DÖNEM: 23                            CİLT: 25                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

134’üncü Birleşim

23 Temmuz 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Van Milletvekili Kerem Altun’un, Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şehir içi şebeke sularındaki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir ilinin taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması ÖnergeleRi

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Uşak ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)

2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 21 milletvekilinin, darbe iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)

2.- Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 225)

3.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 273)

4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267)

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 270)

7 - Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

8.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporları (2/297) (S. Sayısı: 274)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

10.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259)

11.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

12.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ((1/537) (S. Sayısı: 236)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İznik Ayasofya Camii’nin restorasyonuna yönelik iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3668)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3803)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bazı festivallere sağlanan devlet desteğine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3995)

4.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli Sanayi Odasına bağlı firmaların KOSGEB destek başvurularına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4021)

5.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yağda gümrük vergilerinin artırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4022)

6.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, büyük marketlerin şehir dışına taşınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4030)

7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kurumlara açıktan atamaların yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4032)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de KOSGEB desteklemelerine başvuran firmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4078)

9.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir TOKİ projesinde yüklenici firmanın bazı yükümlülüklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4102)

10- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, TOKİ konutlarının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4103)

11.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak Vakıflar İl Müdürlüğünün kapatılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4216)

12.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, belediyelerin katı atık ve arıtma tesislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4237)

13.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğridir ve Beyşehir Gölleri havzasındaki iskân sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4239)

14.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur Gümrük Müdürlüğünün aktif hale getirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4360)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen bir senenin değerlendirmesine,

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan’da kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ konutlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kıbrıs’la ilgili gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mehmet Aydın cevap verdi.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tunceli’de 2006 yılında TOKİ tarafından ihale edilen konutlara ilişkin bir konuşma yaptı.

Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/253),

İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde (10/254),

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının sorunlarının araştırılarak (10/255),

Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde (10/256),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı,

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme gününün AK PARTİ Grubu önerisiyle Genel Kurulun onayına sunulacağı,

Açıklandı.

18/7/2008 tarihinde dağıtılan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına; Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 22/7/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; biraz önce okunan (10/254) ve (10/256) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte yapılmasına; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 225, 273, 267, 270 ve 274 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin bu kısmın 2, 3, 5, 6 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/4) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen:

(10/60), (10/63), (10/99), (10/242), (10/243), (10/244), (10/245), (10/246), (10/254) ve (10/256) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine bir süre devam edildi.

23 Temmuz 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.09’da son verildi.

 

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bursa

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.:  193

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

 

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiyede Bir Türk-Alman Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/632) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.7.2008)

Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 Milletvekilinin; Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ile Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/304) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.7.2008)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; 5763 Sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 26 ncı Maddesinin Geçici 23 üncü Maddesi 1 nci Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/305) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.7.2008)

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ve 20 Milletvekilinin; Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/306) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008)

4.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/307) (Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008)

5.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin; 3218 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/308) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.7.2008)

6.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in; 3671 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/309) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 Milletvekilinin, Uşak İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257) (Başkanlığa geliş tarihi:15.07.2008)

2- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ergenekon Soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258) (Başkanlığa geliş tarihi:15.07.2008)

3- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 21 Milletvekilinin, darbe iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri  uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) (Başkanlığa geliş tarihi:16.07.2008)

23 Temmuz 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Planı hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kerem Altun’a aittir.

Sayın Altun, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Van Milletvekili Kerem Altun’un, Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu Bölgesi Kalkınma Projesi ile ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumlarınız olduğu üzere Hükûmetimiz yakın geçmişte dünyanın en önemli bölgesel kalkınma projelerinden biri olan GAP’ın tamamlanması için start verdi. GAP’ın Güneydoğu Anadolu Bölgemiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Bununla birlikte, bugüne kadar hep konuşulan, ancak adı olan kendisi olmayan, bir türlü gerçekleşemeyen ve uygulamaya konulamayan Doğu Anadolu Kalkınma Projesi, 12-13 Temmuzda Van ilimizde yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında ele alındı, masaya yatırıldı.

Toplantıya Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren’in başkanlığında ekonomi bürokratları, bölge milletvekilleri, valiler, belediye başkanları, sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı. Geniş katılımlı bu toplantıda “ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi”, “sosyal gelişmenin sağlanması”, “altyapının iyileştirilmesi ve kurumsal kapasitenin geliştirilmesi” başlıkları altında inisiyatif alanları belirlendi. Van’da yapılan Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısında alınan en önemli kararlardan bir tanesi, bölgesel kalkınma faaliyetlerini düzenleyecek, organize edecek, yönlendirecek bölgesel kalkınma ajansının Van ilimizde kurulacak olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, geniş anlamıyla kalkınma, bir toplumda ekonomik, toplumsal ve kültürel alanda arzu edilen her türlü değişme ve gelişme olarak tanımlanabilir. Bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması amacıyla uygulamaya konulan araçlardan bir tanesi de bilindiği gibi bölgesel kalkınma planlarıdır.

Doğu Anadolu Projesi, ülkemizin doğusunda on altı ilimizi kapsamaktadır. Ulaşım ağı ve fonksiyonel ilişkiler bölgeyi üç ayrı alt bölgeye ayırmıştır. Bunlar, Erzurum alt bölgesi, Malatya-Elâzığ alt bölgesi ve Van alt bölgesidir.

Doğu Anadolu Bölgemiz, bugün sosyoekonomik göstergeler itibarıyla geri kalmış bir bölgedir. İller itibarıyla gelişmişlik düzeyi değişmekle birlikte kişi başına düşen gelir Türkiye ortalamasına göre oldukça düşüktür. Bölgenin geri kalmışlığını bir örnekle açıklarsak: Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 1945 yılında 8’inci olan Elâzığ, 90’lı yıllarda 33’üncülüğe, 23’üncü olan Van 67’nciliğe, 37’nci olan Kars 62’nciliğe düşmüştür.

Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse: Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm ve uluslararası piyasalara entegre olma bakımından büyük ilerleme kaydetmiştir. Ancak buna rağmen bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları bugün de önümüzde önemli bir sorun olarak varlığını devam ettirmektedir. 1999 Helsinki Zirvesi’yle eşit aday statüsünü kazanmış Türkiye’nin, Avrupa  Birliğine ekonomik ve sosyal uyumun sağlanmasında bölgeler arası gelişmişlik farkının en aza indirilmesi hususu 2007-2013 döneminde yapılacak planlama çalışmalarında da temel öncelik alanlarından birisini teşkil etmektedir.

Bugüne kadar sayısı on civarında olan bölge planlarında, GAP ana planı dışındaki bölge planlarının kapsamlı bir uygulama şansı olmamıştır. Kanaatimizce bunun üç temel sebebi vardır: Birincisi, yerel düzeyde devletçe uygulama mekanizmalarının oluşturulmamış olması. İkincisi, finans boyutunun ne şekilde karşılanacağının ortaya konulamaması. Üçüncüsü, belki de en önemlisi, yerel düzeyde bir sahiplenmenin oluşturulmaması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altun, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KEREM ALTUN (Devamla) – Bu çerçevede Hükûmetimizce hayata geçirilmesine çalışılan DAP ana planının temel hedefi, bölgenin kendi ekonomik ve sosyal potansiyelini harekete geçirecek ortamın yapılanmasını sağlamaktır. Doğu Anadolu Projesi’yle sağlanacak istikrar ve güvenle, bölge insanında kaybolan öz güven yeniden tesis edilecektir. Ümit ediyoruz, bu programla sermaye ve refah tabana yayılacak, gelir dağılımında eşitsizlik azalacak, bu suretle sosyal dengelerin korunması sağlanacaktır.

Bu öngörülen kalkınma programıyla, çağdaş, üreten, gelirini adaletle paylaşan, insan haklarını ve demokratik özgürlükleri tam olarak kullanan, barış ve huzur içinde ülkemizin aydınlık yarınlara ulaşmasını diliyorum. Doğu Anadolu Bölgemize yeni bir heyecan, bir dinamizm, bir sinerji yaratacak, bir müjde, bir umut olacak bu projenin hayata geçirilmesi için, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere emeği geçen ve geçecek herkese şimdiden Van ilimiz adına teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altun.

Gündem dışı ikinci söz, şehir içi şebeke sularındaki kirlilik sorunu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’a aittir.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, şehir içi şebeke sularındaki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın içeriğine geçmeden önce, geçtiğimiz gün Menderes’te olan ve yaklaşık 800 hektar ile 4 bin hektar arasında hasar gördüğü tahmin edilen ve kesin hasar sonuçları henüz açıklanmayan orman yangını için hem İzmirlilere hem tüm Türkiye’ye geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve bu yangında Hükûmetimizin orada herhangi bir bakanıyla temsil edilmemesinden dolayı duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum.

Aylar önce burada enerji sorunuyla ilgili konuşma yaptığımda Sayın Enerji Bakanımız “Ben mühendisim. Bu işleri çok iyi bilirim.” diye yanıt vermişti bana, tutanaklarda var. Ben de bir mühendisim ve en az Sayın Bakan kadar bu konuları biliyorum. Ne yazık ki, oradaki yangının nedeni enerji nakil hatlarının kopmasından kaynaklanmıştır; bakımsızlık, yıpranmışlık ve eskime nedeniyle olmuştur. Bu konularda Hükûmetimizin daha duyarlı ve daha hassas olmasını özellikle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi son günlerde Türkiye’de kuraklık ve kirlenme nedeniyle su sorunu öne çıktı. Geçtiğimiz yıl Ankara Büyükşehir Belediyesinde yaşanan susuzluktan sonra hastanelerin ameliyathanelerini kapattığını, hastaları tahliye ettiğini, büyük iş merkezlerinin tuvaletlerini kapattığını ve bunun sonucu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın da “Ankara’yı terk edin. Akrabalarınızın yanına gidin. Tatile çıkın.” gibi önemli (!) ve ciddi (!) açıklamalar yaptığını hepimiz biliyoruz. Bu sene de Kızılırmak suyunun bağlanması ve Ankara halkına yirmi gün çaktırmadan içirilmesinden sonra ortaya çıkan suyla ilgili tahlillerden sonra çok ciddi bir siyasi atraksiyonla -kendisini kutluyorum bu açıdan- topu İzmir’in üzerine atarak kendisini sıyırmayı başarmıştır. Tabii, bunun ahlaken ne kadar doğru olduğu tartışılır.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bu tip tavırlara girmeyerek konunun üstüne gitmiş, özellikle “ikinci bölge” diye tabir ettiğimiz bölgedeki kuyulardan çıkarılan sularda belli oranda arsenik yüksekliği olduğunu görmüş, tedbirlerini almış, arsenik oranlarını düşürmüş ve birkaç gün içinde de sorunu tamamen ortadan kaldıracağını İzmir kamuoyuna açıklamıştır. İzmir kamuoyu bugün neyi içip neyi içemeyeceğini bilebilir konumdadır, Belediye Başkanından gördüğü saygı ve bilgi edinme hakkı nedeniyle. Yani, İzmir’deki su sorunu artık lokalize edilmiştir ve çözümlenmektedir.

Buna karşılık, Sayın Sağlık Bakanımız bir anda bakan olduğunu unutarak, kendisini AKP’nin herhangi bir il ya da ilçe başkanı gibi görerek konuya doğrudan müdahale etmiş, üç yıl önce yüzde 50 oranın normal kabul edilebildiği arsenik değerlerinin, bilimdeki gelişmeler ve Avrupa Birliği standartlarına uyum nedeniyle yüzde 10’a indirilmesinden sonra, bu oranın yüksek olduğunu ülke olarak da kabul ettiğimizi ifade ederek, on iki ilde arsenik oranı yüksekliği olduğunu söyleyerek, hedef olarak İzmir’i göstermiştir.

Sayın Bakanın görevi, Sayın Başbakanın “İzmir’i istiyorum”undan yola çıkarak, İzmir halkını paniğe sevk etmek, İzmir halkını endişeye sevk etmek ve İzmir’i kazanmayı bu tip yollarla elde etmek midir, yoksa açıklamadığı diğer on iki ildeki sonuçları da açıklayarak, öncelikle o vatandaşın da ne içtiğini bilme hakkını göstermeyi kendisine görev edinmek midir? Bir bakanlık, bu konuya bilimsel açıdan ya da ahlaki açıdan nasıl yaklaştığını göstermek zorundadır.

Bunun üzerine İzmir’deki bor oranlarının da yüksek olduğu açıklanmış, bilahare İzmir Hıfzıssıhha Enstitüsünün ve Büyükşehir Belediye Başkanının yaptırdığı tahliller sonucunda, Sayın Valinin de kabul ettiği, İzmir’deki değerlerin düşük olduğu ve bor oranının kesinlikle yüksek olmadığı da kanıtlanmıştır, ama İzmir halkını “İzmir Belediyesine talimat verdik, faturalara ‘su içilemez, hatta yemek yaparken bile kullanmayın.’” şeklinde söylemlerle paniğe sevk etmek, bir bakanlığın yetki, sorumluluk ve ciddiyetinin içinde uygun görülmeli midir, görülmemeli midir? Bunu tartışmak durumundayız değerli arkadaşlarım.

Ben, burada, Sayın Bakanın yirmi dakikalık bana cevap verme hakkı olduğunu bilerek, belki iki saat konuşmam gereken bu konuda son olarak şunları söylüyorum ve Sayın Bakandan bunların yanıtını istiyorum:

Sayın Bakan, on iki ildeki arsenik oranının yüksekliğini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – …lütfen, burada çıkıp,  açıkça halkımıza ve yüce Meclise söyleyiniz.

Bunun dışında, Türkiye’deki seksen bir ilin durumu nedir, bunu lütfen anlatınız.

Daha geçen hafta üç yaşındaki bir çocuk açıkta satılan bir deterjanı su sanarak… İzmir’de, Aliağa ilçesinde ölmüştür değerli arkadaşlarım ve Bakanlığa bağlı hastane bu çocuğun yaşamını önemsiz görüp ona ambulans bile tahsis etmemiştir. Bununla ilgili ne yapılmıştır?

Kırkağaç’ta 450 kişi içtiği sudaki yanlış, zararlı maddeler nedeniyle hastaneye kaldırıldığında Sayın Bakan ne yapmıştır?

Biz Sayın Bakandan Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı olduğunun bilinciyle hareket etmesini istiyoruz. Kendisi aynı zamanda akademik kariyer yapmış bir insan olarak, Hipokrat yemini etmiş bir insan olarak bilime saygısını, ülkeye saygısını, halka saygısını küçük parti şovlarıyla değil, görevini gerçekten bilinçli yapmak zorundadır.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Gündem dışı üçüncü söz, Balıkesir ilinin talepleri hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’a aittir.

Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir ilinin taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Balıkesir’in talepleri hakkında söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta Saraybosna’da Srebrenitsa katliamının yıl dönümü. Orada soykırıma uğrayan soydaş ve dindaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakalanan “Sırp Kasabı”nı, orada bu katliama göz yuman Hollandalı görevlileri ve bu Hollandalı askerlere ödül veren Hollanda Hükûmetini, ikide bir Türkiye’ye gelip, Türkiye’yi teftiş edercesine insan hakları konusunda bize ders vermeye kalkan Avrupa İnsan Hakları yetkililerini huzurlarınızda şiddetle kınıyorum. Böyle katliamlara Avrupa’nın göbeğinde göz yumulmamasını, bir daha tekrarlanmamasını da temenni ediyorum.

Balıkesir, Marmara ve Ege Denizi’ne başını sokmuş, Selçuklu kartalı gibi duran bir Türk şehridir. Balıkesir, tarihine yakışır, ilk kurşunu ve son kurşunu atan tarihî misyonu çok önemli olan kuvâ şehri yapısına maalesef uymayan bir gelişme içerisindedir. Buna “gelişme” derken “gelişmesizlik” olarak ifade etsem daha uygun olacaktır çünkü her geçen yıl eski yılları aratmaktadır.

Uygulanan yanlış tarım politikalarıyla, hayvancılık politikalarıyla, geçen her yıl bir öncekini aratmakta. Sadece Sayın Maliye Bakanımız Unakıtan’ın pastörize tesisleri para kazanmakta. Sebebi de onda KDV’nin yüzde 8 olmasıdır.  Diğer sektörlerde yüzde 18 olmasıyla, artan maliyetlerle insanlar rekabet edemez hâle gelmişlerdir. Manyas Ovası’nda insanlar borçlarından dolayı daha buğdaylarını toplamadan, başakta 250 kuruştan buğdayı satmak zorunda kalmışlardır.

Balıkesir’in bilhassa Edremit Körfezi bölgesinde dokuz milyon zeytin ağacı vardır. Var yılında 300 bin ton, yok yılında ise 100 bin ton zeytinyağı üreten bu bölgemizde üretici, maliyetlerini karşılayamamakta, para kazanamamakta, zeytinin altının sürülmesi, gübre atılması, ilaçlanması gibi hizmetleri ağaca verememekte; dolayısıyla ürün kaybına sebep olmaktadır.

Zeytin sineği mücadelesinde üreticiler mücadele edememekte çünkü bunun için güçlü bir organize gerekmektedir. Devlet orada bir birliğe bunu atmış. Birlik “para alamıyorum, ödemiyorlar” bahanesiyle bu mücadeleyi yapmamakta, yüzde 50’ye yakın ürün kaybı olmaktadır.

Üreticiye zeytinyağında 20 kuruş destekleme verilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde 2.500 kuruş verilmektedir. Türk zeytincisi bunlarla nasıl rekabet edebilir? Balıkesir’in sesini ifade ediyorum.

Meclisimizde kurulan zeytinyağı komisyonunda görev alan değerli arkadaşlarımızın bu konudaki araştırmalarının sonuçları getirilecektir. Ancak zeytinyağına 1 lira en az desteklenme Balıkesir’de istenmektedir. Ancak o şekilde maliyetlerini kurtarıp insanlar gelecek için umut besleyeceklerdir.

Balıkesir’de hayvancılık hakeza, kırmızı et ve beyaz ette büyük bir değer kaybı ve ürün kaybına sebep olmaktadır.

Balıkesir sulama konusunda da çok büyük bir ihmal içerisindedir. Balıkesir’de bilhassa Burhaniye, Gömeç Ovalarını sulayacak Reşit Barajı yıllardır dile getirildiği hâlde bir türlü işleme konulamamıştır. Gömeç Ovası’na TEDAŞ direkleri dikmiş ancak trafo koymamaktadır. Trafo olmadan da elektrik alınamayacağına göre orada elektrik talep eden, sulamayı elektrikle yapmak isteyen vatandaşlarımıza “Trafoyu al, öyle sula.” denmektedir.

Bunun yanı sıra, ulaşım konusunda da Balıkesir’in büyük ihtiyaçları vardır. Hâlâ Balıkesir-Bandırma yolu, çift, duble yol faaliyete geçememiştir. Balıkesir’i Körfez’e bağlayan Körfez yoluna hiç ödenek ayrılmamıştır. Balıkesir-Kütahya yolu hâlâ bitirilememiştir. Balıkesir’den Ankara’ya, Balıkesir’den İstanbul’a hava uçuşu yoktur. Doğu illerinde birçok ile ulaşım olduğu hâlde, batıda, hep ilerlemiş, kalkınmış olarak ifade edilen Balıkesir’de maalesef  bu hizmetlere rastlanmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Balıkesir’de Balıkesirli sanayici büyük bir sıkıntı içerisindedir. Bu bakımdan, Balıkesir ilinin ekonomik atılımlarının daha hızlı biçimde sürdürülebilmesi için Teşvik Yasası’na Balıkesir ilinin de ilave edilmesi gerekmektedir.

Balıkesir Susurluk Ticaret Odası Başkanının size, Meclise bir cümlesini ifade ediyorum: “On üç yıldan beri ilçede esnaflık yapıyorum. Bu dönem kadar bir durgunluk hiç görmedim. Siftahsız dükkân kapatıyoruz. Günlük masraflarımızı bile karşılayamıyoruz. Gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda ilçede kapanan ya da el değiştiren dükkân sayısında daha da artışlar olacaktır.”

Hükûmetinizin bu konuda Balıkesir’e dikkatlerini çekmek istiyorum. Balıkesirlinin Hükûmetten hizmetler beklediğini ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Gündem dışı konuşmalara Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. Ben, özellikle üç değerli milletvekilimizin konuşmalarına açıklık getirmek, onlara cevap vermek üzere söz aldım.

Önce, Van Milletvekili Sayın Kerem Altun’un konuşmalarına kısaca ben de bir katkıda bulunmak istiyorum.

Bilindiği gibi, Hükûmetimiz, Diyarbakır’da özellikle GAP, KOP (Konya Ovası Projesi) ve DAP (Doğu Anadolu Projesi) olmak üzere üç tane projeyi, bir de bölgesel projeleri hayata geçirmek için belki şimdiye kadarki en büyük hamleyi gerçekleştirmek üzere ciddi bir ödenek aktardı. Şu anda ödenekleri de biz ilgili bölgelere sevk ediyoruz, aktarıyoruz. Gerçekten, yaklaşık 2,3 katrilyonluk bir ilave ödenek tahsis edilmiştir ve bundan bütün bölgeler nasibini alacaktır.

Bu arada, tabii ki Van’la ilgili sulama projeleri hayata geçiyor. Özellikle Koçköprü Barajı’nda enjeksiyon çalışmaları tamamlanacak, inşallah önümüzdeki yıl bitireceğiz. Erciş Ovası’ndaki problemler, temizlik problemleri bitti. Ayrıca, Van’ın hayali olan Morgedik Barajı’nın bir an önce ikmal edilmesi için şu anda düğmeye basmış bulunuyoruz.

Ayrıca, Van’la ilgili bir müjde daha vermek istiyorum: Biz, Van’ı da ağaçlandırma seferberliği kapsamında pilot il olarak ağaçlandırmak üzere seçtik. Bu ağaçlandırma konusunda ve turizmin gelişmesi konusunda Van’da çok güzel şeyler olacak ve bunu hep birlikte göreceğiz.

Ayrıca, derelerin ıslahı konusunda, oradaki bütün derelerin ıslah edilmesi, taşkından korunması çalışmaları da devam ediyor. Onu özellikle Van’la ilgili olduğu için  özetle vurgulamak istiyorum.

Ayrıca, Van Gölü’nün kirlenmekten kurtarılması konusunda da çalışmalar, bildiğiniz gibi, başladı. İnşallah, Van Gölü’yle ilgili, kirlilik veren bütün şehirlerimizin, kasabalarımızın atık su arıtma tesisleri kısa zamanda inşa edilecek ve Van Gölü kısa zamanda tertemiz hâle gelecek.

Bunun dışında bir de İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan Beyefendi’nin konuşmalarına kısaca cevap vermek istiyorum. Tabii, biz, hiçbir şehirde içme suyunda problem olmasını arzu etmeyiz. Ama tabii ki burada şunu özetle vurgulamak istiyorum: Bir defa, bütün arıtma tesislerinin, içme suyu şebekesinin işletilmesinden, yani su teminiyle ilgili bütün tesislerin işletilmesinden sorumlu olan belediyelerdir. Tabii, bu arada İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde de, bildiğiniz gibi, su-kanalizasyon idareleridir. Ben de eski bir su-kanalizasyon idaresi genel müdürü olduğumdan dolayı, İstanbul Su-Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, daha sonra Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yaptığımdan dolayı, işletmenin bütün sorumluluğu, tamamen, İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına ve ona bağlı olan İZSU’ya, yani İzmir Su-Kanalizasyon İdaresine aittir. Dolayısıyla, bununla ilgili… Bakın, tabii, biz hiçbir zaman polemik yapmak istemiyoruz, daima yardımcı olmak istiyoruz.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Bakan, Sağlık Bakanının yanıt vermesini istedim ben.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama gelişmeleri bir özetlemekte fayda var ve tabii, orada, İzmir’deki insanlar da bizim vatandaşımız, onlara da hizmet etmek, yardımcı olmak bizim vazifemizdir. Ama her kurumun da kendisine ait vazifeyi yapması gerektiği kanaatindeyim.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Yapıyor zaten.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, belediyelerin görevi halkımıza sağlıklı ve güvenli içme suyunu ulaştırmaktır ve tesisleri en güzel şekilde işletmektir.

Sağlık Bakanlığıyla ilgili, konuşmalarınızda bazı hususlar zikrettiniz. Sağlık Bakanlığının öncelikli görevi ise halk sağlığını korumak olup bu kapsamda halkın tüketimine belediyelerin sunduğu içme ve kullanma sularının sağlıklı ve güvenli olup olmadığını denetlemektir, vazifesi budur.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – O on iki ili açıklasın Sayın Bakan, on iki ili. 

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ülkemizde içme ve kullanma sularıyla ilgili standartları belirleyen yönetmelik, biliyorsunuz, yayınlandı. AB mevzuatı ve Dünya Sağlık Teşkilatının kriterlerine uygun olarak yayınlanan bu Yönetmelik –özellikle, bu Yönetmelik’in adı, biliyorsunuz, İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği’dir- 17 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girdi, ancak –ben o zaman DSİ Genel Müdürü olduğum için biliyorum- belediyelere üç yıllık, daha önce bir geçiş süresi verildi. Denildi ki: “Siz, bütün şebekenizi ve arıttığınız suyun kalitesini kontrol edin. Üç yıllık süre içinde bu yeni Yönetmelik’teki standartları sağlayacak şekilde bunu tespit edin.” Neticede, bu üç yıllık süre 17 Şubat 2008 tarihinde doldu. Yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Şimdi, geçiş süresinin sona ermesinden önce, 10 Ekim 2007 tarihinde seksen bir ilin belediyesi, Sağlık Bakanlığı tarafından, “Bakın, bu süre doluyor.” diye uyarılmıştır ve birtakım tetkikleri, tahlilleri yaptırmak suretiyle Sağlık Bakanlığına bu tahlil neticelerinin gönderilmesi talep edilmiştir.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Açıklasın Sayın Bakan, biz onu soruyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bilgilerin Aralık 2007’de toplanmasından sonra bazı illerimizdeki arsenik değerlerinin…Sadece İzmir’de değil ama en büyük şehir İzmir’de…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Diğerleri vatandaş değil mi?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Siz az önce dediniz ki…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Diğerleri vatandaş değil mi Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şunu söyleyeyim… Bakın, bazı şeyleri doğru tespit etmemiz lazım. Az önce, siz, Ankara ile ilgili ithamlarda bulundunuz. Kızılırmak suyu Ankara’ya verildikten sonra bununla ilgili herhangi bir açıklama olmadan vatandaş… Bir noktada bir kelime kullandınız “Çaktırılmadan verildi.” diye. Öyle bir şey yok. Kesinlikle…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkanın kendi açıklaması. Belediye Başkanı açıkladı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, şu anda Ankara’da, İvedik’ten çıkan bütün içme suyu arıtma tesisi çıkış tahlilleri yapılmaktadır, hatta bugün tesadüfen, ben, Çevre ve Orman Bakanlığındaki merkez laboratuvarımızın ekiplerini de gönderdim, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, ayrıca Çevre ve Orman Bakanlığı ve bir de üniversiteler dâhil olmak üzere şu anda tekrar numune alıyor. Yani, Ankara’da İvedik’ten verilen su, daima, belirttiğimiz bu standartları sağlayacak değerdedir.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Ben, Belediye Başkanınızın açıklamasını söyledim, ithamda bulunmadım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki ne yapalım? Bu, özellikle arsenik değeri konsantrasyonu –gerçi siz oran dediniz, bu oran değil; bu, konsantrasyondur- daha önce 50 mikrogram/litreydi. Yani, arsenik değeri litrede 50 mikrogramdı. Ancak, bu arseniğin sağlık açısından menfi etkisi anlaşılınca, bütün dünyada bu 50,  10 mikrogram/litreye çekildi ve dediğiniz gibi, bu, bizde üç yıllık, aslında geçiş süresi belki doğru değil ama mecburen, arıtma tesislerini yapmaları için, ilave birtakım yapılacak tesisleri yapmalarına imkân sağlamak için üç yıllık geçiş süresi verildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bütün bu ikazlara rağmen, bu sürede bu ölçüm neticelerini Sağlık Bakanlığına göndermemiştir, bir bakıma bu değerleri gizlemiştir. Hatta, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, son zamanlarda, “Bu su ne içilebilir ne de içilemez” şeklinde beyanatlarda bulunmuştur. Bunlar doğru değildir, özellikle bunu belirtmek isterim. Nitekim, bunun üzerine, bu değerler gönderilmeyince, Sağlık Bakanlığı kendisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki Çiğli, Karşıyaka, Bostanlı, Mavişehir, Egekent-2, Bayraklı ve Bornova’da arsenik konsantrasyonları, Güzelbahçe, Menderes, Narlıdere ve şehir merkezindeki bazı şebeke sularındaysa bor konsantrasyonlarının yönetmelikle belirtilen üst seviyenin üzerinde olduğunu tespit etti. Neticede bu…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Bakanım, Uşak’takinin öğrenmek hakkı değil mi, Manisa’dakinin öğrenmek hakkı değil mi, onu soruyoruz!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii hakkı, hakkı. Onu da…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Söyleyin o zaman, onları söyleyin; Sayın Sağlık Bakanı söylesin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, bakın, siz İzmir’i bahsettiniz, onları da veririz. Bakın, onların tamamı ölçülüyor şu anda birkaç şehrimizde, fakat bunlar…

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Düştükten sonra mı söyleyeceksiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …İzmir büyük, önemli bir şehir; Ege’nin incisi bir şehir. Dolayısıyla buradaki su da, Büyükşehirdeki bu su herkesi ilgilendiriyor.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Bu tarzı şık bulmadığımı ifade ediyorum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Neticede, İzmir’in içme ve kullanma sularında daha önceki bor değerleri normal sınırlarda iken 22 Haziran 2008 tarihinde alınan numunelerde bir miktar yükseklik tespit edilmiş. Yani siz borla ilgili sorduğunuz için söylüyorum.

Netice olarak şunu ifade edeyim, yani özellikle şunu ifade etmek isterim: Vatandaşı doğru bilgilendirmek lazım. Yani az önce belirtilen semtlerde, bilhassa İzmir’deki, kuyu sularında arsenik konsantrasyonu yüksektir. Bu yüksek olduğunu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı biliyordu fakat bunu maalesef halktan gizlemiştir. Bizim söylediğimiz budur. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Hayır, halktan gizleyen sizsiniz!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ancak şunu ifade edeyim: Bakın, hakikaten İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İZSU bizden herhangi bir şekilde destek yardım isterse… Nitekim biz bunu gördüğümüz için, ben şahsen kendim biliyorsunuz Gördes Barajı’ndan 59 milyon metreküp suyun bir an önce verilmesi açısından -aslında Gördes Barajı iki yıl sonra bitecekti- hatırlarsanız 30 Kasımda burada su tutulması şeklinde talimat verdim. Biz İzmir’e Hükûmet olarak her türlü desteği yaparız. Zaten görüyorsunuz, barajlar, Beydağı Barajı’ndan tutunuz birtakım sulamalar, ayrıca çevre yolları, bütün yollar Hükûmetimiz zamanında İzmir’de açılmıştır. İzmir’e her türlü desteği vermeye de devam edeceğiz. Bunu özellikle vurgulamak isterim.

Bunun dışında, bir de son olarak -müsaade ederseniz- Sayın Ahmet Duran Bulut’un Balıkesir iliyle alakalı konuşması vardı. Esasen onun Bosna-Hersek’teki özellikle şehitlerle alakalı, özellikle onlar, şehit düşen oradaki Bosna-Herseklilere Allah’tan rahmet dilemesine, kalan ailelere tekrar başsağlığı dileğine ben de aynen iştirak ediyorum. Hakikaten “Sırp Kasabı”nın yakalanmasından dolayı biz de fevkalade memnunluk duyduk, onu hatırlatmasından dolayı kendisine teşekkür ediyorum.

Tabii burada Balıkesir’le ilgili hususları bahsetti. Tabii ben Balıkesir ilini çok iyi biliyorum, defalarca gittim. Balıkesir’de bakın Hükûmetimiz, Sayın Vekilim, son altı yılda Balıkesir’e geçmiş dönemlerde hiçbir şekilde görülmeyen yatırımlar yapmıştır. Birkaç tanesini sadece söylemekte fayda var.

