DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 24 125’inci Birleşim 2 Temmuz 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci
termik santrale ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özel dershanelere
ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve
Kabotaj Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21
milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/236) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/237) B) Tezkereler 1.- (10/203) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/491) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/568) (S. Sayısı: 223) 2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/241) (S. Sayısı: 248) 3.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer
Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/356) (S.
Sayısı: 233) 4.- Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 247) VI.-
OYLAMALAR 1.- İl Özel
İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması 2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer
Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 3.- Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, dalış turizminin
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3507) 2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Malatya’daki bir
tekstil fabrikasının elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3599) 3.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Bodrum Yarımadasında
yapılaşmadaki kat iznine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3602) 4.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, İskenderun ve Antakya adliye binalarının
turizme kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3712) 5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tapu ve kadastro çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
cevabı (7/3744) 6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, imar düzenine ve yapı denetimine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
cevabı (7/3745) 7.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon
kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/3815) 8.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Aile Haftası nedeniyle yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3835) 9.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Suriye sınırındaki
mayınlı arazilerin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3845) 10.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da pazarlıkla
kiralanan Hazine taşınmazlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3888) 11.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
aile hukuku düzenlemelerinin tanıtımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3890) 12.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, kapatılması
kararlaştırılan orman fidanlıklarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3919) 13.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki atıl bir
kamu binasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/3933) 14.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarımsal sulama amaçlı elektrik
kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/3937) 15.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
engelli kadınların iş hayatındaki sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3960) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak üç oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Reha Çamuroğlu’nun, cemevlerine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu, Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Cevap verdi. Niğde
Milletvekili Mümin İnan, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve uygulanmakta olan
asgari ücrete ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, cemevlerine, Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü, Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türkiye hakkında
yapılan görüşmelerde alınan karara ve yayınlanan bildirilere, İlişkin birer
konuşma yaptılar. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ukrayna Parlamento Başkanı Arseniy Yatsenyuk’un resmî
davetine icabetle yapacağı ziyarete katılacak olan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/579), Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/692), Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri
verildiği bildirildi. Tokat
Milletvekili Osman Demir’in, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm, İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Çevre, Komisyonu
üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 22 milletvekilinin, Malatya ilinin sorunlarının araştırılarak
(10/233), Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin,
Manisa ilinin sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için
(10/234), Niğde Milletvekili
Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununun
araştırılarak (10/235), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı Orhan F. Gümrükçoğlu’nun İsviçre’ye, Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun İsrail’e, Yaptığı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul
edildi. Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gider Vergileri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/192) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmedi. İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 57 milletvekilinin, yasa dışı
dinlemelere zemin oluşturdukları ve himaye ettikleri; özel hayatın gizliliği ve
korunması ile haberleşme hürriyeti ve gizliliği hak ve ilkelerinin yoğun ve
keyfî şekilde ihlal edilmesine göz yumdukları; bu suretle görevlerini kötüye
kullandıkları; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu
iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay
haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin (9/2) ön
görüşmeleri tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra Meclis soruşturması
açılmasının kabul edilmediği açıklandı. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın konuşmasında geçen bir ifade
nedeniyle açıklamada bulundu. İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen ve: Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan bir üyeliğe Tokat Milletvekili Osman Demir, Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan bir üyeliğe İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar, Çevre Komisyonunda
boş bulunan bir üyeliğe Konya Milletvekili Muharrem Candan, Seçildiler. Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca
gösterilen adaylar seçildi. Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568)
(S. Sayısı: 223) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddeye ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden, ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/241) (S. Sayısı: 248)
görüşmelerine devam edilerek geçici 1’inci maddesine kadar kabul edildi. 2 Temmuz 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.52’de son verildi.
No.: 179 II.- GELEN KÂĞITLAR 2 Temmuz 2008 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21
Milletvekilinin, Bartın İlinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/236) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2008) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 25 Milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/237) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2008) 2 Temmuz 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.06 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santral hakkında
söz isteyen Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a aittir. Buyurun Sayın
Topuz. (CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’nın Yatağan
ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santrale ilişkin gündem dışı konuşması FEVZİ TOPUZ
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 2 Temmuz 2008, bundan
tam on beş yıl önce Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nde 37 sanatçı ve
aydınımız katledildi. Bu acı günde kaybettiğimiz aydınlarımızı ve
yurttaşlarımızı saygıyla anarken bugün katillerin hâlâ serbest dolaşıyor olması
ulusumuzu ve bizleri derinden üzüyor ve ilgisiz kalan yetkilileri buradan bir
kez daha kınıyorum. Değerli
milletvekilleri, Muğla ili Yatağan ilçesi Turgut beldesinde kurulacak olan
ikinci termik santrale ilişkin gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ülkemizde termik
santraller, yeterli önlemler alınmadan, çevre ve insan sağlığına verdiği
ölümcül zararlara ve mahkeme kararlarına rağmen çalıştırılmaktadır. Bu yerleşim
bölgelerinde radyoaktiviteye maruz kalmasından ötürü özürlü doğan çocuk
sayısında artış gözlenmektedir. Ortada böylesi yaşamsal bir çevre felaketi
dururken Yatağan ilçemizin ikinci bir termik santrali kaldıramayacağı
ortadadır. Kamuoyunda yer alan bilgilerden Çalık Enerji Grubuna ait Ant Enerji
Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine ait olduğu öğrenilen yeni termik santral
sahasının aynı zamanda Lagine antik kenti bölgesi
içerisinde bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, hem Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’den hem de Kültür ve
Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’dan 17 Ocak 2008
tarihinde soru önergeleriyle bilgi istenilmiştir. Sayın Günay’a, termik santral sahası ve Lagine
antik kenti soruları yöneltilirken; Sayın Güler’e,
kömür rezervinin bulunduğu alana ait işletme ruhsatının hangi kuruma ait
olduğu, bu alanda ne kadar işletilebilir kömür rezervinin tespit edildiği, yeni
termik santralin Çalık Enerji Grubuyla ilgisi bulunup bulunmadığı, termik
santralin bölgede kanser kaynaklı ölümlere neden olması nedeniyle, Bakanlığın
yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji çeşitliliği konularında yürütülen
çalışmaları hakkında bilgi istenilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Günay 20 Şubat 2008 tarihli yanıtında, termik santralin
yapılmasının planlandığı alanın Lagine antik kenti
bölgesinde olduğunu doğrularken, Bakanlığından söz konusu antik kent bölgesinde
yeni bir termik santral kurulmasına yönelik Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığınca görüş istenildiği ve konunun Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünce değerlendirildiğini açıklamıştır. Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Güler ise 18 Şubat 2008 tarihli yanıtında,
Muğla ili Yatağan ilçesi Turgut beldesi sınırları içerisinde kurulacağı
belirtilen kömür yakıtlı termik santrale ilişkin olarak Enerji Piyasası
Düzenleme Kuruluna bir lisans başvurusunun yapılmadığını söyleyerek ilgisiz bir
yanıt vermiştir. Bu yazı üzerine, 14 Mart 2008 tarihli ikinci soru önergemde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’e
söz konusu sorular hakkında “Hangi kurum ve kuruluşlardan bilgi edinilecektir?”
sorusu yöneltilmiş, ancak önergem süresi içerisinde yanıtlanmadığı gerekçesiyle
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmıştır. Bu defa, aynı sorulara ilişkin
bilgiler 30 Mayıs 2008 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’den Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında talep
edilmiştir. Ne yazık ki, Türk ulusu adına yapmış olduğumuz denetim görevimizin
Bilgi Edinme Yasası kapsamında yerine getirilmediği, Elektrik Üretim Anonim
Şirketi Genel Müdürlüğünce 20 Haziran 2008 tarihli yazı ile bir kez daha ortaya
konulmuştur. Söz konusu yazıda “Konu edilen termik santralin özel bir şirkete
ait olduğu, kuruluşumuzun sorumluluk sahasında bulunmadığı anlaşılmıştır.”
denilmiştir. Değerli milletvekilleri, birinci soru önergemden beş buçuk ay
sonra, süresi içerisinde yanıtlanmadığı gerekçesiyle gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan söz konusu önergemden üç buçuk ay sonra, yani 1 Temmuz 2008 (dün)
itibarıyla tarafıma ulaştırılan 24 Haziran 2008 tarihli yanıtta Sayın Güler
“Lisans başvuru ve değerlendirmeleri Bakanlığımın görev alanına girmemektedir.”
açıklamasında bulunmaya devam ediyor. “Bakanlığımla
Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında bu konuyla ilgili olarak herhangi bir
yazışma olmamıştır.” demek suretiyle Kültür ve Turizm Bakanlığını da
yalanlamıştır. Oysa Kültür ve Turizm Bakanlığının yazısı bir yana Çevre ve
Orman Bakanlığının 10 Ekim 2007 tarihli… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Topuz, devam ediniz. FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Teşekkürler Başkanım. … Kültür ve
Turizm Bakanlığının bulunduğu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı
Maden İşleri Genel Müdürlüğü, EÜAŞ Genel Müdürlüğü ve TKİ Genel Müdürlüğünün,
Yatağan’da kurulacağı belirtilen termik santral için yazısı ortadadır. Değerli
milletvekilleri, Yatağan Yeşilbağcılar beldesinde
arazi ve evler, Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından, kömür yatakları üzerinde
olduğu gerekçesiyle yok pahasına kamulaştırılırken, Yeşilbağcılar
halkına TOKİ tarafından yapımına başlanan konutların kömür yataklarının
üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmelerinin
kamulaştırmaya devam etmesinin, Ant Enerji’ye rezerv alanı yaratmak olduğu
iddia edilmekte ve bunda Sayın Başbakanın damadı Berat Albayrak’ın
Çalık Holding Genel Müdürü olmasının etkisi olduğu ifade edilmektedir. Bu anlamda, hukuk
devleti olan ülkemizde “saydamlık, açıklık, hesap verebilirlik” ilkeleri
doğrultusunda davranılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Topuz. Gündem dışı
ikinci söz, özel dershaneler hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu’na aittir. Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
özel dershanelere ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde gündemde olan
özel dershanelerle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz
aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum. Son bir ay
içerisinde, her yaştaki öğrencimiz her hafta sonu bir sınava tabi tutuldu.
Bunlar, seviye belirleme sınavı, üniversite sınavı, dil sınavı, memur adaylar
için KPS’dir ve önümüzdeki günlerde de bazı okulların
çeşitli bölümlerine alınacaklar için özel yetenek sınavları var. İşte bütün bu
sınavlar dershaneleri eğitim sistemimizin odak noktasına yerleştirmiştir.
Sürekli gelişen dershaneler pek çok tartışmayı da beraberinde getirmiştir.
Ülkemizde dört binin üzerinde dershane olup bu dershanelerde 60 bini aşan
öğretmen ile 20 bin personel çalışırken, yine bu dershanelere 1 milyondan fazla
öğrenci devam etmektedir. Dershanelerin öğrencileri sınava hazırlarken eğitimi
desteklediği, neredeyse temel eğitime alternatif kurumlar hâline geldiği
görülmektedir. Ancak, özel dershaneler paralı eğitim yaptıkları için eğitimde
fırsat eşitsizliği yaratan kurumlar olarak değerlendirilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biliniyor ki ülkemizde ilk ve ortaöğretimde 15 milyon
civarında öğrencimiz var. Bu öğrencilerin en az beşte 1’i sınava giriyor.
Dolayısıyla takriben 3 milyonun üzerindeki öğrenci her yıl sınava girerken
bunlardan sadece üçte 1’i dershanelere gidebiliyor. Netice itibarıyla,
dershaneye gidenler ve gitmeyenler arasında adaletsiz bir yarış oluyor. Burada
dikkati çeken nokta, dershaneye gidemeyen üçte 2’lik kısım, ülke gerçeğinin bir
doğal sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü, ülke
nüfusunun üçte 2’si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. İşte, esas sorun
da buradadır. Yoksul aileler çocuklarını dershaneye gönderemiyorlar. Bir kısım
yoksul aile de çocuklarının okulda aldıkları eğitimle sınav kazanamayacaklarını
bildikleri için borç harç, tabiri caizse, baltayı bacağa vurarak çocuklarını
dershaneye gönderiyorlar. İşte, iyi niyetle ihdas edilmiş olan dershanelerin
yarattığı fırsat eşitsizliği, özellikle fakir aile çocuklarının iyi bir eğitim
almasını engellediği gibi, sonuçta iyi bir iş bulma imkânını da azaltmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu ve buna benzer sebeplerden dolayı özel
dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliğinin araştırılması ve alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla hazırladığımız araştırma önergesi 20 Şubat
2008 tarihinde yüce Meclisimize sunulmuştur. Tabii, öneri Milliyetçi Hareket
Partisinden geldiği için iktidar partisi tarafından olumlu bir yaklaşım
gösterilmemiştir. Üniversite sınavlarının yapılacağı hafta, Sayın Başbakan -her
zamanki popülist söylemiyle- dershanelerin
kaldırılması gerektiğini söyleyince tartışma yeniden alevlenmiştir. Sayın
Başbakan bir eğitim sisteminde hem okul hem dershane olmasını anlayamadığını
beyan etmiştir. Öncelikle söylemeliyim ki, Sayın Başbakanın altı yıllık
iktidarı boyunca konuyla ilgili hiçbir şey yapmamış olması ve daha sonra çıkıp
çözüm üretmek yerine dershane sisteminden yakınması dikkatlere değerdir. Sayın
Başbakan haklıdır; çocuklarımız okullarda öğrendikleriyle okul sonrasında
yapılan sınavları kazanamıyorlar. Bu durumda okullarımızda verdiğimiz eğitim
ile yaptığımız sınavların uyumsuz olduğu ortaya çıkıyor. Yani, yapılan sınavlar
okullarda öğretilenleri kapsamıyor veya okullarda verilen eğitim yetersizdir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz, ülkenin
eğitim sisteminde oluşan bir boşluğu doldurmaya çalışan, 100 bine yakın
istihdamın oluştuğu özel dershaneleri ve çalışanlarını mağdur etmeden, bu
kurulu gücün ve varlığın eğitim sistemimize bir hâliyle entegre
edilmesidir ama her şeyden evvel yapılması gereken, mevcut okullarımızda
verilen eğitim tekrar gözden geçirilmelidir. Bununla beraber, her yıl ailelerin
ve öğrencilerin kâbusu hâline gelen sınav sistemi de bir an evvel masaya
yatırılmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özel dershanelerin fırsat eşitliğini bozduğu, bundan,
fakir ailelerin daha fazla etkilendiği, dershanelerin eğitim sistemimiz
içerisinde farklı bir yer aldığı gerekçesiyle verdiğimiz araştırma önergesinin
yerinde bir istek olduğu bir vakıadır ve bunu Sayın Başbakan da son
ifadelerinde teyit etmişlerdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serdaroğlu, devam edin. MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Sayın Başbakan fen lisesinden ve Anadolu lisesinden mezun olanların
bile hazırlık kursuna gittiğini, bunun bir garabet olduğunu ifade ederek,
“Niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler, bunu anlamakta
zorlanıyorum.” diyor. Sayın Başbakan da
şikâyetçi olduğuna göre, gelin, araştırma önergemizi birlikte gündeme alıp,
komisyonu teşkil ettirelim, bu garabete birlikte son verelim. Hem böylece Sayın
Başbakanın da bir sıkıntısını gidermiş, anlayamadığı bir konuya açıklık
getirmiş olur diyor, sizleri bir kez daha en iyi dileklerimle selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serdaroğlu. Gündem dışı
üçüncü söz, Denizcilik ve Kabotaj Bayramı hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç’a aittir. Buyurun Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın,
1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Kabotaj ve
Denizcilik Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum ancak bugün Sivas
katliamının on beşinci üzüntülü yılı. Sivas’ta öldürülenlere rahmet, ailelerine
sabır diliyorum, üzüntülerini paylaşıyorum. Söz konusu korkunç katliamı
gerçekleştirenleri ve arkasındakileri nefretle kınıyorum. Sayın
milletvekilleri, kapitülasyonlarla denizciliğimiz tamamen yabancıların eline
geçmiş ve İmparatorluk denizciliği yok olmuştu. Kurtuluş Savaşı’na kadar devam
eden durum Lozan Anlaşması’yla sonlandırılmış, kabotaj hakkı yabancılardan geri
alınmıştır. Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra 13 Nisan 1926’da Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilen, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren 815 sayılı
Kabotaj Kanunu bize denizlerimizde ve kara sularımızda kendi hâkimiyetimizi
kurmamızı, yabancılara sağlanan imtiyazların ortadan kaldırılmasını
sağlamıştır. Kendi denizlerimize hâkimiyeti 1926’da kurduk. O günü Kabotaj ve
Denizcilik Bayramı olarak çeşitli etkinliklerle kutluyoruz. Bu Kanun’la
denizlerimizde her türlü ticaret, su ürünleri avcılığı, limancılık
faaliyetlerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olduğu tescil
edilmiştir. Sayın
Milletvekilleri, denizlerimiz kalkınmada kullanacağımız en büyük alanlardır.
Denizcilik sektörüne yapılan yatırım en hızlı geri dönen yatırımlardandır.
Denizcilik sektörü, istihdamı, teknolojiyi, KOBİ’leri ve yan sanayiyi
destekler, bu özellikleriyle ekonomiye ciddi katkı sağlar. Deniz taşımacılığı,
hava taşımacılığına göre 22, kara yolu taşımacılığına göre 7, demir yolu
taşımacılığına göre 3,5 kat daha ucuzdur. Kara yollarımıza ciddi paralar
harcanırken deniz için asfalta gereksinim yoktur. Dünyada taşımacılık çoğunlukla gemilerle
yapılmaktadır. Bu taşımacılık 1 trilyon dolar değerine kadar çıkmıştır. Biz ise
bu 1 trilyon doların ancak yüzde 1’ini alabilmekteyiz. Gemi inşaatında yanımıza
yaklaşamayan Yunanistan, millî gelirinin yüzde 50’sini deniz ticaretinden
sağlamaktadır, dünya deniz ticaretinden yüzde 25’lik pay almaktadır. Biz de
asgarisinden Yunanistan’ın seviyesine çıkmayı hedeflemeliyiz. Ülkemiz ithalat
ve ihracatının yüzde 84’ü deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu taşımanın yüzde 70’i
yabancı bayraklı gemiler tarafından yapılmaktadır. Bu gemilere yaklaşık 3
milyar dolar para ödenmektedir Türkiye’de. Bu, önemli bir kaynaktır,
armatörlerimizin bu durumu özellikle değerlendirmesi gerekir. Denizcilik
alanında son yıllarda önemli gelişmeler ve işlemler yapılmıştır. Denizcilik
yönünden baktığımızda eğitimli kişi sayısı artırılmış -uluslararası alanda kara listeden beyaz
listeye doğru geçiyoruz- deniz güvenliğine özel önem verilmiştir. 1985 ve 2007
yılları arasında filomuz 30 kat büyümüştür, 12 milyon dwt’a
varmıştır, iki üç yıl içerisinde 12 milyon 800 bin dwt’luk
bir sipariş daha söz konusudur ve 25 milyon dwt’luk
bir filoya sahip olacağız. Ro-Ro
taşımacılığında dünyada altıncı sırada ve Avrupa’da birinci sıradayız. Gemi inşaatımızın
gelişmesi çok sayıda ülkeyi rahatsız etmekte ve deniz kuvvetlerimize gemi yapar
duruma gelmemiz rakiplerimizi sıkıntıya sokmaktadır. Megayat
üretiminde dünya devi durumuna gelmiş durumdayız ve dünya üçüncüsüyüz.
Avrupa’da birinci duruma geldik. Gemi inşaa kapasitemiz yüzde 340 arttı. İstihdamı daha fazla
artırabilmek için –ki bu alanda 100 bin kişiye yakın istihdam vardır yan
sanayiyle birlikte- eğitimi ciddi ölçüde geliştirmemiz lazım. Bizim için değil
yalnız, dünya için de eğitime ihtiyacımız var çünkü bu alanda eğitim gören
kişilerin istihdam sorunu yok. Dünya denizlerine
açıldık fırtınalardan yılmadan bunu geliştirmeye devam etmemiz lazım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Domaç, devam edin. MEHMET DOMAÇ (Devamla)
– Deniz insanları yiğit insanlar, cesaretli insanlar. Onlar bizim aynı gemide
olduğumuzu biliyorlar. Okyanuslarda yol alan, limanlara yanaşan, gemisinde,
teknesinde, takasında ekmek parasının peşine yüreğini koyan deniz insanlarının
Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nı kutluyorum. Ülkemizin bayramını kutluyorum.
Genel Kurula saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Domaç. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 21 milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bartın Belediyesi ile çevresindeki Kaman, Bostanlar, Gömü, Kazpınar, köylerine ait içme suyu kaynaklarının, Hema Endüstri A.Ş. firmasına ait maden ve metan gazı arama
amaçlı araştırma sondajlarından, etkilenip etkilenmeme durumu, bu kaynakların
yön değiştirip değiştirmeyeceği ile sondaj izni konusu, Bartınlı
vatandaşlarımız, Kamu Kurumlarımız, Sivil Toplum Kuruluşları ve Siyasi Parti
Mensuplarınca her gün tartışılır hale gelmiştir. Bartın ilimizin can suyu olan ve yaklaşık 70 bin vatandaşımızın
faydalandığı "kavşak suyu"nun yok olması,
telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacağından, konunun detaylı bir
şekilde araştırılarak, alınması gerekli önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasanın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve
teklif ederiz. 1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 2) Şevket Köse (Adıyaman) 3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) İsa Gök (Mersin)
6) Atila Emek (Antalya) 7) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 8) Yaşar Tüzün (Bilecik) 9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Rasim Çakır (Edirne)
11) Fevzi Topuz (Muğla)
12) Tekin Bingöl (Ankara)
13) Mehmet Ali Susam (İzmir)
14) Sacid Yıldız (İstanbul) 15) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 16) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 17) Ahmet Ersin (İzmir)
18) Esfender Korkmaz (İstanbul) 19) Faik Öztrak (Tekirdağ) 20) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 22) Abdulaziz Yazar (Hatay) Gerekçe: Bartın ilimizin
su ihtiyacını karşılamak üzere, 1948 yılında hayırsever Bartınlı
vatandaşlarımızın maddi ve manevi destekleriyle kurulan "Su Getirme
Cemiyeti" vasıtasıyla, membasından kente getirilen ve yaklaşık 70 bin
kişinin içme suyu olarak kullandığı "kavşak suyu" kaybolma tehlikesi
içerisindedir. Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü ile Hema
Endüstri A.Ş. firması arasında imzalanan, 15 Nisan 2005 tarihli rödavans sözleşmesi gereği, Amasra-B sahasındaki kömür
varlıklarının işletme hakkı, 20 yıl süre ile Hema
Endüstri A.Ş. firmasına devredilmiş, firma sözleşmeye göre 20 yılda toplam 56
milyon ton kömür üretimi taahhüt etmiştir. Sözleşme süresinde yükümlülüklerini yerine getiremeyen firmaya
başvurusu üzerine 17 ay 5 gün ek süre verilmiştir. Amasra B sahasında, kömür üretimi için, sondaj çalışmalarını
sürdüren Hema Endüstri A.Ş.'nin
Bartın'ın can suyu olan "kavşak suyu"nun
beslenme havzasında yaptığı sondaj ve kuyu açma çalışmaları, ürkütücü boyutlara
ulaşmış, yaklaşık 70 bin kişinin içme suyu olarak kullandığı "kavşak
suyu" kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve konu şehrimizin bir
numaralı sorunu haline gelmiştir. Bartın Belediyesi ile çevresindeki Kaman, Bostanlar, Gömü, Kazpınar köylerine ait içme suyu kaynaklarının, Hema Endüstri A.Ş. firmasına ait maden ve metan gazı arama
amaçlı, araştırma sondajlarından, etkilenip etkilenmeme durumu ve söz konusu
kaynakların yön değiştirip değiştirmeyeceği ile sondaj izni konusunun, Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 22. maddesi (o) bendine göre mevzuat
açısından uygunluğunun değerlendirilmesi için, Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ
Genel Müdürlüğü Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltısuları Dairesi Başkanlığı'nca rapor hazırlanmış,
fakat Türkiye Mimar Mühendisler Odası Başkanlığı, Bartın İl Koordinasyon
Kurulu, DSİ tarafından hazırlanan raporun, sadece iki sondajın görüntüsü
çerçevesinde hazırlandığını, bu nedenle raporu uygun bulmadıklarını kamuoyuyla
paylaşmışlardır. DSİ raporunun "Arazi Çalışmaları ve Gözlemleri"
bölümünde de bu durum açıkça belirtilmiş, içme suyu kaynaklarının bulunduğu
sahanın, hem topografik olarak dik, hem de bitki
örtüsünün yoğun olmasından dolayı, gerek araç, gerekse yaya olarak pınar
türündeki kaynaklara ulaşımın zorluğu nedeniyle bu pınarların çıkış yerlerinin
görülemediği ancak birkaç adedinin yerinin tespit edildiği belirtilmiştir. Konuyla ilgili olarak Türkiye Mimar Mühendisler Odası Başkanlığı
Bartın İl Koordinasyon Kurulunun, kamuoyuna yapmış olduğu açıklamasında,
küresel ısınmanın yoğun olarak yaşandığı ve dillendirildiği, su savaşlarının
kaçınılmaz olacağı bir dünyada, suyun artık en büyük hazine olduğu, Hema Endüstri A.Ş.'nin yaptığı
kuyu açma çalışmaları ve daha sonra yapacağı galeri açma çalışmalarının
"kavşak suyu" havzasında büyük bir tehlike yaratacağı, havzanın
mutlaka korunması ve bu alanın her türlü sanayi tesisine kapalı tutulması
gerektiği, faaliyetler sonucu suyun kalitesinin bozulacağı, insan sağlığının
tehlikeye gireceği, suyun yolunun değişeceği ve suyun depolandığı yerlerde
sondaj, şaft, galeri ve tünel gibi projelere izin verilmemesi gerektiği
belirtilmiştir. Bu nedenlerle; Bartın ilimizin can suyu olan "kavşak suyu"nun yok olması telafisi mümkün olmayan sonuçlara
neden olacağından, konunun detaylı bir şekilde araştırılarak alınması gerekli
önlemlerin tespiti amacıyla, Yüce Meclisimiz tarafından oluşturulacak bir
komisyon tarafından incelenmesini Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. 2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak
önlenmesi ve etkin mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Yaklaşık iki ay
önce, her yıl yaşanan kazalara benzer bir kaza yaşandı. Dokuz kişinin ölümüyle
sonuçlanan kaza sonucu her yıl hatırlanan sorun akla geldi: Mevsimlik tarım
işçileri. Mevsimlik tarım
işçileri sorunu, tek başına bir kaza ya da bir ekonomi sorunu olarak
düşünüldüğünden, soruna yıllardan beri çözüm yolu bulunamamaktadır. Sorun ise
acı sonuçlarıyla önemini korumaya devam etmektedir. Köyde ağanın,
şeyhin zulmünden bıkıp, şehirde sermaye sahibinin baskısına doğru yola çıkan
tarım işçileri, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden Karadeniz'e fındık,
Çukurova'ya pamuk, Malatya'ya kayısı toplamaya konserve kutusuna sıkıştırılmış
gibi araçlara bindirilerek gidiyorlar. Geçtiğimiz yıl Adıyaman Kâhta'dan 23 kişi,
bu yıl Şanlıurfa'dan 9 kişi ölüm yolculuğuna çıktı ve "ekmek şehidi"
olarak hafızalara kazındı. Mevsimlik tarım
işçilerinin mağduriyetleri yalnızca taşımaya dönük değildir. Çalışacakları yere
sağ olarak varan işçiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının belirlediği
rakamın altında bir ücretle günlük 15 YTL için 15 saat civarında çalışmak
zorunda kalmaktadır. Aynı işçiler, çalıştıkları yerde çoğu zaman çadır ya da
barınakta kalmakta, tuvalet ve temiz içme suyu gibi olanaklardan yararlanamadan
yaşamlarını sürdürmek için mücadele etmektedirler. Her yıl sadece
Adıyaman'dan yaklaşık 40 bin işçinin il dışına çıktığı ve bu göçün hemen hemen tüm Güneydoğu Anadolu illerinden gerçekleştiği
düşünülürse sorunun ne kadar çok kişiyi ilgilendirdiği anlaşılacaktır. Ekonomiye olan
etkileri küçümsenemeyecek boyutta olan mevsimlik tarım işçilerinin toplumsal
etkileri de göz ardı edilmemelidir. Mevsimlik tarım işçilerine sigorta, sendika
gibi sosyal haklar lüks olarak görülmektedir. Feodal dönemin kölesini ya da
vahşi kapitalizmin sömürülen emekçilerini andıran görüntüler karşısında
yıllardır bir çözüm yolu bulunamamıştır ve mevsimlik tarım işçilerinin
yaşadıkları, iktidarlar tarafından görmezden gelinmiştir. Mevsimlik tarım
işçileri çalışacakları yerlere ailece göçtükleri için okul çağındaki çocukların
eğitimi de bir sorun olarak yansımaktadır. Sosyal ve ekonomik anlamda sefaletin
aynası olan 13, 14, 15 yaşında, Adıyamanlı, Mardinli, Urfalı, Ağrılı, Vanlı
çocuklar; ırgat olmaya giderken eğitim hakkından öte, yaşam hakkı elinden
alınmış biçimde yolda ölmemek için dua etmektedir. Mevsimlik tarım
işçileri sosyal ve ekonomik olmak üzere çok sayıda sorunla karşı karşıya
savunmasız durmaktadır. Sağlık, eğitim, barınma, sosyal güvenlik, etkin bir
denetim sistemi, taşımacılık gibi sorunların tespitine ve tespit edilen
sorunlara çözüm yolları bulunmasına acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle
mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların tespiti ve bu sorunların çözüm
yollarının araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 1) Şevket Köse (Adıyaman) 2) Ferit Mevlüt Aslanoglu
(Malatya) 3) Fevzi Topuz (Muğla) 4) İsa Gök (Mersin) 5) Rahmi Güner (Ordu) 6) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 8) Osman Kaptan (Antalya) 9) Atila Emek (Antalya) 10) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 11) Rasim Çakır (Edirne) 12) Faik Öztrak (Tekirdağ) 13) Birgen Keleş (İstanbul) 14) Tekin Bingöl (Ankara) 15) Tayfur Süner (Antalya) 16) Yaşar Tüzün (Bilecik) 17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 18) Gürol Ergin (Muğla) 19) Ahmet Ersin (İzmir) 20) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 21) Sacid Yıldız (İstanbul) 22) Mehmet Ali Susam (İzmir) 23) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 24) Esfender Korkmaz (İstanbul) 25) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 26) Abdülaziz Yazar (Hatay) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum: B) Tezkereler 1.- (10/203) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye
seçimine ilişkin tezkeresi (3/491) 01/07/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Komisyonumuz,
Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 01.07.2008 günü
saat 19:00’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı
sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir. Hasan
Özdemir Gaziantep Komisyon
Geçici Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli
Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçici 1’inci
maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1-
(1) 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun uyarınca kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatı için 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununda personel ve cari giderlere
ayrılan ödenekler kadar ödenek, personel sayısındaki değişimler dikkate
alınarak beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulur. Bu ödenek Bakanlık
tarafından 5286 sayılı Kanunda belirtilen ilgili il özel idareleri ile
büyükşehir belediyelerine aktarılır. (2) Bakanlar Kurulu, birinci fıkrada öngörülen
süreyi beş yıla kadar uzatabilir. (3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve
usuller, İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir. (4) Belediyelerin Kentsel
Altyapı İhtiyaçları İçin Tahsis Edilen Ödeneğin Kullanımına İlişkin Yönetmelik
kapsamında yürütülen ve bu Kanunun yayımı tarihinde İller Bankasının
yükümlülüğü altında bulunan harita, imar planı, içmesuyu,
atıksu, katı atık, deniz deşarjı, proje ve yapım
işlerinin finansmanında kullanılmak üzere, 6 ncı
maddeye göre ayrılan denkleştirme ödeneğinin % 30’u, Maliye Bakanlığı
tarafından iki eşit taksit halinde ve beş yıl süre ile İller Bankası’na
aktarılır. Aktarılan ödenek bu projeler dışında kullanılamaz. BAŞKAN – Geçici madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Sayın Buldan,
buyurun. (x)
248 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2008
tarihli 122’nci Birleşim Tutanağına eklidir. DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İl Özel
İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında verilen 248 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi
hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken bizi
dinlemekte olan değerli halkımızı ve Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülke yönetiminin ayrılmaz bir parçası olan yerel
yönetimler, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olması itibarıyla, özellikle
halka verilen hizmet ve demokratik işleyiş yönünden büyük önem arz etmektedir.
Yurttaşlarımızın yaşamlarını devam ettirebilmek açısından gereksinim duydukları
birincil hizmetlerin yaratılmasına dönük koşullar en iyi yerel düzeyde sunulan
hizmetlerle sağlanabilmektedir. Merkezî yönetim, halka hizmet noktasında ve
halkın yaşadığı sorunlara erişim noktasında yerel yönetimlerin çalışma koşullarını
hizmet ve çözüm üretmeye yönelik en verimli düzeye taşımalıdır. Bu bağlamda
yerel yönetimlere gerekli maddi ve idari destek sunulmalı, yerel yönetimlerin
en önemli parçası olan belediyeler desteklenmelidir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye tarihinde yerleşmiş bir yerel yönetim geleneği
bulunmamaktadır. Bu nedenden dolayı da belediyelerimiz birçok sorunla
boğuşmaktadır. Buna bir de iktidara gelen hükûmetlerin
saf tutan yaklaşımları eklenince özellikle iktidar dışındaki farklı partilerin
belediyeleri daha da ağırlaşan sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler. Bu
noktada merkezî yönetim tarafından verilen desteğin tamamen halka yönelik fayda
gözetmesi gerektiği unutulmamalı, hangi gerekçeyle olursa olsun hizmet verilen
belediyeler arasında ayrım gözetilmemelidir. Fakat ne yazık ki ülkemiz
siyasetinde geçmişten bu yana iktidarın kendi siyasi partilerinden olan
belediyelere olanak sağlarken diğer partilerden seçilmiş olan belediyelere üvey
evlat muamelesi yapması halka verilen hizmeti de ayrıma tabi tutmaktadır. Bu da
hem halkçı yönetim anlayışını hem de demokrasiyi zedeleyen bir tutumun
ülkemizde ne yazık ki yerleşmesine neden olmuştur. Partimiz DTP belediyeleri Hükûmetin bu konuda gösterdikleri talihsiz ayrımcılıktan
olumsuz olarak etkilenmekte ve halka hizmet götürme noktasında Hükûmetten destek bulamadıklarını sürekli ifade
etmektedirler. Oysa Yerel Yönetimler Evrensel Bildirgesi’nde de belirtildiği
üzere yerel yönetimler asla bir başka makamın tekeline bırakılamazlar. Merkezî
yönetim yerel yönetimin çalışma koşullarını desteklemeli ve kolaylaştırmalıdır.
Bu noktada, bölgeler arası gelişmişlik farkının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinin geri bırakılmış olması nedeniyle sebebiyet verdiği tahribatların
hafifletilmesinde bölgedeki belediyelerin eli daha da güçlendirilmelidir.
Evrensel bildirgede de belirtildiği gibi, mali yönden daha zayıf yerel yönetim
birimlerinin özerkliği bir mali eşitleme sistemi aracılığı ile
güçlendirilmelidir. Ulusal sınırlar içerisinde yaşayan yurttaşların ortak
nitelikteki gereksinimlerini karşılamanın devletin temel amacı olması
gerekliliğini göz önünde bulundurduğumuzda, iktidarın belediyeler arasında
gözettiği ayrımcı tutumunun demokratik toplum anlayışından uzak düştüğünü göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1580 sayılı Belediyeler Yasası’nın 19’uncu maddesinde,
belediyelerin zorunlu görev ve hizmetleri yerine getirdikten sonra belde
sakinlerinin ortak ve medeni ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü girişimde
bulunabilecekleri belirtilmiştir. Fakat, ne var ki
bugün olanaksızlıklar nedeniyle birçok belediyemiz halkın ortak ve medeni
ihtiyaçları bir yana, zorunlu görev ve hizmetlerini bile güçlükle icra
edebilmektedirler. Bu belediyelerden
bir tanesi de seçim bölgem olan Iğdır iline bağlı bir belde olan Hoşhaber Belediyesidir. Hoşhaber
beldesi, 1999 yılında belde olarak faaliyetlerine başlamış, yaklaşık 3 bin
nüfuslu bir yerleşim yeridir. Beldede halkın tamamına yakını hayvancılıkla
uğraşmakta, fakat yıllardır bölgede devam etmekte olan yayla yasaklarının hâlâ
devam etmesi nedeniyle tek ekonomik kaynakları olan hayvancılık
faaliyetlerinden de kazanç sağlayamamaktadırlar. Bölge insanlarının ekonomik
sıkıntıları yaşam standartlarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle bölgede
yaşanan sıkıntıların giderilmesi hususunda belediyeye daha fazla görev
düşmektedir. Ancak, öz gelirleri olmayan Hoşhaber
Belediyesi, yalnızca İller Bankasından gelen istihkakla belde halkına hizmet
verme çabası içindedir fakat bu da yeterli gelmemektedir. Belediye, beldenin
yol çalışmalarını tamamlamak üzere Bakanlığa sunduğu projelerine bugüne kadar
yanıt alamamıştır. Bayındırlık Bakanlığı Afet İşlerinde bulunan projeye, birçok
belediyeye yardım yapıldığı hâlde, Hoşhaber
Belediyesine bu destek verilmemiştir. Belediye, bu kapsamda Çevre ve Orman
Bakanlığına ve Kültür Bakanlığına da sunduğu projelerinin desteklenmediğini
ifade etmektedir. Bunun dışında,
yine beldenin birçok mahallesinde kanalizasyon sistemi bulunmamaktadır. Kendi
imkânlarıyla çözüm arayan halkın kullanmakta olduğu foseptik
çukurlar halkın sağlığını tehdit etmektedir. İmar planı 2006 yılında belediye
tarafından TEDAŞ’a verilmesine rağmen, hâlâ beldenin
imar planı olmadığı gerekçesiyle beldeye güçlendirici trafolar verilmiyor. Bu
nedenle beldede elektrik sıkıntısı da yaşanmaktadır. Beldede
itfaiyenin olmaması, yangın durumunda Iğdır ilinden itfaiye istenmesini zorunlu
kılmakta, ancak itfaiye beldeye ulaşıncaya kadar yangınlar mal ve can
kayıplarıyla sonuçlanmaktadır. Beldede sağlık ocağı bile bulunmamaktadır. Bir
tane sağlık evi mevcut olup beldede bulunan tek sağlık görevlisi ise bir
ebedir. Ekonomik imkânları olmayan belde sakinleri en ufak bir sağlık sorunu
söz konusu olduğunda il merkezine gitmek zorunda kalmaktadırlar. Acil müdahale gerektiren
sağlık sorunlarının olması durumunda ise içinde bulunduğumuz bilim çağında
Allah’a dua etmekten başka çare bulunmamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biliyorum ki burada kısaca dile getirdiğim sorunlar
ülkemizin birçok yerinde en ağır hâlleriyle yaşanmaktadır. Ancak bu sorunlar
makul görülecek düzeyde değildir ve dini, dili, rengi ne olursa olsun hiçbir
insana reva görülmeyecek sorunlardır. Hükûmetin tam
hız giden liberal politikaları emekçi halkımızı yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm
etmiştir. Bu Kurulda büyük sermaye gruplarına büyük kârlar sağlama çabasında
olan, halktan kısılan haklara, ekonomik sorunlara çare bulmaya çalışan iktidar
artık yüzünü halkın sorunlarına dönmelidir. Bunun en önemli adımı ise ayrım
gözetmeksizin halka en yakın hizmet kademesi olan belediyelerin çalışmalarının
merkezî yönetim tarafından desteklenmesiyle atılacaktır. Demokratik Toplum
Partisi Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Buldan. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram
Ali Meral. Sayın Meral,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 248
sıra sayılı Yasa Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkanın da müsaadesiyle bir konuyu yüce Genel Kurulun ve
halkımızın bilgisine sunmak istiyorum. Bugün 2 Temmuz.
