DÖNEM: 23 CİLT: 25 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 134’üncü
Birleşim 23 Temmuz 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Van
Milletvekili Kerem Altun’un, Doğu Anadolu Bölgesi
Kalkınma Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şehir içi şebeke sularındaki kirliliğe ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir ilinin taleplerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması ÖnergeleRi 1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Uşak ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257) 2.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258) 3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 21 milletvekilinin, darbe iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/589) (S. Sayısı: 269) 2.- Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 225) 3.- Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı:
273) 4.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234) 5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) 6.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 270) 7 - Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566)
(S. Sayısı: 255) 8.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin;
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporları (2/297) (S.
Sayısı: 274) 9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266,
2/268) (S. Sayısı: 257) 10.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259) 11.- Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) 12.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları
Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ((1/537) (S. Sayısı: 236) VII.-
OYLAMALAR 1.- Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın oylaması 2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İznik Ayasofya Camii’nin restorasyonuna
yönelik iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3668) 2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon
kabulüne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/3803) 3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı festivallere
sağlanan devlet desteğine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3995) 4.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli Sanayi Odasına bağlı firmaların
KOSGEB destek başvurularına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4021) 5.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yağda gümrük vergilerinin artırılmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4022) 6.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, büyük marketlerin şehir dışına taşınmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/4030) 7.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kurumlara açıktan atamaların yapıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4032) 8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de KOSGEB
desteklemelerine başvuran firmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4078) 9.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir TOKİ projesinde yüklenici firmanın bazı
yükümlülüklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4102) 10- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, TOKİ
konutlarının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4103) 11.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak Vakıflar İl Müdürlüğünün
kapatılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4216) 12.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, belediyelerin katı atık ve arıtma tesislerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/4237) 13.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğridir ve
Beyşehir Gölleri havzasındaki iskân sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4239) 14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur Gümrük
Müdürlüğünün aktif hale getirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4360) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen
bir senenin değerlendirmesine, Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan’da kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ
konutlarına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kıbrıs’la ilgili
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mehmet Aydın cevap
verdi. Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Tunceli’de 2006 yılında TOKİ tarafından ihale edilen
konutlara ilişkin bir konuşma yaptı. Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak (10/253), İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde (10/254), Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının
sorunlarının araştırılarak (10/255), Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin,
ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde (10/256), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007
tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle
sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik
önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen
uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine
engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme
gününün AK PARTİ Grubu önerisiyle Genel Kurulun onayına sunulacağı, Açıklandı. 18/7/2008 tarihinde
dağıtılan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki
(11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer almasına; Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 22/7/2008 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına; biraz önce okunan (10/254) ve (10/256) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle
ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte
yapılmasına; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 225, 273, 267, 270 ve 274 sıra sayılı Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin bu kısmın 2, 3, 5, 6 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve
diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007
tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle
sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik
önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen
uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine
engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/4) gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; yapılan oylama sonucunda,
önergenin gündeme alınması kabul edilmedi. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen: (10/60), (10/63),
(10/99), (10/242), (10/243), (10/244), (10/245), (10/246), (10/254) ve (10/256)
esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön
görüşmelerine bir süre devam edildi. 23 Temmuz 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.09’da son verildi.
No.: 193 II. - GELEN KÂĞITLAR Tasarı 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiyede Bir Türk-Alman Üniversitesinin Kurulmasına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/632)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.7.2008) Teklifler 1.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak
ve 20 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ile
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/304) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.7.2008) 2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün;
5763 Sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
26 ncı Maddesinin Geçici 23 üncü Maddesi 1 nci Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/305) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.7.2008) 3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır ve 20 Milletvekilinin;
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/306) (Plan ve Bütçe ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008) 4.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın;
5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/307) (Adalet ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008) 5.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin; 3218 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/308) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.7.2008) 6.- İstanbul
Milletvekili İbrahim Yiğit’in; 3671 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanuna Bazı Maddeler
Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/309) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 Milletvekilinin, Uşak İlinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/257) (Başkanlığa geliş tarihi:15.07.2008) 2- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ergenekon
Soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/258) (Başkanlığa geliş tarihi:15.07.2008) 3- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 21 Milletvekilinin, darbe iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/259) (Başkanlığa geliş tarihi:16.07.2008) 23 Temmuz 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Planı hakkında söz isteyen Van Milletvekili
Kerem Altun’a aittir. Sayın Altun, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Van Milletvekili Kerem Altun’un,
Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı KEREM ALTUN (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi
ile ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Malumlarınız
olduğu üzere Hükûmetimiz yakın geçmişte dünyanın en
önemli bölgesel kalkınma projelerinden biri olan GAP’ın tamamlanması için start verdi. GAP’ın Güneydoğu Anadolu Bölgemiz ve ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyorum. Bununla birlikte, bugüne kadar hep konuşulan,
ancak adı olan kendisi olmayan, bir türlü gerçekleşemeyen ve uygulamaya
konulamayan Doğu Anadolu Kalkınma Projesi, 12-13 Temmuzda Van ilimizde yapılan
Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında ele alındı, masaya yatırıldı. Toplantıya
Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren’in
başkanlığında ekonomi bürokratları, bölge milletvekilleri, valiler, belediye
başkanları, sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı. Geniş katılımlı bu
toplantıda “ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi”, “sosyal gelişmenin
sağlanması”, “altyapının iyileştirilmesi ve kurumsal kapasitenin
geliştirilmesi” başlıkları altında inisiyatif alanları
belirlendi. Van’da yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında alınan en
önemli kararlardan bir tanesi, bölgesel kalkınma faaliyetlerini düzenleyecek,
organize edecek, yönlendirecek bölgesel kalkınma ajansının Van ilimizde
kurulacak olmasıdır. Değerli
milletvekilleri, geniş anlamıyla kalkınma, bir toplumda ekonomik, toplumsal ve
kültürel alanda arzu edilen her türlü değişme ve gelişme olarak tanımlanabilir.
Bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması amacıyla uygulamaya
konulan araçlardan bir tanesi de bilindiği gibi bölgesel kalkınma planlarıdır. Doğu Anadolu
Projesi, ülkemizin doğusunda on altı ilimizi kapsamaktadır. Ulaşım ağı ve
fonksiyonel ilişkiler bölgeyi üç ayrı alt bölgeye ayırmıştır. Bunlar, Erzurum
alt bölgesi, Malatya-Elâzığ alt bölgesi ve Van alt bölgesidir. Doğu Anadolu
Bölgemiz, bugün sosyoekonomik göstergeler itibarıyla geri kalmış bir bölgedir.
İller itibarıyla gelişmişlik düzeyi değişmekle birlikte kişi başına düşen gelir
Türkiye ortalamasına göre oldukça düşüktür. Bölgenin geri kalmışlığını bir
örnekle açıklarsak: Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 1945 yılında 8’inci
olan Elâzığ, 90’lı yıllarda 33’üncülüğe, 23’üncü olan Van 67’nciliğe, 37’nci
olan Kars 62’nciliğe düşmüştür. Genel bir
değerlendirme yapmak gerekirse: Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm ve
uluslararası piyasalara entegre olma bakımından büyük
ilerleme kaydetmiştir. Ancak buna rağmen bölgeler arası gelişmişlik
farklılıkları bugün de önümüzde önemli bir sorun olarak varlığını devam
ettirmektedir. 1999 Helsinki Zirvesi’yle eşit aday statüsünü kazanmış
Türkiye’nin, Avrupa
Birliğine ekonomik ve sosyal uyumun sağlanmasında bölgeler arası
gelişmişlik farkının en aza indirilmesi hususu 2007-2013 döneminde yapılacak
planlama çalışmalarında da temel öncelik alanlarından birisini teşkil
etmektedir. Bugüne kadar
sayısı on civarında olan bölge planlarında, GAP ana planı dışındaki bölge
planlarının kapsamlı bir uygulama şansı olmamıştır. Kanaatimizce bunun üç temel
sebebi vardır: Birincisi, yerel düzeyde devletçe uygulama mekanizmalarının
oluşturulmamış olması. İkincisi, finans boyutunun ne şekilde
karşılanacağının ortaya konulamaması. Üçüncüsü, belki de en önemlisi,
yerel düzeyde bir sahiplenmenin oluşturulmaması. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Altun, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KEREM ALTUN
(Devamla) – Bu çerçevede Hükûmetimizce hayata
geçirilmesine çalışılan DAP ana planının temel hedefi, bölgenin kendi ekonomik
ve sosyal potansiyelini harekete geçirecek ortamın yapılanmasını sağlamaktır.
Doğu Anadolu Projesi’yle sağlanacak istikrar ve güvenle, bölge insanında
kaybolan öz güven yeniden tesis edilecektir. Ümit ediyoruz, bu programla
sermaye ve refah tabana yayılacak, gelir dağılımında eşitsizlik azalacak, bu
suretle sosyal dengelerin korunması sağlanacaktır. Bu öngörülen
kalkınma programıyla, çağdaş, üreten, gelirini adaletle paylaşan, insan
haklarını ve demokratik özgürlükleri tam olarak kullanan, barış ve huzur içinde
ülkemizin aydınlık yarınlara ulaşmasını diliyorum. Doğu Anadolu Bölgemize yeni
bir heyecan, bir dinamizm, bir sinerji yaratacak, bir
müjde, bir umut olacak bu projenin hayata geçirilmesi için, Sayın Başbakanımız
başta olmak üzere emeği geçen ve geçecek herkese şimdiden Van ilimiz adına
teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Altun. Gündem dışı
ikinci söz, şehir içi şebeke sularındaki kirlilik sorunu hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’a aittir. Sayın Ayhan,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şehir içi şebeke
sularındaki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Konuşmamın içeriğine geçmeden önce, geçtiğimiz gün Menderes’te
olan ve yaklaşık Aylar önce burada
enerji sorunuyla ilgili konuşma yaptığımda Sayın Enerji Bakanımız “Ben
mühendisim. Bu işleri çok iyi bilirim.” diye yanıt vermişti bana, tutanaklarda
var. Ben de bir mühendisim ve en az Sayın Bakan kadar bu konuları biliyorum. Ne
yazık ki, oradaki yangının nedeni enerji nakil hatlarının kopmasından
kaynaklanmıştır; bakımsızlık, yıpranmışlık ve eskime nedeniyle olmuştur. Bu
konularda Hükûmetimizin daha duyarlı ve daha hassas
olmasını özellikle rica ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi son günlerde Türkiye’de kuraklık ve kirlenme
nedeniyle su sorunu öne çıktı. Geçtiğimiz yıl Ankara Büyükşehir Belediyesinde
yaşanan susuzluktan sonra hastanelerin ameliyathanelerini kapattığını,
hastaları tahliye ettiğini, büyük iş merkezlerinin tuvaletlerini kapattığını ve
bunun sonucu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın da “Ankara’yı terk edin.
Akrabalarınızın yanına gidin. Tatile çıkın.” gibi önemli (!) ve ciddi (!)
açıklamalar yaptığını hepimiz biliyoruz. Bu sene de Kızılırmak suyunun
bağlanması ve Ankara halkına yirmi gün çaktırmadan içirilmesinden sonra ortaya
çıkan suyla ilgili tahlillerden sonra çok ciddi bir siyasi atraksiyonla
-kendisini kutluyorum bu açıdan- topu İzmir’in üzerine atarak kendisini
sıyırmayı başarmıştır. Tabii, bunun ahlaken ne kadar doğru olduğu tartışılır. İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanı bu tip tavırlara girmeyerek konunun üstüne gitmiş, özellikle
“ikinci bölge” diye tabir ettiğimiz bölgedeki kuyulardan çıkarılan sularda
belli oranda arsenik yüksekliği olduğunu görmüş, tedbirlerini almış, arsenik
oranlarını düşürmüş ve birkaç gün içinde de sorunu tamamen ortadan
kaldıracağını İzmir kamuoyuna açıklamıştır. İzmir kamuoyu bugün neyi içip neyi
içemeyeceğini bilebilir konumdadır, Belediye Başkanından gördüğü saygı ve bilgi
edinme hakkı nedeniyle. Yani, İzmir’deki su sorunu artık lokalize
edilmiştir ve çözümlenmektedir. Buna karşılık, Sayın Sağlık Bakanımız bir anda bakan olduğunu
unutarak, kendisini AKP’nin herhangi bir il ya da ilçe başkanı gibi görerek
konuya doğrudan müdahale etmiş, üç yıl önce yüzde 50 oranın normal kabul
edilebildiği arsenik değerlerinin, bilimdeki gelişmeler ve Avrupa Birliği
standartlarına uyum nedeniyle yüzde 10’a indirilmesinden sonra, bu oranın
yüksek olduğunu ülke olarak da kabul ettiğimizi ifade ederek, on iki ilde
arsenik oranı yüksekliği olduğunu söyleyerek, hedef olarak İzmir’i
göstermiştir. Sayın Bakanın görevi, Sayın Başbakanın “İzmir’i istiyorum”undan yola çıkarak, İzmir halkını paniğe sevk
etmek, İzmir halkını endişeye sevk etmek ve İzmir’i kazanmayı bu tip yollarla
elde etmek midir, yoksa açıklamadığı diğer on iki ildeki sonuçları da
açıklayarak, öncelikle o vatandaşın da ne içtiğini bilme hakkını göstermeyi
kendisine görev edinmek midir? Bir bakanlık, bu
konuya bilimsel açıdan ya da ahlaki açıdan nasıl yaklaştığını göstermek
zorundadır. Bunun üzerine İzmir’deki bor oranlarının da yüksek olduğu açıklanmış,
bilahare İzmir Hıfzıssıhha Enstitüsünün ve Büyükşehir Belediye Başkanının
yaptırdığı tahliller sonucunda, Sayın Valinin de kabul ettiği, İzmir’deki
değerlerin düşük olduğu ve bor oranının kesinlikle yüksek olmadığı da
kanıtlanmıştır, ama İzmir halkını “İzmir Belediyesine talimat verdik,
faturalara ‘su içilemez, hatta yemek yaparken bile kullanmayın.’” şeklinde
söylemlerle paniğe sevk etmek, bir bakanlığın yetki, sorumluluk ve ciddiyetinin
içinde uygun görülmeli midir, görülmemeli midir? Bunu tartışmak durumundayız değerli arkadaşlarım. Ben, burada,
Sayın Bakanın yirmi dakikalık bana cevap verme hakkı olduğunu bilerek, belki
iki saat konuşmam gereken bu konuda son olarak şunları söylüyorum ve Sayın
Bakandan bunların yanıtını istiyorum: Sayın Bakan, on iki
ildeki arsenik oranının yüksekliğini… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ayhan, buyurun. SELÇUK AYHAN
(Devamla) – …lütfen, burada çıkıp,
açıkça halkımıza ve yüce Meclise söyleyiniz. Bunun dışında,
Türkiye’deki seksen bir ilin durumu nedir, bunu lütfen anlatınız. Daha geçen hafta
üç yaşındaki bir çocuk açıkta satılan bir deterjanı su sanarak… İzmir’de,
Aliağa ilçesinde ölmüştür değerli arkadaşlarım ve Bakanlığa bağlı hastane bu
çocuğun yaşamını önemsiz görüp ona ambulans bile tahsis etmemiştir. Bununla
ilgili ne yapılmıştır? Kırkağaç’ta 450
kişi içtiği sudaki yanlış, zararlı maddeler nedeniyle hastaneye kaldırıldığında
Sayın Bakan ne yapmıştır? Biz Sayın
Bakandan Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı olduğunun bilinciyle hareket
etmesini istiyoruz. Kendisi aynı zamanda akademik kariyer yapmış bir insan
olarak, Hipokrat yemini etmiş bir insan olarak bilime saygısını, ülkeye
saygısını, halka saygısını küçük parti şovlarıyla değil, görevini gerçekten
bilinçli yapmak zorundadır. Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan. Gündem dışı
üçüncü söz, Balıkesir ilinin talepleri hakkında söz isteyen Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’a aittir. Sayın Bulut,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir
ilinin taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, Balıkesir’in talepleri hakkında söz almış
bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu hafta Saraybosna’da Srebrenitsa
katliamının yıl dönümü. Orada soykırıma uğrayan soydaş ve dindaşlarımıza
Allah’tan rahmet diliyor, yakalanan “Sırp Kasabı”nı, orada bu katliama göz
yuman Hollandalı görevlileri ve bu Hollandalı askerlere ödül veren Hollanda Hükûmetini, ikide bir Türkiye’ye gelip, Türkiye’yi teftiş
edercesine insan hakları konusunda bize ders vermeye kalkan Avrupa İnsan
Hakları yetkililerini huzurlarınızda şiddetle kınıyorum. Böyle katliamlara
Avrupa’nın göbeğinde göz yumulmamasını, bir daha tekrarlanmamasını da temenni
ediyorum. Balıkesir,
Marmara ve Ege Denizi’ne başını sokmuş, Selçuklu kartalı gibi duran bir Türk
şehridir. Balıkesir, tarihine yakışır, ilk kurşunu ve son kurşunu atan tarihî misyonu çok önemli olan kuvâ şehri
yapısına maalesef uymayan bir gelişme içerisindedir. Buna “gelişme” derken
“gelişmesizlik” olarak ifade etsem daha uygun olacaktır çünkü her geçen yıl
eski yılları aratmaktadır. Uygulanan yanlış
tarım politikalarıyla, hayvancılık politikalarıyla, geçen her yıl bir öncekini
aratmakta. Sadece Sayın Maliye Bakanımız Unakıtan’ın
pastörize tesisleri para kazanmakta. Sebebi de onda KDV’nin yüzde 8 olmasıdır. Diğer sektörlerde yüzde 18 olmasıyla, artan
maliyetlerle insanlar rekabet edemez hâle gelmişlerdir. Manyas Ovası’nda
insanlar borçlarından dolayı daha buğdaylarını toplamadan, başakta 250 kuruştan
buğdayı satmak zorunda kalmışlardır. Balıkesir’in
bilhassa Edremit Körfezi bölgesinde dokuz milyon zeytin ağacı vardır. Var
yılında 300 bin ton, yok yılında ise 100 bin ton zeytinyağı üreten bu
bölgemizde üretici, maliyetlerini karşılayamamakta, para kazanamamakta,
zeytinin altının sürülmesi, gübre atılması, ilaçlanması gibi hizmetleri ağaca
verememekte; dolayısıyla ürün kaybına sebep olmaktadır. Zeytin sineği
mücadelesinde üreticiler mücadele edememekte çünkü bunun için güçlü bir
organize gerekmektedir. Devlet orada bir birliğe bunu atmış. Birlik “para alamıyorum,
ödemiyorlar” bahanesiyle bu mücadeleyi yapmamakta, yüzde 50’ye yakın ürün kaybı
olmaktadır. Üreticiye
zeytinyağında 20 kuruş destekleme verilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde
2.500 kuruş verilmektedir. Türk zeytincisi bunlarla nasıl rekabet edebilir?
Balıkesir’in sesini ifade ediyorum. Meclisimizde
kurulan zeytinyağı komisyonunda görev alan değerli arkadaşlarımızın bu konudaki
araştırmalarının sonuçları getirilecektir. Ancak zeytinyağına 1 lira en az
desteklenme Balıkesir’de istenmektedir. Ancak o şekilde maliyetlerini kurtarıp
insanlar gelecek için umut besleyeceklerdir. Balıkesir’de
hayvancılık hakeza, kırmızı et ve beyaz ette büyük bir değer kaybı ve ürün
kaybına sebep olmaktadır. Balıkesir sulama
konusunda da çok büyük bir ihmal içerisindedir. Balıkesir’de bilhassa
Burhaniye, Gömeç Ovalarını sulayacak Reşit Barajı yıllardır dile getirildiği
hâlde bir türlü işleme konulamamıştır. Gömeç Ovası’na TEDAŞ direkleri dikmiş
ancak trafo koymamaktadır. Trafo olmadan da elektrik alınamayacağına göre orada
elektrik talep eden, sulamayı elektrikle yapmak isteyen vatandaşlarımıza
“Trafoyu al, öyle sula.” denmektedir. Bunun yanı sıra,
ulaşım konusunda da Balıkesir’in büyük ihtiyaçları vardır. Hâlâ
Balıkesir-Bandırma yolu, çift, duble yol faaliyete
geçememiştir. Balıkesir’i Körfez’e bağlayan Körfez yoluna hiç ödenek
ayrılmamıştır. Balıkesir-Kütahya yolu hâlâ bitirilememiştir. Balıkesir’den
Ankara’ya, Balıkesir’den İstanbul’a hava uçuşu yoktur. Doğu illerinde birçok
ile ulaşım olduğu hâlde, batıda, hep ilerlemiş, kalkınmış olarak ifade edilen
Balıkesir’de maalesef
bu hizmetlere rastlanmamaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bulut. AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Balıkesir’de Balıkesirli sanayici büyük bir sıkıntı içerisindedir.
Bu bakımdan, Balıkesir ilinin ekonomik atılımlarının daha hızlı biçimde
sürdürülebilmesi için Teşvik Yasası’na Balıkesir ilinin de ilave edilmesi
gerekmektedir. Balıkesir
Susurluk Ticaret Odası Başkanının size, Meclise bir cümlesini ifade ediyorum:
“On üç yıldan beri ilçede esnaflık yapıyorum. Bu dönem kadar bir durgunluk hiç
görmedim. Siftahsız dükkân kapatıyoruz. Günlük masraflarımızı bile
karşılayamıyoruz. Gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda ilçede kapanan ya da
el değiştiren dükkân sayısında daha da artışlar olacaktır.” Hükûmetinizin bu konuda
Balıkesir’e dikkatlerini çekmek istiyorum. Balıkesirlinin Hükûmetten
hizmetler beklediğini ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut. Gündem dışı
konuşmalara Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
cevap vereceklerdir. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum
efendim. Ben, özellikle üç değerli milletvekilimizin konuşmalarına açıklık
getirmek, onlara cevap vermek üzere söz aldım. Önce, Van
Milletvekili Sayın Kerem Altun’un konuşmalarına
kısaca ben de bir katkıda bulunmak istiyorum. Bilindiği gibi, Hükûmetimiz, Diyarbakır’da özellikle GAP, KOP (Konya Ovası
Projesi) ve DAP (Doğu Anadolu Projesi) olmak üzere üç tane projeyi, bir de
bölgesel projeleri hayata geçirmek için belki şimdiye kadarki en büyük hamleyi gerçekleştirmek
üzere ciddi bir ödenek aktardı. Şu anda ödenekleri de biz ilgili bölgelere sevk
ediyoruz, aktarıyoruz. Gerçekten, yaklaşık 2,3 katrilyonluk bir ilave ödenek
tahsis edilmiştir ve bundan bütün bölgeler nasibini alacaktır. Bu arada, tabii
ki Van’la ilgili sulama projeleri hayata geçiyor. Özellikle Koçköprü
Barajı’nda enjeksiyon çalışmaları tamamlanacak,
inşallah önümüzdeki yıl bitireceğiz. Erciş Ovası’ndaki problemler, temizlik
problemleri bitti. Ayrıca, Van’ın hayali olan Morgedik
Barajı’nın bir an önce ikmal edilmesi için şu anda düğmeye basmış bulunuyoruz. Ayrıca, Van’la
ilgili bir müjde daha vermek istiyorum: Biz, Van’ı da ağaçlandırma seferberliği
kapsamında pilot il olarak ağaçlandırmak üzere seçtik. Bu ağaçlandırma
konusunda ve turizmin gelişmesi konusunda Van’da çok güzel şeyler olacak ve
bunu hep birlikte göreceğiz. Ayrıca, derelerin
ıslahı konusunda, oradaki bütün derelerin ıslah edilmesi, taşkından korunması
çalışmaları da devam ediyor. Onu özellikle Van’la ilgili olduğu için özetle
vurgulamak istiyorum. Ayrıca, Van
Gölü’nün kirlenmekten kurtarılması konusunda da çalışmalar, bildiğiniz gibi,
başladı. İnşallah, Van Gölü’yle ilgili, kirlilik veren bütün şehirlerimizin,
kasabalarımızın atık su arıtma tesisleri kısa zamanda inşa edilecek ve Van Gölü
kısa zamanda tertemiz hâle gelecek. Bunun dışında bir
de İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan Beyefendi’nin konuşmalarına kısaca
cevap vermek istiyorum. Tabii, biz, hiçbir şehirde içme suyunda problem
olmasını arzu etmeyiz. Ama tabii ki burada şunu özetle vurgulamak istiyorum:
Bir defa, bütün arıtma tesislerinin, içme suyu şebekesinin işletilmesinden,
yani su teminiyle ilgili bütün tesislerin işletilmesinden sorumlu olan
belediyelerdir. Tabii, bu arada İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde
de, bildiğiniz gibi, su-kanalizasyon idareleridir. Ben de eski bir
su-kanalizasyon idaresi genel müdürü olduğumdan dolayı, İstanbul
Su-Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, daha sonra Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü yaptığımdan dolayı, işletmenin bütün sorumluluğu, tamamen, İzmir’de
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına ve ona bağlı olan İZSU’ya,
yani İzmir Su-Kanalizasyon İdaresine aittir. Dolayısıyla, bununla ilgili…
Bakın, tabii, biz hiçbir zaman polemik yapmak
istemiyoruz, daima yardımcı olmak istiyoruz. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Bakan, Sağlık Bakanının yanıt vermesini istedim ben. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama gelişmeleri bir özetlemekte fayda var ve
tabii, orada, İzmir’deki insanlar da bizim vatandaşımız, onlara da hizmet
etmek, yardımcı olmak bizim vazifemizdir. Ama her kurumun da kendisine ait
vazifeyi yapması gerektiği kanaatindeyim. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Yapıyor zaten. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, belediyelerin görevi halkımıza sağlıklı
ve güvenli içme suyunu ulaştırmaktır ve tesisleri en güzel şekilde işletmektir.
Sağlık
Bakanlığıyla ilgili, konuşmalarınızda bazı hususlar zikrettiniz. Sağlık
Bakanlığının öncelikli görevi ise halk sağlığını korumak olup bu kapsamda
halkın tüketimine belediyelerin sunduğu içme ve kullanma sularının sağlıklı ve
güvenli olup olmadığını denetlemektir, vazifesi budur. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – O on iki ili açıklasın Sayın Bakan, on iki ili. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ülkemizde içme ve kullanma sularıyla ilgili
standartları belirleyen yönetmelik, biliyorsunuz, yayınlandı. AB mevzuatı ve
Dünya Sağlık Teşkilatının kriterlerine uygun olarak
yayınlanan bu Yönetmelik –özellikle, bu Yönetmelik’in
adı, biliyorsunuz, İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği’dir- 17 Şubat 2005
tarihinde yürürlüğe girdi, ancak –ben o zaman DSİ Genel Müdürü olduğum için
biliyorum- belediyelere üç yıllık, daha önce bir geçiş süresi verildi. Denildi
ki: “Siz, bütün şebekenizi ve arıttığınız suyun kalitesini kontrol edin. Üç
yıllık süre içinde bu yeni Yönetmelik’teki
standartları sağlayacak şekilde bunu tespit edin.” Neticede, bu üç yıllık süre
17 Şubat 2008 tarihinde doldu. Yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Şimdi, geçiş
süresinin sona ermesinden önce, 10 Ekim 2007 tarihinde seksen bir ilin
belediyesi, Sağlık Bakanlığı tarafından, “Bakın, bu süre doluyor.” diye
uyarılmıştır ve birtakım tetkikleri, tahlilleri yaptırmak suretiyle Sağlık
Bakanlığına bu tahlil neticelerinin gönderilmesi talep edilmiştir. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Açıklasın Sayın Bakan, biz onu soruyoruz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bilgilerin Aralık 2007’de toplanmasından sonra
bazı illerimizdeki arsenik değerlerinin…Sadece
İzmir’de değil ama en büyük şehir İzmir’de… SELÇUK AYHAN (İzmir)
– Diğerleri vatandaş değil mi? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Siz az önce dediniz ki… SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Diğerleri vatandaş değil mi Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şunu söyleyeyim… Bakın, bazı şeyleri doğru
tespit etmemiz lazım. Az önce, siz, Ankara ile ilgili ithamlarda bulundunuz.
Kızılırmak suyu Ankara’ya verildikten sonra bununla ilgili herhangi bir
açıklama olmadan vatandaş… Bir noktada bir kelime kullandınız “Çaktırılmadan
verildi.” diye. Öyle bir şey yok. Kesinlikle… SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Başkanın kendi açıklaması. Belediye Başkanı açıkladı. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bakın, şu anda Ankara’da, İvedik’ten
çıkan bütün içme suyu arıtma tesisi çıkış tahlilleri yapılmaktadır, hatta bugün
tesadüfen, ben, Çevre ve Orman Bakanlığındaki merkez laboratuvarımızın
ekiplerini de gönderdim, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, ayrıca Çevre ve
Orman Bakanlığı ve bir de üniversiteler dâhil olmak üzere şu anda tekrar numune
alıyor. Yani, Ankara’da İvedik’ten
verilen su, daima, belirttiğimiz bu standartları sağlayacak değerdedir. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Ben, Belediye Başkanınızın açıklamasını söyledim, ithamda bulunmadım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki ne yapalım? Bu, özellikle arsenik değeri konsantrasyonu –gerçi siz oran dediniz, bu oran değil; bu,
konsantrasyondur- daha önce 50 mikrogram/litreydi. Yani, arsenik değeri litrede
50 mikrogramdı. Ancak, bu arseniğin sağlık açısından menfi etkisi anlaşılınca,
bütün dünyada bu 50, 10
mikrogram/litreye çekildi ve dediğiniz gibi, bu, bizde üç yıllık, aslında geçiş
süresi belki doğru değil ama mecburen, arıtma tesislerini yapmaları için, ilave
birtakım yapılacak tesisleri yapmalarına imkân sağlamak için üç yıllık geçiş
süresi verildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bütün bu ikazlara rağmen, bu
sürede bu ölçüm neticelerini Sağlık Bakanlığına göndermemiştir, bir bakıma bu
değerleri gizlemiştir. Hatta, Sayın Büyükşehir
Belediye Başkanı, son zamanlarda, “Bu su ne içilebilir ne de içilemez” şeklinde
beyanatlarda bulunmuştur. Bunlar doğru değildir, özellikle bunu belirtmek
isterim. Nitekim, bunun üzerine, bu değerler
gönderilmeyince, Sağlık Bakanlığı kendisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi
sınırları içindeki Çiğli, Karşıyaka, Bostanlı, Mavişehir,
Egekent-2, Bayraklı ve Bornova’da arsenik
konsantrasyonları, Güzelbahçe, Menderes, Narlıdere ve şehir merkezindeki bazı
şebeke sularındaysa bor konsantrasyonlarının yönetmelikle belirtilen üst
seviyenin üzerinde olduğunu tespit etti. Neticede bu… SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Bakanım, Uşak’takinin öğrenmek hakkı değil mi, Manisa’dakinin
öğrenmek hakkı değil mi, onu soruyoruz! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii hakkı, hakkı. Onu da… SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Söyleyin o zaman, onları söyleyin; Sayın Sağlık Bakanı söylesin. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, bakın, siz İzmir’i bahsettiniz,
onları da veririz. Bakın, onların tamamı ölçülüyor şu anda birkaç şehrimizde,
fakat bunlar… SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Düştükten sonra mı söyleyeceksiniz? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …İzmir büyük, önemli bir şehir; Ege’nin incisi
bir şehir. Dolayısıyla buradaki su da, Büyükşehirdeki bu su herkesi
ilgilendiriyor. SELÇUK AYHAN (İzmir)
– Bu tarzı şık bulmadığımı ifade ediyorum. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Neticede, İzmir’in içme ve kullanma sularında
daha önceki bor değerleri normal sınırlarda iken 22 Haziran 2008 tarihinde
alınan numunelerde bir miktar yükseklik tespit edilmiş. Yani siz borla ilgili
sorduğunuz için söylüyorum. Netice olarak
şunu ifade edeyim, yani özellikle şunu ifade etmek isterim: Vatandaşı doğru
bilgilendirmek lazım. Yani az önce belirtilen semtlerde, bilhassa İzmir’deki,
kuyu sularında arsenik konsantrasyonu yüksektir. Bu
yüksek olduğunu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı biliyordu fakat bunu
maalesef halktan gizlemiştir. Bizim söylediğimiz budur. Onu özellikle
vurgulamak istiyorum. SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Hayır, halktan gizleyen sizsiniz! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ancak şunu ifade edeyim: Bakın, hakikaten
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İZSU bizden herhangi bir şekilde destek
yardım isterse… Nitekim biz bunu gördüğümüz için, ben şahsen kendim
biliyorsunuz Gördes Barajı’ndan 59 milyon metreküp suyun bir an önce verilmesi
açısından -aslında Gördes Barajı iki yıl sonra bitecekti- hatırlarsanız 30
Kasımda burada su tutulması şeklinde talimat verdim. Biz İzmir’e Hükûmet olarak her türlü desteği yaparız. Zaten görüyorsunuz,
barajlar, Beydağı Barajı’ndan tutunuz birtakım
sulamalar, ayrıca çevre yolları, bütün yollar Hükûmetimiz
zamanında İzmir’de açılmıştır. İzmir’e her türlü desteği vermeye de devam
edeceğiz. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Bunun dışında,
bir de son olarak -müsaade ederseniz- Sayın Ahmet Duran Bulut’un Balıkesir
iliyle alakalı konuşması vardı. Esasen onun Bosna-Hersek’teki
özellikle şehitlerle alakalı, özellikle onlar, şehit düşen oradaki Bosna-Herseklilere Allah’tan rahmet dilemesine, kalan ailelere
tekrar başsağlığı dileğine ben de aynen iştirak ediyorum. Hakikaten “Sırp
Kasabı”nın yakalanmasından dolayı biz de fevkalade memnunluk duyduk, onu
hatırlatmasından dolayı kendisine teşekkür ediyorum. Tabii burada
Balıkesir’le ilgili hususları bahsetti. Tabii ben Balıkesir ilini çok iyi
biliyorum, defalarca gittim. Balıkesir’de bakın Hükûmetimiz,
Sayın Vekilim, son altı yılda Balıkesir’e geçmiş dönemlerde hiçbir şekilde
görülmeyen yatırımlar yapmıştır. Birkaç tanesini sadece söylemekte fayda var. Bakınız şöyle:
Balıkesir ilinde biliyorsunuz içme suyu problemi vardı. İsale hattı, arıtma
tesisi dönemimizde açıldı. Ayrıca, ana
besleme ve sistemi gene dönemimizde açıldı. Balıkesir İvrindi
Korucu Barajı sulaması dönemimizde bitti. Balıkesir Pamukçu
ve Aslıhan Tepecik Ovaları sulaması dönemimizde bitti. Balıkesir Merkez Armutalan Barajı ve sulamasını bitirdik. Marmara ilçe
merkezi ve Çınarlı beldesi taşkın koruma tesislerini tamamladık. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, merkezden bir çıkın, dışarıya gidin. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam. Balıkesir Edremit
Güre Deresi ıslahını yaptık. Balıkesir
Dursunbey Akbaşlar Barajı ve sulamasını kısa zamanda bitirdik. Ayrıca, pek çok
sayıda müteferrik taşkın koruma tesislerini tamamladık. Bunun dışında,
Balıkesir Balya Ilıca Barajı ve sulamasını biliyorsunuz kısa zamanda bitirdik. Ayrıca, Balıkesir Ovası çok önemli. Biliyorsunuz Kepsut Ovası vardı.