Bakınız şöyle: Balıkesir ilinde biliyorsunuz içme suyu problemi vardı. İsale hattı, arıtma tesisi dönemimizde açıldı.

Ayrıca, ana besleme ve sistemi gene dönemimizde açıldı.

Balıkesir İvrindi Korucu Barajı sulaması dönemimizde bitti.

Balıkesir Pamukçu ve Aslıhan Tepecik Ovaları sulaması dönemimizde bitti.

Balıkesir Merkez Armutalan Barajı ve sulamasını bitirdik.

Marmara ilçe merkezi ve Çınarlı beldesi taşkın koruma tesislerini tamamladık.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, merkezden bir çıkın, dışarıya gidin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam.

Balıkesir Edremit Güre Deresi ıslahını yaptık.

Balıkesir Dursunbey Akbaşlar Barajı ve sulamasını kısa zamanda bitirdik.

Ayrıca, pek çok sayıda müteferrik taşkın koruma tesislerini tamamladık.

Bunun dışında, Balıkesir Balya Ilıca Barajı ve sulamasını biliyorsunuz kısa zamanda bitirdik.

Ayrıca, Balıkesir Ovası çok önemli. Biliyorsunuz Kepsut Ovası vardı. Buradaki tünelleri ve sulama tesislerini tamamen bitirdik.

Bunun dışında, Bigadiç ilçe merkezi taşkın koruma tesisi tamamlandı. Bitti mi? Daha bitmedi.

Bakın, şu anda size birkaç müjde veriyorum: Manyas Barajı tamamlandı. Şu anda Manyas Sağ Sahil sulamasını, yüce Meclisimizin çıkarmış olduğu yap-işlet-devret’in ilk örneği olmak üzere ilan ettik. Onu da, o müjdeyi de buradan duyurmak istiyorum.

Bunun dışında, Havran Barajı’nı inşallah 2008 yılı sonunda bitireceğiz. Aslında hedefimiz 2010’du ama 2008 yılı sonuna çekelim diye karar verdik.

Gönen Ovası sulamaları devam ediyor.

Tahir Ovası sulamasını hızlandıracağız.

Bunun dışında, Manyas Ovası Sol Sahil ile ilgili projeleri yapıyoruz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Reşit Barajı ne durumda?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ergili pompa sulaması vesaire. Yani, burada saymakla bitmez.

Samimi söylüyorum, bakın, Balıkesir’e Hükûmetimiz çok büyük destek vermiştir. Hatta ben geçenlerde Balıkesir’e gittiğim zaman –geçmişte, bundan altı yıl önce gitmiştim- aradaki farkı o kadar bariz şekilde gördüm ki, bakın, Balıkesir merkezi dahi bambaşka bir havaya bürünmüş. Daha önce köy gibiydi, şu anda şehir hüviyetine bürünmüş.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz merkeze taktınız, biraz dışarı çıkın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır. Bunun dışında, tabii ki, Balıkesir’e, oturalım, birlikte, ne yapılacaksa onların lütfen listesini verin, yapmak bizim boynumuzun borcu. Çünkü, biz, bu ülkeye hizmet etmek için yaratılmışız. Bu bakımdan…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Reşit Barajı’nı söyler misiniz? Reşit Barajı hakkındaki düşünceleriniz neler?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, özellikle onları şöyle yapalım Sayın Vekilim: Tespit edin, bunları planlayalım, projelendirelim. İstiyorsanız, mesela, birkaç tane proje var, onları söyleyebilirim. Mesela Havran Ovası’nı sulayacak olan sulama projesi. Baraj bitiyor, ama sulama projesi de lazım. Onun gibi pek çok projeyi şu anda yaptırıyoruz. Önümüzdeki 2009 ve 2010 yıllarında bunları da yatırıp programına –proje bittiği anda- alacağız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Projesi bitenler var Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, yollarla ilgili, bakın, özellikle şunu belirteyim: Yolla ilgili bahsettiniz. Şu anda, ben, geçenlerde Balıkesir ziyaretinden sonra Sayın Ulaştırma Bakanımızdan, buradaki yolların, özellikle Bursa-Balıkesir-İzmir yoluyla ilgili eksiklerin bir an önce tamamlanması konusunda özellikle istirhamda bulundum. O da, buraya çok önemli bir miktarda bir ödenek ayıracağını ifade etti. Yollar da, kısa zamanda -yapılıyor zaten- hızla ödenek ilavesiyle yapılmaya devam edecektir. Bu müjdeyi de vermek istiyorum.

Bu vesileyle, ben, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır; okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Uşak ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, Uşak ilinin Dericilik, Tekstil, Üniversite, Hayvancılık, Tarım, İşsizlik, Sanayi vs gibi içinde bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmanın yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi hususunda Anayasanın 98 inci ve İçtüzük’ün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.

1) Oktay Vural                      (İzmir)

2) Kamil Erdal Sipahi            (İzmir)

3) Kadir Ural                         (Mersin)

4) Şenol Bal                           (İzmir)

5) Erkan Akçay                     (Manisa)

6) Süleyman Turan Çirkin     (Hatay)

7) Beytullah Asil                   (Eskişehir)

8) İsmet Büyükataman           (Bursa)

9) Yılmaz Tankut                   (Adana)

10) Muharrem Varlı              (Adana)

11) Gürcan Dağdaş               (Kars)

12) Necati Özensoy               (Bursa)

13) Akif Akkuş                     (Mersin)

14) Mustafa Kemal Cengiz    (Çanakkale)

15) Behiç Çelik                      (Mersin)

16) Ahmet Bukan                  (Çankırı)

17) Bekir Aksoy                    (Ankara)

18) Mehmet Ekici                  (Yozgat)

19) Mehmet Akif Paksoy      (Kahramanmaraş)

20) Murat Özkan                   (Giresun)

21) Hüseyin Yıldız                (Antalya)

22) Hamza Hamit Homriş     (Bursa)

Gerekçe:

En son üniversite kurulan illerden biri olan Uşak'ta Üniversite çok başarılı olmuş, Uşak iline ve ekonomisine gözle görülür bir katkı sağlamıştır. Bu katkının daha da yukarıya çekilmesi hem Uşak açısından, hem de ülke açısından yararlı olacağı bilinmesine rağmen buna bazı engeller çıkarılmış, eğitime gereken önem verilmemiş, gerekli yatırım yapılamamış, okulların ihtiyaçları artarak devam etmiş, iktidar tarafından partizanlık örnekleri gösterilmiş, milli ve manevi değerlerine bağlı eğitimciler üzerinde baskı, yıldırma politikaları uygulanmıştır.

Organize sanayisi konusunda teşvik kapsamında olan Uşak’ta elektrik, SSK primleri konusunda bazı sıkıntılar yaşanmakta, başta Çin olmak üzere ithal mallarıyla rekabet yapılamamaktadır. Uşak'ta bu konularda başarılı olabilmek için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Yüksek verimli hayvanlar elde etmek, hayvan yetiştiricilerinin ekonomik ve teknik örgütlenmesini sağlamak amacıyla Uşak'ta "Hayvancılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesi" kurulması düşünülmüş, alt çalışmalar yapılmış, gerekli yer gösterilmiş, Ticaret Borsası Başkanlığınca hayvancılık yapacakların müracaatları alınmış, çeşitli çalışmalar yapılmış, gerekli müsaade istenmiş, bu müsaade verilmediği gibi başka yerlere kaydırılarak pilot bölge iptal edilmiştir. Altyapısı hazır olan bu bölgelerin Uşak'ta kurularak üçüncü pilot bölge olması gerekmektedir.

Dericilik Uşak'ta iflas etmiş ve can çekişmektedir. Dericilik sanayinde her dönemde Türkiye'nin lokomotifi olmuş en önemli cazibe ili olan Uşak'ta bir an önce gerekli tedbirler alınmalı, bu dalda gerekli canlanma sağlanmalıdır.

Tekstil alanında da Uşak'ta aynı sıkıntı devam etmekte, tekstil can çekişmektedir. Ekmeğini buradan kazanan insanlar sıkıntıya düşmüş, çözüm beklemektedirler.

Ticaret erbabı ve esnaf ayakta kalmak ve yaşama mücadelesi vermektedir. Altyapıya yönelik hiçbir yatırım yapılmamış, ticaret durma noktasına gelmiştir.

Tarım konusunda da yine ülke genelinde olduğu gibi tarım girdileri yükselmiş, maliyetler artmış, ekonomik sorunlar çığ gibi büyümüş, insanlar tarım yapamaz hale gelmişlerdir. Tarımdan ekmeğini kazanan çiftçilerimiz toprağını ekemediği gibi elindeki tarım aletlerini satmakta ve çiftçiliği bırakmaktadırlar.

Uşak Belediyesi imar, su, kanalizasyon, doğalgaz vs gibi üzerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirememiş, halk daha önceki belediyeleri arar hale gelmiştir.

Yukarıdaki sorunlara paralel olarak işsizlik artmış, Uşak halkı sıkıntı içine düşmüştür.

Tüm nedenlerle alınması gereken önlemler ve bu konuda yapılacak gerekli düzenlemeler hakkında bir Meclis Araştırmasının açılması elzem görülmektedir.

2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Kuddusi Okkır'ın ölümü konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ergenekon soruşturması kapsamında 23.6.2007 tarihinde tutuklanan ve hastalık nedeniyle tahliye edildikten 5 gün sonra, 6.7.2008 tarihinde yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’ın, tutukluluk sürecinde yaşanan, yaşam hakkına kadar uzanan insan hakları ihlallerinin incelenmesi, Okkır’ın yaşamını yitirmesinde sorumluluğu bulunanlarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

Kemal Anadol

Hakkı Suha Okay

Kemal Kılıçdaroğlu

 

İzmir Milletvekili

Ankara Milletvekili

İstanbul Milletvekili

 

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkan vekili

Gerekçe:

Kuddisi Okkır Ergenekon örgütünün finansörü olduğu iddiası ile 20 Haziran 2007 tarihinde gece geç saat 03.00’de gözaltına alınmış ve 23.6.2007 tarihinde tutuklanarak İstanbul H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.

Okkır, Tekirdağ 1 No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna naklinin yapıldığı 4.7.2007 tarihinde sağlık kontrolünden geçirilmiş ve herhangi bir sağlık probleminin olmadığı kayıtlara geçmiştir. Bu tarihten, 15.3.2007 tarihine kadar tam 9 kez kurum revirinde muayene edilmiş, ancak yaşamını yitirdiği hastalıklara ilişkin herhangi bir bulguya ulaşılamamıştır. Bu aşamadan sonra 10 kez farklı hastanelere sevkedilmiş, yaşamını yitirdiği 6.7.2008 tarihinden sadece 1 ay önce, 5.6.2008 tarihinde kendisine akciğer kanseri, beyin ve kemik metastası tanısı konulabilmiştir.

Kuddusi Okkır'ın hastane nakillerinin yoğunlaştığı Nisan ayının sonu ile Mayıs ayının başını içeren 3 hafta içinde sağlık durumu hakkında eşine hiçbir bilgi ulaşmamış, 7 Mayıs 2008 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi koridorlarına atılmış bir sedye üzerinde burnunda ve idrar yollarında sonda ile tamamen şuursuz bir şekildeyken eşine gösterilmiştir.

Kuddusi Okkır, “tutuklu iken yaşamını yitirdi”, şeklinde değerlendirmeler yapılmaması için ölümünden sadece 5 gün önce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.

13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, tutuklu ve hükümlülerin de diğer yurttaşlar gibi sağlık hakkına ulaşmalarını öngörmektedir. Sağlığa ulaşma hakkı Devletin sorumluluğunda olması gereken Kuddusi Okkır, infaza ilişkin yasal düzenlemeler çerçevesinde işlem yapılmadığından, tutukluluk sürecinde sağlık hizmetlerinden zamanında, yeterli ve özenli bir şekilde faydalandırılmamıştır.

Ailesi ve avukatı, sağlık sebeplerinden dolayı tutuksuz yargılanmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmuş, ancak bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Ayrıca bu süreçte Cumhurbaşkanlığından TBMM'ye kadar birçok makama konunun iletilmesine karşın olaya her kademedeki kamu otoritesi tarafından büyük bir duyarsızlıkla yaklaşılmış, sadece izlemekle yetinilmiştir.

İnsan hakları alanında idamın kaldırıldığı ve önemli ilerlemelerin sağlandığı söylemlerinin uygulamada hiçbir gerçekliğinin olmadığı bu olayla net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Neyle suçlandığını bile bilmeyen bir kişinin, tutukluluk sürecinin, infaz edilen bir cezaya dönüşmesi, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlalidir.

Okkır'ın yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yaşam hakkı, özgürlük ve güven hakkı ve adil yargılanma hakkının da içinde bulunduğu maddeleri ihlal edilmiştir.

Terör örgütünü finanse etmekle suçlanan bir kişinin, ev ve araba dâhil hiçbir mal varlığının olmadığı, tutuklandığında borçlarının bulunduğu, Bağ-Kur primlerini ödeyemediği, bu nedenle hastane masraflarını bile karşılayamadığı ortaya çıkmıştır. Kuddusi Okkır'ın cenazesi ailesi giderleri ödeyemediği için senet karşılığında hastaneden alınmış, cenaze Edirne Belediyesinden sağlanan yardımla kaldırılabilmiştir.

Gizli olması gereken hazırlık soruşturmasının siyasi iktidar yandaşı yayın organlarına servis yapılmasından dolayı Okkır yargılanmadan toplum karşısında suçlu konumuna taşınmış, savunma hakkını kullanamadan yaşamını yitirmiştir.

Aynı soruşturmada tutuklu bulunan Ayşe Asuman Özdemir'in de benzer insan hakları ihlallerine maruz kaldığına ilişkin ailesi ve İstanbul Barosu tarafından yapılan uyarılara kayıtsız kalınması, Ergenekon soruşturması kapsamında nasıl bir korku duvarı örüldüğünü ortaya koymaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ulusal ve ulusalüstü normlara aykırı, insan hakları ihlalleri içeren, kamu vicdanını yaralayan bu dramatik olayın Yüce Meclisimizce ele alınması son derece önem taşımaktadır.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 21 milletvekilinin, darbe iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 88 yıllık kısa tarihinde bir kaç kez askerî müdahale veya muhtıra gibi demokrasi dışı adımlarla karşı karşıya kaldı. Bunlar demokrasinin yerleşmesini, kökleşmesini ve gelişmesini engellediği gibi, çok ciddi gerilemelere de yol açtı. Demokrasi süreci kesintiye, Meclis çalışmaları akamete uğradı. Bu müdahaleler demokratik geleneklerin ve parti örgütlenmelerinin tahribine, çok partili parlamenter sistemin alt üst olmasına yol açtı.

Bu tür tehlikelerin henüz tam olarak geçmediği, son dönemlerde basına yansıyan bilgi, belge ve iddialarla da görülüyor. Gelecekte bu tür müdahalelerin yaşanmaması için Parlamentonun kendi varlığını ve faaliyetinin sürekliliğini savunması büyük önem taşıyor. Geçtiğimiz yıl gündeme gelen müdahale hazırlıklarına yönelik iddiaların doğruluğu hakkında yurttaşlar doyurucu yanıtlar elde edemiyor. Hukuk devreye sokulmadığı için, bu iddiaların gerçeklikle bağı tam olarak saptanamıyor. Üstelik söz konusu iddialarda adı geçen kişiler de adalet ve toplum önünde aklanamıyor.

Bu konuda dikkat çekici gelişmelerden biri, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in, bilgisayar ortamında kopyalandığı iddia edilen günlüklerinin Kuvvet Komutanlığı dönemine rastlayan (2003-2005) bölümünde yer alan “Sarıkız" darbe girişimi hazırlıklarıdır. Bu iddialara göre dönemin kuvvet komutanları Aytaç YaIman (Kara), İbrahim Fırtına (Hava), Özden Örnek (Deniz) ve Şener Eruygur (Jandarma), "şeriatçı bir düzen"e yönelik hazırlıkların yapıldığını düşündüklerinden bir darbe planlamışlar, adına da "Sarıkız" ve "Ayışığı" demişler. Ancak bu hazırlıklar, koşulların uygun olmadığı gerekçesiyle rafa kaldırılmış.

1. Türkiye'de geçtiğimiz yıllardaki darbe hazırlığı iddialarının doğru olup olmadığının araştırılması için;

2. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün 7 Nisan 2007 tarihli Milliyet'in manşetinden yayımlanan demecinde "İddia edilen, ortaya atılan niyetleri, gayretleri biliyoruz. Basında çıkmadan önce biliyorduk. Bunlar, devlette bilmesi gereken yerlere bildirilmiştir. Bilmesi gerekenlerin bilgisi vardır. Zaten savcılar da gereğini yaparlar" ifadesindeki, "bilmesi gereken yerler”in neyi bildiklerinin ve “gereğini yapıp” yapmadıklarının araştırılması için;

3. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Anadolu Ajansı'na "Şimdi ne desem ateşe benzin dökmek olur. Böyle şeyler zamanı gelince açıklanır. Belki ben açıklarım, belki başkaları açıklar" ifadesindeki, “açıklanması gerekenler”in neler olduğunun araştırılması için;

4. Bazı gazetecilerin, bakanlara ve üst düzey askerlere dayanarak darbe girişimi iddialarının gerçek olduğunun anlaşıldığı yönünde yaptıkları haberlerin doğruluğunun araştırılması için;

5. Emniyet tarafından hazırlandığı iddia edilen teknik rapordaki, darbe günlüklerinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in bilgisayarından çıktığının kesin bir biçimde kanıtlandığı savlarının doğru olup olmadığının araştırılması, kamuoyunda oluşan şüphe ve endişelerin dağıtılması, haklarında kuşku bulunan kişilerin durumlarının aydınlığa kavuşturulması için

Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz. 13/05/2008

1) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

2) Ahmet Türk                       (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş            (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                  (Van)

5) Emine Ayna                       (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                    (Batman)

7) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

8) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                       (Batman)

10) Sırrı Sakık                        (Muş)

11) M. Nuri Yaman               (Muş)

12) Özdal Üçer                       (Van)

13) Aysel Tuğluk                   (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan                  (Iğdır)

15) Gültan Kışanak                (Diyarbakır)

16) Akın Birdal                      (Diyarbakır)

17) İbrahim Binici                  (Şanlıurfa)

18) Hasip Kaplan                   (Şırnak)

19) Sevahir Bayındır              (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                (Tunceli)

21) Osman Özçelik                (Siirt)

22) Hamit Geylani                  (Hakkâri)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Ra-poru (1/561) (S. Sayısı: 225) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 225 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                      

(x) 225 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına 26 milletvekilinin talebi var, onları kurayla tespit edeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.

Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubumuz ve şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, yarın 24 Temmuz, Lozan Antlaşması’nın yıl dönümü. Lozan, Türkiye’nin tapusudur. Lozan Antlaşması’nı bizlere sağlayanlara teşekkür ediyor, onları rahmet ve saygıyla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın yargıyı düzenleyen Üçüncü Bölümünde yüksek mahkemeler olarak Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi sayılmıştır. Yargı erkini, Anayasa’nın kendilerine tanıdığı görev ve yetki alanlarıyla sınırlı olarak paylaşan bu yüksek mahkemeler arasında yer alan Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa’mızın 158’inci maddesiyle düzenlenmiş ve görevlendirilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askerî yargı mercileri arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözüme bağlayan, yetkili, bağımsız bir yüksek mahkemedir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, Türk hukuk sistemine 1945 yılında girmiştir. Cumhuriyetimizin köklü yargı organlarından biridir. 1961 Anayasası’nda bağımsız yüksek mahkeme olarak yerini alan Uyuşmazlık Mahkemesinin görev alanı, ceza alanında doğan görev ve uyuşmazlıkları da dâhil edilerek genişletilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi, yargı ayrılığı ilkesinin ortaya çıkardığı görev uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle kişilerin askıda kalan hak arama hürriyetlerinin gerçekleşmesini sağlayan, hüküm uyuşmazlıklarını çözmek suretiyle de hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan, hukuki engelleri gideren, yargı erkini paylaşan diğer yüksek mahkemelerden Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarını kaldırıp onların yerine hüküm tesis edebilen özel yetkili bir yüksek mahkemedir. Dolayısıyla hukukumuzda kesin hükmü ortadan kaldırabilen tek yargı organıdır.

Uyuşmazlık Mahkemesi “Hukuk” ve “Ceza” olmak üzere iki bölümden oluşmakta, Mahkeme Başkanlığı ve üyelikleri diğer yüksek mahkemelerin üyelerince belirlenmekte, bu görev üyelerce ikinci bir görev olarak yerine getirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine 2006 yılında gelmiştir. Geçen dönem Parlamentoda görüşülememiş olan Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun kadük duruma düşünce, bu dönem tekrar, 2008 Nisanında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ve her ne kadar İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca bir çalışma yapılması istenmişse de maddeler üzerinde gerekli çalışmalar yapılarak bu tasarı hazırlanmış ve bugün Genel Kurulun önüne gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, yani aciliyeti olan, hemen görüşülmesi gereken, çok acil bir yasa değildir. Ama nedense, gündemin 69’uncu sırasında yer almasına rağmen, Danışma Kurulu kararıyla uyuşmazlık mahkemesinin erkene alındığını ve hemen görüşülmeye çalışıldığını görüyoruz. Hâlbuki, iktidar partisi aleyhinde Anayasa Mahkemesinde açılmış olan bir dava var. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı aynı anda Anayasa Mahkemesinin de üyesidir. Böyle bir durumdayken bunun önceliğe alınarak burada görüşülmesinin pek şık olduğunu kabul edemiyorum. Bu tür davranışların hem size hem de Yüksek Mahkemeye zarar verebileceğini de gözden ırak tutmamak zorundayız. Zaten 2006 yılında Parlamentonun gündemine gelmiş, iki yıldır duruyor yani bunu bir ay sonra, iki ay sonra tekrar Parlamentonun gündemine getirebilseydik, bu çok daha şık olurdu diye düşünüyorum ve bu konudaki duygularımı yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, tasarı her ne kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği giriş süreciyle ilgili uyum çerçevesi içinde de değerlendirilse dahi, yeterli, özenli bir şekilde düzenlenerek getirilen bir tasarı da değil. Örneğin, size bir şeyi örnek vermek istiyorum: Bu tasarıda yer alan bazı hükümler Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na atıfta bulunmaktadır. Hâlbuki, 2005 yılında yapılan yeni yasa düzenlemesiyle Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası diye bir yasa kalmamıştır. Örneğin, burada başsavcı yardımcılıklarından bahsedilmektedir Uyuşmazlık Mahkemesinde. Eğer, biz hakikaten bir yasal düzenlemeyi yapmak istiyorsak… “Başsavcı yardımcılığı” kavramı kalmamıştır; usulle kaldırılmıştır, Ceza Muhakemeleri Kanunu ile. Başsavcı yardımcılığı kalmadığına göre hâlâ daha bu yasanın 6’ncı maddesini burada tutmanın bir anlamı yok. Eğer bir değişiklik yapacak idiysek bunları da bu şekilde düzenleyebilseydik, yapabilseydik çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Örneğin, başka bir şeyi yine sizinle paylaşmak istiyorum: 25’inci madde. Demin de söylediğim gibi Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ortadan kalktığı hâlde, bu Uyuşmazlık Mahkemesinde pek çok kanunun maddesi Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına atıfta bulunmaktadır. Hâlbuki öyle bir kanun yok! Peki, niçin bunları bugün, burada değiştirmiyoruz? Zamanımız var, ama eksik, altı ay sonra tekrar bunları değiştirmeye çalışacağız. Çalışan bir parlamento mu? Hayır, eksik çalışan… Eğer hakikaten Uyuşmazlık Mahkemesini ciddi bir şekilde buraya getireceksek tüm maddelerdeki düzenlemeleri yapabilseydik çok daha iyi olurdu. Örneğin, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 104, 108’inci maddelerini almış, 1412 sayılı Yasa’nın 112’nci maddesinde belirtilen hususları… Bunları burada yapabilmeyi Komisyonda da biz ısrarla istedik. Fakat nedense bunlara gidilmedi, bu eksikliklerin üzerinde durulmadı. Dolayısıyla, bu yasa taslağı, üzerinde genellikle eksik bir çalışma yapılarak huzurunuza gelinmiştir.

Değerli arkadaşlar, birtakım değişiklikler de yapılmaktadır ama -bu değişikliklerde de- zaman zaman yapılan değişikliklerin de Anayasa’ya aykırı olduğunu görüyoruz. Örneğin, işte “Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından seçilir.” diyor “Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı.” Hâlbuki Anayasa’nın 158’inci maddesinin ikinci bendi aynen şunu  söyler: “Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.” Görev veriliyor. Seçimle gelinen bir yere aday olursunuz, seçimle gelinen bir yerden ayrılabilirsiniz. Bu görev bir karardır. Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi, başka bir yöntemi kanunla, Anayasa’ya aykırı olarak yapabilmeniz mümkün değildir. Bu konular üzerinde ısrarla düşüncelerimizi anlatmamıza rağmen maalesef Komisyonda yeterli ilgiyi görmedi.

Ayrıca, bu kanunda başkan vekilliğinden bahsediliyor. Anayasa’da ise Uyuşmazlık Mahkemesi başkanının görevlendirileceği, “başkan vekilliği” diye bir hususun olmadığı belirtiliyor. Anayasa’da verilmeyen bir yetkiyi yasayla verebilmeye yasama yetkisinin gücü yetmez. Hukuk devletinde Anayasa’ya aykırılığı kesin olan bir şeyin görüşülmesinin bile abes olduğunu söylemek herhâlde pek yanıltıcı bir bilgi olmaz.

Bir konuda daha… Yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda –ayrıca, yeni dönemde Kabahatler Kanunu çıkartılmıştır- Kabahatler Kanunu’nda yeni bir suç türü ortaya çıkmış 22’nci Dönem’de. Kabahatler Kanunu’yla ilgili sistemlerin genellikle ağırlığı idari yargıyı da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla biraz önceki açıklamalarımda da belirttiğim gibi, iki sistem, yani hukuk ve ceza dairelerinde… Ceza dairelerine Danıştaydan da 2 üyenin seçilmesinde yarar vardır. Zaten bugün, Uyuşmazlık Mahkemesindeki dava sayısına baktığınızda en fazla dava sayısının kabahatler türünden olduğunu belirtmektedir. Bu tür ihtisas isteyen bir konudur.

Bu üç konudaki düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesi yönüyle değişiklik önergeleri vererek Genel Kurulun bu tür bir eksik çalışmayla yasayı yasalaştırmasının önüne geçmeye, daha doğrusu, o konuda katkı vermeye çalışacağız. Değerli üyelerin bu konuda gerekli katkıyı esirgemeyecekleri inancındayım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, yargıyla ilgili konudan bahsederken, son günlerde kamuoyunu ciddi şekilde ilgilendiren bazı konulara da Anayasa’nın 138’inci maddesinin ikinci bendinin verdiği sınırlar içinde değinerek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, biraz önce buraya gelirken basından arkadaşlar sordu “Yedinci dalga başladı, sekizinci dalga gelir mi?” diye. Onlara verdiğim yanıt şu: “Sekizinci dalganın gelip gelemeyeceğini sizler bizden çok daha iyi biliyorsunuz. Yedinci dalganın geleceğini kamuoyuyla sizler paylaştınız. Sekizinci dalganın geleceğini, bugün, Türkiye'de yetkili makamlarda olanlar dahi sizin kadar bilmiyor.” Bu tür bir duyguyu basınla paylaşırken zevk mi aldım? Hayır. Bilinen bir şeyi söyledim ama hukuk dışı bir olayı paylaştım.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gizlilik esastır, gizlilik kararı verilmiştir. İktidara yakın bir medyada bir köşe yazarı “Görüştüğüm ilgililerden, savcılardan, emniyet yetkililerinden aldığım bilgiye göre yedinci dalga yargıçlar, üniversiteler, şunlar üzerine gelecek…” Kiminle görüşüyorsunuz? O savcının size o davayla ilgili bilgiyi aktarabilme yetkisi var mı? Bu emniyetteki yetkililerin size o konuyla ilgili bilgi aktarabilme yetkisi var mı? Bu şunu çıkartıyor, adli kolluğun ne kadar gerekli olduğunu. Geçen dönem Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda bu konular tartışılırken, adli kolluğun üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla durmuştuk. Bugün, onun önemini ve anlamını daha çok fark ediyoruz.

Kimdir bunlar Sayın Bakan? Savcılarınızla kim konuşuyor? Daha doğrusu, savcılarınız bunlara bu bilgiyi veriyor mu? Aksine bir bilgi aktarılmadığına göre, saygın bir köşe yazarının o ifadesine itibar etmek zorundasınız. İki yerden veriliyor, ya savcılıktan ya Emniyetten veya -bağışlayın- UYAP’tan. Eski bir Adalet Bakanımız UYAP’la ilgili bir konuda açıklama yaparken “Gizlilik olan konular UYAP’a girmeyecektir.” demişti ama öğreniyorum ki Adalet Bakanlığının gönderdiği bir genelgeyle gizlilik konusu işlemlerin de UYAP üzerinde yürütüleceği belirtilmiş. Sayın Bakan, bunun bugünkü konuma gelmesinde Bakanlık olarak acaba bir kusurunuz yok mu? Bu gizli işlemi UYAP üzerinde yürütmekte niçin ısrarlısınız?

Nereye kadar gittiğinden bahsediyoruz. “Danıştaya gidecek.” diyorsunuz. Danıştay hükümlüsü ve sanığı -avukat olan- “Benim Ergenekon’la ilgim yok.” diyor. Peki, bu pek çok, ismi geçen insanlar yarın bu davaların sonucunda aklanarak çıkarsa onların hakkını, onların hukukunu, onların onurunu nasıl koruyacağız? Onların ezilmişliklerini nasıl telafi edeceğiz?

Bakın, bir şeyi paylaşmak istiyorum, yabancı basın nasıl gözle bakıyor: Guardian “AKP öç alıyor.” diye yazarken, Times “Öyle görünüyor ki dava ülkede güç çekişmesine yol açıyor…” Yabancıların bizi görüşü bu. Guardian’la devam ediyorum: “Ergenekon davasının AKP’nin kapatılma davasıyla eş zamanlı süregeldiğini ifade ederek, AKP’nin kapatılma tehlikesine karşılık olarak öç aldığını öne sürerken, geçen hafta yapılan tutuklamaların Yalçınkaya’nın sözlü açıklama yapacağı güne rast getirildiğinin altını çizdi.”

Hukuk, cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar zedelenmemişti Sayın Bakan. Ucu açık bir iddianame, nereye çekebilirseniz çekin. Ne zaman bitecektir bu? Van Üniversitesinde yapıldı aynı uygulama. Allah rahmet eylesin, bir genel sekreter yardımcısı intihar etmek zorunda kaldı. Siz bilir misiniz, dört ay içeride kalacaksınız, yargıcın huzuruna çıkmayacaksınız, neyle suçlandığınızı bilmeyeceksiniz! O ailenin onurunu, o ailenin ıstırabını kim giderecek, nasıl giderecek, ne şekilde giderebiliriz? Bu, bizim bir eksikliğimizdi. Bu, bizim, Türk hukuk sisteminin getirdiği bir kusurdu, hataydı. Bunun -demek ki hiç aklınıza gelmemiş- ikincisini yaşadık; “kasa” dedik, “zengin kişi” dedik. Biraz önce de bir araştırma önergesi verildi. Cenazesini kaldırmaktan… Ekonomik yönden güçsüz bir insan ve cenazesini defnedebilmek için tahliye kararı verildi. Hâlbuki usul hukukumuzda, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda hükümlülerin ve tutukluların sağlıkla ilgili problemlerinin hakikaten iyi bir düzeye getirilmesi için bir yasa düzenlendi Sayın Bakan. Bu Yasa’nın doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmamasından birinci derecede siz sorumlusunuz. Yani ölümüne üç gün kalıncaya kadar kalması gerekiyor mu? Bu siz de olabilirdiniz, bu ben de olabilirdim, bir yakınımız da olabilirdi ama her şeyden önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Bu, bir yargılama değil, bir öç alma.

