DÖNEM: 23                            CİLT: 26                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

137’nci Birleşim

30 Temmuz 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, teşvik uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova tarımının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, insanlığın yol açtığı çevre ve doğa felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Kavakdere ve Babaeski ilçelerinde meydana gelen dolu afeti nedeniyle çiftçilerin mağduriyetine ve alınması gereken önlemlere ilişkin açıklaması

2.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale merkez ilçe İntepe sırtlarında çıkan orman yangınına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yapmış olduğu konuşmada bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 273)

2.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277)

3.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, bir mermer ocağının çevreye etkisine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3633)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan ilçesinin Büyükorhan Barajı’ndan yararlanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3921)

3.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında kamu görevlileri etik kurulunca işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4031)

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, lojmanlarda oturan milletvekili bulunup bulunmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4035)

5.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla’daki biyolojik arıtma tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4160)

6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Koçali Barajı çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4161)

7.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4162)

8.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/4192)

9.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Erbaa HES projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4236)

10.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Menderes Nehri’nin kurumasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4238)

11.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, mefruşat ve tadilat harcamaları ile alınan araçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve             Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4278)

12.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Dandalaz Barajı’na ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4280)

13.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir bürokratın helikopter kullanımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4328)

14.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, orman yangınlarına ve orman yolları yapımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4329)

15.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kestane ağaçlarının kurumasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4330)

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TÜİK’teki geçici personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/4363)

17.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, orman yangınları önlemlerine ve ormanların geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4385)

18.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Çatalağzı Termik Santrali’nin olumsuz etkilerine karşı önlem alınmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4432)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat  15.03’te açılarak üç oturum yaptı.

İstanbul Güngören’de meydana gelen terör olayı nedeniyle:

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve

İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun gündem dışı konuşmalarına, İçişleri Bakanı Beşir Atalay Cevap verdi.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da yerlerinden,

İstanbul Güngören’de meydana gelen terör olayı nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Hükûmetin, İstanbul Güngören’de meydana gelen terör olayı hakkında gündem dışı söz alarak Genel Kurula bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklamasına, İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/773) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 21 milletvekilinin, meslek hastalıkları sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilen, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un yargılamasına devam edildiğine ilişkin duyuru bilgiye sunuldu.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın bir heyetle birlikte Azerbaycan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler Tarafından Azerbaycan’ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın “Soykırım” Olarak Tanınması, 26 Şubatın “Hocalı Soykırımını Anma Günü” Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/148) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Dilekçe Komisyonunda açık bulunan ve Demokratik Toplum Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani seçildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan (6/255),

2’nci                            (6/266),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

3 ve 82’nci sıralarında bulunan İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in (6/272), (6/449),

4’üncü sırasında bulunan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın (6/276),

6 ve 7’nci sıralarında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/298) (6/299),

9, 14, 18, 45, 112 ve 277’nci sıralarında yer alan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/311) (6/322) (6/328), (6/405) (6/488), (6/685),

19’uncu sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/330),

79’uncu sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin (6/445),

85 ve 210’uncu sıralarında bulunan Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın (6/452), (6/608),

87’nci sırasında bulunan Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın (6/454),

93’üncü sırasında bulunan Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/462),

108’inci sırasında bulunan Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/484),

115 ve 331’inci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/492), (6/753),

122’nci sırasında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/503),

126 ve 201’inci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/507), (6/599),

375’inci sırasında bulunan Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/811),

Esas numaralı sorularına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Niğde Milletvekili Mümin İnan, Karaman Milletvekili Hasan Çalış da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/627) (S.Sayısı: 273) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın, konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

30 Temmuz 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.54’te son verildi.

 

 

 

Eyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Murat ÖZKAN

 

Ağrı

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.: 198

II.- GELEN KÂĞITLAR

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Teklifler

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 4 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/310) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/311) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2008)

3.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 1 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/312) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008)

4.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/313) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2008)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Kayısı Festivalindeki yemek duasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/917) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Kayısı Festivalindeki yemek duasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru önergesi (6/918) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, yerli kömür rezervlerinin kullanılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/919) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının indirildiği bazı olaylara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı projelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/921) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, İstanbul’un şebeke suyuyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4584) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/7/2008)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ergenekon Soruşturmasındaki tanık koruma tedbirlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4585) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Rusya’daki Türk okullarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4586) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

4.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, su yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4587) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Ergenekon Soruşturmasında dinlenen gizli tanıklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4588) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, iletişim dinleme ve izleme yetkisine sahip kurumların denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4589) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

7.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ÇAYKUR işçilerine sendika değiştirmeleri için baskı yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4590) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

8.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Melen Çayı projesine ve İstanbul’un su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4591) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

9.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Tapu Arşiv Daire Başkanlığına yapılan belge ve çalışma taleplerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4592) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

10.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TARBİS projesine ve Tapu Arşiv Daire Başkanının görevden alınmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4593) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

11.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bir yazışmaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4594) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da oluşan altyapı hasarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4595) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

13.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, çocuk işçilere yönelik proje ve çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4596) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

14.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, prim ve diğer borçların yapılandırılmasıyla ilgili kanundaki başvuru süresine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4597) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Halkbank’tan kredi kullanan esnaf ve sanatkarlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/4598) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

16.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, çiftçilerin Ziraat Bankasından kredi kullanımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/4599) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

17.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kömür dağıtımına ve doğalgaz kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4600) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

18.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, çalışanların ücretlerinin ve iş ortamlarının iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4601) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

19.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, AKM alanındaki bir lokalin yıkımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4602) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

20.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Arkeologlar Derneği Genel Merkezinin yıkımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4603) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

21.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, bir kamu binasının yıkımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4604) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

22.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4605) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

23.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir’de öğretmen sıkıntısı çeken okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4606) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

24.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4607) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

25.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Sağlık Meslek Lisesi çalışanlarının sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4608) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

26.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Hınıs Anadolu Lisesi binasına ve Erzurum’daki kız çocuklarının eğitimine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4609) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

27.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Hınıs Devlet Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4610) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

28.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, İznik Devlet Hastanesindeki cerrah açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4611) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

29.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’in şebeke suyundaki arsenik oranı ile ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4612) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

30.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, meyve ve sebzedeki kayıtdışılığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4613) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

31.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, TMO’nun hububat alımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4614) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

32.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, vişne üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4615) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

33.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, çiftçilerin desteklenmesine ve arazi planlamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4616) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

34.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki suni tohumlama destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4617) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

35.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki fark ödemesi desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4618) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

36.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, tarımsal amaçlı kooperatiflerin hayvan alımı ihalelerini sonuçlandıramamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4619) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

37.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir derneğin faaliyetlerine ve TCDD ile ilişkilerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4620) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

38.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, bazı özelleştirmelere ve karayolu projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4621) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

39.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yer altı sularının bilinçli kullanımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4622) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

40.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kepsut İlçesindeki cezaevi inşaatına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4623) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/7/2008)

41.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, hacca götürülecek kasap ve kasap yardımcılarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/4624) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

42.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ihraç tarım ürünlerinde yaşanan geri dönüşlere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/4625) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

43.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Oymapınar ve Gezende HES’lerdeki üretime ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4626) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

44.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, gümrüklerdeki el koyma ve soruşturmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/4627) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, SHÇEK’in taraf olduğu davalara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/4628) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/7/2008)

 

30 Temmuz 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, teşvik uygulamaları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, teşvik uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere ülkelerin kalkınmasında en önemli faktör sanayidir. Sanayinin içerisinde en önemli faktörlerden birisi de hepimizin kabul ettiği bir şey vardır ki o da teşviklerdir.

Ülkeler kalkınmalarını genel bir yapı üzerine oturttururlar ki o da şudur: Dengeli bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmektir.

Kalkınmada öncelikli yöreler statüsü 1968 yılında ülkemizde ilk defa başlatılmış olup o günden bugüne kadar birçok değişikliğe rağmen henüz netleşmiş bir kalkınma hamlesi gerçekleştirilememiştir. 1968 yılından 2002 yılına kadar kalkınmada öncelikli yöreler statüsü tam 17 kez değişime uğramıştır. Buna bağlı olarak yakın tarihimizde, 1986 yılı ile 1992 yılları arasında kalkınmada öncelikli yöreler statüsü, birinci derecede 10 il, ikinci derecede 17 il olmak üzere toplam 27 ille başlatılmış olup bu süre içerisinde, kaynak kullanma destekleme primi çerçevesi içerisinde burada gerçekleşme oranı -teşvik uygulamaları içerisinde- yüzde 18 dolayında bir gerçekleşme sergilenmiştir.

1993-2005 yılları arasında maalesef subjektif bir yaklaşımla 49 il ve 2 ilçeye çıkarılan teşvik uygulamalarındaki kapsam sulandırılmış olup bu oran yüzde 15’lere düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, asıl önemli olan şudur: İyi tespit ederseniz, teşhisi iyi koyarsanız tedaviyi de arkasından getirirsiniz. İşte, 2005 yılından sonra kalkınmada öncelikli yatırımlar, gerek faiz desteği gerekse bölgesel yardım programlarıyla birlikte en son çıkarılmış olan 5084 sayılı Yasa çerçevesi içerisinde teşvik uygulamalarında hızlı bir artış, ivme göstermiştir, bu da rakamlarla ifade edilmiştir. Bugün yüzde 24’lere yakın bir başarı gerçekleşmiştir.

Bu yeterli midir? Bu yeterli değildir. Aslında teşviklerimizin veya desteklerimizin nerede olduğunu bilirsek teşhisimizi ve tedavimizi de kolaylıkla, rahatça yapabiliriz.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde hemen hemen bütün kurumlarımızda, bütün müsteşarlıklarımızda, bakanlıklarımızda uygulanan teşvikler mevcut hâliyle devam etmektedir. Ama eminim ki biz, bunların birçok yerde nasıl, ne şekilde kullanılacağını bilemiyoruz. Yetmiş üç tane ayrı ayrı destek var şu anda. Yani bugün Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilen ve uygulamaya sokulan teşviklere baktığınızda aşağı yukarı yetmiş üç ayrı destek programı var değerli milletvekili arkadaşlarım. Ha, burada sadece KOSGEB’e baktığınızda orada yirmi dokuz tane ayrı ayrı destek görürsünüz. Bunları yeterince kullanabiliyor muyuz? Bence bunları yeterince kullanamıyoruz. Aslında, bunları yeterince kullandığımızda ülkemizde çok büyük bir açılım ve büyük bir atılım gerçekleşecektir. Ancak şöyle bir şey vardır: Bu teşvik uygulamalarının kullanımına baktığımızda, her zaman, Marmara Bölgesi, hep aslan payının en büyük pastasını almaktadır, geriye diğer iller kalmaktadır. Bizim sıkıntımız da oradadır. Bakın, son beş yıl içerisinde -bu yüzde 24 olayında- gerçekleşen teşvik programları içerisinde bölgelere baktığımızda, bundan Marmara yüzde 42, İç Anadolu yüzde 13, Akdeniz yüzde 15, Güneydoğu yüzde 7, Karadeniz yüzde 5, Doğu Anadolu Bölgesi yüzde 2,9 oranında faydalanmıştır. Mesele buradadır. Bunun çözümü için AK PARTİ İktidarımız, Hükûmetimiz tarafından çok kararlı ve ciddi çalışmalar sergilenmektedir.

Bugün yürürlüğe girecek olan teşvik uygulamaları, kanunlarımız her biri… Gerek Hazinemiz gerek Maliye gerek Sanayi Bakanlığımız gerek Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından yoğun bir şekilde çalışmalarına devam etmektedir.

En son, bilindiği gibi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Devlet Planlama Teşkilatımız Sayın Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren başkanlığında il il gezip check-up sistemiyle her ilin alması gereken oranı ve taleplerini yerinde incelemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkmenoğlu, devam edin.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Geçen, iki hafta önce de ilim Van ilinde çok geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Ben yirmi beş yıldır böyle bir toplantıya şahit olmadım. Tam 56 tane bürokratımız, karşıdaki ilgili elli altı sivil toplum kuruluşuyla görüş alışverişinde bulunmuştur. İşte, teşvik uygulamalarını yerinde inceleyip ve yerinde teşhisini koymak budur değerli milletvekili arkadaşlarım. Ben eminim ki bu teşvik uygulamaları veya bu teşviklerle ilgili çalışmalar yarın kamuoyuna açıklandığında, geçmişte yapılan bütün çalışmalarla birlikte, gerçek manada yerini bulacaktır.

Teşvikler bizim için elbette önemlidir ama teşvikin dışında da müteşebbis, girişimci iş adamlarına ihtiyacımız vardır. Teşvik almadan kalkınan illerimiz de vardır ama ben eminim ki bu son çalışmalarla, inanıyorum ki, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, bu demin açıkladığım pastadan çok daha büyük bir şekilde pay alma adına büyük bir atılım gerçekleşmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Ben bu konuda emeği geçen tüm bakanlarıma, bürokratlarıma bölgem adına sonsuz teşekkür ediyorum.

Beni dinlediğiniz için sizlere de teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, Çukurova tarımının sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir.

Buyurun Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova tarımının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çukurova’da, Adana’da yaşanan tarımının sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz pazar akşamı İstanbul’da meydana gelen iğrenç terör saldırısında yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza Tanrı’dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu ve benzeri saldırıların amaçlarına ulaşamayacağını yüce Meclisimizin çatısı altında bir kez daha yinelemek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 ve 2008 yılları kuraklık nedeniyle büyük sorunların yaşandığı yıllar olmuştur. Dünyada baş gösteren küresel ısınma ve mevsimsel sıcaklıkların olağan dışı gitmesinden en çok etkilenen sektör tarım sektörü olmuştur. Tarımın bu olumsuzluktan etkilenmesi ise tüm ekonomiyi ve toplum yaşamını değiştirmiştir. Gıda, bir ciddi sorun hâline gelmiştir. İnsan yaşamını sürdürülebilmesi için en stratejik sektörlerden biri olan tarımda yaşanan sorunlar yalnızca iklimsel nedenlere bağlanamayacak kadar karışıktır. Siyasi iktidarın bu konudaki tutumu ve Toprak Mahsulleri Ofisinin hukuki görevlerini yerine getirmemesi sonucu tarımda yaşanan kriz 2 katına çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ürünler bazında baktığımızda yaşanan sıkıntı daha net anlaşılacaktır. Buğdayda, geçtiğimiz yıla göre ekilen alanda azalma görülmektedir. Buğdayda ülkemizin sorunları bu boyutlara gelmişken çözüm konusunda Hükûmetin net olmaması kafaları karıştırmaktadır. Kendi kendine yeten bir ülkeyken buğdayda dahi dışa bağımlı olmanın acısını halkımız çekmektedir.

Değerli üyeler, tarım konusundaki sorunlar sadece buğdayla da sınırlı değildir. Bir diğer önemli sorun mısırdadır. Türkiye’nin mısır üretiminin yaklaşık yüzde 50’si Çukurova’da, Adana’da yapılmaktadır. Bu, çok ciddi bir rakamdır. Verimli Çukurova topraklarında üretilen mısır, ithal fonların zamanında açıklanmaması gibi bir sorunla karşı karşıyadır. Devlet, piyasayı düzenleyici olarak müdahale edememektedir. Bu durum, ulusal çıkarlarımızı gözeten bir tarım politikasının olmamasından kaynaklanmaktadır. Oysa, Mısır hasadı başlamadan önce yerli üreticiyi korumak için ithal fonlar açıklansa bu sorun yaşanmayacaktır. Dane mısırda “fark ödemesi” adı altında yapılan destekleme prim ödemeleri kilogram başına 2 yeni kuruşta kalmıştır. Üretici bu durumda nasıl mısır üretecektir? Maalesef, bu destekleme rakamlarıyla Çukurova gibi bir bölgenin olduğu ülkemizde tarımsal olarak dışa bağımlı olmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha hızlı bir gelişim için teşvik, destekleme ve kredi sistemlerinin yeniden düzenlenmesi ya da en azından destekleme rakamlarının, faiz oranlarının tekrar belirlenmesi gerekmektedir. Bütün bunlar yapılmadığı için, Adana’da bu yıl içler acısı bir durum yaşanmaktadır. Karpuz, domates, soğan gibi meyve ve sebzeler tarlada kalmıştır.

Değerli üyeler, Adana denildiği zaman akla gelen ürünlerden biri de pamuktur, yani diğer adıyla beyaz altındır. Maalesef, pamuk da kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Pamuk üreticileri uzun zaman destekleme prim oranlarının açıklanmasını beklediler, sonuçta ise büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Mazot fiyatı artıyor, gübre fiyatı ve diğer tüm girdilerin fiyatları artıyor fakat destekleme aynı oranda kalıyor. Pamuk üretim alanlarının geçen yıla göre yüzde 50’ye yakın daralması beklenmektedir. Pamuk üretimi azalıyor ancak ülkemizin pamuk ihtiyacı hızla artmaktadır. Daha dün pamuk üretimiyle tanışan Yunanistan’dan pamuk ithal etmekteyiz. Sanki Avrupa Birliği kendi çiftçisini yeterince desteklemiyormuş gibi, pamuk ithal ederek biz de onları destekliyoruz. Adanalı, Urfalı çiftçimize reva görülmeyen destek, ithalat yoluyla yabancı ülke çiftçilerine veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, tarım demek, sanayinin hammaddesi demektir, yerinde istihdam demektir, bir ülkenin gıda ihtiyacının karşılanması demektir. Bütün bu niteliklerin gelişebilmesi için tarımsal sanayinin desteklenmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güvel, devam edin efendim.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Hükûmetin öncelikle Türk çiftçisini ve sanayicisini düşünmesi gerekir. Cargill için bu Meclisi kaç kez topladık? Hukuku altüst eden Hükûmetin aynı çabayı kendi çiftçisi için de göstermesi gerekmektedir, bunu beklemekteyiz. Bu Mecliste Cargill için gösterilen çabalar, asıl, yollarda pamuk toplamaya giden tarım emekçileri için de gösterilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde Çukurova gibi zenginliğimiz varken, tarımda gün geçtikçe dışa bağımlı hâle geliyoruz, ekonomimiz çöküyor, ne olduğu belli olmayan gıdaları tüketmek zorunda bırakılıyoruz. Ülkemizin kurtuluşu için uzakta çözümler aramaya gerek yok; Çukurova’ya, Güneydoğu’ya, Ege’ye bakarsanız çözüm yollarını görürsünüz.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker cevap verecek.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce gündem dışı konuşma yapan Sayın Güvel’in Çukurova’yla ilgili olarak, Çukurova tarımının sorunlarıyla ilgili olarak dile getirdiği hususlarla ilgili bazı bilgiler sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, Çukurova bölgesi Türkiye’de tarımın gerçekte bütün boyutlarıyla yapıldığı ve çok verimli bir şekilde tarımsal üretimin gerçekleştiği bölge. Geçen yıl da, bu yıl da Çukurova’da gerek hububat gerekse ekimi yapılan diğer tarımsal ürünler hamdolsun son derecede yüksek bir rekolteyle gerçekleşmiştir. 2008 yılında Adana ilimizde, gerçekte, gerek hububat çok iyi bir netice verdi gerekse şu anda hasadı beklenmekte olan mısırda, oldukça iyi bir rekolteyle bir hasada girileceği şeklinde bir beklentimiz var.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Üretim çok iyi Bakanım. Üretim iyi,  para etmiyor ürün.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Para da ediyor, para da ediyor.

Şu anda piyasada kalitesine göre buğdaylar 530 ile 570 YTL/ton, arpa 450-500 YTL/ton aralığında işlem görmektedir. Tabii burada, özellikle makarnalık buğdayları, sert buğdayları, sert buğdayları bu işin dışında tutuyorum çünkü orada fiyat oldukça yüksek, bu rakamların çok çok üzerinde.

Birinci ürün mısır hasadı da ağustos ayının sonuna doğru başlayacak ve şu ana kadarki gelişmeler oldukça iyi.

Yine, mısırın işlem aralığı da 440 ila 480 YTL/ton arasında değişmektedir. Adana’da bu sene 1 milyon 250 bin ton civarında mısır üretimi bekleniyor.

Bizim, tabii, Çukurova bölgesiyle ilgili olarak özellikle, önümüzdeki dönemde yapacağımız ithalat politikasının esası şu: Geçtiğimiz yıl kuraklık sebebiyle arpa üretiminde düşme olması sebebiyle buğdaya yönelme fazla yani yemlik olarak buğdaya müracaat ediliyor. Bu nedenle, piyasada artan talebin, mısır talebinin muhakkak karşılanması gerekiyor. Türkiye bizim Hükûmetimiz döneminde mısır üretimini 2 milyon tondan 3,8 milyon tona çıkardı ve bu sene, bunun, en az 4 milyon ton olmasını bekliyoruz. Yani 4 milyon ton bundan beş yıl öncesine göre yüzde 100’lük bir artış demektir. Bu da, yine, bizim uyguladığımız tarımsal politikalarla verdiğimiz destekleme ve teşvik politikalarıyla gerçekleşen bir durumdur.

Burada, tabii, artan mısır talebi gerek yemlik olarak –ki daha çok kanatlı yemlerinde kullanılıyor- gerekse diğer sektörlerde -nişasta sektöründe ve diğer sektörlerde- kullanılması, giderek yüksek bir talep oluşması sebebiyle Türkiye’de mısır üretimi de artmaktadır.

Bizim, temmuz ayı itibarıyla, Temmuz 2008’den itibaren ithalat vergisi oranı mısırda yüzde 50 ve özellikle 1 Ağustos tarihi itibarıyla, yani hasat sezonuna girişle birlikte biz mısır satışlarını durduruyoruz. Yani daha önceden, en son mayıs ayında yaptığımız bir ithalat vardı, piyasanın ihtiyacını karşılamak bakımından, 140 bin tonluk. Ondan sonra biz satışları durduruyoruz, hasat döneminde; özellikle, Toprak Mahsulleri Ofisi, mısır fiyatını olumsuz etkilemesin, üretici aleyhine bir durum gelişmesin diye de biz satışları durduruyoruz, satış yapmıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adana’da 2002-2007 döneminde hububat üretiminde yüzde 25 artış meydana geldi. Yani, geçen zaman içerisinde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde Türkiye’de tarımsal üretim, özellikle Çukurova başta olmak üzere birçok bölgemizde arttı. Mersin ilinde -yine Çukurova bölgesinde- yüzde 64’lük bir artış var, Osmaniye ilinde yüzde 40’lık bir artış var, Hatay’da yüzde 27’lik bir artış var; dolayısıyla, bu bölgede baktığımız zaman gerek hububat üretiminde gerekse diğer ürünlerle ilgili olarak ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Mısır’da, buğdayda, arpada, çavdarda, yulafta, hububat ürünlerinde, bunlarda önemli artış var.

Pamukla ilgili olarak da: Yine Adana’da 2002-2003 döneminde 195 bin ton üretim varken 2006-2007 döneminde bu 243.500 tona çıkmıştır. Osmaniye’de 3.500 tondan 4.500 tona çıkmış; Mersin’de 14.500 tondan 27.500 tona, Hatay’da 272 bin tondan 280 bin tona bir yükselme var. Türkiye genelinde de üretim artışı, geçen zaman içerisinde, mısıra kayışa rağmen, yani 110 bin hektar alanda pamuk yerine mısır ekilmeye başlanmasına rağmen pamuk üretiminde kaydedilen verim artışıyla birlikte, pamuk üretiminde yüzde 6’lık bir artış meydana gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada biz etki değerlendirmesi yaptık verdiğimiz tarımsal desteklemelerle ilgili. Bizim dönemimizde başlayan veya geliştirilen tarımsal desteklemelerde, örneğin 1 birim destek verildiğinde normalde Türkiye ortalamasında 2,2 katlık bir geri dönüş söz konusu ama bizim uygulamaya başladığımız sertifikalı tohumluk desteği projesinde bu 18,5 katlık bir artış geri getiriyor. Su ürünlerinde 5 kat, hayvan spermasında 10 kat, yem bitkilerinde de 5 katlık bir geriye dönüş söz konusu verdiğimiz 1 birim desteğe karşı.

Bu sene de, geçen sene olduğu gibi, biz hububata da, diğer yağlı tohumlara da prim destekleri ödüyoruz ki bunu da geçtiğimiz günlerde açıkladık. Hububat için: Buğdayda kilogram başına 5 yeni kuruş, arpada 4 yeni kuruş, çeltikte 10 yeni kuruş. Bir de bu sene bakliyatı da biz destekleme kapsamına aldık. Bu da ilk defa olarak gerçekleşen bir durumdur. Gerek nohut gerek mercimek gerek fasulyede de yine kilogram başına 10 yeni kuruş bir prim desteği ödüyoruz.

Bunun dışında, tabii bu sezon da maalesef Türkiye’nin bazı bölgeleri kuraklıktan olumsuz etkilendi. 35 tane ilimizin, 2210 ilçemizin bundan bir şekilde etkilendiğini yaptığımız çalışmalarda tespit ettik. Bu çiftçilerimize dönük olarak da toplam 460-470 milyon YTL tutarında bir destek ödememiz söz konusu gerek buğday gerek arpa gerekse diğer yem bitkileri ve baklagiller açısından ve bunların borçlarını erteliyoruz.

Türkiye tarım sektörünün Hükûmetimiz döneminde sağladığı üretim değeri 2 kattan daha fazla arttı, tarım ürünleri ihracatı 2,5 kat arttı. Türkiye, eğer pamuk ithal ediyorsa Türkiye’nin tekstil sanayisinin gelişmesinden dolayı Türkiye’nin sulanabilen alanlarının buna yetmemesinden kaynaklanıyor. Biz, şimdi onu da çözüyoruz. Nasıl çözüyoruz? Örneğin, GAP projesiyle 1 milyon hektar alanın sulamaya açılması 2012 yılı tarih itibarıyla planlandı, bunun için gerekli kaynak ayrıldı ve bunun çalışmaları hızla yapılıyor. Bu 1 milyon hektar alan, daha çok pamuk başta olmak üzere endüstri bitkilerinde kullanılabilecek üretim alanlarıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin çok uzun süredir sulayabildiği alan sadece 5-5,5 milyon hektar idi toplamda; biz buna, önümüzdeki 2002 yılı itibarıyla en az 1 milyon hektar ilave alan katkı sağlıyoruz. Bunun proje çalışmalarını yaptık, tedbirleri de aldık ve dolayısıyla Türkiye, gelişen sanayi ihtiyacını gidermek için ihtiyaç duyduğu bu tür tarımsal ürünleri de bu şekilde alır.

Esasen, Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde, birtakım sanayi ihtiyacı veya uluslararası standartlar dikkate alındığında, aslında kendine hiçbir zaman yeterli olmadı. Bu bir efsane idi, bu şekilde söyleniyordu, “kendi kendine yeten Türkiye” yedi ülkeden birisi idi. Hiç kimse hiçbir zaman o diğer -hadi Türkiye bir tanesi diyelim, ama- altı ülkeden bir tanesini hiç söylemedi. Hangi ülkeymiş o? Ama, Türkiye giderek tarımda daha verimli bir üretim yapıyor, daha profesyonel bir tarım yapıyor ve biraz önce söylediğim gibi 21-22 milyar dolar iken tarımsal üretim değeri 2002 yılında, bugün 50 milyar doları aşkın bir tarımsal üretim değerine sahip. Aynı tarımsal üretim alanından, aynı alanlardan, aynı tarlalardan, aynı bahçelerden Türkiye hamdolsun daha fazla üretim gerçekleştiriyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gübre fiyatları tarlaları boş bıraktı Sayın Bakanım. Boş… Boş…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Gübre fiyatları da, mazot fiyatları da elbette ki bunlar dünyanın gerçekleri. Biz onlarla ilgili olarak da destek veriyoruz. Bakın, bizim Hükûmetimiz döneminde daha önceden hiç olmayan destekler verildi. Bakın, size söyleyeyim: Bizim Hükûmetimiz döneminde mazota 2 milyar YTL destek verildi, 967 milyon YTL de gübreye destek verildi. Şimdi, bizim hükûmeti devraldığımız 2002 yılında bu tür destekler söz konusu değildi arkadaşlar. 1,8 milyar YTL 2002 yılında Türk çiftçisine Hükûmetin verdiği toplam destek idi, o günün Hükûmetinin, bugün 5,4 milyar YTL. Kuraklık desteği de veriyoruz ki, o da 500 milyon YTL’ye yakın. Dolayısıyla 2008 yılında Türk çiftçisine vereceğimiz destek 6 milyar YTL’yi bulacak yıl sonu itibarıyla.

Şimdi, bunları söylediğimiz zaman bir, insaf ölçüleriyle konuşmamız lazım, iki, bir de Türkiye nereden nereye geldi, o sorunun da cevabını vermemiz lazım. Yani 2002’de kaç para veriliyordu? Onun da cevabını vermemiz lazım. O günden bugüne dünyadaki artışları dikkate alalım. Türkiye’de bu gerçekte ne kadar yansıdı, ne kadar oldu? Bunların da hesabını iyi yapalım. Önemli olan burada Türkiye’ye, Türkiye’de Türk çiftçisine bizim Hükûmetimiz döneminde 3 kat daha fazla destek verilmiş olmasıdır ve Türk çiftçisi de bunun karşılığını çok güzel bir şekilde verdi. O da Türkiye’nin tarımsal üretim değerini 2 kattan daha fazla artırdı, ihracatını 2,5 kat artırdı. Türk çiftçisi de çalışıyor, biz de imkânlarımız geliştikçe, imkânlarımız arttıkça Türk çiftçisinin refah düzeyini de, gelir düzeyini de daha iyi bir noktaya getirecek şekilde desteklemelerimizi artıracağız.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, doğrudan gelir desteğinin ikinci ödemesi yapılmadı!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -  Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, son zamanlarda yaşanan çevre ve doğa felaketleri hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a aittir.

Buyurun Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, Bakanıma bir soru için sisteme girmiştim ama herhâlde görmediniz.

BAŞKAN – Yok efendim, sistemde isminiz yok. Girememişsiniz herhâlde sisteme.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Burada “girdi” görülüyor.

BAŞKAN – Şu anda girdi Sayın Özdemir. Sorabilirsiniz, biz şey yapalım da…

Buyurun Sayın Bayındır.

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, insanlığın yol açtığı çevre ve doğa felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanlığın yol açtığı doğal felaketlere ilişkin söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, İstanbul’da gerçekleştirilen menfur saldırıyı kınıyor, hayatını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Felaketler insandan bağımsız gelişmiyor. Özellikle orman yangınlarıyla giderek bir çölleşmeye, termik santrallerle hava ve toprak ağır metallerle kirletilmeye, barajlarla tarihî ve doğal zenginlikler su altında bırakılmaya çalışılıyor. Yani insanlık geçici hırsları için doğa ve insan katliamına devam ediyor. Oysa doğa, babamızdan kalan bir miras değil, torunlarımızdan ödünç bize.

Yine, insanlar ölür, eserleri kalır. İnsanlığın ortak mirası olan tarihî eserler insanlık tarihinin belgelenmesi ve tarihe ışık tutmasını sağlamaktadır. Peki, tarihî eserlerin yok olmasını sağlamak katliam değil midir, insanlığa ihanet değil midir? Sayın Başbakan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmada “Hasankeyf’i yok edecek kadar vatana ihanet içinde değilim.” diyordu. Peki, sürdürülen projeyle Hasankeyf sular altında kalacak. Başbakan bu durumda acaba ne kadar ihanet içinde diye sormak istiyorum.

Yine, son yılda, yani 2008 yılında diğer geçmiş yedi yıla göre orman yangınlarında büyük bir yükseliş var. Haziran-temmuz ayları içinde bölgede yirmi iki yerleşim yerinde, dağda orman yangınları çıktı ve binlerce hektar orman yok oldu. Bununla birlikte, doğal doku, canlılar yok olmayla yüz yüze kaldı.

Peki, bu çifte standart niye? Kaç kişinin haberi var? Muş’ta, Bingöl’de, Tunceli’de, Diyarbakır’da, Şırnak’ta ve -sayamayacağım, şu anda zamanım yetmeyecek- pek çok yerde çıkan yangınlara ilişkin kaç kişinin haberi var? Sayın Bakan bu yangınlara ilişkin ne kadar bir soruşturma içinde oldu, kaç kişi hakkında soruşturma açtı ve bu soruşturmanın takibini ne kadar yapabildi? Başbakan ve Sayın Bakan birlikte ormanı teşvik için çaba içindeler, orman dikmeye çalışıyorlar. Siz bir yerde orman dikmeye çalışırken, diğer yerde yakılan, insan eliyle yakılan ormanlar karşısında neden sessiz kalıyorsunuz? Bu çifte standart niye? Ülkenin doğusu cayır cayır yanarken, ormanlar alev alev yanarken ve doğa katliamı yaşanırken bu sessizlik niye? Kürtler yaşadığı için mi? Kürtler haklarını istediği için mi burada bu çifte standardı sergiliyorsunuz, bu sessizliği yürütüyorsunuz ve onay veriyorsunuz?

En basit bir örnek vermek istiyorum: Ege’de, İzmir’in Menderes ilçesinde bir orman yangınında 600 insan seferber edildi ve bir o kadar diğer imkânlar seferber edildi ki orman yangınları söndürülebilsin. Peki, Şırnak’ta, Bagok’ta, Cudi’de, Gabar’da, bırakın müdahale etmeyi, insanlar orman yangınlarına müdahale etmeye çalışırken bile bu orman yangınlarının söndürülmesine müdahale edildi. Bir yandan söndürmek için kendin müdahale edeceksin, öte yandan vatandaşın gözü önünde emeği, değeri, coğrafyası, her şeyi yok edilmeye çalışılırken o yangını seyrederek ikinci bir işkence yaşatmaya çalışıyorsunuz.

Bu yaklaşım, güvenlik gerekçesiyle orman yangını, Kürt yangınını söndüremeyecek, Kürt sorununu çözemeyecektir. Buradan medet ummak, insanlığa, geçmişe ve geleceğe ihanettir bana göre çünkü dediğim gibi, doğa, babamızdan miras kalan bir şey değil, gelecekten emanet aldığımız bir eserdir.

Bu anlamda, bir yandan güvenlik barajları kurarak, bir yandan ormanları yakarak, bir yandan tarihî eserler sular altında bırakılarak bir kuraklığa, çölleşmeye, yoksulluğa, katliama yol açarak Türkiye’yi müreffeh bir ülke hâline getiremezsiniz, Kürt sorununu çözemezsiniz, insan haklarını da bu tür ülkede köklü bir hâle getiremezsiniz.

Bu nedenle, bu kürsüden bir kez daha çığlık atıyoruz ve sesleniyoruz: İki gün önce Cizre’de bir miting yapıldı “Ormanlarımızı Yakmayın” diye. İnsanlar çıktılar, Gabar’ın eteklerinde, ellerinde su testileri, su götürüp sembolik olarak söndürmeye çalıştılar ormanlarını. Bu katliamlara artık dur demek lazım. Kürt sorununun çözümü demokratik, barışçıl yöntemlerle ancak mümkündür. Diğer türlü, bir yandan, insanları savaşla yok edemezsiniz, doğayı tahrip ederek de bütün insanlığı yok edersiniz. Yani geçici hırslarla, geçici tedbirlerle ya da bugüne kadar denenmiş ve hiçbir sonuç alınmamış tedbirlerle siz bir coğrafyada bir halkı yok edemezsiniz, Kürt sorununu çözemezsiniz diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın.

Buyurun. 

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu ayrımcılığa, bu çifte standarda, bu bölücülüğe ben artık dur diyorum halkım adına. Bu nedenle diyoruz ki: Türkiye’nin artık çeteleri üreten, yoksulluğu üreten, doğayı katleden zihniyetten hızla arınması gerekiyor ve insan haklarına dayalı, toplumda kardeş köprüsü kurarak, haklarını tanıyarak herkesin, eşit, özgür, bireylerin özgürce yaşadığı, halkların kendi haklarını özgürce kullandığı ve toplumu giderek demokratikleştirerek ekonomik kalkınmanın sağlanacağı bir Türkiye için el ele verelim. Bunun için, geç olmadan, daha fazla fitne fesat girmeden, daha fazla çeteleşmeler olmadan, daha fazla provokasyon olmadan, gelin hep birlikte ormanı yakmayalım, doğayı çoraklaştırmayalım, kuraklığa, felakete yol açmayalım, insanlar ölmesin, barış ve demokrasi gelsin diyorum.

Hepinize saygılar. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayındır.

Sayın Özdemir, sisteme girmiştiniz.

Buyurun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanımız henüz salonu terk etmeden bir soru sormak istiyorum kendilerine.

Sayın Bakanı dinledik yani belki Çukurova’da bol bir hasat mevsimi söz konusu ancak Türkiye’de şöyle bir garabet var: Bir tarafta, hasadın bol olduğu yerde insanlar ürettiklerini kaça, kime satacaklarını bilmiyorlar, geleceğe yönelik endişeleri var, diğer taraftan…

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sorumu soruyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Soru sorma şeyi yok, açıklama isteyebilirsiniz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Açıklama istiyorum Sayın Bakanımdan.