Buradaki tünelleri ve sulama tesislerini tamamen bitirdik. Bunun dışında,
Bigadiç ilçe merkezi taşkın koruma tesisi tamamlandı. Bitti mi? Daha bitmedi. Bakın, şu anda
size birkaç müjde veriyorum: Manyas Barajı tamamlandı. Şu anda Manyas Sağ Sahil
sulamasını, yüce Meclisimizin çıkarmış olduğu yap-işlet-devret’in
ilk örneği olmak üzere ilan ettik. Onu da, o müjdeyi de buradan duyurmak
istiyorum. Bunun dışında,
Havran Barajı’nı inşallah 2008 yılı sonunda bitireceğiz. Aslında hedefimiz
2010’du ama 2008 yılı sonuna çekelim diye karar verdik. Gönen Ovası
sulamaları devam ediyor. Tahir Ovası
sulamasını hızlandıracağız. Bunun dışında,
Manyas Ovası Sol Sahil ile ilgili projeleri yapıyoruz. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Reşit Barajı ne durumda? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ergili pompa sulaması vesaire. Yani, burada
saymakla bitmez. Samimi
söylüyorum, bakın, Balıkesir’e Hükûmetimiz çok büyük
destek vermiştir. Hatta ben geçenlerde Balıkesir’e gittiğim zaman –geçmişte,
bundan altı yıl önce gitmiştim- aradaki farkı o kadar bariz şekilde gördüm ki,
bakın, Balıkesir merkezi dahi bambaşka bir havaya bürünmüş. Daha önce köy
gibiydi, şu anda şehir hüviyetine bürünmüş. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Siz merkeze taktınız, biraz dışarı çıkın. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır. Bunun dışında, tabii ki, Balıkesir’e,
oturalım, birlikte, ne yapılacaksa onların lütfen listesini verin, yapmak bizim
boynumuzun borcu. Çünkü, biz, bu ülkeye hizmet etmek
için yaratılmışız. Bu bakımdan… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, Reşit Barajı’nı söyler misiniz? Reşit Barajı
hakkındaki düşünceleriniz neler? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, özellikle onları şöyle yapalım Sayın
Vekilim: Tespit edin, bunları planlayalım, projelendirelim. İstiyorsanız,
mesela, birkaç tane proje var, onları söyleyebilirim. Mesela Havran Ovası’nı
sulayacak olan sulama projesi. Baraj bitiyor, ama sulama projesi de lazım. Onun
gibi pek çok projeyi şu anda yaptırıyoruz. Önümüzdeki 2009 ve 2010 yıllarında
bunları da yatırıp programına –proje bittiği anda- alacağız. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Projesi bitenler var Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, yollarla ilgili, bakın,
özellikle şunu belirteyim: Yolla ilgili bahsettiniz. Şu anda, ben, geçenlerde
Balıkesir ziyaretinden sonra Sayın Ulaştırma Bakanımızdan, buradaki yolların,
özellikle Bursa-Balıkesir-İzmir yoluyla ilgili eksiklerin bir an önce
tamamlanması konusunda özellikle istirhamda bulundum. O da, buraya çok önemli
bir miktarda bir ödenek ayıracağını ifade etti. Yollar da, kısa zamanda
-yapılıyor zaten- hızla ödenek ilavesiyle yapılmaya devam edecektir. Bu müjdeyi
de vermek istiyorum. Bu vesileyle,
ben, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır; okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin,
Uşak ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gerekçesini ekte sunduğumuz, Uşak ilinin Dericilik, Tekstil,
Üniversite, Hayvancılık, Tarım, İşsizlik, Sanayi vs gibi içinde bulunduğu
sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmanın yapılması, buna
göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine
getirilmesi hususunda Anayasanın 98 inci ve İçtüzük’ün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini arz
ederiz. 1) Oktay Vural (İzmir) 2) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 3) Kadir Ural (Mersin) 4) Şenol Bal (İzmir) 5) Erkan Akçay (Manisa) 6) Süleyman Turan Çirkin (Hatay) 7) Beytullah Asil (Eskişehir) 8) İsmet Büyükataman (Bursa) 9) Yılmaz Tankut (Adana) 10) Muharrem Varlı (Adana) 11) Gürcan Dağdaş (Kars) 12) Necati Özensoy (Bursa) 13) Akif Akkuş (Mersin) 14) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 15) Behiç Çelik (Mersin) 16) Ahmet Bukan (Çankırı) 17) Bekir Aksoy (Ankara) 18) Mehmet Ekici (Yozgat) 19) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 20) Murat Özkan (Giresun) 21) Hüseyin Yıldız (Antalya) 22) Hamza Hamit Homriş (Bursa) Gerekçe: En son üniversite
kurulan illerden biri olan Uşak'ta Üniversite çok başarılı olmuş, Uşak iline ve
ekonomisine gözle görülür bir katkı sağlamıştır. Bu katkının daha da yukarıya
çekilmesi hem Uşak açısından, hem de ülke açısından yararlı olacağı bilinmesine
rağmen buna bazı engeller çıkarılmış, eğitime gereken önem verilmemiş, gerekli
yatırım yapılamamış, okulların ihtiyaçları artarak devam etmiş, iktidar
tarafından partizanlık örnekleri gösterilmiş, milli ve manevi değerlerine bağlı
eğitimciler üzerinde baskı, yıldırma politikaları uygulanmıştır. Organize sanayisi
konusunda teşvik kapsamında olan Uşak’ta elektrik, SSK primleri konusunda bazı
sıkıntılar yaşanmakta, başta Çin olmak üzere ithal mallarıyla rekabet
yapılamamaktadır. Uşak'ta bu konularda başarılı olabilmek için gerekli
tedbirler alınmalıdır. Yüksek verimli hayvanlar elde etmek, hayvan
yetiştiricilerinin ekonomik ve teknik örgütlenmesini sağlamak amacıyla Uşak'ta
"Hayvancılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi" kurulması düşünülmüş,
alt çalışmalar yapılmış, gerekli yer gösterilmiş, Ticaret Borsası Başkanlığınca
hayvancılık yapacakların müracaatları alınmış, çeşitli çalışmalar yapılmış,
gerekli müsaade istenmiş, bu müsaade verilmediği gibi başka yerlere
kaydırılarak pilot bölge iptal edilmiştir. Altyapısı hazır olan bu bölgelerin Uşak'ta kurularak üçüncü pilot
bölge olması gerekmektedir. Dericilik Uşak'ta iflas etmiş ve can çekişmektedir. Dericilik
sanayinde her dönemde Türkiye'nin lokomotifi olmuş en önemli cazibe ili olan
Uşak'ta bir an önce gerekli tedbirler alınmalı, bu dalda gerekli canlanma
sağlanmalıdır. Tekstil alanında da Uşak'ta aynı sıkıntı devam etmekte, tekstil
can çekişmektedir. Ekmeğini buradan kazanan insanlar sıkıntıya düşmüş, çözüm
beklemektedirler. Ticaret erbabı ve esnaf ayakta kalmak ve yaşama mücadelesi
vermektedir. Altyapıya yönelik hiçbir yatırım yapılmamış, ticaret durma
noktasına gelmiştir. Tarım konusunda da yine ülke genelinde olduğu gibi tarım girdileri
yükselmiş, maliyetler artmış, ekonomik sorunlar çığ gibi büyümüş, insanlar
tarım yapamaz hale gelmişlerdir. Tarımdan ekmeğini kazanan çiftçilerimiz
toprağını ekemediği gibi elindeki tarım aletlerini satmakta ve çiftçiliği
bırakmaktadırlar. Uşak Belediyesi imar, su, kanalizasyon, doğalgaz vs gibi üzerine
düşen görevleri layıkıyla yerine getirememiş, halk daha önceki belediyeleri
arar hale gelmiştir. Yukarıdaki sorunlara paralel olarak işsizlik artmış, Uşak halkı
sıkıntı içine düşmüştür. Tüm nedenlerle alınması gereken önlemler ve bu konuda yapılacak
gerekli düzenlemeler hakkında bir Meclis Araştırmasının açılması elzem
görülmektedir. 2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ergenekon
soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/258) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Ergenekon soruşturması kapsamında 23.6.2007 tarihinde
tutuklanan ve hastalık nedeniyle tahliye edildikten 5 gün sonra, 6.7.2008
tarihinde yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’ın, tutukluluk sürecinde yaşanan, yaşam hakkına kadar
uzanan insan hakları ihlallerinin incelenmesi, Okkır’ın
yaşamını yitirmesinde sorumluluğu bulunanlarının belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Kuddisi Okkır Ergenekon örgütünün finansörü olduğu iddiası ile 20
Haziran 2007 tarihinde gece geç saat 03.00’de gözaltına alınmış ve 23.6.2007
tarihinde tutuklanarak İstanbul H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. Okkır, Tekirdağ 1
No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna naklinin yapıldığı 4.7.2007
tarihinde sağlık kontrolünden geçirilmiş ve herhangi bir sağlık probleminin
olmadığı kayıtlara geçmiştir. Bu tarihten, 15.3.2007 tarihine kadar tam 9 kez
kurum revirinde muayene edilmiş, ancak yaşamını yitirdiği hastalıklara ilişkin
herhangi bir bulguya ulaşılamamıştır. Bu aşamadan sonra 10 kez farklı
hastanelere sevkedilmiş, yaşamını yitirdiği 6.7.2008
tarihinden sadece 1 ay önce, 5.6.2008 tarihinde kendisine akciğer kanseri,
beyin ve kemik metastası tanısı konulabilmiştir. Kuddusi Okkır'ın hastane nakillerinin yoğunlaştığı Nisan ayının
sonu ile Mayıs ayının başını içeren 3 hafta içinde sağlık durumu hakkında eşine
hiçbir bilgi ulaşmamış, 7 Mayıs 2008 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi koridorlarına
atılmış bir sedye üzerinde burnunda ve idrar yollarında sonda ile tamamen
şuursuz bir şekildeyken eşine gösterilmiştir. Kuddusi Okkır, “tutuklu iken yaşamını yitirdi”, şeklinde
değerlendirmeler yapılmaması için ölümünden sadece 5 gün önce tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun, tutuklu ve hükümlülerin de diğer yurttaşlar gibi sağlık
hakkına ulaşmalarını öngörmektedir. Sağlığa ulaşma hakkı Devletin
sorumluluğunda olması gereken Kuddusi Okkır, infaza ilişkin yasal düzenlemeler çerçevesinde işlem
yapılmadığından, tutukluluk sürecinde sağlık hizmetlerinden zamanında, yeterli
ve özenli bir şekilde faydalandırılmamıştır. Ailesi ve avukatı, sağlık sebeplerinden dolayı tutuksuz
yargılanmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmuş, ancak bu girişimler
sonuçsuz kalmıştır. Ayrıca bu süreçte Cumhurbaşkanlığından TBMM'ye kadar birçok
makama konunun iletilmesine karşın olaya her kademedeki kamu otoritesi
tarafından büyük bir duyarsızlıkla yaklaşılmış, sadece izlemekle yetinilmiştir. İnsan hakları alanında idamın kaldırıldığı ve önemli ilerlemelerin
sağlandığı söylemlerinin uygulamada hiçbir gerçekliğinin olmadığı bu olayla net
bir şekilde ortaya çıkmıştır. Neyle suçlandığını bile bilmeyen bir kişinin,
tutukluluk sürecinin, infaz edilen bir cezaya dönüşmesi, en temel insan hakkı
olan yaşam hakkının ihlalidir. Okkır'ın yaşamını
yitirmesi ile sonuçlanan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yaşam
hakkı, özgürlük ve güven hakkı ve adil yargılanma hakkının da içinde bulunduğu
maddeleri ihlal edilmiştir. Terör örgütünü finanse etmekle suçlanan bir kişinin, ev ve araba
dâhil hiçbir mal varlığının olmadığı, tutuklandığında borçlarının bulunduğu,
Bağ-Kur primlerini ödeyemediği, bu nedenle hastane masraflarını bile
karşılayamadığı ortaya çıkmıştır. Kuddusi Okkır'ın cenazesi ailesi giderleri ödeyemediği için senet
karşılığında hastaneden alınmış, cenaze Edirne Belediyesinden sağlanan yardımla
kaldırılabilmiştir. Gizli olması gereken hazırlık soruşturmasının siyasi iktidar
yandaşı yayın organlarına servis yapılmasından dolayı Okkır
yargılanmadan toplum karşısında suçlu konumuna taşınmış, savunma hakkını
kullanamadan yaşamını yitirmiştir. Aynı soruşturmada tutuklu bulunan Ayşe Asuman Özdemir'in de benzer
insan hakları ihlallerine maruz kaldığına ilişkin ailesi ve İstanbul Barosu
tarafından yapılan uyarılara kayıtsız kalınması, Ergenekon soruşturması
kapsamında nasıl bir korku duvarı örüldüğünü ortaya koymaktadır. Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ulusal ve ulusalüstü
normlara aykırı, insan hakları ihlalleri içeren, kamu vicdanını yaralayan bu
dramatik olayın Yüce Meclisimizce ele alınması son derece önem taşımaktadır. 3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Ufuk Uras ve 21 milletvekilinin, darbe iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/259) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi, 88 yıllık kısa tarihinde bir kaç kez
askerî müdahale veya muhtıra gibi demokrasi dışı adımlarla karşı karşıya kaldı.
Bunlar demokrasinin yerleşmesini, kökleşmesini ve gelişmesini engellediği gibi,
çok ciddi gerilemelere de yol açtı. Demokrasi süreci kesintiye, Meclis
çalışmaları akamete uğradı. Bu müdahaleler demokratik geleneklerin ve parti
örgütlenmelerinin tahribine, çok partili parlamenter sistemin alt üst olmasına
yol açtı. Bu tür tehlikelerin henüz tam olarak geçmediği, son dönemlerde
basına yansıyan bilgi, belge ve iddialarla da görülüyor. Gelecekte bu tür
müdahalelerin yaşanmaması için Parlamentonun kendi varlığını ve faaliyetinin
sürekliliğini savunması büyük önem taşıyor. Geçtiğimiz yıl gündeme gelen
müdahale hazırlıklarına yönelik iddiaların doğruluğu hakkında yurttaşlar
doyurucu yanıtlar elde edemiyor. Hukuk devreye sokulmadığı için, bu iddiaların
gerçeklikle bağı tam olarak saptanamıyor. Üstelik söz konusu iddialarda adı
geçen kişiler de adalet ve toplum önünde aklanamıyor. Bu konuda dikkat çekici gelişmelerden biri, eski Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral Özden Örnek'in, bilgisayar ortamında kopyalandığı iddia
edilen günlüklerinin Kuvvet Komutanlığı dönemine rastlayan (2003-2005)
bölümünde yer alan “Sarıkız" darbe girişimi hazırlıklarıdır. Bu iddialara
göre dönemin kuvvet komutanları Aytaç YaIman (Kara),
İbrahim Fırtına (Hava), Özden Örnek (Deniz) ve Şener Eruygur
(Jandarma), "şeriatçı bir düzen"e yönelik hazırlıkların yapıldığını
düşündüklerinden bir darbe planlamışlar, adına da "Sarıkız" ve "Ayışığı" demişler. Ancak bu hazırlıklar, koşulların
uygun olmadığı gerekçesiyle rafa kaldırılmış. 1. Türkiye'de geçtiğimiz yıllardaki darbe hazırlığı iddialarının
doğru olup olmadığının araştırılması için; 2. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün 7 Nisan 2007 tarihli
Milliyet'in manşetinden yayımlanan demecinde "İddia edilen, ortaya atılan
niyetleri, gayretleri biliyoruz. Basında çıkmadan önce biliyorduk. Bunlar,
devlette bilmesi gereken yerlere bildirilmiştir. Bilmesi gerekenlerin bilgisi
vardır. Zaten savcılar da gereğini yaparlar" ifadesindeki, "bilmesi
gereken yerler”in neyi bildiklerinin ve “gereğini
yapıp” yapmadıklarının araştırılması için; 3. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün
Anadolu Ajansı'na "Şimdi ne desem ateşe benzin dökmek olur. Böyle şeyler
zamanı gelince açıklanır. Belki ben açıklarım, belki başkaları açıklar"
ifadesindeki, “açıklanması gerekenler”in neler
olduğunun araştırılması için; 4. Bazı gazetecilerin, bakanlara ve üst düzey askerlere dayanarak
darbe girişimi iddialarının gerçek olduğunun anlaşıldığı yönünde yaptıkları
haberlerin doğruluğunun araştırılması için; 5. Emniyet tarafından hazırlandığı iddia edilen teknik rapordaki,
darbe günlüklerinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in
bilgisayarından çıktığının kesin bir biçimde kanıtlandığı savlarının doğru olup
olmadığının araştırılması, kamuoyunda oluşan şüphe ve endişelerin dağıtılması,
haklarında kuşku bulunan kişilerin durumlarının aydınlığa kavuşturulması için Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz. 13/05/2008 1) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman)
10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan (Iğdır)
15) Gültan Kışanak
(Diyarbakır) 16) Akın Birdal (Diyarbakır) 17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Hasip Kaplan (Şırnak) 19) Sevahir Bayındır (Şırnak) 20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Osman Özçelik (Siirt) 22) Hamit Geylani (Hakkâri) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 2.- Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Ra-poru
(1/561) (S. Sayısı: 225) (x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu 225 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. (x) 225 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tasarının tümü üzerinde şahsı adına 26 milletvekilinin talebi var,
onları kurayla tespit edeceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe. Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubumuz ve şahsım
adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce, yarın 24 Temmuz, Lozan Antlaşması’nın
yıl dönümü. Lozan, Türkiye’nin tapusudur. Lozan Antlaşması’nı bizlere sağlayanlara
teşekkür ediyor, onları rahmet ve saygıyla anıyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın yargıyı düzenleyen Üçüncü
Bölümünde yüksek mahkemeler olarak Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi
sayılmıştır. Yargı erkini, Anayasa’nın kendilerine tanıdığı görev ve yetki
alanlarıyla sınırlı olarak paylaşan bu yüksek mahkemeler arasında yer alan
Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa’mızın 158’inci maddesiyle düzenlenmiş ve
görevlendirilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askerî yargı mercileri
arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözüme bağlayan, yetkili,
bağımsız bir yüksek mahkemedir. Uyuşmazlık Mahkemesi, Türk hukuk sistemine 1945 yılında girmiştir.
Cumhuriyetimizin köklü yargı organlarından biridir. 1961 Anayasası’nda bağımsız
yüksek mahkeme olarak yerini alan Uyuşmazlık Mahkemesinin görev alanı, ceza
alanında doğan görev ve uyuşmazlıkları da dâhil edilerek genişletilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, yargı ayrılığı ilkesinin ortaya
çıkardığı görev uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle kişilerin askıda kalan hak
arama hürriyetlerinin gerçekleşmesini sağlayan, hüküm uyuşmazlıklarını çözmek
suretiyle de hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan, hukuki engelleri
gideren, yargı erkini paylaşan diğer yüksek mahkemelerden Yargıtay, Danıştay,
Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarını kaldırıp
onların yerine hüküm tesis edebilen özel yetkili bir yüksek mahkemedir. Dolayısıyla hukukumuzda kesin hükmü ortadan kaldırabilen tek yargı
organıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi “Hukuk” ve “Ceza” olmak üzere iki bölümden
oluşmakta, Mahkeme Başkanlığı ve üyelikleri diğer yüksek mahkemelerin
üyelerince belirlenmekte, bu görev üyelerce ikinci bir görev olarak yerine
getirilmektedir. Değerli arkadaşlarım, Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu Tasarısı Türkiye
Büyük Millet Meclisine 2006 yılında gelmiştir. Geçen dönem Parlamentoda
görüşülememiş olan Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun kadük duruma düşünce, bu dönem tekrar, 2008 Nisanında
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ve her ne kadar İç Tüzük’ün 72’nci
maddesi uyarınca bir çalışma yapılması istenmişse de maddeler üzerinde gerekli
çalışmalar yapılarak bu tasarı hazırlanmış ve bugün Genel Kurulun önüne gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, yani aciliyeti olan,
hemen görüşülmesi gereken, çok acil bir yasa değildir. Ama nedense, gündemin
69’uncu sırasında yer almasına rağmen, Danışma Kurulu kararıyla uyuşmazlık
mahkemesinin erkene alındığını ve hemen görüşülmeye çalışıldığını görüyoruz. Hâlbuki, iktidar partisi aleyhinde Anayasa Mahkemesinde
açılmış olan bir dava var. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı aynı anda Anayasa
Mahkemesinin de üyesidir. Böyle bir durumdayken bunun önceliğe alınarak burada
görüşülmesinin pek şık olduğunu kabul edemiyorum. Bu tür davranışların hem size
hem de Yüksek Mahkemeye zarar verebileceğini de gözden ırak tutmamak
zorundayız. Zaten 2006 yılında Parlamentonun gündemine gelmiş, iki yıldır
duruyor yani bunu bir ay sonra, iki ay sonra tekrar Parlamentonun gündemine
getirebilseydik, bu çok daha şık olurdu diye düşünüyorum ve bu konudaki
duygularımı yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Sevgili arkadaşlar, tasarı her ne kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği
giriş süreciyle ilgili uyum çerçevesi içinde de değerlendirilse dahi, yeterli,
özenli bir şekilde düzenlenerek getirilen bir tasarı da değil. Örneğin, size
bir şeyi örnek vermek istiyorum: Bu tasarıda yer alan bazı hükümler Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’na atıfta bulunmaktadır. Hâlbuki,
2005 yılında yapılan yeni yasa düzenlemesiyle Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası
diye bir yasa kalmamıştır. Örneğin, burada başsavcı yardımcılıklarından
bahsedilmektedir Uyuşmazlık Mahkemesinde. Eğer, biz hakikaten bir yasal
düzenlemeyi yapmak istiyorsak… “Başsavcı yardımcılığı” kavramı kalmamıştır;
usulle kaldırılmıştır, Ceza Muhakemeleri Kanunu ile. Başsavcı yardımcılığı
kalmadığına göre hâlâ daha bu yasanın 6’ncı maddesini burada tutmanın bir
anlamı yok. Eğer bir değişiklik yapacak idiysek bunları da bu şekilde
düzenleyebilseydik, yapabilseydik çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Örneğin, başka bir şeyi yine sizinle paylaşmak istiyorum: 25’inci
madde. Demin de söylediğim gibi Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ortadan kalktığı
hâlde, bu Uyuşmazlık Mahkemesinde pek çok kanunun maddesi Ceza Muhakemeleri
Usulü Yasasına atıfta bulunmaktadır. Hâlbuki öyle bir kanun yok! Peki, niçin
bunları bugün, burada değiştirmiyoruz? Zamanımız var, ama eksik, altı ay sonra
tekrar bunları değiştirmeye çalışacağız. Çalışan bir parlamento mu? Hayır, eksik
çalışan… Eğer hakikaten Uyuşmazlık Mahkemesini ciddi bir şekilde buraya
getireceksek tüm maddelerdeki düzenlemeleri yapabilseydik çok daha iyi olurdu.
Örneğin, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 104, 108’inci maddelerini
almış, 1412 sayılı Yasa’nın 112’nci maddesinde belirtilen hususları… Bunları
burada yapabilmeyi Komisyonda da biz ısrarla istedik. Fakat nedense bunlara
gidilmedi, bu eksikliklerin üzerinde durulmadı. Dolayısıyla, bu yasa taslağı,
üzerinde genellikle eksik bir çalışma yapılarak huzurunuza gelinmiştir. Değerli arkadaşlar, birtakım değişiklikler de yapılmaktadır ama
-bu değişikliklerde de- zaman zaman yapılan
değişikliklerin de Anayasa’ya aykırı olduğunu görüyoruz. Örneğin, işte “Anayasa
Mahkemesi üyeleri tarafından seçilir.” diyor “Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı.”
Hâlbuki Anayasa’nın 158’inci maddesinin ikinci bendi aynen şunu söyler: “Uyuşmazlık Mahkemesinin
kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir.
Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından
görevlendirilen üye yapar.” Görev veriliyor. Seçimle gelinen bir yere aday
olursunuz, seçimle gelinen bir yerden ayrılabilirsiniz. Bu görev bir karardır.
Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi, başka bir yöntemi kanunla, Anayasa’ya aykırı
olarak yapabilmeniz mümkün değildir. Bu konular üzerinde ısrarla
düşüncelerimizi anlatmamıza rağmen maalesef Komisyonda yeterli ilgiyi görmedi. Ayrıca, bu kanunda başkan vekilliğinden bahsediliyor. Anayasa’da
ise Uyuşmazlık Mahkemesi başkanının görevlendirileceği, “başkan vekilliği” diye
bir hususun olmadığı belirtiliyor. Anayasa’da verilmeyen bir yetkiyi yasayla
verebilmeye yasama yetkisinin gücü yetmez. Hukuk devletinde Anayasa’ya
aykırılığı kesin olan bir şeyin görüşülmesinin bile abes olduğunu söylemek
herhâlde pek yanıltıcı bir bilgi olmaz. Bir konuda daha… Yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda –ayrıca, yeni
dönemde Kabahatler Kanunu çıkartılmıştır- Kabahatler Kanunu’nda yeni bir suç
türü ortaya çıkmış 22’nci Dönem’de. Kabahatler Kanunu’yla ilgili sistemlerin
genellikle ağırlığı idari yargıyı da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla biraz
önceki açıklamalarımda da belirttiğim gibi, iki sistem, yani hukuk ve ceza
dairelerinde… Ceza dairelerine Danıştaydan da 2
üyenin seçilmesinde yarar vardır. Zaten bugün, Uyuşmazlık Mahkemesindeki dava
sayısına baktığınızda en fazla dava sayısının kabahatler türünden olduğunu
belirtmektedir. Bu tür ihtisas isteyen bir konudur. Bu üç konudaki düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi yönüyle
değişiklik önergeleri vererek Genel Kurulun bu tür bir eksik çalışmayla yasayı
yasalaştırmasının önüne geçmeye, daha doğrusu, o konuda katkı vermeye
çalışacağız. Değerli üyelerin bu konuda gerekli katkıyı esirgemeyecekleri
inancındayım. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, yargıyla ilgili konudan
bahsederken, son günlerde kamuoyunu ciddi şekilde ilgilendiren bazı konulara da
Anayasa’nın 138’inci maddesinin ikinci bendinin verdiği sınırlar içinde
değinerek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Sevgili arkadaşlar, biraz önce buraya gelirken basından arkadaşlar
sordu “Yedinci dalga başladı, sekizinci dalga gelir mi?” diye. Onlara verdiğim
yanıt şu: “Sekizinci dalganın gelip gelemeyeceğini sizler bizden çok daha iyi
biliyorsunuz. Yedinci dalganın geleceğini kamuoyuyla sizler paylaştınız.
Sekizinci dalganın geleceğini, bugün, Türkiye'de yetkili makamlarda olanlar
dahi sizin kadar bilmiyor.” Bu tür bir duyguyu basınla paylaşırken zevk mi
aldım? Hayır. Bilinen bir şeyi söyledim ama hukuk dışı bir olayı paylaştım. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gizlilik esastır, gizlilik kararı
verilmiştir. İktidara yakın bir medyada bir köşe yazarı “Görüştüğüm
ilgililerden, savcılardan, emniyet yetkililerinden aldığım bilgiye göre yedinci
dalga yargıçlar, üniversiteler, şunlar üzerine gelecek…” Kiminle görüşüyorsunuz?
O savcının size o davayla ilgili bilgiyi aktarabilme yetkisi var mı? Bu
emniyetteki yetkililerin size o konuyla ilgili bilgi aktarabilme yetkisi var
mı? Bu şunu çıkartıyor, adli kolluğun ne kadar gerekli olduğunu. Geçen dönem
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda bu konular tartışılırken, adli kolluğun üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla durmuştuk. Bugün, onun önemini ve
anlamını daha çok fark ediyoruz. Kimdir bunlar Sayın Bakan? Savcılarınızla kim konuşuyor? Daha
doğrusu, savcılarınız bunlara bu bilgiyi veriyor mu? Aksine bir bilgi
aktarılmadığına göre, saygın bir köşe yazarının o ifadesine itibar etmek
zorundasınız. İki yerden veriliyor, ya savcılıktan ya Emniyetten veya
-bağışlayın- UYAP’tan. Eski bir Adalet Bakanımız UYAP’la ilgili bir konuda açıklama yaparken “Gizlilik olan
konular UYAP’a girmeyecektir.” demişti ama
öğreniyorum ki Adalet Bakanlığının gönderdiği bir genelgeyle gizlilik konusu
işlemlerin de UYAP üzerinde yürütüleceği belirtilmiş. Sayın Bakan, bunun
bugünkü konuma gelmesinde Bakanlık olarak acaba bir kusurunuz yok mu? Bu gizli
işlemi UYAP üzerinde yürütmekte niçin ısrarlısınız? Nereye kadar gittiğinden bahsediyoruz. “Danıştaya
gidecek.” diyorsunuz. Danıştay hükümlüsü ve sanığı -avukat olan- “Benim
Ergenekon’la ilgim yok.” diyor. Peki, bu pek çok, ismi geçen insanlar yarın bu
davaların sonucunda aklanarak çıkarsa onların hakkını, onların hukukunu,
onların onurunu nasıl koruyacağız? Onların ezilmişliklerini nasıl telafi
edeceğiz? Bakın, bir şeyi paylaşmak istiyorum, yabancı basın nasıl gözle
bakıyor: Guardian “AKP öç alıyor.” diye yazarken, Times “Öyle görünüyor ki dava ülkede güç çekişmesine yol
açıyor…” Yabancıların bizi görüşü bu. Guardian’la devam ediyorum: “Ergenekon davasının AKP’nin
kapatılma davasıyla eş zamanlı süregeldiğini ifade ederek, AKP’nin kapatılma
tehlikesine karşılık olarak öç aldığını öne sürerken, geçen hafta yapılan
tutuklamaların Yalçınkaya’nın sözlü açıklama yapacağı
güne rast getirildiğinin altını çizdi.” Hukuk, cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar zedelenmemişti Sayın
Bakan. Ucu açık bir iddianame, nereye çekebilirseniz çekin. Ne zaman bitecektir
bu? Van Üniversitesinde yapıldı aynı uygulama. Allah rahmet eylesin, bir genel
sekreter yardımcısı intihar etmek zorunda kaldı. Siz bilir misiniz, dört ay
içeride kalacaksınız, yargıcın huzuruna çıkmayacaksınız, neyle suçlandığınızı
bilmeyeceksiniz! O ailenin onurunu, o ailenin ıstırabını kim giderecek, nasıl
giderecek, ne şekilde giderebiliriz? Bu, bizim bir eksikliğimizdi. Bu, bizim,
Türk hukuk sisteminin getirdiği bir kusurdu, hataydı. Bunun -demek ki hiç
aklınıza gelmemiş- ikincisini yaşadık; “kasa” dedik, “zengin kişi” dedik. Biraz
önce de bir araştırma önergesi verildi. Cenazesini kaldırmaktan… Ekonomik
yönden güçsüz bir insan ve cenazesini defnedebilmek için tahliye kararı
verildi. Hâlbuki usul hukukumuzda, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda hükümlülerin ve
tutukluların sağlıkla ilgili problemlerinin hakikaten iyi bir düzeye
getirilmesi için bir yasa düzenlendi Sayın Bakan. Bu Yasa’nın doğru bir şekilde
uygulanıp uygulanmamasından birinci derecede siz sorumlusunuz. Yani ölümüne üç
gün kalıncaya kadar kalması gerekiyor mu? Bu siz de olabilirdiniz, bu ben de
olabilirdim, bir yakınımız da olabilirdi ama her şeyden önemlisi Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Bu, bir yargılama değil, bir öç alma. İktidar güç demektir, güç gösterme yeri değildir. Siz güçlü bir
oranda siyasi iktidarı aldınız, sizi kutladık. Yüzde 47, ciddi bir başarıdır
ama sizi iktidarda tutacak olan hukuka uygun davranışlarınızdır, Anayasa’ya
uygun davranışlarınızdır. Eğer hukuka uygun davranmazsanız, Anayasa’ya uygun
davranmazsanız geldiğiniz gibi gidersiniz. İşte, bugün
Anayasa Mahkemesinde görülen dava. Anayasa dışı bir eylemin sonucunda
böyle bir olayla karşılaşıldı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Topluyorum Sayın Başkanım. Sevgili arkadaşlar, ben bu konulardaki samimi düşüncelerimi
paylaşmak istedim. İnanın, iktidar olarak bundan en fazla zararı siz görürsünüz
arkadaşlar. Elbette soruşturma yapılmalı, kusur işleyen, suç işleyen varsa
sonuna kadar gidilmeli, burada sonuna kadar gidilmeli. Zaman zaman diyoruz, Genel Başkanımız da söylüyor: “Kim
kusurluysa, işte, iki genel başkanın kaldırın dokunulmazlığını yargılansınlar.”