İktidar güç demektir, güç gösterme yeri değildir. Siz güçlü bir oranda siyasi iktidarı aldınız, sizi kutladık. Yüzde 47, ciddi bir başarıdır ama sizi iktidarda tutacak olan hukuka uygun davranışlarınızdır, Anayasa’ya uygun davranışlarınızdır. Eğer hukuka uygun davranmazsanız, Anayasa’ya uygun davranmazsanız geldiğiniz gibi gidersiniz. İşte, bugün Anayasa Mahkemesinde görülen dava. Anayasa dışı bir eylemin sonucunda böyle bir olayla karşılaşıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Topluyorum Sayın Başkanım.

Sevgili arkadaşlar, ben bu konulardaki samimi düşüncelerimi paylaşmak istedim. İnanın, iktidar olarak bundan en fazla zararı siz görürsünüz arkadaşlar. Elbette soruşturma yapılmalı, kusur işleyen, suç işleyen varsa sonuna kadar gidilmeli, burada sonuna kadar gidilmeli. Zaman zaman diyoruz, Genel Başkanımız da söylüyor: “Kim kusurluysa, işte, iki genel başkanın kaldırın dokunulmazlığını yargılansınlar.” O, on üç-on dört tane suç dosyasından Sayın Başbakan, varsa Genel Başkanın da iki dosyası, ondan yargılansın, topluma örnek olunsun. Ama bunu başka yerlerde yapmaya çalışmayalım, bu bizi güçsüz bir ülke hâline getirir. Biz, hukukun üstünlüğünü savunan, hukuk devletine inanan bir ülkeyiz ve öyle de olacağız çünkü cumhuriyetin temel nitelikleridir bu.

Bu duygularla tüm yüce Meclisin saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren 225 sıra sayılı Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

24 Temmuz –benden önceki hatibin de ifade ettiği gibi- Lozan Anlaşması’nın yıl dönümü. Seksen beş yıl önce Lozan’da millî ve üniter bir devlet doğmuştu. Bu devlet, inşallah diyorum, ebediyen payidar kalacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devletini oluşturan Lozan Anlaşması’na emeği geçen, rahmete kavuşan bütün devlet büyüklerini saygıyla ve minnetle anıyorum.

Ayrıca, yine dün “Bosna Kasabı” olarak anılan ve 20’nci asrın son çeyreğinde adını duyuran Radovan Karadziç yakalanmış durumda. Bosnalı Müslümanlara yaptığı büyük zulüm, eziyet ve zalimane hareketlerden dolayı elbette onun da cezaya çarptırılmasını diliyoruz.

Bu vesileyle, Sırp vahşetine maruz kalan Bosna-Hersekli bütün Müslümanları ve diğer insanları tabii burada saygıyla anıyorum ve Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, idari, adli ve askerî yargı mercileri arasında ortaya çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının giderilmesini konu alan yargı faaliyetleri türü, uyuşmazlık yargısı olarak adlandırılır. Uyuşmazlık yargısı, farklı yargı türleri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmeye yönelik olarak faaliyet gösteren bir yargı türüdür. Uyuşmazlık Mahkemesi hakkında gerçek anlamda ilk düzenlemeye 1961 Anayasası’nda rastlamaktayız. 1982 Anayasası’nın 158’inci maddesi ise Mahkemenin kuruluş, görev ve işleyişleriyle ilgili hükmü işaret etmiştir. Bunun yanında Türk hukuk mevzuatında ilk kanuni düzenleme 1979 yılında çıkarılan 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemelerinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanun’dur.

Değerli milletvekilleri, Uyuşmazlık Mahkemeleri iki bölümden oluşmaktadır: Hukuk ve ceza bölümü ve bu iki bölümün 12 asıl ve 12 yedek üyesi mevcut olup bunlara ilaveten Anayasa Mahkemesince seçilen 1 başkan bulunmaktadır. Hukuk bölümüne, Yargıtay Hukuk Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca 2 kat olarak seçilen başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl ve yedek üyeler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilir. Aynı yöntemle Askerî Yüksek İdare Mahkemesince belirlenen adaylar arasından yine asıl ve yedek üyeleri -ikişer adet- Cumhurbaşkanının seçebileceğini göstermektedir. Ceza bölümüne de yine aynı yöntemle, üçer adet olmak üzere, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Askerî Yargıtay Genel Kurulunca seçilen üyeler arasından Cumhurbaşkanınca belirlenmektedir.

12 üyenin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının başkanlığında bir araya gelmesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunu oluşturur. Bu Kurulun en önemli işlevi, bölümler arasında ilke kararları oluşturmaktır. Hukuk ve ceza bölümleriyle Genel Kurul, Mahkeme Başkanının yönetiminde toplanır. Ancak Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından 1 kişi başkan vekili olarak seçilebilmektedir. Başkan vekili, başkanın mazereti hâlinde ona vekâlet edebilmektedir.

Mahkemeye üye gönderen yargı mercilerinin başsavcıları, görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesinde görüşülmesini isteme, yazılı olarak görüş açıklama, gerektiğinde sözlü açıklama yoluyla Mahkemenin çalışmalarına her aşamada katılarak katkıda bulunabilmektedir. Başsavcılar hiçbir surette oylamaya katılamazlar. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı yeteri miktarda raportör temin ederek bunları istihdam eder.

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı, talebi doğrultusunda sekreter, kâtip ve diğer görevlilerin temini ve istihdamını ilgili bakanlıktan ve yargı mercilerinden sağlar. Uyuşmazlık Mahkemesi kurul hâlinde çalışır, çalışma mekânı Ankara’da kendilerine tahsis edilmiş olan yerdir. Mahkeme, üye tam sayısıyla çalışır, çoğunlukla karar alır. Gündem ise en az üç gün önceden üyelere ve başsavcılara dağıtılır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesi yargı mercilerinin adli, idari, askerî hüküm ve görev uyuşmazlıklarını inceleyerek kesin olarak çözüme kavuşturur. 

Bilindiği üzere uyuşmazlık olumlu ve olumsuz görev uyuşmazlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Olumlu görev uyuşmazlığı, adli, idari ve askerî yargıya bağlı ayrı iki yargı mercisine açılan ve tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması durumunda meydana gelir. Buna karşılık, aynı mercilerin kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş bulunması hâlinde ise olumsuz görev uyuşmazlığından söz edilir. Söz konusu yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgisi olmaksızın, kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin tarafların en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi imkânsız bulunan hâllerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir. Ceza kararlarında, sanığın, fiilin ve maddi olayların aynı olması hâlinde hüküm uyuşmazlığı varsayılır.

Yine, hüküm uyuşmazlığı durumunda da bir Anayasa Mahkemesi kararı varsa onun göz önünde bulundurulması gerekir. Mahkeme, görev uyuşmazlığında görevli yargı yerini belirlerken hüküm uyuşmazlığında ise uyuşmazlık konusunda hüküm vererek çözüme kavuşturur. Verilen kararlar kesin olup başkan tarafından uygun görülen kararlarla ilke kararları Resmî Gazete’de yayınlanır.

Değerli milletvekilleri, bizim gelişmiş ülkeler kadar, geçmişe dayanan ve sürekli gelişen bir hukuk sistemimizin olduğu muhakkak. Bu hukuk sisteminin kökleşmesine vesile olan çok değerli hukukçularımız ve yargı mercilerinin mevcudiyeti bizim zenginliğimizdir. Ne var ki son yıllarda, devletimizin var oluşunu sağlayan adalet terazisinin sahibi yargı organlarına yönelik siyasal dolaylı ve dolaysız saldırılar sadece yargı organlarını değil tüm devlet organlarını alabildiğine tahrip etmektedir.

Geçmişe dönersek, devletin tüm kurumlarının yozlaştığını, hepsinin birden düzeltilmesi gerektiğini ilk kez bilinçli olarak anlayan II. Mahmut’tur. Bu hükümdar, bir yandan devletin merkez gücünü tekrar sağlığına kavuşturmak, diğer yandan da ilk önce temel kurumları köklü bir biçimde yenilemek için uğraşmıştır. 1839 tarihinde başlayan tanzimat hareketi ve tanzimatı takip eden ıslahat çalışmaları yine II. Mahmut’tan itibaren başlatılan Batılılaşma hareketinin devamıdır. Ancak, hukuk sistemimiz tüm bu reformlar karşısında Batı’dan gelen reformlarla birlikte o kadar karmaşık, girift hâle getirildi ki yargı ve mahkemeler alabildiğine çeşitlendi, bunlar arasında ilişki ne yazık ki kurulamadı. Hukukta resepsiyon dediğimiz uygulamalar Osmanlı hukuk nizamını artık, iyice içinden çıkılmaz hâle getirdi, taa ki cumhuriyet kuruluncaya kadar.

Cumhuriyete giden yolda, 1921 Anayasası, ardından 1924 Anayasası’ndan sonra yeni resepsiyon faaliyetlerini ciddi olarak görmekteyiz. Öncelikle Borçlar Kanunu ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu bunun en önemli örneklerindendir. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk sistemi itibarıyla bu yeni düzenlemelerle birlikte Kıta Avrupası hukuk sistemine dâhil olmuştur. Çağdaş kanunlarla bir hukuk sistemini yaratma üç yıl gibi kısa bir sürede tamamlanabilmiştir. İtalyan Ceza Kanunu’nun alınması, iktibas edilmesi… Ticaret Kanunu, Kabotaj Kanunu ve yine Alman hukukundan yararlanarak çıkartılan Deniz Ticaret Kanunu da 1929 yılında kabul edilmiştir.

Sonuçta, 20’nci yüzyılın Türk toplumunun yaşam biçimi ve ihtiyaçlarına uygun şekilde kısmen değiştirilerek benimsenmiş kanunlarla, bütün uygar ülkelerde ortak olarak kabul edilmiş üstün hukuk ilkelerinin akılcı ölçülerle temel alınarak yine bu çizgide geliştirilmesi ve toplumsal hayatımıza benimsetilmesi mümkün hâle getirilmiştir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının 5’inci maddesi hariç diğer maddelerinin incelenmesinde, uyuşmazlık mahkemelerinin yeniden düzenlenmesini içerdiği görülmektedir. Ancak, önce acil hususlar varken, geçen hafta Sayın Unakıtan’ın dört gözle beklediği tasarının kanunlaşmasını durdurarak Uyuşmazlık Mahkemesini öne çıkaran sebebi hikmet ne ola ki? Acaba İstanbul’daki yargılamanın olumlu görev uyuşmazlığına düşeceği ve bunun önleminin alınması ihtiyacı mı? Bunu, çıksın, hatipler mertçe açıklasınlar ve kamu vicdanı rahat etsin.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli 22 Temmuz 2008 tarihli basın açıklamasında, yargı erkine yönelik saldırılara işaret eden konuşmasında şu hususlara değinerek ikazda bulunmuştur daha dün: “Türkiye, hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter demokratik rejimlerde normal sayılamayacak olayların cereyan ettiği, meşru ve mantıki bir izahı olmayan hukuki ve siyasi garabetlerin yaşandığı karanlık bir süreçten geçmektedir.

Hukukun yıprandığı, siyasetin yara aldığı ve hukukla demokrasinin çatışma cephe hattı hâline getirildiği 2008 yılı, kavgalar, ucuz siyasi hesaplar ve davalar yılı olarak hatırlanacaktır.

Türkiye’yi böylesine bir çıkmaza sokanların, şimdi millî irade edebiyatıyla sahte demokrasi havariliği yapmaya, millet adına savcılık veya avukatlık rolüne soyunmaya hakları yoktur.

AKP’nin kapatılması davasında karar aşamasına kontrolsüz bir şekilde gelişen ve körüklenen bir kriz ortamına gelinmiştir.

Son dönemde yargı önündeki hukuk süreçleri arasında pazarlık denklemi kurulduğu yolundaki ima, yorum ve spekülasyonların yoğunlaşması çok tehlikeli bir durumdur.

Yargı süreçlerinin birbirlerinden etkilenmeden ve bir pazarlığın unsuru hâline getirilmeden kendi mecralarında yürütülmesi ve sonuçlandırılması, demokratik rejimin ve hukuk devletinin geleceği açısından çok kritik bir eşik olarak görülmelidir.

Böyle bir pazarlığın yapıldığı veya böyle bir zihnî denklemin kurulduğunun iması bile, siyasi partilerin, devlet kurumlarının ve şahısların geleceğinin ötesinde demokratik rejimi ve hukuk devletini ateşe atacak çok vahim bir gelişme olacak ve Türkiye bu depremin altından kalkamayacaktır.

Hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesi ayaklar altına alınarak bazı basın organlarına sızdırılan bilgilerin kaynakları da süreçte mutlaka açığa çıkartılmalıdır.

Görevi, konumu ve yetkileri ne olursa olsun hiç kimse suç işleme imtiyazına sahip değildir.”

Sayın Bahçeli, Genel Başkanımız böyle diyor ve suç işleme imtiyazına hiç kimse sahip değildir derken, bu Başbakan bile olsa sahip değildir diyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün 23 Temmuz. 22 Temmuz seçimlerinin üzerinden tam bir yıl geçti. Dün hatipleri burada dikkatle dinledim ve ne yazık ki demokrasi adına bu konuşmaların çok büyük ayıplar içerdiğini de burada vurgulamak istiyorum.

Siyasal partiler seçime girer, yarışırlar ve millî irade tecelli eder, Mecliste kendi gruplarını oluştururlar ve temsil edilirler.

Evet, acaba, 22 Temmuzda seçim olduktan sonra bizim parti grubu olarak söylediğimiz, dokunulmazlıklar kaldırılsın mı? Seçimlerde aşırı harcama yapan adayların adaylıkları düşürülebilecek şekilde bir yasal düzenleme yapılsın mı? AKP içinde yolsuzlukla anılan bakan ve milletvekillerinin partiden ihracı sağlansın mı? Devlet imkânları ve araçları doğrudan ya da dolaylı olarak parti adına kullanılmasın mı? Belediyelerin ve mülki makamların yoksullara yaptıkları ayni ve nakdî yardımlar kendilerine veya partiye aitmiş gibi gösterilsin mi gösterilmesin mi? Devlete güç ve kudret sağlansın mı sağlanmasın mı? Medyadan iktidar ve patronlar elini çeksin mi çekmesin mi? Medyanın tarafsız yayın yapması sağlansın mı? Mağduriyet edebiyatıyla, istikrarla insanların iradeleri dumura uğratılsın mı uğratılmasın mı?

Peki, bunlar yapıldığı takdirde Türkiye’de 22 Temmuz seçimlerinin acaba halk nezdinde oluşturduğu imajın meşruiyeti ne ölçüde sağlanabiliyor? Bunlar tartışılabiliyor mu? Onun için, iktidar partisinin özellikle Türkiye’de demokrasiyi eğer istiyorsa bu bahsettiğim konulara süratle çözüm bulması ve yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine dikkatle gitmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine de saygılı olmasını seçimden bir yıl geçmiş olan ve yıl dönümü sayılan bu günde özellikle kendilerine de tavsiye ederim, bu konuda düzenleme yapmalarını özellikle vurgulamak istiyorum.

Yine, geçen hafta 17, 18, 19 ve 20 Temmuz tarihlerinde Mersin ilinde yapmış olduğum inceleme ve tespitlerde, özellikle Fındıkpınarı ve Tepeköy güzergâhında köylerin ne kadar yoksul ve yoksullaştırılmış olduğunu, tarımın ne büyük ölçüde çökertilmiş olduğunu içim kan ağlayarak müşahede etmiş bulunmaktayım. Orada vatandaşlarımızın derin serzenişlerini lütfen iktidar partisi duysun. Daha üç sene önce 9 milyon lira olan fosfor gübresinin geçen yıl 40 milyon lira olduğunu, bugün 157 milyon lira olduğunu bana ifade ediyorlar. Şimdi, bu insanlar sera yapıyorlarsa… Demir fiyatının üç sene, dört sene önce 550 bin lira olduğunu biliyoruz, bugün 2 milyon liranın üzerine çıktığını da görüyoruz. Bu insanlar nasıl geçinecek, nasıl rızıklarını sağlayacak?

Ve yine, meyvecilik ölmüş durumda ve Mersin büyük narenciye ve üretim potansiyeline sahip bir il iken ne yazık ki işsizlik oranı Mersin’de yüzde 21’lerin üzerine çıkmış durumda. Onun için, Mezitli yöresinde yapmış olduğum bu incelemeler Mersin’in aslında genel tablosunu vermektedir. İşte, yabancılara satmış olduğunuz bankaların elinde icra dosyaları bulunmakta yığınla. Sadece Anamur ilçesinde bin iki yüz adet sera satılığa çıkarılmış durumda. Bunlar artık malum bankaların –burada ismini saymıyorum- elinde ve şu anda beklemekte, insanlar da yoksulluk, yoksuzluk içerisinde maalesef kıvranmaktadırlar.

Onun için değerli arkadaşlarım, yüce Meclisin vatandaşlarımızın içinde bulunduğu ekonomik krize de Hükûmet nezdinde girişimlerde bulunarak çözüm bulması gerektiğini özellikle burada vurgulamak istiyorum. Mersin’in insanının böylesine ekonomik olarak büyük açmaz ve yoksulluk içerisinde olduğunu dercederken aslında Anadolu’nun her köşesinde aynı yokluğun, yoksulluğun hissedildiğini görüyoruz ve müşahede ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu itibarla bizler iktidarı ve iktidar partisi grubunu buradan ciddiyetle uyarıyoruz. Bunu vurguladıktan sonra… Uyuşmazlık Mahkemesi ile ilgili bahsettiğimiz yasa tasarısının maddeleri konusunda bir konudaki kuşkumuzu burada dile getirmiş bulunuyoruz. Ona Hükûmetten ve iktidar partisi grubundan cevap bekliyoruz, diğer maddelerine olumlu baktığımızı ifade ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Gruplar adına, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk.

Sayın Tuğluk, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü hakkında DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı’nın ön sözünde “Demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Hiç kimse hukukun üstünde değildir.” denilmek suretiyle hem hukukun üstünlüğüne hem de hukukun ulusal üstü bir değer olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Küresel dünyanın standart değerleri hâline gelen ve Fransız Devrimi’nden bu yana insanlığın dilinden düşmeyen eşitlik, özgürlük ve kardeşlik testisini bir arada tutan, yaşatan ve geliştiren esas değerler demokrasi, hukuk ve adalet ilkeleridir. Çağdaş uygarlığın ulaştığı, yaşadığı ve kurumsallaştığı bu değerlerin ülkemizde hâlen bir slogan olarak kullanılıyor olması her açıdan hazindir. Daha üç gün önce gerçekleştirdiğimiz parti kongremizde kitlenin en temel talebi yine bu sloganda somutlaşmaktaydı. İnsanlarımız eşitlik istiyor, özgürlük istiyor, kardeşlik istiyor. Bunun için hepimize gereken şey demokratik hukuk sistemi ve toplumsallığıdır. Çağdaş, katılımcı ve çoğulcu demokratik toplumun temel taşlarını hukukun üstünlüğüne dayalı hukuk devleti ilkeleriyle var etmek zorundayız. Çünkü adalet en güçlünün de, en zalimin de, en zavallının da bir gün en çok ihtiyaç duyacağı yegâne olgudur. Hâlen belleklerimizdedir, Saddam’ın kafasını kendi yasaları koparmıştır ve ülkemizden bir ironi, öncelikle söylemeliyim ki parti kapatmak ölüm cezasıyla eş değerdir, ha on yedi yaşında bir genci idam etmişsiniz ha iki yıllık tüzel kişiliğe sahip bir partiyi kapatmışsınız. DTP’ye kapatma davası açılırken bireysel kimi tepkiler göstermenin ötesine geçmeyen siyasi iktidar, yaratamadığı demokrasinin şimdi kurbanı durumundadır. Yasalarımızı değiştirseydik, ifade özgürlüğünü genişletseydik, düşünceyi suç olmaktan çıkarsaydık, Venedik kriterlerini esas alarak parti kapatmaları zorlaştırsaydık şimdi 28 Temmuzu ya da 16 Eylülü kaygıyla bekliyor olmazdık. Hoş kaygımız ülkemizin geleceğine dairdir, ama demokratik irade gösteremeyince siyasi irademize yasak konulacak olmasını bu az demokrasi ve az hukuk içinde yadırgamanın da anlamı olmayacaktır. Bu demokrasi ve hukuk sistemi, başka sonuçlar üretmekten maddi açıdan yoksundur çünkü. Eğer yasalara saygı gösterilmesini istiyorsak önce saygı duyulacak yasalar yapılması gereklidir.

Değerli milletvekilleri, hakların çiğnendiği bir dünyada kimse ama hiç kimse özgür değildir, olamaz. Özgürlüğün olmadığı yerde barış sağlanamaz. Toplumsal barışı, refahı, zenginliği, özgürlüğü, ancak ve ancak demokratik değerler ve hukukun üstünlüğüyle gerçekleştirebiliriz. Bu ülke, istiklal mahkemelerinden devlet güvenlik mahkemelerine kadar, kanun hükmünde kararnamelerden Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararlarına kadar, olağanüstü hâllerden muhtıralara kadar hep adına “özel” denen ama aslında tam bir hukuksuzlukla, iktidar ve güç odaklarının keyfiyetçiliği kadar ideolojik yaklaşımlarıyla yönetildi. Hukuk devletinde hukukun üstünlüğünden söz edilir, ama güzelim ülkemizde üstünlerin hukuku maalesef hâkim anlayış hâline geldi. Kişiye özel hukuklar, gruplara, özellikle güvenlik kurumlarına özel imtiyazlar; çetelere, mafyalara, katillere tanınan hak ve hukuklar silsilesi ile suç işleme imtiyazına, adam öldürme özgürlüğüne, köy yakma hoyratlığına, darbe yapma hakkına sahip olanlar, toplumsal yaşamı yok edecek düzeye kadar işi vardırdılar. Şimdi, en son ardıllarıyla hukuku ve adaleti sağlama uğraşısı veriliyor. Geciken adalet her ne kadar adalet olmaktan çıkıyorsa da umut ve temenni ediyoruz ki, özellikle son yirmi yılda yapılan ve çoğunlukla Kürtlere dönük o büyük suçların, yönelimlerin ve kıyımların hesabı hukuk yoluyla sorulur ve bağımsız yargı kadar demokrasinin de başlangıcı sağlanır. Çoğulcu demokraside ve evrensel hukuk normlarında devlet kimsenin soyuyla, dili ve diniyle, yine ideolojisiyle ilgilenmez. Bunlar insanların kimliği ve doğal bir insan hakkıdır. Bu hak onursaldır ve yargılanamaz. Hukuksuzluğun, yargının bağımsız ve adil olamamasının, adaletsizliğin ve siyasallaşmış yargının bedelini bu toplum fazlasıyla ödedi. “Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten faziletlidir.” der Hz. Muhammed. Acılar kolay unutulmaz ama bu son derin operasyonlar vesilesiyle gerçek hukuk, adalet ve demokrasiyi kurabilirsek, geçmişle hesaplaşmış sayar ve geleceği nasıl kuracağımıza hep birlikte bakabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlük reddedilerek insan tanımlanamaz, hukuk benimsenmeden toplumsal yaşam var edilemez ve demokrasi geliştirilmeden ortak bir gelecek yaratılamaz. 301’inci maddede yaptığımız gibi üç beş yasayı biçimsel elden geçirerek yapısal ve kurumsal sorunlara köklü çözümler getirmeden, şimdi yaptığımız gibi teknik ve dar düzenlemelere giderek hukuk sistemimizi iyileştiremeyiz. Unutmayalım ki güçlü yargı doğru hukuk ister. Hukuk yasalar yığını olarak değerlendirildiği müddetçe kendi mantığını, bütünlüğünü, dinamiğini oluşturamaz ve bu hukukun sağlayacağı adalet olamaz. Bireye, bireyin hak ve özgürlüklerine, çoğulculuğa göre felsefesini var etmemiş hukuk her zaman çifte ölçüt kullanır ve hukuk olmaktan, adaleti uygulayan olmaktan çıkar. Artık yasa devletinden hukukun üstünlüğüne geçmek durumundayız, çünkü demokratik ve uygar dünya almış başını gidiyor ve yine eskisi gibi “yerimizi alırız” denilecekse bilinmeli ki bir elli yıl daha kaybederiz. Eksiksiz ve tam demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kurum ve kavramlarının yaşama geçmesi için Mecliste yurttaşların iradesini temsil eden bizler, yasama sorumluluğunun gereğini reformist bir tarzla icra etmeliyiz.

Çoğulcu, katılımcı ve eksiksiz demokrasinin temel koşulu, hukuk üstünlüğünün egemen olduğu hukuk devletidir. Hukuk devleti ilkesi, devletin tüm organlarıyla, gerçek ve tüzel kişilerin de kendilerini hukuk kurallarıyla bağlı kabul ettiği bir anlayışı içerir. Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuluysa bağımsız yargıdır. Türkiye’de yaşanan bağımsız ve tarafsız hareket etmesinin önündeki en büyük engellerden birini bürokratik, elitist ve vesayetçi niteliklere sahip olan resmî ideolojinin ürettiği devlet iktidarı oluşturmaktadır. Resmî ideolojinin, devlet iktidarı aracılığıyla toplumsal yaşamın her alanına dayattığı bir ortamda, diğer kurumlar gibi yargı kurumu da devlet iktidarının nüfuz alanı içine girer ve olumsuz etkilenir. Böylesi bir ortamda ne gerçek manada bir demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden ne de yargının bağımsızlığından bahsedilebilir. Bağımsız olmayan bir yargıysa, devlet iktidarının gerçek bir partneri olmaktan kendini kurtaramaz, ki bu ülkede özellikle siyasi davalarda mahkemelerin ve yargıçların ideolojik ön yargı ve refleksle binlerce insanı mahkûm ettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Düşünen insandan şiir okuyan Başbakana kadar, Kürtçe bir cümle söyleyen milletvekilinden aydın ve yazarına kadar resmî ideolojinin sınırları dışındaki herkes bundan nasiplenmiştir.

Türkiye’de asıl sorun da kanaatimce budur. Yani, yargının devlet iktidarından bağımsız olamamasıdır. Yargının siyasi iktidardan bağımsızlığı sorunu ya da siyasi iktidarın yargıyı yedekleme gayreti bu anlamıyla daha klişe sorun olarak ön planda olsa da, esasen çözümlenmesi gereken öncelikli husus, devlet iktidarının yargının üzerindeki vesayetidir. Türkiye’de yargının gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olamamasının nedeni, Anayasa ve ilgili kanunda yer alan ve yürütme organına yargının işleyişine müdahale imkânı tanıyan hukuki düzenlemelerin varlığıdır. Yargıyı tam bağımsız kılmanın yolu sadece ilgili hukuk düzenlemelerini değiştirmekle sağlanamaz. Sivil, demokratik ve hukukun üstünlüğünü her maddesinde taşıyan çağdaş bir anayasayla mümkündür.

Yargı ancak düşünsel ve kültürel çoğulculuğun var olduğu özgürlükçü bir demokratik, siyasal ve anayasal sistem içerisinde tam olarak bağımsız ve tarafsız olabilir. Bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye’de bu niteliklere sahip bir demokratik sistemi yerleşik hâle getirmektir. Başka türlü önlemlerle yargının bu dibe vurmuş hâlini, en güvenilmez kurum olma özelliğini gideremeyiz. “Yargımız bağımsızdır.” masalıyla kimseyi uyutmanın gereği yoktur. Sahiden böyle olduğuna inanılıyorsa, siyasi iktidar buyursun dokunulmazlıkları kaldırsın ya da sınırlandırsın ve yargının o vardır denilen bağımsızlığı kadar güvenilirliğine de tevekkül etsin.

Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, bağımsız yargıyla ulaşılabilecek çağdaş ve ideal bir düzendir. Yargının gerçekten bağımsız olması “Yargı bağımsızdır, hâkimler sadece vicdanlarına ve kanuna göre karar verirler.” gibi ifadelerin yasalarda yer almasıyla olmaz. Asıl bağımsızlık, yargının mali ve idari bakımdan bağımsızlığına bağlıdır.

Yargı bağımsızlığını güçlendirecek, adaletin zamanında tecelli etmesini sağlayacak, yurttaşların güven duygusunu pekiştirecek, mahkemelerin ağır iş yükünü azaltacak ve çağdaş standartlar getirecek bir yargı reformuna ihtiyaç olduğunu göz ardı edemeyiz.

İtalya modeli bu anlamda yargının bağımsızlığını garanti altına alma açısından en etkili model olarak tanımlanmaktadır. Yargının hükûmete ve meclise karşı tamamen otonom ve bağımsız olduğu, hâkimlerin bütün özlük işlerinin yüksek hâkimler kurulu tarafından yürütüldüğü, hâkimlerin azledilmeleri sadece yüksek hâkimler kurulu tarafından ve kanunda öngörülen hâllerde mümkün olduğu vesaire birçok düzenlemeyle sağlanan bu gelişmeyi tartışmanın hukuk sistemimiz ve demokrasimiz açısından yararlı olacağı kanısındayız.

Bu karşılaştırmayla, başkanlığını Adalet Bakanının yaptığı ve adalet müfettişlerinin verdiği raporlar çerçevesinde karar alan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ne ölçüde kuvvetler ayrılığını yansıttığı zaten tartışılan bir husus olmaktadır. Güçlü, adil ve tarafsız yargı için yapılması gerekenleri sıralamak mümkün olsa da sivil, demokratik ve evrensel hukuk ölçülerinde bir anayasadan ayrı olarak ele alınması sonuç itibarıyla yarar sağlamayacaktır. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı demokratik cumhuriyetin eksikliklerini her açıdan gideren, devleti evrensel hukuk içinde tutan, hukukun üstünlüğünü gerçek kılan bir toplumsal sözleşme olmalıdır. Bu mekanizmanın da ana direği güçlü ve tarafsız yargı olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğüne dayalı çoğulcu bir demokrasiyle yönetilmek ve insan haklarına saygılı olmak uygar toplum olmanın olmazsa olmaz koşuludur ve cumhuriyetten bu yana bir günlük adalet dahi yaşamamış ülkemizin büyük özlemidir bu. Vizyonsuz politikacılarca daraltılıp araçsallaştırılan ve dogmatik ideolojiye hapsedilen Mustafa Kemal’in mirasının da bu öze bağlı ideal bir evrensellik taşıdığını unutmamalıyız. İyi ve doğru, ahlaklı toplum özgürlükten vazgeçmez. Hayatı ve geleceği özgürlük üzerine kurgulamak durumundayız.

Yargısıyla, yargıcıyla, hukuk ve anayasasıyla tüm toplumun hukukun üstünlüğü ilkesiyle hak ettiği yaşam düzeyine ulaştırılması için yetersiz de olsa katkı sunacak ve kısmi de olsa Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın getireceği mahkeme üyelerinin seçim usulü, görev süreleri ile mahkemeye başvuru şekli konularında olumlu değişikliklere bu bakış açısı içinde destek olacağımızı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; görüşülmekte olan 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Esasen, görüşülmekte olan yasa teknik ve bir usul yasasıdır, Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş ve işleyişiyle ilgili yasadır. Anayasa’mızın 158’inci maddesinde Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili düzenleme getirilmiştir. Diğer bir deyişle, Uyuşmazlık Mahkemesi anayasal bir kuruluştur.

Anayasa’mızda ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1’inci maddesinde belirtildiği şekilde Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkilidir.

Değişik yargı yerleri arasındaki uyuşmazlık iki türlü olmaktadır. Olumlu uyuşmazlık: Bu hâlde, değişik yargı mercileri kendilerinin görevli olduklarını kabul etmeleriyle ortaya çıkan uyuşmazlık hâlidir. Mesela, bir davada hem adli hem de askerî yargının kendi görevine girdiği yönündeki uyuşmazlık gibi.

Olumsuz uyuşmazlık: Bu hâlde de değişik yargı mercileri kendilerini görevli saymadıklarında ortaya çıkan uyuşmazlık hâlidir. Mesela, bir davada hem adli hem de askerî mahkemenin görevlerine girmediği yönünde ortaya çıkan uyuşmazlık gibi.

