugünlerde
alıştık zaten- iftira, yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmak ve kamuoyunun
yönlendirilmesini sağlamak gayretiyle çok farklı söylemlerin olduğunu görüyoruz
ama daha önümüzde bir seçimi geçireli bir seneyi çok az bir zaman geçmiş,
mahallî idareler seçimlerini geçireli beş yıllık süre olmuş. Halk hangi şekilde karar vereceğinin belgesini 22 Temmuz tarihinde
göstermiş ve sizden önce sizin gibi yapmaya gayret eden “Biz 22 Temmuzda büyük
bir çoğunlukla geliyoruz. Sizin büyük bir kısmınızı, hatta tamamınızı burada
görmeyeceğiz.” diye ifade eden arkadaşlarımızın yarısından fazlasını burada
görmedik. Daha senin zamanına çok var. Son zamanlarda, sen, o zaman gelirsin,
söylersin, dersin ki “Bundan sonra AK PARTİ sıralarında, iktidar partisi
sıralarında birilerini görmeyeceğiz.” diye ifade edersin, millet de sana
sandıkta dersini verir. Seni sandığın içerisine gömer, gönderir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kimin gömüleceğini göreceğiz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi ifade edilen yer, söylenilen yer, bakınız, 1976 yılında
fıstık geliştirme sahası olarak planlanmış. Sayın Milletvekili kalkıyor diyor
ki: “14 trilyon liralık arazi 87 trilyon lira olmuş.” Burada kalkıyorsun,
dinden imandan, inşallahtan maşallahtan
bahsediyorsun. Hiç değilse şurada bahsederken ifade et, Allah rızası için
doğruları söyle. 14 trilyon
liralık dediğin arsa, bir arsa. Altı tane arsanın bedeli… Adamlar açıkladılar,
bunu ortaya koyan gazete, yayın organı “Büyükşehir Belediye Başkanının
söylediği çerçevede ben bunun düzeltmesini yapıyorum.” dedi. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Sayın Grup Başkan Vekili, bilgi sahibi değilsiniz bu konuda. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yayın organı kalktı, bundan sonra bu konuları gündeme getirmedi ama
siz temcit pilavı gibi ortaya getiriyorsunuz ve her zaman, her yerde aynı
alışkanlığınıza devam ediyorsunuz, iftiralarınıza aynen devam. Biz “Hizmette
durmak yok, yola devam.” diyoruz, siz “İftirada durmak yok, yola devam.”
diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aramızdaki fark bu. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Aramızda çok fark var… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Milletvekili, lütfen… Sayın Milletvekili, bakın, ben bir
gerçeği burada ifade etmeye çalışıyorum. BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– Şurada bir milletvekilini uyarmaya kalktınız sizin konuşmanızı kestiği için.
Şurada istediğiniz davranışı siz kendiniz de buradaki konuşmaya yapın ve burada
da konuşan bir grup başkan vekili. Beni buraya davet ettiniz. Ben burada
doğruları size ifade etmeye, Türk milletine ifade etmeye ve Gaziantep
kamuoyuna; zaten biliyor ama… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Seninki doğru da benimki mi yanlış? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) –…Gaziantep kamuoyuna açıklamaya çalışıyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bende belge var, sen de çıkarsana! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, elindeki belge, şu çek değil mi? Senin yapmadıklarını
yapmış bu! Senin zamanında yapamadıklarını yapmış! Ne diyor çekte
biliyor musun? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ne diyor? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına” diyor… Gaziantep
Büyükşehir Belediye Başkanlığı tüzel kişiliğine alınmış bir çek rüşvet olur mu
Allah aşkına? Soruyorum buradakilere. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Protokolde ne diyor, protokolde? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına alınmış bir çek, resmî
bir kuruma, tüzel kişiliğe alınmış bir çek… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Öbür çeklerden bilginiz var mı Sayın Başkan? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) –…çekin keşide edilen… Bakın, değerli
milletvekilleri, çek kime keşide edilmiş? “Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığı emrine” diye keşide edilmiş çek. Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığı emrine keşide edilen çeki burada rüşvet diye iddia etmek iftiranın
daniskasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kendini zorlama böyle, zorlama! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bugüne kadar büyük montanlı, başkalarının
gözlerini boyamak için ufak tefek bağış çekleri alınmış olabilir birilerinin
belediye başkanlığı yaptığı dönemde. Ama bizim dönemimizde açık, net, 700 bin
liralık çek, belediyede ve Gaziantepli halkın hizmetine sunulmak üzere alınmış,
resmî olarak alınmış hem de. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Nerede görülmüş? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama başkaları bunu farklı bir şekilde, farklı olarak “gidin şu spor
kulübüne yardım yapın, gidin şuraya bağış yapın” veya kimin olduğu, ne idüğü belirsiz hesaplara bağış yaptırarak bugüne kadar
belediye başkanlığını idare etmişler, götürmüşler. Bakın, Gaziantep
Belediyesinin… AKİF EKİCİ (Gaziantep)
– Yolsuzluğu resmîleştirdiniz, yolsuzluğu. Yolsuzluğu resmî belgeye bağladınız.
Kayıt altına aldınız yolsuzluğu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - ...bizim partimizin iktidara geldiği dönemde 1,5 milyar YTL, 1,5
katrilyon liralık borcu vardı ve bu borcun da tamamı hazine garantiliydi.
Gaziantep Belediyesini o güne kadar idare edenlerin sadece kendi menfaatlerini
ve sadece kendi yandaşlarına peşkeş çekebilmek için yaptıkları icraattan 70
milyon insanın sorumluluğu vardı. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – İnsan biraz utanır ya! Hırsızlık yapmış bir insan utanır,
sıkılır, başını içeri gömer. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 70 milyon insanın bedelini hazine garantili olarak 1,5 milyar YTL
biz borçlanmıştık. Biz bunu borçlanmıştık. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hırsızlığı, yolsuzluğu resmîleştirdiniz ya! Yolsuzluğu,
hırsızlığı resmîleştirdiniz ya! Hayret bir şey! Bu savunulur mu? Grup Başkan
Vekili bunu savunabilir mi? Bu hırsızlığı nasıl savunabilirsin sen? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Oraya geleceğim. Otur yerine! Oraya geleceğim. Bir dakika otur! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hangi yüzle savunabilirsin? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, Gaziantep Belediyesinin 1,5 milyar YTL’lik borcu yarı yarıya
düşürülmüş. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Borcu var diye belediye hırsızlık mı yapacak? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Gaziantep Belediyesinin yarı yarıya borcu düşürülmüş ama… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hırsızlıkla borcunu mu ödeyecek? Hırsızlık parasıyla mı hizmet
verecek? BAŞKAN – Sayın
Ekici… Sayın Ekici… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, bunlar ne kadar sabırsız insanlar böyle! Kendileri
burada iftira atıyorlar, bizim doğrularımıza tahammül edemiyorlar. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bilgi sahibi olmadan konuşulmaz. Bilmediğin konuda konuşma! BAŞKAN – Böyle
bir usulümüz yoktur, ara vereceğim. Yapmayın! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bu kadar ayağa düşürülemez bir yolsuzluk olayı! Bu kadar ayağa
düşürülemez! BAŞKAN – Sayın
Ekici… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bizim doğrularımıza tahammül ediniz! Bizim doğrularımıza tahammül
ediniz! İftira atmak kolay. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bilgi sahibi olmadan konuşamazsın. BAŞKAN – Sayın
Ekici… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bu kürsü eğitim kürsüsü. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ama bu kürsüye yakışmıyor bu. BAŞKAN – Yakışır,
yakışmaz… Sizin de davranışınız yakışmıyor. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bu kürsüyü eğitim kürsüsü olarak kullanmamız lazım, iftira kürsüsü
değil. Bu millet, bizim, analarının ak sütüyle, ak oylarıyla buraya getiren
milletin kürsüsü… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Burası hırsızlığı, yolsuzluğu savunma kürsüsü değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …o kürsü içerisinde devam etmemiz lazım, onlara yakışır bir şekilde
milletvekilliği yapmamız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kürsüyü o
şekilde kullanmamız lazım. Gaziantep
Belediyesi 1,5 milyar YTL’lik borcunu yarı yarıya düşürme başarısını göstermiş.
Şimdi arkadaşlar büyük bir kıskançlık içerisinde, büyük bir huzursuzluk
içerisinde “Eyvah, AK PARTİ iktidara geldi, ak kadrosuyla Gaziantep’e o kadar
güzel yatırımlar yapıyor ki, milletin imkânlarını yine Gazianteplilerle o kadar
güzel paylaşıyor ki…” Bunun sıkıntısı içerisinde! Yarın Sayın Baykal soracak,
diyecek ki: “Ey milletvekilleri, sen zamanında belediye başkanlığı yapmışsın,
sen şunu yapmışsın, Gaziantep gibi bir yeri nasıl kaybettik?” Korkmayın,
vereceğiniz cevap hazır. “Sayın Baykal, siz öyle diyorsunuz ama Antalya’yı da
kaybettik.” diyeceksiniz, yapacağınız şey bu! (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Değerli
milletvekilleri, bakınız, şu anda Gaziantep’te raylı sistem yapılıyor, 50
milyon doların üzerinde raylı sistem yapılıyor. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İhale iptal oldu, gözün aydın! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yine Gaziantep’te Disneyland Projesi
yapılıyor, köprülü kavşaklar yapılmış. Bunlar neyle yapılmış? Bundan önce
hazine garantisiyle yapılan işler, 70 milyonun sırtına yüklenen bedeller şu
anda Gaziantep Belediyesinin kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarını ortaya
çıkararak yaptığı işler. Bugüne kadar yapanlar bunu görmemiş. Ama tüm diğer
belediyelerde, o AK PARTİ’li belediyelerde olduğu
gibi Gaziantep Belediyesinde de kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarıyla
vatandaşına hizmet etme konusunda önemli gelişmeler ortaya çıkmış. Şimdi, değerli milletvekilleri,
sık sık gündeme getiriliyor: “14 trilyon liralık
arazi 87 trilyon liraya satıldı, 73 trilyon liralık rant.” AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Doğrudur! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Daha “Doğrudur.” deyip de yanıltıcı bilgiler verme, yanlış şey
söyleme. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Doğrudur, doğrudur! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 14 trilyon lira bir tane parsel, altı tane parselin toplamı 85
trilyon lira. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Altı parsel değil, tek parsel. Böyle biliyorsunuz işte! AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Tek parsel. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Elimizde tapusu var. Tek parsel, tek. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi burada altı tane parsel gelmiş, birleşmiş ve buradan… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – O kadar acemisin ki böyle biliyorsun! Altı parsel değil, tek
parsel, tek. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz İmar Kanunu’nda 22’nci Dönemde bir
değişiklik yaptık. İmar Kanunu’nda, 18’inci maddeye göre düzenleme ortaklık
payları yüzde 35’ti. Belediyeler bu konuyu tam olarak yapamadıklarından dolayı,
düzenleme ortaklık paylarının yüzde 35’te kalmasının -belediyeye bir imkân-
halka tekrar kaynak üretebilmek için yetmemesinden dolayı yüzde 40’a çıkardık.
Genelde belediyelerin büyük bir kısmı düzenleme ortaklık payı olarak imar
mevzuatının 18’inci maddesine göre yaptıkları işlerin yüzde 40’ını anlaşarak
yaparlar. Ama Gaziantep Belediyesi bugün o iddia edilen bölgede “Düzenleme
Ortaklık Payı” diye yapılan sistemin yüzde 55’ini almış. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Neden hak sahiplerdeyken almış, neden? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şu anda toplam 120 bin metrekare arazi üzerinde Gaziantep
Belediyesi yüzde 55’ini almış, hemen hemen 70 bin
metrekarelik bir kısmı belediyemize kazandırmış. Eğer bunun fiyatları bu
şekildeyse, 50 bin, 60 bin, 70 bin metrekarelik arazinin şu andaki rayiç bedele
göre fiyatlarının ne olduğunu gördüğünüz takdirde, zaten 50 milyon dolarlık
raylı sistemin bedeli kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Yani bunları
görmeyip, milletin gözünü karartıp, millete farklı, yanıltıcı ve hakikaten
müfteri konumunda iftira atmanın bir milletvekiline yakışmadığını ifade etmek
istiyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Size çok yakışıyor yalan söylemek! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bizim nasıl olduğumuzu millet çok iyi biliyor. Kimin yalancı, kimin
gerçekten neleri söylediğini, halkın yanılmaz terazisinde her zaman görüyoruz
biz bunu. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Size çok yakışıyor iftira atmak! AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkanım, bu kadar tartışma yeter ya! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, böyle müzakere olmaz, yeter. Yani iki
milletvekilinin Meclisin genel huzurunu bozmasına izin vermeyelim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, AK PARTİ iktidara geldiği
dönemde açlık sınırının altında 17 milyon insan vardı. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani, bir kanun mu müzakere ediyoruz… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O güne kadar, bugüne kadar idare eden bütün iktidarlar açlık
sınırının altındaki 17 milyon insanı düşürmek için gayret gösterememişler,
becerememişler. Ama şu anda 2008 yılının başına girdiğimizde, açlık sınırının
altındaki insan sayısı 13 milyona düşmüş. 17 milyonun sorumlusu biz miyiz? 4
milyon… BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir dakika… Sayın
milletvekilleri, Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Nasıl kanun görüşeceğiz Sayın Başkan? Yani şimdi coğrafi bölgelerle
ilgili… BAŞKAN – Sayın
Şandır, biraz evvel Sayın Ağyüz benzer bir şekilde
bir konuşma yaptı. Kendisini söz aldığı konu hakkında grubunun görüşlerini
bildirmek üzere konuşmasına birkaç kez davet ettiğim hâlde, kendisi burada
siyaset yapılması gerektiğini ve böyle bir adabın bulunmadığını, kendisinin
yaptığının doğru olduğunu söyledi ve Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan
vekillerinden herhangi birini de kendisine cevap vermeye davet etti. Yani bu
başlangıç noktası böyle geldiği için, dolayısıyla böyle oldu. Şimdi, kendisini
de davet etmiştim. Sayın Elitaş şu ana kadar Sayın Ağyüz’ün söylediklerine cevap verdi, şu andan itibaren
kendisi grubu adına söz aldı. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın
söylediklerine de cevap vermesi gerekenler çıkacaktır ve bu yolu açarsanız
burada kanun görüşüp müzakere yapamayız. Yani burası “sen daha karasın, ben
daha karayım” tartışmasına zemin olursa Türkiye Büyük Millet Meclisi olmaktan
çıkar. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Cevap vermek son derece normal. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Eğer arkadaşlarımız tartışacaklarsa basın toplantı salonu var,
düelloya gitsinler, orada istedikleri gibi tartışsınlar. BAŞKAN –
Söylediğiniz doğrudur ama öyle gelişti. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Aklınız fikriniz kavgada, düelloda. Biz düello yapmıyoruz,
tartışıyoruz. BAŞKAN – Sayın Elitaş, siz de artık konuya gelin. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ne tartışması, bu tartışma değil? Böyle bir şey olmaz! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan konuya geliyorum. Biraz önce
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapan arkadaşımız, gerçekten… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, yoksulluk
sınırı ile açlık sınırını karıştırdınız! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Neyi karıştırmadılar ki! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapan
değerli arkadaşımız, gerçekten… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Karıştırmadıkları ne var ki, hepsini birbirine karıştırdılar!
Ülkeyi karıştırdılar! BAŞKAN – Sayın
Ekici, yeter artık! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ülkeyi karıştırdılar, ülkeyi! BAŞKAN – Yeter
artık! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Nitekim doğrudur da… (AK PARTİ sıralarından “Adabını takın!”
sesi) Adabı biliyorum,
senden mi öğreneceğiz adabı? Sen adabı çok iyi biliyorsun! Sen adabı çok iyi
biliyorsun! BAŞKAN – Sayın
Ekici… Sayın Ekici… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, milletin temsilcisi olduğu için… BAŞKAN – Sayın Elitaş ne yapayım? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Haklısınız efendim, haklısınız! Grup başkan vekiline rica etmeniz
gerekiyor. BAŞKAN – Sayın Elitaş siz de ana konuya dönün lütfen, gerekli cevabı
verdiniz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi temsilcisi arkadaşımız, gerçekten
burada çok güzel bir konuşma yaptı ve AK PARTİ Grubundan da arkadaşlarımız, biz
de dâhil olmak üzere alkışladık. Bu kürsü milletin
kürsüsü. Bu kürsüde bilgilerimizi milletin temsilcileriyle ve milletle
paylaşmamız lazım. Bizim birbirimizle sinerji ortaya
çıkarmamız lazım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Günaydın! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ortaya koyduğu düşünceleri kabul etmemiz lazım. Hemen, konuyla
ilgili arkadaşımı sayın bakana gönderdim, grup başkan vekiline gönderdim ve
“Milletvekilini bul, o konuyla ilgili tekrar teferruatlı konuşun. Sayın
Akkuş’un eğer teklifi uygunsa, bu teklif çerçevesinde biz önergeyle bunu
destekleyelim.” dedim. Herhâlde olumlu bir netice çıkacak diye ümit ediyorum. Şimdi, burada
konuşan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız komisyon üyesi
arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmalara itimat ediyorlar, güveniyorlar. Biz de
zamanında komisyon üyeliği yaptık. Bize güvenen arkadaşlarımız bu komisyondan
çıkan ürünleri dinlediler ve dinledikten sonra oylarıyla desteklediler. Hepimizin her
komisyonda bulunma imkânı yok. Her yasa maddesini her şekilde
takip etme imkânımız yok, ama bu kürsü eğitim kürsüsü gibi olursa, milleti
uyandırma, millete bilgi verme kürsüsü şeklinde devam ettiği sürece bundan hem
milletvekili arkadaşlarımız büyük şekilde fayda sağlayacak hem de bunu takip
eden ilgili vatandaşlar ve tüm vatandaşlarımız konu hakkında bilgi sahibi olmuş
olacaklardır. Bakınız, coğrafi
işaretlerle ilgili gerçekten önemli düzenlemeler yapıyoruz. Nasıl? Daha önce
bir konunun, bir markanın, bir malın tanınabilmesi için ortaya konulan
markaydı, ticaret unvanıydı vesaire gibi şeylerin bu yasa, sadece bölgeyle
sınırlı hâle gelmesi için yapılan bir düzenleme. Örnek, bir ilimizde “Bizim
Bakkaliye” diye varsa, aynı ilde bir daha “Bizim Bakkaliye” veya aynı üçgen
içerisine, beşgen içerisine konulmuş işaretle tarif edilen “Bizim Bakkaliye”
lafının başka bir yerde kullanılmamasını amaçlayan bir düzenleme olarak ortaya
çıkmış. Bu konuda emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Şu son cümleyi de
ifade etmek istiyorum: Lütfen, bu kürsüyü iftira kürsüsü olarak kullanmayalım.
