DÖNEM: 23 CİLT: 26 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 137’nci
Birleşim 30 Temmuz 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, teşvik uygulamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova tarımının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, insanlığın yol
açtığı çevre ve doğa felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
AÇIKLAMALAR 1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Kavakdere
ve Babaeski ilçelerinde meydana gelen dolu afeti nedeniyle çiftçilerin
mağduriyetine ve alınması gereken önlemlere ilişkin açıklaması 2.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale merkez ilçe İntepe sırtlarında çıkan orman yangınına ilişkin açıklaması 3.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yapmış olduğu konuşmada bazı sözlerinin
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması V.-
ÖNERİLER A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı:
273) 2.- Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277) 3.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234) 4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, bir mermer ocağının
çevreye etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/3633) 2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan ilçesinin Büyükorhan Barajı’ndan yararlanmasına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/3921) 3.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında kamu görevlileri
etik kurulunca işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4031) 4.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, lojmanlarda oturan milletvekili bulunup
bulunmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4035) 5.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla’daki biyolojik arıtma tesisine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4160) 6.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Koçali Barajı
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4161) 7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4162) 8.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin
temizlenmesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı
(7/4192) 9.- Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Erbaa HES projesine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4236) 10.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Menderes Nehri’nin
kurumasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4238) 11.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, mefruşat ve tadilat harcamaları ile alınan
araçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/4278) 12.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Dandalaz
Barajı’na ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4280) 13.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir bürokratın helikopter kullanımına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4328) 14.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, orman yangınlarına
ve orman yolları yapımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4329) 15.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, kestane ağaçlarının kurumasına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/4330) 16.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, TÜİK’teki geçici
personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4363) 17.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, orman
yangınları önlemlerine ve ormanların geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4385) 18.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Çatalağzı Termik Santrali’nin olumsuz
etkilerine karşı önlem alınmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4432) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te
açılarak üç oturum yaptı. İstanbul
Güngören’de meydana gelen terör olayı nedeniyle: İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun gündem dışı konuşmalarına,
İçişleri Bakanı Beşir Atalay Cevap verdi. Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan da yerlerinden, İstanbul
Güngören’de meydana gelen terör olayı nedeniyle birer konuşma yaptılar. Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Hükûmetin, İstanbul
Güngören’de meydana gelen terör olayı hakkında gündem dışı söz alarak Genel
Kurula bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklamasına, İçişleri Bakanı Beşir
Atalay cevap verdi. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/773) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği
bildirildi. Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 21 milletvekilinin, meslek hastalıkları sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Anayasa’nın
83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine
bildirilen, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un yargılamasına devam edildiğine ilişkin duyuru
bilgiye sunuldu. Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
bir heyetle birlikte Azerbaycan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun; 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler Tarafından
Azerbaycan’ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın “Soykırım” Olarak
Tanınması, 26 Şubatın “Hocalı Soykırımını Anma Günü” Olarak Kabul Edilmesine
İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/148) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Dilekçe
Komisyonunda açık bulunan ve Demokratik Toplum Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe
Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani seçildi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan (6/255), 2’nci “ “ (6/266), Esas numaralı
sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi; 3 ve 82’nci
sıralarında bulunan İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in
(6/272), (6/449), 4’üncü sırasında
bulunan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın
(6/276), 6 ve 7’nci
sıralarında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
(6/298) (6/299), 9, 14, 18, 45,
112 ve 277’nci sıralarında yer alan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/311) (6/322) (6/328), (6/405) (6/488), (6/685), 19’uncu sırasında
bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/330), 79’uncu sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin (6/445), 85 ve 210’uncu
sıralarında bulunan Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın
(6/452), (6/608), 87’nci sırasında
bulunan Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın (6/454), 93’üncü sırasında
bulunan Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/462), 108’inci
sırasında bulunan Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın
(6/484), 115 ve 331’inci
sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/492), (6/753), 122’nci sırasında
bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/503), 126 ve 201’inci
sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/507), (6/599), 375’inci
sırasında bulunan Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/811), Esas numaralı
sorularına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi; Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili Akif
Ekici, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Niğde Milletvekili
Mümin İnan, Karaman Milletvekili Hasan Çalış da cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın (1/627) (S.Sayısı: 273) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerinde
bir süre görüşüldü. Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın,
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 30 Temmuz 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.54’te son verildi.
No.: 198 II.- GELEN KÂĞITLAR 30
Temmuz 2008 Çarşamba Teklifler 1.- Bursa
Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 4 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/310) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/311) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2008) 3.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 1 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/312) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008) 4.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve Ordu Milletvekili
Rahmi Güner’in 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/313)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Kayısı Festivalindeki yemek duasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/917) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Kayısı Festivalindeki yemek duasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru
önergesi (6/918) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, yerli kömür
rezervlerinin kullanılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/919) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının
indirildiği bazı olaylara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 5.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı
projelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/921) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/7/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, İstanbul’un
şebeke suyuyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4584) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/7/2008) 2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Ergenekon Soruşturmasındaki tanık koruma tedbirlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4585) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 3.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Rusya’daki Türk okullarıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4586) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 4.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, su yönetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4587) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ergenekon Soruşturmasında dinlenen gizli tanıklara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4588) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, iletişim dinleme ve izleme yetkisine sahip
kurumların denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4589)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 7.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ÇAYKUR
işçilerine sendika değiştirmeleri için baskı yapıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4590) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 8.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Melen Çayı projesine ve
İstanbul’un su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4591) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 9.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Tapu Arşiv Daire
Başkanlığına yapılan belge ve çalışma taleplerine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4592) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 10.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TARBİS projesine ve
Tapu Arşiv Daire Başkanının görevden alınmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4593) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 11.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bir yazışmaya ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4594) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/7/2008) 12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da oluşan altyapı
hasarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4595)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 13.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, çocuk işçilere yönelik
proje ve çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4596) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 14.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, prim ve diğer borçların yapılandırılmasıyla ilgili
kanundaki başvuru süresine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4597) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Halkbank’tan
kredi kullanan esnaf ve sanatkarlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek)
yazılı soru önergesi (7/4598) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 16.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, çiftçilerin Ziraat
Bankasından kredi kullanımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/4599)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 17.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kömür
dağıtımına ve doğalgaz kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4600) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 18.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, çalışanların ücretlerinin ve iş ortamlarının
iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4601)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 19.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, AKM alanındaki bir lokalin yıkımına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4602) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/7/2008) 20.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Arkeologlar Derneği Genel Merkezinin yıkımına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4603) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/7/2008) 21.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bir kamu binasının
yıkımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4604) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/7/2008) 22.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki
belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4605) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 23.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir’de öğretmen sıkıntısı çeken okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4606) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 24.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Ortaöğretim
Kurumları Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4607) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 25.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Sağlık
Meslek Lisesi çalışanlarının sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4608) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 26.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Hınıs Anadolu
Lisesi binasına ve Erzurum’daki kız çocuklarının eğitimine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4609) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 27.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Hınıs Devlet
Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4610) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 28.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, İznik Devlet
Hastanesindeki cerrah açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4611) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 29.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’in şebeke suyundaki arsenik oranı ile
ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4612)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 30.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, meyve ve sebzedeki kayıtdışılığa
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4613) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 31.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TMO’nun hububat
alımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4614) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 32.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, vişne
üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4615) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 33.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, çiftçilerin
desteklenmesine ve arazi planlamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4616) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 34.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki suni tohumlama destekleme
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4617) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 35.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki fark ödemesi desteğine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4618) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 36.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, tarımsal amaçlı kooperatiflerin hayvan alımı
ihalelerini sonuçlandıramamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4619) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 37.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir derneğin faaliyetlerine ve TCDD ile
ilişkilerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4620)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 38.- Muğla Milletvekili
Gürol Ergin’in, bazı özelleştirmelere ve karayolu projelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4621) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 39.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yer altı sularının bilinçli kullanımına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4622) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 40.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kepsut
İlçesindeki cezaevi inşaatına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4623) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008) 41.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, hacca götürülecek kasap ve kasap yardımcılarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu)
yazılı soru önergesi (7/4624) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)
42.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, ihraç tarım ürünlerinde yaşanan geri
dönüşlere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen)
yazılı soru önergesi (7/4625) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)
43.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Oymapınar ve Gezende HES’lerdeki üretime ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4626) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 44.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, gümrüklerdeki el koyma
ve soruşturmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati
Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/4627) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008) 45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, SHÇEK’in
taraf olduğu davalara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru
önergesi (7/4628) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)
30
Temmuz 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.04 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, teşvik uygulamaları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1.-
Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, teşvik uygulamalarına ilişkin gündem
dışı konuşması KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere
ülkelerin kalkınmasında en önemli faktör sanayidir. Sanayinin içerisinde en
önemli faktörlerden birisi de hepimizin kabul ettiği bir şey vardır ki o da
teşviklerdir. Ülkeler
kalkınmalarını genel bir yapı üzerine oturttururlar ki o da şudur: Dengeli bir
kalkınma hamlesi gerçekleştirmektir. Kalkınmada
öncelikli yöreler statüsü 1968 yılında ülkemizde ilk defa başlatılmış olup o
günden bugüne kadar birçok değişikliğe rağmen henüz netleşmiş bir kalkınma
hamlesi gerçekleştirilememiştir. 1968 yılından 2002 yılına kadar kalkınmada
öncelikli yöreler statüsü tam 17 kez değişime uğramıştır. Buna
bağlı olarak yakın tarihimizde, 1986 yılı ile 1992 yılları arasında kalkınmada
öncelikli yöreler statüsü, birinci derecede 10 il, ikinci derecede 17 il olmak
üzere toplam 27 ille başlatılmış olup bu süre içerisinde, kaynak kullanma
destekleme primi çerçevesi içerisinde burada gerçekleşme oranı -teşvik
uygulamaları içerisinde- yüzde 18 dolayında bir gerçekleşme sergilenmiştir. 1993-2005 yılları
arasında maalesef subjektif bir yaklaşımla 49 il ve 2
ilçeye çıkarılan teşvik uygulamalarındaki kapsam sulandırılmış olup bu oran
yüzde 15’lere düşmüştür. Değerli
milletvekilleri, asıl önemli olan şudur: İyi tespit ederseniz, teşhisi iyi
koyarsanız tedaviyi de arkasından getirirsiniz. İşte, 2005 yılından sonra
kalkınmada öncelikli yatırımlar, gerek faiz desteği gerekse bölgesel yardım
programlarıyla birlikte en son çıkarılmış olan 5084 sayılı Yasa çerçevesi
içerisinde teşvik uygulamalarında hızlı bir artış, ivme göstermiştir, bu da
rakamlarla ifade edilmiştir. Bugün yüzde 24’lere yakın bir başarı
gerçekleşmiştir. Bu yeterli midir?
Bu yeterli değildir. Aslında teşviklerimizin veya desteklerimizin nerede
olduğunu bilirsek teşhisimizi ve tedavimizi de kolaylıkla, rahatça yapabiliriz. Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizde hemen hemen bütün
kurumlarımızda, bütün müsteşarlıklarımızda, bakanlıklarımızda uygulanan
teşvikler mevcut hâliyle devam etmektedir. Ama eminim ki biz, bunların birçok
yerde nasıl, ne şekilde kullanılacağını bilemiyoruz. Yetmiş üç tane ayrı ayrı destek var şu anda. Yani bugün Hükûmetimiz
tarafından gerçekleştirilen ve uygulamaya sokulan teşviklere baktığınızda aşağı
yukarı yetmiş üç ayrı destek programı var değerli milletvekili arkadaşlarım.
Ha, burada sadece KOSGEB’e baktığınızda orada yirmi dokuz tane ayrı ayrı destek görürsünüz. Bunları yeterince kullanabiliyor
muyuz? Bence bunları yeterince kullanamıyoruz. Aslında, bunları yeterince
kullandığımızda ülkemizde çok büyük bir açılım ve büyük bir atılım
gerçekleşecektir. Ancak şöyle bir şey vardır: Bu teşvik uygulamalarının
kullanımına baktığımızda, her zaman, Marmara Bölgesi, hep aslan payının en
büyük pastasını almaktadır, geriye diğer iller kalmaktadır. Bizim sıkıntımız da
oradadır. Bakın, son beş yıl içerisinde -bu yüzde 24 olayında- gerçekleşen
teşvik programları içerisinde bölgelere baktığımızda, bundan Marmara yüzde 42,
İç Anadolu yüzde 13, Akdeniz yüzde 15, Güneydoğu yüzde 7, Karadeniz yüzde 5,
Doğu Anadolu Bölgesi yüzde 2,9 oranında faydalanmıştır. Mesele buradadır. Bunun
çözümü için AK PARTİ İktidarımız, Hükûmetimiz
tarafından çok kararlı ve ciddi çalışmalar sergilenmektedir. Bugün yürürlüğe
girecek olan teşvik uygulamaları, kanunlarımız her biri… Gerek Hazinemiz gerek
Maliye gerek Sanayi Bakanlığımız gerek Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından
yoğun bir şekilde çalışmalarına devam etmektedir. En son, bilindiği
gibi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Devlet Planlama Teşkilatımız Sayın Başbakan
Yardımcımız Nazım Ekren başkanlığında il il gezip check-up sistemiyle her ilin alması gereken oranı ve taleplerini
yerinde incelemiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Türkmenoğlu, devam edin. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Geçen, iki hafta önce de ilim Van ilinde çok geniş
katılımlı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Ben yirmi beş yıldır böyle bir
toplantıya şahit olmadım. Tam 56 tane bürokratımız, karşıdaki ilgili elli altı
sivil toplum kuruluşuyla görüş alışverişinde bulunmuştur. İşte, teşvik
uygulamalarını yerinde inceleyip ve yerinde teşhisini koymak budur değerli
milletvekili arkadaşlarım. Ben eminim ki bu teşvik uygulamaları veya bu
teşviklerle ilgili çalışmalar yarın kamuoyuna açıklandığında, geçmişte yapılan
bütün çalışmalarla birlikte, gerçek manada yerini bulacaktır. Teşvikler bizim
için elbette önemlidir ama teşvikin dışında da müteşebbis, girişimci iş
adamlarına ihtiyacımız vardır. Teşvik almadan kalkınan illerimiz de vardır ama
ben eminim ki bu son çalışmalarla, inanıyorum ki, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, bu demin açıkladığım pastadan çok daha büyük
bir şekilde pay alma adına büyük bir atılım gerçekleşmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sözlerinizi tamamlayın lütfen. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Ben bu konuda emeği geçen tüm bakanlarıma,
bürokratlarıma bölgem adına sonsuz teşekkür ediyorum. Beni dinlediğiniz
için sizlere de teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu. Gündem dışı
ikinci söz, Çukurova tarımının sorunları hakkında söz isteyen Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir. Buyurun Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar) 2.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova
tarımının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çukurova’da, Adana’da yaşanan
tarımının sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. Sözlerime
başlamadan önce, geçtiğimiz pazar akşamı İstanbul’da meydana gelen iğrenç terör
saldırısında yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, yaralılara
acil şifalar diliyorum. Bu ve benzeri saldırıların amaçlarına ulaşamayacağını
yüce Meclisimizin çatısı altında bir kez daha yinelemek isterim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 ve 2008 yılları kuraklık nedeniyle büyük
sorunların yaşandığı yıllar olmuştur. Dünyada baş gösteren küresel ısınma ve
mevsimsel sıcaklıkların olağan dışı gitmesinden en çok etkilenen sektör tarım
sektörü olmuştur. Tarımın bu olumsuzluktan etkilenmesi ise tüm ekonomiyi ve
toplum yaşamını değiştirmiştir. Gıda, bir ciddi sorun hâline gelmiştir. İnsan
yaşamını sürdürülebilmesi için en stratejik sektörlerden biri olan tarımda
yaşanan sorunlar yalnızca iklimsel nedenlere bağlanamayacak kadar karışıktır.
Siyasi iktidarın bu konudaki tutumu ve Toprak Mahsulleri Ofisinin hukuki
görevlerini yerine getirmemesi sonucu tarımda yaşanan kriz 2 katına çıkmıştır. Değerli arkadaşlarım,
ürünler bazında baktığımızda yaşanan sıkıntı daha net anlaşılacaktır. Buğdayda,
geçtiğimiz yıla göre ekilen alanda azalma görülmektedir. Buğdayda ülkemizin
sorunları bu boyutlara gelmişken çözüm konusunda Hükûmetin
net olmaması kafaları karıştırmaktadır. Kendi kendine yeten bir ülkeyken
buğdayda dahi dışa bağımlı olmanın acısını halkımız çekmektedir. Değerli üyeler,
tarım konusundaki sorunlar sadece buğdayla da sınırlı değildir. Bir diğer
önemli sorun mısırdadır. Türkiye’nin mısır üretiminin yaklaşık yüzde 50’si
Çukurova’da, Adana’da yapılmaktadır. Bu, çok ciddi bir rakamdır. Verimli
Çukurova topraklarında üretilen mısır, ithal fonların zamanında açıklanmaması
gibi bir sorunla karşı karşıyadır. Devlet, piyasayı düzenleyici olarak müdahale
edememektedir. Bu durum, ulusal çıkarlarımızı gözeten bir tarım politikasının
olmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa, Mısır hasadı
başlamadan önce yerli üreticiyi korumak için ithal fonlar açıklansa bu sorun
yaşanmayacaktır. Dane mısırda “fark ödemesi” adı altında yapılan destekleme
prim ödemeleri kilogram başına 2 yeni kuruşta kalmıştır. Üretici bu durumda
nasıl mısır üretecektir? Maalesef, bu destekleme rakamlarıyla Çukurova gibi bir
bölgenin olduğu ülkemizde tarımsal olarak dışa bağımlı olmaya devam edeceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; daha hızlı bir gelişim için teşvik, destekleme ve
kredi sistemlerinin yeniden düzenlenmesi ya da en azından destekleme
rakamlarının, faiz oranlarının tekrar belirlenmesi gerekmektedir. Bütün bunlar
yapılmadığı için, Adana’da bu yıl içler acısı bir durum yaşanmaktadır. Karpuz,
domates, soğan gibi meyve ve sebzeler tarlada kalmıştır. Değerli üyeler,
Adana denildiği zaman akla gelen ürünlerden biri de pamuktur, yani diğer adıyla
beyaz altındır. Maalesef, pamuk da kendi kaderine terk edilmiş durumdadır.
Pamuk üreticileri uzun zaman destekleme prim oranlarının açıklanmasını
beklediler, sonuçta ise büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Mazot fiyatı
artıyor, gübre fiyatı ve diğer tüm girdilerin fiyatları artıyor fakat
destekleme aynı oranda kalıyor. Pamuk üretim alanlarının geçen yıla göre yüzde
50’ye yakın daralması beklenmektedir. Pamuk üretimi azalıyor ancak ülkemizin
pamuk ihtiyacı hızla artmaktadır. Daha dün pamuk üretimiyle tanışan
Yunanistan’dan pamuk ithal etmekteyiz. Sanki Avrupa Birliği kendi çiftçisini
yeterince desteklemiyormuş gibi, pamuk ithal ederek biz de onları
destekliyoruz. Adanalı, Urfalı çiftçimize reva görülmeyen destek, ithalat
yoluyla yabancı ülke çiftçilerine veriliyor. Değerli
arkadaşlarım, tarım demek, sanayinin hammaddesi demektir, yerinde istihdam
demektir, bir ülkenin gıda ihtiyacının karşılanması demektir. Bütün bu
niteliklerin gelişebilmesi için tarımsal sanayinin desteklenmesi gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Güvel, devam edin efendim. HULUSİ GÜVEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Hükûmetin öncelikle Türk çiftçisini ve sanayicisini düşünmesi gerekir. Cargill için bu Meclisi kaç kez topladık? Hukuku altüst
eden Hükûmetin aynı çabayı kendi çiftçisi için de
göstermesi gerekmektedir, bunu beklemekteyiz. Bu Mecliste Cargill
için gösterilen çabalar, asıl, yollarda pamuk toplamaya giden tarım emekçileri
için de gösterilmelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde Çukurova gibi zenginliğimiz varken, tarımda
gün geçtikçe dışa bağımlı hâle geliyoruz, ekonomimiz çöküyor, ne olduğu belli
olmayan gıdaları tüketmek zorunda bırakılıyoruz. Ülkemizin kurtuluşu için
uzakta çözümler aramaya gerek yok; Çukurova’ya, Güneydoğu’ya, Ege’ye bakarsanız
çözüm yollarını görürsünüz. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel. Gündem dışı
konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker
cevap verecek. Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce gündem
dışı konuşma yapan Sayın Güvel’in Çukurova’yla ilgili
olarak, Çukurova tarımının sorunlarıyla ilgili olarak dile getirdiği hususlarla
ilgili bazı bilgiler sunmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, tabii, Çukurova bölgesi Türkiye’de tarımın gerçekte bütün
boyutlarıyla yapıldığı ve çok verimli bir şekilde tarımsal üretimin
gerçekleştiği bölge. Geçen yıl da, bu
yıl da Çukurova’da gerek hububat gerekse ekimi yapılan diğer tarımsal ürünler
hamdolsun son derecede yüksek bir rekolteyle
gerçekleşmiştir. 2008 yılında Adana ilimizde, gerçekte, gerek hububat çok iyi
bir netice verdi gerekse şu anda hasadı beklenmekte olan mısırda, oldukça iyi
bir rekolteyle bir hasada girileceği şeklinde bir
beklentimiz var. HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Üretim çok iyi Bakanım. Üretim iyi,
para etmiyor ürün. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Para da ediyor, para da ediyor. Şu anda piyasada
kalitesine göre buğdaylar 530 ile 570 YTL/ton, arpa 450-500 YTL/ton aralığında
işlem görmektedir. Tabii burada, özellikle makarnalık buğdayları, sert
buğdayları, sert buğdayları bu işin dışında tutuyorum çünkü orada fiyat oldukça
yüksek, bu rakamların çok çok üzerinde. Birinci ürün
mısır hasadı da ağustos ayının sonuna doğru başlayacak ve şu ana kadarki
gelişmeler oldukça iyi. Yine, mısırın
işlem aralığı da 440 ila 480 YTL/ton arasında değişmektedir. Adana’da bu sene 1
milyon 250 bin ton civarında mısır üretimi bekleniyor. Bizim, tabii,
Çukurova bölgesiyle ilgili olarak özellikle, önümüzdeki dönemde yapacağımız
ithalat politikasının esası şu: Geçtiğimiz yıl kuraklık sebebiyle arpa
üretiminde düşme olması sebebiyle buğdaya yönelme fazla yani yemlik olarak
buğdaya müracaat ediliyor. Bu nedenle, piyasada artan talebin, mısır talebinin
muhakkak karşılanması gerekiyor. Türkiye bizim Hükûmetimiz
döneminde mısır üretimini 2 milyon tondan 3,8 milyon tona çıkardı ve bu sene,
bunun, en az 4 milyon ton olmasını bekliyoruz. Yani 4 milyon ton bundan beş yıl
öncesine göre yüzde 100’lük bir artış demektir. Bu da, yine, bizim
uyguladığımız tarımsal politikalarla verdiğimiz destekleme ve teşvik
politikalarıyla gerçekleşen bir durumdur. Burada, tabii,
artan mısır talebi gerek yemlik olarak –ki daha çok kanatlı yemlerinde
kullanılıyor- gerekse diğer sektörlerde -nişasta sektöründe ve diğer
sektörlerde- kullanılması, giderek yüksek bir talep oluşması sebebiyle
Türkiye’de mısır üretimi de artmaktadır. Bizim, temmuz ayı
itibarıyla, Temmuz 2008’den itibaren ithalat vergisi oranı mısırda yüzde 50 ve
özellikle 1 Ağustos tarihi itibarıyla, yani hasat sezonuna girişle birlikte biz
mısır satışlarını durduruyoruz. Yani daha önceden, en son mayıs ayında
yaptığımız bir ithalat vardı, piyasanın ihtiyacını karşılamak bakımından, 140
bin tonluk. Ondan sonra biz satışları durduruyoruz, hasat döneminde; özellikle,
Toprak Mahsulleri Ofisi, mısır fiyatını olumsuz etkilemesin, üretici aleyhine
bir durum gelişmesin diye de biz satışları durduruyoruz, satış yapmıyoruz. Değerli
milletvekilleri, Adana’da 2002-2007 döneminde hububat üretiminde yüzde 25 artış
meydana geldi. Yani, geçen zaman içerisinde, AK PARTİ Hükûmeti
döneminde Türkiye’de tarımsal üretim, özellikle Çukurova başta olmak üzere
birçok bölgemizde arttı. Mersin ilinde -yine Çukurova bölgesinde- yüzde 64’lük
bir artış var, Osmaniye ilinde yüzde 40’lık bir artış var, Hatay’da yüzde
27’lik bir artış var; dolayısıyla, bu bölgede baktığımız zaman gerek hububat
üretiminde gerekse diğer ürünlerle ilgili olarak ciddi bir artış olduğunu
görüyoruz. Mısır’da, buğdayda, arpada, çavdarda, yulafta, hububat ürünlerinde,
bunlarda önemli artış var. Pamukla ilgili
olarak da: Yine Adana’da 2002-2003 döneminde 195 bin ton üretim varken
2006-2007 döneminde bu 243.500 tona çıkmıştır. Osmaniye’de 3.500 tondan 4.500
tona çıkmış; Mersin’de 14.500 tondan 27.500 tona, Hatay’da 272 bin tondan 280
bin tona bir yükselme var. Türkiye genelinde de üretim artışı, geçen zaman
içerisinde, mısıra kayışa rağmen, yani 110 bin hektar alanda pamuk yerine mısır
ekilmeye başlanmasına rağmen pamuk üretiminde kaydedilen verim artışıyla
birlikte, pamuk üretiminde yüzde 6’lık bir artış meydana gelmiştir. Değerli
milletvekilleri, burada biz etki değerlendirmesi yaptık verdiğimiz tarımsal
desteklemelerle ilgili. Bizim dönemimizde başlayan veya geliştirilen tarımsal
desteklemelerde, örneğin 1 birim destek verildiğinde normalde Türkiye
ortalamasında 2,2 katlık bir geri dönüş söz konusu ama bizim uygulamaya
başladığımız sertifikalı tohumluk desteği projesinde bu 18,5 katlık bir artış
geri getiriyor. Su ürünlerinde 5 kat, hayvan spermasında 10 kat, yem
bitkilerinde de 5 katlık bir geriye dönüş söz konusu verdiğimiz 1 birim desteğe
karşı. Bu sene de, geçen
sene olduğu gibi, biz hububata da, diğer yağlı tohumlara da prim destekleri
ödüyoruz ki bunu da geçtiğimiz günlerde açıkladık. Hububat için: Buğdayda
kilogram başına 5 yeni kuruş, arpada 4 yeni kuruş, çeltikte 10 yeni kuruş. Bir
de bu sene bakliyatı da biz destekleme kapsamına aldık. Bu da ilk defa olarak
gerçekleşen bir durumdur. Gerek nohut gerek mercimek gerek fasulyede de yine
kilogram başına 10 yeni kuruş bir prim desteği ödüyoruz. Bunun dışında,
tabii bu sezon da maalesef Türkiye’nin bazı bölgeleri kuraklıktan olumsuz
etkilendi. 35 tane ilimizin, 2210 ilçemizin bundan bir şekilde etkilendiğini
yaptığımız çalışmalarda tespit ettik. Bu çiftçilerimize dönük olarak da toplam
460-470 milyon YTL tutarında bir destek ödememiz söz konusu gerek buğday gerek
arpa gerekse diğer yem bitkileri ve baklagiller açısından ve bunların
borçlarını erteliyoruz. Türkiye tarım
sektörünün Hükûmetimiz döneminde sağladığı üretim
değeri 2 kattan daha fazla arttı, tarım ürünleri ihracatı 2,5 kat arttı.
Türkiye, eğer pamuk ithal ediyorsa Türkiye’nin tekstil sanayisinin
gelişmesinden dolayı Türkiye’nin sulanabilen alanlarının buna yetmemesinden
kaynaklanıyor. Biz, şimdi onu da çözüyoruz. Nasıl çözüyoruz? Örneğin, GAP
projesiyle 1 milyon hektar alanın sulamaya açılması 2012 yılı tarih itibarıyla
planlandı, bunun için gerekli kaynak ayrıldı ve bunun çalışmaları hızla
yapılıyor. Bu 1 milyon hektar alan, daha çok pamuk başta olmak üzere endüstri
bitkilerinde kullanılabilecek üretim alanlarıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin çok
uzun süredir sulayabildiği alan sadece 5-5,5 milyon hektar idi toplamda; biz
buna, önümüzdeki 2002 yılı itibarıyla en az 1 milyon hektar ilave alan katkı
sağlıyoruz. Bunun proje çalışmalarını yaptık, tedbirleri de aldık ve
dolayısıyla Türkiye, gelişen sanayi ihtiyacını gidermek için ihtiyaç duyduğu bu
tür tarımsal ürünleri de bu şekilde alır. Esasen, Türkiye,
tarihinin hiçbir döneminde, birtakım sanayi ihtiyacı veya uluslararası
standartlar dikkate alındığında, aslında kendine hiçbir zaman yeterli olmadı.
Bu bir efsane idi, bu şekilde söyleniyordu, “kendi kendine yeten Türkiye” yedi
ülkeden birisi idi. Hiç kimse hiçbir zaman o diğer -hadi Türkiye bir tanesi
diyelim, ama- altı ülkeden bir tanesini hiç söylemedi. Hangi ülkeymiş o? Ama, Türkiye giderek tarımda daha verimli bir üretim
yapıyor, daha profesyonel bir tarım yapıyor ve biraz önce söylediğim gibi 21-22
milyar dolar iken tarımsal üretim değeri 2002 yılında, bugün 50 milyar doları
aşkın bir tarımsal üretim değerine sahip. Aynı tarımsal üretim alanından, aynı
alanlardan, aynı tarlalardan, aynı bahçelerden Türkiye hamdolsun daha fazla
üretim gerçekleştiriyor. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Gübre fiyatları tarlaları boş bıraktı Sayın Bakanım. Boş… Boş… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Gübre fiyatları da, mazot
fiyatları da elbette ki bunlar dünyanın gerçekleri. Biz onlarla ilgili olarak
da destek veriyoruz. Bakın, bizim Hükûmetimiz
döneminde daha önceden hiç olmayan destekler verildi. Bakın, size söyleyeyim:
Bizim Hükûmetimiz döneminde mazota 2 milyar YTL
destek verildi, 967 milyon YTL de gübreye destek verildi. Şimdi, bizim hükûmeti devraldığımız 2002 yılında bu tür destekler söz
konusu değildi arkadaşlar. 1,8 milyar YTL 2002 yılında Türk çiftçisine Hükûmetin verdiği toplam destek idi, o günün Hükûmetinin, bugün 5,4 milyar YTL. Kuraklık desteği de
veriyoruz ki, o da 500 milyon YTL’ye yakın. Dolayısıyla 2008 yılında Türk
çiftçisine vereceğimiz destek 6 milyar YTL’yi bulacak yıl
sonu itibarıyla. Şimdi, bunları
söylediğimiz zaman bir, insaf ölçüleriyle konuşmamız lazım, iki, bir de Türkiye
nereden nereye geldi, o sorunun da cevabını vermemiz lazım. Yani 2002’de kaç
para veriliyordu? Onun da cevabını vermemiz lazım. O günden bugüne dünyadaki
artışları dikkate alalım. Türkiye’de bu gerçekte ne kadar yansıdı, ne kadar
oldu? Bunların da hesabını iyi yapalım. Önemli olan burada Türkiye’ye,
Türkiye’de Türk çiftçisine bizim Hükûmetimiz
döneminde 3 kat daha fazla destek verilmiş olmasıdır ve Türk çiftçisi de bunun
karşılığını çok güzel bir şekilde verdi. O da Türkiye’nin tarımsal üretim
değerini 2 kattan daha fazla artırdı, ihracatını 2,5 kat artırdı. Türk çiftçisi
de çalışıyor, biz de imkânlarımız geliştikçe, imkânlarımız arttıkça Türk
çiftçisinin refah düzeyini de, gelir düzeyini de daha iyi bir noktaya getirecek
şekilde desteklemelerimizi artıracağız. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, doğrudan gelir desteğinin ikinci ödemesi yapılmadı! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Bakan. Gündem dışı
üçüncü söz, son zamanlarda yaşanan çevre ve doğa felaketleri hakkında söz
isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a
aittir. Buyurun Sayın
Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar) MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Sayın Başkanım, Bakanıma bir soru için sisteme girmiştim ama herhâlde
görmediniz. BAŞKAN – Yok
efendim, sistemde isminiz yok. Girememişsiniz herhâlde sisteme. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Burada “girdi” görülüyor. BAŞKAN – Şu anda
girdi Sayın Özdemir. Sorabilirsiniz, biz şey yapalım da… Buyurun Sayın
Bayındır. 3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, insanlığın
yol açtığı çevre ve doğa felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. İnsanlığın yol
açtığı doğal felaketlere ilişkin söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, İstanbul’da gerçekleştirilen menfur saldırıyı kınıyor, hayatını
yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Felaketler
insandan bağımsız gelişmiyor. Özellikle orman yangınlarıyla giderek bir
çölleşmeye, termik santrallerle hava ve toprak ağır metallerle kirletilmeye,
barajlarla tarihî ve doğal zenginlikler su altında bırakılmaya çalışılıyor.