Uygulamada çok rastlanan uyuşmazlık türü olumsuz uyuşmazlıktır. Bu takdirde, her iki mahkeme de kendi görev alınana girmediği kararı verdiği takdirde dosya Uyuşmazlık Mahkemesine gönderiliyor, Uyuşmazlık Mahkemesi de hangi yargı yerinin bu davaya bakacağını belirliyor ve bu yargı yerinin görevsizlik kararı kaldırılıyor. Bu karar kesin olduğundan görevsizlik kararı kaldırılan yargı yeri bu davaya bakmak zorunda kalıyor. Ancak Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar ile Anayasa Mahkemesinde açılan siyasi partilerin kapatılması davalarında uyuşmazlık çıkarılamıyor.

Bugünkü durumda Uyuşmazlık Mahkemesinin ayrı binası olmayıp Anayasa Mahkemesi binasında yargı faaliyetlerini sürdürmekte, 1 başkan ile 12 asıl 12 yedek üyeden kurulmaktadır.

Uyuşmazlık Mahkemesinde hukuk ve ceza bölümleri olmak üzere iki bölüm vardır. Her bölüm 1 başkan ile 6 üyeden kurulur. Birlikte toplanan hukuk ve ceza bölümleri Uyuşmazlık Mahkemesi genel kurulunu oluşturur. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesi 12/6/1979 tarihli 2247 sayılı Kanun’la ve yirmi dokuz yıl önce kurulmuştur. Sınırlı yargı faaliyetiyle ilgili olarak her ne kadar 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda yargı yerleri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarının çözüleceği bir yargı mercisinden bahsedilmemiş ise de yargı ayrılığı ilkesi ve kişilerin hak arama hürriyetlerinin güvence altına alınması için 9/7/1945 tarihinde 4788 sayılı Kanun’la yalnızca hukuk alanında doğan uyuşmazlıkları çözmek üzere Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. 1961 Anayasası’nın 142’nci maddesi “yüksek mahkeme” adıyla Uyuşmazlık Mahkemesini düzenlemiştir. Buna dayanılarak da 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Kanun’la bugünkü Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. 1982 Anayasası 158’inci maddesinde bu maddenin varlığını korumuştur.

Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşundan bu yana aradan geçen uzun sürede yargı faaliyetiyle ilgili bazı hukuki ve mali sorunların giderilmesiyle ilgili yeni düzenlemeler getirilmektedir.

Esasen, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığının, 10/7/2008 tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitaben yazılan yazısında, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un bazı maddelerinde 1998 yılından bu yana değişiklik yapılmasıyla ilgili yazışmaların devam ettiğini, hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmeden Genel Kurulda öncelikle görüşülmesine dair görüş ve taleplerin de bu tasarının önemli ihtiyaçları karşıladığı ve hemen yasalaşmasındaki yasal faydayı ortaya koyduğu görülmektedir.

Görüşülmekte olan tasarı ne tür yenilikler getirmektedir? Öncelikle, bu yasa tasarısı 22’nci Yasama Döneminde 25/6/2004 tarihinde Başkanlığa sevk edilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonundan bazı değişikliklerle geçtikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmiş ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kararından sonra 22’nci Yasama Dönemi sona erdiğinden tasarı kanunlaşamamıştır.

Bu defa, 23’üncü Yasama Döneminde 4/4/2008 tarihinde yenilenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen bu tasarıda belirtilen önemli değişiklikler şöyle sıralanabilir:

2247 sayılı Kanun’un yürürlükteki 2’nci maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesinin kurullarında görev yapacak üyelerin bir kısmı, ilgili yüksek mahkeme tarafından gösterilen 2 kat aday arasından Cumhurbaşkanınca seçilmekteydi. Yapılan değişiklikle Uyuşmazlık Mahkemesinin kurullarında görev yapacak üyelerin tamamının yüksek mahkemelerin genel kurullarınca doğrudan seçilmesi esası getirilmektedir.

Kanun’un yürürlükteki 4’üncü maddesine göre Mahkeme Başkanının görev süresi iki dönemle sınırlı bulunmaktaydı. Üyeler için ise herhangi bir süre sınırı konulmamıştı. Ayrıca üyelikte boşalma olması hâlinde yeni seçilen üye, yerine seçildiği kişinin süresini tamamlamaktaydı. Yapılan değişiklikle Mahkeme başkanının görev süresine ilişkin sınırlama kaldırılmakta, Mahkeme üyelerinin dönem esasına göre seçilmeleri yerine her seçilen üyenin dört yıl süreyle görev yapması kuralı getirilmektedir. Böylece Mahkeme kurullarının süreklilik arz eden bir görünüme kavuşturularak daha istikrarlı bir şekilde çalışmasına imkân tanınmaktadır.

Kanun’un 12, 13 ve 17’nci maddelerinde düzenlenmiş olan yasal sürelerin adli tatil dönemine rastlaması hâlinin sonuçları Kanun’da düzenlenmemiş olup bu durum farklı uygulamalara sebep olmaktadır. Kanun’un 18’inci maddesine eklenen bir fıkra ile bitimi adli tatile rastlayan sürelerin tatilin bittiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılması kabul edilerek uygulamada yaşanılan tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Kanun’un 38’inci maddesinde yapılan değişiklikle, Uyuşmazlık Mahkemesi başkan vekili, başsavcı, üye, savcı ve raportörlerine ödenecek ücretler günün koşullarına uygun olarak artırılmaktadır.

2247 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine göre, Uyuşmazlık Mahkemesinde görev yapan bir kısım üyeler ilgili yüksek mahkemenin göstereceği 2 kat aday arasından Cumhurbaşkanınca  seçilmektedir. Kanun’un 2’nci maddesinde yapılan değişiklikle Uyuşmazlık Mahkemesinin kurullarında görev yapacak üyelerin tamamının yüksek mahkemelerin genel kurullarınca doğrudan seçilmesi esası getirildiğinden, 13/5/1981 tarihli ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 1 ve 4’üncü maddelerinde de buna paralel olarak gerekli değişiklikler yapılmaktadır.

Kanun’un 32’nci maddesinde yapılan değişiklikle, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına bağlı olarak Genel Sekreterlik birimi kurulması ve bu birim bünyesinde memur kadroları ihdas edilerek Mahkemenin asli ve sürekli personele sahip kılınması, Kanun’un 39’uncu maddesinde yapılması düşünülen değişiklikle, Uyuşmazlık Mahkemesinin mali ihtiyaçlarının Adalet Bakanlığı bütçesine eklenerek bütçeden karşılanması yerine Mahkemeye bağımsız bütçe tahsis edilmiştir.

Kanun’a eklenmesi düşünülen ek 2 maddeyle de Uyuşmazlık Mahkemesi için genel kadro usulüne tabi personel kadrosu ihdas edilmesi yönünde hükümler de yer almakta iken Adalet Komisyonunda yapılan görüşmelerde Uyuşmazlık Mahkemesinin iş yükünün fazla olmaması ve iş yükünde meydana gelecek arızi artışlar karşısında personel ihtiyacının Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay kadrolarına görevlendirme yapılması suretiyle karşılanabilmesi sebebiyle bu hükümler tasarı metninden çıkarılmıştır. Şüphesiz ki Uyuşmazlık Mahkemesinde yargı faaliyetini yürütenler de sonuçta bağımsız mahkemenin üyeleri olan yargıçlardır.

Anayasa’mızın 138’inci maddesindeki yargı teminatına da uygun olan bu düzenlemenin yukarıda bahsettiğimiz yeni değişikliklerle birlikte Uyuşmazlık Mahkemesindeki bu değişikliğin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahsı adına Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerek 22’nci Dönemde gerekse 23’üncü Dönemde bu Mecliste yargı alanında çok ciddi reformlar yapılmıştır. Bu önümüzdeki tasarı da buna ilişkin, yine, yargı alanında önemli bir reform getirmektedir. Bu Meclis olsun, Hükûmetimiz olsun bu tür kanunları yaparken her zaman yargı mensuplarıyla, yargı kurumlarıyla diyaloglu bir şekilde çalışma yaparak bu reformları yürütmüştür. Bu çerçevede de tasarı aynı şekilde hazırlanmıştır. Uyuşmazlık Mahkememizin talepleri, istekleri dikkate alınmıştır. Komisyonda dikkate alınmıştır, Hükûmet nezdinde dikkate alınmıştır. Bence Uyuşmazlık Mahkememizi daha etkin hâle getirecektir.

O bakımdan, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen bürokratlarımıza, Adalet Komisyonu Başkan ve üyelerine, Adalet Bakanımıza, hepsine teşekkür ediyorum.

Kanunumuzun hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Şahsı adına Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 225 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek için söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasanın getirmek istediği düzenleme, gerekçesinde de belirtildiği gibi, bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor ve bu ihtiyaçlar görüşülmekte olan kanun tasarısıyla gideriliyor. Bu konuda hizmeti olan arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum.

Ancak yeri gelmişken, konu yargı olduğu için, son günlerde ülkemizde yaşanan, yaşanmakta olan hukuk dışı olaylara da değinmek istiyorum. Son dönemlerde rejim düşmanlarının asıl hedefinin anayasal düzen olduğunu gözlemlemekteyiz. Yok edilmek istenen, öncelikle Anayasa’mızın “Başlangıç” bölümünde belirtilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenen hukuk düzeni olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde olmazsa olmaz olan hukuk düzeninin özgürlükçü olmasıdır. Hukuk düzeni hakkında hiçbir vatandaşımızın şüpheye düşmemesi gerekir. Ancak son dönemlerde bu gereklilik, bu özen nedense gösterilmemektedir. Anayasa Mahkememize, Danıştayımıza, Yargıtayımıza, hâkimlerimize ve savcılarımıza, artık eleştiri sınırlarının çok ötesinde hakaretler yapıldığı, bu hakaretler yapılırken de yargı sisteminin, yargının zedelendiğini çok net olarak gözlemlemekteyiz.

Biraz evvel İnternet’ten haberlere baktığım zaman şunu gözlemledim: Yine adına bir terör örgütü deniliyor ve bununla ilgili yedinci dalga gözaltılarının alındığına dair haberleri İnternet sitelerinde çok rahat gördüğümüz gibi artık bu saatlerde televizyonlarımıza haber olarak düştüğünü de gözlemliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 19’uncu maddesi çok açık. Herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu Anayasa’mızın 19’uncu maddesinde çok açık olarak ifade ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde keza bu hüküm çok net olarak tanımlanıyor. Yine Anayasa’mızın 36’ncı maddesinde adil yargılanma hakkının neler olduğu çok açık biçimde ifade ediliyor.

Ama adına terör örgütü denilen soruşturma artık on dördüncü ayına girmiştir ama insanların neyle suçlandıklarını bilmeden tutuklandıkları, neyle suçlandıklarını bilmeden hakkında iddianame tanzim edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ve bu tutuklama süreci içerisinde bir vatandaşın tahliye edildikten sonra da yaşamını kaybettiğini hep birlikte yaşadık ve gözlemledik.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bulunduğu bir sırada bu yakarışımı Sayın Adalet Bakanımıza arz etmiştim ama ne yazık ki bizim buradaki yakarışlarımız bir insanın yaşamını kurtarmadı, kurtaramadı.

Sayın Adalet Bakanım ile ben 21’inci Dönem Parlamentoda Anayasa Komisyonu üyesi olarak çalıştık. İkimiz de farklı siyasi partilere mensup olmakla birlikte partiler arası uzlaşma kurulunda demokrasi adına, özgürlükler adına Anayasa’mızda nelerin yapılması gerektiğini diğer arkadaşlarımızla birlikte çok uzun uzadıya tartıştık ve 2001 yılında Anayasa’mızda ciddi bir değişiklik yapmak suretiyle özgürlükler anlamında çok iyi şeyler yaptık. Ama son dönemlerde yaşananları gözlemlediğim zaman gerçekten yüreğim kan ağlıyor. Türkiye’de son dönemlerde yaşananların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını bir hukukçu olarak çok net olarak ifade edebiliyorum.

Sayın Adalet Bakanı, zanlıların dahi bilmediği bir olayın gazetelerde tefrika olarak yayınlanması, insanların daha bağımsız yargı önüne çıkmadan bir hükümlü gibi aşağılanmak suretiyle basın tarafından mahkûm edilmesini bir hukuk devletinde görmek mümkün müdür? Bu işin sorumluları keyif içerisinde çaka satıyorlar. Her gün yeni haberlerle gazetelerdeki belirli kalemşorlar gazetelerin manşetlerine belirli insanları çıkartmak suretiyle lekeliyorlar. Bir hukuk devletinde bu olabilir mi? Şunu söylemiyoruz… Bir hukuk devletinde teröristler, elbette suçlular hesap vermeliler, bağımsız yargı önünde hesap vermelidirler. Ama, böylesi bir uygulamaya haklılık payı verilebilir mi? Sizden rica ediyorum. Diyeceksiniz ki “Yargı bağımsızdır, savcılar üzerinde bizim herhangi bir telkinimiz olamaz.” Ama, Sayın Bakanım, Anayasa’mızın 2’nci maddesinde değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen hukuk devleti ilkesinin zedelenmesine nasıl izin verebiliriz, bu Parlamento nasıl izin verebilir? Hürriyet ve güvenlik hakkıyla ilgili Anayasa’mızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki belirtilen hüküm nasıl bu insanlar için zedelenebilir?

Bunları ifade etmek için söz aldım. Görüşülmekte olan kanun tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru yoksa karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Genç.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına ve şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru işlemi yoktur.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Karar yeter sayısı yoktur…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, “kabul etmeyenler” deyin canım, ondan sonra “Karar yeter sayısı yoktur.” deyin.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul etmeyenlerde de karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.16

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN –Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

225 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tasarısının maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN İLE HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1- 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından; Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca da askerî hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir.

Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Askerî Yargıtay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından üçer asıl, üçer yedek üye seçilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu hukuk olunca, yargı olunca herkesin üç düşünüp, beş düşünüp bir konuşması gerekiyor. Bugün, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi Anayasa’mızın 9, 138, 139’uncu maddelerinde belirlenmesine karşın, gerçekten ülkemizde yargı bağımsız mı, yargıçlar güvenceli mi? Bu, öteden beri tartışılan, konuşulan bir konudur, ama bugün, günümüzde soru olmaktan çıkarılmış, hem öğretide hem de uygulamada sürekli tartışılan bir hukuk olgusu hâline gelmiştir.

Güvenceli yargıç yargı bağımsızlığının, bağımsız yargı da ulusumuzun güvencesidir. Yargı bağımsızlığı, dolayısıyla adil yargılanma, ancak bağımsız ve güvenceli yargıçlarla sağlanır; bunun için de yargıçlar, siyasal gücü elinde tutan yasama ve yürütme organına karşı tam bağımsız ve gerçekten güvenceli hâle getirilmelidir. Çünkü, yasama, yürütme ve yargı erki üzerine oturmuş olan sistemimizde yargının esas görevi yasama ve yürütmenin işlemlerini denetlemektir. Yasama ve yürütmenin kendi yaptığı işlemlerden denetlenmesinden rahatsızlık duyması demokratik hukuk devletlerinde kabul edilemez bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin bu Hükûmet Tasarısı ve komisyon raporunda… Aslında hazırlanışı belki de uygulamadaki sıkıntılardan olmuştur ancak bunları da burada izlediğimizde, bir bütün olarak gördüğümüzde Uyuşmazlık Mahkemesinin diğer yüksek mahkemeler gibi olma özlemi içinde olduğunu, bir kimlik arayışı içinde yani bir Yargıtay, bir Danıştay olma anlayışı içinde olduğunu görüyoruz.

Gerçekten mevcut Yasa’mızın 1’inci maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinde görev alan hâkimlerimizin seçilmesi ve belirlenmesine ilişkin usullerde, Hukuk Bölümüne Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Danıştay Genel Kurulundan seçilen 2 kat üyeden Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından ikişer kişinin belirlenmesi şeklinde tanımlanmıştır. Bizim görüşmekte olduğumuz bu tasarı ile doğrudan, ilgili dairelerin seçmesi kuralı getirilmiştir yani Danıştay ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulları kendi üyeleri arasından 2 asıl ve 2 yedek üyeyi seçeceklerdir. Yine, Hukuk Bölümüne Askerî Yüksek İdare Mahkemesi tarafından da 2 kat adayın belirlenmesi ve bu 2 kat aday arasından 2 kişinin Cumhurbaşkanınca seçilmesi hükmü getirilmiştir. Ceza bölümüne ise mevcut Yasa’mıza göre 2 kat aday arasından 3 asıl, 3 yedek kişiyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçecek, Askerî Yargıtay Genel Kurulu tarafından belirlenen yine 2 kat aday arasından 3 asıl ve 3 yedek üyeyi Cumhurbaşkanı seçecek.

Getirilen düzenlemeyle, bu Cumhurbaşkanının seçme yetkisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun seçme yetkisi kaldırılmıştır. Hem Hukuk Bölümüne hem de Ceza Bölümüne Yargıtay, Danıştay, Askerî İdare Mahkemelerinin ilgili dairelerinin doğrudan, kendi aralarında seçimi esası getirilmiştir. Bizce yerinde ve doğru bir düzenlemedir. Bu yönüyle bu yasa teklifi doğru bir tekliftir.

Uyuşmazlık Mahkemesi ihtiyacı aslında bireylerin hak arama ihtiyacını güvence altına almak için kurulmuştur. Hem 1961 Anayasası’nda ve buna benzer getirilen 1982 Anayasası’nda bu Uyuşmazlık Mahkemesi bir ihtisas, yüksek mahkeme olarak tanımlanmıştır.

Bizim Anayasa’mızda nasıl ki sistemimiz yasama, yürütme ve yargı üzerine oturmuş ise yargıda bu adli, idari ve askerî yargı düzeneği olarak geliştirilmiştir. Elbette ki askerî, idari ve adli, üç tane ayrı yargı sisteminin arasında hem yetki uyuşmazlığı hem görev uyuşmazlığı hem de hüküm uyuşmazlığı doğması, çıkması doğaldır. Bu uyuşmazlıkların giderilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur ve Uyuşmazlık Mahkemesinin Anayasa’mızın 158’inci maddesinde aynen eski, bundan önceki 61 Anayasası’nda olduğu gibi yüksek mahkeme vasfı korunmuştur.

Değerli Başkan, sevgili milletvekilleri; hukukun üstün olduğu ülkelerde hukukun üstünlüğü ilkesi -bu kürsüden müteaddit defalar söylediğim gibi- yargıçlara ve savcılara tanınmış bir üstünlük değildir, savcıların ve yargıçların keyfî uygulamalar yapması için getirilen bir ilke değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesi her şeyden önce yargının bağımsız olması, yargıcın güvenceye sahip olması, adalet kapısında hak arayan insanlar için getirilmiş temel ilkedir. Her kurumda olduğu gibi yargıda da yargı erkini kullananlar bu yetkilerini, bu görevlerini Anayasa’da ve yasada tanımlanan kurallara bağlı kalarak kullanmak durumundadırlar. Türkiye’de aslolan şey insanların özgür, hür olarak yaşamaları, suçsuz olduklarının kabulüdür. İstisna olan şey ise insanların suç işleyeceği hususudur. İnsanları peşin, hükümlüymüş gibi gözeterek, kesin suçluymuş gibi gözeterek tutuklamak, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na aykırı şekilde davranmak hakkı, yetkisi; görev ve sıfatı ne olursa olsun kimsede yoktur.

Bugün ülkede yaratılmak istenilen gerginliklerin, sıkıntıların ve çatışmaların iktidara da muhalefete de faydası yoktur, hiçbir Türk vatandaşına faydası yoktur. Bu çatışmaların, bu gerginliklerin ortadan kaldırılması siyasi iradenin öncelikli görevidir. Bu da bu gerginliklerin nedenini ortadan kaldırmakla mümkündür.

Değerli milletvekilleri, bugün neyle suçlandığını bilmeyen insanların da temel hak ve özgürlükleri vardır. Bu insanlar gözaltına alınıyor ve “Ergenekon soruşturması” diye bir ad takılıyor. Hem Ceza Muhakeme Kanunu’nda hem de yasalarımızda savcıların yaptığı soruşturmaların bir adla adlandırılması diye bir kural yoktur. Ancak bugüne kadar Sauna Çetesi, başka çeteler adı altında bir sürü adlar takıldı. Burada da Ergenekon adıyla bir soruşturma yürütülüyor ve insanlar durmadan gözaltına alınıyor. Tabii ki gözaltına alınmasına bir hukukçu olarak hiçbir diyeceğim yoktur, ama gözaltına almaların da, yargılamaların da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na ve diğer kanunlara uygun olarak yürütülmesi bir görevdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu soruşturmayı yapan savcının öncelikle ve özellikle hukuka uyma, kendi asli görevidir. Bugün ucu açık şekilde hazırlanan torba iddianame ve arkasından bu iddianame kapsamına sokulmayan kişiler ve devam eden tutuklamalar…

Bu çerçevede benim seçim bölgemden de bugün -hem Silifke’den hem Mersin’den- Ergenekon kapsamında, adı altında verilen soruşturma nedeniyle iki kişinin gözaltına alındığı haberini duydum. Umuyorum ve diliyorum ki bu arkadaşlarımız en kısa zamanda adil olarak yargılanacaklar. Üzerlerine atılı olan, yüklenmek istenen suçtan beraat edeceklerdir diye düşünüyorum. Önemli olan yargının tarafsız bir şekilde işlemesidir.

Onların aklanmasını, beraat etmelerini diliyorum ve umut ediyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahsı adına Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili… Yok.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak… Yok.

Başka söz talebi var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu temmuzun 32-35 derecelerinde, hiçbir neden yokken, hiçbir gerekçe yokken, böyle bir faydası da umulmayan tasarıları, birtakım özel ricalar üzerine burada müzakere etmenin bu Meclise çok fazla bir şey kazandırmayacağına inanan  bir insanım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu yasa çok fazla bir yenilik getirmiyor.  Bu yasanın özelliği, Anayasa Mahkemesinin üyelerinden birisi Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı -28 Temmuzda AKP hakkında kapatma davası görüşülüyor- herhâlde biraz bu üyeye işte bir hoş görünmek için iktidar partisinin verdiği bir taviz. Bunlar, milletin gözünden kaçmıyor. Yani, bunlar hoş şeyler de değil.

Şimdi, bakın, şimdi gidin şu dışarıda görev yapan polisler var, günah değil mi yani? Orada 35 derecede o insanları orada güneşin altında yakmanın bir anlamı var mı?

Şimdi, Meclis, süratle çalışan bir Meclis, burada hiçbir kanun engellenmeden çıktı, yani engellenmeler yok, çıkıyor. Yani, niye milletvekilleri şimdi tatile gitmiyor da, gelip burada hiç önemi olmayan bu kanunları görüşüyor ben anlamıyorum. Sonra bu kanun… Yani, aslında normal bir hükûmet Meclisin çalışmasından rahatsız olur ama şimdi nedense dünya tersine döndü.

Şimdi, burada oturan Adalet Bakanlığını temsil eden zat, bu adaletle ilgili neler söyledi? Efendim, Yargıtay  Başkanlar Kurulu, dış güçlerden yargı sistemine karşı yapılan saldırılar karşısında devlet organlarının kendilerini savunmaması dolayısıyla bir bildiri yayınlandı. Ne dedi? “Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı.” Bunu söyleyen Adalet Bakanı. Kime söylüyor? Yüksek yargı organları başkanlarının yayınladığı bildiriye karşı söylüyor. Böyle bir şey olur mu değerli milletvekilleri. “Efendim, biz maaşlarına yüzde 40 zam yaptık da… E, oturun oturduğunuz yerde. Maaşınızı alın oturun da doğru karar verin.” Kime sen, emrindeki çocuğa mı emir veriyorsun? Sonra yüzde 40 zammı kendi cebinden mi veriyorsun? Devletin kurumları maaş alacak, maaşını…

Yani, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin şimdiye kadar bu kadar laçka bir zihniyetle yönetildiği bir dönem görülmemiştir.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Senin gibi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani kurumlar aşağılanıyor, devletin en kutsal, en yüksek organı olan kurumlar aşağılanıyor, kötüleniyor. Neye göre bu yapılıyor? “Bizim 340 milletvekilimiz var.” Yahu, 340 milletvekiliniz var ama siz işte 340 milletvekiliyle devleti yönetemez hâle geldiniz. Eğer devleti yönetseydiniz, şimdi şu yaz sıcağında burada bu görevi yapmak zorunda kalmazdınız. Çünkü kamuoyuna, halkın karşısına gidecek yüzünüz yok. Nedir yani şimdi? İşte geliyor grup başkan vekili “Ya, işte bir maddede konuşursan konuş da biz organize edeceğiz.”

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Konuya gel!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu arkadaş, madem yazın çalışıyorsanız, gelin burada oturun. Biz de oturacağız sizinle. Burada oturmamız, en azından sizin 130-140 tane milletvekilini buraya getirmenizi zorlar.

Değerli milletvekilleri, tabii dün burada bir milletvekiliniz çıktı diyor ki: “Efendim, Kamer Genç benim yaşım kadar politikayla uğraşmış, Tunceli’ye niye hizmet getirmedi?” Ee, getirin siz, altı senedir burada görev yapıyorsunuz ve hiçbir hükûmet, sizin kadar, iki dönem bu kadar büyük çoğunluğa sahip olmadı. Yapmıyorsunuz, tek hizmet yapmıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Demek ki bir şeyler yapmışız ki öyle gelmişiz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani gidin maliyeye, millî eğitimin en zaruri ödenekleri verilmiyor, adaletin en zaruri ödenekleri verilmiyor. Ben Tunceli’den dün geldim, Köy Hizmetlerinin araçlarının yakıtı yok, Karayolları araçlarının yakıtı yok. Böyle bir şey olur mu yahu? Ondan sonra da hiçbir yere ödeme yapma, getir sen “Benim bütçem fazlalık veriyor.” de.  Böyle şeyler… Hani zamanın birinde bir Millî Eğitim Bakanı “Bu okullar olmasa ben bu memleketi iyi yönetirim.” demiş ya, aynı zihniyet. Aynı zihniyet devam ediyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kanunun… Gerçekten bakın, sizden rica ediyorum, bu Meclisin bir saygınlığı var. Şimdi bu Meclisin çalışması için bir neden yok.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Çalışıyoruz, çalışıyoruz. İşimiz var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tatil kararını alalım. Anayasa Mahkemesi kapatma kararını verir veya vermez, ona göre, beliren duruma göre Meclis pekâlâ hemen, yirmi dört saatte olağanüstü toplantıya çağrılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Genç.

Buyurun.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Mazot çok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Varsa biraz da bizim Tunceli’ye gönder.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Var, var…

KAMER GENÇ (Devamla) – Gel gönderelim, getir.

Yahu, değerli arkadaşlarım, ben burada konuşuyorum. Bakın, açın oradaki bürokratlarınıza, onlar gelsinler desinler ki… Gelsin, siz o bilgiyi alın, yanlışsa ben çıkar özür dilerim.

Şimdi, onun için, eğer hakikaten halkın karşısına gitmekten korkma duygusu içinde, yazın bu sıcakta burada kalıyorsanız, ona bir şey demiyorum ama aksi takdirde alalım bir tatil kararını. Yok yani, gündemdeki kanunlarla bir şey yok. Onun için, ona göre bu çalışmalarımızı yapalım.

Şimdi, yazık yani, arkadaşlarımız gidiyor, orada oturuyor, ikide bir geliyor buraya. Yani bu insanların o kadar enerjisini boşuna tüketmeyin. İnsanların bu kadar sinir sistemini bozacak davranışlar içinde bulunmayın.

Hükûmetiniz, kökü emekliye ayrılmış. Maşallah, maşallah, maşallah… Böyle bir hükûmet de, hiç böyle görmemiştim. Yahu, artık yani ruh tükenmiş, azim tükenmiş, görev yapma aşkı tükenmiş bir Bakanlar Kuruluyla siz memleketi nasıl yöneteceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin birinci paragrafının (Askerî yüksek) ifadesinden evvel (ikişer asil ve ikişer yedek) ifadesinin ve aynı paragrafın sonundaki (ikişer asil, ikişer yedek) ifadesinin de (bir asil ve bir yedek) biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

Ali Rıza Öztürk

Hüseyin Ünsal

 

Afyonkarahisar

Mersin

Amasya

 

Selçuk Ayhan

Rahmi Güner

Orhan Ziya Diren

 

İzmir

Ordu

Tokat

Madde 1- 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından; Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca da askerî hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir.

Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Danıştay Genel Kurulu ile Askerî Yargıtay Genel Kurulunca kendi daire başkan ve üyeleri arasından ikişer asıl, ikişer yedek üye seçilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşacak mısınız?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; biz, bu önergemizle, Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümüne Danıştay Genel Kurulunca da seçilmiş 2 üyenin katılmasını istiyoruz. Nasıl 1’inci maddede, Hukuk Bölümüne, hem Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan hem Danıştay Genel Kurulundan üye seçiliyorsa, Ceza Bölümüne de Danıştay Genel Kurulundan üye seçilmesinin pratik açıdan ve çalışma tekniği açısından daha yararlı olduğu kanısındayız, çünkü geçen dönem 5237 sayılı Ceza Kanunu’nu çıkardık ve Ceza Kanunu’nun kabulüyle, adli yargının görev sahasına giren birçok düzenleme idari yargının görev alanına sokuldu.

Şimdi, benzeri düzenlemeler 5326 sayılı Kabahatler Yasası yönünden de söz konusudur. Birçok eylemin özel yasalardaki idari yaptırım mı, yoksa Türk Ceza Yasası’ndaki, özel yasalardaki adli yaptırım kapsamı içinde mi kaldığı konusunda ciddi tereddütler olacaktır.

Biraz önceki konuşmamda da belirttiğim gibi, Uyuşmazlık Mahkemesi hem görev uyuşmazlıklarını çözme hem de hüküm uyuşmazlıklarını çözme yükümlülüğünde olan yüksek bir mahkemedir. Bu nedenle, Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün Danıştay nezdinden seçilecek olan üyelerle daha aktif ve daha başarılı bir çalışma yapabileceği kanaatindeyiz.

Bu gerekçeyle teklifimizi bilgilerinize sunuyoruz ve desteğinizin bu yönde olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Buyurun.

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin birinci paragrafının (Askerî yüksek) ifadesinden evvel (ikişer asil ve ikişer yedek) ifadesinin ve aynı paragrafın sonundaki (ikişer asil, ikişer yedek) ifadesinin de (bir asil ve bir yedek) biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Benim önergem, mevcut maddede, işte Uyuşmazlık Mahkemesine seçilecek, hukukla ilgili seçilecek bölümde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda 2, Danıştay Genel Kurulunda 2 ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunda da 2’dir. Ben bu Askerî İdare Mahkemesi Genel Kurulundaki 2 üyenin 1’e inmesini öneriyorum çünkü daha önce de buna ait uygulamalar var. Yani, Danıştay ve Yargıtay çok geniş bir dava kitlesine hitap eden, daha büyük davaları inceleyen, Askerî İdare Mahkemesi ise daha dar bir sahada görev yapan bir kurum. Dolayısıyla bunun da aynı, eşit sayıda Uyuşmazlık Mahkemesine üye vermesinin pek adil olmayacağı, dolayısıyla bu üç ayrı kurumun eşit sayıda Uyuşmazlık Mahkemesine vereceği üyelerin pek dengeli düşmeyeceği düşüncesiyle Askerî Yüksek İdare Mahkemesince verilen 2 üyenin 1’e indirilmesi konusunda önerge verdim. Önergemin mahiyeti bu.