O, on üç-on dört tane suç dosyasından Sayın Başbakan, varsa Genel Başkanın da
iki dosyası, ondan yargılansın, topluma örnek olunsun. Ama bunu başka yerlerde
yapmaya çalışmayalım, bu bizi güçsüz bir ülke hâline getirir. Biz, hukukun
üstünlüğünü savunan, hukuk devletine inanan bir ülkeyiz ve öyle de olacağız
çünkü cumhuriyetin temel nitelikleridir bu. Bu duygularla tüm yüce Meclisin saygıdeğer üyelerini saygıyla
selamlıyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelik. Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren 225 sıra sayılı Tasarı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 24 Temmuz –benden önceki hatibin de ifade ettiği gibi- Lozan
Anlaşması’nın yıl dönümü. Seksen beş yıl önce Lozan’da millî ve üniter bir devlet doğmuştu. Bu devlet, inşallah diyorum,
ebediyen payidar kalacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devletini oluşturan Lozan
Anlaşması’na emeği geçen, rahmete kavuşan bütün devlet büyüklerini saygıyla ve
minnetle anıyorum. Ayrıca, yine dün “Bosna Kasabı” olarak anılan ve 20’nci asrın son
çeyreğinde adını duyuran Radovan Karadziç
yakalanmış durumda. Bosnalı Müslümanlara yaptığı büyük zulüm, eziyet ve
zalimane hareketlerden dolayı elbette onun da cezaya çarptırılmasını diliyoruz. Bu vesileyle, Sırp vahşetine maruz kalan Bosna-Hersekli
bütün Müslümanları ve diğer insanları tabii burada saygıyla anıyorum ve
Allah’tan rahmet diliyorum. Değerli arkadaşlarım, idari, adli ve askerî yargı mercileri
arasında ortaya çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının giderilmesini konu alan
yargı faaliyetleri türü, uyuşmazlık yargısı olarak adlandırılır. Uyuşmazlık
yargısı, farklı yargı türleri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını
çözmeye yönelik olarak faaliyet gösteren bir yargı türüdür. Uyuşmazlık
Mahkemesi hakkında gerçek anlamda ilk düzenlemeye 1961 Anayasası’nda
rastlamaktayız. 1982 Anayasası’nın 158’inci maddesi ise Mahkemenin kuruluş,
görev ve işleyişleriyle ilgili hükmü işaret etmiştir. Bunun yanında Türk hukuk
mevzuatında ilk kanuni düzenleme 1979 yılında çıkarılan 2247 sayılı Uyuşmazlık
Mahkemelerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanun’dur. Değerli milletvekilleri, Uyuşmazlık Mahkemeleri iki bölümden
oluşmaktadır: Hukuk ve ceza bölümü ve bu iki bölümün 12 asıl ve 12 yedek üyesi
mevcut olup bunlara ilaveten Anayasa Mahkemesince seçilen 1 başkan
bulunmaktadır. Hukuk bölümüne, Yargıtay Hukuk Kurulu ile Danıştay Genel
Kurulunca 2 kat olarak seçilen başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl ve yedek
üyeler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilir. Aynı yöntemle Askerî
Yüksek İdare Mahkemesince belirlenen adaylar arasından yine asıl ve yedek üyeleri
-ikişer adet- Cumhurbaşkanının seçebileceğini göstermektedir. Ceza bölümüne de
yine aynı yöntemle, üçer adet olmak üzere, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Askerî
Yargıtay Genel Kurulunca seçilen üyeler arasından Cumhurbaşkanınca
belirlenmektedir. 12 üyenin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının başkanlığında bir araya
gelmesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunu oluşturur. Bu Kurulun en önemli
işlevi, bölümler arasında ilke kararları oluşturmaktır. Hukuk ve ceza
bölümleriyle Genel Kurul, Mahkeme Başkanının yönetiminde toplanır. Ancak
Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından 1 kişi başkan vekili
olarak seçilebilmektedir. Başkan vekili, başkanın mazereti hâlinde ona vekâlet
edebilmektedir. Mahkemeye üye gönderen yargı mercilerinin başsavcıları, görev
konusunun Uyuşmazlık Mahkemesinde görüşülmesini isteme, yazılı olarak görüş
açıklama, gerektiğinde sözlü açıklama yoluyla Mahkemenin çalışmalarına her
aşamada katılarak katkıda bulunabilmektedir. Başsavcılar hiçbir surette
oylamaya katılamazlar. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı yeteri miktarda raportör temin ederek bunları istihdam eder. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı, talebi doğrultusunda sekreter, kâtip
ve diğer görevlilerin temini ve istihdamını ilgili bakanlıktan ve yargı
mercilerinden sağlar. Uyuşmazlık Mahkemesi kurul hâlinde çalışır, çalışma
mekânı Ankara’da kendilerine tahsis edilmiş olan yerdir. Mahkeme, üye tam
sayısıyla çalışır, çoğunlukla karar alır. Gündem ise en az üç gün önceden
üyelere ve başsavcılara dağıtılır. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesi
yargı mercilerinin adli, idari, askerî hüküm ve görev uyuşmazlıklarını
inceleyerek kesin olarak çözüme kavuşturur.
Bilindiği üzere uyuşmazlık olumlu ve olumsuz görev uyuşmazlığı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Olumlu görev uyuşmazlığı, adli, idari ve askerî
yargıya bağlı ayrı iki yargı mercisine açılan ve tarafları, konusu ve sebebi
aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli
sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık
olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması durumunda meydana
gelir. Buna karşılık, aynı mercilerin kendilerini görevsiz görmeleri ve bu
yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş bulunması hâlinde ise
olumsuz görev uyuşmazlığından söz edilir. Söz konusu yargı mercilerinden en az
ikisi tarafından, görevle ilgisi olmaksızın, kesin olarak verilmiş veya
kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin tarafların en az biri aynı olan ve
kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi imkânsız bulunan
hâllerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir. Ceza kararlarında, sanığın,
fiilin ve maddi olayların aynı olması hâlinde hüküm uyuşmazlığı varsayılır. Yine, hüküm uyuşmazlığı durumunda da bir Anayasa Mahkemesi kararı
varsa onun göz önünde bulundurulması gerekir. Mahkeme, görev uyuşmazlığında
görevli yargı yerini belirlerken hüküm uyuşmazlığında ise uyuşmazlık konusunda
hüküm vererek çözüme kavuşturur. Verilen kararlar kesin olup başkan tarafından
uygun görülen kararlarla ilke kararları Resmî Gazete’de yayınlanır. Değerli milletvekilleri, bizim gelişmiş ülkeler kadar, geçmişe
dayanan ve sürekli gelişen bir hukuk sistemimizin olduğu muhakkak. Bu hukuk
sisteminin kökleşmesine vesile olan çok değerli hukukçularımız ve yargı mercilerinin
mevcudiyeti bizim zenginliğimizdir. Ne var ki son yıllarda, devletimizin var
oluşunu sağlayan adalet terazisinin sahibi yargı organlarına yönelik siyasal
dolaylı ve dolaysız saldırılar sadece yargı organlarını değil tüm devlet
organlarını alabildiğine tahrip etmektedir. Geçmişe dönersek, devletin tüm kurumlarının yozlaştığını, hepsinin
birden düzeltilmesi gerektiğini ilk kez bilinçli olarak anlayan II. Mahmut’tur.
Bu hükümdar, bir yandan devletin merkez gücünü tekrar sağlığına kavuşturmak,
diğer yandan da ilk önce temel kurumları köklü bir biçimde yenilemek için
uğraşmıştır. 1839 tarihinde başlayan tanzimat
hareketi ve tanzimatı takip eden ıslahat çalışmaları
yine II. Mahmut’tan itibaren başlatılan Batılılaşma hareketinin devamıdır.
Ancak, hukuk sistemimiz tüm bu reformlar karşısında Batı’dan gelen reformlarla
birlikte o kadar karmaşık, girift hâle getirildi ki yargı ve mahkemeler
alabildiğine çeşitlendi, bunlar arasında ilişki ne yazık ki kurulamadı. Hukukta
resepsiyon dediğimiz uygulamalar Osmanlı hukuk
nizamını artık, iyice içinden çıkılmaz hâle getirdi, taa
ki cumhuriyet kuruluncaya kadar. Cumhuriyete giden yolda, 1921 Anayasası, ardından 1924
Anayasası’ndan sonra yeni resepsiyon faaliyetlerini
ciddi olarak görmekteyiz. Öncelikle Borçlar Kanunu ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe
giren Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu bunun en önemli örneklerindendir. Türkiye
Cumhuriyeti, hukuk sistemi itibarıyla bu yeni düzenlemelerle birlikte Kıta Avrupası hukuk sistemine dâhil olmuştur. Çağdaş kanunlarla
bir hukuk sistemini yaratma üç yıl gibi kısa bir sürede tamamlanabilmiştir.
İtalyan Ceza Kanunu’nun alınması, iktibas edilmesi… Ticaret Kanunu, Kabotaj
Kanunu ve yine Alman hukukundan yararlanarak çıkartılan Deniz Ticaret Kanunu da
1929 yılında kabul edilmiştir. Sonuçta, 20’nci yüzyılın Türk toplumunun yaşam biçimi ve
ihtiyaçlarına uygun şekilde kısmen değiştirilerek benimsenmiş kanunlarla, bütün
uygar ülkelerde ortak olarak kabul edilmiş üstün hukuk ilkelerinin akılcı
ölçülerle temel alınarak yine bu çizgide geliştirilmesi ve toplumsal hayatımıza
benimsetilmesi mümkün hâle getirilmiştir. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının 5’inci maddesi
hariç diğer maddelerinin incelenmesinde, uyuşmazlık mahkemelerinin yeniden
düzenlenmesini içerdiği görülmektedir. Ancak, önce acil hususlar varken, geçen
hafta Sayın Unakıtan’ın dört gözle beklediği
tasarının kanunlaşmasını durdurarak Uyuşmazlık Mahkemesini öne çıkaran sebebi
hikmet ne ola ki? Acaba İstanbul’daki yargılamanın olumlu görev uyuşmazlığına
düşeceği ve bunun önleminin alınması ihtiyacı mı? Bunu, çıksın, hatipler mertçe
açıklasınlar ve kamu vicdanı rahat etsin. Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Bahçeli 22 Temmuz 2008 tarihli basın açıklamasında, yargı erkine
yönelik saldırılara işaret eden konuşmasında şu hususlara değinerek ikazda
bulunmuştur daha dün: “Türkiye, hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter
demokratik rejimlerde normal sayılamayacak olayların cereyan ettiği, meşru ve
mantıki bir izahı olmayan hukuki ve siyasi garabetlerin yaşandığı karanlık bir
süreçten geçmektedir. Hukukun yıprandığı, siyasetin yara aldığı ve hukukla demokrasinin
çatışma cephe hattı hâline getirildiği 2008 yılı, kavgalar, ucuz siyasi
hesaplar ve davalar yılı olarak hatırlanacaktır. Türkiye’yi böylesine bir çıkmaza sokanların, şimdi millî irade
edebiyatıyla sahte demokrasi havariliği yapmaya, millet adına savcılık veya
avukatlık rolüne soyunmaya hakları yoktur. AKP’nin kapatılması davasında karar aşamasına kontrolsüz bir
şekilde gelişen ve körüklenen bir kriz ortamına gelinmiştir. Son dönemde yargı önündeki hukuk süreçleri arasında pazarlık
denklemi kurulduğu yolundaki ima, yorum ve spekülasyonların
yoğunlaşması çok tehlikeli bir durumdur. Yargı süreçlerinin birbirlerinden etkilenmeden ve bir pazarlığın
unsuru hâline getirilmeden kendi mecralarında yürütülmesi ve sonuçlandırılması,
demokratik rejimin ve hukuk devletinin geleceği açısından çok kritik bir eşik
olarak görülmelidir. Böyle bir pazarlığın yapıldığı veya böyle bir zihnî denklemin
kurulduğunun iması bile, siyasi partilerin, devlet kurumlarının ve şahısların
geleceğinin ötesinde demokratik rejimi ve hukuk devletini ateşe atacak çok
vahim bir gelişme olacak ve Türkiye bu depremin altından kalkamayacaktır. Hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesi ayaklar altına alınarak
bazı basın organlarına sızdırılan bilgilerin kaynakları da süreçte mutlaka
açığa çıkartılmalıdır. Görevi, konumu ve yetkileri ne olursa olsun hiç kimse suç işleme
imtiyazına sahip değildir.” Sayın Bahçeli, Genel Başkanımız böyle diyor ve suç işleme
imtiyazına hiç kimse sahip değildir derken, bu Başbakan bile olsa sahip
değildir diyoruz. Değerli arkadaşlar, bugün 23 Temmuz. 22 Temmuz seçimlerinin
üzerinden tam bir yıl geçti. Dün hatipleri burada dikkatle dinledim ve ne yazık
ki demokrasi adına bu konuşmaların çok büyük ayıplar içerdiğini de burada
vurgulamak istiyorum. Siyasal partiler seçime girer, yarışırlar ve millî irade tecelli
eder, Mecliste kendi gruplarını oluştururlar ve temsil edilirler. Evet, acaba, 22 Temmuzda seçim olduktan sonra bizim parti grubu
olarak söylediğimiz, dokunulmazlıklar kaldırılsın mı? Seçimlerde aşırı harcama
yapan adayların adaylıkları düşürülebilecek şekilde bir yasal düzenleme
yapılsın mı? AKP içinde yolsuzlukla anılan bakan ve milletvekillerinin partiden
ihracı sağlansın mı? Devlet imkânları ve araçları doğrudan ya da dolaylı olarak
parti adına kullanılmasın mı? Belediyelerin ve mülki makamların yoksullara
yaptıkları ayni ve nakdî yardımlar kendilerine veya partiye aitmiş gibi
gösterilsin mi gösterilmesin mi? Devlete güç ve kudret sağlansın mı sağlanmasın
mı? Medyadan iktidar ve patronlar elini çeksin mi çekmesin mi? Medyanın
tarafsız yayın yapması sağlansın mı? Mağduriyet edebiyatıyla, istikrarla
insanların iradeleri dumura uğratılsın mı uğratılmasın
mı? Peki, bunlar yapıldığı takdirde Türkiye’de 22 Temmuz seçimlerinin
acaba halk nezdinde oluşturduğu imajın meşruiyeti ne ölçüde sağlanabiliyor?
Bunlar tartışılabiliyor mu? Onun için, iktidar partisinin
özellikle Türkiye’de demokrasiyi eğer istiyorsa bu bahsettiğim konulara süratle
çözüm bulması ve yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine dikkatle gitmesi ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine de saygılı olmasını seçimden bir
yıl geçmiş olan ve yıl dönümü sayılan bu günde özellikle kendilerine de tavsiye
ederim, bu konuda düzenleme yapmalarını özellikle vurgulamak istiyorum. Yine, geçen hafta 17, 18, 19 ve 20 Temmuz tarihlerinde Mersin
ilinde yapmış olduğum inceleme ve tespitlerde, özellikle Fındıkpınarı
ve Tepeköy güzergâhında köylerin ne kadar yoksul ve
yoksullaştırılmış olduğunu, tarımın ne büyük ölçüde çökertilmiş olduğunu içim
kan ağlayarak müşahede etmiş bulunmaktayım. Orada vatandaşlarımızın derin
serzenişlerini lütfen iktidar partisi duysun. Daha üç sene önce 9 milyon lira
olan fosfor gübresinin geçen yıl 40 milyon lira olduğunu, bugün 157 milyon lira
olduğunu bana ifade ediyorlar. Şimdi, bu insanlar sera yapıyorlarsa… Demir
fiyatının üç sene, dört sene önce 550 bin lira olduğunu biliyoruz, bugün 2
milyon liranın üzerine çıktığını da görüyoruz. Bu insanlar nasıl geçinecek,
nasıl rızıklarını sağlayacak? Ve yine, meyvecilik ölmüş durumda ve Mersin büyük narenciye ve
üretim potansiyeline sahip bir il iken ne yazık ki işsizlik oranı Mersin’de
yüzde 21’lerin üzerine çıkmış durumda. Onun için, Mezitli
yöresinde yapmış olduğum bu incelemeler Mersin’in aslında genel tablosunu
vermektedir. İşte, yabancılara satmış olduğunuz bankaların elinde icra
dosyaları bulunmakta yığınla. Sadece Anamur ilçesinde bin iki yüz adet sera
satılığa çıkarılmış durumda. Bunlar artık malum bankaların –burada ismini
saymıyorum- elinde ve şu anda beklemekte, insanlar da yoksulluk, yoksuzluk
içerisinde maalesef kıvranmaktadırlar. Onun için değerli arkadaşlarım, yüce Meclisin vatandaşlarımızın
içinde bulunduğu ekonomik krize de Hükûmet nezdinde
girişimlerde bulunarak çözüm bulması gerektiğini özellikle burada vurgulamak
istiyorum. Mersin’in insanının böylesine ekonomik olarak büyük açmaz ve
yoksulluk içerisinde olduğunu dercederken aslında
Anadolu’nun her köşesinde aynı yokluğun, yoksulluğun hissedildiğini görüyoruz
ve müşahede ediyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Bu itibarla bizler iktidarı ve iktidar partisi grubunu buradan ciddiyetle
uyarıyoruz. Bunu vurguladıktan sonra… Uyuşmazlık Mahkemesi ile ilgili
bahsettiğimiz yasa tasarısının maddeleri konusunda bir konudaki kuşkumuzu
burada dile getirmiş bulunuyoruz. Ona Hükûmetten ve
iktidar partisi grubundan cevap bekliyoruz, diğer maddelerine olumlu
baktığımızı ifade ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Gruplar adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk. Sayın Tuğluk, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü hakkında DTP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı’nın ön sözünde “Demokrasinin
temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Hiç kimse hukukun üstünde
değildir.” denilmek suretiyle hem hukukun üstünlüğüne hem de hukukun ulusal
üstü bir değer olduğuna vurgu yapılmaktadır. Küresel dünyanın standart değerleri hâline gelen ve Fransız
Devrimi’nden bu yana insanlığın dilinden düşmeyen eşitlik, özgürlük ve
kardeşlik testisini bir arada tutan, yaşatan ve geliştiren esas değerler
demokrasi, hukuk ve adalet ilkeleridir. Çağdaş uygarlığın ulaştığı, yaşadığı ve
kurumsallaştığı bu değerlerin ülkemizde hâlen bir slogan olarak kullanılıyor
olması her açıdan hazindir. Daha üç gün önce gerçekleştirdiğimiz parti
kongremizde kitlenin en temel talebi yine bu sloganda somutlaşmaktaydı.
İnsanlarımız eşitlik istiyor, özgürlük istiyor, kardeşlik istiyor. Bunun için
hepimize gereken şey demokratik hukuk sistemi ve toplumsallığıdır. Çağdaş,
katılımcı ve çoğulcu demokratik toplumun temel taşlarını hukukun üstünlüğüne
dayalı hukuk devleti ilkeleriyle var etmek zorundayız. Çünkü adalet en güçlünün
de, en zalimin de, en zavallının da bir gün en çok ihtiyaç duyacağı yegâne
olgudur. Hâlen belleklerimizdedir, Saddam’ın kafasını kendi yasaları
koparmıştır ve ülkemizden bir ironi, öncelikle söylemeliyim ki parti kapatmak
ölüm cezasıyla eş değerdir, ha on yedi yaşında bir genci idam etmişsiniz ha iki
yıllık tüzel kişiliğe sahip bir partiyi kapatmışsınız. DTP’ye
kapatma davası açılırken bireysel kimi tepkiler göstermenin ötesine geçmeyen
siyasi iktidar, yaratamadığı demokrasinin şimdi kurbanı durumundadır.
Yasalarımızı değiştirseydik, ifade özgürlüğünü genişletseydik, düşünceyi suç
olmaktan çıkarsaydık, Venedik kriterlerini esas alarak
parti kapatmaları zorlaştırsaydık şimdi 28 Temmuzu ya da 16 Eylülü kaygıyla
bekliyor olmazdık. Hoş kaygımız ülkemizin geleceğine dairdir, ama demokratik
irade gösteremeyince siyasi irademize yasak konulacak olmasını bu az demokrasi
ve az hukuk içinde yadırgamanın da anlamı olmayacaktır. Bu demokrasi ve hukuk
sistemi, başka sonuçlar üretmekten maddi açıdan yoksundur çünkü. Eğer yasalara
saygı gösterilmesini istiyorsak önce saygı duyulacak yasalar yapılması
gereklidir. Değerli milletvekilleri, hakların çiğnendiği bir dünyada kimse ama
hiç kimse özgür değildir, olamaz. Özgürlüğün olmadığı yerde barış sağlanamaz.
Toplumsal barışı, refahı, zenginliği, özgürlüğü, ancak ve ancak demokratik
değerler ve hukukun üstünlüğüyle gerçekleştirebiliriz. Bu ülke, istiklal
mahkemelerinden devlet güvenlik mahkemelerine kadar, kanun hükmünde
kararnamelerden Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararlarına kadar, olağanüstü
hâllerden muhtıralara kadar hep adına “özel” denen ama aslında tam bir
hukuksuzlukla, iktidar ve güç odaklarının keyfiyetçiliği kadar ideolojik
yaklaşımlarıyla yönetildi. Hukuk devletinde hukukun üstünlüğünden söz edilir,
ama güzelim ülkemizde üstünlerin hukuku maalesef hâkim anlayış hâline geldi.
Kişiye özel hukuklar, gruplara, özellikle güvenlik kurumlarına özel imtiyazlar;
çetelere, mafyalara, katillere tanınan hak ve hukuklar silsilesi ile suç işleme
imtiyazına, adam öldürme özgürlüğüne, köy yakma hoyratlığına, darbe yapma
hakkına sahip olanlar, toplumsal yaşamı yok edecek düzeye kadar işi
vardırdılar. Şimdi, en son ardıllarıyla hukuku ve adaleti sağlama uğraşısı veriliyor.
Geciken adalet her ne kadar adalet olmaktan çıkıyorsa da umut ve temenni
ediyoruz ki, özellikle son yirmi yılda yapılan ve çoğunlukla Kürtlere dönük o
büyük suçların, yönelimlerin ve kıyımların hesabı hukuk yoluyla sorulur ve
bağımsız yargı kadar demokrasinin de başlangıcı sağlanır. Çoğulcu demokraside
ve evrensel hukuk normlarında devlet kimsenin soyuyla, dili ve diniyle, yine
ideolojisiyle ilgilenmez. Bunlar insanların kimliği ve doğal bir insan
hakkıdır. Bu hak onursaldır ve yargılanamaz. Hukuksuzluğun, yargının bağımsız
ve adil olamamasının, adaletsizliğin ve siyasallaşmış yargının bedelini bu
toplum fazlasıyla ödedi. “Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten
faziletlidir.” der Hz. Muhammed. Acılar kolay unutulmaz ama bu son derin
operasyonlar vesilesiyle gerçek hukuk, adalet ve demokrasiyi kurabilirsek,
geçmişle hesaplaşmış sayar ve geleceği nasıl kuracağımıza hep birlikte
bakabiliriz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlük reddedilerek insan
tanımlanamaz, hukuk benimsenmeden toplumsal yaşam var edilemez ve demokrasi
geliştirilmeden ortak bir gelecek yaratılamaz. 301’inci maddede yaptığımız gibi
üç beş yasayı biçimsel elden geçirerek yapısal ve kurumsal sorunlara köklü
çözümler getirmeden, şimdi yaptığımız gibi teknik ve dar düzenlemelere giderek
hukuk sistemimizi iyileştiremeyiz. Unutmayalım ki güçlü yargı doğru hukuk
ister. Hukuk yasalar yığını olarak değerlendirildiği müddetçe kendi mantığını,
bütünlüğünü, dinamiğini oluşturamaz ve bu hukukun sağlayacağı adalet olamaz.
Bireye, bireyin hak ve özgürlüklerine, çoğulculuğa göre felsefesini var etmemiş
hukuk her zaman çifte ölçüt kullanır ve hukuk olmaktan, adaleti uygulayan
olmaktan çıkar. Artık yasa devletinden hukukun üstünlüğüne geçmek durumundayız,
çünkü demokratik ve uygar dünya almış başını gidiyor ve yine eskisi gibi
“yerimizi alırız” denilecekse bilinmeli ki bir elli yıl daha kaybederiz.
Eksiksiz ve tam demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti
kurum ve kavramlarının yaşama geçmesi için Mecliste yurttaşların iradesini
temsil eden bizler, yasama sorumluluğunun gereğini reformist bir tarzla icra
etmeliyiz. Çoğulcu, katılımcı ve eksiksiz demokrasinin temel koşulu, hukuk
üstünlüğünün egemen olduğu hukuk devletidir. Hukuk devleti ilkesi, devletin tüm
organlarıyla, gerçek ve tüzel kişilerin de kendilerini hukuk kurallarıyla bağlı
kabul ettiği bir anlayışı içerir. Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuluysa
bağımsız yargıdır. Türkiye’de yaşanan bağımsız ve tarafsız hareket etmesinin
önündeki en büyük engellerden birini bürokratik, elitist
ve vesayetçi niteliklere sahip olan resmî ideolojinin ürettiği devlet iktidarı
oluşturmaktadır. Resmî ideolojinin, devlet iktidarı aracılığıyla toplumsal
yaşamın her alanına dayattığı bir ortamda, diğer kurumlar gibi yargı kurumu da
devlet iktidarının nüfuz alanı içine girer ve olumsuz etkilenir. Böylesi bir
ortamda ne gerçek manada bir demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden ne de
yargının bağımsızlığından bahsedilebilir. Bağımsız olmayan bir yargıysa, devlet
iktidarının gerçek bir partneri olmaktan kendini kurtaramaz,
ki bu ülkede özellikle siyasi davalarda mahkemelerin ve yargıçların ideolojik
ön yargı ve refleksle binlerce insanı mahkûm ettiğini hepimiz çok iyi
biliyoruz. Düşünen insandan şiir okuyan Başbakana kadar, Kürtçe bir cümle söyleyen
milletvekilinden aydın ve yazarına kadar resmî ideolojinin sınırları dışındaki
herkes bundan nasiplenmiştir. Türkiye’de asıl sorun da kanaatimce budur. Yani, yargının devlet
iktidarından bağımsız olamamasıdır. Yargının siyasi iktidardan bağımsızlığı sorunu
ya da siyasi iktidarın yargıyı yedekleme gayreti bu anlamıyla daha klişe sorun
olarak ön planda olsa da, esasen çözümlenmesi gereken öncelikli husus, devlet
iktidarının yargının üzerindeki vesayetidir. Türkiye’de yargının gerçek anlamda
bağımsız ve tarafsız olamamasının nedeni, Anayasa ve ilgili kanunda yer alan ve
yürütme organına yargının işleyişine müdahale imkânı tanıyan hukuki
düzenlemelerin varlığıdır. Yargıyı tam bağımsız kılmanın yolu sadece ilgili
hukuk düzenlemelerini değiştirmekle sağlanamaz. Sivil, demokratik ve hukukun
üstünlüğünü her maddesinde taşıyan çağdaş bir anayasayla mümkündür. Yargı ancak düşünsel ve kültürel çoğulculuğun var olduğu
özgürlükçü bir demokratik, siyasal ve anayasal sistem içerisinde tam olarak
bağımsız ve tarafsız olabilir. Bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye’de bu
niteliklere sahip bir demokratik sistemi yerleşik hâle getirmektir. Başka türlü
önlemlerle yargının bu dibe vurmuş hâlini, en güvenilmez kurum olma özelliğini
gideremeyiz. “Yargımız bağımsızdır.” masalıyla kimseyi uyutmanın gereği yoktur.
Sahiden böyle olduğuna inanılıyorsa, siyasi iktidar buyursun dokunulmazlıkları
kaldırsın ya da sınırlandırsın ve yargının o vardır denilen bağımsızlığı kadar
güvenilirliğine de tevekkül etsin. Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, bağımsız yargıyla
ulaşılabilecek çağdaş ve ideal bir düzendir. Yargının gerçekten bağımsız olması
“Yargı bağımsızdır, hâkimler sadece vicdanlarına ve kanuna göre karar
verirler.” gibi ifadelerin yasalarda yer almasıyla olmaz. Asıl bağımsızlık,
yargının mali ve idari bakımdan bağımsızlığına bağlıdır. Yargı bağımsızlığını güçlendirecek, adaletin zamanında tecelli
etmesini sağlayacak, yurttaşların güven duygusunu pekiştirecek, mahkemelerin
ağır iş yükünü azaltacak ve çağdaş standartlar getirecek bir yargı reformuna
ihtiyaç olduğunu göz ardı edemeyiz. İtalya modeli bu anlamda yargının bağımsızlığını garanti altına
alma açısından en etkili model olarak tanımlanmaktadır. Yargının hükûmete ve meclise karşı tamamen otonom ve bağımsız
olduğu, hâkimlerin bütün özlük işlerinin yüksek hâkimler kurulu tarafından
yürütüldüğü, hâkimlerin azledilmeleri sadece yüksek hâkimler kurulu tarafından
ve kanunda öngörülen hâllerde mümkün olduğu vesaire birçok düzenlemeyle
sağlanan bu gelişmeyi tartışmanın hukuk sistemimiz ve demokrasimiz açısından
yararlı olacağı kanısındayız. Bu karşılaştırmayla, başkanlığını Adalet Bakanının yaptığı ve
adalet müfettişlerinin verdiği raporlar çerçevesinde karar alan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun ne ölçüde kuvvetler ayrılığını yansıttığı zaten
tartışılan bir husus olmaktadır. Güçlü, adil ve tarafsız yargı için yapılması
gerekenleri sıralamak mümkün olsa da sivil, demokratik ve evrensel hukuk
ölçülerinde bir anayasadan ayrı olarak ele alınması sonuç itibarıyla yarar
sağlamayacaktır. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı demokratik cumhuriyetin
eksikliklerini her açıdan gideren, devleti evrensel hukuk içinde tutan, hukukun
üstünlüğünü gerçek kılan bir toplumsal sözleşme olmalıdır. Bu mekanizmanın da
ana direği güçlü ve tarafsız yargı olmalıdır. Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğüne dayalı çoğulcu bir
demokrasiyle yönetilmek ve insan haklarına saygılı olmak uygar toplum olmanın
olmazsa olmaz koşuludur ve cumhuriyetten bu yana bir günlük adalet dahi
yaşamamış ülkemizin büyük özlemidir bu. Vizyonsuz politikacılarca daraltılıp
araçsallaştırılan ve dogmatik ideolojiye hapsedilen Mustafa Kemal’in mirasının
da bu öze bağlı ideal bir evrensellik taşıdığını unutmamalıyız. İyi ve doğru,
ahlaklı toplum özgürlükten vazgeçmez. Hayatı ve geleceği özgürlük üzerine
kurgulamak durumundayız. Yargısıyla, yargıcıyla, hukuk ve anayasasıyla tüm toplumun
hukukun üstünlüğü ilkesiyle hak ettiği yaşam düzeyine ulaştırılması için
yetersiz de olsa katkı sunacak ve kısmi de olsa Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın getireceği mahkeme üyelerinin
seçim usulü, görev süreleri ile mahkemeye başvuru şekli konularında olumlu
değişikliklere bu bakış açısı içinde destek olacağımızı belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Ali Öztürk. Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli
üyeler; görüşülmekte olan 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Esasen, görüşülmekte olan yasa teknik ve bir usul yasasıdır,
Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş ve işleyişiyle ilgili yasadır. Anayasa’mızın
158’inci maddesinde Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili düzenleme getirilmiştir.
Diğer bir deyişle, Uyuşmazlık Mahkemesi anayasal bir kuruluştur. Anayasa’mızda ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun’un 1’inci maddesinde belirtildiği şekilde Uyuşmazlık
Mahkemesi, adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkilidir. Değişik yargı yerleri arasındaki uyuşmazlık iki türlü olmaktadır.