Bundan on beş yıl önce TÜRK-İŞ Başkanıydım ve Almanya’daydım. Almanya’ya gitme
sebebim, Almanya’da Solingen’de bir vatandaşımızın
evinin yakılması ve çocuklarının evle birlikte yanmasıydı. Alman İşçi
Sendikaları Konfederasyonu Başkanı ve Alman Çalışma Bakanıyla birlikte bir
toplantı yapıp bu olayı kınamak için oradaydım. Tam bugün, karar aldık, yarın
basın toplantısı yapıp bu olayı kınayacağız. Akşam otele geldim, televizyonun
düğmesine bastım, Sivas’ta Madımak Oteli yanıyor ve orada insanlarımız canlı canlı ateşin içine atılıyor. Ne yapacağımı düşündüm değerli
arkadaşlarım, hayatımda belki de en sıkıntılı, en acı günlerimden birisini
orada yaşadım. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bazı olaylar vardır ki izi silinir, bazı olaylar vardır
ki iz bırakır. Bunların tekerrür etmemesi için hepimiz birlikte insan
severliğimizi, ülke severliğimizi ortaklaşa paylaşmak zorundayız. Değerli
arkadaşlarım, bugün iz bırakan olaylardan birisi Madımak Oteli’nden önce
Menemen olaylarıdır. Bunun bir benzeridir. Şimdi, ne olmuştur orada?
Cumhuriyete karşı olanlar cumhuriyeti savunanları yok etmek için ne gibi bir
acı tablo çizmişlerdir, bunu bugün hâlen daha yaşıyoruz ve görüyoruz. Madımak
Oteli bunun daha da acısıdır. Ben Erzurumluyum, Erzurum’da çocukken bize
derlerdi ki: “Ermeniler geldi, burada insanlarımızı, vatandaşlarımızı topladı,
mereklere doldurdu, evlere doldurdu, camilere doldurdu, ateş verdi canlı canlı yaktılar.” Bu, çok acı bir olaydı. Şimdi soruyorum
size değerli arkadaşlarım, Sivas’ta Madımak Oteli’ni yakan, canlı canlı orada 37 insanın katilleriyle, canileriyle Erzurum’da
insanları yakan Ermenilerin ne farkı var? Bunları yaşadık
ve gördük değerli arkadaşlarım. Burada işin gine acı
bir tarafı: Dönemin Adalet Bakanı, bu canilerin, bu irticacı vahşilerin
avukatlığını yapmak için cübbesini giydi ve hâkimlerin karşısına çıktı. Bunun adaletinden, bunun insanlığından ne
beklersiniz değerli arkadaşlarım? Ama takdiri ilahî ki bugün bu sıralarda öyle
bir suratı görmüyoruz değerli arkadaşlarım. Bir konuyu daha
bilginize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu canilerin bir bölümü
-alınmayın, delili var, şahidi var, ispatı var- AK PARTİ belediyeleri
tarafından korunmakta, iş verilmektedir değerli arkadaşlarım. Gine acı bir
tarafı: Bu canilerin bir bölümü yurt dışına kaçmıştır. Burada insanları yakanlar,
onları beğenmeyen insanlar, kilisenin -affedersin- tuvaletini temizliyor, orada
çalışıyorlar. İşin acı bir yönü de budur. Onun için,
muhterem arkadaşlarım, bu olumsuzlukları bir daha yaşamamak için geliniz dün
olduğu gibi bugün halka sıcak bir hava estirelim. Ülkeyi germeyelim, halkımızı
germeyelim, insanların birbirine bakış açısını zıtlaştırmayalım. Bu, hepimize
düşen bir görevdir, başta iktidara düşen bir görevdir. Muhterem
arkadaşlarım, bugün ne olursa olsun önümüzü göremiyoruz. Ne olacağından,
yarından hiç kimse emin değil. Bunun sorumlusu var, sorunları var. Şimdi, gelelim,
değerli arkadaşlarım, maddenin asıl durumuna: Şimdi, muhterem arkadaşlarım,
buradaki geçici madde metni, 2005 yılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
bütçesinin il idarelere aktarılması... Biliyorsunuz daha önce Toprak-Su Genel
Müdürlüğü, Toprak-İskân Genel Müdürlüğü, YSE Genel Müdürlüğü birleştirildi,
“Köy Hizmetleri” adı altında bir genel müdürlük oluşturuldu. Ben o
teşkilatlarda çalışan işçilerin de genel başkanlığını yaptım. Bu birleşme,
değerli arkadaşlarım, uzun süre kaynaşamadı. Bilahare hakikaten bütünleşti,
verimli bir hizmet üretmeye başladı. Teknik elemanları yetişmiş, işçisi
yetişmiş, hizmetin nereye gideceğini bilir, köye yol götürür, köye su götürür,
köye mescit yapar, kısacası Türk köylüsünün bütün hizmetlerini götüren bir
kuruluştur ki, burada oturan eski başkanlarımdan birisi de Köy Hizmetleri
mensubudur, daha iyisini, daha güzelini bilir. Çünkü dozerin, greyderin üzerine
binmiştir, iş yapmıştır. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, işin acı bir tarafı: Bu teşkilat ortadan kaldırılırken, oradaki
çalışan arkadaşlarımız -yani teknik elemanlar- son derece eleştiriye tabi
tutuldu. Ama bugün ne oluyor, bakınız değerli arkadaşlarım: Öyle bir sistem
kurulmuş ki trilyonlar aktarılıyor oraya değerli arkadaşlarım. KÖYDES kuruldu, KÖYDES’e trilyonlar aktarılıyor. İl meclis üyesi memnun,
belediye meclis üyesi memnun, belediye başkanı memnum, muhtar memnun. Nasıl
memnun? Bunların içerisinden birçoğu taşeron oldu, birçoğu müteahhit
oldu veya kaymakamlarımız istese de istemese de “siyasi baskı” adı altında
belli kişilere orada iş veriyor. Bunu siz de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Ne oldu peki, daha mı fazla hizmet üretildi? Yok. Paylaşım, belki de biraz daha
adil bölüşülmeyle başlanıldı. Yapılan bu, başka bir şey yok. Kimin işini
yapıyor Köy Hizmetleri -dozeri, greyderi- genelde? Taşeronun büyük oranda işini
yapıyor, belediye meclis üyelerinin aldığı ihalenin işini yapıyor, yapıyor da
yapıyor… Şimdi bunun bütçesini aktarıyoruz. Bakınız, 2006
yılında 2 katrilyonun üzerinde KÖYDES’e para
aktarılmış, 2007 yılında bunun 1,5 katı. Muhterem arkadaşlarım, bu paralar
kaymakamlarımızın, il meclis üyelerimizin, kısmen de valilerimizin tasvip
ettiği, görev verdiği taşeronlara, müteahhitlere bu
hizmet veriliyor ve böylece büyük miktarda devletin imkânları bir siyasi
düşüncenin sahibi kişilerin ceplerine kaynak olarak aktarılıyor. Elbette ki Türk
köylüsüne daha güzel hizmet götürülmesini hepimiz istiyoruz. Benim köyüme,
soracak olursanız -ben de bir köylü çocuğum- belki araba gitmiyor değerli
arkadaşlarım, yolu yok. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hâlâ mı? BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Hâlen öyle Sayın Bakanım, hâlen öyle; dediğin gibi, buyurduğun
gibi. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bu AKP’yi değiştirelim o zaman. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Yol yapılsın, yol yapılmasın demiyoruz değerli arkadaşlarım, yol
yapılsın ama adil olarak yapılsın ve bu ihaleler verildiği zaman siyasi amaç
güdülmesin, iş yapana verilsin. Bu konuda dünya kadar da şikâyet var: Şuna
ihale verildi, şuna ihale verildi, kaymakam çağırdı şuna verdi, vali çağırdı
şuna verdi. Bugün bunlar yapılıyor değerli arkadaşlarım. Bu müesseseyi acaba
köylüye hizmet götürsün diye mi bu şekle soktunuz yoksa partilerinizin, il
meclis üyelerinizin, belediye meclis üyelerinizin, belediye başkanlarınızın
çıkarları için, onların taşeron olabilmeleri için mi bu müesseseyi bu hâle
getirdiniz? Umuyorum ki değerli arkadaşlarım, gelecekte bu sıkıntılar aza iner,
bu adaletsizlikler aza iner, Türk köylüsü beklediği hizmete kavuşur; bundan sizler
de mutlu olursunuz, bizler de mutlu oluruz, ama bunu samimiyetle söylüyorum.
Şimdi not alıp, belki de çıkıp konuşacak arkadaşlarım olacak ama ne
konuşursanız konuşun zurnanın sesi böyle. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) – Davulun sesine bak! BAŞKAN – Buyurun
Sayın Meral, devam edin. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Ne konuşursanız konuşun zurnanın sesi de böyle davulun sesi de
böyle. İhaleleri ilan
edip verdiğinizi söyleyemezsiniz. Valinin direktifleri doğrultusunda bir şey
yaptığınızı söyleyemezsiniz. Kaymakamın direktifleri doğrultusunda bir şey
yaptığınızı söyleyemezsiniz ve yakınlarınızın dışında birilerine iş verdiğinizi
de söyleyemezsiniz. Ben indikten sonra, ondan sonra ne söylerseniz söyleyin
benim için hiçbir önemi ve anlamı yoktur. Değerli
arkadaşlarım, yine de şunu temenni ediyorum… Bu güzel müessesede yetişen
binlerce teknik elemanı, merkez valisi gibi dışarıda koydunuz, bunların
gururuyla oynadınız, ondan sonra getirdiniz inşaatın işini, bir başka, işten
anlamayan vasfa sahip insanlara yaptırmaya kalktınız. Mühendisin yapacağı iş
vardır, muhasebecinin yapacağı iş vardır, dozercinin yapacağı iş vardır,
greydercinin yapacağı iş vardır, sürveyanın yapacağa iş vardır. Bunları
birbirine karıştırırsanız işte bunun adına trilyonların birbirinin cebine
gitmesi anlamına gelir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Meral. Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar’a aittir. Buyurun Sayın
Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 248 sıra sayılı, İl Özel
İdareleri ve Belediye Gelirleri Kanunu’ndaki değişiklikleri yapmaya yönelik
teklifin geçici 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, halka en yakın yerden hizmet edilebilme ayağı yerel yönetimlerdir.
Yıllarca bunu konuştuk, tartıştık. Yetkilerin yerinden yönetim mantığına uygun
olarak yerel yönetimlere devredilmesini hep birlikte tartıştık ve bu yasaları
geçmiş dönem ve günümüzde Parlamentomuz tarafından birlikte verdik. Her şeyin
Ankara’dan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden veya bakanlıklardan
yürütülemeyeceğini, Anadolu’nun en ücra köşesindeki sıkıntının hem yaşayanlar
tarafından daha iyi bilindiğini, sorunun da o bölgedeki yöneticiler tarafından
daha iyi çözülebileceğini tartışırken yıllarca da gelirlerinin az olduğundan
bahsettik. Önce bu yetkileri
verdik, sorumlulukları verdik ama bu yetki ve sorumluluklarına paralel olarak
gelirlerinin artırılmadığı iddialarında bulunduk. İşte, bunu bir teklifle,
gelirlerin artırılarak mahallî hizmetlerin daha etkili, daha sürdürülebilir,
daha verimli yürütülebilmesine yönelik büyükşehir belediyelerinde, il
belediyelerinde, ilçe belediyelerinde, belde belediyelerinde hatta il özel
idareleri ve köylerdeki, hizmetin yürütülebilmesine yönelik yüzde 42 ile 56
oranında gelirlerin artırılması sıradan bir olay değildir. Elbette bütçenin
içerisindeki aktarımlarla, belki bütçenin bir tarafından alınıp bir tarafına
veriliyor gibi gözüküyor ama verimli kullanıldığı takdirde neler olduğunu hep
birlikte gördük. Bakın KÖYDES
projeleri ve BELDES projeleri devam ediyor. Geçici maddenin içeriğinde bir köy
muhtarı veyahut bir ilçe kaymakamı mahallî sıkıntılarını çözmek için her yıl
Ankara’ya milletvekillerine ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne gelerek
olayları takip etmeyi bırakmış, orada seçmiş olduğumuz il genel meclisi
üyelerinden 2 kişi, seçmiş olduğumuz 2 muhtar -encümen olarak- bir de kaymakam
olarak gönderilen,kaymakamlığa yükselmiş bir insana
“Bu paralardan pay alarak nasiplenecek.” demek haksızlıktır. Belediye
başkanları olarak seçilen ve görev yapan belediye başkanları bu paralardan
fazla pay aldıklarında ceplerine mi alacaklar? Daha iyi hizmeti sürdürebilmek
için arzu ettikleri, talep ettikleri hizmetlere yönelik paraların aktarılması
iki buçuk-üç yıldır KÖYDES ve BELDES projeleriyle belli noktalara kadar
yükseltilmiştir. Ama değişen ve gelişen şartlarda insanlarımızın doğduğu yerde
doyması, mutlu olabilmesi ve büyük kentlere olan göçün azalmasına yönelik katkı
vermek için bu gelirlerinin de artırılması gerekiyordu. İşte, genel bütçe gelir
paylarından binde 1 payın bir havuza aktarılması suretiyle küçük belediyelere
BELDES projesinin dışında yüzde 60 ve yüzde 40 pay ayırmak suretiyle yılda iki
kez maktuen Maliye Bakanlığı tarafından para aktarılması
artı bir olaydır, eksi değildir ve bunlar eksik hizmetlerin yürütülmesine
yönelik faaliyettir. Bir de altyapı hizmetlerine yönelik, sadece kentsel dönüşüm ve
altyapı hizmetleriyle ilgili kullanılmaya, maksadına uygun kullanılmaya
yönelik, yasada arzu edilen bir düzenleme vardır ve bütün bu düzenlemelerle,
işte, bugüne kadar tartışılan, bugüne kadar konuşulan, ne söylerseniz söyleyin
bunu “davul ve zurnanın sesi” gibi ifade etmenin doğru olmadığını, Parlamento
ve parlamenterlik anlayışına sığmadığını, gelirlerin artırılması talebinde
bulunan bütün milletvekillerinin aslında arzu, ihtiyaç, düşüncelerine de ters
geldiğini burada söylemek istiyorum. Değerli arkadaşım
burada geldi… Bazı arkadaşlarımız dahi “Bu yetkileri fazla verdiniz, paraları
da aktardınız, kentsel dönüşüm yaptınız da ne oldu?” diyerek eleştirenler
oluyor. Elbette eksik yanları olabilir. Hukuki eksiklikler varsa, Türkiye’de
hukuk vardır, sistem vardır, savcılar vardır, onlar görevlerini yapacaklar. Biz
İçişleri Bakanlığının merkezî vesayetinden kısmen de olsa uzak olmakla
birlikte, yine de organizasyon olarak, koordinasyon olarak, İçişleri ve Maliye
Bakanlığının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, yönetmelikler doğrultusunda,
mahallî seçilen yetkililerin ve görevlilerin en verimli bir şekilde
kullanmalarına yönelik ödeneklerin aktarılmasını konuşuyoruz burada. Çok fazla
ihtiyaç var, çok fazla talep var, çok fazla istek var, arzu var. Gönül arzu
eder ki gelişen ve büyüyen dünya devletlerinin birçoklarında olduğu gibi
belediye gelirlerinin payının daha da artırılmasına yönelik katkı sağlayalım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bayraktar, devam ediniz. NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Ama biz mevcut şartlarla vatandaşa ek yük getirmeden, daha adil,
daha sağlıklı gelirleri paylaşmaya yönelik kriterleri
yeniden göz önüne aldık. Yani o ilin nüfusu, o ilin arazi genişliği, kırsal
alan durumu, gelişmişlik kriteri ve bir de köy
sayısını da gündeme koymak suretiyle gelirlerin paylaşımı ve dağıtımının en
adaletli bir yol olduğunu görüyoruz. Artı, bütün
bunların yanı sıra, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmadan yaz aylarında yerel
yönetimlerin yatırımlarına yönelik İller Bankasındaki kesintilerin dört ay
süreyle kesilmeden hizmete dönüştürülmesi mantığı ve bütün bu ödeneklerde hangi
şartlarda olursa olsun -Bakın, (A) belediyesine, (B) belediyesine denmiyor-
nüfus kriteri, o bölgedeki hadise ve bu kriterler çerçevesinde hangi partili olursa
olsun herkes hakkını alacak, hakkının karşılığında verecek olduğu hizmetin
değerini de millet verecektir. Elbette milletin bu verecek olduğu değerlere
yönelik gelir paylaşımının daha güzel olması temennisiyle yasanın hayırlı
olmasını diliyorum. Emeği ve katkısı olanlara teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayraktar. Evet, şahıslar
adına ikinci söz Mardin Milletvekili Mehmet Halit Demir’e aittir. Buyurun Sayın
Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET HALİT
DEMİR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî gelirlerden
yerel yönetimlere pay aktarılmasıyla ilgili hazırlanmış olan kanun tasarısı
hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle Mardinli hemşehrilerim
adına, parlamenter sistemimiz adına, egemenliğin kayıtsız ve şartsız tek sahibi
milletimizi ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar iş başına gelen AK PARTİ Hükûmetlerinin
yerel yönetimleri sürekli güçlendirmeye yönelik çabalar ortaya koyduğunu
hepimiz biliyoruz ve yerel yönetimleri güçlendirmeyi demokratikleşmenin ve
sivilleşmenin aynı zamanda bir gereği olarak görmüştür. Bildiğiniz gibi, önceki
süreçlerde merkezî hükûmet anlayışıyla mücavir alan
dışına hizmetler götürülmeye çalışılıyordu ve bu anlayışla seksen yıllık süreç
boyunca birçok kaynak aktarıldığı hâlde, bu kaynaklar yerinde ve zamanında kullanılmadığı
için maalesef heba olduğunu hepimiz gördük ve yaşadık. İşte, bugün bu
sıkıntıları aşabilme adına yeni bir tasarı ele almış bulunuyoruz. Değerli
milletvekilleri, yerel yönetimleri biraz daha güçlendirme adına 59’uncu AK
PARTİ Hükûmetinin yapmış olduğu çalışmaları hepimiz
hatırlıyoruz. Bu amaçla, bildiğiniz gibi, köy hizmetlerini il
özel idarelerine bağlamıştık ve yine sivilleşme adına il genel sekreterlik
anlayışını geliştirmiştik ve yine, illere göndermiş olduğumuz bütçeleri il
genel meclis üyelerimizin kullanımına sunmuştuk ve bu sayede, il genel meclis
üyelerimizin kendilerinin yapmış oldukları planlar, programlamalar her ne ise,
tespit ettikleri sorunlar her ne ise, bu sorunlara bu bütçeler oranında
kendileri artık müdahale etmeye başlamış ve bu geçen dört beş yıllık süreç
boyunca bu anlamda çok anlamlı mesafelerin ve hizmetlerin ortaya konulduğunu
görüyoruz. Ben, bu vesileyle
il genel meclis üyelerimize, belediye meclis üyelerimize ve bütün yerel
yönetimlerimize buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla ilgili konuşan, bundan önceki kanun
tasarılarıyla ilgili olarak da söz alıp konuşan muhalefetten bazı
arkadaşlarımız, sürekli aynı noktaya, aynı konuya vurgu yapıyorlar. Bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak da yapılan bu desteklemeleri doğru gördüklerini, ama
yetersiz gördüklerini ifade ettiler. Bundan önce köylere göndermiş olduğumuz
desteklemelerle ilgili olarak da yapmış olduğumuz bu desteklemeleri doğru
gördüklerini, ama yine az gördüklerini ifade etmişlerdi. İşçimize, memurumuza
ödemiş olduğumuz ücret farklarını doğru gördüklerini, ama az gördüklerini her
vesileyle ifade ediyorlar. Değerli
milletvekilleri, sınırsız kaynaklara sahip değiliz, sınırlı kaynaklarla var
olan sorunları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ve yaralara parmak basmaya
çalışıyoruz. Burada asıl olan şey, kaynaklarımızı artırmaya yönelik çabaların
ortaya konmasıdır ve bu amaçla, bildiğiniz gibi en başta Sayın Başbakanımız
olmak üzere Hükûmetimizin diğer yetkilileriyle
beraber dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerle sürekli ilişkiler geliştirmeye
çalışıyoruz ve bu ilişkiler sayesinde bugüne kadar birçok kaynaklar
kazandırılmış durumda ülkemize ve bu sayede, yine bildiğiniz gibi ihracat
rakamlarımız birden 10 katına çıkmış durumda. Tabii, bunu anlayamayan bazı arkadaşlarımız, bu dünya ülkeleriyle
kurmuş olduğumuz bu ilişkileri dahi zaman zaman
eleştirdiklerini, maalesef, üzülerek görüyoruz. Değerli
milletvekilleri, yine, aynı şekilde ülke içindeki kaynaklarımızı artırmaya
yönelik de çabalar söz konusu ve bu kaynaklar arttığı oranda, ülkemize
sunacağımız hizmetler yine o oranda artacaktır, yaşamsal kalitemiz yine bu
anlayışla artacaktır. Değerli
milletvekilleri, 2002 öncesi süreci şöyle bir hatırlayalım. O
süreçte sırf siyaset yapabilme adına, bazı partiler, sırf yine siyaset
yapabilmek adına, kimi zaman kırmızı anahtarlar, kimi zaman mavi anahtarlar,
kimi zaman yeşil anahtarlar vaat ettiler; hatta hızını alamayan bazı siyasi
partiler üçü bir arada pembe anahtarlar vaat ettiler, ama bu anahtarların
hiçbirinin hiçbir kapıyı açmadığını da gördük, çünkü ortada herhangi bir kapı
yoktu. Değerli
milletvekilleri, bizim öyle bir anlayışımız yok. Bizim bugüne kadar halkımızı politize etme gibi bir düşüncemiz olmadı, bundan sonra da
halkımızı politize etme gibi bir düşüncemiz
olmayacak. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kömürle çözdünüz, kömürle! Makarnayla, pirinçle… MEHMET HALİT
DEMİR (Devamla) – Gerçeklerimiz neyse, bu gerçekler üzerinden bizler siyaset
yapmaya çalışıyoruz ve bu anlayışla, halkımız bugüne kadar bize destek verdi,
bundan sonra da bu anlayışla bize vermiş olduğu desteği artıracağına
inanıyoruz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - İnşallah! İnşallah! MEHMET HALİT
DEMİR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla beraber çok
önemli kriterlerin getirildiğini hepimiz biliyoruz. Bu
kriterler sayesinde çok daha iyi hizmetler
sunulacaktır. Bildiğiniz gibi,
daha önceleri sadece nüfusa dayalı olarak bütçeler illere gönderiliyordu. Bu
yeni düzenlemeyle beraber… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Demir, konuşmanızı tamamlayın lütfen. MEHMET HALİT
DEMİR (Devamla) – Bundan sonra, artık bildiğiniz gibi, illerimizin kültürel
dokuları dikkate alınacak. Yine, coğrafi alan büyüklükleri dikkate alınarak,
diğer bir taraftan köy sayılarımız dikkate alınarak ve bütün bu kriterler alt alta toplanarak, artık bu illerimize
bütçelerini göndereceğiz ve bu sayede daha rasyonel, daha doğru ve daha
adaletli çözümlemeler söz konusu olacağına inanıyoruz. Yine, bu sayede,
illerimizin arasındaki gelişmişlik farkının, bölgeler arası gelişmişlik
farkının ortadan kalkacağına inanıyoruz. Ben, bu
duygularla tekrar Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine başlıyoruz. İlk soru Sayın Sakık’a ait. Buyurun Sayın Sakık. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de bundan on
beş yıl önce Sivas’ta 37 aydınımızın katledilişinin on beşinci yılında, bu
acının taze bir şekilde nasıl yüreğimizi yaktığını, bütün Türk toplumu olarak,
Türkiye’deki insanlar olarak, bu acıyı bir birey olarak da yaşadığımı ifade
etmek istiyorum. Diliyorum ve umuyorum ki, bundan sonra ülkemizde buna benzer
olaylar olmaz; Türkiye, geçmişiyle yüzleşerek bir an önce şeffaf bir ülke olur.
Sayın Başkan,
sizin aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Şimdi, bazı belediye
başkanlarımızın Danıştaya başvurusuyla, afet
kapsamına alınan belediyelerle ilgili Danıştayın bir
kararı var. Ödenmesi gereken ciddi bir rakam var. Maliye Bakanlığına yazılmış
bir yazı var. Yanılmıyorsam, yazıyı da… Bayındırlık Bakanlığımız Maliye
Bakanlığına başvurarak bu noktada talepte bulunmuş ama hâlen Maliye
Bakanlığından bu noktada Bakanlığa gelen bir ödenek yok. İkincisi: Bazı
belediyelere, özellikle AKP’ye yakın olan veya AKP’li belediyelere bu ödenekten
pay ayrıldığına dair duyumlar alıyoruz. DTP’li
belediyelerin bu noktada dışlandığına dair bize zaman zaman
şikâyetler geliyor. Bu konuda Sayın Bakanım bizi aydınlatırsa çok sevinirim. İkinci bir konu:
2004 seçimlerinde Sayın Başbakanın Muş’ta, yerel seçimlerle ilgili bir
açıklaması vardı: “Ben Muş halkının kefiliyim, Muş Belediyesiyle ilgili ne
gerekiyorsa hepsini yerli yerine oturtacağım…” Ve ne yazık ki hâlen Muş
Türkiye'nin en yoksul ili ve Muş Belediyesi yoksulluk içerisinde. Sayın
Başbakanımız Muş’ta verdiği bu vaadi ne zaman gerçekleştirecektir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sakık. Sayın Üçer,
buyurun. ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, aracılığınız için teşekkür ederek Sayın Bakandan şu konularda
bilgi almak istediğimi belirtmek isterim. KÖYDES projeleri
çerçevesinde yapılan köy yolları ve köy sularıyla ilgili sorunlar konusunda…
Özellikle seçim bölgem olan Van’da köylere yapılmış olan asfalt yolların
daracık, tek bir aracın bile zorlukla geçebileceği ve asfalt niteliğinin çok
zayıf olduğu gözlemleniyor. Köylere yapılan su tesisatlarının kullanılmaz
vaziyette olduğu… Ve dün Muradiye’nin beş köyünde meydana gelen sel felaketinde
mağdurların mağduriyetinin nasıl giderileceği konusunda… Ayrıyeten Van
Belediyesinin, şu an mali olarak batık vaziyette olan Van Belediyesinin, hiçbir
hizmeti yerine getiremeyecek olan, AKP’nin elinde bulunan Van Belediyesinin
denetim raporlarına da yansımış usulsüz harcamalarıyla ilgili herhangi bir
soruşturma başlatılıp başlatılmayacağı konusunda bilgi almak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Üçer. Sayın Bakanım,
cevap verebilirsiniz, sorular tamamlandı. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkanım,
ben de sözlerime başlarken, Sivas’taki acı olayın tabii yıldönümü... Bunu
üzüntüyle hatırladığımızı ifade ediyorum ve ülkemizde böyle olaylar
yaşamayalım. Huzur içinde yaşayalım, sağlık içinde yaşayalım, böyle acı olaylar
yaşamayalım, hatırlamayalım ve anmayalım dileklerimi buradan ifade ediyorum. Sayın Sakık’ın sorusu, tabii, bazı belediyelere yardım yapılıyor,
bazı işte AK PARTİ’li belediyelere yapılıyor,
diğerlerine yapılmıyor gibi… Tabii, bu konuda somut bir şey varsa araştıralım.
Şimdi, “duyumlar alınıyor” falan gibi genel ifadelerle, muğlak
ifadelerle bu konuları araştıramayız. Ben dün burada bu konuda Hükûmetimizin uygulamalarını anlattım. Eğer varsa somut
şeyler araştırırız diye ifade ediyorum. Tabii, diğer
soruya, diğer milletvekilimizin, Sayın Milletvekilimizin sorusuna… Düşüncesini
ifade ediyor köy yollarıyla ilgili. Dün de ifade ettim. Tabii, özellikle, Doğu,
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde KÖYDES’e biz daha da
ağırlık verdik. Yolları olmayan pek çok köyümüzün yolu neredeyse ilk defa
düzgün, araba gider hâle geldi, birçoğu asfaltlı hâle geldi. Hiç suyu olmayan,
derelerden veya ortak bazı meydan çeşmelerinden su taşınan köylerimizde evlere
su geldi. Tabii, bunları anmamız lazım. Yani bunlar, bu yatırımlar ülkemizin
kazancıdır ve belki de köylerimizde ilk defa bu çapta şebekeli su bizzat
evlerde musluktan akar hâle gelmiştir. Bunu, tabii oralarda yaşayan
insanlarımız bilirler, özellikle oralarda yaşayan kadınlarımız bilirler, yani sırtlarında
su taşıyarak uzak yerlerden evin su ihtiyacını temin edenler bilirler. Bir
köyde evlere şebekeli su gelmesi ne demek, onu o köylü çok iyi bilir. Biz, o
konuda tabii çalışmalarımızı kesmeden devam ediyoruz, ama eğer aksaklıklar
varsa, bazı yerlerde sorunlar varsa onların üzerine de gidilebilir. Van Belediyesiyle
ilgili sorunuza şu anda cevap veremiyorum. O konuda bir şey var mı, onu da
tespit edip size bilgi vereceğim. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık, bir şey mi diyeceksiniz? SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakanım, elimde bir mahkeme kararı var; yani Danıştayın,
bu mağdur olan belediyelerle ilgili mahkeme kararı var. Bu konuda bir sual
sormuştum. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Tabii, alayım ben. SIRRI SAKIK (Muş)
– Ülkemizde bazı belediyelere ödemeler yapıldığına dair duyumlar aldığımızı
söyledim ve mahkeme kararı var, sadece varsayımlarla konuşmuyorum. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Onu alayım ben Sayın Milletvekilim, bakayım. Hangi konu
tam olarak bilmediğim için, araştırıp size bilgi sunayım o konuda. Teşekkür ederim. ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Üçer... ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, Sayın Bakanın sorumluluğunda olan cevaplama pozisyonundan
ziyade benim söylemlerim üzerine yorum yapmasını pek doğru bulmadığımı ifade
ediyorum. Köyde yaşayan insanların sorunlarını dile getirmenin bir politik amaç
taşımadığını da ifade etmek isterim. Van’da, şu an KÖYDES projesi çerçevesinde
su tesisatı kurulmuş olduğu hâlde o tesisattan su kullanamayan onlarca köy var.
İhale sözleşmesine uygunsuz yapılmış ve bu ihalelerde usulsüzlük yapılmış
onlarca köy yolu var. Bu sorunlarla ilgili Bakanlık, yetkisini kullanarak ne
yapıp yapmayacağı konusunda cevap istemiştim. BAŞKAN – Sayın
Bakanımız herhâlde cevap vermeyecek. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan dinlerse cevap verecek! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Vereceğim. BAŞKAN – Verecek
misiniz? Buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, biraz önce ifade ettim. Aslında, Sayın
Milletvekilinin sorduğu sorulara yorum yapmadım, cevap verdim ben. Ama somut
bir şey varsa “Şu köyde şöyle bir şey var.” onu araştırırım. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim. Madde üzerinde
iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, daha süremiz var, soru soralım. BAŞKAN – Sistemde
yok efendim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Vallahi bilmiyorum, sistem burada işte; yani süremiz var. BAŞKAN – Sayın
Durmuş, yeni girdiniz ama, geç kaldınız. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hayır efendim kalmadım, daha kırk sekiz saniye var. BAŞKAN – Madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 Sıra Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesine Dair Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin 4.
fıkrasında yer alan “beş yıl süre ile”nin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum ve işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 1 inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz madde, 2005 yılında il özel idarelerine devredilen Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak merkezî yönetim bütçesinden ödenek ayrılmasına
devam edilmesini ve bunun, ileriye yönelik de beş yıl süreyle sürdürülmesini
öngörmektedir. Değerli
arkadaşlar, öncelikle kamu yönetiminde yeniden bir yapılandırma ihtiyacı
duyulduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekli düzenlemeyi yapar ve bu
düzenleme yılı içinde yapıldığı için merkezî yönetim bütçesi olabilir, yerel
yönetim bütçeleri olabilir. Yaptığımız bu değişikliklerin gerektirdiği
masrafların bir şekilde karşılanması için yapmış olduğunuz o düzenlemede bir
geçici madde öngörürsünüz ve o yıl için devrettiğiniz hizmetlerin nasıl
yürütüleceğine ilişkin düzenlemeyi yaparsınız. Ancak aradan üç yıl geçmiş ve
ileriye yönelik olarak yapmış olduğunuz bir yeniden yapılandırma için geçici
düzenleme yapmaya devam etmenin mantığını anlamak mümkün değildir. Bunun
doğrusu, biraz önce ifade ettiğim o ilk yılda yapılan geçici düzenleme dışında
artık devrettiğiniz bu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün gittiği yer il özel
idareleridir ve bütçesinin de -personel dâhil- il özel idareleri bütçesinde yer
alması gerekir. Bunun için yapılacak doğru şey, il özel idarelerine merkezî
yönetim bütçe gelirlerinden ayıracağınız payı bu personel giderlerini de
karşılayacak düzeye çıkarmaktır. Dolayısıyla, bu yasa tasarısında böyle bir
hükmün yer almış olmasının talihsiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Ayrıca, bunun
ötesinde, geçici maddeyi dikkatle okursanız, “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
taşra teşkilatı için 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununda personel ve cari giderlere
ayrılan ödenekler kadar ödenek…” Ne demek bu? 2005 yılına ne kadar ödenek
ayırdıysanız o kadar ödenek demek. Cümlenin devamını okuyun “…personel sayısındaki
gelişmeler dikkate alınarak gözden geçirilecek.” diyor. Dolayısıyla, başı ile
sonu tutmuyor; başı kesin hükmü ifade ediyor, sonu da Bakanlığa yetki veren
esnek bir düzenleme oluyor. Değerli
milletvekilleri, yoksa aklımıza şöyle bir soru geliyor… Tabii, 2005 yılında
yapılan bir düzenlemeyle ilgili olarak bu hükümlerin beş yıl süreyle ileriye
doğru sürdürülmesinden bir amacınız şu ise, o olabilir: Yani, ileride bir gün,
tekrar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü yine bölgesel düzeyde ve merkezî
düzeyde örgütlemeyi düşünüyorsanız böyle bir düzenlemeyi sürdürmenizin bir
mantığı olabilir. Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında ifade etmediğim, Sivas katliamında
hayatlarını kaybeden yurttaşlarımızı on beşinci yılda rahmetle anarken,
Demokratik Sol Partinin, katliamın yapıldığı Madımak Otelinin kültür merkezi
olarak yaşatılması konusunda vermiş olduğu kanun teklifinin bir an önce
yasalaştırılmasına yüce heyetinizin destek vermesini beklediğimizi ifade etmek
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, yine, biraz önce, AKP Grubuna mensup bir milletvekili
arkadaşımız ihracatta ülkenin nereden nereye geldiğini ifade etti. Halkımız her
şeyi doğru takip ediyor. Ancak, siz ne kadar ihracatı söylerseniz biz de
ithalatı ve diğerlerini söylemeye devam edeceğiz. Cumhuriyetten bu yana, 2002
yılına kadar, seksen yılda cumhuriyet hükûmetlerinin
vermiş olduğu dış ticaret açığı 246,9 milyar dolar, beş yıl beş aylık AKP
döneminde verilmiş olan dış ticaret açığı aynı rakama yakın, yani 245,9 milyar
dolar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk, devam ediniz. HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Diğer taraftan,
2002 yılında devraldığınızdaki dış ticaret açığı 15,5 milyar dolar, şu anda
69,7 milyar dolar. 2002 yılına kadar cumhuriyet hükûmetlerinin
biriktirmiş olduğu borç stoku Türkiye Cumhuriyeti’nin 221,3 milyar dolar. AKP Hükûmetinin beş yılda eklediği, yani bu rakama eklediği,
Türkiye Cumhuriyeti’ne eklediği borç stoku 258,2 milyar dolar diyor ve icraatınızı
Türk ulusuna hatırlatmayı bir görev bildiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 Sıra Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesine Dair Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin 4.
fıkrasında yer alan “beş yıl süre ile”nin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz. Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Konuşmacı var mı, gerekçeyi mi okutalım? KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Küçük
belediyelerin harita, imar planı, içmesuyu, atıksu, katı atık, deniz deşarjı ve diğer projelerinin
uzman kuruluşlarca yapılması ve daha düzenli bir şehirleşme olması için bu
ödeneğin İller Bankasında kalması gerekmektedir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.30 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.45 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 248 sıra sayılı
Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. Geçici madde 1
üzerindeki Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir. Geçici 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Geçici 2’nci
maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2-
(1) 22/3/2008 tarihli ve 5747 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği ilk genel mahalli
idareler seçimlerine kadar devam edecek ilçe ve ilk kademe belediyelerine genel
bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ayrılan payların yüzde 30’u,
büyükşehir belediye payı olarak ayrılır. (2) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre ayrılan ve dördüncü fıkrasına
göre dağıtılan büyükşehir belediye payları, 1/7/2008
ilâ 31/12/2008 dönemine ilişkin tahakkuk edecek aylık büyükşehir belediye
payları, 2007 yılının aynı dönemine ilişkin olarak tahakkuk eden aylık
tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz; 1/1/2009 ilâ 30/6/2009 dönemine ilişkin
tahakkuk edecek büyükşehir belediye payları ise 2008 yılının aynı döneminde
tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz. Fazla olan
tutarlar, artış oranı yüzde 60’tan az olan büyükşehir belediyelerine bu oranı aşmamak
üzere nüfus esasına göre dağıtılır. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal. Buyurun Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 2’nci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, on beş yıl önce bugün Sivas’ta laikliğe, cumhuriyete ve
demokratik hukuk devletine başkaldıranlar tarafından katledilen demokrasi
şehitlerimizi saygıyla anıyor, bu olayda yakınlarını yitirmiş olanların
acılarını bir kez daha paylaşıyoruz. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde çok eskiden gelen bir gelenek vardır. Bu gelenek
doğrultusunda merkezî yönetim ile yerel yönetim birbirine alternatif gibi
görülmektedir. Oysa yerel yönetim, merkezî yönetimin bir alternatifi değil,
onun tamamlayıcısıdır. O nedenle, yerel yönetimlerin gelirlerini konuşurken bu
hususu mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Bütün
yönetimlerde merkezî yönetimin yerel yönetimlere kaynak aktarması söz
konusudur. Güçlü bir yerel yönetim amaçlanıyorsa sadece merkezî yönetimden
kaynak aktarılması yetmez, yerel yönetimlerin öz gelirlerini artıracak
düzenlemeler yapılması da gerekmektedir. Ancak özelleştirmeci zihniyet yerel
yönetimlere de bulaşmış, üretimden çok hizmet satın alan yerel yönetim mantığı
yerel yönetimlerin güçlenmesinin önünde engel olmuştur. Sayın
milletvekilleri, Merkezî yönetimden il özel idarelerine ya da belediyelere
ayrılan paylar yalnızca gelir yaratma olayı değildir. Ekonomik ve sosyal
politikalar açısından bu payların büyük önemi vardır. Komisyon görüşmeleri
sırasında da bu teklife eklenen geçici 2’nci madde bu yönde kimi düzenlemeleri
içermektedir. Geçici 2’nci maddeyle, büyükşehir belediyelerinin 1/7/2008 tarihinden itibaren alacakları payın bir önceki
yılın aynı dönemine göre yüzde 60 dolayında artırılması öngörülmektedir, yani
yüzde 20’lik sınır yüzde 60’lık artırım yapıldıktan sonra uygulanacaktır.