Bu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsü içerisinde birbirimize hep yapıcı, olumlu,
güzel şeyleri ifade ederek gitmek istiyorum. Bakınız, daha Çankaya Belediye
Başkanının söylediği, 25 meclis üyesini “yamyam” diye ifade ettiği konulara da
girmedim Sayın Başkanın uyarısıyla. Zaten kamuoyunda da tartışılıyor. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Elitaş. Buyurun Sayın
Ekici, ne diyorsunuz? AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Niye? AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Gaziantep konusunda Sayın Grup Başkanvekili bilgi sahibi olmadan
hem Meclisi hem kamuoyunu yanıltmıştır. O yanıltmayı -sataşma da var konuşmanın
içerisinde- düzeltmek istiyorum. BAŞKAN - Sizin şahsınıza ait bir sataşma olmadı,
isminiz geçmedi. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Peki, o zaman kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir. O yanlış
bilgilendirmeyi düzeltmek istiyorum. BAŞKAN - Şu anda siz de düzelttiniz, Sayın Ağyüz zaten onları anlattı. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Düzeltmek istiyorum, yanlış bilgi verilmiştir, kamuoyu
yanıltılmıştır. Düzeltmek istiyorum. BAŞKAN - Sayın Ağyüz
anlattı. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakikalık süre verin. BAŞKAN - Evet, böyle bir usulümüz yoktur, Sayın Kılıçdaroğlu en iyi şekilde bilir. Yani, lütfen usuletle, suhuletle şu kanunu çıkaracaksak çıkaralım. Siz
de gereğini yaptınız. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Şahsıma ”yalancı” demiştir, “müfteri” demiştir, belgelerim var,
cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Şahıs olarak söylemedi, genel olarak söyledi.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kaçma Grup Başkan Vekili, öyle kamuoyunu yanıltma! BAŞKAN - Evet, şahıslar adına ilk söz, Mersin
Milletvekili Sayın Akif Akkuş’ta. Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Grup Başkan Vekili, kamuoyunu yanıltma, yalan söyleme, ağzına
yakışmıyor senin. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biz yalan söylemeyiz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kaçma, cevap vereceğim sana! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Efendim benim söz hakkım var niye vermiyorsunuz bana? Bana
“yalancı” dedi, “iftiracı” dedi. BAŞKAN – Sizin de
neler söylediğiniz malum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ben belgeli konuşuyorum. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, bana söz vermeniz lazım. BAŞKAN – Sayın Ağyüz, hâlâ söylemeye devam ediyorsunuz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bana “iftiracı” demiştir, “yalancı” demiştir. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Benim söz hakkım var. BAŞKAN –
Anlattınız, herkes duydu. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Efendim, bana “yalancı” demiştir, “müfteri” demiştir bana. Benim
cevap hakkım doğmuştur, bana bir dakika söz vermek zorundasınız. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika söz verin efendim. BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim, bakacağım. Buyurun oturun. Sayın Akkuş, buyurun. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İki dakikada tersini ispat edeceğim Sayın Başkan AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… BAŞKAN –
Tutanaklara bakacağım dedim! Arkadaşımızı lütfen dinleyin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Buyurun. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Biraz önceki
konuşmam sırasında belirtmiştim, şurada, elimde birtakım listeler var, bu
listeler de Türk Patent Enstitüsü tarafından yayımlanmış olan listeler ve bu
listelerde, coğrafi işaret almak üzere patent başvurusu yapılmış olan ürünler
var. Biraz önce bunların bir kısmını belirttim, bunların bir kısmının ismini
verdim, ama birkaçını daha vermek istiyorum. Bunlar da, Afyon kaymağı, Antakya
nar ekşisi, Ayder balı, Ayvalık tostu, Bafra pidesi,
Bodrum mandalinası… ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Malatya kayısısı… AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Malatya kayısısını demin söylemiştim zaten. Evet, Bursa
kestane şekeri… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Edirne peyniri var. AKİF AKKUŞ (Devamla) – Edirne peyniri tabii. Denizli’nin
horozu, Diyarbakır karpuzu… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bitlis’in balı… AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Eflani hindi bandırması, enişte fındığı, Erzurum civil peyniri, Gümüldür mandalinası, Hamsiköy
sütlacı, İznik çinisi, Karamürsel sepeti -bu, deyim olarak da sık kullanıldığı
için nereden geldiği belirtiliyor- Kastamonu salebi, Kırklareli köftesi, Oltu
cağ kebabı, Safranbolu lokumu… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anamur muzu… AKİF AKKUŞ (Devamla)
– Anamur muzunu belirttik deminki konuşmamız sırasında ama bir daha belirtelim,
Anamur muzu. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Tarsus çatalburun av köpeği, Tarsus
cezeryesi, Tarsus cevizli şeker sucuğu, Tarsus karakuş tatlısı, Tarsus kerebiç tatlısı, Tarsus yayla bandırması gibi uzayıp giden
ürünler. Mutlaka bunların içerisinde her ilimizi, hatta her ilçemizi kapsayan,
coğrafi işaret almak üzere müracaat etmiş ürünler bulunmaktadır diye
belirtebiliriz. Şimdi biraz önce
hızlı bir şekilde geçtiğim ama daha iyi anlaşılması için yeniden üzerinde
durmak istediğim bir paragrafa dönmek istiyorum: İnceleme, tescil, yayın ve
ücretler diye bir bahis var. Burada bakıyoruz, Enstitü başvuruyu 3’üncü,
5’inci, 7’nci ve 8’inci madde hükümlerine uygunluğu yönünden inceliyor yani
yayımlanmasında, bunun bu şekilde tescile konu olmasında neler gerekliyse
bunları inceliyor. Gerekli gördüğü durumlarda ve yönetmelikte öngörülen süreler
içinde yerine getirilmek üzere eksiklerin giderilmesini ve ek bilgi ve belgenin
verilmesini istiyor. Enstitü,
gerektiğinde başvuruyla ilgili teknik bilgilerin kanıtlanması için başvurunun
konuda uzman bir veya birden fazla kamu kuruluşu veya üniversite veya tarafsız
özel kuruluş tarafından incelenmesini talep edebiliyor ki bunların prosedürler olarak dikkate alınması gerekiyor. Bunlardan sonra,
tabii bunu isteyen kişilerin Enstitüye bir ücret ödemesi gerekiyor. Dolayısıyla
“Bu ücret, müracaat eden özel yahut da tüzel kişiler tarafından ödenir.”
diyoruz. “3, 5, 7 ve
8’inci madde hükümlerini kapsayan başvurular Enstitü tarafından Resmî Gazete
ile yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı
günlük gazetelerden ikisinde ve bir yerel gazetede ilan yoluyla yayımlanır.”
deniliyor ki biraz önce de belirttiğimiz gibi, biz burada, bu “en yüksek
tirajlı günlük gazetelerden ikisinde” yerine şöyle diyelim diyoruz: “En yüksek
tirajlı günlük gazetelerin üçünden birisinde…” Yani üç gazeteden birisinde en
azından bunun yayımlanması gerekir diye düşünüyoruz. Mutlaka yayımlanması lazım
duyuru açısından ama bunun ikisini de istediğimizde ne olacak? Birazcık masrafı
artırmış olacağız. Elbette ki
coğrafi işaretler fevkalade önemli diye hem ben belirttim hem de diğer
konuşmacı arkadaşlarımız belirttiler ve mutlaka bunların tescillenmesi gerekiyor.
Tescillendiği zaman bunlar daha kolay pazarlanabiliyor, daha kolay pazara
gönderilebiliyor. Mesela, İtalya’nın Padova kenti
var. Padova kentinde ayakkabı üreticileri var,
bunların sayısı beş on tane ama dünyanın her yerinden sipariş alıyorlar ve bu
siparişi veren kişiler ayakkabıyı görmüyor icabında, belki arkadaşında, eşinde
dostunda görmüş olabiliyor ama kendisi bizatihi ayakkabıyı görmüyor. Gidiyor,
ölçüsünü veriyor, yazıyor oraya: “Bana
şu renk, şu cins, şöyle ayakkabıdan gönderin.” diyor ve bunların fiyatı da
bizim, normal, burada aldığımız en pahalı ayakkabıdan belki de 2-3 misli
pahalıya satılıyor ama bunlar bunu alıyorlar. Niye? Çünkü güveniyorlar,
ayaklarına güzel oturacak, ayaklarında güzel duracak. Neticede bunlar marka
olmuş ve buna güvenerek alıyorlar. Bu yüzden, biz de ürettiğimiz her ürünün
mutlaka marka hâline gelmesini arzu ediyoruz ve bunların tescillenmesini
istiyoruz. Dolayısıyla, bu
maddede yapacağımız bu değişiklik ülkemize, insanlarımızın emeğinin
değerlendirilmesine böyle bir hizmette bulunacaktır. Bu yüzden, bunu biz kabul
ediyoruz yani ben ve grubum olarak –demin söylemeyi tabii yetiştiremedim- kabul
ediyoruz. Bu yasa mutlaka geçmeli ve faydalı olacağı kanaatindeyiz ama yasada
küçük bir değişikliğin yapılmasını da arzu ettiğimizi tekrar ediyorum. Demin belirttim,
burada Trabzon telkâriye ve hasırı dediğimiz şey
bazen bilezik olarak kullanılıyor, bazen bileklik olarak kullanılıyor. Ama bir
arkadaşımız da buradan belirtti, dedi ki “Çocuk evlendirmediniz.” Dolayısıyla,
demek ki çocuk evlendirenler bundan bir tane gelinlerinin eline takmak
durumunda kalıyorlar ve böylece biliyorlar. Gerçekten bu, bugün artık
Türkiye'nin birçok yerinde üretiliyor. Yani bakıyorsunuz Mersin’de “Trabzon hasırı” diye, telkâriyeden
yapılma ürünler var ama bunlar, adı üstünde “Trabzon hasırı”
diye geçiyor ve herkes bunu güvenle alabiliyor. Bu bakımdan biz bütün
ürünlerimize böyle markalar üretmek, markalar geliştirmek durumundayız ancak
bunun için de mutlaka ve mutlaka el sanatları konusunda olsun, tarım ürünleri
sahasında olsun vatandaşa bu ürünleri daha iyi üretmeleri yönünde, devletin, Hükûmetin sahip çıkması gerekir diye belirtiyorum. Bu
değişiklikle ilgili bir önergeyi biraz sonra Başkanlığa takdim edeceğim. Konuşmalarım
bundan ibaret. İnşallah, bu yasa ülkemize, milletimize ve milletimizin emeğinin
değerlendirilmesine faydalı olur dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 66’ncı ve 67’nci maddelerini okumak istiyorum: “madde 66–
Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve
konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir. İki defa yapılan
davete rağmen, konuya gelmeyen milletvekilinin aynı birleşimde o konu hakkında
konuşmaktan menedilmesi, Başkan tarafından Genel Kurula teklif olunabilir. Genel Kurul,
görüşmesiz işaret oyu ile karar verir. madde 67– Genel
Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl, temiz bir
dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden
ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan
çıkartabilir. Başkanlığa gelen
yazı ve önergelerde kaba ve yaralayıcı sözler varsa, Başkan, gereken
düzeltmelerin yapılması için, o yazı veya önergeyi sahibine geri verir.” Hatırlatmak
istedim. Şahıslar adına
ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’da. Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 221 sıra
sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Değerli Başkanım; gerçekten bu kürsünün korunması gerekiyor.
Bu kürsü milletin kürsüsü. Bu kürsüde milletin sorunlarına çözüm üretmek ve
milletin buraya güvenini devam ettirmek gibi bir sorumluluk hepimizin üzerinde
bulunuyor. Tabii ki
milletvekilleri özgürdür, konuşacaklardır. Milletvekilleri bölgeleriyle ilgili,
ülke sorunlarıyla ilgili ellerindeki belgeye ve bilgiye dayalı olarak
konuşacaklardır. Bu konuşmanın şekli kendi takdirleridir, ona bir şey
söylemiyorum ama zamanlamasının belirlenmesinde biraz hassasiyet göstermemiz
lazım. Hepimiz yapıyoruz… BAŞKAN – Sayın
Şandır, siz de söz aldığınız konuya dönün lütfen. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hayhay, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım ama bir grup başkan
vekili olarak, bu Meclisin çalışmasından sorumlu bir kişi olarak bu konuda
yaşanan tartışmalardan rahatsızlığımı ifade etmek için bu cümleleri ifade
ettim. Temennim şudur: Gerçekten bu kürsünün hukukuna riayet etmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun bana göre önemli, bana göre güzel bir kanun, yani coğrafi
işaretlerin üzerinden, coğrafi işaretlerin korunmasıyla ilgili bir uluslararası
hukuktan faydalanarak kendi millî ürünlerimizin uluslararası piyasada rekabet
gücünü hasıl edebilmenin bir imkânı. Bu konuda
uluslararası kuruluşlarda Türkiye’nin rekabet gücünü artırabilme imkânını
kazanacak bir iç hukuk oluşturuyoruz. Biz bunu doğru buluyoruz. Grubumuz adına
konuşan sayın arkadaşımız da bu konuyla ilgili gerçekten güzel de bilgiler
verdi. Bu gerilen ortamı da yumuşatabilmek için, çok hoş, bütün bölgeleri
kapsamasa bile, aklına geldikçe tüm bölgelerle ilgili millî ürün
diyebileceğimiz, bize ait ürün diyebileceğimiz ve uluslararası piyasalarda
rekabet gücü bulabileceğimiz ürünleri burada ifade etti. Bunlarla ilgili
coğrafi işaretlerin konularak korunmasını ve bunun uluslararası piyasada,
uluslararası kuruluşlarda, Dünya Ticaret Örgütünde ve -bir başka örgüt daha
var, burada kanunun gerekçesinde yazıyor- TRIP’s
dedikleri örgüt nezdinde bunun kabul ettirilmesini sağlamayı amaçlıyor bu kanun.
Bu kanun, Hükûmetin, Türkiye’yi yönetenlerin elini
güçlendirerek bir imkân sağlayacak. Dolayısıyla burada bundan faydalanarak ben
de bana tanınan bu süre içerisinde… Millî ürün, ulusal ürün veya istisna ürün
diye bir literatürü, bir terimi Türk hukukuna kazandırmak
gerektiği kanaatindeyiz. Değerli
milletvekillerimiz, Dünya Ticaret Örgütü veya dünya ticareti gerçekten entegre olmayı, birbirleriyle aynı hukuk içerisinde
yürütülmeyi bir amaç olarak önümüze koydu ve bu noktada kendi ürünlerimizi,
kendi ticaretimizi yeterince koruyamamak gibi bir sonuçla karşılaşıyoruz.
Dolayısıyla, eğer kendimize ait ürünleri, çiftçimizi, üretimimizi korumak
istiyorsak uluslararası hukukun bazı imkânlarından faydalanarak kendi
ürünlerimizi, bazı ürünlerimizi, özel ürünlerimizi dünya ticaretinin
rekabetinden, rekabet gücünden korumamız gerekiyor. Bu buna bir imkân ve fırsat
verecektir. Bu anlamda -ben
kendi bölgemi tanıdığım için söylüyorum- mesela Anamur muzu, mesela
Karadeniz’in fındığı, Rize’nin çayı gibi uluslararası piyasalarda rekabet
gücümüzün olduğu ürünlerde, bu konularda bizim bu ürünleri koruyucu, bu
ürünlerin ticaretini koruyucu bazı tedbirleri, bazı hukuki tedbirleri bir
şekilde, en azından iç hukukumuzda sağlamamız gerekiyor. Sağlayalım ki
uluslararası piyasada da gerek Avrupa Birliği kriterleri
gerek Dünya Ticaret Örgütünün kriterleri gerekse diğer uluslararası ikili
anlaşmalarla belirlenen hukukun dışına taşıyabilelim ve bunu bu rekabetin,
acımasız bu rekabetin kıskacından kurtarabilelim diye düşünüyoruz. Bunun için,
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, millî ürün, istisna ürün, yerli ürün…
Vardır uluslararası ticarette. Ben Dış Ticaret Müsteşarlığındaki sayın
ilgililere sordum “Var mıdır bunun örneği?” diye, “Vardır, evet.” Bazı
ülkelerin kendilerine ait bazı ürünlerini bu genel kuralların dışına
taşıdıkları örneklerin olduğunu ifade ettiler. Bu anlamda bizim de insanımızın,
halkımızın dişiyle tırnağıyla ürettiği… Muzun nasıl üretildiğini biliyor
musunuz değerli arkadaşlar? Fındığın nasıl üretildiğini -Karadenizli milletvekilleri
var karşımda- çayın nasıl üretildiğini dünya biliyor mu? Bu ürünü biz
koruyamazsak, bu ürünü uluslararası rekabete karşı koruyamazsak, işte
uluslararası hukukun belirlediği rekabetten, acımasız rekabetten koruyamazsak o
insanımıza nasıl hizmet götüreceğiz? O ürünü nasıl koruyacağız? O anlamda bu
kanun buna imkân verebiliyor mu? Bilmiyorum. Bu hukuken mümkün olabilir mi? Onu
çok teknik olarak bilmiyorum ama Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan, sayın
iktidardan bu anlamda bir literatür geliştirerek,
millî ürün, yerli ürün, istisna ürün gibi bir hukuk geliştirilerek, Türkiye’ye
özel, Türkiye’ye ait ve üretilmesi çok çileli olan, bazılarında da dünya
pazarında büyük paya sahip olduğumuz -mesela fındık gibi- bazı ürünleri, bize
ait ürünleri ve bu ürünlerin üreticilerini koruyucu bir hukuk geliştirmek
sorumluluğu bu Meclisin ve bu Hükûmetin ve Sayın
Bakanın üzerindedir. Bunu bir temenni olarak, bu fırsattan da faydalanarak
ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, gerçekten biz en doğru kanun üzerinde, en gerekli, haklı kanun
üzerinde bile bu kürsüde ve bu zeminde birbirimizi yaralayarak bir tartışmayı…
Burada müzakere yapıyoruz. Müzakere karşılıklı fikir teatisi demektir. Eğer
birbirimizi yaralayarak -başka konuları da buraya- bu fırsatları kullanarak
eğer bu kanunların önemini, bu kanunların gerekliliğini azaltıcı bir üslup
geliştirirsek yazık etmiş oluruz, haksızlık yapmış oluruz diye düşünüyorum. Ben bu kanunun
faydalı bir kanun, gerekli bir kanun olduğunu düşünüyor, destek vereceğimizi de
ifade ediyor, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır. Şimdi tasarı
üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Ülkemizde bu yıl çiftçilikle uğraşan insanlarımız ürettikleri
ürünleri istedikleri fiyata satamamış ve büyük oranda zarar etmişlerdir.
Özellikle Tokat ili için söylüyorum, Tokat Kazova,
Kelkit, Artova ovalarında domates, soğan gibi ürünler tarlada kalmış para
etmemiştir. Gübre, ilaç, mazot fiyatları çok yükselmiş ve şu anda çiftçi
üretimle ilgili borç batağına batmıştır. Bu kanunla, ülkemizde üretilen
ürünlere coğrafi işaretler konulacaktır ancak üretim yapacak çiftçi
kalmamıştır. Bu kanunla beraber çiftçiyi rahatlatacak, borçlarını ödetecek
kanunlar yapamaz mıyız? Şu anda çiftçiye
üretim için gübre, ilaç, tohumluk veren esnaf, çiftçinin kendine ödeme
yapamamasından dolayı çok zor durumdadır. Esnafla ilgili bir iyileştirme
düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Ayvalık, Burhaniye, Gömeç, Edremit zeytinyağları,
Avrupa’da katıldıkları bütün yarışmalarda ödül almışlardır, coğrafi işarete
sahiptirler. Suriye ve Filistin Avrupa Birliğine yağ satmak için kota aldığı
hâlde, biz Avrupa Birliği gümrük birliğine dâhil, bunun sorumluluğunu ve
ceremesini çeken bir ülke olarak, niçin Avrupa Birliğinden zeytinyağı
satabilmek için kota alamıyoruz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Efendim, ben demin söz istemek için ışığa basmıştım, Sayın Elitaş’a cevap vermek için ama siz söz vermediniz. Bu
konuda da söyleyecek bir sözüm yok. BAŞKAN – Daha
tutanaklar gelmedi, daha da konu bitmedi. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. BAŞKAN - Dolayısıyla, okuyacağım,
değerlendireceğim ve gerekiyorsa size söz vereceğim. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İlginize teşekkür ederim. O nedenle basmıştım. BAŞKAN – Tamam. Sayın Ekici… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Ben de aynı nedenle basmıştım. BAŞKAN – Peki. Sayın Bakan… SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, gerçekten
son derece önemli, bir tek maddelik olsa dahi herkes tarafından olumlu
karşılanan bir çalışma. Aslında 1995 yılında kanun hükmünde kararname yapılmış.