Olumlu uyuşmazlık: Bu hâlde, değişik yargı mercileri kendilerinin görevli
olduklarını kabul etmeleriyle ortaya çıkan uyuşmazlık hâlidir. Mesela, bir
davada hem adli hem de askerî yargının kendi görevine girdiği yönündeki
uyuşmazlık gibi. Olumsuz uyuşmazlık: Bu hâlde de değişik yargı mercileri
kendilerini görevli saymadıklarında ortaya çıkan uyuşmazlık hâlidir. Mesela,
bir davada hem adli hem de askerî mahkemenin görevlerine girmediği yönünde
ortaya çıkan uyuşmazlık gibi. Uygulamada çok rastlanan uyuşmazlık türü olumsuz uyuşmazlıktır. Bu
takdirde, her iki mahkeme de kendi görev alınana girmediği kararı verdiği
takdirde dosya Uyuşmazlık Mahkemesine gönderiliyor, Uyuşmazlık Mahkemesi de
hangi yargı yerinin bu davaya bakacağını belirliyor ve bu yargı yerinin
görevsizlik kararı kaldırılıyor. Bu karar kesin olduğundan görevsizlik kararı
kaldırılan yargı yeri bu davaya bakmak zorunda kalıyor. Ancak Anayasa
Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar ile Anayasa Mahkemesinde
açılan siyasi partilerin kapatılması davalarında uyuşmazlık çıkarılamıyor. Bugünkü durumda Uyuşmazlık Mahkemesinin ayrı binası olmayıp
Anayasa Mahkemesi binasında yargı faaliyetlerini sürdürmekte, 1 başkan ile 12
asıl 12 yedek üyeden kurulmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesinde hukuk ve ceza bölümleri olmak üzere iki
bölüm vardır. Her bölüm 1 başkan ile 6 üyeden kurulur. Birlikte toplanan hukuk
ve ceza bölümleri Uyuşmazlık Mahkemesi genel kurulunu oluşturur. Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanı Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından
seçilmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi 12/6/1979 tarihli
2247 sayılı Kanun’la ve yirmi dokuz yıl önce kurulmuştur. Sınırlı yargı
faaliyetiyle ilgili olarak her ne kadar 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye
Kanunu’nda yargı yerleri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarının çözüleceği
bir yargı mercisinden bahsedilmemiş ise de yargı ayrılığı ilkesi ve kişilerin
hak arama hürriyetlerinin güvence altına alınması için 9/7/1945
tarihinde 4788 sayılı Kanun’la yalnızca hukuk alanında doğan uyuşmazlıkları
çözmek üzere Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. 1961 Anayasası’nın 142’nci
maddesi “yüksek mahkeme” adıyla Uyuşmazlık Mahkemesini düzenlemiştir. Buna
dayanılarak da 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı
Kanun’la bugünkü Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. 1982 Anayasası 158’inci
maddesinde bu maddenin varlığını korumuştur. Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşundan bu yana aradan geçen uzun
sürede yargı faaliyetiyle ilgili bazı hukuki ve mali sorunların giderilmesiyle
ilgili yeni düzenlemeler getirilmektedir. Esasen, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığının, 10/7/2008
tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitaben yazılan yazısında,
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un bazı
maddelerinde 1998 yılından bu yana değişiklik yapılmasıyla ilgili yazışmaların
devam ettiğini, hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan bu tasarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmeden Genel Kurulda öncelikle
görüşülmesine dair görüş ve taleplerin de bu tasarının önemli ihtiyaçları
karşıladığı ve hemen yasalaşmasındaki yasal faydayı ortaya koyduğu
görülmektedir. Görüşülmekte olan tasarı ne tür yenilikler getirmektedir?
Öncelikle, bu yasa tasarısı 22’nci Yasama Döneminde 25/6/2004
tarihinde Başkanlığa sevk edilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonundan bazı değişikliklerle geçtikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine gelmiş ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kararından sonra
22’nci Yasama Dönemi sona erdiğinden tasarı kanunlaşamamıştır. Bu defa, 23’üncü Yasama Döneminde 4/4/2008
tarihinde yenilenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen bu tasarıda
belirtilen önemli değişiklikler şöyle sıralanabilir: 2247 sayılı Kanun’un yürürlükteki 2’nci maddesine göre Uyuşmazlık
Mahkemesinin kurullarında görev yapacak üyelerin bir kısmı, ilgili yüksek
mahkeme tarafından gösterilen 2 kat aday arasından Cumhurbaşkanınca
seçilmekteydi. Yapılan değişiklikle Uyuşmazlık Mahkemesinin kurullarında görev
yapacak üyelerin tamamının yüksek mahkemelerin genel kurullarınca doğrudan
seçilmesi esası getirilmektedir. Kanun’un yürürlükteki 4’üncü maddesine göre Mahkeme Başkanının
görev süresi iki dönemle sınırlı bulunmaktaydı. Üyeler için ise herhangi bir
süre sınırı konulmamıştı. Ayrıca üyelikte boşalma olması hâlinde yeni seçilen
üye, yerine seçildiği kişinin süresini tamamlamaktaydı. Yapılan değişiklikle
Mahkeme başkanının görev süresine ilişkin sınırlama kaldırılmakta, Mahkeme
üyelerinin dönem esasına göre seçilmeleri yerine her seçilen üyenin dört yıl
süreyle görev yapması kuralı getirilmektedir. Böylece Mahkeme kurullarının
süreklilik arz eden bir görünüme kavuşturularak daha istikrarlı bir şekilde
çalışmasına imkân tanınmaktadır. Kanun’un 12, 13 ve 17’nci maddelerinde düzenlenmiş olan yasal
sürelerin adli tatil dönemine rastlaması hâlinin sonuçları Kanun’da
düzenlenmemiş olup bu durum farklı uygulamalara sebep olmaktadır. Kanun’un
18’inci maddesine eklenen bir fıkra ile bitimi adli tatile rastlayan sürelerin
tatilin bittiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılması kabul
edilerek uygulamada yaşanılan tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır. Kanun’un 38’inci maddesinde yapılan değişiklikle, Uyuşmazlık
Mahkemesi başkan vekili, başsavcı, üye, savcı ve raportörlerine
ödenecek ücretler günün koşullarına uygun olarak artırılmaktadır. 2247 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine göre, Uyuşmazlık Mahkemesinde
görev yapan bir kısım üyeler ilgili yüksek mahkemenin göstereceği 2 kat aday
arasından Cumhurbaşkanınca
seçilmektedir. Kanun’un 2’nci maddesinde yapılan değişiklikle
Uyuşmazlık Mahkemesinin kurullarında görev yapacak üyelerin tamamının yüksek
mahkemelerin genel kurullarınca doğrudan seçilmesi esası getirildiğinden, 13/5/1981 tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu’nun 1 ve 4’üncü maddelerinde de buna paralel olarak gerekli
değişiklikler yapılmaktadır. Kanun’un 32’nci maddesinde yapılan değişiklikle, Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanlığına bağlı olarak Genel Sekreterlik birimi kurulması ve bu
birim bünyesinde memur kadroları ihdas edilerek Mahkemenin asli ve sürekli
personele sahip kılınması, Kanun’un 39’uncu maddesinde yapılması düşünülen değişiklikle,
Uyuşmazlık Mahkemesinin mali ihtiyaçlarının Adalet Bakanlığı bütçesine
eklenerek bütçeden karşılanması yerine Mahkemeye bağımsız bütçe tahsis
edilmiştir. Kanun’a eklenmesi düşünülen ek 2 maddeyle de Uyuşmazlık
Mahkemesi için genel kadro usulüne tabi personel kadrosu ihdas edilmesi yönünde
hükümler de yer almakta iken Adalet Komisyonunda yapılan görüşmelerde
Uyuşmazlık Mahkemesinin iş yükünün fazla olmaması ve iş yükünde meydana gelecek
arızi artışlar karşısında personel ihtiyacının Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve
Danıştay kadrolarına görevlendirme yapılması suretiyle karşılanabilmesi
sebebiyle bu hükümler tasarı metninden çıkarılmıştır. Şüphesiz ki Uyuşmazlık Mahkemesinde yargı faaliyetini yürütenler
de sonuçta bağımsız mahkemenin üyeleri olan yargıçlardır. Anayasa’mızın 138’inci maddesindeki yargı teminatına da uygun olan
bu düzenlemenin yukarıda bahsettiğimiz yeni değişikliklerle birlikte Uyuşmazlık
Mahkemesindeki bu değişikliğin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Şahsı adına Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili. Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekillerimiz; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, gerek 22’nci Dönemde gerekse 23’üncü Dönemde
bu Mecliste yargı alanında çok ciddi reformlar yapılmıştır. Bu önümüzdeki
tasarı da buna ilişkin, yine, yargı alanında önemli bir reform getirmektedir.
Bu Meclis olsun, Hükûmetimiz olsun bu tür kanunları
yaparken her zaman yargı mensuplarıyla, yargı kurumlarıyla diyaloglu bir
şekilde çalışma yaparak bu reformları yürütmüştür. Bu çerçevede de tasarı aynı
şekilde hazırlanmıştır. Uyuşmazlık Mahkememizin talepleri, istekleri dikkate
alınmıştır. Komisyonda dikkate alınmıştır, Hükûmet
nezdinde dikkate alınmıştır. Bence Uyuşmazlık Mahkememizi daha etkin hâle
getirecektir. O bakımdan, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen
bürokratlarımıza, Adalet Komisyonu Başkan ve üyelerine, Adalet Bakanımıza,
hepsine teşekkür ediyorum. Kanunumuzun hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün. Şahsı adına Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili. Buyurun Sayın İçli. H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 225 sıra
sayılı Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek için söz aldım. Şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, yasanın getirmek istediği düzenleme,
gerekçesinde de belirtildiği gibi, bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor ve bu
ihtiyaçlar görüşülmekte olan kanun tasarısıyla gideriliyor. Bu konuda hizmeti
olan arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum. Ancak yeri gelmişken, konu yargı olduğu için, son günlerde
ülkemizde yaşanan, yaşanmakta olan hukuk dışı olaylara da değinmek istiyorum.
Son dönemlerde rejim düşmanlarının asıl hedefinin anayasal düzen olduğunu
gözlemlemekteyiz. Yok edilmek istenen, öncelikle
Anayasa’mızın “Başlangıç” bölümünde belirtilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenen hukuk düzeni olduğunu görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde olmazsa olmaz olan hukuk
düzeninin özgürlükçü olmasıdır. Hukuk düzeni hakkında hiçbir vatandaşımızın
şüpheye düşmemesi gerekir. Ancak son dönemlerde bu gereklilik, bu özen nedense
gösterilmemektedir. Anayasa Mahkememize, Danıştayımıza,
Yargıtayımıza, hâkimlerimize ve savcılarımıza, artık
eleştiri sınırlarının çok ötesinde hakaretler yapıldığı, bu hakaretler
yapılırken de yargı sisteminin, yargının zedelendiğini çok net olarak
gözlemlemekteyiz. Biraz evvel İnternet’ten haberlere baktığım zaman şunu
gözlemledim: Yine adına bir terör örgütü deniliyor ve bununla ilgili yedinci
dalga gözaltılarının alındığına dair haberleri
İnternet sitelerinde çok rahat gördüğümüz gibi artık bu saatlerde
televizyonlarımıza haber olarak düştüğünü de gözlemliyoruz. Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 19’uncu maddesi çok açık.
Herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu Anayasa’mızın 19’uncu maddesinde
çok açık olarak ifade ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı
maddesinde keza bu hüküm çok net olarak tanımlanıyor. Yine Anayasa’mızın 36’ncı
maddesinde adil yargılanma hakkının neler olduğu çok açık biçimde ifade
ediliyor. Ama adına terör örgütü denilen soruşturma artık on dördüncü ayına
girmiştir ama insanların neyle suçlandıklarını bilmeden tutuklandıkları, neyle
suçlandıklarını bilmeden hakkında iddianame tanzim edildiği bir dönemi
yaşıyoruz. Ve bu tutuklama süreci içerisinde bir vatandaşın tahliye edildikten
sonra da yaşamını kaybettiğini hep birlikte yaşadık ve gözlemledik. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunduğu bir sırada
bu yakarışımı Sayın Adalet Bakanımıza arz etmiştim ama ne yazık ki bizim
buradaki yakarışlarımız bir insanın yaşamını kurtarmadı, kurtaramadı. Sayın Adalet Bakanım ile ben 21’inci Dönem Parlamentoda Anayasa
Komisyonu üyesi olarak çalıştık. İkimiz de farklı siyasi partilere mensup
olmakla birlikte partiler arası uzlaşma kurulunda demokrasi adına, özgürlükler
adına Anayasa’mızda nelerin yapılması gerektiğini diğer arkadaşlarımızla
birlikte çok uzun uzadıya tartıştık ve 2001 yılında Anayasa’mızda ciddi bir
değişiklik yapmak suretiyle özgürlükler anlamında çok iyi şeyler yaptık. Ama
son dönemlerde yaşananları gözlemlediğim zaman gerçekten yüreğim kan ağlıyor.
Türkiye’de son dönemlerde yaşananların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını
bir hukukçu olarak çok net olarak ifade edebiliyorum. Sayın Adalet Bakanı, zanlıların dahi bilmediği bir olayın
gazetelerde tefrika olarak yayınlanması, insanların daha bağımsız yargı önüne
çıkmadan bir hükümlü gibi aşağılanmak suretiyle basın tarafından mahkûm
edilmesini bir hukuk devletinde görmek mümkün müdür? Bu işin sorumluları keyif
içerisinde çaka satıyorlar. Her gün yeni haberlerle gazetelerdeki belirli
kalemşorlar gazetelerin manşetlerine belirli insanları çıkartmak suretiyle
lekeliyorlar. Bir hukuk devletinde bu olabilir mi? Şunu söylemiyoruz… Bir hukuk
devletinde teröristler, elbette suçlular hesap vermeliler, bağımsız yargı
önünde hesap vermelidirler. Ama, böylesi bir
uygulamaya haklılık payı verilebilir mi? Sizden rica ediyorum. Diyeceksiniz ki
“Yargı bağımsızdır, savcılar üzerinde bizim herhangi bir telkinimiz olamaz.” Ama, Sayın Bakanım, Anayasa’mızın 2’nci maddesinde
değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen hukuk devleti ilkesinin zedelenmesine
nasıl izin verebiliriz, bu Parlamento nasıl izin verebilir? Hürriyet ve
güvenlik hakkıyla ilgili Anayasa’mızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki
belirtilen hüküm nasıl bu insanlar için zedelenebilir? Bunları ifade etmek için söz aldım. Görüşülmekte olan kanun
tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru yoksa karar yeter sayısı
istiyorum. BAŞKAN – Tamam Sayın Genç. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına ve şahıslar
adına konuşmalar tamamlanmıştır. Soru işlemi yoktur. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Karar yeter sayısı yoktur… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, “kabul etmeyenler” deyin
canım, ondan sonra “Karar yeter sayısı yoktur.” deyin. BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul etmeyenlerde de karar yeter
sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.16 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.34 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN –Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. 225 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tasarısının maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter
sayısı vardır. 1’inci maddeyi okutuyorum: UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE
İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN İLE HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK
KURULU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1- 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. “Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından; Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca da askerî hâkim sınıfından olan daire
başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir. Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile
Askerî Yargıtay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından üçer
asıl, üçer yedek üye seçilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu hukuk olunca, yargı
olunca herkesin üç düşünüp, beş düşünüp bir konuşması gerekiyor. Bugün, yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesi Anayasa’mızın 9, 138, 139’uncu maddelerinde
belirlenmesine karşın, gerçekten ülkemizde yargı bağımsız mı, yargıçlar
güvenceli mi? Bu, öteden beri tartışılan, konuşulan bir konudur, ama bugün,
günümüzde soru olmaktan çıkarılmış, hem öğretide hem de uygulamada sürekli
tartışılan bir hukuk olgusu hâline gelmiştir. Güvenceli yargıç yargı bağımsızlığının, bağımsız yargı da
ulusumuzun güvencesidir. Yargı bağımsızlığı, dolayısıyla adil yargılanma, ancak
bağımsız ve güvenceli yargıçlarla sağlanır; bunun için de yargıçlar, siyasal
gücü elinde tutan yasama ve yürütme organına karşı tam bağımsız ve gerçekten
güvenceli hâle getirilmelidir. Çünkü, yasama, yürütme
ve yargı erki üzerine oturmuş olan sistemimizde yargının esas görevi yasama ve
yürütmenin işlemlerini denetlemektir. Yasama ve yürütmenin kendi yaptığı
işlemlerden denetlenmesinden rahatsızlık duyması demokratik hukuk devletlerinde
kabul edilemez bir gerçektir. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu Uyuşmazlık
Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin bu Hükûmet
Tasarısı ve komisyon raporunda… Aslında hazırlanışı belki de uygulamadaki
sıkıntılardan olmuştur ancak bunları da burada izlediğimizde, bir bütün olarak
gördüğümüzde Uyuşmazlık Mahkemesinin diğer yüksek mahkemeler gibi olma özlemi
içinde olduğunu, bir kimlik arayışı içinde yani bir Yargıtay, bir Danıştay olma
anlayışı içinde olduğunu görüyoruz. Gerçekten mevcut Yasa’mızın 1’inci maddesinde, Uyuşmazlık
Mahkemesinde görev alan hâkimlerimizin seçilmesi ve belirlenmesine ilişkin
usullerde, Hukuk Bölümüne Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Danıştay Genel
Kurulundan seçilen 2 kat üyeden Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından ikişer
kişinin belirlenmesi şeklinde tanımlanmıştır. Bizim görüşmekte olduğumuz bu
tasarı ile doğrudan, ilgili dairelerin seçmesi kuralı getirilmiştir yani
Danıştay ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulları kendi üyeleri arasından 2 asıl ve 2
yedek üyeyi seçeceklerdir. Yine, Hukuk Bölümüne Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
tarafından da 2 kat adayın belirlenmesi ve bu 2 kat aday arasından 2 kişinin
Cumhurbaşkanınca seçilmesi hükmü getirilmiştir. Ceza bölümüne ise mevcut
Yasa’mıza göre 2 kat aday arasından 3 asıl, 3 yedek kişiyi Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu seçecek, Askerî Yargıtay Genel Kurulu tarafından belirlenen yine
2 kat aday arasından 3 asıl ve 3 yedek üyeyi Cumhurbaşkanı seçecek. Getirilen düzenlemeyle, bu Cumhurbaşkanının seçme yetkisi,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun seçme yetkisi kaldırılmıştır. Hem Hukuk
Bölümüne hem de Ceza Bölümüne Yargıtay, Danıştay, Askerî İdare Mahkemelerinin
ilgili dairelerinin doğrudan, kendi aralarında seçimi esası getirilmiştir.
Bizce yerinde ve doğru bir düzenlemedir. Bu yönüyle bu yasa teklifi doğru bir
tekliftir. Uyuşmazlık Mahkemesi ihtiyacı aslında bireylerin hak arama
ihtiyacını güvence altına almak için kurulmuştur. Hem 1961 Anayasası’nda ve
buna benzer getirilen 1982 Anayasası’nda bu Uyuşmazlık Mahkemesi bir ihtisas,
yüksek mahkeme olarak tanımlanmıştır. Bizim Anayasa’mızda nasıl ki sistemimiz yasama, yürütme ve yargı
üzerine oturmuş ise yargıda bu adli, idari ve askerî yargı düzeneği olarak
geliştirilmiştir. Elbette ki askerî, idari ve adli, üç tane ayrı yargı
sisteminin arasında hem yetki uyuşmazlığı hem görev uyuşmazlığı hem de hüküm
uyuşmazlığı doğması, çıkması doğaldır. Bu uyuşmazlıkların giderilmesi için
Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur ve Uyuşmazlık Mahkemesinin Anayasa’mızın
158’inci maddesinde aynen eski, bundan önceki 61 Anayasası’nda olduğu gibi
yüksek mahkeme vasfı korunmuştur. Değerli Başkan, sevgili milletvekilleri; hukukun üstün olduğu
ülkelerde hukukun üstünlüğü ilkesi -bu kürsüden müteaddit defalar söylediğim
gibi- yargıçlara ve savcılara tanınmış bir üstünlük değildir, savcıların ve
yargıçların keyfî uygulamalar yapması için getirilen bir ilke değildir. Hukukun
üstünlüğü ilkesi her şeyden önce yargının bağımsız olması, yargıcın güvenceye
sahip olması, adalet kapısında hak arayan insanlar için getirilmiş temel
ilkedir. Her kurumda olduğu gibi yargıda da yargı erkini kullananlar bu
yetkilerini, bu görevlerini Anayasa’da ve yasada tanımlanan kurallara bağlı
kalarak kullanmak durumundadırlar. Türkiye’de aslolan
şey insanların özgür, hür olarak yaşamaları, suçsuz olduklarının kabulüdür.
İstisna olan şey ise insanların suç işleyeceği hususudur. İnsanları peşin,
hükümlüymüş gibi gözeterek, kesin suçluymuş gibi gözeterek tutuklamak, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’na aykırı şekilde davranmak hakkı, yetkisi; görev ve
sıfatı ne olursa olsun kimsede yoktur. Bugün ülkede yaratılmak istenilen gerginliklerin, sıkıntıların ve
çatışmaların iktidara da muhalefete de faydası yoktur, hiçbir Türk vatandaşına
faydası yoktur. Bu çatışmaların, bu gerginliklerin ortadan kaldırılması siyasi
iradenin öncelikli görevidir. Bu da bu gerginliklerin nedenini ortadan
kaldırmakla mümkündür. Değerli milletvekilleri, bugün neyle suçlandığını bilmeyen
insanların da temel hak ve özgürlükleri vardır. Bu insanlar gözaltına alınıyor
ve “Ergenekon soruşturması” diye bir ad takılıyor. Hem Ceza Muhakeme Kanunu’nda
hem de yasalarımızda savcıların yaptığı soruşturmaların bir adla adlandırılması
diye bir kural yoktur. Ancak bugüne kadar Sauna Çetesi, başka çeteler adı
altında bir sürü adlar takıldı. Burada da Ergenekon adıyla bir soruşturma
yürütülüyor ve insanlar durmadan gözaltına alınıyor. Tabii ki gözaltına
alınmasına bir hukukçu olarak hiçbir diyeceğim yoktur, ama gözaltına almaların
da, yargılamaların da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na ve diğer kanunlara
uygun olarak yürütülmesi bir görevdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu soruşturmayı yapan savcının
öncelikle ve özellikle hukuka uyma, kendi asli görevidir. Bugün ucu açık
şekilde hazırlanan torba iddianame ve arkasından bu iddianame kapsamına
sokulmayan kişiler ve devam eden tutuklamalar… Bu çerçevede benim seçim bölgemden de bugün -hem Silifke’den hem
Mersin’den- Ergenekon kapsamında, adı altında verilen soruşturma nedeniyle iki
kişinin gözaltına alındığı haberini duydum. Umuyorum ve diliyorum ki bu
arkadaşlarımız en kısa zamanda adil olarak yargılanacaklar. Üzerlerine atılı
olan, yüklenmek istenen suçtan beraat edeceklerdir diye düşünüyorum. Önemli
olan yargının tarafsız bir şekilde işlemesidir. Onların aklanmasını, beraat etmelerini diliyorum ve umut ediyorum.
Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Şahsı adına Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili… Yok. Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak… Yok. Başka söz talebi var mı? KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Bu temmuzun 32-35 derecelerinde, hiçbir neden yokken, hiçbir
gerekçe yokken, böyle bir faydası da umulmayan tasarıları, birtakım özel
ricalar üzerine burada müzakere etmenin bu Meclise çok fazla bir şey
kazandırmayacağına inanan
bir insanım. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu yasa çok fazla bir yenilik
getirmiyor. Bu yasanın özelliği, Anayasa
Mahkemesinin üyelerinden birisi Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı -28 Temmuzda AKP
hakkında kapatma davası görüşülüyor- herhâlde biraz bu üyeye işte bir hoş görünmek
için iktidar partisinin verdiği bir taviz. Bunlar, milletin gözünden kaçmıyor.
Yani, bunlar hoş şeyler de değil. Şimdi, bakın, şimdi gidin şu dışarıda görev yapan polisler var,
günah değil mi yani? Orada 35 derecede o insanları orada güneşin altında
yakmanın bir anlamı var mı? Şimdi, Meclis, süratle çalışan bir Meclis, burada hiçbir kanun
engellenmeden çıktı, yani engellenmeler yok, çıkıyor. Yani, niye
milletvekilleri şimdi tatile gitmiyor da, gelip burada hiç önemi olmayan bu
kanunları görüşüyor ben anlamıyorum. Sonra bu kanun… Yani, aslında normal bir hükûmet Meclisin çalışmasından rahatsız olur ama şimdi
nedense dünya tersine döndü. Şimdi, burada oturan Adalet Bakanlığını temsil eden zat, bu
adaletle ilgili neler söyledi? Efendim, Yargıtay Başkanlar Kurulu, dış güçlerden yargı
sistemine karşı yapılan saldırılar karşısında devlet organlarının kendilerini
savunmaması dolayısıyla bir bildiri yayınlandı. Ne dedi? “Dam üstünde saksağan,
vur beline kazmayı.” Bunu söyleyen Adalet Bakanı. Kime
söylüyor? Yüksek yargı organları başkanlarının yayınladığı bildiriye karşı
söylüyor. Böyle bir şey olur mu değerli milletvekilleri. “Efendim, biz
maaşlarına yüzde 40 zam yaptık da… E, oturun oturduğunuz yerde. Maaşınızı alın
oturun da doğru karar verin.” Kime sen, emrindeki çocuğa mı emir veriyorsun?
Sonra yüzde 40 zammı kendi cebinden mi veriyorsun? Devletin kurumları maaş
alacak, maaşını… Yani, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin şimdiye kadar bu kadar
laçka bir zihniyetle yönetildiği bir dönem görülmemiştir. ASIM AYKAN (Trabzon) – Senin gibi! KAMER GENÇ (Devamla) – Yani kurumlar aşağılanıyor, devletin en
kutsal, en yüksek organı olan kurumlar aşağılanıyor, kötüleniyor. Neye göre bu
yapılıyor? “Bizim 340 milletvekilimiz var.” Yahu, 340 milletvekiliniz var ama siz
işte 340 milletvekiliyle devleti yönetemez hâle geldiniz. Eğer devleti
yönetseydiniz, şimdi şu yaz sıcağında burada bu görevi yapmak zorunda
kalmazdınız. Çünkü kamuoyuna, halkın karşısına gidecek yüzünüz yok. Nedir yani
şimdi? İşte geliyor grup başkan vekili “Ya, işte bir maddede konuşursan konuş
da biz organize edeceğiz.” MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Konuya gel! KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu arkadaş, madem yazın çalışıyorsanız,
gelin burada oturun. Biz de oturacağız sizinle. Burada oturmamız, en azından
sizin 130-140 tane milletvekilini buraya getirmenizi zorlar. Değerli milletvekilleri, tabii dün burada bir milletvekiliniz
çıktı diyor ki: “Efendim, Kamer Genç benim yaşım kadar politikayla uğraşmış,
Tunceli’ye niye hizmet getirmedi?” Ee, getirin siz,
altı senedir burada görev yapıyorsunuz ve hiçbir hükûmet,
sizin kadar, iki dönem bu kadar büyük çoğunluğa sahip olmadı. Yapmıyorsunuz,
tek hizmet yapmıyorsunuz. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Demek ki bir şeyler yapmışız ki öyle
gelmişiz. KAMER GENÇ (Devamla) – Yani gidin maliyeye, millî eğitimin en
zaruri ödenekleri verilmiyor, adaletin en zaruri ödenekleri verilmiyor. Ben
Tunceli’den dün geldim, Köy Hizmetlerinin araçlarının yakıtı yok, Karayolları
araçlarının yakıtı yok. Böyle bir şey olur mu yahu? Ondan sonra da hiçbir yere
ödeme yapma, getir sen “Benim bütçem fazlalık veriyor.” de. Böyle şeyler… Hani zamanın birinde bir Millî
Eğitim Bakanı “Bu okullar olmasa ben bu memleketi iyi yönetirim.” demiş ya,
aynı zihniyet. Aynı zihniyet devam ediyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kanunun… Gerçekten bakın,
sizden rica ediyorum, bu Meclisin bir saygınlığı var. Şimdi bu Meclisin
çalışması için bir neden yok. ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Çalışıyoruz, çalışıyoruz. İşimiz var. KAMER GENÇ (Devamla) – Tatil kararını alalım. Anayasa Mahkemesi
kapatma kararını verir veya vermez, ona göre, beliren duruma göre Meclis pekâlâ
hemen, yirmi dört saatte olağanüstü toplantıya çağrılır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Genç. Buyurun. OSMAN KILIÇ (Sivas) – Mazot çok. KAMER GENÇ (Devamla) – Varsa biraz da bizim Tunceli’ye gönder. OSMAN KILIÇ (Sivas) – Var, var… KAMER GENÇ (Devamla) – Gel gönderelim, getir. Yahu, değerli arkadaşlarım, ben burada konuşuyorum. Bakın, açın
oradaki bürokratlarınıza, onlar gelsinler desinler ki… Gelsin, siz o bilgiyi
alın, yanlışsa ben çıkar özür dilerim. Şimdi, onun için, eğer hakikaten halkın karşısına gitmekten korkma
duygusu içinde, yazın bu sıcakta burada kalıyorsanız, ona bir şey demiyorum ama
aksi takdirde alalım bir tatil kararını. Yok yani,
gündemdeki kanunlarla bir şey yok. Onun için, ona göre bu çalışmalarımızı
yapalım. Şimdi, yazık yani, arkadaşlarımız gidiyor, orada oturuyor, ikide
bir geliyor buraya. Yani bu insanların o kadar enerjisini boşuna tüketmeyin.
İnsanların bu kadar sinir sistemini bozacak davranışlar içinde bulunmayın. Hükûmetiniz, kökü emekliye
ayrılmış. Maşallah, maşallah, maşallah… Böyle bir hükûmet
de, hiç böyle görmemiştim. Yahu, artık yani ruh tükenmiş, azim tükenmiş, görev
yapma aşkı tükenmiş bir Bakanlar Kuruluyla siz memleketi nasıl yöneteceksiniz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum: T. B. M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci
maddesinin birinci paragrafının (Askerî yüksek) ifadesinden evvel (ikişer asil
ve ikişer yedek) ifadesinin ve aynı paragrafın sonundaki (ikişer asil, ikişer
yedek) ifadesinin de (bir asil ve bir yedek) biçiminde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1- 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. “Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından; Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca da askerî hâkim sınıfından olan daire
başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir. Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve
Danıştay Genel Kurulu ile Askerî Yargıtay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve
üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşacak
mısınız? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Evet
efendim. BAŞKAN – Buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; biz, bu önergemizle, Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza
Bölümüne Danıştay Genel Kurulunca da seçilmiş 2 üyenin katılmasını istiyoruz. Nasıl 1’inci maddede, Hukuk Bölümüne, hem Yargıtay Hukuk Genel
Kurulundan hem Danıştay Genel Kurulundan üye seçiliyorsa, Ceza Bölümüne de
Danıştay Genel Kurulundan üye seçilmesinin pratik açıdan ve çalışma tekniği
açısından daha yararlı olduğu kanısındayız, çünkü geçen dönem 5237 sayılı Ceza
Kanunu’nu çıkardık ve Ceza Kanunu’nun kabulüyle, adli yargının görev sahasına
giren birçok düzenleme idari yargının görev alanına sokuldu. Şimdi, benzeri düzenlemeler 5326 sayılı Kabahatler Yasası yönünden
de söz konusudur. Birçok eylemin özel yasalardaki idari yaptırım mı, yoksa Türk
Ceza Yasası’ndaki, özel yasalardaki adli yaptırım kapsamı içinde mi kaldığı
konusunda ciddi tereddütler olacaktır. Biraz önceki konuşmamda da belirttiğim gibi, Uyuşmazlık Mahkemesi
hem görev uyuşmazlıklarını çözme hem de hüküm uyuşmazlıklarını çözme
yükümlülüğünde olan yüksek bir mahkemedir. Bu nedenle, Uyuşmazlık Mahkemesi
Ceza Bölümünün Danıştay nezdinden seçilecek olan üyelerle daha aktif ve daha
başarılı bir çalışma yapabileceği kanaatindeyiz. Bu gerekçeyle teklifimizi bilgilerinize sunuyoruz ve desteğinizin
bu yönde olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum. Buyurun. T. B. M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci
maddesinin birinci paragrafının (Askerî yüksek) ifadesinden evvel (ikişer asil
ve ikişer yedek) ifadesinin ve aynı paragrafın sonundaki (ikişer asil, ikişer
yedek) ifadesinin de (bir asil ve bir yedek) biçiminde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Benim önergem, mevcut maddede, işte Uyuşmazlık Mahkemesine
seçilecek, hukukla ilgili seçilecek bölümde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda 2,
Danıştay Genel Kurulunda 2 ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunda da
2’dir. Ben bu Askerî İdare Mahkemesi Genel Kurulundaki 2 üyenin 1’e inmesini
öneriyorum çünkü daha önce de buna ait uygulamalar var. Yani, Danıştay ve
Yargıtay çok geniş bir dava kitlesine hitap eden, daha büyük davaları
inceleyen, Askerî İdare Mahkemesi ise daha dar bir sahada görev yapan bir
kurum. Dolayısıyla bunun da aynı, eşit sayıda Uyuşmazlık Mahkemesine üye
vermesinin pek adil olmayacağı, dolayısıyla bu üç ayrı kurumun eşit sayıda
Uyuşmazlık Mahkemesine vereceği üyelerin pek dengeli düşmeyeceği düşüncesiyle
Askerî Yüksek İdare Mahkemesince verilen 2 üyenin 1’e indirilmesi konusunda
önerge verdim. Önergemin mahiyeti bu. Tabii, aslında maalesef AKP İktidarı başa gelir gelmez ilk hedef
yargı oldu. İşte, bir dava açıldı, “Efendim, yargı darbesi yapıldı.” dedi.