Tabii, aslında maalesef AKP İktidarı başa gelir gelmez ilk hedef yargı oldu. İşte, bir dava açıldı, “Efendim, yargı darbesi yapıldı.” dedi. Cemil Çiçek çıktı, Hükûmet adına açıklama yaptı, “Efendim, açılan dava kutsallaştırıldı.” dedi. Hâlbuki Yargıtay Başkanlar Kurulunun kararında “Bu, kurumsal bir davadır.” dendi. Yani, kurumsal davanın anlamı nedir? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir kurumdur, dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kendisine Anayasa ile verilen yetkiyi kullanarak bir dava açmıştır. Dolayısıyla bu kurumsal bir davadır ama Cemil Çiçek hep işte “Hanya’yı Konya anlar” türüyle, ondan sonra bunu “kutsal bir dava” olarak ilan etti, çıktı kamuoyunun karşısında.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Önerge üzerinde konuşacak bir şey kalmadı mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, yargıya bu gözle bakan, yargıyı küçümseyen, yargıyı darbe gibi kabul eden, yargı kararlarını tanımayan bir hükûmet şimdiye kadar görülmemiştir. Ben soruyorum şimdi: Kaç tane Danıştay ve idare mahkemesi kararlarını uygulamadınız? Bu uygulamadığınız Danıştay ve idari yargı kararlarından dolayı kaç bürokratınız hüküm giydi? Kaç bürokratınız para cezası, tazminat ödedi?

Şimdi, eğer bir memlekette hukuk devleti varsa sayın milletvekilleri, hukuk devletinin en baş özelliklerinden birisi bağımsız yargının olmasıdır. Bağımsız yargıyı o kadar idareye bağımlı yaptınız ki, bir defa, hâkimlerin göreve alınmasındaki ilk seçim sırasında Adalet Bakanlığında seçilen 5 bürokrat, bir de Yüksek Adalet Kurulundan seçilen 2 kişi…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – O sistem kaç yıldır uygulanıyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, o sistem… Yani, birisi delilik yapıyorsa sen de mi delilik yapacaksın? Yani, birisi kayadan kendisini atarsa sen de mi kendini kayadan atacaksın?

Şimdi, bakın, o sistemin şimdiye kadar çok rahat, iyi işlemesinin sebebi buydu. Çünkü, orada yargıya saygı vardı, yargı bağımsızlığına saygı vardı. Ama bakın bugüne kadar kaç tane Tuncelili çocuk gelmişse, hâkimler imtihanını, yazılısını en üst seviyede kazanmış ama sözlüde kaybediyor kardeşim!

İSMAİL BİLEN (Manisa) – “Tabii ki CHP’lileri alacaktım.” diyen kim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, CHP’yle ilgisi yok, CHP’yle ilgisi yok.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – CHP’yi ne karıştırıyorsun, CHP’nin ne alakası var! Kendi işine bak sen ya, sana ne CHP’den!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun bir tek yolu var arkadaşlar, bunun bir tek yolu var, burada bu imtihanı yapacak kişilerin tarafsız olması lazım.

Şimdi, hangi bürokrat bakanın emrini dinlemez? Yani, sayabilir misiniz? Ben soruyorum burada oturan Hükûmet temsilcisine, Adalet Bakanlığının üst bürokratlarına getirdiği kaç kişi kendisinin mahkemedeyken davalarını kabul etti, çıksın söylesin. Ben biliyorum ama kaç tane davasını…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sen söyle!

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi söylesin efendim, kendisi söylesin. Yani, AKP’liler aleyhinde açılan tazminat davalarında kabul kararını veren kaç tane bürokratı, özellikle Adalet Bakanlığının üst seviyedeki bürokratlarını aldı? Sizin anlayışınız bu, sizin hukuk anlayışınız bu. Hukuka yaklaşımınız… Her şeye bir menfaat ilişkisi kuruyorsunuz. Yani “Birisinin bana menfaati yoksa arkadaş, ben buna hayat hakkı tanımıyorum.” düşüncesi var sizde. Böyle olmazsa biz tabii ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani biz diyoruz ki: “Her şeyin bir doğrusu vardır, iki doğrusu olmaz.” Bir yere, hele hâkimler gibi bir yere eğer bir ön imtihanla alınacak kurul oluşturulursa bu kurulun siyasi iktidarın emrinde olmaması lazım. Siyasi iktidarın emrinde olan kurul taraflı hareket eder. Kaldı ki daha önce sizin iktidarınız, yani sizin Başbakanınız, bakanlarınız kapatma davası açıldıktan sonra ve Yargıtay Başkanlar Kurulu bildiri yayınladıktan sonra “Türkiye’de tarafsız adalet yok. Yargı tarafsızlığını kaybetmiş.” dediler. Ben de çıktım bu kürsüden dedim ki: “Sen iktidarsın. Bugün bu memlekette binlerce dava görülüyor; bu vatandaşın hakkı, siyasi iktidarın, davalarını tarafsız bir iktidar yönünde karara bağlamasını sağlamaktır. Eğer sen, bugün yargı görevini yapan insanlara ‘taraflıdır’ diyorsan, o zaman en büyük ihmali sen yapıyorsun.” Yani, ağzından çıkan kelimelerin ne anlama geldiğini bilmeyen kişilere ben ne diyeyim?

Önergemin kabulünü diliyorum.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, yeterli sayıda üye olup olmadığını arayacağım:

Sayın Okay, Sayın Mengü, Sayın Ünlütepe, Sayın Özdemir, Sayın Öztürk, Sayın Gök, Sayın Ünsal, Sayın Güner, Sayın Kaptan, Sayın Erenkaya, Sayın Ağyüz, Sayın Köktürk, Sayın Oksal, Sayın Ayhan, Sayın Diren, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Durgun, Sayın Güvel, Sayın Karaibrahim, Sayın Ertemür.

İsmini okuduğum arkadaşlarım lütfen sisteme girmesinler.

Yoklama için dört dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 225)  (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 2247 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değişti-rilmiştir.

“Yönetim ve temsil

MADDE 3- Uyuşmazlık Mahkemesinin yönetimi ve temsili Başkana aittir.

Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâllerinde Başkana ait görev ve yetki-ler, Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilip görevlendirilen Başkanvekili tarafından yerine getirilir ve kullanılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner… (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sıra sayısı 225 ve madde 2 üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına konuşmak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, yargı organının en önemli sorunlarından birisi de, görev uyuşmazlığı, görev üzerinde mahkemelerin görev yönünden ihtilaf durumuna düşmeleridir. Bu konuda da ilk defa 1961 Anayasası’nda “Uyuşmazlık Mahkemesi” diye bir kurum Anayasa’mıza girmiş bulunmaktadır.

Bu tasarının -2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu- 2’nci maddesinde, bu seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin kendi aralarından değil, Anayasa Mahkemesi tarafından başkanı tayin edilir, bir de ayrıca başkan vekili de yine Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından tayin edilir.

Değerli arkadaşlarım, biz, Parlamentoya geleli bir yıl oldu. Bir yılda dikkat ettiğim bir konu var, hep Hâkimler Yasası, Yargıtay Yasası, Yüksek Hâkimler Kurulu Yasası, bir de Uyuşmazlık Mahkemesi Yasası diye, bütün bu kanun tasarılarıyla Adalet Komisyonunda çalıştık. Fakat şunu belirtmek istiyorum: Elbette ki Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu Tasarısı da önemli bir kanun ama Türkiye’nin gündeminin çok değişik bir durumu var.

Dikkat ederseniz, bugün Türkiye’de büyük bir kaos yaşanmaktadır. Bu kaosu ben örnek olarak vermek istiyorum. Kimse üzerine alınmasın, yaşanan korku, endişe Türkiye’de ve her yeri sarmış bulunmaktadır. Bunu -tarihi iyi inceleyenler bilirler- ben 1950-54 yılındaki Amerika’da McCarthy’nin yaptığı uygulamalara benzetiyorum. İçeri atılan kişiler, tutuklanan kişiler ne için tutuklandığını, neden yargılandıklarını bilmemektedirler. Bu uygulamalar Türkiye’de sıkıyönetim dönemlerinde olmadı. Ben sıkıyönetim mahkemelerinde de duruşmalara gittim ama şunu söylemek istiyorum: Kişi ancak doksan gün gözetim altında tutulur ve suçu neyse onun hakkında iddianamesi hazırlanır ve yargılama başlardı.

Değerli arkadaşlarım, on dört ay olmuş, hâlen suçun ne olduğunu bilmiyor. On dört ay olmuş, hâlâ neden yargılandığını bilmeyen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Dikkat ederseniz, her gün operasyonlar başlıyor. Şimdi sekizinci operasyon bekleniyor ve yapılmış, 20 kişi gözetim altına alınmış. Neden gözetim altına alındıkları da belli değil. Televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla, Hükûmeti eleştirmeden, devlet büyüklerini eleştirmeden suçlanma durumundalar.

Değerli arkadaşlarım, şu anda Anadolu’ya gidin, İstanbul’a gidin, İzmir’e gidin, Ankara’ya, Türkiye’nin bütün illerine gidin, basın korku içinde, herkes konuşmaktan çekiniyor ve dinlenme fobisi de tamamen yerleşmiş durumdadır. Herkes “Acaba konuşursam suç olur mu olmaz mı?” düşüncesi içinde. Toplum sindirilmiş, müthiş bir baskı var. Bu, çağımızda, modern çağda Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidara gelen siyasi parti yöneticilerine yakışmayan bir durumdur, onu da belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, bir siyasi parti hakkında kapatma davası açılabilir. Bu yetkiyi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yasaları belli bir savcıya, Cumhuriyet Başsavcılığına vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığına hem Anayasa’da hem Siyasi Partiler Kanunu’nda siyasi partileri denetleme, siyasi partiler hakkında -eğer Anayasa’ya, Türkiye’de yasalara aykırı faaliyette bulunma durumu var ise onun hakkında- Anayasa Mahkemesine dava açma hakkı verilmiştir. Bu, Siyasi Partiler Kanunu’nda da vardır, Anayasa’mızda da vardır. Bu kanunları kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Değerli arkadaşlarım, biz, hâlen yargı erkinin güçlülüğünü, yargının bağımsız ve tarafsız olmasını kabul edemiyoruz. Bugün, açıkça söylüyorum, mahkemelerin bir baskı altında durumu var. Ama baskı altına alınmak istenen Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi. Öyle bir duruma geldik ki, Avrupa’ya giden devlet büyüklerimiz, maalesef “Bizim hakkımızda açılan davada bir şey durumu olursa siz baskı uygulayın, eleştirin.” şeklinde telkinde bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına, bu talepler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına halel getiren girişimlerdir. Bunu bu Parlamento kesinlikle kabul etmemeli ve protesto etmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunlar görüşülürken Anadolu kan ağlamaktadır. Gidin, tarım sektörü çökmüş, ürünler vatandaşın elinde kalmış, ne olacağı belli değil. Ben kendi ilimden geliyorum, bir hafta ilimde çalışma yaptım. Ziraat odası başkanlarıyla görüştüm, esnaf odaları başkanlarıyla görüştüm, Karadeniz’de fındık ihraç eden kurumun başkanıyla da görüştüm ve Uluslararası Fındık Başkan Yardımcısıyla görüştüm. Değerli arkadaşlarım, öyle büyük bir karamsarlık var ki, “Ne olacağız?” diyorlar ve “Ne yapacağız?” diyorlar. İhracatçısı da perişan, üreticisi de perişan, “Ne olacak geleceğimiz?” diye büyük bir sıkıntı içindeler değerli arkadaşlarım.

Şunu da ayrıca belirtmek istiyorum yine, fındığın maliyetini Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı 2,5-3-3,5 milyon olarak hesap ediyor, ama Avrupa 2,5 milyon liraya fındık almıyor. Neden almıyor değerli arkadaşlarım, biliyor musunuz? Bundan iki üç ay önce Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya fındık sürdü ve yine şu anda 30 bin ton fındık süreceği şeklinde basın yazdı ve girişimleri var. Bunu duyan Avrupalı bizden fındık almaz, çünkü, fındık fiyatını -arzının çok yüksek olduğundan dolayı- düşecek diye beklemektedir.

Yine, değerli arkadaşlarım, çok güzel bir oyun oynandı. 800 milyon, 900 milyon kilo fındık var denildi. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki tarım arazilerinin ne kadar fındık yetiştireceğinin, ne kadar fındık üreteceğinin kapasitesi bellidir ve şu anda yapılan tespitlerde 728 milyon kilo söylendi ve ben iddia ediyorum üretici olarak, fındığın ancak üretim miktarı 700 milyon kilo olur. Dünya talebi 650 milyon kilo. Devlet müdahale etmeli ve arz fazlası fındığı almalı, üreticiyi kurtarmalı, esnafı kurtarmalı, halkı kurtarmalı değerli arkadaşlarım. Bunu ayrıca belirtmek istiyorum.

Türkiye’de şu anda halkın mağduriyetini giderme, halkı refaha kavuşturma bizim görevimizdir, tutup da halkı tedirgin etmek değil. “Neden eleştiriyorsun, neden yazıyorsun?” diye vatandaşı mağdur etme, sıkıntı içinde bırakmanın anlamı yok.       

Değerli arkadaşlarım, şunu belirtmek istiyorum: Geçen gün Başsavcı bir iddianame okudu, başlıklarını okudu, iddianamenin içeriğini söylemedi, fakat dedi ki, yeni bir terör olayı, yeni bir suç durumu ortaya atmayı söyledi.

Değerli arkadaşlarım, hukuk fakültesine giden öğrenci ceza hukukunu okurken ilk defa bir şey öğrenir: “Ceza Kanunu’nda yazılı olmayan, tarif edilmeyen fiil suç değildir, ceza verilemez.” Kimse, Başsavcı da olsa, kim olursa olsun kendisinden bir suç icat etme durumunda değildir, icat edemez. Ancak kanunda yazılı fiilden ceza verilir, o da tipe uygunluktur. Kimse kendisini Ceza Kanunu’nun yerine koymasın. Bugün açıkça belli, kimin neden yargılandığı, kimin neden içeride tutulduğu belli değildir değerli arkadaşlarım. Bu kaos devam etmektedir. Bu kaosa son vermek de Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Kim olursa olsun, vatandaş özgürce fikirlerini ifade etmeli, vatandaş özgürce yazısını yazmalıdır. Bu ortamı yaratmak da siz iktidar partisinin görevidir değerli arkadaşlarım. Bunu da açıkça belirtmek istiyorum.

Yine şunu da söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım: Hayatta bir kişinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – …en önemli yaşama unsuru özgürlüktür. Onu içeri atıyorsun, ailesinden, çocuğundan ayırıyorsun, sağlık durumuna da bakmıyorsun, ondan sonra, iddianame de belli değil, suçlama da belli değil.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bunlar yaşanıyor…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) - Bu otuz yıldır yaşanıyor!

RAHMİ GÜNER (Devamla) - …maalesef ne Amerika Birleşik Devletleri’nden ne de Avrupa Birliğinden bir tek protesto yok, bir tek cevap yok. Cezaevinden çıkıp ölüyor, cezaevinde rahatsızlanıyor, karaciğer aranıyor. Türkiye, bu çağda bu ortamda yönetilmemeli.

Her şeyden önce, en önemli unsur, belirttiğim gibi, özgürlüktür, insanın yaşama hakkıdır. Bu yaşama hakkını biz garanti etmek zorundayız, saygılı olmak zorundayız.

Hepinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Sayın Kaynak…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz.

Sayın Azize Sibel Gönül… Yok.

Başka?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu maddenin yazılışında bana göre bir hata var. “Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması…” Burada “özürlü” kelimesi bence hatalı. “Başkanlığın boş veya bulunmaması hâlinde” olması bence daha makul. Yani “özürlü” kelimesi, bizde biraz, işte, bir tarafı sakat olan veyahut da ne bileyim veya bir sakatlığa maruz bir hastalığa tutulmuş bir insan için söylenebilir. “Özürlü”den raporlu mu kastedilmek isteniyor, onu da bilmiyorum.

Tabii, burada edebiyat konusunda kendilerini çok yetkili sayan arkadaşlarımız var. İnşallah… Değil mi Hocam?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hiç kimse kendini yetkili saymaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, neyse yani…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Onu toplum belirler.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse yani, sırası geldiğinde ortalığa, kimseye söz bırakmıyorsunuz da onun için. Bir de bir eğitimci olduğunuz için, yani benden önce sizin bunu…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Biz iddia sahibi değiliz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, ben iddia sahibiyim.

Yani bence bu ifade güzel olmamış.

Sayın milletvekilleri, aslında bu madde Anayasa’ya aykırı. Çünkü Anayasa’nın 146’ncı maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri kendi asli görevleri dışında resmî veya özel bir görev kabul edemezler. Burada “Başkanlık” kelimesi Anayasa’nın kendisinde var. “Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına tayin edilir.” diye Anayasa’da hüküm var, 158’inci maddede de. Fakat burada getirilen bu madde Anayasa’nın 146’ncı maddesine aykırı çünkü Anayasa… Burada diyor ki, işte, boş bulunması hâlinde Anayasa Mahkemesinin kendi asil ve yedek üyeleri arasından orayı yönetecek kişi seçilir. Bence, bu, Anayasa’ya aykırı bir maddedir. Dolayısıyla, bizim istediğimiz, buraya gelen kanunların Anayasa’ya uygun hâlde çıkması. Ama AKP iktidara geldiğinden beri Anayasa’yı manayasayı pek öyle önemsedikleri yok. Onlar 1 kişinin ağzına bakarlar, oradan ne gelirse ona göre işte İç Tüzük’ü de hesaba katmazlar.

Bizim görevimiz, burada ikaz etmek. Yani ileride “Yahu, 550 milletvekilinin olduğu yerde böyle bir kanun geçmiş de birisi bunun farkına varmamış.” denilmesin diye biz bu görevi yerine getirmek için bu ikazlarımızı yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, tabii, yargı çok önemli bir görev. Yani kanunlar, tabii, müzakere edilirken maddeye bağlı da konuşulabilir, aynı zamanda buna bağlı olarak bazı olayların da dile getirilmesinden bazı arkadaşlarımızın rahatsız olmaması lazım. Biraz önce fındık memleketinden gelen arkadaşımızın kendi memleketinin çok ciddi bir sorunu var ise ve bunu çeşitli vesilelerle dile getirmiyorsa, bir vesileyle kürsüye çıkıp da bunu dile getirmesine bence çok fazla, öyle, tepki göstermemek lazım. İçinizde bu konularda en dertli insan benim. Kendi ilimin çok büyük sorunları var, inanmanızı istiyorum. Hatta size bir teklifte de bulunuyorum: 31 Temmuzda benim ilimde Munzur Festivali var, buyurun gelin. Sizi davet edelim Tunceli’ye ve görün orada “Hakikaten, yahu, bu Kamer Genç’in acaba bu Tunceli’yle ilgili söylediği şeyler doğru mudur yanlış mıdır?” diye.

Türkiye hepimizin, her il bizimdir, gidelim görelim. Siz de bizi kendi ilinize davet ederseniz, eğer böyle bir yoksulluğun varlığından bahsediyorsanız, sevine sevine gelip oralarda onları görürüz.

Gerçekten -bunu defalarca söylüyorum- bizim -özellikle AKP iktidara geldiğinden beri- Tunceli’de, idari ve adli yargı imtihanını kazanan ve çok üst puanlarla kazanan hiçbir arkadaşımız sözlüde başarıya ulaştırılmamıştır. Bu bence çok keyfî, çok işte bölgecilik yapılan bir davranış biçimidir. Bence bu imtihan sistemini kaldırmak lazım. Bu kanunu siz çıkardınız ama, bu kanun Türkiye'nin gerçeklerine uygun değil. Bu kanun, böyle giderse, ülkeye, hakikaten… Zeki, hukuku benimsemiş, hukuk konusunda otorite sayılabilecek bilgiye, beceriye, niteliğe sahip olan insanlar yerine, birtakım, işte tarikat mensupları, birtakım yandaş, kendi düşüncenize yakın insanlar, iktidara yakın insanlar alınır ki, bu, yargı sistemine verilebilecek en büyük zarardır. Biz istiyoruz ki, Türkiye, bütün kurumlarıyla dünyada saygı duyulan bir ülke olsun. Herkes görev yaptığı zaman tarafsızlık ilkesi içinde görev yapsın ve tarafsızlık ilkesi içinde görev yaptığı zaman da insanlar, herkes, her kurum birbirine saygı duyar. “Efendim, ben seçimle geldim, bu kadar oy aldım, en büyük benim.” fobisinden ve hastalığından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Seçimle ben geldim, en fazla oyu ben aldım.” fobisinden ve hastalığından insanların kendisini kurtarmaları lazım.

Şimdi, bu davranış, bu düşünce biçimi Türkiye’yi selamete götürmez, Türkiye’ye sıkıntı yaratır. O bakımdan, şu Türkiye’yi, gerçekten… Bakın çoğunluk sizde, gelin, akıl, mantık, tarafsızlık olgusunun gerektirdiği objektif kurallar koyalım.

Şimdi, arkadaşlarımız işte Ergenekon’dan bahsediyorlar. Eğer hakikaten bu konuda ciddi bir şey varsa -bakın, memlekette çok ciddi bir sorun bu- eğer faili meçhul cinayetler konusunda hakikaten elinizde deliller varsa açıklayın; bakın, sizi tebrik edelim, hepimiz size destek olalım, ama yoksa, sadece AKP yöneticilerine karşı bir davranış içinde, düşünce içinde olanlara eğer böyle bir terör havasını estirirseniz, bu sizin de sonunuzu kötüye götürür, bunu herkesin bilmesi lazım. Hak ve adalete saygı duymayan bir toplum hiçbir zaman başarıya ulaşamaz.

Teşekkür ederim efendim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Mahkemeler bizim memurumuz değil.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Bir de hukukçu olduğunu söylüyorsun! Mahkemelere sanki biz talimat veriyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, işte senin Başbakanın diyor ya “Ben savcıyım.” diye!

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesine bağlı 3. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederim.                              

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

“Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâlinde Kurulun en kıdemli ve kıdemde de eşitlik olması hâlinde en yaşlı üye başkana vekâlet eder ve yetkilerini kullanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

Selçuk Ayhan

Hüseyin Ünsal

 

Afyonkarahisar

İzmir

Amasya

 

Orhan Ziya Diren

Rahmi Güner

Ali Rıza Öztürk

 

Tokat

Ordu

Mersin

Madde 2- 2247 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Temsil

Madde 3- Uyuşmazlık Mahkemesinin temsili Başkana aittir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, konuşacak mısınız efendim?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ali Rıza Bey konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili tasarının 2’nci maddesi üzerindeki, grubumuzun değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; mevcut Yasa’da “Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının Görevi” başlığıyla tanımlanmış 3’üncü madde. “Görevi” olarak geçiyor. Bizim bu tasarıda ise “Yönetim ve temsil” başlığıyla getirilmiş. Eski Yasa’da “başkan vekilliği” diye bir müessese yok. “Uyuşmazlık Mahkemesi işlerinin yönetim ve yürütülmesi başkanın ödevidir.” denilmiş. Burada ise başlık “Yönetim ve temsil”dir. Şimdi “temsil” ile “yönetim” birbirinden farklı iki kavramdır. Burada temsil yetkisinin ve görevinin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanına ait olması doğru bir şeydir. Ancak, Uyuşmazlık Mahkemesinin kendisi bir yüksek mahkeme olduğuna göre, bunun yönetim hakkının tek başına Mahkeme Başkanına ait olması bu Mahkemenin yüksek mahkeme olma niteliğiyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, bu tasarıdaki yönetim sözcüklerinin çıkarılmasını istiyoruz.

Yine, tasarının 2’nci maddesinde “Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâllerinde Başkana ait görev ve yetkiler, Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilip görevlendirilen Başkanvekili tarafından yerine getirilir ve kullanılır.” deniliyor. Biz bu hükmün tamamen çıkarılmasını istiyoruz. Oysa Anayasa’mızın 146 son maddesinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin asli görevleri dışında resmî veya özel görev alamayacakları düzenlenmiştir. Hangi görevlerin asli görev olduğu hususu Anayasa’da tek tek sayılmıştır. Anayasa’da gerek Uyuşmazlık Mahkemesinin düzenlendiği 158’inci maddesinde ve gerekse diğer maddelerde “uyuşmazlık başkan vekilliği” şeklinde bir görev öngörülmemiştir. Anayasa’nın ihdas etmediği bir görevi yasalarla ihdas etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa’nın 148 son maddesinde Anayasa Mahkemesine sadece Anayasa’yla görev verilebileceği düzenleme altına alınmıştır. Anayasa’da Anayasa Mahkemesine Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanını görevlendirme yetkisi tanınmıştır. Anayasa’nın hiçbir maddesinde Anayasa Mahkemesine Uyuşmazlık Mahkemesi başkan vekilliğini görevlendirme hakkı ve yetkisi tanınmamıştır. Anayasa’da ve yasalarda tanınmayan bir hak ve yetkinin kullanılması ve Anayasa’ya aykırı olarak yasayla böyle bir hakkın tanınması mümkün değildir. Bu nedenle, Anayasa’da tanınmayan bir yetkinin yasayla Anayasa Mahkemesine verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünmekteyiz.

Diğer yandan, tasarıyla öngörülen değişiklikler uyarınca yasanın 3’üncü maddesinin ikinci fıkrası, demin de söylediğim gibi, tümüyle madde metninden çıkarılmalıdır. Anayasa’nın 158’inci maddesinin ikinci fıkrasının mahkemenin işleyişinin yasayla düzenleneceği öngörülmesine karşı, burada, toplanan kuruldaki eksikliğin yedek üyelerle tamamlanması ve kıdemli olan kurul üyesi yönetiminin çalışılacağı yolunda bir hüküm konulabilinir. Ancak yasanın 2’nci maddesinin beşinci fıkrası son cümlesinde mahkemenin başkanının başkanlığında toplanılacağı öngörüldüğüne göre anılan fıkrada bir düzenleme yapılmadan zaten başkan vekilliğinin ihdası da ayrıca işlevi olmayacaktır, işlevsiz kalacaktır. Anayasa’da Uyuşmazlık Mahkemesi üyesi seçiminde olası boşluklar için yedek üyelikten söz edilmesine rağmen Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının yerine bu anlama gelebilecek bir düzenleme ihdas edilmemiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerine Anayasa dışındaki metinlerle görev verilemeyeceğine göre 3’üncü madde ikinci fıkranın bütünüyle yasa tasarısı metninden çıkarılmasının daha doğru olacağına, hukuka ve Anayasa’nın temel ilkelerine uyacağını düşünmekteyiz.

Yüce Meclisin önergemize destek vermesini bekliyoruz.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesine bağlı 3. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederim.                              

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

“Başkanlığın boş veya Başkanın özürlü veya izinli olması hâlinde Kurulun en kıdemli ve kıdemde de eşitlik olması hâlinde en yaşlı üye başkana vekâlet eder ve yetkilerini kullanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım.

İzninizle kısa bir açıklama yapmak istiyorum, gerekçesini belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Öncelikle Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşunda 6 tane asıl üyeden başka bir de Anayasa Mahkemesi tarafından görevlendirilen 1 başkan vardır. Bu başkan Anayasa Mahkemesinin kendi üyeleri arasından görevlendirilmektedir.

Şimdi, buna dayanarak yapılan daha önceki Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu’nda “Başkanın mazereti hâlinde Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından dönem başında seçilip görevlendirilecek bir üye Uyuşmazlık Mahkemesine vekâlet eder.” hükmü vardır. Yani şu anda hâlen yürürlüktedir.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’un 18’inci maddesinde de “Uyuşmazlık Mahkemesine başkanlık edecek üyeyi kendi üyeleri arasından görevlendirmek” şeklinde bir hüküm vardır. Buna paralel olarak, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü’nün 14’üncü maddesinde de “başkan vekilinin seçiminde” ibaresinden sonra “Uyuşmazlık Mahkemesinin başkanlığını ve başkan vekilliğini yapacak üyenin” şeklinde bir ibare vardır. Her ne kadar başka yerlerde, Anayasa’nın 158’inci maddesinde ayrıca bir başkan vekilliğinden bahsetmemiş ise de, hem Tüzük’te hem Uyuşmazlık Mahkemesinin kanununda, başkan olmadığı zaman, başkanın bulunmadığı zaman onun yerine görev yapabilecek kişinin seçileceğini ve buna da bazı yerlerde “başkan vekili” ismi konulacağını öngörmüştür. Aksini düşündüğümüz takdirde, Anayasa Mahkemesinin görevlendireceği bir başkan olmadığı takdirde kurul 6 kişiyle toplanacaktır. Bu da kurulun yapısına, mahkemenin yapısına uygun değildir.

Kaldı ki, Anayasa’nın 158’inci maddesinde aynen “Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.” demektedir. Eğer önerge gibi hareket edecek olursak, Anayasa’ya o zaman aykırı davranmış oluruz çünkü Anayasa diyor ki: “Mahkemenin başkanlığını, Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından görevlendirilecek kişi yapar.” Hâlbuki önergeye baktığımız zaman Anayasa Mahkemesinden görevlendirilen değil, diğer kurumlar, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi mahkemelerin görevlendireceği üyeler arasından birinin başkanlık yapması söz konusudur ki bu da Anayasa’ya aykırı olur. Bu bakımdan önergeye katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Biraz önce komisyon temsilcisinin yaptığı açıklamayı dinlediniz. Şimdi, bakın bu maddeye göre, zaten Anayasa’nın 158’inci maddesinden kaynaklanan bir Uyuşmazlık Mahkemesi başkanı var. Bu, Anayasa Mahkemesi üyesi. Bu, Anayasa’da belirlenmiş. Ama 146’ncı maddede Anayasa’nın, diyor ki: “Anayasa Mahkemesi üyeleri kendi asli görevleri dışında başka bir görev kabul etmezler.” Asli görevlerin de ne olduğu Anayasa’da belirtilmiştir. Yani işte bu 158’inci maddede belirtilen asli görevdir.

Şimdi, burada, Anayasa Mahkemesi Başkanı, yani Anayasa Mahkemesi üyesi olup da Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı olan kişi herhangi bir sebeple hastalandı veya öldü veya istifa etti veya izin, rapor alıp ayrıldı. Şimdi, bunun yerine “Anayasa Mahkemesinden 1 kişi seçilecek.” diyorlar. Ne zaman? Bu o kadar tuhaf bir yazılış ki, yani bu seçilen kişi bir defaya mahsus mu seçilecek veyahut da her boşalma anında ayrı ayrı mı seçilecek veya işte Uyuşmazlık Mahkemesine seçilen Anayasa Mahkemesi üyesi gibi dört yıl süreyle seçilip de bu dört yıl süre zarfında Uyuşmazlık Mahkemesinde meydana gelen, bu maddede belirtilen boşlukları o dört yıl boyunca mı öyle vekâlet edecek, bu belli değil. Yani, bu tamamen yoruma elverişli bir hüküm. Yani şimdi Komisyon Başkanının yaptığı açıklamanın bir tarafı doğru, bir tarafı yanlış. Evet, Anayasa’mız Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanının Anayasa Mahkemesi üyesi olmasını öngörüyor. Ama bu genel bir kural. Fakat Uyuşmazlık Mahkemesi başkan vekilliğinde boşalma olursa bunun da Anayasa Mahkemesi üyesi olacağına dair bir hüküm yok.

Tabii, ben Uyuşmazlık Mahkemesinin toplantı nisabını bilmiyorum. Acaba Uyuşmazlık Mahkemesi toplantı nisabı tüm üyelerle midir onu bilmiyorum, onu ben incelemedim. Ama tüm üyelerle ise belki sizin dediğiniz mantıki olabilir. Ama tüm üyelerle, toplanma nisabı o değilse o zaman diyoruz ki: Yani her zaman için, Anayasa Mahkemesi böyle boşalma veya izinli hâllerde Uyuşmazlık Mahkemesine her defasında bir kişi seçmesin, bunu otomatiğe bağlayalım, en kıdemli üye…

En kıdemli üye de… Tabii biliyorsunuz bunlar seçimle geldiği için 2’si de, 3’ü de veya 5’i de aynı günde başlayan üyeler olabilir. Bunların kıdemlerinde eşitlik varsa o da alınabilir, yargı görevine başladığı tarihten itibaren bunların kıdemi de aranabilir yani kıdemde eşitlik varsa en yaşlısı… Böylece buraya 1 kişi tayin olsun kendi aralarından, dışarıya ikide bir… Orada Anayasa Mahkemesi üyeleri içinden birisi, burada, efendim başkanın ölmesini, izne ayrılmasını beklemek gibi bir sıkıntıda veya bir beklenti içinde olmasın diyoruz. Bu daha şey olabilir.