Belediyelerin ya da il özel idarelerinin gelirlerinin artırılması elbette
hepimizin talebidir. 248 sıra sayılı Yasa Teklifi bu anlamda olumlu bir adım
sayılmalıdır. Ancak, mevcut yasa, belediyelere verilen paylarda nüfus ölçütünü
tek başına temel almaktaydı. Bu yasa teklifiyle, nüfus ölçütünün yanında
gelişmişlik endeksinin de dikkate alınması öngörülmüştür. Gönül isterdi ki yasa
teklifinde bu ölçütlerin yanında, mali kaynaklar, coğrafi konum, turistik
oluşum gibi başka ölçütler de sisteme dâhil edilebilseydi uygun olacaktı. Ama, maalesef, belediyelere aktarılacak olan paylarda
gerçekleşen artış büyükşehir belediyeleri lehine düzenlenmiştir. Görünen o ki
bu düzenleme, çok da adaletli bir düzenleme olarak görülmemektedir. Değerli
milletvekilleri, yerel yönetimler sadece gelirleriyle gücü artan kurumlar
değildir. Yerel yönetimler, halkın yerelde yönetime katılması, sosyal devlet
ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli görevlere sahip olması gibi demokrasiyi
ve gelişmişlik düzeyini yakından ilgilendiren niteliklere de sahiptir. Peki,
ülkemizde bu yeterince uygulanabiliyor mu? Bu soruya “Evet.” diyebilmemiz
oldukça zor görünüyor. Değerli
milletvekilleri, belediyelerin özel bankalar ve yurt dışı kuruluşlarından
borçlanmasının önü açıldığından bu yana biriken borçlar belediyeleri iflasın
eşiğine getirmiştir. Belediyeler borç batağına saplanmış ve bundan
kurtulabilmek için ya özelleştirmeler yoluna gitmiş ya da hükûmet
belki borçları affeder diye bekler olmuştur. Şimdi, yerel seçimlere az kaldığı
için yerel yönetimlerin borçları konusu fazla gündeme getirilmiyor ama
seçimlerden sonra bu durumun daha ağır bir sorun olarak karşımıza çıkacağı
görüşündeyiz. Belediyelerin
borçlanma sistemleri gücüyle sınırlı olarak düzenlenmelidir. Bu konuda İller
Bankası daha etkin olarak devreye sokulmalıdır. Aslında İller Bankasına, borçlu
belediye ve il özel idaresinin vadesi gelmiş borç taksitlerini genel bütçeden
bu idarelere ayrılan paylardan kesme yetkisi verilmiştir. Bankanın,
Belediye Kanunu gereğince, bu paylardan yüzde 60’ını ilgili idarelere
göndermesi, yüzde 40’ını da ilgili idarelerin vadesi gelmiş borçlarına mahsup
etmesi gerekirken, Kanun’un amir hükmüne rağmen 2004, 2005, 2006 yıllarının
Ağustos, Eylül, Ekim aylarına ait payların Bakanlar Kurulu kararıyla, kesintiye
tabi tutulmadan ilgili idarelere gönderildiği, bu nedenle vadesi gelen kredi,
anapara veya faizlerin tahsil edilemediği bilinmektedir. 2007 yılında
ise 22 Temmuz seçimlerine seçim yatırımı amaçlanmış olmalı ki ağustos, eylül,
ekim aylarında yapılan kesintiler bu kez, yine Bakanlar Kurulu kararıyla nisan,
mayıs ve haziran aylarına çekilmiştir. Önümüzdeki yıl da belediye seçimleri yapılacağını
göz önünde bulundurursak aynı uygulamanın yapılacağı düşündürücü olabilir. Bu
uygulama, oysaki tamamen siyasidir ve yasal bir dayanağı da yoktur. Ayrıca, değerli milletvekilleri, bazı belediyelerin yasal
paylarının çok üzerinde, yaklaşık 20 kat üzerinde kredi aldıkları, yine bazı
belediyelerin su ve kanalizasyon hizmetleriyle ilgili İller Bankasına olan
kredi borçlarının yasal paylarının çok üzerine çıkarak 19 katına kadar ulaştığı
ve İller Bankasına en çok kredi borcu bulunan ilk elli belediye ve idarenin
kredi borcu toplamının kullandırılan toplam nakdî kredilerin yaklaşık yüzde
53’ünü oluşturduğu bilinmektedir. Yani 3.224
belediyenin 50 tanesi kullandırılan kredinin yüzde 53’ünü almış, geri kalan
3.174 belediye ise yüzde 47’sini kullanabilmiştir. Bu elli belediyenin hangi
belediyeler olduğunu bilmek de kuşkusuz hepimizin hakkıdır diye düşünüyorum. Diğer taraftan,
uzlaşma konusu borçlar Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 20 olarak
belirlenmiştir. Bu şartlarda bazı kredilerin geri dönüşü imkânsız hâle
gelmiştir. Bu uygulamalar, belediyeler arasında kredi kullanma bakımından
adaletsizliğe, banka yönünden ve verilen kredilerin uzun süre tahsilinin mümkün
olmaması nedeniyle de öz kaynak yitirilmesine neden olmaktadır. Değerli
milletvekilleri, belediyeler borç konusuyla uğraştığı gibi personel, su,
belediye şirketleri, sosyal devletin “sadaka devlet”le karşılaştırılması gibi
sorunlarla da uğraşmaktadır. Geçtiğimiz aylarda belediye şirketlerinin
trilyonlarca liralık yolsuzluklar içerisinde olduğu hepimiz tarafından
bilinmektedir. Yolsuzluklarla anılan şirketlerin başında olanlar teker teker görevlerinden olurken o kişilerin göreve
getirilmesine neden olan belediye başkanlarının hâlâ görevde olması oldukça
düşündürücüdür. Yerel yönetimde yolsuzluğun önüne geçilebilmesi için denetim
sistemlerinin mutlaka daha etkin hâle getirilmesi gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, hepinizin yakından bildiği gibi, ülkemizde bu sene yaşanan
kuraklık, tarımdan sanayiye, içme suyundan hayvancılığa kadar her sektörü
derinden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Bu konuda gerekli
önlemleri almak Hükûmetin öncelikli görevlerindendir. Belediyelerin su
konusunda hâlâ sıkıntı yaşadığını ve yaz mevsiminin geldiğini de düşünürsek bu
sıkıntıların devam edeceği açıktır. O nedenle, zamanında, gerekli önlemler
alınmalıdır. Değerli
milletvekilleri, belediyeler yerel iktidar gibi ayrıca siyasi bir işlev
görmektedir. Tıpkı merkezî yönetimde olduğu gibi yerel yönetimde de benzer
görüntüler yaşanmaktadır. Sosyal devlet ile “sadaka devleti”
karşılaştırılmaktadır. Ekonomik olarak kötü duruma getirilen insanlarımıza, Hükûmet ya da yerel yönetimler seçim öncesinde kömür ve
erzak vermektedir. Bunun yerine yapılacak aslında o kadar çok iş var ki. Biraz
önce ifade ettiğim gibi, su ve buna benzer yaşamsal birçok konu dururken
vatandaşlarımıza başka şekilde erzak, kumanya ve makarna, kömür dağıtılması
ayrıca düşündürücüdür. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Koçal, devam ediniz. ALİ KOÇAL
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, yerel yönetimlerin en önemli unsurlarından
biri olan muhtarlarımızın da bir sıkıntısını burada aktarmak istiyorum.
Biliyorsunuz, muhtarlarımız yaptıkları işlerden dolayı hiçbir ücret
alamamaktadırlar. Yalnızca ayda aldıkları 300 lira civarına yakın bir ücretle
yaşamaya ve yaşamlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Yapılan son
düzenlemeyle de gerçekleştirilen prim affında maalesef muhtarlarımızın derdine
derman olunmamıştır. Dolayısıyla, kıt
kanaat geçinen ve bu durumda çocuk büyüten muhtarlarımıza özel olarak bundan
sonraki çalışmalarımızda bir düzenlemenin yapılması gerektiği inancını taşıyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koçal. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş.
Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlayarak başlamak istiyorum. Aslında, yerel
yönetimlerin -belediyeler ve il özel idarelerinin- yaşamış oldukları mali sıkıntıları kısmen
çözebilecek ve bu nedenle de kısmen olumlu bulduğumuz, eksikleriyle birlikte,
olumsuz yanlarıyla birlikte desteklediğimiz bir yasa teklifini görüşmeye devam
ediyoruz. Yerel
yönetimlerle ilgili çok sayıda değerlendirme yapıldı değerli arkadaşlar.
Özellikle katılımcı demokrasi açısından yerel yönetimlerin önemine bu vesileyle
bir kez daha dikkat çekmek isterim. Türkiye gibi
nüfusu ve yaşadığı coğrafyası büyük ülkelerde, ulus devlet modeliyle yönetilen
ülkelerde temsilî demokrasi her zaman problem
olmuştur. Şimdi, 70 milyona yakın nüfusuyla ve büyük coğrafyasıyla yurdun her
bir köşesinde yaşayan vatandaşın temsilî demokrasi
modeliyle demokrasiye katılımcı bir şekilde iştirak ettiğini ve halkın kendi
kendini bu şekilde yönettiğini savunmak hayalci bir yaklaşım olur. Artık, dünyada temsilî demokrasinin yarattığı bu sıkıntının, yani halkın
olabildiğince daha fazla yönetime katılabilmesi konusundaki sıkıntıların
aşılabilmesi için katılımcı modeller, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
modelleri tartışılıyor. Nedir bunların mekanizmaları? Elbette ki belediyeler,
il özel idareleri, yani en nihayetinde “yerel yönetimler” olarak
adlandırdığımız mekanizmaların güçlendirilmesi, merkezî yönetimin yetkilerinin
bir kısmının yerele aktarılarak, katılımcı demokrasiyle o yörede, o bölgede, o
beldede yaşayan yurttaşların kendi gelecekleriyle, kendi yaşamlarıyla ilgili
daha fazla söz sahibi olabilmelerinin önünün açılması tartışılıyor. Bu tartıştığımız
yasa, böyle bir konuyu tartışmıyor. Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi
bulunmayan başka bir konuda, sırf işte, yerel yönetimlerin kısmi olarak
gelirlerinin artırılması, bazı finansal sorunlarının çözülmesi konusunda,
dediğim gibi, kısmi çözümler, kısmi çözüm önerileri getiriyor. Bu nedenle,
aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Döneminde Türkiye'nin idari
modelinden, idari yapısal modelinden kaynaklı sorunların tartışılabileceği,
belki hepimizin, bütün grupların ortaklaşabileceği yasa tasarıları üzerinde
çalışma yapmakta hayati derecede önem görüyoruz, fayda görüyoruz. Neden değerli
arkadaşlar? Eğer, ülkenin dört bir yanında yaşayan yurttaşlar kendi sorunlarını
dile getirmek ve sorunlarına çözüm bulabilmek için yeteri derecede mekanizma
bulamıyorsa, idari mekanizma içerisinde kendi sesini yeterince duyuramıyorsa,
vatandaş demokrasiden yoksundur, mahrumdur diyebiliriz. Bizim görevimiz de
Parlamento olarak, öncelikle yurttaşların, vatandaşların daha fazla demokratik
bir yaşama kavuşmasının, kendi kendini yönettiği konusunda daha fazla ikna
olmasının ve yönetime katılmasının önünü açabilmektir. Aslında,
Demokratik Toplum Partisi olarak önerdiğimiz demokratik özerklik projesi ve
modeli de bundan farklı bir şey değildir. Türkiye'nin hantal, tıkanmış idari
modelinin takviyeyle güçlendirilerek, bölgesel meclislerle halkın kendini daha
fazla yönetime katabilmesi, yerelde kendi sorunlarını daha rahat çözebilmesi ve
bu ağır bürokratik mekanizma içerisinde taleplerinin, düşüncelerinin,
isteklerinin erimemesi için önerdiğimiz, tartışılması gereken ciddi bir
modeldir. Demokrasi açısından bu şarttır değerli arkadaşlar. Aksi takdirde, 70
milyonluk Türkiye'nin her köşesinde yaşanan her sorunun Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında çözümünü beklemek ve bütün bu taleplere yetişebilmek
olanaksızdır. Bu beklenti içerisinde olmak hem milletvekilleri açısından hem
vatandaşlar açısından bir zulümdür, başka bir şey değildir. Dolayısıyla, bu
modelleri tartışmakta, halkın yararına en güçlü model, en demokratik model
neyse idari yapımızı buna göre şekillendirmekte geleceğimiz açısından fayda
görüyoruz. Hâlihazırda var
olan idari yapılanma modelimizle ilgili de ciddi sıkıntılar var. Şimdi düşünün
ki demokrasilerde aslolan, seçimle işbaşına
gelmektir, halkın istediği yönetim tarafından yönetilmesidir ve seçilmişlerin
etkili, yetkili oldukları ve tabii ki sorumlu olduğu bir mekanizmanın kurulmuş
olmasıdır. Bakın, bizim
idari sistemimizde, değerli arkadaşlar, her şeyden önce merkezî hükûmetin yerel yönetimler üzerinde ciddi bir vesayet
yetkisi vardır; her açıdan, mali açıdan, idari açıdan ciddi bir vesayet yetkisi
vardır. Belediye başkanlığı yapmış arkadaşlarımız ya da il genel meclisinde
çalışmış arkadaşlarımız çok çok daha iyi bilirler,
meclislerin bütçeleri dahi atanmış biri tarafından, yani valilik tarafından
onaylanmadığı sürece yürürlüğe dahi koyamıyorlar. Yani seçilmişlerin aldığı
kararlar en nihayetinde hükûmetin atamış olduğu bir
memur tarafından denetlenebiliyor ya da onun onayına bağlı bir şekilde
yürürlüğe giriyor. Düşünün ki halkın seçtiği bir belediye başkanı, şehir dışına
çıkabilmek için, atanmış bir memurdan izin almak zorunda. Yani valiye bildirecek,
“Ben şehir dışına çıkıyorum.” diyecek. Kim? Halkın seçtiği
belediye başkanı. Vali “Evet, çıkabilirsin.” diyecek. Kim bu vali? Hükûmetin atadığı memur. Atamayla gelmiş o şehre. Seçilmiş
olan belediye başkanı ondan habersiz, izinsiz şehir dışına dahi çıkamıyor.
Böylesi bir çarpık ilişki var bu idari modelde. Yine örneğin,
seçilmişlerin, belediye başkanlarının kent protokolündeki yeri atanmışlardan
sonra geliyor. Demokrasi ayıbıdır, değerli arkadaşlar. Eğer halkın seçtiğine,
iradesine, milletin iradesine saygı duyulacaksa atanmış bir memur halkın
seçtiğinin önünde olamaz. Protokol açısından da sakıncalıdır, kararların vali
tarafından onaylanması veya denetime tabi tutulması durumu açısından da
sıkıntılıdır. Yine, seçilmiş
bir belediye başkanı bir İçişleri Bakanı tarafından görevden alınabiliyor,
bakanın bu yetkisi var. Şimdi, dün, özgürlükçü ve güvenlikçi bakış açısını
başka bir vesileyle burada tartışmıştık. İşte, güvenlikçi bakış açısı budur
insan haklarına. Olması gereken nedir? Bakan doğrudan görevden alamamalıdır.
Bakanın yetkisi nasıl olabilir? Mahkemeye başvurabilir, mahkeme kararıyla
seçilmiş birisini belki açığa alabilir, geçici olarak görevden alabilir vesaire
ama şu anda durum ne? Bakan görevden alıyor, “Git mahkemeye başvur, kendi
hakkını mahkemede ara.” diye, seçilmiş olana ek bir külfet getiriliyor. Bu da
demokrasi açısından sıkıntılıdır. İl genel
meclislerinde de durum farklı değil değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, yapılan
yasal değişiklikle, il genel meclisleri kendi başkanını kendi içinden
seçiyorlar. Daha önce vali doğal başkanıydı ama şimdi de encümende sıkıntı var.
Encümendeki çoğunluk atanmışlarda. Yani vali ve
kentteki bürokratlar, atanmışlar, memurlar encümende çoğunluğu oluşturduğu
için, encümen kararları yine atanmışlar tarafından alınabiliyor, atanmışların
iradesi doğrultusunda alınabiliyor. Bu nedenle, seçilmiş olan il genel meclisi
üyelerinin, kararları etkili bir şekilde alma ve uygulama gibi bir durumları
yok. Şimdi, zamanımız
çok kalmadı ama müsaadenizle bu… Dün özellikle DTP’li
belediyeler kastedilerek, bazı milletvekili arkadaşlarımız, bölücü faaliyetler
yürüten belediyeler için AK PARTİ’nin göz yumduğu,
bunlarla ilgili gerekli şeyleri yapmadığı şeklinde, hem dolaylı olarak
partimizle ilgili ithamlarda bulunuldu. Buna ilişkin kısa bir iki şey söylemek
istiyorum. Elbette ki
Demokratik Toplum Partisinin belediyecilik anlayışı diğer partilerden
farklıdır, farklı olmak zorundadır. Biz, farklılığımızla var olmayı, farklılığımızla
yerel yönetimlerdeki katılımcı, şeffaf, o yörenin özgünlüğünü, ihtiyaçlarını,
taleplerini dikkate alan anlayışımızla elbette ki farklı bir belediyecilik
yürütüyoruz. Bunun adına “bölücülük” denmesini yadırgıyoruz. Bakın, bir
belediyemiz halkın bayramını Türkçe ve Kürtçe kutladı diye hakkında soruşturma
açılabiliyor. Yüzlerce dava, soruşturma var. Hakkında soruşturma açılmamış
belediye başkanımız yok. Neden? Yazmış olduğu, basmış olduğu davetiyede Türkçe
ve Kürtçe, halkın bayramını kutlamış ya da yeni yılını kutlamış. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Demirtaş. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Şimdi, her gün -sizlere de ulaşıyordur- değişik
belediyelerden davetiyeler geliyor; Türkçe-İngilizce, Türkçe-Almanca,
Türkçe-Fransızca ya da başka dillerde, ihtiyaca göre basılabiliyor. Bunların
bir tekiyle ilgili savcılar soruşturma açmamış ya da savcı soruşturma açmışsa
bile -ki bunun örneği yok Kürtçe dışında hiçbir dile açılmamış- İçişleri Bakanlığı
soruşturma izni vermemiştir ve açılmış soruşturmaların tamamı da beraatle sonuçlanmış. Yani yasa dışı değil, kanuna aykırı
değil, hukuka aykırı değil. Buna rağmen hâlen her davetiye ile ilgili savcılar
soruşturma başlatıyor, soruşturmayı yürütebilmek için İçişleri Bakanlığından
izin istiyor, İçişleri Bakanlığı da izin veriyor ve dava açılıyor tekrar beraat
ediliyor. Bu süreç yıllardır devam ediyor. Eğer buna bölücülük deniliyorsa asıl
ayrımcılık, asıl bölücülük işte Kürtçeye karşı bu tahammülsüzlüktür değerli
arkadaşlar. Bakın, bu kürsüden, Meclis kürsüsünden insanlar kendi duygularını,
düşüncelerini İngilizce ifade ettiler, yabancı devlet başkanları gelip kendini
ana dilinde bu kürsüden ifade ettiler. Alanya Belediyesi, Marmaris Belediyesi… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demirtaş. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) - … orada yaşayan insanların
taleplerini İngilizce, Almanca karşılayabiliyor ama bu ülkenin öz evlatları
olan Kürtlere karşı bu tahammülsüzlüğü biz doğrusu anlayamıyoruz. Asıl
ayrımcılık, bölücülük bu tahammülsüzlüktür diye düşünüyoruz. Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’a
aittir. Buyurun Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle,
kanunun düzenlenmesinde fevkalade emeği bulunan gerek bürokrasiden gerekse
Bakanlıktan ve gerekse bu konuda uzman kabul edilen üstatlara çok teşekkür
ediyorum verdikleri emeklerden dolayı. Değerli milletvekilleri, belediye meclislerinin ve il genel
meclislerinin yetkilerinin tekrar düzenlenmesi ve yetkilerinin düzenlenmesinin
ardından da Hükûmet olarak gelir noktasında arkasında
net bir duruş sergilenmesi, dolayısıyla gerek belediye gelirlerinin gerekse il
özel idare gelirlerinin artması için her geçen gün yeni tedbirlerin ihdas
edilmesi AK PARTİ Hükûmetinin, takdir edersiniz, en
önemli icraatlarından biri olagelmiştir. Yerelleşmeyle ilgili birçok anlamda değişik eleştirilere maruz
kalmasına rağmen, dünyanın geldiği noktada özellikle yerel yönetimlerin
güçlenmesi, yerel yönetimlerin yaptığı işlerin arkasında merkezî idarenin
durabilmesi noktasında AK PARTİ Hükûmeti net bir
tavır sergilemiştir ve bu tavrın neticelerini son beş yıldan beri almaya devam
ediyoruz. Şu anda gerek
illerimizde ve gerekse ilçe ve köylerde çok önemli yatırımlar yerel yönetimler
tarafından yapılıyor. Daha önce bir köy kanalizasyonunun dahi
yapılabilmesi için birçok imzanın gerektiği ve birçok yetkilinin arkasından
koşturulması gerektiği, mahalle ve köy muhtarlarının devamlı Ankara’da koştuğu
günlerin çok geride kaldığını hatırlatmak isterim ve şu anda gerek il genel
meclisleri içerisinde gerek belediyeler içerisinde çok kısa sürede kararlar
alıp çok kısa sürede uygulamalar yapılabiliyor. Dolayısıyla hizmet artık
yerinden üretilebiliyor. Bu, ifrat ve tefrite gitmeden uyumla yapılan bir
işlemdir. Yani bir tarafın dediği gibi, sınırsız yerel yönetimlere yön vermek,
sınırsız şekilde yerel yönetimlerin faaliyetlerini göstermesi değil yahut da sadece
merkezî yönetim tarafından karar alınması ve kararların sadece merkezî yönetim
tarafından uygulanması değil, gerek merkezî yönetimin gerekse yerel
yönetimlerin bir uyum içerisinde devam etmesi ve çalışması. İşte, AK PARTİ’nin yerel yönetimlerle ilgili sürecinin en önemli özü
budur, bu olmaktadır, bu olacaktır. Dünyanın yerel
yönetimlerle ilgili geldiği bu seviyede, yerel yönetimlere verilen destek
noktasında herhangi bir eleştirinin olmasını anlamak mümkün değil. En azından yapılanların ortada olduğu ve liste olarak her şekliyle
net olarak ortaya konulabileceği bir gerçek. Değerli
milletvekillerimiz, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla 5302 sayılı, İl Özel
İdaresi Kanunu’yla Beledi Kanunu’yla ve şimdi de önümüzdeki süreçte gelecek
olan Köy Kanunu’yla her geçen gün yerel yönetimlere merkezî idarenin verdiği
destek daha da artacaktır. Bu, yerel yönetimlere olan güvenin bir gerekçesidir
ve bu yerel yönetimlere olan güvenin neticelerini de özellikle belediyelerimiz,
özellikle de AK PARTİ belediyeleri net olarak ortaya koymuşlardır. İllerimiz,
ilçelerimiz, belediyecilikle tanışmış, belediyeciliğin ne olduğunu, nasıl
yapılması gerektiğini halkımıza hissettirmişlerdir. Belediyeciliği sadece
klasik bir belediyecilik anlayışıyla yapmak yerine içinde gençlik sporu, sosyal
hizmetleri, kültür, turizmi de alan, her alanda il ve ilçeyi kucaklayan bir
belediyecilik anlayışı, artık olması gerektiği gibi işlemeye, faaliyet
göstermeye başlamıştır. İl genel
meclislerinin, özellikle de 5302 sayılı Yasa’dan sonra aldığı yetki ve
görevlerle birlikte yaptığı hizmetler, aldığı kararlar, il özel idarelerinin
karar organı olması sıfatıyla yaptığı faaliyetler ve aldığı kararlar hakikaten
takdire şayandır. Şunu da belirtmek isterim: Gerek belediye meclislerinde gerek
il genel meclislerinde, ister istemez belki iller içerisinde, süreç içerisinde
ayrıca bazı hatalar da gerçekleşebilir, gerçekleşmiştir de, olabilir de. Genel
manada topyekûn il genel meclislerini ya da yerelleşmeyi ya da belediyeleri
haksız yere itham etmenin manası, bu şekliyle yoktur. Kaldı ki bürokraside çok
daha fazla hatalar olmasına rağmen ister istemez korumak zorunda olduğumuz bir
işleyiş vardır. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tunçak, konuşmanızı
tamamlar mısınız. MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Nasıl Türkiye’de demokrasinin gelişmesi
için Türkiye Büyük Millet Meclisinin olmazsa olmaz bir şart olduğunu biliyor
isek yerelde de illerde il genel meclislerini ve belediye meclislerini
çıkartacağımız kanunlarla, alacağımız kararlarla net olarak desteklemeye devam
etmektir ve bu şekliyle, sadece kanunlarla değil, maddi anlamda da arkasında
durmamız bizim büyüklüğümüzün de bir göstergesi olacaktır. Ben, yeni kanunun
hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Tunçak. Şahısları adına
ikinci söz Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım’a aittir. Sayın Yıldırım,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi’nin geçici 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu maddeyle,
büyükşehir belediyelerine, tüzel kişiliği ilk mahallî idareler genel
seçimlerinde sona erecek olan ilçe ve ilk kademe belediyelerinden pay verilmesi
noktasında düzenleme gelmektedir. Bu ilçe ve ilk kademe belediyelerine genel
bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden
ayrılan payların yüzde 30’u büyükşehir belediyelerine gönderilmeye devam
edilecektir. Değerli
arkadaşlar, bu maddeden sonra artık yürürlük ve yürütme maddesi gelmektedir ve
kanun inşallah sizlerin oylarıyla kabul edilecektir. Bu maddeler
görüşülürken, elbette ki muhalefet milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini
ortaya koyarken belediyelerimize verilen bu katkının, yerel yönetimlere, özel
idarelere verilen bu paranın… Bütçe konusundaki tenkitleriyle olumlu katkı
veren arkadaşlarıma ben buradan teşekkür ediyorum, ancak çok adaletli,
hakkaniyetli, hukuka uygun düzenlemelerin yapılıp yapılmadığı noktasında
gerçeği yansıtmayan bazı beyanlarda bulunmaları beni şahsen üzmüş
bulunmaktadır. Neden? Geçmiş dönemde belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız
olarak söylüyorum, İller Bankasından gelecek paylarımız belli olmazdı, 100
milyar tahakkuk etmiş, 1 trilyon tahakkuk etmiş ama ne kadar para kesilecek
belli değildi. Ama Adalet ve Kalkınma Partisinin ortaya koymuş olduğu hükümler
çerçevesinde, 2002 seçimlerinden sonra kurulan hükûmetlerde,
işte en son Belediye Kanunu’nda, İl Özel İdareleri Kanunu’nda ve Büyükşehir
Belediye Kanunu’nda şimdi belli noktada bir kıstas getirilmektedir. Keyfî
idareden ziyade, İller Bankası yönetimine veya bir bakanın yetkisine
bırakılmayarak, bu kesintilerin artık bundan sonra yüzde 60’ının mutlak surette
o belediyelere gönderilmesi, en fazla yüzde 40’ının kesintiye uğratılması hükmü
ortaya konulmaktadır kanunla birlikte. Evet, mesela deprem oldu, Marmara
depreminde bunu yaşadık; belediyelerimizde muazzam şekilde yıkım olmuş, insan
ölmüş, her yerin altı üstüne gelmişti. Öyle belediyeler vardı ki bir bardak
kırılmamış ama “Benim partimden -Bunu yaşadık, o günkü koalisyon hükûmetlerinde bulunan partiler için söylüyorum- ona 5 kat
fazla gönder.” ama… İsim de verebilirim, Sakarya’da Serdivan
Belediyesi. Yerle bir olmuş, bu belediyenin altyapısının hepsi tarumar olmuş,
sıfır. Bırakın hakkını, hiçbir şekilde katkı gönderilmemiştir. Şimdi adalet… O,
nereden nereye dediğimiz zaman adaletsizlikten adalete yönlendiren bir anlayış
ortaya konulmaktadır. Değerli
arkadaşlar -küçük belediyelerimiz var, orta belediyelerimiz var- bundan önce,
bakanlık bakanlık proje getirirler, eğer tavassut
olursa, aracı olursa, kendi partisinden olursa, o proje değerlendirilir ve
bakanlıktan yardım yapılır. Ama, şimdi denkleştirme
ödeneği altında ve toplanan vergi gelirlerinden binde 1 oranında toplanan bir
kesinti… Dolayısıyla, bu ne oluyor? Denkleştirme ödeneği olarak tüm
belediyelerimize, parti ayrılmaksızın, nüfusu 5 bine kadar olan belediyelere bu
payın yüzde 60’ının, 5 bin ile 10 bin arasında olan belediyelerimize de bu
paylardan yüzde 40’ının aktarılması öngörülmektedir. O partiden bu partiden
denilmeden yapılan bir hadise bu. Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzün ve İller Bankasının şu anda
kanun çerçevesinde yapılan bu yükseltmelerden ortalama yüzde 35, 45, 55
nispetinde ve özel idarelere ortalama yüzde 56, büyükşehirlere normal yüzde 36,
yüzde 35 şeklinde yansımalar, belediyelerimize de yüzde 42 oranında yansımalar
yapılmakta ve bunlar yapılırken de hiçbir ayrım gözetmeksizin, kıstas olarak
iktidar partisinden olsun, muhalefetten olsun hepsine aynı adil şekilde aktarım
yapılmaktadır. Evet, değerli
arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetinin yapmış olduğu
icraatlar budur. Bunun ötesinde yapılan başka bir durum yoktur. Mahallî idarelere,
özel idarelere, belediyelere aktarılan bu paralar 70 milyona aktarılan paradır.
Yani hizmet itibarıyla elbette ki hükûmetlerin elinde
bütçeler daha fazla olsun, daha fazla imkânlarla yerel yönetimlere aktaralım.
Hakikaten nüfus itibarıyla gece nüfusu ayrı gündüz nüfusu ayrı olan bölgelerde
şu gün, bu zamanda yapmış olduğumuz bu kanunun eksikleri vardır, noksanları
vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlar mısınız. RECEP YILDIRIM (Devamla) – Evet. Ama, bu kanunun bu
şekilde yürürlüğe girmesi dahi belediyelerimizin elini çok kolaylaştırmıştır. Ben buradan tüm
belediye başkanlarımıza, artış oranlarında da halka aynı şekilde hizmetlerini
artırarak devam etmelerini… Hizmet edenle, laf üretenle, icraat yapanı, bu
halkın, seçimlerde mutlaka ayıracağını diliyor, bu kanunda emeği geçen Değerli
Bakanımıza, değerli bütün bürokratlarımıza ve ilgili bütün kamu kurum ve
kuruluşlarına teşekkür ediyor, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. Sağ olun, var
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yıldırım. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sayın Ağyüz, buyurun. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, hazine alacakları içerisinde belediyelerin oranı
ve miktarı ne kadardır? Borçlanma olarak soruyorum. Ayrıca, 2004 yılından
bugüne kadar yasal olmayan imar değişiklikleri ve ihaleler hakkında soruşturma
geçirmiş, Bakanlığınız tarafından soruşturmaya uğratılmış belediye başkanı ve
yönetici var mıdır? Ayrıca da, siz de
beyan ediyorsunuz, arkadaşlar da, ayrım yapılmıyor diye. Ama son on gün
içerisinde Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünden Urfa bölgesine
yardım gönderildi ama Urfa Ayran Belediyesine maalesef bir kuruş verilmedi.
Bunu da bilginize sunmak isterim. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Paksoy, buyurun. MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
belediye çalışanlarının özlük hakları merkezî bir düzenlemeyle
iyileştirilemediği için her belediye birbirinden bağımsız, tabii ki miktarları
da birbirlerinden farklı olmak üzere “Sosyal denge ödemesi” adı altında
kanunsuz ödemeler yapmaktadır. Bu ödemelerin tamamı yasal dayanaktan yoksun,
soruşturma konusu olabilecek ödemelerdir. Tüm belediyeleri, belediye
saymanlarını gelecekte sıkıntıya sokabilecek bu uygulamaya yasal bir dayanak
kazandırmayı ya da farklı belediyelerin çalışanları arasındaki adaletsizliği
yapacağınız bu düzenlemeyle gidermeyi düşünür müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Büyükşehir
belediyeleri ile diğer belediyeler arasında kişi başına düşen bu parada müthiş
bir farklılık var. Bu adaletsizlik değil mi? Büyükşehirlerin
sanayisinin büyük olduğu, dolayısıyla verginin fazla verildiği şeklindeki bir
gerekçeden geri kalmış yörelerin sanki bunda kabahati varmış gibi bir sonuç
ortaya çıkmayacak mı? Bu yardımın
büyükşehir veya küçük şehir, bütün şehirlerde yaşayan insanlarımıza eşit ve
adil bir şekilde dağıtılması daha uygun olmaz mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Sayın Bakanım,
başka sorusu olan yok, cevap verebilirsiniz. Buyurun efendim. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Paksoy’un sorusuyla ilgili, belediye çalışanlarının bu
sosyal denge ödemeleri konusunda Bakanlığımızın çalışması sürüyor. Geçmişte de
bu konuda değişik uygulamalar olmuş, şu anda da bazı sorunlar var, bunlar
üzerinde çalışmalar sürüyor. Şimdi, Sayın Ağyüz’ün “Hazine alacakları içinde belediye borçlarının
payı ne kadardır?” sorusu var. Tabii buna baktırıyorum, eğer süre içinde, bu
tasarı görüşülürken gelirse söyleyeceğim. İmar uygulamalarıyla
ilgili tabii çok soruşturma var. Biliyorsunuz, değerli milletvekilleri, yerel
yönetimlerle ilgili Anayasa’mızın öngördüğü merkezî yönetimin vesayet yetkisi
İçişleri Bakanlığı aracılığıyla kullanılmaktadır. Şu anda 81 il özel idaremiz,
3.225 belediyemiz vardır Türkiye’de. Bu 3.225 belediyeyle ilgili teftiş,
inceleme, değerlendirme genelde Bakanlığımız teftiş mekanizmaları içinde
yürütülmektedir. Bunun içinde de tabii, bazen vatandaş şikâyeti, bazen zaten
uygulamayla ilgili ulaşan bilgiler çerçevesinde teftiş veya bazen de normal yaz
döneminde mesela belediyelerimize teftiş gönderilmektedir. Bu çerçevede tabii,
bunun içinde, sizin de ifade ettiğiniz gibi, imarla ilgili olanlar da vardır,
soruşturma izni olan da vardır ama şu anda onlarla ilgili bir sayı veremiyorum.
Urfa’yla ilgili notunuzu da aldık. Mesela, 2007 yılında toplam teftiş sayısı
-bir rakam vermiş olayım, bilginize sunmuş olayım- 866’dır. Değişik şekillerde,
bir kısmı ifade ettiğimi gibi normal teftiş, bir kısmı şikâyetle ilgili olmuş
olabilir. Sayın Bulut’un
sorusu: Büyükşehir belediyeleriyle diğer belediyeler arasındaki fert başına
ödenen miktarlarda adaletsizlik deniliyor. Tabii, bu konu, bu teklif
görüşülürken hem komisyonda hem Genel Kurulda bu gündeme geliyor. Ben dün de
ifade ettim, bu konuda yeniden bir değerlendirme yapılabilir, çalışma
yapılabilir. Nüfus açısından nüfusu bugünkü büyükşehir belediyeleri seviyesinde
illerimiz var onlar yeniden değerlendirilebilir, o ayrı bir çalışmadır ama şu
anda biz yeni bir sistem getirmiyoruz. Bu teklif, mevcut uygulanan sistemi
biraz daha iyileştirme, biraz daha adaletli bir şekle getirmeyi hedefliyor.
Yani baştan sona sistemi değiştiren bir teklif değil. Bakın, bu
kanunlaştığında teklif ne olacak? Bu kanunlaştığında, biliyorsunuz oranlarda,
bütün belediyelerde ciddi bir artış oluyor yani ortalama artış miktarı yüzde
44. Büyükşehirlerde biraz daha düşük bu artış, normal belediyelerde biraz daha
yüksek. Ama, büyükşehir ve diğer belediyeler ayrımı
içinde tabii ki miktar olarak biraz daha düşük kalıyor. Tabii şunu da
küçümsemeyelim: Büyükşehirlerimiz nüfusun çok büyük bir kesimini de içinde
barındırıyor. Şu anda benim elimdeki veriye göre, nüfusumuzun neredeyse yüzde
40’ı civarında, 31 milyon nüfusumuz bizim, büyükşehirlerde yaşıyor yani yaklaşık
71 milyon nüfusumuzun 31 milyonu, yüzde 45’i –yüzde 40’ın üzerinde, bakın-
büyükşehirlerde yaşıyor. Onun da önemini tabii kendimizin görmemiz lazım. Ama, biz yine de bu konuda özellikle bazı illerimizle ilgili
yani büyükşehir konusunda nüfusu gerçekten yüksek seviyede olan illerimizle
ilgili, dün de ifade ettim, yeni bir çalışma yapılabilir, buna da sıcak
bakarız. Bu çerçevede bu
sorulara cevap vermiş oluyorum Başkanım, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 sıra sayılı yasa teklifinin geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
son cümlesinin çıkartılarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
“Fazla olan tutarlar, nüfusu mevcut büyükşehir belediyelerinden
fazla olan il belediyelerine nüfus esasına göre dağıtılır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel
Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “1.1.2009 ila
30.6.2009 dönemine ilişkin tahakkuk edecek büyükşehir belediye payları ise 2008
yılının aynı döneminde tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz.”
ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2. maddesine 3. fıkra olmak üzere “22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi
Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var
olan borçları bir sefere mahsus affedilmiştir.” ibaresinin eklenmesi hususunu
arz ve teklif ederim.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz. “(2) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına
göre ayrılan ve dördüncü fıkrasına göre dağıtılan büyükşehir belediye
paylarında 1/7/2008 ilâ 31/12/2008 dönemine ilişkin
tahakkuk edecek aylık artış, 2007 yılının aynı dönemine ilişkin olarak tahakkuk
eden aylık tutarların yüzde 50’sinden fazla olamaz; 1/1/2009 ilâ 30/6/2009
dönemine ilişkin tahakkuk edecek büyükşehir belediye paylarındaki artış ise
2008 yılının aynı döneminde tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 50’sinden
fazla olamaz. Fazla olan tutarlar, artış oranı yüzde 50’den az olan büyükşehir
belediyelerine bu oranı aşmamak üzere nüfus esasına göre dağıtılır.” “(3) 1/7/2008 ilâ 31/12/2012 tarihleri arasında 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre ayrılan büyükşehir
belediye paylarının hesaplanmasında, 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel
Tüketim Vergisi Kanununa ekli (l) sayılı listede yer alan mallardan tahsil
edilen Özel Tüketim Vergisi tutarları, bu dönemle sınırlı olmak üzere
büyükşehir belediyesi pay hesabına dâhil edilmez. Pay hesabına dâhil
edilmeyecek tutarın miktarını ve süresini azaltmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Uygun görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutacağız? NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum. Gerekçe: Uygulanmakta olan
ekonomik istikrar programı çerçevesinde bütçe dengeleri gözetilerek, büyükşehir
belediyelerine aktarılacak kaynağın yıllara yayılması amaçlanmaktadır. Büyükşehir
belediyesi paylarının dağıtımında, bir önceki yılın aynı ayına göre tahakkuk
eden tutarlar esas alındığından 01/07/2008 ile 31/12/2008 dönemine
ilişkin aylık büyükşehir belediye paylarının, 2007 yılının aynı döneminde aylık
olarak tahakkuk eden tutarların adil dağıtımı amacıyla bu değişiklik
yapılmaktadır. Dolayısıyla Özel Tüketim Vergisinin pay havuzunda dâhil edilmesi
nedeniyle 2008 yılının Temmuz ayından sonraki dönem ile 2009 yılının Ocak ve
Temmuz aylarında tahakkuk edecek payların büyükşehir belediyeleri arasında
dengeli bir şekilde dağıtılması amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2. maddesine 3. fıkra olmak üzere “22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi
Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var
olan borçları bir sefere mahsus affedilmiştir.” ibaresinin eklenmesi hususunu
arz ve teklif ederim. Münir
Kutluata (Sakarya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi
Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var
olan borçlarının bağlandıkları yeni belediyelere yük olmaması ve zor durumda
kalmamaları amaçlanmıştır. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN –
Arayacağım efendim. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.39 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.56 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 248 sıra sayılı
Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. Geçici madde 2
üzerindeki Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, daha evvel kabul ettiğimiz önerge sebebiyle diğer iki önergeyi
işleme koyamıyorum. Şimdi kabul
edilen önerge doğrultusunda geçici 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 2’nci madde kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, yeni geçici madde ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 Sıra Sayılı Yasa Teklifine aşağıdaki geçici 3. maddenin eklenmesini arz
ederim. Kamer
Genç Tunceli
Geçici Madde 3:
Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten en geç üç ay içinde, belediyelerin doğal
gaz ve elektrikten çeşitli kuruluşlara olan borçları tespit edilerek Resmî
Gazete’de yayımlanır. Bu suretle tespit
edilen borçlar yayımı takiben en geç altı ay içinde ilgili belediyelerden eşit
taksitlerle tahsil edilir. Tahsilat 6183 Sayılı Kanun
hükümlerine göre yapılır. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge
sahibi olmadığı için gerekçeyi okutuyorum efendim. Gerekçe: Birçok belediye
vatandaşlardan tahsil ettiği doğal gaz ve elektrik paralarını ilgili idarelere
ödememekle devleti büyük zararlara sokmaktadır. Ayrıca hangi belediyelerin bu
kalemlerden ne kadar borçlarının olduğunun da vatandaşlarca bilinmesinde yarar
vardır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Yeni geçici madde
ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“Geçici Madde 3-
Bu Kanunun 7 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki
yüzde 40 oranı 2009 takvim yılından başlamak üzere iki yıl süreyle yüzde 30
olarak uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Selçuk Ayhan konuşacak. BAŞKAN – Önerge
üzerinde buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar) SELÇUK AYHAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi olarak
7’nci maddenin içinde değişiklik yapılması için verdiğimiz kesintilerle ilgili
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlar, yasaları çıkarırken geçmişte zaman zaman
yapıldığı gibi kişisel, yandaşsal ya da siyasi hesaplarımızla değil, ülkemizin,
halkımızın çıkarlarını göz önüne alarak, bilimsel verileri dikkate alarak
çıkarmak ve yasaların çıkarılması için yapılan ön çalışmalarda ciddi
hazırlıklar yapmak durumundayız. Geçenlerde yerel
yönetimlerle ilgili çıkardığımız yasada, hepinizin bildiği gibi, birçok belde
belediyemizi kapattık. Ve biz burada yasayla ilgili
görüşürken belki nüfusu 1.999 olan bir beldede olabilen 2 veya 3 tane doğum
nedeniyle bizim belediye olma hakkını iptal ettiğimiz belde, belediye sıfatını
kazanıyordu ya da nüfusu 2.001 olan bir beldede olası bir trafik kazası ya da
değişik nedenlerle olan ölümler nedeniyle o belediye olarak kalırken aslında o
vasfını yitiriyordu. Bunlara hiç dikkat etmiyoruz. Yeni ilçe
yaptığımız belediyelerde yanlış işler yaptık. Belediye Kanunu’nun sınırlarla
ilgili maddelerine dikkat etmeksizin tamamen ileriye dönük hesaplarımızı
dikkate alarak ve o bölgedeki insanın kendisini nasıl hissettiğini bile
düşünmeden, onun psikolojisine bile değer vermeden Belediye Yasası çıkardık.