Bugün patent, marka, tasarım, coğrafi işaretlerle ilgili bütün kanunlar, kanun
hükmünde kararnamelerle 1995 yılında yapılmış. Bu da tek bir maddelik 2005
yılında, geçen dönemde hazırlanmış ancak çeşitli, bilinen sebeplerle maalesef
bugüne kalmış. Aslında konunun
tamamını topyekûn bir şekilde ele alıyoruz. Değerli milletvekillerimizin biraz
evvel konuyla ilgili belirtmiş olduğu konularda, belirtilmiş olan hususlarda
arkadaşlarımız gerekli notları aldılar. Bununla ilgili Meclise sunacağımız dört
adet gerek patent gerek marka ile ilgili, tasarımla ilgili kanunlarda bunları
tekrar değerlendireceğiz. Bunun getirilmesinin en önemli sebebi -tek madde dahi
olsa- Türkiye’de hem millî ürüne sahip çıkılması hem bu bilinç ve kapasitenin
artırılması hem de üreticilerimizin girdi maliyetlerinin, pazarlama
maliyetlerinin ve bu konuyla ilgili maliyetlerinin düşürülmesi noktasında… Tek maddelik olduğu hâlde son derece önemli bir konu. Tabii ki bu
konuda bir bilinçlendirme çalışması da aslında Patent Enstitüsü tarafından,
gerek valiliklerimiz gerek belediyelerimiz tarafından yapılıyor. Bu konuda
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği başta olmak üzere ilgili odalarla bu konuda
tanıtım toplantıları yapılıyor. Ama gösteriyor ki bu konuyla
ilgili çalışmalar daha da fazla artırılarak yapılmak durumunda ve umuyorum ki,
inşallah bu tasarı -tek maddelik dahi olsa- yasalaştığı zaman daha fazla
coğrafi işaret alınmasını, daha fazla ürün gamı çıkmasını ve özellikle ülkemiz
başta olmak üzere birçok alanda bu konuda pazarlama noktasında Türk ürünlerinin
daha fazla yer almasını sağlayacak olan bir çalışmadır. Dile getirilmiş
olan hususlar, biraz evvel bahsedilen hususlar; bunlar, aşağı yukarı, ortalama
yüz altmış ila yüz yetmiş maddeden oluşan dört ayrı ayrı
kanun düzenlemesinde ilgili konular dikkate mutlaka alınacaktır. Ama üzerinde
-yine umuyorum ki- mutabakat sağlanacak olan gelişmelerdir. Değerli
milletvekillerimizin bahsetmiş olduğu sorularla ilgili şunu çok net ifade
edebilirim ki, tabii ki gerek mevsimsel gerek konjonktürel
gelişmeler gerek meteorolojiyle ilgili gelişmeler ister istemez bazı zaman
ürünlerde bir arz fazlalığı, zaman zaman da arz
eksikliği yaratıyor. Bunlarla ilgili, herhangi bir yılla ilgili bir sistem
belirleyip “Her yıl aynı şekilde olacak.” gibi bir beklenti içine girmemiz söz
konusu olmaz. Ancak şunu çok net ifade edeyim: Bakanlığım on yedi ticari
hüviyeti olan nihai ürünle ilgili birliklerin bağlı olduğu bir bakanlıktır.
Bunun yanı sıra tarımla ilgili birçok konudaki birliklerin bağlı olduğu
bakanlık Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdır. Bu
noktada gerekli düzenleyici çalışmalar arasında, 2000 yılından itibaren
birliklerle ilgili ve birliklerin ekonomik güçlerinin yeniden yapılandırılması
ve borçlarının düzenlenmesiyle ilgili çok önemli çalışmalar yapıldı. Bildiğiniz
gibi, Yeniden Yapılandırma Kuruluyla ve Dünya Bankasından alınmış olan
desteklerle çok önemli çalışmalar yapıldı. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili
de bir yasa çalışmamızı getireceğiz. O yasada da bahsedilen hususlara kısmen
yer verilebilir. Ancak, şunu çok
net ifade edeyim ki, tabii ki
üreticimizin, esnafımızın şartlarının en iyi şekilde sağlanması,
ürünümüzün en iyi şekilde değerlenmesi ve özellikle el emeği, göz nuruyla bunu
yapan üreticimizin haklarını, menfaatlerini en iyi şekilde kullanması
noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz. Ama çok net ifade
edeyim: Yine dünyada birçok yerde gıda ve tarım konusunda, enerji konusunda çok
ciddi sıkıntıların yaşandığı ve dünyanın ekonomik dengesini bozacak özellikle
iki konudan biri olan gıda, tarım başta olmak üzere bu konularda önemli
çalışmalar yapıyoruz. Özellikle Doğu Anadolu Projesi, GAP projesi ve KOP
projesiyle tarım ve hayvancılık konusunda çok önemli başarılar elde
edilecektir. Yapılacak olan, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Hal Yasası
gibi yani sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi gibi önümüzdeki günlerde yüce
Genel Kurula getireceğimiz kanunlarda bahsedilmiş olan hususlar da tek tek alınacaktır. Ben teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Zeytinyağı Sayın Bakanım… SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) –
Zeytinyağıyla ilgili konuyu size yazılı olarak bildiririm Sayın Milletvekilim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: COĞRAFİ İŞARETLERİN KORUNMASI
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “3, 5, 7 ve 8 inci madde hükümlerini karşılayan başvurular,
coğrafi işaretin menşe ad olduğu durumlarda, Enstitü tarafından Resmi Gazete
ile coğrafi işaretin üretim alanını kapsayan ilde yayımlanan bir yerel gazetede
yayımlanır, coğrafi işaretin ait olduğu üretim alanının birden fazla ili
kapsaması durumunda ise coğrafi işaretin kapsadığı bütün illerde yayımlanmak
şartıyla, bu illerde yayımlanan yerel gazetelerden birinde ilan yoluyla
yayımlanır. Coğrafi işaretin mahreç işareti
olduğu durumlarda, menşe adlar için geçerli olan, Resmi Gazete ve yerel gazete
ilanına ek olarak başvurunun Resmi Gazetede ilan edildiğine ilişkin bilgi
ilanı, yurt çapında dağıtımı olan en yüksek tirajlı
günlük gazetelerden ikisinde ilan yoluyla yayımlanır. Yayıma ilişkin her türlü
masraf başvuru sahibinden karşılanır.” BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a
aittir. Buyurun Sayın
Topuz. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
221 sıra sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, coğrafi işaret, eşyaların üzerinde kullanılan bir işaret olup
ürünün belli bir coğrafi bölgeden kaynaklandığını tanımlayan ve ürünün
kalitesi, ünü veya karakteristik özelliklerinin belirli bir coğrafi bölgeden
kaynaklandığını işaret eden bir haktır. Coğrafi işaretler
tarım ürünleri gibi çeşitli ürünler için kullanılabilmektedir. Örnek olarak, peynir: Edirne peyniri, Bergama peyniri, Erzincan
tulumu gibi; zeytinyağı konusunda ise yine Milas zeytinyağı, Ayvalık zeytinyağı
gibi. Coğrafi
işaretlerin kullanımı tarım ürünleri ya da alkollü içecekler ile sınırlı
olmamaktadır. Aynı zamanda coğrafi işaretler bir ürünün, ürünün kaynaklandığı
yerde bulunan özel üretim becerileri ve gelenekleri gibi insani faktörler
nedeniyle oluşan özel niteliklerini vurgulayabilir. Anılan menşe bir köy,
kasaba veya bir şehir olabilir. Örnek olarak Antep baklavası,
Milas halısı gibi. Ticari marka, bir
şirket tarafından kendi mallarını ve hizmetlerini diğer şirketlerin mal ve
servislerinden ayırt etmek için kullanılan bir işarettir. Bu işaret sahibine
diğer şirketlerin bahse konu işareti kullanmasını engelleme hakkı vermektedir.
Bir coğrafi işaret ulusal ve uluslararası kurallara uygun olarak çeşitli
şekillerde korunabilmektedir. Ülkemiz Dünya Ticaret Örgütü müzakerelerinde
coğrafi işaret korunması konusunda şarap ve alkollü içecekler ile diğer ürünler
arasında süregelen ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve oluşturulması düşünülen
çok taraflı mekanizmadan coğrafi işaret korunması sağlanabilecek bütün
ürünlerin yararlanılması gerektiğini savunmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; fikrî hakların yeterli ve etkin kullanılması
uluslararası ticaretin ve yatırım hareketlerinin artırılması bakımından büyük
önem taşımaktadır. Fikrî hakların korunması alanında
ülkelerin mevzuatında farklılık bulunmasının bazı ülkelerde koruma olmasının ve
korumanın ihtiyaca cevap verecek boyutta sağlanamamasının uluslararası ticaret
üzerindeki olumsuz etkilerine ilgisiz kalınmamış ve Dünya Ticaret Örgütünün
kurucu anlaşması ve yer alan Ticaretle Bağlantılı Fikrî Haklar Anlaşması’yla
üye ülkelerde bu alanda var olan farklılıkları ortadan kaldırarak kurallara
bağlanmış öngörülebilir bir ortam yaratılması ve sorunların sistematik olarak
çözümlenmesi hedeflenmiştir. Söz konusu anlaşma çok taraflı ticaret
sisteminin temel prensiplerinin ve fikrî haklarla ilgili diğer uluslararası
anlaşmaların uygulama, koruma anlaşmazlıklarının hâlline ilişkin düzenlemelere
yer vermektedir. Fikrî Haklar Anlaşması eser sahibinin hakları ve komşu haklar,
markalar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarımlar, patentler, entegre devlet topografyaları, açıklanmamış bilgilerin
korunması ile sözleşmeye bağlı lisanslarda rekabete karşı uygulamaların
denetimi konularını kapsamaktadır. Değerli
milletvekilleri, Türkiye gerek Fikrî Haklar Anlaşması gerekse Avrupa Birliğinin
fikrî haklarla ilgili düzenlemelerine uyumun bir parçası olarak 1995 yılında
fikrî haklar konusunda önemli yasal değişikliklere gitmiştir. Coğrafi
İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname bu kapsamda yürürlük
kazanmıştır. Coğrafi
işaretlerin korunması ve küresel bilinirliğin artırılması, ülkemizin sahip
olduğu doğa, kültür, sanat potansiyeli ve zengin ürün çeşitliliği dikkate
alındığında, Türkiye'nin küresel rekabet gücünün artırılması bakımından büyük
önem taşımaktadır. Zira, yöre, il ve ilçe bazında
özgün nitelik taşıyan, bu bağlamda coğrafi işaret konulmasına konu olabilecek
bütün çeşitliliğin uluslararası ticari zeminlerde tanıtılması, söz konusu
ürünlere yönelik ilgi ve talebin artmasına, dolayısıyla göreli rekabet
üstünlüğüne yol açacaktır. Değerli
milletvekilleri, bu noktadan hareketle ilke olarak coğrafi işaretin tescilini
kolaylaştıracak türden düzenlemelerin desteklenmesinin gereği kaçınılmazdır.
Ancak, bu yaklaşımla birlikte mevcut değişiklik yasa taslağıyla bazı çekinceler
ortaya konmalıdır. Bunlardan
birincisi, madde gerekçesinde vurgulandığı üzere başvuru sayısına nazaran
tescil sayısının sınırlılığından hareketle, tescil kolaylığı getirilmesi için
on yıl beklenmesidir. Ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına yol açabilecek
bir değişikliğin bir an evvel gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu konuyla ilgili
vurgulanması gereken bir diğer husus ise coğrafi işaret korunmasına yönelik
tescil sayısının artırılmasının sadece yayımlanma yükümlülüğünün kolaylığının
getirilmesiyle sınırlandırılmaması, bunun yanı sıra özellikle görece az
gelişmiş yerleşim merkezlerinde yaşayan yurttaşların bilgilendirilmesi,
eğitilmesinin önem teşkil etmesidir. Bu noktada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
ile Türk Patent Enstitüsünün ortak bir eylem planı dâhilinde eğitim,
bilgilendirme faaliyetlerinin başlatılması yerinde olacaktır. Ülkemiz kültürel
ve yöresel ürün bakımından zengin bir coğrafi ürün çeşitliliğine sahiptir.
Mevcut ürün çeşitliliğinin uluslararası ticarete taşınması, bu ürünlerin her
şeyden evvel ülkemizde coğrafi işaret korunması altına alınmasıyla mümkündür.
Yetkililer zamanında coğrafi işaret tescil başvurusunda bulunmadığı için birçok
ürünümüz yabancılar tarafından sahiplenildi. Örneğin, lokumu İngilizler
sahiplendi, beyaz peyniri ve yoğurdu Bulgarlar sahiplendi, baklavaya da Rumlar
sahip çıktı. Bazı ürünlerimiz ise gümrüklerden geri gelmeye başladı. Örneğin,
geçen yıl Rusya, tarım ürünlerimizde, sebze ve meyveler üzerinde böyle bir
tescil olmadığından dolayı ve kullanılan ilaçların menşesi belli olmadığından
dolayı geriye gönderdi ve ülkemiz, oldukça, sebze ve meyve ihracatı konusunda
geriye kaldı. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak, coğrafi işareti korumanın
yaygınlaştırılmasının küresel rekabetin gücünü artırması için gerekli bir koşul
olduğu kabul edilmekle birlikte yeterli bir koşul olarak
değerlendirilemeyeceğini de vurgulamak gerekmektedir. Ürünlerimiz uluslararası
piyasalarda yeterince tanıtılmadıkça tescil edilen coğrafi işaret sayısındaki
artış hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu nedenle, bir yandan, fikrî hakların
müzakerelerinde coğrafi işaretlerin korunmasını sağlayacak ve bu korumayı
genişletecek hükümlerin anlaşma kapsamına alınması yönünde çaba gösterilirken
diğer yandan, özgün niteliklere sahip olan ve coğrafi işaretin korunmasına konu
olabilecek nitelikteki ürünlerimizin uluslararası zeminlerde tanıtılmasının
gerçekleştirilmesi amacıyla gerekli adımların atılması, Hükûmet
tarafından atılması gerekmektedir. Dileğimiz, dile getirdiğimiz konuların ele
alınması noktasında Hükûmet tarafından hızlı hareket
edilmesidir. Tabii, bu konuda hızlı hareket edilmezse bir on yıl daha
kaybedilmiş olabilir ve dolayısıyla tescil konusunda büyük bir zamandır on yıl
gibi bir süre, bu mallarımızın ihraç edilmesi ve tescillendirilmesi konusunda
on yıl uzun bir süredir. Değerli
milletvekilleri, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili Arkadaşımız,
milletvekillerinin konuşması üzerinde sanki, böyle
hedef alan, bazı gerçeklerin saptırıldığını ifade… BAŞKAN – Sayın
Topuz, o konuda bir söz talebi var, tutanaklar yeni geldi, ben bir karar
vereceğim. Lütfen konu hakkında konuşursanız… Sayın Ağyüz’ün
avukatlığını yapmanız gerekmiyor. FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Ben ayrıca şunu da belirtmek isterim: Yolsuzlukların da coğrafi
tescil edilmemesi gerekmektedir. Mevcut iktidar partisinin milletvekilleri
yolsuzluğu savunurken bugün Türkiye'de gazetelerde her gün boy boy, İktidarımızın belediye başkanlarının uygulamış olduğu
politikaların ne boyutta olduğunu görmekteyiz. İşte
İstanbul’da İETT ihalelerinde İçişleri Bakanlığının, yolsuzluk yapıldığına dair
belgesi. Yine aynı şekilde, Sayıştay Başkanlığının yine İstanbul
Büyükşehir Belediyesi hakkında, usulsüzlükler üzerinde yapmış olduğu
soruşturmalar. Sanki yolsuzlukların da bir tescil… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sanki
yolsuzlukları savunmakla coğrafi işaret kapsamına… Çünkü Türkiye'nin değişik
bölgelerinde yolsuzluklar yapıldığını görmekteyiz, işte Gaziantep’te, Adana’da,
Ankara’da, İstanbul’da gibi. Bunlar nedir? Bugün sokaktaki vatandaşımız şunu
söyleyebilmektedir: Yolsuzluk yapılıyor ama hizmet de yapılıyor. Böyle bir
anlayış olabilir mi? Böyle bir, devlet yönetilebilir mi? Bu duygular
içerisinde, coğrafi işaretle ilgili getirilen kanun tasarısının hayırlı olması
dileğiyle hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Topuz. Gaziantep
Milletvekili Sayın Ağyüz’ün, kendisine sataşma olduğu
iddiasıyla söz talebi mevcuttu. Tutanaklar biraz evvel geldi, okudum. Şimdi,
kişisel olarak Sayın Elitaş tarafından Sayın Ağyüz’e “yalancı” diye bir niteleme yok fakat “yalan bilgi”
ve “iftira” adı altında iki kelime var. “İftiracı” yok, “yalancı” yok; “yalan
bilgi” , “İftira etmeyin.” var. O nedenle İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre
Sayın Ağyüz’e üç dakikalık bir söz hakkı tanıyacağım.
Yeni bir sataşmaya
mahal vermeden, lütfen buyurun. Ek bir dakika da vermeyeceğim, normal iki
dakika veriliyor, ek bir dakika ekleniyor. Ben, bölmeden siz konuşun diye üç
dakika verdim, ona göre konuşmanızı ayarlayın. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
VE AÇIKLAMALAR 1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle ilk konuşmamda
coğrafi işaretlemenin tek başına yeterli olmadığını, üretim planlaması olmadan,
pazar planlaması olmadan bu krizi aşamayacağınızı söyledim, ana temam buydu.
