DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 24

125’inci Birleşim

2 Temmuz 2008 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santrale ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özel dershanelere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)

B) Tezkereler

1.- (10/203) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/491)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu  Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248)

3.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve  Dışişleri Komisyonu Raporu (1/356) (S. Sayısı: 233)

4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve  Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 247)

 

VI.- OYLAMALAR

1.- İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin oylaması

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, dalış turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3507)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Malatya’daki bir tekstil fabrikasının elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3599)

3.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Bodrum Yarımadasında yapılaşmadaki kat iznine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3602)

4.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, İskenderun ve Antakya adliye binalarının turizme kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3712)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tapu ve kadastro çalışmalarına ilişkin sorusu ve  Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/3744)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, imar düzenine ve yapı denetimine ilişkin sorusu ve  Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/3745)

7.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/3815)

8.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Aile Haftası nedeniyle yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3835)

9.-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3845)

10.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da pazarlıkla kiralanan Hazine taşınmazlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3888)

11.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, aile hukuku düzenlemelerinin tanıtımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3890)

12.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, kapatılması kararlaştırılan orman fidanlıklarına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3919)

13.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki atıl bir kamu binasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3933)

14.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3937)

15.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, engelli kadınların iş hayatındaki sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3960)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak üç oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu’nun, cemevlerine ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu,

Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, 30 Haziran Emekliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,

Cevap verdi.

 

Niğde Milletvekili Mümin İnan, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve uygulanmakta olan asgari ücrete ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, cemevlerine,

Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü, Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde Türkiye hakkında yapılan görüşmelerde alınan karara ve yayınlanan bildirilere,

İlişkin birer konuşma yaptılar.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Ukrayna Parlamento Başkanı Arseniy Yatsenyuk’un resmî davetine icabetle yapacağı ziyarete katılacak olan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/579),

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/692),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

 

Tokat Milletvekili Osman Demir’in, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,

İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın, Çevre,

Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 22 milletvekilinin, Malatya ilinin sorunlarının  araştırılarak (10/233),

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin, Manisa ilinin sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için (10/234),

Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununun araştırılarak (10/235),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Orhan F. Gümrükçoğlu’nun İsviçre’ye,

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun İsrail’e,

Yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gider Vergileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/192) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 57 milletvekilinin, yasa dışı dinlemelere zemin oluşturdukları ve himaye ettikleri; özel hayatın gizliliği ve korunması ile haberleşme hürriyeti ve gizliliği hak ve ilkelerinin yoğun ve keyfî şekilde ihlal edilmesine göz yumdukları; bu suretle görevlerini kötüye kullandıkları; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin (9/2) ön görüşmeleri tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra Meclis soruşturması açılmasının kabul edilmediği açıklandı.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın konuşmasında geçen bir ifade nedeniyle açıklamada bulundu.

 

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

 

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen ve:

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan bir üyeliğe Tokat Milletvekili Osman Demir,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan bir üyeliğe İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar,

Çevre Komisyonunda boş bulunan bir üyeliğe Konya Milletvekili Muharrem Candan,

Seçildiler.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildi.

 

Başkanlıkça, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568) (S. Sayısı: 223) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddeye ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili              Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/241) (S. Sayısı: 248) görüşmelerine devam edilerek geçici 1’inci maddesine kadar kabul edildi.

 

2 Temmuz 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.52’de son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                               No.:  179

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 Milletvekilinin, Bartın İlinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2008)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25 Milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2008)

 

2 Temmuz 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santral hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santrale ilişkin gündem dışı konuşması

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 2 Temmuz 2008, bundan tam on beş yıl önce Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nde 37 sanatçı ve aydınımız katledildi. Bu acı günde kaybettiğimiz aydınlarımızı ve yurttaşlarımızı saygıyla anarken bugün katillerin hâlâ serbest dolaşıyor olması ulusumuzu ve bizleri derinden üzüyor ve ilgisiz kalan yetkilileri buradan bir kez daha kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, Muğla ili Yatağan ilçesi Turgut beldesinde kurulacak olan ikinci termik santrale ilişkin gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde termik santraller, yeterli önlemler alınmadan, çevre ve insan sağlığına verdiği ölümcül zararlara ve mahkeme kararlarına rağmen çalıştırılmaktadır. Bu yerleşim bölgelerinde radyoaktiviteye maruz kalmasından ötürü özürlü doğan çocuk sayısında artış gözlenmektedir. Ortada böylesi yaşamsal bir çevre felaketi dururken Yatağan ilçemizin ikinci bir termik santrali kaldıramayacağı ortadadır. Kamuoyunda yer alan bilgilerden Çalık Enerji Grubuna ait Ant Enerji Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine ait olduğu öğrenilen yeni termik santral sahasının aynı zamanda Lagine antik kenti bölgesi içerisinde bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’den hem de Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’dan 17 Ocak 2008 tarihinde soru önergeleriyle bilgi istenilmiştir. Sayın Günay’a, termik santral sahası ve Lagine antik kenti soruları yöneltilirken; Sayın Güler’e, kömür rezervinin bulunduğu alana ait işletme ruhsatının hangi kuruma ait olduğu, bu alanda ne kadar işletilebilir kömür rezervinin tespit edildiği, yeni termik santralin Çalık Enerji Grubuyla ilgisi bulunup bulunmadığı, termik santralin bölgede kanser kaynaklı ölümlere neden olması nedeniyle, Bakanlığın yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji çeşitliliği konularında yürütülen çalışmaları hakkında bilgi istenilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Günay 20 Şubat 2008 tarihli yanıtında, termik santralin yapılmasının planlandığı alanın Lagine antik kenti bölgesinde olduğunu doğrularken, Bakanlığından söz konusu antik kent bölgesinde yeni bir termik santral kurulmasına yönelik Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca görüş istenildiği ve konunun Muğla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünce değerlendirildiğini açıklamıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Güler ise 18 Şubat 2008 tarihli yanıtında, Muğla ili Yatağan ilçesi Turgut beldesi sınırları içerisinde kurulacağı belirtilen kömür yakıtlı termik santrale ilişkin olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bir lisans başvurusunun yapılmadığını söyleyerek ilgisiz bir yanıt vermiştir. Bu yazı üzerine, 14 Mart 2008 tarihli ikinci soru önergemde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’e söz konusu sorular hakkında “Hangi kurum ve kuruluşlardan bilgi edinilecektir?” sorusu yöneltilmiş, ancak önergem süresi içerisinde yanıtlanmadığı gerekçesiyle gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmıştır. Bu defa, aynı sorulara ilişkin bilgiler 30 Mayıs 2008 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’den Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında talep edilmiştir. Ne yazık ki, Türk ulusu adına yapmış olduğumuz denetim görevimizin Bilgi Edinme Yasası kapsamında yerine getirilmediği, Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünce 20 Haziran 2008 tarihli yazı ile bir kez daha ortaya konulmuştur. Söz konusu yazıda “Konu edilen termik santralin özel bir şirkete ait olduğu, kuruluşumuzun sorumluluk sahasında bulunmadığı anlaşılmıştır.” denilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birinci soru önergemden beş buçuk ay sonra, süresi içerisinde yanıtlanmadığı gerekçesiyle gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan söz konusu önergemden üç buçuk ay sonra, yani 1 Temmuz 2008 (dün) itibarıyla tarafıma ulaştırılan 24 Haziran 2008 tarihli yanıtta Sayın Güler “Lisans başvuru ve değerlendirmeleri Bakanlığımın görev alanına girmemektedir.” açıklamasında bulunmaya devam ediyor. “Bakanlığımla Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında bu konuyla ilgili olarak herhangi bir yazışma olmamıştır.” demek suretiyle Kültür ve Turizm Bakanlığını da yalanlamıştır. Oysa Kültür ve Turizm Bakanlığının yazısı bir yana Çevre ve Orman Bakanlığının 10 Ekim 2007 tarihli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, devam ediniz.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Başkanım.

… Kültür ve Turizm Bakanlığının bulunduğu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü, EÜAŞ Genel Müdürlüğü ve TKİ Genel Müdürlüğünün, Yatağan’da kurulacağı belirtilen termik santral için yazısı ortadadır.

Değerli milletvekilleri, Yatağan Yeşilbağcılar beldesinde arazi ve evler, Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından, kömür yatakları üzerinde olduğu gerekçesiyle yok pahasına kamulaştırılırken, Yeşilbağcılar halkına TOKİ tarafından yapımına başlanan konutların kömür yataklarının üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmelerinin kamulaştırmaya devam etmesinin, Ant Enerji’ye rezerv alanı yaratmak olduğu iddia edilmekte ve bunda Sayın Başbakanın damadı Berat Albayrak’ın Çalık Holding Genel Müdürü olmasının etkisi olduğu ifade edilmektedir.

Bu anlamda, hukuk devleti olan ülkemizde “saydamlık, açıklık, hesap verebilirlik” ilkeleri doğrultusunda davranılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Topuz.

Gündem dışı ikinci söz, özel dershaneler hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özel dershanelere ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde gündemde olan özel dershanelerle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Son bir ay içerisinde, her yaştaki öğrencimiz her hafta sonu bir sınava tabi tutuldu. Bunlar, seviye belirleme sınavı, üniversite sınavı, dil sınavı, memur adaylar için KPS’dir ve önümüzdeki günlerde de bazı okulların çeşitli bölümlerine alınacaklar için özel yetenek sınavları var.

İşte bütün bu sınavlar dershaneleri eğitim sistemimizin odak noktasına yerleştirmiştir. Sürekli gelişen dershaneler pek çok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Ülkemizde dört binin üzerinde dershane olup bu dershanelerde 60 bini aşan öğretmen ile 20 bin personel çalışırken, yine bu dershanelere 1 milyondan fazla öğrenci devam etmektedir. Dershanelerin öğrencileri sınava hazırlarken eğitimi desteklediği, neredeyse temel eğitime alternatif kurumlar hâline geldiği görülmektedir. Ancak, özel dershaneler paralı eğitim yaptıkları için eğitimde fırsat eşitsizliği yaratan kurumlar olarak değerlendirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliniyor ki ülkemizde ilk ve ortaöğretimde 15 milyon civarında öğrencimiz var. Bu öğrencilerin en az beşte 1’i sınava giriyor. Dolayısıyla takriben 3 milyonun üzerindeki öğrenci her yıl sınava girerken bunlardan sadece üçte 1’i dershanelere gidebiliyor. Netice itibarıyla, dershaneye gidenler ve gitmeyenler arasında adaletsiz bir yarış oluyor. Burada dikkati çeken nokta, dershaneye gidemeyen üçte 2’lik kısım, ülke gerçeğinin bir doğal sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü, ülke nüfusunun üçte 2’si yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. İşte, esas sorun da buradadır. Yoksul aileler çocuklarını dershaneye gönderemiyorlar. Bir kısım yoksul aile de çocuklarının okulda aldıkları eğitimle sınav kazanamayacaklarını bildikleri için borç harç, tabiri caizse, baltayı bacağa vurarak çocuklarını dershaneye gönderiyorlar. İşte, iyi niyetle ihdas edilmiş olan dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliği, özellikle fakir aile çocuklarının iyi bir eğitim almasını engellediği gibi, sonuçta iyi bir iş bulma imkânını da azaltmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ve buna benzer sebeplerden dolayı özel dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliğinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla hazırladığımız araştırma önergesi 20 Şubat 2008 tarihinde yüce Meclisimize sunulmuştur. Tabii, öneri Milliyetçi Hareket Partisinden geldiği için iktidar partisi tarafından olumlu bir yaklaşım gösterilmemiştir. Üniversite sınavlarının yapılacağı hafta, Sayın Başbakan -her zamanki popülist söylemiyle- dershanelerin kaldırılması gerektiğini söyleyince tartışma yeniden alevlenmiştir. Sayın Başbakan bir eğitim sisteminde hem okul hem dershane olmasını anlayamadığını beyan etmiştir. Öncelikle söylemeliyim ki, Sayın Başbakanın altı yıllık iktidarı boyunca konuyla ilgili hiçbir şey yapmamış olması ve daha sonra çıkıp çözüm üretmek yerine dershane sisteminden yakınması dikkatlere değerdir. Sayın Başbakan haklıdır; çocuklarımız okullarda öğrendikleriyle okul sonrasında yapılan sınavları kazanamıyorlar. Bu durumda okullarımızda verdiğimiz eğitim ile yaptığımız sınavların uyumsuz olduğu ortaya çıkıyor. Yani, yapılan sınavlar okullarda öğretilenleri kapsamıyor veya okullarda verilen eğitim yetersizdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz, ülkenin eğitim sisteminde oluşan bir boşluğu doldurmaya çalışan, 100 bine yakın istihdamın oluştuğu özel dershaneleri ve çalışanlarını mağdur etmeden, bu kurulu gücün ve varlığın eğitim sistemimize bir hâliyle entegre edilmesidir ama her şeyden evvel yapılması gereken, mevcut okullarımızda verilen eğitim tekrar gözden geçirilmelidir. Bununla beraber, her yıl ailelerin ve öğrencilerin kâbusu hâline gelen sınav sistemi de bir an evvel masaya yatırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel dershanelerin fırsat eşitliğini bozduğu, bundan, fakir ailelerin daha fazla etkilendiği, dershanelerin eğitim sistemimiz içerisinde farklı bir yer aldığı gerekçesiyle verdiğimiz araştırma önergesinin yerinde bir istek olduğu bir vakıadır ve bunu Sayın Başbakan da son ifadelerinde teyit etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serdaroğlu, devam edin.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başbakan fen lisesinden ve Anadolu lisesinden mezun olanların bile hazırlık kursuna gittiğini, bunun bir garabet olduğunu ifade ederek, “Niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler, bunu anlamakta zorlanıyorum.” diyor.