Yani insanlık geçici hırsları için doğa ve insan katliamına devam ediyor. Oysa
doğa, babamızdan kalan bir miras değil, torunlarımızdan ödünç bize. Yine, insanlar
ölür, eserleri kalır. İnsanlığın ortak mirası olan tarihî eserler insanlık
tarihinin belgelenmesi ve tarihe ışık tutmasını sağlamaktadır. Peki, tarihî
eserlerin yok olmasını sağlamak katliam değil midir, insanlığa ihanet değil
midir? Sayın Başbakan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada “Hasankeyf’i yok
edecek kadar vatana ihanet içinde değilim.” diyordu. Peki, sürdürülen projeyle
Hasankeyf sular altında kalacak. Başbakan bu durumda acaba ne kadar ihanet
içinde diye sormak istiyorum. Yine, son yılda,
yani 2008 yılında diğer geçmiş yedi yıla göre orman yangınlarında büyük bir
yükseliş var. Haziran-temmuz ayları içinde bölgede yirmi iki yerleşim yerinde,
dağda orman yangınları çıktı ve binlerce hektar orman yok oldu. Bununla
birlikte, doğal doku, canlılar yok olmayla yüz yüze kaldı. Peki, bu çifte
standart niye? Kaç kişinin haberi var? Muş’ta, Bingöl’de, Tunceli’de,
Diyarbakır’da, Şırnak’ta ve -sayamayacağım, şu anda zamanım yetmeyecek- pek çok
yerde çıkan yangınlara ilişkin kaç kişinin haberi var? Sayın Bakan bu
yangınlara ilişkin ne kadar bir soruşturma içinde oldu, kaç kişi hakkında
soruşturma açtı ve bu soruşturmanın takibini ne kadar yapabildi? Başbakan ve
Sayın Bakan birlikte ormanı teşvik için çaba içindeler, orman dikmeye
çalışıyorlar. Siz bir yerde orman dikmeye çalışırken, diğer yerde yakılan,
insan eliyle yakılan ormanlar karşısında neden sessiz kalıyorsunuz? Bu çifte
standart niye? Ülkenin doğusu cayır cayır yanarken,
ormanlar alev alev yanarken ve doğa katliamı
yaşanırken bu sessizlik niye? Kürtler yaşadığı için mi? Kürtler haklarını
istediği için mi burada bu çifte standardı sergiliyorsunuz, bu sessizliği
yürütüyorsunuz ve onay veriyorsunuz? En basit bir
örnek vermek istiyorum: Ege’de, İzmir’in Menderes ilçesinde bir orman
yangınında 600 insan seferber edildi ve bir o kadar diğer imkânlar seferber
edildi ki orman yangınları söndürülebilsin. Peki, Şırnak’ta, Bagok’ta, Cudi’de, Gabar’da, bırakın müdahale etmeyi, insanlar orman
yangınlarına müdahale etmeye çalışırken bile bu orman yangınlarının
söndürülmesine müdahale edildi. Bir yandan söndürmek için kendin müdahale
edeceksin, öte yandan vatandaşın gözü önünde emeği, değeri, coğrafyası, her
şeyi yok edilmeye çalışılırken o yangını seyrederek ikinci bir işkence
yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu yaklaşım,
güvenlik gerekçesiyle orman yangını, Kürt yangınını söndüremeyecek, Kürt
sorununu çözemeyecektir. Buradan medet ummak, insanlığa, geçmişe ve geleceğe
ihanettir bana göre çünkü dediğim gibi, doğa, babamızdan miras kalan bir şey
değil, gelecekten emanet aldığımız bir eserdir. Bu anlamda, bir
yandan güvenlik barajları kurarak, bir yandan ormanları yakarak, bir yandan
tarihî eserler sular altında bırakılarak bir kuraklığa, çölleşmeye, yoksulluğa,
katliama yol açarak Türkiye’yi müreffeh bir ülke hâline getiremezsiniz, Kürt
sorununu çözemezsiniz, insan haklarını da bu tür ülkede köklü bir hâle
getiremezsiniz. Bu nedenle, bu
kürsüden bir kez daha çığlık atıyoruz ve sesleniyoruz: İki gün önce Cizre’de
bir miting yapıldı “Ormanlarımızı Yakmayın” diye. İnsanlar çıktılar, Gabar’ın eteklerinde, ellerinde su testileri, su götürüp
sembolik olarak söndürmeye çalıştılar ormanlarını. Bu katliamlara artık dur
demek lazım. Kürt sorununun çözümü demokratik, barışçıl yöntemlerle ancak
mümkündür. Diğer türlü, bir yandan, insanları savaşla yok edemezsiniz, doğayı
tahrip ederek de bütün insanlığı yok edersiniz. Yani geçici hırslarla, geçici
tedbirlerle ya da bugüne kadar denenmiş ve hiçbir sonuç alınmamış tedbirlerle
siz bir coğrafyada bir halkı yok edemezsiniz, Kürt sorununu çözemezsiniz
diyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Sözlerinizi tamamlayın. Buyurun. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bu ayrımcılığa,
bu çifte standarda, bu bölücülüğe ben artık dur diyorum halkım adına. Bu nedenle diyoruz ki: Türkiye’nin artık çeteleri üreten,
yoksulluğu üreten, doğayı katleden zihniyetten hızla arınması gerekiyor ve
insan haklarına dayalı, toplumda kardeş köprüsü kurarak, haklarını tanıyarak
herkesin, eşit, özgür, bireylerin özgürce yaşadığı, halkların kendi haklarını
özgürce kullandığı ve toplumu giderek demokratikleştirerek ekonomik kalkınmanın
sağlanacağı bir Türkiye için el ele verelim. Bunun için, geç olmadan,
daha fazla fitne fesat girmeden, daha fazla çeteleşmeler olmadan, daha fazla provokasyon olmadan, gelin hep birlikte ormanı yakmayalım,
doğayı çoraklaştırmayalım, kuraklığa, felakete yol açmayalım, insanlar ölmesin,
barış ve demokrasi gelsin diyorum. Hepinize
saygılar. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayındır. Sayın Özdemir,
sisteme girmiştiniz. Buyurun. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanımız henüz salonu terk etmeden bir soru sormak
istiyorum kendilerine. Sayın Bakanı
dinledik yani belki Çukurova’da bol bir hasat mevsimi söz konusu ancak
Türkiye’de şöyle bir garabet var: Bir tarafta, hasadın bol olduğu yerde
insanlar ürettiklerini kaça, kime satacaklarını bilmiyorlar, geleceğe yönelik
endişeleri var, diğer taraftan… BAŞKAN – Sayın
Özdemir… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sorumu soruyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Soru
sorma şeyi yok, açıklama isteyebilirsiniz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Açıklama istiyorum Sayın Bakanımdan. Sayın Bakanım,
Sivas’ın Gemerek ve Hafik ilçelerinde yüzde 35, yüzde 40’ın üzerinde
kuraklıktan dolayı bir hasar tespiti yapılmış vaziyette. Bu konuda ilçe hasar
tespit komisyonu raporları var. Geçen hafta bu iki ilçemizden Ziraat Odası
Başkanı, temsilcileri geldiler. Ancak hazırlanan, otuz beş ili kapsayan
kararnamede bu iki ilçemiz yoktur. Bir daha kararname düzenlenmesi düşünülüyor
mu? Bu durumda olan başka ilçelerimiz var Türkiye genelinde. Bu kararnamede yer
almayan ilçelere gelecekte hazırlanacak kararnamede yer vermeyi düşünüyor
musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; saygılar sunuyorum. 35 il ve 210 ilçe
itibarıyla kuraklıkla ilgili bir kararname biz hazırladık, yayınladık. Bu arada
tabii, bazı ilçelerimizden, bazı köylerimizden itirazlar oldu. Bu, Gemerek’te
bizim milletvekillerimiz tarafından bize iletildi geçen hafta. O, Yozgat ve
Edirne gibi birkaç il daha var, onlarla ilgili olarak da biz bir ek çalışma
yapıyoruz. Dolayısıyla, bizim amacımız belirli bir düzeyin üzerinde eğer
kuraklıktan hasar görmüşse, onların hepsini biz kapsam içerisine alıyoruz, bunu
öncelikle söyleyeyim, bu konuda herhangi bir endişe olmasın, onu
gerçekleştiriyoruz. Tabii, bu dönem
üretimle, hasatla ilgili olarak da aslında Toprak Mahsulleri Ofisine bir talep
gelmediği için biz alım yapmadık. Talebin olduğu her yerde biz alım yapmaya
hazırdık ve hazırız, onu da bu arada bir cümleyle söyleyeyim. Çünkü piyasa
fiyatları gerçekte… Normalde maliyetler, kâr vesaire dikkate alındığında
piyasanın talebi var bu ürünlere. Toprak Mahsulleri Ofisinin alımına pek
ihtiyaç hissedilmediği için biz almadık, yoksa her türlü tedbirimizi almıştık,
alabilecek durumdaydık. Fiyatlar da yüksek. Yüksek olduğu için de hazineyi
ayrıca… Çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi bir ürünü aldığı zaman ne kadar iyi
şartlarda alırsa alsın mutlaka bunun bir stok maliyeti vardır, çünkü personel
istihdamı olacak, depo alacak vesaire. Hazineyi, milleti boşu boşuna bir
maliyetle karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. İhtiyaç olduğunda, ihtiyaç
hissedildiğinde de biz muhakkak surette çiftçi lehine orada müdahale yapıyoruz,
bundan önce yaptığımız gibi. Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın Dibek, İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre bir talebiniz var. Kısa bir açıklama yapmak
istiyorsunuz herhâlde. Buyurun Sayın
Dibek. IV.-
AÇIKLAMALAR 1.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Kavakdere
ve Babaeski ilçelerinde meydana gelen dolu afeti nedeniyle çiftçilerin
mağduriyetine ve alınması gereken önlemlere ilişkin açıklaması TURGUT DİBEK
(Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tarım Bakanımız
buradayken, aslında benim de açıklamalarım kendisiyle ilgili, onu
ilgilendiriyor. Kırklareli’nde geçen hafta 23 Temmuz Çarşamba günü akşamüzeri
ani bir dolu yağışı oldu belli bir bölgede. O bölgedeki köylerimiz çok ciddi
hasar gördüler Sayın Başkanım. Bu hasar nedeniyle de artık hasat aşamasına
gelmiş olan mahsullerinin bir kısmı yüzde 100 diyebileceğimiz bir oranda telef
oldu, özellikle karpuz ve kabak mahsulleri. Kırklareli’ndeki Kavakdere ve Babaeski ilçelerimize bağlı Erikleryurdu köylerinde Tarım İl Müdürlüğü de bu hasar
tespitlerini yaptı. Tabii ben bölgedeydim, yerinde de o hasarı gördüm. Vatandaşın talebi, hasarlarının karşılanması. Bu ciddi
boyutta olan hasarlarının karşılanmasını talep ediyorlar Bakanlıktan. Eğer bu
hasar karşılanmayacak durumdaysa da mutlaka borçların ertelenmesi yönünde bir
destekleme talepleri var. Ben Sayın
Bakanıma bu konuyu iletmek istiyorum ama kendisi sanıyorum dinleyemedi olayı. Sayın Bakanım,
kusura bakmayın, görüşüyordunuz. Kırklareli’nde geçen hafta bir dolu yağdı.
Belki sizin bilginiz vardır, Tarım İl Müdürlüğü gerekli hasar tespitlerini
yaptı. Belli bölgelerde yüzde 100 hasar var, mahsulün tamamı telef oldu. Ben
olay yerindeydim, fotoğrafları çektik. İnsanlar inanın perişan hâlde, çünkü
toplama aşamasındayken mahsulleri telef olmuş. Çok zor durumdalar. Destekleme
ya da hasarlarının karşılanmasını talep ediyorlar. Sayın Bakanlığımızın bu
konuda duyarlı olmasını talep ediyorum. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dibek. Sayın Işık ve
Sayın Özçelik, sisteme girmişsiniz. Böyle bir usulümüz
yok, yani soru sorma şeyimiz yok. Açıklama istediği için ben Sayın Dibek’e söz
verdim. ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben de açıklama yapmak için söz istiyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN – Söz veremeyeceğim efendim, söz veremeyeceğim… ALİM IŞIK (Kütahya) – Kısa bir açıklama yapacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Hayır
efendim, böyle bir soru sorma sistemi yok. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Yoksa niye uyguladınız Sayın Başkan? OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Bakana da hangi sıfatla söz verdiniz
bilemiyoruz. BAŞKAN – Sayın
Bakan cevap vermek isteseydi haber verirdi efendim. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Yoksa niye söz verdiniz Sayın Başkan? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. V.-
ÖNERİLER A) Siyasi Parti Grubu Önerileri 1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Danışma Kurulu,
30.7.2008 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim. Sadullah Ergin Hatay
Milletvekili AK
PARTİ Grup Başkan Vekili Öneri: Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 165 ve 163
üncü sıralarında yer alan 277 ve 276 sıra sayılı kanun tekliflerinin bu kısmın
2 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Önerilmiştir. BAŞKAN – Öneri
üzerinde 2 aleyhte, 2 lehte sayın milletvekiline söz vereceğim. Evet, lehte ilk
söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a
ait. Buyurun Sayın
Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; partimizin grup
önerisinin lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Aslında grup
önerimiz, sırada bulunan iki teklif ve tasarının sıralarının öne alınması
içindir. Bunlardan bir tanesi, Kocaeli Milletvekilimiz Eyüp Ayar ve Konya
Milletvekilimiz Hasan Angı’nın Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 165’inci sıradan 2’nci sıraya
alınmasına ilişkindir. Bu teklifle, daha önce Büyük Millet Meclisinin Genel
Kurulunda görüşülen ve kanunlaşan, ikinci el araç satışlarının bundan böyle, 1
Ağustos tarihi itibarıyla noterlerde değil, trafik tescil ve şube müdürlüklerince
yapılmasına ilişkin kanuni düzenlemeye aittir. Bildiğiniz gibi,
1 Ağustostan itibaren mevcut yasaya göre bunların trafik şube müdürlüklerince
yapılması gerekmekteydi ancak ülkemizin birçok kısmında altyapı hazırlığı
gerekmekte olduğundan bunun 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren başlatılması
öngörülmektedir. Ön sıraya
alınmasını teklif ettiğimiz, 8’inci sıraya alınmasını teklif ettiğimiz diğer
kanun teklifi ise, Bursa Milletvekilimiz Mehmet Tunçak’a
aittir ve bu teklifle, 3533 sayılı Kanun’a bir madde eklenmektedir. Bu madde çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları arasında ortaya
çıkan para borçlarına ilişkin uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz
veya haciz kararı verilmesi ve para borcuna ilişkin alacağı karşılayacak
miktarda bir teminatın borçlu idare tarafından gösterilmesi hâlinde borçlunun
her türlü mal ve hakları üzerinde ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve hacizlerin
kaldırılması ve böylece kamu hizmetlerinin aksamadan yürümesi amaçlanmaktadır. Bu arada şunu da
Genel Kurula arz etmek istiyorum: Yine Meclis Genel Kurulumuzda bütün
partilerin oylarıyla kabul edilen bir yasal düzenleme BAĞ-KUR ve sigorta prim
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin idi ve bunun da başvuru süresi
bu ay sonu itibarıyla sona ermekteydi. Prim borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin başvuru süresinin yirmi gün daha uzatılmasına
ilişkin Mecliste grubu bulunan bütün partilerimizin gruplarının ortak tavsiye
kararıyla başvuru süresinin yirmi gün uzatılması ve bu teklifin kırk sekiz saat
geçmeden komisyonda görüşülmesi teklif edilmiştir. Bundan yararlanan birçok
prim borçlusu –hepimiz hafta sonu Anadolu’dayız- memnuniyetlerini ifade
etmişlerdi. Tahmin ediyorum ki komisyonumuzdan da olumlu şekilde geçer ve
Meclis tatile girmeden inşallah prim borçlarına başvuru süresini yirmi gün daha
uzatırız. Bu vesileyle AK
PARTİ Grubu önerimizin lehine söz aldım. Dediğim gibi, iki teklifin sırasının
öne alınması amaçlanmaktadır, biraz da zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaynak. Önerinin
aleyhinde Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. Sayın Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, hepimizin mutabık olduğu bir genel hükmü, genel durumu ifade
ederek sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye kurallar ve kurumlar ülkesidir,
Türkiye bir hukuk devletidir. Bu özelliği kazanmak gerçekten
çok önemli, çok değerli. Cumhuriyetimizin mucizesi budur. Türkiye’de
kanunlar vardır, bu kanunları uygulayan kurumlar vardır. Devlet olma
özelliğimiz, büyük devlet olma niteliğimiz bu kuralların ve bu kurumların
sürekliliğinden kaynaklanmaktadır. Eğer siz kuralları ikide bir
değiştirirseniz, kurumların içiyle ikide bir oynarsanız artık tartışılır duruma
gelirsiniz. Bunun Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıması maalesef, işte,
Genel Kurulun gündemini belirleme işlevi olan Danışma Kurulu kararlarında
ortaya çıkıyor. Ben, tabii, her
defasında ifade ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarının ve
Genel Kurulun çalışma gündemini hükûmetin belirlediği
öncelikler belirler, böyle olmalıdır. Ülke yönetiminden millet adına yetkili ve
sorumlu hükûmettir. Hükûmet
bu görevini yerine getirirken kendi belirlediği önceliklere göre kanunları
hazırlar ve Genel Kuruldan, komisyonlardan görüşülmesini ister. Bu onun çok
tabii hakkıdır, buna hiç itirazımız yok. Ama bu kadar çok değişken, sürekliliği
olmayan bir program bana göre fayda getirmez veya en azından ehliyeti,
etkinliği ve güvenilirliği üzerine gölge düşer. Bugün çarşamba, alıştık,
biliyoruz ki her salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu o haftanın
gündemini belirler, programlar. Hatta bazen iki haftalık Danışma Kurulu önerisi
geliyor, itiraz ediyoruz çünkü bir hafta sonraki yetkili, görevli
arkadaşlarımızın inisiyatifini bu hafta kullanmayalım
diye haftalık yapmaya çalışıyoruz ve salı günü Meclis Genel Kurulu, Hükûmetin öncelikleri doğrultusunda kanunların sıralamasını
yapıyor, bazen temel kanun kararı alıyor ve bunları görüşüyoruz. Ama bugün
çarşamba, AKP Grubu bir önergeyle Danışma Kurulunu toplantıya davet etti ve bir
teklifle geldi. Teklifin içeriği sizlerin de önünde vardır, kanunların
sıralamasını değiştiriyor. Buna itiraz etmiyoruz. Tabii ki, anlaşılıyor ki, Hükûmetin talebi bu yönde. Tabii, bizi izleyen halkımızın
bilgilenmesi yönünde söyleyeyim: Daha önce yapılan değişikliklerde yapılan
yanlışlıkları düzeltmeyle ilgili bir kanuna bugün öncelik veriyoruz veya
Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda koyduğu süreye yaklaşıldığı için bazı
kanunlara mecburen öncelik veriliyor. Değerli
milletvekilleri, bunları bir tenkit için söylemiyorum, bir tespit için
söylüyorum. Bu işi daha güzel yapabiliriz, daha dingin yapabiliriz. Bu işler
nerede hazırlanıyorsa oralarda gereken tedbirler alınarak, bu işler böyle ikide
bir konuşulmaya -bakın, yarım saat zaman kaybedeceğiz- tartışılmaya imkân,
zaman, zemin oluşturmayacak şekilde düzenlenebilir. Ben temennimi ifade etmek
için söylüyorum: Değerli
milletvekilleri, özelikle iktidar partisinin değerli milletvekilleri;
grubunuzun yönlendirmesi veya kararı doğrultusunda emek sarf ediyorsunuz ama
sizin emeğinize de saygı gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. Şimdi, bakın,
çok önemli bir kanun geldi -burada sayın bakanlarım da var, bakanlara da arz
ediyorum- geçen hafta: Kamu Mali Yönetimi ve Denetimi Kanunu, 1050 sayılı
seksen yıllık Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun yeni şekli, 5018. Bu Kanun’da
birtakım değişiklikler yapılması gerekiyor. Eyvallah, yapılsın, zaman, zemin
bunu gerektiriyor. Hükûmetin takdiri böyledir,
eyvallah, yapılacak ama bir
hususu size söyleyeyim yani emeğinize yeterince, gerekli saygının
gösterilmediğini ifade açısından söylüyorum: Bu Kanun Hükûmet
tasarısı olarak, 15 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kanun 49 maddeye
çıktı arkadaşlar. Komisyonda alt komisyon kuruldu, alt komisyonda 19 önerge
verdi Hükûmet partisi, AKP; üst komisyonda 20 önerge
verdi. Kanun Genel Kurula geldi, bu defa da burada 8 önerge verdiler. Değerli
arkadaşlar, yasama önemli, çok ciddi bir hadise. Yani kanun kuruyoruz burada,
ülke yönetimiyle ilgili kural koyuyoruz burada. Kendi koyduğumuz kuralı böyle
yazboz tahtasına çevirerek, hazırlık yapmadan, bu acelecilikle… Bence doğru
yapmıyoruz. Şimdi,
sorumluluğu da duyduğum için söylüyorum, buranın yanlışını millete anlatmanın
çok da hak olmadığını söylüyorum, ama bir kelime düzeltmek için bugün bir kanun
tasarısı görüşeceğiz, bir kelime. Eğer gereken ihtimam gösterilmiş olsaydı, o
gün o yanlışlık yapılmazdı. Bir kelimede iki harf değiştirmek için, bugün
burada bir kanun tasarısı görüşeceğiz. Bu sebeple, biz,
bu konuda biraz daha dikkatli olunması, emeğe saygı gösterilmesi, bu Genel
Kurulun mesaisine saygı gösterilmesi anlamında, sayın iktidar partisinin
getirdiği bu Danışma Kurulu önerisine katılmadığımızı ifade ettik. Onun için,
grup önerisi getirdiler. Grup önerisinde de aleyhinde bu sebeple söz alıyorum.
Özellikle grup yönetiminin, özellikle bu kanunların hazırlandığı devlet
birimlerinin, Başbakanlık birimlerinin bu hassasiyeti gözeterek, buraya tekrar
değiştirilmek mecburiyeti duyulmayacak kanun tasarıları getirmelerini istirham
ederek muhalefet şerhimi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır. Önerinin lehinde,
Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili. Sayın Aydın,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu bugün
itibarıyla toplanmış, ancak siyasi parti grupları arasında bir uzlaşma
sağlanamadığından, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesi
uyarınca grubumuz olarak bir öneri getirmiş bulunduk. Bizler bugüne kadar
ülkemizin menfaatine olan, milletimizin menfaatine olan her kanunu ivedilikle
görüşme için ciddi çabalar sarf ettik, gerek komisyonlarda gerekse Genel
Kurulda aynı hassasiyeti gösteriyoruz. Yine, bugün de
özellikle 276 sıra sayılı Teklif -ki gündeme alınmasını arzu ettiğimiz teklif-
geçtiğimiz günlerde Adalet Komisyonunda görüşmüş olduğumuz bir teklif ve bu
teklif, orada CHP’lisi de, MHP’lisi de birlikte ortak bir önergeyle üzerinde
uzlaştığımız ve hatta komisyondan da -sevinerek söyleyeyim, övünerek
söyleyeyim- oy birliğiyle çıkartmış olduğumuz bir kanun teklifi idi ve acil
olmasını düşündüğümüz, söylediğimiz, oradaki diğer siyasi partilere mensup olan
arkadaşlarımızın da buna katıldığı, aciliyetine ve
ihtiyacına binaen oy birliğiyle komisyondan çıkarılmış olan bir teklif idi. Bu teklif de
özellikle değerli arkadaşlar, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi aralarındaki
para borçlarına ilişkin bir teklif ve bu teklifte bu para borçlarının teminat
karşılığı kurumların ihtiyati haciz, haciz, tedbir kıskacından kurtarılması ve
bu manada da kamu hizmetlerinde sürdürülebilirliğin sağlanması amaçlanmıştır. Kamu hizmetlerinin aksamaması, kamu yararı açısından böyle bir
gereksinim olduğu ifade edilmişti ve bu ifadeye de, bu teklife de bütün siyasi
partiler katılmıştı ve bu manada da oy birliğiyle komisyondan çıkarılmış olan
bu teklifin Genel Kurul gündemimize gelerek burada da kamu kurum ve
kuruluşlarının hizmetlerine devam etmesi, aksamaya neden olmadan devam etmesi
sağlanmış olacaktır. Değerli
arkadaşlar, bir diğer kanun teklifi, yine arkadaşlarımızın vermiş olduğu bir
teklif ve bu teklifte de ikinci el araç satış sözleşmeleri, malumunuz,
noterlerce yapılıyordu daha önceden. Ancak Genel Kurulda çıkartılan kanunla,
bu, trafik tescil şube müdürlüklerine devredildi. Yalnız değerli arkadaşlar,
birtakım hazırlık dönemi gerekiyor, altyapısının hazırlanması gerekiyor ve
bunun için de bir süre gerekiyordu. Bu süre de 1/10/2009’a
kadar uzatılmasını öngören bir teklif. Bu iki teklif de
hem halkımızın beklemiş olduğu hem de özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında hizmetlerin sürdürülebilmesi açısından gerekli
olan teklif. Eğer bizler burada zaman zaman kanunları
değiştirmesek, o zaman… Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi nedir? Yasama
yapmak, kanun yapmaktır ve biz de bu süreçte, bu yaz sıcağında da hep beraber
-Allah razı olsun- iktidarıyla muhalefetiyle herkes burada bu kanunları,
ülkemizin faydasına, milletimizin menfaatine olacak bu kanunları çıkartmak için
gayret ediyor. Ben bu
gayretlerinden dolayı bütün herkese, siyasi parti gruplarının tamamına teşekkür
ediyorum. Önergenin lehinde oy kullanacağınız düşüncesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydın. Önergenin
aleyhinde Karaman Milletvekili Hasan Çalış. Sayın Çalış,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; sözlerime başlarken
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bugün de artık bu yasama dönemi boyunca alışkanlık hâline gelen,
bizlerin de neredeyse artık yadsımaz hâle geldiğimiz bir grup önerisini
görüşüyoruz ve bunu artık yadırgadığımız için, bunun olağan bir işlem hâline,
olağan bir olay hâline gelmesini yadırgadığımız için, âdeta İç Tüzük’ün istisna
bir kuralının kural hâline getirilmesini yadırgadığımız için aleyhte söz almış
bulunuyorum. Değerli
arkadaşlar, malumunuz olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli
görevleri -nedir- yasa yapmaktır, denetim yapmaktır. Fakat bunları yapmak için
de milletvekilinin kendisine çalışacak bir zaman bulması gerekiyor. Önümüze
hafta başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gündemini alıyoruz.
Buradaki kanun tasarılarının, kanun tekliflerinin sırasına bakıyoruz. Bir hafta
içerisinde, iki hafta içerisinde önümüze gelebilecek tekliflere, tasarılara
göre bir hazırlık yapıyoruz veya önümüze, günün, önümüzdeki günün gündemi
geliyor. Bu gündemi alıyoruz önümüze, buna göre bir hazırlık yapıyoruz, çalışma
yapıyoruz, arşiv çalışması yapıyoruz, kendimizi psikolojik olarak hazırlıyoruz,
böyle bir çalışma ortamına kendimizi hazırlamış olarak Genel Kurula geliyoruz.
Maalesef neyle karşılıyoruz? Bir grup önerisiyle karşılaşıyoruz. Nedir grup
önerisi? “Pardon, biz iki gün sonrayı, bir gün sonrayı görememişiz, bizim
programımız bu değilmiş, programımızın şu olması lazımmış, biz bunu
değiştireceğiz, kusura bakmayın; yeterli oy çoğunluğumuz da var.” Yani
isterseniz destek olun, isterseniz destek olmayın anlamına gelecek bir tavır
sergileniyor. Kıymetli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiye gerçekten olağanüstü bir dönemden geçiyor,
Türkiye bugün olağanüstü şartlar yaşıyor. Bugün, bu Meclis, arkasında 340
milletvekili desteğine rağmen sıkıntı yaşayan bir Hükûmeti,
kendisini temsilde, işlerini görmekte maalesef sıkıntı yaşayan bir Türkiye
gündemini yaşıyor. Niye yaşıyor? Bunu sorgulamamız lazım değerli arkadaşlar.
Bir milletvekili olarak bunda hepimizin bir sorumluluğu vardır. Kullanmadığımız
yetkilerimiz için, savunmadığımız haklarımız için ileride mesul olacağız
değerli arkadaşlar. Bunu hatırlatmayı önemli bir vicdan borcu buluyorum. Değerli
arkadaşlar, gerçekten bu dönem, uzlaşmaya her zaman olduğundan daha fazla
ihtiyacımız var. Bunu neresi sağlayacak? Burası sağlayacak değerli arkadaşlar.
Ama maalesef bir yıldır gördüğümüz tablo nedir? Çalışacağımız gündemde bile
uzlaşacak bir ortamı sağlayamıyoruz. Burada birinci görev kimindir? Birinci
görev Hükûmetindir, birinci görev Hükûmetin
mensup olduğu partinindir, parti yöneticilerinin değerli arkadaşlar. Yani siz
öncelikle haftalık danışma kurullarını oluştururken bir uzlaşma zemini
sağlayamazsanız, ondan sonra da kamuoyunun önüne çıkıp “Türkiye'nin uzlaşmaya
ihtiyacı var, Türkiye’yi kavgalardan uzak tutalım…” Buna vatandaşımız güler,
buna aklıselim olan herkes güler değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlar,
gerçekten bu dönemde benim üzüldüğüm durum şudur: Genel Kurulumuzun, Türkiye
Büyük Millet Meclisimizin, komisyonlarımızın düştüğü pozisyon iyi değildir,
maalesef iyi değildir. Nedir düştüğümüz durum? Komisyonumuza bir kanun teklifi
geliyor, bir tasarı geliyor. Efendim, hemen bir kulis faaliyeti başlıyor, “Çok
acil geçirmemiz lazım…” Âdeta komisyonlarda tartışılmasından, komisyonlarda
yasalara milletvekilinin katkı sağlamasından, katkı vermesinden bir rahatsızlık
var. Âdeta değerli bürokratların yazıp geldiği metinlere milletvekillerinin,
asıl görevi yasama olan milletvekillerinin katkı sağlamasını önlemeye yönelik
bir faaliyet görüyoruz. Bazen öyle oluyor ki “Hemen, çok acil çıkarmamız
lazım.” denen teklifler, tasarılar aylarca bekleyebiliyor. Sıraya giriyor, sıra
değiştirilebiliyor. Hasılı değerli arkadaşlar, bazen öyle oluyor ki bir teklif geliyor. Bu
teklif nedir? On beş maddedir, “Ya pardon bu gözümüzden kaçmış, buna
önergelerle şu kadar madde daha eklememiz lazım, ya pardon bunu temel kanun
yapmamız gerekiyormuş…” Ya değerli arkadaşlarım, sizler bizler burada ne için
varız? Yasama için varız. Bunları ciddi olarak yapmamız gerekiyor, ciddi olarak
emek vermemiz gerekiyor. Çünkü yarın vatandaş, aksayan, problem olan hususlarda
bir sorumlu ararken sağda solda aramıyor, sizlerde arayacak, bizlerde arayacak
değerli arkadaşlar, bunun için söylüyorum. Maalesef komisyonlardan geçip Genel
Kurula geliyor. Bakıyoruz, burada da zaten sağ olsun arkadaşlarımızın bir kısmı
kulisten idare ediyorlar, ancak parmaklarıyla katkı sağlıyorlar. İçeride
bulunan diğer arkadaşlarımızın da katkısına ihtiyaç olmadığını görüyoruz. Ben
şahsen bir milletvekili olarak bu düştüğüm pozisyondan, arkadaşlarımın
düşürüldüğü pozisyondan, milletvekili olarak birbirinden değerli gördüğüm bu
çatı altında bulunan insanların düştüğü pozisyondan üzülüyorum değerli
arkadaşlar. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Değerli
arkadaşlarım, bir diğer önemli husus nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetim yapması lazım. Ne yapıyoruz? Bu denetimi salı günü yapıyor muyuz?
Yapmıyoruz. Çarşamba günü yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. İşte bu getirme
alışkanlığı edindiğiniz grup önerileriyle maalesef bunu da baypas ediyorsunuz.
Bir milletvekili olarak, bir muhalefet milletvekili olarak vatandaşımızın
taleplerini, bölgelerimizin sıkıntılarını soru önergeleriyle gündeme
getiriyoruz. Soru önergelerimize aylarca cevap verilmiyor. Cevap veriliyor,
Sayın Bakan bir memuruna bir metin hazırlatıyor, metni bize gönderiyor, üzerine
de bir not düşüyor: “Sayın milletvekili, bu sözlü soru önergenizi yazılı olarak
kabul ediyorsanız lütfen bir dilekçe verin.” Sayın Bakan, bir
milletvekili olarak önergeyi hazırlarken biz görevimizin ne olduğunu biliyoruz,
yetkimizin ne olduğunu da biliyoruz, bunu bize hatırlatmanız gerekmiyor. Bu
abes bir durumdur. Eğer yazılı önerge verilecekse bir milletvekili bu önergeyi
zaten başta yazılı verir. Bir diğer husus:
Sağ olsun arkadaşlarımız, geliyorlar, buralara çıkıyorlar, sözlü sorularımıza
cevap verir gibi yapıyorlar, maalesef, maalesef cevap verir gibi yapıyorlar. Bu
sadece sizleri bizleri rahatsız etmiyor, bizlerin vicdanını sızlatmıyor sadece,
bizleri izleyen 70 milyonun da vicdanını sızlatıyor değerli arkadaşlarım.
Lütfen… Lütfen… Burada bazı şeyleri iktidar-muhalefet anlayışının ötesinde,
milletin meselesi olarak görmenin yolunu bulmamız gerekiyor. Değerli
arkadaşlarım, ancak, bu yıl içinde gördüğümüz, şu anda da görmekte olduğumuz
durum, maalesef, İç Tüzük’ün istisna bir durumunu kaide hâline getirme
gayretinden başka bir şey değildir. Eğer böyle olacaksa sayın iktidar partisi,
İç Tüzük’ü kaldıralım kardeşim. İç Tüzük yerine bu iş grup önerileriyle
yapılır, çalışmayı biz buna göre düzenleriz deyin, hiç olmazsa biz de ne
yapacağımızı bilelim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çalış, buyurun. HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirirken bir cümle söyleyeceğim.
Sayın Tarım Bakanımız, sağ olsun, biraz önce açıklamalar yaptı. Türkiye'de
yaşayan bir insan olmasam üzülmeyeceğim, maalesef üzüldüm. Niye üzüldüm? Sayın
Bakanımın Türkiye'deki tarımın durumunu bilmemesi mümkün değil. Çukurova’ya,
Antalya Ovası’na, Ege’ye gittiyse Türkiye'de pamuğun ne durumda olduğunu bilir.
Bugün benim çiftçim bana diyor ki: Eskiden Toprak Mahsulleri Ofisi diye bir şey
vardı. Nerede bu? Beni niye tüccarın
insafına terk ediyorsun? Sayın Bakan, bunu duymanı istiyorum. Lütfen, fırsat
buldukça -gerçekten tarım iyiyse 2 milyon insan niye tarımı bırakmıştır-
çiftçinin içine karışın lütfen diyorum. Değerli
arkadaşlar, sözlerimi bitirirken grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı
belirtiyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.-
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S.Sayısı:
273) (x) BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet buradalar. Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerinde şahısları adına ilk konuşma tamamlanmıştı. Şimdi, tasarının
tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmayı yapmak üzere Elâzığ Milletvekili
Faruk Septioğlu. Sayın Septioğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) (x) 273 S. Sayılı
Basmayazı 29/07/2008 tarihli
136’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir. FARUK SEPTİOĞLU
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken en başta, 27 Temmuz gecesi
İstanbul Güngören’de meydana gelen menfur bombalı saldırıyı nefretle kınıyor,
bu saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı,
yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Bu saldırıyı
düzenleyenlerin unutmamaları gereken bir şey var ki o da hiç kimsenin, hiçbir
gücün yüce milletimizin birlik ve beraberliğini bozmaya gücünün yetmeyeceğidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yapım işlerinin imalatında kullanılan temel
malzemelerin bir kısmının dünya piyasalarındaki rayiçlerinin hızlı bir şekilde
artması, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılan yapım işlerinin
imalatlarını durma noktasına getirmiştir. Özellikle 2008 yılının başından
itibaren dünya piyasalarında yapım işlerinin en önemli malzemelerinden demirde,
petrol ve petrol ürünlerinde meydana gelen büyük artışlar ülkemizi de etkilemiş
olup bu konuda ilgili tarafların mağduriyetini giderme amaçlı önlem alınmasını
gerekli hâle getirmiştir. 2008 yılının ilk
ayında KDV dâhil 920 bin YTL olan nervürlü inşaat demiri 2008 yılının Mayıs ayı
sonunda 1.750 YTL’ye kadar yükselmiş yani yaklaşık yüzde 100 oranında bir fiyat
artışı yaşanmıştır. Aynı durum akaryakıt ürünlerine yüzde 25 ve bitüm
malzemesine de yüzde 45 olarak yansımıştır. Bu durumu kısa bir örnekle
açıklamak gerekirse: Bayındırlık Bakanlığının 2008 yılı inşaat birim
fiyatlarına göre 1 ton demir için yüklenici firmaya imalatı bu sene içinde
yapıldığı takdirde 1.479 YTL ödenecektir. Bu demirin işçiliği ve müteahhidin
kârı dâhil bu fiyat, belirlendiği tarih itibarıyla yükleniciyi tatmin eden bir
fiyat idi. Fakat, gelin görün ki birkaç ay içinde
demirin tonu 1.750 YTL’yi geçiyor, işçiliği ve müteahhidin kârı eklenirse fiyat
2.250 ila 2.500 YTL’ye kadar çıkıyor. Bu durum, sadece yükleniciyi değil,
ilişkili onlarca kişiyi de mağdur ediyor. Özellikle küçük firmaların bu
şartlarda ayakta kalması imkânsız hâle geliyor. Dünya
piyasalarında bilhassa 2008 yılının başından itibaren yaşanan ham madde
sıkıntısının dışa yansıması olarak meydana gelen bu artış Türk inşaat
firmalarını da olumsuz olarak etkilemiş, hem kamu sektörü inşaat işlerini hem
de özel sektör inşaat işlerini yavaşlatıp durma noktasına getirmiştir. Son yıllarda
Türkiye’deki inşaat firmalarının dünya pazarında önemli bir yere geldiği
yadsınamaz bir gerçektir. İnşaat sektöründe Türk firmalarının dünyanın çeşitli
ülkelerindeki başarılı imalatları ülkemizin bu sektörde saygın bir yere
gelmesini sağlamakla beraber, binlerce kişiye de iş imkânı sağlamış ve istihdam
yaratmıştır. Beklenmeyen bu büyük fiyat artışları, sadece ülkemizdeki inşaat
firmalarını değil, yurt dışında iş yapan Türk firmalarını da olumsuz
etkilemiştir. Yapılacak olan bu
düzenlemeyle, dolaylı olarak yüz binlerce kişiyi etkileyen bu durgunluğun
bitirilmesi ve zararın en az düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır. 31 Mayıs 2008
tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılmış yapım
işlerinde geçerli olacak bu düzenlemeyle, iş kalemleri veya iş gruplarının
imalatında kullanılan malzemelerin fiyatlarında beklenmedik bir fiyat artışı
olması durumunda, o iş için ihale dokümanından fiyat farkı verilmesine ilişkin
hüküm bulunup bulunmadığına veya ihalenin yabancı para birimi üzerinden sözleşmeye
bağlanıp bağlanmadığına bakılmaksızın, 1 Ocak 2008 tarihinden sonra yapılan ve
yapılacak imalatlar için fiyat farkı verilmesi, kurumun teklifine binaen
Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilecek ve mağduriyet en aza
indirilecektir. Bakanlar Kurulunun
yetkisine sunulan teklif, bütçe dengeleri de göz önüne alınarak
değerlendirilecektir. Mevcut fiyat farkı kararnamesiyle, idarece çok geniş
yetkiler verilmiş olan idareler arasında dengesizliklerin oluşmasına zemin
oluşturmuştur. Bazı idareler ÜFE üzerinden fiyat farkı verilmesini benimsemiş,
bazı idarelerse hiç fiyat farkı uygulaması yapmamışlardır. Bu durum, ister
istemez idareler arasında bir ikilemlik oluşturmuş, verilen fiyat farkları
yeterli olmamıştır. İşte, yapılan bu kanun düzenlemesi, tüm bu problemlerin
ortadan kalkmasına yönelik olarak yapılmış çok önemli bir düzenlemedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin, iktidara
geldiği günden bugüne kadar olan süreçte yaptıkları ortadadır. Objektif olan
hiçbir insan AK PARTİ İktidarı zamanında yapılan iyileştirmeleri,
desteklemeleri ve yardımları inkâr edemez. Daha bu yaz yaşanılan kuraklıktan
dolayı verilen destekler, tarım ve hayvancılık konularında verilen destekler,
istihdam artırma amaçlı gerçekleştirilen projelere verilen destekler, üretim
artırıcı, kalite artırıcı projeler için verilen makine destekleri, bunların
hepsi ülkenin önünü açma ve istihdam artırma amaçlı desteklerdir. Ülkemiz bunun
karşılığını da almaya başlamış ve ekonomimiz Avrupa’nın sayılı ekonomileri
arasına girmiştir. Ülkemizin bu
yükselişinde tabii ki özel sektör kuruluşlarımızın payını da unutmamak lazım. Tabii ki onların sorunlarını çözmek, onların mağduriyetlerini
gidermek ve onların çalışma ortamlarını iyileştirmek de görevimizdir. İşte, AK
PARTİ olarak biz herkesin ihtiyaç duyduğu anda yanında olduğumuz için
buradayız, AK PARTİ olarak hiç kimseyi, hiçbir zümreyi ayırt etmediğimiz için
buradayız ve AK PARTİ olarak ülkemiz yararına her taşın altına elimizi
soktuğumuz için buradayız. Biz, ülkemizi, işçisiyle, memuruyla, iş adamıyla,
müteahhidiyle, emeklisiyle, köylüsüyle, kentlisiyle, doğulusuyla, batılısıyla
kucaklıyoruz. Bu düzenlemeyle
inşaat sektörünün mağduriyetinin giderileceği temennisiyle düzenlemenin hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Septioğlu. Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap
işlemine başlıyoruz efendim. Süremiz yirmi
dakika. Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Yok, konuşmayacağım. BAŞKAN -
Sormuyorsunuz değil mi? OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Daha önce istemiştim ama söz vermemiştiniz. BAŞKAN - Daha
önceden sisteme girmiştiniz onu. Buyurun Sayın
Ekici. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Müteahhitlerin yaşadığı ekonomik krizi aşmaları için bir yasa
çıkarıyoruz. Peki, sade vatandaşların, emeklilerin, işsizlerin, özelleştirme
mağdurlarının, fıstık üreticilerinin, çiftçilerin uğradıkları mağduriyetleri
nasıl gidereceksiniz? Çıkarmış olduğunuz Teşvik Yasası’yla mağdur ettiğiniz
sanayicilerin mağduriyetini nasıl gidereceksiniz? Tutmayan enflasyon
öngörüsüyle çalışanlara yaptığınız haksız zammı nasıl telafi edeceksiniz? Bugün
görüştüğümüz yasa, Hükûmetin nasıl ekonomik sıkıntı
içerisinde olduğunun, iflas ettiğinin göstergesidir. İkinci sorum: 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Yasası’na
göre ihale edilen işlerin sayısı kaçtır? Bu uygulamanın maliyeti nedir? Kaç
müteahhide ne kadarlık bir ödeme yapılması
öngörülmüştür. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Kaplan,
buyurun. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, aracılığınızla sormak istediğim soru şu: Gerçekten
yolsuzlukları önlemek amacıyla çıkarılmak istenen bu yasada, inşaat sektöründe
ortalama olarak ne kadar şirket etkileniyor ve böylesine fiyat artışları
nedeniyle bu ihalelerde bütçeye gelebilecek yük miktarı ne kadar olabilir? Bu
hususta ilgili idarelerin belirlemesinin dışına çıkarılırken Bakanlar Kuruluna
toptan verilmesi daha sıkıntılı bir durum yaratmayacak mı? Neden Bakanlık bu
konuda yetkili kılınmadı da Bakanlar Kuruluna yetki verme gereği düşünülüyor?