Cemil Çiçek çıktı, Hükûmet adına açıklama yaptı,
“Efendim, açılan dava kutsallaştırıldı.” dedi. Hâlbuki Yargıtay Başkanlar
Kurulunun kararında “Bu, kurumsal bir davadır.” dendi. Yani, kurumsal davanın
anlamı nedir? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir kurumdur, dolayısıyla Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı kendisine Anayasa ile verilen yetkiyi kullanarak bir dava
açmıştır. Dolayısıyla bu kurumsal bir davadır ama Cemil Çiçek hep işte “Hanya’yı
Konya anlar” türüyle, ondan sonra bunu “kutsal bir dava” olarak ilan etti,
çıktı kamuoyunun karşısında. İSMAİL BİLEN (Manisa) – Önerge üzerinde konuşacak bir şey kalmadı
mı? KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, yargıya bu gözle bakan, yargıyı
küçümseyen, yargıyı darbe gibi kabul eden, yargı kararlarını tanımayan bir hükûmet şimdiye kadar görülmemiştir. Ben soruyorum şimdi:
Kaç tane Danıştay ve idare mahkemesi kararlarını uygulamadınız? Bu
uygulamadığınız Danıştay ve idari yargı kararlarından dolayı kaç bürokratınız
hüküm giydi? Kaç bürokratınız para cezası, tazminat ödedi? Şimdi, eğer bir memlekette hukuk devleti varsa sayın
milletvekilleri, hukuk devletinin en baş özelliklerinden birisi bağımsız
yargının olmasıdır. Bağımsız yargıyı o kadar idareye bağımlı yaptınız ki, bir
defa, hâkimlerin göreve alınmasındaki ilk seçim sırasında Adalet Bakanlığında
seçilen 5 bürokrat, bir de Yüksek Adalet Kurulundan seçilen 2 kişi… İSMAİL BİLEN (Manisa) – O sistem kaç yıldır uygulanıyor? KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, o sistem… Yani, birisi delilik
yapıyorsa sen de mi delilik yapacaksın? Yani, birisi kayadan kendisini atarsa
sen de mi kendini kayadan atacaksın? Şimdi, bakın, o sistemin şimdiye kadar çok rahat, iyi işlemesinin
sebebi buydu. Çünkü, orada yargıya saygı vardı, yargı
bağımsızlığına saygı vardı. Ama bakın bugüne kadar kaç tane Tuncelili çocuk
gelmişse, hâkimler imtihanını, yazılısını en üst seviyede kazanmış ama sözlüde
kaybediyor kardeşim! İSMAİL BİLEN (Manisa) – “Tabii ki CHP’lileri alacaktım.” diyen
kim? KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, CHP’yle ilgisi yok, CHP’yle ilgisi
yok. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – CHP’yi ne karıştırıyorsun, CHP’nin ne
alakası var! Kendi işine bak sen ya, sana ne CHP’den! KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun bir tek yolu var arkadaşlar, bunun
bir tek yolu var, burada bu imtihanı yapacak kişilerin tarafsız olması lazım. Şimdi, hangi bürokrat bakanın emrini dinlemez? Yani, sayabilir
misiniz? Ben soruyorum burada oturan Hükûmet temsilcisine,
Adalet Bakanlığının üst bürokratlarına getirdiği kaç kişi kendisinin
mahkemedeyken davalarını kabul etti, çıksın söylesin. Ben biliyorum ama kaç
tane davasını… AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen söyle! KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi söylesin efendim, kendisi söylesin.
Yani, AKP’liler aleyhinde açılan tazminat davalarında kabul kararını veren kaç
tane bürokratı, özellikle Adalet Bakanlığının üst seviyedeki bürokratlarını
aldı? Sizin anlayışınız bu, sizin hukuk anlayışınız bu. Hukuka yaklaşımınız… Her
şeye bir menfaat ilişkisi kuruyorsunuz. Yani “Birisinin bana menfaati yoksa
arkadaş, ben buna hayat hakkı tanımıyorum.” düşüncesi var sizde. Böyle olmazsa
biz tabii ki… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Yani biz diyoruz ki: “Her şeyin bir doğrusu
vardır, iki doğrusu olmaz.” Bir yere, hele hâkimler gibi bir yere eğer bir ön
imtihanla alınacak kurul oluşturulursa bu kurulun siyasi iktidarın emrinde
olmaması lazım. Siyasi iktidarın emrinde olan kurul taraflı hareket eder. Kaldı
ki daha önce sizin iktidarınız, yani sizin Başbakanınız, bakanlarınız kapatma
davası açıldıktan sonra ve Yargıtay Başkanlar Kurulu bildiri yayınladıktan
sonra “Türkiye’de tarafsız adalet yok. Yargı tarafsızlığını kaybetmiş.”
dediler. Ben de çıktım bu kürsüden dedim ki: “Sen iktidarsın. Bugün bu
memlekette binlerce dava görülüyor; bu vatandaşın hakkı, siyasi iktidarın,
davalarını tarafsız bir iktidar yönünde karara bağlamasını sağlamaktır. Eğer
sen, bugün yargı görevini yapan insanlara ‘taraflıdır’ diyorsan, o zaman en
büyük ihmali sen yapıyorsun.” Yani, ağzından çıkan kelimelerin ne anlama
geldiğini bilmeyen kişilere ben ne diyeyim? Önergemin kabulünü diliyorum. III.- Y O K L A M A (CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz. BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, önergenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi, yeterli sayıda üye olup olmadığını arayacağım: Sayın Okay, Sayın Mengü,
Sayın Ünlütepe, Sayın Özdemir, Sayın Öztürk, Sayın Gök, Sayın Ünsal, Sayın Güner,
Sayın Kaptan, Sayın Erenkaya, Sayın Ağyüz, Sayın Köktürk, Sayın Oksal, Sayın Ayhan, Sayın
Diren, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Durgun, Sayın Güvel, Sayın Karaibrahim, Sayın Ertemür. İsmini okuduğum arkadaşlarım lütfen sisteme girmesinler. Yoklama için dört dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.- Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 225) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 2247 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değişti-rilmiştir. “Yönetim ve temsil MADDE 3- Uyuşmazlık Mahkemesinin yönetimi ve temsili Başkana
aittir. Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâllerinde
Başkana ait görev ve yetki-ler, Anayasa Mahkemesince
kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilip görevlendirilen Başkanvekili
tarafından yerine getirilir ve kullanılır.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu
Milletvekili Sayın Rahmi Güner… (CHP sıralarından
alkışlar) CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sıra sayısı 225 ve madde 2 üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve
şahsım adına konuşmak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli arkadaşlarım, yargı organının en önemli sorunlarından
birisi de, görev uyuşmazlığı, görev üzerinde mahkemelerin görev yönünden
ihtilaf durumuna düşmeleridir. Bu konuda da ilk defa 1961 Anayasası’nda
“Uyuşmazlık Mahkemesi” diye bir kurum Anayasa’mıza girmiş bulunmaktadır. Bu tasarının -2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu- 2’nci
maddesinde, bu seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin kendi aralarından değil,
Anayasa Mahkemesi tarafından başkanı tayin edilir, bir de ayrıca başkan vekili
de yine Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından tayin edilir. Değerli arkadaşlarım, biz, Parlamentoya geleli bir yıl oldu. Bir
yılda dikkat ettiğim bir konu var, hep Hâkimler Yasası, Yargıtay Yasası, Yüksek
Hâkimler Kurulu Yasası, bir de Uyuşmazlık Mahkemesi Yasası diye, bütün bu kanun
tasarılarıyla Adalet Komisyonunda çalıştık. Fakat şunu belirtmek istiyorum:
Elbette ki Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu Tasarısı da önemli bir kanun ama
Türkiye’nin gündeminin çok değişik bir durumu var. Dikkat ederseniz, bugün Türkiye’de büyük bir kaos
yaşanmaktadır. Bu kaosu ben örnek olarak vermek
istiyorum. Kimse üzerine alınmasın, yaşanan korku, endişe Türkiye’de ve her
yeri sarmış bulunmaktadır. Bunu -tarihi iyi inceleyenler bilirler- ben 1950-54
yılındaki Amerika’da McCarthy’nin yaptığı
uygulamalara benzetiyorum. İçeri atılan kişiler, tutuklanan kişiler ne için
tutuklandığını, neden yargılandıklarını bilmemektedirler. Bu uygulamalar
Türkiye’de sıkıyönetim dönemlerinde olmadı. Ben sıkıyönetim mahkemelerinde de
duruşmalara gittim ama şunu söylemek istiyorum: Kişi ancak doksan gün gözetim
altında tutulur ve suçu neyse onun hakkında iddianamesi hazırlanır ve yargılama
başlardı. Değerli arkadaşlarım, on dört ay olmuş, hâlen suçun ne olduğunu
bilmiyor. On dört ay olmuş, hâlâ neden yargılandığını bilmeyen bir Türkiye’de
yaşıyoruz. Dikkat ederseniz, her gün operasyonlar başlıyor. Şimdi sekizinci
operasyon bekleniyor ve yapılmış, 20 kişi gözetim altına alınmış. Neden gözetim
altına alındıkları da belli değil. Televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla, Hükûmeti eleştirmeden, devlet büyüklerini eleştirmeden
suçlanma durumundalar. Değerli arkadaşlarım, şu anda Anadolu’ya gidin, İstanbul’a gidin,
İzmir’e gidin, Ankara’ya, Türkiye’nin bütün illerine gidin, basın korku içinde,
herkes konuşmaktan çekiniyor ve dinlenme fobisi de tamamen yerleşmiş
durumdadır. Herkes “Acaba konuşursam suç olur mu olmaz mı?” düşüncesi içinde.
Toplum sindirilmiş, müthiş bir baskı var. Bu, çağımızda, modern çağda Türkiye
Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidara gelen siyasi parti
yöneticilerine yakışmayan bir durumdur, onu da belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün, bir siyasi parti hakkında kapatma
davası açılabilir. Bu yetkiyi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yasaları belli bir
savcıya, Cumhuriyet Başsavcılığına vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığına hem
Anayasa’da hem Siyasi Partiler Kanunu’nda siyasi partileri denetleme, siyasi
partiler hakkında -eğer Anayasa’ya, Türkiye’de yasalara aykırı faaliyette
bulunma durumu var ise onun hakkında- Anayasa Mahkemesine dava açma hakkı
verilmiştir. Bu, Siyasi Partiler Kanunu’nda da vardır, Anayasa’mızda da vardır.
Bu kanunları kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Değerli arkadaşlarım, biz, hâlen yargı erkinin güçlülüğünü,
yargının bağımsız ve tarafsız olmasını kabul edemiyoruz. Bugün, açıkça
söylüyorum, mahkemelerin bir baskı altında durumu var. Ama
baskı altına alınmak istenen Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi. Öyle
bir duruma geldik ki, Avrupa’ya giden devlet büyüklerimiz, maalesef “Bizim hakkımızda
açılan davada bir şey durumu olursa siz baskı uygulayın, eleştirin.” şeklinde
telkinde bulunuyor. Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik
haklarına, bu talepler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına halel getiren
girişimlerdir. Bunu bu Parlamento kesinlikle kabul etmemeli ve protesto
etmelidir. Değerli arkadaşlarım, bu kanunlar görüşülürken Anadolu kan
ağlamaktadır. Gidin, tarım sektörü çökmüş, ürünler vatandaşın elinde kalmış, ne
olacağı belli değil. Ben kendi ilimden geliyorum, bir hafta ilimde çalışma
yaptım. Ziraat odası başkanlarıyla görüştüm, esnaf odaları başkanlarıyla
görüştüm, Karadeniz’de fındık ihraç eden kurumun başkanıyla da görüştüm ve
Uluslararası Fındık Başkan Yardımcısıyla görüştüm. Değerli arkadaşlarım, öyle
büyük bir karamsarlık var ki, “Ne olacağız?” diyorlar ve “Ne yapacağız?”
diyorlar. İhracatçısı da perişan, üreticisi de perişan, “Ne olacak
geleceğimiz?” diye büyük bir sıkıntı içindeler değerli arkadaşlarım. Şunu da ayrıca belirtmek istiyorum yine, fındığın maliyetini
Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı 2,5-3-3,5 milyon olarak hesap ediyor,
ama Avrupa 2,5 milyon liraya fındık almıyor. Neden almıyor değerli
arkadaşlarım, biliyor musunuz? Bundan iki üç ay önce Toprak Mahsulleri Ofisi
piyasaya fındık sürdü ve yine şu anda 30 bin ton fındık süreceği şeklinde basın
yazdı ve girişimleri var. Bunu duyan Avrupalı bizden fındık almaz, çünkü, fındık fiyatını -arzının çok yüksek olduğundan
dolayı- düşecek diye beklemektedir. Yine, değerli arkadaşlarım, çok güzel bir oyun oynandı. 800
milyon, 900 milyon kilo fındık var denildi. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki
tarım arazilerinin ne kadar fındık yetiştireceğinin, ne kadar fındık
üreteceğinin kapasitesi bellidir ve şu anda yapılan tespitlerde 728 milyon kilo
söylendi ve ben iddia ediyorum üretici olarak, fındığın ancak üretim miktarı
700 milyon kilo olur. Dünya talebi 650 milyon kilo. Devlet müdahale etmeli ve
arz fazlası fındığı almalı, üreticiyi kurtarmalı, esnafı kurtarmalı, halkı
kurtarmalı değerli arkadaşlarım. Bunu ayrıca belirtmek istiyorum. Türkiye’de şu anda halkın mağduriyetini giderme, halkı refaha
kavuşturma bizim görevimizdir, tutup da halkı tedirgin etmek değil. “Neden
eleştiriyorsun, neden yazıyorsun?” diye vatandaşı mağdur etme, sıkıntı içinde
bırakmanın anlamı yok. Değerli arkadaşlarım, şunu belirtmek istiyorum: Geçen gün Başsavcı
bir iddianame okudu, başlıklarını okudu, iddianamenin içeriğini söylemedi,
fakat dedi ki, yeni bir terör olayı, yeni bir suç durumu ortaya atmayı söyledi.
Değerli arkadaşlarım, hukuk fakültesine giden öğrenci ceza
hukukunu okurken ilk defa bir şey öğrenir: “Ceza Kanunu’nda yazılı olmayan,
tarif edilmeyen fiil suç değildir, ceza verilemez.” Kimse, Başsavcı da olsa,
kim olursa olsun kendisinden bir suç icat etme durumunda değildir, icat edemez.
Ancak kanunda yazılı fiilden ceza verilir, o da tipe uygunluktur. Kimse
kendisini Ceza Kanunu’nun yerine koymasın. Bugün açıkça belli, kimin neden
yargılandığı, kimin neden içeride tutulduğu belli değildir değerli
arkadaşlarım. Bu kaos devam etmektedir. Bu kaosa son vermek de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevidir. Kim olursa olsun, vatandaş özgürce fikirlerini ifade etmeli,
vatandaş özgürce yazısını yazmalıdır. Bu ortamı yaratmak da siz iktidar
partisinin görevidir değerli arkadaşlarım. Bunu da açıkça belirtmek istiyorum. Yine şunu da söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım: Hayatta bir
kişinin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun efendim. RAHMİ GÜNER (Devamla) – …en önemli yaşama unsuru özgürlüktür. Onu
içeri atıyorsun, ailesinden, çocuğundan ayırıyorsun, sağlık durumuna da
bakmıyorsun, ondan sonra, iddianame de belli değil, suçlama da belli değil. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bunlar yaşanıyor… MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) - Bu otuz yıldır yaşanıyor! RAHMİ GÜNER (Devamla) - …maalesef ne Amerika Birleşik
Devletleri’nden ne de Avrupa Birliğinden bir tek protesto yok, bir tek cevap
yok. Cezaevinden çıkıp ölüyor, cezaevinde rahatsızlanıyor, karaciğer aranıyor.
Türkiye, bu çağda bu ortamda yönetilmemeli. Her şeyden önce, en önemli unsur, belirttiğim gibi, özgürlüktür,
insanın yaşama hakkıdır. Bu yaşama hakkını biz garanti etmek zorundayız,
saygılı olmak zorundayız. Hepinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner. Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak. Sayın Kaynak… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım. BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz. Sayın Azize Sibel Gönül… Yok. Başka? KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Bu maddenin yazılışında bana göre bir hata var. “Başkanlığın boş
veya Başkanın özürlü veya izinli olması…” Burada “özürlü”
kelimesi bence hatalı. “Başkanlığın boş veya bulunmaması hâlinde” olması bence
daha makul. Yani “özürlü” kelimesi, bizde biraz, işte, bir tarafı sakat
olan veyahut da ne bileyim veya bir sakatlığa maruz bir hastalığa tutulmuş bir
insan için söylenebilir. “Özürlü”den raporlu mu
kastedilmek isteniyor, onu da bilmiyorum. Tabii, burada edebiyat konusunda kendilerini çok yetkili sayan
arkadaşlarımız var. İnşallah… Değil mi Hocam? NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hiç kimse kendini yetkili saymaz. KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, neyse yani… NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Onu toplum belirler. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse yani, sırası geldiğinde ortalığa,
kimseye söz bırakmıyorsunuz da onun için. Bir de bir eğitimci olduğunuz için,
yani benden önce sizin bunu… NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Biz iddia sahibi değiliz. KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, ben iddia sahibiyim. Yani bence bu ifade güzel olmamış. Sayın milletvekilleri, aslında bu madde Anayasa’ya aykırı. Çünkü
Anayasa’nın 146’ncı maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri kendi asli
görevleri dışında resmî veya özel bir görev kabul edemezler. Burada “Başkanlık”
kelimesi Anayasa’nın kendisinde var. “Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına tayin
edilir.” diye Anayasa’da hüküm var, 158’inci maddede de. Fakat burada getirilen
bu madde Anayasa’nın 146’ncı maddesine aykırı çünkü Anayasa… Burada diyor ki,
işte, boş bulunması hâlinde Anayasa Mahkemesinin kendi asil ve yedek üyeleri
arasından orayı yönetecek kişi seçilir. Bence, bu, Anayasa’ya aykırı bir
maddedir. Dolayısıyla, bizim istediğimiz, buraya gelen kanunların Anayasa’ya
uygun hâlde çıkması. Ama AKP iktidara geldiğinden beri Anayasa’yı manayasayı pek öyle önemsedikleri yok. Onlar 1 kişinin
ağzına bakarlar, oradan ne gelirse ona göre işte İç Tüzük’ü de hesaba
katmazlar. Bizim görevimiz, burada ikaz etmek. Yani ileride “Yahu, 550
milletvekilinin olduğu yerde böyle bir kanun geçmiş de birisi bunun farkına
varmamış.” denilmesin diye biz bu görevi yerine getirmek için bu ikazlarımızı
yapıyoruz. Değerli milletvekilleri, tabii, yargı çok önemli bir görev.
Yani kanunlar, tabii, müzakere edilirken
maddeye bağlı da konuşulabilir, aynı zamanda buna bağlı olarak bazı olayların
da dile getirilmesinden bazı arkadaşlarımızın rahatsız olmaması lazım. Biraz
önce fındık memleketinden gelen arkadaşımızın kendi memleketinin çok ciddi bir
sorunu var ise ve bunu çeşitli vesilelerle dile getirmiyorsa, bir vesileyle
kürsüye çıkıp da bunu dile getirmesine bence çok fazla, öyle, tepki göstermemek
lazım. İçinizde bu konularda en dertli insan benim. Kendi ilimin çok büyük
sorunları var, inanmanızı istiyorum. Hatta size bir teklifte de bulunuyorum: 31
Temmuzda benim ilimde Munzur Festivali var, buyurun gelin. Sizi davet edelim Tunceli’ye
ve görün orada “Hakikaten, yahu, bu Kamer Genç’in acaba bu Tunceli’yle ilgili
söylediği şeyler doğru mudur yanlış mıdır?” diye. Türkiye hepimizin, her il bizimdir, gidelim görelim. Siz de bizi
kendi ilinize davet ederseniz, eğer böyle bir yoksulluğun varlığından
bahsediyorsanız, sevine sevine gelip oralarda onları
görürüz. Gerçekten -bunu defalarca söylüyorum- bizim -özellikle AKP
iktidara geldiğinden beri- Tunceli’de, idari ve adli yargı imtihanını kazanan
ve çok üst puanlarla kazanan hiçbir arkadaşımız sözlüde başarıya
ulaştırılmamıştır. Bu bence çok keyfî, çok işte bölgecilik yapılan bir davranış
biçimidir. Bence bu imtihan sistemini kaldırmak lazım. Bu
kanunu siz çıkardınız ama, bu kanun Türkiye'nin
gerçeklerine uygun değil. Bu kanun, böyle giderse, ülkeye, hakikaten… Zeki,
hukuku benimsemiş, hukuk konusunda otorite sayılabilecek bilgiye, beceriye,
niteliğe sahip olan insanlar yerine, birtakım, işte tarikat mensupları,
birtakım yandaş, kendi düşüncenize yakın insanlar, iktidara yakın insanlar alınır
ki, bu, yargı sistemine verilebilecek en büyük zarardır. Biz istiyoruz ki,
Türkiye, bütün kurumlarıyla dünyada saygı duyulan bir ülke olsun. Herkes görev
yaptığı zaman tarafsızlık ilkesi içinde görev yapsın ve tarafsızlık ilkesi
içinde görev yaptığı zaman da insanlar, herkes, her kurum birbirine saygı
duyar. “Efendim, ben seçimle geldim, bu kadar oy aldım, en büyük benim.”
fobisinden ve hastalığından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – “Seçimle ben geldim, en fazla oyu ben
aldım.” fobisinden ve hastalığından insanların kendisini kurtarmaları lazım. Şimdi, bu davranış, bu düşünce biçimi Türkiye’yi selamete
götürmez, Türkiye’ye sıkıntı yaratır. O bakımdan, şu Türkiye’yi, gerçekten…
Bakın çoğunluk sizde, gelin, akıl, mantık, tarafsızlık olgusunun gerektirdiği
objektif kurallar koyalım. Şimdi, arkadaşlarımız işte Ergenekon’dan bahsediyorlar. Eğer
hakikaten bu konuda ciddi bir şey varsa -bakın, memlekette çok ciddi bir sorun
bu- eğer faili meçhul cinayetler konusunda hakikaten elinizde deliller varsa
açıklayın; bakın, sizi tebrik edelim, hepimiz size destek olalım, ama yoksa, sadece AKP yöneticilerine karşı bir davranış içinde,
düşünce içinde olanlara eğer böyle bir terör havasını estirirseniz, bu sizin de
sonunuzu kötüye götürür, bunu herkesin bilmesi lazım. Hak ve adalete saygı
duymayan bir toplum hiçbir zaman başarıya ulaşamaz. Teşekkür ederim efendim. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Mahkemeler bizim memurumuz değil. ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Bir de hukukçu olduğunu söylüyorsun!
Mahkemelere sanki biz talimat veriyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, işte senin Başbakanın diyor ya “Ben
savcıyım.” diye! BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: T. B. M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesine
bağlı 3. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli “Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâlinde
Kurulun en kıdemli ve kıdemde de eşitlik olması hâlinde en yaşlı üye başkana
vekâlet eder ve yetkilerini kullanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 2- 2247 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Temsil Madde 3- Uyuşmazlık Mahkemesinin temsili Başkana aittir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşacak
mısınız efendim? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ali
Rıza Bey konuşacak. BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili tasarının 2’nci maddesi
üzerindeki, grubumuzun değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; mevcut Yasa’da
“Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının Görevi” başlığıyla tanımlanmış 3’üncü madde.
“Görevi” olarak geçiyor. Bizim bu tasarıda ise “Yönetim ve temsil” başlığıyla
getirilmiş. Eski Yasa’da “başkan vekilliği” diye bir müessese yok. “Uyuşmazlık
Mahkemesi işlerinin yönetim ve yürütülmesi başkanın ödevidir.” denilmiş. Burada
ise başlık “Yönetim ve temsil”dir. Şimdi “temsil” ile “yönetim” birbirinden
farklı iki kavramdır. Burada temsil yetkisinin ve görevinin Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanına ait olması doğru bir şeydir. Ancak, Uyuşmazlık Mahkemesinin
kendisi bir yüksek mahkeme olduğuna göre, bunun yönetim hakkının tek başına
Mahkeme Başkanına ait olması bu Mahkemenin yüksek mahkeme olma niteliğiyle
bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, bu tasarıdaki yönetim sözcüklerinin çıkarılmasını
istiyoruz. Yine, tasarının 2’nci maddesinde “Başkanlığın boş veya Başkanın
özürlü veya izinli olması hâllerinde Başkana ait görev ve yetkiler, Anayasa
Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilip görevlendirilen
Başkanvekili tarafından yerine getirilir ve kullanılır.” deniliyor. Biz bu
hükmün tamamen çıkarılmasını istiyoruz. Oysa Anayasa’mızın 146 son maddesinde
Anayasa Mahkemesi üyelerinin asli görevleri dışında resmî veya özel görev
alamayacakları düzenlenmiştir. Hangi görevlerin asli görev olduğu hususu
Anayasa’da tek tek sayılmıştır. Anayasa’da gerek
Uyuşmazlık Mahkemesinin düzenlendiği 158’inci maddesinde ve gerekse diğer maddelerde
“uyuşmazlık başkan vekilliği” şeklinde bir görev öngörülmemiştir. Anayasa’nın
ihdas etmediği bir görevi yasalarla ihdas etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki,
Anayasa’nın 148 son maddesinde Anayasa Mahkemesine sadece Anayasa’yla görev
verilebileceği düzenleme altına alınmıştır. Anayasa’da Anayasa Mahkemesine
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanını görevlendirme yetkisi tanınmıştır. Anayasa’nın
hiçbir maddesinde Anayasa Mahkemesine Uyuşmazlık Mahkemesi başkan vekilliğini
görevlendirme hakkı ve yetkisi tanınmamıştır. Anayasa’da ve yasalarda
tanınmayan bir hak ve yetkinin kullanılması ve Anayasa’ya aykırı olarak yasayla
böyle bir hakkın tanınması mümkün değildir. Bu nedenle, Anayasa’da tanınmayan
bir yetkinin yasayla Anayasa Mahkemesine verilmesinin Anayasa’ya aykırı
olduğunu düşünmekteyiz. Diğer yandan, tasarıyla öngörülen değişiklikler uyarınca yasanın
3’üncü maddesinin ikinci fıkrası, demin de söylediğim gibi, tümüyle madde
metninden çıkarılmalıdır. Anayasa’nın 158’inci maddesinin ikinci fıkrasının
mahkemenin işleyişinin yasayla düzenleneceği öngörülmesine karşı, burada,
toplanan kuruldaki eksikliğin yedek üyelerle tamamlanması ve kıdemli olan kurul
üyesi yönetiminin çalışılacağı yolunda bir hüküm konulabilinir. Ancak yasanın
2’nci maddesinin beşinci fıkrası son cümlesinde mahkemenin başkanının
başkanlığında toplanılacağı öngörüldüğüne göre anılan fıkrada bir düzenleme
yapılmadan zaten başkan vekilliğinin ihdası da ayrıca işlevi olmayacaktır,
işlevsiz kalacaktır. Anayasa’da Uyuşmazlık Mahkemesi üyesi seçiminde olası
boşluklar için yedek üyelikten söz edilmesine rağmen Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanının yerine bu anlama gelebilecek bir düzenleme ihdas edilmemiştir.
Anayasa Mahkemesi üyelerine Anayasa dışındaki metinlerle görev verilemeyeceğine
göre 3’üncü madde ikinci fıkranın bütünüyle yasa tasarısı metninden
çıkarılmasının daha doğru olacağına, hukuka ve Anayasa’nın temel ilkelerine
uyacağını düşünmekteyiz. Yüce Meclisin önergemize destek vermesini bekliyoruz. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: T. B. M. Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesine
bağlı 3. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli “Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâlinde
Kurulun en kıdemli ve kıdemde de eşitlik olması hâlinde en yaşlı üye başkana
vekâlet eder ve yetkilerini kullanır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkanım. İzninizle kısa bir açıklama yapmak istiyorum, gerekçesini
belirtmek istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Öncelikle
Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşunda 6 tane asıl üyeden başka bir de Anayasa
Mahkemesi tarafından görevlendirilen 1 başkan vardır. Bu başkan Anayasa
Mahkemesinin kendi üyeleri arasından görevlendirilmektedir. Şimdi, buna dayanarak yapılan daha önceki Uyuşmazlık Mahkemesi
Kanunu’nda “Başkanın mazereti hâlinde Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek
üyeleri arasından dönem başında seçilip görevlendirilecek bir üye Uyuşmazlık
Mahkemesine vekâlet eder.” hükmü vardır. Yani şu anda hâlen yürürlüktedir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki Kanun’un 18’inci maddesinde de “Uyuşmazlık Mahkemesine başkanlık
edecek üyeyi kendi üyeleri arasından görevlendirmek” şeklinde bir hüküm vardır.
Buna paralel olarak, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü’nün 14’üncü maddesinde de
“başkan vekilinin seçiminde” ibaresinden sonra “Uyuşmazlık Mahkemesinin
başkanlığını ve başkan vekilliğini yapacak üyenin” şeklinde bir ibare vardır.
Her ne kadar başka yerlerde, Anayasa’nın 158’inci maddesinde ayrıca bir başkan
vekilliğinden bahsetmemiş ise de, hem Tüzük’te hem Uyuşmazlık Mahkemesinin
kanununda, başkan olmadığı zaman, başkanın bulunmadığı zaman onun yerine görev
yapabilecek kişinin seçileceğini ve buna da bazı yerlerde “başkan vekili” ismi
konulacağını öngörmüştür. Aksini düşündüğümüz takdirde, Anayasa Mahkemesinin
görevlendireceği bir başkan olmadığı takdirde kurul 6 kişiyle toplanacaktır. Bu
da kurulun yapısına, mahkemenin yapısına uygun değildir. Kaldı ki, Anayasa’nın 158’inci maddesinde aynen “Bu mahkemenin
Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye
yapar.” demektedir. Eğer önerge gibi hareket edecek olursak, Anayasa’ya o zaman
aykırı davranmış oluruz çünkü Anayasa diyor ki: “Mahkemenin başkanlığını,
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından görevlendirilecek kişi yapar.” Hâlbuki
önergeye baktığımız zaman Anayasa Mahkemesinden görevlendirilen değil, diğer
kurumlar, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi mahkemelerin
görevlendireceği üyeler arasından birinin başkanlık yapması söz konusudur ki bu
da Anayasa’ya aykırı olur. Bu bakımdan önergeye katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Biraz önce komisyon temsilcisinin yaptığı açıklamayı dinlediniz.
Şimdi, bakın bu maddeye göre, zaten Anayasa’nın 158’inci maddesinden
kaynaklanan bir Uyuşmazlık Mahkemesi başkanı var. Bu, Anayasa
Mahkemesi üyesi. Bu, Anayasa’da belirlenmiş. Ama 146’ncı maddede
Anayasa’nın, diyor ki: “Anayasa Mahkemesi üyeleri kendi asli görevleri dışında
başka bir görev kabul etmezler.” Asli görevlerin de ne olduğu Anayasa’da
belirtilmiştir. Yani işte bu 158’inci maddede belirtilen asli görevdir. Şimdi, burada, Anayasa Mahkemesi Başkanı, yani Anayasa Mahkemesi
üyesi olup da Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı olan kişi herhangi bir sebeple
hastalandı veya öldü veya istifa etti veya izin, rapor alıp ayrıldı. Şimdi,
bunun yerine “Anayasa Mahkemesinden 1 kişi seçilecek.” diyorlar. Ne zaman? Bu o kadar tuhaf bir yazılış ki, yani bu seçilen kişi bir defaya
mahsus mu seçilecek veyahut da her boşalma anında ayrı ayrı
mı seçilecek veya işte Uyuşmazlık Mahkemesine seçilen Anayasa Mahkemesi üyesi
gibi dört yıl süreyle seçilip de bu dört yıl süre zarfında Uyuşmazlık
Mahkemesinde meydana gelen, bu maddede belirtilen boşlukları o dört yıl boyunca
mı öyle vekâlet edecek, bu belli değil. Yani, bu tamamen yoruma elverişli bir
hüküm. Yani şimdi Komisyon Başkanının yaptığı açıklamanın bir tarafı doğru, bir
tarafı yanlış. Evet, Anayasa’mız Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının Anayasa
Mahkemesi üyesi olmasını öngörüyor. Ama bu genel bir kural. Fakat Uyuşmazlık
Mahkemesi başkan vekilliğinde boşalma olursa bunun da Anayasa Mahkemesi üyesi
olacağına dair bir hüküm yok. Tabii, ben Uyuşmazlık Mahkemesinin toplantı nisabını bilmiyorum.