Dileğim, Anayasa Mahkemesi bunu bozar da her şey yoluna girer, yoksa bunun
sıkıntılarını önümüzdeki süreçte hep birlikte yaşayacağız. Bunun dışında,
turistik beldelerimiz var, örneğin bugün İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Bozdağ beldesi hem yazın hem kışın hafta sonları nüfusunu
üçe, dörde katlayan bir belde. Yani dağ turizminin olduğu,
orman turizminin olduğu, kışın kış turizminin yapıldığı bir belde şimdi artık
köy statüsünde. Şimdi yerel yönetimlerde amaç, vatandaşı çalışırken de
dinlenirken de eğlenirken de rahat ettirmek, huzurlu yaşamasını sağlamaktır. Bu
anlamda, yerel yönetim gelirlerinin artırılması, genel bütçeden yerel yönetimlere
verilen payların artırılmasında o belediyelerde sağlıklı kentleşmenin olması
açısından -tabii “sağlıklı kentleşme” dediğimizde imar planı içindeki yeşil
alanından konut alanlarına, rekreasyon alanlarına,
ulaşım planına, eğitim ve dinlenme tesislerine kadar bütünüyle ele alıyorum-
yarar var. Bunu kimse yadsıyamaz. Ancak bu yapılırken kentin talan edilmesine,
kent alanlarının peşkeş çekilmesine fırsat verecek davranışlardan da kaçınmamız
lazım. Yani sağlıklı ve planlı kentleşme sonuç itibarıyla Türkiye’de göç
nedeniyle kendi yurdunu terk eden, vatan özlemiyle tutuşan birçok insanın da
yerinde kalmasını sağlayacak istihdam projeleri de oluşturacaktır,
yaratacaktır. Bunların hepsini bilerek hareket etmek durumundayız. Bir yandan
Büyükşehir Belediye Yasası’nda da bazı aksaklıklar var. Örneğin, büyükşehir
belediyeleri içindeki orman köylerinin kültür evi, yol gibi problemleri özel
idareye aittir. Ancak aynı köylerin imar, su ve benzeri hizmetleri de
büyükşehir belediyeleri tarafından verilir. Bu da şu tip sıkıntılar yaratıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ayhan, konuşmanızı tamamlar mısınız. SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Örneğin bir büyükşehir belediyesi kendi alanındaki herhangi bir ova
köyünde yaptığı yolu orman köyü statüsündeki köyün sınırında bırakıyor ya da
özel idare herhangi bir orman köyüne yaptığı yolu -tersi- bırakıyor. Tüm bu
yetkilerin büyükşehir alanlarında, büyükşehir belediyeleri içinde toparlanması
gerekir. Özel idareye
aktarılan kaynaklardan yapılan hizmetlerde objektif olmak gibi bir zorunluluk var.
Çanakkale yolu üzerinde Bergama’nın Pınarlı diye bir köyüne gittim. Köye (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ayhan. SELÇUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür edeyim efendim. Peki, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Yeni geçici madde
ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden pay verilmesi hakkında kanuna aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. “01.01.2005
tarihinden önce belediyelerde işçi olarak çalışanlar, kendi istekleri hâlinde,
herhangi bir hak kaybına uğramadan eski statülerinde çalışmaya devam
edebilirler, bu kişiler hakkında 5620 sayılı geçici işçilere ilişkin vize ve
süre şartları aranmaz.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. Böyle bir sorun var, başka
şekilde çözümü üzerinde çalışıyoruz ama burada katılmıyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Mümin İnan konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan
248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’ne bir madde eklenmek
suretiyle, mağdur olan işçi arkadaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi
noktasında söz almış bulunuyorum. Sayın Bakanımın da ifade ettiği gibi böyle
bir sıkıntı var. Bu sıkıntıların çözülmesi noktasında kendisiyle ve bu kanun
teklifini hazırlayan Sayın Nihat Ergün’le de yapmış olduğumuz görüşmelerde, önümüzdeki
günlerde yeni bir kanunla bu işin çözümlenmesinin daha mantıklı olabileceğini
ifade ettiler, çok teşekkür ediyorum. Belediye gelirlerinin artırılması, yıllardan beri bütün belediye
başkanlarının ısrarla beklediği ve her gün takip ettiği bir hadise. Yıllardır
belediye başkanlığı yapmış ve uzun yıllardır Türkiye Belediyeler Birliğinde
başkan yardımcılığı yapmış bir kardeşiniz olarak, belediye paylarının
artırılması noktasında değişik mücadeleler verildi, hem 57’nci hem 58’inci hem
59’uncu hem 60’ncı hükümetler nezdinde ama bugün, milletvekili olarak, bunu
ısrarla bekleyen belediye başkanlarının beklentilerine cevap verme noktasında
katkı yaptığımız için de memnunum. Bu konuda katkısı
olan bütün arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyoruz. Bütün eleştirilere rağmen,
iktidarıyla ve muhalefetiyle, büyük bir toplum kesimini ilgilendiren bu
hadiselerin, belediye başkanlarının ihtiyaçlarına cevap verdiği için, orada
çalışanların ihtiyaçlarına cevap verdiği için, belde halkının ihtiyaçlarına
cevap verdiği için, eksiklikleri daha sonra düzeltilmek kaydıyla bu kanun
teklifine “evet” dediğimizi, olumlu baktığımızı, daha önceki konuşmalarda
söylemiştik. Esasen,
bahsettiğimiz işçilerin bu mağduriyetleri daha önce çıkarılan 5620 sayılı
Kanun’la ortaya çıkmıştır. 1999 yılından 2005 yılına kadar, yıllardan beri aynı
statüde çalışan işçi kardeşlerimizin bu kanun çıktıktan sonra bulanık bir hâle
gelmesinden kaynaklanan bir sıkıntıdan bu öneri verilmiştir. Dolayısıyla, bunun
çözülmesi noktasında da atılan adımların olumlu karşılandığından biz de
memnuniyet duyuyoruz. Burada çalışan
arkadaşlarımızın -bütün evraklarının, iş kurumlarından alınan resmî evrakların-
esasen geçici işçi statüsünde kabul edilemeyeceği, iki yıl aralıksız
çalıştıkları için sürekli işçi kadrolarında olması gerektiğini hepimiz
biliyoruz ama bir muğlaklık var. Bunun düzeltilmesinin
hepimizin görevi olduğu düşüncesindeyim. Değerli
arkadaşlarım, belediyeler için vatandaşımıza ilk etapta, birinci elden hizmetin
sürekli, kaliteli ve sağlıklı yürütülmesi bakımından en önemli konunun gelirler
ve paylar olduğunu hepimiz biliyoruz. Hizmetin kalitesinin düşürülmemesi,
hizmetin kalitesinin sürekli artırılması noktasında ciddi anlamda paraya
ihtiyaç olduğunu biliyoruz. 1999’dan 2008 yılına kadar bütün belediyelere aynı
paylar gitmesine rağmen fiyat artışlarından, petrol fiyatları, girdi fiyatları,
hizmet fiyatları, işçi fiyatlarının artmasından dolayı hizmetlerde birtakım
eksiklikler ve aksaklıklar görülmektedir. Esasen daha önce
çıkarılması, daha erken çıkarılması gereken bir kanundu ama bugün çıkarılması
da son derece sevindirici bir hadisedir. Ben kanunun olumlu ve hayırlı olmasını
temenni ediyorum. İleriki safhalarda eksik ve ihtiyaç olan konuların da yine
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından getirilebileceğini de ifade etmek
istiyorum. Daha önceki görüşmelerimizde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak biz de Belediye Gelirleri Yasası’nın düzeltilmesi, payların artırılması
noktasında bir çalışma başlatmış iken Hükûmetin ve
milletvekili arkadaşlarımızın böyle bir kanun hazırlığı içerisinde olduğunu
öğrendiğimizde değişik önergelerle bunu takviye etme düşüncesiyle kendi kanun
teklifimizi getirmedik ama bu kanun teklifini, eksikliklerine rağmen
beklentilere az da olsa cevap verdiği için destekleyeceğimizi bildiriyor,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan. Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 9’uncu maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 9- (1) Bu
Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası 1/1/2009 tarihinde, 7 nci
maddesinin üçüncü fıkrası 1/7/2009 tarihinde, diğer hükümleri ise 1/7/2008
tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur. Sayın Erbatur, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 248 sıra
sayılı kanunun 9’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım. Üzerinde
konuştuğumuz teklif, esasen il özel idarelerine ve belediyelere genel bütçe
vergi gelirlerinden pay verilmesiyle ilgilidir. Yani bir anlamda belediye
gelirlerini ilgilendirmektedir. Ancak belediyelerin gelirleri kadar tartışılması
gereken önemli bir konu da genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılacak bu
payların nereye ve nasıl aktarılacağı yani belediye gelirlerinin nasıl
harcanacağıdır. Ben de bugün
sizlere 2004 yılında bu çatı altında kabul edilen 5215 sayılı Belediyeler Kanunu
ile belediyelere verilen kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma
sorumluluğundan ve ek olarak da belediyelerin sunmakla yükümlü olduğu kentsel
güvenlik hizmetlerindeki aksaklıklardan bahsetmek istiyorum. Bahsettiğim 5215
sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin son fıkrası “Büyükşehir belediyeleri ile
nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri
açar.” diyerek ülkemizde bulunan on altı adet büyükşehir belediyesine ve nüfusu
50 bini geçen binlerce belediyeye kadın ve çocuklar için sığınma evi açma
sorumluluğunu vermiştir. Türkiye’de bugün bulunan toplam sığınma evi sayısı
ellidir. Ülkemizde gerçekleştirilmeye çalışılan kadına karşı şiddetle
mücadelede bu sayının ne denli az olduğu açıktır. Yapılması gereken bir an
evvel belediyelerin üzerine düşen bu görevi yerine getirmesidir. Ayrıca merkezî
yönetimden yerel yönetimlere aktarılan kaynaklarda nüfus kriteri,
özellikle değişken nüfuslu kentler için tek başına bir ölçü olarak
alınmamalıdır. Örneğin, nüfusu yazın 250 bin kişiyi bulan, kışın ise 30 bin
kişi olan bir turizm kentini ele alırsak burada belediye sığınma evi açmayacak
mıdır? Nüfus kriteri yanında kalkınmışlık derecesi,
mali kaynaklar, coğrafi konum ve turistik değerler gibi kriterler üzerinde de
durulmalıdır. Ayrıca, üzerinde
tartıştığımız vergi gelirlerinin aktarımı sırasında bölgeler arası
eşitliksizlerin giderilmesi de amaçlanmalıdır. Bölgeler arasındaki ihtiyaç ve
yerel vergilendirme kapasitesindeki farklılıklar, mali yardımların dağıtımında
mutlaka ele alınmalıdır. Mali yardım sistemi, belediyelerin yükümlülüklerini
yerine getirebilecekleri yeterlilikte olmalıdır. Mor Çatı Kadın
Sığınağı Vakfının 2007 yılının sonlarında yaptığı bir basın açıklamasında da
dile getirildiği gibi, sığınak faaliyetleri, kaymakamların ve yerel
yöneticilerin iyi niyetine bağlı olmaktan öte geçememekte ve çoğu zaman yerel
yönetimlerin değişmesiyle durma noktasına gelmektedir. Oysa 4 Temmuz 2006’da
yayınlanan Başbakanlık genelgesine göre, sığınak çalışması gerçekçi bir bütçe
ve edinilen deneyimlerin ışığında hazırlanan bir protokol aracılığıyla
kurumsallaşmalı ve amacına uygun bir şekilde çalışmalıdır. Yerel yönetimlerin
bütçeleri, bu amaca uygun bir biçimde toplumsal cinsiyeti gözetecek ölçüde
şekillendirilmelidir. Ayrıca, sığınma evinde yaşayan kadınların toplumsal ve
ekonomik hayata katılımlarını kolaylaştıracak hizmetlerin sunumunda da yerel
yönetimler yine başat görev üstlenmelidir. Aksi hâlde, kadına karşı şiddetle
mücadelede sivil toplum örgütlerinin gerçekleştirdiği faaliyetlerin dışına
çıkılamaz. Ayrıca, yerel yönetimler, sadece sığınma evi açma aşamasında değil,
kadına karşı şiddetin her aşamasında aktif bir tutum sergilemelidir. Çünkü aile
içi şiddetle mücadelede önemli engellerden biri de şiddete uğrayan kadınların
korkmaları, yaşadıkları şiddeti dile getirememeleri, açığa çıkarmamaları ve
aile içinde saklamaya çalışmalarıdır. Şiddete uğrayan kadın ve çocukların
çekinmeden başvurabilecekleri birinci basamak yerel yönetimler olmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; belediye gelirleri ve harcamaları tartışılırken Avrupa
Kentsel Şartı’yla tanımlanmış olan kentsel hakların sunumu konusunda da birkaç
cümle söylemek istiyorum. Dünyanın birçok ülkesinde sağlıklı bir kentsel
yaşamın sürdürülebilmesi için kentlerde yaşayan insanların temel hak ve
sorumlulukları yasalar ve ilgili düzenlemelerle belirlenmiştir. Bu haklardan
faydalanma ve sorumlulukların paylaşımı eşitlik ve adalet temeline
dayandırılmaktadır. Özellikle de anayasal güvence altında olan sosyal devlet
ilkesi bunu gerektirmektedir. Yapılan
araştırmalarda, kadınların kendilerine, yaşadıkları toplum, kültür, aile ve
toplumsal gruplar tarafından yüklenmiş olan toplumsal cinsiyet rolleri ve bu
roller doğrultusunda ortaya çıkan beklentiler nedeniyle kentsel haklardan
yeterli düzeyde faydalanamadıkları tespit edilmiştir. Kentsel hak ve
hizmetlerin önemli bir boyutunu güvenlik hizmeti oluşturmaktadır. Ancak güvenlik hizmetini sadece emniyet açısından da almak mümkün
değildir; şehir içi ulaşım, park ve bahçe hizmeti, aydınlatma, kaliteli bir
mimari ve fiziksel çevre, çarşı ve pazar yeri düzenlemesi, toplumsal cinsiyeti
gözeten konu düzenlemesi gibi konular da güvenlik hizmetinin içinde ya da bu
hizmetle bütünleşik olarak ele alınması gereken konulardır. Kadınların
kentsel hizmetlere erişiminde sıkıntı yaşamaması için kentsel hizmet sunucuları
tarafından hizmetlerin, kadın bakış açısı ve gereksinmeleri de dikkate alınarak
planlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışı doğrultusunda uygulanmaya
sunulması şarttır. Aynı kentin aynı sokaklarını kullanan kadınlarla erkekler,
özellikle belli bir saatten sonra çok farklı duygular yaşar. Kadınlara, aleni
olmasa da gizli bir biçimde, üstü örtülü bir biçimde yasaklanmış yerler vardır.
Ancak kentlerimizde kadınların bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına
yönelik etkili önlemler alınmış değildir. Otomobil
güvenliğini yaya güvenliğinden daha üstün gören bir yönetim anlayışıyla
karanlık alt geçitler, sakatları, yaşlıları, çocuklu kadınları göz ardı eden
üst geçitler, yetersiz sokak ve cadde aydınlanması, binalar arasındaki dar ve
karanlık geçitler, bakımsız ve yeterli aydınlatmanın gerçekleştirilemediği açık
ve ortak kullanım alanları, ortak kamusal mekânlarda yeterli ve eğitilmiş
güvenlik görevlilerinin bulunmayışı, karakollarda ilgili durumlar için eğitimli
kadın polis, bekçi bulundurulmayışı kadınların kentsel güvenliğini azaltan ve
kimi zaman da ortadan kaldıran durumlardır. Toplumsal cinsiyet bakış
açısından yoksun kent planlaması da kentsel güvenliği olumsuz etkilemektedir.
Kadının toplumsal hayata katılımını destekleyecek biçimde yapılmayan kent
planları sonucunda kadınlar erkeklere göre çok daha fazla kentsel tehlikeyle
karşı karşıya kalmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce bir kez daha belirtmek
isterim ki bahsettiğim sorunların çözümü için bir an evvel kentsel güvenliğe
yönelik düzenlenmelerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısı ile yeniden
ele alınması ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu için de öncelikli şart kadının
karar alma süreçlerine aktif katılımının sağlanmasıdır. 1995 tarihli Pekin
Bildirgesi’nde de dile getirildiği üzere, kadınların güçlendirilmesi, karar
alma süreçlerine katılım ve iktidara erişimi de içerecek biçimde toplumun bütün
alanlarına eşitlik ilkesi temelinde tam katılımın, eşitlik, kalkınma ve barışın
sağlanması için temel önemdedir. Yani, kentsel mal ve hizmetlerin kullanıcıları
olan kadınların bunların üretim, sunum ve dağıtımına ilişkin karar alma
süreçlerine katılmalarıyla kadınların gereksinme ve sorunlarının yansıtılması
için uygun kanallar, cinsiyet eşitsizliklerine ve farklılıklarına duyarlı yeni
bir kent yönetimi yaklaşımı kabul edilmelidir. Tüm bunlar için de belediye
bütçelerinin toplumsal cinsiyeti gözetecek şekilde yapılması temel şarttır. Ayrıca, bugün
hâlâ Parlamentomuzda kurulmamış olan kadın-erkek eşitliği komisyonunun da bir
an evvel hayata geçmesi gerekir. Kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulması
gerçekleşmediği sürece Parlamentomuzda çıkardığımız yasalarımız kadın-erkek
eşitliğini gözetmeyen yasalar olacaktır. Çünkü,
yasalarımızdaki eşitsizlikler hâlen her alanda devam etmektedir.
Yasalarımızdaki eşitsizlikleri kaldırmadan bunların uygulamaya geçmesini
sağlamak da mümkün değildir. O nedenle, Parlamentomuzu, bir an evvel
kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulması için harekete geçirmeye
çağırıyorum. Bu konuda Parlamentomuzdaki tüm kadın milletvekillerinin vermiş
olduğu kanun teklifleri var, bunları grup başkan vekillerinin dikkatine
sunuyorum. Eğer bu yaz çalışacaksak, bu yaz çalışmalarımızı kadın-erkek
eşitliği komisyonunun kurulmasına yoğunlaştırmalıyız diye düşünüyorum. Eğer
bunu sağlayabilirsek ülkemizde kadınların eşitliği yönünde de bir adım atmış
olacağız. Bunun da ne kadar gerekli olduğunu yaşadığımız tüm olaylarda görmekteyiz.
Bunun dikkate
alınacağını umuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erbatur. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay. Sayın Akçay,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel
İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 24 Ocak 2008 tarihinde Sayın Başbakanın imzasıyla hükûmet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan İl Özel İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanun Tasarısı, 14
Mayıs 2008 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki toplantıda alt komisyona
havale edildi, daha alt komisyona gitmeden ve görüşülmeden, komisyonun huzuruna
değişik bir tasarıyla gelineceği ifade edildi. Hükûmet tasarısı geri
çekildi ve milletvekillerinin imzasıyla, Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi olarak yüce Meclisin huzuruna getirildi. Bu tasarı,
AKP’nin siyasi kararsızlığını gösteren bir tasarıdır. Hükûmet,
bu tutumunu açık bir şekilde izah etmek durumundadır. Hükûmetin
tasarısı belediyelere verilen önemi göstermiyor muydu? Neden geri çekildi? İl
özel idareleriyle belediye gelirlerinin pay artışlarının kaynağı nedir?
Gerekçede bundan hiç bahsedilmemektedir. Ek vergi mi alınacak, yedek ödenekten
mi karşılanacak? Tasarıyla yerel yönetimlere 4 milyar YTL ilave kaynak
getirilmektedir. İlave 4 milyar YTL daha borçlanacak mısınız yoksa harcamaları
mı kısacaksınız? Bütün bu hususlara açıklık getirilmesi gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifiyle büyükşehir belediyelerinin genel bütçe
vergi gelirlerinden aldığı pay artırılmaktadır. Peki, bu paralar nasıl
harcanıyor ve nereye gidiyor, bunu da mutlaka sorgulamamız gerekmektedir. Bu
vesileyle, yüce heyetinize, bazı büyükşehir belediyelerinin spor kulüplerine
temas etmek istiyorum. Başta İstanbul ve
Ankara olmak üzere bir kısım büyükşehir belediyelerinin profesyonel ligde
futbol takımları bulunmaktadır. Bu, son derece yanlış bulduğumuz bir
uygulamadır. Belediyeler kamu kaynağı kullanan kurumlardır. Bu takımların hiç
taraftarı yoktur ve kulüpleri de zarar etmektedir. Bu yolla belediye kaynakları
israf edilmektedir. Belediyeler binlerce, on binlerce gencimize spor yaptırmak,
spor imkânı ve ortamı sağlamak durumunda olan kamu kurumlarıdırlar. Belediyeler
stadyum ve spor alanları yapmalı, başta çocuk ve gençlerimize ve özürlü
vatandaşlarımıza spor ve sosyal faaliyet imkânı sağlamalıdır. Oysa bazı
büyükşehir belediyesi spor kulüpleri maalesef belediye başkanlarının ve hatta
çocuklarının hobi aracı ve bazı kişilerin rant kapısı
olmuştur. Ayrıca bu kulüpler futbolda diğer kulüplere karşı bir haksız rekabet
içindedirler. Son yıllarda
bilhassa büyükşehir belediyeleri finansman kaynağı olarak borçlanmaya
yönelmişlerdir. Belediyeler ayağını yorganına göre uzatmak durumunda olan
kuruluşlardır. Bunun için borçlanmalarını düzenleyici esas ve usuller
getirilmelidir. Belediyelerin gelirlerini artırmak kadar bu gelirlerini ve
kaynaklarını verimli bir şekilde kullanması için gerekli kıstasların
geliştirilmesi gerekmektedir. Teklifin
gerekçesine baktığımızda, 2008 ve takip eden yıllar için Hükûmetin
bir hazırlığının olmadığı, bir hesap ve analiz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu
teklifin genel gerekçesinin altıncı sayfasında “Bu durumu gidermek için
belediyeler güçlerinin çok ötesinde borçlanma yoluna gittikleri gibi, kanuni
bir temele dayanmayan kaynak oluşturma ve gelir toplama yöntemlerine
başvurmuşlardır.” denilmektedir. Bu belediyeler hangileridir? Hangi konuda
nasıl bir kanunsuz kaynak toplama yoluna başvurmuşlardır? Bu konuda örnek
verebilir misiniz? Bu hususlara, gerekçede dile getirilen bu eleştirilere
mutlaka açıklık getirilmelidir. Kanuni bir temele dayanmayan kaynak oluşturma
ve gelir toplama yöntemine başvuran belediyeler hangileridir? Nasıl bir kaynak
oluşturup gelir toplamışlardır? Hangi belediyeler ne kadar, nereye borçludur?
Bu konuda yüce Meclise ayrıntılı bilgi verilmelidir. Mahallî
idarelerin şu andaki borçları ile son beş yıl içerisinde bu borçlar artmış
mıdır, azalmış mıdır? Gelirlerinin nüfustan daha hızlı arttığı ve kişi başına
gelirde artış olduğu hâlde, dönem içinde belediyelerin açıkları artmıştır.
Belediyelerin gelir-gider dengesinin açık vermesinin sebepleri arasında iyi bir
mali yönetim kurulamamasının yanında, ekonomik ve sosyal değişimlerden
kaynaklanan talep artışları da bulunmaktadır. Kanunla getirilen
en önemli yeniliklerden birisi de genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından ayrılan payların dağıtım ölçütlerinin
değiştirilmesidir. Nüfus kriterine ilave olarak yüz
ölçümü, kırsal alan nüfusu, illerin gelişmişlik endeksine göre durumu yeni
dağıtım ölçütleri arasına alınmıştır. Payların
dağıtımında, nüfusun yanında, belediye ve il özel idare harcamalarında etkili
olan diğer faktörlerin dikkate alınması suretiyle dağıtım kriterleri
artırılmıştır. Türkiye’de bölgeler ve şehirler arasındaki
gelişmişlik farkları göz önüne alındığında, pay sisteminin yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Öz gelir yaratma imkânı zayıf olan yerel yönetim birimlerinde,
kamu hizmetlerinin miktarının ve kalitesinin artırılabilmesi için, nüfusun
ağırlığı korunmakla birlikte, gelişmişlik endeksi, genç nüfus, kişi başına
düşen gelir, işsizlik oranı gibi bu yerleri destekleyecek ilave kriterlere ihtiyaç vardır. Ayrıca, turizm kriteri
de getirilmelidir. Turizm belde belediyelerine, kendilerine has özellikleri
dikkate alınarak pay verilmelidir. Yaz ve kış nüfusları mutlaka dikkate
alınmalıdır. Turizm belde belediyeleri bu tasarıda da haksızlığa uğramaktadır.
Gerek il özel idareleri gerekse belediyeler için, gelişmişlik endeksi, pay
dağıtımında esas olacak kriterler arasında yer
almaktadır. 5’inci maddede
yer alan oranlar, grupların kat sayıları, eski tasarılarda yer aldığı hâliyle
korunmuştur. Oysa, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine
göre birçok belediyenin nüfusunun azaldığı görülmektedir. Bu nedenle, tasarıda
yer alan kat sayılar, pay dağıtımında, belediyeler arasında eşitsizlikler
ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle, kat sayıların yeniden tespit edilmesi
gerekmektedir. Bu kanun
tasarısının 2’nci maddesine göre genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı
toplamının yüzde 2,90’ı belediyelere, yüzde 2,65’i büyükşehir ilçe
belediyelerine ve yüzde 1,15’i il özel idarelerine ayrılmaktadır. Büyükşehir
belediye sınırları içinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamının yüzde 5’i ile genel bütçe vergi
gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ilçe belediyelerine ayrılan payların
yüzde 30’u büyükşehir belediye payı olarak ayrılmaktadır. Buradaki asıl sorun,
hizmeti sunan belediyenin para alamaması, parayı büyükşehir belediyelerinin
almasıdır. Teklif bu hâliyle
kanunlaşırsa, hukukun eşitlik ve adalet ilkelerine, Anayasa’nın 127’nci
maddesindeki “Mahallî idarelere görevleriyle orantılı gelir kaynakları
sağlanır.” hükmüne aykırılık söz konusudur. Bu tasarı, hâlen var olan
eşitsizliği gidermek yerine, bu eşitsizliği artırmaktadır. Teklif yürürlüğe
girdiği takdirde 2008 yılında Kocaeli Büyükşehir Belediyesine kişi başına 562
YTL pay verilirken Manisa Belediyesine kişi başına 168 YTL pay ayrılmaktadır.
İlçe belediyeleri eklendiğinde bu fark daha da büyümektedir. Büyükşehir pay
dağıtım sisteminde mevcut yanlış uygulama yeni tasarıyla devam ettirilmektedir.
Mevcut büyükşehir pay dağıtım sistemi alan tahsilatı
esasına dayanmaktadır. Ancak özellikle Ankara ve İstanbul’un, KİT’lerin ve
büyük vergi mükelleflerinin merkezi olması pay dağıtımında adaletsizliği ortaya
çıkarmaktadır. Oysa bu şirketler tüm ülke çapında faaliyet göstermektedirler.
Bazı fabrikaların çeşitli illerde üretimi bulunmasına rağmen vergi büyük
illerde ödenmektedir. Örneğin, Manisa ilinin 800 civarındaki mükellefi
İstanbul, Ankara ve İzmir gibi illere kayıtlı mükelleflerdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay, devam ediniz. ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bu sistemin yeni tasarıda korunması adaletsizliği artırmaktadır. Bu
tasarı büyükşehir içerisinde adaletsizliği artırmanın yanı sıra büyükşehir
belediyeleri ile diğer il belediyeleri arasındaki makasın açılmasına neden
olacaktır. Büyükşehir belediyeleri petrol ürünleri üzerinden alınan ÖTV, tütün
ve alkollü ürünler üzerinden alınan ÖTV ve özel iletişim vergilerinin matraha
dâhil edilmesi nedeniyle bu tasarıda hedeflenen artıştan daha büyük, daha fazla
bir pay artışına kavuşacaklardır. Büyükşehir belediyelerine ilçe
belediyelerinden pay verilmesi uygulaması pay dağıtım sistemini daha karmaşık
bir hâle getirmektedir. Eğer bu tasarı yasalaşır ise il özel idareleri ve
büyükşehir belediyelerinin alacağı pay artacak, diğer illerin payı ise nispi
olarak azalacaktır. Şu andaki yasaya göre 2008 yılı bütçesinden büyükşehir
dışındaki belediyelerin aldığı pay tutarı 8 milyar YTL iken bu tasarı
yasalaştığı takdirde bu pay yüzde 31 azalarak 5,5 milyar YTL’ye düşecektir. Muhterem
milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay. Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’ya
aittir. Sayın Bağcı,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) CAHİT BAĞCI
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 9’uncu maddesiyle yürürlük tarihi
düzenlenmiştir. Bu maddeyle, kanun teklifinin 6’ncı maddesinin (1)’inci fıkrası
1 Ocak 2009 tarihinde ve yine teklifin 7’nci maddesinin (3)’üncü fıkrası ise 1
Temmuz 2009 tarihinde, kanun teklifinin diğer hükümleri 1 Temmuz 2008 tarihinde
yürürlüğe girecektir. Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifiyle yeni düzenlemelerin yapıldığını daha önce
konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşlarımız da ifade etmişlerdir.
Yürürlük maddesiyle, bu yeni düzenlemelerin uygulanabilmesi için yürürlük
tarihini erteleyerek süreler verilmektedir. Kanun teklifinin
6’ncı maddesiyle, belediyelere dağıtılan kaynakların bir kısmının amaç
doğrultusunda ve kaynak israfına yol açılmamak şekliyle mahallî idarelere
yardım yapılmak üzere çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlar bütçelerine konulan
ödeneklerin kaldırıldığı, bunun yerine Maliye Bakanlığı bütçesine denkleştirme
ödeneği konulduğu görülmektedir. 6’ncı maddede
“Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamının binde biri
Maliye Bakanlığı bütçesine belediyeler denkleştirme ödeneği olarak konulur.
Maliye Bakanlığı, bu ödeneği, mart ve temmuz aylarında iki eşit taksit hâlinde
dağıtılmak üzere, İller Bankası hesabına aktarır. Bu ödeneğin yüzde 60’ı,
nüfusu 5.000’e kadar olan belediyelere, yüzde 40’ı ise 5.001-9.999 arası olan
belediyelere eşit şekilde dağıtılır.” şeklinde düzenleme yapılmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifin gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse
Genel Kuruldaki görüşmelerinde değerlendirmeler ve muhalefetin eleştirileri
ağırlıklı olarak belediyeler üzerinde yapılmış, kanunun il özel idare boyutuna yeterince
değinilmemiştir. Bu vesileyle, teklif ile il özel idarelerine 5302 sayılı Kanun
ile verilen görevleri yerine getirebilmesi için genel bütçe vergi gelirlerinden
pay verilmesi önemlidir. Bakınız, 22 Şubat 2005 tarih ve 5302
sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi ne diyor: “Madde 6- İl özel idaresi mahallî
müşterek nitelikte olmak şartıyla; sağlık, tarım, sanayi ve ticaret, ilin çevre
düzeni planı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi,
sosyal hizmet ve yardımları, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları
ve yurtları, ilk ve ortaöğretim kurumlarının arsa temini, binaların, yapım,
bakım, onarım ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il
sınırları içinde yapmakla görevli ve yetkilidir.” İl özel idarelerinin
Kanun’da öngörülen görevleri yerine getirebilmesi için kaynak ihtiyacının
karşılanması gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, bir taraftan tarımda istihdam fazlası nüfusu ya da eksik
istihdamı kanalize edeceğimiz alanları ve sektörleri
tartışırken, diğer taraftan kırsal alanların yaşanılabilir bir sosyal ve
ekonomik ortama kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle, kırsal alandan
kentlere olan göç baskısını azaltabilmek, kırsalın itici özelliğini ortadan
kaldırabilmek için il özel idaresi faaliyetlerinin yol ve su çalışmalarının
ötesine taşınması ve bu çerçevede kırsal dinamiklerin ve yerel potansiyellerin desteklenmesi,
kırsal alana göçü tutma özelliği kazandırılması, geçimlik tarımsal
faaliyetlerden gelir getirici tarımsal faaliyetlere geçişe altyapı hazırlayacak
gölet, sulama kanalı, toprağın korunması gibi çalışmaların yapılması, entegre kırsal kalkınma uygulamalarına zemin hazırlanması
gerekmektedir. Bu nedenle, il özel idarelerinin bugün çokça tartıştığımız ve
kentlerimiz için ciddi sorun teşkil eden iç göç sorununun çözümüne sunacağı
katkı son derece önemlidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bağcı, devam edin. CAHİT BAĞCI
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Ayrıca, yerel
potansiyelin harekete geçirilmesi ülke kalkınmasına da olumlu katkı
sağlayacaktır. İl özel idaresi yönetimlerinin misyon
ve vizyonlarını bu çerçevede yenilemeleri gerektiğini de vurgulamak istiyorum. Sözlerimi
tamamlarken, kanun teklifinin ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bağcı. Şahısları adına
ikinci söz, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu’na
aittir. Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SAFİYE SEYMENOĞLU
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 248 sıra sayılı İl Özel
İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yerel yönetimlerin kalitesi ve mali imkânları
ile ülkelerin demokratik ve ekonomik yapılarının gelişmişlikleri arasında doğru
orantı vardır. Yerel idarelerin ülke ekonomisi içinde sahip oldukları pay, bu
idarelerin gelişmişliklerinin de bir göstergesidir. Bu nedenle gelişmiş
ekonomiye sahip tüm ülkelerde olduğu gibi, yerel yönetimlerin gerek mali açıdan
ve gerekse yerelde yönetim anlamında daha esnek yapıya sahip olmaları
gerekmektedir. AK PARTİ’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği yasal düzenlemeler
sonucunda mahallî idarelerin yetki, görev ve sorumluluklarında büyük ölçüde
iyileşme ve genişleme görülmektedir. Bu nedenle, kamu hizmeti anlayışı
kapsamında, gerek merkezî idareye ve gerekse mahallî idarelere yeni görevler
düşmektedir. Yerel
yönetimlerin halka doğrudan hizmet sunan idareler olmaları nedeniyle, daha
kaliteli ve hızlı kamu hizmeti sunabilmeleri ve görevlerini yerine
getirebilmeleri için mali imkânlarının geliştirilmesi zorunluluğu da doğmuştur.