Daha pratik olmaz mıydı Bakanlık? Bu konuda bilgilenmek istiyoruz. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Köse,
buyurun. ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
gazeteci Sayın Harun Öztürk’ün “AKP’nin
Müteahhitleri” diye yeni bir kitabı yayınlandı. Sayın Bakanım, bu kitabı
okudunuz mu? Nasıl oluyor da TOKİ ihalelerinin hemen hemen
tümü AKP’li müteahhitlere veriliyor? Bu sizce garip
değil mi? Üçüncü bir soru: TOKİ’nin bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiyor.
Çünkü TOKİ, çıkarılan bir yasayla merkezî yönetim bütçesinin dışına çıkarıldı.
Bu nedenle de sağlıklı denetlenemiyor. Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köse. Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, demir fiyatlarının yüksek olmasında ve
dünyayla rekabette… Türkiye’ye ithal edilen hurda demirden yüzde 2 oranında
çevre vergisi alınıyor. Tabii bu, ithalatta alınıyor ve hurda demire… Bunu bir
şekilde yerli hurdanın teşvikini… Yani yabancı hurdayı teşvik yerine yerli
hurdaya bir şekilde belli miktar teşvik verilirse hem yabancı ithalatı keseriz
hem de ülkedeki hurdayı demir hâline getirmiş oluruz. Yani bunu bir kez daha
sizin bilgilerinize sunuyorum. Tabii, ben sizin
objektifliğinize inanıyorum. Bu yasadan kaç kişi yararlanacak? Daha sonra bu
uygulamadan yararlanan firmaları ve ne kadar yararlandığını belirtirseniz mutlu
olurum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Sayın Tütüncü… ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana aracılığınızla iki
sorum olacak. Bir tanesi: Bu
tasarıyla, bilindiği gibi, yapım işlerinde kullanılan belli bir grup malzemeye
fiyat farkı verilmek isteniyor. Öğrenmek istediğim şu: Bir grup malzeme içinde
demir ve çimento dışında hangi malzemeler yer alacak? Çünkü bunun şu ya da bu
şekilde bilinmesi gerekiyor. Çok önemli bir yetkiyi veriyoruz. İkinci sorum
Sayın Başkanım: Bakanlar Kurulunun ilgili kararnameyi acilen çıkarması
gerekiyor. Bunun bilincindeyiz. Nasıl bir zamanlama süreci düşünülmektedir? Ne
zaman en geç çıkarılması düşünülmektedir? Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tütüncü. Sayın Taner,
buyurun efendim. RECEP TANER
(Aydın) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu’yla ilgili, AKP Hükûmetinin
göreve geldiği 2002 yılından bugüne kadar kaç değişiklik yapılmıştır? 2) Bu
değişikliklere rağmen, neden kamu ihalelerindeki soruşturmalar artarak devam
etmektedir? 3) Hükûmetiniz döneminde yapılan soruşturmalar neticesinde
tespit edilen usulsüzlüklerin mali boyutu nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Durmuş,
buyurun efendim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
TOKİ Bayındırlık Bakanlığının alternatifi midir? Hastane yapımı, okul yapımı,
kamu binası yapımı gibi işler TOKİ’ye veriliyor, TOKİ
yine yapsatçılara veriyor. Demir, çimento fiyatları artıyor, bir ihalede üç
ayrı firma kâr ediyor. Bayındırlık Bakanlığının böyle bir kâr kaygısı yoktu;
ihaleye çıkıyordu, doğrudan doğruya müteahhit firma
yapıyordu. Şimdi TOKİ ayrı kâr yapıyor, emanetçi ayrı bir kâr yapıyor. O zaman
ya Bayındırlık Bakanlığından vazgeçelim, her bakanlık kendi işini yapsın,
yapmadığını TOKİ yapsın ya da… TOKİ ekonomiyi kötü yönde etkiliyor. Bina yaparak,
kamu binaları yaparak rant elde edeceğini zannedenler
hem müteahhitleri batırdılar hem de ülkenin ekonomisini perişan ettiler. Bir
davetiye gönderiyorlar Er Yapı’ya ama sonradan anlıyorlar ki o Er Yapı
Kırıkkaleli değil, Nevşehirliymiş “Vazgeç.” diye baskı yapıyorlar. Sayın Bakanım,
lütfen, TOKİ’den yetkilerinizi geri alın. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, bu
kanunda, yap-işlet modeliyle ihale almış kurumlara, fiyat artışı olduğunda
nasıl bir uygulama yapacaksınız? Kimisi sıfır kırımla kimisi yüzde 50 kırımla
ihaleye giriyor. Bunların arasındaki haksızlığı nasıl ortadan kaldıracaksınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Bukan… AHMET BUKAN
(Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
tabii, yüzde 50 kırımla bir ihaleyi alan kişi bu fiyat farkının tamamını mı
alacak yoksa yüzde 50’sini mi alacak onu öğrenmek istiyorum? BAŞKAN – Teşekkürler. Sayın Bakanım,
sorular tamam, cevap verebilirsiniz efendim. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tüm
soru soran arkadaşlara teşekkür ediyorum. Evvela, genel
olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bir kere, konuşmalarda şunu gördük,
o konuda izah etmek istiyorum: 4735 sayılı Kanun’a göre yapılan ihalelerde
fiyat farkı verilmemesi gibi bir durum söz konusu değil. Konuşmacılar, sanki
“Fiyat farkı verilmiyor.” diye ifade ettiler. Burası doğru değil, şurası doğru:
Sadece önceki 2886 sayılı Kanun döneminde ihale edilen işler için uygulanan
88/13181 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesi döneminde fiyat farkı ödenmesi otomatik
iken, 4735 sayılı Kanun’a göre ihale edilen işler için çıkarılan fiyat farkı kararnamelerinde
idarenin takdirine bırakıldı. Bugün yaşanan sıkıntı, daha çok fiyat farkı
vermeyi öngörmeyen veya genel enflasyon endeksi üzerinden fiyat farkı veren
idarelerin işlerinde söz konusudur. Bu kanun tasarısı bu sıkıntıyı aşmayı
hedeflemektedir. Bizim yaptığımız
çalışmada şunu gördük: Sağlık Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız sıfır
fark veriyorlar. Bir kısmı TEFE, TÜFE’ye göre
veriyor, bir kısmı formülasyona göre veriyor, aradaki
sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Onu ifade etmek isterim. Şimdi, Sayın
Bakanımızın ifadesinden başlayalım, TOKİ’yle ilgili.
Bir kere, Bayındırlık Bakanlığının gerek proje gerek ihale yapma yetkisinin
birtakım bakanlıklara dağıtılması bizden evvel başlayan bir uygulamadır.
Doğrudur değildir, bunu tartışmak lazım. Bayındırlık Bakanlığımız bu konuda en
deneyimli Bakanlıktır, Yüksek Fen Kuruluyla, diğer
kurullarıyla, bunu biliyoruz. TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığından Başbakanlığımıza bağlanması bizim
dönemde olmuştur, doğrudur ama -Sayın Değerli Bakanımız sordu ama gitti- şunu
söyleyeyim: TOKİ’nin hastane ve okul yapma uygulaması
biraz genel bütçedeki durumla ilgilidir. Genel bütçeden buraya ayıracağımız
para yoksa ve TOKİ bunu yapıp beş yılda geri alabiliyorsa ve bu parayı da genel
bütçeden almıyorsa bunu eleştirmemek lazım, alkışlamak lazım. Yani biz
okullarımızı hızla yapacaksak, hastanelerimizi hızla yapacaksak ve bunun
finansmanını genel bütçeden sağlamıyorsak ve buna hiçbir faiz ödemeden, bu,
eğer TOKİ’nin bu çalışmalarıyla, hasılat
paylaşımıyla elde ettiği paradan yapılabiliyorsa, bu alkışlanacak bir durumdur
ve bu çok güzel de bir uygulamadır. Onu söylemek istiyorum. Ayrıca, TOKİ’nin -bir diğer arkadaşımız, işte, bir dergiden veya
gazeteden okudu- işte kendi müteahhitlerini oluşturduğu… Hayır, TOKİ’de
birkaç tip müteahhit var. Onlar her işe giremiyorlar.
Belli iş bitirme belgeleri var. O iş bitirme belgelerine göre belli kişiler
belli işlere girebiliyorlar ve TOKİ açık ihaleyle ve şeffaf bir şekilde bu
işleri yapmaktadır. Ayrıca Kamu İhale Kurulu vardır, ayrıca devlet denetleme
kurulları vardır. Bu konuda her ay, her dönemde denetlenmesine rağmen, TOKİ’de, Allah’a çok şükür, herhangi bir sorun çıkmamıştır.
“TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığına gelmesi, gelmemesi”
tartışılabilir. Ama şu andaki mevcut tabloda, Sayın Başbakanımıza, Başbakanlığa
bağlıdır. Biz de gerek arazi tahsisi konusunda -Sayın Maliye Bakanımızla biz ve
Sayın Başbakanımız- ve diğer planlama konusunda kendilerine yardımcı olmaya
çalışıyoruz. Şimdi, kaç
değişiklik yapıldığına dair sanırım Kamu İhale Kurulu Başkanımız bilgi
verebilir. Şimdi, esas sorun
burada -değerli arkadaşlarımızın sorduğu soru- kaç kişiyi ilgilendiriyor, ne
kadar rakamı ilgilendiriyor? Bunu kararnameyi çıkardıktan sonra sizlerle
paylaşabiliriz. Çünkü bu konuda, TOKİ, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, genel bütçeyi ilgilendirmese de belediyeler,
onun dışında İller Bankası, DSİ, Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı… Bütün
bu rakamları şu anda size vermem mümkün değil, ama mutlaka veririz. Ama şunu da
söyleyeyim: Biraz evvel Sayın Tütüncü’nün söylediğine
katılıyorum. Bir kere, biz, bu kanun bugün buradan geçtikten sonra Sayın
Cumhurbaşkanının onaylamasını beklemeden Kamu İhale Kuruluyla beraber, birlikte
çalışma yapacağız. Adil ve eşit işe eşit ücret ödenecek şekilde, yani bir (A)
kuruluşunda, (A) bakanlıkta bir işe ne ödeniyorsa, diğer bakanlıkta da aynı
şekilde ödenecek şekilde ve bunun dışında da 5039 sayılı Fiyat Farkı
Kararnamesi’nde değişiklik yaparak bunu adil bir şekilde ve hızlı bir şekilde
yapmamız gerekiyor. Ağustosun içerisinde bunu bitireceğimizi ve Bakanlar
Kurulumuza sunacağımızı ben umuyorum. Çünkü dün burada eleştiriler oldu,
gecikme olduğu söyleniyor. Bu konuda tüm Meclisimizin hemfikir olmasından
dolayı ben memnunluk duyuyorum. Desteğinizden dolayı da teşekkür ediyorum. Bunu
ağustos ayı içerisinde inşallah bitirmemiz gerekiyor. Biz fiyat farkını 31/5/2008’den evvel ihale edilen ve 1/1/2008’den sonra
yapılan hak edişlerin tüm malzemelerine, işçilik hariç, vermeyi planlıyoruz.
Bunu da kararnamede size sunacağız, acilen de çıkaracağız. Yolsuzluklarla
ilgili burada konuşmak istemiyorum. Bir kere, bu konuda biz hep şeffaf olmaya
çalıştık. Özellikle açık olmaya çalıştık. Hatta ve hatta bizim Yüksek Fen
Kurulumuzun web sayfasında, ne kadar araştırma yapıldı, ne kadar rakam çıktı
fazla ödemeyle ilgili… İlk defa bizim dönemimizde bu yayımlandı. Bu orada
bulunabilir. Ama bu bizim dönemde yapıldı, bizden evvel dönemde başlandı. Orada
hepsi vardır. Bunu takdirinize sunmak istiyorum. Özellikle şunu söylemek istiyorum:
Zaten programımızda olduğu gibi, bizim adalet anlayışımızı, ahlak anlayışımızı,
hukuki ve ahlaki konulardaki anlayışımızı, yolsuzluklarla mücadele konusunda
neler yaptığımızı herkes biliyor. Bunu halkımız da anlamış durumda. Onu o
bakımdan sizinle paylaşmak istiyorum. “Bakanlar
Kuruluna neden yetki verildi de neden ayrı ayrı
kuruluşlara verilmedi?” Burada tek elde olmasının faydası var. Geçmişte de
böyle olmuştu. Biz bunun faydası olacağını düşünüyoruz. Sorumluluğu üzerimize
alıyoruz. Çünkü kuruluşlar bunu yaptığı takdirde, burada büyük bir sorumluluk
var, herkes adil yapamayabilir veya değişik eleştiriler olabilir. Bunu
hızlandırmak ve tek elde toplamak açısından yapıyoruz. Cevap
vermediklerimize… Özellikle tekrar vermek istiyorum ama şunu söylemek isterim: Dün Nusret
Bey de söyledi, bir kere, çimentoyla ilgili geçen yıl sorun olmuştu. Çimentoyla
ilgili sorun arzla ilgiliydi. Yani talep çoktu, arz azdı. Ama,
demirle ilgili sorun maalesef maliyetle ilgili. Dünyanın her ülkesinde bu var.
Hatta geçende Bayındırlık Komisyonunda söylemiştim. Libya demire sabit fiyat,
kendisi gerisini sübvanse ederek, müteahhitlere verme
durumunda. Katar’da da bu var, Azerbaycan’da da bu var, Çin’de de var, onun
bilinmesini isterim. 26 dolardan almıştık petrolü, bugün 140-120 dolarlarda.
Bunun tabii getirdiği yük Hükûmetin dışında gelen bir
yüktür. Bunu sizin takdirlerinize bırakmak istiyorum. O bakımdan biz
mağduriyeti önlemek için bunu yapıyoruz. Sizlerin de desteğinden dolayı
teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Sayın Küçük,
sisteme girmişsiniz. Buyurun, bir şey mi söyleyeceksiniz efendim? IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam) 2.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale
merkez ilçe İntepe sırtlarında çıkan orman yangınına
ilişkin açıklaması AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Evet, Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Ben, gündemle
ilgili değil, ama bölgemdeki olağanüstü bir gelişmeyle ilgili Meclisi
bilgilendirmek ve bu konuda Hükûmetin daha dikkatli
ve yoğun bir şekilde konunun üzerine eğilmesini sağlamak üzere söz almış
bulunuyorum. Şu anda iki üç saat önce Çanakkale merkez ilçe
İntepe sırtlarında rüzgâr santrallerinin, rüzgâr güllerinin yanında bir yangın çıkmış ve çok güçlü bir
fırtınayla yangın çok hızla büyüyerek devam etmektedir ve İntepe
beldemizi de tehdit etmeye başlamıştır. Bana tabii resmî yerlerden almadım
bilgiyi ama vatandaşların… Çünkü, sanıyorum, Valimiz
ve Orman Bölge Müdürümüz şu anda çok meşgul olduğundan telefonlarını
açamıyorlar. Gelen bilgilere göre iki üç helikopter ve iki üç küçük uçakla
müdahale edilmeye çalışılmakta, ama yoğun rüzgâr nedeniyle etkili
olunamamaktadır. Ben orman teşkilatımızın kesinlikle konuya duyarsız kaldığını
söylemek istemiyorum, ama çok daha yoğun bir ilgiyi hak eden bir durum söz
konusudur. Dolayısıyla, Hükûmet yetkililerini bu
konuda daha dikkatli olmaya, göreve çağırıyorum ve Meclisi de bu konuda
bilgilendiriyorum. Teşekkür ediyorum. Bölgedeki yaşayan halkımıza da geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Küçük. Ben de aynı
şekilde geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum Başkanlık olarak. Birleşime on
dakika ara vereceğim efendim. Kapanma
Saati: 14.43 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.58 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 273 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.-
Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S.Sayısı:
273) (Devam) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet buradalar. 1’inci maddeyi
okutuyorum: KAMU
İHALE SÖZLEŞMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “Yapım işlerinde
fiyat farkı GEÇİCİ MADDE 2- 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa
göre ihalesi yapılmış yapım işlerinde, iş kalemleri veya iş gruplarının
imalatında kullanılan malzemelerin fiyatlarında beklenmeyen artışlar meydana
gelmesi nedeniyle ihale dokümanında fiyat farkı verilmesine ilişkin hüküm
bulunup bulunmadığına veya ihalenin yabancı para üzerinden sözleşmeye bağlanıp
bağlanmadığına bakılmaksızın 1/1/2008 tarihinden sonra yapılan ve yapılacak
olan imalatlar için fiyat farkı verilebilmesine ilişkin esas ve usulleri
tespite Kurumun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya. Sayın Erenkaya, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanunun 1’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına sizleri en içten
saygılarımla selamlıyorum. Ayrıca, İstanbul’da
Göngören’de haince yapılan bir saldırı sonucu 18
vatandaşımızı kaybettik, 156 vatandaşımız da yaralandı. Öncelikle bu hain
saldırıyı yapanları nefretle kınıyorum, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet diliyorum ve yaralı vatandaşlarımıza da acilen şifalar
diliyoruz. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şu anda iki maddelik Kamu İhale Kanunu’yla ilgili
görüşmeler yapılmaktadır. Özellikle şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı, çok
acele bir şekilde hazırlanmış ve gündeme gelmiş bir kanun tasarısıdır.
Özellikle tasarıyı incelediğimizde, her ne kadar içerisinde olumlu anlamda
düşünceler varsa da olumsuz anlamda da düşüncelerin olduğunu burada belirtmek
istiyorum. Ancak bu kanun tasarısıyla, inşaat sektörümüzdeki, inşaat dalındaki
iş yapan müteahhitlerimizin, vatandaşlarımızın bir
bölümünü noktasal olarak rahatlatacağının düşüncesinde olduğumu belirtmek
istiyorum. Ama genel anlamda baktığımızda, inşaat sektörünü sadece dünyadaki
olan gelişmelere bağlamanın doğru olmadığını, burada Hükûmetimizin
de belirli bir yanlışlıklar içerisinde olduğunu söylemek istiyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, özellikle, bugün görüşülmekte olan kanunla birlikte
inşaat sektöründeki bir bölüm insanın rahatlaması yanında, özellikle, bu
enflasyonla ilgili, bu fiyat artışlarıyla ilgili etkilenen milyonlarca
insanımızın olduğunu da belirtmek istiyorum. Siz burada çıkardığınız kanunla bu
insanların bir bölümünü rahatlatırsınız ancak o ezilen insanların, yani
emeklinin, memurun, işçinin, köylünün, enflasyondan olan etkilenmesini, nasıl
halledilmesi gerektiğini de burada söylemek durumundasınız. Ayrıca, sadece kamu
alanında yapılan ihalelere uygulanacak fiyat farklarında, diğer anlamda, Hükûmetinize güvenerek inşaat dalında inşaat yapan özel
sektördeki insanlarımızın ne yapması gerektiğini de burada açıklamak
durumundasınız. Çünkü onlar da sizin daha önce vermiş olduğunuz taahhütlere
dayanarak, daha önce vermiş olduğunuz bilgilere dayanarak iş yapmışlardır,
inşaat sektöründe işlemlerini devam ettirmektedirler. Onların da bu global krizden etkilendiğini söylemek istiyorum. Bunlarla
ilgili düşüncelerin de burada açıklanmasını istiyoruz. Değerli
arkadaşlar, tabii, bunu burada sizlere söylemek istiyorum: Bu enflasyon
farkından etkilenen insanların acaba bu fiyat farklarını ne şekilde
halledeceksiniz? Yoksa, daha önce yaptığınız gibi,
ekonomik krizden etkilenen, asgari ücret seviyesinde çalışan ve şu anda
sıkıntıda olan vatandaşlarımıza erzak, kömür yardımı yaparak bugünlere
geldiniz, bugünden sonra onların acaba yine bu farklarını erzak, kömür
dağıtarak mı yapma durumunda olacaksınız? Bunun da aydınlanmasını istiyoruz. Yine en önemli
bir konu, özellikle TOKİ’yle belediyelerin yapmış
olduğu inşaatlara değinmek istiyorum. Mesleğim olması itibarıyla şurada
milletvekillerinin huzurunda, özellikle iktidar milletvekillerinin huzurunda
şunu belirtmek istiyorum ve Sayın Bakanım da burada: Şu anda gündem gereği
iktidar ve muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız TOKİ’yle
ilgili belirli açıklamalar yaptılar. TOKİ şu anda bağımsız bir kurum olarak
Türkiye’de istediğini yaptırabilen, istediği gibi çalışan bir kurum hâline
gelmiştir. Özellikle deprem bölgeleriyle ilgili, deprem zamanında, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Daire Başkanlığıyla birlikte almış olduğumuz
kararlar, imar planlarına işlediğimiz katlarla ilgili çalışmalarımız vardı. Ama, maalesef, TOKİ, bugün gelinen noktada, istediği
bölgelerde istediği şekilde imar planları yaptırıp… Örnek vermek istiyorum: 1
numaralı parselde bir vatandaşımız bina yaptığı takdirde dört kat verilirken,
maalesef TOKİ, on dört-on beş kata kadar kat yapma durumunda oluyor. Eğer, buna
Deprem Yönetmeliği’ne göre bakıldığında, vatandaşın 1 numaralı parseli dört kat
ise, 2 numaradaki TOKİ’nin parseli nasıl oluyor da on
beş kat? Bunun da cevabının verilmesi lazım. Ama, nedeni belli;
özellikle TOKİ şu anda ticarete soyunmuştur. Tabii ki,
ticaret çok güzel bir olay. Gerçekten ticarette para kazanmaya da
başlamıştır. Özellikle reklamlar vererek… TOKİ’nin şu
anda görevi yoksul insanlara ev yapması gerekirken, maalesef, artık zengin
insanlara ve ekonomik geliri üst düzeyde olan insanlara konut yapma noktasında
olduğunu hep birlikte görüyoruz. İstanbul’da, özellikle 500 milyar
liralara, 600 milyar liralara kadar
dairelerin satıldığını, Ataşehir bölgesinde de hep
birlikte görüyoruz. Belki sizlere, şu
anda, Hükûmeti yönetenlere bu sıcak para, bu sıcak
kaynak hoş gelebilir, yani o TOKİ’den kazanılan
paralarla veyahut da kendi yandaşlarınıza vermiş olduğunuz müteahhitlerin
katkılarıyla belirli işlerinizi, illegal işlerinizi çözmüş olabilirsiniz. Ama, sonuçta, burada ifade ediyorum -ki notlara da geçiyor-
bunu böyle yapanlar, geçmiş dönemlerde yapanlar çok büyük hüsranlara
uğramıştır. Tabii, TOKİ
burada bu kadar güzel kaynaklarla para kazanırken, büyükşehir belediyeleri
durur mu? Onlar da kendi yasalarına göre, kendi kurallarına göre, onlar da
konut işlerine soyunmuşlardır. Burada, özellikle
sayın milletvekillerime sormak istiyorum: Bir belediye yönetimi yapmış olduğu
konutları reklamlarla satmaya kalkıyor, reklam bile verebiliyor. Aslında,
kanunen, etik olarak bunun doğru olmadığını bilmemiz lazım. Aynı
belediyeler, şu anda “kentsel dönüşüm” adı altında, tabii TOKİ’den
gördükleri için, güzel kârları olduğu için, güzel imkânlar kendilerine
sunulduğu için, kalemler elinde olduğu için imar planlarını istedikleri gibi
yaptıkları için, maalesef, onlar da, aynı biraz evvel ifade ettiğim gibi -şimdi
yeni bir moda gelişti büyükşehirlerde- “kentsel dönüşüm” adı altında,
vatandaşlarımızın yerlerini satamama kaydını koydurarak orada “kentsel dönüşüm”
adı altında bina yaptıklarını, konut yaptıklarını görüyoruz. Ancak aynı
şu anda TOKİ’de olduğu gibi, biraz evvel belirttiğim
gibi büyükşehir belediyelerinde de yapılan konutlara bakıldığında maalesef
kentsel dönüşümle alakası yoktur. Bir örnek vermek istiyorum sizlere değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri: Özellikle “kentsel dönüşüm” adı altında istimlak ettikleri ve o garip vatandaşların kendi yerlerine
-otuz yıllık, kırk yıllık, yüz yıllık yerlerine- binalarını yıktıkları yerlere
maalesef belediyelerimizin müteahhitlerle anlaşarak kat karşılığı binalar
yaptığını da görüyoruz. Şu anda, özellikle Sayın Hükûmete
sormak istiyorum: Büyükşehir belediyeleri “kentsel dönüşüm” adı altında kaç
tane –Türkiye genelindeki özellikle AKP’li büyükşehir belediyelerinden
bahsediyorum- yoksul vatandaşa konut yapmıştır? Özellikle, TOKİ için de aynı
şey geçerli. Şu anda revaçtaki, Türkiye’nin gündemindeki TOKİ, kaç tane yoksul
vatandaşa ev yapmıştır? Bunun burada açıklanmasını istiyoruz. Yine, ifade
ettiğim gibi, belediyeler de aynı şekilde konuttan para kazanma eğilimine
yönelmişlerdir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Buyurun Sayın Erenkaya, devam edin. HİKMET ERENKAYA
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, bu kanunun burada on dakikada
eksiklerini, artılarını anlatmak mümkün değil ama şunu söylüyorum: Hükûmetiniz özellikle yoksulluk, yolsuzluk, aynı zamanda
yasaklarla ilgili “3Y” ile yola çıkmıştır. Şu anda Hükûmetiniz
bu kanunla ilgili ekonomide sınıfta kalmıştır, ekonomi yönetiminde sınıfta
kalmıştır. Ancak şöyle bir gerçek var ki, beş buçuk yıllık
iktidarınızda şu görülmüştür: Gerçekten, Başbakanımız dâhil olmak üzere öyle
güzel bir kadro oluşturmuş ki AKP Grubunda, ekonomide yani Hükûmeti
yönetme ekonomisinde sınıfta kalmasına rağmen, ticaretle siyaseti en iyi
yönlendiren, en iyi yöneten hükûmet olarak tarihe
geçecektir diyorum, hepinizi en içten saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Erenkaya. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu. Sayın Tanrıkulu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, şu an görüşülmekte olan kanun tasarısının gerekçesinde, 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihale edilen yapım işlerinin imalatında
kullanılan malzemelerin dünya piyasalarındaki rayiçlerinde müdebbir bir tacirin
öngöremeyeceği şekilde artış olduğundan bahisle, fiyat farkı verilmesi
öngörülemeyen yapım işlerinin imalatlarının durma noktasına geldiği
belirtilmektedir. Öncelikle hemen
şunu ifade edeyim ki, ülkemizde istihdamın öncüsü durumunda olan yapım
sektöründe yaşanan ve yaşanacak olan tıkanmaların toplumun her kesimini
doğrudan veya dolaylı olarak etkileyeceği muhakkaktır. Bu gerçekten hareketle,
ilke olarak, yapım sektörünün içinde bulunduğu buhran veya kriz ortamının,
başka bir ifadeyle, tıkanıklığın aşılması için çözüm aranması ve de bulunması
gerektiği görüşündeyim. Ancak, tabii, bu çözüm arayışları yeni sorunlara da
meydan vermemek durumunda. Ayrıca, sektörün bazı unsurlarının sorunlarına çözüm
aranırken diğerlerini de göz ardı etmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu
manada, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, genel anlamda yapım
sektörünün içinde bulunduğu kriz ortamının aşılması amacıyla ve bu krizi
ileride genel makroekonomik göstergelere de olumsuz olarak yansıtmadan
çözülmesi gerektiği kanaatindeyim. Tasarıyla, sadece
kamuya iş yapan yapı müteahhitleriyle sınırlı bir
çözüm arayışı içine de girilmiş. Belki de tasarının en önemli nakisası burada
yatıyor. Bu konuya ilişkin değerlendirmelerimi arz etmeden önce, mevcut
uygulamalardaki durumun ana hatlarını da sizlere hatırlatmakta yarar görüyorum
değerli milletvekilleri. 4735 sayılı
Kanun’un 8’inci maddesinde şöyle diyor: “Sözleşme türlerine göre fiyat farkı
verilebilmesine ilişkin esas ve usulleri tespite Kamu İhale Kurumunun teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.” Ve devam ederek “Sözleşmelerde yer alan
fiyat farkına ilişkin esas ve usullerde sözleşme imzalandıktan sonra değişiklik
yapılamaz.” hükmü var ve bu hüküm kesin. Bu hüküm uyarınca, Kamu İhale
Kurumunca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca kabul edilen esaslarda, fiyat
farkının uygulanmasında esas alınacak temel ilkeler ile fiyat farkına ilişkin
formüle de yer verilmiş. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda ise, fiyat farkı
verilmesi veya verilmemesi idarenin takdirine bırakılmış olup, bu durum ihale
öncesinde şartnamelere konulmak suretiyle de isteklilerin fiyat belirlemelerini
bu duruma göre yapmaları sağlanmıştır. Değerli
milletvekilleri, yani fiyat farkı verilip verilmemesi ihale öncesinde konulan
bir kural olup, istekliler fiyatlarını belirlerken bu kuralı dikkate alarak
teklif bedellerini de oluşturmaktadırlar. Tabii bunun doğal sonucu, aynı iş
için fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerdeki sözleşme bedelleri, fiyat
farkı verilecek ihalelerdekilere göre yüksek olacaktır. Bunun doğal sonucu,
aynı iş için bu şekilde farklı farklı fiyatlar da
verildiği için, fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerde, istekliler,
piyasa şartları içerisinde, sözleşme sürecindeki muhtemel fiyat artışlarına
ilişkin öngörülerini de bu tekliflerine yansıtacaklardır. İhale aşamasında
fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerde, sözleşme sürecinde yapılacak bir
yasal düzenlemeyle fiyat farkı verilmesine imkân verilirse, bu durumda, kamunun
ihtiyacını piyasa şartlarından daha yüksek bir bedelle temin etmesinin söz
konusu olacağını da özellikle belirteyim. Değerli
milletvekilleri, 4735 sayılı Kanun’un -biraz önce söylediğim gibi- 8’inci
maddesinde fiyat farkına ilişkin bu bahsettiğim esaslar mevcut iken, o zaman bu
tasarıya neden ihtiyaç duyuldu? Bunun nedeni çok açık. 4735 sayılı Kanun’un
8’inci maddesi, aynı zamanda, sözleşme imzalandıktan sonra fiyat farkına
ilişkin esas ve usullerde değişiklik yapılmasına engeldir. O hâlde, öncelikle,
bu getirilen tasarıyla 4735’in 8’inci maddesinin hükmü baypas edilmektedir.
Hâlen yürürlükte olan fiyat farkı verilmesine ilişkin esaslar kurumun teklifi
ile Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilmiş ise de bu düzenlemelerin ihale
öncesinde belli olduğu, bütün istekliler için fırsat eşitliği sağladığı da
ortadadır. İşte, bu nedenle ihale öncesinde ve bütün ihaleler
için fiyat farkı verilmesine ilişkin kuralların belirlenmesi yetkisinin kurumun
teklifi üzerine Bakanlar Kuruluna bırakılması doğruydu ancak sözleşme
imzalandıktan sonra 4735 sayılı Kanun’un 8’inci maddesini baypas eden bu
tasarıyla fiyat farkı verilmesine ilişkin usul ve esasların tespitinde, yine,
kurumun teklifi, Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması, içinde bulunduğumuz yüce
Meclisin oy kullanmasının belirsizliği anlamına geleceğini de belirtmek
istiyorum. Bu itibarla,
sözleşmesi imzalanmış işlere fiyat farkı verilmesine ilişkin kanun tasarısında
fiyat farkına ilişkin usul ve esasların kurumun teklifi üzerine Bakanlar
Kurulunun yetkili kılınması yerine yüce Meclisin kararıyla kanun maddesi olarak
çıkartılması hem daha kalıcı bir çözüm olacak hem de uygulamada sonradan ortaya
çıkması muhtemel hukuki sorunların da önüne geçecektir. Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısı, esas itibarıyla devletimizi aynı zamanda ekonomik ve mali
yönden de yükümlülük altına sokacaktır. Meclisten bu tasarıyla sınırı ve temel
ilkeleri belli olmayan bu konuda Hükûmete yetki
verilmesi istenmektedir. Bu belirsizlikleri ve ileride ortaya çıkması bugünden
öngörülebilen belli başlı sorunları da yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunların başlıcaları: Öncelikle fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen
sözleşmelerde yüklenicilere fiyat farkının nasıl verileceği çok önemli bir sorun
olup bu sorunun nasıl aşılacağı konusunda yüce Meclisimiz aydınlatılamamıştır. Sonra, yürürlükte
olan fiyat farkı esas ve usullerinde yabancı para üzerinden sözleşmeye bağlanan
ihalelerde fiyat farkı ödenmeyeceği hükmü vardır, bunu biraz önce belirttik.
Yeni tasarıda ise bu işlere de fiyat farkı ödeneceği hükmü getirilmektedir.
Uygulamada bu işlere nasıl fiyat farkı ödeneceği konusundaki temel yaklaşımın
ne olacağı, kur değişikliği ile ürün fiyatlarındaki değişiklik farkının nasıl
hesaplanacağı gene belli değildir ve bu konuda komisyon çalışmalarında da
maalesef tatminkâr cevaplar alınamamıştır. Tasarıda 1/1/2008 tarihinden sonra yapılan ve yapılacak olan
imalatlar için fiyat farkı verilebilmesi düzenlenmiştir. Bu uygulama ne zamana
kadar sürecektir? Yeni hazırlanan
esas ve usuller mevcut sözleşmede yer alan esasların yerini alacak mıdır?
Hazırlanan yeni esas ve usuller geçici bir süreyi kapsayacaksa yine soruyoruz,
bu süre ne kadar olacaktır? Sözleşmesinde
fiyat farkı verilmeyeceğine ilişkin düzenleme bulunan ihalelerle, tersine,
fiyat farkı verilecek ihalelerdeki fiyat farkı oranı ve miktarı aynı mı
olacaktır? Farklı esas ve usullerde yapılacak ise o zaman bunun temel yaklaşımı
ne olacaktır? Değerli
milletvekilleri, 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılmış ve 1/1/2008 tarihinden sonra imalatı
bulunan ancak geçici kabulü yapılan, yani tamamlanmış olan yapım işlerine de
fiyat farkı ödenecek midir? Bu da önemli bir sorudur. Tasarıda
“Fiyatlarında beklenmeyen artışlar meydana gelen…” diye bir ifade var. Biz bunu
komisyonda da o zaman dile getirdik. Bu ifadeden, fiyat farkı ödenecek
imalatların, fiyatlarında beklenmeyen artışlar görülen imalatlar olduğu
anlaşılıyor bizce. Tasarıda fiyat farkına konu imalat kalemlerinin neler olduğu
da belirtilmemiş. Eğer bu hususlar dikkate alınırsa tasarı ile fiyat farkı
ödenmesi amaçlanan imalatların ve fiyat farkı ödenmesinde uygulanacak
kuralların yasa metninde yer alması gerektiği kanaatini taşıyorum. Gene bu
bağlamda fiyat farkı verilecek imalat kalemlerinin belirlenmesinde TÜİK
istatistiklerinden yararlanarak, ilke olarak, fiyat artışlarındaki oranı,
genel, ÜFE’nin üzerinde olan gruplarla da
sınırlandırılması uygun olacaktır. Değerli
milletvekilleri, görüldüğü üzere, Genel Kurulumuzda görüşmeye açılan yasa
tasarısında ileride ciddi sorunlara yol açacak belirsizlikler bulunmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tanrıkulu, devam edin. AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) – Devletimizi mali yükümlülük altına sokacak olan bu
tasarıda, fiyat farkı verilmesine imkân sağlanan işler ile fiyat farkı
verilmesine ilişkin temel kuralların da Genel Kurulumuzda tartışılarak kanun
metninde yer alması gerektiği düşüncesiyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Sayın Kaplan,
buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklayacağım. Ancak, bir
sitemimi de ifade etmeden geçmeyeceğim. Bugün akşam veya yarın belki AK PARTİ
hakkındaki kapatma kararı açıklanacak. Aynı durum bizim partimiz hakkında da
söz konusu ve Meclisin yüzde
50’sinin üstünde bir çoğunluğu temsil ediyoruz. Böyle bir durumda, şüphesiz,
yüce Meclisin iradesi, halkın egemenliğinin tercihi yönünde bir kararın
çıkmasının hukuka, demokrasiye ve ülkemize hayırlı olacağını hep temenni ettik,
ediyoruz. Yüce Meclis İstiklal Savaşı’nda dahi kapatılmamıştı, bir tek 12 Eylül
askerî darbesinde, o da bütün partileri kapatarak. Bir yargı kararının buna
vesile olmayacağına inançla, bu duyarlılık içinde acılı günler de yaşıyoruz. Daha dün
Güngören’de yaşananlar konusunda birlikte bir refleks göstermenin tavrını
birlikte geliştirmek, daha ileri adımlar atmak gerekiyor. Büyük acılar
yaşadık. Son yirmi beş yılda yaşadığımız acılar öyle sıradan değil, öyle milyar
dolarlarla ifade edilecek bir olay değil. 40 bini aşkın insanımızın can yitimi
söz konusu olan durumlarda, böylesi konularda dün tutanaklara geçen talihsiz
suçlamaların durumunun bir parti grubunu yansıtmadığının bilinci içindeyiz ve
bu duyarlılıkla zaten tepkimiz bireyler yönünde gelişti. Ancak, grup olarak, İç
Tüzük’ümüz elvermediği için… Burada hakaret lafları kalıyor tutanaklarda.