Sayın Bakanım, Sivas’ın Gemerek ve Hafik ilçelerinde yüzde 35, yüzde 40’ın üzerinde kuraklıktan dolayı bir hasar tespiti yapılmış vaziyette. Bu konuda ilçe hasar tespit komisyonu raporları var. Geçen hafta bu iki ilçemizden Ziraat Odası Başkanı, temsilcileri geldiler. Ancak hazırlanan, otuz beş ili kapsayan kararnamede bu iki ilçemiz yoktur. Bir daha kararname düzenlenmesi düşünülüyor mu? Bu durumda olan başka ilçelerimiz var Türkiye genelinde. Bu kararnamede yer almayan ilçelere gelecekte hazırlanacak kararnamede yer vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; saygılar sunuyorum.

35 il ve 210 ilçe itibarıyla kuraklıkla ilgili bir kararname biz hazırladık, yayınladık. Bu arada tabii, bazı ilçelerimizden, bazı köylerimizden itirazlar oldu. Bu, Gemerek’te bizim milletvekillerimiz tarafından bize iletildi geçen hafta. O, Yozgat ve Edirne gibi birkaç il daha var, onlarla ilgili olarak da biz bir ek çalışma yapıyoruz. Dolayısıyla, bizim amacımız belirli bir düzeyin üzerinde eğer kuraklıktan hasar görmüşse, onların hepsini biz kapsam içerisine alıyoruz, bunu öncelikle söyleyeyim, bu konuda herhangi bir endişe olmasın, onu gerçekleştiriyoruz.

Tabii, bu dönem üretimle, hasatla ilgili olarak da aslında Toprak Mahsulleri Ofisine bir talep gelmediği için biz alım yapmadık. Talebin olduğu her yerde biz alım yapmaya hazırdık ve hazırız, onu da bu arada bir cümleyle söyleyeyim. Çünkü piyasa fiyatları gerçekte… Normalde maliyetler, kâr vesaire dikkate alındığında piyasanın talebi var bu ürünlere. Toprak Mahsulleri Ofisinin alımına pek ihtiyaç hissedilmediği için biz almadık, yoksa her türlü tedbirimizi almıştık, alabilecek durumdaydık. Fiyatlar da yüksek. Yüksek olduğu için de hazineyi ayrıca… Çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi bir ürünü aldığı zaman ne kadar iyi şartlarda alırsa alsın mutlaka bunun bir stok maliyeti vardır, çünkü personel istihdamı olacak, depo alacak vesaire. Hazineyi, milleti boşu boşuna bir maliyetle karşı karşıya getirmenin bir anlamı yok. İhtiyaç olduğunda, ihtiyaç hissedildiğinde de biz muhakkak surette çiftçi lehine orada müdahale yapıyoruz, bundan önce yaptığımız gibi.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Dibek, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre bir talebiniz var. Kısa bir açıklama yapmak istiyorsunuz herhâlde.

Buyurun Sayın Dibek.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Kavakdere ve Babaeski ilçelerinde meydana gelen dolu afeti nedeniyle çiftçilerin mağduriyetine ve alınması gereken önlemlere ilişkin açıklaması

TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tarım Bakanımız buradayken, aslında benim de açıklamalarım kendisiyle ilgili, onu ilgilendiriyor. Kırklareli’nde geçen hafta 23 Temmuz Çarşamba günü akşamüzeri ani bir dolu yağışı oldu belli bir bölgede. O bölgedeki köylerimiz çok ciddi hasar gördüler Sayın Başkanım. Bu hasar nedeniyle de artık hasat aşamasına gelmiş olan mahsullerinin bir kısmı yüzde 100 diyebileceğimiz bir oranda telef oldu, özellikle karpuz ve kabak mahsulleri. Kırklareli’ndeki Kavakdere ve Babaeski ilçelerimize bağlı Erikleryurdu köylerinde Tarım İl Müdürlüğü de bu hasar tespitlerini yaptı. Tabii ben bölgedeydim, yerinde de o hasarı gördüm. Vatandaşın talebi, hasarlarının karşılanması. Bu ciddi boyutta olan hasarlarının karşılanmasını talep ediyorlar Bakanlıktan. Eğer bu hasar karşılanmayacak durumdaysa da mutlaka borçların ertelenmesi yönünde bir destekleme talepleri var.

Ben Sayın Bakanıma bu konuyu iletmek istiyorum ama kendisi sanıyorum dinleyemedi olayı.

Sayın Bakanım, kusura bakmayın, görüşüyordunuz. Kırklareli’nde geçen hafta bir dolu yağdı. Belki sizin bilginiz vardır, Tarım İl Müdürlüğü gerekli hasar tespitlerini yaptı. Belli bölgelerde yüzde 100 hasar var, mahsulün tamamı telef oldu. Ben olay yerindeydim, fotoğrafları çektik. İnsanlar inanın perişan hâlde, çünkü toplama aşamasındayken mahsulleri telef olmuş. Çok zor durumdalar. Destekleme ya da hasarlarının karşılanmasını talep ediyorlar. Sayın Bakanlığımızın bu konuda duyarlı olmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.

Sayın Işık ve Sayın Özçelik, sisteme girmişsiniz. Böyle bir usulümüz yok, yani soru sorma şeyimiz yok. Açıklama istediği için ben Sayın Dibek’e söz verdim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben de açıklama yapmak için söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Söz veremeyeceğim efendim, söz veremeyeceğim…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kısa bir açıklama yapacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, böyle bir soru sorma sistemi yok.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Yoksa niye uyguladınız Sayın Başkan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Bakana da hangi sıfatla söz verdiniz bilemiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan cevap vermek isteseydi haber verirdi efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Yoksa niye söz verdiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. 

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 30.7.2008 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                            Sadullah Ergin

                                                                                                          Hatay Milletvekili

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 165 ve 163 üncü sıralarında yer alan 277 ve 276 sıra sayılı kanun tekliflerinin bu kısmın 2 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde 2 aleyhte, 2 lehte sayın milletvekiline söz vereceğim.

Evet, lehte ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a ait.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; partimizin grup önerisinin lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında grup önerimiz, sırada bulunan iki teklif ve tasarının sıralarının öne alınması içindir. Bunlardan bir tanesi, Kocaeli Milletvekilimiz Eyüp Ayar ve Konya Milletvekilimiz Hasan Angı’nın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 165’inci sıradan 2’nci sıraya alınmasına ilişkindir. Bu teklifle, daha önce Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda görüşülen ve kanunlaşan, ikinci el araç satışlarının bundan böyle, 1 Ağustos tarihi itibarıyla noterlerde değil, trafik tescil ve şube müdürlüklerince yapılmasına ilişkin kanuni düzenlemeye aittir.

Bildiğiniz gibi, 1 Ağustostan itibaren mevcut yasaya göre bunların trafik şube müdürlüklerince yapılması gerekmekteydi ancak ülkemizin birçok kısmında altyapı hazırlığı gerekmekte olduğundan bunun 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren başlatılması öngörülmektedir.

Ön sıraya alınmasını teklif ettiğimiz, 8’inci sıraya alınmasını teklif ettiğimiz diğer kanun teklifi ise, Bursa Milletvekilimiz Mehmet Tunçak’a aittir ve bu teklifle, 3533 sayılı Kanun’a bir madde eklenmektedir. Bu madde çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları arasında ortaya çıkan para borçlarına ilişkin uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz veya haciz kararı verilmesi ve para borcuna ilişkin alacağı karşılayacak miktarda bir teminatın borçlu idare tarafından gösterilmesi hâlinde borçlunun her türlü mal ve hakları üzerinde ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve hacizlerin kaldırılması ve böylece kamu hizmetlerinin aksamadan yürümesi amaçlanmaktadır.

Bu arada şunu da Genel Kurula arz etmek istiyorum: Yine Meclis Genel Kurulumuzda bütün partilerin oylarıyla kabul edilen bir yasal düzenleme BAĞ-KUR ve sigorta prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin idi ve bunun da başvuru süresi bu ay sonu itibarıyla sona ermekteydi. Prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin başvuru süresinin yirmi gün daha uzatılmasına ilişkin Mecliste grubu bulunan bütün partilerimizin gruplarının ortak tavsiye kararıyla başvuru süresinin yirmi gün uzatılması ve bu teklifin kırk sekiz saat geçmeden komisyonda görüşülmesi teklif edilmiştir. Bundan yararlanan birçok prim borçlusu –hepimiz hafta sonu Anadolu’dayız- memnuniyetlerini ifade etmişlerdi. Tahmin ediyorum ki komisyonumuzdan da olumlu şekilde geçer ve Meclis tatile girmeden inşallah prim borçlarına başvuru süresini yirmi gün daha uzatırız.

Bu vesileyle AK PARTİ Grubu önerimizin lehine söz aldım. Dediğim gibi, iki teklifin sırasının öne alınması amaçlanmaktadır, biraz da zorunluluktan kaynaklanmaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaynak.

Önerinin aleyhinde Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin mutabık olduğu bir genel hükmü, genel durumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye kurallar ve kurumlar ülkesidir, Türkiye bir hukuk devletidir. Bu özelliği kazanmak gerçekten çok önemli, çok değerli. Cumhuriyetimizin mucizesi budur. Türkiye’de kanunlar vardır, bu kanunları uygulayan kurumlar vardır. Devlet olma özelliğimiz, büyük devlet olma niteliğimiz bu kuralların ve bu kurumların sürekliliğinden kaynaklanmaktadır. Eğer siz kuralları ikide bir değiştirirseniz, kurumların içiyle ikide bir oynarsanız artık tartışılır duruma gelirsiniz. Bunun Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıması maalesef, işte, Genel Kurulun gündemini belirleme işlevi olan Danışma Kurulu kararlarında ortaya çıkıyor.

Ben, tabii, her defasında ifade ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarının ve Genel Kurulun çalışma gündemini hükûmetin belirlediği öncelikler belirler, böyle olmalıdır. Ülke yönetiminden millet adına yetkili ve sorumlu hükûmettir. Hükûmet bu görevini yerine getirirken kendi belirlediği önceliklere göre kanunları hazırlar ve Genel Kuruldan, komisyonlardan görüşülmesini ister. Bu onun çok tabii hakkıdır, buna hiç itirazımız yok. Ama bu kadar çok değişken, sürekliliği olmayan bir program bana göre fayda getirmez veya en azından ehliyeti, etkinliği ve güvenilirliği üzerine gölge düşer. Bugün çarşamba, alıştık, biliyoruz ki her salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu o haftanın gündemini belirler, programlar. Hatta bazen iki haftalık Danışma Kurulu önerisi geliyor, itiraz ediyoruz çünkü bir hafta sonraki yetkili, görevli arkadaşlarımızın inisiyatifini bu hafta kullanmayalım diye haftalık yapmaya çalışıyoruz ve salı günü Meclis Genel Kurulu, Hükûmetin öncelikleri doğrultusunda kanunların sıralamasını yapıyor, bazen temel kanun kararı alıyor ve bunları görüşüyoruz. Ama bugün çarşamba, AKP Grubu bir önergeyle Danışma Kurulunu toplantıya davet etti ve bir teklifle geldi. Teklifin içeriği sizlerin de önünde vardır, kanunların sıralamasını değiştiriyor. Buna itiraz etmiyoruz. Tabii ki, anlaşılıyor ki, Hükûmetin talebi bu yönde. Tabii, bizi izleyen halkımızın bilgilenmesi yönünde söyleyeyim: Daha önce yapılan değişikliklerde yapılan yanlışlıkları düzeltmeyle ilgili bir kanuna bugün öncelik veriyoruz veya Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda koyduğu süreye yaklaşıldığı için bazı kanunlara mecburen öncelik veriliyor.

Değerli milletvekilleri, bunları bir tenkit için söylemiyorum, bir tespit için söylüyorum. Bu işi daha güzel yapabiliriz, daha dingin yapabiliriz. Bu işler nerede hazırlanıyorsa oralarda gereken tedbirler alınarak, bu işler böyle ikide bir konuşulmaya -bakın, yarım saat zaman kaybedeceğiz- tartışılmaya imkân, zaman, zemin oluşturmayacak şekilde düzenlenebilir. Ben temennimi ifade etmek için söylüyorum:

Değerli milletvekilleri, özelikle iktidar partisinin değerli milletvekilleri; grubunuzun yönlendirmesi veya kararı doğrultusunda emek sarf ediyorsunuz ama sizin emeğinize de saygı gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. Şimdi, bakın, çok önemli bir kanun geldi -burada sayın bakanlarım da var, bakanlara da arz ediyorum- geçen hafta: Kamu Mali Yönetimi ve Denetimi Kanunu, 1050 sayılı seksen yıllık Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun yeni şekli, 5018. Bu Kanun’da birtakım değişiklikler yapılması gerekiyor. Eyvallah, yapılsın, zaman, zemin bunu gerektiriyor. Hükûmetin takdiri böyledir, eyvallah, yapılacak ama bir  hususu size söyleyeyim yani emeğinize yeterince, gerekli saygının gösterilmediğini ifade açısından söylüyorum: Bu Kanun Hükûmet tasarısı olarak, 15 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kanun 49 maddeye çıktı arkadaşlar. Komisyonda alt komisyon kuruldu, alt komisyonda 19 önerge verdi Hükûmet partisi, AKP; üst komisyonda 20 önerge verdi. Kanun Genel Kurula geldi, bu defa da burada 8 önerge verdiler.

Değerli arkadaşlar, yasama önemli, çok ciddi bir hadise. Yani kanun kuruyoruz burada, ülke yönetimiyle ilgili kural koyuyoruz burada. Kendi koyduğumuz kuralı böyle yazboz tahtasına çevirerek, hazırlık yapmadan, bu acelecilikle… Bence doğru yapmıyoruz.

Şimdi, sorumluluğu da duyduğum için söylüyorum, buranın yanlışını millete anlatmanın çok da hak olmadığını söylüyorum, ama bir kelime düzeltmek için bugün bir kanun tasarısı görüşeceğiz, bir kelime. Eğer gereken ihtimam gösterilmiş olsaydı, o gün o yanlışlık yapılmazdı. Bir kelimede iki harf değiştirmek için, bugün burada bir kanun tasarısı görüşeceğiz.

Bu sebeple, biz, bu konuda biraz daha dikkatli olunması, emeğe saygı gösterilmesi, bu Genel Kurulun mesaisine saygı gösterilmesi anlamında, sayın iktidar partisinin getirdiği bu Danışma Kurulu önerisine katılmadığımızı ifade ettik. Onun için, grup önerisi getirdiler. Grup önerisinde de aleyhinde bu sebeple söz alıyorum. Özellikle grup yönetiminin, özellikle bu kanunların hazırlandığı devlet birimlerinin, Başbakanlık birimlerinin bu hassasiyeti gözeterek, buraya tekrar değiştirilmek mecburiyeti duyulmayacak kanun tasarıları getirmelerini istirham ederek muhalefet şerhimi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Önerinin lehinde, Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.

Sayın Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu bugün itibarıyla toplanmış, ancak siyasi parti grupları arasında bir uzlaşma sağlanamadığından, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesi uyarınca grubumuz olarak bir öneri getirmiş bulunduk. Bizler bugüne kadar ülkemizin menfaatine olan, milletimizin menfaatine olan her kanunu ivedilikle görüşme için ciddi çabalar sarf ettik, gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda aynı hassasiyeti gösteriyoruz.

Yine, bugün de özellikle 276 sıra sayılı Teklif -ki gündeme alınmasını arzu ettiğimiz teklif- geçtiğimiz günlerde Adalet Komisyonunda görüşmüş olduğumuz bir teklif ve bu teklif, orada CHP’lisi de, MHP’lisi de birlikte ortak bir önergeyle üzerinde uzlaştığımız ve hatta komisyondan da -sevinerek söyleyeyim, övünerek söyleyeyim- oy birliğiyle çıkartmış olduğumuz bir kanun teklifi idi ve acil olmasını düşündüğümüz, söylediğimiz, oradaki diğer siyasi partilere mensup olan arkadaşlarımızın da buna katıldığı, aciliyetine ve ihtiyacına binaen oy birliğiyle komisyondan çıkarılmış olan bir teklif idi.

Bu teklif de özellikle değerli arkadaşlar, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi aralarındaki para borçlarına ilişkin bir teklif ve bu teklifte bu para borçlarının teminat karşılığı kurumların ihtiyati haciz, haciz, tedbir kıskacından kurtarılması ve bu manada da kamu hizmetlerinde sürdürülebilirliğin sağlanması amaçlanmıştır. Kamu hizmetlerinin aksamaması, kamu yararı açısından böyle bir gereksinim olduğu ifade edilmişti ve bu ifadeye de, bu teklife de bütün siyasi partiler katılmıştı ve bu manada da oy birliğiyle komisyondan çıkarılmış olan bu teklifin Genel Kurul gündemimize gelerek burada da kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerine devam etmesi, aksamaya neden olmadan devam etmesi sağlanmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bir diğer kanun teklifi, yine arkadaşlarımızın vermiş olduğu bir teklif ve bu teklifte de ikinci el araç satış sözleşmeleri, malumunuz, noterlerce yapılıyordu daha önceden. Ancak Genel Kurulda çıkartılan kanunla, bu, trafik tescil şube müdürlüklerine devredildi. Yalnız değerli arkadaşlar, birtakım hazırlık dönemi gerekiyor, altyapısının hazırlanması gerekiyor ve bunun için de bir süre gerekiyordu. Bu süre de 1/10/2009’a kadar uzatılmasını öngören bir teklif.

Bu iki teklif de hem halkımızın beklemiş olduğu hem de özellikle kamu

kurum ve kuruluşlarında hizmetlerin sürdürülebilmesi açısından gerekli olan teklif. Eğer bizler burada zaman zaman kanunları değiştirmesek, o zaman… Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi nedir? Yasama yapmak, kanun yapmaktır ve biz de bu süreçte, bu yaz sıcağında da hep beraber -Allah razı olsun- iktidarıyla muhalefetiyle herkes burada bu kanunları, ülkemizin faydasına, milletimizin menfaatine olacak bu kanunları çıkartmak için gayret ediyor.

Ben bu gayretlerinden dolayı bütün herkese, siyasi parti gruplarının tamamına teşekkür ediyorum. Önergenin lehinde oy kullanacağınız düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Önergenin aleyhinde Karaman Milletvekili Hasan Çalış.

Sayın Çalış, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün de artık bu yasama dönemi boyunca alışkanlık hâline gelen, bizlerin de neredeyse artık yadsımaz hâle geldiğimiz bir grup önerisini görüşüyoruz ve bunu artık yadırgadığımız için, bunun olağan bir işlem hâline, olağan bir olay hâline gelmesini yadırgadığımız için, âdeta İç Tüzük’ün istisna bir kuralının kural hâline getirilmesini yadırgadığımız için aleyhte söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, malumunuz olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevleri -nedir- yasa yapmaktır, denetim yapmaktır. Fakat bunları yapmak için de milletvekilinin kendisine çalışacak bir zaman bulması gerekiyor. Önümüze hafta başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gündemini alıyoruz. Buradaki kanun tasarılarının, kanun tekliflerinin sırasına bakıyoruz. Bir hafta içerisinde, iki hafta içerisinde önümüze gelebilecek tekliflere, tasarılara göre bir hazırlık yapıyoruz veya önümüze, günün, önümüzdeki günün gündemi geliyor. Bu gündemi alıyoruz önümüze, buna göre bir hazırlık yapıyoruz, çalışma yapıyoruz, arşiv çalışması yapıyoruz, kendimizi psikolojik olarak hazırlıyoruz, böyle bir çalışma ortamına kendimizi hazırlamış olarak Genel Kurula geliyoruz. Maalesef neyle karşılıyoruz? Bir grup önerisiyle karşılaşıyoruz. Nedir grup önerisi? “Pardon, biz iki gün sonrayı, bir gün sonrayı görememişiz, bizim programımız bu değilmiş, programımızın şu olması lazımmış, biz bunu değiştireceğiz, kusura bakmayın; yeterli oy çoğunluğumuz da var.” Yani isterseniz destek olun, isterseniz destek olmayın anlamına gelecek bir tavır sergileniyor.

Kıymetli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye gerçekten olağanüstü bir dönemden geçiyor, Türkiye bugün olağanüstü şartlar yaşıyor. Bugün, bu Meclis, arkasında 340 milletvekili desteğine rağmen sıkıntı yaşayan bir Hükûmeti, kendisini temsilde, işlerini görmekte maalesef sıkıntı yaşayan bir Türkiye gündemini yaşıyor. Niye yaşıyor? Bunu sorgulamamız lazım değerli arkadaşlar. Bir milletvekili olarak bunda hepimizin bir sorumluluğu vardır. Kullanmadığımız yetkilerimiz için, savunmadığımız haklarımız için ileride mesul olacağız değerli arkadaşlar. Bunu hatırlatmayı önemli bir vicdan borcu buluyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu dönem, uzlaşmaya her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacımız var. Bunu neresi sağlayacak? Burası sağlayacak değerli arkadaşlar. Ama maalesef bir yıldır gördüğümüz tablo nedir? Çalışacağımız gündemde bile uzlaşacak bir ortamı sağlayamıyoruz. Burada birinci görev kimindir? Birinci görev Hükûmetindir, birinci görev Hükûmetin mensup olduğu partinindir, parti yöneticilerinin değerli arkadaşlar. Yani siz öncelikle haftalık danışma kurullarını oluştururken bir uzlaşma zemini sağlayamazsanız, ondan sonra da kamuoyunun önüne çıkıp “Türkiye'nin uzlaşmaya ihtiyacı var, Türkiye’yi kavgalardan uzak tutalım…” Buna vatandaşımız güler, buna aklıselim olan herkes güler değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu dönemde benim üzüldüğüm durum şudur: Genel Kurulumuzun, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin, komisyonlarımızın düştüğü pozisyon iyi değildir, maalesef iyi değildir. Nedir düştüğümüz durum? Komisyonumuza bir kanun teklifi geliyor, bir tasarı geliyor. Efendim, hemen bir kulis faaliyeti başlıyor, “Çok acil geçirmemiz lazım…” Âdeta komisyonlarda tartışılmasından, komisyonlarda yasalara milletvekilinin katkı sağlamasından, katkı vermesinden bir rahatsızlık var. Âdeta değerli bürokratların yazıp geldiği metinlere milletvekillerinin, asıl görevi yasama olan milletvekillerinin katkı sağlamasını önlemeye yönelik bir faaliyet görüyoruz. Bazen öyle oluyor ki “Hemen, çok acil çıkarmamız lazım.” denen teklifler, tasarılar aylarca bekleyebiliyor. Sıraya giriyor, sıra değiştirilebiliyor.

Hasılı değerli arkadaşlar, bazen öyle oluyor ki bir teklif geliyor. Bu teklif nedir? On beş maddedir, “Ya pardon bu gözümüzden kaçmış, buna önergelerle şu kadar madde daha eklememiz lazım, ya pardon bunu temel kanun yapmamız gerekiyormuş…” Ya değerli arkadaşlarım, sizler bizler burada ne için varız? Yasama için varız. Bunları ciddi olarak yapmamız gerekiyor, ciddi olarak emek vermemiz gerekiyor. Çünkü yarın vatandaş, aksayan, problem olan hususlarda bir sorumlu ararken sağda solda aramıyor, sizlerde arayacak, bizlerde arayacak değerli arkadaşlar, bunun için söylüyorum. Maalesef komisyonlardan geçip Genel Kurula geliyor. Bakıyoruz, burada da zaten sağ olsun arkadaşlarımızın bir kısmı kulisten idare ediyorlar, ancak parmaklarıyla katkı sağlıyorlar. İçeride bulunan diğer arkadaşlarımızın da katkısına ihtiyaç olmadığını görüyoruz. Ben şahsen bir milletvekili olarak bu düştüğüm pozisyondan, arkadaşlarımın düşürüldüğü pozisyondan, milletvekili olarak birbirinden değerli gördüğüm bu çatı altında bulunan insanların düştüğü pozisyondan üzülüyorum değerli arkadaşlar. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli husus nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yapması lazım. Ne yapıyoruz? Bu denetimi salı günü yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. Çarşamba günü yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. İşte bu getirme alışkanlığı edindiğiniz grup önerileriyle maalesef bunu da baypas ediyorsunuz. Bir milletvekili olarak, bir muhalefet milletvekili olarak vatandaşımızın taleplerini, bölgelerimizin sıkıntılarını soru önergeleriyle gündeme getiriyoruz. Soru önergelerimize aylarca cevap verilmiyor. Cevap veriliyor, Sayın Bakan bir memuruna bir metin hazırlatıyor, metni bize gönderiyor, üzerine de bir not düşüyor: “Sayın milletvekili, bu sözlü soru önergenizi yazılı olarak kabul ediyorsanız lütfen bir dilekçe verin.”

Sayın Bakan, bir milletvekili olarak önergeyi hazırlarken biz görevimizin ne olduğunu biliyoruz, yetkimizin ne olduğunu da biliyoruz, bunu bize hatırlatmanız gerekmiyor. Bu abes bir durumdur. Eğer yazılı önerge verilecekse bir milletvekili bu önergeyi zaten başta yazılı verir.

Bir diğer husus: Sağ olsun arkadaşlarımız, geliyorlar, buralara çıkıyorlar, sözlü sorularımıza cevap verir gibi yapıyorlar, maalesef, maalesef cevap verir gibi yapıyorlar. Bu sadece sizleri bizleri rahatsız etmiyor, bizlerin vicdanını sızlatmıyor sadece, bizleri izleyen 70 milyonun da vicdanını sızlatıyor değerli arkadaşlarım. Lütfen… Lütfen… Burada bazı şeyleri iktidar-muhalefet anlayışının ötesinde, milletin meselesi olarak görmenin yolunu bulmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, ancak, bu yıl içinde gördüğümüz, şu anda da görmekte olduğumuz durum, maalesef, İç Tüzük’ün istisna bir durumunu kaide hâline getirme gayretinden başka bir şey değildir. Eğer böyle olacaksa sayın iktidar partisi, İç Tüzük’ü kaldıralım kardeşim. İç Tüzük yerine bu iş grup önerileriyle yapılır, çalışmayı biz buna göre düzenleriz deyin, hiç olmazsa biz de ne yapacağımızı bilelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirirken bir cümle söyleyeceğim. Sayın Tarım Bakanımız, sağ olsun, biraz önce açıklamalar yaptı. Türkiye'de yaşayan bir insan olmasam üzülmeyeceğim, maalesef üzüldüm. Niye üzüldüm? Sayın Bakanımın Türkiye'deki tarımın durumunu bilmemesi mümkün değil. Çukurova’ya, Antalya Ovası’na, Ege’ye gittiyse Türkiye'de pamuğun ne durumda olduğunu bilir. Bugün benim çiftçim bana diyor ki: Eskiden Toprak Mahsulleri Ofisi diye bir şey vardı. Nerede bu?  Beni niye tüccarın insafına terk ediyorsun? Sayın Bakan, bunu duymanı istiyorum. Lütfen, fırsat buldukça -gerçekten tarım iyiyse 2 milyon insan niye tarımı bırakmıştır- çiftçinin içine karışın lütfen diyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirirken grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtiyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S.Sayısı: 273) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde şahısları adına ilk konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmayı yapmak üzere Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu.

Sayın Septioğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

                          

(x) 273 S. Sayılı Basmayazı 29/07/2008 tarihli 136’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken en başta, 27 Temmuz gecesi İstanbul Güngören’de meydana gelen menfur bombalı saldırıyı nefretle kınıyor, bu saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralananlara da acil şifalar diliyorum.

Bu saldırıyı düzenleyenlerin unutmamaları gereken bir şey var ki o da hiç kimsenin, hiçbir gücün yüce milletimizin birlik ve beraberliğini bozmaya gücünün yetmeyeceğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapım işlerinin imalatında kullanılan temel malzemelerin bir kısmının dünya piyasalarındaki rayiçlerinin hızlı bir şekilde artması, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılan yapım işlerinin imalatlarını durma noktasına getirmiştir. Özellikle 2008 yılının başından itibaren dünya piyasalarında yapım işlerinin en önemli malzemelerinden demirde, petrol ve petrol ürünlerinde meydana gelen büyük artışlar ülkemizi de etkilemiş olup bu konuda ilgili tarafların mağduriyetini giderme amaçlı önlem alınmasını gerekli hâle getirmiştir.

2008 yılının ilk ayında KDV dâhil 920 bin YTL olan nervürlü inşaat demiri 2008 yılının Mayıs ayı sonunda 1.750 YTL’ye kadar yükselmiş yani yaklaşık yüzde 100 oranında bir fiyat artışı yaşanmıştır. Aynı durum akaryakıt ürünlerine yüzde 25 ve bitüm malzemesine de yüzde 45 olarak yansımıştır. Bu durumu kısa bir örnekle açıklamak gerekirse: Bayındırlık Bakanlığının 2008 yılı inşaat birim fiyatlarına göre 1 ton demir için yüklenici firmaya imalatı bu sene içinde yapıldığı takdirde 1.479 YTL ödenecektir. Bu demirin işçiliği ve müteahhidin kârı dâhil bu fiyat, belirlendiği tarih itibarıyla yükleniciyi tatmin eden bir fiyat idi. Fakat, gelin görün ki birkaç ay içinde demirin tonu 1.750 YTL’yi geçiyor, işçiliği ve müteahhidin kârı eklenirse fiyat 2.250 ila 2.500 YTL’ye kadar çıkıyor. Bu durum, sadece yükleniciyi değil, ilişkili onlarca kişiyi de mağdur ediyor. Özellikle küçük firmaların bu şartlarda ayakta kalması imkânsız hâle geliyor.

Dünya piyasalarında bilhassa 2008 yılının başından itibaren yaşanan ham madde sıkıntısının dışa yansıması olarak meydana gelen bu artış Türk inşaat firmalarını da olumsuz olarak etkilemiş, hem kamu sektörü inşaat işlerini hem de özel sektör inşaat işlerini yavaşlatıp durma noktasına getirmiştir.

Son yıllarda Türkiye’deki inşaat firmalarının dünya pazarında önemli bir yere geldiği yadsınamaz bir gerçektir. İnşaat sektöründe Türk firmalarının dünyanın çeşitli ülkelerindeki başarılı imalatları ülkemizin bu sektörde saygın bir yere gelmesini sağlamakla beraber, binlerce kişiye de iş imkânı sağlamış ve istihdam yaratmıştır. Beklenmeyen bu büyük fiyat artışları, sadece ülkemizdeki inşaat firmalarını değil, yurt dışında iş yapan Türk firmalarını da olumsuz etkilemiştir.

Yapılacak olan bu düzenlemeyle, dolaylı olarak yüz binlerce kişiyi etkileyen bu durgunluğun bitirilmesi ve zararın en az düzeye indirilmesi amaçlanmaktadır.

31 Mayıs 2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılmış yapım işlerinde geçerli olacak bu düzenlemeyle, iş kalemleri veya iş gruplarının imalatında kullanılan malzemelerin fiyatlarında beklenmedik bir fiyat artışı olması durumunda, o iş için ihale dokümanından fiyat farkı verilmesine ilişkin hüküm bulunup bulunmadığına veya ihalenin yabancı para birimi üzerinden sözleşmeye bağlanıp bağlanmadığına bakılmaksızın, 1 Ocak 2008 tarihinden sonra yapılan ve yapılacak imalatlar için fiyat farkı verilmesi, kurumun teklifine binaen Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilecek ve mağduriyet en aza indirilecektir.

Bakanlar Kurulunun yetkisine sunulan teklif, bütçe dengeleri de göz önüne alınarak değerlendirilecektir. Mevcut fiyat farkı kararnamesiyle, idarece çok geniş yetkiler verilmiş olan idareler arasında dengesizliklerin oluşmasına zemin oluşturmuştur. Bazı idareler ÜFE üzerinden fiyat farkı verilmesini benimsemiş, bazı idarelerse hiç fiyat farkı uygulaması yapmamışlardır. Bu durum, ister istemez idareler arasında bir ikilemlik oluşturmuş, verilen fiyat farkları yeterli olmamıştır. İşte, yapılan bu kanun düzenlemesi, tüm bu problemlerin ortadan kalkmasına yönelik olarak yapılmış çok önemli bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin, iktidara geldiği günden bugüne kadar olan süreçte yaptıkları ortadadır. Objektif olan hiçbir insan AK PARTİ İktidarı zamanında yapılan iyileştirmeleri, desteklemeleri ve yardımları inkâr edemez. Daha bu yaz yaşanılan kuraklıktan dolayı verilen destekler, tarım ve hayvancılık konularında verilen destekler, istihdam artırma amaçlı gerçekleştirilen projelere verilen destekler, üretim artırıcı, kalite artırıcı projeler için verilen makine destekleri, bunların hepsi ülkenin önünü açma ve istihdam artırma amaçlı desteklerdir. Ülkemiz bunun karşılığını da almaya başlamış ve ekonomimiz Avrupa’nın sayılı ekonomileri arasına girmiştir.

Ülkemizin bu yükselişinde tabii ki özel sektör kuruluşlarımızın payını da unutmamak lazım. Tabii ki onların sorunlarını çözmek, onların mağduriyetlerini gidermek ve onların çalışma ortamlarını iyileştirmek de görevimizdir. İşte, AK PARTİ olarak biz herkesin ihtiyaç duyduğu anda yanında olduğumuz için buradayız, AK PARTİ olarak hiç kimseyi, hiçbir zümreyi ayırt etmediğimiz için buradayız ve AK PARTİ olarak ülkemiz yararına her taşın altına elimizi soktuğumuz için buradayız. Biz, ülkemizi, işçisiyle, memuruyla, iş adamıyla, müteahhidiyle, emeklisiyle, köylüsüyle, kentlisiyle, doğulusuyla, batılısıyla kucaklıyoruz.

Bu düzenlemeyle inşaat sektörünün mağduriyetinin giderileceği temennisiyle düzenlemenin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Septioğlu.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz efendim.

Süremiz yirmi dakika.

Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Yok, konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sormuyorsunuz değil mi?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Daha önce istemiştim ama söz vermemiştiniz.

BAŞKAN - Daha önceden sisteme girmiştiniz onu.

Buyurun Sayın Ekici.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Müteahhitlerin yaşadığı ekonomik krizi aşmaları için bir yasa çıkarıyoruz. Peki, sade vatandaşların, emeklilerin, işsizlerin, özelleştirme mağdurlarının, fıstık üreticilerinin, çiftçilerin uğradıkları mağduriyetleri nasıl gidereceksiniz? Çıkarmış olduğunuz Teşvik Yasası’yla mağdur ettiğiniz sanayicilerin mağduriyetini nasıl gidereceksiniz? Tutmayan enflasyon öngörüsüyle çalışanlara yaptığınız haksız zammı nasıl telafi edeceksiniz?

Bugün görüştüğümüz yasa, Hükûmetin nasıl ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunun, iflas ettiğinin göstergesidir.

İkinci sorum: 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Yasası’na göre ihale edilen işlerin sayısı kaçtır? Bu uygulamanın maliyeti nedir? Kaç müteahhide ne kadarlık bir ödeme yapılması öngörülmüştür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, aracılığınızla sormak istediğim soru şu: Gerçekten yolsuzlukları önlemek amacıyla çıkarılmak istenen bu yasada, inşaat sektöründe ortalama olarak ne kadar şirket etkileniyor ve böylesine fiyat artışları nedeniyle bu ihalelerde bütçeye gelebilecek yük miktarı ne kadar olabilir? Bu hususta ilgili idarelerin belirlemesinin dışına çıkarılırken Bakanlar Kuruluna toptan verilmesi daha sıkıntılı bir durum yaratmayacak mı? Neden Bakanlık bu konuda yetkili kılınmadı da Bakanlar Kuruluna yetki verme gereği düşünülüyor? Daha pratik olmaz mıydı Bakanlık? Bu konuda bilgilenmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, gazeteci Sayın Harun Öztürk’ün “AKP’nin Müteahhitleri” diye yeni bir kitabı yayınlandı. Sayın Bakanım, bu kitabı okudunuz mu? Nasıl oluyor da TOKİ ihalelerinin hemen hemen tümü AKP’li müteahhitlere veriliyor? Bu sizce garip değil mi?

Üçüncü bir soru: TOKİ’nin bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiyor. Çünkü TOKİ, çıkarılan bir yasayla merkezî yönetim bütçesinin dışına çıkarıldı. Bu nedenle de sağlıklı denetlenemiyor. Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, demir fiyatlarının yüksek olmasında ve dünyayla rekabette… Türkiye’ye ithal edilen hurda demirden yüzde 2 oranında çevre vergisi alınıyor. Tabii bu, ithalatta alınıyor ve hurda demire… Bunu bir şekilde yerli hurdanın teşvikini… Yani yabancı hurdayı teşvik yerine yerli hurdaya bir şekilde belli miktar teşvik verilirse hem yabancı ithalatı keseriz hem de ülkedeki hurdayı demir hâline getirmiş oluruz. Yani bunu bir kez daha sizin bilgilerinize sunuyorum.