Bugün gündemimizde olan kanun teklifiyle yerel yönetimlerin gelirlerinde ciddi
bir artış sağlanmaktadır. Bu teklifle gelirlerde ortalama yüzde 45’lik bir
artış öngörülmüştür. Bu artış ciddi ve önemli bir artıştır. Aynı zamanda, Hükûmetimizin yerel yönetimlere ve yerelde kalkınmaya
verdiği önemin de bir göstergesidir. Yerel yönetimlerde yapılan bu reform ile
yerel yönetimlerin daha güçlü ve imkânları yeterli, halka hizmet götürmede daha
hızlı ve etkin olacağı bir gerçektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, yerel yönetimlerin
bekledikleri bu kanun teklifi ile daha iyi hizmetler sunacaklarına olan
inancımı belirtiyor, kanunun hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seymenoğlu. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde sorusu olan arkadaşımız yok. Önerge yok. 9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir. 10’uncu maddeyi
okutuyorum: Yürütme MADDE 10- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün. Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 10’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bu kanun üzerinde yaklaşık iki haftadır, iki buçuk
haftadır, söylenmesi gereken, konuşulması gerekenleri tüm gruplar adına,
şahıslar adına arkadaşlarımız konuşmalarında belirttiler. Ancak, bu konuşmalar
sürecinde özellikle muhalefet partilerinden gelen önergeler her zaman olduğu
gibi dikkate alınmadı. Değerli
arkadaşlarım, ülkemizdeki mahallî idarelerin, yerel yönetimlerin ne olduğunu,
nasıl işletildiğini hepiniz biliyorsunuz. Yaklaşık 1930 yılında kurulan 1580
sayılı Belediye Kanunu yetmiş dört yıldır hayatta bulunuyor idi. 2004 yılında
yine bu yüce Mecliste yapmış olduğumuz değişiklikle merkezî hükûmetin
yetkilerinin büyük kısmını yerel yönetimlere devrettik, devir işlemlerini
tamamladık, yetkiyi verdik; ancak, sorumluluklarını yerel yöneticilere
vermedik. Buradaki bu nüans farkı hâlâ devam etmektedir. Değerli
arkadaşlarım, özellikle belediyelerin, mahallî idarelerin kendine özgü
sorunları var. Bu sorunlar İçişleri Bakanlığı bünyesi altında çözülemiyor,
çözülmüyor. Yani, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Türkiye’de bulunan tüm
3.215 belediyeden, il özel idarelerinden, köy muhtarlarından sorumlu olan
mahallî idareler bu vasfı yerine getirmekte zorlanıyor. Dolayısıyla, bizim
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak… Mahallî idarelerden sorumlu bir bakanlığın
mutlaka ama mutlaka olması gerektiğine inanıyorum. Yani, İçişleri Bakanlığına
bağlı bir mahallî idareler birimi değil de kendine özgü bir bakanlık kurulup
tüm mahallî idareler bu bakanlığa devredilmeli. Yine, bildiğiniz
gibi, belediyelerimizin en önemli gelir kaynağını oluşturan İller Bankası,
bildiğiniz gibi, Bayındırlık Bakanlığına bağlı. Yine, belediyelerimize kaynak
aktaran, Teknik Araştırma Daire Başkanlığı, yine, bildiğiniz gibi Bayındırlık
Bakanlığına bağlı. Diğer bakanlıklarda bulunan, belediyelerimize sosyal,
kültürel ve ekonomik katkı veren birtakım fonlar, diğer bakanlıkların
bünyesinde bulunmakta. Dolayısıyla, başta İller Bankasını, Mahallî İdareler
Genel Müdürlüğünü ve Teknik Araştırma Daire Başkanlığını ve diğer bakanlıklarda
bulunan bu fonları, hepsini bir araya toplayıp bir yerel yönetim bakanlığı
kurmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer biz bunu kurar isek, biz bunu hayata
geçirirsek, bir nebze olsun belediyelerimizin, mahallî idarelerimizin sorunları
çözülmüş olur diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzce, özellikle Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidara geldiği günden bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma
Partili belediye başkanları üzerinde soruşturma yetkisi izninin verilip
verilmediğini takdirlerinize bırakmak istiyorum. Özellikle son aylarda,
muhalefet partisine mensup, özellikle Trakya bölgesinde bulunan Cumhuriyet Halk
Partili belediye başkanlarına uygulanan linç girişimini de buradan kınıyorum. Bakınız, bir
kentin seçilmiş olan belediye başkanı hangi siyasi partiden olursa olsun, ona
aynı yakınlıkta veya aynı uzaklıkta, aynı süre içerisinde yapacağınız müdahale,
kendi partinize mensup olduğu zaman farklı olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Özellikle Mahallî İdareler Genel Müdürümüze bu iki hafta içerisinde sorulan
sorulara cevap verilmemesi ve başta İçişleri Bakanımızın “Bu tür sorulara
yazılı olarak cevap vereceğim.” demesi, Meclisten kaçırılan birtakım konuların
olduğu, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu bilgilerin verilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, yine bu kanunda, özellikle büyükşehir
belediyelerimize büyük imkânlar sağlanmakta. Türkiye’de bulunan on altı
büyükşehir belediyesinin zaten 3030 sayılı Yasa’dan kaynaklanan birtakım
avantajları var. Dolayısıyla büyükşehir belediye başkanı seçilenler, bakınız
şöyle son 1980 sonrası belediyelere, hangi partiden seçilirse seçilsin bir daha
bırakmaları söz konusu olmadı. Kendi istekleriyle ayrılırlarsa veyahut
partileri aday göstermezlerse veyahut başka bir makama aday olmuşsa anca
büyükşehir belediye başkanları değişebiliyor. Bunun temel sebebi, işte, 3030
sayılı Yasa’dan kaynaklanan ekonomik avantajlardır. Yani büyükşehirde yaşayan
Ahmet ismindeki bir vatandaşımıza gelen payla bir il belediyesinde, ilçe
belediyesinde yaşayan Ahmet ismindeki bir vatandaşımıza gelen payın 5 kat düşük
olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Yeni bir on altı
imparatorluk, yeni bir on altı güç yaratılıyor. Yine bu kanunda da aslan payı
elbette büyükşehir belediyelerinin olacak. Oysa biz bu düzenlemede bir
farklılık yapabilirdik Sayın Başkanım, yani teklif sahibi olarak sizin de
mutlaka bundan bilginiz var, yani nasıl bir belediye kurmak için bir nüfus
sınırlaması getirdiysek bunun gibi üst sınır koyarak bu oranın altında kalan
belediyelere bu oranlar yani üst sınır üzerinden pay verebilirdik. Örneğin
nüfusu 100 binin altında olan bir il belediyesine nüfusu 100 bin oranına göre
yardım yapılabilirdi. Nüfusu 50 binin, 40 binin altında olan bir ilçe
belediyesine nüfusu 40 bin oranındaki katkıyı sağlayabilirdik. Örneğin nüfusu
10 binin altında olan bir belde belediyesine nüfus oranını 10 bin sınırında
tutup aynı katkıyı sağlayabilseydik en azından bu aradaki makas daraltılmış
olurdu, bu makas bu kadar açılmamış olurdu. Maalesef bunu
sağlayamadık ama ilerideki günlerde, mahallî idarelerimizin ve yerel
yönetimlerimizin sorunlarını bilen ve geçmişte belediye başkanlığı yapmış, il
genel meclisi üyeliği yapmış, belediye meclis üyeliği yapmış değerli
arkadaşlarım bu Parlamentoda bulunuyorlar ve önümüzdeki günlerde, önümüzdeki
süreçte bunun yeniden değerlendirilip bir “yerel yönetim bakanlığı” adı altında
bu sorunları çözebileceğimizi düşünüyorum. Sonuç olarak,
değerli arkadaşlarım, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzün üzerine düşen
sorumlulukları, siyasi partilere aynı yakınlıkta, aynı uzaklıkta ve mesafede
durarak yerine getirmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle -az önce de
söyledim- Trakya bölgesinde uygulanan bu linç girişimini, Cumhuriyet Halk
Partili belediye başkanlarına uygulanan bu linç girişimini kabul etmek mümkün
değildir. Örneğin geçtiğimiz hafta içerisinde -isim
vermeyeceğim ama- bir gazetemizde Akfırat
Belediyesiyle ilgili günlerce, ama bakın günlerce çıkan haberleri, Adalet ve
Kalkınma Partili veya bir başka partili belediye başkanına yapılan
uygulamalarla Cumhuriyet Halk Partili veya muhalefet partili bir belediye
başkanına yapılan uygulamaların ne kadar farklı olduğunun en somut örneği,
İstanbul Akfırat Belediyesiyle Trakya bölgesinde
Cumhuriyet Halk Partide bulunan belediyelere uygulanan muamelenin ne olduğunu
sizler de en iyi şekilde biliyorsunuz. Bu kanunla yine
aslan payının, en büyük payın büyükşehir belediyelerinin olacağını, büyükşehir
belediye başkanlarının kendine sağlanan avantajların, imkânların daha
fazlasının sağlanacağının bilinci içerisindedirler. Dolayısıyla kentten kırsala
göçün sağlanması konusunda destek vermemiz gerekirken, maalesef, yine
kırsalımızdan, köylerimizden büyükşehirlerimize göçün devam edeceğini gösteren
bir kanundur diye düşünüyorum. Beni dinlediğiniz
için de hepinize teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla bir kez daha selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tüzün. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. Sayın Şandır,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Gerçekten bugün,
değerli, faydalı, önemli bir kanunun görüşmelerini tamamlıyoruz. 1914, 1924’ten
bu yana bu tabanlı bir kanunu günün şartlarına, belediyelerimizin, yerel yönetimlerimizin
ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden düzenleyerek getiriyoruz. Bu kanunun temel
karakteri, il özel idarelerinin ve belediyelerimizin gelirlerinin artırılmasını
amaçlayan bir kanun. Söylenildiğine göre, zannediyorum tam bir hesap yok ama
yüzde 40’ın üzerinde bir gelir artışı temin ediliyor. Bunu çok önemsiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biliyoruz ki, belediyelerimizin ve il özel
idarelerimizin, mahallî idarelerimizin çok önemli sorunları bulunmaktadır, çok
önemli görevleri ve misyonu bulunmaktadır. Bunların
çözümü için de imkânsızlıklar içerisinde, sorunlar içerisinde kıvrandıklarını
da biliyoruz. İşte hazırlanan bu kanun teklifiyle, mahallî idarelerin ve
belediyelerimizin sorunlarının çözümü noktasında bana göre çok önemli, büyük
bir adım atılmış olunmaktadır. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak biz, birtakım eşitsizlik, birtakım uygulama noksanlıkları endişesiyle
itirazlarımız olmakla beraber, bu kanuna hem Komisyonda hem Genel Kurulda yoğun
bir destek verdik. İleride düzeltileceği umuduyla, bazı noksanlıklarına rağmen
de “evet” oyu vereceğimizi daha önceki arkadaşlarımız ifade ettiler. Değerli
milletvekilleri, tabii bazı temennilerimi de ifade etmek için söz aldım, son
sözler söyleniliyor. Hem oyumuzun rengini ifade etmek hem bu kanunun önemini
vurgulamak açısından birkaç cümle söylemek için söz almıştım ama bu arada
temennilerimizi de ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu kanunla
oluşturulan ek kaynaklarla yani belediye ve il özel idare gelirlerinde nereden
bakarsak bakalım yüzde 50 oranına yakın bir artış sağlıyoruz. Ciddi bir kaynak
artışı oluyor. Bu kaynak artışının paylaşımını ve kullanımını bakanlık olarak, merkezî
yönetim olarak yönlendirmek gibi bir gerekliliği de düşünüyorum. Çünkü
belediyelerimiz gerçekten hizmet üniteleri olarak görev yapmaktalar ama gerek
il özel idareleri gerekse belediyeler o şehirlerde yaşayan insanlarımızın
yalnız sosyal yaşamlarını geliştirmeyi değil onların geçimlerini de, onların
onuruyla o şehirde çoluk çocuklarıyla karınlarını doyurarak yaşamalarını da
temin edici bir görev üstlenmeliler diye düşünüyorum. Şimdi, burada bir
düzenleme getirilmiş. Özellikle küçük belediyelerimizin, belde
belediyelerimizin hizmet alımını, daha fazla hizmet üretmesini temin edebilmek
için “denkleştirme ödeneği” diye bir ödenek konulmuş. Doğru
bir yaklaşım. Gerçekten küçük belediyelerimizin bu anlamda birtakım
imkânsızlıkları var ama aslında bunu bir sosyal rehabilitasyon
ödeneğine dönüştürmek lazım. Öyle
belediyelerimiz var ki değerli milletvekilleri, öyle il ve ilçe belediyelerimiz
var ki hiçbir şekilde hizmet alamamış veya aldığı kaynağı doğru kullanamamış
yani şehir olmanın güzelliğini insanına yansıtamamış. Mesela dün burada bir
milletvekilimizin ifadesiyle öğreniyoruz ki bazı vilayet merkezlerimizin
kanalizasyon sistemleri bile yok, arıtma sistemi olmayan o kadar çok vilayet
merkezimiz var ki, yani, altyapısı tamamlanmamış öyle il merkezlerimiz var ki,
bunların bir rehabilitasyona tabi tutulması lazım. Geç
kalmış olmanın, dışlanmış, unutulmuş olmanın psikolojisini bu şehirlerde
yaşayan insanlarımızın üzerinden almamız gerekiyor. Hakkâri şehrinin henüz daha
kanalizasyonunun olmadığı söylendi burada. Değerli
milletvekilleri, bir sosyal maliyet olarak, bu şehirlerimizde yaşayan, bu küçük
şehirlerimizde yaşayan, bu kenarda kalmış şehirlerimizde yaşayan insanlarımızı
en azından şehirde yaşamış olmanın rantını, lüksünü yaşayabilecek imkânlara
kavuşturabilmek için bu denkleştirme ödeneğini gelin bir sosyal rehabilitasyon ödeneğine dönüştürelim. Bu geç kalmış, bir
anlamda borçlu olduğumuz, bir anlamda ihmalimizin olduğu buralara bir sosyal
maliyet olarak bu borcu ödeyelim; bir temenni olarak bunu ifade ediyorum. Bir başka şey
daha: Belediyelerimizin, gerçekten çok sorunları olmakla beraber, yönetim
anlayışlarında da bazı yönlendirmelere ihtiyaçları var. Belediyelerimiz tabii
ki altyapı hizmetleriyle, üstyapı hizmetleriyle, şehrin güzelleşmesiyle ilgili
yatırımlar yapacaklar, ama -bir başka şeye daha- o şehirde yaşayan insanların
geçimlerini temin etmek noktasında birtakım sosyal faaliyetlere, birtakım
altyapı yatırımlarına da kaynak ayırmaları gerekir diye düşünüyorum. Mesela
-aranızda çok sayıda belediye başkanı arkadaşımızın olduğunu biliyorum- meslek
edindirme kursları, iş geliştirme kursları; bunlar açılamaz mı? Bakınız, benim
şehrim Mersin büyük bir şehir, zengin bir şehir, güzel bir şehir, ama
sokaklarındaki her 4 kişiden 1’i işsiz gezmektedir. Yüzde 23,7 Mersin’de
işsizlik. Çalışabilir nüfusta bu işsizlik yüzde 35’e ulaşmaktadır. Her 3
kişiden 1’i işsiz geziyor. Diyarbakır sokaklarında binlerce çocuk evsiz,
sokakta yatmaktadır. Bir başka… Sayın
Bakanım burada olduğu için, İçişleri Bakanı olduğu için tedbir geliştirmesini
talep etmek açısından arz ediyorum: Yani, işte bir yaz mevsimine yeniden
geldik, yeniden mevsimlik işçiler kamyonların kasalarına dolarak başka
şehirlere göçerken yol boylarında Türkiye’ye yakışmaz kazalarla toplu ölümlere
tabi tutulacaklar. Buna bir tedbir geliştirelim. Bu insanları kendi doğdukları,
kendi büyüdükleri şehirlerinde onurlarıyla yaşayabilecek bir imkâna
kavuşturalım. Bu, tabii ki merkezî yönetimin, devletin görevi, ama mahallî
idareleri bu yönde yönlendirmemiz de gerekiyor. Çok ciddi kaynaklar ayırıyoruz.
Bu kaynaklarla birtakım tedbirler geliştirerek… İşte bazı belediyelerimiz bunu
yapıyor, biliyorum, meslek edindirme kursları açarak, kalifiye insan
yetiştirmek veya balık tutmayı öğretmek gibi… Bu yönde ben Hükûmetimizin,
merkezî yönetimin, Sayın Bakanlığın bu yönde, artan bu kaynakların
kullandırılmasını, kullanımını da yönlendirici bir yönetmelikle bir yönlendirme
yapmasını çok gerekli ve faydalı görüyorum. Bu anlamda yapılacak birçok iş var.
İşte okuma yazma kursları, iş edindirme kursları, kadın sığınma merkezleri,
güçsüzler yurdu gibi birtakım yatırımlara bu artan kaynakları yönlendirmek daha
etkili ve faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Ve bu kanunun her şeye rağmen
faydalı, gerekli ve yılların ihmaliyle gecikmiş bir kanun olduğunu, bugün
burada tamamlamış olmak, buna katkı vermiş olmanın da huzuruyla faydalı bir
kanun olduğunu söylüyorum. Emeği geçen, teklifte bulunan arkadaşlarıma da
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır. AK PARTİ Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün. Buyurun Sayın
Ergün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifini arkadaşlarımızla birlikte verdik ve bu teklifi
verirken aslında Hükûmetimizin tasarısını esas
alarak, o tasarıdaki ana espriden yararlanarak verdik ve hem belediyelerimize
hem de il özel idarelerimize genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları payı
artırma amacını güttük. Onun dışında elbette yerel yönetimlerin kendi öz
kaynaklarını da artıracak yeni düzenlemeler getirilebilir. Onlar kendi
kararlarıyla da bunu bazı açılardan yapabilirler. Ama bizim buradaki amacımız,
genel bütçe vergi gelirlerinden payı artırmaktı ve bunu da oranlardan ziyade
havuzu büyüterek gerçekleştirmeyi amaçladık. Daha önce bazı vergi kalemleri
yerel yönetimlere pay dağıtılan havuza dâhil değildi. Bunun içerisinde özel
iletişim vergisi, özel tüketim vergisi, motorlu taşıtlar gibi vergilerin bir
kısmının tamamı bu havuzun dışındaydı, bir kısmının bazı bölümleri havuzun
dışındaydı. Şimdi havuzun dışında kalan hiçbir vergi kalemi kalmamış oldu.
Vergi iadeleri dışında her şey yerel yönetimlere pay dağıtılmasıyla ilgili
genel bütçe vergi gelirleri havuzuna dâhil edildi, böylece havuzu büyüterek
almış oldukları payı büyütme amacını gütmüş olduk. Şimdiye kadar
özellikle özel idareler ve belediyeler açısından pay dağıtım sisteminde tek bir
kriter uygulanıyordu, nüfus kriteri. Her zaman çokça
şikâyetler geldi. Burada da konuşuldu. İşte, yaz-kış nüfusu, turizm bölgeleri,
kış şartlarının ağır geçmesi, coğrafya şartlarının zor olması gibi birtakım
özelliklerin de tasarıya, tekliflere yansıtılabilmesi talep edilmişti. Bunların
bazılarının somut kriterleri bulunamadığı için hepsini yansıtmaya elbette imkân
olmadı ama özellikle coğrafi şartların zorluğu ile kış mevsimi gibi, mevsimsel
şartların zorluğu gibi hususlar dikkate alındığında, kalkınmada öncelikli
yörelerle -kalkınma endeksinin düşük olduğu yörelerle- buraların örtüştüğünü
gördük ve gelişmişlik endeksini de pay dağıtımında nüfustan sonra ayrı bir kriter olarak belediyelere getirmekle, gelişmişlik endeksi
düşük olan, yani mevsim şartları ve coğrafi şartları zor olan bölgelere ilave
bir transfer yapma imkânını da bu teklifin içerisinde getirmiş olduk. Özel idarelerde
ise, aynı zamanda coğrafi büyüklüğü, kırsal alanda yaşayan nüfusu da ayrı bir kriter hâline getirerek il özel idarelerinin paylarının
sadece nüfus esasına göre değil, yeni bazı kriterlere göre dağıtılması imkânını
da getirmiş olduk. Büyükşehir
belediyelerinin aldığı paydaki esas bellidir. O ilde toplanan vergiler esastır.
O ilde vergi toplanma oranı yüksekse o büyükşehrin payı yüksek olmaktadır.
Büyükşehir yapmanın mantığı budur zaten. 1984 yılından beri büyükşehirler bu
esasa göre yapılıyor. Daha sonra bu mantıktan biraz ayrıldı. Bazı büyükşehirler
-belki popülist düşüncelerle de başka havuz
oluşturulduğu için- havuzdan pay alsın diye büyükşehir oluşumu da sağlandı ve
şimdi 75-25 gibi bir denge var. Yüzde 75’ini kendi ilinde toplanan vergilerin
yüzde 5’inden alıyor, yüzde 25’i havuzda toplanıyor, yüzde 25 de nüfusuna göre
tekrar dağıtıma tabi tutuluyor. Böylece ilinde vergi toplanması yüksek olmayan
bazı büyükşehirler, bu havuzdan normal aldıkları payın birkaç katını alarak
büyükşehir hizmetlerini üretme imkânına sahip olabiliyorlar. Bunların en bariz
örneği Erzurum’dur, Diyarbakır büyükşehirlerimizdir. Bunların havuzdan
aldıkları pay, kendi illerinde toplanan vergiden aldıkları paydan en az 3 kat,
4 kat, 5 kat daha fazla olabilmektedir. Üstelik, büyükşehirlerde
elbette hizmetlerin maliyeti de çok farklıdır. Bir yol açmaya çalıştığınız
zaman, sadece kişi başına düşen para olarak değil, kişi başına hizmet
maliyetini de hesaplama zarureti vardır burada. Bir yol açmaya çalıştığınız
zaman, Anadolu’daki bir yerde bir belediyede istimlak
bedeli 1 lira iken bir büyükşehirde istimlak bedeli 10 kat fazla, 20 kat fazla,
100 kat fazla olabilmektedir. Hatta, şimdi bir de bir
bilirkişi anlayışı var ki bizde, normal kamulaştırma bedellerinin 10 katını o bilirkişi
kamunun önüne koyabilmektedir. Bilirkişi marifetiyle de ayrıca kamulaştırma
bedellerinin nereye vardığını tahmin edemiyorsunuz. Bu hizmet maliyetlerinin de
son derece yüksek olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla,
büyükşehirlerde ciddi bir pay artışı gelmemiştir, normal sistem neyse odur.
Ayrıca, akaryakıttan alınan özel tüketim vergisinden -biraz önce verdiğimiz bir
önergeyle- dört buçuk yıl süreyle büyükşehirlerin pay almasını da engellemiş
bulunuyoruz. Yani, büyükşehirlerin artışı hemen hemen
yüzde 50 oranında bu önergeyle azaltıldı dört buçuk yıl boyunca. Diğer yerlerde
özel tüketim vergisinden pay alırken belediyeler, büyükşehirlerde dört buçuk
yıl boyunca bundan pay alamayacaklar. Böyle bir düzenlemeyle de o sizin sözünü
ettiğiniz eleştirilerin büyük bir bölümü ortadan kalkmış oldu. Herkes şunu
söyledi, denkleştirme ödeneği iyi bir şey oldu diye. Evet, gerçekten iyi bir
şey oldu. Ben hatırlıyorum değerli arkadaşlar, üç yıla yakın zaman yerel
yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevi yaptım. 1.800 tane
-bizim partimizden seçilmiş- belediye başkanımızla sık sık
her vesileyle muhatap olduk. Özellikle küçük belediyeler Ankara’dan,
bakanlıklardan, fonlardan üç beş kuruş para alabilmek için inanın günlerce
burada kalıyorlar. Onun önünde ceket ilikle, buna bir şey götür…
İktidar-muhalefet fark etmiyor, bir belediye başkanının bürokrasinin kapısında
günlerce üç beş kuruş para için beklemesi doğru bir şey değildi ve bu fonların
hepsini kaldırdık. Şimdi genel bütçe vergi gelirlerinin binde 1’ini nüfusu 10
binin altındaki belediyelere ayırdık. Maliye Bakanlığı
yılda 50 milyon kadar parayı dağıtıyor. Bu 50 milyonluk rakam, denkleştirme
ödeneğiyle 200 milyonu aşmıştır. Şimdi 200 milyonluk bir rakam her yıl düzenli
olarak nüfusu 10 binin altındaki belediyelere gidecek ve böylece bu
arkadaşlarımız artık kapı kapı dolaşmak zorunda
kalmamış olacaklardır. Ayrıca BELDES projesiyle de bütçede yılda 300 milyon
gibi bir rakam BELDES için destek amacıyla bu belediyelerimize gitmektedir. Değinmek
istediğim son bir konu var: Belediyelerimizin en önemli sorunlarından bir
tanesi borçlar. Borçların da önemli bir bölümü vergi, sigorta, Emekli Sandığı
borçlarıdır. Niçin? Çünkü bir belediye başkanı İller Bankası payı, kasasına
girdikten sonra önünde bu kadar çok hizmet, bu kadar çok birikmiş ihtiyaç
dururken kolay kolay bu parayı vergi ve sigortaya
yatırmayı düşünmez, düşünmüyor. Herkes, belediye başkanlarının çoğu da bundan
şikâyetçidir. Biz burada yaptığımız düzenlemeyle belediyelerin memur ve
işçilerinin sosyal güvenlik harcamalarını ve sigorta primleri dışındaki vergi
ödemelerini kaynaktan kesme kuralı getirdik. Yaklaşık olarak, gidecek olan
payın yüzde 10 kadarı buna tekabül etmektedir. Kesinti miktarını da yüzde 40’la
sınırlandırdık. Bu da dâhil, yani kaynaktan kesilecek paralar da dâhil,
belediyelerden kesilecek olan para yüzde 40’ı asla geçemeyecek ve bundan sonra
belediyeler vergi, sigorta, Emekli Sandığı borçlanmasıyla karşı karşıya
kalmamış olacaklar. Aslında bu teklif belediyelerimizin borçlanma açısından
geleceklerini de güvence altına alan bir teklif olarak karşımızdadır, hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Elbette bu
harcamalar iyi denetlenmelidir. Bu denetimin hukuki boyutunu merkezî idare
yapmaktadır, ama takdir edersiniz ki yerel yönetimlerle ilgili denetim
yerindelik denetimi şeklinde olamaz, hukukilik denetimi şeklinde olabilir. Bir
belediye başkanı yol yapması gerekiyorken park yapıyorsa, başka lüzumsuz
harcamalara öncelik veriyorsa, onu denetlemek önce seçildiği partinin
görevidir, sonra oradaki meclis üyelerinin görevidir, oradaki sivil toplum
örgütlerinin, halkın görevidir. Lütfen, yerindelik denetimini seçildiği
partilerin yetkili organları, sivil toplum örgütleri ve halk doğru yaparsa
bence belediye başkanlarımız bu kaynakları doğru, etkin ve verimli bir şekilde
kullanabileceklerdir diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ergün, devam edin. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bütün belediye başkanlarımıza, il özel idarelerimize bu teklifin ve
yeni kaynakların hayırlı olmasını diliyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ergün. Madde üzerinde
şahsı adına ilk söz Batman Milletvekili Ahmet İnal’a aittir… Yoklar. Elâzığ
Milletvekili Sayın Hamza Yanılmaz… Yoklar. İzmir
Milletvekili Sayın Harun Öztürk… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN –
Konuşmuyorsunuz. Kamer Genç zaten
yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Oyunun rengini
belirtmek üzere, lehte Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan… Konuşmuyor. Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) RAMAZAN BAŞAK
(Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Saygıdeğer
milletvekilleri, 248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel
Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi hakkında oyumun
rengini belirtmek üzere lehte şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sayın
Başkan Vekilimin, saygıdeğer büyüğümüzün şahsında yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, bu Parlamento çatısı altında yüzlerce, binlerce kanun teklifi
ve yasa geçti. Emin olun toplumun birçok kesimini ilgilendiren yasalardı. Ama
bu yasa, A’dan Z’ye,
Tunceli’nin (A) köyünden, Edirne’ye kadar, Trabzon’dan Şanlıurfa’ya kadar 70
milyon insanı direkt ilgilendiren bir yasa. Onun için, öncelikle bu yasanın tüm
insanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, geçmiş dönemlerde bu ülke için, bu millet için samimiyetle
hizmet etmeye çalışan birçok hükûmet gelmiştir. Güzel
hizmetler de yapmaya çalışmışlardır. Ama emin olun, yapamadıkları güzel
hizmetlerin temelinde merkeziyetçi zihniyetin yani her şeyin Ankara’dan
yönetiliyor olmasının yattığının bilincinde olan bir partiyiz. İşte, her şeyi
Ankara’dan yönetmek yerine, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesindeki bir köyün yolu,
suyu, elektrik sorunu olduğu zaman, oradaki muhtarın Emin olun ki,
oradaki yerel yöneticilerimiz, belediye başkanlarımız, il genel meclis
üyelerimiz, kaymakamlarımız, valilerimiz buradaki kaynak artışıyla birlikte
Şanlıurfa’nın Suruç’una, Ceylânpınar’ına; Trabzon’un Sümela Manastırı’na çok
daha iyi hizmet götürecek. Çünkü biz insanlarımızın, milletimizin, halkımızın
hizmetin en güzeline layık olduğuna inanan ve bunun için gece gündüz çalışan
bir partiyiz. Emin olun, niyetimiz böyle halisane oldukça başarının kaçınılmaz olacağının
da bilinmesini istiyorum. Son olarak, 22
Temmuz seçimlerinde seçim bölgem olan Şanlıurfa’da gezerken yaşlı bir amcamın
bana söylediği bir nasihati ve duayı sizlerle paylaşarak aranızdan ayrılmak
istiyorum. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Beraber olacağız, dur daha. “Şimdilik” de… RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, yani kürsüden ayrılmak istiyorum.
Allah’ın izniyle biz hizmet aşkıyla yandığımız müddetçe bu çatının altında çok
daha iyi hizmet edeceğimizin de bilinmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Saygıdeğer
milletvekilleri, yetmiş sekiz yaşında bir amcamız şunu söylemişti: “27 Mart
1994 tarihinde Sayın Başbakanımızın İstanbul Belediye Başkanlığına seçilmesiyle
birlikte İstanbul hizmet gördü, İstanbul çalışma gördü ve su gördü. 3 Kasım
2002’de de yine Sayın Başbakanımızın başkanlığındaki AK PARTİ Hükûmetleri sayesinde bu ülke hizmet, çalışma, birçok şeyin
yanında kardeşlik gördü. Bu kardeşlik ortamının, bu hizmet şevkinin, bu
çalışmaların devamı için 22 Temmuzda size oy vereceğiz. Gidin, yolunuz bahtınız
açıktır ve öyle olacak, duam sizinle.” dedi ve emin olun bizi buraya gönderdi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Başak, sözlerinizi tamamlar mısınız. RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) – Biz de şimdi o amcamıza, o milletimize layık olmanın aşkı ve
heyecanıyla gece gündüz çalışmaya devam edeceğimizin ispatı olan bu yasaya
lehte oy kullanacağımı belirtir, tüm milletimize hayırlı uğurlu olması
temennisiyle hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Başak. Aleyhte söz,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç… Sayın Genç yoklar. Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Böylece teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı, uğurlu olsun. Teşekkür için
Sayın İçişleri Bakanımız konuşacaklardır. Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) (x)
Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herhâlde
Türkiye’de şu anda çok kişi çok memnundur. Belediye başkanlarımız, il özel
idarelerimiz, meclis üyelerimiz, genel sekreterlerimiz, meclis başkanlarımız,
valilerimiz, kaymakamlarımız hepsi çok memnundur çünkü çok önemli bir
düzenlemeyi bugün kanunlaştırdık. Gerçekten bu, âdeta bir armağan oldu belediye
başkanlarımıza, özellikle son hizmet yıllarında, son yaz döneminde.
Biliyorsunuz zaten Hükûmet olarak geçen hafta bir karar
almıştık ve yaz aylarında kesinti yapılmayacağını -dört ay- kendilerine
müjdelemiştik. Şimdi de kendilerine ciddi bir gelir artışı sağlayan bir
düzenlemeyi bugün yasalaştırdık. Bu, biliyorsunuz,
dün tarihiyle
yani 1 Temmuz 2008 tarihiyle yürürlüğe girmiş oluyor ve yürürlüğe girdiğinde
öyle uygulanacak. Temmuz ayından itibaren belediye başkanlarımız çok ciddi bir
kaynak artışı elde etmiş olacaklar. Tabii, dileğimiz bizim bu kaynakların
kıymetini bilsinler. Yüce Meclisimiz ve biz hükûmet
olarak niçin bu teklifi destekliyoruz? “Vatandaşlarımıza daha fazla hizmet
gitsin” için, “belediyelerimiz, il özel idarelerimiz o yörelerde yaşayan
değerli vatandaşlarımıza daha fazla hizmet götürsünler, onların daha fazla
ihtiyacını sağlasınlar ve daha huzurlu hayatın oluşmasında, gelişmesinde daha
çok çalışsınlar” için. Bu dileklerimi özellikle buradan başkanlarımıza da
iletiyorum. Tabii, bütün
parti gruplarına, bütün milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Aslında,
dikkat edildiyse geçen haftadan beri bu teklif üzerinde burada tartışmalar
yapıldı, çok şey söylendi ama neticede bütün parti gruplarımız bu teklifi
destekledi ve bütün parti gruplarımızın şu anda da desteği var, oylamada da onu
gördük; ben, hepsine bu sebeple de tekrar teşekkür ediyorum. Tabii, burada,
Grup Başkan Vekilimiz, biraz önce -zaten teklif sahipleri AK PARTİ Grup Başkan
Vekili, Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekilleridir- burada içeriğiyle ilgili
epey önemli açıklamalar yaptı, ama, ben, tekrar şunu
ifade ediyorum: Bu teklif yasalaştığında neyi getirecek? 1) Pay artışını
getiriyor, yani matrahı artırıyor ve belediyelerimizin, il özel idarelerimizin
geliri artıyor. 2) Dağıtım kriterlerini daha adaletli şekle getiriyor, özellikle de
bölgesel farkları, gelişmişlik farklarını telafi edici bir düzenlemeyi yapmış
oluyoruz. Ve denkleştirme
ödeneğini getiriyoruz. Nüfusu 10 binin altındaki belediyelerimiz için bu çok
ciddi bir mekanizmadır, denkleştirme ödeneği, bunu getiriyoruz. Ve çok önemli bir
boyutu, çok tartışmayı, gereksiz tartışmaları ve belki biraz da suistimali önlemiş oluyoruz, belediyelerimizin kamuya
borçlanmalarını ciddi bir disiplin altına almış oluyoruz, artık bu konularda spekülasyonlar olmayacak; efendim, uzlaşmalar, aflar vesaire
gündeme gelmeyecek. Bu disipline edilmiş oluyor, ama bir şeyi de garanti altına
alıyoruz, hiçbir şekilde belediyelerimizin kamudan aldığı, genel bütçeden
aldığı, vergi gelirlerinden aldığı ödenek yüzde 40’ın üzerinde kesintiye
uğramayacak. Bunlar, bu kanunun tabii çok önemli boyutlarıdır. Ben, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum. Önce, tabii teklif sahiplerine, emeği geçen bürokrat
arkadaşlarımıza -Maliye, Hazine, İller Bankası, Bakanlığın personeli yoğun
mesai sarf ettiler- Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine -orada ciddi
tartışıldı bu, gerçekten olgunlaştırıldı- ve yüce Meclisin değerli üyelerine,
parti gruplarımıza ve milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.33 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer
alan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme
Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi
Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer
Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve
Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/356) (S. Sayısı: 233) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
233 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarını tümü
üzerinde gruplar adına söz isteyen Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü. Sayın Çöllü,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer
Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine CHP Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Günümüzde enerji
en stratejik kaynak durumuna gelmiştir, ulusal güvenliğin en önemli
unsurlarından biridir. Uluslararası ilişkilerde en önemli gündem maddesi
olabilmekte, hatta yakınımızda yaşanan Irak Savaşı’nın nedenleri arasında
petrolün kontrolünün yattığı sıkça söylenmektedir. Türkiye, enerjinin büyük
bölümünü, yaklaşık yüzde 75’ini ithal ediyor ve bugün sık sık
gündeme gelen cari açık sorununun da büyük bir bölümü bu ithalattan
kaynaklanıyor. Bunda da en önemli payı doğal gaz oluşturuyor. Biz, doğal gazı
alıp elektrik üretiyoruz. Kendi termik santrallerimizi ihmal ederek elektrik
üretimimizin neredeyse yarısını doğal gazdan sağlıyoruz. Bunun sağlıklı bir
enerji politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu tablonun devamı olarak
önümüzdeki dönemde de ciddi bir enerji açığı olacağı gerekçesiyle, Türkiye, bir
nükleer enerji macerasına sokuldu. Bu süreç işliyor. Şimdi Türkiye'nin ulusal
çıkarlarını gözeten bir enerji politikası var mı? Bu soruya “evet” demek mümkün
değildir. (x)
233 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bildiğiniz gibi,
enerji alanında 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile
yeni bir dönem başlamıştır. Kamunun bu alanda yatırım yapması yasaklanırken,
serbest piyasa ekonomisi içerisinde sistemin işleyeceği öngörülmüştür. Ama
gelinen noktada, sistemin işlemediği, arz güvenliği konusunda ciddi risklerin
oluştuğu bir döneme geldik. Bakanlığın yüzde 6,3’lük düşük senaryodaki talep
artışı tahminine göre en yıl en az 2.000-2.500 megavatlık yeni yatırım
yapılması gerekirken, özel sektörün yaptığı yatırımlar 700 megavat düzeyinde
kalmıştır. Bu durum, ülkenin enerjide yedek kapasitesinin giderek kaybolmasına
yol açtı ve enerjide bıçak sırtı dönemine girildi. Değerli
milletvekilleri, geçen yaz yaşadık elektrik kesintilerini ve özellikle benim seçim
bölgem Antalya’da habersiz bir şekilde yapılan kesintiler nedeniyle çok ciddi
sorunlar yaşandı. Özel sektörün neden yatırım yapmadığını öncelikle burada
sorgulamak gerekir. Geçen günlerde Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol
Komisyonumuzda bir sunum yaptı, orada ilginç bir saptaması vardı, dedi ki:
“Enerjide ciddi bir arz güvenliği sorunu var. Ne körü körüne devletçi
politikalar ne de körü körüne serbest piyasa…” Biz ne yaptık? “2001’den sonra
devlet elini çeksin, piyasa koşullarında her şey yoluna girecek.” dedik. Uzun
vadeli ve ulusal çıkarları gözeten planlamalar yapmak yerine, özel sektörün
sorunları çözeceğini varsaydık. Özel sektörü de burada tek başına suçlamak
istemiyorum ama onlar da kârlılığı ön planda tutunca şu an bulunduğumuz kriz
noktasına geldik. Arz açığının üzerine bir de Dengeleme ve Uzlaştırma
Yönetmeliği eklenince elektrikte neredeyse bir karaborsa oluştu. Geçenlerde,
ülkemizin önemli iş kadınlarından birisi “18 kuruşa alıyorsunuz, 8 kuruşa
satıyorsunuz.” diye Enerji Bakanına tepki gösteriyordu. Ben de sormak
istiyorum, neden 18 kuruşa alınıyor? Bu aradaki fark nereden karşılanıyor? Bu
para havadan gelmiyor, yine vatandaşlarımızın cebinden çıkıyor değerli
arkadaşlar. Bu sistem nedeniyle kamunun fazladan ödediği miktarın 1,3 milyar
YTL olduğu belirtiliyor. Bu çok ciddi bir rakam; hedeflenen ne idi, sonuç ne
oldu? Arz güvenliği
sağlanıp rekabet ortamı içerisinde fiyat oluşacaktı ama tam tersi oldu. Şimdi,
hem arz açığı var hem de vatandaşa ilk etapta yüzde 20’lik zam çıktı. Bu zammın
ikinci ayağı olarak da yüzde 21’lik zam dünden itibaren yürürlüğe girdi.
Toplamda baktığımızda, bu yana kadar elektriğe yapılan zammın miktarı neredeyse
yüzde 50’ye ulaşıyor. “Beş yıldır elektriğe zam yapmadık.” diye övünen AKP
İktidarının, altı ayda elektriğe yaptığı zam yüzde 50’yi buldu. Şimdi, otomatik
fiyatlandırmayla bu zamlar katlanarak devam edecek yani ne elektrikte arz güvenliği
sağlanabildi ne de fiyat istikrarı sağlanabildi. Üzerinde durulması gereken
başka konular da var ama sadece bu iki unsura baktığımızda, AKP İktidarının
enerjide sınıfta kaldığını açıklıkla söyleyebiliriz. Değerli
milletvekilleri, Türkiye, kendi elindeki kaynaklar yerine dışa bağımlı enerji
politikasını sürdürdüğü sürece enerji sorununu çözmesi mümkün değildir. Şimdi,
nükleer santral gündemimize giriyor; birinin Mersin’de, diğerinin de Sinop’ta
kurulacağı söyleniyor. Sayın Başbakan, “Nükleer konusunda kamuoyunda haklı
tepkiler var, haklı kaygılar var... Bizim de paylaştığımız kaygılar var...”
Biz, Nükleer Santral Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısının görüşmelerinde de bu
kaygılarımızı gündeme getirmiştik. Şimdi Türkiye’nin
nükleer macerasına nasıl girdiğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Geçen
dönemin sonunda bu kanun tasarısı çıkarıldı biliyorsunuz. O dönemin
Cumhurbaşkanı da bu kanunu veto etti. Cumhurbaşkanının vetolarının ardından
genel yapılan temayül nedir? Ya veto gerekçelerine uyup ilgili maddeleri
yeniden düzenlersiniz ya da “Hayır, ben bu gerekçeleri inandırıcı bulmuyorum,
benim yaptığım doğrudur.” dersiniz. Ülkemizin geleceğini ilgilendiren böyle
ciddi bir konuda ne oldu? Hazırlanmış otuzu aşkın önergeyle kanun neredeyse
bütünüyle yeniden yazıldı. Türkiye, nükleer santral kurmak gibi, sadece beş-on
yıllık projeyi değil, kırk-elli yılını, belki daha uzun bir zamanını
etkileyecek bir adımı böyle atıyor. Sormak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı veto etmeseydi
ne olacaktı? Yani, altı ay önce çıkardığınız Nükleer Kanunu’nu ters yüz ederek,
“Böylesi doğrudur.” diyerek yeniden çıkarıyorsunuz. Üzerinde ciddiyetle
durulması gereken, ülkemizin yarınlarını yakından etkileyebilecek bir projeye
AKP İktidarının yaklaşımı maalesef bu olmuştur. Böyle bir yaklaşımla nükleer
macerasına sürüklendik ve gidiyoruz diyorum. Değerli
milletvekilleri, nükleer santrallerin yapıldığı dönemde olmayan çok önemli
kaynaklar var bugün önümüzde. Enerji verimliliği, tasarruf ve yenilenebilir
kaynaklar. Otuz yıl önce rüzgâr santrali bir alternatif değildi ama bugün ciddi
bir kaynak. Almanya, kapattığı nükleer santrallerin yerine rüzgâr santralleri
kuruyor. Bugün pek çok tarım ürününden yakıt üretiliyor. Böyle bir teknoloji
gelişiyor. Biz kendi topraklarımızda üretebileceğimiz biyoyakıtlar
için gerekli teşviki veriyor muyuz? ÖTV’yi indirebiliyor
muyuz? Hayır. Bu yasayla nükleere verdiğimiz teşviki rüzgâr için veriyor muyuz?