Bilmiyorum, İç Tüzük taslağı da gelecek Meclise, o konuda gruplar olarak biraz
konuşmamız gerekiyor. Meclise yakışmayan sözler tutanaklarda kalıyor ve
çıkarılamıyor. Özür dileme erdemliliği de çoğu zaman gösterilemiyor, bu da
sorun oluyor. Bu sorun olduğu için bu taslakta birlikte bir şeyler yapmak
gerekir diye düşünüyorum ve gerçekten daha duyarlı davranmak gerektiğini ifade
etmek istiyorum. Şüphesiz bu
taslak… İhale denince yolsuzluk, yolsuzluk denince yolsuzlukla mücadele, ister
istemez bunlar gündeme geliyor. Şimdi, rüşvet, yolsuzluk, irtikâp, adam
kayırmacılık vesaire bugünün sorunu değil. Hele hele
inşaat sektörü söz konusu olduğu zaman daha hassas bir alan ve ihaleler söz
konusu oluyor. Yapım, inşaat sektöründeki dalgalanmalar her yıl farklı
şekillerde gelişiyor. Sosyoekonomik gelişmeye paralel olarak siyasal
yozlaşmaların da yeni türleri ortaya çıkıyor, rüşvet, torpil dışında, siyasal
kayırmacılık, patronaj, rant kollama, suvasyon -bilmiyorum ne diyorlar ona, gönül yapma- oy
ticareti -“logrolling” olarak ifade ediliyor- hizmet
kayırmacılığı vesaire adlar altında. Bu alanlar tehlikeli alanlar. O açıdan
Meclisin, yüce Meclisin denetiminin çok etkili olması ve yasaları da
çıkardığımız zaman yasaların bu açıklıkta olması gerekiyor. Rüşvet ve
yolsuzluklar, genel bir ifadeyle tüm siyasal yozlaşmalar sadece ahlaki bir
problem olarak kalsaydı farklı olurdu ancak bu olaylar ekonomik kalkınma
üzerinde ve ülke geneli üzerinde de çok daha olumsuz sonuçlar doğurmaktadır ve
bunun örnekleri çoktur. Devlet malı ve parası soygunun kaynağı olunca, bu tür
durumlarda çıkarılacak yasaların da buna uygun düzenlenmesi gerekiyor. Bakın, Avrupa
Parlamentosuna verilen bir soru önergesi -yakın zamanda- Türkiye’de yoğun
yolsuzluklar yaşandığına dair ve Avrupa Birliğinin bu konuda ne tür bir önlem
alıp almadığına
dairdir. Bunu oradaki soru cevaptan anlıyoruz. Avrupa Birliği Komisyonunun
genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn,
Türkiye’de yolsuzluk iddialarının yaygınlığı konusundaki soru önergesine
cevapta: “Türkiye’de sadece merkezde değil, taşrada da etik kültürün
geliştirilmesini amaçlayan proje yürütülüyor.” dedi. Evet, biliyoruz, gerçekten
Hükûmetin hem taşrada hem büyük kentlerde bu tür
konularda çalışmalar yapması gerekiyor ancak bu konularda ciddi adımlar yok. Şimdi, bu yasalar
söz konusu olunca örneklerini de veriyor arkadaşlarımız. Türkiye’de, bir “Google”a girin ve “yolsuzluk” diye yazın binlerce,
milyonlarca sayfa karşınıza çıkar: Kasırga, Balina, Matador, Buffalo, Paraşüt, Kartal, Serhat, Hayal, bilmem ne enerji,
yüzlerce yolsuzluk iddiası, ki bunlar, basına da
yansıyor, yargıya da bir kısmı yansımış, devam ediyor. Yani, bu konuda zaman zaman Hükûmet de bu yolsuzlukları
tespit ediyor. Örneğin, İçişleri Bakanlığının bazı ihalelerde yapılan
yolsuzluklarla ilgili müfettiş raporları var, biliyoruz. Kendi belediyelerinde,
örneğin İstanbul Belediyesinde, İETT’de meydana gelen bir yolsuzluğu
müfettişler tespit ediyor ve soruşturmalar açıyor. Yani, zaman zaman Hükûmetin de kendi
personeli, elemanları üzerinde bu tür denetimlerinin olduğunu biliyoruz. Ancak şunu
samimiyetle sormak istiyorum, demin bunu Sayın Bakana da sordum, boyutunu; bu
yasayı çıkarıyoruz, tamam, ilgili idari birimin yetkisinden alıyoruz, bakana da
değil Bakanlar Kuruluna veriyoruz ama ilgili idari birim teklif edecek,
Bakanlar Kurulu karar verecek. Bunun çerçevesi, sınırı nedir? Hakikaten, kaç
tane şirket etkileniyor? Neden yurt dışındaki şirketin katıldığı ihaleden, onun
çimento, demir farkından hazinemiz sorumlu oluyor, vatandaşın kendi vergisiyle
ödediği paralardan? Neden daha adil bir çalışma düşünülmüyor? Örneğin 5233
sayılı Yasa uyarınca tazmin komisyonları terörden zarar görenlere şu an
tazminat ödeyemiyor, durmuş durumda. Bütçede bir kuruş para yok. Bütçe
görüşmelerinde bir önerge verdik, ona CHP, diğer partiler de katıldılar.
Denildi ki: “Maliye Bakanına -yani Hükûmetin
bakanına- bir kat daha fazlası bir yetki tanıyalım.” Şu an durmuş. Peki, vatandaşın
90’dan bu yana yakılan yıkılan köy evindeki bayındırlık birim hesaplarını
yaptığınız zaman, o vatandaşın zararını ödemek için, şimdiki çimento farkını,
demir farkını, harcını, o vatandaşın, Lice’de evi yakılan vatandaşın, Kulp’ta
evi yakılan vatandaşın, Hakkâri Yüksekova’da evi başına yıkılan vatandaşın
birimini hesaplarken bu yasa kapsayacak mı? Yok. Yalnız müteahhitleri
kurtarıyor. Yani, vatandaşı nasıl düşüneceğiz? Vatandaş nasıl bunun olumsuz
etkilerinden kurtulacak? Gerçekten üzerinde çok konuşulacak bir yasa.
Arkadaşlarımız ifade ettiler. TOKİ, planı istediği gibi çıkarıyor, istediği
gibi katları yükseltiyor, istediği gibi imar planında değişiklik oluyor; yeşil
alan oluyor, yapı alanı, yapı alanı oluyor bilmem yeşil alan. Bu kadar
denetimsiz, sivil toplumu dışlayan, yurttaşının görüşlerini dikkate almayan, bu
kadar rahat bir icraatın inanıyorum ki icraat sahiplerine de bir faydası olmaz.
Bakın, deprem
kuşağındayız. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz, sadece onu ifade edeyim. Bu yapıyla
ilgili en büyük hasarlardan birinin yapıda malzeme çalması olduğunu,
malzemeden, demirden, çimentodan çalındığı için insanlarımızın öldüğünü ifade
edeyim. Son altmış beş yılda Türkiye’de afetlerin yüzde 75’i depremlerden oluşuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan, sözünüzü tamamlayın. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlıyorum efendim. Türkiye, yüzde 90
barajları, sanayi tesislerinin yüzde 96’sı, nüfusun yüzde 98’i, ülkenin işte
yüzde 92’si deprem kuşağındadır, deprem riski altındadır. Deprem riski
altındaki bu yapı güçlendirmelerinin plan projesi olmadığı zaman ne olacak?
Bunun bu yasayla nasıl tamiri olacak? Mümkün değil. İnsanın aklına
tabii ki ister istemez Beethoven’in ünlü baş yapıtı
“Pastoral Senfoni” geliyor. Diyor ki doğanın değişkenliği üzerine dâhi bir
sanat yaratıcısının duyumsamalarını özetlerken: “Ağaçları ve çayırlarıyla
yemyeşil yumuşak bir doğada nazlı nazlı akan bir
derenin dinlendirici güzelliği çevresindeki yamaçlarda meleyerek dolaşan
kuzucuklar, hepsi birlikte nefis bir Beethoven betimlemesinin unsurlarını
oluşturur. Benzersiz güzellikte klarnet ve flüt melodileri birbirinin içine
geçer ancak senfonin ilerleyen bölümlerinde gökyüzü kararır…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bir cümle kaldı, bağlayabilir miyim. BAŞKAN –
Tamamlayın, buyurun. HASİP KAPLAN
(Devamla) – “…şimşekler çakar ve büyük bir fırtına patlar. Yumuşak doğa,
birdenbire şekil değiştirmiştir. Yapıt, bilindiği gibi, fırtınadan sonraki
sükûnet betimlemeleriyle sona erer.” Bir müzik eserinde bu. Türkiye, şu an, o
sükûnet betimlemesini yaşıyor. Bu akşam karar ne olacak? Güngören’deki caniler
yakalanacak mı? Bu yolsuzluklar aşılacak mı? Bütün bunların
sorumluluğu omuzlarımızda. Biraz daha sevgiyle kucaklaşmamız gerektiğini
ifade ediyorum. Saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Şahısları adına
ilk söz, Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’a ait. Sayın Tutan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanunun amacı
tümü üzerinde konuşmalarda yeterince anlatıldı. Ancak, bazı yanlış anlamaları
gidermek için sadece bir konuyu burada dile getirmek istiyorum. “Bu kanunla
birilerine rant mı sağlanıyor?” gibi bazı şeyler
söylendi. Değerli
arkadaşlar, gerekçe okunduğunda da açıkça görülecektir ki, fiyat farkı
verilmesi uygulamasında bir tek şey amaçlanmıştır, hiç kimsenin kârının
artırılması, yüklenicinin kâr etmesi falan değil zararlarının bir kısmının
giderilmesi amaçlanmıştır. Bu kanunun
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tutan. Şahsı adına
ikinci söz, İzmir Milletvekili Harun Öztürk’e ait. Sayın Öztürk, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle,
Güngören’de yaşamlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara
acil şifa, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle terörü
şiddetle ve nefretle tekrar kınıyorum. Hükûmeti de
terör saldırılarını önceden önlemeye yönelik tedbirler geliştirmeye davet
ediyorum. Değerli
milletvekilleri, Kamu İhale Sözleşmesi Kanunu, Kamu İhale Kanunu’na göre
yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi ve uygulanmasına ilişkin
esas ve usulleri belirlemektedir. Bu Kanun’a göre düzenlenecek sözleşmelerde
ihale dokümanında yer alan şartlara aykırı hükümlere yer verilememektedir. Yapım işlerinde ya isteklinin teklif ettiği toplam bedel üzerinden
anahtar teslimi götürü bedel sözleşmesi yapılmakta ya da ön veya kesin
projelere ve bunlara ilişkin mahal listeleri ile birim fiyat tarifelerine
dayalı olarak idarece hazırlanmış cetvelde yer alan her bir iş kaleminin
miktarı ile bu iş kalemleri için istekliler tarafından teklif edilen birim
fiyatların çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşmesi
yapılmaktadır. Bu Kanun’un
8’inci maddesi sözleşme türlerine göre fiyat farkı verilebilmesini Kamu İhale
Kurumunun teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararına bağlamıştır. Bu da
sözleşme yapılmadan kullanılacak bir yetkidir. Çünkü,
anılan maddenin ikinci fıkrasında “Sözleşmelerde yer alan fiyat farkına ilişkin
esas ve usullerde sözleşme imzalandıktan sonra değişiklik yapılamaz.”
denilmektedir. Yani, hangi işe fiyat farkı ödeneceği sözleşme yapılmadan önce
belli olacaktır. Böyle olunca ihaleye katılacaklar da ihale konusu iş için
hangi esaslar çerçevesinde fiyat farkı ödeneceğini önceden bilecekler ve ona
göre teklifte bulunacaklardır. Özetle,
başlangıçta fiyat farkı ödeneceği öngörülmemiş ise sözleşmeden sonra hiçbir
şekilde fiyat farkı ödemesi yoluna gidilemeyecektir. Görüşülmekte olan
tasarı kanunda yazılı kural dışında, sözleşme yapıldıktan sonra fiyat farkı
ödenmesine izin veren değişiklikler içermektedir. Tasarının 1/1/2008
tarihinden bugüne kadar yapılmış olan yapım sözleşmelerini de kapsaması,
yürürlükteki mevzuat çerçevesinde sözleşme yapıldıktan sonra fiyat farkı
ödenemeyeceğini bilen ve buna dayanarak ihaleye katılmayan veya katılıp da ona
göre daha yüksek teklif veren iştirakçiler açısından önemli olduğu kadar,
ihalenin tam rekabet koşulları altında yapılmamış olması ve kamu zararı doğması
bakımından da önemlidir. İlk etapta bu sakıncanın ortadan kaldırılması için
tasarıdaki 1/1/2008 tarihi metinden çıkarılarak
“Yürürlük tarihinden sonra yapılacak ihalelere fiyat farkı ödemesi yetkisi
öngörülebilir.” şeklinde bir yaklaşım düşünülebilir. Ancak yapılacak bu
düzenlemenin öngördüğü amacı mevcut yasa hükmü karşıladığından böyle bir
düzenlemeye de ihtiyaç yoktur. Zira bugünden itibaren yapılacak ihalelerde
fiyat farkı ödemesi yapılması düşünülüyor ise ihale ve sözleşme öncesi bunun
esas ve usullerinin mevcut yasaya göre Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesi
mümkündür. Değerli
milletvekilleri, ekonomik kriz nedeniyle böyle bir önlem gerekli görüldüğüne
göre mevcut yasaya dayanılarak kriz sona erene kadar yürürlükte kalmak üzere
genel bir fiyat farkı kararnamesi ile sorun pekâlâ halledilebilirdi. Ağustos
2007’de başlayan dünya krizi nedeniyle Hükûmet alması
gereken tedbirler konusunda bu nedenle uyarılmıştı. Ancak Hükûmet
1/1/2008’den geçerli kararnameyi zamanında çıkarmadığı
için, bugün yasama organına zamanında kendisinin yapmadığı görevi, geriye doğru
geçerli kılmak üzere yasayla yaptırmak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk, devam edin. HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. …kendisinin
yapması gereken görevi yapmaması nedeniyle ihmal ettiği görevi, bugün yasama
organına, yasaya aykırı olarak, bazı sebepsiz zenginleşmelere de yol açabilecek
biçimde ve rekabeti de önleyecek tarzda yasa hükmü getirmektedir. Yasama organının
bu tür olumsuzluklara alet edilmemesi dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sayın Tütüncü,
buyurun efendim. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi, aracılığınızla Sayın Bakana
iki sorum var. Kamu ihalelerinin
tarımsal altyapı, sulama ve ormancılık yatırımlarında nispi bir azalma içinde
olduğu görülüyor. Mesela, 2008 merkezî yönetim bütçesinde sulama yatırımları
2007’ye göre yüzde 3 azalmış, ormancılık yatırımları 2007’ye göre yüzde 7,2
azalmış. Sorum şu: Bu yasa ile verilecek fiyat farkından tarım kesimindeki
yapım işleri hangi oranda yararlanabilecektir? İkinci sorum:
Sayın Bakan, ilgili komisyonda şöyle bir ifadede bulunmuşlardır: “Bu
düzenlemeye göre Bakanlar Kurulunun uygulama esaslarını belirlemede bütçe
dengeleri dikkate alınacaktır.” demiştir. Bu ne anlama geliyor? Verilecek fiyat
farkı miktarının ve uygulama kapsamının bütçe olanaklarının elverdiği ölçüde
olabileceği mi ima edilmek isteniyor? Çünkü, bu, uzun
zamandan bu yana bu uygulamayı bekleyen kişiler açısından son derece önemlidir.
Bu konuda açıklama rica ediyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tütüncü. Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım iki
sorum var benim de. Bunlardan birincisi: 2003 yılından bugüne kadar Kamu İhale
Kurumumuz kaç ihaleyi iptal etmiştir? Bu ihaleler hangi kurumların çıktığı
ihalelerdir ve iptal gerekçeleri neler olmuştur? Bir döküm hâlinde bunu
istiyorum mümkünse. İkinci sorum:
Fiyat farklarının uygulanması yap-işlet veya yap-işlet-devret modeline uygun
çıkılan ihalelerde acaba nasıl yansıtılacaktır? Burada bir eşitsizlik meydana
gelmesi söz konusu mudur diye düşünüyorum. Şöyle ki:
Yap-işlet-devret modeliyle yüklenici firma bir maliyet çıkarmıştır ve ona göre
de yıl işletmesini hesap etmiştir ve bugünkü fiyat farklarıyla da bu yıl
işletmesinin tutmaması mümkündür ve bazı uygulamalar var ki, mesela
Karaman’daki bir barajda yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkılmış, 140
milyar dolar civarında maliyet ve 10 milyar dolar civarında bir kazançla bugün
hazineye yüklenilmiştir bu fiyat farkları ve yapılamayan birtakım gerekçelerle.
Yap-işlet-devret modeline veya yap-işlete fiyat farkı uygulanmazsa bir
eşitsizlik söz konusu olacaktır, uygulansa nasıl bir uygulama söz konusu olur? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak. Sayın Sakık, buyurun. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkanım, ben de teşekkür ediyorum. Benim de iki
sorum olacak. Bir: Bu
mağduriyeti giderme yasası olan yasada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Şimdi, bir tarafta insanların mağduriyetini gidermek, hakkaniyettir, adalettir.
Ama ikincisi, uzun süredir -zaman zaman Sayın Bakanımıza ve değişik bakanlara
da sorduk- belediyelerin afet yasasından kaynaklanan bir hak alacakları var ve
mahkeme kararıyla bunun ödenmesi gerekir 2008 yılında. Sayın Bakanımıza birkaç
kez söyledik, ama bir kaynak bulamadıklarını söylüyorlar. Mahkeme kararına
rağmen kaynak bulamadıkları bu belediyelerle ilgili… Nasıl bu yasayla ilgili
bir kaynak buluyorlar? Bu konuda bir açıklama istiyorum. İkincisi, 1966
Varto-Muş depreminde, hâlen, hak sahipleri olan birçok mağdur haklarına
kavuşamadılar. Bu nasıl bir sosyal devlettir ki aradan kırk iki yıl geçmiş,
insanlara iki odalı bir ev yapacaklar, hâlen bir türlü yapılmadı. Bu hak ne
zaman yerli yerine oturtulacak? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sakık. Sayın Özçelik. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bilindiği gibi Siirt AK PARTİ
Belediye Başkanı, yakınları tarafından 22 milyar Türk lirasına satın aldığı
hazine arazilerini üç dört el değiştirdikten sonra belediyeye 1,5 trilyona
yakın bir ücretle sattılar. Yani belediye 22 milyara satın aldığı arazileri,
yakınları tarafından alınan arazi, arsa belediyeye 1,5 trilyona yakın bir
ücretle satın alındı. Belediye bunu TOKİ’ye kat
karşılığı verecekti ancak yolsuzluğun ortaya çıkması nedeniyle proje durduruldu
ve ilgililer hakkında kanuni takibatın yapıldığını biliyoruz. TOKİ’nin şu anda Siirt’te yeni bir projesi var mıdır, onu
öğrenmek istiyorum, bir. İkincisi: Sayın
Tarım Bakanına soracaktım. Kuraklıktan dolayı zarar gören çiftçilerimize yardım
kapsamına alınan iller ve ilçeler arasında Siirt’in Kurtalan ilçesinin
bulunmadığı, İl Tarım Müdürlüğü ile yapılan görüşmelerde Kurtalan’ın unutulduğu
söylenmişti. Kurtalan’ın da yardım kapsamına alınacağı ifade edilmişti. Bu
konuda Sayın Bakanın bilgisi varsa şimdi, yoksa yazılı olarak da bildirmesini
rica ediyorum. Kurtalan yardım alacak ilçeler arasında yer alıyor mu almıyor mu
onu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, süremiz çok azaldı, lütfen kısa sorun. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakanım, TOKİ’nin sosyal konut
konusunda bir projesi var mı? İki: Turizm kent
projesi, yani emekçilere, çalışanlara turizm kenti düşünüyor mu? Çünkü, Avrupa’da, özellikle gezdiğim birçok yerde
belediyeler, dar gelirlilere, ücretlilere, işçilere deniz kıyılarında turizm
kentleri yapıyorlar veya sosyal konutlar yapıyorlar. Böyle bir projesi var
mıdır? Dar gelirliler için bir proje düşünülüyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Sayın Bakan,
buyurun. BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela Çanakkale’deki
yangınla ilgili bilgi takdim edeyim. 5 helikopter, 5 uçak, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinden 1 amfibi uçak, 30 arazöz, 200 işçi
olay yerine intikal etti. Sayın Bakanımız bizzat ilgileniyor. İnşallah az
hasarla bu yangını atlatırız. Şimdi, evvela
yapılan eleştirilere teşekkür ediyorum. Özellikle Sayın Tanrıkulu
çok güzel şeyler söyledi. Onlarla ilgili, kendisinin bu sorularını mutlaka
kendisinden alıp… Bizim vereceğimiz cevaplar da var. Çok uzundu, belki
cevabımda o olmayacak ama gerçekten sorulması ve cevaplandırılması gereken
hususlardır. Şimdi, Sayın Sakık bana geçen de söylemişti. Biliyorsunuz, biz iktidara
gelmeden Afet İşlerinde maalesef adil olmayan uygulamalar yapılmıştı. Kat
sayılarla bazı belediyelere kazançlar sağlanmıştı, haksız paralar yollanmıştı;
bazıları bundan mağdur olmuştu. Daha sonra mahkeme oldu. Mahkemede eski
rakamlarla 85 trilyonluk, yeni rakamlarla 85 milyon YTL’lik bu belediyelerimiz
bir hak elde ettiler. Bütün bunları tabii bu belediyelerimize ödememiz gerekiyor
ama bu yılki bütçede olmadığını söylemiştim ben Sayın Sakık’a.
İnşallah önümüzdeki bütçeye koymaya çalışacağız. Şimdi, Sayın Sakık “Bunlar konmazken nasıl bu fiyat farkı verilecek?”
Doğrudur. Bu yıl verilmeyecek bu fiyat farkı, çünkü bu yıl verilse dahi bütçeye
konulan rakamın üzerine çıkmayacak ödemeler, çünkü bütçeye yeni bir bütçe ilave
etmeyeceğiz bu yıl verilse dahi. Bu defa ne olacak? İşin yüzde 70’i
yapılacakken, fiyat farkı dolayısıyla yüzde 60’ı, 65’i yapılacak. Yani, bu yıl
ilave bir bütçeyle bu fiyat farkını ödemeyeceğiz. 66 Varto-Muş
depremleriyle ilgili gerçekten biz burada o günden kalan sorunları çözmeye
çalıştık. Yüzde 90’ınını çözdük, yüzde 10’unu da çözeceğiz. Ama bizim afetle
ilgili anlayışımız şudur: Şu anda Gülnar’da orman yangını oldu, konutları dört
ay içinde teslim edeceğiz. Mustafakemalpaşa’da
Bursa’da oldu, köy yandı, sekiz ay içerisinde şahane bir köy yaptık, teslim
ettik. SIRRI SAKIK (Muş)
– Peki bizim günahımız ne Sayın Bakan? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Günah diye bir şey yok, onları da
yaptık tamamladık Sayın Sakık. Yani size de bilgi
verebilirim ama çok hızla onları da tamamlıyoruz. Bazıları şöyle: Hak
sahipliğiyle ilgili sorunlar var, tespitlerle mahkeme arasında gidip gelmeler
nedeniyle gecikmişlik olabilir. Yoksa, oradaki
vatandaşımızla buradaki vatandaşımız arasında hiçbir fark yok. Bilakis, bizim,
orayla ilgili, özellikle bu yöreyle ilgili –“ora” derken yanlış anlaşılabilir-
neler yaptığımızı, ne kadar konut yaptığımızı, ne kadar konut artı ahır
yaptığımızla ilgili bilgileri ben size takdim edeceğim. Zaten, Afet İşleri
Genel Müdürlüğümüzün bizim dönemimizde yapmış olduğumuz çalışmaları içeren bir
kitapçık bastırıyoruz. Bu bir başarı öyküsü, bunu hep beraber size sunacağız. Sayın Kaplan,
TOKİ konusunda sordu. Aslında TOKİ’yle ilgili doneler bende de yok ama bildiğim kadarıyla ve bilmediğimi
de size mutlaka yazıyla takdim edeceğim, TOKİ burada çok konuşuldu ve çok
eleştirildi. Biraz evvel ben söyledim, Sayın eski Sağlık Bakanımız da sormuştu,
TOKİ, faizle para alıp konut yapmıyor. TOKİ, kamu bütçesinden 1 lira alıp
yapmıyor. TOKİ, bütün bunlara rağmen 300’e yakın okul yaptı bu ülkeye. TOKİ
hastaneler yapıyor bu ülkeye, TOKİ ibadethaneler yapıyor bu ülkeye. TOKİ başka
ne yapıyor? Rekreasyon alanları yapıyor, sosyal donatılar yapıyor. Peki bunları nasıl yapıyor? Doğrudur, İstanbul’da Ataköy’de
500 milyara daire satıyor. Alıcısı var satıyor, buradan kâr ediyor. Sosyal
konut olarak –Sayın Kaplan sormuştu- benim bildiğim, üç ay evvel 60 bini aşmıştı.
Yani, ayda 300 YTL’yle ödenerek, sıfır peşin veya 2 milyar eski fiyatlarla
peşinle yirmi yıl vadeli konutlar yapıp vatandaşa teslim etti. Ben, çoğuna
Sayın Başbakanla beraber gittim bu teslim törenlerinin. İnanılmaz haz alıyor
insan bundan. BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu, devam edecek misiniz? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Gönül ister ki, bunları daha da fazla
yapalım. TOKİ, gerçekten 300 bine yakın inşaata başladı, bunun 180 bine
yakınını bitirdi. Bir kısmından para kazanıyor, bir kısmından kazandığı parayı
sübvanse ederek belki eksi fiyatlarla sosyal konutlara, hastanelere, camilere,
ibadethanelere ve özellikle okullara bunları verebiliyor. Yap-işlet-devret bu
modelin içerisinde değil. Yap-işlet-devrette -kendi
içerisinde yapılmış olan mukavele- ilgili kuruluşla oturulur, eğer gerçekten
bir mağduriyet varsa -Türkiye hukuk devletidir- müddetli uzatılır. Başka ne
getirilebilir? O bunun içerisinde değil. Kamu İhale
Kuruluna her ihale yapan kurum bildiriyor ben şu ihaleyi yapacağım diye. Ama
ihalenin bitip bitmediğini Kamu İhale Kurulumuz tam bilmediği için kesin rakamı
veremiyor ama Kamu İhale Kurulu Başkanımız burada, ben ona söyledim, o da bu
sorularla ilgili arkadaşlara gerekli bilgileri verecek. Bakın biraz evvel
Özçelik çok güzel bir ifade kullandı Siirt’le ilgili.
Biraz evvel de Sayın Kaplan çıktı dedi ki: “Bu Hükûmet
kendi belediyelerine de tutup suç duyurusunda bulunuyor, denetliyor.” Aynı şeyi
biz Siirt’te de yapmıştık. Kendi ifade etti, ben teşekkür ederim. Bizim için
yolsuzluk hangi partiden olursa olsun yolsuzluktur, üzerine gidilmelidir.
Yetimin hakkını kimseye yedirmemeye kararlıyız. Üç Y’de
iddialıyız, doğrudur, “yolsuzluk”, “yasaklar” ve “yoksulluk”la
mücadelede gerçekten kararlıyız. Tabii, konuşmam
uzadı, daha sonra yazıyla bildiririm. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 sıra sayılı yasa’nın 1. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini
arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu. Malatya Madde 1.- Fiyat
farkı ödemelerinde kamuya olan borçlar öncelikle tahsil edilir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)-
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu önergeyi şunun için verdim: Bu Meclis bir yeniden yapılandırma
yaptı, tüm grupların desteğiyle. Sigorta ve BAĞ-KUR primleriyle ilgili bir
yeniden yapılanma. O zaman dedik ki size: “Arkadaşlar, bir aylık süre yetmez.”
Birincisi, bankalar kayıtsız kaldı, son bir haftada “Kredi veriyorum.” dedi,
insanlar şaşırdı. İkincisi, ürün mevsimi değil, yani, ürünlerin satış mevsimi
değil. “Bu ödemeyi eylül sonu, ekim sonu yaptırın insanlara” dedik. İnsanlar
fındıkçı, daha fındığını satamadı. Eğer, bir yasadan faydalanmak istiyorsak,
halkın faydalanmasını istiyorsak, gelin, bu yeniden yapılandırma süresini
iki ay uzatın, müracaat süresini, ondan sonra, ekim sonuna kadar da ödeme
süresini uzatırsak halka bir faydamız olur. Bu yüce Meclis, tüm gruplar ve
herkes böyle bir yapılandırma ihtiyacı olduğu konusunda destek verdi. O gün
burada söyledik. O gün burada dedik ki: “Arkadaşlar, ödeyemezler, etmeyin,
tutmayın, bir aylık süre yetmez.” Şu anda, örneğin, ağustos sonu para ödenmesi
gerekir. Arkadaşlar, fındıkçı ödeyemez, arkadaşlar, kayısıcı ödeyemez. Bankalar devreye
girmedi ve bir şekilde kurum, bankalarla pazarlık etti; kendisine ilave para
istedi ve son geçtiğimiz pazartesi günü Halk Bankası anlaştı arkadaşlar,
geçtiğimiz pazartesi günü, dikkatinizi çekerim. İnsanlar Halk Bankasının
kapısından içeri hurra gitti, kimseyle görüşemediler. Ben hepinizden rica
ediyorum, bu, toplumun gerçeği. Gelin müracaat süresini iki ay uzatalım, ödeme
süresini de ekim sonunda yaparsak halka bir faydamız olur. Geleceğim ikinci
konuya. Sayın Bakanım, Malatya’da Beydağı ve Yamaç
Mahalleleri var. Kentsel dönüşüm kaçınılmaz, kentsel dönüşüm toplumun
ihtiyacıdır, çağdaş bir yerleşim alanıdır, kentsel dönüşüme kimse karşı
çıkamaz. Ancak, kentsel dönüşüm yaparken insanları mağdur etmek hiçbirimizin
hakkı değildir Sayın Bakanım. Söylüyorum size, tapulu arazisi var; imarlı ve
ruhsatlı binası var, tapu tahsis belgesi var. Kimi de elli yıl önce gitmiş, o
zaman kervan geçmez, kuş uçmaz bir yerlermiş oralar, yıllarca çamurda
yürümüşler, oranın zorluğunu çekmişler. Bu insanlara… Kentsel dönüşüme karşı
çıkmıyoruz. Ama bu insanlara, iki katlı evi olan bir insana siz 20 bin lira
veya 25 bin lira verirseniz… Bu insanı sokağa atıyorsunuz. Kentsel dönüşüm
olmalı ama kentsel dönüşümden dolayı bu insanların oradan sağlanacak rantı… Öncelikle bu insanların oturmasına imkân vermeliyiz.
Bu konuda öncelikle Malatya’daki iki mahalle son derece zor durumdadır. 3 bin
lira veriyor, 5 bin lira veriyor o gecekondudan attıkları insanlara. Değerli
milletvekilleri, bu insanlar bizim insanlarımız. Bu insanlar orada gecekondu
yapmışsa; yol yok, su yok, altmış sene orada oturmuş, daha sonra belediye su
vermiş, daha sonra yol yapmış… Oradaki kentsel dönüşüme asla karşı çıkmıyoruz
ama bu insanları mağdur edecek, bu insanları yok edecek bir uygulamaya da
hepimiz karşı çıkmalıyız. Ben, bu konuyu sizin dikkatinize bir kez daha
sunuyorum. Burada mağdur olan insanların mağduriyetini korumak hepimizin
görevidir arkadaşlar. En azından, orada yapılacak binalara orada evini aldığın,
barkını aldığın insanların öncelikle yerleştirilmesi lazım. Ben, Sayın
Bakanım, bir kez daha sizin adalet duygularınıza bunu sunuyorum ve oradaki
yapılan işlemin bir kez daha TOKİ tarafından gözden geçirilmesini hassaten rica
ediyorum. Bir başka konu
Sayın Bakanım: Türkiye’de en önemli konulardan biri beton santralleri. Bunu
söylüyorum. Demir cevherinden beton katıyorlar. Beton standardı yok, her önüne
gelen nasıl uyguluyorsa uyguluyor. Ben, son birkaç ayda bu konuda bir çalışma
yaptım, size de sunacağım, ama özellikle beton santrallerinin kalite konusunda,
özellikle deprem kuşağında olan bir ülkede belli standartların çok altına
inildiğini ve özellikle demir çelik fabrikalarının o cürufundan katkı
yaptıklarını görüyoruz. Ben, kimseyi, firma ismi falan söylemek haddim değil,
ama beton santralleri bu konuda son derece çok dürüst insanları katmıyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu, devam edin efendim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum ve
dürüst, namuslu çalışan her insana destek olalım ama sahtekârlık yapan insana
da en büyük cezayı vermek bizim görevimizdir. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Madde üzerinde bir
adet daha önerge var, onu okutuyorum efendim: TBMM Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
273 Sıra Sayılı “Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı”nın Geçici 2 nci maddesinin tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim. Harun
Öztürk İzmir BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Peki. Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Tasarının
yürürlüğünün 1.1.2008 tarihinden sonra yapılan ihaleleri de kapsayacak şekilde
geri götürülmesi, fiyat farkı ödenmeyeceği düşüncesi ile ihaleye katılmayanlar
açısından Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca mevcut
yasa, Bakanlar Kuruluna fiyat farkı ödenmesi konusunda yetki verdiğinden,
içinde bulunulan ekonomik ortam nedeniyle bir fiyat farkı kararnamesi
düzenlenmesi her zaman mümkündür. Bu nedenle yasal bir düzenleme yapılmasına
ihtiyaç yoktur. Tasarının tümüyle geri çekilmesi gerekir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde yeni bir geçici madde ilavesiyle ilgili bir
önerge vardır, okutuyorum: T.B.M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 Sıra Sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz
ederim. Kamer
Genç Tunceli Geçici Madde 3.
Bu kanunun geçici 2. maddesiyle ilgili bir ödeme yapılabilmesi için, bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, bir ay içinde Bayındırlık, Maliye ve
Sanayi Bakanlıklarının müsteşarlığından oluşacak bir komisyon kanalı ile fiyat
farkı verilecek inşaat ve malzeme türleri belirtilir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Genç… Yoklar herhâlde. Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Hangi malzeme ve
inşaatlara fiyat farkı verileceğinin belirtilmesi gerekir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz. Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. CHP
Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Pazar akşamı
İstanbul Güngören’de yaşanan terör olayını bir insanlık suçu olarak kabul
ediyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar
diliyorum, Güngören halkına da geçmiş olsun diyorum. Değerli
arkadaşlarım, üzerinde konuştuğumuz 273 sıra sayılı yasanın 2’nci maddesi,
benim bir yıllık milletvekilliği yaşamımda bir ilki getiriyor: “Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer ve hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür...” Hem
yürürlük hem yürütme yetkisini aynı maddede toplayan bir yasayla karşı
karşıyayız. Böyle bir öneriyi Meclis Başkanlığının da nasıl kabul ettiğini
anlamış değilim. Ayrıca, Komisyonda gerek CHP gerek MHP Grubu üyeleri böyle bir
şeyin olmazlığını söylemelerine rağmen hâlen bu konuda ısrarlı bir şekilde
gelmesi de yasa tekniğine uygun mudur, bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasa, inşaat imalatlarında yaşanan, Hükûmete göre tahmin edilemeyen ve beklenemeyen, bize göre
de zamanında alınması gereken tedbirler alınmadığı için karşılaşılan bir olayı
çözmek için fiyat farkı vermek amacıyla getirilen ve bu fiyat farkında da
yetkiyi Bakanlar Kuruluna veren bir yasadır. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa bir yönüyle gereklidir ama çözüm değildir. Ayrıca da
-demin bahsettim- ilk defa yürürlük ve yürütme maddesini birleştiren bir
yasadır. Çözüm değildir, çünkü özel konut kooperatiflerine ve özellikle müteahhit kesimine, yapsatçı kesimine hiçbir yararı yoktur.
2886 sayılı Yasa’yla ihale edilen işler için fiyat farkı hükümlerinde bir madde
olmadığı için de faydası yoktur değerli arkadaşlarım. Hepimizin bildiği
gibi inşaat sektörü bizim gibi ülkelerde çok önemli sektördür, ekonominin
lokomotifidir. Ama görüyoruz ki 2007 yılı sonundan beri inşaat sektörü çöktü,
otomotiv sektörü can çekişiyor, tekstil sektörü çöktü ve bu lokomotif
özelliğini taşıyan inşaat sektörümüz de bundan iki ay önce yaptığı direnişle
ancak sesini Hükûmete duyurabildi. Şimdi, fiyat
farkıyla, hazineden bir miktar parayı, çerçevesi iyi belirlenmemiş, nitelikleri
iyi belirlenmemiş bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna vererek hazineden bir sarf
yapıyoruz, bir harcama yapıyoruz. Bu temmuz ayı
içerisinde çalışmanın şevkini yaşamak istiyoruz. Fakat gördüğümüz kadarıyla gelen yasaların
hepsi bütçe açığını yaratan, kaynak israfını yaratan ve çerçevesi iyi
biçilmemiş yasalar. Örneğin, belediyelere bir sürü kaynak aktardınız ve kamu
alacaklarını affettiniz. Şimdi de -fiyat
farklarıyla- nasıl ödeneceği belli olmayan biçimde bir fiyat farkı
kararnamesini getiriyorsunuz. Değerli
arkadaşlarım, her şeye bütçede kaynak var. Bütçe açığını düşünmüyorsunuz. Cari
açığı şimdi yeni yeni aklınıza getirmeye başladınız.
Ama ne zaman ki emeklilerin yaşam standardını artırmak için biz bir öneri
getirsek -dün Sayın Bakan söyledi- “aman mikro dengeler, aman makro dengeler”
diye önümüze çıkıyorsunuz. Bunları hesaplarken de, evveliyatını iyi
hesaplamadığınız için de neyle karşılaşacağınızı şu anda bilmiyorsunuz. Sayın Bakana soruyorum:
Bu fiyat farkı yetkisiyle hangi mali külfetle karşılaşacaksınız biliyor
musunuz? Komisyonda da sordum, bilmiyorlar. Şimdi, değerli
arkadaşlar, biz bu kararnameye “Evet.” diyelim, gereklidir ama ihalelerin
şeffaf olmadığını gördüğümüz bir ortamda, katılımcılığın olmadığını gördüğümüz
bir ortamda, Kamu İhale Kanunu’nun 21’inci maddesine göre 3 kişi çağırılarak
trilyonları bulan ihalelerin verildiği bir ortamda biz nasıl vicdan
rahatlığıyla bu yetkiye “Evet.” diyebiliriz? Daha önce de arkadaşlarım dedi ki:
“İhalelerde şaibe yok.” Bakın, değerli arkadaşlarım, son yıllarda, 2003 yılında
bu Hükûmet göreve geldiğinden beri, özellikle Kamu
İhale Kanunu 14 kez, 4735 sayılı Yasa da 3 kez değiştirilmiştir. Eğer siz
kalıcı çözüm istiyorsanız -Sayın Bakan, Sayın Komisyon- niye Kamu İhale
Kanunu’nu öncelikle getirip, alınması gereken tedbirleri, ayağı yere basan bir
sistemi oluşturmak için çaba göstermiyorsunuz? Bugün, kentsel
dönüşüm yapılıyor -Sayın Mevlüt Aslanoğlu
söyledi- kentsel dönüşüm adına rantsal dönüşüm
yapılıyor. Kentsel dönüşümün altyapısı yok, yasal düzenlemesi yok, yönetmeliği
yok. İmar Kanunu bugün lime lime olmuş. Niye bunları
getirmiyorsunuz? Ama nerede ranta dayalı, nerede
rantiyeye dayalı işler varsa, özellikle temmuz ayında da çalışmanın verdiği bir
heyecanla diyelim -böyle bir heyecan da yok da- bununla bu tür akçalı yasaları
geçiriyorsunuz. Demin söyledim,
bu yasaya “Evet.” demek için ihalelerin şeffaf olduğunu bilmemiz lazım. 21’inci
maddeye göre TOKİ’de… Sayın Bakanın görevi değil,
kendisine bağlı değil, çözüm de kendisinde değil ama TOKİ’de
21’inci maddeye göre güvenlik, deprem, felaket gibi unsurlara bağlı olarak 3
kişi çağırılıp, 2’sinin geçersiz sayılıp 1 kişiye ihale verildiği kaç ihale
vardır? Arkadaşlar burada konuşunca siz diyorsunuz ki: “Yok böyle bir şey.”