Tabii, ben sizin objektifliğinize inanıyorum. Bu yasadan kaç kişi yararlanacak? Daha sonra bu uygulamadan yararlanan firmaları ve ne kadar yararlandığını belirtirseniz mutlu olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana aracılığınızla iki sorum olacak.

Bir tanesi: Bu tasarıyla, bilindiği gibi, yapım işlerinde kullanılan belli bir grup malzemeye fiyat farkı verilmek isteniyor. Öğrenmek istediğim şu: Bir grup malzeme içinde demir ve çimento dışında hangi malzemeler yer alacak? Çünkü bunun şu ya da bu şekilde bilinmesi gerekiyor. Çok önemli bir yetkiyi veriyoruz.

İkinci sorum Sayın Başkanım: Bakanlar Kurulunun ilgili kararnameyi acilen çıkarması gerekiyor. Bunun bilincindeyiz. Nasıl bir zamanlama süreci düşünülmektedir? Ne zaman en geç çıkarılması düşünülmektedir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanunu’yla ilgili, AKP Hükûmetinin göreve geldiği 2002 yılından bugüne kadar kaç değişiklik yapılmıştır?

2) Bu değişikliklere rağmen, neden kamu ihalelerindeki soruşturmalar artarak devam etmektedir?

3) Hükûmetiniz döneminde yapılan soruşturmalar neticesinde tespit edilen usulsüzlüklerin mali boyutu nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Durmuş, buyurun efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, TOKİ Bayındırlık Bakanlığının alternatifi midir? Hastane yapımı, okul yapımı, kamu binası yapımı gibi işler TOKİ’ye veriliyor, TOKİ yine yapsatçılara veriyor. Demir, çimento fiyatları artıyor, bir ihalede üç ayrı firma kâr ediyor. Bayındırlık Bakanlığının böyle bir kâr kaygısı yoktu; ihaleye çıkıyordu, doğrudan doğruya müteahhit firma yapıyordu. Şimdi TOKİ ayrı kâr yapıyor, emanetçi ayrı bir kâr yapıyor. O zaman ya Bayındırlık Bakanlığından vazgeçelim, her bakanlık kendi işini yapsın, yapmadığını TOKİ yapsın ya da… TOKİ ekonomiyi kötü yönde etkiliyor.

Bina yaparak, kamu binaları yaparak rant elde edeceğini zannedenler hem müteahhitleri batırdılar hem de ülkenin ekonomisini perişan ettiler. Bir davetiye gönderiyorlar Er Yapı’ya ama sonradan anlıyorlar ki o Er Yapı Kırıkkaleli değil, Nevşehirliymiş “Vazgeç.” diye baskı yapıyorlar.

Sayın Bakanım, lütfen, TOKİ’den yetkilerinizi geri alın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu kanunda, yap-işlet modeliyle ihale almış kurumlara, fiyat artışı olduğunda nasıl bir uygulama yapacaksınız? Kimisi sıfır kırımla kimisi yüzde 50 kırımla ihaleye giriyor. Bunların arasındaki haksızlığı nasıl ortadan kaldıracaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bukan

AHMET BUKAN (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tabii, yüzde 50 kırımla bir ihaleyi alan kişi bu fiyat farkının tamamını mı alacak yoksa yüzde 50’sini mi alacak onu öğrenmek istiyorum?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakanım, sorular tamam, cevap verebilirsiniz efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tüm soru soran arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Evvela, genel olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bir kere, konuşmalarda şunu gördük, o konuda izah etmek istiyorum: 4735 sayılı Kanun’a göre yapılan ihalelerde fiyat farkı verilmemesi gibi bir durum söz konusu değil. Konuşmacılar, sanki “Fiyat farkı verilmiyor.” diye ifade ettiler. Burası doğru değil, şurası doğru: Sadece önceki 2886 sayılı Kanun döneminde ihale edilen işler için uygulanan 88/13181 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesi döneminde fiyat farkı ödenmesi otomatik iken, 4735 sayılı Kanun’a göre ihale edilen işler için çıkarılan fiyat farkı kararnamelerinde idarenin takdirine bırakıldı. Bugün yaşanan sıkıntı, daha çok fiyat farkı vermeyi öngörmeyen veya genel enflasyon endeksi üzerinden fiyat farkı veren idarelerin işlerinde söz konusudur. Bu kanun tasarısı bu sıkıntıyı aşmayı hedeflemektedir.

Bizim yaptığımız çalışmada şunu gördük: Sağlık Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız sıfır fark veriyorlar. Bir kısmı TEFE, TÜFE’ye göre veriyor, bir kısmı formülasyona göre veriyor, aradaki sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Onu ifade etmek isterim.

Şimdi, Sayın Bakanımızın ifadesinden başlayalım, TOKİ’yle ilgili. Bir kere, Bayındırlık Bakanlığının gerek proje gerek ihale yapma yetkisinin birtakım bakanlıklara dağıtılması bizden evvel başlayan bir uygulamadır. Doğrudur değildir, bunu tartışmak lazım. Bayındırlık Bakanlığımız bu konuda en deneyimli Bakanlıktır, Yüksek Fen Kuruluyla, diğer kurullarıyla, bunu biliyoruz.

TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığından Başbakanlığımıza bağlanması bizim dönemde olmuştur, doğrudur ama -Sayın Değerli Bakanımız sordu ama gitti- şunu söyleyeyim: TOKİ’nin hastane ve okul yapma uygulaması biraz genel bütçedeki durumla ilgilidir. Genel bütçeden buraya ayıracağımız para yoksa ve TOKİ bunu yapıp beş yılda geri alabiliyorsa ve bu parayı da genel bütçeden almıyorsa bunu eleştirmemek lazım, alkışlamak lazım. Yani biz okullarımızı hızla yapacaksak, hastanelerimizi hızla yapacaksak ve bunun finansmanını genel bütçeden sağlamıyorsak ve buna hiçbir faiz ödemeden, bu, eğer TOKİ’nin bu çalışmalarıyla, hasılat paylaşımıyla elde ettiği paradan yapılabiliyorsa, bu alkışlanacak bir durumdur ve bu çok güzel de bir uygulamadır. Onu söylemek istiyorum.

Ayrıca, TOKİ’nin -bir diğer arkadaşımız, işte, bir dergiden veya gazeteden okudu-  işte kendi müteahhitlerini oluşturduğu… Hayır, TOKİ’de birkaç tip müteahhit var. Onlar her işe giremiyorlar. Belli iş bitirme belgeleri var. O iş bitirme belgelerine göre belli kişiler belli işlere girebiliyorlar ve TOKİ açık ihaleyle ve şeffaf bir şekilde bu işleri yapmaktadır. Ayrıca Kamu İhale Kurulu vardır, ayrıca devlet denetleme kurulları vardır. Bu konuda her ay, her dönemde denetlenmesine rağmen, TOKİ’de, Allah’a çok şükür, herhangi bir sorun çıkmamıştır.

TOKİ’nin Bayındırlık Bakanlığına gelmesi, gelmemesi” tartışılabilir. Ama şu andaki mevcut tabloda, Sayın Başbakanımıza, Başbakanlığa bağlıdır. Biz de gerek arazi tahsisi konusunda -Sayın Maliye Bakanımızla biz ve Sayın Başbakanımız- ve diğer planlama konusunda kendilerine yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Şimdi, kaç değişiklik yapıldığına dair sanırım Kamu İhale Kurulu Başkanımız bilgi verebilir.

Şimdi, esas sorun burada -değerli arkadaşlarımızın sorduğu soru- kaç kişiyi ilgilendiriyor, ne kadar rakamı ilgilendiriyor? Bunu kararnameyi çıkardıktan sonra sizlerle paylaşabiliriz. Çünkü bu konuda, TOKİ, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, genel bütçeyi ilgilendirmese de belediyeler, onun dışında İller Bankası, DSİ, Enerji Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı… Bütün bu rakamları şu anda size vermem mümkün değil, ama mutlaka veririz. Ama şunu da söyleyeyim: Biraz evvel Sayın Tütüncü’nün söylediğine katılıyorum. Bir kere, biz, bu kanun bugün buradan geçtikten sonra Sayın Cumhurbaşkanının onaylamasını beklemeden Kamu İhale Kuruluyla beraber, birlikte çalışma yapacağız. Adil ve eşit işe eşit ücret ödenecek şekilde, yani bir (A) kuruluşunda, (A) bakanlıkta bir işe ne ödeniyorsa, diğer bakanlıkta da aynı şekilde ödenecek şekilde ve bunun dışında da 5039 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesi’nde değişiklik yaparak bunu adil bir şekilde ve hızlı bir şekilde yapmamız gerekiyor. Ağustosun içerisinde bunu bitireceğimizi ve Bakanlar Kurulumuza sunacağımızı ben umuyorum. Çünkü dün burada eleştiriler oldu, gecikme olduğu söyleniyor. Bu konuda tüm Meclisimizin hemfikir olmasından dolayı ben memnunluk duyuyorum. Desteğinizden dolayı da teşekkür ediyorum. Bunu ağustos ayı içerisinde inşallah bitirmemiz gerekiyor. Biz fiyat farkını 31/5/2008’den evvel ihale edilen ve 1/1/2008’den sonra yapılan hak edişlerin tüm malzemelerine, işçilik hariç, vermeyi planlıyoruz. Bunu da kararnamede size sunacağız, acilen de çıkaracağız.

Yolsuzluklarla ilgili burada konuşmak istemiyorum. Bir kere, bu konuda biz hep şeffaf olmaya çalıştık. Özellikle açık olmaya çalıştık. Hatta ve hatta bizim Yüksek Fen Kurulumuzun web sayfasında, ne kadar araştırma yapıldı, ne kadar rakam çıktı fazla ödemeyle ilgili… İlk defa bizim dönemimizde bu yayımlandı. Bu orada bulunabilir. Ama bu bizim dönemde yapıldı, bizden evvel dönemde başlandı. Orada hepsi vardır. Bunu takdirinize sunmak istiyorum. Özellikle şunu söylemek istiyorum: Zaten programımızda olduğu gibi, bizim adalet anlayışımızı, ahlak anlayışımızı, hukuki ve ahlaki konulardaki anlayışımızı, yolsuzluklarla mücadele konusunda neler yaptığımızı herkes biliyor. Bunu halkımız da anlamış durumda. Onu o bakımdan sizinle paylaşmak istiyorum.

“Bakanlar Kuruluna neden yetki verildi de neden ayrı ayrı kuruluşlara verilmedi?” Burada tek elde olmasının faydası var. Geçmişte de böyle olmuştu. Biz bunun faydası olacağını düşünüyoruz. Sorumluluğu üzerimize alıyoruz. Çünkü kuruluşlar bunu yaptığı takdirde, burada büyük bir sorumluluk var, herkes adil yapamayabilir veya değişik eleştiriler olabilir. Bunu hızlandırmak ve tek elde toplamak açısından yapıyoruz.

Cevap vermediklerimize… Özellikle tekrar vermek istiyorum ama şunu söylemek isterim: Dün  Nusret Bey de söyledi, bir kere, çimentoyla ilgili geçen yıl sorun olmuştu. Çimentoyla ilgili sorun arzla ilgiliydi. Yani talep çoktu, arz azdı. Ama, demirle ilgili sorun maalesef maliyetle ilgili. Dünyanın her ülkesinde bu var. Hatta geçende Bayındırlık Komisyonunda söylemiştim. Libya demire sabit fiyat, kendisi gerisini sübvanse ederek, müteahhitlere verme durumunda. Katar’da da bu var, Azerbaycan’da da bu var, Çin’de de var, onun bilinmesini isterim. 26 dolardan almıştık petrolü, bugün 140-120 dolarlarda. Bunun tabii getirdiği yük Hükûmetin dışında gelen bir yüktür. Bunu sizin takdirlerinize bırakmak istiyorum. O bakımdan biz mağduriyeti önlemek için bunu yapıyoruz. Sizlerin de desteğinden dolayı teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Küçük, sisteme girmişsiniz. Buyurun, bir şey mi söyleyeceksiniz efendim?

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale merkez ilçe İntepe sırtlarında çıkan orman yangınına ilişkin açıklaması

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Evet, Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Ben, gündemle ilgili değil, ama bölgemdeki olağanüstü bir gelişmeyle ilgili Meclisi bilgilendirmek ve bu konuda Hükûmetin daha dikkatli ve yoğun bir şekilde konunun üzerine eğilmesini sağlamak üzere söz almış bulunuyorum.

 Şu anda iki üç saat önce Çanakkale merkez ilçe İntepe sırtlarında rüzgâr santrallerinin, rüzgâr güllerinin yanında bir yangın çıkmış ve çok güçlü bir fırtınayla yangın çok hızla büyüyerek devam etmektedir ve İntepe beldemizi de tehdit etmeye başlamıştır. Bana tabii resmî yerlerden almadım bilgiyi ama vatandaşların… Çünkü, sanıyorum, Valimiz ve Orman Bölge Müdürümüz şu anda çok meşgul olduğundan telefonlarını açamıyorlar. Gelen bilgilere göre iki üç helikopter ve iki üç küçük uçakla müdahale edilmeye çalışılmakta, ama yoğun rüzgâr nedeniyle etkili olunamamaktadır. Ben orman teşkilatımızın kesinlikle konuya duyarsız kaldığını söylemek istemiyorum, ama çok daha yoğun bir ilgiyi hak eden bir durum söz konusudur. Dolayısıyla, Hükûmet yetkililerini bu konuda daha dikkatli olmaya, göreve çağırıyorum ve Meclisi de bu konuda bilgilendiriyorum. Teşekkür ediyorum. Bölgedeki yaşayan halkımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Küçük.

Ben de aynı şekilde geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum Başkanlık olarak.

Birleşime on dakika ara vereceğim efendim.

                                       

 

Kapanma Saati: 14.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S.Sayısı: 273) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Yapım işlerinde fiyat farkı

GEÇİCİ MADDE 2- 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa göre ihalesi yapılmış yapım işlerinde, iş kalemleri veya iş gruplarının imalatında kullanılan malzemelerin fiyatlarında beklenmeyen artışlar meydana gelmesi nedeniyle ihale dokümanında fiyat farkı verilmesine ilişkin hüküm bulunup bulunmadığına veya ihalenin yabancı para üzerinden sözleşmeye bağlanıp bağlanmadığına bakılmaksızın 1/1/2008 tarihinden sonra yapılan ve yapılacak olan imalatlar için fiyat farkı verilebilmesine ilişkin esas ve usulleri tespite Kurumun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya.

Sayın Erenkaya, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunun 1’inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına sizleri en içten saygılarımla selamlıyorum.

Ayrıca, İstanbul’da Göngören’de haince yapılan bir saldırı sonucu 18 vatandaşımızı kaybettik, 156 vatandaşımız da yaralandı. Öncelikle bu hain saldırıyı yapanları nefretle kınıyorum, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ve yaralı vatandaşlarımıza da acilen şifalar diliyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu anda iki maddelik Kamu İhale Kanunu’yla ilgili görüşmeler yapılmaktadır. Özellikle şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı, çok acele bir şekilde hazırlanmış ve gündeme gelmiş bir kanun tasarısıdır. Özellikle tasarıyı incelediğimizde, her ne kadar içerisinde olumlu anlamda düşünceler varsa da olumsuz anlamda da düşüncelerin olduğunu burada belirtmek istiyorum. Ancak bu kanun tasarısıyla, inşaat sektörümüzdeki, inşaat dalındaki iş yapan müteahhitlerimizin, vatandaşlarımızın bir bölümünü noktasal olarak rahatlatacağının düşüncesinde olduğumu belirtmek istiyorum. Ama genel anlamda baktığımızda, inşaat sektörünü sadece dünyadaki olan gelişmelere bağlamanın doğru olmadığını, burada Hükûmetimizin de belirli bir yanlışlıklar içerisinde olduğunu söylemek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle, bugün görüşülmekte olan kanunla birlikte inşaat sektöründeki bir bölüm insanın rahatlaması yanında, özellikle, bu enflasyonla ilgili, bu fiyat artışlarıyla ilgili etkilenen milyonlarca insanımızın olduğunu da belirtmek istiyorum. Siz burada çıkardığınız kanunla bu insanların bir bölümünü rahatlatırsınız ancak o ezilen insanların, yani emeklinin, memurun, işçinin, köylünün, enflasyondan olan etkilenmesini, nasıl halledilmesi gerektiğini de burada söylemek durumundasınız. Ayrıca, sadece kamu alanında yapılan ihalelere uygulanacak fiyat farklarında, diğer anlamda, Hükûmetinize güvenerek inşaat dalında inşaat yapan özel sektördeki insanlarımızın ne yapması gerektiğini de burada açıklamak durumundasınız. Çünkü onlar da sizin daha önce vermiş olduğunuz taahhütlere dayanarak, daha önce vermiş olduğunuz bilgilere dayanarak iş yapmışlardır, inşaat sektöründe işlemlerini devam ettirmektedirler. Onların da bu global krizden etkilendiğini söylemek istiyorum. Bunlarla ilgili düşüncelerin de burada açıklanmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii, bunu burada sizlere söylemek istiyorum: Bu enflasyon farkından etkilenen insanların acaba bu fiyat farklarını ne şekilde halledeceksiniz? Yoksa, daha önce yaptığınız gibi, ekonomik krizden etkilenen, asgari ücret seviyesinde çalışan ve şu anda sıkıntıda olan vatandaşlarımıza erzak, kömür yardımı yaparak bugünlere geldiniz, bugünden sonra onların acaba yine bu farklarını erzak, kömür dağıtarak mı yapma durumunda olacaksınız? Bunun da aydınlanmasını istiyoruz.

Yine en önemli bir konu, özellikle TOKİ’yle belediyelerin yapmış olduğu inşaatlara değinmek istiyorum. Mesleğim olması itibarıyla şurada milletvekillerinin huzurunda, özellikle iktidar milletvekillerinin huzurunda şunu belirtmek istiyorum ve Sayın Bakanım da burada: Şu anda gündem gereği iktidar ve muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız TOKİ’yle ilgili belirli açıklamalar yaptılar. TOKİ şu anda bağımsız bir kurum olarak Türkiye’de istediğini yaptırabilen, istediği gibi çalışan bir kurum hâline gelmiştir. Özellikle deprem bölgeleriyle ilgili, deprem zamanında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Daire Başkanlığıyla birlikte almış olduğumuz kararlar, imar planlarına işlediğimiz katlarla ilgili çalışmalarımız vardı. Ama, maalesef, TOKİ, bugün gelinen noktada, istediği bölgelerde istediği şekilde imar planları yaptırıp… Örnek vermek istiyorum: 1 numaralı parselde bir vatandaşımız bina yaptığı takdirde dört kat verilirken, maalesef TOKİ, on dört-on beş kata kadar kat yapma durumunda oluyor. Eğer, buna Deprem Yönetmeliği’ne göre bakıldığında, vatandaşın 1 numaralı parseli dört kat ise, 2 numaradaki TOKİ’nin parseli nasıl oluyor da on beş kat? Bunun da cevabının verilmesi lazım.

Ama, nedeni  belli; özellikle TOKİ şu anda ticarete soyunmuştur. Tabii ki, ticaret çok güzel bir olay. Gerçekten ticarette para kazanmaya da başlamıştır. Özellikle reklamlar vererek… TOKİ’nin şu anda görevi yoksul insanlara ev yapması gerekirken, maalesef, artık zengin insanlara ve ekonomik geliri üst düzeyde olan insanlara konut yapma noktasında olduğunu hep birlikte görüyoruz. İstanbul’da, özellikle 500 milyar liralara,  600 milyar liralara kadar dairelerin satıldığını, Ataşehir bölgesinde de hep birlikte görüyoruz.

Belki sizlere, şu anda, Hükûmeti yönetenlere bu sıcak para, bu sıcak kaynak hoş gelebilir, yani o TOKİ’den kazanılan paralarla veyahut da kendi yandaşlarınıza vermiş olduğunuz müteahhitlerin katkılarıyla belirli işlerinizi, illegal işlerinizi çözmüş olabilirsiniz. Ama, sonuçta, burada ifade ediyorum -ki notlara da geçiyor- bunu böyle yapanlar, geçmiş dönemlerde yapanlar çok büyük hüsranlara uğramıştır.

Tabii, TOKİ burada bu kadar güzel kaynaklarla para kazanırken, büyükşehir belediyeleri durur mu? Onlar da kendi yasalarına göre, kendi kurallarına göre, onlar da konut işlerine soyunmuşlardır.

Burada, özellikle sayın milletvekillerime sormak istiyorum: Bir belediye yönetimi yapmış olduğu konutları reklamlarla satmaya kalkıyor, reklam bile verebiliyor. Aslında, kanunen, etik olarak bunun doğru olmadığını bilmemiz lazım. Aynı belediyeler, şu anda “kentsel dönüşüm” adı altında, tabii TOKİ’den gördükleri için, güzel kârları olduğu için, güzel imkânlar kendilerine sunulduğu için, kalemler elinde olduğu için imar planlarını istedikleri gibi yaptıkları için, maalesef, onlar da, aynı biraz evvel ifade ettiğim gibi -şimdi yeni bir moda gelişti büyükşehirlerde- “kentsel dönüşüm” adı altında, vatandaşlarımızın yerlerini satamama kaydını koydurarak orada “kentsel dönüşüm” adı altında bina yaptıklarını, konut yaptıklarını görüyoruz. Ancak aynı şu anda TOKİ’de olduğu gibi, biraz evvel belirttiğim gibi büyükşehir belediyelerinde de yapılan konutlara bakıldığında maalesef kentsel dönüşümle alakası yoktur. Bir örnek vermek istiyorum sizlere değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri: Özellikle “kentsel dönüşüm” adı altında istimlak ettikleri ve o garip vatandaşların kendi yerlerine -otuz yıllık, kırk yıllık, yüz yıllık yerlerine- binalarını yıktıkları yerlere maalesef belediyelerimizin müteahhitlerle anlaşarak kat karşılığı binalar yaptığını da görüyoruz. Şu anda, özellikle Sayın Hükûmete sormak istiyorum: Büyükşehir belediyeleri “kentsel dönüşüm” adı altında kaç tane –Türkiye genelindeki özellikle AKP’li büyükşehir belediyelerinden bahsediyorum- yoksul vatandaşa konut yapmıştır? Özellikle, TOKİ için de aynı şey geçerli. Şu anda revaçtaki, Türkiye’nin gündemindeki TOKİ, kaç tane yoksul vatandaşa ev yapmıştır? Bunun burada açıklanmasını istiyoruz.

Yine, ifade ettiğim gibi, belediyeler de aynı şekilde konuttan para kazanma eğilimine yönelmişlerdir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN -  Buyurun Sayın Erenkaya, devam edin.

HİKMET ERENKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, bu kanunun burada on dakikada eksiklerini, artılarını anlatmak mümkün değil ama şunu söylüyorum: Hükûmetiniz özellikle yoksulluk, yolsuzluk, aynı zamanda yasaklarla ilgili “3Y” ile yola çıkmıştır. Şu anda Hükûmetiniz bu kanunla ilgili ekonomide sınıfta kalmıştır, ekonomi yönetiminde sınıfta kalmıştır. Ancak şöyle bir gerçek var ki, beş buçuk yıllık iktidarınızda şu görülmüştür: Gerçekten, Başbakanımız dâhil olmak üzere öyle güzel bir kadro oluşturmuş ki AKP Grubunda, ekonomide yani Hükûmeti yönetme ekonomisinde sınıfta kalmasına rağmen, ticaretle siyaseti en iyi yönlendiren, en iyi yöneten hükûmet olarak tarihe geçecektir diyorum, hepinizi en içten saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Erenkaya.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Sayın Tanrıkulu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şu an görüşülmekte olan kanun tasarısının gerekçesinde, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihale edilen yapım işlerinin imalatında kullanılan malzemelerin dünya piyasalarındaki rayiçlerinde müdebbir bir tacirin öngöremeyeceği şekilde artış olduğundan bahisle, fiyat farkı verilmesi öngörülemeyen yapım işlerinin imalatlarının durma noktasına geldiği belirtilmektedir.

Öncelikle hemen şunu ifade edeyim ki, ülkemizde istihdamın öncüsü durumunda olan yapım sektöründe yaşanan ve yaşanacak olan tıkanmaların toplumun her kesimini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyeceği muhakkaktır. Bu gerçekten hareketle, ilke olarak, yapım sektörünün içinde bulunduğu buhran veya kriz ortamının, başka bir ifadeyle, tıkanıklığın aşılması için çözüm aranması ve de bulunması gerektiği görüşündeyim. Ancak, tabii, bu çözüm arayışları yeni sorunlara da meydan vermemek durumunda. Ayrıca, sektörün bazı unsurlarının sorunlarına çözüm aranırken diğerlerini de göz ardı etmememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu manada, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, genel anlamda yapım sektörünün içinde bulunduğu kriz ortamının aşılması amacıyla ve bu krizi ileride genel makroekonomik göstergelere de olumsuz olarak yansıtmadan çözülmesi gerektiği kanaatindeyim.

Tasarıyla, sadece kamuya iş yapan yapı müteahhitleriyle sınırlı bir çözüm arayışı içine de girilmiş. Belki de tasarının en önemli nakisası burada yatıyor. Bu konuya ilişkin değerlendirmelerimi arz etmeden önce, mevcut uygulamalardaki durumun ana hatlarını da sizlere hatırlatmakta yarar görüyorum değerli milletvekilleri.

4735 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinde şöyle diyor: “Sözleşme türlerine göre fiyat farkı verilebilmesine ilişkin esas ve usulleri tespite Kamu İhale Kurumunun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.” Ve devam ederek “Sözleşmelerde yer alan fiyat farkına ilişkin esas ve usullerde sözleşme imzalandıktan sonra değişiklik yapılamaz.” hükmü var ve bu hüküm kesin. Bu hüküm uyarınca, Kamu İhale Kurumunca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca kabul edilen esaslarda, fiyat farkının uygulanmasında esas alınacak temel ilkeler ile fiyat farkına ilişkin formüle de yer verilmiş. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda ise, fiyat farkı verilmesi veya verilmemesi idarenin takdirine bırakılmış olup, bu durum ihale öncesinde şartnamelere konulmak suretiyle de isteklilerin fiyat belirlemelerini bu duruma göre yapmaları sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, yani fiyat farkı verilip verilmemesi ihale öncesinde konulan bir kural olup, istekliler fiyatlarını belirlerken bu kuralı dikkate alarak teklif bedellerini de oluşturmaktadırlar. Tabii bunun doğal sonucu, aynı iş için fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerdeki sözleşme bedelleri, fiyat farkı verilecek ihalelerdekilere göre yüksek olacaktır. Bunun doğal sonucu, aynı iş için bu şekilde farklı farklı fiyatlar da verildiği için, fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerde, istekliler, piyasa şartları içerisinde, sözleşme sürecindeki muhtemel fiyat artışlarına ilişkin öngörülerini de bu tekliflerine yansıtacaklardır. İhale aşamasında fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen ihalelerde, sözleşme sürecinde yapılacak bir yasal düzenlemeyle fiyat farkı verilmesine imkân verilirse, bu durumda, kamunun ihtiyacını piyasa şartlarından daha yüksek bir bedelle temin etmesinin söz konusu olacağını da özellikle belirteyim.

Değerli milletvekilleri, 4735 sayılı Kanun’un -biraz önce söylediğim gibi- 8’inci maddesinde fiyat farkına ilişkin bu bahsettiğim esaslar mevcut iken, o zaman bu tasarıya neden ihtiyaç duyuldu? Bunun nedeni çok açık. 4735 sayılı Kanun’un 8’inci maddesi, aynı zamanda, sözleşme imzalandıktan sonra fiyat farkına ilişkin esas ve usullerde değişiklik yapılmasına engeldir. O hâlde, öncelikle, bu getirilen tasarıyla 4735’in 8’inci maddesinin hükmü baypas edilmektedir. Hâlen yürürlükte olan fiyat farkı verilmesine ilişkin esaslar kurumun teklifi ile Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilmiş ise de bu düzenlemelerin ihale öncesinde belli olduğu, bütün istekliler için fırsat eşitliği sağladığı da ortadadır. İşte, bu nedenle ihale öncesinde ve bütün ihaleler için fiyat farkı verilmesine ilişkin kuralların belirlenmesi yetkisinin kurumun teklifi üzerine Bakanlar Kuruluna bırakılması doğruydu ancak sözleşme imzalandıktan sonra 4735 sayılı Kanun’un 8’inci maddesini baypas eden bu tasarıyla fiyat farkı verilmesine ilişkin usul ve esasların tespitinde, yine, kurumun teklifi, Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması, içinde bulunduğumuz yüce Meclisin oy kullanmasının belirsizliği anlamına geleceğini de belirtmek istiyorum.

Bu itibarla, sözleşmesi imzalanmış işlere fiyat farkı verilmesine ilişkin kanun tasarısında fiyat farkına ilişkin usul ve esasların kurumun teklifi üzerine Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması yerine yüce Meclisin kararıyla kanun maddesi olarak çıkartılması hem daha kalıcı bir çözüm olacak hem de uygulamada sonradan ortaya çıkması muhtemel hukuki sorunların da önüne geçecektir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısı, esas itibarıyla devletimizi aynı zamanda ekonomik ve mali yönden de yükümlülük altına sokacaktır. Meclisten bu tasarıyla sınırı ve temel ilkeleri belli olmayan bu konuda Hükûmete yetki verilmesi istenmektedir. Bu belirsizlikleri ve ileride ortaya çıkması bugünden öngörülebilen belli başlı sorunları da yine sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bunların başlıcaları: Öncelikle fiyat farkı verilmesi öngörülmeyen sözleşmelerde yüklenicilere fiyat farkının nasıl verileceği çok önemli bir sorun olup bu sorunun nasıl aşılacağı konusunda yüce Meclisimiz aydınlatılamamıştır.

Sonra, yürürlükte olan fiyat farkı esas ve usullerinde yabancı para üzerinden sözleşmeye bağlanan ihalelerde fiyat farkı ödenmeyeceği hükmü vardır, bunu biraz önce belirttik. Yeni tasarıda ise bu işlere de fiyat farkı ödeneceği hükmü getirilmektedir. Uygulamada bu işlere nasıl fiyat farkı ödeneceği konusundaki temel yaklaşımın ne olacağı, kur değişikliği ile ürün fiyatlarındaki değişiklik farkının nasıl hesaplanacağı gene belli değildir ve bu konuda komisyon çalışmalarında da maalesef tatminkâr cevaplar alınamamıştır.

Tasarıda 1/1/2008 tarihinden sonra yapılan ve yapılacak olan imalatlar için fiyat farkı verilebilmesi düzenlenmiştir. Bu uygulama ne zamana kadar sürecektir?

Yeni hazırlanan esas ve usuller mevcut sözleşmede yer alan esasların yerini alacak mıdır? Hazırlanan yeni esas ve usuller geçici bir süreyi kapsayacaksa yine soruyoruz, bu süre ne kadar olacaktır?

Sözleşmesinde fiyat farkı verilmeyeceğine ilişkin düzenleme bulunan ihalelerle, tersine, fiyat farkı verilecek ihalelerdeki fiyat farkı oranı ve miktarı aynı mı olacaktır? Farklı esas ve usullerde yapılacak ise o zaman bunun temel yaklaşımı ne olacaktır?

Değerli milletvekilleri, 31/5/2008 tarihinden önce 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılmış ve 1/1/2008 tarihinden sonra imalatı bulunan ancak geçici kabulü yapılan, yani tamamlanmış olan yapım işlerine de fiyat farkı ödenecek midir? Bu da önemli bir sorudur.

Tasarıda “Fiyatlarında beklenmeyen artışlar meydana gelen…” diye bir ifade var. Biz bunu komisyonda da o zaman dile getirdik. Bu ifadeden, fiyat farkı ödenecek imalatların, fiyatlarında beklenmeyen artışlar görülen imalatlar olduğu anlaşılıyor bizce. Tasarıda fiyat farkına konu imalat kalemlerinin neler olduğu da belirtilmemiş. Eğer bu hususlar dikkate alınırsa tasarı ile fiyat farkı ödenmesi amaçlanan imalatların ve fiyat farkı ödenmesinde uygulanacak kuralların yasa metninde yer alması gerektiği kanaatini taşıyorum. Gene bu bağlamda fiyat farkı verilecek imalat kalemlerinin belirlenmesinde TÜİK istatistiklerinden yararlanarak, ilke olarak, fiyat artışlarındaki oranı, genel, ÜFE’nin üzerinde olan gruplarla da sınırlandırılması uygun olacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere, Genel Kurulumuzda görüşmeye açılan yasa tasarısında ileride ciddi sorunlara yol açacak belirsizlikler bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu, devam edin.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Devletimizi mali yükümlülük altına sokacak olan bu tasarıda, fiyat farkı verilmesine imkân sağlanan işler ile fiyat farkı verilmesine ilişkin temel kuralların da Genel Kurulumuzda tartışılarak kanun metninde yer alması gerektiği düşüncesiyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklayacağım.

Ancak, bir sitemimi de ifade etmeden geçmeyeceğim. Bugün akşam veya yarın belki AK PARTİ hakkındaki kapatma kararı açıklanacak. Aynı durum bizim partimiz hakkında da söz konusu ve              Meclisin yüzde 50’sinin üstünde bir çoğunluğu temsil ediyoruz. Böyle bir durumda, şüphesiz, yüce Meclisin iradesi, halkın egemenliğinin tercihi yönünde bir kararın çıkmasının hukuka, demokrasiye ve ülkemize hayırlı olacağını hep temenni ettik, ediyoruz. Yüce Meclis İstiklal Savaşı’nda dahi kapatılmamıştı, bir tek 12 Eylül askerî darbesinde, o da bütün partileri kapatarak. Bir yargı kararının buna vesile olmayacağına inançla, bu duyarlılık içinde acılı günler de yaşıyoruz.

Daha dün Güngören’de yaşananlar konusunda birlikte bir refleks göstermenin tavrını birlikte geliştirmek, daha ileri adımlar atmak gerekiyor.

Büyük acılar yaşadık. Son yirmi beş yılda yaşadığımız acılar öyle sıradan değil, öyle milyar dolarlarla ifade edilecek bir olay değil. 40 bini aşkın insanımızın can yitimi söz konusu olan durumlarda, böylesi konularda dün tutanaklara geçen talihsiz suçlamaların durumunun bir parti grubunu yansıtmadığının bilinci içindeyiz ve bu duyarlılıkla zaten tepkimiz bireyler yönünde gelişti. Ancak, grup olarak, İç Tüzük’ümüz elvermediği için… Burada hakaret lafları kalıyor tutanaklarda. Bilmiyorum, İç Tüzük taslağı da gelecek Meclise, o konuda gruplar olarak biraz konuşmamız gerekiyor. Meclise yakışmayan sözler tutanaklarda kalıyor ve çıkarılamıyor. Özür dileme erdemliliği de çoğu zaman gösterilemiyor, bu da sorun oluyor. Bu sorun olduğu için bu taslakta birlikte bir şeyler yapmak gerekir diye düşünüyorum ve gerçekten daha duyarlı davranmak gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Şüphesiz bu taslak… İhale denince yolsuzluk, yolsuzluk denince yolsuzlukla mücadele, ister istemez bunlar gündeme geliyor. Şimdi, rüşvet, yolsuzluk, irtikâp, adam kayırmacılık vesaire bugünün sorunu değil. Hele hele inşaat sektörü söz konusu olduğu zaman daha hassas bir alan ve ihaleler söz konusu oluyor. Yapım, inşaat sektöründeki dalgalanmalar her yıl farklı şekillerde gelişiyor. Sosyoekonomik gelişmeye paralel olarak siyasal yozlaşmaların da yeni türleri ortaya çıkıyor, rüşvet, torpil dışında, siyasal kayırmacılık, patronaj, rant kollama, suvasyon -bilmiyorum ne diyorlar ona, gönül yapma- oy ticareti -“logrolling” olarak ifade ediliyor- hizmet kayırmacılığı vesaire adlar altında. Bu alanlar tehlikeli alanlar. O açıdan Meclisin, yüce Meclisin denetiminin çok etkili olması ve yasaları da çıkardığımız zaman yasaların bu açıklıkta olması gerekiyor.

Rüşvet ve yolsuzluklar, genel bir ifadeyle tüm siyasal yozlaşmalar sadece ahlaki bir problem olarak kalsaydı farklı olurdu ancak bu olaylar ekonomik kalkınma üzerinde ve ülke geneli üzerinde de çok daha olumsuz sonuçlar doğurmaktadır ve bunun örnekleri çoktur. Devlet malı ve parası soygunun kaynağı olunca, bu tür durumlarda çıkarılacak yasaların da buna uygun düzenlenmesi gerekiyor.