Sayın Başbakan da şikâyetçi olduğuna göre, gelin, araştırma önergemizi birlikte gündeme alıp, komisyonu teşkil ettirelim, bu garabete birlikte son verelim. Hem böylece Sayın Başbakanın da bir sıkıntısını gidermiş, anlayamadığı bir konuya açıklık getirmiş olur diyor, sizleri bir kez daha en iyi dileklerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Serdaroğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Denizcilik ve Kabotaj Bayramı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’a aittir.

Buyurun Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kabotaj ve Denizcilik Bayramı nedeniyle söz almış bulunuyorum ancak bugün Sivas katliamının on beşinci üzüntülü yılı. Sivas’ta öldürülenlere rahmet, ailelerine sabır diliyorum, üzüntülerini paylaşıyorum. Söz konusu korkunç katliamı gerçekleştirenleri ve arkasındakileri nefretle kınıyorum.

Sayın milletvekilleri, kapitülasyonlarla denizciliğimiz tamamen yabancıların eline geçmiş ve İmparatorluk denizciliği yok olmuştu. Kurtuluş Savaşı’na kadar devam eden durum Lozan Anlaşması’yla sonlandırılmış, kabotaj hakkı yabancılardan geri alınmıştır. Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra 13 Nisan 1926’da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj Kanunu bize denizlerimizde ve kara sularımızda kendi hâkimiyetimizi kurmamızı, yabancılara sağlanan imtiyazların ortadan kaldırılmasını sağlamıştır. Kendi denizlerimize hâkimiyeti 1926’da kurduk. O günü Kabotaj ve Denizcilik Bayramı olarak çeşitli etkinliklerle kutluyoruz. Bu Kanun’la denizlerimizde her türlü ticaret, su ürünleri avcılığı, limancılık faaliyetlerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olduğu tescil edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, denizlerimiz kalkınmada kullanacağımız en büyük alanlardır. Denizcilik sektörüne yapılan yatırım en hızlı geri dönen yatırımlardandır. Denizcilik sektörü, istihdamı, teknolojiyi, KOBİ’leri ve yan sanayiyi destekler, bu özellikleriyle ekonomiye ciddi katkı sağlar. Deniz taşımacılığı, hava taşımacılığına göre 22, kara yolu taşımacılığına göre 7, demir yolu taşımacılığına göre 3,5 kat daha ucuzdur. Kara yollarımıza ciddi paralar harcanırken deniz için asfalta gereksinim yoktur. Dünyada  taşımacılık çoğunlukla gemilerle yapılmaktadır. Bu taşımacılık 1 trilyon dolar değerine kadar çıkmıştır. Biz ise bu 1 trilyon doların ancak yüzde 1’ini alabilmekteyiz. Gemi inşaatında yanımıza yaklaşamayan Yunanistan, millî gelirinin yüzde 50’sini deniz ticaretinden sağlamaktadır, dünya deniz ticaretinden yüzde 25’lik pay almaktadır. Biz de asgarisinden Yunanistan’ın seviyesine çıkmayı hedeflemeliyiz.

Ülkemiz ithalat ve ihracatının yüzde 84’ü deniz yoluyla yapılmaktadır. Bu taşımanın yüzde 70’i yabancı bayraklı gemiler tarafından yapılmaktadır. Bu gemilere yaklaşık 3 milyar dolar para ödenmektedir Türkiye’de. Bu, önemli bir kaynaktır, armatörlerimizin bu durumu özellikle değerlendirmesi gerekir.

Denizcilik alanında son yıllarda önemli gelişmeler ve işlemler yapılmıştır. Denizcilik yönünden baktığımızda eğitimli kişi sayısı  artırılmış  -uluslararası alanda kara listeden beyaz listeye doğru geçiyoruz- deniz güvenliğine özel önem verilmiştir. 1985 ve 2007 yılları arasında filomuz 30 kat büyümüştür, 12 milyon dwt’a varmıştır, iki üç yıl içerisinde 12 milyon 800 bin dwt’luk bir sipariş daha söz konusudur ve 25 milyon dwt’luk bir filoya sahip olacağız.

Ro-Ro taşımacılığında dünyada altıncı sırada ve Avrupa’da birinci sıradayız.

Gemi inşaatımızın gelişmesi çok sayıda ülkeyi rahatsız etmekte ve deniz kuvvetlerimize gemi yapar duruma gelmemiz rakiplerimizi sıkıntıya sokmaktadır. Megayat üretiminde dünya devi durumuna gelmiş durumdayız ve dünya üçüncüsüyüz. Avrupa’da birinci duruma geldik. 

Gemi inşaa kapasitemiz yüzde 340 arttı. İstihdamı daha fazla artırabilmek için –ki bu alanda 100 bin kişiye yakın istihdam vardır yan sanayiyle birlikte- eğitimi ciddi ölçüde geliştirmemiz lazım. Bizim için değil yalnız, dünya için de eğitime ihtiyacımız var çünkü bu alanda eğitim gören kişilerin istihdam sorunu yok.

Dünya denizlerine açıldık fırtınalardan yılmadan bunu geliştirmeye devam etmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Domaç, devam edin.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Deniz insanları yiğit insanlar, cesaretli insanlar. Onlar bizim aynı gemide olduğumuzu biliyorlar. Okyanuslarda yol alan, limanlara yanaşan, gemisinde, teknesinde, takasında ekmek parasının peşine yüreğini koyan deniz insanlarının Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nı kutluyorum. Ülkemizin bayramını kutluyorum. Genel Kurula saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Domaç.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bartın Belediyesi ile çevresindeki Kaman, Bostanlar, Gömü, Kazpınar, köylerine ait içme suyu kaynaklarının, Hema Endüstri A.Ş. firmasına ait maden ve metan gazı arama amaçlı araştırma sondajlarından, etkilenip etkilenmeme durumu, bu kaynakların yön değiştirip değiştirmeyeceği ile sondaj izni konusu, Bartınlı vatandaşlarımız, Kamu Kurumlarımız, Sivil Toplum Kuruluşları ve Siyasi Parti Mensuplarınca her gün tartışılır hale gelmiştir.

Bartın ilimizin can suyu olan ve yaklaşık 70 bin vatandaşımızın faydalandığı "kavşak suyu"nun yok olması, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacağından, konunun detaylı bir şekilde araştırılarak, alınması gerekli önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya     (Bartın)

2) Şevket Köse                              (Adıyaman)

3) Gürol Ergin                               (Muğla)

4) Osman Kaptan                          (Antalya)

5) İsa Gök                                     (Mersin)

6) Atila Emek                                (Antalya)

7) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

8) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

9) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

10) Rasim Çakır                            (Edirne)

11) Fevzi Topuz                            (Muğla)

12) Tekin Bingöl                           (Ankara)

13) Mehmet Ali Susam                 (İzmir)

14) Sacid Yıldız                            (İstanbul)

15) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

16) Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

17) Ahmet Ersin                            (İzmir)

18) Esfender Korkmaz                  (İstanbul)

19) Faik Öztrak                             (Tekirdağ)

20) Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

21) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

22) Abdulaziz Yazar                     (Hatay)

Gerekçe:

Bartın ilimizin su ihtiyacını karşılamak üzere, 1948 yılında hayırsever Bartınlı vatandaşlarımızın maddi ve manevi destekleriyle kurulan "Su Getirme Cemiyeti" vasıtasıyla, membasından kente getirilen ve yaklaşık 70 bin kişinin içme suyu olarak kullandığı "kavşak suyu" kaybolma tehlikesi içerisindedir.

Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü ile Hema Endüstri A.Ş. firması arasında imzalanan, 15 Nisan 2005 tarihli rödavans sözleşmesi gereği, Amasra-B sahasındaki kömür varlıklarının işletme hakkı, 20 yıl süre ile Hema Endüstri A.Ş. firmasına devredilmiş, firma sözleşmeye göre 20 yılda toplam 56 milyon ton kömür üretimi taahhüt etmiştir. Sözleşme süresinde yükümlülüklerini yerine getiremeyen firmaya başvurusu üzerine 17 ay 5 gün ek süre verilmiştir.

Amasra B sahasında, kömür üretimi için, sondaj çalışmalarını sürdüren Hema Endüstri A.Ş.'nin Bartın'ın can suyu olan "kavşak suyu"nun beslenme havzasında yaptığı sondaj ve kuyu açma çalışmaları, ürkütücü boyutlara ulaşmış, yaklaşık 70 bin kişinin içme suyu olarak kullandığı "kavşak suyu" kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve konu şehrimizin bir numaralı sorunu haline gelmiştir.

Bartın Belediyesi ile çevresindeki Kaman, Bostanlar, Gömü, Kazpınar köylerine ait içme suyu kaynaklarının, Hema Endüstri A.Ş. firmasına ait maden ve metan gazı arama amaçlı, araştırma sondajlarından, etkilenip etkilenmeme durumu ve söz konusu kaynakların yön değiştirip değiştirmeyeceği ile sondaj izni konusunun, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 22. maddesi (o) bendine göre mevzuat açısından uygunluğunun değerlendirilmesi için, Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltısuları Dairesi Başkanlığı'nca rapor hazırlanmış, fakat Türkiye Mimar Mühendisler Odası Başkanlığı, Bartın İl Koordinasyon Kurulu, DSİ tarafından hazırlanan raporun, sadece iki sondajın görüntüsü çerçevesinde hazırlandığını, bu nedenle raporu uygun bulmadıklarını kamuoyuyla paylaşmışlardır. DSİ raporunun "Arazi Çalışmaları ve Gözlemleri" bölümünde de bu durum açıkça belirtilmiş, içme suyu kaynaklarının bulunduğu sahanın, hem topografik olarak dik, hem de bitki örtüsünün yoğun olmasından dolayı, gerek araç, gerekse yaya olarak pınar türündeki kaynaklara ulaşımın zorluğu nedeniyle bu pınarların çıkış yerlerinin görülemediği ancak birkaç adedinin yerinin tespit edildiği belirtilmiştir.

Konuyla ilgili olarak Türkiye Mimar Mühendisler Odası Başkanlığı Bartın İl Koordinasyon Kurulunun, kamuoyuna yapmış olduğu açıklamasında, küresel ısınmanın yoğun olarak yaşandığı ve dillendirildiği, su savaşlarının kaçınılmaz olacağı bir dünyada, suyun artık en büyük hazine olduğu, Hema Endüstri A.Ş.'nin yaptığı kuyu açma çalışmaları ve daha sonra yapacağı galeri açma çalışmalarının "kavşak suyu" havzasında büyük bir tehlike yaratacağı, havzanın mutlaka korunması ve bu alanın her türlü sanayi tesisine kapalı tutulması gerektiği, faaliyetler sonucu suyun kalitesinin bozulacağı, insan sağlığının tehlikeye gireceği, suyun yolunun değişeceği ve suyun depolandığı yerlerde sondaj, şaft, galeri ve tünel gibi projelere izin verilmemesi gerektiği belirtilmiştir.