Elimde belge, elimde belge… Sayın Grup Başkan Vekilinizin siyasi birikimi,
deneyimi vardır. Bunu incelemeye yüreği tutuyorsa alır, inceler ve bakar TOKİ’de neler olmuş neler değerli arkadaşlarım. TOKİ’de yedi yüz dolayında ihale yapılmış göreve
geldiğinden beri, yetkilendirildiğinden beri. 16 milyar YTL’lik bir kaynak
kullanılmış ve bugün TOKİ borç batağında değerli arkadaşlarım. Kaynak israfı had safhada. Sosyal konut diye yapılan
konutların sayısı çok az. Lüks konut yapılıyor ve dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, büyük bir vurgun var, büyük bir yolsuzluk var. “3Y’yi
önleyeceğiz.” diyorsunuz. Allah’a şükür, üçü de sizin zamanınızda arttı.
Yolsuzluk: Hortumlar el değiştirdi, yön değiştirdi. Yoksulluk: Tabana yayıldı.
Yeşil kart alanın sayısı arttı, gıda yardımı alanın sayısı arttı, aşevlerinde
sıraya girenin sayısı arttı Hükûmetinizin sayesinde.
Yasaklar arttı. En önemlisi dokunulmazlık. Niye
kaldırmıyorsunuz dokunulmazlığı değerli arkadaşlarım? Kaldıramazsınız,
kaldıramazsınız çünkü hesabını veremeyeceğiniz dosyalar var değerli
arkadaşlarım. Ben, şimdi,
belgeli konuşmayı ilke edinmiş olan bir siyasetçiyim. Bakın, şimdi bu fiyat
farkı kararnamesi çıktığı zamanda Şanlıurfa AKP konutları ihalesini binde 6 ile
alan insana fiyat farkı vermek sizi vicdanen rahatsız etmez mi, etmiyor mu?
Etmiyor. Yüzde 3 ile Kilis’te ihale alan müteahhide bu rantı
vermek vicdanınızı rahatsız etmez mi? Etmiyor ki rahatsınız. İşte böyle
kaynaklar israf ediliyor. Ondan sonra diyorsunuz ki “Vurgun yok, çıkar yok.”
değerli arkadaşlarım. Bakın, firma ismi
vermeyeceğim. Lütfen inceleyin. İzmir Konak’ta, Siirt Yağmurtepe’de,
Kurtalan’da konut alan firma, insaf, 2004-2008 yılları arasında bir ortaklıkla
9.147 konut almış; 890 milyon 333 bin 787 YTL. Değerli arkadaşlarım, aynı firma
bir başka ortaklıkla 7.915 konut almış; 852 milyon 296 bin 400 YTL, yani 852
trilyon değerli arkadaşlarım. Bu rakamları, kırımları ortaya koyduğunuz zaman
da -şu listede yirmi tane inşaatı topladım- yirmi tane inşaatın kırım
ortalaması yüzde 11,4 değerli arkadaşlarım. İşte, siz bunlara fiyat farkı
veriyorsunuz; siz bunlara fiyat farkı vererek, seçime giderayak kendi
yandaşlarınıza, kendi müteahhitlerinize kaynak
yaratmaya çalışıyorsunuz. Bunun için bu kararnameye, bu yetkiye “Evet.” demek, vicdanen
rahatlık içerisinde “Evet.” demek içimizden gelmiyor. Asgari ücretli perişan
iken, kuraklık baskısı altında inim inim inleyen
çiftçiye sahip çıkılmaz iken, bizim baskımızla, bizim zorumuzla -muhalefet
partilerinin- BAĞ-KUR’luyu, sigorta primlerini bir
taksitlendirme hakkı çıkardınız, yeniden yapılandırma… Allah’a şükür, o da dün
bitti, millet kuyrukta. Onu çıkarmak için verdiğimiz önergelere, uzatmak için
verdiğimiz önergelere cevap vermiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Sulama suyundan
dolayı elektriği kesik olan çiftçilere sahip çıkmıyorsunuz. Elektrik
borçlarının faizini silip taksitlendirmek için sahip çıkmıyorsunuz değerli
arkadaşlarım. Emekliler sürüm sürüm sürünüyor ama siz
onların intibakını bile çıkarmıyorsunuz. Makro denge, mikro denge… Ancak
uğraştığınız YÖK’teki uygulamalar, bankalarda rantiyeci
işler, ihaledeki rantiyeci işler değerli arkadaşlarım. Onun için de bu noktaya
geldi Türkiye. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ağyüz, konuşmanızı lütfen tamamlayın. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Değerli
arkadaşlarım, bu uygulamalarınızla geçmiş iktidarların tümüne rahmet
okutturuyorsunuz. Yolsuzlukta, yoksullukta ve adam kayırmada rahmet… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) İspatlıyorum
arkadaşım. Sözün varsa gelirsin buraya. Bak, ben ismen veriyorum. 2007 Eylül
itibarıyla TOKİ’nin beş yıl içinde yaptığı sözleşme
bedelinin 50 milyon YTL üzerinde olanların sayısı elli beş. Projeyi paylaşanlar
kaç kişi? 67 ve aynı kişiler değerli arkadaşlarım. Bunlar eğer belge
değilse, bunlar eğer doküman değilse, Yüksek Denetleme Kurulu raporları
yalansa, bunu çıkar, burada söylersiniz. Onun için bu
yasa, içe sinen bir yasa değildir, bu yasa kaynak israfıdır, ucu ve çerçevesi
iyi çizilmemiştir. Binde 6 kırımla iş alanı da aynı ödüllendireceksiniz, yüzde
30’la iş alanı da aynı ödüllendireceksiniz. Bu yetkinin Bakanlar Kuruluna
verilmesi de sakıncalıdır, yanlıştır. Bu duygularla, bu
maddenin özellikle yanlış olduğunu vurguluyorum, bu yasanın da Bakanlar
Kuruluna yetki vermesinin doğru olmadığına, sizin de gündeminize artık,
emeğiyle geçinenleri, çiftçileri, insanların mutluluğunu taşımanız gerektiğine
inanıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın
milletvekilleri, gruplar ve şahısları adına başka söz isteyen olmadığından,
soru ve cevap işlemine başlıyoruz. İlk soru, Sayın Uzunırmak… Buyurun efendim. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
fiyat farkı kararnamesinin yap-işlet-devret modeline nasıl yansıtılacağını sordum
ama, ne sorudan bahsettiniz ne soru sırasına uydunuz. Acaba Hükûmet böyle bir şeyin başına geleceğini düşünmüyor mu,
düşünemedi mi? Herhangi bir vatandaş mahkemeye gittiğinde bunun kendisine de
teşmil edileceğini zannetmiyor musunuz, bunun maliyetinin ne olacağını da
düşünmüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak. Sayın Bayırdır,
buyurun. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakanıma sormak istiyorum. 2005 yılında
Bingöl’de bir deprem gerçekleşti. Bu depremde Karlıova ana merkezdi ve
Karlıova’ya bağlı kimi köyler de depremzedelerdendi. Bu köylerin kiminde evler
yapıldı, Kazanlı köyü 66 deprem evleriydi ama on yılda bir de ikinci bir
depreme dayanamadan evler yıkıldı. Köyün yeriyle ilgili tartışmadan kaynaklı
evler yapılamadı. Önümüz kış, yaz geçti, insanlar yaptıkları ahşap bir iki
odayla hayatı geçirmeye çalışıyorlar ya da kışın geçici yerlere gitmeye
çalışıyorlar. Bu konuyla ilgili Bakanım neler yaptı? Bu mağduriyet bir an önce
giderilirse sevinirim. Teşekkürler. BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Bayındır. Sayın Tütüncü... ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim de Sayın
Bakana aracılığınızla bir sorum olacak. Bu yasa uyarınca çıkarılacak fiyat
farkı kararnamesinde belirli bir grup malzeme için belirli bir kat sayı
hesaplanacak ve bu kat sayı tabii ki makul bir fiyat farkı anlamına gelecek.
Ancak, uygulamada farklı tip yükleniciler var, bilebildiğimiz kadar dört ayrı
tip var. Bu nedenle farklı müteahhit grupları için
farklı formüllerin oluşturulması yoluna neden gidilemedi? Bu sorunun asıl çözüm
yolu buradan geçmektedir. Bu soruna kalıcı ve sağlıklı bir çözüm bulmak için
neden bu yolu denemediniz? Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tütüncü. Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
iki sorum olacak. Birincisi: Kamu
İhale Yasası’nda sık sık değişiklik yapılması Avrupa
Birliği ilerleme raporlarında da eleştiri konusu olmaktadır. Özellikle İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin yaptığı ihaleler şaibelidir ve çoğunu Kamu İhale
Kurumu iptal etmiştir. Bayındırlık Bakanı olarak nasıl bir önlem almayı
düşünüyorsunuz? İkinci sorum:
TOKİ tarafından Adana Kozan ilçesinde yapılan konut inşaatı müteahhidi Kozan
esnafına 700 bin YTL civarında borç takmıştır. Bunlar Kozanlı küçük esnafa olan
borçtur. Örneğin, kasaba 2 bin lira, manava 2 bin lira, bakkala 5 bin lira,
araba tamircisine 4 bin YTL gibi küçük borçlardır ve bunların toplamı 700 bin
YTL civarındadır ve sekiz aydan beri bu paralarını alamamaktadırlar. Başka
bölgelerde de aynı sorunların yaşandığını duymaktayız. Bu mağduriyetlerin
önlenmesi için ne gibi yaptırımlar uygulamayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel. Sayın Özdemir… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
hem siz hem Hükûmetiniz işbaşına geldiğiniz günden bu
tarafa “3 Y ile mücadele edeceğiz.” diyerek işbaşına geldiniz. Yönetimde
şeffaflık vadettiniz ama yapılan ihalelerde, kamu
ihalelerinde ne yazık ki bu şeffaflığı göremiyoruz. Seçim bölgem olan Sivas’ta
Sivas Belediyesi yaklaşık dört beş aydan bu tarafa süren bir kent meydanı
düzenlemesi yapıyor. Yıllardır Sivas’ın meydanını süsleyen asırlık ağaçlar
kesildi, onun yerine Sivas Belediyesi de tıpkı Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın Melih Gökçek gibi İtalya’dan ithal ağaçlar getirtti. Yapılacak
projeyi ilin milletvekili olarak ben bilmiyorum. Gezdiğim Sivas’ta temas
kurduğum basın mensupları, bu projenin tamamı bittiğinde ortaya ne çıkacak,
Sivas’ta hiç kimse bunu bilmiyor. Sivas’ta Çifte Minare’nin yanında bir Buruciye Medresemiz var. Çok ilginçtir Sayın Bakanım, bu
medresenin sağ tarafında Cumhuriyet Üniversitesinin aracılığıyla arkeolojik
çalışma yapılıyor, sol tarafında otopark yapılmak üzere makineler harıl harıl hafriyat yapıyorlar. Şimdi, bu konuda bu proje, Sivas
Belediyesinin yürüttüğü bu projenin bedeli hakkında sizin bir bilginiz var mı?
Varsa paylaşmak istiyorum Sayın Bakanım. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Bakanım,
sorular tamam, cevap verebilirsiniz. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; soruları cevaplandırmaya çalışayım. Özellikle Bingöl
depremi 2005 Haziran ayında olmuştu. Ben hemen aynı gün oraya gittim. Orada
hemen hasar tespitleri yaptık, arazi tespitleri yaptık ve orada çok kısa
zamanda yaraları sarmaya çalıştık. Bingöl maalesef depreme
duyarlı bir bölge. Cumhuriyet hükûmetleri
buraya 35 bin tane konut yapmışlar. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Biz de
hem ahırları yıkılanlara hem evleri yıkılanlara yapmaya çalıştık. Şimdi, Kazanlı
köyüyle ilgili Değerli Vekilimin talebini inceleyeceğim. Burada hukuki bir
altyapı eksikliği varsa ne aşamadadır, kendisine bilgi veririm ama biz, gerek
Bingöl gerek her yerde acilen Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzün bayındırlık
müdürleri vasıtasıyla anında hasar tespiti yapıyoruz. Genel hayata etkililik
kararı alarak ya evini yapana yardım metoduyla –ki bu, köylerde böyle oluyor-
veyahut da TOKİ kanalıyla veya Afet İşleri Genel Müdürlüğü kanalıyla konutları
teslim etmeye çalışıyoruz. Özellikle
yap-işlet-devretle ilgili cevap verdim biraz evvel,
sanırım siz burada yoktunuz. Yap-işlet-devret bu kapsamda değil. O kendi
yapılan anlaşması gereği, ilgili kişi veya kişiler veya kurumlar arasındaki bu
anlaşmanın içinde kalıyor. Bizim çıkaracağımız bu değişiklikte yap-işlet-devret
yok. Ne olabilir? Bu ilgili kişiler, kurumlar bir araya gelebilir; burada,
Türkiye hukuk devleti ve mahkemeye gidilebilir veya karşılıklı anlaşmayla bu
çözülebilir. Bir de şunu
söylemek istiyorum: Kararnamede malzemelere verilen teklif fiyatlar da dikkate
alınacağı için rayiç yani piyasayla teklif arasında fark olmayabilir, yaklaşık
maliyete yakın olan teklifler için fiyat farkı oluşmayabilir. Şimdi, Sayın Tütüncü’nün söylemiş olduğu, bu farklı müteahhit
gruplarına farklı uygulamalar olacaktır. Bu da kararnamede belirlenecektir
inşallah. Kamu İhale
Yasası’nda yapılan değişikliklerle ilgili, Kamu İhale Kurulu Başkanımız da
burada, bilgi verecek. Bir de Kamu İhale Kurumuna ne kadar ihale oldu, ne kadar
şikâyet oldu, ne kadarı yerinde görüldü, ne kadarı reddedildi… Sanırım Sayın
Başkanım biraz sonra bilgi verebilir, çünkü daha bilgili o konuda. Şimdi, TOKİ’yle ilgili konuşuldu. TOKİ’nin
plan yaptığı doğrudur ama bu plan ilgili belediye tarafından kabul
edilmeyebilir, itiraz edilebilir, reddedilebilir. Ankara’da da bazı uygulamalar
var. TOKİ’nin bazı planlarını da biz yapıyoruz. Ama
ilgili belediye buna itiraz edebiliyor, sivil toplum kuruluşları itiraz
edebiliyor, Danıştaya gidebiliyor, Anayasa
Mahkemesine gidebiliyor. O bakımdan, TOKİ özellikle depreme duyarlı inşaat
yapıyor, çevreye duyarlı inşaat yapmaya çalışıyor. Ayrıca, borç
batağında olduğunu söyledi Sayın Vekilim. TOKİ’nin
yirmi yıllık bir dönemde -yirmi yıla vadeli satıyor- çok fazla konut yaptığı
için ve çok uzun vade sattığı için, beş yılda TOKİ’nin
bir sıkıntıda olduğu olabilir ama altıncı, yedinci, sekizinci yıldan sonra TOKİ
inanılmaz artıya geçecektir. Bütün bunlara rağmen dönebilmektedir ve sosyal
konut yapabilmektedir. Bunları sizle paylaşmak istiyorum. Özellikle
ihalelerin şeffaf olduğunu biz düşünüyoruz. Türkiye bir hukuk
devleti. Özellikle Kamu İhale Kurumu bizden evvel kurulmuş bir kurumdur,
gerekli bir kurumdur ve gerçekten adaletli çalışmaktadır. Zaman zaman inşaatlar gecikmesine rağmen Kamu İhale Kurulunda
alınan kararlara hep beraber saygı duyuyoruz. Bir üst mahkeme gibi
çalışmaktadır. O bakımdan olumsuz, şeffaf olmayan hiçbir işin oradan
geçmeyeceğini ben düşünüyorum. Şimdi, bir de
özellikle -gerçi bu soruların dışında, belki daha başka şekilde cevap vermek
lazım ama- yirmi dört dönemdir büyüyen bir Türkiye’de “Ekonomi iflas etmiştir.”
ifadesi hiç yan yana yakışmıyor. Güven, istikrar, ihracatta artış, gayrisafi
millî hasılada büyüme, IMF’ye olan borcumuzun 6,9’a
düşmesi, Merkez Bankasındaki paramızın 3,5 kat artması, turizmle olan 20 milyar
dolarlık girdi, yurt dışından gelen yabancı sermaye, yabancı yatırımlar,
özelleştirme, bunlar Türkiye’de rekorlardır ve Türkiye’yi cazibe merkezi
yapmıştır. Kişi başına düşen gelirde 2010 yılındaki, 2011 yılındaki hedefimize
şimdiden ulaştık. O bakımdan, Türkiye en parlak dönemini bu beş yılda
yaşamıştır. Son yılda
büyümede bir sıkıntı olduğu söylendi ama ilk çıkan rakamlara baktığımız zaman öyle
olmadığı görülüyor. “Otomotiv sektörü
çöktü.” dendi. Otomotiv sektörü altın yılını yaşıyor. Ben bunu sizinle
paylaşmak istiyorum. Sayın Başkanım,
unuttuklarım varsa onu da… BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sağ olun, teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın
Komisyon, herhâlde… BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın
Başkanım, müsaade ederseniz… Bu ihale
kanunuyla ilgili görüşmeler esnasında tabii sıkça dile getirilen kamu yapım
işlerini ve alım işlerini yaptığımız Kamu İhale Kanunu’nun… Takdir etmek lazım
ki özel firmalar dahi kendi yapım ve alım işlerini yaparken çok büyük efor sarf ediyorlar, hatalar da yapabiliyorlar, yanlışlar da
yapabiliyorlar. Çünkü sektör çok hızlı gelişiyor, yeni yapım modelleri ortaya
çıkıyor. Biz kamunun tüm
yapım ve alım işlerini bu İhale Kanunu’na göre yapıyoruz, 4734’e göre. Haklı
olan eleştiriler mutlaka dile gelmeli, bunlarla da ilgili önlemleri, tedbirleri
yüce Meclis olarak tabii ki almalıyız. Fakat Kamu İhale Kanunu’nun
uygulanmasına gölge düşürecek, kamuoyunda yanlış bilgiye sebebiyet verecek
açıklamalardan da kaçınmakta çok büyük yarar var. Ben bunların birkaç tanesine
açıklık getirmek istiyorum: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yapılan
ihalelerin, bildiğiniz gibi, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na göre
sözleşmeleri yapılıyor. 2886’da fiyat
farkı uygulamaları vardı. Onlar malzeme esaslı fiyat farkı uygulamalarıydı. O ihalelerde ismi üzerinde alelusul hazırlanan birinci keşiflere
göre ihalelere çıkılıyor idi, yüksek kırımlar oluyor idi ve yapım esnasında o
fiyat farkları uygulamalarında çok ciddi sıkıntılarla, usulsüzlüklerle,
olumsuzluklarla ve planlama noksanlığıyla karşı karşıya kalınıyor idi. 4734’ün
oturduğu esas ise belli bir istikrarı hedefleyen, mümkün olan en kısa sürede en
yararlı indirimi sağlayarak kamunun yapım işlerini gerçekleştirmeye yönelikti. Dolayısıyla
4735’teki sözleşme yapıldığı andan sonra, sözleşme içerisindeki fiyat farkı
esaslarının dışında fiyat farkının ödenmesinin de önünü kesiyor idi. Zaten
gelen tasarıda da açıkça görüldüğü gibi “beklenmeyen artışlar” diye ifade var.
Yani burada fiyat farkı bunlara uygulanacaktır. Sözleşmelerdeki alınan fiyat
farkları da buradan pas edilecektir, düşülecektir. Bunu da şu anda burada yasa
olarak yapma imkânı yok. Kurumun teklifi, çalışması üzerine, yasanın çıkış
amacına uygun Bakanlar Kurulunun onayıyla birlikte yürürlüğe girecektir. Bunun
böyle bilinmesinde fayda var. Herhangi bir grubun, herhangi bir kişinin,
herhangi bir yapım modelinin burada kayrılması gibi herhangi bir şey söz konusu
değildir. İcranın yaptığı her uygulama da ayrıca yargı denetimine tabidir. Sayın Başkanım
bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum: Kamu İhale Kanunu üzerinde değişiklik
teklifleri geliyor ve yüce Mecliste yasalaşıyor. Bunun sık sık
değiştirilmesinden yakınılıyor ve sanki kanunun bu konuda iyi uygulanmadığı
şeklinde kamuoyunda bir imaj oluşuyor. Bu, doğru değildir. Kamu ihale
kanunlarında tüm gelişmiş ülkelerde de sık sık
değişiklikler yapılır Sayın Başkanım. Önemli olan, Kamu İhale Kanunu’nun
şeffaflık, en uygun fiyatla, bedelle yapımı gerçekleştirmek ve denetimi
sağlıklı tutmaktır. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda bu konuda çok ciddi
eksiklikler yoktur. Gelen değişiklikler, daha çok, gelişen yapım modelleriyle,
yeni teknolojilerle, istisnalarla ve sürecin daha sağlıklı işlemesine yönelik
değişiklik teklifleridir. Yani, zaten bugüne kadar gelen 14-15 tane değişiklik
teklifinde, ciddi anlamda, birer maddelik, tek maddelik, zaruretten kaynaklanan
değişiklik teklifleridir. Esaslı olan iki-üç tane değişiklik teklifi, tasarı
olarak gelmiştir. Kamu İhale
Kanunu, Türkiye’de, çıktığından itibaren uygulanması oldukça başarılıdır. İstatistiki bilgiler bunu göstermektedir. Bir, Kamu İhale
Kanunu uygulanmasında eğer varsa başarısızlığı, bir, uygulama neticesinde
ortaya çıkan yapılardan anlaşılır; iki, yargı kararlarından anlaşılır. 4734
sayılı Yasa’nın uygulanmasıyla ilgili yargı kararları istatistiklerine
baktığımızda bu Yasa’nın son derece başarıyla uygulandığı anlaşılmaktadır. Yüce Meclisi
bilgilendirmek istedim. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Komisyon. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır. Her iki önerge de aynı
mahiyette olduğundan, okutup birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Şimdi önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 sıra sayılı Tasarının 2 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. “Madde 2 – Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 2 – Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşacak mısınız? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi TOKİ inşaat
ihalesi yapıyor. Bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada malzemeyi
yerel alıyor. Malzemeleri, yapan müteahhit yerelden
alıyor ama ödemeleri TOKİ müteahhide yapıyor. Sayın milletvekilleri, örneğin
-başka illerde var mı bilmiyorum- TOKİ’nin ihale
ettiği ve malzemeyi alıp kullanmasına rağmen bir sürü esnafın parasını
ödemediği müteahhitler var. Değerli
arkadaşlarım, bunun önüne geçmek zorundayız. TOKİ’ye,
herkes “devletin yaptığı bir iştir” diyor. TOKİ’ye
mal veren esnaf, nasılsa TOKİ inşaatıdır diyor, malını veriyor. Vadeli alıyor.
Şu anda dolandırılan bir sürü esnaf var. Adam çekti gitti, yok meydanda.
Örneğin, Malatya’da bir tane var. Daha sonra, TOKİ bunu bir başka müteahhide
ihale etti, ama arkadaşlar, esnafın malını aldı kullandı, parasını da aldı, ama
esnafın parasını ödemedi. Değerli
milletvekilleri, devlet adına iş yapıyorsa, devlet adına eğer… TOKİ’yi devlet görüyoruz. Esnaf insanlarımız, “Bir şekilde
TOKİ parasını öder, ben de para alırım” diye mal verdiler. Böyle yapmayın. ASIM AYKAN
(Trabzon) – TOKİ ne yapacak, günahı ne? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, ben faturayı TOKİ’ye
kesmiyorum, ama burada TOKİ bir şekilde bir görevi daha üstlenmek zorunda, en
azından, hak edişleri öderken bu konulara dikkat etmesi lazım. Yani hiçbir
zaman, TOKİ eliyle, TOKİ kaynaklı… Ben TOKİ yapıyor demiyorum, ama TOKİ’nin şeyini kullanarak aldığı malzemeyi de orada
kullanıyor, başka yerde gidip kullanmıyor, aldığı malzemeyi de o inşaatta
kullanıyor. O inşaatta kullanıyorsa, bu insanların, bu esnafın parasını da bir
şekilde ödetmek hepimizin görevi, bunu söylüyorum arkadaşlar. Esnafımız devlete
güveniyorsa, bir şekilde bu esnafın mağdur edilmemesi lazım, bunu söylemek
istiyorum. Ben, bunu bir kez daha… Bunun önlemi nedir? Ben burada kimseyi
suçlamıyorum ama ortada bir gerçek var. Yani devlet eliyle bazı insanlar mağdur
ediliyor. Ben bunun her türlü önleminin… Bilmiyorum başka illerde var mı
arkadaşlarım? ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya’da var. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Adana’da var. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Kütahya’da varmış, Adana’da varmış, Malatya’da var,
başka illerde var. Yani bir şekilde… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Van’da da var. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Van’da da mı var? Onun için,
arkadaşlar, demek ki sadece bir yerde değil, bir sürü… Malatya’daki inşaattan
dolayı, Malatya esnafının yaklaşık 4 trilyon civarında bir alacağı var ve yok
oldu gitti. TOKİ “İhale ettim, ben karışmam.” diyor ama kim ödeyecek bu parayı?
Ben
takdirlerinize sunuyorum, dikkatlerinize sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum efendim: Gerekçe: Yürürlük ve
yürütme maddelerinin ayrı ayrı düzenlenerek norm
koyma ve kanun yazım tekniği konusundaki teamüllere uyum sağlanması
amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Şimdi,
her iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir. Kabul edilen
önergeler doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, biraz evvel 2’nci maddede kabul etmiş olduğunuz önergelerle
kanun tekniği icabı bir düzeltme yapılmıştır. Bu sebeple, yürütme maddesinin
ayrı bir madde olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Yürütme hususunun
ayrı madde olarak metne eklenmesini öngören aynı mahiyette iki adet önerge
vardır, şimdi bu önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 sıra sayılı Tasarıya aşağıdaki maddenin ihdas edilmesini arz ve teklif
ederiz. “Madde 3- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
273 sıra sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
“Madde 3- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu efendim? BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın
Başkanım, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılıyoruz. BAŞKAN – Konuşmak
isteyen var mı? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Her iki
önergenin gerekçelerini okutuyorum: Gerekçe: Yasa tekniğine
uygunluğun sağlanması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Diğerini
okutuyorum: Gerekçe: Yürürlük
ve yürütme maddelerinin ayrı ayrı düzenlenerek norm
koyma ve kanun yazım tekniği konusundaki teamüllere uyum sağlanması
amaçlanmaktadır. BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmiştir. Oyunun rengini
açıklamak üzere söz isteyen sayın milletvekili var mı? Yok. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Tasarının tümünü kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının tümü kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır,
hayırlı olsun. Sayın
milletvekilleri, 2’nci sıraya alınan Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya
Milletvekili Hasan Angı'nın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.-
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
277 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram Meral
söz istemiştir. Sayın Meral,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 277
sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime
başlamadan önce yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, ayrıca, İstanbul Güngören’de yapılan bu acımasız vahşeti, çok
sayıda vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, çok sayıda vatandaşımızın
yaralanmasına neden olan kim olursa olsun vahşetçileri, vahşeti huzurunuzda
kınıyorum ve lanetliyorum. Değerli
arkadaşlarım, konu buraya gelmişken bir konuyu da bilgilerinize sunmak
istiyorum. Bildiğiniz gibi şahsım, Türk-İş Başkanı oldum, aileme zarar verdim,
bunu kabul ediyorum. Milletvekili oldum, köyüme ve köylüme zarar verdirmek
istemiyorum. Bu nedenle bir konuyu bilginize sunmak istiyorum. Ben, Erzurum
Şenkaya kazasının Beşpınarlar köyündenim. Değerli
arkadaşlarım, köyüm orman içi bir köydür, engebeli bir köydür. Köy içerisinde
arazisi yoktur, yalnız yaylalarında ekilen, biçilen arazisi vardır. Ne yazık ki
bu komşu köylerin bazıları, köyü göçe zorlamak için ne gerekiyorsa onu
yapmışlardır değerli arkadaşlarım. Yıl 1978. Göle’ye bağlı Senemoğlu
köyünden bir zat çıkmış, yani bir terörist çıkmış, bu zatın ismi de, değerli
arkadaşlarım, burada vardır. Bu vatandaş, 1978 senesinde İsmail Yeşilyurt
isminde bir vatandaşımızı öldürmüştür. Ayrıca, değerli arkadaşlarım, bu yörede
gezen, yani o köyü korumaya çalışan 8 askerimizi şehit etmişlerdir. O da
yetmemiştir değerli arkadaşlarım, yıl 1990, gine
köyüm olan Beşpınarlar köyünün muhtarını, eşini ve
bir azayı “görev almayacaksınız” şeklinde, “burayı terk edeceksiniz” şeklinde
bu terörist, yani Senemoğlu köyünden Ahmet Güler
ismindeki terörist şehit etmiştir, öldürmüştür bunları. Bu da yetmemiştir
değerli arkadaşlarım, gine o civarda köy halkını
korumaya çalışan askerlerin üzerine silah yağmuru estirilmiştir, 7 asker
yaralanmıştır, 1 asker şehit edilmiştir. O yetmemiştir, orman işletme müdürünü,
orman memurlarını katletmişlerdir, şehit etmişlerdir ve değerli arkadaşlarım
bunlar yetmemiştir, bugün de yine köyün arazisine saldırılmıştır. Ne yazık ki
değerli arkadaşlarım, orada “yapmayın, etmeyin” diyen karşı köylü birisi kalp
krizi geçirmiştir, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur ve üzülerek ifade etmek
istiyorum ki, bu kürsüden çok acırcasına sorunlarını dile getiren bazı siyasi
partilerimiz, onların ilçe başkanlarını… Hepsini kastetmiyorum değerli
arkadaşlarım. Aynı köylü olan Demokratik Toplum Partisinin ilçe başkanı olan
zat -ismi doğruysa Orhan Çapan- dün köyün arazisini zapt ettirmiş, hayvanları
araziye salmıştır. Asker korumaya gelmiştir, gücü yetmemiştir, askerlerin
jandarmanın elinden silahı alınmış, -asker derken, köylüye- benim köylüme
saldırmaya başlamışlardır ve yetmemiştir, Erzurum’dan takviye kuvvet
istenmiştir değerli arkadaşlarım. (x) 277 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir. Bunu buradan
söylemeyi bir görev kabul ediyorum muhterem arkadaşlarım. Bir milletvekili
kendi köyünün kendi sıkıntılarını dile getiremiyorsa gerisini düşününüz
muhterem arkadaşlarım. Saygıdeğer
arkadaşlarım… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın arkadaş, bilseydik iyi olurdu, haberimiz olsaydı yardımcı
olurduk. Yani haberimiz olsaydı… Nasıl, bir ilçe başkanı zapt edebiliyor bir
köyün arazilerini? BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen… BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, ben cevap vermek istemiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bayram, siz… BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Bir olumsuzluk yaratmak da istemiyorum. Ben bir sıkıntıyı anlattım
değerli arkadaşlarım. Yani burada bazen dert yanıyorsunuz ya, yani öyle bir
dünyadayız ki öldüren de ağlıyor ölen de ağlıyor. Yani bunu ayırmakta zorluk
çekiyoruz değerli arkadaşlarım. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Erzurum’da biz dertleniriz diye düşünüyorum. Bizim zorbalık yapacak
hâlimiz yok! M. NURİ YAMAN
(Muş) - Beraber çözelim. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Değerli kardeşim, ben anlattım. Gidersin partine, telefon açarsın,
böyle bir ilçe başkanı var mı yok mu? Varsa “Bunu niye yapıyorsun?” dersin,
gelir burada da anlatırsın, memnun olurum. Bu kadar
basit. BAŞKAN – Sayın
Bayram, lütfen konuyla ilgili konuşalım efendim. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi gelelim yasa tasarısının konusuna. Muhterem
arkadaşlarım, bakınız, beş seneyi aştı burada birlikte çalışıyoruz,
birçoğunuzla birlikte çalışıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri buraya
çıktığı sırada hep “Değerli arkadaşlarım, komisyonları çalıştıralım, yasaların
detayına inelim, halkı rahatlatıcı, halka huzur getirici, sorunları çözücü veya
aza indirici yasa tasarılarını bu Meclisten geçirelim.” demesine rağmen, kusura
bakmayın, sanki yangından mal kaçırırcasına, kaptıkaçtı usulü yasalar geliyor
değerli arkadaşlarım buraya. Belli saatlerde, gecenin geç saatlerinde yasalar
görüşülürken bir bakıyorsun bir önerge verildi. Belki de o önergenin o yasayla
ilgisi var yok ama bir başka yasadan atıf yapıyorsunuz, o yasanın içerisine
monte ediyorsunuz. Ondan sonra o yasa gidiyor. İşte bakınız,
kamuoyunda bu Meclis, yani Başbakanlık, yasayı yapanlar. Bu yüce Meclis, Sayın
Cumhurbaşkanının yüce katı, bu yasanın çıktığında, bu Odalar Borsalar Birliği
Yasası’nın çıktığında bir genel sekreterlikle ilgili yapılan hata kamuoyunda bu
Meclisi, Başbakanlığı ve Sayın Cumhurbaşkanlığını ne kadar sıkıntıya soktuğunun
herhâlde sizler de farkındasınız. Şimdi, bu
yanlışlığı bu yasayla düzeltmeye çalışıyorsunuz. Belki bunun gibi neler gitti
değerli arkadaşlarım, neler gitmiştir. Bakınız, AK PARTİ iktidar olduğu günden
bugüne kadar -uluslararası sözleşmeleri kastetmiyorum- 582 yasa çıkmış, bu
yasaların 60 tanesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş değerli
arkadaşlarım, 39 tanesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. Peki, burada
muhalefetin ortaya koyduğu gerçeklere dikkat edilseydi, muhalefetin getirdiği
ciddi tasarılar, taslaklar, öneriler dikkate alınmış olsaydı değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarıları ne Cumhurbaşkanı tarafından veto edilirdi ne
de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir ve belli sıkıntılar, muhterem
arkadaşlarım, bugün yaşanmazdı, yaşamazdık. Ama maalesef, kusura bakmayın, ben
bir konuyu da burada özellikle dile getirmek istiyorum, bunu da burada
söylemeyi görev kabul ediyorum çünkü bir daha konuşur muyuz konuşmaz mıyız onu
da bilmiyorum, burada yazılı: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Değerli
arkadaşlarım, buna hiçbir diyeceğim yok ama bunun üzerinde bir güç var. Bu güç
de parti genel başkanları. Bugün kafanız burada, kulağınız başka bir yerde
değerli milletvekilleri. Bu hepimizi üzüyor. Eğer hakikaten buradaki seçilen
milletvekilleri tabanın gücüyle buraya gelmiş olsaydı, tabanın seçtiği insanlar
buraya gelmiş olsaydı değerli arkadaşlarım, bazı genel başkanların
icraatlarına, yaptığı hareketlerine “dur” deme imkânımız olurdu, bugün de
kafamız bir yerde, kulağımız başka yerde olmazdı muhterem arkadaşlarım. Asıl
düzeltilmesi gereken varsa -yasa düzeltiyorsanız- Siyasi Partiler Yasası’nda,
Seçim Yasası’nda değişiklik yapın da buradaki milletvekilleri özgürlüğüne
kavuşsun, özgürce burada konuşsunlar. Bunu yapın değerli arkadaşlarım. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Siz bunu Sayın Baykal’a söyleyin, bize değil! BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Baykal Anayasa Mahkemesini beklemiyor, siz bekliyorsunuz. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Yüzde 20 barajını kendi içinizde bir kaldırın da ondan sonra bunu
konuşalım. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Eğer öyle bir şey olmuş olsaydı biz de Anayasa Mahkemesinde,
kulağımız orada olurdu. BAŞKAN – Lütfen… BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Ben çok güzel şeyler söylüyorum da anlamıyorsun, anlamazsın da
değerli arkadaşlarım. BAŞKAN – Sayın
Meral, lütfen… BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Anlamazsınız da. Anlamadınız. . Bakınız, anlamaya tahammülünüz de
yok. Neden anlamıyorsunuz? Ben de bir şeyi anlamıyorum: Geziyorsunuz değerli
arkadaşlarım, köylüyü perişan ediyorsunuz, esnafı perişan ettiniz. Yüz binlerce
esnafın çeki, senedi protesto oldu, yüz binlerce iş yeri kapanıyor, büyük şirketler,
firmalar “gittim, gideceğim” diye dert yanıyor ama her nedense değerli
arkadaşlarım, sizin keyfinize bir diyecek yok. Muhterem
arkadaşlarım, bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkarıyor. Muhalefetsiz
bir Meclis düşünemezsiniz. Bunların haklı taleplerini dikkate almak
mecburiyetindesiniz. Alamazsanız, duvarın birine tosluyor, ondan sonra geri
dönüyoruz. Bunu yapmamak gerekir, bunu söylüyorum değerli arkadaşlarım. Muhterem
arkadaşlarım, bakınız, yasalar çıkardınız. Ne oldu? Şimdi gelelim, benim geçmişte
genel başkanlığını yaptığım işçi kesimine. Ne oldu muhterem arkadaşlarım?