Bakın, Avrupa Parlamentosuna verilen bir soru önergesi -yakın zamanda- Türkiye’de yoğun yolsuzluklar yaşandığına dair ve Avrupa Birliğinin bu konuda ne tür bir önlem alıp almadığına  dairdir. Bunu oradaki soru cevaptan anlıyoruz. Avrupa Birliği Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye’de yolsuzluk iddialarının yaygınlığı konusundaki soru önergesine cevapta: “Türkiye’de sadece merkezde değil, taşrada da etik kültürün geliştirilmesini amaçlayan proje yürütülüyor.” dedi. Evet, biliyoruz, gerçekten Hükûmetin hem taşrada hem büyük kentlerde bu tür konularda çalışmalar yapması gerekiyor ancak bu konularda ciddi adımlar yok.

Şimdi, bu yasalar söz konusu olunca örneklerini de veriyor arkadaşlarımız. Türkiye’de, bir “Google”a girin ve “yolsuzluk” diye yazın binlerce, milyonlarca sayfa karşınıza çıkar: Kasırga, Balina, Matador, Buffalo, Paraşüt, Kartal, Serhat, Hayal, bilmem ne enerji, yüzlerce yolsuzluk iddiası, ki bunlar, basına da yansıyor, yargıya da bir kısmı yansımış, devam ediyor. Yani, bu konuda zaman zaman Hükûmet de bu yolsuzlukları tespit ediyor. Örneğin, İçişleri Bakanlığının bazı ihalelerde yapılan yolsuzluklarla ilgili müfettiş raporları var, biliyoruz. Kendi belediyelerinde, örneğin İstanbul Belediyesinde, İETT’de meydana gelen bir yolsuzluğu müfettişler tespit ediyor ve soruşturmalar açıyor. Yani, zaman zaman Hükûmetin de kendi personeli, elemanları üzerinde bu tür denetimlerinin olduğunu biliyoruz.

Ancak şunu samimiyetle sormak istiyorum, demin bunu Sayın Bakana da sordum, boyutunu; bu yasayı çıkarıyoruz, tamam, ilgili idari birimin yetkisinden alıyoruz, bakana da değil Bakanlar Kuruluna veriyoruz ama ilgili idari birim teklif edecek, Bakanlar Kurulu karar verecek. Bunun çerçevesi, sınırı nedir? Hakikaten, kaç tane şirket etkileniyor? Neden yurt dışındaki şirketin katıldığı ihaleden, onun çimento, demir farkından hazinemiz sorumlu oluyor, vatandaşın kendi vergisiyle ödediği paralardan? Neden daha adil bir çalışma düşünülmüyor? Örneğin 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmin komisyonları terörden zarar görenlere şu an tazminat ödeyemiyor, durmuş durumda. Bütçede bir kuruş para yok. Bütçe görüşmelerinde bir önerge verdik, ona CHP, diğer partiler de katıldılar. Denildi ki: “Maliye Bakanına -yani Hükûmetin bakanına- bir kat daha fazlası bir yetki tanıyalım.” Şu an durmuş.

Peki, vatandaşın 90’dan bu yana yakılan yıkılan köy evindeki bayındırlık birim hesaplarını yaptığınız zaman, o vatandaşın zararını ödemek için, şimdiki çimento farkını, demir farkını, harcını, o vatandaşın, Lice’de evi yakılan vatandaşın, Kulp’ta evi yakılan vatandaşın, Hakkâri Yüksekova’da evi başına yıkılan vatandaşın birimini hesaplarken bu yasa kapsayacak mı? Yok. Yalnız müteahhitleri kurtarıyor. Yani, vatandaşı nasıl düşüneceğiz? Vatandaş nasıl bunun olumsuz etkilerinden kurtulacak? Gerçekten üzerinde çok konuşulacak bir yasa. Arkadaşlarımız ifade ettiler. TOKİ, planı istediği gibi çıkarıyor, istediği gibi katları yükseltiyor, istediği gibi imar planında değişiklik oluyor; yeşil alan oluyor, yapı alanı, yapı alanı oluyor bilmem yeşil alan. Bu kadar denetimsiz, sivil toplumu dışlayan, yurttaşının görüşlerini dikkate almayan, bu kadar rahat bir icraatın inanıyorum ki icraat sahiplerine de bir faydası olmaz.

Bakın, deprem kuşağındayız. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz, sadece onu ifade edeyim. Bu yapıyla ilgili en büyük hasarlardan birinin yapıda malzeme çalması olduğunu, malzemeden, demirden, çimentodan çalındığı için insanlarımızın öldüğünü ifade edeyim. Son altmış beş yılda Türkiye’de afetlerin yüzde 75’i depremlerden oluşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, sözünüzü tamamlayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Türkiye, yüzde 90 barajları, sanayi tesislerinin yüzde 96’sı, nüfusun yüzde 98’i, ülkenin işte yüzde 92’si deprem kuşağındadır, deprem riski altındadır. Deprem riski altındaki bu yapı güçlendirmelerinin plan projesi olmadığı zaman ne olacak? Bunun bu yasayla nasıl tamiri olacak? Mümkün değil.

İnsanın aklına tabii ki ister istemez Beethoven’in ünlü baş yapıtı “Pastoral Senfoni” geliyor. Diyor ki doğanın değişkenliği üzerine dâhi bir sanat yaratıcısının duyumsamalarını özetlerken: “Ağaçları ve çayırlarıyla yemyeşil yumuşak bir doğada nazlı nazlı akan bir derenin dinlendirici güzelliği çevresindeki yamaçlarda meleyerek dolaşan kuzucuklar, hepsi birlikte nefis bir Beethoven betimlemesinin unsurlarını oluşturur. Benzersiz güzellikte klarnet ve flüt melodileri birbirinin içine geçer ancak senfonin ilerleyen bölümlerinde gökyüzü kararır…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir cümle kaldı, bağlayabilir miyim.

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – “…şimşekler çakar ve büyük bir fırtına patlar. Yumuşak doğa, birdenbire şekil değiştirmiştir. Yapıt, bilindiği gibi, fırtınadan sonraki sükûnet betimlemeleriyle sona erer.” Bir müzik eserinde bu.

Türkiye, şu an, o sükûnet betimlemesini yaşıyor. Bu akşam karar ne olacak? Güngören’deki caniler yakalanacak mı? Bu yolsuzluklar aşılacak mı? Bütün bunların sorumluluğu omuzlarımızda. Biraz daha sevgiyle kucaklaşmamız gerektiğini ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Şahısları adına ilk söz, Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’a ait.

Sayın Tutan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun amacı tümü üzerinde konuşmalarda yeterince anlatıldı. Ancak, bazı yanlış anlamaları gidermek için sadece bir konuyu burada dile getirmek istiyorum. “Bu kanunla birilerine rant mı sağlanıyor?” gibi bazı şeyler söylendi.

Değerli arkadaşlar, gerekçe okunduğunda da açıkça görülecektir ki, fiyat farkı verilmesi uygulamasında bir tek şey amaçlanmıştır, hiç kimsenin kârının artırılması, yüklenicinin kâr etmesi falan değil zararlarının bir kısmının giderilmesi amaçlanmıştır.

Bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tutan.

Şahsı adına ikinci söz, İzmir Milletvekili Harun Öztürk’e ait.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Güngören’de yaşamlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle terörü şiddetle ve nefretle tekrar kınıyorum. Hükûmeti de terör saldırılarını önceden önlemeye yönelik tedbirler geliştirmeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Kamu İhale Sözleşmesi Kanunu, Kamu İhale Kanunu’na göre yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi ve uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Bu Kanun’a göre düzenlenecek sözleşmelerde ihale dokümanında yer alan şartlara aykırı hükümlere yer verilememektedir. Yapım işlerinde ya isteklinin teklif ettiği toplam bedel üzerinden anahtar teslimi götürü bedel sözleşmesi yapılmakta ya da ön veya kesin projelere ve bunlara ilişkin mahal listeleri ile birim fiyat tarifelerine dayalı olarak idarece hazırlanmış cetvelde yer alan her bir iş kaleminin miktarı ile bu iş kalemleri için istekliler tarafından teklif edilen birim fiyatların çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşmesi yapılmaktadır.

Bu Kanun’un 8’inci maddesi sözleşme türlerine göre fiyat farkı verilebilmesini Kamu İhale Kurumunun teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararına bağlamıştır. Bu da sözleşme yapılmadan kullanılacak bir yetkidir. Çünkü, anılan maddenin ikinci fıkrasında “Sözleşmelerde yer alan fiyat farkına ilişkin esas ve usullerde sözleşme imzalandıktan sonra değişiklik yapılamaz.” denilmektedir. Yani, hangi işe fiyat farkı ödeneceği sözleşme yapılmadan önce belli olacaktır. Böyle olunca ihaleye katılacaklar da ihale konusu iş için hangi esaslar çerçevesinde fiyat farkı ödeneceğini önceden bilecekler ve ona göre teklifte bulunacaklardır.

Özetle, başlangıçta fiyat farkı ödeneceği öngörülmemiş ise sözleşmeden sonra hiçbir şekilde fiyat farkı ödemesi yoluna gidilemeyecektir.

Görüşülmekte olan tasarı kanunda yazılı kural dışında, sözleşme yapıldıktan sonra fiyat farkı ödenmesine izin veren değişiklikler içermektedir. Tasarının 1/1/2008 tarihinden bugüne kadar yapılmış olan yapım sözleşmelerini de kapsaması, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde sözleşme yapıldıktan sonra fiyat farkı ödenemeyeceğini bilen ve buna dayanarak ihaleye katılmayan veya katılıp da ona göre daha yüksek teklif veren iştirakçiler açısından önemli olduğu kadar, ihalenin tam rekabet koşulları altında yapılmamış olması ve kamu zararı doğması bakımından da önemlidir. İlk etapta bu sakıncanın ortadan kaldırılması için tasarıdaki 1/1/2008 tarihi metinden çıkarılarak “Yürürlük tarihinden sonra yapılacak ihalelere fiyat farkı ödemesi yetkisi öngörülebilir.” şeklinde bir yaklaşım düşünülebilir. Ancak yapılacak bu düzenlemenin öngördüğü amacı mevcut yasa hükmü karşıladığından böyle bir düzenlemeye de ihtiyaç yoktur. Zira bugünden itibaren yapılacak ihalelerde fiyat farkı ödemesi yapılması düşünülüyor ise ihale ve sözleşme öncesi bunun esas ve usullerinin mevcut yasaya göre Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesi mümkündür.

Değerli milletvekilleri, ekonomik kriz nedeniyle böyle bir önlem gerekli görüldüğüne göre mevcut yasaya dayanılarak kriz sona erene kadar yürürlükte kalmak üzere genel bir fiyat farkı kararnamesi ile sorun pekâlâ halledilebilirdi. Ağustos 2007’de başlayan dünya krizi nedeniyle Hükûmet alması gereken tedbirler konusunda bu nedenle uyarılmıştı. Ancak Hükûmet 1/1/2008’den geçerli kararnameyi zamanında çıkarmadığı için, bugün yasama organına zamanında kendisinin yapmadığı görevi, geriye doğru geçerli kılmak üzere yasayla yaptırmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, devam edin.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…kendisinin yapması gereken görevi yapmaması nedeniyle ihmal ettiği görevi, bugün yasama organına, yasaya aykırı olarak, bazı sebepsiz zenginleşmelere de yol açabilecek biçimde ve rekabeti de önleyecek tarzda yasa hükmü getirmektedir.

Yasama organının bu tür olumsuzluklara alet edilmemesi dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi, aracılığınızla Sayın Bakana iki sorum var.

Kamu ihalelerinin tarımsal altyapı, sulama ve ormancılık yatırımlarında nispi bir azalma içinde olduğu görülüyor. Mesela, 2008 merkezî yönetim bütçesinde sulama yatırımları 2007’ye göre yüzde 3 azalmış, ormancılık yatırımları 2007’ye göre yüzde 7,2 azalmış. Sorum şu: Bu yasa ile verilecek fiyat farkından tarım kesimindeki yapım işleri hangi oranda yararlanabilecektir?

İkinci sorum: Sayın Bakan, ilgili komisyonda şöyle bir ifadede bulunmuşlardır: “Bu düzenlemeye göre Bakanlar Kurulunun uygulama esaslarını belirlemede bütçe dengeleri dikkate alınacaktır.” demiştir. Bu ne anlama geliyor? Verilecek fiyat farkı miktarının ve uygulama kapsamının bütçe olanaklarının elverdiği ölçüde olabileceği mi ima edilmek isteniyor? Çünkü, bu, uzun zamandan bu yana bu uygulamayı bekleyen kişiler açısından son derece önemlidir. Bu konuda açıklama rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım iki sorum var benim de. Bunlardan birincisi: 2003 yılından bugüne kadar Kamu İhale Kurumumuz kaç ihaleyi iptal etmiştir? Bu ihaleler hangi kurumların çıktığı ihalelerdir ve iptal gerekçeleri neler olmuştur? Bir döküm hâlinde bunu istiyorum mümkünse.

İkinci sorum: Fiyat farklarının uygulanması yap-işlet veya yap-işlet-devret modeline uygun çıkılan ihalelerde acaba nasıl yansıtılacaktır? Burada bir eşitsizlik meydana gelmesi söz konusu mudur diye düşünüyorum. Şöyle ki: Yap-işlet-devret modeliyle yüklenici firma bir maliyet çıkarmıştır ve ona göre de yıl işletmesini hesap etmiştir ve bugünkü fiyat farklarıyla da bu yıl işletmesinin tutmaması mümkündür ve bazı uygulamalar var ki, mesela Karaman’daki bir barajda yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkılmış, 140 milyar dolar civarında maliyet ve 10 milyar dolar civarında bir kazançla bugün hazineye yüklenilmiştir bu fiyat farkları ve yapılamayan birtakım gerekçelerle. Yap-işlet-devret modeline veya yap-işlete fiyat farkı uygulanmazsa bir eşitsizlik söz konusu olacaktır, uygulansa nasıl bir uygulama söz konusu olur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, ben de teşekkür ediyorum.

Benim de iki sorum olacak.

Bir: Bu mağduriyeti giderme yasası olan yasada emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Şimdi, bir tarafta insanların mağduriyetini gidermek, hakkaniyettir, adalettir. Ama ikincisi, uzun süredir -zaman zaman Sayın Bakanımıza ve değişik bakanlara da sorduk- belediyelerin afet yasasından kaynaklanan bir hak alacakları var ve mahkeme kararıyla bunun ödenmesi gerekir 2008 yılında. Sayın Bakanımıza birkaç kez söyledik, ama bir kaynak bulamadıklarını söylüyorlar. Mahkeme kararına rağmen kaynak bulamadıkları bu belediyelerle ilgili… Nasıl bu yasayla ilgili bir kaynak buluyorlar? Bu konuda bir açıklama istiyorum.

İkincisi, 1966 Varto-Muş depreminde, hâlen, hak sahipleri olan birçok mağdur haklarına kavuşamadılar. Bu nasıl bir sosyal devlettir ki aradan kırk iki yıl geçmiş, insanlara iki odalı bir ev yapacaklar, hâlen bir türlü yapılmadı. Bu hak ne zaman yerli yerine oturtulacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bilindiği gibi Siirt AK PARTİ Belediye Başkanı, yakınları tarafından 22 milyar Türk lirasına satın aldığı hazine arazilerini üç dört el değiştirdikten sonra belediyeye 1,5 trilyona yakın bir ücretle sattılar. Yani belediye 22 milyara satın aldığı arazileri, yakınları tarafından alınan arazi, arsa belediyeye 1,5 trilyona yakın bir ücretle satın alındı. Belediye bunu TOKİ’ye kat karşılığı verecekti ancak yolsuzluğun ortaya çıkması nedeniyle proje durduruldu ve ilgililer hakkında kanuni takibatın yapıldığını biliyoruz. TOKİ’nin şu anda Siirt’te yeni bir projesi var mıdır, onu öğrenmek istiyorum, bir.

İkincisi: Sayın Tarım Bakanına soracaktım. Kuraklıktan dolayı zarar gören çiftçilerimize yardım kapsamına alınan iller ve ilçeler arasında Siirt’in Kurtalan ilçesinin bulunmadığı, İl Tarım Müdürlüğü ile yapılan görüşmelerde Kurtalan’ın unutulduğu söylenmişti. Kurtalan’ın da yardım kapsamına alınacağı ifade edilmişti. Bu konuda Sayın Bakanın bilgisi varsa şimdi, yoksa yazılı olarak da bildirmesini rica ediyorum. Kurtalan yardım alacak ilçeler arasında yer alıyor mu almıyor mu onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, süremiz çok azaldı, lütfen kısa sorun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım, TOKİ’nin sosyal konut konusunda bir projesi var mı?

İki: Turizm kent projesi, yani emekçilere, çalışanlara turizm kenti düşünüyor mu? Çünkü, Avrupa’da, özellikle gezdiğim birçok yerde belediyeler, dar gelirlilere, ücretlilere, işçilere deniz kıyılarında turizm kentleri yapıyorlar veya sosyal konutlar yapıyorlar. Böyle bir projesi var mıdır? Dar gelirliler için bir proje düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sayın Bakan, buyurun.

 BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela Çanakkale’deki yangınla ilgili bilgi takdim edeyim. 5 helikopter, 5 uçak, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden 1 amfibi uçak, 30 arazöz, 200 işçi olay yerine intikal etti. Sayın Bakanımız bizzat ilgileniyor. İnşallah az hasarla bu yangını atlatırız.

Şimdi, evvela yapılan eleştirilere teşekkür ediyorum. Özellikle Sayın Tanrıkulu çok güzel şeyler söyledi. Onlarla ilgili, kendisinin bu sorularını mutlaka kendisinden alıp… Bizim vereceğimiz cevaplar da var. Çok uzundu, belki cevabımda o olmayacak ama gerçekten sorulması ve cevaplandırılması gereken hususlardır.

Şimdi, Sayın Sakık bana geçen de söylemişti. Biliyorsunuz, biz iktidara gelmeden Afet İşlerinde maalesef adil olmayan uygulamalar yapılmıştı. Kat sayılarla bazı belediyelere kazançlar sağlanmıştı, haksız paralar yollanmıştı; bazıları bundan mağdur olmuştu. Daha sonra mahkeme oldu. Mahkemede eski rakamlarla 85 trilyonluk, yeni rakamlarla 85 milyon YTL’lik bu belediyelerimiz bir hak elde ettiler. Bütün bunları tabii bu belediyelerimize ödememiz gerekiyor ama bu yılki bütçede olmadığını söylemiştim ben Sayın Sakık’a. İnşallah önümüzdeki bütçeye koymaya çalışacağız.

Şimdi, Sayın Sakık “Bunlar konmazken nasıl bu fiyat farkı verilecek?” Doğrudur. Bu yıl verilmeyecek bu fiyat farkı, çünkü bu yıl verilse dahi bütçeye konulan rakamın üzerine çıkmayacak ödemeler, çünkü bütçeye yeni bir bütçe ilave etmeyeceğiz bu yıl verilse dahi. Bu defa ne olacak? İşin yüzde 70’i yapılacakken, fiyat farkı dolayısıyla yüzde 60’ı, 65’i yapılacak. Yani, bu yıl ilave bir bütçeyle bu fiyat farkını ödemeyeceğiz.

66 Varto-Muş depremleriyle ilgili gerçekten biz burada o günden kalan sorunları çözmeye çalıştık. Yüzde 90’ınını çözdük, yüzde 10’unu da çözeceğiz. Ama bizim afetle ilgili anlayışımız şudur: Şu anda Gülnar’da orman yangını oldu, konutları dört ay içinde teslim edeceğiz.

Mustafakemalpaşa’da Bursa’da oldu, köy yandı, sekiz ay içerisinde şahane bir köy yaptık, teslim ettik.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki bizim günahımız ne Sayın Bakan?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Günah diye bir şey yok, onları da yaptık tamamladık Sayın Sakık. Yani size de bilgi verebilirim ama çok hızla onları da tamamlıyoruz. Bazıları şöyle: Hak sahipliğiyle ilgili sorunlar var, tespitlerle mahkeme arasında gidip gelmeler nedeniyle gecikmişlik olabilir. Yoksa, oradaki vatandaşımızla buradaki vatandaşımız arasında hiçbir fark yok. Bilakis, bizim, orayla ilgili, özellikle bu yöreyle ilgili –“ora” derken yanlış anlaşılabilir- neler yaptığımızı, ne kadar konut yaptığımızı, ne kadar konut artı ahır yaptığımızla ilgili bilgileri ben size takdim edeceğim. Zaten, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün bizim dönemimizde yapmış olduğumuz çalışmaları içeren bir kitapçık bastırıyoruz. Bu bir başarı öyküsü, bunu hep beraber size sunacağız.

Sayın Kaplan, TOKİ konusunda sordu. Aslında TOKİ’yle ilgili doneler bende de yok ama bildiğim kadarıyla ve bilmediğimi de size mutlaka yazıyla takdim edeceğim, TOKİ burada çok konuşuldu ve çok eleştirildi. Biraz evvel ben söyledim, Sayın eski Sağlık Bakanımız da sormuştu, TOKİ, faizle para alıp konut yapmıyor. TOKİ, kamu bütçesinden 1 lira alıp yapmıyor. TOKİ, bütün bunlara rağmen 300’e yakın okul yaptı bu ülkeye. TOKİ hastaneler yapıyor bu ülkeye, TOKİ ibadethaneler yapıyor bu ülkeye. TOKİ başka ne yapıyor? Rekreasyon alanları yapıyor, sosyal donatılar yapıyor. Peki bunları nasıl yapıyor? Doğrudur, İstanbul’da Ataköy’de 500 milyara daire satıyor. Alıcısı var satıyor, buradan kâr ediyor. Sosyal konut olarak –Sayın Kaplan sormuştu- benim bildiğim, üç ay evvel 60 bini aşmıştı. Yani, ayda 300 YTL’yle ödenerek, sıfır peşin veya 2 milyar eski fiyatlarla peşinle yirmi yıl vadeli konutlar yapıp vatandaşa teslim etti. Ben, çoğuna Sayın Başbakanla beraber gittim bu teslim törenlerinin. İnanılmaz haz alıyor insan bundan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu, devam edecek misiniz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Gönül ister ki, bunları daha da fazla yapalım. TOKİ, gerçekten 300 bine yakın inşaata başladı, bunun 180 bine yakınını bitirdi. Bir kısmından para kazanıyor, bir kısmından kazandığı parayı sübvanse ederek belki eksi fiyatlarla sosyal konutlara, hastanelere, camilere, ibadethanelere ve özellikle okullara bunları verebiliyor. Yap-işlet-devret bu modelin içerisinde değil. Yap-işlet-devrette -kendi içerisinde yapılmış olan mukavele- ilgili kuruluşla oturulur, eğer gerçekten bir mağduriyet varsa -Türkiye hukuk devletidir- müddetli uzatılır. Başka ne getirilebilir? O bunun içerisinde değil.

Kamu İhale Kuruluna her ihale yapan kurum bildiriyor ben şu ihaleyi yapacağım diye. Ama ihalenin bitip bitmediğini Kamu İhale Kurulumuz tam bilmediği için kesin rakamı veremiyor ama Kamu İhale Kurulu Başkanımız burada, ben ona söyledim, o da bu sorularla ilgili arkadaşlara gerekli bilgileri verecek.

Bakın biraz evvel Özçelik çok güzel bir ifade kullandı Siirt’le ilgili. Biraz evvel de Sayın Kaplan çıktı dedi ki: “Bu Hükûmet kendi belediyelerine de tutup suç duyurusunda bulunuyor, denetliyor.” Aynı şeyi biz Siirt’te de yapmıştık. Kendi ifade etti, ben teşekkür ederim. Bizim için yolsuzluk hangi partiden olursa olsun yolsuzluktur, üzerine gidilmelidir. Yetimin hakkını kimseye yedirmemeye kararlıyız. Üç Y’de iddialıyız, doğrudur, “yolsuzluk”, “yasaklar” ve “yoksulluk”la mücadelede gerçekten kararlıyız.

Tabii, konuşmam uzadı, daha sonra yazıyla bildiririm.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı yasa’nın 1. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

                                                                                                                 Malatya

Madde 1.- Fiyat farkı ödemelerinde kamuya olan borçlar öncelikle tahsil edilir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu önergeyi şunun için verdim: Bu Meclis bir yeniden yapılandırma yaptı, tüm grupların desteğiyle. Sigorta ve BAĞ-KUR primleriyle ilgili bir yeniden yapılanma. O zaman dedik ki size: “Arkadaşlar, bir aylık süre yetmez.” Birincisi, bankalar kayıtsız kaldı, son bir haftada “Kredi veriyorum.” dedi, insanlar şaşırdı. İkincisi, ürün mevsimi değil, yani, ürünlerin satış mevsimi değil. “Bu ödemeyi eylül sonu, ekim sonu yaptırın insanlara” dedik. İnsanlar fındıkçı, daha fındığını satamadı. Eğer, bir yasadan faydalanmak istiyorsak, halkın faydalanmasını istiyorsak, gelin, bu         yeniden yapılandırma süresini iki ay uzatın, müracaat süresini, ondan sonra, ekim sonuna kadar da ödeme süresini uzatırsak halka bir faydamız olur. Bu yüce Meclis, tüm gruplar ve herkes böyle bir yapılandırma ihtiyacı olduğu konusunda destek verdi. O gün burada söyledik. O gün burada dedik ki: “Arkadaşlar, ödeyemezler, etmeyin, tutmayın, bir aylık süre yetmez.” Şu anda, örneğin, ağustos sonu para ödenmesi gerekir. Arkadaşlar, fındıkçı ödeyemez, arkadaşlar, kayısıcı ödeyemez.

Bankalar devreye girmedi ve bir şekilde kurum, bankalarla pazarlık etti; kendisine ilave para istedi ve son geçtiğimiz pazartesi günü Halk Bankası anlaştı arkadaşlar, geçtiğimiz pazartesi günü, dikkatinizi çekerim. İnsanlar Halk Bankasının kapısından içeri hurra gitti, kimseyle görüşemediler. Ben hepinizden rica ediyorum, bu, toplumun gerçeği. Gelin müracaat süresini iki ay uzatalım, ödeme süresini de ekim sonunda yaparsak halka bir faydamız olur.

Geleceğim ikinci konuya. Sayın Bakanım, Malatya’da Beydağı ve Yamaç Mahalleleri var. Kentsel dönüşüm kaçınılmaz, kentsel dönüşüm toplumun ihtiyacıdır, çağdaş bir yerleşim alanıdır, kentsel dönüşüme kimse karşı çıkamaz. Ancak, kentsel dönüşüm yaparken insanları mağdur etmek hiçbirimizin hakkı değildir Sayın Bakanım. Söylüyorum size, tapulu arazisi var; imarlı ve ruhsatlı binası var, tapu tahsis belgesi var. Kimi de elli yıl önce gitmiş, o zaman kervan geçmez, kuş uçmaz bir yerlermiş oralar, yıllarca çamurda yürümüşler, oranın zorluğunu çekmişler. Bu insanlara… Kentsel dönüşüme karşı çıkmıyoruz. Ama bu insanlara, iki katlı evi olan bir insana siz 20 bin lira veya 25 bin lira verirseniz… Bu insanı sokağa atıyorsunuz. Kentsel dönüşüm olmalı ama kentsel dönüşümden dolayı bu insanların oradan sağlanacak rantı… Öncelikle bu insanların oturmasına imkân vermeliyiz. Bu konuda öncelikle Malatya’daki iki mahalle son derece zor durumdadır. 3 bin lira veriyor, 5 bin lira veriyor o gecekondudan attıkları insanlara. 

Değerli milletvekilleri, bu insanlar bizim insanlarımız. Bu insanlar orada gecekondu yapmışsa; yol yok, su yok, altmış sene orada oturmuş, daha sonra belediye su vermiş, daha sonra yol yapmış… Oradaki kentsel dönüşüme asla karşı çıkmıyoruz ama bu insanları mağdur edecek, bu insanları yok edecek bir uygulamaya da hepimiz karşı çıkmalıyız. Ben, bu konuyu sizin dikkatinize bir kez daha sunuyorum. Burada mağdur olan insanların mağduriyetini korumak hepimizin görevidir arkadaşlar. En azından, orada yapılacak binalara orada evini aldığın, barkını aldığın insanların öncelikle yerleştirilmesi lazım.

Ben, Sayın Bakanım, bir kez daha sizin adalet duygularınıza bunu sunuyorum ve oradaki yapılan işlemin bir kez daha TOKİ tarafından gözden geçirilmesini hassaten rica ediyorum.

Bir başka konu Sayın Bakanım: Türkiye’de en önemli konulardan biri beton santralleri. Bunu söylüyorum. Demir cevherinden beton katıyorlar. Beton standardı yok, her önüne gelen nasıl uyguluyorsa uyguluyor. Ben, son birkaç ayda bu konuda bir çalışma yaptım, size de sunacağım, ama özellikle beton santrallerinin kalite konusunda, özellikle deprem kuşağında olan bir ülkede belli standartların çok altına inildiğini ve özellikle demir çelik fabrikalarının o cürufundan katkı yaptıklarını görüyoruz. Ben, kimseyi, firma ismi falan söylemek haddim değil, ama beton santralleri bu konuda son derece çok dürüst insanları katmıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu, devam edin efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum ve dürüst, namuslu çalışan her insana destek olalım ama sahtekârlık yapan insana da en büyük cezayı vermek bizim görevimizdir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde bir adet daha önerge var, onu okutuyorum efendim:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 273 Sıra Sayılı “Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Geçici 2 nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Peki.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının yürürlüğünün 1.1.2008 tarihinden sonra yapılan ihaleleri de kapsayacak şekilde geri götürülmesi, fiyat farkı ödenmeyeceği düşüncesi ile ihaleye katılmayanlar açısından Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Ayrıca mevcut yasa, Bakanlar Kuruluna fiyat farkı ödenmesi konusunda yetki verdiğinden, içinde bulunulan ekonomik ortam nedeniyle bir fiyat farkı kararnamesi düzenlenmesi her zaman mümkündür. Bu nedenle yasal bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç yoktur. Tasarının tümüyle geri çekilmesi gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde yeni bir geçici madde ilavesiyle ilgili bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 Sıra Sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Geçici Madde 3. Bu kanunun geçici 2. maddesiyle ilgili bir ödeme yapılabilmesi için, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, bir ay içinde Bayındırlık, Maliye ve Sanayi Bakanlıklarının müsteşarlığından oluşacak bir komisyon kanalı ile fiyat farkı verilecek inşaat ve malzeme türleri belirtilir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç… Yoklar herhâlde.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hangi malzeme ve inşaatlara fiyat farkı verileceğinin belirtilmesi gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.

Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. CHP Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Pazar akşamı İstanbul Güngören’de yaşanan terör olayını bir insanlık suçu olarak kabul ediyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum, Güngören halkına da geçmiş olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım, üzerinde konuştuğumuz 273 sıra sayılı yasanın 2’nci maddesi, benim bir yıllık milletvekilliği yaşamımda bir ilki getiriyor: “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür...” Hem yürürlük hem yürütme yetkisini aynı maddede toplayan bir yasayla karşı karşıyayız. Böyle bir öneriyi Meclis Başkanlığının da nasıl kabul ettiğini anlamış değilim. Ayrıca, Komisyonda gerek CHP gerek MHP Grubu üyeleri böyle bir şeyin olmazlığını söylemelerine rağmen hâlen bu konuda ısrarlı bir şekilde gelmesi de yasa tekniğine uygun mudur, bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasa, inşaat imalatlarında yaşanan, Hükûmete göre tahmin edilemeyen ve beklenemeyen, bize göre de zamanında alınması gereken tedbirler alınmadığı için karşılaşılan bir olayı çözmek için fiyat farkı vermek amacıyla getirilen ve bu fiyat farkında da yetkiyi Bakanlar Kuruluna veren bir yasadır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa bir yönüyle gereklidir ama çözüm değildir. Ayrıca da -demin bahsettim- ilk defa yürürlük ve yürütme maddesini birleştiren bir yasadır. Çözüm değildir, çünkü özel konut kooperatiflerine ve özellikle müteahhit kesimine, yapsatçı kesimine hiçbir yararı yoktur. 2886 sayılı Yasa’yla ihale edilen işler için fiyat farkı hükümlerinde bir madde olmadığı için de faydası yoktur değerli arkadaşlarım.

Hepimizin bildiği gibi inşaat sektörü bizim gibi ülkelerde çok önemli sektördür, ekonominin lokomotifidir. Ama görüyoruz ki 2007 yılı sonundan beri inşaat sektörü çöktü, otomotiv sektörü can çekişiyor, tekstil sektörü çöktü ve bu lokomotif özelliğini taşıyan inşaat sektörümüz de bundan iki ay önce yaptığı direnişle ancak sesini Hükûmete duyurabildi. Şimdi, fiyat farkıyla, hazineden bir miktar parayı, çerçevesi iyi belirlenmemiş, nitelikleri iyi belirlenmemiş bir yetkiyi Bakanlar Kuruluna vererek hazineden bir sarf yapıyoruz, bir harcama yapıyoruz.

Bu temmuz ayı içerisinde çalışmanın şevkini yaşamak istiyoruz. Fakat  gördüğümüz kadarıyla gelen yasaların hepsi bütçe açığını yaratan, kaynak israfını yaratan ve çerçevesi iyi biçilmemiş yasalar. Örneğin, belediyelere bir sürü kaynak aktardınız ve kamu alacaklarını affettiniz. Şimdi de  -fiyat farklarıyla- nasıl ödeneceği belli olmayan biçimde bir fiyat farkı kararnamesini getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, her şeye bütçede kaynak var. Bütçe açığını düşünmüyorsunuz. Cari açığı şimdi yeni yeni aklınıza getirmeye başladınız. Ama ne zaman ki emeklilerin yaşam standardını artırmak için biz bir öneri getirsek -dün Sayın Bakan söyledi- “aman mikro dengeler, aman makro dengeler” diye önümüze çıkıyorsunuz. Bunları hesaplarken de, evveliyatını iyi hesaplamadığınız için de neyle karşılaşacağınızı şu anda bilmiyorsunuz.

Sayın Bakana soruyorum: Bu fiyat farkı yetkisiyle hangi mali külfetle karşılaşacaksınız biliyor musunuz? Komisyonda da sordum, bilmiyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bu kararnameye “Evet.” diyelim, gereklidir ama ihalelerin şeffaf olmadığını gördüğümüz bir ortamda, katılımcılığın olmadığını gördüğümüz bir ortamda, Kamu İhale Kanunu’nun 21’inci maddesine göre 3 kişi çağırılarak trilyonları bulan ihalelerin verildiği bir ortamda biz nasıl vicdan rahatlığıyla bu yetkiye “Evet.” diyebiliriz? Daha önce de arkadaşlarım dedi ki: “İhalelerde şaibe yok.” Bakın, değerli arkadaşlarım, son yıllarda, 2003 yılında bu Hükûmet göreve geldiğinden beri, özellikle Kamu İhale Kanunu 14 kez, 4735 sayılı Yasa da 3 kez değiştirilmiştir. Eğer siz kalıcı çözüm istiyorsanız -Sayın Bakan, Sayın Komisyon- niye Kamu İhale Kanunu’nu öncelikle getirip, alınması gereken tedbirleri, ayağı yere basan bir sistemi oluşturmak için çaba göstermiyorsunuz?

Bugün, kentsel dönüşüm yapılıyor -Sayın Mevlüt Aslanoğlu söyledi- kentsel dönüşüm adına rantsal dönüşüm yapılıyor. Kentsel dönüşümün altyapısı yok, yasal düzenlemesi yok, yönetmeliği yok. İmar Kanunu bugün lime lime olmuş. Niye bunları getirmiyorsunuz? Ama nerede ranta dayalı, nerede rantiyeye dayalı işler varsa, özellikle temmuz ayında da çalışmanın verdiği bir heyecanla diyelim -böyle bir heyecan da yok da- bununla bu tür akçalı yasaları geçiriyorsunuz.