Bu nedenlerle; Bartın ilimizin can suyu olan "kavşak suyu"nun yok olması telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacağından, konunun detaylı bir şekilde araştırılarak alınması gerekli önlemlerin tespiti amacıyla, Yüce Meclisimiz tarafından oluşturulacak bir komisyon tarafından incelenmesini Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yaklaşık iki ay önce, her yıl yaşanan kazalara benzer bir kaza yaşandı. Dokuz kişinin ölümüyle sonuçlanan kaza sonucu her yıl hatırlanan sorun akla geldi: Mevsimlik tarım işçileri.

Mevsimlik tarım işçileri sorunu, tek başına bir kaza ya da bir ekonomi sorunu olarak düşünüldüğünden, soruna yıllardan beri çözüm yolu bulunamamaktadır. Sorun ise acı sonuçlarıyla önemini korumaya devam etmektedir.

Köyde ağanın, şeyhin zulmünden bıkıp, şehirde sermaye sahibinin baskısına doğru yola çıkan tarım işçileri, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden Karadeniz'e fındık, Çukurova'ya pamuk, Malatya'ya kayısı toplamaya konserve kutusuna sıkıştırılmış gibi araçlara bindirilerek gidiyorlar. Geçtiğimiz yıl Adıyaman Kâhta'dan 23 kişi, bu yıl Şanlıurfa'dan 9 kişi ölüm yolculuğuna çıktı ve "ekmek şehidi" olarak hafızalara kazındı.

Mevsimlik tarım işçilerinin mağduriyetleri yalnızca taşımaya dönük değildir. Çalışacakları yere sağ olarak varan işçiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının belirlediği rakamın altında bir ücretle günlük 15 YTL için 15 saat civarında çalışmak zorunda kalmaktadır. Aynı işçiler, çalıştıkları yerde çoğu zaman çadır ya da barınakta kalmakta, tuvalet ve temiz içme suyu gibi olanaklardan yararlanamadan yaşamlarını sürdürmek için mücadele etmektedirler.

Her yıl sadece Adıyaman'dan yaklaşık 40 bin işçinin il dışına çıktığı ve bu göçün hemen hemen tüm Güneydoğu Anadolu illerinden gerçekleştiği düşünülürse sorunun ne kadar çok kişiyi ilgilendirdiği anlaşılacaktır.

Ekonomiye olan etkileri küçümsenemeyecek boyutta olan mevsimlik tarım işçilerinin toplumsal etkileri de göz ardı edilmemelidir. Mevsimlik tarım işçilerine sigorta, sendika gibi sosyal haklar lüks olarak görülmektedir. Feodal dönemin kölesini ya da vahşi kapitalizmin sömürülen emekçilerini andıran görüntüler karşısında yıllardır bir çözüm yolu bulunamamıştır ve mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları, iktidarlar tarafından görmezden gelinmiştir.

Mevsimlik tarım işçileri çalışacakları yerlere ailece göçtükleri için okul çağındaki çocukların eğitimi de bir sorun olarak yansımaktadır. Sosyal ve ekonomik anlamda sefaletin aynası olan 13, 14, 15 yaşında, Adıyamanlı, Mardinli, Urfalı, Ağrılı, Vanlı çocuklar; ırgat olmaya giderken eğitim hakkından öte, yaşam hakkı elinden alınmış biçimde yolda ölmemek için dua etmektedir.

Mevsimlik tarım işçileri sosyal ve ekonomik olmak üzere çok sayıda sorunla karşı karşıya savunmasız durmaktadır. Sağlık, eğitim, barınma, sosyal güvenlik, etkin bir denetim sistemi, taşımacılık gibi sorunların tespitine ve tespit edilen sorunlara çözüm yolları bulunmasına acilen ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu nedenle mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların tespiti ve bu sorunların çözüm yollarının araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                         (Adıyaman)

2) Ferit Mevlüt Aslanoglu        (Malatya)

3) Fevzi Topuz                         (Muğla)

4) İsa Gök                                (Mersin)

5) Rahmi Güner                        (Ordu)

6) Halil Ünlütepe                      (Afyonkarahisar)

7) Mehmet Ali Özpolat             (İstanbul)

8) Osman Kaptan                     (Antalya)

9) Atila Emek                           (Antalya)

10) Ali Rıza Öztürk                  (Mersin)

11) Rasim Çakır                       (Edirne)

12) Faik Öztrak                        (Tekirdağ)

13) Birgen Keleş                      (İstanbul)

14) Tekin Bingöl                      (Ankara)

15) Tayfur Süner                      (Antalya)

16) Yaşar Tüzün                       (Bilecik)

17) Ali İhsan Köktürk              (Zonguldak)

18) Gürol Ergin                        (Muğla)

19) Ahmet Ersin                       (İzmir)

20) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

21) Sacid Yıldız                        (İstanbul)

22) Mehmet Ali Susam            (İzmir)

23) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

24) Esfender Korkmaz             (İstanbul)

25) Ramazan Kerim Özkan      (Burdur)

26) Abdülaziz Yazar                 (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterinin yasa dışı dinlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- (10/203) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/491)

                                                                                                                 01/07/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 01.07.2008 günü saat 19:00’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 10 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

                                                                                                                Hasan Özdemir

                                                                                                                    Gaziantep

                                                                                                       Komisyon Geçici Başkanı

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı Oy

Başkan:

Hakkı Köylü

Kastamonu

10

Başkan Vekili:

Emin Nedim Öztürk

Eskişehir

10

Sözcü:

Ayhan Sefer Üstün

Sakarya

10

Kâtip:

Ayşe Türkmenoğlu

Konya

10

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu  Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçici 1’inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1- (1) 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatı için 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununda personel ve cari giderlere ayrılan ödenekler kadar ödenek, personel sayısındaki değişimler dikkate alınarak beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulur. Bu ödenek Bakanlık tarafından 5286 sayılı Kanunda belirtilen ilgili il özel idareleri ile büyükşehir belediyelerine aktarılır.

 (2) Bakanlar Kurulu, birinci fıkrada öngörülen süreyi beş yıla kadar uzatabilir.

 (3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir.

 (4) Belediyelerin Kentsel Altyapı İhtiyaçları İçin Tahsis Edilen Ödeneğin Kullanımına İlişkin Yönetmelik kapsamında yürütülen ve bu Kanunun yayımı tarihinde İller Bankasının yükümlülüğü altında bulunan harita, imar planı, içmesuyu, atıksu, katı atık, deniz deşarjı, proje ve yapım işlerinin finansmanında kullanılmak üzere, 6 ncı maddeye göre ayrılan denkleştirme ödeneğinin % 30’u, Maliye Bakanlığı tarafından iki eşit taksit halinde ve beş yıl süre ile İller Bankası’na aktarılır. Aktarılan ödenek bu projeler dışında kullanılamaz.

BAŞKAN – Geçici madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Buldan, buyurun.

                            

(x) 248 S. Sayılı Basmayazı 25/6/2008 tarihli 122’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında verilen 248 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken bizi dinlemekte olan değerli halkımızı ve Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke yönetiminin ayrılmaz bir parçası olan yerel yönetimler, yurttaşlara en yakın yönetim kademesi olması itibarıyla, özellikle halka verilen hizmet ve demokratik işleyiş yönünden büyük önem arz etmektedir. Yurttaşlarımızın yaşamlarını devam ettirebilmek açısından gereksinim duydukları birincil hizmetlerin yaratılmasına dönük koşullar en iyi yerel düzeyde sunulan hizmetlerle sağlanabilmektedir. Merkezî yönetim, halka hizmet noktasında ve halkın yaşadığı sorunlara erişim noktasında yerel yönetimlerin çalışma koşullarını hizmet ve çözüm üretmeye yönelik en verimli düzeye taşımalıdır. Bu bağlamda yerel yönetimlere gerekli maddi ve idari destek sunulmalı, yerel yönetimlerin en önemli parçası olan belediyeler desteklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye tarihinde yerleşmiş bir yerel yönetim geleneği bulunmamaktadır. Bu nedenden dolayı da belediyelerimiz birçok sorunla boğuşmaktadır. Buna bir de iktidara gelen hükûmetlerin saf tutan yaklaşımları eklenince özellikle iktidar dışındaki farklı partilerin belediyeleri daha da ağırlaşan sorunlarla karşı karşıya gelmektedirler. Bu noktada merkezî yönetim tarafından verilen desteğin tamamen halka yönelik fayda gözetmesi gerektiği unutulmamalı, hangi gerekçeyle olursa olsun hizmet verilen belediyeler arasında ayrım gözetilmemelidir. Fakat ne yazık ki ülkemiz siyasetinde geçmişten bu yana iktidarın kendi siyasi partilerinden olan belediyelere olanak sağlarken diğer partilerden seçilmiş olan belediyelere üvey evlat muamelesi yapması halka verilen hizmeti de ayrıma tabi tutmaktadır. Bu da hem halkçı yönetim anlayışını hem de demokrasiyi zedeleyen bir tutumun ülkemizde ne yazık ki yerleşmesine neden olmuştur. Partimiz DTP belediyeleri Hükûmetin bu konuda gösterdikleri talihsiz ayrımcılıktan olumsuz olarak etkilenmekte ve halka hizmet götürme noktasında Hükûmetten destek bulamadıklarını sürekli ifade etmektedirler. Oysa Yerel Yönetimler Evrensel Bildirgesi’nde de belirtildiği üzere yerel yönetimler asla bir başka makamın tekeline bırakılamazlar. Merkezî yönetim yerel yönetimin çalışma koşullarını desteklemeli ve kolaylaştırmalıdır. Bu noktada, bölgeler arası gelişmişlik farkının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geri bırakılmış olması nedeniyle sebebiyet verdiği tahribatların hafifletilmesinde bölgedeki belediyelerin eli daha da güçlendirilmelidir. Evrensel bildirgede de belirtildiği gibi, mali yönden daha zayıf yerel yönetim birimlerinin özerkliği bir mali eşitleme sistemi aracılığı ile güçlendirilmelidir. Ulusal sınırlar içerisinde yaşayan yurttaşların ortak nitelikteki gereksinimlerini karşılamanın devletin temel amacı olması gerekliliğini göz önünde bulundurduğumuzda, iktidarın belediyeler arasında gözettiği ayrımcı tutumunun demokratik toplum anlayışından uzak düştüğünü göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1580 sayılı Belediyeler Yasası’nın 19’uncu maddesinde, belediyelerin zorunlu görev ve hizmetleri yerine getirdikten sonra belde sakinlerinin ortak ve medeni ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü girişimde bulunabilecekleri belirtilmiştir. Fakat, ne var ki bugün olanaksızlıklar nedeniyle birçok belediyemiz halkın ortak ve medeni ihtiyaçları bir yana, zorunlu görev ve hizmetlerini bile güçlükle icra edebilmektedirler.

Bu belediyelerden bir tanesi de seçim bölgem olan Iğdır iline bağlı bir belde olan Hoşhaber Belediyesidir. Hoşhaber beldesi, 1999 yılında belde olarak faaliyetlerine başlamış, yaklaşık 3 bin nüfuslu bir yerleşim yeridir. Beldede halkın tamamına yakını hayvancılıkla uğraşmakta, fakat yıllardır bölgede devam etmekte olan yayla yasaklarının hâlâ devam etmesi nedeniyle tek ekonomik kaynakları olan hayvancılık faaliyetlerinden de kazanç sağlayamamaktadırlar. Bölge insanlarının ekonomik sıkıntıları yaşam standartlarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle bölgede yaşanan sıkıntıların giderilmesi hususunda belediyeye daha fazla görev düşmektedir. Ancak, öz gelirleri olmayan Hoşhaber Belediyesi, yalnızca İller Bankasından gelen istihkakla belde halkına hizmet verme çabası içindedir fakat bu da yeterli gelmemektedir. Belediye, beldenin yol çalışmalarını tamamlamak üzere Bakanlığa sunduğu projelerine bugüne kadar yanıt alamamıştır. Bayındırlık Bakanlığı Afet İşlerinde bulunan projeye, birçok belediyeye yardım yapıldığı hâlde, Hoşhaber Belediyesine bu destek verilmemiştir. Belediye, bu kapsamda Çevre ve Orman Bakanlığına ve Kültür Bakanlığına da sunduğu projelerinin desteklenmediğini ifade etmektedir.