Bunun yanıtı da hayır. Tasarruf ediyor muyuz? Bu da hayır. Size bir paragraf
okumak istiyorum, lütfen bunu dikkatle dinleyin. Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki Nevada Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Yunus
Çengel’in bir makalesi var, diyor ki orada Çengel: “ABD tasarrufla tanışmadan
evvel büyüyen ekonomisinin elektrik ihtiyacını nükleer santrallerle karşılamayı
planlıyordu ve 1970’li yıllarda onlarca nükleer santral inşasına başlanmıştı.
Ancak öngörülmeyen bir şey oldu ve tasarruf tedbirleri, büyüyen ekonominin
enerji ihtiyacını karşılamaya kâfi geldi. Sonunda toplam 107 bin megavat
kapasiteli değişik yapım aşamasındaki doksan yedi nükleer santral iptal edildi ve
harcanan on milyarlarca dolar boşa gitti.” Bu, yaşanan,
bilinen bir gerçek. Şimdi, onlar, tasarrufla 107 bin megavatlık doksan
yedi santralin elektriğini sağlamışlar, biz kuracağız 5 bin megavatlık bir
santral. Aradaki farkı dikkatlerinize sunuyorum. Yani, Türkiye bir yıl tasarruf
yapsa kurulacak nükleer santralin elektriğine ihtiyaç kalmayacaktır. Değerli
milletvekilleri, enerji kaynakları konusunda bazı kriterler
vardır. Bir, yerli olması; iki, yenilenebilir olması, ekonomik olması, çevre
dostu olması, yüksek verimli olması, enerji yoğunluğunun yüksek olması, iklim
şartlarına bağlı olmaması, kurulum süresinin kısa olması ve enerji tüketim
mahallerine yakın olması ki bunların hepsi öncelikler ve tercih edilen
hususlardır. Bunlara, halk tarafından benimsenmesi ve istihdam yaratması gibi
sosyal ve politik kriterler de eklenebilir. Ben şimdi sormak
istiyorum: Nükleer santral bu saydığımız kriterlerin
kaçını karşılıyor? Biz, enerjimizin büyük bölümünü ithal ediyoruz; şimdi, bu
dışa bağımlılığı artıracak bu durum. Riski yüksek, pahalı bir kaynak ülkemize
dayatılıyor. Türkiye, bir an önce ulusal çıkarlarını dikkate alan, kendi
kaynaklarını önceleyen bir strateji hazırlamalı ve bunu tavizsiz uygulamalıdır.
Yerli ve yenilenebilir kaynaklar desteklenmeli, tasarrufun en önemli kaynak
olabileceği unutulmamalıdır. Yani, her şeyden önce tasarrufa önem verilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, enerji arz güvenliği ve zamlar konusunda nükleer maceraya
girişte olması gereken ciddiyetin gösterilmemesi nedeniyle AKP’nin enerjide
sınıfta kaldığını söylemiştim. Şimdi, genel olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığında yaşananlarla ilgili düşüncemi paylaşmak istiyorum. Adana
Milletvekilimiz Tacidar Seyhan, Ankara
Milletvekilimiz Nesrin Baytok, Amasya Milletvekilimiz
Hüseyin Ünsal, Tekirdağ Milletvekilimiz Faik Öztrak
ve ben bir komisyon oluşturduk ve enerji politikalarını, uygulamalarını,
yaşananları inceledik. Önümüzdeki günlerde bunları ayrıntısıyla sizlerle
paylaşacağız. Görünen tablo
maalesef hiç de parlak değil. Zaten yapılan operasyonlarda her şey ortaya
konmaktadır. Beyaz Maden Operasyonu, Mavi Hat Operasyonu, Kazı Operasyonu,
Köstebek Operasyonu… Bunların hepsinde Enerji Bakanlığı var. Yani böyle bir
tablo içinde enerji politikası üretmek ve yürütmek mümkün değildir. İstanbul’da bir
maden sahasıyla ilgili bir talebe, genel müdür 2 kez olmaz diyor. Genel müdür
izindeyken yerine bakan müdür vekili 5 bin YTL ruhsat bedeliyle sahayı tahsis
ediyor. Bu konu resmî belgelere geçmiş. Müfettiş raporlarında deniliyor ki: “Bu
alan moloz dökmek için kullanıldığında elde edilebilecek gelir 90 milyon YTL
olacaktır.” Yani 5 bin YTL veriyorsunuz, hiçbir yatırım ve masraf yapmadan sahaya
moloz döktürüyorsunuz ve 90 milyon YTL kazanıyorsunuz. Yani 18 bin katlık bir rant dönüyor ortada. Bu boyuttaki bir rantı
sadece 2-3 bürokratın paylaşacağını varsaymak biraz hayalcilik olur. Bu konunun
siyasi bağlantıları hâlâ ortada yoktur. Bunun gibi birçok örnek yaşanmış, belki
hâlâ da yaşanıyor. Resmî belgeler de yazıyor bunları, müfettiş raporlarında ve
Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında, bunları sizler de görebilirsiniz. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de kalıcı ulusal çıkarları önceleyen bir politika
değil, günübirlik çözümler geliştiriliyor. Türkiye’ye acil değil, akılcı
çözümler üretilmelidir. Bir dönemde “Karanlıkta kalacağız.” söylemiyle
doğalgaza bağımlı hâle getirilen Türkiye’ye, şimdi herkes bunun yanlış
olduğunu, bunun payının azaltılması gerektiğini söylüyor. Ama önümüzdeki
günlerde yeni yeni doğalgaz santralleri kurulacak,
Türkiye daha fazla doğalgaza bağımlı hâle gelecek. Size bir örnek vermek
istiyorum: Seçim bölgem Antalya’da bir doğalgaz santral inşaatı sürüyor. Şimdi, Antalya’nın enerji açığı çok fazla. Özellikle yaz
aylarında talep 2 katına çıkıyor. Geçen yıl oteller çok ciddi sıkıntılar
yaşadı. Turistlere diyemeyiz ki “Ya bizim politikacılarımız enerjide ciddi
hatalar yaptı, onun için karanlıkta kaldık, kusura bakmayın.” Böyle bir şey
deme şansımız yok. Antalya’da çok
büyük, çok güzel tesisler var arkadaşlar. Milyarlarca dolarlık yatırımla
yapıldı bunlar. Ama sezonda bunlara elektrik veremediğinizde bu güzelliklerin
hiçbir anlam ifade etmediğini hepimiz takdir ederiz. Durum böyle olunca da yine
acil çözümler devreye sokulmak isteniyor. Bir firmamız geldi, Antalya’da
doğalgaz santrali kurmak istedi. Buna hiç kimsenin itirazı olmaz, başta bizim.
Yatırım, hele enerji alanında ise bu, Antalya için çok önemli. Ancak enerji
açığı var diyerek de her şeyi kabul etmek doğru değildir. Bu santral
inşaatı 2 kez mühürlendi çünkü verimli tarım arazisi üzerinde kurulmak
isteniyor. Bir önergeme Sayın Bakanın verdiği yanıtta, başvurunun 2 kez
reddedildiğini, 3’üncü seferde onay verildiğini söylüyor. Ne oldu? Kararlar
değişiyor. Burada kamu yararı var ise bu işin başlangıcında kamu yararı yok
muydu, neden o 2 seferde izin verilmedi? Başlangıçta bu izinler, onaylar
alınmıyor; bunu kabul etmek mümkün değildir. Enerji açığı ciddi sorundur ama
burada, acil değil, akılcı, hukuka uygun yatırımlarla çözümler
geliştirilmelidir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye enerjide kötü bir yola sokulmuş ve tüm uyarılarımıza,
uzmanların uyarılarına rağmen bu yanlış yolda yürümeye de devam etmektedir.
Yerli ve yenilenebilir kaynaklarımız yerine dışa bağımlı ve pahalı seçenekler
devreye süratle sokulmaktadır. Bir de bunun
üzerine özelleştirme, serbest piyasa uygulamaları, dengeleme ve uzlaştırma gibi
uygulamalar eklendiğinde, vatandaşımızın elektrik faturası sürekli kabarmaktadır.
Elektrik Mühendisleri Odası bir hesaplama yapmış, bunu da dikkatinizi
çekiyorum: 4 kişilik bir ailenin asgari yaşam standardı için gerekli olan 230
kilovat saatlik elektrik tüketimi baz alındığında,
aylık elektrik faturası, 2007 yılında 36,4 YTL iken Ocak 2008’de 43,5 YTL’ye
çıkmış, dün devreye giren zamlarla da 52,6 YTL’ye ulaşmıştır. Otomatik
fiyatlandırmayla yıl sonunda bu faturanın 100 YTL
düzeyine ulaşacağına şaşırmamak gerekmektedir. Sadece bu bile AKP İktidarının
enerji politikalarının yanlışlığını ortaya koymaktadır. Değerli
milletvekilleri, enerji politikası konusunda bir noktaya daha dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bununla ilgili de bir soru önergesi vermiştim, geçenlerde de
basına yansıdı. TÜBİTAK uzmanları Zonguldak taşkömürü havzasında kömür
varlığına bağlı olarak 300-600 milyar dolar/metreküp gaz potansiyeli buldular.
“Bu, ülkemizin yirmi yıllık ihtiyacını karşılayabilir.” dediler. Ben bunu
duyunca açıkçası çok heyecanlandım. Ama aynı heyecanı Sayın Bakan yaşamamış
olacak ki “Bu farklı bir çalışma, öncelikle bunun ispatlanması lazım.” dedi.
Ben bu açıklamayı açıkçası anlamakta zorluk çekiyorum. O zaman, hemen gidip bir
sondaj yaptırsın Sayın Bakan, baksın; var mı, yok mu, hepimiz anlayalım. Kendi
bilim adamlarımız “Yerli, ucuz bir kaynak bulduk.” diyor, Sayın Bakan burun
kıvırıyor. Ama dışa bağımlı pahalı doğal gaz ve nükleer santraller konusunda
çok atak ama kendi kaynağımıza, maalesef, itibar etmiyor. Bu anlayış devam
ettiği sürece de Türkiye’nin enerji faturası kabarmaya devam edecektir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeliyle ilgili bir örnek
vermek istiyorum. Türkiye hidrolik potansiyelinin yüzde 30’unu kullanıyor şu
an. Benim de mezun olduğum İstanbul Teknik Üniversitesinin bir raporu var.
Raporda deniliyor ki: “Gelişmiş ülkelerin hidrolik potansiyellerini teknik
sınıra yaklaşacak düzeyde değerlendirdikleri günümüzde, ekonomik, hidrolik
potansiyelin yüzde 30’unu değerlendirebilmiş olan ülkemizdeki bu yaklaşımı
açıklamak mümkün olmamaktadır.” Yani, bilim adamlarımız dahi şaşırmış “Nasıl
oluyor bu?” diyorlar. Ayrıca, raporda, kömürle ilgili bir bölüm de var.
Deniliyor ki: “Kömür yakma teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte hem daha
temiz hem daha da verimli bir şekilde elektrik üretimi mümkün hâle gelmiştir.
Sonuç olarak, temiz kömür teknolojileri denilen yeni yakma teknikleriyle,
yüksek çevrim verimlerini mümkün kılan teknolojilerle kömür kullanımı
önümüzdeki yıllarda bir numaraya yükselmek durumundadır.” Yani, deniliyor ki:
“Kömür temel kaynak olmalıdır.” Peki Hükûmet buna ilişkin hazırlık yapıyor mu? Hayır, Hükûmet nükleerci ve doğalgazcı. Bu politika Türkiye’nin,
Türk halkının çıkarına değildir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye bir an önce yanlış enerji politikasını değiştirmeli,
yerli ve yenilenebilir kaynaklara, önemli bir kaynak olabilecek tasarrufa
özellikle önem vermelidir. “Serbest piyasa bu işi çözer, arz güvenliği
sağlanır, rekabet ortamında fiyat istikrarı sağlanır.” anlayışının başarılı
olmadığı açıkça ortadadır. Türkiye, yerli
kömürüne, yenilenebilir enerji kaynaklarına vermediği teşviki, desteği dışa
bağımlı nükleer santrallere sağlıyor. Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çöllü. Sayın milletvekilleri,
şahısları adına 27 arkadaşımız söz istemiştir fakat hepsi de vazgeçmişlerdir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben varım. BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme
Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptı’nın tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2 Temmuz 1993
yılında, biliyorsunuz Sivas’ta Madımakta 37 tane vatandaşımız hunharca
yakılmıştı. Bugün onun yıl dönümüydü. Ben de oraya gittim ve tabii, bu arada
buradaki kanunda da benim önergelerim vardı. Tesadüfen Sivas’tan Cebeci’ye
kadar üç buçuk saatte geldim ama Cebeci’den buraya iki saatte gelemedim. Her
tarafı kapatmışlar, nedense trafik işlemiyor. İşte,
vatandaşın çektiği zulüm, işkence ortada. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ama “Sivas’tan üç buçuk saatte geldim.” diyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Evet, üç buçuk saatte geldim ama Cebeci’den buraya… NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Üç buçuk saat… Demek ki… KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, kendinize bir paye çıkarmayın. Yani, neyse… NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Duble yol… KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, duble yolun yani görüntüsü
ortada, kimlere ne kazanç sağladığı, ne kadar var, şey bir de… Sivas’a giderken…
Tabii bu arada Sivaslı vatandaşlarımıza da çok teşekkür ediyoruz; orada,
hakikaten, yapılan anmalara karşı çok toleranslı, çok misafirperver ve çok
insanca tavırlar koydular. Gerçekten, bütün Sivaslılara, gösterdikleri bu çok
güzel davranıştan dolayı teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, ben orada bir konuşma yaptım, konuşmamın özünü de size
söyleyeyim. Şimdi, bakın, bir Başbağlar’da insanlar
katledildi, bir Sivas’ta yakıldı. Biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşlarıyız. Niye birbirimizi yakıyoruz, niye birbirimizi öldürüyoruz? Bu
memleket bizim! Bakın, insanların
tarihimizi iyi okuması lazım. Geçenlerde bir yazı geçti elime. İzmir’in eski
bir belediye başkanı İsviçre’de bir otelde otururken yanına bir adam yaklaşıyor
-tanıyor tabii kendisini- diyor ki: “Biz, geçmişte ‘Barış gönüllüleri’ olarak Anadolu’ya
gittik. Anadolu’da siz zannettiniz ki ‘Biz size eğitim getirmeye geldik, bilim
getirmeye geldik.’ Hayır, biz gittik, orada sizi, o kadar aileleri birbirine
karşı tahrik ettik; işte, bütün düşmanlıkları, aşiretler arası düşmanlıkları,
mezhepler arası düşmanlıkları, devletle vatandaş arasındaki düşmanlıkları
tahrik ettik ve birçok insan birbirini öldürdü. Ben Amerikalıyım, Amerika’da
bilgisayar mühendisiyim. Sonra bu yaptıklarıma pişman oldum, Amerika’dan da göç
ettim, geldim şimdi İsviçre’de yaşıyorum, vicdan azabı çekiyorum ve
evlenmiyorum da evlenirsem yaptığım o kötülüklerin günahını benim çocuklarım
çeker diye.” Bunun gibi birçok olaylar var. Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye’yi iyi tahlil etmemiz lazım. Şimdi, niye birbirimizle
kavga ediyoruz? Niye birbirimize… Şu memleketimiz dünyanın en güzel memleketi,
en güzel coğrafyası. Bu memlekette, hakikaten, dürüst, ülkesini seven,
memleketini seven, insanlarını seven yöneticiler başa gelse, ceplerini
düşünmese, ille zengin olup da, yani, katrilyonlar kazanma yoluna gitmese bu
memleket o kadar kısa zamanda düzelir ki, o kadar kısa zamanda ilerler ki
-inanmanızı istiyorum- ve bizim kimse önümüzü tutamaz. Ama,
maalesef hep oyuna geliyoruz, birbirimize kavgalı hâle geliyoruz. Bakın geçmişte
Demirel’le Ecevit birbirine düşmandı değil mi? Yani o kadar insan öldü.
Cenazelerde görüyordunuz, sırt sırta dönüyorlardı, ellerini sıkmıyorlardı. E,
sonra ne oldu? Geldi, birisi Cumhurbaşkanı oldu, birisi Başbakan oldu. Şimdi,
bunlardan bir ders çıkaralım sayın milletvekilleri, bir ders çıkaralım da bu
memleketimize yeni bir hedef koyalım, yeni bir ilke getirelim. Biz neyi
paylaşmıyoruz? Eğer, hakikaten, memleketsever
duygularımız gelişmişse, hakikaten memleketimizi seviyorsak, hakikaten bu memleketi
dünyada lider bir devlet yapmak istiyorsak bunun bir mantığı var, bir yolu var.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Herkes görevini dürüst yapacak, herkes
görevini dürüst yaparsa bu memlekette… Bir de, bir doğru var değerli
milletvekilleri yani on tane doğru yok. Ben geçenlerde
Almanya’ya gittim. 2 tane sosyal demokrat Alman parlamenter, tesadüfen, bu atom
enerjisi konusunda bir konuşma yaptılar, ben de gittim oraya. Şimdi, adamlar
diyorlar ki: “Dünyada her devlet nükleer enerji ve atom bombasını elde etmek
istiyor. Niye? İşte, Irak’ta atom bombası olsaydı, Amerika girip de Irak’ı
işgal edemezdi. O hâlde, bütün devletler atom bombasını elde etmek istiyor.”
Bana da sordu: “Türkiye’de atom bombası var mı?” Vallahi bilmiyorum, çünkü hükûmetler bize bir bilgi vermiyor ki. Ama geçen gün
gazetenin birisinde, işte doksan atom bombasının Adana’daki İncirlik
Havaalanı’nda olduğunu yazdı ama, tabii, bilmiyoruz
ki… Bakın, biz parlamenter olarak birçok şeylerin farkında değiliz, bize bilgi
verilmiyor. Yani, bakın,
geçen gün yine gazetenin birisi yazdı: Amerika Türkiye’yle nükleer enerji
konusunda bir anlaşma yapmış. E, nedir bu anlaşma, bilelim. Yani, hakikaten…
Şimdi, Amerika, tarihi boyunca, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelişmesi için,
ilerlemesi için hiçbir hayırlı iş yapmamıştır. Hep, yıllarca, Sovyetleri,
bakın, kötüledik “Komünisttir, Türkiye’ye zararı var.” dedik. İşte Sovyetlerin
Türkiye’de yaptıkları yatırımların Türk ekonomisine yaptığı katkılarla
Amerika’nın Türkiye’de yaptığı yatırımların Türk ekonomisine yaptığı katkıları
gelin, bir araştırın bakalım. Hangisi daha insanca davranmış? Hangisi Türkiye
Cumhuriyeti devletine daha dostça davranmış? İşte, değerli
milletvekilleri, ben evvela şunu diliyorum, yani özellikle AKP’li
milletvekillerinden şunu diliyorum: Arkadaşlar, şu Hükûmeti
zorlayın, bu Meclise doğru dürüst bilgi versin. Biz de parlamenterler olarak
dış ülkelerin parlamenterleri karşısına gittiğimiz zaman bazı konularda bilgi
verelim. Yani şimdi, bir senedir biz buradayız, bir bakan çıkıp da burada
dünyadaki olaylar konusunda bir bilgi verdi mi? Kıbrıs’ta ne oluyor ya?
Kıbrıs’ta “tek egemenlik” diye bir laf dönüyor. Nedir bu acaba? Dışişleri
Bakanınız gelip de burada “Ya, arkadaşlar, Kıbrıs budur…” Bakın, bu Kıbrıs,
insanların, Türk halkının kanıyla, canıyla alınmış bir ada. Şimdi,
Parlamentonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda çok ciddi kararları
var. Siz bu kararlardan dönecek misiniz? Gelsin buradaki bakanlarınız, bir
cevap versin. Değerli
milletvekilleri, bakın, sizin bir milletvekiliniz çıkıyor, diyor ki:
“Atatürk’ün devrimleri travma yarattı.” Benim için travma değil. Çünkü bakın, bazı yerlerde travma
oldu, şıhlarda oldu, ağalarda oldu, beylerde oldu ama
ben Tunceli’nin bir dağ köyünde fakir bir aile çocuğuydum. Atatürk devrimleri
olmasaydı belki de biz şimdi toprak altında olacaktık. Çünkü o zaman tamamen şeri kanunlarına göre yönetilen bir Türkiye… Ama Atatürk’ün
getirdiği o çağdaşlık, o aydınlık devrimi dolayısıyla bu devlet bize okullar
açtı, geldik yatılı okullarda okuduk ve geldik bu makamlara. Şimdi, ben onun
için Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Yüce Atatürk’ü ve onun
devrimlerini hayatım kadar önemsiyorum. Çünkü bu devlet beni okuttuğu, bana
imkânlar sağladığı için ben bu devleti hayatım kadar kıymetli kabul ediyorum ve
bu devlet için ben gerektiği zaman -inşallah o duruma düşmeyiz de- hayatımı da
veririm. Çünkü arkadaşlar, bakın, yani insanlar nankör olmamalı yani hem
devletin imkânlarından yararlanacaksın hem o devlete ihanet edeceksin. Bu
olmaz, bu zaten hiçbir insanlık duygusuna sığmaz. Şimdi, biz burada
çıkıyoruz, bazı şeyleri dile getiriyoruz. Arkadaşlar, yani biz burada… Söyleyin
bakalım hangi konuda iftira ediyoruz? Bakın, geçen, belediyelere yardım
kanununu getirdiniz. Kardeşim, diyoruz ki: “Ey İçişleri Bakanı, bu Ankara, İstanbul,
İzmit Belediyelerinin borcunu söyle.” Yok, söylemiyor. E, niye çekiniyorsun
kardeşim? Ya şimdi senin… Yani, insanların ayıbı olmasa çekinir mi? Çekinmez. Ama, arkasından da çıkıyor, diyor ki: “Biz, ooo ne kadar dürüstüz. Biz çok tarafsızız. Biz hiç ayrım
yapmıyoruz.” Kendisine bir teklifte bulundum “Sayın Bakan, aynı ilin içinde
AKP’li belediye başkanlarına 300 milyar ama öteki belediyelere 1 kuruş yardım
yapılmamış. Misalini getireyim, size ispatlarsam siz de Mir Dengir
Fırat gibi bir şeyden bahseder misiniz?” dedim, hiçbir şey demedi. Yani, şimdi,
arkadaşlar, bakın, burada birbirimize karşı açık olmamız lazım. Milletvekili
olarak namusumuz ve şerefimiz üzerine, bazı kurallar, ilkeler üzerine yemin
ettik. Bu yeminin gereklerini yerine getirelim. Şimdi, bakıyorum,
ben konuşunca birçok arkadaşımız rahatsız oluyor. Ama değerli milletvekilleri,
ben çok gerçeği biliyorum. Hangi sözümde iftira varsa söyleyin. Yani varsa ben
onun hesabını vermeyi düşünüyorum. Şimdi, bu Ergenekon olayı çok önemli bir olay. Bakın, bundan sonra bu işi büyüteceğiz. Yani, Cumhuriyet
gazetesinin Başyazarı Mustafa Balbay’ın fikirlerini
biliyorsunuz. Bu adam vatan haini değil, hırsızlık yapmıyor, hiçbir olayda bu
memlekete aykırı hareketleri yok ve memleketin halis muhlis, en vatansever ve
şerefli bir vatandaşı. Ama şimdi, sırf sizin iktidarınıza karşıdır diye
Cumhuriyet gazetesinin üzerine bu kadar gidemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından
“Kim gidiyor?” sesleri) Ben şimdi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, size bir dakika veriyorum ama lütfen gündeme gelin artık ya! Gündem
üzerinde konuşun bir dakikanızı! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tabii efendim. Tayyip Erdoğan
diyor ki: “Efendim, bu, iddiayı hazırlamanın ön belirtileridir.” Demek ki
mahkemeyi baskı altına alıyor. Bakın sayın
milletvekilleri, yargıyı çok büyük baskı altına alıyorsunuz. Ben bu konunun,
iddianamenin en kısa zamanda hazırlanmasını istiyorum. Hazırlanmadığı takdirde…
Yani biz burada gelip sızlanmayız. Rica ediyorum! Yani burada masum
insanlarımızı, bu memleketin birliğini, bütünlüğünü, vatanseverliğini,
dürüstlüğünü savunan insanları siz haksız olarak bir sene hapishanelerde
yatıramazsınız. Adalet bu değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti
bir hukuk devleti ise bu hukuk devletinde hukuk işlemesi lazım. Yoksa
efendim, soruşturmanın gizliliği esastır. Al binlerce insanı veya sana karşı
olan insanları, ondan sonra orada aylarca, yıllarca yatır. Bu, hiçbir vicdanın
kabul etmeyeceği bir gerçektir ve Türkiye Cumhuriyet devletinin şanı ve
şöhretiyle uyuşmayan, bir devlettir... VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ağır ceza mahkemesi kararıyla alındılar. KAMER GENÇ (Devamla) - Mahkemeyle ilgisi yok kardeşim. Hükûmetten talimat geliyor. Bunları mahkemelere şey
veriyor. Lütfen, bir an önce bu iddianame hazırlansın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Saygılar sunuyorum. BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN -
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN - Efendim,
geçti. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Geçmedi Sayın Başkan, geçmedi. BAŞKAN – Efendim,
biraz daha vaktinde kalkın. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Hayır, daha önce söyledim. BAŞKAN –
Söylemediniz efendim. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Taraflı yönetiyorsunuz, tarafsız olun. BAŞKAN – 1’inci
maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU İLE UKRAYNA DEVLET NÜKLEER DÜZENLEME KOMİTESİ ARASINDA NÜKLEER DÜZENLEME KONULARINDA TEKNİK İŞBİRLİĞİ VE BİLGİ DEĞİŞİMİ MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 7
Haziran 2005 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile
Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme
Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptı”nın onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir madde. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam,
şu anda oldu bakın. Usulüne uygun isteyin, usulsüz istemeyin. Maddeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylamaya başlandı) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, 184 kişinin oy kullanması lazım, toplantı yeter
sayısının olması lazım efendim. 184 kişinin oy kullanması lazım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyiniz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır yani öğrenelim diye de… BAŞKAN – Siz
yoktunuz, bakın ne güzel usulüne göre çalıştık. Geldiğiniz andan itibaren
Meclisin şeyi kaçtı yahu! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum! BAŞKAN – Lütfen,
bakın, beni… Allah! Allah! Devamlı beni başkasıyla karıştırıyor ya! Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer
Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun. 4’üncü sırada yer
alan, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası
Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler
Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası
Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 247) (xx) BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon buradalar. Komisyon raporu
247 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mithat Melen. Sayın Melen,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım
Bankasının Türkiye’de temsilcilik açmasına ilişkin 247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı için Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için buradayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Efendim, Avrupa
Yatırım Bankası 1958 yılında kurulmuş ve 58 yılından bugüne kadar da gerçekten
hem Roma Anlaşması’nın hem de bizimle ilgili Ankara Anlaşması’nın ilgili
maddeleri uyarınca iki önemli görevi vardır. Bir tanesi, kalkınmaya yardım
etmek ve bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak ve dolayısıyla da tabii,
Avrupa’da bir bütünleşmeyi sağlamak. Şimdi, 63
yılından itibaren Ankara Anlaşması’yla biz de Avrupa Yatırım Bankasının
fonlarından yararlanıyoruz ve ilginçtir ki şimdiye kadar Avrupa Birliğiyle işleyen
en iyi ilişkimiz de Avrupa Yatırım Bankası ilişkisi olmuş. Bugüne kadar birçok
ilişkimiz sıkıntıya girmiş Avrupa Birliğiyle fakat Avrupa Yatırım Bankasıyla
ilişkilerimiz düzenli devam etmiş. Önce 1963 yılından itibaren uygulanan mali
protokoller var. 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü mali protokoller var ve mali
protokollerin getirdiği de Türkiye’de başta enerji, telekomünikasyon ve altyapı
yatırımları olmak üzere ciddi yatırımlara Avrupa Yatırım Bankasının katkısı
var. Ayrıca 1999 yılında Çerçeve Anlaşması’yla -ki bu önemli, Çerçeve Anlaşması
bir katılım anlaşmasını da bir arada getirdiği için- Avrupa fonlarından daha
fazla yararlanma imkânı doğmuş Türkiye’de ve biz onlardan daha fazla yararlanır
hâle gelmişiz. Sadece 1995-2008 yılları arasında 9,8 milyar euro, ki çok önemli bir
rakam bu. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. (xx) 247 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. Şimdi, burada,
tabii, pek ilgilendirmiyor belki Genel Kurulu ama çok daha deminden beri ciddi
konular konuşuyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin en önemli konusunun bu olduğunu
zannediyorum, yatırım olduğunu zannediyorum ve hakikaten iyi işleyen ve
Türkiye’nin önündeki meseleleri çözen bir yapıda olduğunu zannediyorum Avrupa
Yatırım Bankasının. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sükûneti muhafaza eder misiniz, Hatibi dinleyemiyoruz. MİTHAT MELEN
(Devamla) – Onun için bunu daha ciddi ele almak gerektiğini hissediyorum. Bir
de, bu işlerle yıllardır hasbelkader uğraştığım için bilgi de vermek gereğini
ve bazı şeyleri de düzeltmek gereğini Genel Kurula arz etmek istiyorum. Evet, 1995 ve 2008
yılları arasında özellikle Türkiye’ye akan kredinin… Önümüzdeki en önemli
sorunlardan bir tanesi Türkiye’deki kalkınma sorunu. İşte, yine iki gün önce
açıklanan o büyüme rakamlarından da görüyoruz ki çok net ve açık bir biçimde
Türkiye birinci çeyrekte 6,6 büyüyebilmiş. Bunda da önemli bilimsel bir şey
var, özel sektörün yatırımlarını artırmasıyla ilgili bir nokta var. Bu çok ciddi bir şey. Tabii, bu çok eleştiriye tabi
olabilir. Şöyle olabilir: Bu kalkınma hızını göreceli olarak birtakım insan
yanlış bulabilir. Türkiye İstatistik Kurumunun böyle bir şey yapacağını
sanmıyorum ben. Devletin kurumlarına inanmazsak hiçbir şeye inanmayız. Onun
için, bunu böyle tartışmak yerine, bunun neden kaynaklandığını bir görelim de
onları bir tartışalım önce. Tabii, dinlerseniz lütfedip. Şimdi, meselenin
aslı o kalkınma hızını tutturabilmekse, ki Türkiye
yüzde 8 kalkınma hızını tutturmak zorunda ki dünyayla rekabet etsin. Bakın,
sadece “BRIC” denilen dört tane önemli ülke, yani Brezilya, Rusya, Hindistan ve
Çin gelecek on yıl içerisinde 22 trilyon dolar yatırım yapmak ve altyapı
yatırımı yapmak durumunda olduklarını dünyaya ilan ediyorlar. Bunun yarısını
Çin yapacak sadece, 11 trilyon dolara yakın para ve yaklaşık diğerleri de yılda
500 milyar dolar yatırım yapacaklar. İşte, bizim de yakalamamız gerekli trend bu zaten, yatırım. Bu yatırımda da en açıkta kalan
kısım, o 6,6’dan 8’e vardırmanın yolu, sadece ve sadece Türkiye’de kaynak
bulmaktan geçiyor. Tasarruf ve şey arasındaki dengeyi de çok iyi biliyoruz.
Tasarruf dengesi ile yatırım dengesinin bozukluğunu da biliyoruz. O bozukluğa
çare de yine yabancı kaynak. Şimdi, yine
burada yabancı kaynakta bir parantez açalım, yabancı kaynakta çok sıkıntımız
var. Hep eleştiriyoruz “Türkiye borçlanıyor.” diye. Aslında, dünyada
borçlanmayan bir ülke yok. Ama nasıl borçlanmak gerekiyor? İşte, burada bir
kaynak var: Uzun vadeli, faizi düşük, ödemesiz, devresi yüksek kaynak. Bunların
en doğrularından bir tanesi Avrupa Yatırım Bankasıdır. Avrupa Yatırım Bankası
da, maalesef, bilhassa Dünya Bankasının dediğine göre, artık kimsenin rekabet
edemediği bir kaynak hâline gelmiş. Şimdi, Avrupa Yatırım Bankasının fonlarının
kullanımı daha kolay, özel sektöre de daha açık fonlar. Mesela, yine size bir
rakam vereyim: Son yıllarda 7,7 milyar euroluk
kaynağın, 3,5 milyar euroluk kısmı özel sektöre
aktarılmış. Şimdi, bir
taraftan piyasa ekonomisi diye yırtınırken, bir taraftan da piyasa ekonomisinin
altyapısını dengeleyen bir kaynağa daha yakın yanaşmamıza gerek var. Ayrıca, bu
kaynak, yine çevresel altyapılar, başta KOBİ’ler, enerji ve telekom
için de çok önemli bir kaynak ki Türkiye bunlardan çok yüksek miktarda
kullanıyor. İstanbul metrosunu da hatırlıyorsunuz… Bir
İstanbul Milletvekili olarak İstanbul’un en önemli meselesinin trafik sorunu
olduğuna inandığım için, bir yerden bir yere gitmenin ne kadar zor olduğuna
inandığım için metronun önemi burada çok daha önemli,
altının çizilmesi gerekli bir şey. Bu kaynak, özellikle Avrupa Yatırım Bankası,
Türkiye’de metro için, bütün belediyeler için çok
ciddi kaynak. Biraz önce yine belediyelerin gelirlerinin artırılması konuşuldu,
o gelirler artırılırken yabancı kaynaktan da yararlanmak ama yine şartlar çok
açık ve net, ucuz, yapılabilir ve bir projeye bağlı kaynaklar. Şimdi, burada
proje derken, Avrupa Yatırım Bankası projelerin yüzde 50’sini finanse ediyor.
Yüzde 50’sini finanse ederken de hükûmetlere de ciddi
görevler yüklüyor tabii. Özellikle yapılanma açısından çok ciddi görevler
yüklüyor. Şimdi, bu ciddi görevlerin içerisinde, tabii, yapınızı da değiştirmek
meselesi var. Biz, yıllar boyu bu işi gerçekten öğrendik. Uluslararası
kuruluşlardan iyi kaynak kullanmayı öğrendik ve o konuda iyi yapılandık, hem
hazinemiz hem Merkez Bankamız ve diğer kurumlar da bu konularda gayet iyi
yapılanmışlardır. Yalnız, tabii
burada açığa çıkan bir unsur daha var: Özellikle başta Anadolu olmak üzere
KOBİ’lerimize, küçük ve orta işletmelerimize bunları daha akıllı bir biçimde
dağıtabilmek meselesi var. Bunlarla da aracı bankalar, aracı kurumları
kullanıyoruz ama hep şu meseleyi atladık: Türkiye’de önüne gelen projelerden
bahsediyor. Bakın, bunun altını çizmek istiyorum. Herkes proje üretsin istiyor.
Nasıl proje üreteceğiz? Biz Van’a gidip, gel kardeşim burada proje yap mı
diyeceğiz ki, Avrupa Birliği kabul etsin? Geçen sene 1 milyar euroluk Avrupa projelerini kullanamadık biz. Niye
kullanamadık? Proje yapamadığımız için kullanamadık. Proje yapmak o kadar da
sanıldığı kadar kolay iş değil. Proje yapacak projecileri üretmek lazım. Türkiye’nin sorunu eğitici zaten, daha iyi eğitmen. Yani
proje yapmak da öyle sanıldığı gibi, böyle bir sabahleyin oturup… NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Yeni alışıyoruz zaten. MİTHAT MELEN
(Devamla) - Yeni alıştığımızı
söylüyorsunuz, doğru, fakat bunda bir birikim var Türkiye’de, bu birikimi de
kullanmak lazım. İşte, özelikle bu hocaları üretmek lazım,
öğreticileri üretmek lazım. Çünkü, gerçekten Türkiye’nin derdi yatırım,
istihdam. Bunu çözebilmek için yabancı sermayeye, dış kaynağa ihtiyaç var. Bunu
istediğiniz anlamda politik olarak kullanırsınız, ama bugün dünyada bir bolluk
var, bu bolluktan akıllı biçimde yararlanmak gereği var. Bunu böyle çok fazla
bir tarafa itmeyeceksiniz. Bir de bir şeyin
daha altını çizmekte yarar görüyorum: Efendim, ya değer kaynaklı siyaset
yapacağız yahut da projeye dönük siyaset yapacağız. Artık Türkiye’nin değere
dönük proje yapmaktan veya siyaset yapmaktan projeye dönük siyaset yapması
gerekiyor. Bana sorarsanız, bir seneyi kaybettik Türkiye’de. Çünkü hep
değerlerle, hep birtakım gereksiz şeylerle mücadele ediyoruz bir senedir.
Türkiye’nin 75 milyon insanına aş, iş lazım. Bunun için üretmek gerekiyor,
üretmeyi öğretmek gerekiyor. Biz başka işlerle uğraşıyoruz ve maalesef, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bir anda kendini devre dışı bulmuş gibi hissediyor. Bakın,
ilgiye bakın. Bir senede bu kadar acz içinde olmamak
lazım, bu işlere hakikaten bizim el atmamız lazım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu işi götürmesi lazım. Kimseye de bırakmamak lazım bunları, sokağa
bilhassa. Onun için, bu kalkınmamızı gerçekten tamamlamamız gerekiyor. Şimdi kredi
koşullarına bir girersek: Kredi koşullarında ödemesiz devresi çok yüksek Avrupa
Yatırım Bankasının. Mesela, sekiz yıla kadar ödemesiz devreleri var, otuz yıl
vade var. Çok iyi bir kaynak. Ben geçen hafta
Karadeniz’deydim, Karadeniz’de o kadar yapılacak iş var ki. Burada sevgili
milletvekilleri var, başta turizm mesela, değil mi? İşte, o kaynaklar duruyor
orada. Çok önemli işler var yapacak. Ama biz burada hep birbirimizle ufak
şeylerle konuşuyoruz ve hep ufak işlerle uğraşıyoruz. Şimdi, bir
noktayı daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Özellikle geçen sene önemli bir
değişim oldu dünyada. Malum, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası var, EBRD diye
geçen. Bu, yapı değiştirdi. Bu yapı içerisinde, yani Doğu bloku
çöktükten sonra, Sovyetler bloku çöktükten sonra,
buna yardım etmemiz gerekir amacıyla Batılı ülkelerin kurdukları, bizim de
içinde olduğumuz ve bizim donör ülke olarak
katıldığımız bu yapıya son zamanlarda bir parça fazla, bu kaynaklar başka yere
gidiyor diye… Ayrıca da gerçekten bütün o ülkelerin birçoğu Avrupa Birliği
üyesi ülke oldu. Avrupa Birliği üyesi ülke olunca, bizim de içinde olduğumuz bu
donörlerden -ki, Sayın Bakan çok iyi bilir- biz de
kredi alır durumuna geçmek için müracaat ettik ki bunu çok yanlış buluyorum
ben. Geçen hafta Avrupa Asamblesi’nde bunun kararını Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankasına bıraktılar. Avrupa İmar Bankası ne karar verecek bilmiyorum ama bir
taraftan Avrupa Yatırım Bankasına burada şube açtırırken -ki doğrudur, şimdiye
kadar IMF’nin, Dünya Bankasının burada şubeleri vardır- Avrupa Yatırım
Bankasından da gelecek yılda 10 milyar euroya yakın
bir para kullanmamız mümkün. Burada bir şube açması gayet doğrudur, açması da
lazım. Daha yakından, bire bir inceleyebilmek için ve projeler üretebilmek için
doğrudur ama o Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasından, donörlükten
tekrar kredi alır duruma geçmemizi pek doğru bulamıyorum. Bunu da bir daha
düşünmekte ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının da kararına bırakmamakta belki
yarar var. Çünkü niye? Türkiye başka bir yerden başlamıştı donör
olarak, şimdi alıcı olarak kredilerden yararlanmak durumunda olmasın. Türkiye,
Avrupa Birliği ile başka bir ilişki kurmak istiyor, tam üyelik ilişkisi kurmak
istiyor. Şimdi geriye dönüp “Ben vazgeçiyorum, geçiş dönemi yaşayan bir
ülkeyim.” demeye gerek yok. Bunu da belirtmemde herhâlde bir mahzur yok. Bir de önemle
şunu söylemek istiyorum: Özellikle uluslararası kuruluşlar bir politikadır,
yani dünyanın her tarafında uluslararası kuruluşların kurulması bir dünya
politikasının gereğidir. Yani başta zengin ülkelerin hem mal, sermaye,
hizmetlerini satabilecekleri ama diğer ülkelerle birlikte ortak kalkınma
projelerini yapabilecekleri bir yapıdır. Bir de, bu yapıyı düzenlemek için, bir
araya getirmek için, fazlara, bölümlere bölüp kalkınmayı dengeli bir biçimde
dünyada kontrol etmek için yapılacak bir şeydir. Bu bir oyundur ve bu oyunun
aslı da oynamakla öğrenilir. Birleşmiş Milletlere girdiğimizden beri, IMF,
Dünya Bankasına üye olduğumuzdan beri -48’lere dayanıyor çünkü bu iş, o günden
bugüne kadar- hakikaten bu oyunu dünya oynadığı için biz de oynuyoruz ama bu
oyunu oynarken, bu oyunu oynamanın gereklerini tam anlamıyla yerine
getirmiyoruz, çünkü ciddi bir politikamızın olduğunu zannetmiyorum bu oyunu
oynarken. Biz, bir sabahleyin “Yunanlılar akıllı millettir, onun için Avrupa
Birliğine girdiler -o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu- biz de girelim.”
dedik. O günden bugüne kadar hep el yordamıyla bu işleri yürüttük. Bakın,
uluslararası kuruluşlarda Türkiye’nin çok fazla temsilcisi yok çünkü
Türkiye’nin politikası yok, ne Dışişleri Bakanlığının ne hazinenin hiçbir zaman
politikası olmadı. Bütün oraya girenler tesadüfen girerler, sonra da bazen
gelirler Türkiye’yi de yönetmeye kalkarlar ama neyse! Orada değiliz fakat işin
aslı, oraya bir politikayla girmek çünkü onları da yönlendirmekle ilgili kısmı.