Demin söyledim, bu yasaya “Evet.” demek için ihalelerin şeffaf olduğunu bilmemiz lazım. 21’inci maddeye göre TOKİ’de… Sayın Bakanın görevi değil, kendisine bağlı değil, çözüm de kendisinde değil ama TOKİ’de 21’inci maddeye göre güvenlik, deprem, felaket gibi unsurlara bağlı olarak 3 kişi çağırılıp, 2’sinin geçersiz sayılıp 1 kişiye ihale verildiği kaç ihale vardır? Arkadaşlar burada konuşunca siz diyorsunuz ki: “Yok böyle bir şey.” Elimde belge, elimde belge… Sayın Grup Başkan Vekilinizin siyasi birikimi, deneyimi vardır. Bunu incelemeye yüreği tutuyorsa alır, inceler ve bakar TOKİ’de neler olmuş neler değerli arkadaşlarım. TOKİ’de yedi yüz dolayında ihale yapılmış göreve geldiğinden beri, yetkilendirildiğinden beri. 16 milyar YTL’lik bir kaynak kullanılmış ve bugün TOKİ borç batağında değerli arkadaşlarım. Kaynak israfı had safhada. Sosyal konut diye yapılan konutların sayısı çok az. Lüks konut yapılıyor ve dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, büyük bir vurgun var, büyük bir yolsuzluk var. “3Y’yi önleyeceğiz.” diyorsunuz. Allah’a şükür, üçü de sizin zamanınızda arttı. Yolsuzluk: Hortumlar el değiştirdi, yön değiştirdi. Yoksulluk: Tabana yayıldı. Yeşil kart alanın sayısı arttı, gıda yardımı alanın sayısı arttı, aşevlerinde sıraya girenin sayısı arttı Hükûmetinizin sayesinde. Yasaklar arttı. En önemlisi dokunulmazlık. Niye kaldırmıyorsunuz dokunulmazlığı değerli arkadaşlarım? Kaldıramazsınız, kaldıramazsınız çünkü hesabını veremeyeceğiniz dosyalar var değerli arkadaşlarım.

Ben, şimdi, belgeli konuşmayı ilke edinmiş olan bir siyasetçiyim. Bakın, şimdi bu fiyat farkı kararnamesi çıktığı zamanda Şanlıurfa AKP konutları ihalesini binde 6 ile alan insana fiyat farkı vermek sizi vicdanen rahatsız etmez mi, etmiyor mu? Etmiyor. Yüzde 3 ile Kilis’te ihale alan müteahhide bu rantı vermek vicdanınızı rahatsız etmez mi? Etmiyor ki rahatsınız. İşte böyle kaynaklar israf ediliyor. Ondan sonra diyorsunuz ki “Vurgun yok, çıkar yok.” değerli arkadaşlarım.

Bakın, firma ismi vermeyeceğim. Lütfen inceleyin. İzmir Konak’ta, Siirt Yağmurtepe’de, Kurtalan’da konut alan firma, insaf, 2004-2008 yılları arasında bir ortaklıkla 9.147 konut almış; 890 milyon 333 bin 787 YTL. Değerli arkadaşlarım, aynı firma bir başka ortaklıkla 7.915 konut almış; 852 milyon 296 bin 400 YTL, yani 852 trilyon değerli arkadaşlarım. Bu rakamları, kırımları ortaya koyduğunuz zaman da -şu listede yirmi tane inşaatı topladım- yirmi tane inşaatın kırım ortalaması yüzde 11,4 değerli arkadaşlarım. İşte, siz bunlara fiyat farkı veriyorsunuz; siz bunlara fiyat farkı vererek, seçime giderayak kendi yandaşlarınıza, kendi müteahhitlerinize kaynak yaratmaya çalışıyorsunuz. Bunun için bu kararnameye, bu yetkiye “Evet.” demek, vicdanen rahatlık içerisinde “Evet.” demek içimizden gelmiyor. Asgari ücretli perişan iken, kuraklık baskısı altında inim inim inleyen çiftçiye sahip çıkılmaz iken, bizim baskımızla, bizim zorumuzla -muhalefet partilerinin- BAĞ-KUR’luyu, sigorta primlerini bir taksitlendirme hakkı çıkardınız, yeniden yapılandırma… Allah’a şükür, o da dün bitti, millet kuyrukta. Onu çıkarmak için verdiğimiz önergelere, uzatmak için verdiğimiz önergelere cevap vermiyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Sulama suyundan dolayı elektriği kesik olan çiftçilere sahip çıkmıyorsunuz. Elektrik borçlarının faizini silip taksitlendirmek için sahip çıkmıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Emekliler sürüm sürüm sürünüyor ama siz onların intibakını bile çıkarmıyorsunuz. Makro denge, mikro denge… Ancak uğraştığınız YÖK’teki uygulamalar, bankalarda rantiyeci işler, ihaledeki rantiyeci işler değerli arkadaşlarım. Onun için de bu noktaya geldi Türkiye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, konuşmanızı lütfen tamamlayın.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulamalarınızla geçmiş iktidarların tümüne rahmet okutturuyorsunuz. Yolsuzlukta, yoksullukta ve adam kayırmada rahmet… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İspatlıyorum arkadaşım. Sözün varsa gelirsin buraya. Bak, ben ismen veriyorum.

2007 Eylül itibarıyla TOKİ’nin beş yıl içinde yaptığı sözleşme bedelinin 50 milyon YTL üzerinde olanların sayısı elli beş. Projeyi paylaşanlar kaç kişi? 67 ve aynı kişiler değerli arkadaşlarım.

Bunlar eğer belge değilse, bunlar eğer doküman değilse, Yüksek Denetleme Kurulu raporları yalansa, bunu çıkar, burada söylersiniz.

Onun için bu yasa, içe sinen bir yasa değildir, bu yasa kaynak israfıdır, ucu ve çerçevesi iyi çizilmemiştir. Binde 6 kırımla iş alanı da aynı ödüllendireceksiniz, yüzde 30’la iş alanı da aynı ödüllendireceksiniz. Bu yetkinin Bakanlar Kuruluna verilmesi de sakıncalıdır, yanlıştır.

Bu duygularla, bu maddenin özellikle yanlış olduğunu vurguluyorum, bu yasanın da Bakanlar Kuruluna yetki vermesinin doğru olmadığına, sizin de gündeminize artık, emeğiyle geçinenleri, çiftçileri, insanların mutluluğunu taşımanız gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın milletvekilleri, gruplar ve şahısları adına başka söz isteyen olmadığından, soru ve cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru, Sayın Uzunırmak

Buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, fiyat farkı kararnamesinin yap-işlet-devret modeline nasıl yansıtılacağını sordum ama, ne sorudan bahsettiniz ne soru sırasına uydunuz.

Acaba Hükûmet böyle bir şeyin başına geleceğini düşünmüyor mu, düşünemedi mi? Herhangi bir vatandaş mahkemeye gittiğinde bunun kendisine de teşmil edileceğini zannetmiyor musunuz, bunun maliyetinin ne olacağını da düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın Bayırdır, buyurun.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakanıma sormak istiyorum. 2005 yılında Bingöl’de bir deprem gerçekleşti. Bu depremde Karlıova ana merkezdi ve Karlıova’ya bağlı kimi köyler de depremzedelerdendi. Bu köylerin kiminde evler yapıldı, Kazanlı köyü 66 deprem evleriydi ama on yılda bir de ikinci bir depreme dayanamadan evler yıkıldı. Köyün yeriyle ilgili tartışmadan kaynaklı evler yapılamadı. Önümüz kış, yaz geçti, insanlar yaptıkları ahşap bir iki odayla hayatı geçirmeye çalışıyorlar ya da kışın geçici yerlere gitmeye çalışıyorlar. Bu konuyla ilgili Bakanım neler yaptı? Bu mağduriyet bir an önce giderilirse sevinirim.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bayındır.

Sayın Tütüncü...

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim de Sayın Bakana aracılığınızla bir sorum olacak. Bu yasa uyarınca çıkarılacak fiyat farkı kararnamesinde belirli bir grup malzeme için belirli bir kat sayı hesaplanacak ve bu kat sayı tabii ki makul bir fiyat farkı anlamına gelecek. Ancak, uygulamada farklı tip yükleniciler var, bilebildiğimiz kadar dört ayrı tip var. Bu nedenle farklı müteahhit grupları için farklı formüllerin oluşturulması yoluna neden gidilemedi? Bu sorunun asıl çözüm yolu buradan geçmektedir. Bu soruna kalıcı ve sağlıklı bir çözüm bulmak için neden bu yolu denemediniz?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma iki sorum olacak.

Birincisi: Kamu İhale Yasası’nda sık sık değişiklik yapılması Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da eleştiri konusu olmaktadır. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı ihaleler şaibelidir ve çoğunu Kamu İhale Kurumu iptal etmiştir. Bayındırlık Bakanı olarak nasıl bir önlem almayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: TOKİ tarafından Adana Kozan ilçesinde yapılan konut inşaatı müteahhidi Kozan esnafına 700 bin YTL civarında borç takmıştır. Bunlar Kozanlı küçük esnafa olan borçtur. Örneğin, kasaba 2 bin lira, manava 2 bin lira, bakkala 5 bin lira, araba tamircisine 4 bin YTL gibi küçük borçlardır ve bunların toplamı 700 bin YTL civarındadır ve sekiz aydan beri bu paralarını alamamaktadırlar. Başka bölgelerde de aynı sorunların yaşandığını duymaktayız. Bu mağduriyetlerin önlenmesi için ne gibi yaptırımlar uygulamayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, hem siz hem Hükûmetiniz işbaşına geldiğiniz günden bu tarafa “3 Y ile mücadele edeceğiz.” diyerek işbaşına geldiniz. Yönetimde şeffaflık vadettiniz ama yapılan ihalelerde, kamu ihalelerinde ne yazık ki bu şeffaflığı göremiyoruz. Seçim bölgem olan Sivas’ta Sivas Belediyesi yaklaşık dört beş aydan bu tarafa süren bir kent meydanı düzenlemesi yapıyor. Yıllardır Sivas’ın meydanını süsleyen asırlık ağaçlar kesildi, onun yerine Sivas Belediyesi de tıpkı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek gibi İtalya’dan ithal ağaçlar getirtti. Yapılacak projeyi ilin milletvekili olarak ben bilmiyorum. Gezdiğim Sivas’ta temas kurduğum basın mensupları, bu projenin tamamı bittiğinde ortaya ne çıkacak, Sivas’ta hiç kimse bunu bilmiyor. Sivas’ta Çifte Minare’nin yanında bir Buruciye Medresemiz var. Çok ilginçtir Sayın Bakanım, bu medresenin sağ tarafında Cumhuriyet Üniversitesinin aracılığıyla arkeolojik çalışma yapılıyor, sol tarafında otopark yapılmak üzere makineler harıl harıl hafriyat yapıyorlar. Şimdi, bu konuda bu proje, Sivas Belediyesinin yürüttüğü bu projenin bedeli hakkında sizin bir bilginiz var mı? Varsa paylaşmak istiyorum Sayın Bakanım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım, sorular tamam, cevap verebilirsiniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; soruları cevaplandırmaya çalışayım.

Özellikle Bingöl depremi 2005 Haziran ayında olmuştu. Ben hemen aynı gün oraya gittim. Orada hemen hasar tespitleri yaptık, arazi tespitleri yaptık ve orada çok kısa zamanda yaraları sarmaya çalıştık. Bingöl maalesef depreme duyarlı bir bölge. Cumhuriyet hükûmetleri buraya 35 bin tane konut yapmışlar. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Biz de hem ahırları yıkılanlara hem evleri yıkılanlara yapmaya çalıştık.

Şimdi, Kazanlı köyüyle ilgili Değerli Vekilimin talebini inceleyeceğim. Burada hukuki bir altyapı eksikliği varsa ne aşamadadır, kendisine bilgi veririm ama biz, gerek Bingöl gerek her yerde acilen Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzün bayındırlık müdürleri vasıtasıyla anında hasar tespiti yapıyoruz. Genel hayata etkililik kararı alarak ya evini yapana yardım metoduyla –ki bu, köylerde böyle oluyor- veyahut da TOKİ kanalıyla veya Afet İşleri Genel Müdürlüğü kanalıyla konutları teslim etmeye çalışıyoruz.

Özellikle yap-işlet-devretle ilgili cevap verdim biraz evvel, sanırım siz burada yoktunuz. Yap-işlet-devret bu kapsamda değil. O kendi yapılan anlaşması gereği, ilgili kişi veya kişiler veya kurumlar arasındaki bu anlaşmanın içinde kalıyor. Bizim çıkaracağımız bu değişiklikte yap-işlet-devret yok. Ne olabilir? Bu ilgili kişiler, kurumlar bir araya gelebilir; burada, Türkiye hukuk devleti ve mahkemeye gidilebilir veya karşılıklı anlaşmayla bu çözülebilir.

Bir de şunu söylemek istiyorum: Kararnamede malzemelere verilen teklif fiyatlar da dikkate alınacağı için rayiç yani piyasayla teklif arasında fark olmayabilir, yaklaşık maliyete yakın olan teklifler için fiyat farkı oluşmayabilir.

Şimdi, Sayın Tütüncü’nün söylemiş olduğu, bu farklı müteahhit gruplarına farklı uygulamalar olacaktır. Bu da kararnamede belirlenecektir inşallah.

Kamu İhale Yasası’nda yapılan değişikliklerle ilgili, Kamu İhale Kurulu Başkanımız da burada, bilgi verecek. Bir de Kamu İhale Kurumuna ne kadar ihale oldu, ne kadar şikâyet oldu, ne kadarı yerinde görüldü, ne kadarı reddedildi… Sanırım Sayın Başkanım biraz sonra bilgi verebilir, çünkü daha bilgili o konuda.

Şimdi, TOKİ’yle ilgili konuşuldu. TOKİ’nin plan yaptığı doğrudur ama bu plan ilgili belediye tarafından kabul edilmeyebilir, itiraz edilebilir, reddedilebilir. Ankara’da da bazı uygulamalar var. TOKİ’nin bazı planlarını da biz yapıyoruz. Ama ilgili belediye buna itiraz edebiliyor, sivil toplum kuruluşları itiraz edebiliyor, Danıştaya gidebiliyor, Anayasa Mahkemesine gidebiliyor. O bakımdan, TOKİ özellikle depreme duyarlı inşaat yapıyor, çevreye duyarlı inşaat yapmaya çalışıyor.

Ayrıca, borç batağında olduğunu söyledi Sayın Vekilim. TOKİ’nin yirmi yıllık bir dönemde -yirmi yıla vadeli satıyor- çok fazla konut yaptığı için ve çok uzun vade sattığı için, beş yılda TOKİ’nin bir sıkıntıda olduğu olabilir ama altıncı, yedinci, sekizinci yıldan sonra TOKİ inanılmaz artıya geçecektir. Bütün bunlara rağmen dönebilmektedir ve sosyal konut yapabilmektedir. Bunları sizle paylaşmak istiyorum.

Özellikle ihalelerin şeffaf olduğunu biz düşünüyoruz. Türkiye bir hukuk devleti. Özellikle Kamu İhale Kurumu bizden evvel kurulmuş bir kurumdur, gerekli bir kurumdur ve gerçekten adaletli çalışmaktadır. Zaman zaman inşaatlar gecikmesine rağmen Kamu İhale Kurulunda alınan kararlara hep beraber saygı duyuyoruz. Bir üst mahkeme gibi çalışmaktadır. O bakımdan olumsuz, şeffaf olmayan hiçbir işin oradan geçmeyeceğini ben düşünüyorum.

Şimdi, bir de özellikle -gerçi bu soruların dışında, belki daha başka şekilde cevap vermek lazım ama- yirmi dört dönemdir büyüyen bir Türkiye’de “Ekonomi iflas etmiştir.” ifadesi hiç yan yana yakışmıyor. Güven, istikrar, ihracatta artış, gayrisafi millî hasılada büyüme, IMF’ye olan borcumuzun 6,9’a düşmesi, Merkez Bankasındaki paramızın 3,5 kat artması, turizmle olan 20 milyar dolarlık girdi, yurt dışından gelen yabancı sermaye, yabancı yatırımlar, özelleştirme, bunlar Türkiye’de rekorlardır ve Türkiye’yi cazibe merkezi yapmıştır. Kişi başına düşen gelirde 2010 yılındaki, 2011 yılındaki hedefimize şimdiden ulaştık. O bakımdan, Türkiye en parlak dönemini bu beş yılda yaşamıştır.

Son yılda büyümede bir sıkıntı olduğu söylendi ama ilk çıkan rakamlara baktığımız zaman öyle olmadığı görülüyor.

“Otomotiv sektörü çöktü.” dendi. Otomotiv sektörü altın yılını yaşıyor. Ben bunu sizinle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkanım, unuttuklarım varsa onu da…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sağ olun, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, herhâlde…

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

Bu ihale kanunuyla ilgili görüşmeler esnasında tabii sıkça dile getirilen kamu yapım işlerini ve alım işlerini yaptığımız Kamu İhale Kanunu’nun… Takdir etmek lazım ki özel firmalar dahi kendi yapım ve alım işlerini yaparken çok büyük efor sarf ediyorlar, hatalar da yapabiliyorlar, yanlışlar da yapabiliyorlar. Çünkü sektör çok hızlı gelişiyor, yeni yapım modelleri ortaya çıkıyor.

Biz kamunun tüm yapım ve alım işlerini bu İhale Kanunu’na göre yapıyoruz, 4734’e göre. Haklı olan eleştiriler mutlaka dile gelmeli, bunlarla da ilgili önlemleri, tedbirleri yüce Meclis olarak tabii ki almalıyız. Fakat Kamu İhale Kanunu’nun uygulanmasına gölge düşürecek, kamuoyunda yanlış bilgiye sebebiyet verecek açıklamalardan da kaçınmakta çok büyük yarar var. Ben bunların birkaç tanesine açıklık getirmek istiyorum: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yapılan ihalelerin, bildiğiniz gibi, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na göre sözleşmeleri yapılıyor.

2886’da fiyat farkı uygulamaları vardı. Onlar malzeme esaslı fiyat farkı uygulamalarıydı. O ihalelerde ismi üzerinde alelusul hazırlanan birinci keşiflere göre ihalelere çıkılıyor idi, yüksek kırımlar oluyor idi ve yapım esnasında o fiyat farkları uygulamalarında çok ciddi sıkıntılarla, usulsüzlüklerle, olumsuzluklarla ve planlama noksanlığıyla karşı karşıya kalınıyor idi. 4734’ün oturduğu esas ise belli bir istikrarı hedefleyen, mümkün olan en kısa sürede en yararlı indirimi sağlayarak kamunun yapım işlerini gerçekleştirmeye yönelikti. Dolayısıyla 4735’teki sözleşme yapıldığı andan sonra, sözleşme içerisindeki fiyat farkı esaslarının dışında fiyat farkının ödenmesinin de önünü kesiyor idi. Zaten gelen tasarıda da açıkça görüldüğü gibi “beklenmeyen artışlar” diye ifade var. Yani burada fiyat farkı bunlara uygulanacaktır. Sözleşmelerdeki alınan fiyat farkları da buradan pas edilecektir, düşülecektir. Bunu da şu anda burada yasa olarak yapma imkânı yok. Kurumun teklifi, çalışması üzerine, yasanın çıkış amacına uygun Bakanlar Kurulunun onayıyla birlikte yürürlüğe girecektir. Bunun böyle bilinmesinde fayda var. Herhangi bir grubun, herhangi bir kişinin, herhangi bir yapım modelinin burada kayrılması gibi herhangi bir şey söz konusu değildir. İcranın yaptığı her uygulama da ayrıca yargı denetimine tabidir.

Sayın Başkanım bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum: Kamu İhale Kanunu üzerinde değişiklik teklifleri geliyor ve yüce Mecliste yasalaşıyor. Bunun sık sık değiştirilmesinden yakınılıyor ve sanki kanunun bu konuda iyi uygulanmadığı şeklinde kamuoyunda bir imaj oluşuyor. Bu, doğru değildir. Kamu ihale kanunlarında tüm gelişmiş ülkelerde de sık sık değişiklikler yapılır Sayın Başkanım. Önemli olan, Kamu İhale Kanunu’nun şeffaflık, en uygun fiyatla, bedelle yapımı gerçekleştirmek ve denetimi sağlıklı tutmaktır. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda bu konuda çok ciddi eksiklikler yoktur. Gelen değişiklikler, daha çok, gelişen yapım modelleriyle, yeni teknolojilerle, istisnalarla ve sürecin daha sağlıklı işlemesine yönelik değişiklik teklifleridir. Yani, zaten bugüne kadar gelen 14-15 tane değişiklik teklifinde, ciddi anlamda, birer maddelik, tek maddelik, zaruretten kaynaklanan değişiklik teklifleridir. Esaslı olan iki-üç tane değişiklik teklifi, tasarı olarak gelmiştir.

Kamu İhale Kanunu, Türkiye’de, çıktığından itibaren uygulanması oldukça başarılıdır. İstatistiki bilgiler bunu göstermektedir. Bir, Kamu İhale Kanunu uygulanmasında eğer varsa başarısızlığı, bir, uygulama neticesinde ortaya çıkan yapılardan anlaşılır; iki, yargı kararlarından anlaşılır. 4734 sayılı Yasa’nın uygulanmasıyla ilgili yargı kararları istatistiklerine baktığımızda bu Yasa’nın son derece başarıyla uygulandığı anlaşılmaktadır.

Yüce Meclisi bilgilendirmek istedim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Komisyon.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır. Her iki önerge de aynı mahiyette olduğundan, okutup birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

                       

 

Sadullah Ergin

Mustafa Elitaş

Nuri Uslu

 

Hatay

Kayseri

Uşak

 

Fatma Şahin

 

Mevlüt Çavuşoğlu

 

Gaziantep

 

Antalya

 

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Tekin Bingöl                           Enis Tütüncü

                         Malatya                                    Ankara                                   Tekirdağ

                     Şevket Köse                              Ali Oksal                                Akif Ekici

                       Adıyaman                                  Mersin                                   Gaziantep

“Madde 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Katılıyoruz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşacak mısınız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi TOKİ inşaat ihalesi yapıyor. Bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada malzemeyi yerel alıyor. Malzemeleri, yapan müteahhit yerelden alıyor ama ödemeleri TOKİ müteahhide yapıyor. Sayın milletvekilleri, örneğin -başka illerde var mı bilmiyorum- TOKİ’nin ihale ettiği ve malzemeyi alıp kullanmasına rağmen bir sürü esnafın parasını ödemediği müteahhitler var.

Değerli arkadaşlarım, bunun önüne geçmek zorundayız. TOKİ’ye, herkes “devletin yaptığı bir iştir” diyor. TOKİ’ye mal veren esnaf, nasılsa TOKİ inşaatıdır diyor, malını veriyor. Vadeli alıyor. Şu anda dolandırılan bir sürü esnaf var. Adam çekti gitti, yok meydanda. Örneğin, Malatya’da bir tane var. Daha sonra, TOKİ bunu bir başka müteahhide ihale etti, ama arkadaşlar, esnafın malını aldı kullandı, parasını da aldı, ama esnafın parasını ödemedi.

Değerli milletvekilleri, devlet adına iş yapıyorsa, devlet adına eğer… TOKİ’yi devlet görüyoruz. Esnaf insanlarımız, “Bir şekilde TOKİ parasını öder, ben de para alırım” diye mal verdiler. Böyle yapmayın.

ASIM AYKAN (Trabzon) – TOKİ ne yapacak, günahı ne?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, ben faturayı TOKİ’ye kesmiyorum, ama burada TOKİ bir şekilde bir görevi daha üstlenmek zorunda, en azından, hak edişleri öderken bu konulara dikkat etmesi lazım. Yani hiçbir zaman, TOKİ eliyle, TOKİ kaynaklı… Ben TOKİ yapıyor demiyorum, ama TOKİ’nin şeyini kullanarak aldığı malzemeyi de orada kullanıyor, başka yerde gidip kullanmıyor, aldığı malzemeyi de o inşaatta kullanıyor. O inşaatta kullanıyorsa, bu insanların, bu esnafın parasını da bir şekilde ödetmek hepimizin görevi, bunu söylüyorum arkadaşlar. Esnafımız devlete güveniyorsa, bir şekilde bu esnafın mağdur edilmemesi lazım, bunu söylemek istiyorum. Ben, bunu bir kez daha… Bunun önlemi nedir? Ben burada kimseyi suçlamıyorum ama ortada bir gerçek var. Yani devlet eliyle bazı insanlar mağdur ediliyor. Ben bunun her türlü önleminin… Bilmiyorum başka illerde var mı arkadaşlarım?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya’da var.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Adana’da var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Kütahya’da varmış, Adana’da varmış, Malatya’da var, başka illerde var. Yani bir şekilde…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Van’da da var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Van’da da mı var?

Onun için, arkadaşlar, demek ki sadece bir yerde değil, bir sürü… Malatya’daki inşaattan dolayı, Malatya esnafının yaklaşık 4 trilyon civarında bir alacağı var ve yok oldu gitti. TOKİ “İhale ettim, ben karışmam.” diyor ama kim ödeyecek bu parayı?

Ben takdirlerinize sunuyorum, dikkatlerinize sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Yürürlük ve yürütme maddelerinin ayrı ayrı düzenlenerek norm koyma ve kanun yazım tekniği konusundaki teamüllere uyum sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Şimdi, her iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel 2’nci maddede kabul etmiş olduğunuz önergelerle kanun tekniği icabı bir düzeltme yapılmıştır. Bu sebeple, yürütme maddesinin ayrı bir madde olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Yürütme hususunun ayrı madde olarak metne eklenmesini öngören aynı mahiyette iki adet önerge vardır, şimdi bu önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarıya aşağıdaki maddenin ihdas edilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”

 

Sadullah Ergin

Ahmet Aydın

Nuri Uslu

 

 

Hatay

Adıyaman

Uşak

 

 

Fatma Şahin

 

Mevlüt Çavuşoğlu

 

 

Gaziantep

 

Antalya

 

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Oğuz Oyan

Enis Tütüncü

 

İstanbul

İzmir

Tekirdağ

 

Akif Ekici

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Gaziantep

Trabzon

Malatya

“Madde 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu efendim?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılıyoruz.

BAŞKAN – Konuşmak isteyen var mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Her iki önergenin gerekçelerini okutuyorum:

Gerekçe:

Yasa tekniğine uygunluğun sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğerini okutuyorum:

Gerekçe: Yürürlük ve yürütme maddelerinin ayrı ayrı düzenlenerek norm koyma ve kanun yazım tekniği konusundaki teamüllere uyum sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

Oyunun rengini açıklamak üzere söz isteyen sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Tasarının tümünü kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının tümü kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sıraya alınan Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı'nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 277 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram Meral söz istemiştir.

Sayın Meral, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 277 sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, İstanbul Güngören’de yapılan bu acımasız vahşeti, çok sayıda vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, çok sayıda vatandaşımızın yaralanmasına neden olan kim olursa olsun vahşetçileri, vahşeti huzurunuzda kınıyorum ve lanetliyorum.

Değerli arkadaşlarım, konu buraya gelmişken bir konuyu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi şahsım, Türk-İş Başkanı oldum, aileme zarar verdim, bunu kabul ediyorum. Milletvekili oldum, köyüme ve köylüme zarar verdirmek istemiyorum. Bu nedenle bir konuyu bilginize sunmak istiyorum. Ben, Erzurum Şenkaya kazasının Beşpınarlar köyündenim. Değerli arkadaşlarım, köyüm orman içi bir köydür, engebeli bir köydür. Köy içerisinde arazisi yoktur, yalnız yaylalarında ekilen, biçilen arazisi vardır. Ne yazık ki bu komşu köylerin bazıları, köyü göçe zorlamak için ne gerekiyorsa onu yapmışlardır değerli arkadaşlarım. Yıl 1978. Göle’ye bağlı Senemoğlu köyünden bir zat çıkmış, yani bir terörist çıkmış, bu zatın ismi de, değerli arkadaşlarım, burada vardır. Bu vatandaş, 1978 senesinde İsmail Yeşilyurt isminde bir vatandaşımızı öldürmüştür. Ayrıca, değerli arkadaşlarım, bu yörede gezen, yani o köyü korumaya çalışan 8 askerimizi şehit etmişlerdir. O da yetmemiştir değerli arkadaşlarım, yıl 1990, gine köyüm olan Beşpınarlar köyünün muhtarını, eşini ve bir azayı “görev almayacaksınız” şeklinde, “burayı terk edeceksiniz” şeklinde bu terörist, yani Senemoğlu köyünden Ahmet Güler ismindeki terörist şehit etmiştir, öldürmüştür bunları.

Bu da yetmemiştir değerli arkadaşlarım, gine o civarda köy halkını korumaya çalışan askerlerin üzerine silah yağmuru estirilmiştir, 7 asker yaralanmıştır, 1 asker şehit edilmiştir. O yetmemiştir, orman işletme müdürünü, orman memurlarını katletmişlerdir, şehit etmişlerdir ve değerli arkadaşlarım bunlar yetmemiştir, bugün de yine köyün arazisine saldırılmıştır. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım, orada “yapmayın, etmeyin” diyen karşı köylü birisi kalp krizi geçirmiştir, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur ve üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bu kürsüden çok acırcasına sorunlarını dile getiren bazı siyasi partilerimiz, onların ilçe başkanlarını… Hepsini kastetmiyorum değerli arkadaşlarım. Aynı köylü olan Demokratik Toplum Partisinin ilçe başkanı olan zat -ismi doğruysa Orhan Çapan- dün köyün arazisini zapt ettirmiş, hayvanları araziye salmıştır. Asker korumaya gelmiştir, gücü yetmemiştir, askerlerin jandarmanın elinden silahı alınmış, -asker derken, köylüye- benim köylüme saldırmaya başlamışlardır ve yetmemiştir, Erzurum’dan takviye kuvvet istenmiştir değerli arkadaşlarım.

                          

(x) 277 S. Sayılı Basmayazı  tutanağa eklidir.

Bunu buradan söylemeyi bir görev kabul ediyorum muhterem arkadaşlarım. Bir milletvekili kendi köyünün kendi sıkıntılarını dile getiremiyorsa gerisini düşününüz muhterem arkadaşlarım.

Saygıdeğer arkadaşlarım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın arkadaş, bilseydik iyi olurdu, haberimiz olsaydı yardımcı olurduk. Yani haberimiz olsaydı… Nasıl, bir ilçe başkanı zapt edebiliyor bir köyün arazilerini?

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, ben cevap vermek istemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayram, siz…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bir olumsuzluk yaratmak da istemiyorum. Ben bir sıkıntıyı anlattım değerli arkadaşlarım. Yani burada bazen dert yanıyorsunuz ya, yani öyle bir dünyadayız ki öldüren de ağlıyor ölen de ağlıyor. Yani bunu ayırmakta zorluk çekiyoruz değerli arkadaşlarım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Erzurum’da biz dertleniriz diye düşünüyorum. Bizim zorbalık yapacak hâlimiz yok!

M. NURİ YAMAN (Muş) - Beraber çözelim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli kardeşim, ben anlattım. Gidersin partine, telefon açarsın, böyle bir ilçe başkanı var mı yok mu? Varsa “Bunu niye yapıyorsun?” dersin, gelir burada da anlatırsın, memnun olurum. Bu kadar basit. 

BAŞKAN – Sayın Bayram, lütfen konuyla ilgili konuşalım efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi gelelim yasa tasarısının konusuna.

Muhterem arkadaşlarım, bakınız, beş seneyi aştı burada birlikte çalışıyoruz, birçoğunuzla birlikte çalışıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri buraya çıktığı sırada hep “Değerli arkadaşlarım, komisyonları çalıştıralım, yasaların detayına inelim, halkı rahatlatıcı, halka huzur getirici, sorunları çözücü veya aza indirici yasa tasarılarını bu Meclisten geçirelim.” demesine rağmen, kusura bakmayın, sanki yangından mal kaçırırcasına, kaptıkaçtı usulü yasalar geliyor değerli arkadaşlarım buraya. Belli saatlerde, gecenin geç saatlerinde yasalar görüşülürken bir bakıyorsun bir önerge verildi. Belki de o önergenin o yasayla ilgisi var yok ama bir başka yasadan atıf yapıyorsunuz, o yasanın içerisine monte ediyorsunuz. Ondan sonra o yasa gidiyor.

İşte bakınız, kamuoyunda bu Meclis, yani Başbakanlık, yasayı yapanlar. Bu yüce Meclis, Sayın Cumhurbaşkanının yüce katı, bu yasanın çıktığında, bu Odalar Borsalar Birliği Yasası’nın çıktığında bir genel sekreterlikle ilgili yapılan hata kamuoyunda bu Meclisi, Başbakanlığı ve Sayın Cumhurbaşkanlığını ne kadar sıkıntıya soktuğunun herhâlde sizler de farkındasınız.

Şimdi, bu yanlışlığı bu yasayla düzeltmeye çalışıyorsunuz. Belki bunun gibi neler gitti değerli arkadaşlarım, neler gitmiştir. Bakınız, AK PARTİ iktidar olduğu günden bugüne kadar -uluslararası sözleşmeleri kastetmiyorum- 582 yasa çıkmış, bu yasaların 60 tanesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş değerli arkadaşlarım, 39 tanesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş.

Peki, burada muhalefetin ortaya koyduğu gerçeklere dikkat edilseydi, muhalefetin getirdiği ciddi tasarılar, taslaklar, öneriler dikkate alınmış olsaydı değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarıları ne Cumhurbaşkanı tarafından veto edilirdi ne de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir ve belli sıkıntılar, muhterem arkadaşlarım, bugün yaşanmazdı, yaşamazdık. Ama maalesef, kusura bakmayın, ben bir konuyu da burada özellikle dile getirmek istiyorum, bunu da burada söylemeyi görev kabul ediyorum çünkü bir daha konuşur muyuz konuşmaz mıyız onu da bilmiyorum, burada yazılı: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”

Değerli arkadaşlarım, buna hiçbir diyeceğim yok ama bunun üzerinde bir güç var. Bu güç de parti genel başkanları. Bugün kafanız burada, kulağınız başka bir yerde değerli milletvekilleri. Bu hepimizi üzüyor. Eğer hakikaten buradaki seçilen milletvekilleri tabanın gücüyle buraya gelmiş olsaydı, tabanın seçtiği insanlar buraya gelmiş olsaydı değerli arkadaşlarım, bazı genel başkanların icraatlarına, yaptığı hareketlerine “dur” deme imkânımız olurdu, bugün de kafamız bir yerde, kulağımız başka yerde olmazdı muhterem arkadaşlarım. Asıl düzeltilmesi gereken varsa -yasa düzeltiyorsanız- Siyasi Partiler Yasası’nda, Seçim Yasası’nda değişiklik yapın da buradaki milletvekilleri özgürlüğüne kavuşsun, özgürce burada konuşsunlar. Bunu yapın değerli arkadaşlarım.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz bunu Sayın Baykal’a söyleyin, bize değil!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Baykal Anayasa Mahkemesini beklemiyor, siz bekliyorsunuz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Yüzde 20 barajını kendi içinizde bir kaldırın da ondan sonra bunu konuşalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Eğer öyle bir şey olmuş olsaydı biz de Anayasa Mahkemesinde, kulağımız orada olurdu.

BAŞKAN – Lütfen…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben çok güzel şeyler söylüyorum da anlamıyorsun, anlamazsın da değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Anlamazsınız da. Anlamadınız. . Bakınız, anlamaya tahammülünüz de yok. Neden anlamıyorsunuz? Ben de bir şeyi anlamıyorum: Geziyorsunuz değerli arkadaşlarım, köylüyü perişan ediyorsunuz, esnafı perişan ettiniz. Yüz binlerce esnafın çeki, senedi protesto oldu, yüz binlerce iş yeri kapanıyor, büyük şirketler, firmalar “gittim, gideceğim” diye dert yanıyor ama her nedense değerli arkadaşlarım, sizin keyfinize bir diyecek yok.

Muhterem arkadaşlarım, bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkarıyor. Muhalefetsiz bir Meclis düşünemezsiniz. Bunların haklı taleplerini dikkate almak mecburiyetindesiniz. Alamazsanız, duvarın birine tosluyor, ondan sonra geri dönüyoruz. Bunu yapmamak gerekir, bunu söylüyorum değerli arkadaşlarım.

Muhterem arkadaşlarım, bakınız, yasalar çıkardınız. Ne oldu? Şimdi gelelim, benim geçmişte genel başkanlığını yaptığım işçi kesimine. Ne oldu muhterem arkadaşlarım? 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan İş Güvencesi Yasası’nı yok ettiniz. O zaman 10 kişiye kadar kayıt dışında kalan yani sigorta priminin kesilmemesi gereken insanları 50’ye çıkardınız ve burada, 50 kişi çalıştırılan bir yerde sendika bile yok. İMF’nin A’dan Z’ye söylediği her şeyi yaptınız, binlerce insanın emeklilik hakkını elinden aldınız.

Sayayım size değerli arkadaşlarım: Şu Mecliste temizlik şirketlerinde çalışan insanların emeklilik hakkı var mı, burada çalışıyor, şu Mecliste? Yok çünkü adam ya iki ay çalışıyor, ya üç ay çalışıyor, her gün insanlar değişiyor. Turizmde çalışan, o gittiğiniz yerlerde bizlere hizmet eden insanların emeklilik hakkı var mı? Şeker fabrikalarında çalışan insanların emeklilik hakkı var mı? Orman yangınlarında insanlar canını ateşe atıyor, o insanların emeklilik hakkı var mı? Bunları teker teker ortadan kaldırdınız. Kim istedi bunları? IMF istedi. Hani, meydanlarda, geldiğiniz zaman “Eğer iktidar olursak, IMF’nin programını getirip çöpe atacağız.” diyen sizler değil miydiniz? Ne oldu şimdi? IMF’nin, Dünya Bankasının dediklerini teker teker programınızda hayata geçiriyorsunuz. Hani sepete atıyordunuz, ne oldu?