Acaba Uyuşmazlık Mahkemesi toplantı nisabı tüm üyelerle midir onu bilmiyorum,
onu ben incelemedim. Ama tüm üyelerle ise belki sizin dediğiniz mantıki
olabilir. Ama tüm üyelerle, toplanma nisabı o değilse o zaman diyoruz ki: Yani
her zaman için, Anayasa Mahkemesi böyle boşalma veya izinli hâllerde Uyuşmazlık
Mahkemesine her defasında bir kişi seçmesin, bunu otomatiğe bağlayalım, en
kıdemli üye… En kıdemli üye de… Tabii biliyorsunuz bunlar seçimle geldiği için
2’si de, 3’ü de veya 5’i de aynı günde başlayan üyeler olabilir. Bunların
kıdemlerinde eşitlik varsa o da alınabilir, yargı görevine başladığı tarihten
itibaren bunların kıdemi de aranabilir yani kıdemde eşitlik varsa en yaşlısı… Böylece
buraya 1 kişi tayin olsun kendi aralarından, dışarıya ikide bir… Orada Anayasa
Mahkemesi üyeleri içinden birisi, burada, efendim başkanın ölmesini, izne
ayrılmasını beklemek gibi bir sıkıntıda veya bir beklenti içinde olmasın
diyoruz. Bu daha şey olabilir. Ama getirilen metin de zaten Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın
158’inci maddesinde böyle bir hüküm yok. Biliyorsunuz, kaynağını Anayasa’dan almayan devlet yetkisi
kullanılamaz. Dolayısıyla burada Anayasa Mahkemesi üyesine verilen belirli
hâllerde Uyuşmazlık Mahkemesi başkanlığına vekâlet etme yetkisi Anayasa’dan
kaynaklanan bir yetki değildir dolayısıyla havada kalan bir yetkidir. Bence
bunun buraya konulmaması daha uygun olurdu, aslında metinden çıkarılması
gerekirdi. Nihayet boş olduğu zaman Uyuşmazlık Mahkemesi için Anayasa
Mahkemesinde bir günde pekâlâ seçim yapılabilir. Raporlu veyahut da sizin de
dediğiniz gibi, buraya getirdiğiniz gibi olursa ona da bir çare bulunabilir. Ama, Anayasa’dan kaynağını almayan bir yetkilendirme ve bir
seçim olmaması gerektiği inancındayım. Önergem budur. Sayın Başkan, önergemi oylarken karar yeter sayısını istiyorum. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım,
karar yeter sayısını arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- 2247 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Görev süresi, hesaplanması ve seçimlerin zamanı MADDE 4- Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı, Başkanvekili ve üyeleri
dört yıl için seçilir. Dört yılın hesabında göreve başlama tarihi esas alınır. Görev süresi dolacak olanların yerine, bu sürenin sona ereceği
tarihten önceki iki ay içinde; yaş haddi nedeniyle emeklilik halinde ilgilinin
emekliye ayrılacağı tarihten önceki iki ay içinde; görev süresi dolmadan
boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde seçim yapılır. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilirler.” BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili. Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar) CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Komisyon Raporu’nun
3’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler; getirilen tasarının 3’üncü maddesi
mevcut yasanın 4’üncü maddesinde değişiklik öngörmektedir. Mevcut yasanın
4’üncü maddesi, başkan ve üyelerin görev süresidir. 4’üncü madde Uyuşmazlık
Mahkemesinin Başkan ve üyelerinin mevcut durumda dört yıllık bir dönem için
seçilmesini öngörmüştür. Yine dönem içinde açılacak başkanlık ve üyeliklere
aynı usullerle yenilerinin seçilmesini öngörmüştür. Bir de görev süresi biten
başkanın bir dönem daha seçilmesini öngörmüştür. Şimdi bizim getirdiğimiz şu anda görüşmekte olduğumuz 3’üncü
çerçeve madde ile mevcut yasanın 4’üncü maddesindeki değişiklik ise yine görev
süresi bitenlerle ilgili. Şimdi burada değerli arkadaşlarım, başkan ve üyelerin
dört yıl için seçilmesi öngörülmüş, bu, mevcut yasayla aynı, ancak, buradaki
değişiklik, görev süresi bitenlerin yeniden seçilebilmesine ilişkin bir
düzenleme getirilmiş. Hâlihazırdaki yasada bu, iki dönem için getirilmiştir.
Her şeyden önce bu sınırsız bir seçilme hakkının getirilmiş olmasını biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak burada doğru bulmuyoruz. Aslında bu, AKP Hükûmetinin kendi içerisinde de düştüğü bir çelişkidir.
Bundan önce gerek 22’nci Dönem Parlamentosunda gerekse odalarla, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki başkan ve yönetiminin seçilme hakkı sınırlandı ve Anayasa
Mahkemesinden döndürüldü. Şimdi orada onlara sınırlama getiren siyasi irade, bu
tasarıda Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanına sınırsız seçilme hakkı tanıyor. Bunun
biz doğru olmadığını düşünüyoruz. Şimdi Komisyondaki görüşmeler sırasında da bu endişemizi dile
getirdik. Sayın Komisyon Başkanımız Ahmet İyimaya
“Görev süresi bitenler yeniden seçilebilir.” hükmünün madde metninden
çıkarılmasını söylediğimizde -bu konuşmayı ben yapmışım- Sayın Başkanımız
“Yoksa iki dönemle mi sınırlayalım?” demiş. Yani biz tümden bu hükmün
kaldırılmasını isterken iki dönemle sınırlamanın mevcut durumda daha uygun
olabileceği düşünülmüş, Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında bu hususun yeniden
düzenlenebileceğini görüşmüştük biz. Değerli arkadaşlarım, bu seçim, yeniden görevlendirme olayının,
yani seçilen bir kişinin özellikle mahkemelerde arka arkasına seçilmesinin
sakıncalarını çok fazla uzun uzadıya anlatmak istemiyorum. Şimdi bunu hepimiz
biliyoruz. Yani bir daire başkanlığı seçimlerinin haftalarca, günlerce
uzadığını ve bu seçimlerde yaşanan tartışmaları, çıkan şeyleri biliyoruz. O
nedenle, özellikle böylesine önemli konularda kişilerin bir daha seçilebilme
umudu uğruna mevcut görevinde aykırılıklar yaşatabileceği, yapabileceği
şüpheleri vardır. Bu kuşku ve duraksamaları ortadan kaldırmak için bu hükmün
kaldırılması, başkanın bir kez bu göreve getirilmesi, eğer bu değilse, mevcut
yasadaki hükmün kalmasının daha doğru olduğunu düşünmekteyiz. Yine burada seçimden bahsediliyor. Oysa,
Anayasa’mızın 158’inci maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili
yasada seçim değil görevlendirme kavramları kullanılmıştır. Bu görevlendirmeyi
Anayasa Mahkemesi elbette kurul kararıyla yapacaktır, sonucunda bir karar
alacaktır ve Anayasa Mahkemesinin kararlarıysa Anayasa’mızın 153’üncü
maddesinin son fıkrası uyarınca bağlayıcıdır. Bu nedenle, görevlendirilen üyeyi
dahi Anayasa Mahkemesinin bu kararı bağlayacaktır. Yani Anayasa Mahkemesi 1 üye
görevlendiriyor, bu görevlendirme kararı o üyeyi de bağlıyor. O üyenin bunu
reddetme, kabul etmeme hakkı yok. Oysa, seçimde ise
bir adaylık söz konusu, seçilip seçilmemeyi istemek o kişinin kendi özgür
iradesine bağlıdır. Bizim sistemimizde görevlendirme öngörülmüştür, seçim
öngörülmemiştir. O nedenle, bu “seçim” kelimesinin de oradan çıkarılmasını
istiyoruz. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, hukukla ilgili
tartışmalar yapıldığında, özellikle “Ergenekon” adı verilen soruşturmayla
ilgili hukuk dışı endişeler, hukuk dışı kuşkular dile getirildiğinde, başta soruşturmayı
yürüten Sayın Cumhuriyet Savcısının hukuka uygun davranması istenildiğinde çok
anlamsız bir şekilde suçlamalar yapılıyor, deniliyor ki: “Bunları söylemekle
darbecileri savunuyorsunuz.” Değerli arkadaşlarım, hiç kimse, özellikle Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çatısı altında görev yapan hiçbir milletvekilimiz, millî iradenin
devrilmesi sonucunu doğuracak eylem ve işlemlerin içerisinde olamaz. Hiç kimse
ama hiç kimse, hangi siyasi partiden olursa olsun, bu demokratik, laik
cumhuriyeti yıkmaya yönelik eylem ve hareketlere hoşgörüyle bakamaz. O nedenle,
darbeye karşı çıkmak ayrı şeydir, darbecilerin, çetecilerin yargılanması başka
bir şeydir. Ancak, insanlar suçlu bile olsa hukuka uygun bir şekilde yargılama
sürecinin işletilmemesi başka bir şeydir. Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri arasında, 12 Eylül, 12
Mart faşist darbelerinin mağduru olmuş, zindanlarda işkencelerden geçmiş pek
çok arkadaşımız vardır. Bizim üstünde özenle durduğumuz şey, soruşturmanın
hukuka uygun olarak yapılmamasıdır. Şimdi, bu kürsüden defalarca konuşmacılar
konuştu. Nasıl oluyor da üstünde gizlilik kararı alınan bir soruşturma, ertesi
gün şüpheli avukatları dahi bilmez iken, onlardan dahi esirgenirken birtakım
basın ve yayın organlarında noktasına, virgülüne kadar aynen yayınlanabiliyor?
Şimdi bu yanlışlığı söylemek, buna itiraz etmek darbecileri ve darbeyi savunmak
mı oluyor değerli arkadaşlarım? Bu, hukuku savunmaktır; bu, hukuka saygıdır.
Sayın Başbakan, geçenlerde -iki üç gün
önce- verdiği bir demeçte “Hukuka saygıda herkes bizi örnek alsın. Anayasa
Mahkemesine açılan davada benim ve partimin gösterdiği davranışı herkes örnek
alsın.” diyor. Biz ve tüm Türkiye halkı, Sayın Başbakanın ve Sayın AKP Grubunun
açılan bu dava, yürütülen soruşturma konusunda hangi saygıyı gösterdiğini çok
iyi biliyor. Bu ülkede her kim suç işlerse işlesin, ister gerçek kişi olsun
ister tüzel kişi olsun, o suç mutlaka bir ceza ile karşılanmalıdır. Bu,
demokratik hukuk devleti olmanın gereğidir. Ancak her konuda olduğu gibi hukuku
uygulayanlar, yargılama sürecini işletenler başta hukuka uygun davranmak
durumundadırlar. Kendi aldıkları kararı görmemezlikten gelemezler. Sayın
Başsavcı, torba niteliğindeki iddianamenin açıklandığı gün Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nda olmayacak bir şekilde iddianame açıklanması... İddianame
açıklanması diye bir yöntem yok. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargıya müdahale. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Açıklandığı gün “Birtakım beyanların
basında çıktığı doğrudur.” diyor. Doğruysa bunlar hakkında nasıl bir işlem
yapılmıştır? Bu, yargıyı etkilemek değil midir? Önceden birtakım medya
organlarında yayınlar yaparak bu medyayı etkilemek, davayı etkilemek değil
midir değerli arkadaşlarım? YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şu anda yaptığın nedir? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi benim yaptığım, hukuka saygının
gereğidir. Ben hukukçuyum, ben biliyorum neyi ne yaptığımı; ben ne yaptığımı
çok iyi biliyorum. Değerli arkadaşlarım, burada önemli olan herkesin adil yargılanma
hakkına saygı duymaktır. Elbette ki insanlar suçlu diye aşağılanamaz. Bakın, “Değerli arkadaşlar, beraatizimmet
asıldır. Hiç kimse ispat edilmedikçe suçlanamaz, cezalandırılamaz.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztürk, size… Sayın Öztürk… ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Bu, hukukun en temel ilkesidir.
Yargısız infazı alışkanlık hâline getirenler için, hukuka saygı duymayanlar
için bu sözler bir mana ifade etmeyecektir.” diyor. Kim söylüyor bunu? Dün, bu
kürsüde Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım söylüyor.
Ben de bu sözlerin altına imzamı atıyorum değerli arkadaşlarım. Yargısız infazı
hangi yönden olursa olsun alışkanlık hâline getirmememiz lazım. Yargıya saygı
duymamız lazım. Yargıyı kendi sürecine bırakmamız lazım. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Rahat bırak o zaman. BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim. Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta
Milletvekili Nevzat Korkmaz. Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisinin ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 1945 yılında kurulmuş, 1979’da da
Kanun’unda bir değişikliğe gidilerek yeniden düzenlenmek suretiyle kesintisiz
olarak görevini icra etmiş, Türkiye Cumhuriyetimizin ve Türk yargı sisteminin
en köklü yargı organlarından olan Uyuşmazlık Mahkemesini konuşuyoruz. Uyuşmazlık Mahkemesi Anayasa’mızın yargıyı düzenleyen Üçüncü
Bölümünde de bir üst mahkeme olarak zikredilmiştir. Anayasa’mızın 158’inci
maddesinde de adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm
uyuşmazlıklarını çözme konusunda yetkilendirilmiştir. Görev uyuşmazlıkları,
hukukçu arkadaşlarımızın bildiği üzere, olumlu –eski dilde buna icabî ihtilaf deniyor- ve olumsuz -yani selbî
ihtilaf- görev uyuşmazlıkları şeklinde cereyan edebilir. Kişinin,
yargı kolları arasında sıkışmasını yahut sahipsiz kalmasını önleyen, kişinin
hak arama hürriyetinin kısıtlanmasının önüne geçen Uyuşmazlık Mahkemesinin bir
özelliği vardır ki gerçekten dikkat çekmektedir: Yargı erkini paylaşan diğer
üst mahkemelerden Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin kararlarını kaldırıp onların yerine hüküm tesis edebilen özel
yetkili bir mahkeme, kesin hükmü ortadan kaldıran bir üst mahkemedir Uyuşmazlık
Mahkemesi. Anayasal sınırlarla oluşturulmuş Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk ve
Ceza olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Mahkeme Başkanlığı ve üyelikleri,
diğer üst mahkemelerin başkan ve üyeleri arasından seçilerek ikinci görev
şeklinde ifa edilmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı Anayasa Mahkemesinin
asıl ve yedek üyeleri arasından; üyeleri ise Hukuk Bölümüne ikişer asıl, ikişer
yedek üye veren Yargıtay, Danıştay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyeleri
arasından seçilmektedir. Ceza bölümünde üçer asıl, üçer yedek üye de Yargıtay
ve Askerî Yargıtay başkan ve üyeleri arasından seçilmektedir. Değerli milletvekilleri, tasarının Komisyonda görüşülmesi
sırasında genel olarak bir mutabakat sağlandığı ve Uyuşmazlık Mahkemesinin bazı
ihtiyaçlarının giderilmesi ile alakalı bazı düzenlemeleri ihtiva ettiği için,
biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarıya muhalefet etmeyeceğimizi
ancak bu tasarının görüşülmesinden istifade ederek, bazı problemleri gündeme
getirerek katkı vermek düşüncesinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Uyuşmazlık Mahkemesi, verdiği kararların popüler ve spekülatif kararlar olmaması dolayısıyla çok fazla
zikredilmeyen ancak yargıda görev ve karar uyuşmazlığı çarkına sıkıştığınız anda
“Nerede bu mahkeme?” diye aradığınız bir üst yargı mercisi. Binası olmayan, sekreteryası bulunmayan, bu eksikleri diğer üst
mahkemelerce karşılanan ve bu sıkıntılarla hizmetini en iyi şekilde yerine
getirmeye çalışan bir mahkeme. Bu eksikliklerin giderilmesi konusunda tüm
Meclisin aynı çizgide düşündüğünü biliyoruz. Diğer sorunları ise yargının genel sorunları arasında, içerisinde
zikredilebilecek sorunlar. Nedir yargının sorunları? Bu soruyu sorunca bizi
dinleyen yargı mensuplarının, yargı personelinin “Ne sen sor ne de ben
söyleyeyim.” dediğini duyar gibi oluyoruz. Bu sorunların acil olanlarından
birkaçına değinmek önemlidir diye düşünüyorum. Mahkemelerimiz yoğunluk açısından âdeta bir hipermarket, bir
fabrika yoğunluğu yaşamakta; tabir caizse, giren çıkan belli değil. Yurt
dışındaki mahkemelerin işleyişini ve fiziki şartlarını görünce bu binalarda bu
yoğunluğu anlamakta güçlük çekersiniz. Hâkimler, onlarca dosyayı akşam
koltuklarının altına alıp evlerine götürürler, sabah adliyeye getirirler; özel hayatları
yoktur, çocuklarına ayıracakları zaman onlar için lükstür. Bu yoğunlukta
gerçekten adil ve isabetli karar üretmek işin zaten doğası gereği çok zordur. Öte yandan, her uyuşmazlığın, büyük küçük, nizalı nizasız, illaki
mahkemenin önüne gelmesi gerekiyormuş gibi, tüm çağdaş ülkelerde hâkim ve
savcılara adil karar üretmek ve zamandan tasarruf etmek üzere üretilen idari
çözüm yolları yıllarca ihmal edilir, her geçen gün yoğunlukları artar
mahkemelerin. Mutlaka, mahkemelerin iş yoğunluğu azaltılmalı ve idari çözüm
mekanizmaları üzerinde durularak bu yolların geliştirilmesi yöntemleri
aranmalıdır. Adli personelin özlük hakları konusunda, özellikle hâkim ve
savcıların özlük haklarının iyileştirilmesinden sonra, biraz ihmal
edildiklerini kiminle görüşürseniz söylerler. Buna rağmen, devlet memurları
içerisinde en fazla yoğunluk taşıyan adliye personelidir. Yeni binalar yapılır,
fiziki yetersizlikleri bir şekilde devam eder. Ancak, özellikle büyük
şehirlerde adliyenin karşı karşıya bulunduğu fiziki şartlar gerçekten acınacak
durumdadır. Sekreteryası güçlü olmayan, araç gereç,
personel sıkıntısı çeken adliye teşkilatı hakikaten, bütün iyi niyetlerine
rağmen zorlanmaktadır. Yargılama süreci maalesef yavaş işlemektedir. Örneğin son
Ergenekon olayında on dört ay gibi bir hazırlık soruşturması safhası
yaşanmıştır. Bunun çağdaş hukuk normları içerisinde anlatılması, anlaşılması
gerçekten güçtür. Bu tedbirler mutlaka üretilmelidir. Çünkü gecikmiş adalet,
adalet değildir. Ayrıca, bütün mahkemelerde ve birçok yerde “Adalet mülkün
temelidir.” diye yer alır ki adalet dağıtmayan ve özellikle vatandaşları
nezdinde adil olmayan devletlerin uzun yaşama şansları olamaz. Osmanlı
İmparatorluğu’nun en ayırt edici vasfı, tebaası içerisinde bu adaleti
çağdaşlarına göre sağlamış olmasından kaynaklanmaktadır. Aksi takdirde Basra
harap olduktan sonra Basra’yı kurtaramazsınız. İşte son zamanlarda yaşanan Kuddusi Okkır olayı da maalesef
bu söylediklerimizi teyit eder niteliktedir. “Ulusal Yargı Ağı Projesi, UYAP” denen bir proje hayata geçirilmiştir
ancak beklenenin aksine nicelik ve nitelik açısından yargılama sürecine bir
hızlandırma, bir somut kazanım maalesef sağlayamamıştır. Özellikle hâkim ve
savcıların gerek bilgisayar eğitimi ve gerekse yabancı dil eğitimi, diğer
ülkelerdeki yargıyı tanıyıp öğrenme açısından yurt dışı eğitimlerinin Adalet
Bakanlığınca karşılanması ve bu sürecin hızlandırılmasında fayda telakki
etmekteyiz. Bir de adil yargının ortaya çıkmasında engelleyici dış faktörler
vardır -ki bazı konuşmacılar burada dile getirdiler- bunları da belirtmek ve
bunlar üzerinde mutabakat sağlamak durumundayız. Gelen konuşmacılara bakıyorum
yahut basında yer alan konuşmacılara bakıyoruz, mevzubahis eğer AKP kapatma
davasıysa farklı konuşuyor, yine, mevzubahis Ergenekon diye adlandırılan dava
ise farklı konuşuyor. Hâlbuki, değişmez hukuk kuralı
arkadaşlar: Yargıya intikal eden bir konuda konuşmayacaksınız, Türk adaletine
güveneceksiniz. Özellikle basının ve siyasi parti sözcülerinin, dış
güçlerin -AB başta olmak üzere Amerika
Birleşik Devletleri ve uluslararası camianın- bu konuda hassasiyet göstermesini
sağlamakla mükellefsiniz. Özellikle dış çevrelerin bu davalara yönelik basında
yer alan çıkışları, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti açısından rencide edicidir. Hükûmet, bu konuda sessiz kalmaktadır. “Bu bizim iç
meselemiz, kol kırılır yen içinde kalır. Biz, bunu kendi yasal çerçevemiz
içerisinde çözebiliriz.” söyleyişini, duruşunu maalesef sergileyememiştir. Hukuk devletinin ilkelerine baktığımız zaman, demokratik devlet,
güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı değişmez kaidelerdir.
Bu ilkeler yokmuş gibi, bir partinin sayın genel başkanı savcılığa soyunur,
diğer bir partinin genel başkanı da avukatlığa soyunur. Varın siz o memlekette
adaletten, hukuktan bir şeyler bekleyin. Değerli arkadaşlar, bu memleketin yeterince, kaliteli hâkim ve
savcısı vardır. O sayın genel başkanlara Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu
hatırlatmak istiyorum: Lütfen, işinizi yapın. Bu memlekette yönetim zafiyeti
vardır, bu memlekette ana muhalefet zafiyeti vardır. Sizlerin görevi bunları
ortadan kaldırmaktır diyor, konuştuğumuz tasarıyla ilgili olarak tasarıyı
desteklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gruplar adına son konuşmacı Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Sevahir Bayındır. Sayın Bayındır, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasa değişikliği hakkındaki tasarının 3’üncü maddesine
ilişkin Grubum DTP adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasa tasarısının adı Uyuşmazlık Mahkemesinde kimi değişikliklerin
yapılmasıdır yani Mahkemenin işleyişinin uyumlu, ahenkli hâle getirilmesidir.
Ben, bu yasanın bu felsefesine dayanarak şu bağlantıları kurmak istiyorum ve
düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum: İnsanlık tarihi, hep insan
ilişkilerini uyumlu hâle getirmek, suçu, cezayı kovuşturmak, soruşturmak,
yargılamak, ödüllendirmek üzerine bir arayışla süregelmiştir ve duraksamadan da
devam etmektedir. Ama bu devamlılık kimi zaman gerçekten doğa kanunları,
insanın yaradılış kanunlarına uyumlu hâlde bir mücadeleyi içerirken, genelde de
az gelişmiş ülkelerde, demokrasiden nasibini almamış ülkelerde, çoğulcu bir
sistemi oluşturmamış ülkelerde de ne yazık ki bu uyum mahkemeleri de toplum
dokusunu uyuşmazlık üzerinden ele almaktadır. Bu da hiçbir yere uymamaktadır ve
insan doğasıyla oynamak çeteleri doğurmuştur, doğanın doğasıyla uğraşmak da
keneleri açığa çıkarmıştır diyorum. Neden bunu diyorum? Siz bir kültürü yok etmeye çalışırsanız başka
bir kültür açığa çıkar ve bu kültürü yok etmek için de binbir
türlü hukuk dışı, işte Ergenekon çetesi diye de tanımlanan çeteler, korucu
çeteleri, bilmem ne çeteleri, sauna çeteleri… Artık tanımlanacak kelime
kalmamıştır, çete sıfatının önüne konacak ve Türkiye -bu çetelerin- insanlığın
değerlerinden, demokrasinin kan emiciliğinden kaynaklı sürekli bir doku
uyuşmazlığını gündemleştirmekte ve toplumu derinden etkilemektedir. Bu toplumsal doku uyuşmazlığının en temel parçalarından biri de
Türkiye’de Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmemesi, sürekli bir güvenlik
ve asayiş sorunu olarak ele alınmasından kaynaklı, sürekli cumhuriyet tarihinin
resmî ideolojisiyle çatışma hâlinde ve bir türlü uyumlu hâle getirilemedi.
Asimilasyon ve güvenlik yöntemleriyle de bu sorunun uyumlu hâle gelmeyeceği
açıktır. Açıktır, açıklığın ötesinde, artık toplumu giderek kirletmekte,
umutlarını kırmakta, ekonomik yolsuzlukları derinleştirmekte, iktidarları artık
sürekli kılmamakta, iktidarların ömürlerini giderek bir iki yıla indirmektedir.
Bütün bunların temel nedeni, Türkiye'nin gerçek bir demokrasiden, sivil bir
anayasadan ve o sivil anayasanın tüm toplumsal dokuyu uyumlu hâle
getirememesinden kaynaklıdır. Bununla bağlantılı olarak özellikle güney ve Doğu Anadolu
bölgelerinde Kürt kimliğinin inkârı, yok sayılmasına dayalı oluşturulmuş
güvenlik kuvveti olarak ele alınan korucuların çeteleşmesinden de biraz
bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, en son -yani bu haftanın en sıcak gündemlerinden
biri olarak kamuoyuna yansıdı- Beytüşşebap’ta bir düğünde farklı farklı korucu aşiretlerinin ağır silahlarla gösteri yapması
sorunuyla karşı karşıya kaldık. Bu silahların bu kadar keyfî, toplumun yaşadığı
bir yerde gövde gösterisi yaparcasına patlatılması gerçekten tüyler ürpertici
bir durumdur. Bu silahlar sadece düğünlerde sıkılmıyor. Aynı zamanda korucu olan
köyler güçsüz olarak hissettiği diğer köylüleri bu silahlara ve devletin ona
verdiği güvenceye ya da göreve dayanarak ve bunu suistimal
ederek -insan öldürmek, hayvan öldürmek, insan kaçakçılığı, yolsuzluk- pek çok
suç şebekesine bulaşmıştır. Örneğin, daha üç ay önce Şırnak’ın Heştan
köyü diye tanımlanan köyünde bir korucu, kafası bozuluyor, aynı köydeki sivil
insanı yaralayabiliyor. Ölebilir de, ama hiç yargılanmadan, çok rahatlıkla
serbest bırakılabiliyor. Yine en son Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Yayla -yani Ware Merg- köyü Eskiköy (Dewa Xiraf)
mezrasında 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin… Yine bu, korucuların
sorumluluğundadır. Buna ilişkin koruculuk sistemi ya da inkâr sistemi ya da
hukuksuzluk, giderek toplumu, aynı köyde aynı akrabaları bile karşı karşıya
getirmekte ve çok keyfî bir şekilde insanların hayatlarına mal olabilmektedir. Bunun için, Hükûmetimiz eğer gerçek
anlamda bir uyum istiyorsa, barış, huzur istiyorsa, bu barış ve huzur ancak bu
toplumsal uyuşmazlığı ortadan kaldırmaktır, yani Kürt’e uymayan bir kıyafeti
uydurmaya çalışırsan burada uyuşma söz konusu olmaz, burada uyuşmazlık olur,
burada çeteleşme olur, burada ekonomik kayıp olur, burada duygular kaybolur,
burada insanlık kaybolur yani bir insanlık trajedisidir bu uyumsuzluğun sonucu.
O nedenle, Sayın Başbakan da son zamanlarda, işte “Barış için bir
adım önde atmak gerekiyorsa biz bunu atarız…” Buyurun, Türkiye'de de Kürt
sorununun çözümsüzlüğünü ortadan kaldırarak, Kürtlerin kendi kimliğiyle uyumlu
yaşayacağı, kendi kimliklerini ifade edebileceği demokratik bir Anayasa
çerçevesinde bu uyumu geliştirelim, hem çetelerden hem kenelerden kurtaralım.
Neden diyorum? Çünkü toplumsal uyumsuzluk kadar doğanın
uyumsuzluğu artık dünyanın gündeminde. Küresel ısınma, kuraklık, bazı
canlı türlerinin ortadan kaldırılması farklı canlı türlerinin ortaya çıkmasına
ve bunların hastalık üretmesine, yaymasına neden olmaktadır. Köklü, sağlıklı, kalıcı uyum ancak doğanın yasalarına ve insanlık
adına çıkarılan kanunlar değil… İnsanın doğal yaradılış hukukuna dair iki temel
yasayı birbirine uyumlu hâle getirirsek, Türkiye'de sadece sorunların
uyumsuzluğu ortadan kalkmaz, o zaman kutuplaşma da ortadan kalkar ya da adalet,
hakikat sadece birileri için aranmak zorunda kalınmaz. Bugün “Fırat’ın doğusu” diye tanımlanan bölgede bir dünya faili
meçhuller var. İşte, en son Ergenekon çetesinin “Şırnak cumhuriyeti” diye
tanımladığı bölgede: 1991, 1992 yıllarında Şırnak’ın yandığı dönemde de Levent Ersöz orada görevlidir, en son Silopi kayıplarımız Serdar
Tanış ve Ebubekir’in kaybedilmesi de doğrudan onun
sorumluluğundadır. Gelin -hakikati, bu uyuşmazlığı yaratan çeteleri ortadan kaldırmakla
ve- onların yeniden üretilmemesi açısından da daha sağlıklı bir uyum
oluşturalım. Çünkü, adı değişebilir; Sertaç olur,
Bucak olur, kucak olur, bilmem ne olur, Tolun olur, bu adlar değişir. Emekli
olur, insanlar ölür de, ama sistem eğer olduğu gibi devam ediyorsa, bu
uyumsuzluk, toplumsal doku uyumsuzluğuyla devam ediyorsa, bu çeteler, kişiler
de gelir geçer ama yeni kişiler, yeni isimlerle aynı görevi hiç aksatmadan aynı
mekanizma içinde beslenerek bu yaptıklarını, bu haksızlıklarını devam
ettirirler. O nedenle bizim talebimiz, yani bu konu kapsamında özellikle son
zamanlarda hem Ergenekon çetesi hem de bölgede giderek yaygınlaşan korucuların
keyfî insan öldürmesi, keyfî ateş etmeleri, keyfî insan yaralamaları ve benzeri
insan sindirmelerine karşı da güçlü bir çaba harcayalım. Bu koruculuk sistemi
doku olarak uymuyor topluma, bunu ortadan kaldıralım. Koruculuk sistemini artık
lağvedelim. “Çeteleri lağvediyoruz” diyorsak, o zaman buyurun, korucuları
lağvedelim. Onu, bölgedeki en uç, en kılcal damarı olarak ve her türlü amaç
için de rahatlıkla kullanılabilen bir güç olarak ele alıyorum. Dolayısıyla savaşı durduralım. Yani, çeteler kandan emiyorsa,
savaşı durduralım. Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözelim. Gerçek bir
uyumu sağlayalım. Doğayla bu kadar savaşmayalım. Nükleer enerjiler, santraller
yapmayalım, operasyonlar yapmayalım, ormanları yakmayalım. Batıda ormanlar
yanar herkes avaz avaz bağırır ama Cudi’de, Gabar’da, Dersim’de ormanlar yanar kimsenin aklı duymaz, vicdanı
duymaz, kör ve sağırdır. Üç maymunları oynuyoruz. Gelin, uyum istiyorsak, adalet istiyorsak bütün her yerde her
türlü çeteye karşı mücadele edelim ve doğanın yasasını bozmayalım. İnsanlığın
da bozduğumuz yasaları düzenleyerek gerçek uyumu sağlayalım diyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahsı adına söz talebi var mı? Yok. Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarının 3. maddesine
bağlı 4. maddenin ikinci fıkrasının sonundaki (iki ay) ibaresinin 15 gün olarak
değiştirilmesini az ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini az ve teklif ederiz.
Madde 3 - 2247 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Görev süresi, hesaplanması ve görevlendirmenin zamanı Madde 4 - Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı ve üyeleri dört yıl için
seçilir. Dört yılın hesabında göreve başlama tarihi esas alınır. Görev süresi dolacak olanların yerine, bu sürenin sona ereceği
tarihten önceki iki ay içinde; yaş haddi nedeniyle emeklilik halinde ilgilinin
emekliye ayrılacağı tarihten önceki iki ay içinde; görev süresi dolmadan
boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde görevlendirme
yapılır. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilirler.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Öztürk? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekili kavramı, Anayasa’da
öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerine, Anayasa’da öngörülen asli
görevleri dışında, Anayasa’nın 146/son maddesi uyarınca yasa ile herhangi bir
görev verilemez. Anayasa Mahkemesi de Anayasanın 148/son maddesi uyarınca
sadece Anayasa’da belirtilen görevleri yerine getirir. Anayasa’da, Anayasa
Mahkemesine, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekilliği seçimi konusunda bir görev
verilmediğine göre, anayasa ile öngörülmeyen böyle bir görev yasada da yer
almalıdır. Bu nedenlerle Başkanvekilliği sözcüğü metinden çıkarılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarının 3. maddesine
bağlı 4. maddenin ikinci fıkrasının sonundaki (iki ay) ibaresinin 15 gün olarak
değiştirilmesini az ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Şimdi, burada ve bir önceki maddede “Başkan” ve “Başkanvekili”
kelimesi var sayın milletvekilleri. “Başkan” ve “Başkanvekili” ifadesi… Yani
başkan vekili, devamlı orada görev yapan bir unvandır. Başkan da orada devamlı
görev yapacak, başkan vekili de orada… Yani, bu ibareyi kullanırsanız başkan
vekili de orada devamlı görev yapacak. Hâlbuki buradaki başkan vekili, başkanın
olmadığı veya boş olduğu zamanlarda burada görev yapıyor. Yani burada getirilen
bu “Başkanvekili” kelimesi maddeye uymamış. Biz ikaz edelim de siz yine de şey
edin. Yani hem “Başkan” hem “Başkanvekili” deyince orada… İşte, Danıştay başkan
vekili devamlı orada görev yapıyor. Başkan ve başkan vekili… Ama Uyuşmazlık
Mahkemesinde başkan vekili orada devamlı görev yapmıyor. Ne zaman görev
yapıyor? Başkanın olmadığı zaman, Anayasa Mahkemesince görevlendirilen kişi…
Buraya “Başkanvekili” kelimesi uymamış; bir. İkincisi: Şimdi, görev süresi bitmeden iki ay önce seçim
yapıyorsunuz Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerine. Emekliye ayrılması hâlinde
emeklilik süresinin dolmasından iki ay önce o göreve atama yapıyorsunuz ama
boşalması hâlinde, yani ölüm vesaire nedenlerle boşalması hâlinde yine iki ay
sonra buraya seçim yapıyorsunuz. Şimdi, biraz önce Komisyon Başkanı dedi ki: “Başkan olmadığı zaman
yani başkan vekili olunca buraya mecburen Anayasa Mahkemesi üyesi olması lazım
ki burada toplantı yapılsın.” Peki, toplantı nisabı eğer üye tam sayısıysa
Sayın Başkan, niye iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliğini boş bırakıyorsunuz?