Bugün, sadece Hollanda’nın yılda 100 tane memurunu, 100 tane genci sadece Avrupa
Birliği değil, dünyanın her tarafındaki uluslararası kuruluşlara memur olarak
gönderdiğini söylemem lazım size ve o 100 tanesinden 30 tanesi iş bulursa büyük
bir katkı tabii. Bizim öyle bir politikamız yok. Şimdi, Avrupa
Yatırım Bankasında bizim hiç memurumuz yok. Bu kadar mı şeyiz biz? 1963’ten
beri ilişkimiz var. Efendim, işte, vatandaşlıktı, şuydu, buydu… Olabilir ama
onların Türk olarak aldıkları memurlar var çünkü bizim politikamız yok. Biz de
oturup bunları, yani öbür gün etkili olmak istiyorsak… Futbolda bile öyle.
Bakın, uluslararası kuruluşlarda bir tane temsilcimiz var, o da kimseyi
içlerine almıyor zaten ama bütün kurallar, bütün kaideler, o zaman, o
uluslararası kuruluşlarda oyunun gereği olarak değiştiriliyor, o değişirken biz
yokuz. Biz, bizim için yazılan senaryoları oynamak
zorunda kalıyoruz, sonra şikâyet ediyoruz. Ayrıca, efendim, bu kuruluşlara
sokakta “Hayır” demekle de olmaz bu iş. Dünyadaki düzen mademki böyle, bu
düzene akılla yaklaşmak gerekiyor ve yararlanmak gerekiyor. Ben, şimdiye kadar,
kredi anlamında daha çok akılla yanaştığımızı sanıyorum ama bundan sonra da
dünyayı yönetmek istiyorsak, dünya içerisinde daha fazla pay almak istiyorsak,
dünya gayrisafi millî hasılasında yaklaşık yüzde yarım
olan payımızı yüzde 1’e çıkarmak istiyorsak bu oyunu öyle oynamamız gerekiyor.
Bence, benim anladığım anlamda da kalkınma, benim anladığım anlamda da
Türkiye’yi sevme, milliyetçilik de zaten bu; Türkiye’yi ekonomik olarak önce
güçlü kılmak ve dünyada ayakta kalabilmek çünkü bu bölge kritik bir bölge.
Etrafı zaten ateş kuyusu ama bu bölge içerisinde insanımızın refahını artırmak
ve ayakta kalmak zorundayız, hem de en akıllı biçimde, en düzgün biçimde. Bakın, çok ciddi
bir GAP meselesi var. Geçen gün Sayın Başbakan da GAP’ta bir yatırım açığından
bahsediyordu, sulanabilir bir açıktan bahsediyordu. İşte, Avrupa Birliğinin
fonları var, Avrupa Yatırım Bankasının fonları var ama bütün mesele -yine başa
dönerek söylemek zorunda olduğum- hep değere dönük politika yapmaktan,
gerçekten projeye dönük politika yapmak zorunda olduğumuz, proje hazırlamak
zorunda olduğumuz meselesi. Başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekten
projeye ihtiyacı var, araştırmaya ihtiyacı var. Kadrolarını araştırmaya dönük
yapması lazım. Uluslararası kuruluşlar hakkında rapor yazabilecek personelimiz
var mı? Yok. Hiçbir konuda yok. Demin enerji, nükleer santral konuşuldu, onda
da yok. Gerçekten, Fransız Parlamentosu veya Amerikan Parlamentosu, herhangi
bir parlamento Türkiye hakkında rapor yazıyor. Bizim o parlamentolar hakkında
veyahut da Avrupa Yatırım Bankası hakkında rapor yazacak bir organımız var mı?
Yok. Onun için, hep birlikte düşünüp bunları yazmakta yarar var çünkü rekabet o
kadar büyük ki. Bir de, dünyada yeni bir şeyi gözlemeye başladım -belki Türkiye
Büyük Millet Meclisine girdiğim için, belki de fark etmediğim için- artık
ilişkiler sivil örgütler bazında, parlamentolar bazında, yani seçilmişler
arasında daha fazla. Bu ilişkileri daha da çoğaltmamızda yarar var, bu
ilişkilere dönük yatırım yapmamızda yarar var, gerekirse -en önemli şey insan
kaynaklarını artırma- insan kaynaklarını artırmamızda büyük yarar var. Ben, yüce heyeti
saygıyla selamlamadan önce, bu yasayla ilgili oyumuzun da müspet olacağını
söyler, saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Melen. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam. Sayın Susam, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun tümü hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. An önce,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan Sayın Melen, gerçekten, Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de açılması sonucunda kredi ihtiyacında uygun, uzun
vadeli ve geri ödemesi noktasında şartları uygun olan çok önemli bir kredi
kullanan araç olarak Türkiye’de 2 tane şube açmasının doğru olacağını söyledi.
Katılıyorum, çok da güzel teknik ayrıntılarla da bilgi birikimine uygun, uzun
yıllar devlet deneyimine uygun iyi bir konuşma yaptı. Maalesef, konuşmasının
ancak son dönemleri Parlamentomuzun ilgisini çekerek ama bütün gruplar
tarafından da alkışlanarak noktalandı. Şimdi, değerli
arkadaşlar, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de şube açması konusunda,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de çok olumlu bakıyoruz. Özellikle Avrupa
Birliği fonlarından kullanılacak bu kredilerin altyapı yatırımlarında, kamu
yatırımlarında, KOBİ’lerin finansmanının desteklenmesi anlamında ciddi bir
ihtiyaç olduğu ve bu ihtiyacın giderilmesi konusunda Avrupa Yatırım Bankasının
fonlarından yararlanmak için çok çalışmaya ve iyi stratejiler oluşturmaya
ihtiyacımız olduğu açıktır. Planlı, programlı ve projeye dayalı, fizibilitesi
doğru yapılmış yatırımlara dünyada kaynak bulmak gerçekten çok kolay hâle
gelmiştir. Özellikle 2001’deki dünya krizinden sonra 2002 yılıyla birlikte
dünyada kredi bulmanın koşulları çok rahatlatmıştır ve çok şanslı bir dönemi
AKP İktidarının yeteri kadar olumlu kullanamadığı çok açıktır. Dünyanın bu
kadar bol likiditesi ve bu kadar bol kredisinin olduğu bir dönem bir daha zor
gelir. Şimdi kredide gene sıkıntılı bir döneme girdik ve bu sıkıntılı dönemin
sorunlarını ciddi şekilde hep beraber yaşayacağız. Bu kadar iyi bir
ortamda Türkiye yatırım politikalarını nasıl yapmıştır? AKP İktidarı bu dönemi
nasıl değerlendirmiştir? Bu yapılan süreçte yatırımlar kimin lehine işlemiştir
ve bu yatırımlardan kimler ne anlamda pay almıştır? Bizim siyasetçi olarak da
teknokratlardan ayrılan bir yanımız, bunun siyasi sonuçlarının ülke içerisinde
doğru değerlendirilmesi ve yatırım ortamıyla ilgili olarak doğru tespitler
yapılmasıdır. Bir iktidarın,
bir devletin önemli yanlarından bir tanesi yatırımcının yatırım ortamını
hazırlamaktan geçer. Kamu yatırımları bu anlamıyla önemlidir. Enerji alanına,
eğitime, sağlığa, ulaştırmaya yatırım yapacak insanların yatırımını
kolaylaştırmak ve onları doğru yönlendirip yatırımcıyı hem ülke içerisindeki yatırımcı
olarak geliştirmek hem uluslararası yatırımcıyı bu ülkeye çekmek önemli bir
stratejiyle hayata geçebilir. Maalesef ülkemizde böyle bir yatırım stratejisini
kullanmadığımız çok açık bir şekilde görülmektedir. AKP İktidarı döneminde
kamuya yatırımdan mümkün olduğu kadar kaçan ve “Özel sektöre yatırımı teşvik
ettim” diyen bir anlayış yaşanmıştır. Muhakkak ki özel sektörün ve yabancı
sermayenin yatırım imkânlarını sağlamak gereklidir ama kamu, özel sektörün ve
yabancı sermayenin yatırım yapabileceği alanların altyapısını oluşturmak ve
yatırımı cazip hâle getirmek zorundadır. Az önce Sayın
Hüsnü Çöllü enerjiyle ilgili çok önemli bir konuya dikkat çekti. Türkiye’de
enerjide gelinen nokta: Hem arz yetersizliği hem enerjinin pahalılığı
Türkiye’de yatırımcıyı yatırım ortamından caydırır bir hâle getirmiştir. Siz
enerjiyi bu ülkede pahalı yaparsanız, KOBİ’leriniz, ülkedeki yerli
yatırımcınız, sermayeniz uluslararası rekabette kendi kaderine terk edilmiş
hâle gelir. Bugün Türkiye’de aynen böyle bir durum yaşanmaktadır. Türkiye’de, aynı
şekilde, yatırımla ilgili olarak, enerjinin yanında başka noktalarda da ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. İnsan kaynağına yatırım Türkiye’de maalesef yoktur,
yok denecek kadar azdır. Mesleki teknik eğitimde ve toplumun tüm kesimlerinin
proje hazırlamaya yönelik organizasyonunu yapmada AKP İktidarı ciddi bir
aymazlık içerisindedir. Tarım kesimi
kendi kaderine terk edilmiştir. Bakın arkadaşlar, 2002’den bu yana tarımda
yaşanan gerileme ve bugün tarımın içine girdiği zor durum, tarımda AKP
İktidarının bir yatırım stratejisinin olmamasından ve yatırım yapacakların
pazar ve ulaşım imkânlarını bulma konusunda desteksiz kalmasından
kaynaklanmaktadır. Aynı şey sanayi alanında da böyledir, KOBİ’ler alanında da
böyledir. Yeni küçük sanayi sitelerinin organizasyonu, yeni organize sanayi
bölgelerinin oluşturulması ve Türk sanayisinin rekabetçi hâle gelebilmesi için
Türkiye’de yatırım ortamı ve teşvikler maalesef onlara uygun kullanılmamıştır.
Burada çıkardığımız ARGE Yasası’nda bile açıkça 50 tane araştırma görevlisi
çalıştıran firmalara destek vermeyi sağladık. Neden 1 tane, 2 tane, 3 tane
eleman çalıştırıp da KOBİ niteliğiyle dünyada rekabetçi olabilen, marka
yaratan, ihracat yapabilen kesimlerin bu konudaki ARGE çalışmalarını destekleme
konusunda yeterli desteği vermedik? Değerli
arkadaşlarım, bu anlamıyla Türkiye’de ciddi bir sıkıntı yaşanmaktadır. KOBİ’ler
bugün kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Az önce bir arkadaşımız çıktı
-Urfa Milletvekili- Türkiye’yi güllük gülistanlık gösteren bir konuşma yaptı.
Ben ona soruyorum: Çarşılara gittiğinde sana esnaf işlerin iyi olduğunu
söylüyor mu? Küçük sanayi sitelerine gittiğinizde küçük sanayi sitelerinden
çekiç sesi, tamircilerden bir motor gürültüsü geldiğini duyuyor mu? VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İhracat nereden yapılıyor? MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – İhracatın nereden
yapıldığına da çok net bir şekilde cevap vereceğim: İthalata dayalı bir büyüme
politikası yaptınız, ithalat büyüyor, ithalata dayalı bir ihracat yapıyorsunuz.
Bunun dışında yaptığınız bir politika yok. Değerli
arkadaşlarım, bu anlamıyla bugün Türkiye’de işleyen ekonomik politikanın
temelinde dışa bağımlı, ithalata bağımlı ve ülke sanayisini kendi kaderine terk etmiş
bir model işliyor ve bu ülke insanları, bu ülkenin girişimcileri, bu ülkenin
yatırımcıları kendi birikimleriyle bugün ayakta kalma mücadelesini verme
durumundadırlar ve siz bu süreçte çok ciddi bir siyasi hatayla, siyasi strateji
olarak da Türkiye’yi germe politikasıyla da devam ediyorsunuz. Türkiye’de
2002’den sonra var olan çok ciddi bir şekilde kredi bulma ve yatırım yapma
ortamının iyi kullanılmadığı gibi siyasi strateji olarak da AKP İktidarı,
kendisine sağlanan halkın verdiği tek başına iktidar olmanın ve 2007
seçimlerinde yüzde 47 oyun değerini bilememiştir. Bugün, Türkiye’de
yapılması gereken, insanların iş, aş ve içinde bulundukları koşullarda işlerini
geliştirme noktasındaki politikalar maalesef bir kenara itilmiş, Türkiye siyasi
önceliklerini veya kendi kafalarındaki öncelikleri ön plana getirmiştir. 2007’de insanlar
elinde bulundukları durumda ekonomiden… Bir son umut diye, siyasi istikrar
devam etsin diye AKP’ye oy verdiler. Borçlandık, yatırım yaptık, bu yatırım
eğer bir iktidar değişikliği olursa, koalisyon hükûmetleri
olursa tekrar biz zora girer miyiz diye 22 Temmuzda AKP’ye tekrar oy verdiler.
Aldığınız oy sizin beş yıllık iktidarınızın güvenoyu değildir, o insanların
kendi sürecinin tamamlanması için siyasi istikrara vermiş oldukları
güvenoyudur. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Siz batırırsınız diye korktular. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Ama siz 2007 Temmuzunda aldığınız oyu, ertesi gün hiç kıymetini
bilmeden… Ekonomideki durumu düzeltmek, dünyanın ekonomik krize girdiği bir
dönemde bu krize toplumu hazırlamak yerine siyasi kriz çıkaran bir noktaya geldiniz.
Bunun yanında yatan temel neden şudur: Bakın arkadaşlar, artık AKP İktidarı
ekonomik olarak bu dümenin başında gemiyi sağ salim götüremeyeceğini anlayıp,
bu geminin karaya oturacağını, bir yere çarpacağını gördüğü için ekonomiyi
bıraktı, siyasi olarak Türkiye’yi germe politikaları içerisine girdi. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Millet senin gibi düşünmüyor. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bu açıkça Türkiye’de herkesin altını çizdiği bir olaydır. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Millet size niye güvenmedi? MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Türkiye’de yüzde 47 olan, 340 tane milletvekili olan bir siyasi
partinin siyasi stratejisi olarak yapması gereken, toplumdaki gerginlikleri
yumuşatmak, “Gelin kardeşim, bu ülke dünyadaki bir ekonomik kriz karşısında
nasıl bundan çıkar? Ulusal olarak bu konuda el birliğiyle bu ekonomiyi düze
çıkaralım.” demektir. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – AK PARTİ de onun aynısını yapıyor. Toplumda da hiçbir gerginlik yok. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok mu? MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Şimdi, inşallah toplumda gerginlik yoktur. Ama bakın, bizim
insanlarımız telefon açıyorlar, soruyorlar, diyorlar ki: “Nereye gidiyoruz?”
Hem ekonomik olarak hem siyasal olarak nereye gittiğimizi soruyorlar. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Müsebbibi sizi görüyorlar demek ki… MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Siz buradan kendi siyasi anlayışınız gereği “Hiçbir gerginlik
yoktur.” diye söyleyebilirsiniz. Ben size
soruyorum: Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin Başkan Vekilini gece sabaha karşı
evinden alıp Türkiye Odalar Borsalar Birliği İkinci Başkanının, ATO’nun
odalarını aramak, bir siyasi ortam olarak yatırımcıları korkutur mu, korkutmaz
mı? Size soruyorum. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Yargıya sor onu, yargıya. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yargıya sormak değil. Eğer siz çıkıp
-yargı, savcı bunu alabilir- “Arkadaşlar, biz toplumun bu şekilde gerilmesinden
rahatsızız. Bu arkadaşlar toplumun bilinen insanlarıdır. Bunların bu şekildeki
davranışları, toplumdaki saygın insanlara yapılan bu davranışlar doğru
değildir. Bunun yerine, bunlar çağrılıp görüşleri alınıp soruşturma demokratik
bir ülkede, saygın bir ülkede olması gereken gibi olmalıdır.” diye söylersiniz,
o zaman sizinle beraberim. O zaman sizinle beraber bu ülkede siyasi istikrar
istediğinizi, huzur istediğinizi, bu ülkede gerginlik istenmediğini anlarım.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama onu istemiyorsunuz, Türkiye’yi her gün
geriyorsunuz. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Savcıları töhmet altında bırakıyorsunuz. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bugün, anlaşılan, kesinlikle artık, -bu -İktidar döneminde-
ekonomiyi düzeltemeyeceğine siz de kanaat getirdiniz, Türkiye’de ekonomik
olarak gidişatın kötü olduğunu siz de çok iyi anladınız. Değerli
arkadaşlarım, ama bu ülke hepimizin, bu ülke bizim. Bu ülkede oluşan siyasi
politikalar sonucu zarar görecek olan bizim köylümüz, bizim işçimiz, bizim
işsizimiz, bizim emeklimiz, esnafımız, sanatkârımız, bizim iş adamımız. Bu
insanların alın teriyle, emeğiyle, 2001 krizinde vermiş oldukları büyük
özverilerle bugüne getirdikleri ekonomiyi hovardaca harcama hakkına sahip
değilsiniz. Bu ülkede ekonomiyi iyiye götürmek, daha istikrarlı bir ortamda kalkındırmak
hepinizin görevidir. Bu konuda sizleri sağduyuya davet ediyorum. Bir kez daha
bu işleri oturup düşünün. Bu konu, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda en
hassas konulardan bir tanesidir. Türkiye’de bugün
esnaflar kepenk kapatıyor. Geçen hafta bir esnaf geldi, dedi ki: “Yıllardır
yaptığım mesleği bırakmak zorunda kaldım.” Gözleri dolu doluydu. Bakın, siz de her
yeri dolaşıyorsunuz. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – “Sebebi sizsiniz.” demedi mi? MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) - Niye bizim yüzümüzden? Ne
yaptık da biz… Ülkeyi yöneten insanlardır. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Gerdiniz… Gerdiniz... Siz geriyorsunuz bu ülkeyi. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bak… Bir dakika, dinle. Bakın, bir ülkede
siyasi istikrarı sağlayan siyasi iktidardır. İktidar, yöneten, çoğunluğu olan
ve bu ülkenin dümenine geçmiş, icra organında olanlar bu ülkedeki istikrarı
sağlamakta baş sorumludurlar. Muhalefet,
muhalefet yapma görevini yapacaktır, en doğal hakkıdır. Siz toplumda muhalefet
yapılmasına tahammül edemeyen bir anlayışa sahipseniz bunu gerginlik sebebi
görürsünüz. Ne işi var Başbakanın Zonguldak’ta, kömür ocağında kalkıp
Cumhuriyet Halk Partisine çatmaya? Sen Türkiye’yi kömürde, enerji kaynaklarında
ne noktaya getirdiğinin oradan mesajını vermen gerekirken, siyaset konuşmanın
yeri mi? ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Siz niye gitmiyorsunuz? MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Orada, Belediye Başkanı oraya pankart açıyor: “Yüzyılın lideri
geldi, hoş geldi.” Değerli
arkadaşlar, yüzyılın liderinin Türkiye’de kim olduğunu, cumhuriyeti kuran
insanların kimler olduğunu Türk halkı çok yakından bilir. (CHP sıralarından
alkışlar) Onun için hiç birbirimize böyle yeni unvanlar vermeye gerek yok. Bu Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuranlar Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini çok sağlam ve
Türkiye'nin hedefini çok net koymuşlardır: Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine
çıkmak. Bu ne demektir? Sanayileşmiş, kalkınmış, insanına iş bulmuş, esnafına,
sanatkârına aş bulmuş ve Türkiye’yi ekonomik büyüklük olarak dünyanın sayılı
ekonomilerinin içerisine sokmayı hedef almış, demokrasiyle, insan haklarıyla,
çağdaşlıkla yürütebilen bir ülke hâline getirmektir. Bu anlamıyla, biz
Avrupa Birliğiyle projeye bu anlamıyla bakıyoruz. Bunu yaparken de dünyada son
dönemdeki gelişen küreselleşmenin dünyaya dayattığı -bizim istediğimiz gibi-
dünyada her ülkede pazara egemen olma anlayışına karşıyız. Önce pazarımıza biz
egemen olacağız, ondan sonra dünya pazarında rekabetçi olacağız. Bugün dünyada
küresel sermayenin yapmak istediği olay, ülkelerin pazarlarını ele geçirip, o
ülkeleri hizmet sektörlerinde sadece bir genel sermayenin yapılanmasına entegre etmektir. Değerli
arkadaşlarım, bizim yatırımdan anladığımız anlayış budur. Yatırımdan
anladığımız anlayış, kendi ülke kaynaklarını ve dünyada var olan kaynakları en rantabl bir
şekilde kullanarak ülke insanına iş bulmaktır. Bakın,
Türkiye’de, bugün işsizlik resmî rakamlara göre 10,6 ama resmî olmayan
rakamlara göre yüzde 25. İş aramaktan umudunu kesmiş insanların sayısı 750 bin
kişi, bunlar artık iş aramaktan vazgeçmişler. 2 milyon 250 bin kişi ailesinin
yanında çalışıyor gözüküyor. Üniversiteyi bitirmiş, iş bulamamış, babasının
dükkânına gidip geliyor. Ve bunlarla beraber Türkiye’de yüzde 25 işsizlik var.
Her bir çocuk bize yalvarıp yakarıp, bir iş bulmak için, her gün
telefonlarımızla bizi en içten taleplerle arıyor. Bu insanların hiçbir eksiği
yok. Tek istediği şey iş. İş neyle olur?
Yatırımla. Siz bugün yatırımda… İstihdam dostu yatırımcı kimdir? Esnaftır,
sanatkârdır, KOBİ’lerdir. Peki, esnafı, sanatkârı ayakta bıraktınız mı?
Uluslararası zincir mağazaları kanununu getiriyor musunuz buraya?
Getirmiyorsunuz. Niye? Çünkü onlar gelsin pazarı ele geçirsin, oradaki esnaf,
sanatkâr bitsin, orada rekabet etme şanslarını kaybetsinler, ondan sonra, onlar
pazarı ele geçirdikten sonra bu yasa ancak çıkacak. Böyle küresel sermayenin
isteğine çanak tutulan bir ekonomik anlayış olamaz. Onun için,
değerli arkadaşlar, size vicdanen bir görev düşüyor. Hepinizin bu anlamıyla, bu
ülkeye karşı sorumluluğu var. Yatırım politikalarını doğru saptamanın yolu önce
Türk sanayisinin, Türk girişimcisinin, Türk esnafının, Türk sanatkârının önünü
açacak, Türk köylüsünü destekleyen bir politikayla tarım politikasını ayakta
tutacak, gelişmeleri sağlayacak bir yatırım stratejisini hayata geçirmek
noktasında olmalıdır. Biz, böyle bir yatırım politikasının sonuna kadar
destekçisi, takipçisi ve bunun hayata geçmesinde her türlü katkıyı vermeye
hazır bir siyasi parti olarak burada hazırız. Her zaman da anlayışımız bu
olmuştur. Nasıl cumhuriyeti kurarken Türkiye'nin sanayileşme politikasının
İzmir iktisat kongrelerinden, fuarcılıktan geçtiğini bundan yıllarca önce
söyleyebilmiş bir anlayış varsa… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam, devam ediniz. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) - …bugün de aynı anlayışla, ülke kaynaklarına dayalı, bilgiyi,
teknolojiyi, aklı kullanan, demokrasiye inanmış insanlar olarak dünyada marka
yaratan, rekabet eden çağdaş kurumları yaratmış bir KOBİ politikasıyla
kalkınmayı savunuyoruz ve bunu gerçekleştirmek için de iktidar döneminde bunu
yapacağımıza inanıyoruz. Bu duygularla
kanunu destekliyoruz ve bu şube açılmasına destek verip oy vereceğiz. Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Susam. AK PARTİ Grubu ve
şahsı adına Karaman Milletvekili Lutfi Elvan. Sayın Elvan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sürenizi
birleştiriyorum. AK PARTİ GRUBU
ADINA LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde hem grubum hem de şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında Sayın
Melen Avrupa Yatırım Bankasının kısaca geçmişinden ve amaçlarından bahsetti.
Ben bu konulara girmek istemiyorum. Ama Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de üç
önemli süreçten geçtiğini görüyoruz. Aşağı yukarı kırk beş yıllık bir ilişkimiz
var Avrupa Yatırım Bankasıyla. 1963-1999 döneminde Avrupa Yatırım Bankası ile
ülkemiz arasındaki ilişkiler oldukça zayıf ve düşük profilde
seyretmiş, Helsinki Zirvesi’nde Türkiye'nin aday ülke ilan edilmesiyle birlikte
Avrupa Birliğine, Avrupa Yatırım Bankası ile Türkiye arasındaki ilişkilerde
artış olmuştur. Aşağı yukarı yılda 500 milyon euro
civarında bir kaynak kullanmaya başlamışız ve bunun önemli bir kısmını da
1999-2004 döneminde deprem amacıyla kullanmışız. Ancak Avrupa Birliğiyle
müzakerelere başlar başlamaz Avrupa Yatırım Bankasıyla ülkemiz arasındaki
ilişkiler daha da güçlenmiş, daha da artmış ve aşağı yukarı yıllık ortalama 1
milyar euro üzerinde kredi kullanmaya başlamışız.
2007 yılına baktığımızda kullanılan kredi miktarının 2 milyar euronun üzerinde olduğunu görüyoruz. Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli milletvekili tarafından
özellikle AK PARTİ İktidarı döneminde yatırım stratejisi olmadığı ve ekonominin
kötüye gittiğine dair bazı şeyler söylendi. Şunu belirtmek istiyorum: Hiçbir
banka, hiçbir uluslararası kuruluş bir ülkede güven görmüyorsa, bir ülkenin
özel sektörünün dinamik bir yapıda olmasını görmüyorsa o uluslararası kuruluş o
ülkeye gitmez. İlk defa bu Hükûmet döneminde özel
kesim, ağırlıklı olarak Avrupa Yatırım Bankasının kredilerini kullanmaya
başlamıştır. Bugüne kadar AK PARTİ İktidarı hep yüksek oranda borçlanmakla
şikâyet edildi, borçlanma miktarımızın çok yüksek oranlarda arttığından söz
edildi ancak bugün memnuniyetle müşahede etmekteyim ki muhalefet
milletvekilleri Avrupa Yatırım Bankasıyla olan ilişkilerimizden duydukları
memnuniyeti dile getirmişlerdir. 2002 yılında özel
kesimin kullanmış olduğu toplam kredi miktarı, daha doğrusu dış borç miktarı
aşağı yukarı 30 milyar dolar. Bugün özel sektör 120 milyar dolar dışarıdan
kredi kullanmaktadır. Bakın, değerli arkadaşlar, bir kredi kullanırken, borç
alırken, almış olduğunuz kaynağın, o kaynağı kullandıktan sonra size getirisi
ne olacak, ona bakmanız gerekir. Eğer getirisi almış olduğunuz kaynaktan daha
fazla ise siz avantajlısınız demektir. Bugün, özel
kesime ait tüm firmalarımız, Avrupa Yatırım Bankasından kredi almak için can
atıyorlar. Neden? Çünkü Avrupa Yatırım Bankası Avrupa Birliğine üye ülkelerden
hiçbir şekilde Türkiye'yi ayırt etmiyor, Avrupa Birliğine üye ülkelere
uygulanan kredi faiz ve vade oranları ne ise, Türkiye'ye de uygulanan oranlar
odur değerli arkadaşlar. Özellikle ekonomiye
yönelik olarak şunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Eğer bizim
ekonomimiz çok kötü bir konumda olsaydı, bugün, Avrupa Yatırım Bankasını, siz
Türkiye'de şube açacak bir durumda olmasını göremezdiniz. Bugün, ilk kez,
dünyada, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Birliğine üye olmayan bir ülkede iki
ayrı şube açıyor. Bunun başka bir örneği yok. Demek ki Türkiye'yi çok dinamik
bir ülke olarak görüyor, Türkiye'yi çok gelişen ve büyüyen bir ülke olarak
görüyor ve bu nedenle Avrupa Yatırım Bankası Türkiye'ye geliyor ve Türkiye'de
ofis açmaya karar veriyor. Ekonomiye,
istihdama ve diğer konulara gelince değerli arkadaşlar, buraya çıktığında
milletvekili arkadaşlarımızın rakamlarla konuşması gerekiyor; soyut ifadelerle,
hiçbir zaman, ne bizi ne de halkımızı ikna edebilirsiniz. Rakamlara bakalım.
İstihdam rakamlarına bakalım. Değerli
arkadaşlar, dünyanın, Avrupa’nın önemli bir kriz yaşadığı dönemde, şu anda,
biz, istihdam açısından, İspanya’dan sonra en fazla istihdam sağlayan ülkeyiz.
Rakamlara bakalım. Diğer bir husus,
değerli arkadaşlar, eğer, siz, oransal açıdan baktığınızda, Avrupa Birliğinin
27 ülkesi dâhil, istihdam artışında Türkiye 1’inci sıradadır. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Son bir yılda resmî rakam 200 bindir TÜİK’e
göre. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Türkiye'deki İstatistik Kurumu rakamlarına bakmayın, gidin Eurostat rakamlarına bakın, gidin OECD rakamlarına bakın
değerli arkadaşlar. İkinci bir husus, ekonomi konusu. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu Türk halkı, Türk milleti hep kişi başına gelirin 10 bin
doların üzerine çıktığı bir Türkiye’yi hayal etmiştir. Bu hayali ilk kez AK
PARTİ İktidarı gerçekleştiriyor değerli arkadaşlar. Bu yılın sonu itibarıyla
kişi başına gelir 10 bin doların üzerine çıkacaktır. Böyle bir dönem
yaşanmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sen inanıyor musun acaba? Sen inanıyor musun? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Diğer bir husus, değerli arkadaşlar, ben… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tayyip Erdoğan’ın 1 katrilyon geliri var. (AK PARTİ sıralarından
“Dinle” sesleri) LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, çok kıymetli halkımız; ben sadece
rakamlarla konuşuyorum, soyut konuşmuyorum. Rakamlarla konuşun ve her türlü
eleştiriye açığız. Bunu açık ve net olarak söyleyeyim. Gelin buraya, bu kürsüde
rakamlarla konuşun ve halkımızı da ikna edin, bizi de ikna edin. Biz bunu kabul
etmeye hazırız. Ama, hiçbir şekilde soyut ifadelerle,
soyut kavramlarla ne bizi ne de halkımızı kandıramazsınız. Bunu açık ve net
olarak söyleyeyim. Değerli
arkadaşlar… ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Değil 10 bin dolar, bin doları bulamayan kişilerle de konuşmak lazım. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, diğer bir husus, ülkelerin dünya hasılasından aldıkları pay… Size yine rakamlarla seslenmek
istiyorum. Japonya, yıl 2004, dünya hasılasından
aldığı pay yüzde 11,1; yıl 2008, dünya hasılasından alacağı tahmin edilen pay
yüzde 8,1. Demek ki Japonya, dünya hasılasından alacağı payda önemli bir düşüşe
sahne olmuş. Amerika Birleşik
Devletleri… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Orayı da kurtarın, orayı da. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Rakamlarla gelin konuşun Değerli Milletvekilim. OKTAY VURAL
(İzmir) – 480 milyar dolar toplam borç… LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Amerika Birleşik Devletleri, yıl 2004, dünya hasılasından
aldığı pay yüzde 28,1; 2008 yılı itibarıyla dünya hasılasından aldığı payda
yüzde 5’lik bir düşüş söz konusu. OKTAY VURAL
(İzmir) – Elektriğe yüzde 40 zam, memura yüzde 2! LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Ve Türkiye’ye geliyorum değerli arkadaşlar, Türkiye’ye geliyorum. 2002’yi vereyim
size, dünya hasılasından Türkiye'nin aldığı pay yüzde
0,7; yıl 2007, dünya hasılasından aldığı pay yüzde 1,3. Dünya hasılasından
aldığı paylara baktığımızda ülkelerin, artan, üç beş tane gelişen ülke
görüyorsunuz. Bunlardan bir tanesi Çin, diğeri Hindistan,
Brezilya ve Türkiye. Değerli
arkadaşlar, bunları bizim görmemiz lazım. Bu kadar krizin, kuraklığın yaşandığı
bir ortamda, bir dünyada Türkiye hâlen 6,6 oranında büyümeye devam ediyor. Bunu
küçümsemeyelim lütfen. Elbette eleştirilecek konular varsa bunları
eleştirmeliyiz ama gerçekleri de halkımızdan hiçbir zaman saklamamalıyız. ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Peki, bu büyümeden en çok kimler faydalanıyor onun da rakamlarını söyleyin. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – 70 milyon faydalanıyor! LUTFİ ELVAN (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşlar, zaman zaman şu ifade
edildi: Efendim, Türkiye'deki büyüme sanal. Efendim, Türkiye'den İngiltere’ye,
Almanya’ya buzdolabı ihracatı, televizyon ihracatı, sanal mı bunlar? Otomobil
ihracatı sanal mı? 20 milyar doların üzerinde otomobil ihraç ediyoruz. Bunların
hepsi sanal, otomobil falan yok ortalıkta, otomobil yok, sadece sanal olarak
bunları ihraç ediyoruz ve bir şekilde parayı temin ediyoruz; böyle bir şey yok
değerli arkadaşlar. Yani, lütfen, bu tür hususlarda rakamlar ne söylüyorsa onu
söyleme gayreti içerisinde olalım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayalî ihracat miktarını söyler misin, hayalî ihracat? SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Sizin zamanınızda vardı o! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Sosyal konulara değinmek istiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Naylon fatura miktarını söyler misin? BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen müdahale etmeyin. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir başka husus, özellikle sosyal alanda
Türkiye'de son dört beş yılda insanların daha da fakirleştiği, zenginin daha zengin
olduğu, yoksulun daha yoksul olduğu bir Türkiye yaşandığı söyleniyor. Yine
rakamlara bakalım, rakamlar ne diyor? Yıl 2002… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, süre kaç dakika? Daha on dokuz dakika gözüküyor. BAŞKAN – Hem
şahsı adına hem grubu adına konuşuyor. Dinlemediniz herhâlde siz söylerken. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunları, bu rakamları -resmî rakamlar- sizlere de verebilirim.
Gıda yoksulluğu… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sizinki sahte biraz! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Açlık sınırındaki gıda yoksulluğu değerli arkadaşlar, yıl 2002,
toplam nüfusumuzun yüzde 1,35’i -açlık oranı dikkate alındığında- gıda
yoksulluğu sınıfına giren bir grup, yüzde 1,35 ve yıl 2002. 2006 yılına
geldiğimizde, bu, 0,74’e düşüyor. Sosyal açıdan, gelir gruplarına dağılım
açısından, hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye’de sosyal alanda inanılmaz bir
gelişme sağlanmıştır değerli arkadaşlar. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Çok, çok! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, yine rakamlarla söylüyorum. Gelir gruplarının dağılımına
baktığımızda en fakir grupta yer alan, yüzde 20’lik grupta yer alan grubun
millî gelirden almış olduğu payda önemli bir artış olmuştur değerli arkadaşlar,
rakamları da sizlere verebilirim. Yine, bizim,
özellikle sosyal adaletin ve gelirler arası dağılımın ölçülmesinde kullanılan,
yaygın olarak kullanılan “Gini kat sayısı” dediğimiz
kat sayıya baktığımızda, o da 1994’te 0,49; 2002’de 0,44 iken, bu, 0,38’e
düşmüştür. Yani bu kat sayı ne kadar çok düşerse sosyal alanda o kadar adaletli
bir yaklaşımın söz konusu olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir husus
değerli arkadaşlar, gelir gruplarına göre baktığımızda, devlet memurlarımızın
almış olduğu ücretlere baktığımızda da ciddi bir gelişme olduğunu görüyoruz.
Bakın, size örnekler vereyim. Değerli arkadaşlar, en düşük memur maaşı oranı
2002 yılına göre reel olarak yüzde 56 artmıştır. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Memurlar dinliyor sizi, memurlar! Dinliyor televizyonda! AKİF AKKUŞ
(Mersin) – 5 milyar yapmışlar gibi konuşuyorlar böyle! Aç, aç memur, aç! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Hangi hükûmet döneminde en düşük gelir
grubu memurların maaşlarında reel olarak yüzde 56’lık artış sağlanmıştır? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen memurlara git sor; çık Kızılay’a, Bakanlıklar’a
git! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bana bir dönem gösterin, sadece bir dönem gösterin. Evet, diğer
taraftan… OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletle dalga geçmeyin! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Ben milletle falan dalga geçmiyorum, rakamlarla konuşuyorum. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Geçemezsin zaten! VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Milletle dalga geçen hesabını sandıkta verecek. BAŞKAN – Sayın
Elvan, lütfen Genel Kurula hitap edin, siz muhatap olmayın, Genel Kurula hitap
edin. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Diğer bir husus değerli arkadaşlar, bakın bu çok önemli, şunu iyi
dinleyin arkadaşlar: İlk kez AK PARTİ İktidarı döneminde devlet memurları
arasında farklı bir maaş artış sistemi getirilmiştir. Bu, başka hiçbir iktidar
döneminde olmamıştır değerli arkadaşlar. Yüksek memur maaşı alanlar daha fazla
ücret almaya başlamışlar, düşük maaş alanlar ise daha düşük maaş almaya devam
etmişler. Ama bizim İktidarımız döneminde, şunu söyleyeyim, en yüksek düzeyde,
yüksek düzeyde maaş alan devlet memurlarındaki reel artış oranı yüzde 2’dir
değerli arkadaşlar, bu İktidar döneminde yüzde 2. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bunlar dışarıdan geldi değil mi? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bunların, müsteşarların, müsteşar yardımcılarının, genel müdürlerin
maaşlarındaki artış oranı reel olarak yüzde 2’dir değerli arkadaşlar, ama en
düşük devlet memurundaki maaş artışı reel olarak yüzde 56’dır değerli
arkadaşlar. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Varlıkta eşitlik yapın, varlıkta! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 10 yerden maaş alıyor TRT Genel Müdürünüz. Hayret be! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bir başka husus değerli arkadaşlar, devam ediyorum, sosyal
harcamalar. Yine sosyal harcamalar konusunda AK PARTİ İktidarının son derece negatif
bir tablosu olduğu zaman zaman dile getirildi,
söylendi. Değerli arkadaşlar, yıl 2001, sosyal harcamaların toplamı 28,9 milyar
YTL; yıl 2007, 28,9 milyar YTL’den 124 milyar YTL’ye çıkmış. Peki, reel olarak
artış oranına baktığımızda sosyal harcamalarda yüzde 16,2’den 19,6’ya
fırlamıştır. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sosyal harcaman niye artıyor? Yoksulluk artıyor ondan dolayı.