Ama getirilen metin de zaten Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 158’inci maddesinde böyle bir hüküm yok.

Biliyorsunuz, kaynağını Anayasa’dan almayan devlet yetkisi kullanılamaz. Dolayısıyla burada Anayasa Mahkemesi üyesine verilen belirli hâllerde Uyuşmazlık Mahkemesi başkanlığına vekâlet etme yetkisi Anayasa’dan kaynaklanan bir yetki değildir dolayısıyla havada kalan bir yetkidir. Bence bunun buraya konulmaması daha uygun olurdu, aslında metinden çıkarılması gerekirdi. Nihayet boş olduğu zaman Uyuşmazlık Mahkemesi için Anayasa Mahkemesinde bir günde pekâlâ seçim yapılabilir. Raporlu veyahut da sizin de dediğiniz gibi, buraya getirdiğiniz gibi olursa ona da bir çare bulunabilir. Ama, Anayasa’dan kaynağını almayan bir yetkilendirme ve bir seçim olmaması gerektiği inancındayım. Önergem budur.

Sayın Başkan, önergemi oylarken karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 2247 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Görev süresi, hesaplanması ve seçimlerin zamanı

MADDE 4- Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı, Başkanvekili ve üyeleri dört yıl için seçilir. Dört yılın hesabında göreve başlama tarihi esas alınır.

Görev süresi dolacak olanların yerine, bu sürenin sona ereceği tarihten önceki iki ay içinde; yaş haddi nedeniyle emeklilik halinde ilgilinin emekliye ayrılacağı tarihten önceki iki ay içinde; görev süresi dolmadan boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde seçim yapılır.

Görev süresi bitenler yeniden seçilebilirler.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Komisyon Raporu’nun 3’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; getirilen tasarının 3’üncü maddesi mevcut yasanın 4’üncü maddesinde değişiklik öngörmektedir. Mevcut yasanın 4’üncü maddesi, başkan ve üyelerin görev süresidir. 4’üncü madde Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkan ve üyelerinin mevcut durumda dört yıllık bir dönem için seçilmesini öngörmüştür. Yine dönem içinde açılacak başkanlık ve üyeliklere aynı usullerle yenilerinin seçilmesini öngörmüştür. Bir de görev süresi biten başkanın bir dönem daha seçilmesini öngörmüştür.

Şimdi bizim getirdiğimiz şu anda görüşmekte olduğumuz 3’üncü çerçeve madde ile mevcut yasanın 4’üncü maddesindeki değişiklik ise yine görev süresi bitenlerle ilgili. Şimdi burada değerli arkadaşlarım, başkan ve üyelerin dört yıl için seçilmesi öngörülmüş, bu, mevcut yasayla aynı, ancak, buradaki değişiklik, görev süresi bitenlerin yeniden seçilebilmesine ilişkin bir düzenleme getirilmiş. Hâlihazırdaki yasada bu, iki dönem için getirilmiştir. Her şeyden önce bu sınırsız bir seçilme hakkının getirilmiş olmasını biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak burada doğru bulmuyoruz. Aslında bu, AKP Hükûmetinin kendi içerisinde de düştüğü bir çelişkidir. Bundan önce gerek 22’nci Dönem Parlamentosunda gerekse odalarla, kamu kurum ve kuruluşlarındaki başkan ve yönetiminin seçilme hakkı sınırlandı ve Anayasa Mahkemesinden döndürüldü. Şimdi orada onlara sınırlama getiren siyasi irade, bu tasarıda Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanına sınırsız seçilme hakkı tanıyor. Bunun biz doğru olmadığını düşünüyoruz.

Şimdi Komisyondaki görüşmeler sırasında da bu endişemizi dile getirdik. Sayın Komisyon Başkanımız Ahmet İyimaya “Görev süresi bitenler yeniden seçilebilir.” hükmünün madde metninden çıkarılmasını söylediğimizde -bu konuşmayı ben yapmışım- Sayın Başkanımız “Yoksa iki dönemle mi sınırlayalım?” demiş. Yani biz tümden bu hükmün kaldırılmasını isterken iki dönemle sınırlamanın mevcut durumda daha uygun olabileceği düşünülmüş, Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında bu hususun yeniden düzenlenebileceğini görüşmüştük biz.

Değerli arkadaşlarım, bu seçim, yeniden görevlendirme olayının, yani seçilen bir kişinin özellikle mahkemelerde arka arkasına seçilmesinin sakıncalarını çok fazla uzun uzadıya anlatmak istemiyorum. Şimdi bunu hepimiz biliyoruz. Yani bir daire başkanlığı seçimlerinin haftalarca, günlerce uzadığını ve bu seçimlerde yaşanan tartışmaları, çıkan şeyleri biliyoruz. O nedenle, özellikle böylesine önemli konularda kişilerin bir daha seçilebilme umudu uğruna mevcut görevinde aykırılıklar yaşatabileceği, yapabileceği şüpheleri vardır. Bu kuşku ve duraksamaları ortadan kaldırmak için bu hükmün kaldırılması, başkanın bir kez bu göreve getirilmesi, eğer bu değilse, mevcut yasadaki hükmün kalmasının daha doğru olduğunu düşünmekteyiz.

Yine burada seçimden bahsediliyor. Oysa, Anayasa’mızın 158’inci maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili yasada seçim değil görevlendirme kavramları kullanılmıştır. Bu görevlendirmeyi Anayasa Mahkemesi elbette kurul kararıyla yapacaktır, sonucunda bir karar alacaktır ve Anayasa Mahkemesinin kararlarıysa Anayasa’mızın 153’üncü maddesinin son fıkrası uyarınca bağlayıcıdır. Bu nedenle, görevlendirilen üyeyi dahi Anayasa Mahkemesinin bu kararı bağlayacaktır. Yani Anayasa Mahkemesi 1 üye görevlendiriyor, bu görevlendirme kararı o üyeyi de bağlıyor. O üyenin bunu reddetme, kabul etmeme hakkı yok. Oysa, seçimde ise bir adaylık söz konusu, seçilip seçilmemeyi istemek o kişinin kendi özgür iradesine bağlıdır. Bizim sistemimizde görevlendirme öngörülmüştür, seçim öngörülmemiştir. O nedenle, bu “seçim” kelimesinin de oradan çıkarılmasını istiyoruz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, hukukla ilgili tartışmalar yapıldığında, özellikle “Ergenekon” adı verilen soruşturmayla ilgili hukuk dışı endişeler, hukuk dışı kuşkular dile getirildiğinde, başta soruşturmayı yürüten Sayın Cumhuriyet Savcısının hukuka uygun davranması istenildiğinde çok anlamsız bir şekilde suçlamalar yapılıyor, deniliyor ki: “Bunları söylemekle darbecileri savunuyorsunuz.”

Değerli arkadaşlarım, hiç kimse, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında görev yapan hiçbir milletvekilimiz, millî iradenin devrilmesi sonucunu doğuracak eylem ve işlemlerin içerisinde olamaz. Hiç kimse ama hiç kimse, hangi siyasi partiden olursa olsun, bu demokratik, laik cumhuriyeti yıkmaya yönelik eylem ve hareketlere hoşgörüyle bakamaz. O nedenle, darbeye karşı çıkmak ayrı şeydir, darbecilerin, çetecilerin yargılanması başka bir şeydir. Ancak, insanlar suçlu bile olsa hukuka uygun bir şekilde yargılama sürecinin işletilmemesi başka bir şeydir.

Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri arasında, 12 Eylül, 12 Mart faşist darbelerinin mağduru olmuş, zindanlarda işkencelerden geçmiş pek çok arkadaşımız vardır. Bizim üstünde özenle durduğumuz şey, soruşturmanın hukuka uygun olarak yapılmamasıdır. Şimdi, bu kürsüden defalarca konuşmacılar konuştu. Nasıl oluyor da üstünde gizlilik kararı alınan bir soruşturma, ertesi gün şüpheli avukatları dahi bilmez iken, onlardan dahi esirgenirken birtakım basın ve yayın organlarında noktasına, virgülüne kadar aynen yayınlanabiliyor? Şimdi bu yanlışlığı söylemek, buna itiraz etmek darbecileri ve darbeyi savunmak mı oluyor değerli arkadaşlarım? Bu, hukuku savunmaktır; bu, hukuka saygıdır. Sayın Başbakan, geçenlerde  -iki üç gün önce- verdiği bir demeçte “Hukuka saygıda herkes bizi örnek alsın. Anayasa Mahkemesine açılan davada benim ve partimin gösterdiği davranışı herkes örnek alsın.” diyor. Biz ve tüm Türkiye halkı, Sayın Başbakanın ve Sayın AKP Grubunun açılan bu dava, yürütülen soruşturma konusunda hangi saygıyı gösterdiğini çok iyi biliyor. Bu ülkede her kim suç işlerse işlesin, ister gerçek kişi olsun ister tüzel kişi olsun, o suç mutlaka bir ceza ile karşılanmalıdır. Bu, demokratik hukuk devleti olmanın gereğidir. Ancak her konuda olduğu gibi hukuku uygulayanlar, yargılama sürecini işletenler başta hukuka uygun davranmak durumundadırlar. Kendi aldıkları kararı görmemezlikten gelemezler. Sayın Başsavcı, torba niteliğindeki iddianamenin açıklandığı gün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda olmayacak bir şekilde iddianame açıklanması... İddianame açıklanması diye bir yöntem yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargıya müdahale.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Açıklandığı gün “Birtakım beyanların basında çıktığı doğrudur.” diyor. Doğruysa bunlar hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır? Bu, yargıyı etkilemek değil midir? Önceden birtakım medya organlarında yayınlar yaparak bu medyayı etkilemek, davayı etkilemek değil midir değerli arkadaşlarım?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şu anda yaptığın nedir?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi benim yaptığım, hukuka saygının gereğidir. Ben hukukçuyum, ben biliyorum neyi ne yaptığımı; ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada önemli olan herkesin adil yargılanma hakkına saygı duymaktır. Elbette ki insanlar suçlu diye aşağılanamaz.

Bakın, “Değerli arkadaşlar, beraatizimmet asıldır. Hiç kimse ispat edilmedikçe suçlanamaz, cezalandırılamaz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, size… Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Bu, hukukun en temel ilkesidir. Yargısız infazı alışkanlık hâline getirenler için, hukuka saygı duymayanlar için bu sözler bir mana ifade etmeyecektir.” diyor. Kim söylüyor bunu? Dün, bu kürsüde Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım söylüyor. Ben de bu sözlerin altına imzamı atıyorum değerli arkadaşlarım. Yargısız infazı hangi yönden olursa olsun alışkanlık hâline getirmememiz lazım. Yargıya saygı duymamız lazım. Yargıyı kendi sürecine bırakmamız lazım.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Rahat bırak o zaman.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1945 yılında kurulmuş, 1979’da da Kanun’unda bir değişikliğe gidilerek yeniden düzenlenmek suretiyle kesintisiz olarak görevini icra etmiş, Türkiye Cumhuriyetimizin ve Türk yargı sisteminin en köklü yargı organlarından olan Uyuşmazlık Mahkemesini konuşuyoruz.

Uyuşmazlık Mahkemesi Anayasa’mızın yargıyı düzenleyen Üçüncü Bölümünde de bir üst mahkeme olarak zikredilmiştir. Anayasa’mızın 158’inci maddesinde de adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözme konusunda yetkilendirilmiştir. Görev uyuşmazlıkları, hukukçu arkadaşlarımızın bildiği üzere, olumlu –eski dilde buna icabî ihtilaf deniyor- ve olumsuz -yani selbî ihtilaf- görev uyuşmazlıkları şeklinde cereyan edebilir. Kişinin, yargı kolları arasında sıkışmasını yahut sahipsiz kalmasını önleyen, kişinin hak arama hürriyetinin kısıtlanmasının önüne geçen Uyuşmazlık Mahkemesinin bir özelliği vardır ki gerçekten dikkat çekmektedir: Yargı erkini paylaşan diğer üst mahkemelerden Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarını kaldırıp onların yerine hüküm tesis edebilen özel yetkili bir mahkeme, kesin hükmü ortadan kaldıran bir üst mahkemedir Uyuşmazlık Mahkemesi.

Anayasal sınırlarla oluşturulmuş Uyuşmazlık Mahkemesi, Hukuk ve Ceza olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Mahkeme Başkanlığı ve üyelikleri, diğer üst mahkemelerin başkan ve üyeleri arasından seçilerek ikinci görev şeklinde ifa edilmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı Anayasa Mahkemesinin asıl ve yedek üyeleri arasından; üyeleri ise Hukuk Bölümüne ikişer asıl, ikişer yedek üye veren Yargıtay, Danıştay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyeleri arasından seçilmektedir. Ceza bölümünde üçer asıl, üçer yedek üye de Yargıtay ve Askerî Yargıtay başkan ve üyeleri arasından seçilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının Komisyonda görüşülmesi sırasında genel olarak bir mutabakat sağlandığı ve Uyuşmazlık Mahkemesinin bazı ihtiyaçlarının giderilmesi ile alakalı bazı düzenlemeleri ihtiva ettiği için, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarıya muhalefet etmeyeceğimizi ancak bu tasarının görüşülmesinden istifade ederek, bazı problemleri gündeme getirerek katkı vermek düşüncesinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Uyuşmazlık Mahkemesi, verdiği kararların popüler ve spekülatif kararlar olmaması dolayısıyla çok fazla zikredilmeyen ancak yargıda görev ve karar uyuşmazlığı çarkına sıkıştığınız anda “Nerede bu mahkeme?” diye aradığınız bir üst yargı mercisi. Binası olmayan, sekreteryası bulunmayan, bu eksikleri diğer üst mahkemelerce karşılanan ve bu sıkıntılarla hizmetini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan bir mahkeme. Bu eksikliklerin giderilmesi konusunda tüm Meclisin aynı çizgide düşündüğünü biliyoruz.

Diğer sorunları ise yargının genel sorunları arasında, içerisinde zikredilebilecek sorunlar. Nedir yargının sorunları? Bu soruyu sorunca bizi dinleyen yargı mensuplarının, yargı personelinin “Ne sen sor ne de ben söyleyeyim.” dediğini duyar gibi oluyoruz. Bu sorunların acil olanlarından birkaçına değinmek önemlidir diye düşünüyorum.

Mahkemelerimiz yoğunluk açısından âdeta bir hipermarket, bir fabrika yoğunluğu yaşamakta; tabir caizse, giren çıkan belli değil. Yurt dışındaki mahkemelerin işleyişini ve fiziki şartlarını görünce bu binalarda bu yoğunluğu anlamakta güçlük çekersiniz. Hâkimler, onlarca dosyayı akşam koltuklarının altına alıp evlerine götürürler, sabah adliyeye getirirler; özel hayatları yoktur, çocuklarına ayıracakları zaman onlar için lükstür. Bu yoğunlukta gerçekten adil ve isabetli karar üretmek işin zaten doğası gereği çok zordur.

Öte yandan, her uyuşmazlığın, büyük küçük, nizalı nizasız, illaki mahkemenin önüne gelmesi gerekiyormuş gibi, tüm çağdaş ülkelerde hâkim ve savcılara adil karar üretmek ve zamandan tasarruf etmek üzere üretilen idari çözüm yolları yıllarca ihmal edilir, her geçen gün yoğunlukları artar mahkemelerin. Mutlaka, mahkemelerin iş yoğunluğu azaltılmalı ve idari çözüm mekanizmaları üzerinde durularak bu yolların geliştirilmesi yöntemleri aranmalıdır.

Adli personelin özlük hakları konusunda, özellikle hâkim ve savcıların özlük haklarının iyileştirilmesinden sonra, biraz ihmal edildiklerini kiminle görüşürseniz söylerler. Buna rağmen, devlet memurları içerisinde en fazla yoğunluk taşıyan adliye personelidir. Yeni binalar yapılır, fiziki yetersizlikleri bir şekilde devam eder. Ancak, özellikle büyük şehirlerde adliyenin karşı karşıya bulunduğu fiziki şartlar gerçekten acınacak durumdadır. Sekreteryası güçlü olmayan, araç gereç, personel sıkıntısı çeken adliye teşkilatı hakikaten, bütün iyi niyetlerine rağmen zorlanmaktadır.

Yargılama süreci maalesef yavaş işlemektedir. Örneğin son Ergenekon olayında on dört ay gibi bir hazırlık soruşturması safhası yaşanmıştır. Bunun çağdaş hukuk normları içerisinde anlatılması, anlaşılması gerçekten güçtür. Bu tedbirler mutlaka üretilmelidir. Çünkü gecikmiş adalet, adalet değildir. Ayrıca, bütün mahkemelerde ve birçok yerde “Adalet mülkün temelidir.” diye yer alır ki adalet dağıtmayan ve özellikle vatandaşları nezdinde adil olmayan devletlerin uzun yaşama şansları olamaz. Osmanlı İmparatorluğu’nun en ayırt edici vasfı, tebaası içerisinde bu adaleti çağdaşlarına göre sağlamış olmasından kaynaklanmaktadır. Aksi takdirde Basra harap olduktan sonra Basra’yı kurtaramazsınız. İşte son zamanlarda yaşanan Kuddusi Okkır olayı da maalesef bu söylediklerimizi teyit eder niteliktedir.

“Ulusal Yargı Ağı Projesi, UYAP” denen bir proje hayata geçirilmiştir ancak beklenenin aksine nicelik ve nitelik açısından yargılama sürecine bir hızlandırma, bir somut kazanım maalesef sağlayamamıştır. Özellikle hâkim ve savcıların gerek bilgisayar eğitimi ve gerekse yabancı dil eğitimi, diğer ülkelerdeki yargıyı tanıyıp öğrenme açısından yurt dışı eğitimlerinin Adalet Bakanlığınca karşılanması ve bu sürecin hızlandırılmasında fayda telakki etmekteyiz.

Bir de adil yargının ortaya çıkmasında engelleyici dış faktörler vardır -ki bazı konuşmacılar burada dile getirdiler- bunları da belirtmek ve bunlar üzerinde mutabakat sağlamak durumundayız. Gelen konuşmacılara bakıyorum yahut basında yer alan konuşmacılara bakıyoruz, mevzubahis eğer AKP kapatma davasıysa farklı konuşuyor, yine, mevzubahis Ergenekon diye adlandırılan dava ise farklı konuşuyor. Hâlbuki, değişmez hukuk kuralı arkadaşlar: Yargıya intikal eden bir konuda konuşmayacaksınız, Türk adaletine güveneceksiniz. Özellikle basının ve siyasi parti sözcülerinin, dış güçlerin  -AB başta olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri ve uluslararası camianın- bu konuda hassasiyet göstermesini sağlamakla mükellefsiniz. Özellikle dış çevrelerin bu davalara yönelik basında yer alan çıkışları, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti açısından rencide edicidir. Hükûmet, bu konuda sessiz kalmaktadır. “Bu bizim iç meselemiz, kol kırılır yen içinde kalır. Biz, bunu kendi yasal çerçevemiz içerisinde çözebiliriz.” söyleyişini, duruşunu maalesef sergileyememiştir.

Hukuk devletinin ilkelerine baktığımız zaman, demokratik devlet, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı değişmez kaidelerdir. Bu ilkeler yokmuş gibi, bir partinin sayın genel başkanı savcılığa soyunur, diğer bir partinin genel başkanı da avukatlığa soyunur. Varın siz o memlekette adaletten, hukuktan bir şeyler bekleyin.

Değerli arkadaşlar, bu memleketin yeterince, kaliteli hâkim ve savcısı vardır. O sayın genel başkanlara Milliyetçi Hareket Partisi olarak şunu hatırlatmak istiyorum: Lütfen, işinizi yapın. Bu memlekette yönetim zafiyeti vardır, bu memlekette ana muhalefet zafiyeti vardır. Sizlerin görevi bunları ortadan kaldırmaktır diyor, konuştuğumuz tasarıyla ilgili olarak tasarıyı desteklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına son konuşmacı Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sevahir Bayındır.

Sayın Bayındır, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa değişikliği hakkındaki tasarının 3’üncü maddesine ilişkin Grubum DTP adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısının adı Uyuşmazlık Mahkemesinde kimi değişikliklerin yapılmasıdır yani Mahkemenin işleyişinin uyumlu, ahenkli hâle getirilmesidir. Ben, bu yasanın bu felsefesine dayanarak şu bağlantıları kurmak istiyorum ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum: İnsanlık tarihi, hep insan ilişkilerini uyumlu hâle getirmek, suçu, cezayı kovuşturmak, soruşturmak, yargılamak, ödüllendirmek üzerine bir arayışla süregelmiştir ve duraksamadan da devam etmektedir. Ama bu devamlılık kimi zaman gerçekten doğa kanunları, insanın yaradılış kanunlarına uyumlu hâlde bir mücadeleyi içerirken, genelde de az gelişmiş ülkelerde, demokrasiden nasibini almamış ülkelerde, çoğulcu bir sistemi oluşturmamış ülkelerde de ne yazık ki bu uyum mahkemeleri de toplum dokusunu uyuşmazlık üzerinden ele almaktadır. Bu da hiçbir yere uymamaktadır ve insan doğasıyla oynamak çeteleri doğurmuştur, doğanın doğasıyla uğraşmak da keneleri açığa çıkarmıştır diyorum.

Neden bunu diyorum? Siz bir kültürü yok etmeye çalışırsanız başka bir kültür açığa çıkar ve bu kültürü yok etmek için de binbir türlü hukuk dışı, işte Ergenekon çetesi diye de tanımlanan çeteler, korucu çeteleri, bilmem ne çeteleri, sauna çeteleri… Artık tanımlanacak kelime kalmamıştır, çete sıfatının önüne konacak ve Türkiye -bu çetelerin- insanlığın değerlerinden, demokrasinin kan emiciliğinden kaynaklı sürekli bir doku uyuşmazlığını gündemleştirmekte ve toplumu derinden etkilemektedir.

Bu toplumsal doku uyuşmazlığının en temel parçalarından biri de Türkiye’de Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmemesi, sürekli bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak ele alınmasından kaynaklı, sürekli cumhuriyet tarihinin resmî ideolojisiyle çatışma hâlinde ve bir türlü uyumlu hâle getirilemedi. Asimilasyon ve güvenlik yöntemleriyle de bu sorunun uyumlu hâle gelmeyeceği açıktır. Açıktır, açıklığın ötesinde, artık toplumu giderek kirletmekte, umutlarını kırmakta, ekonomik yolsuzlukları derinleştirmekte, iktidarları artık sürekli kılmamakta, iktidarların ömürlerini giderek bir iki yıla indirmektedir. Bütün bunların temel nedeni, Türkiye'nin gerçek bir demokrasiden, sivil bir anayasadan ve o sivil anayasanın tüm toplumsal dokuyu uyumlu hâle getirememesinden kaynaklıdır.

Bununla bağlantılı olarak özellikle güney ve Doğu Anadolu bölgelerinde Kürt kimliğinin inkârı, yok sayılmasına dayalı oluşturulmuş güvenlik kuvveti olarak ele alınan korucuların çeteleşmesinden de biraz bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz, en son -yani bu haftanın en sıcak gündemlerinden biri olarak kamuoyuna yansıdı- Beytüşşebap’ta bir düğünde farklı farklı korucu aşiretlerinin ağır silahlarla gösteri yapması sorunuyla karşı karşıya kaldık. Bu silahların bu kadar keyfî, toplumun yaşadığı bir yerde gövde gösterisi yaparcasına patlatılması gerçekten tüyler ürpertici bir durumdur.

Bu silahlar sadece düğünlerde sıkılmıyor. Aynı zamanda korucu olan köyler güçsüz olarak hissettiği diğer köylüleri bu silahlara ve devletin ona verdiği güvenceye ya da göreve dayanarak ve bunu suistimal ederek -insan öldürmek, hayvan öldürmek, insan kaçakçılığı, yolsuzluk- pek çok suç şebekesine bulaşmıştır.

Örneğin, daha üç ay önce Şırnak’ın Heştan köyü diye tanımlanan köyünde bir korucu, kafası bozuluyor, aynı köydeki sivil insanı yaralayabiliyor. Ölebilir de, ama hiç yargılanmadan, çok rahatlıkla serbest bırakılabiliyor.

Yine en son Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Yayla -yani Ware Merg- köyü Eskiköy (Dewa Xiraf) mezrasında 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin… Yine bu, korucuların sorumluluğundadır. Buna ilişkin koruculuk sistemi ya da inkâr sistemi ya da hukuksuzluk, giderek toplumu, aynı köyde aynı akrabaları bile karşı karşıya getirmekte ve çok keyfî bir şekilde insanların hayatlarına mal olabilmektedir.

Bunun için, Hükûmetimiz eğer gerçek anlamda bir uyum istiyorsa, barış, huzur istiyorsa, bu barış ve huzur ancak bu toplumsal uyuşmazlığı ortadan kaldırmaktır, yani Kürt’e uymayan bir kıyafeti uydurmaya çalışırsan burada uyuşma söz konusu olmaz, burada uyuşmazlık olur, burada çeteleşme olur, burada ekonomik kayıp olur, burada duygular kaybolur, burada insanlık kaybolur yani bir insanlık trajedisidir bu uyumsuzluğun sonucu.

O nedenle, Sayın Başbakan da son zamanlarda, işte “Barış için bir adım önde atmak gerekiyorsa biz bunu atarız…” Buyurun, Türkiye'de de Kürt sorununun çözümsüzlüğünü ortadan kaldırarak, Kürtlerin kendi kimliğiyle uyumlu yaşayacağı, kendi kimliklerini ifade edebileceği demokratik bir Anayasa çerçevesinde bu uyumu geliştirelim, hem çetelerden hem kenelerden kurtaralım. Neden diyorum? Çünkü toplumsal uyumsuzluk kadar doğanın uyumsuzluğu artık dünyanın gündeminde. Küresel ısınma, kuraklık, bazı canlı türlerinin ortadan kaldırılması farklı canlı türlerinin ortaya çıkmasına ve bunların hastalık üretmesine, yaymasına neden olmaktadır.

Köklü, sağlıklı, kalıcı uyum ancak doğanın yasalarına ve insanlık adına çıkarılan kanunlar değil… İnsanın doğal yaradılış hukukuna dair iki temel yasayı birbirine uyumlu hâle getirirsek, Türkiye'de sadece sorunların uyumsuzluğu ortadan kalkmaz, o zaman kutuplaşma da ortadan kalkar ya da adalet, hakikat sadece birileri için aranmak zorunda kalınmaz.

Bugün “Fırat’ın doğusu” diye tanımlanan bölgede bir dünya faili meçhuller var. İşte, en son Ergenekon çetesinin “Şırnak cumhuriyeti” diye tanımladığı bölgede: 1991, 1992 yıllarında Şırnak’ın yandığı dönemde de Levent Ersöz orada görevlidir, en son Silopi kayıplarımız Serdar Tanış ve Ebubekir’in kaybedilmesi de doğrudan onun sorumluluğundadır.

Gelin -hakikati, bu uyuşmazlığı yaratan çeteleri ortadan kaldırmakla ve- onların yeniden üretilmemesi açısından da daha sağlıklı bir uyum oluşturalım. Çünkü, adı değişebilir; Sertaç olur, Bucak olur, kucak olur, bilmem ne olur, Tolun olur, bu adlar değişir. Emekli olur, insanlar ölür de, ama sistem eğer olduğu gibi devam ediyorsa, bu uyumsuzluk, toplumsal doku uyumsuzluğuyla devam ediyorsa, bu çeteler, kişiler de gelir geçer ama yeni kişiler, yeni isimlerle aynı görevi hiç aksatmadan aynı mekanizma içinde beslenerek bu yaptıklarını, bu haksızlıklarını devam ettirirler.

O nedenle bizim talebimiz, yani bu konu kapsamında özellikle son zamanlarda hem Ergenekon çetesi hem de bölgede giderek yaygınlaşan korucuların keyfî insan öldürmesi, keyfî ateş etmeleri, keyfî insan yaralamaları ve benzeri insan sindirmelerine karşı da güçlü bir çaba harcayalım. Bu koruculuk sistemi doku olarak uymuyor topluma, bunu ortadan kaldıralım. Koruculuk sistemini artık lağvedelim. “Çeteleri lağvediyoruz” diyorsak, o zaman buyurun, korucuları lağvedelim. Onu, bölgedeki en uç, en kılcal damarı olarak ve her türlü amaç için de rahatlıkla kullanılabilen bir güç olarak ele alıyorum.

Dolayısıyla savaşı durduralım. Yani, çeteler kandan emiyorsa, savaşı durduralım. Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözelim. Gerçek bir uyumu sağlayalım. Doğayla bu kadar savaşmayalım. Nükleer enerjiler, santraller yapmayalım, operasyonlar yapmayalım, ormanları yakmayalım. Batıda ormanlar yanar herkes avaz avaz bağırır ama Cudi’de, Gabar’da, Dersim’de ormanlar yanar kimsenin aklı duymaz, vicdanı duymaz, kör ve sağırdır. Üç maymunları oynuyoruz.

Gelin, uyum istiyorsak, adalet istiyorsak bütün her yerde her türlü çeteye karşı mücadele edelim ve doğanın yasasını bozmayalım. İnsanlığın da bozduğumuz yasaları düzenleyerek gerçek uyumu sağlayalım diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz talebi var mı? Yok.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarının 3. maddesine bağlı 4. maddenin ikinci fıkrasının sonundaki (iki ay) ibaresinin 15 gün olarak değiştirilmesini az ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini az ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

Ali Rıza Öztürk

Hüseyin Ünsal

 

Afyonkarahisar

Mersin

Amasya

 

Orhan Ziya Diren

Selçuk Ayhan

Rahmi Güner

 

Tokat

İzmir

Ordu

Madde 3 - 2247 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Görev süresi, hesaplanması ve görevlendirmenin zamanı

Madde 4 - Uyuşmazlık Mahkemesinin Başkanı ve üyeleri dört yıl için seçilir. Dört yılın hesabında göreve başlama tarihi esas alınır.

Görev süresi dolacak olanların yerine, bu sürenin sona ereceği tarihten önceki iki ay içinde; yaş haddi nedeniyle emeklilik halinde ilgilinin emekliye ayrılacağı tarihten önceki iki ay içinde; görev süresi dolmadan boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde görevlendirme yapılır.

Görev süresi bitenler yeniden seçilebilirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekili kavramı, Anayasa’da öngörülmemiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerine, Anayasa’da öngörülen asli görevleri dışında, Anayasa’nın 146/son maddesi uyarınca yasa ile herhangi bir görev verilemez. Anayasa Mahkemesi de Anayasanın 148/son maddesi uyarınca sadece Anayasa’da belirtilen görevleri yerine getirir. Anayasa’da, Anayasa Mahkemesine, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekilliği seçimi konusunda bir görev verilmediğine göre, anayasa ile öngörülmeyen böyle bir görev yasada da yer almalıdır. Bu nedenlerle Başkanvekilliği sözcüğü metinden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarının 3. maddesine bağlı 4. maddenin ikinci fıkrasının sonundaki (iki ay) ibaresinin 15 gün olarak değiştirilmesini az ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, burada ve bir önceki maddede “Başkan” ve “Başkanvekili” kelimesi var sayın milletvekilleri. “Başkan” ve “Başkanvekili” ifadesi… Yani başkan vekili, devamlı orada görev yapan bir unvandır. Başkan da orada devamlı görev yapacak, başkan vekili de orada… Yani, bu ibareyi kullanırsanız başkan vekili de orada devamlı görev yapacak. Hâlbuki buradaki başkan vekili, başkanın olmadığı veya boş olduğu zamanlarda burada görev yapıyor. Yani burada getirilen bu “Başkanvekili” kelimesi maddeye uymamış. Biz ikaz edelim de siz yine de şey edin. Yani hem “Başkan” hem “Başkanvekili” deyince orada… İşte, Danıştay başkan vekili devamlı orada görev yapıyor. Başkan ve başkan vekili… Ama Uyuşmazlık Mahkemesinde başkan vekili orada devamlı görev yapmıyor. Ne zaman görev yapıyor? Başkanın olmadığı zaman, Anayasa Mahkemesince görevlendirilen kişi… Buraya “Başkanvekili” kelimesi uymamış; bir.