Yani eğer boşaldığında iki ay sonra seçim yaptığınız zaman, iki ay içinde… Ben
toplantı nisabını sordum size; bilmiyorum, tam üye sayısıysa onu tam
bilmiyorum. Eğer tam üye sayısıysa boşalmasından iki ay sonra seçim yaptığınız
zaman, iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi hiç toplanmayacak. O zaman… Yani, bu bence
bir sakatlıktır. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – İki ay
içinde yapılıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, burada öyle yazıyor, bakın:
”…görev süresi dolmadan boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay
içinde…” Ben, boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde değil de on beş gün
içinde diyorum. Yani, bence, sizin getirdiğiniz… Yukarıda, daha süresi dolmadan
iki ay önce seçim yapıyorsunuz ama ölüm veya sair sebeplerle boşalma olursa iki
ay sonra seçim yapıyorsunuz. Yani ötekisinin mantığı buraya uymamış. Bilmiyorum
yani bu inceliği siz fark ettiniz mi? Ben diyorum ki ya Uyuşmazlık Mahkemesinin
süratle… Hatta on beş gün bile fazla, yani bir hafta içinde buraya seçim
yaparsanız şey işlemiş olur. Yazılış böyle, ama benim önergem de bu. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki, bir ölüm
olduğunda ne olacak? KAMER GENÇ (Devamla) – Bence bu hata, yani iki ay sonra siz seçim
yaparsanız iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi toplanmayacak. Dolayısıyla bu hatadır, o
bakımdan kusurlu gördüm. Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii, biz burada zaman zaman bazı sıkıntıları dile getiriyoruz, ama maalesef hiç
kimse kale almıyor. Geçen gün İçişleri Bakanı buradayken ben bir soru sordum
kendisine. Bakın, Pülümür’ün Elmalı köyüne Erzincan-Erzurum yolundan giderken
orada Karasu veya Fırat akıyor -ismini de tam iyi bilmiyorum- çok büyük bir su.
Buradaki iki köy, tel köprülerle bağlı. Bu iki tel
köprü kesiliyor birtakım kişiler tarafından. Kişiler de yine kamu görevlileri,
biliniyor. Ben dedim ki: Sayın Vali, ya bu insanların ulaşımını sağlayan bu
köprünün telleri niye kesiliyor? Burada bana “Ben onunla ilgileneceğim.” dedi.
Bakın, bir buçuk ay oldu. Her gün insanlar bana telefon ediyor, “Hastamız var,
köyden çıkamıyoruz, suyu geçemiyoruz.” diyor. Açıyoruz, oradaki mülki idare
amirlerinin bazısı telefonumuza çıkmıyor. Hani, siz burada bize karşı tepki
gösteriyorsunuz ya onlar da size yağ olsun diye telefonlarımıza çıkmıyor
bazıları. Bazıları da “Efendim, paramız yok.” diyor. Yani, böyle bir şey olur
mu arkadaşlar? MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Niye kesiyor ki? KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işte, kesen kamu görevlisi. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Aaa, olmaz,
yapmaz öyle şey! KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, ben kimseye
iftira atmam. Ya olursa bunun sonucuna katlanır mısın? Bakın arkadaşlar, ben size ciddi bir şey söylüyorum. Bu köye giden
iki tane tel köprü, oraya özel oksijen… Pülümür’ün Elmalı ve diğer bir köyü, şu
anda ismini hatırlamadım, oraya giden tel köprüyü oksijenle getirip kesiyorlar.
Kesenler belli, kesenler de belli. ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Niye söylemiyorsun? KAMER GENÇ (Devamla) – Kamu görevlisi efendim, kamu görevlisi. ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Niye söylemiyorsun? Söyle. KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu araştır işte, hükûmet
sensin kardeşim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, ben
yıllarca burada görev yaptım. Ben, mümkün olduğu kadar, devletin görüntüsüne
leke getirici veyahut da onu zayıflatacak bir ifade kullanmak da istemiyorum. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hayret bir şey! Saygılı konuş. KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, Cumhurbaşkanı, Başbakan, onlar önemli
değil. Devlet ayrı, onlar ayrı. Ben o adamlara karşı saygı duymuyorum. Allah Allah! Yani, niye saygı duymadığımı da isterseniz burada
uzun uzadıya anlatayım. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – O makama saygı duyacaksın. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama Türkiye Cumhuriyeti devleti benim
devletimdir, ona saygı duyarım. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – O makama saygı duymak zorundasın. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, efendim,
Abdullah Gül’le Tayyip Erdoğan devletle özdeşleşemez. Onlar AKP’nin seçtiği
Cumhurbaşkanı ve Başbakan. Ben onlara saygı duyamam. Ben size burada diyorum ki: Ey Hükûmet,
bakın, iki köyün tel köprüsü kesilmiş, bunu yapın yahu. Bir vicdanınız varsa
yapın. Çünkü, adamın hastası var, köyünden çıkmıyor. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İsim ver. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, köyünden dışarıya gitmiyor. Burada
oturup da doğru söylenen sözlere “yalan” diyecek kadar küçülen insanlara ben ne
diyeyim yahu? İnsanların seviyesi olacak. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Küçük sensin! KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer bir seviyesi olmayan insanlara ben ne
cevap vereyim? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, çık buradan laf at… Yahu bak,
sen o cezanı bir temizle de gel. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, önergemde karar yeter sayısı
istiyorum. Sayın Başkan, çok taraflı hareket ediyorsun, lütfen say. BAŞKAN – Adaletli hareket ediyorum, taraflı değil de. KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet taraflı, taraflı… BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Var mı yeterli çoğunluk, say bakalım. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Divan usulüne göre teşekkül
etmemiştir; üçünüz de AKP’lisiniz. Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan. BAŞKAN – Var, var. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, üçünüz de AKP’lisiniz, böyle
Divan oluşturulmaz. Efendim, Divanda bir de muhalefetten kâtip üye olsun. Karar yeter sayısı yok. BAŞKAN – Yeter sayı var, ben gördüm, evet. KAMER GENÇ (Tunceli) – Say bakalım, var mı? BAŞKAN – 4’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4- 2247 sayılı Kanunun 12 nci
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yargı mercii, itiraz dilekçesi üzerine verdiği itirazı ret
kararını kaldırarak görevsizlik kararı vermediği takdirde; yetkili makama
sunulmak üzere kendisine verilen dilekçeyi, alınan cevabı ve görevsizlik
itirazının reddine
ilişkin kararını, dava dosyası muhtevasının onaylı örnekleriyle
birlikte uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makama gönderir." BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk. Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında
Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, konunun içeriğine girmeden önce içinden
geçtiğimiz haftanın tarihsel sürecimiz içerisinde anlam ifade eden son derece
önemli günleri olması nedeniyle öncelikle bugünleri kısaca anmak istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi 23 Temmuz 1919 tarihi Kurtuluş Savaşı ve laik,
demokratik cumhuriyetimizin kuruluş sürecinde en önemli mihenk taşlarından
birisidir. Bu tarih, Erzurum Kongresi’nin Mustafa Kemal önderliğinde
toplanmasının 89’uncu yıl dönümüdür. Bu Kongreyle, ulusal mücadelenin kayıtsız
şartsız bağımsızlığa ve kayıtsız şartsız millî hâkimiyete dayalı programı
netlik kazanmış, vatan sınırları belirtilip vatanın bir bütün olduğu ve
parçalanamayacağı ilan edilerek emperyalistlere Anadolu’nun işgal edilemeyeceği
anlatılmak istenmiştir. Gerektiğinde bir hükûmet
görevi üstlenebilecek bir temsil heyetinin oluşturulmasıyla yeni bir devlete
doğru adım atılmış, mandacılığa karşı çıkılmıştır. Bugün içinden geçtiğimiz
süreçte daha iyi anlamamız ve hiç unutmamamız gereken Erzurum Kongresi’ni, aynı
bağımsızlık ve mücadele ruhuyla saygıyla bir kez daha anıyorum. Sayın milletvekilleri, 24 Temmuz tarihi, yani yarın ise,
cumhuriyetimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ın 85’inci yıl dönümüdür. Tarihimizin abidesi olan Lozan, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros
Mütarekesi ve Sevr Anlaşması’yla, boğazları galip devletlere ardına kadar açan,
sınır ve iç güvenlik dışındaki ordusu dağıtılan, tüm savaş gemileri ve
tersaneleri işgal edilen, teslim alınan, haberleşme istasyonları bile yabancı
güçlere bırakılan, ülke topraklarımızın emperyalistlerce işgali yaklaşımını
kabullenen tam teslimiyetçi anlayışın yaptıklarından ders çıkartıp, farklı ve
tam bağımsızlıkçı bir rotada durmanın adıdır. Korkuyu iliklerinde
hissedenlere karşı ülkenin elden gitmesine göz yumulmasına hayır diyen bir
ulusun, bir büyük kahraman Mustafa Kemal etrafında birleşerek, vatanın
bütünlüğünün ve ulusun bağımsızlığının tüm dünyaya kabul ettirildiği tarihsel
mutlak bir zaferin adıdır. Sayın milletvekilleri, ayrıca, geride bıraktığımız 20 Temmuz
tarihi ise, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 34’üncü yıl dönümüdür. Bugün
Kıbrıs’ta kabul edilen tek devlet, tek egemenlik anlayışıyla, ülkemizin
tarihsel iddialarından vazgeçtiği, Kıbrıs Türk halkının azınlık statüsüne
dönüştürüldüğü, Londra ve Zürih Anlaşmalarının ülkemize tanıdığı hakların
askıya alındığı süreç ile daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen
yabancı sermayeli şirketlere herhangi bir sınırlama olmaksızın toprak satış
yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisinde tekrar yasalaştırıldığı, ulusal
şirketlerimizin ve bankalarımızın büyük bir bölümünün yabancıların eline
geçtiği bir süreçten geçerken, ülkemizi yöneten ve halkımızın büyük bölümünün
oyunu almakla övünen siyasal anlayışı, Erzurum Kongresi’ni, Lozan Anlaşması’nı
ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nı bir kez daha anımsamaya davet ediyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 158’inci maddesinde
düzenlenen bir büyük mahkemeyi, yani Uyuşmazlık Mahkemesini ve dolayısıyla
yargımızın sorunlarını konuşuyoruz. Hepimizin bildiği gibi yargı yetkisi
Anayasa’mızın 9’uncu maddesi gereğince Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılmaktadır. İçeriden, dışarıdan hiçbir kişi veya kurumun yargıya
müdahalesi kabullenilemeyeceği gibi yargının böyle bir müdahaleyi olanaklı
kılması ve müsamaha göstermesi de kabullenilemez. Buna karşın Türk milleti adına yargı yetkisini bağımsız bir
şekilde kullanan Türk yargısına karşı AB ve ABD komiserlerinin müstemleke
valisi edasıyla yapmış olduğu tehditkâr açıklamalar, hedef göstermeler, içinden
geçtiğimiz süreçte ulusumuzca esefle izlenmektedir. Daha
önceki ilerleme raporlarında mahkemeler üzerindeki siyasal iktidarın gölgesinin
uzaklaştırılmasını, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki Adalet Bakanı ve
Müsteşarın konumunun yargı bağımsızlığını gölgelediğini, Kurulun sekreteryasının dahi Adalet Bakanlığı bünyesinde
konuşlandırılmasının kabullenilemeyeceğini raporlaştıran AB temsilcilerinin,
Kıbrıs ve diğer pek çok konuda üzerinde etkinlik kurdukları siyasal iktidarın
yargıya müdahale eden yaklaşımlarına nasıl destek çıktıklarını görüyoruz,
izliyoruz. Büyük bir çifte standart içeren teslimiyetçi bir iç, dış
politikanın sürdürülmesi gayesine yönelik bu açıklama ve müdahaleler hiçbir
şekilde kabul edilemez. Ayrıca dışarıdan yapılan bu müdahalelere içeriden sahip
çıkan anlayışın yayın sahip ve kalemlerinin, tarihsel süreç içerisinde bugün
ibretle andığımız iş birlikçi mütareke basını ve anlayışından hiçbir farkı
yoktur. Diğer taraftan da Anayasa ve yasalarla bağımsızlığı güvence altına
alınan yargı faaliyetlerinin sanki cumhuriyetin üzerinde yükseldiği temel ilke
ve değerlere karşı topyekûn bir saldırı ile birlikte gelişiyor düşüncesinin
yaygınlaştırılması ve toplumsal kabule zorlanması da son derece tehlikeli bir
gelişmedir. Anayasa’mızda güvence altına alınan bağımsız Türk
yargısı, Anayasa’mızın başlangıç metninde açıkça ifade edilen yürütme, yargı ve
yasama erklerinin birbirinden bağımsızlığına karşın kendisini savcı ilan eden,
hazırladığı anayasa taslağını halkımızın görüş ve onayına sunmadan Atlantik
ötesindeki gücün görüş ve onayına sunan siyasal iktidarın başının ve
destekçilerinin gösterdiği yol ve hedefte yürüyemez. Yaşam hakkının ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6’ncı
maddesinde ifade edilen adil yargılama hakkının somut olaylarda ihlal ediliyor
noktasına gelinmesi ise yargının bağımsızlığını gölgeleyen gelişmelerdir. 6’ncı
maddenin üçüncü fıkrasında yer alan her sanığın kendisine yöneltilen suçlamanın
niteliğini ve sebebini en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak
haberdar edilmek, iddia tanıklarını sorguya çekmek ve çektirmek, açık, aleni
mahkemelerde en kısa süre içerisinde makul bir şekilde yargılanabilmek hakkı
elinden alınamaz. Cumhuriyetimizin varlık sebebi ve Anayasa’mızın üstün
kuralları buna hiçbir şekilde müsaade etmez, edemez. Anayasa’mızın ruhunda ve tarihsel köklerimizde yer alan ve bugün
her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gereken ulusalcı anlayış ve Atatürkçü
ilke ve değerlerin ulusal bir tehdit olarak tehdit noktasına taşınması çabaları
ise hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacaktır. Cumhuriyetin kurulmasıyla
giydiğimiz Atatürkçü gömlek sonsuza kadar ulusumuzca taşınacak ve buna karşı
çabalar tarihsel süreç içerisinde hak ettiği yanıtı en sert biçimiyle
alacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk. Şahsı adına Veysi Kaynak, Kahramanmaraş
Milletvekili. Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 225 sıra sayılı Tasarı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu madde, 2247 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında
değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Bu değişiklik kabul edildiği takdirde,
bundan sonraki usulî işlemler ve tebligatlar daha
hızlı ve daha seri bir şekilde ve işlerin sürüncemede kalmadan bitirilmesini
sağlayacaktır diyorum, yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahsı adına Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül. Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı’yla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, aziz milletim
ve yüce heyeti şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım. Anayasa’da, adli, idari ve askerî olmak üzere birbirinden bağımsız
üç ayrı yargı düzeni kabul edilmiş ve birbirinden bağımsız bu yargı düzenleri
arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmek üzere de Uyuşmazlık Mahkemesi
kurulmuştur. Bu tasarıyla, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçim usulü, görev
süreleri, mahkemeye başvuru şekli gibi konulardaki hükümlerinde değişiklik
amaçlanmıştır. Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru sormak için sisteme
giremiyorum. BAŞKAN – Belki olduğunuz yerden olabilir. Sayın Genç, siz bir yere
oturun, ben açtırayım. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, evvela Divanı usulüne uygun
teşekkül ettirin çünkü Divanda 3 AKP’li kişi oturuyor. Böyle bir Divan oluşumu
olmaz. Biraz önce karar yeter sayısını istedim, saymadan “Var.” dediniz. O
Divanı keyfî olarak yönetemezsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisidir burası.
Ben, özellikle sizden rica ediyorum; lütfen, Divan kâtiplerinden bugün kim
nöbetçiyse onu alın. Yani bu işi böyle zıddiyete getirmeye, bizim burada
sinirlerimizi bozmaya ne hakkınız var ne de yetkiniz var. Divanı usulüne göre
oluşturunuz ve buradaki, Başkanlık Divanındaki görevinizi tarafsız ve usulüne
uygun olarak yapınız. Çünkü bir tek iktidar partisine mensup 3 milletvekilinin
kürsüde olduğu bir yerde Divanın taraflı davrandığı konusunda… Biraz önce karar
yeter sayısı istediğimde yoktu karar yeter sayısı, “Var.” dediniz. Ben şimdi Hükûmete soruyorum: Bugüne
kadar Adalet Bakanlığının işlemleriyle ilgili olarak idare mahkemesinden ve Danıştaydan kaç tane yürütmenin durdurulması ve iptal
kararı alınmıştır? Kaçı uygulanmamıştır? Bu uygulanmamalarla ilgili olarak
herhangi bir tazminat ödeyen bakan, genel müdür, müsteşar var mıdır? İkinci bir sorum: Bugün Adalet Bakanlığına üst düzey bürokrat
olarak getirilen kişiler arasında daha önce Bakana, AKP’ye ve AKP’nin
bakanlarına ait davaları kendisine düşmüş de kendilerinin lehine veya aleyhine
karar verilip de buraya alınan var mıdır? Lehine karar verilip de buraya üst
düzey bürokrat olarak alınanlar var mıdır? Bunlar kimlerdir? Özellikle şahsıyla
ilgili kaç dava hakkında lehte karar verilmiştir, bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bütün bu sorulara
yazılı cevap vereceğim efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, efendim, şey istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet. KAMER GENÇ (Tunceli) – Millet duysun, niye yazılı cevap veriliyor
ki? Yani, demek ki kamuoyunun karşısında cevap verecek bir durumu yok. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz, tamam. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yani karar yeter sayısı
isteyen arkadaş karar yeter sayısının olup olmadığına da karar verecekse o
zaman Başkanlık Divanına gerek yok zaten, o arkadaşlar Meclisi de yönetir.
Böyle bir usul yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Meclis Başkanlık Divanının kâtip üyelerle birlikte teşkili
konusunda çizelge vardır, onlar tatbik ediliyor ama bir arkadaşımızın çok acil
bir mazereti çıkıp, rahatsızlığı çıkıp gittiği zaman da başka bir kâtip üyeyle
Başkanlık Divanını teşekkül ettiriyoruz ve yönetiyoruz. Bunda bir şey yok.
Bütün arkadaşlarımızın, ben, adalet üzerine hareket ettiğine inanıyorum. Tek
bir şahıs böyle bir sitemde bulunabilir, böyle bir isteği ortaya koyabilir ama
bizim yaptığımız işler adildir, adaletlidir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiç adaletle ilgin yok. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir sayın, Sayın
Başkan. Karar yeter sayısı var mı? BAŞKAN – 5’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5- 2247 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir. “Uyuşmazlık çıkarma konusundaki dilekçe ile ekleri kendisine
ulaşan yetkili makam, gerekirse dilekçedeki veya eklerindeki eksiklikleri
tamamlattıktan sonra, uyuşmazlık çıkarmaya yer olmadığı sonucuna varırsa veya
yapılan başvuruda 12 nci maddenin birinci fıkrasında
öngörülen sürenin geçirilmiş olduğunu tespit ederse, istemin reddine karar
verir.” “Bu takdirde ilgili yargı mercii, 18 inci maddede öngörüldüğü
şekilde davanın görülmesini geri bırakır.” BAŞKAN – Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tasarının 5’inci maddesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 13’üncü
maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Kanun’un 13’üncü maddesi, işin esasını reddetmeye yetkili makamın,
kendisine, Kanun’un öngördüğü süre geçtikten sonra gelen başvurular hakkında ne
yapılacağını düzenlememesi sebebiyle önemli tereddütlere yol açtığından,
yapılan bu düzenlemeyle bu eksiklik giderilmektedir. Dolayısıyla, pratik, çok faydası olacak bir düzenlemedir diyorum,
hayırlı olmasını tekrar temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili. Sayın Gönül, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi
Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi
başvuru esaslarıyla ilgili olmaktadır. Görüşmekte olduğumuz kanunun… EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun ) – Hayırlı uğurlu olsun! AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – …hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok tebrik ediyorum AKP’lileri. Böyle, o
kadar güzel konuşuyorlar ki millet kendilerinden o kadar şahane nutuklar
dinliyor ki “Yahu, biz şimdiye kadar niye bu AKP’li milletvekillerini seçmedik,
Meclise göndermedik, tebrik ederim (!)” diyor. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Soru ne? KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu millet bizi dinliyor. Bu milletin
sorunlarını kürsüde dile getirmemek için böyle engelleme yapanların sonu çok
iyi de olmaz. AKP’li milletvekillerine özellikle tavsiyede bulunuyorum: Sırf
Kamer Genç’i konuşturmamak için bu yollara girmeyin. Ama size tavsiye ediyorum,
bir ağabey olarak tavsiye ediyorum: Bu yollara girmeyin, grup başkan
vekilleriniz çıksın konuşsun. BAŞKAN – Sayın Genç, sorunuzu sorun lütfen. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyu sorayım: Sayın Başkan, 114 tane
-idari yargı mıydı adli yargı mıydı bilmiyorum- hâkimlik imtihanını kazanıp da
son Danıştay kararı nedeniyle mağdur olan arkadaşlar vardı. Bunların durumu
nedir bu 114 tane hâkim adayıyla ilgili olarak? Evvela bunu öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Peki. Sayın Bakanım, buyurun. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Danıştayın kararı sebebiyle, ÖSYM sınav sonuçlarının
yeniden hesaplanması sonucu yazılı sınavında almış oldukları puan 70’in altına
düşen 114 tane adayla ilgili bir sorun yaşandığı gerekçesiyle bir teklif Adalet
Komisyonunun gündemine geldi bildiğim kadarıyla, Komisyon gündemindedir. Eğer,
Komisyon gündemine alır, görüşür, Genel Kurula indirir ve Genel Kurul da bu
teklif istikametinde bir karar ortaya koyarsa, bu 114 arkadaşın sorunları da
çözülmüş olacaktır. Konu şu anda Parlamentonun gündemindedir. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6- 2247 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "MADDE 15- Olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyaları,
son görevsizlik kararını veren yargı merciince, bu kararın kesinleşmesinden
sonra, ceza davalarında doğrudan doğruya diğer davalarda ise taraflardan
birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava
dosyası da temin edilerek Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir ve görevli yargı
merciinin belirlenmesi istenir." BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Veysi Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; tasarının 6’ncı maddesiyle 2247 sayılı Kanun’un 15’inci
maddesinde bir düzenleme yapılmaktadır. Maddeyle olumsuz görev uyuşmazlığında
son görevsizlik kararını veren yargı mercisince yapılacak işlemler uygulamada
doğan aksaklıkları giderecek şekilde yeniden düzenlenmektedir. Son görevsizlik kararını veren yargı mercisince birinci savunma
alınmadan ve davayla ilgili belge ve bilgiler istenilmeden karar verilmesi
durumunda, ilk görevsizlik kararı veren yargı mercisine ait dava dosyasının
incelenmesine ihtiyaç bulunması ya da ilk görevsizlik kararının kesinleşme
durumunu da gösteren örneğinin gönderilmemesi nedeniyle anılan madde hükmü bu
aksaklıkları ortadan kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmektedir. Maddenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül… Sayın Gönül, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’da
daha öncelerden bugüne kadar kısmi değişiklikler yapılmışsa da uygulamada
yaşanan bazı sıkıntıların giderilmesi için söz konusu Kanun’un tekrar bir bütün
olarak ele alınıp gerekli düzenlemelerin yapılması ihtiyacı doğmuştur. Yapılan bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 7’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7- 2247 sayılı Kanunun 17 nci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki
fıkra eklenmiştir. “Olumlu görev uyuşmazlığının giderilmesini isteyen taraflardan
birinin, ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamların, taraf sayısından iki
fazla düzenleyeceği dilekçe ile başvurduğu yargı mercii; a) Dilekçelerden birini ve varsa eklerini yazı ile diğer yargı
merciine derhal iletir ve dava dosyasının kendisine gönderilmesini ister. b) Diğer dilekçeler ve varsa eklerini, yedi gün içinde cevabını
bildirmesi için karşı tarafa ve ilgili makamlara tebliğ eder. Tebligat yapılan
taraf veya ilgili makam, süresi içinde bu yargı merciine cevabını bildirmezse,
cevap vermekten vazgeçmiş sayılır. c) Dilekçeyi, alınan cevapları ve varsa ekleri ile dava
dosyalarını, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderir ve görevli yargı merciinin
belirlenmesini ister.” “Bu takdirde her iki yargı mercii de, 18 inci maddede öngörüldüğü
şekilde davanın görülmesini geri bırakır.” BAŞKAN – Şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Söz konusu 7’nci maddeyle, olumlu görev uyuşmazlığı doğması
hâlinde ilgili yargı mercilerince yapılacak işlemler ile uyulması gereken usul
kuralları açıkça belirtilmek suretiyle bu husustaki eksik düzenleme
giderilmekte olup… Kanunu da zaten sabahtandır görüşüyoruz. Bu konuda muhakkak ki bütün görüşmeler
yapılmıştır diye düşünüyorum. Ben bu kanunun ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın. Veysi Kaynak,
Kahramanmaraş Milletvekili... (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tasarının 7’nci maddesi 2247 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinde
bir düzenleme yapmaktadır. Maddeyle, olumlu görev uyuşmazlığı doğması hâlinde
ilgili yargı mercilerince yapılacak işlemler ile uyulması gereken usul
kuralları açıkça belirtilmek suretiyle bu husustaki eksik düzenleme giderilmeye
çalışılmıştır. Uygulamada ilgililer ve yargı mercilerince ne yapılacağı hususunun
düzenlenmesi gereği ortaya çıkmış bulunduğundan, maddeye eklenen yeni fıkrayla
bu tereddütler ortadan kalkacaktır diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 8’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8- 2247 sayılı Kanunun 18 inci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. “12, 13 ve 17 nci maddelerde yazılı
sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, çalışmaya
ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış
sayılır.” BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın
Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Söz konusu madde adli tatille ilgili bir madde ve bu maddeyle 2247
sayılı Kanun’un 12, 13 ve 17’nci maddelerinde öngörülen sürelerin çalışmaya ara
verme, yani adli tatil dönemine rastlaması hâlinde bu sürelerin çalışmaya ara
vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzamasını sağlamak
üzere hüküm eklenmiş bulunmaktadır. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanunun
hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş
Milletvekili. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2247 sayılı Yasa’nın 12, 13 ve 17’nci maddelerinde öngörülen
sürelerin çalışmaya ara verme yani adli tatil zamanında nasıl işleyeceği
hususunda şu ana kadar bir açık düzenleme olmadığından uygulamada çeşitli
farklılıklar, farklı uygulamalar meydana çıkmıştı. Yapılan bu düzenlemeyle bu
eksiklik ve farklılık giderilmektedir. Maddenin pratikte fayda sağlayacağını düşünüyorum ve hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 9’uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 9- 2247 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası
da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları
Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın
Ahmet Aydın. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının 9’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Söz konusu madde, Kanun’un 15’inci maddesinde yapılan değişikliğe
paralel olarak yeni bir düzenleme getiriyor. Bu amaçla aynı Kanun’un 19’uncu
maddesinin ikinci fıkrasındaki Uyuşmazlık Mahkemesine başvuran yargı mercisince
yapılacak işlemlere ilişkin hükmü uygulamada doğan aksaklıkları giderecek
şekilde yeniden düzenleniyor. Ben, tekrar, kanunun hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
benden önceki konuşmacının da bahsettiği gibi, tasarının bu maddesiyle eklenen
hüküm, yargı mercisince önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da
temin edilerek gerekçeli başvuru kararıyla birlikte dava dosyalarının
Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi hükmü düzenlenmektedir. Maddenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 10’uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 10- 2247 sayılı Kanunun 38 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “MADDE 38- Başkanın mazereti halinde yerine başkanlık edene bu
sürelerin içinde kaldığı her ay itibariyle, toplantıya katılan başsavcılar ile
asıl ve yedek üyelere, toplantı yapılan ay itibariyle, aylık ve ödeneklerinden
ayrı olarak 6500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayı
ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ödenek verilir. Toplantıya başsavcılar yerine katılan savcılara, toplantı yapılan
ay itibariyle; Uyuşmazlık Mahke-mesinin
raportörlerine ise her ay olmak üzere, aylık ve
ödeneklerinden ayrı olarak 2500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan
aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ödenek verilir. Bu ödenekler, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi
tutulamaz.” BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın
Ahmet Aydın. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının 10’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Kifayeti müzakere teşkil etmiştir diye düşünüyorum. Kanunun hayırlı olması dileğiyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; tasarıda aslında yer almayan ancak Komisyonda düzenlenen bu
maddeyle Kanun’un 38’inci maddesinde bir değişiklik yapılması öngörülmektedir.
Bununla, maddede kısmen mevcut olan modelin mali sisteme uyarlanması ve
güncellenmesi sağlanacaktır. Yapılan bu düzenlemeyle başkanın mazereti hâlinde
yerine başkanlık edenlere ve başsavcılar yerine katılan savcılara bir mali hak getirmektedir.
Bu yönüyle hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte
işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesine
bağlı 38. maddesinin ikinci fıkrasında geçen (2500) ifadesinin (3500) olarak
değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu
maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 2247 Sayılı Kanunun 38 inci maddesinin
ikinci fıkrasında geçen (6500) ibaresinin (7500) olarak ve ikinci fıkrasında geçen (2500)
ibaresinin (3500) olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 10’uncu maddesiyle ilgili olarak verdiğim
önergede söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, millet bizi seyrediyor. AKP’liler bizi konuşturmamak için
her madde üzerinde söz alıyorlar. Neyse, alın canım, sonunda nasılsa biz bir
söz buluruz, merak etmeyin yani! (AK PARTİ sıralarından “Boş konuşuyorsun!”
sesi) ASIM AYKAN (Trabzon) – Konuştuğunuz yetti sizin! KAMER GENÇ (Devamla) – Boş konuşmuyorum. Ben kanuna bir içerik
kazandırma, bir güzellik kazandırma, gerçeklere uydurma yönünde önerge
veriyorum ve siz diyorsunuz ki: “Çıkıp konuşmayın.” Neyse, işte yine
konuşuyoruz. Şimdi, burada, yukarıdaki fıkrada 6500 yan gösterge öngörülmüş,
alttakinde 2500. Bu da 3500 olsun diye verdik. Kemal Bey burada geziyor. Kemal Bey, bütün ödenekleri kesmişsin,
niye milletin parasını vermiyorsun? Öğretmene para vermiyorsun, müteahhide para
vermiyorsun, bizim deprem paralarını vermiyorsun, ayrıca terörden zarar gören
kişilere para vermiyorsun. Bütçenin boğazını sıkmışsın, ondan sonra diyorsun
ki: “Bütçe fazla vermiş.” Böyle bir maliye yönetimi olur mu arkadaşlar yahu! İnanmanızı istiyorum, geçen seneden beri Tunceli’de tespit edilen
terör zararı paralarını, her birisi 4 bin, 5 bin lira, onları bile vermiyor.
Yazık yahu millete! Çok zor durumdalar yani. Yani Maliye Bakanlığını yapıyorsan, bari hiç olmazsa vergi
incelemesini yaptır. Gidip de Citibank’ın 3,5 milyar
dolarlık vergisini Merkezî Uzlaşma Komisyonunda silip de Amerikalılar
tarafından “Yılın Maliye Bakanı” seçileceğine, evvela o vergiyi silme oradan,
getir, Türkiye’de muhtaç olan bu insanların parasını öde. Yani gerçekten doğruları söylüyorum. Bakın, 2007 Gelir İdaresinin
faaliyet raporunu okuduğunuz zaman, 2007 yılında incelenen vergi
mükelleflerinde bulunan vergi 1 katrilyon 116 trilyon liradır. Merkezî
Uzlaşmaya gitmiş, 772 trilyonu silmiş. Yahu olur mu, sen mahkeme misin? İşte
mahkeme diyorsunuz, niye peki bu mahkemeleri kurduk arkadaşlar? MEHMET CEYLAN (Karabük) – Süre bitti Kamer Bey! KAMER GENÇ (Devamla) – Mahkemeleri kurmamızın nedeni,
vatandaşların eğer bir ihtilafı varsa gitsinler mahkemelerde halletsinler. Maliye Bakanı Merkez Uzlaşma Komisyonuna gidiyor, kendisine yakın
olanların vergisini, hop, böyle siliyor. Silinen ceza miktarı kaç biliyor
musunuz arkadaşlar? 1 katrilyon 120 trilyon liralık vergi cezasının 14 trilyon
lirası alınıyor, geriye 1 katrilyon 110 trilyon lirası siliniyor. Yahu insaf
arkadaşlar! Devlet böyle yönetilmez, devlet kaynakları böyle tüketilmez… MEHMET CEYLAN (Karabük) – Süre bitti. KAMER GENÇ (Devamla) – Süre bitti… Ayrıca da, vergi denetim kadrolarını… İşte bu vergiyle ilgili…
Yani, gelirin olacak ki vatandaşın maaşına sen para verebilesin. Polisler,
bugün, her gün yalvarıyor bize “Sayın Milletvekilim maaşlarımız az, bir gün
bunları Meclis kürsüsünde dile getirin.” Siz seçimden önce polislere söz
verdiniz, dediniz ki: “Sizin maaşınıza 200 milyon, 300 milyon para vereceğiz.”
Hâlâ vereceksiniz. Öğretmene söz verdiniz, hâla
vereceksiniz, vermiyorsunuz. Arkadaşlar, ülkenin ekonomik sıkıntısı çok had safhada. İnsanlar
çok muhtaç durumda. 4/C’leri halletmediniz.