57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan İş Güvencesi
Yasası’nı yok ettiniz. O zaman 10 kişiye kadar kayıt dışında kalan yani sigorta
priminin kesilmemesi gereken insanları 50’ye çıkardınız ve burada, 50 kişi
çalıştırılan bir yerde sendika bile yok. İMF’nin A’dan Z’ye söylediği her şeyi
yaptınız, binlerce insanın emeklilik hakkını elinden aldınız. Sayayım size
değerli arkadaşlarım: Şu Mecliste temizlik şirketlerinde çalışan insanların
emeklilik hakkı var mı, burada çalışıyor, şu Mecliste? Yok
çünkü adam ya iki ay çalışıyor, ya üç ay çalışıyor, her gün insanlar değişiyor.
Turizmde çalışan, o gittiğiniz yerlerde bizlere hizmet eden insanların
emeklilik hakkı var mı? Şeker fabrikalarında çalışan insanların emeklilik hakkı
var mı? Orman yangınlarında insanlar canını ateşe atıyor, o insanların
emeklilik hakkı var mı? Bunları teker teker ortadan
kaldırdınız. Kim istedi bunları? IMF istedi. Hani, meydanlarda, geldiğiniz
zaman “Eğer iktidar olursak, IMF’nin programını getirip çöpe atacağız.” diyen
sizler değil miydiniz? Ne oldu şimdi? IMF’nin, Dünya Bankasının dediklerini
teker teker programınızda hayata geçiriyorsunuz. Hani
sepete atıyordunuz, ne oldu? Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde belki sayısız hükûmetlerle
benim teşrikimesaim oldu. Ama kusura bakmayın, siz o kadar toplumsal
ilişkilerinizi gevşetmişsiniz ki, sendikalarla ilişkiniz yok, Odalar ve
Borsalar Birliği bile -en yakın kabul ettiğiniz insanlar- toplantılarınıza
katılmaz oldu. Adam, grev
hakkını asmaya gidiyor, Belediye işçileri, İstanbul’da; bunların üzerine polisi
salıyorsunuz. Adam, grev hakkını götürecek asacak buraya. Bunun bir
olumsuzluğunu bana söyleyebilir misiniz? Yani Meclise gelen bir insanın yolunun
kesilmesi gibi. Yani asacak oraya. Nereye asacak grevi? Belediyenin ilan tahtasına asacak. Burada
insanları yerlere sürttünüz. 1 Mayısta Türkiye
Cumhuriyeti’ni dünyaya rezil ettiniz. Rezil oldu Türkiye. Niye bunları
yapıyoruz değerli arkadaşlarım? Yapılan ne? Siz de önüne düşün, biz de önüne
düşelim, bütün siyasi partiler de önüne düşsün; birlikte gidelim, 1 Mayısı
kutlayalım, halay çekelim. Türkiye'nin buna ihtiyacı var değerli arkadaşlarım. Niye rahatsız
oluyorsunuz? Ömrümün büyük bölümü meydanlarda geçti. Bir Allah’ın kulu bana
“Birinin malına zarar verdin, bir insanın da burnunu kanattın.” diyebilir mi?
Bunu sağlayan işte o işçilerdir, oraya gelen o işçilerdir değerli arkadaşlarım.
Bunları niye hor görüyorsunuz? Bugün, emeklinin
TÜFE alacakları var değerli arkadaşlarım, ödeseniz ya! Şimdi, Konut
Edindirme Fonu’nu ödüyorsunuz. Bu kadar komik olmaz muhterem arkadaşlarım. O
dönemlerde faizler yüzde 60-70’lerdeydi sayın milletvekilleri, bunu siz
bilmiyor musunuz? Nerede bunların faizleri? 50 lira, 60 lira. En yüksek ücreti
alan yapan benim, işçi idim, kesildi. Ya, alacağım 1 milyon lira para. En yükseğini alan benim, düşünebiliyor musunuz. 80 lira alan
var. Peki, bu paranın faizi nerede kaldı değerli arkadaşlarım? Bunu Tasarrufu
Teşvik Fonu’nda da aynı yaptınız. Saygıdeğer
arkadaşlarım, bunları şunun için söylüyorum: Yani insanların bu kadar hakkını
elinden almanın bir anlamı ve gereği yoktur. Emeklilik yaşı kadınlarda altmış,
erkeklerde altmış beş. Kimi emekli edeceksiniz? Emekli edin bakayım, emekli
olacaklar mı arada? Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, özelleştirme yaptınız, özelleştirme. Bu yasalarda bir
tek detayına oturttuğunuz özelleştirme. Bekliyordunuz ki, dışarıdan kaynak
gelecek, Türkiye’de yatırım yapacak. Ya, 500 trilyon liraya vardı borç. Saygıdeğer milletvekilleri,
60 milyar dolar da özelleştirmeden elde ettiğiniz para. 33 trilyon da İşsizlik
Fonu’nda olan para. Bunu kullandınız, gitti. Nerede, ne yatırım yaptınız? Hangi
işsize bir iş buldunuz? Var mı böyle bir şeyiniz? Peki, bir milletvekilinin
“Bunları ne yaptınız?” diye size sorma hakkı yok mu? Bundan niye rahatsız
oluyorsunuz? Özelleştirmeden bir bölüm insanı -Mecliste de var- 4/C diye işe
aldınız değerli arkadaşlarım. Dokuz ay çalışıyor, on ay çalışıyor. Size de
geliyordur bu insanlar, sıkıntılarını size de anlatıyordur. Yani bir tarafta
adam çalışıyor, alıyor 1,5 milyar, bir tarafta adam çalışıyor, alıyor 700
milyon. Nedir? Bunun sendikası yok, yıllık izni yok, kıdem tazminatı yok. Böyle
bir yeni işçi sınıfı oluşturdunuz. Evet değerli
arkadaşlarım, bakınız, bir şey daha yapıyorsunuz: Bugün resmî kayıtlar, halkın
bankalara borcu 102 katrilyon. 102 katrilyon, şu anda halkın borcu. Yani kredi
borcu olanlar değerli arkadaşlarım, -2007 yılı- 20 katrilyon, vatandaş faiz
ödüyor. Ve bundan intihar edenler var, arabasını satanlar var, eşinden ayrılan
var; var da var. Kime gitti bu paralar değerli arkadaşlarım? Bankalara gitti,
banka sahiplerine gitti. Türk bankalarına gitse gam yemem. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de Ziraat Bankasıyla Halk Bankasının dışında -Halk
Bankasının da büyük bölümü gitti, bir de İş Bankasının bir bölümünü sayayım-
banka kaldı mı? Bu bankaları kime sattınız? Yabancılara. İşte, bu paralar da
oraya gidiyor değerli arkadaşlarım. Bu paralar da oraya gidiyor. Bunları
söyleyeceğiz, bunlara çözüm bulacağız. Bunlar bizim sorumuz. Bakınız, 2002
yılında iç borç 126 milyar dolar, dış borç 130 milyar dolar. Kasım 2007’de iç
borç 222 milyar dolara çıkmış, dış borç 247 milyar dolara çıkmış; 2 katı. Bu
sizin döneminizde yapıldı değerli arkadaşlarım. Üretimden gelen bir para değil
bunlar. Bunlar borç. Peki, bununla yatırım mı yaptınız? İşsize iş mi buldunuz?
Yok. Ne oldu? Harcadık. İşte, biraz önce konuşuyordunuz burada, konut
edindirmedir, Toplu Konuttu falan. Şimdi, o da iflas etti gözümüz aydın, orada
da bir şey yok. Burada arkadaşım birçok konuyu dile getirdi. Orada işçiyi
çalıştıran müteahhitler, bırakın esnafın parasını
vermesini, orada çalışan işçinin de parasını vermiyor. Toplu konutun 8’inci
katından kendisini aşağıya atan işçileri de biliyorsunuz. Bunlar yaşandı,
bunlara çözüm bulma mecburiyetiniz var, sizsiniz, iktidarsınız değerli
arkadaşlar, Hükûmetsiniz. Burada arkadaşlar dile
getiriyor, buna bir çare bulalım. Siz bunu reddediyorsunuz. Niye? Esnafı da
dolandırsın o müteahhitler, işçiyi de dolandırsın,
parasını ödemesin. Böyle bir şeye “Hayır.” diyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bunları çözmek sizin sorununuz. Yani bir müteahhit
düşünün, geliyor, torpil oluyor, iş alıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Meral, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Peki efendim. E, ne oluyor
değerli arkadaşlarım? Esnafı dolandırıyor, işçiyi de dolandırıyor. “Buna çözüm
bulalım.” diyoruz, önerge veriyoruz, bunu reddediyorsunuz. Nedir bunun anlamı?
Dolandırsın… Bunlar yanlış değerli arkadaşlarım, yanlış bunlar. Saygıdeğer
arkadaşlarım, şunu özellikle söylemek istiyorum: Yasa çıkarmak bu Meclisin
hakkı, bunun öncülüğünü yapmak da iktidarın hakkı. Yalnız, bunlar yapılırken
yasaya muhatap kuruluşlarla ve muhalefet partileriyle, değerli arkadaşlarım,
ilişkileri pekiştirmek zorundasınız. Aksi takdirde, o yasa döner bir daha
gelir, o yasa döner bir daha gelir bugün olduğu gibi... Onun için, ortak
sorunlara birlikte parmak basmak zorundayız. Halkın sorunlarını aza indirmek,
gerekirse ortadan kaldırmak siyasi partinin görevidir ama siyasi parti, siyasi
iktidar, hakikaten ciddi, doğru iş yapıyorsa ona destek vermek, ona yardımcı
olmak da muhalefet partilerinin görevidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Meral. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Bunları yok kabul edemezsiniz değerli arkadaşlarım. Saygılar
sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz, sağ olun. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, Sayın Meral, Şenkaya’da İlçe Başkanımızdan bahsetti. DTP’yi suçlayan bir şey oldu, ona cevap vermek istiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Olmaz… BAŞKAN – Sayın Sakık, yani… SIRRI SAKIK (Muş)
– Bir dakika… Ama kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor. Bizim Şenkaya’da… BAŞKAN – Yerinizden
açıkladınız, yanlış bilgilendiriyorsa… BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Göle’de, Göle’de, Şenkaya’da değil, Göle’de. Şenkaya benim kazam.
Göle’de… Aç telefonu, sor “Doğru mu?” diye. Göle’de, isim vereyim sana,
Göle’de. BAŞKAN –
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Kaplan, buyurun. SIRRI SAKIK (Muş)
– Ben de cevap vereyim. Ben Şenkaya’yı araştırdım.Orada
ilçe başkanımız... BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Göle’de. Şenkaya’da parti,
ilçeniz olmaz. BAŞKAN – Sayın
Kaplan… OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Olur, niye olmasın? AYLA AKAT ATA
(Batman) – Niye olmasın? BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Olmaz. M. NURİ YAMAN
(Muş) - Senin gibi aslını inkâr edenler böyle söyledikçe olmaz. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) - Olmazmış! BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Olmaz. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurun. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, birkaç farklı konuda
yasayla ilgili konuşacağım ama şu an herkes ekranların başında, Anayasa
Mahkemesi kararının açıklanması bekleniyor. Sayın Meral de buradan, Göle
ilçesinin, ilçe başkanımızın arazileri… Nerede? Burada Göle’nin milletvekilleri
vardır, arkadaşlarımız… İlgisi olmayan bir suçlamada bulundu. Dedi ki: “İlçe
başkanı, köyü, ilçeyi, arazileri işgal etmiş.” E, orada savcı yoksa, orada kaymakam yoksa, orada vali yoksa demek ki
Ankara’da da yok Sayın Meral. Yani bu devlette hangi ilçe başkanı kalkıp gidip,
hele hele bizim gibi muhalif bir partinin ilçe
başkanı gidip arazi işgal edecek, topraklarına el koyacak, akıl mantık… Bunu
basın çarşaf çarşaf yazardı, savcılar soruşturma
açardı. Savcıların… Hukukun tek işlediği parti Demokratik Toplum Partisidir.
Eften püften söylemlere bile dava açan savcılıklar arazi gibi, mülk gasbı gibi, mülk işgali gibi böyle ciddi bir konuda kalkıp
eyleme kalkacaklar, hiçbir şey yapmayacaklar, siz burada müşteki olacaksınız.
İnanın, bize gelseydiniz biz sizi direkt oranın ilçe başkanıyla da
görüştürürdük, Ardahan’ın il başkanıyla da görüştürürdük -bir hukukçudur- size
doğru bilgiyi de verirdik… BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Meral, bir dakika. HASİP KAPLAN
(Devamla) – …bu konuda bir yanlışlık varsa da giderirdik, yasa neyse de
işletirdik, yargı neyse onu da yaptırırdık. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen konuya gelelim efendim. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yanlış yapılıyor. Önemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanlığını
yapmış Sayın Meral’in gelip burada bir ilçe başkanımızla muhatap olmasını
yakıştıramadım. Doğrusu ana muhalefet partisine de yakışmıyor. Böyle küçük
sorunları başka türlü de aşmayı, yüce Meclisi meşgul etmememiz gerektiğini
ifade etmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, son ikazımı yapıyorum. Lütfen… HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sayın Başkan, ana konumuza dönüyoruz. Şimdi, tabii,
herhâlde tarihe 23’üncü Dönem Meclisi çok çalışan bir meclis olarak geçecek.
Çok çalışkan… Tatilde de şu an çalışıyoruz. Bir gerçek bu. Çok
yasalar da çıkardık. Demek ki yasa çıkarırken arada bürokratlarımız,
uzmanlarımız da pusulayı şaşırıyor ve yanlış yapıyor, maddi hatalar yapıyor,
öyle oluyor. Bir ay önce çıkardığımız bir yasayı bir ay sonra düzeltmek için
tekrar bir yasa çıkarıyoruz. Aslında bu yasaya “zühul tasarısı” derler buna
hukukta. Zühulen, hataen
çıkarılmış yasaları düzeltme... Borsalar Birliğinde örneğin seçilme şartı
olarak “mahkûm olanlar” diye geçmiş. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Genel sekreter. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Evet. Şimdi, tabii
bürokrasiden geçti, komisyondan geçti, Kanunlar Dairesinden geçti, yüce Meclise
geldi. Tabii bunlar maddi hatadır. Bunlarda şüphesiz kasıt olmaz. Ama bu
kelimelerin, maddi hataların da bir yasayla düzeltilmesi zorunlu olduğu için bu
burada. Ancak ilginç bazı kelime değişiklikleri var. Örneğin
“ahzükabza” kelimesi. Deniliyor ki: Arapça bir kelime olup, bu kelimeye
yüklenilen mana net olmadığından bu kelimenin içerdiği manayı sınırlandırmak ve
anlaşılabilir kılmak için ‘bağlayıcı işlem yapmaya’ şeklinde değiştirilmiştir
kelime. Bu bağlayıcı… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Temsil ve ilzama dönüyor. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Evet. Şimdi “ahzükabza” kelimesi “almaya, vermeye…” Arapça kapsam
itibarıyla hakikaten bazı kelimeleri öz Türkçeye çevirdiğimiz zaman tam
kapsayıcı olmuyor. Yani, ben avukatlığımdan biliyorum. Hep trafik cezalarında,
davalarında dikkatsizlik, tedbirsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermekten
dava açılır. Bir gün Şırnak’tan bir şoför esnafı beni aradı, “Mahvoldum.”
diyor, acele görüşmek istiyor. “Hayırdır?” dedim, “Sorma, bir yazı gelmiş,
anlayamıyorum. Özensizlik ve önlemsizlik sonucu suç işlemişim.” dedi. Yeni
kavramlar -“sav” yazmış sayın savcımız o zaman- yeni bir iddianame görünce
tabii ki şaşırmış. Tabii, bu toplumun değişik katmanları arasında bu tür kelime
geçişleri hukuksal kavramın tam kapsayıcılığı açısından önem arz ediyor. Ancak, burada bu
tasarıda samimi olmakta yarar var. Trafik tescilinde noterler devreden
çıkarıldı. Avrupa’daki gibi vatandaş aldığı araç için gidecek, trafik
şubelerinde kayıt işlemi yapacak, alım satım oradan yapılacak. Şimdi, burada,
noterlerin bir sene daha uzatılması, gerekçeden de bu satış devir işlemlerinde
gerçekten bir düzenlemeye, altyapıya ihtiyaç olduğu konusu yer alıyor. Şimdi benim
buradan Hükûmete söyleyeceğim bir şey var.
Milyonlarca araç var Türkiye'de. Herkes araç alıp veriyor. İkinci el araç var,
satışı var. Yönetmeliği öyle düzenleyin ki bu vatandaş rüşvet vermeden aracını
alıp satmasını becerebilsin. Bu çok önemlidir. Bu, yasayla sağlanmaz. Süresini
uzatırız, kısaltırız ama Avrupa’da şu kadar bir kart, kimlik kartı kadar,
kimlik kartı, nüfus cüzdanı kadar bile değil; gidiyor, o kart üzerinden alım
satımını yapıyor, vergisini veriyor, borcunu alıyor, trafik pulunu alıyor.
Şimdi, bizim uygulamada ise bir kere bir dosyayla dolaşıyor. O dosyanın içinde
faturası var, girdisi var, damga pulu var, geçmiş pulları var, temiz kâğıdı
var, geçmiş hacizleri var, “Banka kredisi almıştır, satılmaz.” şerhi var,
bilmem ne var, bilmem ne var. Bu kadar kocaman bir dosyayla bir vatandaş
dolaşır, 5 milyar liraya ikinci el bir araba alır. O arabanın tescilini yapana
kadar trafikte veya noterde ayrıca para öder, zaman harcar ve bu durumda vatandaşımızı
ne notere ne de trafiğe mahkûm etmememiz lazım. Ne noter mahkûmu olsun ne
trafik memurlarının ki bu işlerde, muayene işlerinde nelerin olduğunu hepimiz
biliyoruz. Parayı vermeden, yok bilmem ne bağış makbuzunu kesmeden, yok bilmem
ne dosyasını almadan, yok bilmem ne işlemini yapmadan vatandaşın bir araba alıp
satma imkânı yok. O zaman vatandaşa, gelin, yüce Meclis olarak, bir araba alıp
satarken eziyet çektirtmeden bunu yapalım. En fazla “Vergisi yoktur.” diye bir
temiz kâğıdı alabilsin. Vergisi varsa borcunu ödeyip temiz kâğıdını alsın.
Başka takyidi yoksa o aracı özgür iradesiyle, imzasıyla resmî makamın önünde
satabilsin veya alabilsin. Tabii, bu,
uygarlık düzeyiyle ilgilidir. Çok açık söylüyorum. Eğer özgür birey, örgütlü
toplumu oluşturamazsanız bu işlemlerin de mutlaka aracısı olacaktır,
komisyoncusunu ortadan kaldıramazsınız. Birisi gidip komisyoncuya mutlaka bir
para verecektir, onu vekil tayin edecektir bu işlemler için, gönderecektir yine
trafik bürolarına. Neden? Bakın, Türkiye’de avukatlara hâlâ noterden vekâlet
çıkarılıyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir avukat da noter kadar hukuk okumuştur,
tecrübesi vardır ama buna rağmen noter vekâletinin istenmesi o avukata resmen
güvensizlik anlamına gelir. Bu trafik tescil işlemlerinde de aynı durum söz
konusudur. Burada vatandaşı kolaylaştıracak, vatandaşın rahat alım satım
yapacağı, vatandaşın rahat vergisini verebileceği, vatandaşın sıra
beklemeyeceği, kuyruk beklemeyeceği bir rahatlık idari mevzuatla sağlanır. Bu,
idari reformlarla olur. Bu yönetmeliklerde bunun düzenlenmesi gerekir diye
düşünüyoruz. Bu süre “1/1/2009 tarihinde” şeklinde düzenlenmiş. Aslında, bu
düzenlemeler için, bu satım alım için trafik büroları yeterli midir değil
midir, hakikaten trafik polisini de araç alım satımının tarafı yapmak doğru
mudur değil midir, bunun da düşünülmesi gerekiyor. Trafik polisi
Türkiye’nin trafiğini düzenleyebilmelidir. Trafikle ilgili konular farklıdır.
Önlem, tedbir, trafiğin rahatlatılması, trafikten doğan sorunların aşılması
ayrı bir olaydır, araç almak, satmak, tescil etmek apayrı bir olaydır. Bunu da
birbirinden Türkiye’nin ayırması gerekiyor. Normal resmî devlet dairelerinden
birinde de araç alım satımı yapılabilinir. Artık e-devlet modeli Türkiye’de
gelişmiştir. E-devlet, e-trafik, e-yargı… Vatandaşın e-vatandaşlık numarasına
girin, vatandaşın akşam hangi köfteyi, İnegöl köftesi mi, Manisa köftesi mi ne
yediğini tespit etmek mümkün. Böyle bir ülkede yaşıyoruz, böyle bir gözlem
altında… Hâlâ memura teslim etmek dosyaları, vatandaşı kuyruğa sokmak doğru bir
yaklaşım tarzı olmasa gerek. Bu (G) sınıfı
sürücü belgesi kapsamındaki iş makineleri konusunda Millî Eğitim Bakanlığının
gerçekten modern bir düzenlemeye gitmesi gerekiyor. Bu konuda da farklı bir
yasa maddesi getirilmiş. Bu konuda da özellikle eğitim sisteminde devletin
denetiminin toplumsal yararı gözetici şekilde belirlenmesi gerekiyor. “Türk Ceza
Kanunu’nun 53’üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile…” diye bir
madde var, “...kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl ve daha fazla süreyle
ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı
suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık…” ve birkaç suç nevi
daha sıralanıyor, beş altı tane nevi suç sayıldıktan sonra “…haksız mal edinme
suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak.” Bu tür klişe durumlarını, bu tür belli suçlarda getirilen bu
konuyu da bir daha gerçekten gözden geçirmek gerekiyor. Müeyyidesi iki ay olan
bir hapis cezasıyla, müeyyideyi içeren bir durumla, ağır cezalık bir suçu aynı
kapsam içinde değerlendirmek veya teknik gelişmeler sonucu suç olmaktan çıkan
veya bir daha suç olması düşünülemeyen, casusluk teşkil etmeyecek suçları aynı
neviden alıp bir görevin engeli hâline getirmenin de doğru olmadığını
düşünüyoruz. İnşallah, bu, ileride düzelir diye düşünüyoruz. Bu konuda… Bitireyim. Karar
açıklandı mı bilmiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Açıklanmadı. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Efendim? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bizim kararımız… Hangi kararı soruyorsunuz? HASİP KAPLAN
(Devamla) – Anayasa Mahkemesi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yok, burada oturuyoruz. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Peki, o zaman ben bitireyim, sabırlarınızı zorlamayayım. Allah… Ülkeye,
millete hayırlı olmasını diliyorum. Hukukun, insan haklarının ve demokrasinin
de yolunu açacak bir karar olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Meral, buyurun. BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Bir yanlış anlaşılma şey oldu, onu izaha çalışıyorum. BAŞKAN –
Yerinizden de konuşabilirsiniz. BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Bir yanlış anlaşılma oldu, onu izah edeceğim. BAŞKAN – Onu mu
düzelteceksiniz? BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Olay yaratmadan… BAŞKAN – Onu mu
düzelteceksiniz? BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Onu düzelteceğim. BAŞKAN – Buyurun. AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, önce söz hakkı vermiyorsunuz, sonra veriyorsunuz! HASİP KAPLAN (Şırnak)
– Sataşan Bayram Bey. IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam) 3.-
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yapmış olduğu konuşmada bazı
sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, ben bir konuyu düzeltmek için buraya çıktım.
Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Bir konuyu da
unuttum. Ben, Erzurum Valisine, Erzurum Jandarma Alay Komutanına da huzurunuzda
teşekkür etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, konu, hafife alınacak bir konu değil. Konu,
ciddi bir konu. Ciddi bir konu olmasa ben bunu burada konuşmam. Bakınız değerli
arkadaşlarım, yanlış anladınız. Sizin ilçe başkanınız, Senemoğlu
köylü, o köyden. Yani, orada gelip arazileri zapt eden köylü.
Daha önce de köyde muhtarı… O köylü, bunun da akrabası. İsmini vereyim,
tarihte de vardır: Terörist Ahmet Güler. Geldi, benim köyümün muhtarını, eşini,
azanın birini öldürdü. Arkasından ikinci muhtar, muhtar oldu, onu da
öldürecekti, kaçtı. Üçüncü muhtar oldu. İsmini vereyim değerli arkadaşlarım:
Özkan Yıldız. Ondan sonra geldi, bunu öldürdüler. Amaç orayı yıldırmak, köyü
göçe zorlamak. Ben şimdi
Başbakan Yardımcımdan, kendisinden rica ediyorum. Olay sanıldığı kadar basit
bir şey değil değerli arkadaşlarım. Şu anda asker kordona aldı köyü… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yani hâkim, savcı var, jandarma var… BAŞKAN – Sayın
Meral, tamam mı? BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Etmeyin bunu, rica ediyorum sizden. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın milletvekilleri,
birleşime yirmi dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati : 17.18 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 17.48 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 277 sıra sayılı
Teklif’in tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.-
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277) (Devam) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet buradalar. Gruplar ve
şahısları adına söz isteyen yok. Soru ve cevap
kısmına geçiyoruz. Sayın Öztürk buradalar mı? Yok. Başka soru soran
da olmadığına göre, Sayın Bakanım, cevap verecek bir şey de yok. Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ MADDE 1- 4/6/2008 tarihli ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanunda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
27 nci maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “f) 12 nci maddesinin (a) bendi ve 25 inci maddesi yayımını
izleyen ikinci ayın başında, 18 inci maddesinin (a) bendi 1/1/2009
tarihinde,” BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse…
Yoklar herhâlde. Gruplar adına
başka söz isteyen? Yok. Şahısları adına
söz isteyen? Yok. Soru sorma işlemi
yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 74 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi aşağıdaki şekilde değ-iştirilmiştir. “d) Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten
işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin
güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk,
zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye
kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat
karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık, vergi
kaçakçılığı, haksız mal edinme suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak.” BAŞKAN – Gruplar
ve şahısları adına söz istemi yok. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısının aranmasını istiyorsunuz. Sayın Ünlütepe, soru-cevap işlemine geçiyoruz. ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Efendim, benim konuşmam vardı. BAŞKAN – Efendim,
geçti, diğer maddede vardı, burada yok. Burada istememişsiniz, diğer madde de
oylandı. Sayın Öztürk buradalar mı? HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Buradayım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk, sorunuzu sorun. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla
sormak istiyorum, Sayın Başbakan sıkışınca ne kadar ciddi iş yaptıklarını ifade
etmek için esip gürleyerek devlet yönetiminin ciddi bir iş olduğunu ifade
ediyor. Görüştüğümüz yasa teklifi Hükûmetin devlet
işlerini ne kadar ciddi yapmakta olduğunu ortaya koymaktadır! Haziran ayında
bir yasa kabul ediyorsunuz “1/8/2008’den itibaren
ikinci el otomobil devirleri noter yerine trafik şube müdürlüklerinde
yapılacak.” diyorsunuz, şimdi, bu değişikliğin 1/8/2008 yerine 1/1/2009’da
yürürlüğe girmesini öngörüyorsunuz. Bize göre, trafikte, işlemi 1/1/2009’a ertelemeyi gerektirecek bir hazırlık çalışması
gerekmemektedir. Diyelim ki gerekiyor, haziranda kanunu kabul ederken aklınız
neredeydi? Bu mu ciddi devlet yönetimi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Bakan,
cevap verir misiniz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii Sayın Başkanım. Bizim hükûmet tasarımızda ikinci el oto satışlarının noterler
yerine trafik bürolarınca verilmesine dair bir düzenleme yoktu Sayın Öztürk. Bu tasarı Genel Kurulda görüşülürken bazı
milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu önergeyle bu tasarıya girmiştir.
Daha sonra yapılan çalışmalarda trafik şube müdürlüklerinin bu konuda henüz
hazır olmadıkları saptandığından bu sürenin uzatılması zarureti doğmuştur. Sorunuza
verebileceğim cevap bu birkaç cümleden ibarettir. Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Madde 3 - 5174
sayılı Kanunun 83 üncü maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “Oda ve borsa
üyelerinin seçme ve seçilme haklarını kullanabilmeleri için şirketin; sahibi,
ortağı, yönetim kurulu üyesi, genel müdürü, murahhas azası seviyesinde üst
düzey yöneticisi olmaları, şirketi temsil ile bağlayıcı işlem yapmaya yetkili
olmaları ve bu durumun seçimden en az altı ay öncesini kapsaması şarttır.” BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket
Köse. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlarım. Konuşmama
başlarken geçtiğimiz gün yaşadığımız terör vahşetini bir kez daha kınamak
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, teröre karşı her kesimden insanların İspanya’daki gibi sessiz
bir yürüyüşle tepki vermesi gerekir. Lanet kampanyası başlatılmalıdır, çünkü
terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur. Ölenlerin hepsi suçsuz,
günahsız vatandaşlarımızdır. Geçim derdiyle boğuşan, akşamları evine bir lokma
ekmek götürmek için uğraşan insanlara karşı vahşet yapanlara verilecek ad henüz
hiçbir sözlükte yoktur. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar alçakça, haince,
ahlaksızca saldırı düzenleyenler vicdansız insanlardır. Tek kelimeyle bunlar insan
değillerdir, şiddetle kınıyorum. Değerli
arkadaşlar, sırası gelmişken, yakın zamanda YÖK tarafından yapılan ve
Cumhurbaşkanının önüne gidecek rektör isimlerinin belirlenmesinde yaşanan
soruna da değinmek istiyorum. Biliyorsunuz,
birkaç üniversitede en çok oyu almış olan rektör adayının ismi, YÖK’ün hangi
kriteri baz alarak yaptığı bilinmeyen elemesi sonrası
Sayın Cumhurbaşkanının önüne gönderilmedi. Bence, bu konuda ülkemizde bir
düzenleme yapılması gerekir ve rektör atamalarının da üniversitelerin iç işi
olarak belirlenmesi uygun olur diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlar, sizinle Adıyaman Üniversitesinin bir sorununu paylaşmak istiyorum:
Adıyaman Üniversitesi gün geçtikçe gelişmekte ve ilerlemektedir ancak bu
gelişmenin daha hızlı olması yoluyla bölgenin sosyal ve ekonomik yapısı
gelişecektir. Özellikle, üniversitemiz, tıp fakültesinin olmaması nedeniyle
büyük sıkıntı yaşamaktadır. Bu sene, İnönü Üniversitesinde eğitim almak üzere,
Adıyaman Üniversitesi, Tıp Fakültesine öğrenci almaya başlamıştır fakat üniversite
hastanesinin olmaması nedeniyle bu eğitim Adıyaman’da yapılamıyor. Bu konuda
Adıyaman Üniversitesine kolaylık sağlanmalıdır. Devlet hastanelerinden birisi
üniversiteye verilmek koşuluyla en azından geçici olarak çözüm sağlanabilir
diye düşünüyorum. BAŞKAN – Sayın
Köse, konuya gelecek misiniz efendim? ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Efendim, konuya geliyorum. Ben kendi bölgemin sorunlarını
anlatıyorum, tez konuya geleceğim efendim. BAŞKAN –
Bekliyorum, gelirseniz memnun olurum. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nin çok
ücra bir köşesinde olan Adıyaman gerçekten büyük sorunlarla boğuşmaktadır.
İkinci AKP Hükûmeti bir yılını doldurdu, bu yıl
içerisinde Adıyaman’da yaşanan gelişmeler maalesef iç acıcı değildir. Bunlara
dikkatinizi çekmek için söz almış bulunmaktayım ayrıca. Ekonominin kötü
gidişi, sulama tesislerinin bitirilmemesi için gereken çalışmanın yapılmaması,
en son ÖSS’de yaşanan hayal kırıklığı ve eğitimde ilimizin geri kalması, GAP
içerisinde Adıyaman’a gereken ilginin gösterilmemesi gibi, Adıyaman’da onlarca
sorun beklemektedir. AKP İktidarı altı
yıldır iktidarda. Özellikle son bir yılda hızla geriye doğru gitmiştir.
“Adıyamanlılar ırgatlıktan kurtulur.” dediler, halk hâlâ ırgatlık hayatını
yaşamaktadır. “Ekonomi iyiye gider.” dediler, Adıyaman’da her gün kepenkler
kapanıyor. “Tarım gelişir, çiftçi rahatlar.” diye düşündüler, çiftçimiz,
köylümüz sorunlarla boğuşmaktadır. Değerli
milletvekilleri, “Ekonomi iyiye gidiyor.” sözünü bu Hükûmet
zamanında sıkça duyar olduk. Örneğin, teşvik konusu sıkça gündeme geldi.
“Teşvik”in anlamı, geri kalmış bölgelerin cazibe merkezi hâline getirilmesi
demektir. Oysa teşvik kapsamı gittikçe genişletildi ve sonucunda Adıyaman’da da
yeni bir sektör ortaya çıktı, o sektör de ameleliktir. Bugün Adıyaman’da
amelelikle 300-400 milyon aylıkla insanlar para kazanmaya çalışıyor. Maalesef
bu konuda da bir mağduriyet yaşanmaktadır. Ortalama olarak her ailede 3 çocuk
olduğunu düşünürseniz, bunların çoğunun da öğrenci olduğunu düşünürseniz,
ayrıca 300-400 milyon kazanan bir ailenin elektrik, su ve telefon borçlarından
dolayı da büyük bir sıkıntı içerisinde olduğuna dikkatinizi çekmenizi rica
ediyorum. Elinizi
vicdanınıza koyun ve bir bakın bu insanlarımızın hâline, bu insanlarımız ne olur...
Tabii ki bu, yalnız Adıyaman’da değildir -Adıyaman benim seçim bölgem olduğu
için söylüyorum- Doğu ve Güneydoğu, inanın ki Anadolu’nun çok şehri de bu
konuda farklı değildir. Değerli
arkadaşlar, Adıyaman’da günde ortalama üç iş yeri kapanmaktadır. 2008 yılının
ilk altı ayında tam 294 esnafımız Adıyaman ekonomisinden çekildi. Bakın, burada ben
size bir gazeteden örnek vermek istiyorum. Bu gazetede Adıyaman Sanayi ve
Ticaret Odası Başkanı Sayın Zafer Ersoy “BAĞ-KUR ve SSK primleri yüzünden ben
otelimi sattım.” diyor. Bu haber yenidir. BAŞKAN – Şevket
Bey, Adıyaman sevgimizi istismar ediyorsunuz yani bak, ben Adıyaman’ı çok
seviyorum ama lütfen. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) - Sayın Başkanım, Adıyaman’ın
sorunları çoktur, müsaade edin de buyurun da bunları dile getireyim. BAŞKAN – Ben de
biliyorum. Adıyaman benim ikinci memleketim ama lütfen… Gündeme gelin. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Böyle bir dönemde Sayın Bakan Mehmet Şimşek ilimize geldi. Bütün
Adıyaman dört gözle Bakanı bekliyordu, herkes somut bir proje koymasını
bekliyordu ama maalesef Bakan Bey “Gelip geçerken uğradım.” görüntüsü verdi,
somut bir öneri, insanların derdine çözüm sunmadı. Adıyaman kamuoyu isyan
ediyor, esnaf çökmüş, işçi sendika defterini silmiştir. Adıyaman’daki köylü,
esnaf, sanatkâr, herkes şapkasını önüne koymuş, çenesini iki elinin arasına
koymuş kara kara düşünmektedir. Tarım alanları su
altında kalmıştır. Ancak tarım alanı su altında kalan Adıyaman’da çiftçiler
sulama sorunu yaşamaktadır. Burada beni dinleyen sayın
Adıyamanlı milletvekili arkadaşlarım da bu sorunları en az benim kadar biliyor,
belki benden daha fazla biliyorlar. Bu konuda destek vermelerini istiyorum. AHMET ERSİN
(İzmir) – Bilmezler Şevket Bey, bilmezler. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Ben inanmasam Sayın Milletvekilim, konuşmam. Yani, ne zaman
bitirileceği belli olmayan birkaç barajımız var. Bunlardan biri Gömükan Barajı, Çamgazi Barajı, Koçali Barajı. Bunlara, henüz -altı yıldır iktidardasınız-
bir çözüm getirmediniz, sürekli “proje aşamasındadır”, “planı yapılıyor” gibi
söylemlerle işi geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Sayın
milletvekilleri, bütün bunların üzerine GAP İdaresinin Şanlıurfa’ya taşınacağı
-Sayın Başkanım belki kızacaktır bana ama- haberi kulaktan kulağa
yayılmaktadır. Bu haber doğruysa Adıyamanlılar bir kez daha yara alacaktır.