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde belki sayısız hükûmetlerle benim teşrikimesaim oldu. Ama kusura bakmayın, siz o kadar toplumsal ilişkilerinizi gevşetmişsiniz ki, sendikalarla ilişkiniz yok, Odalar ve Borsalar Birliği bile -en yakın kabul ettiğiniz insanlar- toplantılarınıza katılmaz oldu.

Adam, grev hakkını asmaya gidiyor, Belediye işçileri, İstanbul’da; bunların üzerine polisi salıyorsunuz. Adam, grev hakkını götürecek asacak buraya. Bunun bir olumsuzluğunu bana söyleyebilir misiniz? Yani Meclise gelen bir insanın yolunun kesilmesi gibi. Yani asacak oraya. Nereye asacak grevi?  Belediyenin ilan tahtasına asacak. Burada insanları yerlere sürttünüz.

1 Mayısta Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya rezil ettiniz. Rezil oldu Türkiye. Niye bunları yapıyoruz değerli arkadaşlarım? Yapılan ne? Siz de önüne düşün, biz de önüne düşelim, bütün siyasi partiler de önüne düşsün; birlikte gidelim, 1 Mayısı kutlayalım, halay çekelim. Türkiye'nin buna ihtiyacı var değerli arkadaşlarım.

Niye rahatsız oluyorsunuz? Ömrümün büyük bölümü meydanlarda geçti. Bir Allah’ın kulu bana “Birinin malına zarar verdin, bir insanın da burnunu kanattın.” diyebilir mi? Bunu sağlayan işte o işçilerdir, oraya gelen o işçilerdir değerli arkadaşlarım. Bunları niye hor görüyorsunuz?

Bugün, emeklinin TÜFE alacakları var değerli arkadaşlarım, ödeseniz ya!

Şimdi, Konut Edindirme Fonu’nu ödüyorsunuz. Bu kadar komik olmaz muhterem arkadaşlarım. O dönemlerde faizler yüzde 60-70’lerdeydi sayın milletvekilleri, bunu siz bilmiyor musunuz? Nerede bunların faizleri? 50 lira, 60 lira. En yüksek ücreti alan yapan benim, işçi idim, kesildi. Ya, alacağım 1 milyon lira para. En yükseğini alan benim, düşünebiliyor musunuz. 80 lira alan var. Peki, bu paranın faizi nerede kaldı değerli arkadaşlarım? Bunu Tasarrufu Teşvik Fonu’nda da aynı yaptınız.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bunları şunun için söylüyorum: Yani insanların bu kadar hakkını elinden almanın bir anlamı ve gereği yoktur. Emeklilik yaşı kadınlarda altmış, erkeklerde altmış beş. Kimi emekli edeceksiniz? Emekli edin bakayım, emekli olacaklar mı arada?

Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, özelleştirme yaptınız, özelleştirme. Bu yasalarda bir tek detayına oturttuğunuz özelleştirme. Bekliyordunuz ki, dışarıdan kaynak gelecek, Türkiye’de yatırım yapacak. Ya, 500 trilyon liraya vardı borç.

Saygıdeğer milletvekilleri, 60 milyar dolar da özelleştirmeden elde ettiğiniz para. 33 trilyon da İşsizlik Fonu’nda olan para. Bunu kullandınız, gitti. Nerede, ne yatırım yaptınız? Hangi işsize bir iş buldunuz? Var mı böyle bir şeyiniz? Peki, bir milletvekilinin “Bunları ne yaptınız?” diye size sorma hakkı yok mu? Bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Özelleştirmeden bir bölüm insanı -Mecliste de var- 4/C diye işe aldınız değerli arkadaşlarım. Dokuz ay çalışıyor, on ay çalışıyor. Size de geliyordur bu insanlar, sıkıntılarını size de anlatıyordur. Yani bir tarafta adam çalışıyor, alıyor 1,5 milyar, bir tarafta adam çalışıyor, alıyor 700 milyon. Nedir? Bunun sendikası yok, yıllık izni yok, kıdem tazminatı yok. Böyle bir yeni işçi sınıfı oluşturdunuz.

Evet değerli arkadaşlarım, bakınız, bir şey daha yapıyorsunuz: Bugün resmî kayıtlar, halkın bankalara borcu 102 katrilyon. 102 katrilyon, şu anda halkın borcu. Yani kredi borcu olanlar değerli arkadaşlarım, -2007 yılı- 20 katrilyon, vatandaş faiz ödüyor. Ve bundan intihar edenler var, arabasını satanlar var, eşinden ayrılan var; var da var. Kime gitti bu paralar değerli arkadaşlarım? Bankalara gitti, banka sahiplerine gitti. Türk bankalarına gitse gam yemem. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de Ziraat Bankasıyla Halk Bankasının dışında -Halk Bankasının da büyük bölümü gitti, bir de İş Bankasının bir bölümünü sayayım- banka kaldı mı? Bu bankaları kime sattınız? Yabancılara. İşte, bu paralar da oraya gidiyor değerli arkadaşlarım. Bu paralar da oraya gidiyor. Bunları söyleyeceğiz, bunlara çözüm bulacağız. Bunlar bizim sorumuz.

Bakınız, 2002 yılında iç borç 126 milyar dolar, dış borç 130 milyar dolar. Kasım 2007’de iç borç 222 milyar dolara çıkmış, dış borç 247 milyar dolara çıkmış; 2 katı. Bu sizin döneminizde yapıldı değerli arkadaşlarım. Üretimden gelen bir para değil bunlar. Bunlar borç. Peki, bununla yatırım mı yaptınız? İşsize iş mi buldunuz? Yok. Ne oldu? Harcadık. İşte, biraz önce konuşuyordunuz burada, konut edindirmedir, Toplu Konuttu falan. Şimdi, o da iflas etti gözümüz aydın, orada da bir şey yok. Burada arkadaşım birçok konuyu dile getirdi. Orada işçiyi çalıştıran müteahhitler, bırakın esnafın parasını vermesini, orada çalışan işçinin de parasını vermiyor. Toplu konutun 8’inci katından kendisini aşağıya atan işçileri de biliyorsunuz. Bunlar yaşandı, bunlara çözüm bulma mecburiyetiniz var, sizsiniz, iktidarsınız değerli arkadaşlar, Hükûmetsiniz. Burada arkadaşlar dile getiriyor, buna bir çare bulalım. Siz bunu reddediyorsunuz. Niye? Esnafı da dolandırsın o müteahhitler, işçiyi de dolandırsın, parasını ödemesin. Böyle bir şeye “Hayır.” diyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bunları çözmek sizin sorununuz. Yani bir müteahhit düşünün, geliyor, torpil oluyor, iş alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Peki efendim.

E, ne oluyor değerli arkadaşlarım? Esnafı dolandırıyor, işçiyi de dolandırıyor. “Buna çözüm bulalım.” diyoruz, önerge veriyoruz, bunu reddediyorsunuz. Nedir bunun anlamı? Dolandırsın… Bunlar yanlış değerli arkadaşlarım, yanlış bunlar.

Saygıdeğer arkadaşlarım, şunu özellikle söylemek istiyorum: Yasa çıkarmak bu Meclisin hakkı, bunun öncülüğünü yapmak da iktidarın hakkı. Yalnız, bunlar yapılırken yasaya muhatap kuruluşlarla ve muhalefet partileriyle, değerli arkadaşlarım, ilişkileri pekiştirmek zorundasınız. Aksi takdirde, o yasa döner bir daha gelir, o yasa döner bir daha gelir bugün olduğu gibi... Onun için, ortak sorunlara birlikte parmak basmak zorundayız. Halkın sorunlarını aza indirmek, gerekirse ortadan kaldırmak siyasi partinin görevidir ama siyasi parti, siyasi iktidar, hakikaten ciddi, doğru iş yapıyorsa ona destek vermek, ona yardımcı olmak da muhalefet partilerinin görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bunları yok kabul edemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Saygılar sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz, sağ olun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Meral, Şenkaya’da İlçe Başkanımızdan bahsetti. DTP’yi suçlayan bir şey oldu, ona cevap vermek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olmaz…

BAŞKAN – Sayın Sakık, yani…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir dakika… Ama kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor. Bizim Şenkaya’da…

BAŞKAN – Yerinizden açıkladınız, yanlış bilgilendiriyorsa…

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Göle’de, Göle’de, Şenkaya’da değil, Göle’de. Şenkaya benim kazam. Göle’de… Aç telefonu, sor “Doğru mu?” diye. Göle’de, isim vereyim sana, Göle’de.

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Kaplan, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben de cevap vereyim. Ben Şenkaya’yı araştırdım.Orada ilçe başkanımız...

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Göle’de. Şenkaya’da parti, ilçeniz olmaz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Olur, niye olmasın?

AYLA AKAT ATA (Batman) –  Niye olmasın?

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Olmaz.

M. NURİ YAMAN (Muş) - Senin gibi aslını inkâr edenler böyle söyledikçe olmaz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) - Olmazmış!

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Olmaz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, birkaç farklı konuda yasayla ilgili konuşacağım ama şu an herkes ekranların başında, Anayasa Mahkemesi kararının açıklanması bekleniyor. Sayın Meral de buradan, Göle ilçesinin, ilçe başkanımızın arazileri… Nerede? Burada Göle’nin milletvekilleri vardır, arkadaşlarımız… İlgisi olmayan bir suçlamada bulundu. Dedi ki: “İlçe başkanı, köyü, ilçeyi, arazileri işgal etmiş.” E, orada savcı yoksa, orada kaymakam yoksa, orada vali yoksa demek ki Ankara’da da yok Sayın Meral. Yani bu devlette hangi ilçe başkanı kalkıp gidip, hele hele bizim gibi muhalif bir partinin ilçe başkanı gidip arazi işgal edecek, topraklarına el koyacak, akıl mantık… Bunu basın çarşaf çarşaf yazardı, savcılar soruşturma açardı. Savcıların… Hukukun tek işlediği parti Demokratik Toplum Partisidir. Eften püften söylemlere bile dava açan savcılıklar arazi gibi, mülk gasbı gibi, mülk işgali gibi böyle ciddi bir konuda kalkıp eyleme kalkacaklar, hiçbir şey yapmayacaklar, siz burada müşteki olacaksınız. İnanın, bize gelseydiniz biz sizi direkt oranın ilçe başkanıyla da görüştürürdük, Ardahan’ın il başkanıyla da görüştürürdük -bir hukukçudur- size doğru bilgiyi de verirdik…

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Meral, bir dakika.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bu konuda bir yanlışlık varsa da giderirdik, yasa neyse de işletirdik, yargı neyse onu da yaptırırdık.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen konuya gelelim efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yanlış yapılıyor. Önemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanlığını yapmış Sayın Meral’in gelip burada bir ilçe başkanımızla muhatap olmasını yakıştıramadım. Doğrusu ana muhalefet partisine de yakışmıyor. Böyle küçük sorunları başka türlü de aşmayı, yüce Meclisi meşgul etmememiz gerektiğini ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, son ikazımı yapıyorum. Lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, ana konumuza dönüyoruz.

Şimdi, tabii, herhâlde tarihe 23’üncü Dönem Meclisi çok çalışan bir meclis olarak geçecek. Çok çalışkan… Tatilde de şu an çalışıyoruz. Bir gerçek bu. Çok yasalar da çıkardık. Demek ki yasa çıkarırken arada bürokratlarımız, uzmanlarımız da pusulayı şaşırıyor ve yanlış yapıyor, maddi hatalar yapıyor, öyle oluyor. Bir ay önce çıkardığımız bir yasayı bir ay sonra düzeltmek için tekrar bir yasa çıkarıyoruz. Aslında bu yasaya “zühul tasarısı” derler buna hukukta. Zühulen, hataen çıkarılmış yasaları düzeltme... Borsalar Birliğinde örneğin seçilme şartı olarak “mahkûm olanlar” diye geçmiş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Genel sekreter.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Evet.

Şimdi, tabii bürokrasiden geçti, komisyondan geçti, Kanunlar Dairesinden geçti, yüce Meclise geldi. Tabii bunlar maddi hatadır. Bunlarda şüphesiz kasıt olmaz. Ama bu kelimelerin, maddi hataların da bir yasayla düzeltilmesi zorunlu olduğu için bu burada. Ancak ilginç bazı kelime değişiklikleri var. Örneğin “ahzükabza” kelimesi. Deniliyor ki: Arapça bir kelime olup, bu kelimeye yüklenilen mana net olmadığından bu kelimenin içerdiği manayı sınırlandırmak ve anlaşılabilir kılmak için ‘bağlayıcı işlem yapmaya’ şeklinde değiştirilmiştir kelime. Bu bağlayıcı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Temsil ve ilzama dönüyor.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Evet. Şimdi “ahzükabza” kelimesi “almaya, vermeye…” Arapça kapsam itibarıyla hakikaten bazı kelimeleri öz Türkçeye çevirdiğimiz zaman tam kapsayıcı olmuyor. Yani, ben avukatlığımdan biliyorum. Hep trafik cezalarında, davalarında dikkatsizlik, tedbirsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermekten dava açılır. Bir gün Şırnak’tan bir şoför esnafı beni aradı, “Mahvoldum.” diyor, acele görüşmek istiyor. “Hayırdır?” dedim, “Sorma, bir yazı gelmiş, anlayamıyorum. Özensizlik ve önlemsizlik sonucu suç işlemişim.” dedi. Yeni kavramlar -“sav” yazmış sayın savcımız o zaman- yeni bir iddianame görünce tabii ki şaşırmış. Tabii, bu toplumun değişik katmanları arasında bu tür kelime geçişleri hukuksal kavramın tam kapsayıcılığı açısından önem arz ediyor.

Ancak, burada bu tasarıda samimi olmakta yarar var. Trafik tescilinde noterler devreden çıkarıldı. Avrupa’daki gibi vatandaş aldığı araç için gidecek, trafik şubelerinde kayıt işlemi yapacak, alım satım oradan yapılacak.

Şimdi, burada, noterlerin bir sene daha uzatılması, gerekçeden de bu satış devir işlemlerinde gerçekten bir düzenlemeye, altyapıya ihtiyaç olduğu konusu yer alıyor.

Şimdi benim buradan Hükûmete söyleyeceğim bir şey var. Milyonlarca araç var Türkiye'de. Herkes araç alıp veriyor. İkinci el araç var, satışı var. Yönetmeliği öyle düzenleyin ki bu vatandaş rüşvet vermeden aracını alıp satmasını becerebilsin. Bu çok önemlidir. Bu, yasayla sağlanmaz. Süresini uzatırız, kısaltırız ama Avrupa’da şu kadar bir kart, kimlik kartı kadar, kimlik kartı, nüfus cüzdanı kadar bile değil; gidiyor, o kart üzerinden alım satımını yapıyor, vergisini veriyor, borcunu alıyor, trafik pulunu alıyor. Şimdi, bizim uygulamada ise bir kere bir dosyayla dolaşıyor. O dosyanın içinde faturası var, girdisi var, damga pulu var, geçmiş pulları var, temiz kâğıdı var, geçmiş hacizleri var, “Banka kredisi almıştır, satılmaz.” şerhi var, bilmem ne var, bilmem ne var. Bu kadar kocaman bir dosyayla bir vatandaş dolaşır, 5 milyar liraya ikinci el bir araba alır. O arabanın tescilini yapana kadar trafikte veya noterde ayrıca para öder, zaman harcar ve bu durumda vatandaşımızı ne notere ne de trafiğe mahkûm etmememiz lazım. Ne noter mahkûmu olsun ne trafik memurlarının ki bu işlerde, muayene işlerinde nelerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Parayı vermeden, yok bilmem ne bağış makbuzunu kesmeden, yok bilmem ne dosyasını almadan, yok bilmem ne işlemini yapmadan vatandaşın bir araba alıp satma imkânı yok. O zaman vatandaşa, gelin, yüce Meclis olarak, bir araba alıp satarken eziyet çektirtmeden bunu yapalım. En fazla “Vergisi yoktur.” diye bir temiz kâğıdı alabilsin. Vergisi varsa borcunu ödeyip temiz kâğıdını alsın. Başka takyidi yoksa o aracı özgür iradesiyle, imzasıyla resmî makamın önünde satabilsin veya alabilsin.

Tabii, bu, uygarlık düzeyiyle ilgilidir. Çok açık söylüyorum. Eğer özgür birey, örgütlü toplumu oluşturamazsanız bu işlemlerin de mutlaka aracısı olacaktır, komisyoncusunu ortadan kaldıramazsınız. Birisi gidip komisyoncuya mutlaka bir para verecektir, onu vekil tayin edecektir bu işlemler için, gönderecektir yine trafik bürolarına. Neden? Bakın, Türkiye’de avukatlara hâlâ noterden vekâlet çıkarılıyor. Düşünebiliyor musunuz? Bir avukat da noter kadar hukuk okumuştur, tecrübesi vardır ama buna rağmen noter vekâletinin istenmesi o avukata resmen güvensizlik anlamına gelir. Bu trafik tescil işlemlerinde de aynı durum söz konusudur. Burada vatandaşı kolaylaştıracak, vatandaşın rahat alım satım yapacağı, vatandaşın rahat vergisini verebileceği, vatandaşın sıra beklemeyeceği, kuyruk beklemeyeceği bir rahatlık idari mevzuatla sağlanır. Bu, idari reformlarla olur. Bu yönetmeliklerde bunun düzenlenmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Bu süre “1/1/2009 tarihinde” şeklinde düzenlenmiş. Aslında, bu düzenlemeler için, bu satım alım için trafik büroları yeterli midir değil midir, hakikaten trafik polisini de araç alım satımının tarafı yapmak doğru mudur değil midir, bunun da düşünülmesi gerekiyor.

Trafik polisi Türkiye’nin trafiğini düzenleyebilmelidir. Trafikle ilgili konular farklıdır. Önlem, tedbir, trafiğin rahatlatılması, trafikten doğan sorunların aşılması ayrı bir olaydır, araç almak, satmak, tescil etmek apayrı bir olaydır. Bunu da birbirinden Türkiye’nin ayırması gerekiyor. Normal resmî devlet dairelerinden birinde de araç alım satımı yapılabilinir. Artık e-devlet modeli Türkiye’de gelişmiştir. E-devlet, e-trafik, e-yargı… Vatandaşın e-vatandaşlık numarasına girin, vatandaşın akşam hangi köfteyi, İnegöl köftesi mi, Manisa köftesi mi ne yediğini tespit etmek mümkün. Böyle bir ülkede yaşıyoruz, böyle bir gözlem altında… Hâlâ memura teslim etmek dosyaları, vatandaşı kuyruğa sokmak doğru bir yaklaşım tarzı olmasa gerek.

Bu (G) sınıfı sürücü belgesi kapsamındaki iş makineleri konusunda Millî Eğitim Bakanlığının gerçekten modern bir düzenlemeye gitmesi gerekiyor. Bu konuda da farklı bir yasa maddesi getirilmiş. Bu konuda da özellikle eğitim sisteminde devletin denetiminin toplumsal yararı gözetici şekilde belirlenmesi gerekiyor.

“Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile…” diye bir madde var, “...kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl ve daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık…” ve birkaç suç nevi daha sıralanıyor, beş altı tane nevi suç sayıldıktan sonra “…haksız mal edinme suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak.” Bu tür klişe durumlarını, bu tür belli suçlarda getirilen bu konuyu da bir daha gerçekten gözden geçirmek gerekiyor. Müeyyidesi iki ay olan bir hapis cezasıyla, müeyyideyi içeren bir durumla, ağır cezalık bir suçu aynı kapsam içinde değerlendirmek veya teknik gelişmeler sonucu suç olmaktan çıkan veya bir daha suç olması düşünülemeyen, casusluk teşkil etmeyecek suçları aynı neviden alıp bir görevin engeli hâline getirmenin de doğru olmadığını düşünüyoruz. İnşallah, bu, ileride düzelir diye düşünüyoruz.

Bu konuda…

Bitireyim. Karar açıklandı mı bilmiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklanmadı.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim kararımız… Hangi kararı soruyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Anayasa Mahkemesi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok, burada oturuyoruz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki, o zaman ben bitireyim, sabırlarınızı zorlamayayım.

Allah… Ülkeye, millete hayırlı olmasını diliyorum. Hukukun, insan haklarının ve demokrasinin de yolunu açacak bir karar olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Meral, buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Bir yanlış anlaşılma şey oldu, onu izaha çalışıyorum.

BAŞKAN – Yerinizden de konuşabilirsiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Bir yanlış anlaşılma oldu, onu izah edeceğim.

BAŞKAN – Onu mu düzelteceksiniz?

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Olay yaratmadan…

BAŞKAN – Onu mu düzelteceksiniz?

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Onu düzelteceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, önce söz hakkı vermiyorsunuz, sonra veriyorsunuz!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşan Bayram Bey.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, yapmış olduğu konuşmada bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, ben bir konuyu düzeltmek için buraya çıktım. Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Bir konuyu da unuttum. Ben, Erzurum Valisine, Erzurum Jandarma Alay Komutanına da huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, konu, hafife alınacak bir konu değil. Konu, ciddi bir konu. Ciddi bir konu olmasa ben bunu burada konuşmam.

Bakınız değerli arkadaşlarım, yanlış anladınız. Sizin ilçe başkanınız, Senemoğlu köylü, o köyden. Yani, orada gelip arazileri zapt eden köylü. Daha önce de köyde muhtarı… O köylü, bunun da akrabası. İsmini vereyim, tarihte de vardır: Terörist Ahmet Güler. Geldi, benim köyümün muhtarını, eşini, azanın birini öldürdü. Arkasından ikinci muhtar, muhtar oldu, onu da öldürecekti, kaçtı. Üçüncü muhtar oldu. İsmini vereyim değerli arkadaşlarım: Özkan Yıldız. Ondan sonra geldi, bunu öldürdüler. Amaç orayı yıldırmak, köyü göçe zorlamak.

Ben şimdi Başbakan Yardımcımdan, kendisinden rica ediyorum. Olay sanıldığı kadar basit bir şey değil değerli arkadaşlarım. Şu anda asker kordona aldı köyü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani hâkim, savcı var, jandarma var…

BAŞKAN – Sayın Meral, tamam mı?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Etmeyin bunu, rica ediyorum sizden.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati : 17.18

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Teklif’in tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/301) (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Gruplar ve şahısları adına söz isteyen yok.

Soru ve cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Öztürk buradalar mı? Yok.

Başka soru soran da olmadığına göre, Sayın Bakanım, cevap verecek bir şey de yok.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 4/6/2008 tarihli ve 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 27 nci maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“f) 12 nci maddesinin (a) bendi ve 25 inci maddesi yayımını izleyen ikinci ayın başında, 18 inci maddesinin (a) bendi 1/1/2009 tarihinde,”

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse… Yoklar herhâlde.

Gruplar adına başka söz isteyen? Yok.

Şahısları adına söz isteyen? Yok.

Soru sorma işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 74 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değ-iştirilmiştir.

“d) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık, vergi kaçakçılığı, haksız mal edinme suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak.”

BAŞKAN – Gruplar ve şahısları adına söz istemi yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorsunuz.

Sayın Ünlütepe, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Efendim, benim konuşmam vardı.

BAŞKAN – Efendim, geçti, diğer maddede vardı, burada yok. Burada istememişsiniz, diğer madde de oylandı.

Sayın Öztürk buradalar mı?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Buradayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, sorunuzu sorun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla sormak istiyorum, Sayın Başbakan sıkışınca ne kadar ciddi iş yaptıklarını ifade etmek için esip gürleyerek devlet yönetiminin ciddi bir iş olduğunu ifade ediyor. Görüştüğümüz yasa teklifi Hükûmetin devlet işlerini ne kadar ciddi yapmakta olduğunu ortaya koymaktadır! Haziran ayında bir yasa kabul ediyorsunuz “1/8/2008’den itibaren ikinci el otomobil devirleri noter yerine trafik şube müdürlüklerinde yapılacak.” diyorsunuz, şimdi, bu değişikliğin 1/8/2008 yerine 1/1/2009’da yürürlüğe girmesini öngörüyorsunuz. Bize göre, trafikte, işlemi 1/1/2009’a ertelemeyi gerektirecek bir hazırlık çalışması gerekmemektedir. Diyelim ki gerekiyor, haziranda kanunu kabul ederken aklınız neredeydi? Bu mu ciddi devlet yönetimi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan, cevap verir misiniz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii Sayın Başkanım.

Bizim hükûmet tasarımızda ikinci el oto satışlarının noterler yerine trafik bürolarınca verilmesine dair bir düzenleme yoktu Sayın Öztürk. Bu tasarı Genel Kurulda görüşülürken bazı milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu önergeyle bu tasarıya girmiştir. Daha sonra yapılan çalışmalarda trafik şube müdürlüklerinin bu konuda henüz hazır olmadıkları saptandığından bu sürenin uzatılması zarureti doğmuştur.

Sorunuza verebileceğim cevap bu birkaç cümleden ibarettir.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Madde 3 - 5174 sayılı Kanunun 83 üncü maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Oda ve borsa üyelerinin seçme ve seçilme haklarını kullanabilmeleri için şirketin; sahibi, ortağı, yönetim kurulu üyesi, genel müdürü, murahhas azası seviyesinde üst düzey yöneticisi olmaları, şirketi temsil ile bağlayıcı işlem yapmaya yetkili olmaları ve bu durumun seçimden en az altı ay öncesini kapsaması şarttır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Konuşmama başlarken geçtiğimiz gün yaşadığımız terör vahşetini bir kez daha kınamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, teröre karşı her kesimden insanların İspanya’daki gibi sessiz bir yürüyüşle tepki vermesi gerekir. Lanet kampanyası başlatılmalıdır, çünkü terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur. Ölenlerin hepsi suçsuz, günahsız vatandaşlarımızdır. Geçim derdiyle boğuşan, akşamları evine bir lokma ekmek götürmek için uğraşan insanlara karşı vahşet yapanlara verilecek ad henüz hiçbir sözlükte yoktur. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar alçakça, haince, ahlaksızca saldırı düzenleyenler vicdansız insanlardır. Tek kelimeyle bunlar insan değillerdir, şiddetle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, sırası gelmişken, yakın zamanda YÖK tarafından yapılan ve Cumhurbaşkanının önüne gidecek rektör isimlerinin belirlenmesinde yaşanan soruna da değinmek istiyorum.

Biliyorsunuz, birkaç üniversitede en çok oyu almış olan rektör adayının ismi, YÖK’ün hangi kriteri baz alarak yaptığı bilinmeyen elemesi sonrası Sayın Cumhurbaşkanının önüne gönderilmedi. Bence, bu konuda ülkemizde bir düzenleme yapılması gerekir ve rektör atamalarının da üniversitelerin iç işi olarak belirlenmesi uygun olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, sizinle Adıyaman Üniversitesinin bir sorununu paylaşmak istiyorum: Adıyaman Üniversitesi gün geçtikçe gelişmekte ve ilerlemektedir ancak bu gelişmenin daha hızlı olması yoluyla bölgenin sosyal ve ekonomik yapısı gelişecektir. Özellikle, üniversitemiz, tıp fakültesinin olmaması nedeniyle büyük sıkıntı yaşamaktadır. Bu sene, İnönü Üniversitesinde eğitim almak üzere, Adıyaman Üniversitesi, Tıp Fakültesine öğrenci almaya başlamıştır fakat üniversite hastanesinin olmaması nedeniyle bu eğitim Adıyaman’da yapılamıyor. Bu konuda Adıyaman Üniversitesine kolaylık sağlanmalıdır. Devlet hastanelerinden birisi üniversiteye verilmek koşuluyla en azından geçici olarak çözüm sağlanabilir diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse, konuya gelecek misiniz efendim?

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Efendim, konuya geliyorum. Ben kendi bölgemin sorunlarını anlatıyorum, tez konuya geleceğim efendim.

BAŞKAN – Bekliyorum, gelirseniz memnun olurum.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nin çok ücra bir köşesinde olan Adıyaman gerçekten büyük sorunlarla boğuşmaktadır. İkinci AKP Hükûmeti bir yılını doldurdu, bu yıl içerisinde Adıyaman’da yaşanan gelişmeler maalesef iç acıcı değildir. Bunlara dikkatinizi çekmek için söz almış bulunmaktayım ayrıca.

Ekonominin kötü gidişi, sulama tesislerinin bitirilmemesi için gereken çalışmanın yapılmaması, en son ÖSS’de yaşanan hayal kırıklığı ve eğitimde ilimizin geri kalması, GAP içerisinde Adıyaman’a gereken ilginin gösterilmemesi gibi, Adıyaman’da onlarca sorun beklemektedir.

AKP İktidarı altı yıldır iktidarda. Özellikle son bir yılda hızla geriye doğru gitmiştir. “Adıyamanlılar ırgatlıktan kurtulur.” dediler, halk hâlâ ırgatlık hayatını yaşamaktadır. “Ekonomi iyiye gider.” dediler, Adıyaman’da her gün kepenkler kapanıyor. “Tarım gelişir, çiftçi rahatlar.” diye düşündüler, çiftçimiz, köylümüz sorunlarla boğuşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, “Ekonomi iyiye gidiyor.” sözünü bu Hükûmet zamanında sıkça duyar olduk. Örneğin, teşvik konusu sıkça gündeme geldi. “Teşvik”in anlamı, geri kalmış bölgelerin cazibe merkezi hâline getirilmesi demektir. Oysa teşvik kapsamı gittikçe genişletildi ve sonucunda Adıyaman’da da yeni bir sektör ortaya çıktı, o sektör de ameleliktir. Bugün Adıyaman’da amelelikle 300-400 milyon aylıkla insanlar para kazanmaya çalışıyor. Maalesef bu konuda da bir mağduriyet yaşanmaktadır. Ortalama olarak her ailede 3 çocuk olduğunu düşünürseniz, bunların çoğunun da öğrenci olduğunu düşünürseniz, ayrıca 300-400 milyon kazanan bir ailenin elektrik, su ve telefon borçlarından dolayı da büyük bir sıkıntı içerisinde olduğuna dikkatinizi çekmenizi rica ediyorum.

Elinizi vicdanınıza koyun ve bir bakın bu insanlarımızın hâline, bu insanlarımız ne olur... Tabii ki bu, yalnız Adıyaman’da değildir -Adıyaman benim seçim bölgem olduğu için söylüyorum- Doğu ve Güneydoğu, inanın ki Anadolu’nun çok şehri de bu konuda farklı değildir.

Değerli arkadaşlar, Adıyaman’da günde ortalama üç iş yeri kapanmaktadır. 2008 yılının ilk altı ayında tam 294 esnafımız Adıyaman ekonomisinden çekildi.

Bakın, burada ben size bir gazeteden örnek vermek istiyorum. Bu gazetede Adıyaman Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Sayın Zafer Ersoy “BAĞ-KUR ve SSK primleri yüzünden ben otelimi sattım.” diyor. Bu haber yenidir.

BAŞKAN – Şevket Bey, Adıyaman sevgimizi istismar ediyorsunuz yani bak, ben Adıyaman’ı çok seviyorum ama lütfen.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) -  Sayın Başkanım, Adıyaman’ın sorunları çoktur, müsaade edin de buyurun da bunları dile getireyim.

BAŞKAN – Ben de biliyorum. Adıyaman benim ikinci memleketim ama lütfen… Gündeme gelin.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Böyle bir dönemde Sayın Bakan Mehmet Şimşek ilimize geldi. Bütün Adıyaman dört gözle Bakanı bekliyordu, herkes somut bir proje koymasını bekliyordu ama maalesef Bakan Bey “Gelip geçerken uğradım.” görüntüsü verdi, somut bir öneri, insanların derdine çözüm sunmadı. Adıyaman kamuoyu isyan ediyor, esnaf çökmüş, işçi sendika defterini silmiştir. Adıyaman’daki köylü, esnaf, sanatkâr, herkes şapkasını önüne koymuş, çenesini iki elinin arasına koymuş kara kara düşünmektedir.

Tarım alanları su altında kalmıştır. Ancak tarım alanı su altında kalan Adıyaman’da çiftçiler sulama sorunu yaşamaktadır. Burada beni dinleyen sayın Adıyamanlı milletvekili arkadaşlarım da bu sorunları en az benim kadar biliyor, belki benden daha fazla biliyorlar. Bu konuda destek vermelerini istiyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) – Bilmezler Şevket Bey, bilmezler.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Ben inanmasam Sayın Milletvekilim, konuşmam.

Yani, ne zaman bitirileceği belli olmayan birkaç barajımız var. Bunlardan biri Gömükan Barajı, Çamgazi Barajı, Koçali Barajı. Bunlara, henüz -altı yıldır iktidardasınız- bir çözüm getirmediniz, sürekli “proje aşamasındadır”, “planı yapılıyor” gibi söylemlerle işi geçiştirmeye çalışıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bütün bunların üzerine GAP İdaresinin Şanlıurfa’ya taşınacağı -Sayın Başkanım belki kızacaktır bana ama- haberi kulaktan kulağa yayılmaktadır. Bu haber doğruysa Adıyamanlılar bir kez daha yara alacaktır. Adıyaman’daki sivil toplum örgütleri “GAP İdaresi Urfa’ya taşınırsa, Hükûmet bizden oy istemeye gelmesin.” diyorlar.

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen…

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başkanım, uyarılarınız için teşekkür ederim.

 BAŞKAN – Adıyaman’la Urfa… Yarıştırmayın onları ya! Ayıp oluyor ya!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim. Ama, bugün Adıyaman’a daha fazla yapılması gereken işler vardır.

BAŞKAN – O ayrı mesele efendim.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Adıyaman GAP’ın üvey evladı durumuna konuldu.

BAŞKAN – Lütfen, GAP’a dokunmayın da ne yaparsanız yapın efendim. GAP’a dokunmayın da…

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Efendim, GAP Türkiye'nin en büyük projesidir.

BAŞKAN – GAP’ı kaptırmayız, Urfa olarak kaptırmayız.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – GAP’ı bitirmeden Türkiye’de refahı düzeltemezsiniz, mutluluğu sağlayamazsınız.

BAŞKAN – GAP’ı kaptırmayız efendim.

Buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – GAP bitirilirse 4 milyon insan ekmek bulacaktır. Aynı zamanda GAP bir sosyal projedir. Lütfen, eğer bu konuya değinmezsek büyük bir eksiklik olduğu kanaatine varacağım.

BAŞKAN – Doğru, doğru, haklısınız, değinin efendim. Ama Urfa’yla ilgili değil efendim. Değinin, ben değinmeyin diyemem.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakın, Adıyaman…

BAŞKAN – Şanlıurfa’yla ilgili değil.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – …bu yıl çok büyük kuraklık geçirdi.

BAŞKAN – Bunun mücadelesini çok veriyoruz, şey yapmayın. Yani bir de Adıyaman’ı önümüze çıkarmayın, lütfen.

 ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Yağmur küsmüş, güneş kızgın, toprak çaresiz, buna rağmen önlem alınamamıştır Adıyaman’da. Bu konuda net önerilerimiz var. Adıyaman’da ve tüm GAP içerisindeki sulama tesislerine ayrıcalıklı bir yatırım yapılmalıdır diye düşünüyorum. Bu yöntemle tarım ve enerjide yaşanacak gelişme, zaten yapılan masrafları da kısa sürede garanti edecektir diye düşünüyorum.

Bir de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman’ın kanayan bir yarası daha bulunmaktadır. Bu da mevsimlik tarım işçileridir. Her sene bu konu gündeme geliyor. Maalesef altı yıldır iktidarsınız, bir türlü bu konuya çözüm getirmediniz. Ancak bu konuları, trafik kurallarıyla işi geçiştirmeye çalıştınız. Bu konuyu hem Meclis araştırma önergesi hem de yazılı soru önergeleriyle gündeme getirdim, maalesef ilgili bakanlardan bir çözüm almış değilim.

Değerli milletvekilleri, dünyanın ikinci ve Avrupa’nın ise en büyük kapasitesine sahip olduğumuz iplik sektörü de Adıyaman’da can çekişiyor. Eğer günlük gazetelere bakmışsanız, son on-on beş gün içerisinde, Adıyaman’da organize sanayi bölgesinde 6 bin civarında işçi çalışmaktayken, bunun 3 bin tanesi işten çıkarılmıştır. Bu büyük bir rakamdır. Bugün, SANKO Holding 250 milyon avroluk bir fabrika kurmuştur, 1.500 civarındaki işçinin çoğunu çıkarmıştır, sadece 30 tane işçisi çalışmaktadır. Buna nasıl bir iyileştirme, ekonomide düzelme diyebilirsiniz?