İkincisi: Şimdi, görev süresi bitmeden iki ay önce seçim yapıyorsunuz Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerine. Emekliye ayrılması hâlinde emeklilik süresinin dolmasından iki ay önce o göreve atama yapıyorsunuz ama boşalması hâlinde, yani ölüm vesaire nedenlerle boşalması hâlinde yine iki ay sonra buraya seçim yapıyorsunuz.

Şimdi, biraz önce Komisyon Başkanı dedi ki: “Başkan olmadığı zaman yani başkan vekili olunca buraya mecburen Anayasa Mahkemesi üyesi olması lazım ki burada toplantı yapılsın.” Peki, toplantı nisabı eğer üye tam sayısıysa Sayın Başkan, niye iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliğini boş bırakıyorsunuz? Yani eğer boşaldığında iki ay sonra seçim yaptığınız zaman, iki ay içinde… Ben toplantı nisabını sordum size; bilmiyorum, tam üye sayısıysa onu tam bilmiyorum. Eğer tam üye sayısıysa boşalmasından iki ay sonra seçim yaptığınız zaman, iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi hiç toplanmayacak. O zaman… Yani, bu bence bir sakatlıktır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – İki ay içinde yapılıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, burada öyle yazıyor, bakın: ”…görev süresi dolmadan boşalan yerlere ise boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde…” Ben, boşalma tarihinden itibaren iki ay içinde değil de on beş gün içinde diyorum. Yani, bence, sizin getirdiğiniz… Yukarıda, daha süresi dolmadan iki ay önce seçim yapıyorsunuz ama ölüm veya sair sebeplerle boşalma olursa iki ay sonra seçim yapıyorsunuz. Yani ötekisinin mantığı buraya uymamış. Bilmiyorum yani bu inceliği siz fark ettiniz mi? Ben diyorum ki ya Uyuşmazlık Mahkemesinin süratle… Hatta on beş gün bile fazla, yani bir hafta içinde buraya seçim yaparsanız şey işlemiş olur. Yazılış böyle, ama benim önergem de bu.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki, bir ölüm olduğunda ne olacak?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bence bu hata, yani iki ay sonra siz seçim yaparsanız iki ay Uyuşmazlık Mahkemesi toplanmayacak. Dolayısıyla bu hatadır, o bakımdan kusurlu gördüm.

Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii, biz burada zaman zaman bazı sıkıntıları dile getiriyoruz, ama maalesef hiç kimse kale almıyor. Geçen gün İçişleri Bakanı buradayken ben bir soru sordum kendisine. Bakın, Pülümür’ün Elmalı köyüne Erzincan-Erzurum yolundan giderken orada Karasu veya Fırat akıyor -ismini de tam iyi bilmiyorum- çok büyük bir su. Buradaki iki köy, tel köprülerle bağlı. Bu iki tel köprü kesiliyor birtakım kişiler tarafından. Kişiler de yine kamu görevlileri, biliniyor. Ben dedim ki: Sayın Vali, ya bu insanların ulaşımını sağlayan bu köprünün telleri niye kesiliyor? Burada bana “Ben onunla ilgileneceğim.” dedi. Bakın, bir buçuk ay oldu. Her gün insanlar bana telefon ediyor, “Hastamız var, köyden çıkamıyoruz, suyu geçemiyoruz.” diyor. Açıyoruz, oradaki mülki idare amirlerinin bazısı telefonumuza çıkmıyor. Hani, siz burada bize karşı tepki gösteriyorsunuz ya onlar da size yağ olsun diye telefonlarımıza çıkmıyor bazıları. Bazıları da “Efendim, paramız yok.” diyor. Yani, böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Niye kesiyor ki?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işte, kesen kamu görevlisi.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Aaa, olmaz, yapmaz öyle şey!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, ben kimseye iftira atmam. Ya olursa bunun sonucuna katlanır mısın?

Bakın arkadaşlar, ben size ciddi bir şey söylüyorum. Bu köye giden iki tane tel köprü, oraya özel oksijen… Pülümür’ün Elmalı ve diğer bir köyü, şu anda ismini hatırlamadım, oraya giden tel köprüyü oksijenle getirip kesiyorlar. Kesenler belli, kesenler de belli.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Niye söylemiyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Kamu görevlisi efendim, kamu görevlisi.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Niye söylemiyorsun? Söyle.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu araştır işte, hükûmet sensin kardeşim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, ben yıllarca burada görev yaptım. Ben, mümkün olduğu kadar, devletin görüntüsüne leke getirici veyahut da onu zayıflatacak bir ifade kullanmak da istemiyorum.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hayret bir şey! Saygılı konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, Cumhurbaşkanı, Başbakan, onlar önemli değil. Devlet ayrı, onlar ayrı. Ben o adamlara karşı saygı duymuyorum. Allah Allah! Yani, niye saygı duymadığımı da isterseniz burada uzun uzadıya anlatayım.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – O makama saygı duyacaksın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama Türkiye Cumhuriyeti devleti benim devletimdir, ona saygı duyarım.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – O makama saygı duymak zorundasın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, efendim, Abdullah Gül’le Tayyip Erdoğan devletle özdeşleşemez. Onlar AKP’nin seçtiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan. Ben onlara saygı duyamam.

Ben size burada diyorum ki: Ey Hükûmet, bakın, iki köyün tel köprüsü kesilmiş, bunu yapın yahu. Bir vicdanınız varsa yapın. Çünkü, adamın hastası var, köyünden çıkmıyor.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İsim ver.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, köyünden dışarıya gitmiyor. Burada oturup da doğru söylenen sözlere “yalan” diyecek kadar küçülen insanlara ben ne diyeyim yahu? İnsanların seviyesi olacak.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Küçük sensin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer bir seviyesi olmayan insanlara ben ne cevap vereyim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, çık buradan laf at… Yahu bak, sen o cezanı bir temizle de gel.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, önergemde karar yeter sayısı istiyorum.

Sayın Başkan, çok taraflı hareket ediyorsun, lütfen say.

BAŞKAN – Adaletli hareket ediyorum, taraflı değil de.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet taraflı, taraflı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var mı yeterli çoğunluk, say bakalım.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Divan usulüne göre teşekkül etmemiştir; üçünüz de AKP’lisiniz.

Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Var, var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, üçünüz de AKP’lisiniz, böyle Divan oluşturulmaz. Efendim, Divanda bir de muhalefetten kâtip üye olsun.

Karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Yeter sayı var, ben gördüm, evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Say bakalım, var mı?

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 2247 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yargı mercii, itiraz dilekçesi üzerine verdiği itirazı ret kararını kaldırarak görevsizlik kararı vermediği takdirde; yetkili makama sunulmak üzere kendisine verilen dilekçeyi, alınan cevabı ve görevsizlik itirazının reddine  ilişkin kararını, dava dosyası muhtevasının onaylı örnekleriyle birlikte uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makama gönderir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk.

Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konunun içeriğine girmeden önce içinden geçtiğimiz haftanın tarihsel sürecimiz içerisinde anlam ifade eden son derece önemli günleri olması nedeniyle öncelikle bugünleri kısaca anmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi 23 Temmuz 1919 tarihi Kurtuluş Savaşı ve laik, demokratik cumhuriyetimizin kuruluş sürecinde en önemli mihenk taşlarından birisidir. Bu tarih, Erzurum Kongresi’nin Mustafa Kemal önderliğinde toplanmasının 89’uncu yıl dönümüdür. Bu Kongreyle, ulusal mücadelenin kayıtsız şartsız bağımsızlığa ve kayıtsız şartsız millî hâkimiyete dayalı programı netlik kazanmış, vatan sınırları belirtilip vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı ilan edilerek emperyalistlere Anadolu’nun işgal edilemeyeceği anlatılmak istenmiştir. Gerektiğinde bir hükûmet görevi üstlenebilecek bir temsil heyetinin oluşturulmasıyla yeni bir devlete doğru adım atılmış, mandacılığa karşı çıkılmıştır. Bugün içinden geçtiğimiz süreçte daha iyi anlamamız ve hiç unutmamamız gereken Erzurum Kongresi’ni, aynı bağımsızlık ve mücadele ruhuyla saygıyla bir kez daha anıyorum.

Sayın milletvekilleri, 24 Temmuz tarihi, yani yarın ise, cumhuriyetimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ın 85’inci yıl dönümüdür. Tarihimizin abidesi olan Lozan, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşması’yla, boğazları galip devletlere ardına kadar açan, sınır ve iç güvenlik dışındaki ordusu dağıtılan, tüm savaş gemileri ve tersaneleri işgal edilen, teslim alınan, haberleşme istasyonları bile yabancı güçlere bırakılan, ülke topraklarımızın emperyalistlerce işgali yaklaşımını kabullenen tam teslimiyetçi anlayışın yaptıklarından ders çıkartıp, farklı ve tam bağımsızlıkçı bir rotada durmanın adıdır. Korkuyu iliklerinde hissedenlere karşı ülkenin elden gitmesine göz yumulmasına hayır diyen bir ulusun, bir büyük kahraman Mustafa Kemal etrafında birleşerek, vatanın bütünlüğünün ve ulusun bağımsızlığının tüm dünyaya kabul ettirildiği tarihsel mutlak bir zaferin adıdır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, geride bıraktığımız 20 Temmuz tarihi ise, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 34’üncü yıl dönümüdür. Bugün Kıbrıs’ta kabul edilen tek devlet, tek egemenlik anlayışıyla, ülkemizin tarihsel iddialarından vazgeçtiği, Kıbrıs Türk halkının azınlık statüsüne dönüştürüldüğü, Londra ve Zürih Anlaşmalarının ülkemize tanıdığı hakların askıya alındığı süreç ile daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yabancı sermayeli şirketlere herhangi bir sınırlama olmaksızın toprak satış yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisinde tekrar yasalaştırıldığı, ulusal şirketlerimizin ve bankalarımızın büyük bir bölümünün yabancıların eline geçtiği bir süreçten geçerken, ülkemizi yöneten ve halkımızın büyük bölümünün oyunu almakla övünen siyasal anlayışı, Erzurum Kongresi’ni, Lozan Anlaşması’nı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nı bir kez daha anımsamaya davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 158’inci maddesinde düzenlenen bir büyük mahkemeyi, yani Uyuşmazlık Mahkemesini ve dolayısıyla yargımızın sorunlarını konuşuyoruz. Hepimizin bildiği gibi yargı yetkisi Anayasa’mızın 9’uncu maddesi gereğince Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır. İçeriden, dışarıdan hiçbir kişi veya kurumun yargıya müdahalesi kabullenilemeyeceği gibi yargının böyle bir müdahaleyi olanaklı kılması ve müsamaha göstermesi de kabullenilemez.

Buna karşın Türk milleti adına yargı yetkisini bağımsız bir şekilde kullanan Türk yargısına karşı AB ve ABD komiserlerinin müstemleke valisi edasıyla yapmış olduğu tehditkâr açıklamalar, hedef göstermeler, içinden geçtiğimiz süreçte ulusumuzca esefle izlenmektedir. Daha önceki ilerleme raporlarında mahkemeler üzerindeki siyasal iktidarın gölgesinin uzaklaştırılmasını, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki Adalet Bakanı ve Müsteşarın konumunun yargı bağımsızlığını gölgelediğini, Kurulun sekreteryasının dahi Adalet Bakanlığı bünyesinde konuşlandırılmasının kabullenilemeyeceğini raporlaştıran AB temsilcilerinin, Kıbrıs ve diğer pek çok konuda üzerinde etkinlik kurdukları siyasal iktidarın yargıya müdahale eden yaklaşımlarına nasıl destek çıktıklarını görüyoruz, izliyoruz.

Büyük bir çifte standart içeren teslimiyetçi bir iç, dış politikanın sürdürülmesi gayesine yönelik bu açıklama ve müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez. Ayrıca dışarıdan yapılan bu müdahalelere içeriden sahip çıkan anlayışın yayın sahip ve kalemlerinin, tarihsel süreç içerisinde bugün ibretle andığımız iş birlikçi mütareke basını ve anlayışından hiçbir farkı yoktur.

Diğer taraftan da Anayasa ve yasalarla bağımsızlığı güvence altına alınan yargı faaliyetlerinin sanki cumhuriyetin üzerinde yükseldiği temel ilke ve değerlere karşı topyekûn bir saldırı ile birlikte gelişiyor düşüncesinin yaygınlaştırılması ve toplumsal kabule zorlanması da son derece tehlikeli bir gelişmedir. Anayasa’mızda güvence altına alınan bağımsız Türk yargısı, Anayasa’mızın başlangıç metninde açıkça ifade edilen yürütme, yargı ve yasama erklerinin birbirinden bağımsızlığına karşın kendisini savcı ilan eden, hazırladığı anayasa taslağını halkımızın görüş ve onayına sunmadan Atlantik ötesindeki gücün görüş ve onayına sunan siyasal iktidarın başının ve destekçilerinin gösterdiği yol ve hedefte yürüyemez.

Yaşam hakkının ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde ifade edilen adil yargılama hakkının somut olaylarda ihlal ediliyor noktasına gelinmesi ise yargının bağımsızlığını gölgeleyen gelişmelerdir. 6’ncı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan her sanığın kendisine yöneltilen suçlamanın niteliğini ve sebebini en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek, iddia tanıklarını sorguya çekmek ve çektirmek, açık, aleni mahkemelerde en kısa süre içerisinde makul bir şekilde yargılanabilmek hakkı elinden alınamaz. Cumhuriyetimizin varlık sebebi ve Anayasa’mızın üstün kuralları buna hiçbir şekilde müsaade etmez, edemez.

Anayasa’mızın ruhunda ve tarihsel köklerimizde yer alan ve bugün her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gereken ulusalcı anlayış ve Atatürkçü ilke ve değerlerin ulusal bir tehdit olarak tehdit noktasına taşınması çabaları ise hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacaktır. Cumhuriyetin kurulmasıyla giydiğimiz Atatürkçü gömlek sonsuza kadar ulusumuzca taşınacak ve buna karşı çabalar tarihsel süreç içerisinde hak ettiği yanıtı en sert biçimiyle alacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Şahsı adına Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Tasarı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, 2247 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Bu değişiklik kabul edildiği takdirde, bundan sonraki usulî işlemler ve tebligatlar daha hızlı ve daha seri bir şekilde ve işlerin sürüncemede kalmadan bitirilmesini sağlayacaktır diyorum, yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, aziz milletim ve yüce heyeti şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım.

Anayasa’da, adli, idari ve askerî olmak üzere birbirinden bağımsız üç ayrı yargı düzeni kabul edilmiş ve birbirinden bağımsız bu yargı düzenleri arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmek üzere de Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur.

Bu tasarıyla, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçim usulü, görev süreleri, mahkemeye başvuru şekli gibi konulardaki hükümlerinde değişiklik amaçlanmıştır.

Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru sormak için sisteme giremiyorum.

BAŞKAN – Belki olduğunuz yerden olabilir. Sayın Genç, siz bir yere oturun, ben açtırayım.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, evvela Divanı usulüne uygun teşekkül ettirin çünkü Divanda 3 AKP’li kişi oturuyor. Böyle bir Divan oluşumu olmaz. Biraz önce karar yeter sayısını istedim, saymadan “Var.” dediniz. O Divanı keyfî olarak yönetemezsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisidir burası. Ben, özellikle sizden rica ediyorum; lütfen, Divan kâtiplerinden bugün kim nöbetçiyse onu alın. Yani bu işi böyle zıddiyete getirmeye, bizim burada sinirlerimizi bozmaya ne hakkınız var ne de yetkiniz var. Divanı usulüne göre oluşturunuz ve buradaki, Başkanlık Divanındaki görevinizi tarafsız ve usulüne uygun olarak yapınız. Çünkü bir tek iktidar partisine mensup 3 milletvekilinin kürsüde olduğu bir yerde Divanın taraflı davrandığı konusunda… Biraz önce karar yeter sayısı istediğimde yoktu karar yeter sayısı, “Var.” dediniz.

Ben şimdi Hükûmete soruyorum: Bugüne kadar Adalet Bakanlığının işlemleriyle ilgili olarak idare mahkemesinden ve Danıştaydan kaç tane yürütmenin durdurulması ve iptal kararı alınmıştır? Kaçı uygulanmamıştır? Bu uygulanmamalarla ilgili olarak herhangi bir tazminat ödeyen bakan, genel müdür, müsteşar var mıdır?

İkinci bir sorum: Bugün Adalet Bakanlığına üst düzey bürokrat olarak getirilen kişiler arasında daha önce Bakana, AKP’ye ve AKP’nin bakanlarına ait davaları kendisine düşmüş de kendilerinin lehine veya aleyhine karar verilip de buraya alınan var mıdır? Lehine karar verilip de buraya üst düzey bürokrat olarak alınanlar var mıdır? Bunlar kimlerdir? Özellikle şahsıyla ilgili kaç dava hakkında lehte karar verilmiştir, bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bütün bu sorulara yazılı cevap vereceğim efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, efendim, şey istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Millet duysun, niye yazılı cevap veriliyor ki? Yani, demek ki kamuoyunun karşısında cevap verecek bir durumu yok.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz, tamam.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yani karar yeter sayısı isteyen arkadaş karar yeter sayısının olup olmadığına da karar verecekse o zaman Başkanlık Divanına gerek yok zaten, o arkadaşlar Meclisi de yönetir. Böyle bir usul yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Meclis Başkanlık Divanının kâtip üyelerle birlikte teşkili konusunda çizelge vardır, onlar tatbik ediliyor ama bir arkadaşımızın çok acil bir mazereti çıkıp, rahatsızlığı çıkıp gittiği zaman da başka bir kâtip üyeyle Başkanlık Divanını teşekkül ettiriyoruz ve yönetiyoruz. Bunda bir şey yok. Bütün arkadaşlarımızın, ben, adalet üzerine hareket ettiğine inanıyorum. Tek bir şahıs böyle bir sitemde bulunabilir, böyle bir isteği ortaya koyabilir ama bizim yaptığımız işler adildir, adaletlidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiç adaletle ilgin yok.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir sayın, Sayın Başkan. Karar yeter sayısı var mı?

BAŞKAN – 5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 2247 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Uyuşmazlık çıkarma konusundaki dilekçe ile ekleri kendisine ulaşan yetkili makam, gerekirse dilekçedeki veya eklerindeki eksiklikleri tamamlattıktan sonra, uyuşmazlık çıkarmaya yer olmadığı sonucuna varırsa veya yapılan başvuruda 12 nci maddenin birinci fıkrasında öngörülen sürenin geçirilmiş olduğunu tespit ederse, istemin reddine karar verir.”

“Bu takdirde ilgili yargı mercii, 18 inci maddede öngörüldüğü şekilde davanın görülmesini geri bırakır.”

BAŞKAN – Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının 5’inci maddesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır.

Kanun’un 13’üncü maddesi, işin esasını reddetmeye yetkili makamın, kendisine, Kanun’un öngördüğü süre geçtikten sonra gelen başvurular hakkında ne yapılacağını düzenlememesi sebebiyle önemli tereddütlere yol açtığından, yapılan bu düzenlemeyle bu eksiklik giderilmektedir.

Dolayısıyla, pratik, çok faydası olacak bir düzenlemedir diyorum, hayırlı olmasını tekrar temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.

Sayın Gönül, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

225 sıra sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi başvuru esaslarıyla ilgili olmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz kanunun…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun ) – Hayırlı uğurlu olsun!

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – …hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok tebrik ediyorum AKP’lileri. Böyle, o kadar güzel konuşuyorlar ki millet kendilerinden o kadar şahane nutuklar dinliyor ki “Yahu, biz şimdiye kadar niye bu AKP’li milletvekillerini seçmedik, Meclise göndermedik, tebrik ederim (!)” diyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Soru ne?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu millet bizi dinliyor. Bu milletin sorunlarını kürsüde dile getirmemek için böyle engelleme yapanların sonu çok iyi de olmaz. AKP’li milletvekillerine özellikle tavsiyede bulunuyorum: Sırf Kamer Genç’i konuşturmamak için bu yollara girmeyin. Ama size tavsiye ediyorum, bir ağabey olarak tavsiye ediyorum: Bu yollara girmeyin, grup başkan vekilleriniz çıksın konuşsun.

BAŞKAN – Sayın Genç, sorunuzu sorun lütfen.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyu sorayım: Sayın Başkan, 114 tane -idari yargı mıydı adli yargı mıydı bilmiyorum- hâkimlik imtihanını kazanıp da son Danıştay kararı nedeniyle mağdur olan arkadaşlar vardı. Bunların durumu nedir bu 114 tane hâkim adayıyla ilgili olarak?

Evvela bunu öğrenmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Danıştayın kararı sebebiyle, ÖSYM sınav sonuçlarının yeniden hesaplanması sonucu yazılı sınavında almış oldukları puan 70’in altına düşen 114 tane adayla ilgili bir sorun yaşandığı gerekçesiyle bir teklif Adalet Komisyonunun gündemine geldi bildiğim kadarıyla, Komisyon gündemindedir. Eğer, Komisyon gündemine alır, görüşür, Genel Kurula indirir ve Genel Kurul da bu teklif istikametinde bir karar ortaya koyarsa, bu 114 arkadaşın sorunları da çözülmüş olacaktır. Konu şu anda Parlamentonun gündemindedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 2247 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 15- Olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyaları, son görevsizlik kararını veren yargı merciince, bu kararın kesinleşmesinden sonra, ceza davalarında doğrudan doğruya diğer davalarda ise taraflardan birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası da temin edilerek Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir ve görevli yargı merciinin belirlenmesi istenir."

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tasarının 6’ncı maddesiyle 2247 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinde bir düzenleme yapılmaktadır. Maddeyle olumsuz görev uyuşmazlığında son görevsizlik kararını veren yargı mercisince yapılacak işlemler uygulamada doğan aksaklıkları giderecek şekilde yeniden düzenlenmektedir. Son görevsizlik kararını veren yargı mercisince birinci savunma alınmadan ve davayla ilgili belge ve bilgiler istenilmeden karar verilmesi durumunda, ilk görevsizlik kararı veren yargı mercisine ait dava dosyasının incelenmesine ihtiyaç bulunması ya da ilk görevsizlik kararının kesinleşme durumunu da gösteren örneğinin gönderilmemesi nedeniyle anılan madde hükmü bu aksaklıkları ortadan kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmektedir.

Maddenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül…

Sayın Gönül, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’da daha öncelerden bugüne kadar kısmi değişiklikler yapılmışsa da uygulamada yaşanan bazı sıkıntıların giderilmesi için söz konusu Kanun’un tekrar bir bütün olarak ele alınıp gerekli düzenlemelerin yapılması ihtiyacı doğmuştur.

Yapılan bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 2247 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Olumlu görev uyuşmazlığının giderilmesini isteyen taraflardan birinin, ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamların, taraf sayısından iki fazla düzenleyeceği dilekçe ile başvurduğu yargı mercii;

a) Dilekçelerden birini ve varsa eklerini yazı ile diğer yargı merciine derhal iletir ve dava dosyasının kendisine gönderilmesini ister.

b) Diğer dilekçeler ve varsa eklerini, yedi gün içinde cevabını bildirmesi için karşı tarafa ve ilgili makamlara tebliğ eder. Tebligat yapılan taraf veya ilgili makam, süresi içinde bu yargı merciine cevabını bildirmezse, cevap vermekten vazgeçmiş sayılır.

c) Dilekçeyi, alınan cevapları ve varsa ekleri ile dava dosyalarını, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderir ve görevli yargı merciinin belirlenmesini ister.”

“Bu takdirde her iki yargı mercii de, 18 inci maddede öngörüldüğü şekilde davanın görülmesini geri bırakır.”

BAŞKAN – Şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu 7’nci maddeyle, olumlu görev uyuşmazlığı doğması hâlinde ilgili yargı mercilerince yapılacak işlemler ile uyulması gereken usul kuralları açıkça belirtilmek suretiyle bu husustaki eksik düzenleme giderilmekte olup… Kanunu da zaten sabahtandır görüşüyoruz.  Bu konuda muhakkak ki bütün görüşmeler yapılmıştır diye düşünüyorum.

Ben bu kanunun ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 7’nci maddesi 2247 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinde bir düzenleme yapmaktadır. Maddeyle, olumlu görev uyuşmazlığı doğması hâlinde ilgili yargı mercilerince yapılacak işlemler ile uyulması gereken usul kuralları açıkça belirtilmek suretiyle bu husustaki eksik düzenleme giderilmeye çalışılmıştır.

Uygulamada ilgililer ve yargı mercilerince ne yapılacağı hususunun düzenlenmesi gereği ortaya çıkmış bulunduğundan, maddeye eklenen yeni fıkrayla bu tereddütler ortadan kalkacaktır diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- 2247 sayılı Kanunun 18 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“12, 13 ve 17 nci maddelerde yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu madde adli tatille ilgili bir madde ve bu maddeyle 2247 sayılı Kanun’un 12, 13 ve 17’nci maddelerinde öngörülen sürelerin çalışmaya ara verme, yani adli tatil dönemine rastlaması hâlinde bu sürelerin çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzamasını sağlamak üzere hüküm eklenmiş bulunmaktadır.

Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanunun hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2247 sayılı Yasa’nın 12, 13 ve 17’nci maddelerinde öngörülen sürelerin çalışmaya ara verme yani adli tatil zamanında nasıl işleyeceği hususunda şu ana kadar bir açık düzenleme olmadığından uygulamada çeşitli farklılıklar, farklı uygulamalar meydana çıkmıştı. Yapılan bu düzenlemeyle bu eksiklik ve farklılık giderilmektedir.

Maddenin pratikte fayda sağlayacağını düşünüyorum ve hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- 2247 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 9’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu madde, Kanun’un 15’inci maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak yeni bir düzenleme getiriyor. Bu amaçla aynı Kanun’un 19’uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki Uyuşmazlık Mahkemesine başvuran yargı mercisince yapılacak işlemlere ilişkin hükmü uygulamada doğan aksaklıkları giderecek şekilde yeniden düzenleniyor.

Ben, tekrar, kanunun hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; benden önceki konuşmacının da bahsettiği gibi, tasarının bu maddesiyle eklenen hüküm, yargı mercisince önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek gerekçeli başvuru kararıyla birlikte dava dosyalarının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi hükmü düzenlenmektedir.

Maddenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- 2247 sayılı Kanunun 38 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 38- Başkanın mazereti halinde yerine başkanlık edene bu sürelerin içinde kaldığı her ay itibariyle, toplantıya katılan başsavcılar ile asıl ve yedek üyelere, toplantı yapılan ay itibariyle, aylık ve ödeneklerinden ayrı olarak 6500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ödenek verilir.

Toplantıya başsavcılar yerine katılan savcılara, toplantı yapılan ay itibariyle; Uyuşmazlık Mahke-mesinin raportörlerine ise her ay olmak üzere, aylık ve ödeneklerinden ayrı olarak 2500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda ödenek verilir.

Bu ödenekler, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulamaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 10’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kifayeti müzakere teşkil etmiştir diye düşünüyorum.

Kanunun hayırlı olması dileğiyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; tasarıda aslında yer almayan ancak Komisyonda düzenlenen bu maddeyle Kanun’un 38’inci maddesinde bir değişiklik yapılması öngörülmektedir. Bununla, maddede kısmen mevcut olan modelin mali sisteme uyarlanması ve güncellenmesi sağlanacaktır. Yapılan bu düzenlemeyle başkanın mazereti hâlinde yerine başkanlık edenlere ve başsavcılar yerine katılan savcılara bir mali hak getirmektedir. Bu yönüyle hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 sıra sayılı yasa tasarısının 10. maddesine bağlı 38. maddesinin ikinci fıkrasında geçen (2500) ifadesinin (3500) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 225 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 2247 Sayılı Kanunun 38 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen (6500) ibaresinin (7500) olarak  ve ikinci fıkrasında geçen (2500) ibaresinin (3500) olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Halil Ünlütepe

Ali İhsan Köktürk

 

Giresun

Afyonkarahisar

Zonguldak

 

M.Altan Karapaşaoğlu

Hamza Yerlikaya

 

 

Bursa

Sivas

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 225 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 10’uncu maddesiyle ilgili olarak verdiğim önergede söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, millet bizi seyrediyor. AKP’liler bizi konuşturmamak için her madde üzerinde söz alıyorlar. Neyse, alın canım, sonunda nasılsa biz bir söz buluruz, merak etmeyin yani! (AK PARTİ sıralarından “Boş konuşuyorsun!” sesi)

ASIM AYKAN (Trabzon) – Konuştuğunuz yetti sizin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Boş konuşmuyorum. Ben kanuna bir içerik kazandırma, bir güzellik kazandırma, gerçeklere uydurma yönünde önerge veriyorum ve siz diyorsunuz ki: “Çıkıp konuşmayın.” Neyse, işte yine konuşuyoruz.

Şimdi, burada, yukarıdaki fıkrada 6500 yan gösterge öngörülmüş, alttakinde 2500. Bu da 3500 olsun diye verdik.

Kemal Bey burada geziyor. Kemal Bey, bütün ödenekleri kesmişsin, niye milletin parasını vermiyorsun? Öğretmene para vermiyorsun, müteahhide para vermiyorsun, bizim deprem paralarını vermiyorsun, ayrıca terörden zarar gören kişilere para vermiyorsun. Bütçenin boğazını sıkmışsın, ondan sonra diyorsun ki: “Bütçe fazla vermiş.” Böyle bir maliye yönetimi olur mu arkadaşlar yahu!

İnanmanızı istiyorum, geçen seneden beri Tunceli’de tespit edilen terör zararı paralarını, her birisi 4 bin, 5 bin lira, onları bile vermiyor. Yazık yahu millete! Çok zor durumdalar yani.

Yani Maliye Bakanlığını yapıyorsan, bari hiç olmazsa vergi incelemesini yaptır. Gidip de Citibank’ın 3,5 milyar dolarlık vergisini Merkezî Uzlaşma Komisyonunda silip de Amerikalılar tarafından “Yılın Maliye Bakanı” seçileceğine, evvela o vergiyi silme oradan, getir, Türkiye’de muhtaç olan bu insanların parasını öde.

Yani gerçekten doğruları söylüyorum. Bakın, 2007 Gelir İdaresinin faaliyet raporunu okuduğunuz zaman, 2007 yılında incelenen vergi mükelleflerinde bulunan vergi 1 katrilyon 116 trilyon liradır. Merkezî Uzlaşmaya gitmiş, 772 trilyonu silmiş. Yahu olur mu, sen mahkeme misin? İşte mahkeme diyorsunuz, niye peki bu mahkemeleri kurduk arkadaşlar?

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Süre bitti Kamer Bey!

KAMER GENÇ (Devamla) – Mahkemeleri kurmamızın nedeni, vatandaşların eğer bir ihtilafı varsa gitsinler mahkemelerde halletsinler.

Maliye Bakanı Merkez Uzlaşma Komisyonuna gidiyor, kendisine yakın olanların vergisini, hop, böyle siliyor. Silinen ceza miktarı kaç biliyor musunuz arkadaşlar? 1 katrilyon 120 trilyon liralık vergi cezasının 14 trilyon lirası alınıyor, geriye 1 katrilyon 110 trilyon lirası siliniyor. Yahu insaf arkadaşlar! Devlet böyle yönetilmez, devlet kaynakları böyle tüketilmez…

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Süre bitti.

KAMER GENÇ (Devamla) – Süre bitti…

Ayrıca da, vergi denetim kadrolarını… İşte bu vergiyle ilgili… Yani, gelirin olacak ki vatandaşın maaşına sen para verebilesin. Polisler, bugün, her gün yalvarıyor bize “Sayın Milletvekilim maaşlarımız az, bir gün bunları Meclis kürsüsünde dile getirin.” Siz seçimden önce polislere söz verdiniz, dediniz ki: “Sizin maaşınıza 200 milyon, 300 milyon para vereceğiz.” Hâlâ vereceksiniz. Öğretmene söz verdiniz, hâla vereceksiniz, vermiyorsunuz.