Adıyaman’daki sivil toplum örgütleri “GAP İdaresi Urfa’ya taşınırsa, Hükûmet bizden oy istemeye gelmesin.” diyorlar. BAŞKAN – Sayın
Köse, lütfen… ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Sayın Başkanım, uyarılarınız için teşekkür ederim. BAŞKAN – Adıyaman’ ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim. Ama, bugün Adıyaman’a
daha fazla yapılması gereken işler vardır. BAŞKAN – O ayrı
mesele efendim. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Adıyaman GAP’ın üvey evladı durumuna konuldu. BAŞKAN – Lütfen,
GAP’a dokunmayın da ne yaparsanız yapın efendim. GAP’a dokunmayın da… ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Efendim, GAP Türkiye'nin en büyük projesidir. BAŞKAN – GAP’ı
kaptırmayız, Urfa olarak kaptırmayız. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – GAP’ı bitirmeden Türkiye’de refahı düzeltemezsiniz, mutluluğu
sağlayamazsınız. BAŞKAN – GAP’ı
kaptırmayız efendim. Buyurun. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – GAP bitirilirse 4 milyon insan ekmek bulacaktır. Aynı zamanda GAP
bir sosyal projedir. Lütfen, eğer bu konuya değinmezsek büyük bir eksiklik
olduğu kanaatine varacağım. BAŞKAN – Doğru,
doğru, haklısınız, değinin efendim. Ama Urfa’yla ilgili değil efendim. Değinin,
ben değinmeyin diyemem. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakın, Adıyaman… BAŞKAN –
Şanlıurfa’yla ilgili değil. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – …bu yıl çok büyük kuraklık geçirdi. BAŞKAN – Bunun
mücadelesini çok veriyoruz, şey yapmayın. Yani bir de Adıyaman’ı önümüze
çıkarmayın, lütfen. ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Yağmur küsmüş, güneş
kızgın, toprak çaresiz, buna rağmen önlem alınamamıştır Adıyaman’da. Bu konuda
net önerilerimiz var. Adıyaman’da ve tüm GAP içerisindeki sulama tesislerine
ayrıcalıklı bir yatırım yapılmalıdır diye düşünüyorum. Bu yöntemle tarım ve
enerjide yaşanacak gelişme, zaten yapılan masrafları da kısa sürede garanti
edecektir diye düşünüyorum. Bir de Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman’ın kanayan bir yarası daha bulunmaktadır. Bu da
mevsimlik tarım işçileridir. Her sene bu konu gündeme geliyor. Maalesef altı
yıldır iktidarsınız, bir türlü bu konuya çözüm getirmediniz. Ancak bu konuları,
trafik kurallarıyla işi geçiştirmeye çalıştınız. Bu konuyu hem Meclis araştırma
önergesi hem de yazılı soru önergeleriyle gündeme getirdim, maalesef ilgili
bakanlardan bir çözüm almış değilim. Değerli
milletvekilleri, dünyanın ikinci ve Avrupa’nın ise en büyük kapasitesine sahip
olduğumuz iplik sektörü de Adıyaman’da can çekişiyor. Eğer günlük gazetelere
bakmışsanız, son on-on beş gün içerisinde, Adıyaman’da organize sanayi
bölgesinde 6 bin civarında işçi çalışmaktayken, bunun 3 bin tanesi işten
çıkarılmıştır. Bu büyük bir rakamdır. Bugün, SANKO Holding 250 milyon avroluk
bir fabrika kurmuştur, 1.500 civarındaki işçinin çoğunu çıkarmıştır, sadece 30
tane işçisi çalışmaktadır. Buna nasıl bir iyileştirme, ekonomide düzelme
diyebilirsiniz? Şimdi, bir de 100
büyük kuruluş arasında Tekel İşletmesi 43’üncü sıradadır. Bugün Adıyaman’da bu
Tekelle birlikte Sümerbank da kapatıldı. Alternatif ürün yetiştirmeden tütüne
son verdiniz. Köylü perişan, aç ve sefil, şaşkın, ne yapacağını bilemez bir
durumdadır. Ayrıca tarımdaki gübre, mazot ve ilaçtaki aşırı fiyatlardan dolayı
da köylü tarlasını ekemiyor, ekemediği zaman da ürün alamıyor, aldığı ürünü de
zamanında satamıyor, sattığının da karşılığını zamanında alamıyor. Böyle
düşüncelerimiz vardır. Bu konularda acil çözümlerin üretilmesinden yanayım. Ayrıca Nemrut
Dağı’nda büyük bir sıkıntı var. Nemrut Dağı’nda bu yıl bazı ihalelerde,
kafeterya ihalesinde gecikmeden dolayı büyük sıkıntı vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız efendim. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bugün bacasız bir
gelir durumunda, fabrika durumunda olan turizme de ayrıca Adıyaman’da büyük
değer verilmesi gerekir diye düşünüyorum. Tabii ki zaman
darlığında Adıyaman’ın sorunlarını fazla dile getiremiyorum. Adıyaman’ın
sorunları aslında Doğu ve Güneydoğu’nun ve hatta Türkiye'nin sorunlarından ayrı
düşünülecek sorunlar değillerdir. Ama, maalesef, ben
bu kürsüde kendi seçim bölgemde olan sorunları dile getiririm, belki sizlere
birer örnek olur, ders alırsınız diye. Gidin Adıyaman’ı görün, ona göre
kararınızı verin. Netice olarak,
AKP İktidarı Türkiye’de olduğu gibi her tarafta performansı düşmüştür,
Adıyaman’da sınıfta kalmıştır. Yaptığınız tek icraat büyük yolsuzluk ve en
önemlisi kadrolaşmanın dışında altı yılda Türkiye’de gözle görülür bir adım
atmadınız. Beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Madde üzerinde
gruplar adına ve şahıslar adına başka söz isteyen yok. Soru-cevap işlemi
yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 18.06 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 18.19 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 277 sıra sayılı
Teklif’in tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerindeler. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 42 nci maddesinin bir-inci fıkrasının (a)
bendinin üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “G sınıfı sürücü
belgesi kapsamındaki iş makinelerinin sürücülerinin ve operatörlerinin
eğitimleri ve eğitimde başarılı olanların sınav başarı belgeleri Milli Eğitim
Bakanlığınca veya Milli Eğitim Bakanlığınca yetkilendirilen kurumlarca verilir.
Bu kurumların işleyişine ilişkin usul ve esaslar ile uy-gulanacak
öğretim programları Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
milletvekilleri; yasanın bu maddesinde özellikle Karayolları Trafik Kanunu’nun
42’nci maddesinin birinci bendini değiştiriyoruz. Değerli
arkadaşlarım, tabii, burada bu madde özellikle sürücü belgesiyle ilgili olduğu
için ben şoför esnafının veya sürücü kurslarıyla ehliyet alan insanların
sorunlarından biraz bahsedeceğim. Değerli
arkadaşlar, tabii, şoför ehliyeti almak için Millî Eğitim Bakanlığının
kontrolünde değişik illerde ve ilçelerde sürücü kursları açılıyor, ama sınav il
merkezlerinde yapılıyor değerli arkadaşlarım ve tüm ilçelerden o sınava girecek
insanları il merkezlerinde, belli tarihlerde çağırıp sınava tabi tutuyorlar. Değerli
arkadaşlarım, ilçelerde sürücü kursu açılması gayet normal bir olay, gayet
doğal bir olay ama bazı ilçeler var ki il’e 180- Ben, bunu bir kez
daha hatırlatıyorum. Bu, toplumda önemli bir sorundur. Yani, şimdi Sivas’ın
Şarkışla’sından veya
Sivas’ın Suşehri’nden
-Suşehri-Sivas benim bildiğim 180 kilometre- 50-60 kişi gidiyor. Hâlbuki üç
ayda bir, her ayın belli tarihlerinde, değişik ilçelerde kurulacak, yani ilden
gidecek sınav komisyonu… 3 kişilik bir heyet gidecek, komisyon orada yapacak,
sınavını orada yapacak. Ben, bunu, özellikle burada sürücü belgesiyle ilgili
olduğu için bir kez daha dikkatlerinize getirmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii burada yine önemli bir sorun şoför esnafı. Özellikle şoför
esnafının da önemli bir sorunu, demin, biraz önceki konuşmada bahsettiğim gibi
bir sürü, sosyal güvenliklerinde… Özellikle BAĞ-KUR’lu
bir çoğu. Bunlar da sürekli bir gelire sahip değiller.
Mevsimlik işler oluyor. Örneğin, buğday taşıyan bir şoförüm senenin altı ayı
çalışabiliyor, yani belli işlerde. Bu nedenle, özellikle sosyal güvenlikleri ve
bunların primlerinin yeniden yapılandırılması konusunda biraz sonra… Plan Bütçe
Komisyonuna davet edildik. Orada, ben, iktidar partisinden tüm arkadaşlarımın,
özellikle sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılmasında belli
dönemlerde parası olmayan insanlar… Demin de söyledim, bir fındık üreticisi bu
mevsimde fındığını satmadı. Fındık üreticisinin ancak eline para ekim ayı
sonunda geçer arkadaşlar. Bir kayısı üreticisi kayısısını daha yeni ağaçtan
indiriyor, daha kayısısını kurutuyor, daha kayısısını satmadı. Bu insanı, yani
taş da çatlasa, dövseniz de, ne yapsanız bu paraları bu ay ödeyemez arkadaşlar.
Ben, eğer, bir
yasayı çıkarıyorsak, o yasanın toplum için yararlı olmasını istiyorsak
-özellikle şoför esnafı da bunun içinde olmak üzere- bir kez daha hepinizin
dikkatlerine sunuyorum. Hepinize teşekkür
ediyorum. Saygılarımla. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. DTP Grubu adına
Sayın Hasip Kaplan, buyurun efendim. (DTP
sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında grup adına söz
alırken… Mevcut yasayla ilgili daha önce görüşlerimizi genel olarak
açıklamıştık, ancak bugün Anayasa Mahkemesinin açıkladığı tarihî karar üzerinde
bir iki söz etme gereğini duyuyorum çünkü Anayasa Mahkemesinin kararları
kesindir, nihaidir, yasama meclislerinde de bunun üzerinde yorum ve tartışma
yapılması da bu an itibarıyla mümkündür. Kritik bir karar
ve yüce Meclisimize, 23’üncü Döneme uyarılarla dolu bir karar olduğunu
öncelikle ifade etmek istiyorum. AK PARTİ kapatılmamıştır. Bu bizi
sevindirmiştir. Türkiye’nin siyasi partiler mezarlığı olmaktan kurtulması ve
siyasi partileri icraatları sonucu halkın sandıkta kapatıp yaşatması
demokrasisinin artık ülkemizde gelişmesi gerekiyor. Bu açıdan,
23’üncü Dönem Meclisinin tarihî rolüne bir daha dikkat çekmek istiyorum.
Birinci uyarı, çok açık ifade ediyorum, 6-5 kritik bir rakamdır. Ben bazen “6-5
bir karar çıkacak” dediğimde AKP’den bazı arkadaşlar da espriyle “5-6 olmaz
mı?” demişlerdi. Ben, hem Strasbourg’da parti kapatma
davalarına giren hem Anayasa Mahkemesinde de giren bir hukukçu olarak şunu
ifade edeyim: 23’üncü Dönem Meclisine “siz, 12 Eylül askerî darbesinin yaptığı
Anayasa’yı artık değiştirin” uyarısı çıkmıştır. “Artık,
egemenlik kayıtsız şartsız milletinse siz onun gereğini yapın; demokratik,
çağdaş, hukuktan, insan haklarından yana bir anayasayı yapın” uyarısı çıkmıştır
ve bunu da Mahkeme Başkanı basın toplantısında bir kez daha hatırlatmakla,
23’üncü Dönemin önündeki en önemli görevin, Türkiye’ye yepyeni, halkın özgür
iradesiyle, mutabakatla birlikte yapacağı bir Anayasa’yı bu halka armağan
etmektir. Bu tarihî sorumluluk şu an itibarıyla başlamıştır ve deniliyor
ki: “Siz Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmezseniz, siz seçim yasalarını
değiştirmezseniz…” Ki, 12 Eylül askerî anayasası, darbe anayasasında tam 83
tane madde değişikliği olmuştur. Yama yama olan bu
değişiklik, reformlara rağmen, düşünce, örgütlenme özgürlüğü önündeki
engellerin kaldırılmasına rağmen, çok açık bir şekilde, Avrupa Birliği müzakere
süreci ve Avrupa yargısı, Strasbourg kararları da
dikkate alınarak, Anayasa Mahkemesi “Biz bu kararı verirken çok sıkıntı
çekiyoruz. Bunun tek sorumlusu siyasilerdir.” demiştir. Bu karardan çok anlamlı
olarak çıkan bu sonucun altını çizmek istiyorum. Siyaset toplumda
değişim gücünü, dönüşüm gücünü, ilerlemeyi, bu toplumu ileriye taşıma gücünü
gösterebilmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çok açık ifade
ediyorum ki 6’ya 5 oyda mahkeme kararı ne olumlu ne olumsuz ama siyaseti
kesintiye uğratmaması açısından kritik olan 6’ya 5 oyunun çok ciddi bir diğer
uyarısı laik toplum düzeninin, laik cumhuriyetin, demokratik toplum düzeninin
temel direği olan ilkelerde yüce Meclisin mutlak bir konsensüs
ve mutabakatla, toplumun geleceğini riske etmeden, kamplaştırmadan bir çözüme
ulaştırması görevini de önüne koymuştur. Bu kararın
gerekçesini hepiniz okuyacaksınız, hepimiz okuyacağız, birlikte okuyacağız.
Elbette ki, yüce Meclise, 23’üncü Dönemde, inanç ve vicdan özgürlüğüyle beraber
bir baş örtüsü yasağında sıkışan dar anlayış
tartışmalarını aşarak, bu toplumu laik-antilaik
kamplaşmasından da kurtarma, bu toplumu demokratikleşme, farklı kimlik, etnisite ve mezhepler kamplaşmasından özgür birey, örgütlü
toplum, eşit ve özgür yurttaş aşamasına getirme gibi bir tarihî görev de
yüklemiştir. Kısa kararı şüphesiz Anayasa Mahkemesi ekim veya kasım muhtemelen,
tecrübelerimize göre, yazacaktır. Açıklanan kararın
basın toplantısında aynen “Ciddi bir ihtar kararı çıkmıştır.” diyen Anayasa
Mahkemesi Başkanının “ret” oyu kullandığını da dikkate aldığımızda hukukun,
yani toplumda değişim ve dönüşümün diğer önemli faktörü olan hukukun siyasete
görevlerini hatırlatır düzeye gelmesi biz siyasetçilerin bu toplumun birlik,
barış ve düzeni konusunda da kendi görevlerimizi, ödevlerimizi tam
yapamadığımızın da bir göstergesini teşkil ediyor. Hepiniz
soğukkanlılıkla, suhuletle, ne bayram ederek ne zafer kutlayarak ne de hiçbir
şey olmamış gibi davranmayarak, yüce Meclisin 21’inci yüzyılda çağdaş ve moda
olan hukukun üstünlüğünü, insan haklarına dayalı bir demokrasiyi eğer tesis
etmek istiyorsak bu Anayasa’yı, yasaları, Siyasi Partiler Yasası’nı, seçim
yasalarını değiştireceğiz. Önümüzde yerel
seçimler var. Yerel seçimler halkımızın tüm siyasi partilere iyi bir ihtar
çekmesi için bir fırsattır. Ancak, buradan liderlere bir çağrı daha yapmak
istiyorum. Bu karar doğrultusunda, eğer egemenlik kayıtsız şartsız milletinse,
liderlere buradan çağrı yapıyorum: Sayın liderler,
bu egemenliği kayıtsız şartsız siz de halka teslim etmek zorundasınız. Siz,
lider sultasıyla tayin, atama, aday belirleme yönteminden vazgeçmek
zorundasınız artık. Bu toplum ön seçimle mi, örgütlerin katılımıyla mı o
ilçenin, o beldenin, o büyük şehir halkının seçeceği adayları seçtiği zaman biz
bütün siyasi partiler gururla onları kucaklayacağız hangi düşünceden olursa
olsun. Bu son çağrım da
liderleredir: Liderler kendi yetkilerinde tuttukları halkın egemenlik hakkını,
temsil hakkını tayinden, terfiden, ödüllendirmeden alıp liyakate, bu halkın
gerçek sevgili temsilcilerine temsili teslim etme göreviyle de karşı
karşıyadır. İşte, Anayasa
değişikliğini, Siyasi Partiler Yasası’nı, Seçim Yasası’nı, özgürce bu halk,
adaylarını belediye seçimlerinde de belirlediği zaman taçlandırmış olacaktır.
Bu yönde atılacak her adım Türkiye’de inanıyorum ki barışı da getirecektir,
silahları da susturacaktır, karanlıkları da parçalayacaktır, bu ülkenin önü
aydınlık olacaktır. Hepimizin yolu
açık olsun, hayırlı olsun hukukumuza, bu noktada da olsa bu güven ve ihtarlara
dikkatle yolumuza, görevimize devam edeceğiz. Bekliyoruz, AK PARTİ’nin de inşallah bu karardan sonra tereddüt ve
zikzaklara girmeden, yasama meclisinin önüne de doğru dürüst bir planlama, bir
yasama formülü de koyacağına inanıyoruz ve inanıyoruz ki, doğru olan şeylerde
mutabıkız, birlikte üretebiliyoruz, birlikte bir şeyler yapabiliyoruz, çok şey
yapabiliyoruz. Bu birliktelik güçlü olsun, yüce Meclisin iradesi güçlü olsun,
Türkiye’nin geleceği aydınlık olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DTP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan. Gruplar ve
şahıslar adına söz istemi yok. Soru ve cevap
kısmında… Sayın Doğru,
buyurun efendim. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ülkemizde her gün
trafik kazalarıyla yoğun bir şekilde karşılaşıyoruz. Trafik kazalarının
önlenmesi konusunda sürücülerin alkol muayenesi yanında, son zamanlarda
ülkemizde madde kullanımıyla ilgili çok ciddi birtakım gelişmeler olduğu da
düşünülürse, acaba kontroller esnasında madde bağımlılığıyla ilgili bir kontrol
yapılabilir mi? İkincisi: Verilen
ehliyetlerde, yani yeni ehliyetlerde psikolojik muayene yanında, kan ve idrar
olmak üzere, madde bağımlılığıyla ilgili testler yapılabilir mi? Diğer bir sorum:
Trafikte devamlı suç işleyen insanların tekrar hastaneye alınması konusunda
birçok ülkede bunlar yapılmaktadır, ülkemizde de böyle bir uygulamaya
geçilebilir mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğru. Sayın Bakanım,
buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sayın Doğru, üstünde çalışılarak Türkiye’ye
getirilmesinde yarar gördüğü bir iki konuyu gündeme getirdi. Benim Adalet
Bakanı olarak şu anda “Evet bunları yapacağız.” deme durumum yok takdir ederler
ki. Ancak, bunların üzerinde başta İçişleri Bakanlığımız olmak üzere diğer kamu
kurum ve kuruluşlarının hassasiyetle duracaklarına inanıyorum. Sayın Başkanım,
şu aşamada Sayın Doğru’nun sorusu üzerine söyleyebileceklerim bundan ibaret. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar ve şahsı adına söz talebi yok. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Özçelik, buyurun efendim. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Efendim, Siirt Emniyet Müdürlüğünün farklı bir uygulamasıyla ilgili
sormak istiyorum. Benim iki aracım var. Birini Ankara’da kullanıyorum, birini
de seçim çevremde, seçim bölgemde. Ne zaman Siirt’e gitsem gıyabımda aracıma
trafik cezaları yazılıyor. Sürat yapmışım, yolda yarış yapmışım, trafik
kurallarına uymamışım! Dört beş kez ceza gönderiliyor gıyabımda ve adrese. Araç
kendi adıma kayıtlı değil. Ancak, aracı ben kullanıyorum ve plaka tanınıyor.
Sadece bana değil, partimizin bütün eylemlerine, bütün toplantılarına katılan
ticari araçlara da 5 milyarı bulan cezalar kesiliyor. Araç sahiplerine,
firmalarına polis gidip uyarıda bulunuyor: “Eğer DTP’nin
toplantısına araç verirseniz aracınızı bağlarız, ceza yazarız.” diyorlar ve
nitekim bu uygulamalar yapılıyor. Büyük kongremize
Siirt’ten araç bulamadık. Ta Adıyaman’dan bir araç ancak bulabildik. O araca da
5 milyar ceza kesildi. Parti yöneticilerimiz ve üyelerimiz İçişleri Bakanlığına
bu konuda bir yazı da yazdılar. Bu farklı uygulama nedir? Hatta Emniyet Müdürü
benim içinde bulunduğum aracı bağlamak istedi, “Aracı bağlayacağım.” dedi.
Nedeni de güya trafik sigortasının orijinali değil de fotokopisinin onaylı
belgesinin olmasıdır. “Orijinalini istiyorum.” dedi. Şoförüm, bu aracın trafik
sigortası çamaşır makinesinde bozulduğu için şirketten aldığı aslının aynıdır
fotokopisini verdi, buna rağmen ceza yazıldı ve beni tehdit ederek aracımı
bağlayacağını söyledi. Bu emniyet müdürünün uygulamaları hakkında, yasa dışı,
kasıtlı ve amaçlı uygulamaları karşısında bize ne yapmamızı önerirsiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özçelik. Sayın Bakan,
buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Özçelik’in gündeme
getirdiği ve yaşadığını ileri sürdüğü sorunlarla ilgili, İçişleri Bakanlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü mutlaka bunu bir ihbar kabul ederek gerekli incelemeyi
yapacaktır. Ben de Sayın Özçelik’in gündeme getirdiği
bu konuları ilgili bakanlığa intikal ettireceğim. İçişleri Bakanımız burada
olsaydı, kuşkusuz ki, doğrudan doğruya bu konuyla ilgili çalışma yapmayı
üstlenmiş olurdu, ama ben bu işin takipçisi olacağım Sayın Özçelik. Sayın Başkanım,
söyleyeceklerim şu aşamada bu kadar. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler. 5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Gruplar
ve şahıslar adına söz istemi yok. Soru-cevap yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. 3’üncü sırada yer
alan, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 3.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Hükûmet? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267)
(x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet buradalar. Komisyon Raporu
267 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan. Sayın Oyan,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada
birincisini muhtemelen görüşeceğiz sadece, 267 sıra sayılı yasa, bununla 2
vakıf üniversitesi kuruluyor. İzleyen bir tasarı daha var, onunla da 1 ayrı
vakıf üniversitesi kuruluyor. Bunun üzerine konuşacağız. (x) 267 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir. Üniversiteler bir
toplumun, bir ülkenin aynasıdır. Bazen üniversiteler kurulu oldukları bölgenin
ya da ilin aynası durumunda olurlar. Yani, aslında, üniversiteler bir anlamda
toplumu ileriye çekmesi gereken kurumlardır; genellikle bir ülkenin, bir
toplumun ortalamasının önünde, üzerindedirler ama karşılıklı bir belirlenme
ilişkisi vardır. Yani, üniversiteler de toplumun çok fazla önünde olmazlar.
Hele belirli bir ilde, belirli bir bölgede, eğer üniversitenin kurulduğu o ilde
değişmeye, yeniliğe, çağdaşlaşmaya karşı bir direnç varsa ya da hatta, belki de muhafazakârlığın üretildiği bir ortam varsa,
eğer bilim üretimine uygun bir ortam yoksa, orada eğer il eşrafının hâkimiyeti
varsa, orada yerel güçlerin hâkimiyeti varsa, orada birtakım inanç
sistemlerinin, orada birtakım dinî tarikatların rolü öne çıkmışsa, o takdirde
üniversitenin bu etki alanlarına girmesinin de yolu açılmış demektir. Aslında,
eğer böyle bir durum varsa, üniversitenin aydınlanma geleneğiyle, yol açıcı
niteliği, bilim üretme niteliği giderek sorgulanır olmaya başlar. Çünkü değerli
arkadaşlarım, bilim göreli gerçeklerin alanıdır, din gibi mutlak gerçekliklere
yer yoktur. Bilimde yanlışlanabilir gerçekler vardır
ve bu nedenle de bilimin ilerlemesi tedricidir, tez-antitez ilişkisi buradan
doğar. Ama eğer iş bilimden uzaklaşmaya giderse, bu defa üniversiteleri de bu
sararsa o zaman üniversitelerin kendileri bilim dışılığın kaleleri hâline
dönüşebilirler, bu ortam yaratılır. Eğer toplumu ileriye taşımak yerine toplumu
eteğinden çeken kurumlar hâline dönüşürlerse, üniversiteler sahip oldukları
otoriteyi, toplumu bağnazlığa çekecek, mutlak ve değişmez gerçekleri öğretecek,
dogmalar öğretecek birtakım kurumlar hâline gelirlerse o zaman o toplumun vay
hâline! İşte bu nedenle üniversitelerin kuruluşlarının ve çalışmalarının
denetlenmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimi altında olmak durumundadır.
Bugün bunların bir yasayla ancak kurulabiliyor olması bu nedenle çok kritik bir
öneme sahiptir. O yüzden de bizim burada bu görevimizi çok dikkatli olarak
yapıyor olmamız gerekir. Üniversitelerin birer cumhuriyet kurumu olarak, bu
cumhuriyetin kuruluş ilkelerine sadık, uygun çalışmalar içinde olmaları mutlak
gerekliliktir. Değerli
arkadaşlarım, tabii, üniversitelerin mutlaka Anayasa’da yazılı kendileri için
çizilmiş yol içinde hareket etmeleri gerekir. Biliyorsunuz devlet
üniversitelerimiz yanında 1984’ten sonra bir de vakıf üniversiteleri geleneği
başladı Türkiye’de. Ama bunlar için de -bütün üniversiteler için olduğu gibi-
kazanç amacına yönelik olmamak şartı ve devletin gözetim ve denetimi altında
olmak şartı Anayasa’nın 130’uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince
getirilmiştir. Demek ki Türkiye’deki üniversiteler ister kamu ister vakıf
üniversitesi olsun bunlar mutlaka birer cumhuriyet kurumu olarak çalışmak
durumundadırlar çünkü bunların esas olarak ürettiği hizmet bir kamu hizmeti
türüdür. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada 1984’te ilk vakıf üniversitesi kuruldu, 1986’da çalışmaya başladı
ve giderek hızlı biçimde vakıf üniversiteleri kuruldu. Bugün hâlen Türkiye’de
94 devlet üniversitesi var, 33 vakıf üniversitesi var, şimdi kurulması
düşünülenler hariç. 1986’dan bu yana 33 vakıf üniversitesi kurulduğunu dikkate
alırsak bunların artış hızının devlet üniversitelerinden çok daha yüksek
olduğunun altını çizmek gerekir. Ama ilginç bir şey daha var: Vakıf
üniversitelerinin arasındaki eğitim kalitesi, devlet üniversiteleri arasındaki
eğitim kalitesinden giderek daha fazla, daha açık, daha mesafeli olmaya
başlamıştır. Tabii, aslında
Anayasa’nın 130’uncu maddesinin üçüncü fıkrası var. Buna göre -devlet
üniversitesi yasası olarak kastediliyor- diyor ki Anayasa: “Kanun,
-üniversitelerle ilgili çıkacak kanun- üniversitelerin ülke sathına dengeli bir
biçimde yayılmasını gözetir.” Tabii burada YÖK Kanunu’na veriyor bu görevi ama
bu açıdan vakıf üniversitelerine bakarsak eğer, bunların çoğunun üç büyük ilde
kurulu olduğunu görüyoruz. Yani şimdiye kadar var olan, mevcut olan 33 vakıf
üniversitesinin ilginç bir şekilde 23 tanesi İstanbul’da, 3’ü İzmir’de, 6’sı
Ankara’dadır. Bu üç büyük ilin dışında sadece bir tek taşra kentinde üniversite
vardır: Mersin-Tarsus’ta Çağ Üniversitesi. Eğer 1 milyon kişi başına bir vakıf
üniversitesi hesabı yapılırsa, İstanbul 23 üniversiteyle aslında aşırı vakıf
üniversitesine sahip bir ilimiz olarak çıkıyor, İzmir ve Ankara sınırlar
dâhilinde kalıyor. Yani İstanbul çok büyük bir yoğunlaşma içinde gözüküyor ve
Türkiye’deki ne gelir dağılımı ne nüfus dağılımı itibarıyla bunu haklı
gösterecek bir neden yok. Buna birazdan değineceğim tekrar, niye İstanbul’da bu
kadar çok var. Ama değerli
arkadaşlarım, burada bu tartıştığımız konu açısından şunu söyleyeyim: Böyle bir
yoğunlaşma -üç il merkezi, özellikle İstanbul’da- “Hadi bakalım, şimdi bu vakıf
üniversitelerini daha çok bu üç ilin dışında kuralım, onları destekleyelim, ne
olursa olsun, hangi koşulda olursa olsun destekleyelim, onları teşvik edelim.”
anlamına da gelmez. Çünkü burada bizim ana kriterlerimiz
olan, üniversitelerin bilim yuvaları ve cumhuriyet kurumları olmaları
kriterinden asla taviz vermemiz düşünülemez. Bu açıdan baktığımızda, bizim Plan
Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde CHP’nin değerli üyelerinin özellikle Gazikent Vakıf Üniversitesiyle ilgili tereddütlerine
katıldığımızı öncelikle belirtmek isteriz. Ama burada bizim
sadece bir üniversitenin kurulması için maddi birtakım gerekçelerin ya da
sadece mali güç ve fiziki altyapı sorunlarının çözülmesinden ibaret
tereddütlerimizin olduğunu söylemek istemem. Bundan daha önemlisi, vakıf
üniversiteleri söz konusu olduğunda -ama bütün üniversiteler için de geçerli
olan bir şey- üniversitenin bir kamu hizmeti üretme alanı olduğu ve bunların
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir eğitim kurumu olarak cumhuriyetin Anayasa’da yazılı
kuruluş ilkelerini içtenlikle benimseyen kurumlar olmalarıdır. Bu konudaki
titizliğimizi kesinlikle göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla
burada şimdi ilginç bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Bugün yarın 3 tane yeni
üniversite kuruluyor. 2 tanesi şimdi, Gediz ve Gazikent
Üniversiteleri bu yasayla, bir sonraki tasarıyla da Melikşah
Üniversitesi Kayseri’de. Yani, 3 tane üniversitenin 1’i İzmir’de Gediz
Üniversitesi, diğer 2’si -bugün, hemen şimdi konuştuğumuz- Gaziantep’te Gazikent, diğeri de -daha sonraki tasarıda değerli
arkadaşım konuşacak üzerinde- Melikşah Üniversitesi
Kayseri’de. Şimdi, bu İzmir
dışındaki üniversitelerin ne kadar bu söylediğim ilkeler içinde tanımlanabilir
olduğunu, ne kadar bu cumhuriyet kurumları niteliğini sahipleneceği, içtenlikle
bunların cumhuriyetin kuruluş ilkelerini benimseyerek o yolda eğitim kurumları
olabileceği konusunda kaygılarımız olduğunu burada belirtmek isterim.
Dolayısıyla biz burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisi bu konuda uyarı
görevimizi yerine getirmek istiyoruz. Değerli
arkadaşlarım, yani burada tekrar başta söylediklerime dönmek istemiyorum ama
üniversiteler mutlaka ilerlemenin kaleleri, çağdaşlığın ve bilimin kaleleri
olmak durumundadırlar. Dolayısıyla bu meselenin burada özellikle altını
çiziyorum ve umuyorum, ileride bir Anayasa değişikliği falan olursa “Bu vakıf
üniversiteleri bizi kesmiyor, biz bir de bir özel üniversite modelini
getirelim, Anayasa’yı da şöyle bir güzel değiştirelim…” Böylece, denetim ve
gözetim altında da olmayan, biraz daha böyle serbest çalışacak birtakım
üniversite modellerini de aklımıza çok getirmeyelim, çünkü bu bütün bir eğitim
rejimini sarsacak sonuçlar veren maceracı bir yön olur diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım,
burada tabii bir başka şeye daha değinmek istiyorum, o da şudur: Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Plan Bütçe Komisyonundan önümüze gelen bir raporu var.
Komisyon raporunu okuduğum zaman biraz hayrete düşüyorum, vakıf üniversiteleri
konusunda çok olumlu bir yargı içindeler ve bunu da vakıf üniversiteleri
arasındaki nitelik farklarını da dikkate almaksızın, bunları sürekli olarak
olumlayan ve “Daha ne kadar kurulsa o kadar iyi olur.” diyen bir yaklaşımı var
raporun. Raporda aslında
gerçeklerle örtüşmeyen şeyler de var. Yani, örneğin şunu söylüyor rapor: “Birçok ülkede
yükseköğretim kuruluşlarının yarısından fazlası özel sektör ile yürütülmekte.”
diyor. Tamamen hikâye, yani böyle bir şey yok, bu bir masal. Yani “birçok
ülkede” meselesi en azından çok sınırlı olarak söylenebilir bir şey. İkincisi: “Dünya
genelinde özel yükseköğretim kurumlarında eğitim gören öğrenci sayısı yüzde
30’lara yaklaşmasına rağmen ülkemizde hâlâ yüzde Tabii, bir başka
şeyi daha burada belirtmek lazım: 33 tane vakıf üniversitesi -127 içinde 33
şimdiki oran- yani yüzde 26’sı vakıf üniversitesi. Peki
bunların kontenjanları, öğrenci kontenjanlarına katkısı nedir? Yüzde 6. Yani, ciddi bir oransızlık var. Yani
bunların sayısını ne kadar artırırsak o kadar öğrenci başvurularını,
yükseköğretime başvuru sorununu çözeriz, talebe uygun bir arz yaratırız meselesi de çok herhangi
bir gerekçeye sahip gözükmüyor. Bütün bunların çok daha dikkatli herhâlde
kaleme alınması gerektiğini buradan belirtmek isterim. Bir başka şey de
şudur: Kazanç amacına yönelik olmamak şartına bağlı olarak kurulması gerekir.
Bugün İstanbul’da 23 tane üniversite olmasının bir nedeni, bunların bir
bölümünün –hangileri olduğunu burada söylemeyeyim ama rüştünü ispat etmeden her
yıl bölüm sayısını artıranlara bir bakın- sadece kazanç peşinde olmak üzere
kurulup çalıştıklarını göreceksiniz. Dolayısıyla, Anayasa’nın bu amir hükmüne
aykırı birtakım yapılanmalar olduğunu burada belirtmek isterim. Tabii, bir başka
şey de vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinin üstüne yeni bilim
insanları yetiştirme alanları olarak çalışmıyorlar. Bunlar, esas olarak devlet
üniversitelerinden beyin göçünü sağlayarak kendilerine bir yer açıyorlar.
Dolayısıyla, bu üniversitelerin devlet üniversitelerinde yetişmiş iş gücünü
-bunların içine giderek şimdi doktorasını yapmış genç elemanlar da girmeye
başladı- özendirecek bir yapı içinde olmaması gerekir. Vakıf üniversiteleri ki
bir bölümünde eleman yetiştirme teşebbüsü ve bir altyapısı vardır, bunları da
kutlamak isterim ama önemlice bir bölümü, sadece devlet üniversiteleri
üzerinden geçinen, orada belki devlet üniversitelerinin esas maliyetini
üstlendiği birtakım elemanları sonuçta çok düşük maliyetlerle, onların yetişme
maliyetlerine hiçbir katkı yapmaksızın devşirme durumuna gelebilmektedirler. Aslında
Türkiye’deki yapı da bunu teşvik ediyor. Bir üniversiteden emekli olan bir
öğretim üyesi kendi üniversitesinde ders vermeye kalksa, yani gerçekten benzin
parasını kurtarmaz bir ücret alabiliyor. Oysa aynı hoca, aynı devlet
üniversitesinden emekli olmuş hoca eğer bir özel vakıf üniversitesine giderse
hem emekli maaşını alıyor hem oradan ücret alabiliyor, çift maaş alabiliyor.
Yani biz ne yapıyoruz bu yapıyla? Devlet üniversitelerinin içini boşaltıp vakıf
üniversitelerine eleman aktarılmasını özendirici bir uygulama içinde oluyoruz.
Dolayısıyla, bütün bunları dikkate almadan vakıf üniversitelerine övgüler düzen
raporlar kaleme almak hiç de doğru, tarafsız bir yaklaşım biçimi değildir. Değerli arkadaşlarım,
bunun dışında şunu söylemek isterim: Vakıf üniversiteleri için bu kadar
özeniliyor. Türkiye’de sekiz aydır üniversitelerin, özellikle devlet
üniversitelerinin her türlü atama, yükseltme ve kadro tahsisleri açısından
mahrum bırakıldığını biliyoruz. Yani bir taraftan devlet üniversitelerini
tamamen atıl duruma, tamamen beklentilerini donduran bir duruma itiyorsunuz,
öbür taraftan vakıf üniversitesi kuruyoruz. Yani, niçin peki bunu yapıyoruz?
Çünkü yeni rektör atamaları... “21 tane rektör bir atansın, yeni üniversiteler
kuruldu, o devlet üniversitelerine bir rektör atamalarını yapalım -21’den sonra
diğerleri de sıraya gelecek yakında- ve ondan sonra biz kendi kadrolarımızı
daha çok gözetecek yapılanmaya gidelim…” Yani kendi yandaşına, kendi ideolojisine
alan açmak amaçlı olarak sekiz aydır üniversiteleri kötürüm eden bir anlayışı
da buradan kınamak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu arada YÖK, kendisi, yeni yönetimden sonra YÖK’ün kendi
kadrolarını da, eli kalem tutan kadrolarını da biçtiği için, araştırma
görevlisi, bilmem, okutman, öğretim görevlisi yönetmeliği bir türlü
çıkarılamadığı için üniversiteler alttan beslenme imkânına da bugün aylardır
ulaşamaz durumdalar ve özellikle araştırma görevlisi kadrolarını kullanamaz
durumdalar. Değerli arkadaşlarım,
bir başka konu da: Devlet üniversitelerinin bugün birçoğunun bildirdiği öğrenci
kontenjanları YÖK tarafından onlara hiç danışılmadan yüzde 100’e varan
artışlara konu edilmekte ve böylece keyfî bir öğrenci kontenjanlarını
artırma... İşte, “Bakın, biz öğrenci kontenjanını bu kadar artırdık.” Ne fiziki altyapıya -yani derslik vesaire- ne öğretim elemanı
sayısına bakılmadan, üniversitenin, tamamen üniversitenin talebi dışında
birtakım uygulamalara gidilmekte. Değerli
arkadaşlarım, bir başka konuya geleyim. Şimdi, biliyorsunuz, 21 üniversitede
rektörlerin süresi bitti -ağustos itibarıyla bitiyor- bunların yerine yeni
adaylar seçildi, sıralandı, YÖK’ün önüne geldi. YÖK bunlarda çok ilginç
birtakım uygulamalar yaptı. 21 tane üniversitenin 3’ünde -Gazi Üniversitesi,
Dicle Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesinde- en çok oyla seçilen adaya
Cumhurbaşkanına yolladığı 6 kişiden 3 kişiye indirilmiş liste içinde yer dâhi
vermedi. Bu arada bir üniversitede - Samsun Ondokuz
Mayıs Üniversitesinde- ikinci sıradaki adaya da gene listede yer vermedi. Şimdi, bazıları
da şunu diyebilirler: “Eskiden de olmuyor muydu bunlar?” Şimdi, eskiden de
bunlar olduğu zaman diyelim, siz burada bunu antidemokratik bulup bu konuda
demokrasi çığlıkları atmıyor muydunuz? O hâlde eğer samimiysek bir kere, o
zaman bunu yapmayın. İkincisi, bir
başka şey daha söyleyeyim: Eski uygulamalarla her bakımdan tamamen benzerlik de
yok. Örneğin, burada Gazi Üniversitesi örneğini vereyim size. Gazi
Üniversitesinde evet, bir dönem önce 1’inci sıradaki aday değil 2’nci sıradaki
aday atanmıştı, doğru. Ancak bir şey vardı: YÖK, üniversiteden gelen listeyi,
sıralamayı hiç değiştirmeden 1, 2, 3 olarak Cumhurbaşkanına sunmuştu, Sayın
Sezer, 1’inci sıra yerine 2’nci sırayı atamıştı. Bırakın, bu sorumluluğu, bu Cumhurbaşkanı
kendi iradesini kullanarak orada yapsın. Cumhurbaşkanının önüne, Sayın Gül’ün
önüne dikensiz gül bahçesi sunmak göreviyle görevli değildir YÖK. Yani Sayın
Cumhurbaşkanı hiçbir sorunla karşılaşmasın, önüne gelen liste önceden
temizlenmiş ve ayarlanmış olsun. Böylece o, her türlü kuşkunun üzerinde 1’inci
sıra adaylarını atayan, eski cumhurbaşkanlarından farklı bir görüntü veren bir
Cumhurbaşkanı, tarafsız Cumhurbaşkanı edasıyla çalım atmasın. Eğer bu konuda
-ki oradan, yukarıdan gelen telkinlerle bu sıralamalar değiştirildi- bir
sorumluluk taşınıyorsa o zaman bu sorumluluğun gereği, Cumhurbaşkanlığı
yapacaksa bir değişiklik orada yapmalıdır. YÖK’ün Cumhurbaşkanı ya da YÖK’ün
sistem adına böyle bir liste temizleme, ön açma, gül bahçesinin dikenlerini
temizleme gibi bir görevi yoktur. Değerli
arkadaşlarım, bakın, size eski uygulamalarla ilgili bir fark daha vereyim: 2000
yılında, Sayın Sezer’in önüne, Kemal Gürüz’ün YÖK
Başkanı olduğu dönemde bir liste geldi. Orada, Dokuz Eylül Üniversitesinin en
çok oy almış 2 adayı listede yoktu, 1 ve 2’nci sıra. Bu listeyi Sayın Sezer
geri çevirdi. YÖK’ün -şunu söyledi- hukuka aykırı davranarak yetkisini kötüye
kullandığını söyleyerek geri çevirdi ve YÖK Genel Kurulu yeniden listesini
oluşturdu, 1’inci sırada olanı 1’inci sıraya koyarak yolladı. Yani
Cumhurbaşkanı “İradeyi ben kullanırım. Sen 1 oy almış kişiyi listeye
koyamazsın. Bu listeyi doğru tanzim et, hukuka uygun davran.” dedi ve liste
önüne düzgün olarak geldi, atamayı gerçekleştirdi ve kriz önlendi. Dolayısıyla, ben,
bugün, burada, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanını davet ediyorum: Buyurun, önünüzde
Gazi Üniversitesi örneğiyse, onu verdim; YÖK’e geri çevirin. YÖK, size listeyi
olduğu gibi geri yollasın, 1’inci sırada olan Sayın Kadri Yamaç’ı 1’inci sırada
yollasın. Siz, eğer kendiniz bir sorumluluk alacaksanız buna cesaret edin, o
sorumluluğu alın, listede değişiklik yapacaksanız Cumhurbaşkanı iradesiyle
yapın. YÖK’ü bir taşeron olarak kullanmayın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlar mısınız. Buyurun Sayın
Oyan. OĞUZ OYAN
(Devamla) – Şunu da belirtmek isterim: Eğer rektör eşlerinin rektör seçilmesini
istemiyorsak –bu, bir tercih olabilir, Dicle ve Uludağ Üniversitesinde olduğu
gibi- o zaman, öğretim üyelerini boşuna uğraştırmayın. Niye seçimlerine girip
kampanyalar yapıyorlar? Yani, üniversitede bir irade çıkıyor. Gayet basit,
sizin tasarrufunuzda, “Rektör eşleri rektör adayı olamaz.” diye bir karar alın,
getirin önümüze, biz de onaylayalım, geçsin. Ama, bir kere, böyle bir şey
yokken “Canım, bu da iyi değil, bunu yapmasak.” falan olmaz.