Bunun doldurulması gerekir. Ayrıca da yolsuzluklarla mücadele edilmesi
gerektiğini söyledim. Bu konuda alınganlık
gösteren Grup Başkan Vekilimiz çıktı, görüşlerini açıkladı, saygı duyarız ama
bilmediği bir şey var: Bu çek, yapılan imar tadilatı protokolünde geçmiyor. Biz
olayı meydana çıkarınca, şahıs hakkında, şahıs için özellikle imar planı
tadilatı bozulduktan sonra, şahıs kendisi meydana çıkardı bu çeki. Bu çek
anlamsız bir çektir, kapanmış bir şubenin çekidir ve birine keşide edildiği
zaman da herhangi bir şahıs alabilir. Belediye Kanunu’nu inceleyin. Belediye
Kanunu şöyle der: “Şartlı
bağışlar…” Yani “Ben şunu şunu
istiyorum ama bunun karşısında 700 milyar bağış yapıyorum.” diyen belediye
başkanları var aramızda. Belediye meclis kararına bağlanması
lazım. Nerede belediye meclis kararı? Belediye meclis kararı yok,
protokol yok. Belediye başkanı diyor ki: “Ben bu çeki aldım.” Aldın da kardeşim
bu çek senin belediyenin bütçesinde görünmüyor, alacak olarak görünmüyor,
açıkta bir şey. Ayrıca Sayın Grup
Başkan Vekili diyor ki: “14 trilyon sözü yalan 84,5 trilyon var.” diyor. İşte
tapu kaydı. Bunun biraz sonra örneğini çektirip Başkanlık Divanına vereceğim
kullanabilirlerse. Değerli arkadaşlarım, bu altı tapu değil, bu tek tapu,
119.900 metrekaredir. 119.900 metrekareyi 84,5 trilyona böldüğünüz zaman da
metrekaresi 745 milyona gelir. 745 milyona İstanbul’da bir yeşil alan gösterin
bana arkadaşlar Allah için ya! 745 milyona yeşil alan var mı? Adamların aldığı
14 trilyon, tek tapu, 119 bin metrekare; belgesi var elimizde. Sonra değerli
arkadaşlar, belediye yönetimi protokollerle olmaz. Bakın, kaç tane protokol var
elimizde imar tadilatlarını yapmış? Suç! Ama siz denetim mekanizmasını ortadan
kaldırdınız, denetim diye bir şey yok. Bakın, Sayın Elitaş benim dönemimi kastetti. Ben 2004’te aday olmadım,
2007’de milletvekili adayı oldum, partim ve halk tercih etti geldim. Herkes
gibi burada yasama ve yürütme görevine katkıda bulunmak için çabalıyorum. Değerli
arkadaşlarım, benim dönemimde bir yolsuzluk meydana çıkaramayanlar bu kürsüden
bana laf atamazlar. Devletin olanakları elinizde. Nasıl
ki Sayın Genel Başkan Yardımcınız “ Sayın CHP Genel Başkanı mal varlığını
açıklasın.” diyor. Kardeşim, bütün tuşlar elinizde, bilgisayarı açtığınız zaman
nerede tapu var, nerede bilmem ne var… Bankaları Maliye Bakanınız isim olarak
verip izleyebiliyor. Şimdi, bu bilgilerle bir yere varamazsınız. “Çamur at izi
kalsın.” politikasını terk edeceksiniz. Buraya çıkıyorsunuz yapıcı
konuşuyorsunuz. Genel Başkanınız da sıkıştığı zaman yapıcı konuşuyor, diyor ki,
işte uzlaşalım, falan. Kardeşim, kaosu yaratan sensin,
kavgayı yaratan sensin. Kavgayı yaratmanın düdüğünü çalıyor, ondan sonra diyor
ki: “Gelin arkadaşlar, bu kavgayı bitirelim.” Bu, yanlıştır. Bakın, en son
Sayıştay raporu var elimde, 17 trilyon, kişi borcu çıkmış arkadaşlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Size de teşekkür
ediyorum efendim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.39 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.55 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 221 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 2.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 221) ( Devam) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 1’inci madde
üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz. Gruplar adına
ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın
Necati Özensoy’a aittir. Buyurun Sayın Özensoy. Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 221 sıra
sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Elbette,
Türkiye’de patent konusunda ciddi anlamda dünyadaki gelişmeleri
karşılaştırdığımızda çok geri kaldığımız açık ve aşikâr bir şekilde önümüzde
duruyor. Özellikle coğrafi işaretlerle alakalı 1995 ile 2005 arasında 167
başvurunun sadece 67 tanesinin tescil edilmiş olması, bu rakamların da önümüzde
durması bizim patent ve coğrafi işaretler konusunda ne kadar geride kaldığımızı
açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. Bunu kolaylaştırmak için gazete
ilanıyla alakalı bu değişikliğin yapılması gündemimize geldi. Elbette, patent
ve coğrafi işaretler konusunda bu üreticilerin işlerinin kolaylaştırılmasını
sağlamak öncelikli görevlerimizden bir tanesi. Tabii, bu coğrafi işaretlerin ne
kadar önemli olduğuna ve patent konusunun ne kadar önemli olduğuna birçok
örnekler verebiliriz. Ben birçok sanayici arkadaşımı biliyorum, hele içlerinden
bir tanesinin dışarıya gönderdiği bir malın patenti alınmış bir mala sadece
benzediği için davalar açıldığını, hatta bu davalar yüzünden iflasın eşiğine
geldiğini ve hatta iflas ettiğini bile biliyorum. Bu konuda çok büyük
sıkıntılar var. Şu anda
Türkiye'de hangi ürünü üretmeye kalkarsanız kalkın, uluslararası arenaya
gitmeye kalktığınızda mutlaka o ürünün bir şekilde patentinin alınmış olduğunu
görüyorsunuz. Ama en azından, Türkiye'de bu anlamda coğrafi şekilde üretilen,
coğrafi anlamda üretilen ürünlerin bir an önce patentlerinin de uluslararası
anlamda alınmasında faydalar olacağı kanaatindeyim. Maddenin
gerekçelerinde “Ülkemiz kültürel ve yöresel ürün bakımından zengin bir coğrafi
ürün çeşitliliğine sahiptir.” diyerek ifade ediliyor. Elbette bu konuya
katılıyoruz. Ben, bu coğrafi
ürünlerden bahsederken Bursa’dan bahsetmeden, Bursa’daki bu marka olabilecek
ürünlerden bahsetmeden elbette geçemeyeceğim. Başta “Uludağ” adı altında
üretilen veya o isimde satılan ürünler var. İşte bunların
başında kaynak suları, Uludağ’ın gazozu gelmekte. Bunlar tamamen Bursa
yöresine ait, coğrafi işaretlerin de alınarak Türkiye'de ve dünya pazarında bu
şekilde pazarlanabilecek ürünlerin başında geliyor. Hatta,
yine Uludağ’a has çilek ve kiraz da bu ürünlerin başında geliyor. Bursa’da, belki Türkiye'de birçok insanın bilmediği ama dünyaca
ünlü olan ve coğrafi işaretler konusunda da patentini almış bir ürün var:
“Bursa siyahı” adı altında incir, yemiş dediğimiz ürün, şu anda dünya
pazarlarında bu adla, Bursa siyahı adıyla pazarlanıyor ve Bursa’dan, bu anlamda
yıllık 30-40 milyon dolar civarında sadece bu ürünün ihracatının yapıldığını
biliyorum. Bursa’da, yine
Bursa’ya ait ürünlerden zeytin konusunda bu anlamda yine haksız rekabetler söz
konusu. Zeytin üretip ambalaj yapanların birçoğu, Gemlik’te veya o yörede
üretilmemesine rağmen, Gemlik tipi zeytin diye ambalajlayıp bu şekilde
satıldığını biliyor ve üreticilerin, bu konuda ilgili olanların şikâyetlerine
hep maruz kalıyoruz. Yine, kestane
şekeri, bu anlamda patentini almış, dünya pazarlarına bu şekilde girebilecek
ürünlerden bir tanesi. Şeftali ve yine İskender kebap, aynı şekilde sadece
Bursa yöresine ait, ilk defa Bursa’da üretilmiş ve sunulmuş bir ürün.
Biliyorsunuz dünya çapında birçok hamburger firmasının zincir restoranları veya
tavuk ürünlerinin zincir restoranları bulunmakta. Bunun için, Bursa İskenderi’nin de bu ürünün coğrafi işaretlerle birlikte
dünya pazarlarına açılması elbette söz konusu. İnegöl köfte, adı üzerinde, İnegöl, Bursa’ya bağlı bir ilçe, dolayısıyla,
bu da aynı şekilde coğrafi işaretlerle tanıtılıp ve pazarlanması noktasında
önemli bir ürün. Müşküle üzümü, aynı şekilde Bursa’nın bir köyünün adıyla
anılan üzüm. Buna benzer ürünleri elbette
çoğaltarak burada ifade edebiliriz. Ama bazı yapılan haksızlıkları, Bursa’ya
mal olmuş, yine Bursa coğrafi işaretiyle anılmış ürünlerin maalesef bugün yine
bu Hükûmet döneminde bir şekilde özel sektöre peşkeş
çekildiğini de buradan ifade etmek durumundayım. Hepinizin bildiği
Bursa Merinos fabrikası veya onun ürünü olan Bursa Merinos yünlü kumaşı artık
Bursa’da üretilmemekte. Hatta daha da geriye giderseniz, merinos koyunundan,
başlangıçta bu yünün üretilip elbise şekline getirilip satılan bu ürün,
maalesef bugün fabrika Büyükşehir Belediyesine devredilmiş olduğundan dolayı
tamamen kapanmış. Ama bu ürünlerin patenti bir şekilde bir tescil altına
alınmadığından dolayı, şu anda “Merinos” adıyla piyasada satılan bütün ürünler
o Sümer Holdinge bağlı Bursa Merinosa herhangi bir telif ücreti veya patent
ücreti, isim hakkı ödemeden o bugüne kadar birikimlerden istifade etmektedir.
Sadece halı üretimiyle başladığı için, bu isimle başladığı için o firma sadece
halı ürünüyle alakalı telif ücreti ödeyerek bu ürünleri pazara sunmaktadır.
Oysa Merinos ismi Bursa’ya mal olmuş, coğrafi işareti de hak etmiş bir ürün
olmakta. Bunun için maalesef bu dönemde bu fabrika Belediyeye devredildiğinden
dolayı, bu fabrikanın yeri de başlangıçta ciddi iddialarla Bursa’ya
kazandırılacak, işte çeşitli adlarla, Hyde Park
olacak vesaire gibi birtakım iddialarla Belediyenin devraldığı… Ama bugün bu
Bursa Merinos, artık şehrin merkezinde kalmış bu yer maalesef yapımı aşamasında
hep yolsuzluklarla anılmış. Verilen tekliflerin bir kısmının maalesef… 28
trilyon teklif verenlere değil de 50 trilyon tekliflere bu ihalelerin verildiği
ve amacına da uygun hâle gelmeyen, işte birtakım o alana uygun olmayan bir
şekil hâline… Bursa’nın ortasında belki yeşili bir anlamda korunmuş da olsa
-tesellimiz olan o yeşilin korunmuş olmasıyla birlikte- maalesef, o Bursa
Merinos ismi, şu anda Bursa’da o Belediyenin yaptığı binalar birtakım
peşkeşlerle ve haksızlık ve yolsuzluklarla anılmaktadır. Ama Bursa, bu
anlamda, coğrafi işaretler konusunda burada belirtilen gerekçelere de uymak
noktasında baktığımızda, değerlendirdiğimizde, ciddi anlamda ürünleri olan,
coğrafi işaretleriyle birlikte de dünya pazarlarında yerini alabilecek birçok
ürünün olduğu önemli merkezlerden bir tanesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bunun için, bu
kanundaki yapılan değişikliğe elbette grup olarak da destek verdiğimizi ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özensoy. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel. Buyurun Sayın
Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemiz küresel
ölçekte büyük önem arz eden pek çok zenginliğe sahiptir. Kültürel ve yöresel
ürünlerdeki coğrafi ürün çeşitliliği de bu zenginliklerimizden biridir. Bu
zenginlikleri iyi değerlendirip, ekonomik zenginliğe çevirmek ise, öncelikle
kültürel mirasımızın yasalarla korunmasıyla başlar, bunların üretiminin teşvik
edilmesiyle gelişir ve en sonunda uluslararası düzeyde markalaşmalarını
sağlayarak tamamlanır. İşte, bugün
burada görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı az önce bahsettiğim üç aşamayla
yakından ilgili ve dolayısıyla oldukça önemlidir. Bu tasarıyla amacımız,
ülkemiz için büyük önem arz eden coğrafi işaret korumasındaki ürün sayısını
artırmak, bu ürünlerin uluslararası ticarete taşınması için ilk önce ülkemizde
coğrafi işaret korumasını sağlamak ve prosedürleri başvuru
sahibi lehine kolaylaştırmaktır. Ülkemiz Maraş dondurmasından Giresun
fındığına, Adana pamuğundan Rize çayına, Şile bezinden Mardin taşına, Ege
zeytinyağlarından Anamur muzuna ve bunun gibi vereceğimiz birçok örnekle yurdun
dört bir yanında, yüzlerce, binlerce zenginliğe, diğer bir ifadeyle, coğrafi
işarete sahiptir. Bu zenginlikler herhangi bir ülkede, herhangi bir yörede olan
sıradan zenginlikler değildir. Topraklarımızda yaşamış olan insanlığın ortak
mirasıdır. Bu yöresel kültür ürünlerini korumalı, gelecek kuşaklara
aktarmalıyız. Bu, vatandaş olarak hepimizin öncelikli görevlerindendir. Öte
yandan, burada, ciddi bir ekonomik fayda da söz konusudur. Binlerce yıllık
geleneksel bilgiye dayalı el sanatı ve mutfak ürünleri, küreselleşen dünyamızda
daha da aranır hâle gelmiştir. Coğrafi işaretler içinde yörenin adının
kullanılması da tüketiciler tarafından o ürünün belli bir kaliteye sahip olduğu
şeklinde algılanır. Yörenin adı o ürünü daha güvenilir kılar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, günümüzde küresel gelişmelere paralel olarak fikrî ve sınai mülkiyet haklarıyla ilgili düzenlemeler hızla
gelişmektedir. Hükûmetimiz de, hem Avrupa Birliği
müktesebatına uygunluk hem de kanunlarımızı uluslararası uygulanabilirlik
düzeyine çıkarmak için bu konuya titizlikle yaklaşmaktadır. Bu çerçevede Türk
Patent Enstitüsünü yeniden yapılandırdık. Sınai
mülkiyet alanında tanıtım ve bilinçlendirme çalışmalarını başlattık, artık her
platformda sınai mülkiyet hakları konuşulmaktadır. Görüşmekte olduğumuz tasarı
da “sınai haklar” kavramı içerisinde değerlendirilen
coğrafi işaretlerle ilgilidir. Ülkemiz, Dünya
Ticaret Örgütü müzakerelerinde oluşturulması düşünülen çok taraflı mekanizmadan
coğrafi işaret koruması sağlanabilecek bütün ürünlerin yararlanması gerektiğini
uzun süredir devlet politikası olarak savunmaktadır. Bu tasarıyla devlet
politikalarımızla uyum sağlanması hedeflenmiş ve TRIP’s
(Trade Related Intellectual Property Rights) yani Ticaretle İlgili Fikri Mülkiyet Hakları
Konseyinde ülkemizin müzakere yapma gücünün artırılması hedeflenmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; coğrafi işaret mevzuatımız 1995 yılında yürürlüğe
girmiştir. 1995’ten 2005’e kadar toplam 167 coğrafi işaret başvurusu
yapılmıştır. Türk Patent Enstitüsünce yürütülen çalışmalar sonucu bunların 2005
senesine kadar yalnız 67 tanesinin tescile bağlandığı tespit edilmiştir. Bugün
itibarıyla koruma altına alınan coğrafi işaret sayısı 95’i bulmuştur. Ancak bu
sayı takdir edersiniz ki Türkiye gibi kültürel çeşitliliği yoğun olan bir ülke
için oldukça kısıtlıdır. Bu tasarıdan önce
coğrafi işaret başvurularının büyük bir bölümü tescil edilememekteydi çünkü
ekonomik açıdan yeterince güçlü olmayan başvuru sahipleri yurt çapında
yayınlanan yüksek tirajlı gazetelerin ilan ücretlerini
ödeyememekteydi. Türk Patent Enstitüsü tarafından kabul edilen her bir
başvurunun ortalama bedeli 10 ila 90 bin YTL arasında idi. Bu tasarı ile
ortalama 1.000 YTL’ye veya daha cüzi bir rakama mal olabilecektir. Bu tasarı,
ülkemizde coğrafi işaret koruması almış ürün sayısının artırılması için prosedürlerin başvuru sahibi lehine kolaylaştırılması
amacıyla değişiklikler öngörmektedir. Bu tasarıyla hem kamuoyunun
bilgilendirilmesi hem de başvuru sahiplerinin çok daha az ilan ücreti ödemeleri
sağlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarıda coğrafi işaretler “menşe adı” ve “mahreç
işareti” olarak ikiye ayrılmaktadır. Menşe adı, özetle, bir ürünün ait
oldukları bölge dışında üretilememesi anlamına gelmektedir. Örneğin Kayseri
pastırması, Eskişehir lüle taşı, Antep fıstığı. Mahreç işareti ise, ürünün
özelliklerinden en az birinin o yöreye ait olmasıyla birlikte o yöre dışında da
üretilebilmesi anlamına gelir. Örneğin Hereke el
halısı, Sinop gemi maketi, İzmit pişmaniyesi. Menşe adları için yürürlükteki
kanun hükmünde kararnamede Resmî Gazete, iki günlük gazete ve bir yerel gazete
olarak belirtilen ilan yoluyla yapılacak yayınlar yeni tasarıda “…Resmî Gazete
ile coğrafi işaretin kapsadığı ilde bir yerel gazete aracılığıyla yayımlanır.
Eğer coğrafi işaretin ait olduğu üretim alanı birden fazla ili kapsıyorsa,
bütün illerde yayımlanmak şartıyla, bu illerde yayımlanan yerel gazetelerden
birinde ilan yoluyla yayımlanır.” şeklinde değiştirilmiştir. Görüldüğü gibi,
menşe adlarında coğrafi işareti iki günlük gazetede yayımlanmak suretiyle ilan
yükümlülüğü tamamen kaldırılmıştır. Mahreç
işaretlerinde ise, yürürlükteki kanun hükmünde kararnamede belirtilen “…ilan
yoluyla yayımlanır. Resmî Gazete, iki günlük gazete ve bir yerel gazetede
yapılmaktadır…” Tasarıda “…Resmî Gazete ve üretim alanı birden fazla ili
kapsıyorsa, kapsadığı bütün illerde yayımlanan bir yerel gazetede ve ayrıca
Resmî Gazetede ilan edildiğine ilişkin bilgi ilanı, yurt çapında dağıtımı olan
en yüksek tirajlı iki günlük gazetede ilan yoluyla
yapılacaktır.” denmektedir. Ancak, bu konuda bazı milletvekili arkadaşlarımızın
önerisi “En yüksek tirajlı iki günlük gazeteden
birinde yayımlanması.” şeklinde olmaktadır ve eğer şayet Genel Kurulda bu kabul
edilirse müspet bir değişiklik olacaktır. Görüldüğü gibi,
tasarıda menşe adlarında yüksek tirajlı gazetede yayım
yükümlülüğü tamamen kaldırılmış, mahreç işaretlerinde ise sadece Resmî
Gazete’de ilan edildiğine dair bir ilanın yayımlanması yeterli kılınmıştır. Belirtmemiz
gerekir ki, Resmî Gazete’de ilan Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılmakta ve
başvuru sahibine herhangi bir mali yükümlülük getirmemektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün küresel dünyada rekabet edebilmenin koşulları
arasında markalaşmak ön plana çıkmaktadır. Türk lokumu nasıl bugün tüm dünyada
anılmaktaysa Malatya kayısısı, Amasya misket elması, Mardin gümüş telkârisi de
birer marka olarak tanınmalıdır. Bir ülkenin kendi
yerel değerlerine sahip çıkması, kendi kültürüne de sahip çıkması demektir. Bu,
uluslararası arenada da var olabilmenin temel koşullarından birisidir. Bizim amacımız,
ülkemize has olan Mardin badem şekerine yani mlebbesesine,
sembuseğine, Isparta halısına, Aydın yemişine,
Erzincan tulum peynirine, Çorum leblebisine, Bursa şeftalisine, Trabzon
telkârisine ve hasırına ve daha yüzlerce
zenginliğimize dört elle sahip çıkmaktır. Tasarının bu
bağlamda ülkemizin tanıtımı ve sürdürülebilir kalkınmasına kalıcı faydası
olacak bir değişiklik olduğuna inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yüksel. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Organize sanayi bölgelerindeki fabrikalarda
üretim maliyetlerindeki aşırı artışlardan dolayı üretim yapılamamakta,
fabrikalar bir bir kapanmaktadır. Tokat ili için
söylüyorum, Tokat merkezde en son olarak boru fabrikası ve tekstil fabrikaları,
Erbaa ilçesinde tekstil fabrikaları kapanmış, işçiler perişan olmuşlardır. Bu tür
fabrikaların üretimlerinin devamı için bir çalışma yapmayı, ek bir kredi
vermeyi, onları yaşatmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Türk Patent
Enstitüsü, müracaatları yapılan bazı ürünlere, uzun süreler geçmesine rağmen
coğrafi işaretlerin kabulü veya reddi yönüyle cevap vermekte gecikmektedir.