Arkadaşlar, ülkenin ekonomik sıkıntısı çok had safhada. İnsanlar çok muhtaç durumda. 4/C’leri halletmediniz. Özelleştirmeden dışarıya attığınız insanlarımız aç, çıplak. Adam 500 milyon lira bile alamıyor. Yani böyle bir şey olur mu bir devlette? Adam devletin KİT’lerinde çalışıyor, siz getiriyorsunuz onu bedava fiyatına kendi yandaşlarına veriyorsunuz, ondan sonra oradaki işçileri dışarıya atıyorsunuz. İşte, Isparta’daki yün iplik fabrikası hâlâ faaliyette. 28 tane Tuncelili işçi orada çalışıyor, hâlâ faaliyette. Ondan sonra tuttular, o işçileri dışarıya attılar. Bu Özelleştirme Kanunu’nda var mı? Yok. Peki, siz kırk yaşındaki insanı, emeğiyle çalışıyor, usta adam, onu alacaksın, dışarıya atacaksın… Ondan sonra bu kişiler Isparta yün iplik fabrikasında kilosunu 1 liraya yün imal ederken gidip dışarıdan 7 liraya yün ipliği alıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bana inanmayın da burada söylenenleri siz de bir araştırın yahu! Sizin milletvekiliniz Levent’te elli yedi katlı 100 bin metrekarelik inşaat yapıyor. Nereden yapıyor bunu? Bilmem Kütahya Şeker Fabrikasını yok fiyatına alıyor. Bugün şeker fabrikalarını özelleştirmek için birbirinizle yarışıyorsunuz. Bu mevsimde şeker fabrikaları özelleştirilir mi sayın milletvekilleri? Yani, sizin, iktidar partisi olarak bunların üzerinde durmanız lazım.

Tamam, Kamer Genç konuşmasın. E konuşmuyorum ama siz de burada bu insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) –  Evet, bir  dakikam var galiba.

BAŞKAN –  Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önergene gel.

KAMER GENÇ (Devamla) –  Efendim, önergem gösterge rakamının 2500’den 3000’e çıkarılması ama “devletin parası yok” diyor Kemal Bey -burada- “para yok” diyor, tık tık yapıyor böyle. Ondan sonra ama diyor ki “para çok”, sizde kabiliyet yok.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Devletin iki yakasını bir araya getirdi o.

KAMER GENÇ (Devamla) –  İşte getirmemesinin nedenini size izah ediyorum. Devletin en kaliteli, en lüks, en gelir getiren kaynaklarını sattınız. İşte Telekom’u çıkardınız yüzde 15 hissesini 5 milyar dolar düşük fiyatla sattınız! 5 milyar dolar! Kim topladı bu hisse senetlerini? Gidin arkasından, bakın bakalım, piyasadan kim toplamış. Yahu bu iktidar partisi sizsiniz. Bir gün Genel Başkanınız grupta konuştuktan sonra grubun kapısını kapatın, bakanlardan bir hesap sorun, deyin ki “Siz ne yapıyorsunuz yahu?”

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizim işimize karışma, sen kendi işine bak.

KAMER GENÇ (Devamla) –  Yani böyle milletvekili bakanın karşısında hesap sormasını bilmeli. Siz, eğer grupta hesap sorsanız, burada bu duruma bu Hükûmet düşmezdi. Gelmiyor buraya sizin şeyinizden dolayı.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizim grubumuzdan sana ne Kamer Bey!

KAMER GENÇ (Devamla) –  Benim önergem bu yoldadır.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Diğer önerge sahipleri adına bir söz talebi yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN –  Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Sarf edilen emek ve mesai ile orantılı ücret ödenmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN –  Önergeleri müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- 2247 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6- Mevcut üyelerin görevleri, seçildikleri tarihten itibaren dört yıllık süre bitinceye kadar devam eder.”

BAŞKAN –  Şahsı adına söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12- 13/5/1981 tarihli ve 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 1 inci maddesi ile 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “üyeleri ile Uyuşmazlık Mahkemesinin askerî yargı dışından gelen” ibareleri madde metninden çıkartılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı  : 218

Kabul                        : 216

Ret                            : 2 (x)

Evet, böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Hâkim ve savcılarımıza, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerimize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; iktidar-muhalefet tüm milletvekili arkadaşlarıma ve gruplarımıza, grup başkan vekili arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz.

Gerçekten 1961 Anayasası’yla anayasal bir yüksek yargı organı olarak Anayasa’mıza giren Uyuşmazlık Mahkemesinin, yirmi sekiz yıldır Yasası’nda günün değişen şartlarına göre değişiklik gerekiyordu. Geçtiğimiz dönem, 22’nci Dönemde de bu değişiklikleri ihtiva eden bir tasarı Meclise gelmiş, Genel Kurula kadar inmiş ancak yasalaşma imkânı bulamamıştı. İşte, bu dönemde Adalet Komisyonunda görüşüldü, Genel Kurula indi. Gerçekten Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanımız ve ilgili arkadaşlardan aldığımız bilgiye göre uygulamadan kaynaklanan bazı sorunların bir an önce çözümlenmesi gerekiyordu. Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına da yüksek yargı organımızın Başkanı bundan on gün kadar önce bir yazı yazarak Meclis tatile girmeden önce bu kanun tasarısının kabulü istikametinde bir talebi olmuş. İşte, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi de iktidar-muhalefet tüm gruplarımız bu tasarıya sahip çıkarak yasalaştırdık. O bakımdan her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Uyuşmazlık Mahkememiz gerçekten önemli sorumluluklar üstlenmiş. Bakın, sadece bu sene, dünkü tarih itibarıyla 331 dosya gelmiş Uyuşmazlık Mahkememize. Bunun 240’ı görüşülerek Mahkemeden çıkmış yani bunlarla ilgili kararlar verilmiş. Geçtiğimiz sene, Hukuk ve Ceza Bölümüne toplam 690 dosya gelmiş. Bu az bir dosya adedi değildir. Burada görev yapan yüksek yargı mensuplarımız, aynı zamanda mensubu bulundukları Anayasa Mahkemesinde, Yargıtayda, Danıştayda, Askerî İdare Mahkemesinde görevlerine bir taraftan devam ediyorlar. Bu görevleri, onların ikinci bir sorumluluklarıdır. Bu ancak üstün bir görev anlayışıyla, hukuka olan sevgiyle izah edilebilir. Hem orada görev yapacaksınız hem burada görev yapacaksınız ve gelen dosyaları da kısa sürede tamamlayacaksınız. O bakımdan, tabii, biz böylesine bir yüksek yargı organımızın da ihtiyaçlarını yasama organı olarak kısa sürede çözümlemeliydik, bugün onu gerçekleştirdik.

O bakımdan, yeniden hepinize teşekkür ediyorum ve Yasa’nın bu değişikliğiyle hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize hayırlı akşamlar dilerim efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.24

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 134’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin 3’üncü sırasında yer alan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 273)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 270)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7 - Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporlarının görüşlerine başlıyoruz.

8.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporları (2/297) (S. Sayısı: 274)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

9’uncu sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

10.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 259 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.

Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ile Gürcistan arasında, yakın dostluk ilişkileri ve siyasi, ticari, ekonomik ve güvenlik alanlarında giderek genişleyen ve derinleşen iş birliği mevcuttur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Gürcistan’la ülkemiz arasındaki bu dostluğu ve güçlenen iş birliğini kuvvetle destekliyoruz. Türkiye-Gürcistan iş birliğini, Kafkaslar bölgesinde barış ve istikrarın son derece önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Bu görüşlerle, Türkiye ile Gürcistan arasındaki serbest ticaret anlaşmasını onayladığımızı açıklamaktan da büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

                        

(x) 259 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, ticaretini her geliştirmek isteyen devlet gibi Türkiye de mümkün olduğu kadar fazla ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları akdetmek suretiyle ticaret hacmini artırmayı hedefliyor. Bu, Türkiye’nin en doğal bir hakkıdır değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin dünya ticaretine uluslararası rekabet şartları ve dünya ticaret kuralları çerçevesinde imkânlarının elverdiği ölçüde katılması, kendi kalkınması ve refahı açısından önemli olduğu kadar, dünya ticaretinin gelişmesi açısından da değer taşıyor.

Ancak, değerli arkadaşlarım, bu hususta Türkiye ciddi bir engelle karşılaşıyor. Bu engel de Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması’ndan kaynaklanıyor. Bildiğiniz gibi Gümrük Birliğini kuran 1/95 sayılı Avrupa Birliği-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı şu iki hususu öngörüyor:

Bir: Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları Türkiye için otomatik olarak yürürlüğe girecektir.

İki: Avrupa Birliği herhangi bir devletle serbest ticaret anlaşması imzalamadan Türkiye bu devletle bir ticaret anlaşması imzalayamaz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu koşullar Türkiye için çok ciddi bir sorun yaratıyor, çünkü Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalayan üçüncü ülke, bu durumda otomatik olarak Türkiye’ye karşı büyük ve tek taraflı bir avantaj kazanıyor. Anılan ülke Türkiye’ye karşı yüksek koruma oranları ile kendi pazarını korurken, Avrupa Birliğinin düşük seviyelerde olan ortak dış tarifesi nedeniyle Türkiye’nin pazarına kolayca ve tek taraflı olarak giriyor. Tabiatıyla söz konusu ülke bu tek taraflı avantajı kaybetmemek için Türkiye ile Avrupa Birliği ile yaptığına paralel bir serbest ticaret anlaşması akdetmiyor. Neden akdetsin ki, Türk pazarına otomatik olarak girme hakkını elde etmiş bir kere. Bundan sonra Türkiye’yle bir serbest ticaret anlaşması imzalaması ona hiçbir şey kazandırmayacak, sadece kendi pazarını Türkiye’ye açma sonucunu doğuracak.

Değerli arkadaşlarım, esasında Avrupa Birliğinin bu alanda Türkiye’nin çıkarlarına sahip çıkması gerekiyor. Türkiye’nin çıkarlarının korunması Avrupa Birliği için 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16’ncı maddesinden kaynaklanan bir yükümlülüktür ama Avrupa Birliği bu yükümlülüğünü yerine getirmiyor ve duruma seyirci kalıyor. Bu durumda, değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği her imzaladığı serbest ticaret anlaşması ile kendine ve muhatabı olan üçüncü  devlete yarar sağlarken, Türkiye’ye şu iki şekilde zarar veriyor: Bir,  üçüncü devlete Türkiye’nin pazarını tek taraflı olarak açıyor. İkincisi, ticaret trafiği sapmasına yol açıyor.

Son zamanlarda, Avrupa Birliği, Cezayir, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Meksika gibi ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzaladı. Bu gelişmelerin ardından Türkiye de bu ülkeler nezdinde aynı serbest ticaret anlaşmalarını imzalamak için girişimde bulundu fakat Türkiye’nin bu girişimleri olumlu bir sonuç vermedi değerli arkadaşlarım. Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalamak suretiyle karşılıksız ve hiçbir taviz vermeden Türkiye pazarına girmiş olan Cezayir, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Meksika, kendi pazarlarının da Türkiye’ye açılması sonucunu verecek olan bir mukabil ticaret anlaşmasını ülkemizle akdetmekten kaçındılar. 

Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle imzalamış olduğu serbest ticaret anlaşmalarına koymuş olduğu bir “Turkey clause” var. Bu, maalesef işlemiyor. Sözünü ettiğim bu “Turkey clause” bağlamında Avrupa Birliği, güya serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkeleri Türkiye ile de benzer bir anlaşma imzalamaya teşvik ediyor. Fakat, değerli arkadaşlarım, bu göstermelik olmaktan ileri gitmiyor.

Şimdi, karşılaştığımız bu durumun Türkiye açısından sürdürülemez niteliği Avrupa Birliğinin küresel Avrupa stratejisini yürürlüğe koymasıyla tartışılmaz biçimde ortaya çıktı. Avrupa Birliği, bu küresel Avrupa stratejisi çerçevesinde Güney Kore, ASEAN ülkeleri, Hindistan, Ukrayna, Orta Amerika Ortak Pazarı ve ANDEAN ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmaları müzakerelerine başladı. Bunun üzerine, Türkiye, biraz önce izah ettiğim sakıncaları önlemek amacıyla, bu ülkelerle serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlamak için girişimlerde bulundu. Örneğin, bu bağlamda Türkiye ASEAN ülkeleri nezdinde bir girişimde bulundu, bir girişim yaptı ama bu girişimden olumsuz bir sonuç aldı. Türkiye’ye “Şimdi meşgulüz, iki yıl sonra talebinizi değerlendirebiliriz.” dendi. 

Güney Kore ve Hindistan da Türkiye ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerine yanaşmıyorlar. Bu durumda, değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin kayıpları büyüyor. Oysa, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 56’ncı maddesi bu tür güçlükler çıkması hâlinde ne yapılacağını öngörüyor. Anılan maddeye göre, Avrupa Birliğinin bu soruna bir çözüm bulmak için her türlü çabayı göstermesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinden resmen üstlenmiş olduğu bu yükümlülüğü yerine getirmesini bekliyor ve bu amaçla ilk aşamada şunları öneriyoruz:

1) Avrupa Birliği, başlayacağı yeni serbest ticaret anlaşması müzakerelerinde ilgili üçüncü ülkeye Türkiye'nin ortak ticaret politikasına uyum yükümlülüğü hususunda bilgi vermeli ve söz konusu ülkeye Türkiye ile de eş zamanlı olarak serbest ticaret anlaşması müzakerelerine belli bir süre içinde başlaması gerektiğini bildirmelidir. Bu süre zarfında üçüncü ülke Türkiye’yle bir serbest ticaret anlaşması akdi için müzakereye başlamadığı takdirde, Türkiye bu ülkeye karşı Avrupa Birliği tarife oranlarını uygulama mecburiyetinden muaf tutulmalıdır. Hakkaniyet, adalet bunu gerektirir değerli arkadaşlarım.

2) Avrupa Birliğinde serbest ticaret anlaşmalarına ilişkin komite toplantılarına Türk uzmanların katılmasının sağlanması tek başına bir şey ifade etmez. Türk uzmanların bu toplantılarda izah edecekleri görüş ve hassasiyetleri Avrupa Birliği Komisyonu dikkate alıp, özenle değerlendirmeli ve uygulamaya koymalıdır.

3) Biraz önce izah ettim, Gümrük Birliği Anlaşması’na göre Türkiye bir üçüncü ülke ile Avrupa Birliğinden önce serbest ticaret anlaşması imzalama hakkına sahip değildir. Bu hüküm, değerli arkadaşlarım, askıya alınmalı ve Türkiye’ye komşu çevre ülkeler ile tercihli ticaret anlaşmaları imzalama fırsatı verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, buraya kadar verdiğim izahat, Gümrük Birliği Anlaşması’nın hâlihazır çarpık ve sürdürülemez yapısının dengeli bir hâle getirilmesi zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Mantıkla izahı kabil olmayan bir durumla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bakın, Türkiye herhangi bir ülkeyle serbest ticaret anlaşması yapma hakkına sahip değildir. Anlaşma yapabilmesi için Avrupa Birliğinin söz konusu ülkeyle serbest ticaret anlaşması yapması gerekir ve Türkiye'nin bunu beklemesi icap eder, ama Avrupa Birliği bu ülke ile serbest ticaret anlaşması yapınca da anılan ülke Türkiye’yle serbest ticaret anlaşması yapma arzusunu ve isteğini tamamen kaybediyor. İşin garabetini ve bu çarpıklığın muhakkak giderilmesi gerektiğini anladığınızdan tamamen eminim.

Şimdi, Gümrük Birliği Anlaşması’nı Türkiye adına imzalayanların, ülkemizin beş altı sene gibi kısa bir süre içinde, yani 2001’de Avrupa Birliğine tam üye olacağı yolunda aşırı iyimser bir düşünceyle, Anlaşma’nın Türkiye aleyhine işleyen bu çarpık mekanizması üzerinde gerekli hassasiyeti göstermedikleri anlaşılıyor, ancak Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğinin gerçekleşme tarihinin tam anlamıyla karanlıkta olduğu bugünün şartlarında, Türkiye'nin Gümrük Birliği Anlaşması’ndaki çarpıklığı muhakkak kısa sürede gidermesi zorunlu değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu sorunu Avrupa Birliği Karma Parlamento Komitesi toplantılarında milletvekili sıfatımızla tüm açıklığıyla dile getirdik, Türkiye'nin zararlarına dikkati çektik ve ülkemizin maruz kaldığı haksız ve adaletsiz durumun düzeltilmesi için bir an önce belirtmiş olduğum önerilerde bulunduk, ancak Avrupa Birliği Komisyon yetkililerinin haklı önerilerimizi olumlu bir şekilde değerlendirmediklerini gözlemledik. Bu bakımdan, Hükûmetin bu konuyu en yüksek düzeyde ele alarak takip etmesi zorunlu oluyor.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime son vermeden önce bir sorunu daha dikkatinize getirmek istiyorum, bu da Türk kara yolu taşıtlarına Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından kota uygulanmasından kaynaklanan sorundur.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tesis edilen gümrük birliği çerçevesinde iki taraf arasında serbest dolaşım ilkesi hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede, Gümrük Birliği Anlaşması’nın 5’inci ve 6’ncı maddeleri uyarınca, taraflar arasındaki ticarette gümrük vergileri, eş etkili vergiler ve miktar kısıtlamaları kaldırılmıştır.

Avrupa Birliği ülkeleriyle ticaretimizin büyük kısmı kara yoluyla yapılıyor. Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmının kara yolu taşımacılığı için Türk tarafına yetersiz geçiş belgeleri vermeleri, ticarete miktar kısıtlamasıyla eş etkili bir önlem yaratmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi için Avrupa Birliği Karma Parlamento Komitesinde yaptığımız açıklama ve girişimler de maalesef bir sonuç vermemiştir. Aynı şekilde, bu sorunun da en yüksek düzeyde Hükûmet tarafından ele alınması zorunluluğu doğduğunu yüce Meclisin gündemine sunarım.

Bu görüşler ve temennilerle önümüzdeki kanun tasarısının da tarafımızdan kabul edildiğini, onaylandığını bilginize sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın İsmet Büyükataman konuşacaklar.

BAŞKAN – Grup adına mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet efendim.

BAŞKAN – Önceden bildirmediğiniz için bilmiyordum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Affedersiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Gürcistan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra 1992 yılında başlamış, iki ülke arasındaki iş birliği resmî ve çok taraflı nitelik kazanmıştır. İki ülke arasında siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler gün geçtikçe hız kazanmaktadır. Gürcistan’ın bağımsızlığı ilan edilmesinden kısa bir süre sonra tanıyan Türkiye, kurulan ilişkileri her alanda geliştirmeye yönelik çeşitli adımlar atmıştır. Bu dostluğun pekişmesinde Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum demir yolu hattı, tarihî İpek Yolu gibi projeler de önemli rol oynamıştır.

Öte yandan, Türklerin en büyük ikinci etnik grup oldukları az sayıdaki ülkelerden olan Gürcistan’da çok eski dönemlerden beri Ahıska ve Azerbaycan Türkleri olarak nitelendirilen Türk gruplar da yaşamaktadır. Ayrıca Türkiye, Gürcistan sınırları içerisinde yer alan Acaristan’ın özerk statüsünün garantörü durumundadır. Türkiye-Gürcistan sınırını belirleyen 13 Ekim 1921 Kars Anlaşması ile Türkiye, Acaristan üzerindeki egemenliğini halkın kendi kültürel varlığının korunması şartıyla devretmişti. Diğer taraftan, akraba Türk topluluklarından Osetler ve Abhazlar da Gürcistan sınırları içerisindeki kendi özerk cumhuriyetlerinde yaşamaktadırlar. Ülkemiz Gürcistan’ın içinde bulunduğu etnik sorunlara sürekli barışçı çözüm taraftarı olmuş, Gürcü ve Abhazlara insani yardımlar yapmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gürcistan dünya için sıradan bir ülke olmadığı gibi Türkiye için de sıradan bir ülke değildir. Bunun temel nedeni, bu ülkenin Güney Kafkasya coğrafyasında sahip olduğu stratejik konumdur. Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Batı ile Rusya arasında cereyan eden çetin bir nüfuz mücadelesinin ana sahasını teşkil etmektedir. Abhazya, Çeçenistan, Güney Osetya, Ahıska ve Acaristan’da verilen bu mücadelenin ana aktörleri Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Avrupa Birliği ve Türkiye’dir. Verilen mücadelenin en önemli boyutlarından biri doğu-batı enerji koridoru meselesidir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının Türkiye için önemini tekrar etmeye gerek yoktur. Bu hat Gürcistan topraklarından geçerek Türkiye'ye giriş yapmaktadır. Ne var ki Türkiye'nin Gürcistan’daki çıkarları sadece bu hattın inşası üzerine kurulu değildir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde ülkemiz ile Gürcistan arasındaki ilişkilere kısaca değinmek istiyorum. Gürcistan, Kafkasya’da Türkiye'nin stratejik ortağıdır. Ankara geçtiğimiz yıllarda Gürcistan’a 40 milyon doları aşan boyutta askerî yardımda bulunmuş, Gürcü subaylarının yetiştirilmesinde önemli sorumluluklar üstlenmiştir.

Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol ve Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’yle doğu ve batı enerji koridorunda önemli bir transit ülkesi konumuna gelmek üzeredir. Ankara, bu hat vasıtası ile ulusal enerji politikamızın önemli bir unsurunu oluşturan “kaynak çeşitlendirilmesi” prensibini gerçekleştirecektir. Bu yolla Mavi Akım Projesi’nin temel eleştiri konularından biri olan enerjide tek ülkeye bağımlılık boyutunu bir nebze de olsa azaltmış olacaktır.

Türkiye’de birçok vatandaşımızın kökeni şimdiki Gürcistan topraklarındandır. Abhazya’dan tutun Acaristan’a kadar geniş bir coğrafya ile tarihî, kültürel ve etnik bağlantılarımız mevcuttur. Batum bir Gürcü şehri olduğu kadar tarihî anlamda bir Osmanlı mirasıdır.

Bu arada şu hususu da hatırlatmak istiyorum: Ahıska bugünkü Gürcistan toprakları dâhilindedir. Ahıska Türkleri, Gürcistan’ın Mesheti bölgesinin Müslüman Türk nüfusuna verilen addır. Rusların bu bölgeye verdiği coğrafi isim “Mesketya”dır. Bundan dolayı “Mesket Türkleri” olarak da adlandırılırlar. Bu nüfus 1944 yılında totaliter Stalin tarafından iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak gidecekleri yere kadar, aşağı dahi inmemek şartı ile, kapalı tren vagonlarında Orta Asya’ya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirildi. Bu sürgünün Stalin’in Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası olduğu Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra açıklanan arşivlerde ortaya çıkmıştır. Aynı kaderi paylaşan Kırım Tatarları ve Ahıska Türklerinin bu hazin sürgünde binlercesi yolda ölmüştür. Ahıska Türkleri ata yurtlarından koparılmış, günümüzde hâlen yurtlarına geri dönebilmek için çözüm beklemektedirler. Türkiye'nin Nahcivan ve Azerbaycan üzerinden Türk dünyasıyla coğrafi devamlılığının sağlanması konusu, Karabağ Savaşı’nın sonucunda sekteye uğramıştır. Ne var ki anılan coğrafi devamlılığın Gürcistan-Azerbaycan güzergâhı vasıtasıyla tesis edilmesi önemli bir husustur. Ermenistan’a giren ve çıkan malların büyük bir bölümü, Gürcistan topraklarından transit geçtikten sonra Batum Limanı’ndan giriş ve çıkış yapmaktadır. Ermenistan ile olan ilişkilerimizin hassasiyeti göz önüne alındığında konunun stratejik boyutu oldukça açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan arasında 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, taraflar arasında Dünya Ticaret Örgütü ile Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması prensipleri doğrultusunda bir serbest ticaret alanı tesis edilmesini öngören tercihli bir anlaşmadır. Söz konusu anlaşma, sanayi ürünlerindeki gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ile eş etkili vergi ve önlemlerin kaldırılması, tarım ürünlerinde taviz değişimi, hayvan ve bitki sağlığı önlemleri ile hizmetler ve genel hükümler, iç vergilendirme, yapısal uyum, damping, korunma önlemleri, devlet tekelleri, ödemeler, menşe kuralları, devlet yardımları, fikrî, sınai ve ticari mülkiyet hakları, kamu ihaleleri gibi alanlarda düzenlemeler ihtiva etmektedir.

Anlaşmanın başlıca hedefleri; taraflar arasındaki ekonomik iş birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması, uygun rekabet şartlarının oluşturulması ve tarafların üçüncü ülke piyasalarındaki ticaret ve iş birliğinin geliştirilmesidir.

Anlaşma, mütekabiliyet esasına dayanan simetrik bir modele sahiptir. Buna göre, Türkiye ve Gürcistan menşeli tüm sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergileri anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte kaldırılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Gürcistan’ın, sınır komşumuz olması nedeniyle ülkemiz ile her alanda ilişkileri vardır. Türkiye'den Gürcistan’a yapılan ihracatta ilk sırayı, toplam ihracattaki yüzde 60’lık payı ile temel gıda maddeleri oluşturmaktadır. 1998 yıllarının sonlarına kadar Gürcistan’ın tedarikçisi durumunda olan Türkiye için bu durum Rusya kriziyle değişmiştir. Rusya’dan çok miktarda ve çok ucuz fiyatlarla ürün gelmesi Türkiye'nin ihracatını düşürmüştür. Bugün Gürcistan’a ihraç edilen başlıca ürünler, oto yedek parçaları, temizlik maddeleri, mobilya ve büro malzemeleri, kakaolu gıdalar, şeker ve şekerli mamuller, hayvansal ve bitkisel yağlar, kümes hayvanları, sütlü mamuller ve yumurtadır. Ayrıca, bavul ticareti ve kayıt dışı yollarla gittiğinden istatistiklere pek yansımayan tekstil ürünleri ihracatı da ciddi bir kalem oluşturmaktadır.

Türkiye ile Gürcistan arasındaki anlaşmalar ve protokoller arasında 30 Temmuz 1992 tarihinde imzalanan Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması ile Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, 13 Ocak 1994 tarihinde imzalanan Ekonomik Konularda Yapılan Görüşmelere İlişkin Mutabakat Zaptı ve 30 Ocak 1997 tarihinde imzalanan Karma Ekonomik Komisyon Birinci Dönem Toplantısı Protokolü bulunmaktadır. Bunun yanı sıra iki ülke arasında Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün 21 Kasım 2007 tarihinde Gürcistan’ı ziyareti sırasında imzalanan Türkiye-Gürcistan Serbest Ticaret Anlaşması Moskova’yı rahatsız etmiş olabilir çünkü Rusya Federasyonu, son yıllarda Gürcistan’ın ana ihraç mallarını almayarak bu ülkeyi sıkıştırmaya çalışmaktaydı. Bu şartlar altında Türkiye ile Gürcistan arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilere yeni bir ivme kazandıracak olan Serbest Ticaret Anlaşması, Gürcistan’ın Moskova karşısında rahatlamasını sağlayacaktır çünkü Gürcistan Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye’nin Bosna-Hersek ile imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması’ndan sonra en geniş serbest ticaret anlaşmasıdır.

Türkiye’den Rusya Federasyonu’na yaş meyve, sebze ihracatı yoğun olarak ocak-nisan ayları arasında yapılmaktadır. Mayıs ayında seradan tarlaya geçildiği için kimyasallar daha az kullanılmaktadır. Rusya Federasyonu, ilaç kalıntısı gerekçesiyle Türkiye’den domates, limon, üzüm, patlıcan ve patates alımını yasaklamıştı. Kimyasalların az kullanıldığı ve mevsim olarak ihracatın arttığı bir dönemde, geçtiğimiz günlerde yaşanan bu krizin çıkması hayli düşündürücüdür.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; burada yeri gelmişken cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet ve şükranla anarken bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bizi Gürcistan ile birleştiren yalnız sempati değil, aynı zamanda hedeflerimizin de bir olmasıdır. Güçlü bir doğuya ihtiyacımız var, özellikle güçlü bir Kafkasya’ya. Kafkasya’da ise en önemli ulus olan Gürcülerin güçlü olmasına ihtiyacımız var. Bize güçlü ve bağımsız bir Gürcistan lazım. Biz, Kafkasya’nın diğer ülkelerinin de bağımsız olabilmeleri için Gürcistan ile birlikte çaba sarf etmeliyiz.”

Bu vesileyle anlaşmamızın hayırlı olmasını temenni ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ederek, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Anlaşmanın başlıca hedefleri, taraflar arasındaki ekonomik iş birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması, uygun rekabet koşullarının yaratılması ve tarafların üçüncü ülke piyasalarındaki ticaret ve iş birliğinin gelişmesini amaçlamaktadır.

Bu tasarının Türkiye ve Gürcistan devletlerine hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye-Gürcistan dış ticaret hacmi, 2006 yılında 753 milyon dolarken, Serbest Ticaret Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra 2008 yılında 1 milyar, 2009 yılında da 1,5 milyar dolar bir hacme ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Anlaşma, daha önce 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanmış ve iç onay süreci olarak Gürcistan tarafından 28 Aralık 2007 tarihinde onaylanmıştır. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle Türkiye ve Gürcistan menşeli tüm sanayi ürünlerinin ithalatında uygulanan gümrük vergileri ve eş etkili vergilerin kaldırılacağı, anlaşmanın iki ülke arasında dış ticaretin gelişmesine katkıda bulunacağı ve turizm gibi, müteahhitlik gibi ekonominin diğer alanlarında da iki ülke arasında önemli oranda iş birliğini artıracağı aşikârdır. Bu sebeple bu anlaşmanın hem Türkiye’ye hem Gürcistan tarafına hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Gruplar adına ve şahıslar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN ARASINDAKİ SERBEST TİCARET

ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması” nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan.

Buyurun.

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.

Önemli bir komşumuz olan Gürcistan’la yapılan bu anlaşmanın iki ülkeye hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; ülkemizin EFTA ülkeleri, İsrail, Bosna-Hersek, Makedonya, Hırvatistan, Mısır, Fas, Tunus, Filistin, Suriye ve Arnavutluk arasında olmak üzere on bir adet serbest ticaret anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşma bugün yüce Meclisimiz tarafından onaylandığı takdirde on ikincisi olacaktır.

Serbest ticaret anlaşmaları, yapıldığı ülkeler ile o ülkelerin pazarlarına girişte büyük kolaylıklar sağladığı ve anlaşma yapılan ülkelerdeki dış ticaret artışının genel dış ticaretimizdeki artış oranının çok üzerinde olduğu bir gerçektir.

Bu sebeple, yakın komşumuz Gürcistan’la olan bu Serbest Ticaret Anlaşması’nın ülkemize her alanda büyük katkılar sağlayacağına inanıyor ve tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Şahsı adına Gülşen Orhan, Van Milletvekili.

Buyurun  Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı her iki ülkedeki ortak yatırımların gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Ticaretteki engellerin kaldırılması vasıtasıyla da dünya ticaretine önemli bir katkı sunacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle, tasarının iki ülkeye hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Ardahan ilimize komşu olan Gürcistan’la yapılan bu anlaşmanın yürürlük maddesini görüşüyoruz.

Tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan.

Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tasarı, iki ülke arasındaki ticareti, mal varlığını ve yatırımları genişletecektir. Bu vesileyle, iki ülkeye de hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Birazdan kabul ettiğimiz takdirde, ülkemiz için, Gürcistan için çok hayırlı neticeler doğuracağına inancımı bir kez daha sizlere arz ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektrik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Oy sayısı : 240

Kabul       : 239

Çekimser : 1 (x)

Bu kanunun her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 11’inci sırada bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

11.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

12’nci sırada bulunan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve

 Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

12.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/537) (S. Sayısı: 236)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin tamamlanmasına az bir süre kalmıştır. Bu süre içerisinde komisyonun bulunamayacağını dikkate alarak, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; size ve bizi izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.28

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.