Bunun dışında, yine beldenin birçok mahallesinde kanalizasyon sistemi bulunmamaktadır. Kendi imkânlarıyla çözüm arayan halkın kullanmakta olduğu foseptik çukurlar halkın sağlığını tehdit etmektedir. İmar planı 2006 yılında belediye tarafından TEDAŞ’a verilmesine rağmen, hâlâ beldenin imar planı olmadığı gerekçesiyle beldeye güçlendirici trafolar verilmiyor. Bu nedenle beldede elektrik sıkıntısı da yaşanmaktadır.

Beldede itfaiyenin olmaması, yangın durumunda Iğdır ilinden itfaiye istenmesini zorunlu kılmakta, ancak itfaiye beldeye ulaşıncaya kadar yangınlar mal ve can kayıplarıyla sonuçlanmaktadır. Beldede sağlık ocağı bile bulunmamaktadır. Bir tane sağlık evi mevcut olup beldede bulunan tek sağlık görevlisi ise bir ebedir. Ekonomik imkânları olmayan belde sakinleri en ufak bir sağlık sorunu söz konusu olduğunda il merkezine gitmek zorunda kalmaktadırlar. Acil müdahale gerektiren sağlık sorunlarının olması durumunda ise içinde bulunduğumuz bilim çağında Allah’a dua etmekten başka çare bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorum ki burada kısaca dile getirdiğim sorunlar ülkemizin birçok yerinde en ağır hâlleriyle yaşanmaktadır. Ancak bu sorunlar makul görülecek düzeyde değildir ve dini, dili, rengi ne olursa olsun hiçbir insana reva görülmeyecek sorunlardır. Hükûmetin tam hız giden liberal politikaları emekçi halkımızı yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm etmiştir. Bu Kurulda büyük sermaye gruplarına büyük kârlar sağlama çabasında olan, halktan kısılan haklara, ekonomik sorunlara çare bulmaya çalışan iktidar artık yüzünü halkın sorunlarına dönmelidir. Bunun en önemli adımı ise ayrım gözetmeksizin halka en yakın hizmet kademesi olan belediyelerin çalışmalarının merkezî yönetim tarafından desteklenmesiyle atılacaktır.

Demokratik Toplum Partisi Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral.

Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 248 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın da müsaadesiyle bir konuyu yüce Genel Kurulun ve halkımızın bilgisine sunmak istiyorum.

Bugün 2 Temmuz. Bundan on beş yıl önce TÜRK-İŞ Başkanıydım ve Almanya’daydım. Almanya’ya gitme sebebim, Almanya’da Solingen’de bir vatandaşımızın evinin yakılması ve çocuklarının evle birlikte yanmasıydı. Alman İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı ve Alman Çalışma Bakanıyla birlikte bir toplantı yapıp bu olayı kınamak için oradaydım. Tam bugün, karar aldık, yarın basın toplantısı yapıp bu olayı kınayacağız. Akşam otele geldim, televizyonun düğmesine bastım, Sivas’ta Madımak Oteli yanıyor ve orada insanlarımız canlı canlı ateşin içine atılıyor. Ne yapacağımı düşündüm değerli arkadaşlarım, hayatımda belki de en sıkıntılı, en acı günlerimden birisini orada yaşadım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bazı olaylar vardır ki izi silinir, bazı olaylar vardır ki iz bırakır. Bunların tekerrür etmemesi için hepimiz birlikte insan severliğimizi, ülke severliğimizi ortaklaşa paylaşmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, bugün iz bırakan olaylardan birisi Madımak Oteli’nden önce Menemen olaylarıdır. Bunun bir benzeridir. Şimdi, ne olmuştur orada? Cumhuriyete karşı olanlar cumhuriyeti savunanları yok etmek için ne gibi bir acı tablo çizmişlerdir, bunu bugün hâlen daha yaşıyoruz ve görüyoruz. Madımak Oteli bunun daha da acısıdır. Ben Erzurumluyum, Erzurum’da çocukken bize derlerdi ki: “Ermeniler geldi, burada insanlarımızı, vatandaşlarımızı topladı, mereklere doldurdu, evlere doldurdu, camilere doldurdu, ateş verdi canlı canlı yaktılar.” Bu, çok acı bir olaydı. Şimdi soruyorum size değerli arkadaşlarım, Sivas’ta Madımak Oteli’ni yakan, canlı canlı orada 37 insanın katilleriyle, canileriyle Erzurum’da insanları yakan Ermenilerin ne farkı var?

Bunları yaşadık ve gördük değerli arkadaşlarım. Burada işin gine acı bir tarafı: Dönemin Adalet Bakanı, bu canilerin, bu irticacı vahşilerin avukatlığını yapmak için cübbesini giydi ve hâkimlerin karşısına çıktı.  Bunun adaletinden, bunun insanlığından ne beklersiniz değerli arkadaşlarım? Ama takdiri ilahî ki bugün bu sıralarda öyle bir suratı görmüyoruz değerli arkadaşlarım.

Bir konuyu daha bilginize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu canilerin bir bölümü -alınmayın, delili var, şahidi var, ispatı var- AK PARTİ belediyeleri tarafından korunmakta, iş verilmektedir değerli arkadaşlarım. Gine acı bir tarafı: Bu canilerin bir bölümü yurt dışına  kaçmıştır. Burada insanları yakanlar, onları beğenmeyen insanlar, kilisenin -affedersin- tuvaletini temizliyor, orada çalışıyorlar. İşin acı bir yönü de budur.

Onun için, muhterem arkadaşlarım, bu olumsuzlukları bir daha yaşamamak için geliniz dün olduğu gibi bugün halka sıcak bir hava estirelim. Ülkeyi germeyelim, halkımızı germeyelim, insanların birbirine bakış açısını zıtlaştırmayalım. Bu, hepimize düşen bir görevdir, başta iktidara düşen bir görevdir.

Muhterem arkadaşlarım, bugün ne olursa olsun önümüzü göremiyoruz. Ne olacağından, yarından hiç kimse emin değil. Bunun sorumlusu var, sorunları var.

Şimdi, gelelim, değerli arkadaşlarım, maddenin asıl durumuna: Şimdi, muhterem arkadaşlarım, buradaki geçici madde metni, 2005 yılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesinin il idarelere aktarılması... Biliyorsunuz daha önce Toprak-Su Genel Müdürlüğü, Toprak-İskân Genel Müdürlüğü, YSE Genel Müdürlüğü birleştirildi, “Köy Hizmetleri” adı altında bir genel müdürlük oluşturuldu. Ben o teşkilatlarda çalışan işçilerin de genel başkanlığını yaptım. Bu birleşme, değerli arkadaşlarım, uzun süre kaynaşamadı. Bilahare hakikaten bütünleşti, verimli bir hizmet üretmeye başladı. Teknik elemanları yetişmiş, işçisi yetişmiş, hizmetin nereye gideceğini bilir, köye yol götürür, köye su götürür, köye mescit yapar, kısacası Türk köylüsünün bütün hizmetlerini götüren bir kuruluştur ki, burada oturan eski başkanlarımdan birisi de Köy Hizmetleri mensubudur, daha iyisini, daha güzelini bilir. Çünkü dozerin, greyderin üzerine binmiştir, iş yapmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, işin acı bir tarafı: Bu teşkilat ortadan kaldırılırken, oradaki çalışan arkadaşlarımız -yani teknik elemanlar- son derece eleştiriye tabi tutuldu. Ama bugün ne oluyor, bakınız değerli arkadaşlarım: Öyle bir sistem kurulmuş ki trilyonlar aktarılıyor oraya değerli arkadaşlarım. KÖYDES kuruldu, KÖYDES’e trilyonlar aktarılıyor. İl meclis üyesi memnun, belediye meclis üyesi memnun, belediye başkanı memnum, muhtar memnun. Nasıl memnun? Bunların içerisinden birçoğu taşeron oldu, birçoğu müteahhit oldu veya kaymakamlarımız istese de istemese de “siyasi baskı” adı altında belli kişilere orada iş veriyor. Bunu siz de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım. Ne oldu peki, daha mı fazla hizmet üretildi? Yok. Paylaşım, belki de biraz daha adil bölüşülmeyle başlanıldı. Yapılan bu, başka bir şey yok. Kimin işini yapıyor Köy Hizmetleri -dozeri, greyderi- genelde? Taşeronun büyük oranda işini yapıyor, belediye meclis üyelerinin aldığı ihalenin işini yapıyor, yapıyor da yapıyor… Şimdi bunun bütçesini aktarıyoruz.

Bakınız, 2006 yılında 2 katrilyonun üzerinde KÖYDES’e para aktarılmış, 2007 yılında bunun 1,5 katı. Muhterem arkadaşlarım, bu paralar kaymakamlarımızın, il meclis üyelerimizin, kısmen de valilerimizin tasvip ettiği, görev verdiği taşeronlara, müteahhitlere bu hizmet veriliyor ve böylece büyük miktarda devletin imkânları bir siyasi düşüncenin sahibi kişilerin ceplerine kaynak olarak aktarılıyor.

Elbette ki Türk köylüsüne daha güzel hizmet götürülmesini hepimiz istiyoruz. Benim köyüme, soracak olursanız -ben de bir köylü çocuğum- belki araba gitmiyor değerli arkadaşlarım, yolu yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâlâ mı?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hâlen öyle Sayın Bakanım, hâlen öyle; dediğin gibi, buyurduğun gibi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu AKP’yi değiştirelim o zaman.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yol yapılsın, yol yapılmasın demiyoruz değerli arkadaşlarım, yol yapılsın ama adil olarak yapılsın ve bu ihaleler verildiği zaman siyasi amaç güdülmesin, iş yapana verilsin. Bu konuda dünya kadar da şikâyet var: Şuna ihale verildi, şuna ihale verildi, kaymakam çağırdı şuna verdi, vali çağırdı şuna verdi. Bugün bunlar yapılıyor değerli arkadaşlarım. Bu müesseseyi acaba köylüye hizmet götürsün diye mi bu şekle soktunuz yoksa partilerinizin, il meclis üyelerinizin, belediye meclis üyelerinizin, belediye başkanlarınızın çıkarları için, onların taşeron olabilmeleri için mi bu müesseseyi bu hâle getirdiniz? Umuyorum ki değerli arkadaşlarım, gelecekte bu sıkıntılar aza iner, bu adaletsizlikler aza iner, Türk köylüsü beklediği hizmete kavuşur; bundan sizler de mutlu olursunuz, bizler de mutlu oluruz, ama bunu samimiyetle söylüyorum. Şimdi not alıp, belki de çıkıp konuşacak arkadaşlarım olacak ama ne konuşursanız konuşun zurnanın sesi böyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Davulun sesine bak!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Meral, devam edin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ne konuşursanız konuşun zurnanın sesi de böyle davulun sesi de böyle.

İhaleleri ilan edip verdiğinizi söyleyemezsiniz. Valinin direktifleri doğrultusunda bir şey yaptığınızı söyleyemezsiniz. Kaymakamın direktifleri doğrultusunda bir şey yaptığınızı söyleyemezsiniz ve yakınlarınızın dışında birilerine iş verdiğinizi de söyleyemezsiniz. Ben indikten sonra, ondan sonra ne söylerseniz söyleyin benim için hiçbir önemi ve anlamı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, yine de şunu temenni ediyorum… Bu güzel müessesede yetişen binlerce teknik elemanı, merkez valisi gibi dışarıda koydunuz, bunların gururuyla oynadınız, ondan sonra getirdiniz inşaatın işini, bir başka, işten anlamayan vasfa sahip insanlara yaptırmaya kalktınız. Mühendisin yapacağı iş vardır, muhasebecinin yapacağı iş vardır, dozercinin yapacağı iş vardır, greydercinin yapacağı iş vardır, sürveyanın yapacağa iş vardır. Bunları birbirine karıştırırsanız işte bunun adına trilyonların birbirinin cebine gitmesi anlamına gelir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Meral.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 248 sıra sayılı, İl Özel İdareleri ve Belediye Gelirleri Kanunu’ndaki değişiklikleri yapmaya yönelik teklifin geçici 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, halka en yakın yerden hizmet edilebilme ayağı yerel yönetimlerdir. Yıllarca bunu konuştuk, tartıştık. Yetkilerin yerinden yönetim mantığına uygun olarak yerel yönetimlere devredilmesini hep birlikte tartıştık ve bu yasaları geçmiş dönem ve günümüzde Parlamentomuz tarafından birlikte verdik. Her şeyin Ankara’dan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden veya bakanlıklardan yürütülemeyeceğini, Anadolu’nun en ücra köşesindeki sıkıntının hem yaşayanlar tarafından daha iyi bilindiğini, sorunun da o bölgedeki yöneticiler tarafından daha iyi çözülebileceğini tartışırken yıllarca da gelirlerinin az olduğundan bahsettik.