Yapılan müracaatların daha kısa sürede sonuçlarının alınmasını teminen yeni yöntemler belirlenebilir mi? İkinci sorum:
Coğrafi işaretlemesi yapılmış “Ege sultaniyesi”
denilen Manisa çekirdeksiz üzümünün bugünkü hâli yürekler acısıdır,
sahipsizlikten perişan hâldedir. Hükûmet olarak,
piyasada oluşan düşük fiyatlara müdahale etmeyi planlıyor musunuz? Daha önce bu
konuda, partinin sözcüleri tarafından, uygun yöntemler belirlenerek kredi
açılmak suretiyle piyasaya müdahale edileceği söylenmişti. Uygulamaya ne zaman
geçmeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Gönen’de çeltikçi; Gömeç, Ayvalık, Altınova’da
pamuk üreticisi çok zor durumdadır. Daha önceden yurt dışına ihraç ettiğimiz
pamuğu bugün Yunanistan’dan ithal ediyoruz. Polonya’dan ceviz ithal ediyoruz.
Maliyetlerin yüksekliği sebebiyle insanlar artık ekemez ve üretemez hâle
gelmişlerdir. Endüstriyel bir bitki olan pamuğun desteklenmesi adına, ithalatın
önlenmesi adına, yerli üretimin artırılması için üreticiyi, çiftçiyi
desteklemeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Sayın Doğru’nun sormuş olduğu soru… Daha sonra görüşülecek organize sanayi
bölgesi kanunu var, isterseniz orada değinebilirim, isterseniz şu anda da
söyleyebilirim. Daha sonra, bu Patent Enstitüsüne yapılan müracaatların belli
bir süre aldığı ifade edildi. Kanunen altı ay, bir kere, askı süresi var. Çünkü
ona yapılacak olan itirazların değerlendirilmesi ve bir hata yapılmaması
noktasında eski bir sanayici olarak ve oradan endüstriyel tasarım almış biri
olarak ben de geçmişte şikâyet etmiştim neden bu gecikiyor diye. Ama altı aylık
bir askı süresi… Ama onun dışında herhangi bir bürokratik anlamda bir gecikme
olmadığı arkadaşlar tarafından -ben daha evvel de sürekli görüşüyorum- ifade
ediliyor. Çünkü gerçekten, Sayın Başkanım, patent konusuna, marka, tasarım
konusuna çok fazla önem veriyoruz ve fazla önem vermek zorundayız. Son derece
önemli bir konudur. Bir diğer önem
verdiğimiz konu da, patent sayısı veya patentin çok çıkartılmasından öte,
önemli olan, çıkartılmış olan patentlerin ne kadarının ticarileştiğidir. Yani
önemli olan, alınmış olan patentlerle beraber ne kadarlık
bir ticari ortam yaratılmıştır, katma değer sağlanmıştır. Şunu çok net ifade
edeyim ki, bu kanunla beraber inşallah bunun sayısı çok daha fazla artacaktır
ancak altı aylık askı süresi tabii ki devam edecektir, o devam etmek zorunda.
Şu anda coğrafi işaret için bu, 2005 yılında hazırlanmış olan teklif
çalışmasında 67 coğrafi işaret tescil edilmiş olarak gözükürken, şu anda 102
tescilli coğrafi işaretimiz var ve şu anda da 132 başvuru var. Daha evvel,
toplam 167 ve bunun 67’si tescil almıştı ama şu anda gördüğünüz gibi 234,
102’si tescil edilmiş, 132 de başvuru yapılıyor. Yani süre konusunda herhangi
bir bürokratik işlemden kaynaklanan bir şey yok ancak bir de denetimle ilgili
zaman zaman yapılan başvurularda eksiklikler olduğu
zaman, eksikliklerle ilgili, düzeltilmesi noktasında bir çalışma var. Bunun
getirmiş olduğu bir şey söz konusu olabilir. Efendim, pamuk
konusuna gelince, pamuk konusu tabii ki Türkiye açısından son derece önemli.
Özellikle tekstil, konfeksiyon sektörünün en önemli
girdisi. Yeni hazırlamış olduğumuz ve eylül ayı sonu itibarıyla birinci etabını
tamamlamış olduğumuz girişimci bilgi sistemi, yani eski adıyla sanayi envanteri veya sanayi bilgi sistemi çalışmalarımızı büyük
bir oranda bitirdik. Orada da, üretilen pamuğu, pamuğun nerede, hangi dekarda,
hangi ilde, ne kadar
üretildiğini ve yapılan bu üretimin ne kadarının ipliğe, dokumaya, nihai ürüne
dönüştüğünü tek tek şu anda görebiliyoruz. Pamuk
konusuna vermiş olduğumuz, özellikle yerli pamuğumuza vermiş olduğumuz önemin
bir göstergesi olarak, Türkiye’de ilk defa bir tekstil, konfeksiyon,
bir sektöre yönelik bir strateji eylem planı hazırladık. Bu da tekstil,
konfeksiyon ve deri sektörünü kapsayan bir strateji eylem planıydı. Bu eylem
planında da, tekstil, konfeksiyon sektörünün ana girdisi olan, değer zinciri
içinde birinci önceliği teşkil eden pamukla ilgili, hem pamuğun desteklenmesi
hem de pamuğun üretiminin artırılması noktasında çok çeşitli öneriler ortaya
koyduk ve bu eylem planında, sorumlu bakanlık olarak da Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız bununla ilgili sorumlu. Pamuk konusunda…
Tabii ki üretici bir yerde pamuktan sonra başka ürünlere daha çok kaydı.
Özellikle Çukurova gibi çok önemli bir bölgede maalesef üreticilerimiz pamuk
yerine daha fazla mısır ekmeye başladılar. Yani orada üretici neyi görürse o
konuya yönelmeye başlıyor. Geçen sene
örneğin 700 bin ton yerli pamuk üretmişken 1 milyon tona yakın pamuğu da ithal
etmek durumunda kaldık. Oysa Türkiye’nin şu anda, nereden bakarsak bakalım,
yaklaşık sadece yerli pamuğu işleyecek 2 milyon 100 bin tona yakın bir “karde pamuk ipliği” dediğimiz iplik kapasitesi var. Bundan
dolayı pamukla ilgili, özellikle destekleme yapılması, pamuk alanlarının
yeniden artırılması ve Türkiye’de pamuk üretiminin artırılması noktasında
tekstil, konfeksiyon sektörü strateji eylem planını
koyduk. Bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Enöz de Manisa sultaniyesiyle
ilgili bir soru sormuştu. MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Manisa üzümüyle ilgili… SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Neyle ilgili efendim? MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Daha doğrusu Ege sultaniyesi ama aslında
Manisa’da yetişiyor. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Efendim, bununla ilgili de Manisa’daki
arkadaşlarımız geldiler, üreticiler geldiler. TARİŞ, ihracatçı birlikleri
geldiler. Kendileri bu konuda aralarında bir uzlaşma yapılması hâlinde neler
yapılabileceğini ifade ettiler ama sonra aralarında ihracatçı birlikleri ile
TARİŞ konusunda bir anlaşmazlık çıktı. Yani orada birlikte hareket edemediler.
Oysa birlikte hareket etmeleri noktalarında kendilerinin yapabileceği bir
çalışma da vardı. Diğer taraftan,
biraz evvel ifade etmiştim, tarım satış kooperatifleri birlikleriyle ilgili
tabii 2000 yılından itibaren başlatılmış olan borçlarının silinmesi, onlara
yeni yapılanma yapılması noktasında verilmiş olan kredilerde, maalesef geriye
dönüşlerde çok ciddi problemler yaşanıyor ve bu yıl sonu
itibarıyla bildiğiniz gibi o yeniden yapılandırma bitecek ve şu anda
birliklerimizin, yine, TARİŞ, incir, üzüm, pamuk, birçok birlik başta olmak
üzere her birinin ciddi manada borçları var ve bu konuda borçlarının devam
ettiği ölçüde ve 2008 sonu itibarıyla bu yeniden yapılandırma biteceği için
hazine tarafından herhangi bir para ödenmesi gibi bir husus söz konusu
olamıyor. Sebebi, daha evvel verilmiş olan borçların yerine getirilmediği şeklinde. Bir de orada
rakamlar konusunda çelişkili ifadeler var. Örneğin Manisa’daki üreticilerimiz
320 bin ton civarında bir çekirdeksiz kuru üzüm üretimi olduğunu söylerken,
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı da bunun 280 bin ton civarında olduğunu
ifade etti. Bu, Ziraat Odaları Birliği Başkanının ifadesi yani benim kendi
ifadem değil. Ama her şeye rağmen şunu ifade etmek istiyorum ki, tarım satış
kooperatifleri birliklerinin -zaten dediğim gibi, önümüzdeki günlerde Genel
Kurulun huzuruna inşallah getireceğiz, bununla ilgili bir düzenlemeye acil
ihtiyaç var- ancak şu anda geçmiş dönem borçlarının ödenmemesinden dolayı
hazine bu işe sıcak bakmıyor. Özellikle onu da arz etmek istiyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
221 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesi, 2. cümlesindeki “gazetelerden
ikisinde” ibaresinin, “iki gazeteden birinde” şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI
(Konya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN –Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: İlan ücretinin azaltılması amacıyla. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı üzerinde
oyunun rengini açıklamak üzere lehte ve aleyhte söz talebi yok. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.28 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 18.40 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) , Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer alan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Altan Karapaşaoğlu’nun Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural ile İzmir
Milletvekili Sayın Şenol Bal’ın 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet
Ersin ve 18 Milletvekilinin 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 3.- Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili
Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve
18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
222 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam’a aittir. Buyurun Sayın
Susam. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun, uzun zamandır üzerinde çalışılan bir kanun tasarısı. Bu
tasarıyla ilgili olarak bugün sizlerle grubum adına görüşlerimizi paylaşacağım. Değerli
arkadaşlarım, tabii ki Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu çok önemli bir kanun.
Organize sanayi bölgeleri 1962 yılında, planlı dönemde başlayan bir çalışma.
2000 yılında çıkan bir kanunla bir kanuna kavuşmuş, sekiz yıllık uygulamalar
sonucunda da kanunda var olan aksaklıkların (x)
222 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. giderilmesi doğrultusunda yeni bir tasarı ihtiyacı doğmuş ve bu tasarıyla
ilgili olarak da önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu tasarının
içeriğinde katıldığımız, gerçekten sekiz yıllık süre içerisinde organize sanayi
bölgelerinde doğan eksikliklerin giderilmesine yönelik önemli katkılar var. Ama
bu tasarıda katılmadığımız, eksik gördüğümüz ve gerçekten tasarının bütününü de
ciddi şekilde tartışma noktasına getiren eksiklikler de var. Değerli
arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun muhakkak ki olumlulukları
konusunda, komisyonlarda ve organize sanayi bölgeleri üst kurullarına katılan
değerli sanayicilerin de katkılarıyla olumlu noktalara gelindi. Teşvikler, eksik
kalan konular yeniden dikkate alınarak bu konuda kiracıların durumlarından
tutun da organize sanayi bölgelerinde yeni alanların onama sınırlarıyla
organize sanayi bölgeleri içine alınmasına ve küçük sanayi sitelerinin yüzde 10
oranında sanayi bölgelerinin içerisinde yer almasına ihtiyaç duyulması hep
katıldığımız, önemli katkılar koyduğumuz çalışmalardır. Ancak, katılmadığımız,
eksik kalan ve Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda eleştirdiğimiz konuları da
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunları, maddeler geldiğinde tek tek üzerinde durup eleştirilerimizi, değişiklik
önergelerimizi verip değiştirme konusunda yüce Meclisle görüşlerimizi
paylaşacağız. Organize sanayi
bölgeleri… Türkiye’de 252 tane organize sanayi bölgesi var. Bunlardan 127
tanesi işletme aşamasına gelmiş, 125 tanesi planlama ve altyapı aşamasında. Bu
da organize sanayi bölgelerinden -127 tane- işletme aşamasına gelmiş olanların
hepsinin doluluk noktasında olmaması, 125 tane de planlama ve projelendirme
aşamasında organize sanayi bölgesinin bulunması, bu konuda ciddi şekilde bir
organize sanayi bölgesi enflasyonunun olduğunun açıkça göstergesidir. Değerli
arkadaşlarım, organize sanayi bölgeleri tasarlanması ve gündeme alınması
gereken çok önemli konulardır. Yaklaşık Organize sanayi
bölgelerinin bu kanununda böyle bir anlayışın dışına çıkılıp bazı özel ilgi
alanlarına giren değişiklikler yapıldığını da bu kanun tasarısında görmek mümkündür.
Örneğin, bu kanun tasarısında 8 tane organize sanayi
bölgesinin yönetimleri belirli bir süre sonra doluluk sağlanıp genel kurul
yapabilme aşamasına geldikten sonra kendi yönetimlerini seçmeleri gerekirken
mülga Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’na odalar ve borsalar
tarafından kurulmuş bu organize sanayi bölgelerinin yönetimleri seçimle gelmek
yerine kalıcı bir nitelik kazandırılmış ve yönetimleri odaların, sanayi ve
ticaret odalarının yönetimleri tarafından seçilmesi noktasında bir anlayış
getirilmiştir. Bu anlayış eleştirdiğimiz konulardan bir tanesidir. Değerli
arkadaşlar, Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve organize sanayi bölgelerinde oluşmuş,
kurulmuş organize sanayi bölgelerinin oradaki katılımcılarının, ortaklarının
seçeceği yönetimlerin bu yapıyı koruması gerekirken odalar ve borsalar
tarafından bu işin tayin edilmesi doğru bir anlayış değildir. Neden sekiz tane
bölgeye, hatta bunların içerisinde Manisa Organize Sanayi Bölgesinin geçmişten
gelen sıkıntılarını da bu yapı içerisine almaya çalışma anlayışları, özel
taleplerin bu kanunda dikkate alınmasını getirmiştir. Bakın, bu kanun bugün
görüşülüyor ama bu kanunun gelecek 7’nci maddesinde göreceksiniz ki bu kanunun
yürürlüğe girmesi 1/1/2008’den itibaren olması
gereklidir diye bir madde konuluyor. Neden? Bir organize sanayi bölgesinin
yönetimini istediği şekilde koruyabilmek için. Böyle anlayışlarla, özel
maddelerle bir kanun koymak doğru bir anlayış değildir, bu konuda ciddi bir
eksiklik vardır. İkinci bir konu:
Organize sanayi bölge kurma haklarının sadece sanayi odaları, sanayi ve ticaret
odaları ve ticaret odalarına bırakılmış olması bu kanunun ikinci önemli
eksikliklerinden bir tanesidir. Burada, demokrasinin ve sivil toplum
anlayışının giderek yaygınlaştığı bir ortamda, organize sanayi bölgesi kurmak
isteyen sanayici, iş adamı, girişimcinin kurmuş olduğu dernek veya
kooperatiflerinin, bu konuda, organize sanayi bölgesi kurma haklarını yasal
olarak ellerinden almak doğru değildir, bunu sadece odalarla sınırlamak doğru
değildir. Muhakkak ki odalar, sanayi odaları, ticaret odaları ve karma kurulmuş
odalarımızın bu işlerin içerisinde olması hepimizin arzu ettiği bir olaydır ama
bazı bölgelerde, bazı ihtisas alanlarında, organize sanayi bölgelerinin
faaliyetlerini gösterebileceği özel alanlarda bu tür özel girişimleri, özerk
girişimleri, kooperatifleri, dernekleri, sanayici ve iş adamları derneklerini
teşvik etmek, onları bu işin içine katmak, hem organize sanayi sitelerinin bu
anlamıyla daha rantabl olarak işletilmesini ve
kurulmasını sağlama açısından gereklidir hem de demokratik katılımcılık
açısından çok ciddi şekilde önemli bir noktadır. Bunun altını çizmek istiyorum
ve bu konudaki eksikliğin Bakanlık tarafından düzeltilmesi gerektiğini, bu
kanun tasarısı görüşülürken bir kez daha dikkate alınması gerektiğini söylemek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’yla ilgili
söylenebilecek diğer konuları maddeler görüşülmeye başladığında söyleyeceğiz
ama şimdi Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu gündeme gelmişken görüşlerini aldığım
birçok organize sanayi bölgesi yöneticisinin ve sanayicinin, Türkiye'de içinde
bulunulan koşullarda, bu kürsüden dillendirmek istediği ve bu kürsüden,
Türkiye'nin içinde bulunduğu yangına çözüm için görüşlerimizi, önerilerimizi
söylemesini istediği birçok konuyu dillendirmek gerekir. Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nu konuşurken Türkiye'nin ve
dünyanın içinde bulunduğu krizin nedenlerini ve bu krizin Türkiye’ye yansıması
üzerine konuşmak, çözüm yolları bulmak, öneriler getirmek ve bu öneriler doğrultusunda
hep beraber çözüm aramak görevimizdir. Bu konu konuşulmaya başladığında Sayın
Başbakan başta olmak üzere Hükûmet yetkilileri
rahatsız olup “Türkiye’de kriz tellallığı yapmayın, kriz yoktur. Türkiye,
ayakları üzerine basarak yürümektedir.” diye Türk kamuoyunu susturmaya
çalışmaktadırlar. Hiçbirimizin kriz tellallığı yapmak diye bir niyeti yoktur,
hiçbirimizin bu krizden medet ummak diye bir niyeti de yoktur çünkü bu kriz
başta çalışanlar olmak üzere, fakir halk başta olmak üzere hepimizi etkileyecektir.
Bu krizden başta fakirler, köylüler, esnaf, sanatkâr, sanayici olmak üzere
toplumun her kesimi etkilenecektir. Bu anlamıyla bu krizden kimse medet
ummuyor. Bu krizi hafife alıp, bunun konuşulmasının kendine
politik zarar getireceğini düşünenlerin aymazlığına çözüm bulmak ve Türkiye’de
bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizi doğru tahlil edip çözüm yollarını
bulmak için konuşmak istiyoruz ve bugün konuşmak istediğimiz konu, Türkiye'nin
ve dünyanın, krize neden olan ve bu krizin çıkmasına -sonuçlarına başkalarının
katlanmasıyla da olsa- sebep olanların doğru teşhis edilmesi gerektiğini
söylemek istiyoruz. Aslında yıllardır küresel krizin altında Cumhuriyet
Halk Partisinin ve Türkiye’de üretimi, istihdamı, yatırımı, KOBİ’leri
destekleyen anlayışın göz ardı edilmesi yatmaktadır. Dünyada da aynı anlayışın
reddedilmesinden dolayı bugün çıkan küresel krizin temel nedeni vardır.
Finansmana dayalı bir kârlılık, finansman üzerinden para kazanan, üretimi ihmal
eden, üretimi hiç dikkate almayan bir sistem bugün dünyada çökmüştür. O üretimi
dikkate almayan, sadece CEO’ların bilançolar üzerinden kârlılık esasına dayalı
bir sistemi dünyaya dikte ettirdiği ve o kârlılıktan kendilerine nema aldığı
bir dünya sistemi bugün kendisini sorgular hâle gelmiştir. Ne yapılması gerekiyordu?