Yani, buradaki YÖK’ün tavrı, doğru, hukuka uygun bir tavır değildir. Demokratik
bir irade oluşmuşsa üniversitelerde, orada, siz, buna, hukuki bir dayanağınız
olmadan, böyle müdahale edemezseniz. Değerli
arkadaşlarım, biz, bu düşüncelerle, Gediz Üniversitesinin kuruluşuna destek
verirken, Gazikent Üniversitesini ve belki de yarın
görüşülecek olan Melikşah Üniversitesini
onaylamayacağımızı burada ifade eder, saygılarımızı sunarız. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Oyan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş. Sayın Akkuş,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
267 sıra sayılı Yükseköğretim Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Daha önceki
konuşmalarımız sırasında da üniversitelerle ilgili yaptığımız konuşmalarda
üniversiteler hakkında, özellikle devlet üniversiteleri hakkında, buradaki
öğrencilerin yetiştirilmesi, barındırılması konusunda birçok şey söylemiş idik.
Bugün bunları tekrar etmek istemiyorum ancak bizim üniversitelerden
beklentilerimiz var. Bu beklentilerimizin mutlaka
gerçekleşmesi lazım. Yine, geçenki konuşmalarımdan birinde belirtmiştim, “Biz ilim
ipine sarılmak mecburiyetindeyiz. Eğer ilim ipine sarılamazsak başka iplere
sarılırız.” demiş idim. Bu yüzden, üniversitelerimiz, Türk milletinin bütün
fertlerini, ailesini, vatanını, milletini seven ve bu uğurda fedakârlıkta
bulunabilecek, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere
dayanan düşüncede insanlar, gençler yetiştirmek mecburiyetindedir diye
sözlerime devam ediyorum. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 130’uncu maddesi ülkemizde devlet
üniversitelerinin kurulmasıyla alakalı olan maddelerdendir ve burada der ki:
”Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile;
ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma,
yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli
birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.” hükmü bulunmaktadır. Bunun yanında bir
de bu belirtilen usul ve esaslara bağlı olarak, kazanç amacına yönelik olmamak
şartı ile vakıflar tarafından da devletin gözetim ve denetimine tabi
yükseköğretim kurumları kurulabileceği belirtilmektedir. Ancak
bu yükseköğretim kurumlarının -biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan
arkadaşımızın da belirttiği gibi ve kamuoyunda da yaygın olarak konuşulan,
gündeme getirilen- ücretleri bir hayli yüksek. Şurada, elimde bir liste
var bu konuda istifade edebileceğimiz. Mesela “Bahçeşehir
Üniversitesi, İngilizce Hazırlık Programı ve tüm lisans programları için yıllık
peşin ücret, KDV hariç, 12.500 YTL almaktadır.” diyor. Bir başkasına bakıyoruz,
“Bilgi Üniversitesi, tüm fakülteler 15.900 YTL üzerinde ücret almaktadır.”
diyor. Atılım Üniversitesine bakıyoruz, o da 7.500 ABD doları karşılığında
yıllık eğitim vermektedir. Bunu, tabii dört yılla çarptığımız zaman bunların
bir hayli yüksek ücretlere sahip olduğu görülecektir ki burada daha önceki bir
sendikacı arkadaşımızın belirttiğine göre kamuda çalışan bir profesör on ay
boyunca hiç harcama yapmazsa çocuğunu ancak okutabiliyor alınan ücretle. Şu
anda 2.900 lira alıyor profesör. Ne eder? On ay, 29 bin lira eder. E, çocuğun
tabii, 15 binini okula verirse 14 bin de onun harcamasına verir diye düşünmüş,
dolayısıyla on ay hiçbir şey yemeyecek. 9’a 1 derecedeki bir öğretmenin
çocuğunu, ücretleri 7.722 dolar ila 14 bin dolar arasında değişen tıp
fakültesine gönderebilmesi için yirmi dokuz ay çalışması gerekiyor. Yani,
burada şunu demek istiyorum: Bu konuda, biraz daha, bu vakıf üniversitelerinin
gerçekten vakıf anlayışına uymaları ve vakfın hayırseverlik anlayışı içerisinde
ücretlerini bir hayli aşağı çekmeleri gerektiğini belirtiyorum. Burada, bu vakıf
üniversiteleriyle alakalı yine bir başka istatistik var, ona da değinmek
istiyorum: Bakıyoruz, burada bir üniversitemiz toplam gelirinin yüzde 26’sını,
en alt sırada yer alan bir üniversitemiz de yüzde 87’sini öğrenci gelirlerinden
elde ediyor. Hâlbuki biz vakıf üniversitelerinin kurulmasına müsaade ederken,
vakfın, bu üniversitenin hem binalarını yapması hem de diğer giderlerini
karşılayacak birtakım gelirlere sahip olması gerektiğini belirtiyoruz. Ayrıca,
şunu da tabii ortaya koymak gerekiyor: Vakıf üniversiteleri de olsa bu
üniversitelere devlet desteğinin olduğu da bir gerçek, belli oranlarda. Şimdi, bakıyoruz,
bu cümlelerden olmak üzere, yasayla kurulması söz konusu olan üniversiteleri
kurmaya teşebbüs eden vakıfların, kanunda belirtilen üniversiteyi kurmaları
için gerekli olan maddi altyapılarının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Mesela, Gediz Üniversitesi için 32 bin metrekarelik bir alandan, Gazikent Üniversitesi için ise 20 trilyon değerinde mal
varlığından bahsedilmektedir ki -işte, burada hocalarım var, bunlar da
bilirler- 20 trilyon liraya o üniversitenin bir tane binası ancak yapılabilir;
o da iç donanımı olmamak şartıyla,
sadece binayı siluet olarak dikeriz; içinin donatılması için de bunun
belki birkaç katı -fakültenin karakterine göre, fakültenin durumuna göre-
meblağa ihtiyaç olduğunu unutmayalım. Belirtilen bu
alan ve maddi varlık ile bir üniversite kurmak mümkün olmamaktadır, dedik.
Ayrıca maddi imkânlar da yetersizdir. Bir örnek vermek gerekirse: Selçuk
Üniversitesi Eğitim Fakültesinin kapladığı alan 140 bin metrekaredir. Fakülte
binalarının yenilenmesi ile ortaya çıkacak Fakülte binalarının maliyeti de 15
milyon YTL civarındadır yahut da 15 trilyon TL civarındadır. Yani sadece Fakülte
binalarının maliyeti, bunların içinde donanım maliyetleri bulunmadan bu kadar
tutmaktadır diye belirtiyorum. Tabii, burada
şunu hemen belirtmek gerekiyor: Vakıf üniversitelerinin kurulmasına engel olmak
veya olmaya çalışmak ülke insanının eğitim almasına engel olmak anlamına da
gelecektir. Çünkü biz bakıyoruz, bugün vakıf üniversitelerinde 125 bin
civarında lisans ve yüksek lisans öğrencisi bulunmaktadır. Bu da bu eğitim
kurumlarına olan ihtiyacın önemini ortaya koymaktadır. Fakat üniversitelerde öğrenci
yanında bir de öğretim elemanı ihtiyacı bulunmaktadır ki maalesef vakıf
üniversiteleri kendi öğretim üyelerini, öğretim elemanlarını yetiştirme gibi
bir gayret içerisinde bulunmamaktadırlar. Bunun da bundan böyle kurulacak vakıf
üniversitelerinde bir şekilde gündeme getirilmesi ve değerlendirilmesi
gerekmektedir. Biraz önce yine
Oğuz Bey Arkadaşımız belirtti. Bura nereden buluyor peki öğretim elemanını,
öğretim üyesini nereden buluyor? Devlet üniversitelerinden; onlara yüksek
ücretler vererek kendi üniversitesine çekiyor ve böylece devlet
üniversitelerinin içi boşalıyor diye bakabiliriz. Bunun yanında bir
başka üzerinde durmak istediğim konu: Vakıf üniversitelerindeki bölümlere
baktığımız zaman, bu üniversitelerimizin hemen hepsinde özel yetenekle öğrenci
alınan bölümlerinin mutlaka bulunmasıdır ve buralara fazla sayıda öğrenci
alınmasıdır. Buralara alınan öğrencilerimiz, fakülte eğitimi sonunda diplomalı
işsiz olarak ana babaya yük olmaya devam etmektedir. Bu yüzden, buralara
alınacak öğrenci sayısının para kazanma anlayışıyla değil, kendisine, topluma
ve ülkesine faydalı olup olmayacağı anlayışına göre belirlenmesi gerekmektedir.
Vakıf
üniversitelerinin bir diğer özelliğine baktığımız zaman, öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısı ortalama 23 kişi ama bazı vakıf üniversitelerinde bunun
30’a kadar yükseldiğini görüyoruz; hatta bir vakıf üniversitemizde 1 öğretim
üyesine düşen öğrenci sayısı 36’yı buluyor. Hâlbuki,
devlet üniversitelerini ele aldığımızda, içi boşaltılmış olmasına rağmen hâlâ
23’te. Tabii bu arada bir de OECD ülkelerinde durum ne? Buna baktığımızda, bu
sayının orada 14,8 olduğunu görüyoruz. Biz burada, sanırım, özellikle bazı
eğitim dallarında, bazı bölümlerde, bazı ana bilim dallarında çocuklarımızı
biraz da boşa okutuyoruz gibi geliyor. Çünkü özellikle yetenek imtihanıyla
buralara giren öğrencilerimize, bir yılda bu bölümlere alınan öğrenci miktarına
baktığımız zaman, ülkenin aşağı yukarı yirmi yıllık, otuz yıllık ihtiyacını
karşılayacak durumda. Yani, bakıyoruz bunlar ne? İç mimarlık, diyor. Evet,
güzel bir bilim dalı ama Türkiye'de ihtiyaç son derece az. Grafik sanatlar,
diyor. Yine bunun gibi, güzel bir dal olmasına rağmen, bir sanat dalı olmasına
rağmen fazla ihtiyacımız yok. Bu bakımdan ben, bundan böyle, kurulacak vakıf
üniversiteleri özellikle komisyonlardan geçerken bunların da dikkate alınması,
sadece bunların mal varlıklarıyla iktifa edilmemesi gerektiğini belirtiyorum ve
inşallah, bundan sonra bu şekilde kararlar çıkar diye düşünüyorum. Her şeye rağmen,
bu yasayla kurulan Gediz Üniversitesi ve Gazikent
Üniversitesinin yüce Türk milletine, bilim hayatına ve dünya medeniyetine
katkılar sağlaması dileklerimle hayırlı olmasını temenni eder, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akkuş. Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ve şahsı adına başka söz talebi… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Grubumuz adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan konuşacak
Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 267 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle 21’inci
yüzyılda, bilginin, gelişimin ve ilerlemenin temel anahtarı olması… Rekabete
dayalı yeni dünya düzeninde eğitim büyük bir rol
oynamıştır. Bilimsel araştırmalar, eğitim düzeyiyle kalkınmanın unsurları olan
ekonomik büyüme, siyasal ve toplumsal gelişme arasında doğrusal ilişkiler
olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bugün ulaştığımız medeniyet ve teknoloji, bilgi ve
bilginin kullanılabilmesinin bir sonucudur. Bütün dünyada durmaksızın devam
eden teknoloji ve bilgi yarışında ülkemizi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği
çağdaş medeniyet düzeyinin üzerine çıkarabilmek için insana, eğitime ve bilime
yatırım yapmak zorunda olduğumuzu dikkate almalıyız. Kalkınma
sürecinde ihtiyaç duyulan nitelikli eleman temininde ve bunların ülke geneline
dengeli bir şekilde dağılımında üniversitelerin rolü büyüktür.
Üniversitelerimiz, nitelikli eleman yetiştirmesi yanında, nüfusunun büyük
bölümünü gençlerin oluşturduğu ülkemizde geleceğimizin inşasında da önemli rol
üstlenmektedir. Şuna inanıyoruz ki: Açılan her yeni üniversite kapatılan bir
cezaevi demektir. Biliyoruz ki kuyunun dibinde yaşayan bir kurbağa, asla
gökyüzünün sınırsızlığını anlayamaz. Bu nedenle gelecek nesillerin ufku geniş,
düşünen, realist bir anlayışa sahip olabilmesi için bilimin üretildiği,
toplumun beklentilerinin ve gençlerimizin eğitim ve öğrenim ihtiyaçlarının
karşılandığı üniversiteler kurmak Hükûmet olarak en
büyük hedefimizdir. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretim maliyeti yüksek olan bir hizmettir. Bu hizmetin
maliyetinin tamamına yakın bölümünün devletçe karşılanması büyük boyutlarda
maddi kaynak gerektirmektedir. Anayasa’mız, kazanç amacına yönelik olmamak
koşuluyla vakıfların üniversite kurmalarına imkân sağladığından yükseköğrenim
hizmetlerinin mali yükünün bir kısmının vakıflarca üstlenilmesinin devletin yükseköğrenim
alanındaki mali yükünü hafifleteceğine inanıyoruz. Yükseköğretim
kurumlarının sayısının artırılabilmesi için devletin bu alanda çok büyük
miktarda kaynak ayırması gerektiğinden bu nedenle Anayasa’nın 130’uncu
maddesiyle kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç sağlama amacı
gütmeksizin, vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi
yükseköğretim kurumlarının kurulabilmesine imkân sağlanmıştır. Tasarılarla
kurulması öngörülen İzmir’de Sipahi Eğitim, Sağlık ve Spor Vakfı tarafından
Gediz Üniversitesi; Gaziantep’te de Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfı tarafından
Gazikent Üniversitesi adıyla iki yeni vakıf
üniversitesinin ülkemiz yükseköğretimine önemli katkılar sağlaması
amaçlanmaktadır. Ülkemizin beşeri sermayesinin oluşturulmasında üniversitelere
son derece önemli görevlerin düştüğü, yeni üniversitelerin kurulmasıyla
yükseköğretimde okullaşma açısından dünya standartlarına ulaşılabileceği
hedeflenmektedir. Bütün bunlarla güzel ülkemizin kalkınması doğrultusunda
hedeflenen düzeylere ulaşabilmek için mutlaka bilgi üretilmesini desteklemeli
veya mevcut bilgilerin geliştirilmesini desteklemeli, bu bilgilerin yeni
nesillere aktarılmasını, yeni ürünlere dönüştürülmesini sağlamalıyız. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde üniversitelerin sayısının artırılmasını
desteklememiz gerekiyor. Çünkü, dünyada gelişmiş
ülkelere bakıldığında her yarım milyon nüfusa bir üniversite düştüğünü
görmekteyiz. Bu sebeple, Gaziantep ve İzmir gibi büyük şehirlerimizde yeni
üniversite açılmasının gereğini anlamaktayız. Dokuzuncu
Kalkınma Planında değişen ve gelişen ekonomiyle iş piyasasının ihtiyaçlarını
karşılamak için eğitim yatırımlarının artırılması ve yaşam boyu eğitim
stratejisinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Yükseköğretimde okullaşma
oranının yükseltilmesi bu hedef ve amaçlara ulaşılmasında büyük katkı
sağlayacaktır. Ne mutlu ki
ülkemizin güzide şehirlerinden biri olan Gaziantep’te ve İzmir’de bugün yeni
birer üniversite kurulmaktadır. Güzel Antep’imize ve İzmir’imize üniversite
kurulması vakıf üniversitelerinin ülke genelinde yaygınlaşmasına ve ülkemiz
yükseköğretimine önemli katkı sağlayacaktır. Sözlerime burada
son verirken, tasarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve
bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP PARTİ ve DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdoğan. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı mı istiyorsunuz? Arayacağım efendim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, geçti, geçti… BAŞKAN - Israrlı
mısınız? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim. BAŞKAN – Yani,
üniversite kuruyoruz bakın, ilim yuvası… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçmiştiniz. BAŞKAN – Efendim,
oylamaya geçtik galiba. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, siz daha bitirmeden ben söyledim Sayın
Başkan. BAŞKAN – Peki, o
zaman siz istiyorsanız şey yapalım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati: 19.26 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 19.33 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 267 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. Tasarının
maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
maddelere geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Maddelere
geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Maddelere
geçiyoruz, karar yeter sayısı vardır. Madde 1’e bağlı
ek madde 106’yı okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununa aşağıdaki maddeler eklenmiştir. “Gediz
Üniversitesi EK MADDE 106-
İzmir’de Sipahi Eğitim, Sağlık ve Spor Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine
tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Gediz Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak; a) Hukuk
Fakültesinden, b) İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden, c) Mühendislik
Fakültesinden, ç) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden, d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur.” BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz. Buyurun Sayın Ağyüz. CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 267 sıra
sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Değerli
arkadaşlarım, hepimiz vakıf üniversitelerinin kurulmasını sanki Türkiye’ye ve
eğitime büyük katkısı olacakmış özlemi içerisinde bekliyoruz. Ben Gaziantep
Milletvekili olarak 2’nci maddede söz almak istiyordum fakat 1’inci maddede
bulunmayan arkadaşımızın yerine söz aldım. Değerli
arkadaşlarım, elbette ki eğitilmiş toplum, üniversiteli sayısının artması çok
önemli bir olay. Ama hepimiz biliyoruz ki 1,5 milyon kişiyi her yıl üniversite
sınavının kapısına diziyoruz ve bu insanların da biz eğitim niteliğine
baktığımız zamanda temel altyapıda yeterli eğitim almış olmadıklarından dolayı
üniversitede başarısızlık ve üniversiteden sonra da bu insanlara iş bulma
konusunda büyük sıkıntılarımız, zorluklarımız var. Vakıf
üniversitelerinin kuruluş branşlarına iyi dikkat
etmemiz lazım. Biz, maalesef, hiçbir yerde vakıf üniversitelerinde kurulacak branşlara dikkat etmiyoruz. Türkiye’de üretim-istihdam
ilişkisi kurulmadığı müddetçe, üretim-istihdam ilişkisi içerisinde eğitilmiş
insan gücünün planlaması yapılmadığı müddetçe vakıf üniversitelerinin
sayılarını artırmak, bazı branşlarda çokça sayıda
insan mezun etmek çözüm değildir. Bunu biraz altyapısı gelişmiş olan Gediz
Üniversitesinde görüyoruz ama hiç altyapısı olmayan Gaziantep’te kurulacak
vakıf üniversitesine baktığımız zamanda temeli olmayan ve YÖK’ün sunduğu
belgelerde de yeterlilik ölçüsünü bulamayan bir vakıf üniversitesiyle karşı
karşıyayız. Değerli
arkadaşlarım, bakın, özellikle YÖK’ün “2007 Yılı Vakıf Üniversiteleri
Raporu”nda yer alan hususlara dikkat edelim. Diyor ki raporda: “… vakıf üniversitelerinin önemli bir bölümünü, 1970’li
yıllarda yaşanan özel üniversitelerin akıbetiyle karşı karşıya getirebilir.” Bugün, ülkemizde
devlet üniversiteleri olmayan kent kalmadı. Devlet
üniversitelerinin yeterli altyapısı, sosyoteknik
altyapısı hazır hâle getirilmemişken, özellikle donanımlı öğretim üyesi
sayısında yetmezlik varken, bu vakıf üniversitelerinin özellikle kendi öğretim
elemanlarını yetiştirme alışkanlığı da edinemedikleri için, bu da yasal
zorunluluk hâline gelmediği için, maalesef, üniversitelerden transfer ederek
oralarda öğretim üyesi boşluğu, profesör, akademisyen boşluğu yaratarak kendi
kadrolarını kurmak istemektedirler. Bu da, büyük ölçüde, büyük bir
eksiklik, büyük bir yanlışlık meydana getirmektedir. Ayrıca, bazı
vakıfların ekonomik varlığına dikkat edilmiyor. Üniversite kurulacak alan
yeterliliğine dikkat edilmiyor. Bu 1’inci maddedeki üniversitenin bazı
donanımları yeterli YÖK’ün raporuna göre, ama Gaziantep’te kurulacak olan vakıf
üniversitesine baktığımız zaman da, 18 dönüm mülkiyeti var ve kurduğu branşların hepsi Gaziantep Üniversitesinde şu anda var olan
branşlar, sadece bir tanesi hariç. Şimdi, bunların üretim-istihdam ilişkisi
içerisinde, Gaziantep’in sanayi kenti potansiyeline hitap edecek bir eğitim
niteliği, eğitim kapasitesi yaratacak koşulları sağlamış olsa biz de diyeceğiz
ki tamam, kabul. Ama tekrar tekrar, özellikle
istihdam etmekte sıkıntı çektiğimiz bölümlerin mezunlarını artırmanın bir
anlamı olduğunu ben büyük ölçüde kabul etmiyorum. Değerli
arkadaşlarım, kentim Gaziantep’e, seçim bölgeme baktığımız zaman da, derslik
başına, şu anda, merkez ilçelerimizde, normal öğretimde 68 kişi düşüyor. İkili
eğitimde 35’e düşüyor. OKS sınavında 2006 yılında başarı sıralaması 64. ÖSS
sınavında 51’inci sırada yer alıyor Gaziantep maalesef. 2008’e gelindiğinde, bu
başarı trendinin artmış olması gerekirken, OKS sınavı
başarı sıralamasında 66’ncı sırada, ÖSS’de 64’üncü sırada. Şimdi, bizim bunlara
çözüm bulmamız lazım. Yani birilerinin hatırı için, birilerinin gönlü hoş olsun
diye vakıf üniversitesi kurmanın veya siyasi rantabiliteyi düşünen bir amaç var
ise bunun için hizmet etmenin bir anlamı yok ki. Gaziantep’te eğitim bu
nitelikteyken, siz var olan devlet üniversitesinin yanına iki tane daha vakıf üniversitesi
kursanız ne anlam ifade edecek? Hiçbir anlam ifade etmeyecek. Sırada olan bir
vakıf üniversitesi daha var, onun koşulları buna göre daha uygun. Şimdi, bu,
üniversite karşıtlığı değildir. Gaziantep bu potansiyeli absorbe
edecek ve bu ihtiyaca cevap verecek bir potansiyel içerisinde değildir ve bu
vakıf üniversitesinin de yeterli altyapısı, yeterli donanımı yoktur değerli
arkadaşlarım. Gaziantep,
eğitimdeki bu geri kalmışlığı –derece sıralamasındaki- hak etmediği gibi, bunun
çareleri de maalesef aranmamaktadır. Niye aranmamaktadır? Millî Eğitim
bilimselliği inkâr etmiştir, aklı inkâr etmiştir, soran, sorgulayan öğrenci
yetiştireceğine, motamot robot öğrenci yetiştirmeye
ve kadrolarını da maalesef liyakate değil, ahbap çavuş ilişkisine, cemaat ilişkisine
ve siyasi yandaşlığa yön verecek insanlardan oluşturmuştur. Bugün okul
müdürlerinin hepsi, millî eğitim müdürlerinin hepsi maalesef vekâletle idare
edilen kadrolardır ve Millî Eğitim Bakanlığının bugün kadrosunda -geçen bir istatistikte okudum-
1.450 tane vekâletle yönetilen okul müdürü var değerli arkadaşlarım. Biz bunlara çare
bulmamız gerekirken, kaliteli, nitelikli eğitimi nasıl sağlarız diye düşünmemiz
gerekirken, Gaziantepli milletvekilleri olarak da bunun çaresini bulmamız gerekirken
“Ben vakıf üniversitesi kurduruyorum” onurunu içerisinde taşımak, bu onur
içerisinde yarışmak bir anlam ifade etmez değerli arkadaşlarım. O bakımdan,
üniversite gereklidir, doğrudur ama branşları iyi
seçilmiş, altyapısı iyi oluşmuş, sosyal, teknik donanımları iyi oluşmuş
üniversitelere ihtiyaç vardır; üretim-istihdam ilişkisini kurabilecek branşları
barındıran üniversitelere ihtiyaç vardır. Ama biz bunları sağlamadan diyoruz
ki, kurmuş olmak için yapalım. O zaman da YÖK’ün vakıf üniversiteleri için getirdiği
“70’li yıllardaki özel üniversiteler kaosunu
yaşarsınız” endişesi çok doğru bir endişedir. Nitelikli ve ülkemizin
ihtiyaçlarına dönük eğitimi yaptırmadığımız müddetçe, ne kadar üniversite
kurarsak kuralım, bilimselliği ön plana çıkarmadığımız müddetçe, aklı ön plana
çıkarmadığımız müddetçe, soran, sorgulayan, araştıran bir eğitim anlayışını
öğrencilerimizde yaygınlaştırmadığımız müddetçe ülkemizde bu eğitim kadrosuyla
başarı kurma şansımız yoktur. Tabii, sadece
bununla da kalmıyoruz, Gaziantep Üniversitesi vakıf üniversitesine onay
veriyor, YÖK’ten bir oldubittiye gelerek bu iş iyi incelenmeden çıkarılıyor.
YÖK başka işlerden başını alamıyor ki, YÖK “üniversiteleri nasıl karıştırırım,
rektör atamalarında nasıl kaos yaratırım” anlayışı
içerisinde maalesef kendi işlevini yapamaz durumda ve üniversitelerde yeni bir
kaos yaratmanın arayışı içerisinde. Gazetelere
baktığınız zaman da: “Önceki rektör şimdiki birinci olanın eşiymiş, kendisi
bayanmış atanamazmış.” Böyle saçma bir gerekçe görülmüş mü? Kendisinin türban
yasağına karşı çıkan üniversitelerin rektörlerini cezalandırmak için birinci
olanları diskalifiye ediyor. Bu YÖK mantığıyla üniversite yönetmek mümkün
müdür? Bu rektör atama mantığıyla üniversiteleri geliştirmek mümkün müdür?
Mümkün değildir. Özellikle, çağdaşlığı, bilimselliği öne almadığımız müddetçe
okullarımızda başarı şansını yakalamamız mümkün değildir. Ben,
üniversitelerin gerekli olduğuna inanan bir siyasetçiyim ama niye vakıf
üniversiteleri Gaziantep gibi ekonomik altyapısı olan bir yere heves ediyorlar
da İstanbul’a heves ediyorlar da Ankara’ya heves ediyorlar da bu, çok sevilen,
ülkenin insanlarını çok seven vakıf üniversiteleri, niye, Hakkâri’de yıllardır
eksikliği var, oraya gitmezler, ona ben hayret ediyorum. Niye gidip bir Karadeniz
ilinde böyle bir üniversite kurmazlar, ona hayret ediyorum. Çünkü orada rant var. Orada, bir başka yerde kazanılan paranın aklanması
var, bundan dolayıdır bu işler. O nedenle değerli
arkadaşlarım, devlet üniversitelerinin sosyoekonomik ve sosyoteknik
altyapısı güçlendirilerek yürüdüğü takdirde, iyi bir planlamayla hedefi ortaya
konulduğu takdirde başarı şansını yakalayabiliriz. Yoksa bu tür çağ dışı
kadrolaşmalarla, ilkel ve özellikle bilimselliği inkâr eden kadrolarla başarı
şansını yakalamamız mümkün değildir. Ben, vakıf
üniversitelerinin, bu altyapı donanımları eksik olduğu için, Gaziantep kenti de
dâhil, diğer illerde kurulmasının büyük bir eksiklik olacağına inanıyorum. Hepinize teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Ağyüz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir. Sayın Özdemir,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının Gaziantep ilimizde Gazikent
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulması ve bu üniversitenin hangi
fakülte, yüksekokul ve enstitülerden oluşacağına dair Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu’na eklenecek ek madde 107 üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gaziantep ilimiz
Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en büyük, Türkiye'nin altıncı büyük kentidir.
Gaziantep’in nüfusu, adrese dayalı son nüfus sayımına göre, 1 milyon 506 bin
23’tür. Sadece Gaziantep merkezimizin nüfusu ise 1 milyon 50 bine ulaşmıştır.
Ülkemizde yıllık nüfus artışı ortalaması yaklaşık yüzde 1,8 iken Gaziantep’in
nüfus artışı son yıllarda yüzde 6 olmuştur ve bu yüzde 6’lık nüfus artışının
büyük kısmı göçlerle meydana gelmektedir. Doğum yoluyla ve
bilhassa göçle nüfusu artan Gaziantep’in okul ve derslik ihtiyacı nüfus
artışına paralel olamamıştır. Hâlen il merkezinin kenar semtlerinde bazı ilk ve
orta dereceli okullarda maalesef sınıf mevcutlarının ortalaması 70’i
bulmaktadır. Ekonomik refah düzeyine yakışır bir eğitim düzeyi olmayan
Gaziantep, gerek OKS ve gerekse ÖSS sonuçlarında Türkiye sıralamasının çok
altında bulunmaktadır. İlimizin sanayi
ve ticaret alanında yakaladığı başarıyı eğitim alanında da gösterememe
nedeninin başında göç gelmektedir. Göçle nüfusun yüzde 6 oranında artıyor
-Türkiye ortalamasının çok üzerinde- oluşu dolayısıyla derslik ve öğretmen
sayısının yetersizliği meydana gelmektedir. Ayrıca, meslek
liseleriyle ilgili tüm Türkiye'nin olduğu gibi Gaziantep’in de ciddi bir açığı
ve kaliteli ara eleman eksiği bulunmaktadır. Gaziantep’te okulların sıralamada
başarılı olması için çalışmalar yapılmalı ve meslek liselerine giriş ile yine
meslek lisesi kurulması teşvik edilmelidir. İlimizde
hâlihazırda faaliyet gösteren Gaziantep Üniversitesi, 1973 yılında Orta Doğu
Teknik Üniversitesine bağlı makine mühendisliği bölümüyle yükseköğrenime
başlamış ve 1987 yılında üniversite tüzel kişiliğine kavuşan üniversitemizin 7
fakültesi, 7 meslek yüksekokulu, 4 yüksekokulu, 3 enstitüsü ve araştırma
merkezi ile Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
bulunmaktadır. Üniversitemizin
763 öğretim elemanı ve 12 bin civarında öğrencisi bulunmaktadır. Gaziantep
Üniversitesi kuruluşundan bu yana sürekli gelişme göstermiş ve bugün
Türkiye'nin sayılı üniversitelerinden biri hâline gelmiştir. Gaziantep
Üniversitemizin yanında ilimizde kurulacak olan bir vakıf üniversitesinin
getireceği yararlar hepimizin malumudur. Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfının imkânlarının
kurulacak bu vakıf üniversitesine tahsisi ve Gaziantep Üniversitesinin de
desteğiyle yükseköğrenim alanında Gaziantep’te önemli mesafeler alınacağına
inanıyorum. Gazikent Üniversitesi, eğitim, iktisadi ve idari bilimler, hukuk,
mühendislik, mimarlık fakültelerinden, yabancı diller, sağlık bilimleri, turizm
ve otelcilik yüksekokullarından, sosyal bilimler ve fen bilimleri
enstitülerinden oluşmaktadır. Ülkemizde
yükseköğretim çağına gelmiş genç nüfusun yüksek olması ve yükseköğrenimde
okullaşma oranının gelişmiş ülkelere göre düşük olması nedeniyle uluslararası
düzeyde yükseköğrenimde okullaşma oranına ulaşabilmek için daha fazla
üniversiteye ihtiyacımız vardır. Fakat devletimizin imkânlarının kısıtlı oluşu
devlet üniversiteleri sayısının çok fazla artışına imkân verememektedir. Yeni
kurulan üniversitelerin kampuslarının kurulması ve
geliştirilmesi için önemli miktarda kaynağa ihtiyaç vardır. Bu nedenle, imkân
sahibi vakıfların üniversite kurması ve devletin yanında vakıfların da
üniversite açmalarıyla, gençlerimizin yükseköğrenim imkânına kavuşmaları son
derece yararlı olur diye düşünüyorum. 94’ü devlet 33’ü
vakıf olmak üzere, ülkemizde 127 olan üniversite sayısının artırılması
fevkalade önemlidir. Yükseköğretim, yükseköğrenim taleplerini karşılayamamaktadır.
Her yıl 1 milyon 800 bin civarında öğrenci üniversite talebinde bulunmaktadır.
Bunların ancak dörtte 1’i taleplerine karşılık bulabilmektedir. 2012-2013
yılları için, örgün yükseköğretimde yüzde 33, toplamda yüzde 48 olarak
belirlenen yükseköğrenim hedeflerine ulaşmak için, ancak kaliteli ve çağdaş
eğitim veren yeni devlet ve vakıf üniversitelerinin kurulmasına ihtiyaç vardır.
Her üniversitenin kendi bulunduğu coğrafyadaki sorunlara çözüm üretmesi,
ürettiklerini teknolojiye dönüştürmesi ve 21’inci yüzyıl ihtiyaçlarına cevap
verecek gençliğin yetişkin bireylerini yetiştirilmesi çok önemlidir diye
düşünüyorum. Üniversitelerin
Anadolu’ya yayılarak her bölgenin problemlerine yerinde çözüm üretmesinin önemi
nedeniyle, bu amaca hizmet edecek her türlü gayreti ve hizmeti mutlaka teşvik
etmek gerekmektedir. Vakıf üniversiteleri kâr amaçlı kurulmadığından ve
yürürlükteki yasalara da uygun bir çalışma ve faaliyet çerçevesinde
çalışmalarını sürdürdükten sonra, hiçbir siyasi ayrım yapmadan bu üniversitelerin
kurulmasını desteklemeliyiz diye değerlendiriyorum. Eğitim düzeyi yüksek,
mesleki olarak yetiştirilmiş kalifiye insanlar ülke kaynaklarının daha etkili
ve bilinçli şekilde değerlendirilmesini sağlarlar. Gazikent Üniversitesinin kurulmasıyla bölgemizin ekonomik kaynakları daha
verimli kullanılabilecek, nitelikli insan gücü sayımız artacak, şehrimizin ve
ülkemizin kültürel, sosyal ve ekonomik gelişmelerine önemli bir katkı
sağlanacaktır. Bu yüzden Gaziantepli hemşehrilerimizin
sanayi ve ticarette gösterdikleri başarıyı vakıf üniversiteleri kurma konusunda
da göstererek şehrimizin üniversite sayısını artırmaları gerektiğini
düşünüyorum. Bu vesileyle,
ayrıca, üyesi olduğum Baraklılar Derneği üyelerinin ve Gaziantepli hemşehrilerimizin de bir vakıf kurarak, Gaziantep Barak
bölgesinde eskiden beri “Barak üniversitesini bitirdi.” denilen yöre halkıyla
ilgili, Barak üniversitesi kurma projelerini hayata geçirmesi temenni ve
desteklerimi buradan kendilerine iletmek istiyorum. Gazikent Üniversitesinin Atatürk ilke ve inkılapları
doğrultusunda, toplumun yararını düşünen, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı, ülke ve
millet sevgisine, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne
inanan, hür ve bilimsel düşünce ışığında araştıran, sorgulayan bireyler
yetiştirmesi temennisiyle Gaziantepli hemşehrilerime
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Gaziantep
ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına büyük katkılar sağlayacağını
düşündüğüm bu kanun tasarısına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu
oy vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın
milletvekilleri, madde 1’e bağlı ek madde 106’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 1’e bağlı
ek madde 107’yi okutuyorum: “Gazikent Üniversitesi EK MADDE 107-
Gaziantep’te Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine
tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Gazikent
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak; a) Eğitim
Fakültesinden, b) İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden, c) Hukuk
Fakültesinden, ç) Mühendislik -
Mimarlık Fakültesinden, d) Yabancı Diller
Yüksekokulundan, e) Sağlık
Bilimleri Yüksekokulundan, f) Turizm ve
Otelcilik Yüksekokulundan, g) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden, h) Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur.” BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar ve şahısları adına söz istemi? Yok. Soru-cevap
işlemini yapamıyoruz, soru soran yok. Ek madde 107’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen ek
madde 106 ve ek madde 107’yle birlikte 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum efendim: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok. Oylarınıza
sunuyorum: 2’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 3’ü okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Söz
istemi? Yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Evet, böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine çok az zaman kalmıştır. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 31 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 19.53 |
|