Özelleştirmeden dışarıya attığınız insanlarımız aç, çıplak. Adam 500 milyon
lira bile alamıyor. Yani böyle bir şey olur mu bir devlette? Adam devletin
KİT’lerinde çalışıyor, siz getiriyorsunuz onu bedava fiyatına kendi
yandaşlarına veriyorsunuz, ondan sonra oradaki işçileri dışarıya atıyorsunuz. İşte, Isparta’daki yün iplik fabrikası hâlâ faaliyette. 28
tane Tuncelili işçi orada çalışıyor, hâlâ faaliyette. Ondan sonra tuttular, o
işçileri dışarıya attılar. Bu Özelleştirme Kanunu’nda var mı? Yok. Peki, siz
kırk yaşındaki insanı, emeğiyle çalışıyor, usta adam, onu alacaksın, dışarıya
atacaksın… Ondan sonra bu kişiler Isparta yün iplik fabrikasında kilosunu 1
liraya yün imal ederken gidip dışarıdan 7 liraya yün ipliği alıyorsunuz. Değerli milletvekilleri, bana inanmayın da burada söylenenleri siz
de bir araştırın yahu! Sizin milletvekiliniz Levent’te elli yedi katlı 100 bin
metrekarelik inşaat yapıyor. Nereden yapıyor bunu? Bilmem Kütahya Şeker
Fabrikasını yok fiyatına alıyor. Bugün şeker fabrikalarını özelleştirmek için
birbirinizle yarışıyorsunuz. Bu mevsimde şeker fabrikaları özelleştirilir mi
sayın milletvekilleri? Yani, sizin, iktidar partisi olarak bunların üzerinde
durmanız lazım. Tamam, Kamer Genç konuşmasın. E konuşmuyorum ama siz de burada bu
insanların… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) –
Evet, bir
dakikam var galiba. BAŞKAN – Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önergene gel. KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, önergem gösterge rakamının 2500’den 3000’e çıkarılması ama
“devletin parası yok” diyor Kemal Bey -burada- “para yok” diyor, tık tık yapıyor böyle. Ondan sonra ama diyor ki “para çok”,
sizde kabiliyet yok. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Devletin iki yakasını bir araya
getirdi o. KAMER GENÇ (Devamla) – İşte
getirmemesinin nedenini size izah ediyorum. Devletin en kaliteli, en lüks, en
gelir getiren kaynaklarını sattınız. İşte Telekom’u çıkardınız yüzde 15
hissesini 5 milyar dolar düşük fiyatla sattınız! 5 milyar dolar! Kim topladı bu
hisse senetlerini? Gidin arkasından, bakın bakalım, piyasadan kim toplamış.
Yahu bu iktidar partisi sizsiniz. Bir gün Genel Başkanınız grupta konuştuktan
sonra grubun kapısını kapatın, bakanlardan bir hesap sorun, deyin ki “Siz ne
yapıyorsunuz yahu?” VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizim işimize karışma, sen kendi
işine bak. KAMER GENÇ (Devamla) – Yani
böyle milletvekili bakanın karşısında hesap sormasını bilmeli. Siz, eğer grupta
hesap sorsanız, burada bu duruma bu Hükûmet düşmezdi.
Gelmiyor buraya sizin şeyinizden dolayı. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizim grubumuzdan sana ne Kamer
Bey! KAMER GENÇ (Devamla) –
Benim önergem bu yoldadır. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Diğer önerge sahipleri adına bir söz talebi yok. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçesini
okutuyorum: Gerekçe: Sarf edilen emek ve mesai ile orantılı ücret ödenmesinin
sağlanması amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeleri
müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul edilen önergeler
istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 11’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 11- 2247 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 6- Mevcut üyelerin görevleri, seçildikleri tarihten
itibaren dört yıllık süre bitinceye kadar devam eder.” BAŞKAN – Şahsı adına söz
talebi yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 12’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 12- 13/5/1981 tarihli ve 2461 sayılı Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 1 inci maddesi ile 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “üyeleri ile Uyuşmazlık
Mahkemesinin askerî yargı dışından gelen” ibareleri madde metninden
çıkartılmıştır. BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 13’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 13- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Söz talebi yoktur. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 14’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 14- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı açık
oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan oy sayısı : 218 Kabul :
216 Ret :
2 (x) Evet, böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir. Hâkim ve savcılarımıza, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerimize ve
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak. Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; iktidar-muhalefet tüm milletvekili arkadaşlarıma ve
gruplarımıza, grup başkan vekili arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten 1961 Anayasası’yla anayasal bir yüksek yargı organı
olarak Anayasa’mıza giren Uyuşmazlık Mahkemesinin, yirmi sekiz yıldır
Yasası’nda günün değişen şartlarına göre değişiklik gerekiyordu. Geçtiğimiz
dönem, 22’nci Dönemde de bu değişiklikleri ihtiva eden bir tasarı Meclise
gelmiş, Genel Kurula kadar inmiş ancak yasalaşma imkânı bulamamıştı. İşte, bu
dönemde Adalet Komisyonunda görüşüldü, Genel Kurula indi. Gerçekten Uyuşmazlık
Mahkemesi Başkanımız ve ilgili arkadaşlardan aldığımız bilgiye göre uygulamadan
kaynaklanan bazı sorunların bir an önce çözümlenmesi gerekiyordu. Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına da yüksek
yargı organımızın Başkanı bundan on gün kadar önce bir yazı yazarak Meclis
tatile girmeden önce bu kanun tasarısının kabulü istikametinde bir talebi
olmuş. İşte, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi de iktidar-muhalefet tüm
gruplarımız bu tasarıya sahip çıkarak yasalaştırdık. O bakımdan her birinize
ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Uyuşmazlık Mahkememiz gerçekten önemli sorumluluklar üstlenmiş.
Bakın, sadece bu sene, dünkü tarih itibarıyla 331 dosya gelmiş Uyuşmazlık
Mahkememize. Bunun 240’ı görüşülerek Mahkemeden çıkmış yani bunlarla ilgili
kararlar verilmiş. Geçtiğimiz sene, Hukuk ve Ceza Bölümüne toplam 690 dosya
gelmiş. Bu az bir dosya adedi değildir. Burada görev yapan yüksek yargı
mensuplarımız, aynı zamanda mensubu bulundukları Anayasa Mahkemesinde, Yargıtayda, Danıştayda, Askerî
İdare Mahkemesinde görevlerine bir taraftan devam ediyorlar. Bu görevleri,
onların ikinci bir sorumluluklarıdır. Bu ancak üstün bir görev anlayışıyla,
hukuka olan sevgiyle izah edilebilir. Hem orada görev yapacaksınız hem burada
görev yapacaksınız ve gelen dosyaları da kısa sürede tamamlayacaksınız. O
bakımdan, tabii, biz böylesine bir yüksek yargı organımızın da ihtiyaçlarını
yasama organı olarak kısa sürede çözümlemeliydik, bugün onu gerçekleştirdik. O bakımdan, yeniden hepinize teşekkür ediyorum ve Yasa’nın bu
değişikliğiyle hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize hayırlı akşamlar dilerim
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.24 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.41 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 134’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Gündemin 3’üncü sırasında yer alan Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 273) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer alan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S.
Sayısı: 234) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 5’inci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 5.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 6.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 270) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 7’nci sırada yer alan Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 7 - Elektronik Haberleşme Kanunu
Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 8’inci sırada yer alan, Antalya Milletvekili Abdurrahman
Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporlarının görüşlerine başlıyoruz. 8.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporları (2/297) (S. Sayısı:
274) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 9’uncu sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan
Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 10.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S.
Sayısı: 259) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu 259 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ. Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, Türkiye Cumhuriyeti ile
Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşmak amacıyla söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli arkadaşlarım, Türkiye ile Gürcistan arasında, yakın
dostluk ilişkileri ve siyasi, ticari, ekonomik ve güvenlik alanlarında giderek
genişleyen ve derinleşen iş birliği mevcuttur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Gürcistan’la ülkemiz arasındaki bu dostluğu ve güçlenen iş birliğini
kuvvetle destekliyoruz. Türkiye-Gürcistan iş birliğini, Kafkaslar bölgesinde
barış ve istikrarın son derece önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Bu
görüşlerle, Türkiye ile Gürcistan arasındaki serbest ticaret anlaşmasını
onayladığımızı açıklamaktan da büyük bir memnuniyet duyuyoruz. (x) 259 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli arkadaşlarım, tabii, ticaretini her geliştirmek isteyen
devlet gibi Türkiye de mümkün olduğu kadar fazla ülkeyle serbest ticaret
anlaşmaları akdetmek suretiyle ticaret hacmini artırmayı hedefliyor. Bu,
Türkiye’nin en doğal bir hakkıdır değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin dünya
ticaretine uluslararası rekabet şartları ve dünya ticaret kuralları
çerçevesinde imkânlarının elverdiği ölçüde katılması, kendi kalkınması ve
refahı açısından önemli olduğu kadar, dünya ticaretinin gelişmesi açısından da
değer taşıyor. Ancak, değerli arkadaşlarım, bu hususta Türkiye ciddi bir engelle
karşılaşıyor. Bu engel de Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği
Anlaşması’ndan kaynaklanıyor. Bildiğiniz gibi Gümrük Birliğini kuran 1/95
sayılı Avrupa Birliği-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı şu iki hususu öngörüyor: Bir: Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret
anlaşmaları Türkiye için otomatik olarak yürürlüğe girecektir. İki: Avrupa Birliği herhangi bir devletle serbest ticaret
anlaşması imzalamadan Türkiye bu devletle bir ticaret anlaşması imzalayamaz. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu koşullar Türkiye için çok ciddi
bir sorun yaratıyor, çünkü Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması
imzalayan üçüncü ülke, bu durumda otomatik olarak Türkiye’ye karşı büyük ve tek
taraflı bir avantaj kazanıyor. Anılan ülke Türkiye’ye karşı yüksek koruma
oranları ile kendi pazarını korurken, Avrupa Birliğinin düşük seviyelerde olan
ortak dış tarifesi nedeniyle Türkiye’nin pazarına kolayca ve tek taraflı olarak
giriyor. Tabiatıyla söz konusu ülke bu tek taraflı avantajı kaybetmemek için
Türkiye ile Avrupa Birliği ile yaptığına paralel bir serbest ticaret anlaşması
akdetmiyor. Neden akdetsin ki, Türk pazarına otomatik olarak girme hakkını elde
etmiş bir kere. Bundan sonra Türkiye’yle bir serbest ticaret anlaşması
imzalaması ona hiçbir şey kazandırmayacak, sadece kendi pazarını Türkiye’ye
açma sonucunu doğuracak. Değerli arkadaşlarım, esasında Avrupa Birliğinin bu alanda
Türkiye’nin çıkarlarına sahip çıkması gerekiyor. Türkiye’nin çıkarlarının
korunması Avrupa Birliği için 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16’ncı
maddesinden kaynaklanan bir yükümlülüktür ama Avrupa Birliği bu yükümlülüğünü
yerine getirmiyor ve duruma seyirci kalıyor. Bu durumda, değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliği her imzaladığı serbest ticaret anlaşması ile kendine ve muhatabı
olan üçüncü devlete
yarar sağlarken, Türkiye’ye şu iki şekilde zarar veriyor: Bir, üçüncü devlete Türkiye’nin pazarını tek
taraflı olarak açıyor. İkincisi, ticaret trafiği sapmasına yol açıyor. Son zamanlarda, Avrupa Birliği, Cezayir, Güney Afrika Cumhuriyeti
ve Meksika gibi ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzaladı. Bu gelişmelerin
ardından Türkiye de bu ülkeler nezdinde aynı serbest ticaret anlaşmalarını
imzalamak için girişimde bulundu fakat Türkiye’nin bu girişimleri olumlu bir
sonuç vermedi değerli arkadaşlarım. Avrupa Birliği ile serbest ticaret
anlaşması imzalamak suretiyle karşılıksız ve hiçbir taviz vermeden Türkiye
pazarına girmiş olan Cezayir, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Meksika, kendi pazarlarının
da Türkiye’ye açılması sonucunu verecek olan bir mukabil ticaret anlaşmasını
ülkemizle akdetmekten kaçındılar. Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzalamış olduğu serbest
ticaret anlaşmalarına koymuş olduğu bir “Turkey clause” var. Bu, maalesef işlemiyor. Sözünü ettiğim bu “Turkey clause” bağlamında Avrupa
Birliği, güya serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkeleri Türkiye ile de
benzer bir anlaşma imzalamaya teşvik ediyor. Fakat,
değerli arkadaşlarım, bu göstermelik olmaktan ileri gitmiyor. Şimdi, karşılaştığımız bu durumun Türkiye açısından sürdürülemez
niteliği Avrupa Birliğinin küresel Avrupa stratejisini yürürlüğe koymasıyla
tartışılmaz biçimde ortaya çıktı. Avrupa Birliği, bu küresel Avrupa stratejisi
çerçevesinde Güney Kore, ASEAN ülkeleri, Hindistan, Ukrayna, Orta Amerika Ortak
Pazarı ve ANDEAN ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmaları müzakerelerine
başladı. Bunun üzerine, Türkiye, biraz önce izah ettiğim sakıncaları önlemek
amacıyla, bu ülkelerle serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlamak için
girişimlerde bulundu. Örneğin, bu bağlamda Türkiye ASEAN ülkeleri nezdinde bir
girişimde bulundu, bir girişim yaptı ama bu girişimden olumsuz bir sonuç aldı.
Türkiye’ye “Şimdi meşgulüz, iki yıl sonra talebinizi değerlendirebiliriz.”
dendi. Güney Kore ve Hindistan da Türkiye ile serbest ticaret anlaşması
müzakerelerine yanaşmıyorlar. Bu durumda, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
kayıpları büyüyor. Oysa, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı’nın 56’ncı maddesi bu tür güçlükler çıkması hâlinde ne yapılacağını
öngörüyor. Anılan maddeye göre, Avrupa Birliğinin bu soruna bir çözüm bulmak
için her türlü çabayı göstermesi gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinden resmen üstlenmiş olduğu
bu yükümlülüğü yerine getirmesini bekliyor ve bu amaçla ilk aşamada şunları
öneriyoruz: 1) Avrupa Birliği, başlayacağı yeni serbest ticaret anlaşması
müzakerelerinde ilgili üçüncü ülkeye Türkiye'nin ortak ticaret politikasına
uyum yükümlülüğü hususunda bilgi vermeli ve söz konusu ülkeye Türkiye ile de eş
zamanlı olarak serbest ticaret anlaşması müzakerelerine belli bir süre içinde
başlaması gerektiğini bildirmelidir. Bu süre zarfında üçüncü ülke Türkiye’yle
bir serbest ticaret anlaşması akdi için müzakereye başlamadığı takdirde,
Türkiye bu ülkeye karşı Avrupa Birliği tarife oranlarını uygulama
mecburiyetinden muaf tutulmalıdır. Hakkaniyet, adalet bunu gerektirir değerli
arkadaşlarım. 2) Avrupa Birliğinde serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin komite
toplantılarına Türk uzmanların katılmasının sağlanması tek başına bir şey ifade
etmez. Türk uzmanların bu toplantılarda izah edecekleri görüş ve hassasiyetleri
Avrupa Birliği Komisyonu dikkate alıp, özenle değerlendirmeli ve uygulamaya
koymalıdır. 3) Biraz önce izah ettim, Gümrük Birliği Anlaşması’na göre Türkiye
bir üçüncü ülke ile Avrupa Birliğinden önce serbest ticaret anlaşması imzalama
hakkına sahip değildir. Bu hüküm, değerli arkadaşlarım, askıya alınmalı ve
Türkiye’ye komşu çevre ülkeler ile tercihli ticaret anlaşmaları imzalama
fırsatı verilmelidir. Değerli arkadaşlarım, buraya kadar verdiğim izahat, Gümrük Birliği
Anlaşması’nın hâlihazır çarpık ve sürdürülemez yapısının dengeli bir hâle
getirilmesi zorunluluğunu ortaya koyuyor. Mantıkla izahı kabil olmayan bir durumla karşı karşıyayız değerli
arkadaşlarım. Bakın, Türkiye herhangi bir ülkeyle serbest ticaret anlaşması
yapma hakkına sahip değildir. Anlaşma yapabilmesi için Avrupa Birliğinin söz
konusu ülkeyle serbest ticaret anlaşması yapması gerekir ve Türkiye'nin bunu
beklemesi icap eder, ama Avrupa Birliği bu ülke ile serbest ticaret anlaşması
yapınca da anılan ülke Türkiye’yle serbest ticaret anlaşması yapma arzusunu ve
isteğini tamamen kaybediyor. İşin garabetini ve bu çarpıklığın muhakkak
giderilmesi gerektiğini anladığınızdan tamamen eminim. Şimdi, Gümrük Birliği Anlaşması’nı Türkiye adına
imzalayanların, ülkemizin beş altı sene gibi kısa bir süre içinde, yani 2001’de
Avrupa Birliğine tam üye olacağı yolunda aşırı iyimser bir düşünceyle,
Anlaşma’nın Türkiye aleyhine işleyen bu çarpık mekanizması üzerinde gerekli
hassasiyeti göstermedikleri anlaşılıyor, ancak Türkiye'nin Avrupa Birliğine
üyeliğinin gerçekleşme tarihinin tam anlamıyla karanlıkta olduğu bugünün
şartlarında, Türkiye'nin Gümrük Birliği Anlaşması’ndaki çarpıklığı muhakkak
kısa sürede gidermesi zorunlu değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlarım, bu sorunu Avrupa Birliği Karma Parlamento
Komitesi toplantılarında milletvekili sıfatımızla tüm açıklığıyla dile
getirdik, Türkiye'nin zararlarına dikkati çektik ve ülkemizin maruz kaldığı
haksız ve adaletsiz durumun düzeltilmesi için bir an önce belirtmiş olduğum
önerilerde bulunduk, ancak Avrupa Birliği Komisyon yetkililerinin haklı
önerilerimizi olumlu bir şekilde değerlendirmediklerini gözlemledik. Bu
bakımdan, Hükûmetin bu konuyu en yüksek düzeyde ele
alarak takip etmesi zorunlu oluyor. Değerli arkadaşlarım, sözlerime son vermeden önce bir sorunu daha
dikkatinize getirmek istiyorum, bu da Türk kara yolu taşıtlarına Avrupa Birliği
üyesi ülkeler tarafından kota uygulanmasından kaynaklanan sorundur. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği
çerçevesinde iki taraf arasında serbest dolaşım ilkesi hayata geçirilmiştir. Bu
çerçevede, Gümrük Birliği Anlaşması’nın 5’inci ve 6’ncı maddeleri uyarınca,
taraflar arasındaki ticarette gümrük vergileri, eş etkili vergiler ve miktar
kısıtlamaları kaldırılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleriyle ticaretimizin büyük kısmı kara yoluyla
yapılıyor. Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmının kara yolu taşımacılığı için
Türk tarafına yetersiz geçiş belgeleri vermeleri, ticarete miktar
kısıtlamasıyla eş etkili bir önlem yaratmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi için
Avrupa Birliği Karma Parlamento Komitesinde yaptığımız açıklama ve girişimler
de maalesef bir sonuç vermemiştir. Aynı şekilde, bu sorunun da en yüksek düzeyde
Hükûmet tarafından ele alınması zorunluluğu doğduğunu
yüce Meclisin gündemine sunarım. Bu görüşler ve temennilerle önümüzdeki kanun tasarısının da
tarafımızdan kabul edildiğini, onaylandığını bilginize sunarım. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın İsmet Büyükataman konuşacaklar. BAŞKAN – Grup adına mı? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet efendim. BAŞKAN – Önceden bildirmediğiniz için bilmiyordum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Affedersiniz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Gürcistan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler Gürcistan’ın
bağımsızlığını kazanmasından sonra 1992 yılında başlamış, iki ülke arasındaki
iş birliği resmî ve çok taraflı nitelik kazanmıştır. İki ülke arasında siyasi,
ekonomik ve kültürel ilişkiler gün geçtikçe hız kazanmaktadır. Gürcistan’ın
bağımsızlığı ilan edilmesinden kısa bir süre sonra tanıyan Türkiye, kurulan
ilişkileri her alanda geliştirmeye yönelik çeşitli adımlar atmıştır. Bu
dostluğun pekişmesinde Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı,
Bakü-Tiflis-Erzurum demir yolu hattı, tarihî İpek Yolu gibi projeler de önemli
rol oynamıştır. Öte yandan, Türklerin en büyük ikinci etnik grup oldukları az
sayıdaki ülkelerden olan Gürcistan’da çok eski dönemlerden beri Ahıska ve Azerbaycan Türkleri olarak nitelendirilen Türk
gruplar da yaşamaktadır. Ayrıca Türkiye, Gürcistan sınırları içerisinde yer
alan Acaristan’ın özerk statüsünün garantörü
durumundadır. Türkiye-Gürcistan sınırını belirleyen 13 Ekim 1921 Kars Anlaşması
ile Türkiye, Acaristan üzerindeki egemenliğini halkın
kendi kültürel varlığının korunması şartıyla devretmişti. Diğer taraftan,
akraba Türk topluluklarından Osetler ve Abhazlar da Gürcistan sınırları içerisindeki kendi özerk
cumhuriyetlerinde yaşamaktadırlar. Ülkemiz Gürcistan’ın içinde bulunduğu etnik
sorunlara sürekli barışçı çözüm taraftarı olmuş, Gürcü ve Abhazlara
insani yardımlar yapmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gürcistan dünya için
sıradan bir ülke olmadığı gibi Türkiye için de sıradan bir ülke değildir. Bunun
temel nedeni, bu ülkenin Güney Kafkasya coğrafyasında sahip olduğu stratejik
konumdur. Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Batı ile Rusya
arasında cereyan eden çetin bir nüfuz mücadelesinin ana sahasını teşkil etmektedir.
Abhazya, Çeçenistan, Güney Osetya,
Ahıska ve Acaristan’da
verilen bu mücadelenin ana aktörleri Amerika Birleşik Devletleri, Rusya
Federasyonu, Avrupa Birliği ve Türkiye’dir. Verilen mücadelenin en önemli
boyutlarından biri doğu-batı enerji koridoru meselesidir. Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattının Türkiye için önemini tekrar etmeye gerek yoktur. Bu hat Gürcistan
topraklarından geçerek Türkiye'ye giriş yapmaktadır. Ne var ki Türkiye'nin
Gürcistan’daki çıkarları sadece bu hattın inşası üzerine kurulu değildir. Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde ülkemiz ile
Gürcistan arasındaki ilişkilere kısaca değinmek istiyorum. Gürcistan,
Kafkasya’da Türkiye'nin stratejik ortağıdır. Ankara geçtiğimiz yıllarda
Gürcistan’a 40 milyon doları aşan boyutta askerî yardımda bulunmuş, Gürcü
subaylarının yetiştirilmesinde önemli sorumluluklar üstlenmiştir. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol ve Doğal Gaz Boru Hattı
Projesi’yle doğu ve batı enerji koridorunda önemli bir transit ülkesi konumuna
gelmek üzeredir. Ankara, bu hat vasıtası ile ulusal enerji politikamızın önemli
bir unsurunu oluşturan “kaynak çeşitlendirilmesi” prensibini
gerçekleştirecektir. Bu yolla Mavi Akım Projesi’nin temel eleştiri konularından
biri olan enerjide tek ülkeye bağımlılık boyutunu bir nebze de olsa azaltmış
olacaktır. Türkiye’de birçok vatandaşımızın kökeni şimdiki Gürcistan
topraklarındandır. Abhazya’dan tutun Acaristan’a kadar geniş bir coğrafya ile tarihî, kültürel
ve etnik bağlantılarımız mevcuttur. Batum bir Gürcü
şehri olduğu kadar tarihî anlamda bir Osmanlı mirasıdır. Bu arada şu hususu da hatırlatmak istiyorum: Ahıska
bugünkü Gürcistan toprakları dâhilindedir. Ahıska
Türkleri, Gürcistan’ın Mesheti bölgesinin Müslüman
Türk nüfusuna verilen addır. Rusların bu bölgeye verdiği coğrafi isim “Mesketya”dır. Bundan dolayı “Mesket Türkleri” olarak da
adlandırılırlar. Bu nüfus 1944 yılında totaliter Stalin tarafından iki saat
içinde tren vagonlarına doldurularak gidecekleri yere kadar, aşağı dahi inmemek
şartı ile, kapalı tren vagonlarında Orta Asya’ya
sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirildi. Bu sürgünün
Stalin’in Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası
olduğu Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra açıklanan arşivlerde ortaya
çıkmıştır. Aynı kaderi paylaşan Kırım Tatarları ve Ahıska
Türklerinin bu hazin sürgünde binlercesi yolda ölmüştür. Ahıska
Türkleri ata yurtlarından koparılmış, günümüzde hâlen yurtlarına geri
dönebilmek için çözüm beklemektedirler. Türkiye'nin Nahcivan
ve Azerbaycan üzerinden Türk dünyasıyla coğrafi devamlılığının sağlanması
konusu, Karabağ Savaşı’nın sonucunda sekteye uğramıştır. Ne var ki anılan
coğrafi devamlılığın Gürcistan-Azerbaycan güzergâhı vasıtasıyla tesis edilmesi
önemli bir husustur. Ermenistan’a giren ve çıkan malların büyük bir bölümü,
Gürcistan topraklarından transit geçtikten sonra Batum
Limanı’ndan giriş ve çıkış yapmaktadır. Ermenistan ile olan ilişkilerimizin
hassasiyeti göz önüne alındığında konunun stratejik boyutu oldukça açıktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile
Gürcistan arasında 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanan Serbest Ticaret
Anlaşması, taraflar arasında Dünya Ticaret Örgütü ile Gümrük Tarifeleri ve
Ticaret Genel Anlaşması prensipleri doğrultusunda bir serbest ticaret alanı
tesis edilmesini öngören tercihli bir anlaşmadır. Söz konusu anlaşma, sanayi
ürünlerindeki gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ile eş etkili vergi ve
önlemlerin kaldırılması, tarım ürünlerinde taviz değişimi, hayvan ve bitki
sağlığı önlemleri ile hizmetler ve genel hükümler, iç vergilendirme, yapısal
uyum, damping, korunma önlemleri, devlet tekelleri,
ödemeler, menşe kuralları, devlet yardımları, fikrî, sınai ve ticari mülkiyet
hakları, kamu ihaleleri gibi alanlarda düzenlemeler ihtiva etmektedir. Anlaşmanın başlıca hedefleri; taraflar arasındaki ekonomik iş
birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki kısıtlamaların
kaldırılması, uygun rekabet şartlarının oluşturulması ve tarafların üçüncü ülke
piyasalarındaki ticaret ve iş birliğinin geliştirilmesidir. Anlaşma, mütekabiliyet esasına dayanan simetrik bir modele
sahiptir. Buna göre, Türkiye ve Gürcistan menşeli tüm sanayi ürünlerine
uygulanan gümrük vergileri anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte
kaldırılacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, Gürcistan’ın, sınır komşumuz olması
nedeniyle ülkemiz ile her alanda ilişkileri vardır. Türkiye'den Gürcistan’a
yapılan ihracatta ilk sırayı, toplam ihracattaki yüzde 60’lık payı ile temel
gıda maddeleri oluşturmaktadır. 1998 yıllarının sonlarına kadar Gürcistan’ın
tedarikçisi durumunda olan Türkiye için bu durum Rusya kriziyle değişmiştir.
Rusya’dan çok miktarda ve çok ucuz fiyatlarla ürün gelmesi Türkiye'nin
ihracatını düşürmüştür. Bugün Gürcistan’a ihraç edilen başlıca ürünler, oto
yedek parçaları, temizlik maddeleri, mobilya ve büro malzemeleri, kakaolu
gıdalar, şeker ve şekerli mamuller, hayvansal ve bitkisel yağlar, kümes
hayvanları, sütlü mamuller ve yumurtadır. Ayrıca, bavul ticareti ve kayıt dışı
yollarla gittiğinden istatistiklere pek yansımayan tekstil ürünleri ihracatı da
ciddi bir kalem oluşturmaktadır. Türkiye ile Gürcistan arasındaki anlaşmalar ve protokoller
arasında 30 Temmuz 1992 tarihinde imzalanan Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşması ile Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, 13 Ocak
1994 tarihinde imzalanan Ekonomik Konularda Yapılan Görüşmelere İlişkin
Mutabakat Zaptı ve 30 Ocak 1997 tarihinde imzalanan Karma Ekonomik Komisyon
Birinci Dönem Toplantısı Protokolü bulunmaktadır. Bunun yanı sıra iki ülke arasında Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşması bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün 21 Kasım 2007
tarihinde Gürcistan’ı ziyareti sırasında imzalanan Türkiye-Gürcistan Serbest
Ticaret Anlaşması Moskova’yı rahatsız etmiş olabilir çünkü Rusya Federasyonu,
son yıllarda Gürcistan’ın ana ihraç mallarını almayarak bu ülkeyi sıkıştırmaya
çalışmaktaydı. Bu şartlar altında Türkiye ile Gürcistan arasındaki ekonomik ve
ticari ilişkilere yeni bir ivme kazandıracak olan Serbest Ticaret Anlaşması,
Gürcistan’ın Moskova karşısında rahatlamasını sağlayacaktır çünkü Gürcistan
Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye’nin Bosna-Hersek ile imzaladığı Serbest
Ticaret Anlaşması’ndan sonra en geniş serbest ticaret anlaşmasıdır. Türkiye’den Rusya Federasyonu’na yaş meyve, sebze ihracatı yoğun
olarak ocak-nisan ayları arasında yapılmaktadır. Mayıs ayında seradan tarlaya
geçildiği için kimyasallar daha az kullanılmaktadır. Rusya Federasyonu, ilaç
kalıntısı gerekçesiyle Türkiye’den domates, limon, üzüm, patlıcan ve patates
alımını yasaklamıştı. Kimyasalların az kullanıldığı ve mevsim olarak ihracatın
arttığı bir dönemde, geçtiğimiz günlerde yaşanan bu krizin çıkması hayli
düşündürücüdür. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; burada yeri gelmişken
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve şükranla
anarken bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bizi Gürcistan ile
birleştiren yalnız sempati değil, aynı zamanda hedeflerimizin de bir olmasıdır.
Güçlü bir doğuya ihtiyacımız var, özellikle güçlü bir Kafkasya’ya. Kafkasya’da
ise en önemli ulus olan Gürcülerin güçlü olmasına ihtiyacımız var. Bize güçlü ve bağımsız bir Gürcistan lazım. Biz,
Kafkasya’nın diğer ülkelerinin de bağımsız olabilmeleri için Gürcistan ile
birlikte çaba sarf etmeliyiz.” Bu vesileyle anlaşmamızın hayırlı olmasını temenni ediyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade
ederek, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde
şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Anlaşmanın başlıca hedefleri, taraflar arasındaki ekonomik iş
birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki kısıtlamaların
kaldırılması, uygun rekabet koşullarının yaratılması ve tarafların üçüncü ülke
piyasalarındaki ticaret ve iş birliğinin gelişmesini amaçlamaktadır. Bu tasarının Türkiye ve Gürcistan devletlerine hayırlı ve uğurlu
olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye-Gürcistan dış ticaret hacmi, 2006 yılında 753 milyon
dolarken, Serbest Ticaret Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra 2008
yılında 1 milyar, 2009 yılında da 1,5 milyar dolar bir hacme ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Anlaşma, daha önce 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanmış ve
iç onay süreci olarak Gürcistan tarafından 28 Aralık 2007 tarihinde
onaylanmıştır. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle Türkiye ve Gürcistan menşeli tüm
sanayi ürünlerinin ithalatında uygulanan gümrük vergileri ve eş etkili
vergilerin kaldırılacağı, anlaşmanın iki ülke arasında dış ticaretin
gelişmesine katkıda bulunacağı ve turizm gibi, müteahhitlik
gibi ekonominin diğer alanlarında da iki ülke arasında önemli oranda iş
birliğini artıracağı aşikârdır. Bu sebeple bu anlaşmanın hem Türkiye’ye hem
Gürcistan tarafına hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam efendim. Gruplar adına ve şahıslar adına görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN
ARASINDAKİ SERBEST TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması” nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Van Milletvekili Gülşen
Orhan. Buyurun. GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Önemli bir komşumuz olan Gürcistan’la yapılan bu anlaşmanın iki
ülkeye hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Veysi Kaynak,
Kahramanmaraş Milletvekili… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; ülkemizin EFTA ülkeleri, İsrail, Bosna-Hersek,
Makedonya, Hırvatistan, Mısır, Fas, Tunus, Filistin, Suriye ve Arnavutluk
arasında olmak üzere on bir adet serbest ticaret anlaşması bulunmaktadır. Bu
anlaşma bugün yüce Meclisimiz tarafından onaylandığı takdirde on ikincisi
olacaktır. Serbest ticaret anlaşmaları, yapıldığı ülkeler ile o ülkelerin
pazarlarına girişte büyük kolaylıklar sağladığı ve anlaşma yapılan ülkelerdeki
dış ticaret artışının genel dış ticaretimizdeki artış oranının çok üzerinde
olduğu bir gerçektir. Bu sebeple, yakın komşumuz Gürcistan’la olan bu Serbest Ticaret
Anlaşması’nın ülkemize her alanda büyük katkılar sağlayacağına inanıyor ve
tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Şahsı adına Gülşen Orhan, Van Milletvekili. Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Bu kanun tasarısı her iki ülkedeki ortak yatırımların gelişmesine
büyük katkı sağlayacaktır. Ticaretteki engellerin kaldırılması vasıtasıyla da
dünya ticaretine önemli bir katkı sunacağını düşünüyorum. Bu vesileyle, tasarının iki ülkeye hayırlı olmasını diler, yüce
heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş
Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; Ardahan ilimize komşu olan Gürcistan’la yapılan bu anlaşmanın
yürürlük maddesini görüşüyoruz. Tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Van Milletvekili Gülşen
Orhan. Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Tasarı, iki ülke arasındaki ticareti, mal varlığını ve yatırımları
genişletecektir. Bu vesileyle, iki ülkeye de hayırlı olmasını temenni eder,
yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; tasarının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Birazdan kabul ettiğimiz
takdirde, ülkemiz için, Gürcistan için çok hayırlı neticeler doğuracağına
inancımı bir kez daha sizlere arz ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyor,
hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektrik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum: Oy sayısı : 240 Kabul : 239 Çekimser : 1 (x) Bu kanunun her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir. Saygıdeğer milletvekilleri, 11’inci sırada bulunan, Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 11.- Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 12’nci sırada bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 12.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin
tamamlanmasına az bir süre kalmıştır. Bu süre içerisinde komisyonun
bulunamayacağını dikkate alarak, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 24 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; size ve bizi izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 19.28 |
|