Şimdi, bir de 100 büyük kuruluş arasında Tekel İşletmesi 43’üncü sıradadır. Bugün Adıyaman’da bu Tekelle birlikte Sümerbank da kapatıldı. Alternatif ürün yetiştirmeden tütüne son verdiniz. Köylü perişan, aç ve sefil, şaşkın, ne yapacağını bilemez bir durumdadır. Ayrıca tarımdaki gübre, mazot ve ilaçtaki aşırı fiyatlardan dolayı da köylü tarlasını ekemiyor, ekemediği zaman da ürün alamıyor, aldığı ürünü de zamanında satamıyor, sattığının da karşılığını zamanında alamıyor. Böyle düşüncelerimiz vardır. Bu konularda acil çözümlerin üretilmesinden yanayım.

Ayrıca Nemrut Dağı’nda büyük bir sıkıntı var. Nemrut Dağı’nda bu yıl bazı ihalelerde, kafeterya ihalesinde gecikmeden dolayı büyük sıkıntı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız efendim.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün bacasız bir gelir durumunda, fabrika durumunda olan turizme de ayrıca Adıyaman’da büyük değer verilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Tabii ki zaman darlığında Adıyaman’ın sorunlarını fazla dile getiremiyorum. Adıyaman’ın sorunları aslında Doğu ve Güneydoğu’nun ve hatta Türkiye'nin sorunlarından ayrı düşünülecek sorunlar değillerdir. Ama, maalesef, ben bu kürsüde kendi seçim bölgemde olan sorunları dile getiririm, belki sizlere birer örnek olur, ders alırsınız diye. Gidin Adıyaman’ı görün, ona göre kararınızı verin.

Netice olarak, AKP İktidarı Türkiye’de olduğu gibi her tarafta performansı düşmüştür, Adıyaman’da sınıfta kalmıştır. Yaptığınız tek icraat büyük yolsuzluk ve en önemlisi kadrolaşmanın dışında altı yılda Türkiye’de gözle görülür bir adım atmadınız.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Madde üzerinde gruplar adına ve şahıslar adına başka söz isteyen yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.06

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Teklif’in tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerindeler.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 42 nci maddesinin bir-inci fıkrasının (a) bendinin üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“G sınıfı sürücü belgesi kapsamındaki iş makinelerinin sürücülerinin ve operatörlerinin eğitimleri ve eğitimde başarılı olanların sınav başarı belgeleri Milli Eğitim Bakanlığınca veya Milli Eğitim Bakanlığınca yetkilendirilen kurumlarca verilir. Bu kurumların işleyişine ilişkin usul ve esaslar ile uy-gulanacak öğretim programları Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; yasanın bu maddesinde özellikle Karayolları Trafik Kanunu’nun 42’nci maddesinin birinci bendini değiştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabii, burada bu madde özellikle sürücü belgesiyle ilgili olduğu için ben şoför esnafının veya sürücü kurslarıyla ehliyet alan insanların sorunlarından biraz bahsedeceğim.

Değerli arkadaşlar, tabii, şoför ehliyeti almak için Millî Eğitim Bakanlığının kontrolünde değişik illerde ve ilçelerde sürücü kursları açılıyor, ama sınav il merkezlerinde yapılıyor değerli arkadaşlarım ve tüm ilçelerden o sınava girecek insanları il merkezlerinde, belli tarihlerde çağırıp sınava tabi tutuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, ilçelerde sürücü kursu açılması gayet normal bir olay, gayet doğal bir olay ama bazı ilçeler var ki il’e 180-200 kilometre, 150 kilometre uzak. Burada, bu sürücü kurslarında en az 20-25 kişi sınava gidiyor değişik il merkezlerine. Bir şekilde bu uygulama bir yönetmelikle bağlanmış bir uygulamadır. Özellikle ehliyet alacak insanlarımızın il merkezlerine gitmesi yerine, burada, ayın belli günlerinde il sınav komisyonu, değişik ilçelerde, yani sürücü kursu olan ilçelerde, ayın belli günlerinde, yani 50 kişi gideceği yerde, 30 kişi gideceği yerde, 3 kişilik veya 4 kişilik sınav komisyonu, sürücü kursu olan illerde, iki ayda bir mi, üç ayda bir mi, hangi tarihte, ona göre bir program ve planlama yapar, o ilçelere gider, o ilçelerde sınavını yapar, bir sürü insanı il merkezine taşımazlar. Bu, büyük bir sorun ve tüm sürücü kurslarının ve ehliyet alacak insanlarımızın önemli bir sorunu. Yani 50 kişi gidecek yerde, ayda bir veya iki ayda bir veya üç ayda bir belli bir planlamayla, belli bir programla sınav komisyonu o ilçeye gelip o ilçede -kaç sürücü kursu varsa- orada sınav yapması kadar güzel bir olgu yoktur.

Ben, bunu bir kez daha hatırlatıyorum. Bu, toplumda önemli bir sorundur. Yani, şimdi Sivas’ın Şarkışla’sından veya   Sivas’ın  Suşehri’nden -Suşehri-Sivas benim bildiğim 180 kilometre- 50-60 kişi gidiyor. Hâlbuki üç ayda bir, her ayın belli tarihlerinde, değişik ilçelerde kurulacak, yani ilden gidecek sınav komisyonu… 3 kişilik bir heyet gidecek, komisyon orada yapacak, sınavını orada yapacak. Ben, bunu, özellikle burada sürücü belgesiyle ilgili olduğu için bir kez daha dikkatlerinize getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii burada yine önemli bir sorun şoför esnafı. Özellikle şoför esnafının da önemli bir sorunu, demin, biraz önceki konuşmada bahsettiğim gibi bir sürü, sosyal güvenliklerinde… Özellikle BAĞ-KUR’lu bir çoğu. Bunlar da sürekli bir gelire sahip değiller. Mevsimlik işler oluyor. Örneğin, buğday taşıyan bir şoförüm senenin altı ayı çalışabiliyor, yani belli işlerde. Bu nedenle, özellikle sosyal güvenlikleri ve bunların primlerinin yeniden yapılandırılması konusunda biraz sonra… Plan Bütçe Komisyonuna davet edildik. Orada, ben, iktidar partisinden tüm arkadaşlarımın, özellikle sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılmasında belli dönemlerde parası olmayan insanlar… Demin de söyledim, bir fındık üreticisi bu mevsimde fındığını satmadı. Fındık üreticisinin ancak eline para ekim ayı sonunda geçer arkadaşlar. Bir kayısı üreticisi kayısısını daha yeni ağaçtan indiriyor, daha kayısısını kurutuyor, daha kayısısını satmadı. Bu insanı, yani taş da çatlasa, dövseniz de, ne yapsanız bu paraları bu ay ödeyemez arkadaşlar.

Ben, eğer, bir yasayı çıkarıyorsak, o yasanın toplum için yararlı olmasını istiyorsak -özellikle şoför esnafı da bunun içinde olmak üzere- bir kez daha hepinizin dikkatlerine sunuyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

DTP Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında grup adına söz alırken… Mevcut yasayla ilgili daha önce görüşlerimizi genel olarak açıklamıştık, ancak bugün Anayasa Mahkemesinin açıkladığı tarihî karar üzerinde bir iki söz etme gereğini duyuyorum çünkü Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir, nihaidir, yasama meclislerinde de bunun üzerinde yorum ve tartışma yapılması da bu an itibarıyla mümkündür.

Kritik bir karar ve yüce Meclisimize, 23’üncü Döneme uyarılarla dolu bir karar olduğunu öncelikle ifade etmek istiyorum. AK PARTİ kapatılmamıştır. Bu bizi sevindirmiştir. Türkiye’nin siyasi partiler mezarlığı olmaktan kurtulması ve siyasi partileri icraatları sonucu halkın sandıkta kapatıp yaşatması demokrasisinin artık ülkemizde gelişmesi gerekiyor.

Bu açıdan, 23’üncü Dönem Meclisinin tarihî rolüne bir daha dikkat çekmek istiyorum. Birinci uyarı, çok açık ifade ediyorum, 6-5 kritik bir rakamdır. Ben bazen “6-5 bir karar çıkacak” dediğimde AKP’den bazı arkadaşlar da espriyle “5-6 olmaz mı?” demişlerdi. Ben, hem Strasbourg’da parti kapatma davalarına giren hem Anayasa Mahkemesinde de giren bir hukukçu olarak şunu ifade edeyim: 23’üncü Dönem Meclisine “siz, 12 Eylül askerî darbesinin yaptığı Anayasa’yı artık değiştirin” uyarısı çıkmıştır. “Artık, egemenlik kayıtsız şartsız milletinse siz onun gereğini yapın; demokratik, çağdaş, hukuktan, insan haklarından yana bir anayasayı yapın” uyarısı çıkmıştır ve bunu da Mahkeme Başkanı basın toplantısında bir kez daha hatırlatmakla, 23’üncü Dönemin önündeki en önemli görevin, Türkiye’ye yepyeni, halkın özgür iradesiyle, mutabakatla birlikte yapacağı bir Anayasa’yı bu halka armağan etmektir. Bu tarihî sorumluluk şu an itibarıyla başlamıştır ve deniliyor ki: “Siz Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmezseniz, siz seçim yasalarını değiştirmezseniz…” Ki, 12 Eylül askerî anayasası, darbe anayasasında tam 83 tane madde değişikliği olmuştur. Yama yama olan bu değişiklik, reformlara rağmen, düşünce, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasına rağmen, çok açık bir şekilde, Avrupa Birliği müzakere süreci ve Avrupa yargısı, Strasbourg kararları da dikkate alınarak, Anayasa Mahkemesi “Biz bu kararı verirken çok sıkıntı çekiyoruz. Bunun tek sorumlusu siyasilerdir.” demiştir. Bu karardan çok anlamlı olarak çıkan bu sonucun altını çizmek istiyorum.

Siyaset toplumda değişim gücünü, dönüşüm gücünü, ilerlemeyi, bu toplumu ileriye taşıma gücünü gösterebilmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok açık ifade ediyorum ki 6’ya 5 oyda mahkeme kararı ne olumlu ne olumsuz ama siyaseti kesintiye uğratmaması açısından kritik olan 6’ya 5 oyunun çok ciddi bir diğer uyarısı laik toplum düzeninin, laik cumhuriyetin, demokratik toplum düzeninin temel direği olan ilkelerde yüce Meclisin mutlak bir konsensüs ve mutabakatla, toplumun geleceğini riske etmeden, kamplaştırmadan bir çözüme ulaştırması görevini de önüne koymuştur.

Bu kararın gerekçesini hepiniz okuyacaksınız, hepimiz okuyacağız, birlikte okuyacağız. Elbette ki, yüce Meclise, 23’üncü Dönemde, inanç ve vicdan özgürlüğüyle beraber bir baş örtüsü yasağında sıkışan dar anlayış tartışmalarını aşarak, bu toplumu laik-antilaik kamplaşmasından da kurtarma, bu toplumu demokratikleşme, farklı kimlik, etnisite ve mezhepler kamplaşmasından özgür birey, örgütlü toplum, eşit ve özgür yurttaş aşamasına getirme gibi bir tarihî görev de yüklemiştir. Kısa kararı şüphesiz Anayasa Mahkemesi ekim veya kasım muhtemelen, tecrübelerimize göre, yazacaktır.

Açıklanan kararın basın toplantısında aynen “Ciddi bir ihtar kararı çıkmıştır.” diyen Anayasa Mahkemesi Başkanının “ret” oyu kullandığını da dikkate aldığımızda hukukun, yani toplumda değişim ve dönüşümün diğer önemli faktörü olan hukukun siyasete görevlerini hatırlatır düzeye gelmesi biz siyasetçilerin bu toplumun birlik, barış ve düzeni konusunda da kendi görevlerimizi, ödevlerimizi tam yapamadığımızın da bir göstergesini teşkil ediyor.

Hepiniz soğukkanlılıkla, suhuletle, ne bayram ederek ne zafer kutlayarak ne de hiçbir şey olmamış gibi davranmayarak, yüce Meclisin 21’inci yüzyılda çağdaş ve moda olan hukukun üstünlüğünü, insan haklarına dayalı bir demokrasiyi eğer tesis etmek istiyorsak bu Anayasa’yı, yasaları, Siyasi Partiler Yasası’nı, seçim yasalarını değiştireceğiz.

Önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimler halkımızın tüm siyasi partilere iyi bir ihtar çekmesi için bir fırsattır. Ancak, buradan liderlere bir çağrı daha yapmak istiyorum. Bu karar doğrultusunda, eğer egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, liderlere buradan çağrı yapıyorum:

Sayın liderler, bu egemenliği kayıtsız şartsız siz de halka teslim etmek zorundasınız. Siz, lider sultasıyla tayin, atama, aday belirleme yönteminden vazgeçmek zorundasınız artık. Bu toplum ön seçimle mi, örgütlerin katılımıyla mı o ilçenin, o beldenin, o büyük şehir halkının seçeceği adayları seçtiği zaman biz bütün siyasi partiler gururla onları kucaklayacağız hangi düşünceden olursa olsun.

Bu son çağrım da liderleredir: Liderler kendi yetkilerinde tuttukları halkın egemenlik hakkını, temsil hakkını tayinden, terfiden, ödüllendirmeden alıp liyakate, bu halkın gerçek sevgili temsilcilerine temsili teslim etme göreviyle de karşı karşıyadır.

İşte, Anayasa değişikliğini, Siyasi Partiler Yasası’nı, Seçim Yasası’nı, özgürce bu halk, adaylarını belediye seçimlerinde de belirlediği zaman taçlandırmış olacaktır. Bu yönde atılacak her adım Türkiye’de inanıyorum ki barışı da getirecektir, silahları da susturacaktır, karanlıkları da parçalayacaktır, bu ülkenin önü aydınlık olacaktır.

Hepimizin yolu açık olsun, hayırlı olsun hukukumuza, bu noktada da olsa bu güven ve ihtarlara dikkatle yolumuza, görevimize devam edeceğiz. Bekliyoruz, AK PARTİ’nin de inşallah bu karardan sonra tereddüt ve zikzaklara girmeden, yasama meclisinin önüne de doğru dürüst bir planlama, bir yasama formülü de koyacağına inanıyoruz ve inanıyoruz ki, doğru olan şeylerde mutabıkız, birlikte üretebiliyoruz, birlikte bir şeyler yapabiliyoruz, çok şey yapabiliyoruz. Bu birliktelik güçlü olsun, yüce Meclisin iradesi güçlü olsun, Türkiye’nin geleceği aydınlık olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Kaplan.

Gruplar ve şahıslar adına söz istemi yok.

Soru ve cevap kısmında…

Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde her gün trafik kazalarıyla yoğun bir şekilde karşılaşıyoruz. Trafik kazalarının önlenmesi konusunda sürücülerin alkol muayenesi yanında, son zamanlarda ülkemizde madde kullanımıyla ilgili çok ciddi birtakım gelişmeler olduğu da düşünülürse, acaba kontroller esnasında madde bağımlılığıyla ilgili bir kontrol yapılabilir mi?

İkincisi: Verilen ehliyetlerde, yani yeni ehliyetlerde psikolojik muayene yanında, kan ve idrar olmak üzere, madde bağımlılığıyla ilgili testler yapılabilir mi?

Diğer bir sorum: Trafikte devamlı suç işleyen insanların tekrar hastaneye alınması konusunda birçok ülkede bunlar yapılmaktadır, ülkemizde de böyle bir uygulamaya geçilebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sayın Doğru, üstünde çalışılarak Türkiye’ye getirilmesinde yarar gördüğü bir iki konuyu gündeme getirdi. Benim Adalet Bakanı olarak şu anda “Evet bunları yapacağız.” deme durumum yok takdir ederler ki. Ancak, bunların üzerinde başta İçişleri Bakanlığımız olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarının hassasiyetle duracaklarına inanıyorum.

Sayın Başkanım, şu aşamada Sayın Doğru’nun sorusu üzerine söyleyebileceklerim bundan ibaret.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar ve şahsı adına söz talebi yok.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Özçelik, buyurun efendim.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Efendim, Siirt Emniyet Müdürlüğünün farklı bir uygulamasıyla ilgili sormak istiyorum. Benim iki aracım var. Birini Ankara’da kullanıyorum, birini de seçim çevremde, seçim bölgemde. Ne zaman Siirt’e gitsem gıyabımda aracıma trafik cezaları yazılıyor. Sürat yapmışım, yolda yarış yapmışım, trafik kurallarına uymamışım! Dört beş kez ceza gönderiliyor gıyabımda ve adrese. Araç kendi adıma kayıtlı değil. Ancak, aracı ben kullanıyorum ve plaka tanınıyor. Sadece bana değil, partimizin bütün eylemlerine, bütün toplantılarına katılan ticari araçlara da 5 milyarı bulan cezalar kesiliyor. Araç sahiplerine, firmalarına polis gidip uyarıda bulunuyor: “Eğer DTP’nin toplantısına araç verirseniz aracınızı bağlarız, ceza yazarız.” diyorlar ve nitekim bu uygulamalar yapılıyor.

Büyük kongremize Siirt’ten araç bulamadık. Ta Adıyaman’dan bir araç ancak bulabildik. O araca da 5 milyar ceza kesildi. Parti yöneticilerimiz ve üyelerimiz İçişleri Bakanlığına bu konuda bir yazı da yazdılar. Bu farklı uygulama nedir? Hatta Emniyet Müdürü benim içinde bulunduğum aracı bağlamak istedi, “Aracı bağlayacağım.” dedi. Nedeni de güya trafik sigortasının orijinali değil de fotokopisinin onaylı belgesinin olmasıdır. “Orijinalini istiyorum.” dedi. Şoförüm, bu aracın trafik sigortası çamaşır makinesinde bozulduğu için şirketten aldığı aslının aynıdır fotokopisini verdi, buna rağmen ceza yazıldı ve beni tehdit ederek aracımı bağlayacağını söyledi. Bu emniyet müdürünün uygulamaları hakkında, yasa dışı, kasıtlı ve amaçlı uygulamaları karşısında bize ne yapmamızı önerirsiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özçelik.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Özçelik’in gündeme getirdiği ve yaşadığını ileri sürdüğü sorunlarla ilgili, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü mutlaka bunu bir ihbar kabul ederek gerekli incelemeyi yapacaktır. Ben de Sayın Özçelik’in gündeme getirdiği bu konuları ilgili bakanlığa intikal ettireceğim. İçişleri Bakanımız burada olsaydı, kuşkusuz ki, doğrudan doğruya bu konuyla ilgili çalışma yapmayı üstlenmiş olurdu, ama ben bu işin takipçisi olacağım Sayın Özçelik.

Sayın Başkanım, söyleyeceklerim şu aşamada bu kadar.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Gruplar ve şahıslar adına söz istemi yok.

Soru-cevap yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Komisyon Raporu 267 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Sayın Oyan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada birincisini muhtemelen görüşeceğiz sadece, 267 sıra sayılı yasa, bununla 2 vakıf üniversitesi kuruluyor. İzleyen bir tasarı daha var, onunla da 1 ayrı vakıf üniversitesi kuruluyor. Bunun üzerine konuşacağız.

                          

(x) 267 S. Sayılı Basmayazı  tutanağa eklidir.

Üniversiteler bir toplumun, bir ülkenin aynasıdır. Bazen üniversiteler kurulu oldukları bölgenin ya da ilin aynası durumunda olurlar. Yani, aslında, üniversiteler bir anlamda toplumu ileriye çekmesi gereken kurumlardır; genellikle bir ülkenin, bir toplumun ortalamasının önünde, üzerindedirler ama karşılıklı bir belirlenme ilişkisi vardır. Yani, üniversiteler de toplumun çok fazla önünde olmazlar. Hele belirli bir ilde, belirli bir bölgede, eğer üniversitenin kurulduğu o ilde değişmeye, yeniliğe, çağdaşlaşmaya karşı bir direnç varsa ya da hatta, belki de muhafazakârlığın üretildiği bir ortam varsa, eğer bilim üretimine uygun bir ortam yoksa, orada eğer il eşrafının hâkimiyeti varsa, orada yerel güçlerin hâkimiyeti varsa, orada birtakım inanç sistemlerinin, orada birtakım dinî tarikatların rolü öne çıkmışsa, o takdirde üniversitenin bu etki alanlarına girmesinin de yolu açılmış demektir. Aslında, eğer böyle bir durum varsa, üniversitenin aydınlanma geleneğiyle, yol açıcı niteliği, bilim üretme niteliği giderek sorgulanır olmaya başlar. Çünkü değerli arkadaşlarım, bilim göreli gerçeklerin alanıdır, din gibi mutlak gerçekliklere yer yoktur. Bilimde yanlışlanabilir gerçekler vardır ve bu nedenle de bilimin ilerlemesi tedricidir, tez-antitez ilişkisi buradan doğar. Ama eğer iş bilimden uzaklaşmaya giderse, bu defa üniversiteleri de bu sararsa o zaman üniversitelerin kendileri bilim dışılığın kaleleri hâline dönüşebilirler, bu ortam yaratılır. Eğer toplumu ileriye taşımak yerine toplumu eteğinden çeken kurumlar hâline dönüşürlerse, üniversiteler sahip oldukları otoriteyi, toplumu bağnazlığa çekecek, mutlak ve değişmez gerçekleri öğretecek, dogmalar öğretecek birtakım kurumlar hâline gelirlerse o zaman o toplumun vay hâline! İşte bu nedenle üniversitelerin kuruluşlarının ve çalışmalarının denetlenmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimi altında olmak durumundadır. Bugün bunların bir yasayla ancak kurulabiliyor olması bu nedenle çok kritik bir öneme sahiptir. O yüzden de bizim burada bu görevimizi çok dikkatli olarak yapıyor olmamız gerekir. Üniversitelerin birer cumhuriyet kurumu olarak, bu cumhuriyetin kuruluş ilkelerine sadık, uygun çalışmalar içinde olmaları mutlak gerekliliktir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, üniversitelerin mutlaka Anayasa’da yazılı kendileri için çizilmiş yol içinde hareket etmeleri gerekir. Biliyorsunuz devlet üniversitelerimiz yanında 1984’ten sonra bir de vakıf üniversiteleri geleneği başladı Türkiye’de. Ama bunlar için de -bütün üniversiteler için olduğu gibi- kazanç amacına yönelik olmamak şartı ve devletin gözetim ve denetimi altında olmak şartı Anayasa’nın 130’uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince getirilmiştir. Demek ki Türkiye’deki üniversiteler ister kamu ister vakıf üniversitesi olsun bunlar mutlaka birer cumhuriyet kurumu olarak çalışmak durumundadırlar çünkü bunların esas olarak ürettiği hizmet bir kamu hizmeti türüdür.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada 1984’te ilk vakıf üniversitesi kuruldu, 1986’da çalışmaya başladı ve giderek hızlı biçimde vakıf üniversiteleri kuruldu. Bugün hâlen Türkiye’de 94 devlet üniversitesi var, 33 vakıf üniversitesi var, şimdi kurulması düşünülenler hariç. 1986’dan bu yana 33 vakıf üniversitesi kurulduğunu dikkate alırsak bunların artış hızının devlet üniversitelerinden çok daha yüksek olduğunun altını çizmek gerekir. Ama ilginç bir şey daha var: Vakıf üniversitelerinin arasındaki eğitim kalitesi, devlet üniversiteleri arasındaki eğitim kalitesinden giderek daha fazla, daha açık, daha mesafeli olmaya başlamıştır.

Tabii, aslında Anayasa’nın 130’uncu maddesinin üçüncü fıkrası var. Buna göre -devlet üniversitesi yasası olarak kastediliyor- diyor ki Anayasa: “Kanun, -üniversitelerle ilgili çıkacak kanun- üniversitelerin ülke sathına dengeli bir biçimde yayılmasını gözetir.” Tabii burada YÖK Kanunu’na veriyor bu görevi ama bu açıdan vakıf üniversitelerine bakarsak eğer, bunların çoğunun üç büyük ilde kurulu olduğunu görüyoruz. Yani şimdiye kadar var olan, mevcut olan 33 vakıf üniversitesinin ilginç bir şekilde 23 tanesi İstanbul’da, 3’ü İzmir’de, 6’sı Ankara’dadır. Bu üç büyük ilin dışında sadece bir tek taşra kentinde üniversite vardır: Mersin-Tarsus’ta Çağ Üniversitesi. Eğer 1 milyon kişi başına bir vakıf üniversitesi hesabı yapılırsa, İstanbul 23 üniversiteyle aslında aşırı vakıf üniversitesine sahip bir ilimiz olarak çıkıyor, İzmir ve Ankara sınırlar dâhilinde kalıyor. Yani İstanbul çok büyük bir yoğunlaşma içinde gözüküyor ve Türkiye’deki ne gelir dağılımı ne nüfus dağılımı itibarıyla bunu haklı gösterecek bir neden yok. Buna birazdan değineceğim tekrar, niye İstanbul’da bu kadar çok var.

Ama değerli arkadaşlarım, burada bu tartıştığımız konu açısından şunu söyleyeyim: Böyle bir yoğunlaşma -üç il merkezi, özellikle İstanbul’da- “Hadi bakalım, şimdi bu vakıf üniversitelerini daha çok bu üç ilin dışında kuralım, onları destekleyelim, ne olursa olsun, hangi koşulda olursa olsun destekleyelim, onları teşvik edelim.” anlamına da gelmez. Çünkü burada bizim ana kriterlerimiz olan, üniversitelerin bilim yuvaları ve cumhuriyet kurumları olmaları kriterinden asla taviz vermemiz düşünülemez. Bu açıdan baktığımızda, bizim Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde CHP’nin değerli üyelerinin özellikle Gazikent Vakıf Üniversitesiyle ilgili tereddütlerine katıldığımızı öncelikle belirtmek isteriz.

Ama burada bizim sadece bir üniversitenin kurulması için maddi birtakım gerekçelerin ya da sadece mali güç ve fiziki altyapı sorunlarının çözülmesinden ibaret tereddütlerimizin olduğunu söylemek istemem. Bundan daha önemlisi, vakıf üniversiteleri söz konusu olduğunda -ama bütün üniversiteler için de geçerli olan bir şey- üniversitenin bir kamu hizmeti üretme alanı olduğu ve bunların Türkiye Cumhuriyeti’nin bir eğitim kurumu olarak cumhuriyetin Anayasa’da yazılı kuruluş ilkelerini içtenlikle benimseyen kurumlar olmalarıdır. Bu konudaki titizliğimizi kesinlikle göz ardı edemeyiz.

Dolayısıyla burada şimdi ilginç bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Bugün yarın 3 tane yeni üniversite kuruluyor. 2 tanesi şimdi, Gediz ve Gazikent Üniversiteleri bu yasayla, bir sonraki tasarıyla da Melikşah Üniversitesi Kayseri’de. Yani, 3 tane üniversitenin 1’i İzmir’de Gediz Üniversitesi, diğer 2’si -bugün, hemen şimdi konuştuğumuz- Gaziantep’te Gazikent, diğeri de -daha sonraki tasarıda değerli arkadaşım konuşacak üzerinde- Melikşah Üniversitesi Kayseri’de.

Şimdi, bu İzmir dışındaki üniversitelerin ne kadar bu söylediğim ilkeler içinde tanımlanabilir olduğunu, ne kadar bu cumhuriyet kurumları niteliğini sahipleneceği, içtenlikle bunların cumhuriyetin kuruluş ilkelerini benimseyerek o yolda eğitim kurumları olabileceği konusunda kaygılarımız olduğunu burada belirtmek isterim. Dolayısıyla biz burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisi bu konuda uyarı görevimizi yerine getirmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yani burada tekrar başta söylediklerime dönmek istemiyorum ama üniversiteler mutlaka ilerlemenin kaleleri, çağdaşlığın ve bilimin kaleleri olmak durumundadırlar. Dolayısıyla bu meselenin burada özellikle altını çiziyorum ve umuyorum, ileride bir Anayasa değişikliği falan olursa “Bu vakıf üniversiteleri bizi kesmiyor, biz bir de bir özel üniversite modelini getirelim, Anayasa’yı da şöyle bir güzel değiştirelim…” Böylece, denetim ve gözetim altında da olmayan, biraz daha böyle serbest çalışacak birtakım üniversite modellerini de aklımıza çok getirmeyelim, çünkü bu bütün bir eğitim rejimini sarsacak sonuçlar veren maceracı bir yön olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada tabii bir başka şeye daha değinmek istiyorum, o da şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisinin Plan Bütçe Komisyonundan önümüze gelen bir raporu var. Komisyon raporunu okuduğum zaman biraz hayrete düşüyorum, vakıf üniversiteleri konusunda çok olumlu bir yargı içindeler ve bunu da vakıf üniversiteleri arasındaki nitelik farklarını da dikkate almaksızın, bunları sürekli olarak olumlayan ve “Daha ne kadar kurulsa o kadar iyi olur.” diyen bir yaklaşımı var raporun.

Raporda aslında gerçeklerle örtüşmeyen şeyler de var. Yani, örneğin  şunu söylüyor rapor: “Birçok ülkede yükseköğretim kuruluşlarının yarısından fazlası özel sektör ile yürütülmekte.” diyor. Tamamen hikâye, yani böyle bir şey yok, bu bir masal. Yani “birçok ülkede” meselesi en azından çok sınırlı olarak söylenebilir bir şey.

İkincisi: “Dünya genelinde özel yükseköğretim kurumlarında eğitim gören öğrenci sayısı yüzde 30’lara yaklaşmasına rağmen ülkemizde hâlâ yüzde 6.” Yani, dünya genelinde bir yüzde 30’luk oranı nasıl çıkarıyorsunuz? Yani, Amerika ise tek referans, “Amerika” deyin ama dünya geneli dediğimiz zaman hangi dünya geneli? Buna Asya mı, Afrika mı dâhil? Kim, hangi ülke dâhil? Orta Doğu mu dâhil? Yani, Avrupa’ya bakın, Kıta Avrupası’na bakın, hangi yüzde 30’dan bahsediyorsunuz? Üniversite eğitimi, esas olarak bir kamu hizmeti ve devlet görevi olarak oralarda var. Dolayısıyla bu tür afaki şeylerin bir komisyon raporuna girmesi doğrusu çok şaşırtıcı ve ön yargılı rapor yazma tekniği olarak karşımıza çıkıyor.

Tabii, bir başka şeyi daha burada belirtmek lazım: 33 tane vakıf üniversitesi -127 içinde 33 şimdiki oran- yani yüzde 26’sı vakıf üniversitesi. Peki bunların kontenjanları, öğrenci kontenjanlarına katkısı nedir?  Yüzde 6. Yani, ciddi bir oransızlık var. Yani bunların sayısını ne kadar artırırsak o kadar öğrenci başvurularını, yükseköğretime başvuru sorununu  çözeriz, talebe uygun  bir arz yaratırız meselesi de çok herhangi bir gerekçeye sahip gözükmüyor. Bütün bunların çok daha dikkatli herhâlde kaleme alınması gerektiğini buradan belirtmek isterim.

Bir başka şey de şudur: Kazanç amacına yönelik olmamak şartına bağlı olarak kurulması gerekir. Bugün İstanbul’da 23 tane üniversite olmasının bir nedeni, bunların bir bölümünün –hangileri olduğunu burada söylemeyeyim ama rüştünü ispat etmeden her yıl bölüm sayısını artıranlara bir bakın- sadece kazanç peşinde olmak üzere kurulup çalıştıklarını göreceksiniz. Dolayısıyla, Anayasa’nın bu amir hükmüne aykırı birtakım yapılanmalar olduğunu burada belirtmek isterim.

Tabii, bir başka şey de vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinin üstüne yeni bilim insanları yetiştirme alanları olarak çalışmıyorlar. Bunlar, esas olarak devlet üniversitelerinden beyin göçünü sağlayarak kendilerine bir yer açıyorlar. Dolayısıyla, bu üniversitelerin devlet üniversitelerinde yetişmiş iş gücünü -bunların içine giderek şimdi doktorasını yapmış genç elemanlar da girmeye başladı- özendirecek bir yapı içinde olmaması gerekir. Vakıf üniversiteleri ki bir bölümünde eleman yetiştirme teşebbüsü ve bir altyapısı vardır, bunları da kutlamak isterim ama önemlice bir bölümü, sadece devlet üniversiteleri üzerinden geçinen, orada belki devlet üniversitelerinin esas maliyetini üstlendiği birtakım elemanları sonuçta çok düşük maliyetlerle, onların yetişme maliyetlerine hiçbir katkı yapmaksızın devşirme durumuna gelebilmektedirler.

Aslında Türkiye’deki yapı da bunu teşvik ediyor. Bir üniversiteden emekli olan bir öğretim üyesi kendi üniversitesinde ders vermeye kalksa, yani gerçekten benzin parasını kurtarmaz bir ücret alabiliyor. Oysa aynı hoca, aynı devlet üniversitesinden emekli olmuş hoca eğer bir özel vakıf üniversitesine giderse hem emekli maaşını alıyor hem oradan ücret alabiliyor, çift maaş alabiliyor. Yani biz ne yapıyoruz bu yapıyla? Devlet üniversitelerinin içini boşaltıp vakıf üniversitelerine eleman aktarılmasını özendirici bir uygulama içinde oluyoruz. Dolayısıyla, bütün bunları dikkate almadan vakıf üniversitelerine övgüler düzen raporlar kaleme almak hiç de doğru, tarafsız bir yaklaşım biçimi değildir.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında şunu söylemek isterim: Vakıf üniversiteleri için bu kadar özeniliyor. Türkiye’de sekiz aydır üniversitelerin, özellikle devlet üniversitelerinin her türlü atama, yükseltme ve kadro tahsisleri açısından mahrum bırakıldığını biliyoruz. Yani bir taraftan devlet üniversitelerini tamamen atıl duruma, tamamen beklentilerini donduran bir duruma itiyorsunuz, öbür taraftan vakıf üniversitesi kuruyoruz. Yani, niçin peki bunu yapıyoruz? Çünkü yeni rektör atamaları... “21 tane rektör bir atansın, yeni üniversiteler kuruldu, o devlet üniversitelerine bir rektör atamalarını yapalım -21’den sonra diğerleri de sıraya gelecek yakında- ve ondan sonra biz kendi kadrolarımızı daha çok gözetecek yapılanmaya gidelim…” Yani kendi yandaşına, kendi ideolojisine alan açmak amaçlı olarak sekiz aydır üniversiteleri kötürüm eden bir anlayışı da buradan kınamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu arada YÖK, kendisi, yeni yönetimden sonra YÖK’ün kendi kadrolarını da, eli kalem tutan kadrolarını da biçtiği için, araştırma görevlisi, bilmem, okutman, öğretim görevlisi yönetmeliği bir türlü çıkarılamadığı için üniversiteler alttan beslenme imkânına da bugün aylardır ulaşamaz durumdalar ve özellikle araştırma görevlisi kadrolarını kullanamaz durumdalar.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu da: Devlet üniversitelerinin bugün birçoğunun bildirdiği öğrenci kontenjanları YÖK tarafından onlara hiç danışılmadan yüzde 100’e varan artışlara konu edilmekte ve böylece keyfî bir öğrenci kontenjanlarını artırma... İşte, “Bakın, biz öğrenci kontenjanını bu kadar artırdık.” Ne fiziki altyapıya -yani derslik vesaire- ne öğretim elemanı sayısına bakılmadan, üniversitenin, tamamen üniversitenin talebi dışında birtakım uygulamalara gidilmekte.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konuya geleyim. Şimdi, biliyorsunuz, 21 üniversitede rektörlerin süresi bitti -ağustos itibarıyla bitiyor- bunların yerine yeni adaylar seçildi, sıralandı, YÖK’ün önüne geldi. YÖK bunlarda çok ilginç birtakım uygulamalar yaptı. 21 tane üniversitenin 3’ünde -Gazi Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesinde- en çok oyla seçilen adaya Cumhurbaşkanına yolladığı 6 kişiden 3 kişiye indirilmiş liste içinde yer dâhi vermedi. Bu arada bir üniversitede - Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde- ikinci sıradaki adaya da gene listede yer vermedi.

Şimdi, bazıları da şunu diyebilirler: “Eskiden de olmuyor muydu bunlar?” Şimdi, eskiden de bunlar olduğu zaman diyelim, siz burada bunu antidemokratik bulup bu konuda demokrasi çığlıkları atmıyor muydunuz? O hâlde eğer samimiysek bir kere, o zaman bunu yapmayın.