Yıllarca burada söyledik, bu kanunda, bu Meclis, bu yıl, bu yasama döneminde
söyledik, “KOBİ’lere, üretime, istihdama ve bu anlayışa destek veren,
borçlanmayı değil üretimi teşvik eden bir anlayışta ekonomik politika
uygulamalısınız.” dedik. Bunu dediğimiz zaman, bizim bu konuda dünyayı
algılayamadığımız şeklinde eleştiriler gelmişti. Tam tersine, bugün görüyoruz
ki dünyanın geldiği nokta itibarıyla, sıkıntı üretimsizliktendir. Değerli
arkadaşlarım, bu krizde, şimdi, 2001’de yaşamış olduğumuz finans krizi
nedeniyle tedbir alarak finans sistemini ve bankacılığı rehabilite
ettik, bir süre gidiyor ama kriz, Türkiye’de 2001’den sonra finans sistemindeki
rehabilitasyonun üzerine reel sektörün sorunlarını
aşmak için yeni bir plan, program yapılmadığı için, uzun zamandır zorda olan
reel sektörün sorunları hâline gelmektedir. Kriz Türkiye’de zaten vardı. Kriz
Türkiye’de reel sektörde vardı, esnafta vardı, sanatkârda vardı, köylüde vardı.
Az önce Sayın Bakanım “Pamuk üretiminden köylüler vazgeçti.” dedi. Niye
vazgeçti? Üreten insan teşvik edilmediği için vazgeçti. Ürettiği ürünü sattığı
zaman yaptığı masrafı karşılamadığı için vazgeçti. Neden vazgeçti sanayi
üretimi? Çünkü sanayide ithalat o kadar cazip hâle geldi ki ithalat yaparak
daha rahat ticaret yapma şansına geldi bizim ülkemizdeki sanayici. Onun için,
Türkiye’de reel sektörde ciddi bir kriz vardı. Bu kriz, bugün dünyadaki küresel
krizle birlikte derinleşerek önümüzdeki günlerde hepimizi rahatsız eden noktaya
hızla yol almaktadır. Değerli
arkadaşlarım, bu kriz, reel sektördeki var olan kriz sizin de çok yakından
bildiğiniz gibi, ciddi bir şekilde üretimin önündeki yükleri Türkiye’de
artırmaktadır. Enerji darboğazı, enerjide dışa bağımlılık, enerji
maliyetlerinde altı ayda yüzde 50’nin üzerindeki artış bizi rekabetçi olmaktan
çıkarmıştır. KOBİ’lerin finansmana ulaşma, yeteri kadar finansman bulamama,
Türkiye’de faizlerin çok yüksek olması ve finansmanın pahalı olması, sıcak
paraya dayalı bir politikanın götürülmesi nedeniyle bugün rekabetçi olmaktan KOBİ’lerimizin
çoğu çıkmıştır. Uygulanan ekonomik politikada sıcak para gelsin diye yüksek
faiz düşük kur uygulayanlar, ithalata özendirenler bugün Türkiye’de üretimin
önünü kesmişler ve Türkiye üretemez hâle gelmiştir. Bakın, Türkiye’de işsizlik
geçen seneden bu seneye binde 6 oranında artmıştır. Bir yıl içerisinde, aynı
dönemde bu kadar yüksek artış çok ciddi düşünülmesi gereken… Bunlar rakamlara
yansıyanlar. Bir de yansımayan, piyasadaki işsizlik çok daha ileri
boyutlardadır. Demek ki bizim bu krizi görüp çözüm bulmaya ihtiyacımız var.
Onun için bunu konuşmalıyız hatta sadece Parlamentoda değil, acilen meslek
örgütleriyle, TOBB’la, TESK’le,
ziraat odalarıyla, TÜRMOB’la ve benzeri sivil toplum
örgütleriyle birlikte, acil, ekonomiyle ilgili konuşacağımız bir konsey
oluşturmalıyız, onların önerilerini almalıyız, onlara kızmak yerine onları
dinleyip anlamalıyız ve onların önerilerini çözüm olarak nasıl uygulayabilirizin yöntemlerini bulmak zorundayız. Hiç
kimseye kızma hakkımız yok. Tam tersine, onlara bu konuda kulak vermek
durumundayız. Onlar değil midir yıllardır sizin bu ekonomik politikanıza ses
çıkarmayıp, soluklarını kesip, sesini çıkarmadan “Evet, iyi gidiyor.” diyenler?
Bugün bağırıyorlarsa artık dayanacak noktaları kalmadığı içindir. Değerli
arkadaşlarım, bugün ciddi bir sıkıntıyı, ciddi bir sorunu yaşıyoruz. Bu sorun,
reel ekonomideki krizin dünya küresel krizi ve finansal kriziyle bütünleşmesi
ve Türkiye’ye yansımalarıdır. Onun için biz diyoruz ki hep beraber bu krizi
konuşalım, konuşmaktan korkmayalım ve çözüm önerileri üretelim. Biz, çözüm
önerileriyle geliyoruz karşınıza. Bunun çözümü için net şekilde, bir kere
acilen teşvik sistemi değiştirilmelidir. Bölgesel teşvik yerine sektörel ve Türkiye’nin sanayi politikasını dikkate alan
bir teşvik sistemi gelmelidir ve bu teşvik sistemi büyük oranda küçük orta boy
işletmeler, üretenler, yatırım yapanlar üzerine kurulu bir teşvik sistemi
olmalıdır. Bu teşvik sistemi, öyle geçici çözümler üreten, insanların
taleplerine geçici çözümler üreten değildir. Örneğin, “Tekstille ilgili çözüm
önerileri getirdik.” dediniz. Ne diyorsunuz? “Gidin, geri kalmış bölgelerde
yatırım yapın, beş yıl teşvikten yararlanın.” O bölgeye fabrikasını taşıyan
insanın; orada yatırım yapan, orada nitelikli kalifiye eleman bulan insanın yaşayacağı
süre zaten iki buçuk üç yıldır, üç yıl zaten yeniden fabrika kurmaya çalışacak
o insanlar. Böyle teşvikler olmaz, böyle topu taca atan teşvik uygulamaları
olmaz. Bunun yerine, mevcut alanlarda o insanlara teşvik vermek zorundasınız. Pamuk gibi stratejik
bir ürünü, hem köylü hem sanayi için çok ciddi şekilde önemli olan bir ürünü
desteklemek zorundasınız, pamuğa teşvik vermek zorundasınız. Mısırdan hangi
katma değeri alıyorsunuz? Ama pamuktan, ipliğinden, kumaşından, markasından,
ihracatından her türlü desteği alıyorsunuz. Onun için, stratejinizi doğru alana
koymalısınız. Türk ekonomisinin
kalkınmasının temelinin KOBİ’ler olduğunun altını çizmelisiniz. Burada ARGE
kanunları çıkartırken KOBİ’lere doğru düzgün ARGE teşviki bile uygulamaktan
çekindiniz. 50 tane ARGE elemanı çalıştıran, sadece büyükleri düşünen ve
büyüklerin iş birliği yaptığı dışarıdan gelecek yabancılara teşvik verme
durumunda oldunuz. KOSGEB mevzuatı
hemen basitleştirilmelidir. Acilen, finansman ihtiyacına düşecek, zorluğa
düşecek kesimler için bir fon oluşturmalısınız. Sanayi Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı ve ekonomiyle ilgili diğer bakanlıklar Türkiye’deki krize düşecek
kesimlere acilen finansman desteği sağlayacak bir fon oluşturmalıdır, bunu
bankaların insafına bırakmamalıdır. Bugün bankalar en ufak bir telaşta, açılmış
kredileri kapatmakta, var olan kredileri kullandırmamakta ve sanayici üzerinde
ciddi baskılar uygulamaktadırlar. Değerli
arkadaşlarım, bu insanların bu şekilde durumlarını devam ettiremezsiniz. Özel
sektör sizin uyguladığınız politikalar nedeniyle borçlandı. Türkiye’de ilk defa
en büyük özel sektör dış borçlanması var. Bu niye oldu? Siz yatırım yapmadınız,
özel sektör yatırım yapsın dediniz, doları düşük tuttunuz, onlar da gittiler
dışarıdan borçlandılar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Dışarıdan borçlanan bu insanlar şimdi döviz fiyatları arttığında,
dünyada likidite daraldığında, borçlarını ödeyemez duruma geldiklerinde hem
ülkemizdeki bankacılık sektörüne sorun olacaklardır hem kendi işletmelerinde
ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır. Onun için özel sektörün borcu
bizim borcumuz değildir diyemeyiz. O borcun ülkenin borcu olduğunu düşünerek
acil tedbirler almak ve buna göre çözümler üretmek zorundayız. Esnaf, sanatkâr
kan ağlıyor. Hipermarket yasasını geçen senenin başında çıkaracağız dediniz,
bir yıl doluyor, çıkarmıyorsunuz. Neden? Çünkü belirli kesimlerin bu ülke
pazarını ele geçirmesine göz yumuyorsunuz. Yabancıların bu ülkede hâkim olan
bir anlayışa gelmesine göz yumuyorsunuz. Onun için bu krizi konuşacağız, daha
çok konuşacağız ve bu krizin –inşallah- altında Türkiye’nin kalmaması için
çözüm önerilerini de biz getireceğiz. Yeter ki sağduyuyla bizim dediklerimizi
dinleyin, o zaman sonuç alırız. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Susam. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak
üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, geçmiş tecrübe ve çalışmalarımızın ışığı altında bu tasarıyla
ilgili olarak bazı görüş ve düşüncelerimi samimi olarak bu kürsüden sizlerle
paylaşacağım. Umuyorum ki Sayın Hükûmet de bu öneri ve
eleştirilere olumlu yaklaşacak ve bu tasarının hem sektörümüz için hem organize
sanayi bölgelerimiz için, tabii ki ülkemiz için daha mükemmel çıkmasını ve
yasalaşmasını temin edecektir. Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla, başlangıç itibarıyla, 2000 yılında çıkarılan
Organize Sanayi Bölgeleri Yasası’na göre bazı ufak değişikliklerle öncelikle
tanımlar getirilmiş ve bu tanımlardan yola çıkarak “Organize sanayi bölgeleri
de nedir?” diye sorulduğu zaman vatandaşlarımız tarafından, çok kısa olarak,
“Kendi kanununa göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgeleri.” olarak
tanımlanmış. Tabii bu mal ve hizmet üretim bölgesinin üstü de gerek teknolojik
donanım gerek çevreye duyarlı sanayileşme gerek kentleşmenin daha iyi, daha
mükemmel yönetilmesi ve buna bağlı olarak dünya ve Türkiye’ye entegre edilecek diğer ekonomik politikalarla da donatılmış.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde yaklaşık kırk yılı aşkın bir süredir organize sanayi
bölgeleri yasa çıkmadan, herhangi bir üst mevzuata bağlanmadan yönetilmiş, ta
ki 12 Nisan 2000 tarihine kadar. 12 Nisan 2000 tarihinde ne yapılmış?
Öncelikle, bu tasarı görüşülürken hafızalarda bu tasarının altyapısını
hazırlayan yasal çalışmalar neydi, sizlere onları hatırlatmak isterim. 57’nci Hükûmet döneminde, yani 1999-2002 yılları
arasında bu tasarı gerçekten sektör ve sektör ve sektör temsilcilerinin
oluşturduğu büyük bir katılımla ve onların meydana getirdiği dernekler,
kuruluşlar, tabii ki odalar ve temsilcileriyle bir araya gelinerek bu yasa
çalışması tamamlanmış ve 15 Nisan 2000 tarihinde öncelikle Mecliste, bu yüce
çatı altında yasalaştırıldıktan sonra Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
girmiş. Bir kere bu çalışmanın temeli olarak milletvekillerimizin hafızasına
bunu getirmek istedim. O tarihlerde konuyla ilgili olabilecek
olan bütün tarafların iştiraki gerçekten önemlidir çünkü -bunu özellikle özel
teşebbüsün önünü açmak ve bu konuyla ilgili, bu anlayışla ilgili olarak
belirtmek için altını çizerek söylüyorum- böylelikle organize sanayi bölgeleri
tüzel bir kişiliğe kavuşturulmuş ve kuruluşundan işletilmesine kadar her türlü
aşamada da müteşebbis heyetleri organize sanayi bölgelerinin yetkili
kılınmıştır. Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığının uhdesinde ve
görevinde olarak Teşkilat Kanunu’na bağlı olarak yürütülen organize sanayi
bölgeleri 107 adet
bitirilerek Türk sanayisinin ve sektörün hizmetine sunulmuştur. Gene, 2008 yılı
yatırım programına baktığımız zaman da -yanlış hatırlamıyorsam- 100 adet
organize sanayi bölgesi süregelmektedir ve bir süreç hâlinde geçtiğimiz
yıllardan itibaren proje stoku olarak devam etmektedir. Böylelikle hem özel
sektörün hem devletimizin bütçe katkılarıyla ve imkânlarıyla yapılan organize
sanayilerini bir araya topladığımız zaman 255 adet organize sanayi yapısıyla karşılaşıyoruz
ki bunlar genellikle sicil numarası ve tüzel bir kişilik kazanmış durumda. Değerli
arkadaşlarım, yer seçimi çalışmaları yapılan ve devam eden ve bu arada da
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından tüzel kişilik verilen ancak değişik
nedenlerle işletme aşamasına da geçirilmemiş 125 civarında organize sanayi
bölgemiz var. Bunlar da niye işletme aşamasına geçememiş diye biraz alt detaya
indiğimizde, baktığımızda şunlarla karşılaşıyoruz: Bir kısmı yer seçimi
aşamasında bekliyor, bir kısmının kamulaştırma çalışmaları devam ediyor, yine
bir kısmının imar planı ve altyapı projelerinin hazırlık çalışmaları maalesef
bitirilememiş ve yine önemli bir kısmının da diğer altyapı çalışmaları henüz
neticelenmemiş. Umuyorum ki gerekli kaynak ve imkân sağlanırsa Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, bu kalanlarla ilgili olarak da sektörümüze, Türk sanayisine
bunları kazandırabilecektir. Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde özellikle bazı rakamsal büyüklükleri
sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce söyledim, 57’nci Hükûmet
döneminde bu yasa Türkiye devletine kazandırılmış ve Türk sanayisi bundan büyük
kazanımlar elde etmişti. İşte bu 1999-2002 yılları arasına baktığımız zaman,
yaklaşık üç buçuk yıllık süreç içerisinde 34 tane OSB ve 69 tane de KSS yani
küçük sanayi sitesi bitirilmiş ve sanayicimizin hizmetine sunulmuştur. Diğer taraftan, o
günkü Hükûmet işbaşına gelmeden önce, geçen süreç
zarfında baktığımız zaman, tamamlanan küçük sanayi sitesi yatırımlarının,
yıllık iş yeri ortalamasının 2.211 olduğunu görüyoruz. 2002 yılında bizden
sonraki yani 57’nci Hükûmetten sonraki 58 ve devamı
gelen hükûmetlere devrederken bu rakamı yüzde 62
artırarak yılda ortalama 3.561 iş yerine çıkarmışız. Bunlar önemli hizmetler ve
yatırımlar çünkü o günün şartları içerisinde sınırlı kaynaklarla ve imkânlarla
yapılabilmiş hizmetler. İhtisas organize sanayi bölgelerinin önü de yine o
dönemde atılarak bu bağlamda hem Elâzığ ve Afyon’da besi organize sanayi
bölgeleri ve İzmir Bayındır’ Değerli
arkadaşlarım, bu ihtisas organize sanayi bölgelerine değinmişken sizlere şu
bilgiyi de aktarmak istiyorum: Türkiye'nin birçok yerinde ihtisas organize
sanayi bölgesi talepleri var ve bunlar gelişen dünya şartlarına baktığımız
zaman haklı ve yerinde talepler. Bunlardan örneğin ilk aklıma gelen, İzmir
ilimizde mevcut döküm ve otomotivciler organize sanayi bölgeleri, talepleri ve
müracaatları var. Bunlar hızla ilerlemekte ama tabii ki gelişen sanayi
potansiyeli olan ve sanayi imkânı olan, sanayi profili
de geçtiğimiz yıllara göre hızla değişen birçok ilimizde olduğu gibi İzmir’de
de bunlar yetersiz kalmakta. Örneğin tarım alanında faaliyet gösterecek olan
ihtisas organize sanayi bölgeleri maalesef geri planda kalmaktadır. İzmir Kemalpaşa
Organize Sanayi Bölgesi özel bir örnektir çünkü yerel yönetimle merkezî yönetim
arasındaki uyuşmazlık nedeniyle sürüncemede kalmıştır, sanayicimiz mağdur
olmuştur, maalesef bugüne kadar da birçok yetkilinin verdiği söze rağmen
neticelendirilememiştir. İnşallah bu kanun tekliflerinin içerisinde, çok
değerli Milliyetçi Hareket Partisi İzmir milletvekillerinin de altında imzası
olan bu kanun tekliflerinin neticesinde sayın Hükûmet ve sayın Bakanlık da olumlu görürse İzmir Kemalpaşa
Organize Sanayi Bölgesini de bugün bu yasa tasarısı görüşülürken çözme imkânına
kavuşacağız. Değerli
arkadaşlarım, 57’nci Hükûmet döneminde yapılan bu
çalışmalar sonucunda daha önceki yıllarda ortalama olarak yıllık Sayın
milletvekilleri, bugün OSB’lerin her türlü altyapı ve sosyal tesis yatırımları
ve buna benzer enerji yatırımları ve işletme hizmetleri OSB’nin kendi tüzel
kişiliği tarafından yapılmaktadır. OSB yatırımları ve işletmeleri bu hizmet
ödemelerini toptan yapmaktadırlar ve bu toptan yapış ve süresi dikkate alınarak
da OSB’ler için hem elektrikte yüzde 5 hem de doğal gazda yaklaşık yüzde 3 iskonto uygulanmaktaydı. Tabii, bu, geçtiğimiz dönemler
içinde yapılan bir uygulamaydı. Gelin görün ki, EPDK’nın,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yaptığı kararlar ve BOTAŞ’ın buna uyması
neticesinde, çok yakın geçmişte, bu elektrik iskontoları
kaldırılmış ve maalesef doğal gaz iskontosu da gene
geçtiğimiz 2008 Mart ayında kaldırılarak, OSB’lere üstelik haber de
verilmeksizin, yüzde 3’ten yüzde 1’e indirilmiştir. Bunlar hem en önemli enerji girdisidir -elektrik ve doğal gaz
olarak- hem de son zamanlarda yapılan -ki artık bu mutat hâle geldi- elektrik
zamlarına son yüzde 9,27’lik zamdan sonra yılbaşı periyodu itibarıyla
baktığımız zaman, 1 Ocak, bugün itibarıyla yaptığımız zaman, gene yaklaşık
yüzde 55 civarındaki elektrik zammı da sanayicimizin belini kırmış
gözükmektedir. Değerli arkadaşlarım, doğal gazda
yüzde 30’dur bu zam yılbaşından bugüne kadar. Bunlar şunun için
önemlidir: Aslında bu yüce Meclis, belki de küresel krizle ilgili olarak bir
genel görüşme yapmalıydı bugüne kadar. Maalesef, bu kriz konusunu, dünyada
hızla tedbirlerin alınıp geliştiği o süreç boyunca Türkiye Büyük Millet
Meclisi, tabii ki başta iktidar grubu olmak üzere, bunu görüşme noktasında geç
kalmış gözükmektedir. Biz hem bu krizi hem sanayi sektörümüzü, tabii ki ona
bağlı olarak diğer ekonomik ve sosyal kesimlere yapılması gerekli olan tedbir
ve politikaları buralarda tartışma imkânı bulmalıydık diyorum. Bugün
görüştüğümüz bu tasarı, değerli milletvekilleri, ha çıktı ha çıkacak diyerek,
işte haftaya kesin çıkacak diyerek birçok yetkili Hükûmet
mensubu tarafından söylenmiş, oyalanmış, bugüne kadar gelinmiştir. Tabii bunlar
yapılmış, geçmişte kalmıştır. Bugün bu kürsüye çıktığımıza göre artık uygulama
aşamasına geçilmiştir ama bu kadar oyalanılmasının ve bu kadar geride
kalınmasının da tabii ki sanayi sektörüne bir maliyeti olacaktır. Bu maliyetin
de hesaplanması gerekir diye düşünüyorum. Tasarı elbette
organize sanayi bölgelerinin ve orada işletme aşamasında olan birçok
kuruluşumuzun haklı taleplerini de içermektedir. Bazı eksikliklere rağmen bu
haklı talepleri de yerinde bulmak gerekir diye düşünüyorum. OSB’lerimiz bir
üst örgüttür. Bunlara bu şekilde bakmak ve yaklaşmak gerekir diye düşünüyorum.