Önce bu yetkileri verdik, sorumlulukları verdik ama bu yetki ve sorumluluklarına paralel olarak gelirlerinin artırılmadığı iddialarında bulunduk. İşte, bunu bir teklifle, gelirlerin artırılarak mahallî hizmetlerin daha etkili, daha sürdürülebilir, daha verimli yürütülebilmesine yönelik büyükşehir belediyelerinde, il belediyelerinde, ilçe belediyelerinde, belde belediyelerinde hatta il özel idareleri ve köylerdeki, hizmetin yürütülebilmesine yönelik yüzde 42 ile 56 oranında gelirlerin artırılması sıradan bir olay  değildir. Elbette bütçenin içerisindeki aktarımlarla, belki bütçenin bir tarafından alınıp bir  tarafına veriliyor gibi gözüküyor ama verimli kullanıldığı takdirde neler olduğunu hep birlikte gördük.

Bakın KÖYDES projeleri ve BELDES projeleri devam ediyor. Geçici maddenin içeriğinde bir köy muhtarı veyahut bir ilçe kaymakamı mahallî sıkıntılarını çözmek için her yıl Ankara’ya milletvekillerine ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne gelerek olayları takip etmeyi bırakmış, orada seçmiş olduğumuz il genel meclisi üyelerinden 2 kişi, seçmiş olduğumuz 2 muhtar -encümen olarak- bir de kaymakam olarak gönderilen,kaymakamlığa yükselmiş bir insana “Bu paralardan pay alarak nasiplenecek.” demek haksızlıktır. Belediye başkanları olarak seçilen ve görev yapan belediye başkanları bu paralardan fazla pay aldıklarında ceplerine mi alacaklar? Daha iyi hizmeti sürdürebilmek için arzu ettikleri, talep ettikleri hizmetlere yönelik paraların aktarılması iki buçuk-üç yıldır KÖYDES ve BELDES projeleriyle belli noktalara kadar yükseltilmiştir. Ama değişen ve gelişen şartlarda insanlarımızın doğduğu yerde doyması, mutlu olabilmesi ve büyük kentlere olan göçün azalmasına yönelik katkı vermek için bu gelirlerinin de artırılması gerekiyordu. İşte, genel bütçe gelir paylarından binde 1 payın bir havuza aktarılması suretiyle küçük belediyelere BELDES projesinin dışında yüzde 60 ve yüzde 40 pay ayırmak suretiyle yılda iki kez maktuen Maliye Bakanlığı tarafından para aktarılması artı bir olaydır, eksi değildir ve bunlar eksik hizmetlerin yürütülmesine yönelik faaliyettir.

Bir de altyapı hizmetlerine yönelik, sadece kentsel dönüşüm ve altyapı hizmetleriyle ilgili kullanılmaya, maksadına uygun kullanılmaya yönelik, yasada arzu edilen bir düzenleme vardır ve bütün bu düzenlemelerle, işte, bugüne kadar tartışılan, bugüne kadar konuşulan, ne söylerseniz söyleyin bunu “davul ve zurnanın sesi” gibi ifade etmenin doğru olmadığını, Parlamento ve parlamenterlik anlayışına sığmadığını, gelirlerin artırılması talebinde bulunan bütün milletvekillerinin aslında arzu, ihtiyaç, düşüncelerine de ters geldiğini burada söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşım burada geldi… Bazı arkadaşlarımız dahi “Bu yetkileri fazla verdiniz, paraları da aktardınız, kentsel dönüşüm yaptınız da ne oldu?” diyerek eleştirenler oluyor. Elbette eksik yanları olabilir. Hukuki eksiklikler varsa, Türkiye’de hukuk vardır, sistem vardır, savcılar vardır, onlar görevlerini yapacaklar. Biz İçişleri Bakanlığının merkezî vesayetinden kısmen de olsa uzak olmakla birlikte, yine de organizasyon olarak, koordinasyon olarak, İçişleri ve Maliye Bakanlığının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, yönetmelikler doğrultusunda, mahallî seçilen yetkililerin ve görevlilerin en verimli bir şekilde kullanmalarına yönelik ödeneklerin aktarılmasını konuşuyoruz burada. Çok fazla ihtiyaç var, çok fazla talep var, çok fazla istek var, arzu var. Gönül arzu eder ki gelişen ve büyüyen dünya devletlerinin birçoklarında olduğu gibi belediye gelirlerinin payının daha da artırılmasına yönelik katkı sağlayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktar, devam ediniz. 

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ama biz mevcut şartlarla vatandaşa ek yük getirmeden, daha adil, daha sağlıklı gelirleri paylaşmaya yönelik kriterleri yeniden göz önüne aldık. Yani o ilin nüfusu, o ilin arazi genişliği, kırsal alan durumu, gelişmişlik kriteri ve bir de köy sayısını da gündeme koymak suretiyle gelirlerin paylaşımı ve dağıtımının en adaletli bir yol olduğunu görüyoruz.

Artı, bütün bunların yanı sıra, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmadan yaz aylarında yerel yönetimlerin yatırımlarına yönelik İller Bankasındaki kesintilerin dört ay süreyle kesilmeden hizmete dönüştürülmesi mantığı ve bütün bu ödeneklerde hangi şartlarda olursa olsun -Bakın, (A) belediyesine, (B) belediyesine denmiyor- nüfus kriteri, o bölgedeki hadise ve bu kriterler çerçevesinde hangi  partili olursa olsun herkes hakkını alacak, hakkının karşılığında verecek olduğu hizmetin değerini de millet verecektir. Elbette milletin bu verecek olduğu değerlere yönelik gelir paylaşımının daha güzel olması temennisiyle yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Emeği ve katkısı olanlara teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktar.

Evet, şahıslar adına ikinci söz Mardin Milletvekili Mehmet Halit Demir’e aittir.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET HALİT DEMİR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkezî gelirlerden yerel yönetimlere pay aktarılmasıyla ilgili hazırlanmış olan kanun tasarısı hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle Mardinli hemşehrilerim adına, parlamenter sistemimiz adına, egemenliğin kayıtsız ve şartsız tek sahibi milletimizi ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar iş başına gelen AK PARTİ Hükûmetlerinin yerel yönetimleri sürekli güçlendirmeye yönelik çabalar ortaya koyduğunu hepimiz biliyoruz ve yerel yönetimleri güçlendirmeyi demokratikleşmenin ve sivilleşmenin aynı zamanda bir gereği olarak görmüştür. Bildiğiniz gibi, önceki süreçlerde merkezî hükûmet anlayışıyla mücavir alan dışına hizmetler götürülmeye çalışılıyordu ve bu anlayışla seksen yıllık süreç boyunca birçok kaynak aktarıldığı hâlde, bu kaynaklar yerinde ve zamanında kullanılmadığı için maalesef heba olduğunu hepimiz gördük ve yaşadık. İşte, bugün bu sıkıntıları aşabilme adına yeni bir tasarı ele almış bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, yerel yönetimleri biraz daha güçlendirme adına 59’uncu AK PARTİ Hükûmetinin yapmış olduğu çalışmaları hepimiz hatırlıyoruz. Bu amaçla, bildiğiniz gibi, köy hizmetlerini il özel idarelerine bağlamıştık ve yine sivilleşme adına il genel sekreterlik anlayışını geliştirmiştik ve yine, illere göndermiş olduğumuz bütçeleri il genel meclis üyelerimizin kullanımına sunmuştuk ve bu sayede, il genel meclis üyelerimizin kendilerinin yapmış oldukları planlar, programlamalar her ne ise, tespit ettikleri sorunlar her ne ise, bu sorunlara bu bütçeler oranında kendileri artık müdahale etmeye başlamış ve bu geçen dört beş yıllık süreç boyunca bu anlamda çok anlamlı mesafelerin ve hizmetlerin ortaya konulduğunu görüyoruz.

Ben, bu vesileyle il genel meclis üyelerimize, belediye meclis üyelerimize ve bütün yerel yönetimlerimize buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla ilgili konuşan, bundan önceki kanun tasarılarıyla ilgili olarak da söz alıp konuşan muhalefetten bazı arkadaşlarımız, sürekli aynı noktaya, aynı konuya vurgu yapıyorlar. Bu kanun tasarısıyla ilgili olarak da yapılan bu desteklemeleri doğru gördüklerini, ama yetersiz gördüklerini ifade ettiler. Bundan önce köylere göndermiş olduğumuz desteklemelerle ilgili olarak da yapmış olduğumuz bu desteklemeleri doğru gördüklerini, ama yine az gördüklerini ifade etmişlerdi. İşçimize, memurumuza ödemiş olduğumuz ücret farklarını doğru gördüklerini, ama az gördüklerini her vesileyle ifade ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, sınırsız kaynaklara sahip değiliz, sınırlı kaynaklarla var olan sorunları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ve yaralara parmak basmaya çalışıyoruz.

Burada asıl olan şey, kaynaklarımızı artırmaya yönelik çabaların ortaya konmasıdır ve bu amaçla, bildiğiniz gibi en başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Hükûmetimizin diğer yetkilileriyle beraber dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerle sürekli ilişkiler geliştirmeye çalışıyoruz ve bu ilişkiler sayesinde bugüne kadar birçok kaynaklar kazandırılmış durumda ülkemize ve bu sayede, yine bildiğiniz gibi ihracat rakamlarımız birden 10 katına çıkmış durumda. Tabii, bunu anlayamayan bazı arkadaşlarımız, bu dünya ülkeleriyle kurmuş olduğumuz bu ilişkileri dahi zaman zaman eleştirdiklerini, maalesef, üzülerek görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine, aynı şekilde ülke içindeki kaynaklarımızı artırmaya yönelik de çabalar söz konusu ve bu kaynaklar arttığı oranda, ülkemize sunacağımız hizmetler yine o oranda artacaktır, yaşamsal kalitemiz yine bu anlayışla artacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2002 öncesi süreci şöyle bir hatırlayalım. O süreçte sırf siyaset yapabilme adına, bazı partiler, sırf yine siyaset yapabilmek adına, kimi zaman kırmızı anahtarlar, kimi zaman mavi anahtarlar, kimi zaman yeşil anahtarlar vaat ettiler; hatta hızını alamayan bazı siyasi partiler üçü bir arada pembe anahtarlar vaat ettiler, ama bu anahtarların hiçbirinin hiçbir kapıyı açmadığını da gördük, çünkü ortada herhangi bir kapı yoktu.

Değerli milletvekilleri, bizim öyle bir anlayışımız yok. Bizim bugüne kadar halkımızı politize etme gibi bir düşüncemiz olmadı, bundan sonra da halkımızı politize etme gibi bir düşüncemiz olmayacak.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kömürle çözdünüz, kömürle! Makarnayla, pirinçle…

MEHMET HALİT DEMİR (Devamla) – Gerçeklerimiz neyse, bu gerçekler üzerinden bizler siyaset yapmaya çalışıyoruz ve bu anlayışla, halkımız bugüne kadar bize destek verdi, bundan sonra da bu anlayışla bize vermiş olduğu desteği artıracağına inanıyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - İnşallah! İnşallah!

MEHMET HALİT DEMİR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla beraber çok önemli kriterlerin getirildiğini hepimiz biliyoruz. Bu kriterler sayesinde çok daha iyi hizmetler sunulacaktır. 

Bildiğiniz gibi, daha önceleri sadece nüfusa dayalı olarak bütçeler illere gönderiliyordu. Bu yeni düzenlemeyle beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demir, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET HALİT DEMİR (Devamla) – Bundan sonra, artık bildiğiniz gibi, illerimizin kültürel dokuları dikkate alınacak. Yine, coğrafi alan büyüklükleri dikkate alınarak, diğer bir taraftan köy sayılarımız dikkate alınarak ve bütün bu kriterler alt alta toplanarak, artık bu illerimize bütçelerini göndereceğiz ve bu sayede daha rasyonel, daha doğru ve daha adaletli çözümlemeler söz konusu olacağına inanıyoruz. Yine, bu sayede, illerimizin arasındaki gelişmişlik farkının, bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan kalkacağına inanıyoruz.

Ben, bu duygularla tekrar Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru Sayın Sakık’a ait.

Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de bundan on beş yıl önce Sivas’ta 37 aydınımızın katledilişinin on beşinci yılında, bu acının taze bir şekilde nasıl yüreğimizi yaktığını, bütün Türk toplumu olarak, Türkiye’deki insanlar olarak, bu acıyı bir birey olarak da yaşadığımı ifade etmek istiyorum. Diliyorum ve umuyorum ki, bundan sonra ülkemizde buna benzer olaylar olmaz; Türkiye, geçmişiyle yüzleşerek bir an önce şeffaf bir ülke olur.

Sayın Başkan, sizin aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Şimdi, bazı belediye başkanlarımızın Danıştaya başvurusuyla, afet kapsamına alınan belediyelerle ilgili Danıştayın bir kararı var. Ödenmesi gereken ciddi bir rakam var. Maliye Bakanlığına yazılmış bir yazı var. Yanılmıyorsam, yazıyı da… Bayındırlık Bakanlığımız Maliye Bakanlığına başvurarak bu noktada talepte bulunmuş ama hâlen Maliye Bakanlığından bu noktada Bakanlığa gelen bir ödenek yok.

İkincisi: Bazı belediyelere, özellikle AKP’ye yakın olan veya AKP’li belediyelere bu ödenekten pay ayrıldığına dair duyumlar alıyoruz. DTP’li belediyelerin bu noktada dışlandığına dair bize zaman zaman şikâyetler geliyor. Bu konuda Sayın Bakanım bizi aydınlatırsa çok sevinirim.

İkinci bir konu: 2004 seçimlerinde Sayın Başbakanın Muş’ta, yerel seçimlerle ilgili bir açıklaması vardı: “Ben Muş halkının kefiliyim, Muş Belediyesiyle ilgili ne gerekiyorsa hepsini yerli yerine oturtacağım…” Ve ne yazık ki hâlen Muş Türkiye'nin en yoksul ili ve Muş Belediyesi yoksulluk içerisinde. Sayın Başbakanımız Muş’ta verdiği bu vaadi ne zaman gerçekleştirecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, aracılığınız için teşekkür ederek Sayın Bakandan şu konularda bilgi almak istediğimi belirtmek isterim.

KÖYDES projeleri çerçevesinde yapılan köy yolları ve köy sularıyla ilgili sorunlar konusunda… Özellikle seçim bölgem olan Van’da köylere yapılmış olan asfalt yolların daracık, tek bir aracın bile zorlukla geçebileceği ve asfalt niteliğinin çok zayıf olduğu gözlemleniyor. Köylere yapılan su tesisatlarının kullanılmaz vaziyette olduğu… Ve dün Muradiye’nin beş köyünde meydana gelen sel felaketinde mağdurların mağduriyetinin nasıl giderileceği konusunda…

Ayrıyeten Van Belediyesinin, şu an mali olarak batık vaziyette olan Van Belediyesinin, hiçbir hizmeti yerine getiremeyecek olan, AKP’nin elinde bulunan Van Belediyesinin denetim raporlarına da yansımış usulsüz harcamalarıyla ilgili herhangi bir soruşturma başlatılıp başlatılmayacağı konusunda bilgi almak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Üçer.

Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz, sorular tamamlandı.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, ben de sözlerime başlarken, Sivas’taki acı olayın tabii yıldönümü... Bunu üzüntüyle hatırladığımızı ifade ediyorum ve ülkemizde böyle olaylar yaşamayalım. Huzur içinde yaşayalım, sağlık içinde yaşayalım, böyle acı olaylar yaşamayalım, hatırlamayalım ve anmayalım dileklerimi buradan ifade ediyorum.

Sayın Sakık’ın sorusu, tabii, bazı belediyelere yardım yapılıyor, bazı işte AK PARTİ’li belediyelere yapılıyor, diğerlerine yapılmıyor gibi… Tabii, bu konuda somut bir şey varsa araştıralım. Şimdi, “duyumlar alınıyor” falan gibi genel ifadelerle, muğlak ifadelerle bu konuları araştıramayız. Ben dün burada bu konuda Hükûmetimizin uygulamalarını anlattım. Eğer varsa somut şeyler araştırırız diye ifade ediyorum.

Tabii, diğer soruya, diğer milletvekilimizin, Sayın Milletvekilimizin sorusuna… Düşüncesini ifade ediyor köy yollarıyla ilgili. Dün de ifade ettim. Tabii, özellikle, Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde KÖYDES’e biz daha da ağırlık verdik. Yolları olmayan pek çok köyümüzün yolu neredeyse ilk defa düzgün, araba gider hâle geldi, birçoğu asfaltlı hâle geldi. Hiç suyu olmayan, derelerden veya ortak bazı meydan çeşmelerinden su taşınan köylerimizde evlere su geldi. Tabii, bunları anmamız lazım. Yani bunlar, bu yatırımlar ülkemizin kazancıdır ve belki de köylerimizde ilk defa bu çapta şebekeli su bizzat evlerde musluktan akar hâle gelmiştir. Bunu, tabii oralarda yaşayan insanlarımız bilirler, özellikle oralarda yaşayan kadınlarımız bilirler, yani sırtlarında su taşıyarak uzak yerlerden evin su ihtiyacını temin edenler bilirler. Bir köyde evlere şebekeli su gelmesi ne demek, onu o köylü çok iyi bilir. Biz, o konuda tabii çalışmalarımızı kesmeden devam ediyoruz, ama eğer aksaklıklar varsa, bazı yerlerde sorunlar varsa onların üzerine de gidilebilir.

Van Belediyesiyle ilgili sorunuza şu anda cevap veremiyorum. O konuda bir şey var mı, onu da tespit edip size bilgi vereceğim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık, bir şey mi diyeceksiniz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım, elimde bir mahkeme kararı var; yani Danıştayın, bu mağdur olan belediyelerle ilgili mahkeme kararı var. Bu konuda bir sual sormuştum.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Tabii, alayım ben.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ülkemizde bazı belediyelere ödemeler yapıldığına dair duyumlar aldığımızı söyledim ve mahkeme kararı var, sadece varsayımlarla konuşmuyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Onu alayım ben Sayın Milletvekilim, bakayım. Hangi konu tam olarak bilmediğim için, araştırıp size bilgi sunayım o konuda.

Teşekkür ederim.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Üçer...

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın sorumluluğunda olan cevaplama pozisyonundan ziyade benim söylemlerim üzerine yorum yapmasını pek doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Köyde yaşayan insanların sorunlarını dile getirmenin bir politik amaç taşımadığını da ifade etmek isterim. Van’da, şu an KÖYDES projesi çerçevesinde su tesisatı kurulmuş olduğu hâlde o tesisattan su kullanamayan onlarca köy var. İhale sözleşmesine uygunsuz yapılmış ve bu ihalelerde usulsüzlük yapılmış onlarca köy yolu var. Bu sorunlarla ilgili Bakanlık, yetkisini kullanarak ne yapıp yapmayacağı konusunda cevap istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Bakanımız herhâlde cevap vermeyecek.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan dinlerse cevap verecek!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Vereceğim.

BAŞKAN – Verecek misiniz? Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, biraz önce ifade ettim. Aslında, Sayın Milletvekilinin sorduğu sorulara yorum yapmadım, cevap verdim ben. Ama somut bir şey varsa “Şu köyde şöyle bir şey var.” onu araştırırım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, daha süremiz var, soru soralım.

BAŞKAN – Sistemde yok efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Vallahi bilmiyorum, sistem burada işte; yani süremiz var.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, yeni girdiniz ama, geç kaldınız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayır efendim kalmadım, daha kırk sekiz saniye var.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 Sıra Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesine Dair Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “beş yıl süre ile”nin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Münir Kutluata

Cemaleddin Uslu

Kemalettin Nalcı

 

Sakarya

Edirne

Tekirdağ

 

Mümin İnan

Murat Özkan

 

 

Niğde

Giresun

 

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum ve işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

Kamer Genç

 

İzmir

Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz madde, 2005 yılında il özel idarelerine devredilen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak merkezî yönetim bütçesinden ödenek ayrılmasına devam edilmesini ve bunun, ileriye yönelik de beş yıl süreyle sürdürülmesini öngörmektedir.

Değerli arkadaşlar, öncelikle kamu yönetiminde yeniden bir yapılandırma ihtiyacı duyulduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekli düzenlemeyi yapar ve bu düzenleme yılı içinde yapıldığı için merkezî yönetim bütçesi olabilir, yerel yönetim bütçeleri olabilir. Yaptığımız bu değişikliklerin gerektirdiği masrafların bir şekilde karşılanması için yapmış olduğunuz o düzenlemede bir geçici madde öngörürsünüz ve o yıl için devrettiğiniz hizmetlerin nasıl yürütüleceğine ilişkin düzenlemeyi yaparsınız. Ancak aradan üç yıl geçmiş ve ileriye yönelik olarak yapmış olduğunuz bir yeniden yapılandırma için geçici düzenleme yapmaya devam etmenin mantığını anlamak mümkün değildir. Bunun doğrusu, biraz önce ifade ettiğim o ilk yılda yapılan geçici düzenleme dışında artık devrettiğiniz bu Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün gittiği yer il özel idareleridir ve bütçesinin de -personel dâhil- il özel idareleri bütçesinde yer alması gerekir. Bunun için yapılacak doğru şey, il özel idarelerine merkezî yönetim bütçe gelirlerinden ayıracağınız payı bu personel giderlerini de karşılayacak düzeye çıkarmaktır. Dolayısıyla, bu yasa tasarısında böyle bir hükmün yer almış olmasının talihsiz olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, bunun ötesinde, geçici maddeyi dikkatle okursanız, “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatı için 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununda personel ve cari giderlere ayrılan ödenekler kadar ödenek…” Ne demek bu? 2005 yılına ne kadar ödenek ayırdıysanız o kadar ödenek demek. Cümlenin devamını okuyun “…personel sayısındaki gelişmeler dikkate alınarak gözden geçirilecek.” diyor. Dolayısıyla, başı ile sonu tutmuyor; başı kesin hükmü ifade ediyor, sonu da Bakanlığa yetki veren esnek bir düzenleme oluyor.

Değerli milletvekilleri, yoksa aklımıza şöyle bir soru geliyor… Tabii, 2005 yılında yapılan bir düzenlemeyle ilgili olarak bu hükümlerin beş yıl süreyle ileriye doğru sürdürülmesinden bir amacınız şu ise, o olabilir: Yani, ileride bir gün, tekrar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü yine bölgesel düzeyde ve merkezî düzeyde örgütlemeyi düşünüyorsanız böyle bir düzenlemeyi sürdürmenizin bir mantığı olabilir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında ifade etmediğim, Sivas katliamında hayatlarını kaybeden yurttaşlarımızı on beşinci yılda rahmetle anarken, Demokratik Sol Partinin, katliamın yapıldığı Madımak Otelinin kültür merkezi olarak yaşatılması konusunda vermiş olduğu kanun teklifinin bir an önce yasalaştırılmasına yüce heyetinizin destek vermesini beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, biraz önce, AKP Grubuna mensup bir milletvekili arkadaşımız ihracatta ülkenin nereden nereye geldiğini ifade etti. Halkımız her şeyi doğru takip ediyor. Ancak, siz ne kadar ihracatı söylerseniz biz de ithalatı ve diğerlerini söylemeye devam edeceğiz. Cumhuriyetten bu yana, 2002 yılına kadar, seksen yılda cumhuriyet hükûmetlerinin vermiş olduğu dış ticaret açığı 246,9 milyar dolar, beş yıl beş aylık AKP döneminde verilmiş olan dış ticaret açığı aynı rakama yakın, yani 245,9 milyar dolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, devam ediniz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Diğer taraftan, 2002 yılında devraldığınızdaki dış ticaret açığı 15,5 milyar dolar, şu anda 69,7 milyar dolar. 2002 yılına kadar cumhuriyet hükûmetlerinin biriktirmiş olduğu borç stoku Türkiye Cumhuriyeti’nin 221,3 milyar dolar. AKP Hükûmetinin beş yılda eklediği, yani bu rakama eklediği, Türkiye Cumhuriyeti’ne eklediği borç stoku 258,2 milyar dolar diyor ve icraatınızı Türk ulusuna hatırlatmayı bir görev bildiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 Sıra Sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesine Dair Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “beş yıl süre ile”nin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşmacı var mı, gerekçeyi mi okutalım?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Küçük belediyelerin harita, imar planı, içmesuyu, atıksu, katı atık, deniz deşarjı ve diğer projelerinin uzman kuruluşlarca yapılması ve daha düzenli bir şehirleşme olması için bu ödeneğin İller Bankasında kalması gerekmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.30

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

248 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Geçici madde 1 üzerindeki Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 2’nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2- (1) 22/3/2008 tarihli ve 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği ilk genel mahalli idareler seçimlerine kadar devam edecek ilçe ve ilk kademe belediyelerine genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ayrılan payların yüzde 30’u, büyükşehir belediye payı olarak ayrılır.