İkincisi, bir başka şey daha söyleyeyim: Eski uygulamalarla her bakımdan tamamen benzerlik de yok. Örneğin, burada Gazi Üniversitesi örneğini vereyim size. Gazi Üniversitesinde evet, bir dönem önce 1’inci sıradaki aday değil 2’nci sıradaki aday atanmıştı, doğru. Ancak bir şey vardı: YÖK, üniversiteden gelen listeyi, sıralamayı hiç değiştirmeden 1, 2, 3 olarak Cumhurbaşkanına sunmuştu, Sayın Sezer, 1’inci sıra yerine 2’nci sırayı atamıştı. Bırakın, bu sorumluluğu, bu Cumhurbaşkanı kendi iradesini kullanarak orada yapsın. Cumhurbaşkanının önüne, Sayın Gül’ün önüne dikensiz gül bahçesi sunmak göreviyle görevli değildir YÖK. Yani Sayın Cumhurbaşkanı hiçbir sorunla karşılaşmasın, önüne gelen liste önceden temizlenmiş ve ayarlanmış olsun. Böylece o, her türlü kuşkunun üzerinde 1’inci sıra adaylarını atayan, eski cumhurbaşkanlarından farklı bir görüntü veren bir Cumhurbaşkanı, tarafsız Cumhurbaşkanı edasıyla çalım atmasın. Eğer bu konuda -ki oradan, yukarıdan gelen telkinlerle bu sıralamalar değiştirildi- bir sorumluluk taşınıyorsa o zaman bu sorumluluğun gereği, Cumhurbaşkanlığı yapacaksa bir değişiklik orada yapmalıdır. YÖK’ün Cumhurbaşkanı ya da YÖK’ün sistem adına böyle bir liste temizleme, ön açma, gül bahçesinin dikenlerini temizleme gibi bir görevi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, size eski uygulamalarla ilgili bir fark daha vereyim: 2000 yılında, Sayın Sezer’in önüne, Kemal Gürüz’ün YÖK Başkanı olduğu dönemde bir liste geldi. Orada, Dokuz Eylül Üniversitesinin en çok oy almış 2 adayı listede yoktu, 1 ve 2’nci sıra. Bu listeyi Sayın Sezer geri çevirdi. YÖK’ün -şunu söyledi- hukuka aykırı davranarak yetkisini kötüye kullandığını söyleyerek geri çevirdi ve YÖK Genel Kurulu yeniden listesini oluşturdu, 1’inci sırada olanı 1’inci sıraya koyarak yolladı. Yani Cumhurbaşkanı “İradeyi ben kullanırım. Sen 1 oy almış kişiyi listeye koyamazsın. Bu listeyi doğru tanzim et, hukuka uygun davran.” dedi ve liste önüne düzgün olarak geldi, atamayı gerçekleştirdi ve kriz önlendi.

Dolayısıyla, ben, bugün, burada, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanını davet ediyorum: Buyurun, önünüzde Gazi Üniversitesi örneğiyse, onu verdim; YÖK’e geri çevirin. YÖK, size listeyi olduğu gibi geri yollasın, 1’inci sırada olan Sayın Kadri Yamaç’ı 1’inci sırada yollasın. Siz, eğer kendiniz bir sorumluluk alacaksanız buna cesaret edin, o sorumluluğu alın, listede değişiklik yapacaksanız Cumhurbaşkanı iradesiyle yapın. YÖK’ü bir taşeron olarak kullanmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Şunu da belirtmek isterim: Eğer rektör eşlerinin rektör seçilmesini istemiyorsak –bu, bir tercih olabilir, Dicle ve Uludağ Üniversitesinde olduğu gibi- o zaman, öğretim üyelerini boşuna uğraştırmayın. Niye seçimlerine girip kampanyalar yapıyorlar? Yani, üniversitede bir irade çıkıyor. Gayet basit, sizin tasarrufunuzda, “Rektör eşleri rektör adayı olamaz.” diye bir karar alın, getirin önümüze, biz de onaylayalım, geçsin. Ama, bir kere, böyle bir şey yokken “Canım,  bu da iyi  değil, bunu yapmasak.” falan olmaz. Yani, buradaki YÖK’ün tavrı, doğru, hukuka uygun bir tavır değildir. Demokratik bir irade oluşmuşsa üniversitelerde, orada, siz, buna, hukuki bir dayanağınız olmadan, böyle müdahale edemezseniz.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu düşüncelerle, Gediz Üniversitesinin kuruluşuna destek verirken, Gazikent Üniversitesini ve belki de yarın görüşülecek olan Melikşah Üniversitesini onaylamayacağımızı burada ifade eder, saygılarımızı sunarız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oyan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 267 sıra sayılı Yükseköğretim Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Daha önceki konuşmalarımız sırasında da üniversitelerle ilgili yaptığımız konuşmalarda üniversiteler hakkında, özellikle devlet üniversiteleri hakkında, buradaki öğrencilerin yetiştirilmesi, barındırılması konusunda birçok şey söylemiş idik. Bugün bunları tekrar etmek istemiyorum ancak bizim üniversitelerden beklentilerimiz var. Bu beklentilerimizin mutlaka gerçekleşmesi lazım.

Yine, geçenki konuşmalarımdan birinde belirtmiştim, “Biz ilim ipine sarılmak mecburiyetindeyiz. Eğer ilim ipine sarılamazsak başka iplere sarılırız.” demiş idim. Bu yüzden, üniversitelerimiz, Türk milletinin bütün fertlerini, ailesini, vatanını, milletini seven ve bu uğurda fedakârlıkta bulunabilecek, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan düşüncede insanlar, gençler yetiştirmek mecburiyetindedir diye sözlerime devam ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 130’uncu maddesi ülkemizde devlet üniversitelerinin kurulmasıyla alakalı olan maddelerdendir ve burada der ki: ”Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.” hükmü bulunmaktadır.

Bunun yanında bir de bu belirtilen usul ve esaslara bağlı olarak, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından da devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabileceği belirtilmektedir. Ancak bu yükseköğretim kurumlarının -biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan arkadaşımızın da belirttiği gibi ve kamuoyunda da yaygın olarak konuşulan, gündeme getirilen- ücretleri bir hayli yüksek. Şurada, elimde bir liste var bu konuda istifade edebileceğimiz. Mesela “Bahçeşehir Üniversitesi, İngilizce Hazırlık Programı ve tüm lisans programları için yıllık peşin ücret, KDV hariç, 12.500 YTL almaktadır.” diyor. Bir başkasına bakıyoruz, “Bilgi Üniversitesi, tüm fakülteler 15.900 YTL üzerinde ücret almaktadır.” diyor. Atılım Üniversitesine bakıyoruz, o da 7.500 ABD doları karşılığında yıllık eğitim vermektedir. Bunu, tabii dört yılla çarptığımız zaman bunların bir hayli yüksek ücretlere sahip olduğu görülecektir ki burada daha önceki bir sendikacı arkadaşımızın belirttiğine göre kamuda çalışan bir profesör on ay boyunca hiç harcama yapmazsa çocuğunu ancak okutabiliyor alınan ücretle. Şu anda 2.900 lira alıyor profesör. Ne eder? On ay, 29 bin lira eder. E, çocuğun tabii, 15 binini okula verirse 14 bin de onun harcamasına verir diye düşünmüş, dolayısıyla on ay hiçbir şey yemeyecek. 9’a 1 derecedeki bir öğretmenin çocuğunu, ücretleri 7.722 dolar ila 14 bin dolar arasında değişen tıp fakültesine gönderebilmesi için yirmi dokuz ay çalışması gerekiyor. Yani, burada şunu demek istiyorum: Bu konuda, biraz daha, bu vakıf üniversitelerinin gerçekten vakıf anlayışına uymaları ve vakfın hayırseverlik anlayışı içerisinde ücretlerini bir hayli aşağı çekmeleri gerektiğini belirtiyorum.

Burada, bu vakıf üniversiteleriyle alakalı yine bir başka istatistik var, ona da değinmek istiyorum: Bakıyoruz, burada bir üniversitemiz toplam gelirinin yüzde 26’sını, en alt sırada yer alan bir üniversitemiz de yüzde 87’sini öğrenci gelirlerinden elde ediyor. Hâlbuki biz vakıf üniversitelerinin kurulmasına müsaade ederken, vakfın, bu üniversitenin hem binalarını yapması hem de diğer giderlerini karşılayacak birtakım gelirlere sahip olması gerektiğini belirtiyoruz. Ayrıca, şunu da tabii ortaya koymak gerekiyor: Vakıf üniversiteleri de olsa bu üniversitelere devlet desteğinin olduğu da bir gerçek, belli oranlarda.

Şimdi, bakıyoruz, bu cümlelerden olmak üzere, yasayla kurulması söz konusu olan üniversiteleri kurmaya teşebbüs eden vakıfların, kanunda belirtilen üniversiteyi kurmaları için gerekli olan maddi altyapılarının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Mesela, Gediz Üniversitesi için 32 bin metrekarelik bir alandan, Gazikent Üniversitesi için ise 20 trilyon değerinde mal varlığından bahsedilmektedir ki -işte, burada hocalarım var, bunlar da bilirler- 20 trilyon liraya o üniversitenin bir tane binası ancak yapılabilir; o da iç donanımı olmamak şartıyla,  sadece binayı siluet olarak dikeriz; içinin donatılması için de bunun belki birkaç katı -fakültenin karakterine göre, fakültenin durumuna göre- meblağa ihtiyaç olduğunu unutmayalım.

Belirtilen bu alan ve maddi varlık ile bir üniversite kurmak mümkün olmamaktadır, dedik. Ayrıca maddi imkânlar da yetersizdir. Bir örnek vermek gerekirse: Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinin kapladığı alan 140 bin metrekaredir. Fakülte binalarının yenilenmesi ile ortaya çıkacak Fakülte binalarının maliyeti de 15 milyon YTL civarındadır yahut da 15 trilyon TL civarındadır. Yani sadece Fakülte binalarının maliyeti, bunların içinde donanım maliyetleri bulunmadan bu kadar tutmaktadır diye belirtiyorum.

Tabii, burada şunu hemen belirtmek gerekiyor: Vakıf üniversitelerinin kurulmasına engel olmak veya olmaya çalışmak ülke insanının eğitim almasına engel olmak anlamına da gelecektir. Çünkü biz bakıyoruz, bugün vakıf üniversitelerinde 125 bin civarında lisans ve yüksek lisans öğrencisi bulunmaktadır. Bu da bu eğitim kurumlarına olan ihtiyacın önemini ortaya koymaktadır. Fakat üniversitelerde öğrenci yanında bir de öğretim elemanı ihtiyacı bulunmaktadır ki maalesef vakıf üniversiteleri kendi öğretim üyelerini, öğretim elemanlarını yetiştirme gibi bir gayret içerisinde bulunmamaktadırlar. Bunun da bundan böyle kurulacak vakıf üniversitelerinde bir şekilde gündeme getirilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Biraz önce yine Oğuz Bey Arkadaşımız belirtti. Bura nereden buluyor peki öğretim elemanını, öğretim üyesini nereden buluyor? Devlet üniversitelerinden; onlara yüksek ücretler vererek kendi üniversitesine çekiyor ve böylece devlet üniversitelerinin içi boşalıyor diye bakabiliriz.

Bunun yanında bir başka üzerinde durmak istediğim konu: Vakıf üniversitelerindeki bölümlere baktığımız zaman, bu üniversitelerimizin hemen hepsinde özel yetenekle öğrenci alınan bölümlerinin mutlaka bulunmasıdır ve buralara fazla sayıda öğrenci alınmasıdır. Buralara alınan öğrencilerimiz, fakülte eğitimi sonunda diplomalı işsiz olarak ana babaya yük olmaya devam etmektedir. Bu yüzden, buralara alınacak öğrenci sayısının para kazanma anlayışıyla değil, kendisine, topluma ve ülkesine faydalı olup olmayacağı anlayışına göre belirlenmesi gerekmektedir.

Vakıf üniversitelerinin bir diğer özelliğine baktığımız zaman, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı ortalama 23 kişi ama bazı vakıf üniversitelerinde bunun 30’a kadar yükseldiğini görüyoruz; hatta bir vakıf üniversitemizde 1 öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı 36’yı buluyor. Hâlbuki, devlet üniversitelerini ele aldığımızda, içi boşaltılmış olmasına rağmen hâlâ 23’te. Tabii bu arada bir de OECD ülkelerinde durum ne? Buna baktığımızda, bu sayının orada 14,8 olduğunu görüyoruz. Biz burada, sanırım, özellikle bazı eğitim dallarında, bazı bölümlerde, bazı ana bilim dallarında çocuklarımızı biraz da boşa okutuyoruz gibi geliyor. Çünkü özellikle yetenek imtihanıyla buralara giren öğrencilerimize, bir yılda bu bölümlere alınan öğrenci miktarına baktığımız zaman, ülkenin aşağı yukarı yirmi yıllık, otuz yıllık ihtiyacını karşılayacak durumda. Yani, bakıyoruz bunlar ne? İç mimarlık, diyor. Evet, güzel bir bilim dalı ama Türkiye'de ihtiyaç son derece az. Grafik sanatlar, diyor. Yine bunun gibi, güzel bir dal olmasına rağmen, bir sanat dalı olmasına rağmen fazla ihtiyacımız yok. Bu bakımdan ben, bundan böyle, kurulacak vakıf üniversiteleri özellikle komisyonlardan geçerken bunların da dikkate alınması, sadece bunların mal varlıklarıyla iktifa edilmemesi gerektiğini belirtiyorum ve inşallah, bundan sonra bu şekilde kararlar çıkar diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen, bu yasayla kurulan Gediz Üniversitesi ve Gazikent Üniversitesinin yüce Türk milletine, bilim hayatına ve dünya medeniyetine katkılar sağlaması dileklerimle hayırlı olmasını temenni eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ve şahsı adına başka söz talebi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grubumuz adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 267 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ  Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle 21’inci yüzyılda, bilginin, gelişimin ve ilerlemenin temel anahtarı olması… Rekabete dayalı yeni dünya düzeninde eğitim büyük bir rol oynamıştır. Bilimsel araştırmalar, eğitim düzeyiyle kalkınmanın unsurları olan ekonomik büyüme, siyasal ve toplumsal gelişme arasında doğrusal ilişkiler olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bugün ulaştığımız medeniyet ve teknoloji, bilgi ve bilginin kullanılabilmesinin bir sonucudur. Bütün dünyada durmaksızın devam eden teknoloji ve bilgi yarışında ülkemizi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyinin üzerine çıkarabilmek için insana, eğitime ve bilime yatırım yapmak zorunda olduğumuzu dikkate almalıyız.

Kalkınma sürecinde ihtiyaç duyulan nitelikli eleman temininde ve bunların ülke geneline dengeli bir şekilde dağılımında üniversitelerin rolü büyüktür. Üniversitelerimiz, nitelikli eleman yetiştirmesi yanında, nüfusunun büyük bölümünü gençlerin oluşturduğu ülkemizde geleceğimizin inşasında da önemli rol üstlenmektedir. Şuna inanıyoruz ki: Açılan her yeni üniversite kapatılan bir cezaevi demektir. Biliyoruz ki kuyunun dibinde yaşayan bir kurbağa, asla gökyüzünün sınırsızlığını anlayamaz. Bu nedenle gelecek nesillerin ufku geniş, düşünen, realist bir anlayışa sahip olabilmesi için bilimin üretildiği, toplumun beklentilerinin ve gençlerimizin eğitim ve öğrenim ihtiyaçlarının karşılandığı üniversiteler kurmak Hükûmet olarak en büyük hedefimizdir.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim maliyeti yüksek olan bir hizmettir. Bu hizmetin maliyetinin tamamına yakın bölümünün devletçe karşılanması büyük boyutlarda maddi kaynak gerektirmektedir. Anayasa’mız, kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla vakıfların üniversite kurmalarına imkân sağladığından yükseköğrenim hizmetlerinin mali yükünün bir kısmının vakıflarca üstlenilmesinin devletin yükseköğrenim alanındaki mali yükünü hafifleteceğine inanıyoruz.

Yükseköğretim kurumlarının sayısının artırılabilmesi için devletin bu alanda çok büyük miktarda kaynak ayırması gerektiğinden bu nedenle Anayasa’nın 130’uncu maddesiyle kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç sağlama amacı gütmeksizin, vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumlarının kurulabilmesine imkân sağlanmıştır. Tasarılarla kurulması öngörülen İzmir’de Sipahi Eğitim, Sağlık ve Spor Vakfı tarafından Gediz Üniversitesi; Gaziantep’te de Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfı tarafından Gazikent Üniversitesi adıyla iki yeni vakıf üniversitesinin ülkemiz yükseköğretimine önemli katkılar sağlaması amaçlanmaktadır. Ülkemizin beşeri sermayesinin oluşturulmasında üniversitelere son derece önemli görevlerin düştüğü, yeni üniversitelerin kurulmasıyla yükseköğretimde okullaşma açısından dünya standartlarına ulaşılabileceği hedeflenmektedir. Bütün bunlarla güzel ülkemizin kalkınması doğrultusunda hedeflenen düzeylere ulaşabilmek için mutlaka bilgi üretilmesini desteklemeli veya mevcut bilgilerin geliştirilmesini desteklemeli, bu bilgilerin yeni nesillere aktarılmasını, yeni ürünlere dönüştürülmesini sağlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde üniversitelerin sayısının artırılmasını desteklememiz gerekiyor. Çünkü, dünyada gelişmiş ülkelere bakıldığında her yarım milyon nüfusa bir üniversite düştüğünü görmekteyiz. Bu sebeple, Gaziantep ve İzmir gibi büyük şehirlerimizde yeni üniversite açılmasının gereğini anlamaktayız.

Dokuzuncu Kalkınma Planında değişen ve gelişen ekonomiyle iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılamak için eğitim yatırımlarının artırılması ve yaşam boyu eğitim stratejisinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Yükseköğretimde okullaşma oranının yükseltilmesi bu hedef ve amaçlara ulaşılmasında büyük katkı sağlayacaktır.

Ne mutlu ki ülkemizin güzide şehirlerinden biri olan Gaziantep’te ve İzmir’de bugün yeni birer üniversite kurulmaktadır. Güzel Antep’imize ve İzmir’imize üniversite kurulması vakıf üniversitelerinin ülke genelinde yaygınlaşmasına ve ülkemiz yükseköğretimine önemli katkı sağlayacaktır.

Sözlerime burada son verirken, tasarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum ve bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istiyorsunuz? Arayacağım efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, geçti, geçti…

BAŞKAN - Israrlı mısınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Yani, üniversite kuruyoruz bakın, ilim yuvası…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçmiştiniz.

BAŞKAN – Efendim, oylamaya geçtik galiba.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, siz daha bitirmeden ben söyledim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, o zaman siz istiyorsanız şey yapalım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.26

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 137’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

267 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddelere geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Maddelere geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Maddelere geçiyoruz, karar yeter sayısı vardır.

Madde 1’e bağlı ek madde 106’yı okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki maddeler eklenmiştir.

“Gediz Üniversitesi

EK MADDE 106- İzmir’de Sipahi Eğitim, Sağlık ve Spor Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Gediz Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Hukuk Fakültesinden,

b) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

c) Mühendislik Fakültesinden,

ç) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

d) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz.

Buyurun Sayın Ağyüz.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 267 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz vakıf üniversitelerinin kurulmasını sanki Türkiye’ye ve eğitime büyük katkısı olacakmış özlemi içerisinde bekliyoruz.

Ben Gaziantep Milletvekili olarak 2’nci maddede söz almak istiyordum fakat 1’inci maddede bulunmayan arkadaşımızın yerine söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki eğitilmiş toplum, üniversiteli sayısının artması çok önemli bir olay. Ama hepimiz biliyoruz ki 1,5 milyon kişiyi her yıl üniversite sınavının kapısına diziyoruz ve bu insanların da biz eğitim niteliğine baktığımız zamanda temel altyapıda yeterli eğitim almış olmadıklarından dolayı üniversitede başarısızlık ve üniversiteden sonra da bu insanlara iş bulma konusunda büyük sıkıntılarımız, zorluklarımız var.

Vakıf üniversitelerinin kuruluş branşlarına iyi dikkat etmemiz lazım. Biz, maalesef, hiçbir yerde vakıf üniversitelerinde kurulacak branşlara dikkat etmiyoruz. Türkiye’de üretim-istihdam ilişkisi kurulmadığı müddetçe, üretim-istihdam ilişkisi içerisinde eğitilmiş insan gücünün planlaması yapılmadığı müddetçe vakıf üniversitelerinin sayılarını artırmak, bazı branşlarda çokça sayıda insan mezun etmek çözüm değildir. Bunu biraz altyapısı gelişmiş olan Gediz Üniversitesinde görüyoruz ama hiç altyapısı olmayan Gaziantep’te kurulacak vakıf üniversitesine baktığımız zamanda temeli olmayan ve YÖK’ün sunduğu belgelerde de yeterlilik ölçüsünü bulamayan bir vakıf üniversitesiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, özellikle YÖK’ün “2007 Yılı Vakıf Üniversiteleri Raporu”nda yer alan hususlara dikkat edelim. Diyor ki raporda: “… vakıf üniversitelerinin önemli bir bölümünü, 1970’li yıllarda yaşanan özel üniversitelerin akıbetiyle karşı karşıya getirebilir.”

Bugün, ülkemizde devlet üniversiteleri olmayan kent kalmadı. Devlet üniversitelerinin yeterli altyapısı, sosyoteknik altyapısı hazır hâle getirilmemişken, özellikle donanımlı öğretim üyesi sayısında yetmezlik varken, bu vakıf üniversitelerinin özellikle kendi öğretim elemanlarını yetiştirme alışkanlığı da edinemedikleri için, bu da yasal zorunluluk hâline gelmediği için, maalesef, üniversitelerden transfer ederek oralarda öğretim üyesi boşluğu, profesör, akademisyen boşluğu yaratarak kendi kadrolarını kurmak istemektedirler. Bu da, büyük ölçüde, büyük bir eksiklik, büyük bir yanlışlık meydana getirmektedir.

Ayrıca, bazı vakıfların ekonomik varlığına dikkat edilmiyor. Üniversite kurulacak alan yeterliliğine dikkat edilmiyor. Bu 1’inci maddedeki üniversitenin bazı donanımları yeterli YÖK’ün raporuna göre, ama Gaziantep’te kurulacak olan vakıf üniversitesine baktığımız zaman da, 18 dönüm mülkiyeti var ve kurduğu branşların hepsi Gaziantep Üniversitesinde şu anda var olan branşlar, sadece bir tanesi hariç. Şimdi, bunların üretim-istihdam ilişkisi içerisinde, Gaziantep’in sanayi kenti potansiyeline hitap edecek bir eğitim niteliği, eğitim kapasitesi yaratacak koşulları sağlamış olsa biz de diyeceğiz ki tamam, kabul. Ama tekrar tekrar, özellikle istihdam etmekte sıkıntı çektiğimiz bölümlerin mezunlarını artırmanın bir anlamı olduğunu ben büyük ölçüde kabul etmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kentim Gaziantep’e, seçim bölgeme baktığımız zaman da, derslik başına, şu anda, merkez ilçelerimizde, normal öğretimde 68 kişi düşüyor. İkili eğitimde 35’e düşüyor. OKS sınavında 2006 yılında başarı sıralaması 64. ÖSS sınavında 51’inci sırada yer alıyor Gaziantep maalesef. 2008’e gelindiğinde, bu başarı trendinin artmış olması gerekirken, OKS sınavı başarı sıralamasında 66’ncı sırada, ÖSS’de 64’üncü sırada. Şimdi, bizim bunlara çözüm bulmamız lazım. Yani birilerinin hatırı için, birilerinin gönlü hoş olsun diye vakıf üniversitesi kurmanın veya siyasi rantabiliteyi düşünen bir amaç var ise bunun için hizmet etmenin bir anlamı yok ki. Gaziantep’te eğitim bu nitelikteyken, siz var olan devlet üniversitesinin yanına iki tane daha vakıf üniversitesi kursanız ne anlam ifade edecek? Hiçbir anlam ifade etmeyecek. Sırada olan bir vakıf üniversitesi daha var, onun koşulları buna göre daha uygun.

Şimdi, bu, üniversite karşıtlığı değildir. Gaziantep bu potansiyeli absorbe edecek ve bu ihtiyaca cevap verecek bir potansiyel içerisinde değildir ve bu vakıf üniversitesinin de yeterli altyapısı, yeterli donanımı yoktur değerli arkadaşlarım.

Gaziantep, eğitimdeki bu geri kalmışlığı –derece sıralamasındaki- hak etmediği gibi, bunun çareleri de maalesef aranmamaktadır. Niye aranmamaktadır? Millî Eğitim bilimselliği inkâr etmiştir, aklı inkâr etmiştir, soran, sorgulayan öğrenci yetiştireceğine, motamot robot öğrenci yetiştirmeye ve kadrolarını da maalesef liyakate değil, ahbap çavuş ilişkisine, cemaat ilişkisine ve siyasi yandaşlığa yön verecek insanlardan oluşturmuştur. Bugün okul müdürlerinin hepsi, millî eğitim müdürlerinin hepsi maalesef vekâletle idare edilen kadrolardır ve Millî Eğitim Bakanlığının bugün kadrosunda               -geçen bir istatistikte okudum- 1.450 tane vekâletle yönetilen okul müdürü var değerli arkadaşlarım.

Biz bunlara çare bulmamız gerekirken, kaliteli, nitelikli eğitimi nasıl sağlarız diye düşünmemiz gerekirken, Gaziantepli milletvekilleri olarak da bunun çaresini bulmamız gerekirken “Ben vakıf üniversitesi kurduruyorum” onurunu içerisinde taşımak, bu onur içerisinde yarışmak bir anlam ifade etmez değerli arkadaşlarım. O bakımdan, üniversite gereklidir, doğrudur ama branşları iyi seçilmiş, altyapısı iyi oluşmuş, sosyal, teknik donanımları iyi oluşmuş üniversitelere ihtiyaç vardır; üretim-istihdam ilişkisini kurabilecek branşları barındıran üniversitelere ihtiyaç vardır. Ama biz bunları sağlamadan diyoruz ki, kurmuş olmak için yapalım. O zaman da YÖK’ün vakıf üniversiteleri için getirdiği “70’li yıllardaki özel üniversiteler kaosunu yaşarsınız” endişesi çok doğru bir endişedir. Nitelikli ve ülkemizin ihtiyaçlarına dönük eğitimi yaptırmadığımız müddetçe, ne kadar üniversite kurarsak kuralım, bilimselliği ön plana çıkarmadığımız müddetçe, aklı ön plana çıkarmadığımız müddetçe, soran, sorgulayan, araştıran bir eğitim anlayışını öğrencilerimizde yaygınlaştırmadığımız müddetçe ülkemizde bu eğitim kadrosuyla başarı kurma şansımız yoktur.

Tabii, sadece bununla da kalmıyoruz, Gaziantep Üniversitesi vakıf üniversitesine onay veriyor, YÖK’ten bir oldubittiye gelerek bu iş iyi incelenmeden çıkarılıyor. YÖK başka işlerden başını alamıyor ki, YÖK “üniversiteleri nasıl karıştırırım, rektör atamalarında nasıl kaos yaratırım” anlayışı içerisinde maalesef kendi işlevini yapamaz durumda ve üniversitelerde yeni bir kaos yaratmanın arayışı içerisinde.

Gazetelere baktığınız zaman da: “Önceki rektör şimdiki birinci olanın eşiymiş, kendisi bayanmış atanamazmış.” Böyle saçma bir gerekçe görülmüş mü? Kendisinin türban yasağına karşı çıkan üniversitelerin rektörlerini cezalandırmak için birinci olanları diskalifiye ediyor. Bu YÖK mantığıyla üniversite yönetmek mümkün müdür? Bu rektör atama mantığıyla üniversiteleri geliştirmek mümkün müdür? Mümkün değildir. Özellikle, çağdaşlığı, bilimselliği öne almadığımız müddetçe okullarımızda başarı şansını yakalamamız mümkün değildir.

Ben, üniversitelerin gerekli olduğuna inanan bir siyasetçiyim ama niye vakıf üniversiteleri Gaziantep gibi ekonomik altyapısı olan bir yere heves ediyorlar da İstanbul’a heves ediyorlar da Ankara’ya heves ediyorlar da bu, çok sevilen, ülkenin insanlarını çok seven vakıf üniversiteleri, niye, Hakkâri’de yıllardır eksikliği var, oraya gitmezler, ona ben hayret ediyorum. Niye gidip bir Karadeniz ilinde böyle bir üniversite kurmazlar, ona hayret ediyorum. Çünkü orada rant var. Orada, bir başka yerde kazanılan paranın aklanması var, bundan dolayıdır bu işler.

O nedenle değerli arkadaşlarım, devlet üniversitelerinin sosyoekonomik ve sosyoteknik altyapısı güçlendirilerek yürüdüğü takdirde, iyi bir planlamayla hedefi ortaya konulduğu takdirde başarı şansını yakalayabiliriz. Yoksa bu tür çağ dışı kadrolaşmalarla, ilkel ve özellikle bilimselliği inkâr eden kadrolarla başarı şansını yakalamamız mümkün değildir.

Ben, vakıf üniversitelerinin, bu altyapı donanımları eksik olduğu için, Gaziantep kenti de dâhil, diğer illerde kurulmasının büyük bir eksiklik olacağına inanıyorum.

Hepinize teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının Gaziantep ilimizde Gazikent Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulması ve bu üniversitenin hangi fakülte, yüksekokul ve enstitülerden oluşacağına dair Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na eklenecek ek madde 107 üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gaziantep ilimiz Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en büyük, Türkiye'nin altıncı büyük kentidir. Gaziantep’in nüfusu, adrese dayalı son nüfus sayımına göre, 1 milyon 506 bin 23’tür. Sadece Gaziantep merkezimizin nüfusu ise 1 milyon 50 bine ulaşmıştır. Ülkemizde yıllık nüfus artışı ortalaması yaklaşık yüzde 1,8 iken Gaziantep’in nüfus artışı son yıllarda yüzde 6 olmuştur ve bu yüzde 6’lık nüfus artışının büyük kısmı göçlerle meydana gelmektedir.

Doğum yoluyla ve bilhassa göçle nüfusu artan Gaziantep’in okul ve derslik ihtiyacı nüfus artışına paralel olamamıştır. Hâlen il merkezinin kenar semtlerinde bazı ilk ve orta dereceli okullarda maalesef sınıf mevcutlarının ortalaması 70’i bulmaktadır. Ekonomik refah düzeyine yakışır bir eğitim düzeyi olmayan Gaziantep, gerek OKS ve gerekse ÖSS sonuçlarında Türkiye sıralamasının çok altında bulunmaktadır.

İlimizin sanayi ve ticaret alanında yakaladığı başarıyı eğitim alanında da gösterememe nedeninin başında göç gelmektedir. Göçle nüfusun yüzde 6 oranında artıyor -Türkiye ortalamasının çok üzerinde- oluşu dolayısıyla derslik ve öğretmen sayısının yetersizliği meydana gelmektedir.

Ayrıca, meslek liseleriyle ilgili tüm Türkiye'nin olduğu gibi Gaziantep’in de ciddi bir açığı ve kaliteli ara eleman eksiği bulunmaktadır. Gaziantep’te okulların sıralamada başarılı olması için çalışmalar yapılmalı ve meslek liselerine giriş ile yine meslek lisesi kurulması teşvik edilmelidir.

İlimizde hâlihazırda faaliyet gösteren Gaziantep Üniversitesi, 1973 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesine bağlı makine mühendisliği bölümüyle yükseköğrenime başlamış ve 1987 yılında üniversite tüzel kişiliğine kavuşan üniversitemizin 7 fakültesi, 7 meslek yüksekokulu, 4 yüksekokulu, 3 enstitüsü ve araştırma merkezi ile Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı bulunmaktadır.

Üniversitemizin 763 öğretim elemanı ve 12 bin civarında öğrencisi bulunmaktadır. Gaziantep Üniversitesi kuruluşundan bu yana sürekli gelişme göstermiş ve bugün Türkiye'nin sayılı üniversitelerinden biri hâline gelmiştir.

Gaziantep Üniversitemizin yanında ilimizde kurulacak olan bir vakıf üniversitesinin getireceği yararlar hepimizin malumudur. Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfının imkânlarının kurulacak bu vakıf üniversitesine tahsisi ve Gaziantep Üniversitesinin de desteğiyle yükseköğrenim alanında Gaziantep’te önemli mesafeler alınacağına inanıyorum.

Gazikent Üniversitesi, eğitim, iktisadi ve idari bilimler, hukuk, mühendislik, mimarlık fakültelerinden, yabancı diller, sağlık bilimleri, turizm ve otelcilik yüksekokullarından, sosyal bilimler ve fen bilimleri enstitülerinden oluşmaktadır.

Ülkemizde yükseköğretim çağına gelmiş genç nüfusun yüksek olması ve yükseköğrenimde okullaşma oranının gelişmiş ülkelere göre düşük olması nedeniyle uluslararası düzeyde yükseköğrenimde okullaşma oranına ulaşabilmek için daha fazla üniversiteye ihtiyacımız vardır. Fakat devletimizin imkânlarının kısıtlı oluşu devlet üniversiteleri sayısının çok fazla artışına imkân verememektedir. Yeni kurulan üniversitelerin kampuslarının kurulması ve geliştirilmesi için önemli miktarda kaynağa ihtiyaç vardır. Bu nedenle, imkân sahibi vakıfların üniversite kurması ve devletin yanında vakıfların da üniversite açmalarıyla, gençlerimizin yükseköğrenim imkânına kavuşmaları son derece yararlı olur diye düşünüyorum.

94’ü devlet 33’ü vakıf olmak üzere, ülkemizde 127 olan üniversite sayısının artırılması fevkalade önemlidir. Yükseköğretim, yükseköğrenim taleplerini karşılayamamaktadır. Her yıl 1 milyon 800 bin civarında öğrenci üniversite talebinde bulunmaktadır. Bunların ancak dörtte 1’i taleplerine karşılık bulabilmektedir. 2012-2013 yılları için, örgün yükseköğretimde yüzde 33, toplamda yüzde 48 olarak belirlenen yükseköğrenim hedeflerine ulaşmak için, ancak kaliteli ve çağdaş eğitim veren yeni devlet ve vakıf üniversitelerinin kurulmasına ihtiyaç vardır. Her üniversitenin kendi bulunduğu coğrafyadaki sorunlara çözüm üretmesi, ürettiklerini teknolojiye dönüştürmesi ve 21’inci yüzyıl ihtiyaçlarına cevap verecek gençliğin yetişkin bireylerini yetiştirilmesi çok önemlidir diye düşünüyorum.

Üniversitelerin Anadolu’ya yayılarak her bölgenin problemlerine yerinde çözüm üretmesinin önemi nedeniyle, bu amaca hizmet edecek her türlü gayreti ve hizmeti mutlaka teşvik etmek gerekmektedir. Vakıf üniversiteleri kâr amaçlı kurulmadığından ve yürürlükteki yasalara da uygun bir çalışma ve faaliyet çerçevesinde çalışmalarını sürdürdükten sonra, hiçbir siyasi ayrım yapmadan bu üniversitelerin kurulmasını desteklemeliyiz diye değerlendiriyorum. Eğitim düzeyi yüksek, mesleki olarak yetiştirilmiş kalifiye insanlar ülke kaynaklarının daha etkili ve bilinçli şekilde değerlendirilmesini sağlarlar.

Gazikent Üniversitesinin kurulmasıyla bölgemizin ekonomik kaynakları daha verimli kullanılabilecek, nitelikli insan gücü sayımız artacak, şehrimizin ve ülkemizin kültürel, sosyal ve ekonomik gelişmelerine önemli bir katkı sağlanacaktır. Bu yüzden Gaziantepli hemşehrilerimizin sanayi ve ticarette gösterdikleri başarıyı vakıf üniversiteleri kurma konusunda da göstererek şehrimizin üniversite sayısını artırmaları gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle, ayrıca, üyesi olduğum Baraklılar Derneği üyelerinin ve Gaziantepli hemşehrilerimizin de bir vakıf kurarak, Gaziantep Barak bölgesinde eskiden beri “Barak üniversitesini bitirdi.” denilen yöre halkıyla ilgili, Barak üniversitesi kurma projelerini hayata geçirmesi temenni ve desteklerimi buradan kendilerine iletmek istiyorum.

Gazikent Üniversitesinin Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, toplumun yararını düşünen, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı, ülke ve millet sevgisine, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne inanan, hür ve bilimsel düşünce ışığında araştıran, sorgulayan bireyler yetiştirmesi temennisiyle Gaziantepli hemşehrilerime hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Gaziantep ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına büyük katkılar sağlayacağını düşündüğüm bu kanun tasarısına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın milletvekilleri, madde 1’e bağlı ek madde 106’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 1’e bağlı ek madde 107’yi okutuyorum:

Gazikent Üniversitesi

EK MADDE 107- Gaziantep’te Gaziantep Eğitim ve Hizmet Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Gazikent Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Eğitim Fakültesinden,

b) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

c) Hukuk Fakültesinden,

ç) Mühendislik - Mimarlık Fakültesinden,

d) Yabancı Diller Yüksekokulundan,

e) Sağlık Bilimleri Yüksekokulundan,

f) Turizm ve Otelcilik Yüksekokulundan,

g) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

h) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar ve şahısları adına söz istemi? Yok.

Soru-cevap işlemini yapamıyoruz, soru soran yok.

Ek madde 107’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen ek madde 106 ve ek madde 107’yle birlikte 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: 2’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3’ü okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Söz istemi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evet, böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine çok az zaman kalmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 31 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.53

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.