Bu örgütü de meydana getiren temel unsur sanayicilerimiz ve
girişimcilerimizdir. Onların meydana getirdiği bir üst çatı örgütüdür OSB’ler.
Eğer bunlarla ilgili birtakım iyileştirme çalışmaları yapılacaksa, bunları
ilgilendiren, bunların menfaatlerini şu veya bu şekilde etkileyen yasa
çalışmaları yapılacaksa, çok doğal olarak, onların haklı taleplerine kulak
vererek ve onların önünü açacak, onlarla birlikte yapılacak olan teklifleri de
değerlendirmemiz gerekirdi diye düşünüyorum. Bakın, Hükûmet tasarısına ve içindeki
diğer tekliflere baktığımız zaman, bir kere her şeyden önce bu tasarının
olgunlaşıp gelmesi noktasında da bazı eksiklikleri görüyoruz çünkü ben ilk defa
olarak şöyle bir uygulamaya rastlıyorum: Sanayi Komisyonunda Hükûmet kendi getirdiği tasarı üzerinde de değerli komisyon
üyesi milletvekillerine -tabii ki iktidar partisine mensup olanları
kastediyorum- önergeler verdirerek âdeta kendi tasarısını olgunlaştırma
sürecini yeniden başlatmış ve bu tasarıyı bir miktar -bana göre çok büyük
özellikle ama kâğıt üstünde bir miktar- değiştirmiştir. Belki de bu Genel Kurul aşamasında gene bazı önergelerle karşı
karşıya kalarak bu yasa tasarısını yasalaştıracağız. Bu da yeni bir âdet oldu. Değerli
milletvekilleri, şimdi bu süreç bu kadar önemliyken ve bu kadar önemli değişiklikler
yapılırken madde bazına indiğimiz zaman da tasarıda bazı hazırlıksız
yapılanmanın olduğunu görüyoruz. Örneğin tasarının 2’nci maddesinin üçüncü
fıkrasıyla -biraz önce de söyledim- 12 Nisan 2000 tarihinde çıkarılan OSB
Yasası’nın yani 4562 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinin (d) fıkrası
değiştiriliyor. Bakın, bu kadar
laf kalabalığının manası şu: O günkü şartlarda biz, her türlü sanayi derneğinin
ve kuruluşunun ve kooperatiflerin organize sanayi bölgesi kurmasına imkân
sağlıyorduk ki bunlardan mesela en büyüğü -hemen söyleyeyim- İkitelli’dir. İkitelli’de o kadar
çok fazla, onlarca kooperatif bir araya gelmiştir ki belki Türkiye'nin değil,
dünyanın sayılı büyük organize sanayi bölgesi teşekkül ettirilmiştir. Şimdi
bugün bu sanayici kuruluşları ve dernekleri bir kenara itilmektedir bu
değişiklikle. Gene bu sanayici derneklerinin bugüne kadar kurduğu on adet -gene
yanlış hatırlamıyorsam- organize sanayi bölgesi vardır. Bunların statüleri de
değişecektir bu yasa çıktığı zaman. Değerli
arkadaşlarım, küçük sanayi sitelerinden oluşan -biraz önce de söyledim-
OSB’lerimiz vardır. Bunlar da kooperatifler vasıtasıyla kurulmuştur. Bunların
da statülerinde büyük değişiklikler olacaktır. Tasarının gene
2’nci maddesinde yapılan bazı değişikliklerle “…katılımcı ve/veya kiracı vasfı
ile bölge içinde faaliyet gösteren küçük imalat ve tamirat, ticaret, eğitim ve
sağlık hizmet alanları ise bölge büyüklüğünün %10 undan fazla olamaz.”
deniliyor. İşte, bu madde de küçük sanayi siteleri ile organize sanayi
bölgelerinin durumunun açıklanmaya muhtaç olduğunu gösteriyor. Değerli
arkadaşlarım, şimdi baktığımız zaman KSS’lerden
oluşan OSB’lerin bütün parsellerinin yaklaşık yüzde 95’i küçük imalattır zaten.
Bunlar küçük imalat ve tamircilerin bir araya getirdiği kuruluşlardır. Diğer yandan,
baktığımız zaman Türkiye’mizin bazı bölgelerinde OSB’lerin parsellerinde
yaklaşık yüzde 55’i bu küçük imalat yapan sanayici gruptan meydana gelir ama
bunlar katma değeri küçük imalatlardır. Öte yandan,
Türkiye'nin daha gelişmiş yöreleri ve bölgelerinde yapılan OSB’lerde ise, bu
“küçük imalat” diye tabir ettiğiniz kuruluşlar daha büyük katma değerli
kuruluşlardır. Bakın, ikisi de küçük imalattır ama bir bölgede katma değeri
düşüktür -aynı tanım ve vasıf altında gözükmektedir- ama bir bölge ve yörede
katma değeri yüksektir, gene aynı tanımın içerisindedir. Ama bütün bunlara
rağmen, baktığımız zaman tasarıda “küçük imalat” ifadesinin tanımı yoktur. Bu
tasarıda belki de en önemli yapılması gereken bir şeydir çünkü buna atıf
yapılarak bazı özellikler verilmektedir; küçük imalatın ne olduğunun
tanımlanması gerekir. Değerli
arkadaşlarım, tasarının 3’üncü maddesine baktığımız zaman kira ve kiracı konusu
da söz konusu. Bu da gene Sanayi Komisyonunda verilen önergeler doğrultusunda
değiştirilmiş bir madde. Planlı kalkınma
döneminde, 1960’lı yıllardan itibaren sanayicinin önünü açmak ve sanayiciyi
teşvik etmek için getirilmiş bir enstrüman olan
organize sanayi bölgelerinde, tabii ki baktığımız zaman bu parseller
sanayicilerimize on yıl vadeyle satılıyor ve sanayicimiz teşvik ediliyor. Biz
bunu teşvik edebilmek için, 1960’lı yıllardan bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün hükûmetler olarak bir maliyete katlanmışız. Şimdi, kiralama
yönteminin gelmesiyle, başta stratejik OSB’ler olmak üzere, büyük sermaye
sahipleri bütün bu saydığımız parselleri satın alarak sanayinin gelişmesini ve
sanayicimizin iş yeri sahibi olmasını amaçlayan OSB kuruluş amacından sapmasına
da yol açacaktır. Buranın altını özellikle çiziyorum. Gene 5’inci
maddede tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgeleri söyleniyor. Burada da
dikkat edilmesi gereken bir husus var, OSB’lerin yüzde 15’i kadar sanayi
alanları ayrılmak zorundadır bu ihtisas organize sanayi bölgelerinde. Bu konuda
eğer bir değişiklik önergesi verilebilecekse seve seve
bizim parti grubu olarak da buna katkı yapabileceğimizi belirtiyorum. Önemli bir konu tasarının 7’nci maddesi. Odalar tarafından kurulan OSB’lerde sanayicimizin genel kurula
gitmesi kaldırılıyor ve benim bildiğim 5 tane organize sanayi bölgesi için bir
muafiyet getiriliyor, belki bunun sayısı farklı da olabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakikalık ek süre veriyorum; buyurun tamamlayın. AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) – Şimdi bu yapılmak istenen değişikliğin de bütün ilgili
kesimler tarafından tekrar gözden geçirilmesinde fayda var diye düşünüyorum
değerli milletvekilleri. Tabii, yapmak
istediğimizle uygulama arasında farklılıklar oluyor. Örneğin, geçtiğimiz ocak
ayı içerisinde Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçim Yönetmeliği’nde Bakanlık
istemese de bir hataya düştü ama yapılan uyarılarla, bizlerin verdiği soru
önergeleriyle çok kısa bir süre içerisinde, bir ay sonra bu Yönetmelik’i
tekrar değiştirme imkânı buldular. Buradan da şu çıkıyor: Bazı mevzuatlarda
uygulamada değişiklikler olabiliyor, yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde bunlara
dikkat ederek daha az hatayla bunları kanunlaştırmamız gerekir diye düşünüyorum
değerli milletvekilleri. Son söz: Biz
sanayi sektörünün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması önergesi verdik. Eğer
Sayın Hükûmet ve iktidar grubu buna destek verirse bu
teklif ve önerilerimizi daha detaylı bir şekilde görüşme imkânı bulacağız. Hepinize saygı ve
sevgilerimizi sunuyoruz, hayırlı olsun. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tanrıkulu. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş. Buyurun Sayın
Karabaş. DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine
Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, organize sanayi bölgeleri 1800 yıllarından itibaren başta
Amerika olmak üzere, sonrasında İngiltere’de ve gelişmiş ülkelerde yaşama
geçirilen bir uygulama. Organize sanayi bölgelerinin birçok etkeni vardır,
birçok nedeni vardır fakat bunların içinde özellikle İngiltere’de, sonrasında
az gelişmiş ülkelerde de birinci etken bölgeler arasındaki sanayi farklılığını
ortadan kaldırmak; ikincisi ise işsizliğe, az gelişmiş yerlerde işsizliğe çare
bulup belli kentlerde yığılmayı engellemeye yöneliktir. Tabii bunun birçok nedeni daha var: Özellikle planlı kentleşme,
sanayinin kentin dışına, bir araya taşınarak kentte düzensizliğin engellenmesi,
yine -sonuçta bir sanayi yatırımı yaptığınız zaman tarım alanlarını kullanmanız
gerekiyor- tarım alanlarının disiplinli bir şekilde sanayiye ayrılması, bu
konuda bir disiplinin sağlanması; sanayi kuruluşlarının bir arada olmasını
sağlayarak birbirlerinin yan ürünlerinden, birbirlerinin imkânlarından
yararlanmalarına, kârlılığı artırmaya, verimliliği artırmaya yönelik etmenler
var. Şimdi, tabii
Türkiye'de de organize sanayi bölgeleri, özellikle sanayi kalkınmasının hedef
alındığı beş yıllık kalkınma planlarıyla birlikte gündeme alınmıştır. Türkiye'deki uygulamada da ve Türkiye'de organize sanayi bölgeleri
faaliyete geçirildiği zaman ve hedef olarak konulduğu zaman da biraz önce
belirttiğim gibi, dünyadaki birçok ülkelerdeki hedefler gözetilerek, oradaki
gerekçelerle başlanmıştır ancak biz şimdi organize sanayi bölgelerinin durumuna
baktığımız zaman, organize sanayi bölgelerinin yayılım seyrine ve bulundukları
yerlere baktığımız zaman ve özellikle organize sanayi bölgelerinin içinde
bulundukları mevcut, pratik duruma baktığımız zaman bu amacın gerçekleştiğini,
belirttiğimiz amaçların gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Şimdi, özellikle
bölgeler arası gelişmişlik farklarının en yüksek olduğu ülkelerden biri
Türkiye, başta Doğu ve Güneydoğu, yine Karadeniz, İç Anadolu. Bunları Ege’yle,
Marmara’yla, Akdeniz Bölgesi’yle kıyasladığımız zaman bölgeler arası gelişme
farklılıklarının en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir. Ancak organize
sanayi bölgelerinin amaçlarından biri olan “bölgeler arasındaki eşitsizliği
kaldırma” ilkesine baktığımız zaman, bunun Türkiye’de uygulanmadığını veya
bunun gerçekleşmediğini görebiliriz. Biraz önce
konuşmacı arkadaşlar dile getirdiler, organize sanayi bölgeleri ve organize
sanayi bölgelerinin sayısıyla ilgili rakamları verdiler. Şimdi tabii 250
civarında organize sanayi bölgesi var, resmî, kâğıt üzerinde ancak bunların 127
tanesi işletme durumunda. Tabii, CHP adına konuşan Sayın Milletvekilimiz dile
getirdi, bu 127 organize sanayi bölgesinin bile birçoğu yarı yarıya, kimisi
üçte 1 oranında işler durumdadır. Ancak daha önemli olan, 250 civarında onaylı
bulunan organize sanayi bölgeleri içinde işletmede olmayan, faaliyete geçmiş
olmayan birçoğu ya yer seçimi aşamasında veya kamulaştırma aşamasında, bazıları
planlama veya altyapı, inşaat aşamasında bulunan organize sanayi bölgelerinin
tümü az gelişmiş illerimizdeki organize sanayi bölgeleridir. Şimdi bunu
dikkate aldığımızda, birincisi, organize sanayi bölgelerinin kuruluşundaki
amaçlardan biri gerçekleşmemiş, ikincisi, her hükûmet
döneminde çok önemsendiği söylenen, birçok zaman böyle o ile veya o bölgedeki
illere, az gelişmiş bölgedeki illere çok büyük bir taltif, çok büyük bir
ödüllendirme gibi gösterilen teşvik sisteminin de aslında işlemediğinin bir
göstergesidir. Şimdi, az gelişmiş illere veya az gelişmiş bölgelere teşvik
verme veya onu geliştirmenin en önemli yolu, organize sanayi bölgeleriyle yani
KOBİ’lere destek vererek, küçük ve orta büyüklükteki sanayi kuruluşlarını
destekleyerek, onlara teşvik vererek bunu sağlamaktır. Ancak siz “Biz teşvik
veriyoruz.” dediğiniz birçok ilde hem kentleşmenin düzenli olmasını sağlayan
hem sanayileşmenin düzenini sağlayan hem az gelişmişlik farkını ortadan
kaldıran en önemli etmenlerden birini sağlamamışsınız, kurmamışsınız. Şimdi, kurulan
bazı illerde de baktığımız zaman, örneğin İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu,
Güneydoğu’daki organize sanayi bölgeleri birçok ilde ya hiç gerçekleşmemiş,
planlama aşamasında veya inşaat aşamasındadır. Kurulu gözüken, kâğıt üzerinde
kurulu gözüken yerlerde bile birçoğunda hâlâ elektrik bağlanmamıştır. Altyapı
sorunlarının hiçbiri çözümlenmemiştir, arıtmanın ise “a”sı
bile gerçekleşmemiştir. Yani bu yatırımların gerçekleşmesi gereken, bu desteğin
verilmesi gereken yerlere aslında bu destek verilmemiştir. Daha önceki hükûmetlerde olduğu gibi bu Hükûmet
de az gelişmiş bölgelere teşvik verme, bölgeler arasındaki eşitsizliği giderme,
adaleti sağlama konusundaki sorumluluğunu ve sözünü yerine getirmemiştir. Şimdi, tabii ki
daha önceki konuşmacılar da dile getirdi. Bir yasa çıkarıldığı zaman, bir kanun
tasarısı Meclise gelip görüşüldüğü zaman, bu kanun tasarısı çıkarıldığı zaman
aslında birinci derecede öne alınması gereken, dikkate alınması gereken, o
yasanın, o yasa tasarısının çıkmasından etkilenecek kesimlerdir, onların düşünceleridir,
onların önerileridir, onların düşünce ve önerilerini dikkate almadır. Ancak, bu
kanun tasarısına baktığımız zaman ciddi bazı eksiklikler var. Dile getirilen o
eksikliklerle ilgili birkaç şeye ben de değinmek istiyorum. Şimdi, organize sanayi bölgelerinin
yönetimiyle ilgili sorun, en önemli sorunlardan biridir. Elbette ki organize
sanayi bölgelerinin kurulmasında ve kurulma kararı verilmesinden tutun kurulma
aşamasına kadar sanayi odalarının, onun olmadığı yerlerde sanayi ve ticaret
odalarının, onun da olmadığı yerde ticaret odalarının çok önemli yeri vardır,
çok önemli etkileri vardır. Bu, doğru. Ancak, zaten yasada da, hem Türkiye’de
şimdiye kadar geçerli olan yasada hem de dünyadaki birçok uygulamada, sonuçta
organize sanayi kuruluşlarının kurulmasında ve altyapısının bitirilmesinde
önemli olan bu odaların görevi, bu işi bitirdikten sonra organize sanayi
bölgesini asli sahiplerine, organize sanayi bölgelerinde faaliyet yürüten
sanayicilere devretmektir. Ki nitekim, zaten bu konuda
yasada da şu vardır: Belli bir işleyiş vardır. İşte organize sanayi bölgesi
kararı alındığı zaman bir müteşebbis heyet kurulur. Bu
müteşebbis heyetin içinde, sanayi odası, yoksa sanayi ve ticaret odası, o da
yoksa ticaret odası veya odalardan biri; o ildeki veya ilçedeki veya beldedeki
belediye başkanı, yine orada varsa kooperatifler veya işveren sanayici
dernekleri, yine eğer sınırları içindeyse büyükşehir belediyesi, yine eğer yer
almak istiyorsa yerel örgütlerden olan il özel idaresi yer alır. Bu
müteşebbis heyet aracılığıyla başvuru yapılır, valilik aracılığıyla Sanayi ve
Ticaret Bakanlığına başvuru yapılır ve buna karar verilir. Bunun ikinci
aşamasında, organize sanayi bölgesinin üçte 1’i tamamlandıktan sonra da
müteşebbis heyet, oradaki üçte 1’i yerleştirilmiş olan sanayici ile yönetimi
ortaklaştırır ve bu iş bittikten sonra da yönetim oradaki sanayicilere
devredilir. Ha şimdi anlaşılmayan budur. Peki, zaten,
organize sanayi bölgesi olsun veya olmasın bir ildeki sanayici, bir ildeki
ticaret adamı veya orada görev yapanların hepsi, iş yapanların hepsi o ilde
sanayi odası, yoksa sanayi ve ticaret odası veya ticaret odasının üyeleri
değiller mi? Peki, bir yerdeki sanayi odası veya sanayi ve ticaret odası,
destek verdiği, kurduğu ve sonuçta orada hak sahibi olarak yerleştirdiği ve
kendi üyesi olan sanayicinin neyine güvenmiyor da “Ben oluşturacağım yönetimi.”
diyor? Bu anlaşılmış değil. Yani, Türkiye'de Hükûmette
olan, Türkiye'de devlette olan, Türkiye'de kurumlarda olan zihniyet iş
adamlarımıza da, sanayicilerimize de veya onların kurdukları odalara da sirayet
etmiş. Şimdi, siz, zaten koyduğunuz yasada da kurulup devredilmesi gereken bir
şeyi, efendim ben kurdum, onun için yönetimini ben sürdüreceğim… Peki, zaten
sizin üyeniz olan, orada da sanayici olan, orada üretim yapan, orada ticaret
yapan, iş yapan ve kendi üyeniz olan insanlara neden güvenmiyorsunuz? Ha şimdi bu, işin bir tarafı. Diğeri, mesela yasanın 7’nci
maddesinde diyor ki: Bu yasanın (bu tasarının) 2’nci maddesindeki hükümler 1/1/2008 tarihinden itibaren geçerlidir. Şimdi, Manisa
Organize Sanayi Bölgesinde üretim yapan sanayicilerin derneğinin bir yazısı var
bizde; Sanayi Ticaret Komisyonundaki tüm milletvekillerine gönderilmiş, sanırım
onun dışındakilere de gönderilmiş, Bakanlığa, Sayın Bakanımıza da gönderilmiş,
diğerlerine de gönderilmiş. Şimdi, şöyle bir sıkıntı var: Bu sıkıntı şimdiye
kadar neden sürüyor? Manisa Sanayi ve Ticaret Odası, Organize Sanayi Bölgesi,
oradaki sanayiciler, daha önceki ve şimdiki Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız
ve diğer bakanlarımız da, buradaki Odayla Organize Sanayi Bölgesi esnafı
arasındaki bu çelişki neden şimdiye kadar çözümlenmemiş? Sonuçta bu çözüm
diğer idari yollarla, Bakanlığa başvuruyla gerçekleşmediği için de -diğer
belgeleri de var- dava açılmış. Hem yerel mahkeme hem de sonradan Yargıtay
Manisa’da Organize Sanayi Bölgesi Kooperatifi lehine karar vermiş ve orada
genel kurul yapılıp yönetimin Organize Sanayi Bölgesi esnafına devredilmesi
yönünde karar verilmiş. Şimdi ona rağmen bunun devredilmemesinde ısrar ediliyor
ve biz de, sırf bu böyle gerçekleşsin diye veya sürsün diye, bu yasanın
hükümlerinden biri 1/1/2008 tarihinden geçerli olsun
diyoruz. Neden? Çünkü, Yargıtay kararı ve diğer
kararlar 1/1/2008 tarihinden sonra alınmış. Yani, şimdi şu
olabilir: Belki Manisa… Bazı görüşmeler de yaptım ama net bir cevap almadım.