(2) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre ayrılan ve dördüncü fıkrasına göre dağıtılan büyükşehir belediye payları, 1/7/2008 ilâ 31/12/2008 dönemine ilişkin tahakkuk edecek aylık büyükşehir belediye payları, 2007 yılının aynı dönemine ilişkin olarak tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz; 1/1/2009 ilâ 30/6/2009 dönemine ilişkin tahakkuk edecek büyükşehir belediye payları ise 2008 yılının aynı döneminde tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz. Fazla olan tutarlar, artış oranı yüzde 60’tan az olan büyükşehir belediyelerine bu oranı aşmamak üzere nüfus esasına göre dağıtılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal.

Buyurun Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, on beş yıl önce bugün Sivas’ta laikliğe, cumhuriyete ve demokratik hukuk devletine başkaldıranlar tarafından katledilen demokrasi şehitlerimizi saygıyla anıyor, bu olayda yakınlarını yitirmiş olanların acılarını bir kez daha paylaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde çok eskiden gelen bir gelenek vardır. Bu gelenek doğrultusunda merkezî yönetim ile yerel yönetim birbirine alternatif gibi görülmektedir. Oysa yerel yönetim, merkezî yönetimin bir alternatifi değil, onun tamamlayıcısıdır. O nedenle, yerel yönetimlerin gelirlerini konuşurken bu hususu mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.

Bütün yönetimlerde merkezî yönetimin yerel yönetimlere kaynak aktarması söz konusudur. Güçlü bir yerel yönetim amaçlanıyorsa sadece merkezî yönetimden kaynak aktarılması yetmez, yerel yönetimlerin öz gelirlerini artıracak düzenlemeler yapılması da gerekmektedir. Ancak özelleştirmeci zihniyet yerel yönetimlere de bulaşmış, üretimden çok hizmet satın alan yerel yönetim mantığı yerel yönetimlerin güçlenmesinin önünde engel olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Merkezî yönetimden il özel idarelerine ya da belediyelere ayrılan paylar yalnızca gelir yaratma olayı değildir. Ekonomik ve sosyal politikalar açısından bu payların büyük önemi vardır. Komisyon görüşmeleri sırasında da bu teklife eklenen geçici 2’nci madde bu yönde kimi düzenlemeleri içermektedir. Geçici 2’nci maddeyle, büyükşehir belediyelerinin 1/7/2008 tarihinden itibaren alacakları payın bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 60 dolayında artırılması öngörülmektedir, yani yüzde 20’lik sınır yüzde 60’lık artırım yapıldıktan sonra uygulanacaktır. Belediyelerin ya da il özel idarelerinin gelirlerinin artırılması elbette hepimizin talebidir. 248 sıra sayılı Yasa Teklifi bu anlamda olumlu bir adım sayılmalıdır. Ancak, mevcut yasa, belediyelere verilen paylarda nüfus ölçütünü tek başına temel almaktaydı. Bu yasa teklifiyle, nüfus ölçütünün yanında gelişmişlik endeksinin de dikkate alınması öngörülmüştür. Gönül isterdi ki yasa teklifinde bu ölçütlerin yanında, mali kaynaklar, coğrafi konum, turistik oluşum gibi başka ölçütler de sisteme dâhil edilebilseydi uygun olacaktı. Ama, maalesef, belediyelere aktarılacak olan paylarda gerçekleşen artış büyükşehir belediyeleri lehine düzenlenmiştir. Görünen o ki bu düzenleme, çok da adaletli bir düzenleme olarak görülmemektedir.

Değerli milletvekilleri, yerel yönetimler sadece gelirleriyle gücü artan kurumlar değildir. Yerel yönetimler, halkın yerelde yönetime katılması, sosyal devlet ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli görevlere sahip olması gibi demokrasiyi ve gelişmişlik düzeyini yakından ilgilendiren niteliklere de sahiptir. Peki, ülkemizde bu yeterince uygulanabiliyor mu? Bu soruya “Evet.” diyebilmemiz oldukça zor görünüyor.

Değerli milletvekilleri, belediyelerin özel bankalar ve yurt dışı kuruluşlarından borçlanmasının önü açıldığından bu yana biriken borçlar belediyeleri iflasın eşiğine getirmiştir. Belediyeler borç batağına saplanmış ve bundan kurtulabilmek için ya özelleştirmeler yoluna gitmiş ya da hükûmet belki borçları affeder diye bekler olmuştur. Şimdi, yerel seçimlere az kaldığı için yerel yönetimlerin borçları konusu fazla gündeme getirilmiyor ama seçimlerden sonra bu durumun daha ağır bir sorun olarak karşımıza çıkacağı görüşündeyiz.

Belediyelerin borçlanma sistemleri gücüyle sınırlı olarak düzenlenmelidir. Bu konuda İller Bankası daha etkin olarak devreye sokulmalıdır. Aslında İller Bankasına, borçlu belediye ve il özel idaresinin vadesi gelmiş borç taksitlerini genel bütçeden bu idarelere ayrılan paylardan kesme yetkisi verilmiştir. Bankanın, Belediye Kanunu gereğince, bu paylardan yüzde 60’ını ilgili idarelere göndermesi, yüzde 40’ını da ilgili idarelerin vadesi gelmiş borçlarına mahsup etmesi gerekirken, Kanun’un amir hükmüne rağmen 2004, 2005, 2006 yıllarının Ağustos, Eylül, Ekim aylarına ait payların Bakanlar Kurulu kararıyla, kesintiye tabi tutulmadan ilgili idarelere gönderildiği, bu nedenle vadesi gelen kredi, anapara veya faizlerin tahsil edilemediği bilinmektedir. 2007 yılında ise 22 Temmuz seçimlerine seçim yatırımı amaçlanmış olmalı ki ağustos, eylül, ekim aylarında yapılan kesintiler bu kez, yine Bakanlar Kurulu kararıyla nisan, mayıs ve haziran aylarına çekilmiştir. Önümüzdeki yıl da belediye seçimleri yapılacağını göz önünde bulundurursak aynı uygulamanın yapılacağı düşündürücü olabilir. Bu uygulama, oysaki tamamen siyasidir ve yasal bir dayanağı da yoktur.

Ayrıca, değerli milletvekilleri, bazı belediyelerin yasal paylarının çok üzerinde, yaklaşık 20 kat üzerinde kredi aldıkları, yine bazı belediyelerin su ve kanalizasyon hizmetleriyle ilgili İller Bankasına olan kredi borçlarının yasal paylarının çok üzerine çıkarak 19 katına kadar ulaştığı ve İller Bankasına en çok kredi borcu bulunan ilk elli belediye ve idarenin kredi borcu toplamının kullandırılan toplam nakdî kredilerin yaklaşık yüzde 53’ünü oluşturduğu bilinmektedir. Yani 3.224 belediyenin 50 tanesi kullandırılan kredinin yüzde 53’ünü almış, geri kalan 3.174 belediye ise yüzde 47’sini kullanabilmiştir. Bu elli belediyenin hangi belediyeler olduğunu bilmek de kuşkusuz hepimizin hakkıdır diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, uzlaşma konusu borçlar Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 20 olarak belirlenmiştir. Bu şartlarda bazı kredilerin geri dönüşü imkânsız hâle gelmiştir. Bu uygulamalar, belediyeler arasında kredi kullanma bakımından adaletsizliğe, banka yönünden ve verilen kredilerin uzun süre tahsilinin mümkün olmaması nedeniyle de öz kaynak yitirilmesine neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, belediyeler borç konusuyla uğraştığı gibi personel, su, belediye şirketleri, sosyal devletin “sadaka devlet”le karşılaştırılması gibi sorunlarla da uğraşmaktadır. Geçtiğimiz aylarda belediye şirketlerinin trilyonlarca liralık yolsuzluklar içerisinde olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Yolsuzluklarla anılan şirketlerin başında olanlar teker teker görevlerinden olurken o kişilerin göreve getirilmesine neden olan belediye başkanlarının hâlâ görevde olması oldukça düşündürücüdür. Yerel yönetimde yolsuzluğun önüne geçilebilmesi için denetim sistemlerinin mutlaka daha etkin hâle getirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepinizin yakından bildiği gibi, ülkemizde bu sene yaşanan kuraklık, tarımdan sanayiye, içme suyundan hayvancılığa kadar her sektörü derinden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Bu konuda gerekli önlemleri almak Hükûmetin öncelikli görevlerindendir.

Belediyelerin su konusunda hâlâ sıkıntı yaşadığını ve yaz mevsiminin geldiğini de düşünürsek bu sıkıntıların devam edeceği açıktır. O nedenle, zamanında, gerekli önlemler alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, belediyeler yerel iktidar gibi ayrıca siyasi bir işlev görmektedir. Tıpkı merkezî yönetimde olduğu gibi yerel yönetimde de benzer görüntüler yaşanmaktadır. Sosyal devlet ile “sadaka devleti” karşılaştırılmaktadır. Ekonomik olarak kötü duruma getirilen insanlarımıza, Hükûmet ya da yerel yönetimler seçim öncesinde kömür ve erzak vermektedir. Bunun yerine yapılacak aslında o kadar çok iş var ki. Biraz önce ifade ettiğim gibi, su ve buna benzer yaşamsal birçok konu dururken vatandaşlarımıza başka şekilde erzak, kumanya ve makarna, kömür dağıtılması ayrıca düşündürücüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koçal, devam ediniz.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yerel yönetimlerin en önemli unsurlarından biri olan muhtarlarımızın da bir sıkıntısını burada aktarmak istiyorum. Biliyorsunuz, muhtarlarımız yaptıkları işlerden dolayı hiçbir ücret alamamaktadırlar. Yalnızca ayda aldıkları 300 lira civarına yakın bir ücretle yaşamaya ve yaşamlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Yapılan son düzenlemeyle de gerçekleştirilen prim affında maalesef muhtarlarımızın derdine derman olunmamıştır.

Dolayısıyla, kıt kanaat geçinen ve bu durumda çocuk büyüten muhtarlarımıza özel olarak bundan sonraki çalışmalarımızda bir düzenlemenin yapılması gerektiği inancını taşıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçal.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş.

Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlayarak başlamak istiyorum.

Aslında, yerel yönetimlerin -belediyeler ve il özel idarelerinin-  yaşamış oldukları mali sıkıntıları kısmen çözebilecek ve bu nedenle de kısmen olumlu bulduğumuz, eksikleriyle birlikte, olumsuz yanlarıyla birlikte desteklediğimiz bir yasa teklifini görüşmeye devam ediyoruz.

Yerel yönetimlerle ilgili çok sayıda değerlendirme yapıldı değerli arkadaşlar. Özellikle katılımcı demokrasi açısından yerel yönetimlerin önemine bu vesileyle bir kez daha dikkat çekmek isterim.

Türkiye gibi nüfusu ve yaşadığı coğrafyası büyük ülkelerde, ulus devlet modeliyle yönetilen ülkelerde temsilî demokrasi her zaman problem olmuştur. Şimdi, 70 milyona yakın nüfusuyla ve büyük coğrafyasıyla yurdun her bir köşesinde yaşayan vatandaşın temsilî demokrasi modeliyle demokrasiye katılımcı bir şekilde iştirak ettiğini ve halkın kendi kendini bu şekilde yönettiğini savunmak hayalci bir yaklaşım olur.

Artık, dünyada temsilî demokrasinin yarattığı bu sıkıntının, yani halkın olabildiğince daha fazla yönetime katılabilmesi konusundaki sıkıntıların aşılabilmesi için katılımcı modeller, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi modelleri tartışılıyor. Nedir bunların mekanizmaları? Elbette ki belediyeler, il özel idareleri, yani en nihayetinde “yerel yönetimler” olarak adlandırdığımız mekanizmaların güçlendirilmesi, merkezî yönetimin yetkilerinin bir kısmının yerele aktarılarak, katılımcı demokrasiyle o yörede, o bölgede, o beldede yaşayan yurttaşların kendi gelecekleriyle, kendi yaşamlarıyla ilgili daha fazla söz sahibi olabilmelerinin önünün açılması tartışılıyor.