Yoksulluğu artırırsan sosyal yardımın da artar. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, devam ediyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yoksulluk artarsa sosyal yardım da artar. Dalga mı geçiyorsun? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, elbette sizin eleştirmek
hakkınız, buraya geleceksiniz ve iktidarı ve bizleri eleştireceksiniz, bu son
derece doğal. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sadaka toplumu yarattınız, bu kadar basit! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Biz, yapmış olduğunuz eleştirilere de saygı duymak zorundayız ve
saygılı olmak zorundayız ve eleştirilerinizi de kabul etmek zorundayız. Ancak,
eleştirileriniz hiçbir şekilde soyut düzeyde olmamalı, somut olmalı, rakamlarla
bizi eleştirmelisiniz gelip buraya. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kardeşim, asgari ücret yüzde 5 artmadı mı? Enflasyon yüzde kaç?
Niye rakamları yanlış söylüyorsun? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Yıl 2002, Değerli Milletvekili Arkadaşım… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Memura yüzde 2 ver, asgari ücrete yüzde 5… Sonra kalkındık! LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Yıl 2002… Değerli Arkadaşım, size birkaç örnek daha vereyim: Yıl
2002. Giyim ve ayakkabıdaki bir önceki yıla göre fiyat artış oranı yüzde 65
değerli arkadaşlar, yıl 2002. Giyim ve ayakkabıdaki fiyat artışı yüzde 65, bir
önceki yıla göre. Yıl 2007, bir önceki yıla göre artış oranı yüzde 4. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ayakkabıcı esnafı niye kepenk kapattı o zaman? SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Alım gücü düştü. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Hangi göstergeye bakarsanız bakın, siz aynı tabloyu göreceksiniz
değerli arkadaşlar. Borç konusuna
gelmek istiyorum, borçlanma konusuna, borçlanma konusuna gelmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, sürekli olarak bizler, AK PARTİ İktidarı borç oranını artırmakla ve
Türkiye'yi önemli bir borç yükü altına sokmakla suçlandı ve bugün memnuniyetle
müşahede ediyorum ki Avrupa Yatırım Bankasından borçlanmamıza karşı değiller.
Bu beni çok memnun etti açıkçası. Borçlara
baktığımızda değerli arkadaşlar, 2002-2007 dönemine bakalım: Kamu kesiminin
borçları aşağı yukarı 144 milyar dolardan 104 milyar dolara düşmüştür. Kamu
kesiminin dış borcu 144 milyar dolardan 104 milyar dolara düşmüştür. Evet,
genel olarak baktığımızda dış borç artmıştır ama bu, özel kesimden
kaynaklanmaktadır. Bakın, biraz önce de söyledim. Özel kesimin 2002 yılında
almış olduğu toplam borç tutarı 29 milyar dolar idi. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Özelleştirmeleri de söyleyelim. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bugün, 2007 yılında bu 120 milyar dolar olmuştur. O dönemde özel
kesime borç vermiyordu değerli milletvekili arkadaşlarım, o dönemde hiçbir
uluslararası bankadan, hiçbir Avrupa bankasından özel kesimin borç alması
mümkün değildi; güveniniz yoktu, kredibiliteniz yoktu.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Nereden çıkardın? LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Bakın, biz bugün euro 1 + 0,1 oranında
borçlanıyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu oranda siz borçlanamazsınız. Bu
kadar iyi koşullarda özel kesim borçlanıyor. Özel kesim ne yapıyor? Bunu yaparken
de KOBİ’leri destekliyor. Bunlar tamamıyla yatırıma dönüşüyor. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Hazineye borç olarak satıyor. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – O sizin zamanınızdaydı, karıştırdın. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Şimdi, efendim, bakın… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – İç borç olarak… MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ne bağırıp duruyorsun yahu? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen ne bağırıyorsun? MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ne bağırıp duruyorsun be! Seni mi dinleyeceğiz, hatibi mi
dinleyeceğiz? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Çok değerli milletvekili arkadaşım, siz… BAŞKAN – Sayın
milletvekili, lütfen… Karşılıklı konuşmayalım efendim, lütfen. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Siz burada susarsanız daha iyi olur. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Çıkar oradan konuşursun! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Çok değerli milletvekili arkadaşım, siz beni dinlemediniz.
Dinleseydiniz öyle konuşmazdınız. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Rakamlarınızı güncelleyiniz, rakamları karıştırdınız. LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Şunu söyleyeyim. Ben şunu ifade ettim değerli milletvekili
arkadaşım, ben şunu ifade ettim, dedim ki: Kamu kesiminin dış borcunda azalma
olmuştur. Bunun aksini ispat edebiliyorsan gelirsin, konuşursun buraya.
Rakamlarla konuşun. BAŞKAN – Sayın
Elvan, lütfen, siz Genel Kurula hitap edin efendim. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Ben şunu söyledim: Aşağı yukarı 144 milyar dolardan 104 milyar
dolara kamu kesimi dış borcunun düştüğünü söyledim. Genel olarak dış borcumuzun
arttığını ancak bunun da özel kesimden kaynaklandığını söyledim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Özelleştirmeyi nereden aldın, özelleştirmeyi? LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Özel kesim… Değerli arkadaşlarım,
bakın… Değerli arkadaşlarım, lütfen… Şimdi, siz, hiçbir… Değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi, siz, hiçbir kâr amacı olmayan… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Bu tarafa konuş, gruba konuş. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Özelleştirme… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… Evet, buyurun
Sayın Elvan. LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, biz, hiçbir şekilde kâr amacı
gütmeyen, sadece altyapı yatırımlarının geliştirilmesine, KOBİ’lerin
geliştirilmesine imkân sağlayan Avrupa Yatırım Bankasından sadece özel kesim
için yılda 1 milyar euro tutarında kaynak
kullanıyoruz. Bu borçlanma oranı o kadar ucuz bir borçlanma oranı ki dünyanın
hiçbir uluslararası kuruluşundan, dünyanın hiçbir bankasından temin
edemezsiniz. Geçmişte bunlar yoktu Sayın Genç. Bugün eğer özel kesimimiz bu
imkâna kavuştuysa Türkiye’ye sağlanan güven sayesinde olmuştur… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Araştıracağım, araştıracağım. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – …istikrar sayesinde olmuştur. Bunları görmemiz gerekir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi, peki, ne
olacak? Şimdi, siz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz verirseniz rakamlarla ne kadar vergi kaçakçılığı… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Laftan
anlamıyor, ne yapayım ya! LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, rakamlardan kaçmadığınız sürece
sizinle her ortamda, her şekilde tartışmaya hazırım. Rakamlardan kaçmadığınız
sürece... BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın, son ikazımı yapıyorum, lütfen... Yapmayın, biraz dinleyin. Herkes
konuşuyor, dinledi... Diğer gruplar konuştu, ne oldu yani? Dinleyin. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – …bilimsel olduğunuz sürece, soyut davranmadığınız sürece her
ortamda, sizinle her alanda tartışmaya hazırız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tartışalım. BAŞKAN – Sayın
Elvan, lütfen, siz de şahıslarla konuşmayın, lütfen Genel Kurula hitap edin. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Tartışmaya değmez! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Senin aklın ermez! MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Senin neye aklın eriyor! BAŞKAN - Siz
cevap verdikçe, onlar da cevap veriyor size. Sayın Baştopçu, lütfen… LUTFİ ELVAN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, konuşmamı tamamlayacağım ama şunu belirteyim: Özellikle
yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik eleştirel bazda
çok değişik şeyler söylendi. Bu dönemde, AK PARTİ İktidarı döneminde yatırım
ortamının iyileştirilmesi yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. OECD ülkeleri
arasında istihdam yükü açısından en kötü konumdaydık değerli arkadaşlar. Şu
anda biz, Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda da yine en kötü konumda olan
ülkelerden biriydik ama bu iktidar döneminde şu anda iş gücü üzerindeki yük
yüzde 31’e düşmüştür. Bu da aşağı yukarı Avrupa Birliği ortalamasına eşittir.
Bunları görelim. KOSGEB’in
sağladığı kaynaklar, diğer taraftan aktif iş gücü programları… Bu iktidar
döneminde ilk kez aktif iş gücü programlarına bu kadar önem verilmiş ve yılda
aşağı yukarı 200 bin kişiye varan insan aktif iş gücü programları çerçevesinde
eğitilmiştir. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – İşsizlik niye artıyor o zaman? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, özellikle Danimarka gibi, Kuzey Avrupa ülkeleri
gibi birçok ülkede aktif iş gücü programları çok yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bizde ise aktif iş gücü programının adını, ne olduğunu ilk
kez Türkiye gündemine getiren AK PARTİ İktidarıdır değerli arkadaşlar. Bunları
görmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Son olarak şunu
söylemek istiyorum değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim:
Bugün siz rakamları… Değerli milletvekilleri, rakamları da söyleyebilirim.
Aşağı yukarı aktif iş gücü programı kapsamında AK PARTİ İktidarı döneminde
yararlananların sayısı beş yüzleri, bini geçmez. Yıllık bazda
bakınız, bunları geçmez. Bu rakamları da verebilirim sizlere. Şunu belirtmek
istiyorum değerli arkadaşlar: Bugün, özel kesim otuz yıl vadeli –değerli
arkadaşlar, lütfen dinleyelim- ve bunun sekiz yılı ödemesiz ve dünyanın en ucuz
kredisini alabilme imkânına sahipse… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Çalık niye almıyor o zaman? LUTFİ ELVAN
(Devamla) – …böyle bir imkân varsa bununla biz gurur duymalıyız değerli
arkadaşlar, gurur duymalıyız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kuveyt’te ne işiniz var yahu? ATV-Sabah’a para arıyorsunuz Kuveyt’te. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – KOBİ’lere gelince: KOBİ’lerde beş yıl ödemesiz on iki yıl vadeli
kredi kullanabiliyoruz değerli arkadaşlar. Son olarak şunu
söylemek istiyorum… FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Kemal Ağabey, aynı yerden Migros da
alıyor, niye onu söylemiyorsun? BAŞKAN – Hatibi
dinlemiyorsunuz herhâlde. Lütfen, dinleyin, bitirsin. LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Avrupa Yatırım Bankası hem İstanbul hem de
Ankara’da birer şube açacaktır. Bu şubelerle biz neyi sağlayacağız değerli
arkadaşlar? Bankalarımız, KOBİ’lerimiz, özellikle altyapıya yönelik kaynak
almak isteyen kurumlarımız, enstitülerimiz, bunlar doğrudan Ankara’da ve
İstanbul’da bankayla temasa geçerek kredi alma imkânına kavuşacaklardır. Ben, bu tasarının
ülkemize, tüm Türk halkımıza hayırlı olmasını diliyor ve hepinize saygılar
sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Elvan. Şahısları adına
ikinci söz Rize Milletvekili Sayın Ali Bayramoğlu’na
aittir. Sayın Bayramoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ona söz veriyorsunuz, bize gelince de kızıyorsunuz. BAŞKAN – Vallahi
ben keyfime göre vermiyorum, burada ne yazıyorsa onu veriyorum. Siz de
yazdırın, size de söz veririz. Hiç önemli değil. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hiç konuşma oradan, hiç konuşma. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım
Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu hakkında söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum. Bu açılacak
temsilciliklerin Türkiye ekonomisine faydalı olmasını diliyor ve muhalefetin bu
konudaki desteğinden dolayı da herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayramoğlu. Konuşmalar
tamamlanmıştır efendim. Soru-cevap
işlemine başlıyoruz. Sayın Genç,
buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Birinci sorum
size: Urfa’nın Harran ilçesinde Büyük Türbe Köyü’nden Kadir Gündoğan isminde
bir vatandaş “Biz köyümüze ilköğretim okulu yapmayı kararlaştırdık, planladık.
Bizim on üç tane mezramız var, nüfusumuz da kalabalık ama Urfa’nın AKP’li
milletvekilleri bu okulu başka köye verdiler. Bunu lütfen dile getirir misin.”
dedi. Ben de, siz de Urfa milletvekili olduğunuz için zatıalinize
arz ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Harran Büyük Türbe köyünün bu ilköğretim okulunun o köyde
yapılmasına katkıda bulunursanız memnun olurum, bir. İkincisi Sayın
Başkan: Biraz önce Sayın Melen -tabii saygı duyduğumuz bir beyefendi, babası bu
memlekette başbakanlık yapmış, çok değerli bir bürokrat- çok değerli bilgiler
verdi. Şimdi soruyorum
ben Sayın Bakana: Biz Avrupa Birliğine her sene -şimdiye kadar- ne kadar aidat ödüyoruz?
Onun karşılığında bir Yunanistan, bir Almanya bu Avrupa fonlarından kendi ülkelerine
ne kadar para alıyorlar? Bir? İkincisi:
Türkiye’de Avrupa Birliğinden ve Avrupa Yatırım Bankasından kredi almak için
proje yapan özel bürolar var mı? Devlet bunları… Çünkü bizim mesela Tunceli’de
birkaç tane belediyeye altyapı kredileri almak istedik. Maalesef proje yapan
olmayınca, bu projeler de oraya gitmeyince para çıkmıyor. Ayrıca, Avrupa
Birliğinin bu fonunu dağıtan büronun başındaki kişiler maalesef biraz da
mezhepçilik veyahut da işte dincilik yapmaktadırlar. Türkiye’den gidince -ben
bunu orada çalışan birisinden duydum- “Efendim, bunlar nasılsa Müslüman
ülkeler.” diye mümkün olduğu kadar Müslüman ülke olan Türkiye’ye bu fonlardan
kredi vermek istemiyorlar. Şimdiye kadar bu konuda, özellikle Türkiye’de, Hükûmetin denetiminde Avrupa fonlarından fon almaya çalışan
kişilere yol gösterici bir büro kurmayı düşünüyor musunuz? Tabii, aslında,
sorulacak çok soru var da… Geçen gün Avrupa Parlamentosu, biliyorsunuz, Türkiye
ile ilgili çok kötü kararlar aldı. Bir Bakan olarak bunları tasvip ediyor musunuz?
Şimdilik
sorularım bu kadar efendim. Madde üzerinde söz alıp konuşacağım için şimdilik
yeterli. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Öztürk, buyurun. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Biraz önce AKP
Grubu adına konuşma yapan Sayın Hatip, istihdamla ilgili verdiği rakamlarda her
şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyledi. Kendisine, Nisan 2007,
Mart 2008 tarihleri arasında aktif nüfusun 698 bin kişi arttığını, bu artışın
306 binini öğrenci, emekli ve çalışamaz durumdakilere ayırdığımız zaman, 392
bin kişiye son bir yıl içinde iş bulmamız gerektiği halde, aynı dönemde
istihdam sayısının 200 bin kişi azaldığını hatırlatıyor, yani mevcut yeni
sisteme katılanlara iş bulunamadığı gibi yeni işsizler de yaratıldığını
hatırlatıyor, rakamları istediği gibi oraya buraya çekmemesini tavsiye
ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şu anda memurlar
büyük bir geçim sıkıntısı içerisindedir. Özellikle de emekliler de beraberinde
yüzde 2 artışla beraber geçinmek noktasında büyük bir zorluk içerisinde
bulunuyorlar. Önümüzdeki temmuz ayında memurlar ve emeklilerle ilgili artışları
nasıl düşünüyorsunuz? İkincisi: 2022
dediğimiz… Yaşlı insanlara verilen paralar 165 milyon lira civarındadır. 165
YTL ile bu insanlar nasıl geçineceklerdir? Bu noktalarda da herhangi bir
iyileştirme yapılacak mıdır? Bir diğer konu:
Çiftçilerimiz şu anda, hele özellikle elektrik borçlarını ödeyemiyorlar, mazot
fiyatlarından dolayı mazot alamıyorlar, beraberinde özellikle tarlalarına gübre
ve ilaç dâhil herhangi bir şey atmakta zorlanıyorlar. Çiftçilerimize herhangi
bir iyileştirme düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğru. Sorular
tamamlanmıştır Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulan
soruların hemen hemen hepsi Avrupa Yatırım Bankasıyla
ilgili değil. AB’ye ne kadar
aidat ödediğimiz, ne kadar yararlandığımız, diğer ülkelerin ne kadar ödediğine
ilişkin rakamlar tabii ki sizlere ulaştırılabilir ama şu anda önümde yok. Yine, Türkiye’de
Avrupa Yatırım Bankası kredilerinden yararlanmak için özel bürolara ihtiyaç var
mı? Avrupa Yatırım Bankası için gerek yok. Zaten o nedenle kendileri gelip ofis
açacaklar. Fakat Avrupa Birliği fonlarından yararlanmak için tabii ki bazı özel
bürolar olabilir. O konuda da aslında kamu sektöründe ciddi bir eğitim
veriyoruz. Özellikle kamu projelerine ilişkin taleplerin daha yüksek düzeyde
değerlendirilerek başarı sağlanmasına yönelik adımlar var. Yani, Avrupa Birliği
bürosunun başındaki bazı kimselerin şu veya bu şekilde Türkiye’ye kredi vermeme
konusunda bilgimiz yok. Sayın Öztürk, tabii, bir yorum yaptılar. Onun için ben fazla o
konuya girmeyeceğim, ama son birkaç yıldır gerçekten istihdam artışı var, ama
tarımda bir istihdam azalışı olduğu için genel itibarıyla işsizlikte önemli bir
düşüş sağlanamadı. Sayın Doğru ise
tabii ki burada bizim gerek memurlara özellikle verdiğimiz artışlara sadece
yüzde 2 + 2 diye bakmamak lazım. Bir kere her şeyden önce mutlaka ve mutlaka
memurlara ve emeklilere enflasyon farkı veriliyor, mutlaka. Birinci konu o. İkinci konu:
Tabii, biz memurlara maaş artışı verirken yüzde artışın yanında bir de tabii ki
denge tazminatı veriyoruz ve o denge tazminatının da dikkate alınması lazım.
Dolayısıyla, hiçbir yılda ne memur ne emekli enflasyonun altında bir ücret
artışı almamıştır, almayacaktır. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Yapmayın Sayın Bakan! Elektriğe yüzde 22 zam yaptınız. Verdiğiniz
para elektriği karşılamıyor. Yapmayın! DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Arkadaşlar, dönem sonunda mutlaka ve mutlaka
enflasyon farkı karşılanıyor, mutlaka. Dolayısıyla enflasyona ne memurumuzun ne
de emeklimizin ezdirilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Geçmişte de olmadı,
bundan sonraki dönemde de olmayacaktır. Mutlaka enflasyon farklarını vereceğiz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 1’inci maddeyi
okutuyorum: AVRUPA
YATIRIM BANKASININ TÜRKİYEDE TEMSİLCİLİKLER AÇMASINA DAİR TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVRUPA YATIRIM BANKASI ARASINDAKİ ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) 5/11/2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Avrupa Yatırım
Bankası (AYB)’nın Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki
Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzere. Tasarının bitimine kadar çalışma
süresini uzatacağız. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı uluslararası bir anlaşma niteliğinde. Dolayısıyla,
fazla bir şey söylemeyeyim diye düşünüyordum ama az önce Sayın Elvan’ı
dinlerken ağzım açık kaldı. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Hayranlıktan! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Onun için rakamlarla konuşun, sayısal eleştirin. Şimdi, iktidar
partisi böyle yaparsa… Tabii biz muhalefet olduğumuza göre zaten rakamlarla
konuşmak durumundayız. Bir de bizim özel durumumuz var, Lutfi
kardeşimle halef selefiz rakamlar konusunda. Ben de size sadece rakam
okuyacağım ve Lutfi Bey’in okuduğu rakamlardan, yine
DPT’nin rakamlarından okuyacağım, kararı size bırakacağım, yani rakamları
söyleyeceğim, soyut yapmadan somut olarak rakam söyleyeceğim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ondan dinledik! Aynı şeyleri okuyacaksan o okudu zaten! BAŞKAN –
Dinleyelim efendim. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Aynısını farklı şekilde… Şimdi öyle olmadığını anlayacaksınız,
kamuoyuna onu söyleyeceğim. Şimdi, değerli
arkadaşlar, sadece rakamları söyleyeceğim. Aynı rakamları kullanıyoruz. Sadece
amaca göre farklı kullanılıyor. En önemlisi Avrupa Yatırım Bankasının burada
şube açmasının ekonomideki gelişmeyle ilgili olduğunu Sayın Elvan söyledi ve
“Uluslararası rakamlara bakın, TÜİK’inkine bakmayın.”
dedi. Neden sadece Eurostat’ınkine bakıyoruz?
“Nereden nereye” diye siz sıkça seviyorsunuz. İstihdam çok artmış, onu söyledi
Sayın Elvan. Ben okuyorum, itirazınız varsa sonra düzeltelim: 2001’deki
istihdam 21.354, buraya geldiğiniz zaman 2007’de, bu kadar büyümeye rağmen
21.189, DPT rakamları. OKTAY VURAL
(İzmir) – Fazla artmış! MEHMET GÜNAL
(Devamla) – İtiraz varsa gelin, söyleyin. DPT rakamları. Aynı pembe tablolardan
okuyorum, Lütfi Bey’in okuduğunun aynısı, bakın, yani 21.189. “İstihdam çok
artmış, bu kadar büyüme sanal değil.” dedi. 2002 işsizlik oranı 10,3; en son
birinci çeyrek oranı 11,6. Yuvarlak içerisinde, bakabilirsiniz, yani buradan
okuyorum yine. Şu andaki en son durum 11,6. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – 2007… 2007… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Peki... 2007. 2007 rakamınız yıllık 9,9; 10,3.
Peki, bir de Lütfi Bey size şu hesabı yapsın: Yüzde 5’lik büyüme ile yüzde
6’lık büyüme ile toplam istihdamın ne kadar artması gerektiğini, iş gücüne
katılım oranının ne demek olduğunu, yüzde 50’lerden yüzde 45’lere iş gücüne
katılım oranını -ben şimdi sizin vaktinizi almak istemediğim için, ders vermek
istemiyorum- yani onların ne demek olduğunu, iş gücüne katılım oranının yüzde
45’e nasıl düştüğünü, insanların iş aramaktan neden vazgeçtiğini, iş bulma
ümidini nasıl kaybettiğini, bunları da eklediğimiz zaman yüzde 21-22’ye
işsizlik oranının çıktığını söylemiyorum, sadece Sayın Elvan’ın söylediği
rakamların -açıkça söylemedi, “rakam” dedi- ben size eksiklerini tamamlıyorum. Yani
bir şey söylemiyorum. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Rahat ol. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Başka birkaç rakam daha vereyim. Ekonomi çok iyi! Bakın, şimdi,
tasfiye olunacak tüketici kredileri ve kredi kartları. Yine DPT’nin
rakamlarından okuyorum: 2003’teki rakamınız 21.600, kredi kartı borcunu
ödememiş kişi sayısı 2007’de 204.417. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Bankaların takipteki alacaklarını söyle. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Söylüyorum. Sizinki varsa siz de onu söyleyin. Demin Lutfi Bey diyordu. Siz de çıkın, siz de rakamınızı
söyleyin. Kürsü herkese açık. Şimdi ben söyleyeyim,
eksik varsa düzeltin. Siz de gelin, onu söyleyin. Ne biliyorsanız onu söyleyin.
Şimdi, bakın,
2008 yılı Ocak, Şubat, Mart, üç aylık toplamı sadece 152 bin olmuş
ödeyemeyenlerin sayısı, sadece üç ayda 152 bin! Geçen yıl 204 bin küsur
demiştim. 2003’teki rakam, aldığınız şey 21.600. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Oran ne? MEHMET GÜNAL (Devamla)
– Oranı Sayın Bakan veriyor. O birazdan verecek. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Oran ver. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Siz de gelin, oranları anlatın. BAŞKAN – Sayın
Tutan, lütfen… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Onu da söyle. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) - Oran ver. BAŞKAN – Lütfen,
bırakın, konuşmasını tamamlasın efendim. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, tekrar başka bir rakam, yine aynı şeyden devam ediyorum:
Protestolu senetler ve karşılıksız çekler. Ekonomi çok iyi ya, insanlar durup
dururken ödeyemiyor borcunu yani! Nasıl olsa sileceksiniz. 2002, protestolu
senetler: 498.748… VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Kaç senenin içinde o kadar? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Siz onları anlatın, gelin. Benim söylediğim rakama itirazınız varsa
sadece onu söyleyin, bu rakamlar yanlıştır deyin, yalandır deyin. O değilse
susun ve dinleyin. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Kaç senenin içinde o kadar? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – 2002’de 498.748, 2007’de 1 milyon 470 bin 758. Size rakam! Protestolu
senetlerin tutarı: 2002’de 816 milyon, 2007’de 5,5 milyar; 5,489. Şimdi, size
isterseniz birkaç rakam daha söyleyeyim. Yani, rakamlarla… FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Oranları söyle. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Oranları da söyleyeceğim. Önce benimkini bir dinleyin ama yani,
dersin başını. Dersin başını dinlemezseniz sonunu anlamazsınız arkadaşlar. BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen, devam edin. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yavaş yavaş, yavaş yavaş. BAŞKAN – Lütfen
dinleyin. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Başta bir işe yarayanları söyle, sonra işe yaramayanları. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Oranları söyle, oranları. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani söyleyeceğim, acele etmeyin. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Oranları söyle. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Demin ki söylediğim orandı. İşsizlik oranını söyledim, iş gücüne
katılım oranını söyledim. Siz de şimdi takip etmiyorsunuz, onu söylüyorum
arkadaşlar. Bu söylediklerim orandı bak, yüzde bazında söylediğim şeyler
orandır. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – İmtihanda sıfır verirsiniz onlara. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Evet, yani dinlemiyorlar, başını dinlemiyorlar. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Biz sizden sınıfta kalırsak milletten geçeriz. ALİ KOYUNCU (Bursa) – Oranları söylesene. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, oranı da söyleyeyim. Sayın Bakanın söylediği,
sizin dediğinizi ben biliyorum. Şunu söylüyor: Efendim, şu kadar toplam kredi
kullanılmış, o kredinin içinden bakmak lazım. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Oran neydi? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tamam, biz de söylüyoruz. Orana da tekrar baktığınız zaman neden bu
kadar artış var? Başka bir şeyi
daha söyleyeyim size, taze… HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Oranları söyle. HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Eskidi onlar. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Vaktim kaldığında orana… Önce kendi söyleyeceklerimi bir
söyleyeyim, müsaade edin. FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Orana vakit kalmadı. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk beş ayın en önemli göstergelerinden
bir tanesi açılan kapanan iş yerlerine ilişkin rakamlardır. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Oran… Oran… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bak, işte oranı söyleyeceğim. İşte sizin dediğinize geliyorum.
Açılan sayısı daha fazla. Zaten, arkadaşlar bir ekonomide hem açılır hem
kapanır. Ben size
söyleyeyim rakamı: Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa ekonomisinde piyasaya
giriş ve çıkışlar serbesttir. Açılan da olur kapanan da olur, bu doğal bir
sonuçtur. Her zaman da açılan şirketler genel olarak fazla olur. Söyleyeceğim,
oranlarını da söyleyeyim size, TOBB’un, TÜİK’in rakamlarından derlenen bir analizin sonucunu
söyleyeyim: Kriz yılında… YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Ne zaman kriz oldu? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kriz ne zaman oldu kriz? ALİ KOYUNCU (Bursa) – Oranları söylesene oranları. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Oran söyleyeceğim, oran… Bakın, 1994’ten
başlayarak söylüyorum, bir dinleyin şimdi. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hangi kriz? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Oran, oran... ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Kriz ne zaman oldu, kriz? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Oran söylüyorum: 94 krizinde… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sizin döneminizde. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Ya dersi dinleyin bari! Madem soruyorsunuz, oran söylüyorum işte. 94 krizinde krize
rağmen, 100 işletmeye karşılık –Sayın Bayramoğlu,
bunlar dersi dinlemiyor, siz biliyorsunuz- 20 iş yeri kapanıyormuş. 100 açılan,
20 kapanan. Bu bir orandır, yüzde 20. Değerli arkadaşlarım, oldu mu oran? Oldu. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Gel krize! MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Geldim. Bir dakika dur, sakin ol. 2001 krizine
geldim, oran yüzde 35. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Kriz mi vardı? MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Yüzde 35. Şimdi geliyorum,
sizin çok büyük, böyle büyük büyümeler dediğiniz yıl: 2007’de yüzde 32,3. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Niye kriz olmuştu? MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Şimdi, bu oran, oran, oran… Yani kapananların
açılanlara oranı. Anladık değil mi oran olduğunu? Anladık. OKTAY VURAL
(İzmir) – Onu izah eder misin nedir diye! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Şimdi, bu yılın… İlginç bir şey daha söyleyeceğim. Sayın Bayramoğlu reel sektörden geldiği için biliyor, onun için
dinliyor. Şimdi, 2008 yılının ilk beş ayında bu oran, açılanlara kapananların
oranı, yüzde 54,4’e yükselmiş. Alın size oran! NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yanlıştır o, yanlış! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Burada, TOBB’un, TÜİK’in
rakamları. Ben rakamdan konuşuyorum, soyut konuşmuyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – TÜİK’in rakamları yanlış! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Soyut konuşmuyorum. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, konuşurken gerçekten soyut konuşmamak lazım. Rakamlar
istediğimiz gibi çarpıtır. Benim söylediğim gibi siz illüzyon
yaparsanız… Onu sadece Sayın Unakıtan çok iyi
becerebiliyor, hepiniz beceremiyorsunuz. Dolayısıyla, kendisine tekrar saygılar
sunuyorum. Bakanım konuşuyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – O Avrupa’nın bakanı! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - İstediğiniz zaman oranlara devam ederiz. Bugün daha fazla vaktinizi
almak istemiyorum, çok da konuşmayacaktım ama oran deyince birkaç oranı bilgilerinize
sunmak istedim. Teşekkür
ediyorum. Avrupa Yatırım Bankasının şubeleri inşallah hayırlı olur, bu kapanan
işyerleri de kapanmak zorunda kalmaz, kredilerini alırlar. KOBİ’lere kredi
geliyor. İnşallah güzel olur, biz de daha güzel oranları sizlere okuma
mutluluğunu sizlerle beraber paylaşırız. Hepinize teşekkür
ediyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Günal. Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’na
aittir. Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kanun tasarımızın ülkemize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu. İkinci söz
Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan’a aittir. Buyurun Sayın Arıkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, deminden beri burada bir rakamdır gidiyor. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ancak anlıyorsunuz! FATİH ARIKAN
(Devamla) – En güzel rakamı 22 Temmuzda yüzde 47’yle bu millet vermiştir. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arıkan. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Tek söyleyeceğin bu mu? Başka rakam yok mu? BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde
kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Gruplar
adına söz istemi yok. Şahıslar adına,
Malatya Milletvekili Öznur Çalık. Sayın Çalık,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 4’üncü madde… Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nu kabul ettiğimizi ve bu kanun teklifi üzerinde söz aldığımı
ifade ediyor, hayırlı olsun temennilerimi iletiyorum, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalık. Şahsı adına
ikinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a
aittir. Sayın Kaynak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Avrupa Yatırım
Bankasının ülkemizin kalkınmasına faydalı olacağı kanaatiyle hayırlı olsun
dileklerimi iletiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaynak. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Grupları
adına söz isteyen yok. Şahısları adına
Ordu Milletvekili Sayın Ayhan Yılmaz. Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz ve
oylayacağımız yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şahsı adına ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Ali Koyuncu. Sayın Koyuncu,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla,
dostlukla selamlıyorum. Bu kanunun
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Her şeyin de
gönlünüzce olmasını temenni ediyorum, her şey gönlünüzce olsun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Koyuncu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, aleyhte oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum. BAŞKAN – Tabii,
tabii, hakkınız. Sayın Genç,
maddeyi oylayayım, ondan sonra size söz vereceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam, oylayın efendim. BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Aleyhte oyunun rengini
açıklamak üzere Sayın Genç’e söz veriyorum. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelecekte Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu çalışmasını televizyonlardan, bantlardan izleyen insanlar
o kadar büyük bir gülme içine girerler ki, “Yahu, bunlar bir Kamer Genç’i
susturmak için ne numaralar çevirdiler.” derler. Böyle bir şey olmaz! Yani, siz
burada çıkacaksınız, sırf beni konuşturmamak için çıkıp şey edeceksiniz. Şimdi, biraz önce
burada konuşan AKP’li milletvekili otuz dakika konuştu. Bakın, sayın
milletvekilleri, hep siz konuşuyorsunuz, AKP’liler konuşuyor. Hâlbuki, siz iktidarsınız, iş yapın. Bakın, Maliye Bakanınız
burada. İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Yok. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yok mu? Burada, burada… Çok da zayıflamış. Çok zayıflamış. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bu sefer sihir yapamadı. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın size rakam veriyorum: 2007 yılında 1 katrilyon 125
milyar liralık vergi Merkezî Uzlaşma Komisyonuna gitmiş, 398 milyar lirasını...
Devlet anlaşmış, 722 trilyon lirasından vazgeçmiş. Bu Maliye Bakanı vazgeçmiş. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Nereye gitmiş? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ha, vazgeçmiş, kendi
ahbapları. OKTAY VURAL
(İzmir) – Niye vazgeçmiş? KAMER GENÇ
(Devamla) – Yine, 1 katrilyon 125 trilyon liralık vergi cezası Merkezî Uzlaşma
Komisyonuna gitmiş, 14 trilyonu alınmış, geriye 1 katrilyon 111 bin trilyon
lirasından vazgeçmiş. Şimdi, vergi
incelemelerinizle… Vergi inceleme kadrolarının yüzde 65’i boş. Şimdi hayalî
ihracatı soruyorum: Sayın Bakan, bu hayalî ihracat yapanlar yok mu? Mesela,
geçici ithal yoluyla bazı maddeleri getirip de Türkiye’de işleyip de gümrük
kaçakçılığı yapanlar yok mu? ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Yok yok, onların hiçbiri yok. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunları inceleyen kim? Müfettişlerin, siz, görevine niye son
veriyorsunuz? Niye görevlerinden alıyorsunuz? Bunları şimdi, devleti kapalı
kutu hâline çevirmişsiniz, bilgi vermiyorsunuz… İşte geçen gün belediyelerde
İçişleri Bakanımıza diyorum ki: Yahu, şu rakamı bir söyle kardeşim. Şu rakamı
söyle diyorum. Sen Ankara, İstanbul, İzmit belediye başkanlarının borçlarını
söyle? Söylemiyor. Yani, diyorum ki, şu belediyelere yaptığın yardımları söyle?
Söylemiyor. Şimdi burada
gelip de rakam konuşun diyen insanlar… Yahu, rakamları verin ki biz de
konuşalım. Devletin arşivlerini açın da biz konuşalım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Açık… Açık… KAMER GENÇ
(Devamla) – Açmıyorsunuz ki. Ha, her şey kapalı kutular içinde. Bakın, şimdi yedi
haberlerini izledim, vatandaş kan ağlıyor. Ankara Ticaret ve Sanayi Odası
toplantı hâlinde ve o insanlar isyan hâlinde: “Bu arkadaşımız niye içeri
alınmış?” diyorlar. “Niye alınmış?” YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargıda… KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, yargıda olduğunu biliyorum da, ama o yargıyı yönlendiren
AKP Hükûmetidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Ne münasebet! KAMER GENÇ
(Devamla) – Burada Tayyip Erdoğan’ın beyanatı vardır. Burada beyanatı vardır.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, bu iş çok
büyük bir olaydır, bu işin en kısa zamanda sonucunun alınması gerekir. Savcılar
hükûmetin emrindedir. Hükûmetin
talimatıyla hareket ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Hayır efendim! KAMER GENÇ
(Devamla) – İçeriye alınan bu insanların hakkını bu kürsüden çok sert şekilde
soracağız. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Müdafi misin sen? Sen müdafi mi oldun? KAMER GENÇ
(Devamla) – Lütfen bu yargıyı bu işlere bulaştırmayın, kendi siyasi emelleriniz
üzerine bulaştırmayın. Şimdi Sayın
Bakana soruyorum: Sayın Bakan, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetemez
bir duruma getirmişsiniz. Avrupa Birliğinin fonları var, maalesef Türk halkı,
Türk vatandaşları, belediyesiyle, il özel idaresiyle bu fonlardan
yararlanmıyor. Niye yararlanmıyor? Çünkü siz insanları yönlendiremiyorsunuz,
proje tespit edemiyorsunuz. Avrupa’da ancak sizin Hariciye Bakanınız gidip
Türkiye’yi şikâyet eder, Avrupa Parlamentosu Türkiye aleyhine, Türk yargısı
aleyhine karar alır, onları alkışlar. Böyle bir hükûmet
etme olmaz. Size ciddi tavsiyem: Devleti yönetebilecek inisiyatifi,
basireti kaybetmişsiniz. İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Kendine sakla onu! KAMER GENÇ
(Devamla) – En iyisi, Meclisi de mademki tatile sokmadınız, erken seçim
kararını alın, gidelim, halk… Madem çok mu kendinize güveniyorsunuz, hadi yüzde
60’la mı geleceksiniz, yüzde 60’la da gelin, Anayasa’yı da değiştirin
istediğiniz gibi, yargıyı da kaldırın, içinizden birisini sultan tayin edin,
birisini de sultan muavini tayin edin, halife tayin edin. Buyurun, buyurun
işte. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Böyle diyemezsin, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi! KAMER GENÇ
(Devamla) – Mesele, sizin istediğiniz bu ise bu. Ama gerçekten devlet çarkları
dönmüyor, devlet kurumları birbirleriyle uyum içinde değil. Sizin
düşündükleriniz, hep yurt dışına, uçaklara adamlarınızı doldurup getirip,
yedirip içirmek, devletin kaynaklarını kendi yandaşlarınıza çarçur ettirmek.
Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Bu Meclis çalışmasında gösterdiğiniz bu
ilkellik dahi bu Meclisin şanına yakışmıyor. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – İlkelliği sen yapıyorsun! BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanıza dikkat edin lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Neymiş? Bir milletvekili konuşmasın diye boyuna engelleme
yapıyorsunuz. Ya, konuşsak ne olacak? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Konuşuyorsunuz da böyle konuşuyorsunuz! KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani ben burada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sürenizi
vereceğim ama lütfen germeyin Meclisi. Buyurun, bir
dakika süreniz var. KAMER GENÇ
(Devamla) – Diyorlar ki: “Türkiye’de muhalefet yok.” Şimdi, bakın sayın
milletvekilleri, muhalefet her şeyi dile getiriyor ama iktidarda sorumluluk
duygusu kaybolmuş. İktidarda sorumluluk duygusu olmayınca siz bin tane
gerçekleri söyleyin. Yani çıkıyorsunuz rakam diyorsunuz, işte rakam
getiriyorum. Maliye Bakanlığının kayıtlarını getirelim, belediyelerin
kayıtlarını getirelim. Bakın, devlet soygunla batmış bir devlet hâline
getirilmiş, işte bunların hesabını soralım. Bir tane, hesap soracak bir
önergeyi kabul ettiniz mi? Ben aslında
Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de şube açmasına karşı değilim. Ama, sizin bu tutumunuza karşı olduğumuz için bu nedenle
bunun aleyhinde konuştum. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Sayın
Genç, Türk yargısını büyük itham altında tuttunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, itham altında tutmadım. BAŞKAN - İspat
edemeyeceğiniz bir şeyi lütfen konuşmayın. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben yargıya bir şey söylemedim. Savcıları bu kadar… BAŞKAN - Türk
yargısına ayıp ediyorsunuz. Belki onu denemek isteyenler olabilir ama Türk
yargısı hiç kimsenin etkisi altında kalmaz, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Konuşmayla olmuyor bu işler yani, ithamla olmuyor. Yazık değil mi
oradaki savcılara, hâkimlere… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben hâkimlere, savcılara bir şey demedim. Tayyip Erdoğan diyor ki
“Biz iddianameyi hazırlıyoruz.” Ben onu söylüyorum. BAŞKAN - Kim
satılmış olabilir? Ama itham ediyorsunuz. Tutanaklara
geçsin diye bunu söylemek mecburiyetindeyim. Türk yargısı satılmaz, kimsenin
etkisi altında kalmaz. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (sıra sayısı 247) açık oylama sonucu: Kullanılan oy sayısı : 194 Kabul : 194 (x) Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Temmuz 2008 Perşembe günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.16 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. |
|