Sanayi ve Ticaret Odası farklı şeyler diyor, Organize Sanayi Bölgesi
Kooperatifi farklı şeyler diyor. Ha, bu konuda birinin veya diğerinin
haksızlığını anlatmıyorum burada. Biz burada sanayicimizin, iş adamlarımızın bir ilde çok önemli
olan, gerçekten çok eskiden kurulmuş, birçok büyük sanayicinin iş yaptığı
ilimizdeki bir sorununu o ilin milletvekilleriyle veya Sanayi Komisyonunda yer
alan milletvekilleriyle, Sanayi Bakanımızla, bu konuda taraf olan diğer kesimlerle,
TOBB’la, sanayicilerin diğer örgütleriyle, tüm bu
kurumlarla çözebilmeliydik, yani bu işi buraya getirmemeliydik. Yani bize Sayın Bakanın bunu izah etmesi gerekiyor. Manisa’daki
durum nedir, neden oraya geldi ve neden biz bunu, yasaya yerleştiriyoruz? Bunun
izah edilmesi gerekiyor. Sayın milletvekilleri, biraz önce az gelişmiş bölgelerdeki,
özellikle Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadeniz’deki organize sanayi
bölgeleriyle ilgili, onların durumuyla ilgili bir değerlendirme yapmıştık ve
yine diğer hükûmetler döneminde olduğu gibi bu Hükûmet de özellikle az gelişmiş illere ve bölgelere
teşvikle ilgili ısrarcı olduğunu, bu konuda elinden geleni şimdiye kadar
yaptığını, şimdiden sonra da her türlü düzenlemeyi yapacağını söylüyor. Bu
söylemden de hareketle şu çağrıyı yapıyoruz Sayın Sanayi Bakanımıza -Muş
Milletvekili, Türkiye'nin en az gelişmiş bölgesinin bir ilinin ve organize
sanayi bölgesinin de büyük sıkıntılarının olduğu bir ilin milletvekili- şu
çağrıyı yapıyoruz: Bir defa teşvik politikalarının -bundan önceki konuşmacı
arkadaş da belirtti- direkt sektörler üzerinden ve direkt somut yatırıma
dönüşebilecek, anında yansıyabilecek işler üzerinden yapılması gerekiyor. Eğer siz Bitlis’e, siz Muş’a, siz Diyarbakır’a, siz Artvin’e,
Rize’ye veya benzeri birçok ile, İç Anadolu’daki
birçok ile, az gelişmiş ile yatırım yapmak istiyorsanız, teşvik vermek
istiyorsanız, zaten amacı az gelişmişliği ortadan kaldırma, bölgeler arasındaki
farklılığı ortadan kaldırma olan organize sanayi bölgelerine baştan başlayarak,
arsa tahsisinden tutun, belli projelerin uygulanmasına kadar, sanayicinin
teşvik edilip, oradaki sanayiyle, oradaki ticaretle uğraşanın teşvik edilip,
orada organize sanayi bölgesinde iş yapması, teşvik edilmesinden tutun, büyük
kentlerde o ilden giden sanayiciyi oraya yatırım yapmaya teşvik eden, somut “Bu
bölgeye bu işi yapanlar üzerinden bu kadar teşvik sağlıyorum.” gibi bir yöntemi
denemeniz gerekir. Bu olmadığı zaman “İşte, ben teşvik sağlıyorum, elli tane
ili de teşvik alması gereken iller arasına koydum. Siz gidin orada yatırım
yapın, iş yerlerinizi yapın, fabrikanızı kurun, projenizi getirin size ben
destek sunacağım.” dediğiniz zaman bu çok anlam ifade etmiyor. En önemlisi de şu: Birçok ilde ticaret yapan, sanayicilikle
uğraşan, kendi alanında büyük veya küçük üretim yapan birçok kesim, hem oradaki
sanayi, ticaret odalarının, diğer kurumların eksikliği, geriliği hem oradaki
ticaret yapanın ve diğer kesimlerin düzeyi ortalama bir projeyi yapma veya
gerekli işlemleri yerine getirme, onlara valilik üzerinden tutun bakanlığa
kadar ulaşma, bunları takip etme düzeyinde değil. Eğer siz gerçekten teşvik verecekseniz, siz az gelişmiş yerleri
kalkındıracaksanız, somut, gidip bakanlık üzerinden, o ildeki bakanlık
yetkililerini, sanayi ticaret yetkililerini de direkt devreye sokarak, orada,
onların işini merkezden gönderilen elemanlarla projelendirerek, belli bir
aşamaya getirerek, tüm altyapısı için teşvik vererek, tüm altyapısı için kredi
vererek hazırlanmanız gerekiyor. Bu, somut. Eğer ciddiyseniz bu yapılabilir.
Eğer isteniyorsa, devlet isterse, eğer Hükûmet
isterse, eğer Bakanlık isterse Bitlis’te, Muş’ta, Diyarbakır’da, Artvin’de,
Aksaray’da, diğer birçok yerde, az gelişmiş yerlerde, oranın elamanıyla… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Karabaş, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. …gidip orada
somut adımlarla bunu gerçekleştirebilir. Bunu yapmadığınız zaman, sırf kendinize yakın kesimlere bazı
olanaklar tanıyarak veya zaten belli bir düzeyi yakalamış, uzmanlık düzeyini
yakalamış, bir sermaye düzeyini yakalamış, belli bir teknik elaman düzeyini
yakalamış ve devletin vereceği tüm teşvikleri birçok kişiyi de devreye sokarak
alabilecek ve diğerlerinin yatırımına ve iş yapmasına fırsat vermeyecek bir
sürü olanak varken, siz bu dediğimiz somut, direkt oraya gidip kendiniz destek
verip hazırlanmadan ve somut vermediğiniz, yapmadığınız yatırımlarla teşvik
politikasını veya kalkınmayı sağlayamaz, bölgeler arasındaki eşitsizliği
ortadan kaldıramazsınız diyoruz. Bu yasanın
görüşüldüğü zaman önereceğimiz bazı değişikliklerle birlikte geçmesi için
destek vereceğiz. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Komisyon adına
Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Anğı, çalışma süresinin bitmesine tam on dakika var, ona
göre ayarladım, buyurun. SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANĞI
(Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 222 sıra sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve kanun tekliflerinin
görüşülmesinde tümü üzerinde Komisyon adına söz aldım, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği gibi,
ülkemizde 1960’lı yıllarda başlayan planlı kalkınma döneminde sanayinin
lokomotif sektör olduğunun ortaya çıkması sonucunda ekonomik dengenin
kurulması, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi, belli
bir hızla büyüme ve sanayileşmeye önem verilmesi amacıyla uzun vadeli hedefler
belirlenmiştir. İlk olarak 1962
yılında Bursa Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasıyla başlayan OSB
uygulamalarına ilişkin iş ve işlemler uzun yıllar boyunca Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı Fonlar Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülmüştür. 2000 yılında
çıkarılan 4562 sayılı OSB Kanunu devreye girene kadar bu Kanun’dakine benzer
maddeler içeren adı geçen yönetmelik çerçevesinde yaklaşık otuz sekiz yıllık
bir uygulama gerçekleştirilerek OSB’ler yaygınlaştırılmıştır. 2000 yılında
çıkarılabilen OSB Kanunu ile OSB’lerin kuruluş ve işleyiş sürecinde yasal bir
statü oluşturulabilmiş, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu 12/4/2000 tarih ve 24025 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Kanun’un yayımıyla birlikte, hukuksal çerçevesi belirlenen
OSB’ler ve meydana gelen uygulama aksaklıkları bu dönemde önemli ölçüde ele
alınarak gereken kurumsallaşmayı sağlamak adına kanun ve yönetmelikte yeni
düzenlemelere gidilmektedir. Kanun’un yayımlandığı tarihten günümüze kadar
geçen sürede, gerek OSB tüzel kişiliklerinin ve OSB üst kuruluşunun gerekse
sivil toplum kuruluşlarının ve OSB içinde yer alan müteşebbislerin talep ve
sorunlarının değerlendirilmesi sonucu, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bir kısım milletvekili arkadaşlarımızca da
teklif gelmiştir. Bu kapsamda, OSB Kanunu’nda OSB’lerin vizyonunu
zenginleştirecek nitelikte yeni düzenlemeler yapılmıştır. Getirilen yenilikleri ana hatlarıyla özetlersek: Planlı
sanayileşmenin gereği olarak, organize sanayi bölgelerinde imalat sanayi
türleri için özel yer seçimi yapılmasına rağmen, sanayinin diğer kolları olan
enerji ve maden işleme tesislerinin bölge dışında kalması, söz konusu
tesislerin gelişigüzel yerlerde kurulmalarına, kentleşmenin olumsuz yönde
etkilenmesine, tarım alanlarının tahrip edilmesine, çevrenin kirlenmesine,
doğal ve kültürel tarihî varlıkların zarar görmesine sebep olmaktadır. Bunu önlemek için “imalat sanayisi” yerine “sanayi” kavramı getirilmiştir.
Planlı bir
şekilde yürütülen, OSB’lerde faaliyet gösteren firmaların ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla ticaret, sağlık, eğitim ve lojistik faaliyetlerinin
birlikte planlanması gerekmektedir. Mevcut yasal düzenlemeyle bu faaliyetler
OSB tüzel kişiliklerinin kısıtlı imkânlarıyla karşılanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, sanayinin
ihtiyacı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen sağlık, eğitim ve ticaret
alanındaki özel sektör girişimlerine de imkân vermek amacıyla, OSB’lerde
ticaret, sağlık, eğitim, küçük imalat ve tamirat ile lojistik tesisler için,
OSB brüt alanının yüzde 10’unu geçmemek üzere yer ayrılması imkânı
getirilmiştir. Bu sayede, OSB içinde faaliyet gösteren işletmelerin nitelikli
eleman ihtiyacı daha kolay ve istenilen miktarlarda temin edilebilecek,
çalışanların sağlık kurumlarına intikal süresi kısalacak ve gerekli müdahale
zamanında yapılabilecek, üretilen ürünlerin lojistik firmaları tarafından
planlanan noktalara güvenli ve zamanında ulaştırılması sağlanması mümkün
olabilecektir. OSB’lerde enerji
faaliyetlerinin düzenlenmesi amacıyla, 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme
Kanunu’na “onaylı sınır” tanımı eklenerek, enerjinin daha ucuza temin edilmesi
sağlanmış ve enerji faaliyetlerindeki OSB’lerin yetki ve sorumluluğu
belirlenmiştir. Enerji faaliyetleri için düzenlenmiş olan onaylı sınır tanımı,
bölgenin enerji dışında ihtiyacı olan su, kanalizasyon, doğal gaz,
telekomünikasyon gibi teknik altyapı hizmetlerinin teminini de kapsayacak
şekilde genişletilerek OSB Kanunu’na taşınmıştır. Yer seçimi sonucu
OSB sınırları içerisinde mülkiyet hakkı bulunan şahıslardan sanayi tesisi
kuracak olanların katılımcı sıfatını kazanmalarına fırsat sağlanmıştır. Ayrıca
“ihtisas OSB” tanımı yapılarak lojistik ihtisas OSB’lerinin de kurulmasına
imkân sağlanmıştır. Kurulacak bu lojistik ihtisas OSB’leri ile dünyadaki benzer
uygulamalara entegre olacağı düşünüldüğünde ekonomik
gelişmelere büyük bir ivme kazandıracağı muhakkaktır. Mevcut Kanun’da
yer alan “mevzi imar planı” ifadesi 3194 sayılı İmar Kanunu’na bağlı olarak
çıkartılan İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Dair Yönetmelik’te
geçen imar tanımından farklı olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla OSB
Kanunu’ndaki “mevzi” ifadesi kaldırılarak özel ve genel mevzuat arasındaki
uyumsuzluk giderilmiştir. OSB’lerden finans
kuruluşlarının alacaklarını tahsil edememeleri durumunda lehlerine ipotek tesis
edilmiş taşınmazların satışına iştirak etmeleri ve taşınmazları satın almaları
ve bu taşınmazları kuruluş protokolünde öngörülen nitelikleri haiz gerçek veya
tüzel kişilere satmalarına veya kiralamalarına imkân getirilmiştir. Dolayısıyla
OSB içerisindeki yatırımcılarımızın kredibilitesinin
yükseltilmesi hedeflenmiştir. OSB’lerde mevcut
sektör gruplarındaki bütünlüğün bozulmaması hedefi ile bölge içinde yer alan
parsellerin üçüncü kişilere devrinde, tapu müdürlüklerince OSB tüzel
kişiliklerinden uygunluk belgesi alınması, bunun için de tapuya şerh
zorunluluğu getirilmiştir. Bu düzenleme ile OSB’lerimizi, örnek sanayi kenti
modelini alarak planlamaktadır. Tarım-sanayi entegrasyonunun geliştirilmesi hedefi çerçevesinde tarıma
dayalı sanayinin geliştirilerek paketleme, muhafaza etme ve pazarlama
yöntemleri konusunda gerekli teknik destek verilmesi, işleme sanayisinin
rekabet edebilirliğini artırıcı nitelikte uygun ve kaliteli ham maddenin temini
için besi, süt sığırcılığı, sera, çiçekçilik gibi adlar altında tanımlanan
tarıma dayalı ihtisas OSB’lerinin kurulmasına yasal dayanak getirilmiştir. Dolayısıyla,
tarımsal ürünlerden daha yüksek katma değerli ürünler elde edebilmek suretiyle
hem tüketicimize daha kaliteli ve yelpazesi geniş ürünler sunulmasına hem de
tarım kesiminin refah seviyesinin yükseltilmesine önemli katkılar
sağlayacaktır. Değerli
arkadaşlar, bahsettiğim hususlar bu değişiklik tasarısı ve teklifiyle önümüze
gelmiş durumda. Ben, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Geçmiş yıllarda
bir yönetmelikle yürütülen, 2000 yılında çıkan yasayla da zemini oluşturulan bu
bölgelerdeki hizmetlerin bugüne kadar gelişmeleri daha önce hızlıydı da şimdi
mi yavaşladı? Gelişen dünya şartlarına göre bu imkânların ortaya konulmasında
Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin reel sektörün daha
önde bu destekleri alması adına önemli düzenlemeler ortaya koyduğunu değişik
yasalarda ve kurumların uygulamalarında görmekteyiz. Özellikle,
benden önceki konuşmacı arkadaşlarımızın KOSGEB’le ilgili bugün dünyada yaşanan
ekonomik krizin Türkiye’ye yansıma boyutunda çok daha farklı alanlarda bu
destekleri hem esnafa hem küçük ve orta boy işletmelere sağlaması taleplerini
zaten bu son dört beş yıldır uygulanan, özellikle son bir yıldır da ilk defa
Türkiye Cumhuriyeti’nde esnafın KOSGEB’den faizsiz kredi desteği uygulamalarını
görmekteyiz. Bunun yanında,
küçük sanayi siteleriyle ilgili düzenlemeler bir ayrı boyutta, organize sanayi bölgeleri
bir ayrı boyutta. Sayın Bakanın Hükûmette olduğu o
dönemde çıkan bu Yasa’da küçük sanayi sitelerinden OSB’lere dönüşümle ilgili
bir düzenlemenin muhafaza edildiği bir durum var. OSB tanımı zaten kendi içinde
bunu buluyor. İmalat sanayisi derken bugün artık sanayi tanımıyla biz bu
tanımlamayı değiştiriyoruz ama küçük sanayi siteleri ise ayrı bir başlıkta.
Türkiye’de bu geçiş döneminde bugüne kadar büyük hizmetler vermiş hem küçük
sanayi sitelerimizin ve artık organize sanayi bölgelerinde de kırk yılı aşkın
bir tecrübeyi yaşayan bir ülkede bugüne kadarki bu emekler boşa gitmemiş,
bundan sonra da artarak devam edecek. Dünyadaki reel sektörle
ilgili, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu şartları farklı bir şekilde
değerlendirmek lazım. Amerika’da finansal sektör krizinin reel sektöre
yansımalarını mutlak manada Türkiye’de de aynı şiddetle yaşayacağız gibi bir
endişe ile bugünden piyasayı endişeye sevk edecek veya tüketimi kısacak bir
bağlamda konuşmanın kimseye fayda getirmeyeceği ortada. Şu Mecliste dönem dönem, özelikle Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan
arkadaşların farklı konularda hep kriz söylemleri burada çobanın hikâyesini
akla getiriyor açıkçası. Buna fırsat vermeden, el birliği ile… Türkiye'nin
geçmişteki tecrübeleri ile özellikle 2000 ve 2001’deki yaşadığı finansal krizin
Türkiye’yi almaya mecbur kıldığı tedbirlerden dolayı finansal sektörde şu anda
bir sağlamlık var. Dolayısıyla, bunu, reel sektörde de en az etkiyle bu krizi
atlatacağımız bir süreci yönetmek varken, gelmeyen bir krizi varmışçasına
sunmak da çok doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum. Tasarının,
tekrar, ülkemiz için, sanayicilerimiz için ve OSB yönetimleri için hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Anğı. Türk millî futbol
takımımıza bu akşam Estonya ile yapacağı maçta
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bulunan bütün milletvekilleri
adına ve kendi adıma başarılar diliyorum ve diliyoruz. Allah yardımcıları
olsun. (Alkışlar) Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Ekim 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.59 |
|