Bu tartıştığımız yasa, böyle bir konuyu tartışmıyor. Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan başka bir konuda, sırf işte, yerel yönetimlerin kısmi olarak gelirlerinin artırılması, bazı finansal sorunlarının çözülmesi konusunda, dediğim gibi, kısmi çözümler, kısmi çözüm önerileri getiriyor. Bu nedenle, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Döneminde Türkiye'nin idari modelinden, idari yapısal modelinden kaynaklı sorunların tartışılabileceği, belki hepimizin, bütün grupların ortaklaşabileceği yasa tasarıları üzerinde çalışma yapmakta hayati derecede önem görüyoruz, fayda görüyoruz.

Neden değerli arkadaşlar? Eğer, ülkenin dört bir yanında yaşayan yurttaşlar kendi sorunlarını dile getirmek ve sorunlarına çözüm bulabilmek için yeteri derecede mekanizma bulamıyorsa, idari mekanizma içerisinde kendi sesini yeterince duyuramıyorsa, vatandaş demokrasiden yoksundur, mahrumdur diyebiliriz. Bizim görevimiz de Parlamento olarak, öncelikle yurttaşların, vatandaşların daha fazla demokratik bir yaşama kavuşmasının, kendi kendini yönettiği konusunda daha fazla ikna olmasının ve yönetime katılmasının önünü açabilmektir.

Aslında, Demokratik Toplum Partisi olarak önerdiğimiz demokratik özerklik projesi ve modeli de bundan farklı bir şey değildir. Türkiye'nin hantal, tıkanmış idari modelinin takviyeyle güçlendirilerek, bölgesel meclislerle halkın kendini daha fazla yönetime katabilmesi, yerelde kendi sorunlarını daha rahat çözebilmesi ve bu ağır bürokratik mekanizma içerisinde taleplerinin, düşüncelerinin, isteklerinin erimemesi için önerdiğimiz, tartışılması gereken ciddi bir modeldir. Demokrasi açısından bu şarttır değerli arkadaşlar. Aksi takdirde, 70 milyonluk Türkiye'nin her köşesinde yaşanan her  sorunun Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çözümünü beklemek ve bütün bu taleplere yetişebilmek olanaksızdır. Bu beklenti içerisinde olmak hem milletvekilleri açısından hem vatandaşlar açısından bir zulümdür, başka bir şey değildir. Dolayısıyla, bu modelleri tartışmakta, halkın yararına en güçlü model, en demokratik model neyse idari yapımızı buna göre şekillendirmekte geleceğimiz açısından fayda görüyoruz.

Hâlihazırda var olan idari yapılanma modelimizle ilgili de ciddi sıkıntılar var. Şimdi düşünün ki demokrasilerde aslolan, seçimle işbaşına gelmektir, halkın istediği yönetim tarafından yönetilmesidir ve seçilmişlerin etkili, yetkili oldukları ve tabii ki sorumlu olduğu bir mekanizmanın kurulmuş olmasıdır.

Bakın, bizim idari sistemimizde, değerli arkadaşlar, her şeyden önce merkezî hükûmetin yerel yönetimler üzerinde ciddi bir vesayet yetkisi vardır; her açıdan, mali açıdan, idari açıdan ciddi bir vesayet yetkisi vardır. Belediye başkanlığı yapmış arkadaşlarımız ya da il genel meclisinde çalışmış arkadaşlarımız çok çok daha iyi bilirler, meclislerin bütçeleri dahi atanmış biri tarafından, yani valilik tarafından onaylanmadığı sürece yürürlüğe dahi koyamıyorlar. Yani seçilmişlerin aldığı kararlar en nihayetinde hükûmetin atamış olduğu bir memur tarafından denetlenebiliyor ya da onun onayına bağlı bir şekilde yürürlüğe giriyor. Düşünün ki halkın seçtiği bir belediye başkanı, şehir dışına çıkabilmek için, atanmış bir memurdan izin almak zorunda. Yani valiye bildirecek, “Ben şehir dışına çıkıyorum.” diyecek. Kim? Halkın seçtiği belediye başkanı. Vali “Evet, çıkabilirsin.” diyecek. Kim bu vali? Hükûmetin atadığı memur. Atamayla gelmiş o şehre. Seçilmiş olan belediye başkanı ondan habersiz, izinsiz şehir dışına dahi çıkamıyor. Böylesi bir çarpık ilişki var bu idari modelde.

Yine örneğin, seçilmişlerin, belediye başkanlarının kent protokolündeki yeri atanmışlardan sonra geliyor. Demokrasi ayıbıdır, değerli arkadaşlar. Eğer halkın seçtiğine, iradesine, milletin iradesine saygı duyulacaksa atanmış bir memur halkın seçtiğinin önünde olamaz. Protokol açısından da sakıncalıdır, kararların vali tarafından onaylanması veya denetime tabi tutulması durumu açısından da sıkıntılıdır.

Yine, seçilmiş bir belediye başkanı bir İçişleri Bakanı tarafından görevden alınabiliyor, bakanın bu yetkisi var. Şimdi, dün, özgürlükçü ve güvenlikçi bakış açısını başka bir vesileyle burada tartışmıştık. İşte, güvenlikçi bakış açısı budur insan haklarına. Olması gereken nedir? Bakan doğrudan görevden alamamalıdır. Bakanın yetkisi nasıl olabilir? Mahkemeye başvurabilir, mahkeme kararıyla seçilmiş birisini belki açığa alabilir, geçici olarak görevden alabilir vesaire ama şu anda durum ne? Bakan görevden alıyor, “Git mahkemeye başvur, kendi hakkını mahkemede ara.” diye, seçilmiş olana ek bir külfet getiriliyor. Bu da demokrasi açısından sıkıntılıdır.

İl genel meclislerinde de durum farklı değil değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, yapılan yasal değişiklikle, il genel meclisleri kendi başkanını kendi içinden seçiyorlar. Daha önce vali doğal başkanıydı ama şimdi de encümende sıkıntı var. Encümendeki çoğunluk atanmışlarda. Yani vali ve kentteki bürokratlar, atanmışlar, memurlar encümende çoğunluğu oluşturduğu için, encümen kararları yine atanmışlar tarafından alınabiliyor, atanmışların iradesi doğrultusunda alınabiliyor. Bu nedenle, seçilmiş olan il genel meclisi üyelerinin, kararları etkili bir şekilde alma ve uygulama gibi bir durumları yok.

Şimdi, zamanımız çok kalmadı ama müsaadenizle bu… Dün özellikle DTP’li belediyeler kastedilerek, bazı milletvekili arkadaşlarımız, bölücü faaliyetler yürüten belediyeler için AK PARTİ’nin göz yumduğu, bunlarla ilgili gerekli şeyleri yapmadığı şeklinde, hem dolaylı olarak partimizle ilgili ithamlarda bulunuldu. Buna ilişkin kısa bir iki şey söylemek istiyorum.

Elbette ki Demokratik Toplum Partisinin belediyecilik anlayışı diğer partilerden farklıdır, farklı olmak zorundadır. Biz, farklılığımızla var olmayı, farklılığımızla yerel yönetimlerdeki katılımcı, şeffaf, o yörenin özgünlüğünü, ihtiyaçlarını, taleplerini dikkate alan anlayışımızla elbette ki farklı bir belediyecilik yürütüyoruz. Bunun adına “bölücülük” denmesini yadırgıyoruz. Bakın, bir belediyemiz halkın bayramını Türkçe ve Kürtçe kutladı diye hakkında soruşturma açılabiliyor. Yüzlerce dava, soruşturma var. Hakkında soruşturma açılmamış belediye başkanımız yok. Neden? Yazmış olduğu, basmış olduğu davetiyede Türkçe ve Kürtçe, halkın bayramını kutlamış ya da yeni yılını kutlamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Demirtaş.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Şimdi, her gün -sizlere de ulaşıyordur- değişik belediyelerden davetiyeler geliyor; Türkçe-İngilizce, Türkçe-Almanca, Türkçe-Fransızca ya da başka dillerde, ihtiyaca göre basılabiliyor. Bunların bir tekiyle ilgili savcılar soruşturma açmamış ya da savcı soruşturma açmışsa bile -ki bunun örneği yok Kürtçe dışında hiçbir dile açılmamış- İçişleri Bakanlığı soruşturma izni vermemiştir ve açılmış soruşturmaların tamamı da beraatle sonuçlanmış. Yani yasa dışı değil, kanuna aykırı değil, hukuka aykırı değil. Buna rağmen hâlen her davetiye ile ilgili savcılar soruşturma başlatıyor, soruşturmayı yürütebilmek için İçişleri Bakanlığından izin istiyor, İçişleri Bakanlığı da izin veriyor ve dava açılıyor tekrar beraat ediliyor. Bu süreç yıllardır devam ediyor. Eğer buna bölücülük deniliyorsa asıl ayrımcılık, asıl bölücülük işte Kürtçeye karşı bu tahammülsüzlüktür değerli arkadaşlar. Bakın, bu kürsüden, Meclis kürsüsünden insanlar kendi duygularını, düşüncelerini İngilizce ifade ettiler, yabancı devlet başkanları gelip kendini ana dilinde bu kürsüden ifade ettiler. Alanya Belediyesi, Marmaris Belediyesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirtaş.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) - … orada yaşayan insanların taleplerini İngilizce, Almanca karşılayabiliyor ama bu ülkenin öz evlatları olan Kürtlere karşı bu tahammülsüzlüğü biz doğrusu anlayamıyoruz. Asıl ayrımcılık, bölücülük bu tahammülsüzlüktür diye düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’a aittir.

Buyurun Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, kanunun düzenlenmesinde fevkalade emeği bulunan gerek bürokrasiden gerekse Bakanlıktan ve gerekse bu konuda uzman kabul edilen üstatlara çok teşekkür ediyorum verdikleri emeklerden dolayı.

Değerli milletvekilleri, belediye meclislerinin ve il genel meclislerinin yetkilerinin tekrar düzenlenmesi ve yetkilerinin düzenlenmesinin ardından da Hükûmet olarak gelir noktasında arkasında net bir duruş sergilenmesi, dolayısıyla gerek belediye gelirlerinin gerekse il özel idare gelirlerinin artması için her geçen gün yeni tedbirlerin ihdas edilmesi AK PARTİ Hükûmetinin, takdir edersiniz, en önemli icraatlarından biri olagelmiştir. Yerelleşmeyle ilgili birçok anlamda değişik eleştirilere maruz kalmasına rağmen, dünyanın geldiği noktada özellikle yerel yönetimlerin güçlenmesi, yerel yönetimlerin yaptığı işlerin arkasında merkezî idarenin durabilmesi noktasında AK PARTİ Hükûmeti net bir tavır sergilemiştir ve bu tavrın neticelerini son beş yıldan beri almaya devam ediyoruz.

Şu anda gerek illerimizde ve gerekse ilçe ve köylerde çok önemli yatırımlar yerel yönetimler tarafından yapılıyor. Daha önce bir köy kanalizasyonunun dahi yapılabilmesi için birçok imzanın gerektiği ve birçok yetkilinin arkasından koşturulması gerektiği, mahalle ve köy muhtarlarının devamlı Ankara’da koştuğu günlerin çok geride kaldığını hatırlatmak isterim ve şu anda gerek il genel meclisleri içerisinde gerek belediyeler içerisinde çok kısa sürede kararlar alıp çok kısa sürede uygulamalar yapılabiliyor. Dolayısıyla hizmet artık yerinden üretilebiliyor. Bu, ifrat ve tefrite gitmeden uyumla yapılan bir işlemdir. Yani bir tarafın dediği gibi, sınırsız yerel yönetimlere yön vermek, sınırsız şekilde yerel yönetimlerin faaliyetlerini göstermesi değil yahut da sadece merkezî yönetim tarafından karar alınması ve kararların sadece merkezî yönetim tarafından uygulanması değil, gerek merkezî yönetimin gerekse yerel yönetimlerin bir uyum içerisinde devam etmesi ve çalışması. İşte, AK PARTİ’nin yerel yönetimlerle ilgili sürecinin en önemli özü budur, bu olmaktadır, bu olacaktır.

Dünyanın yerel yönetimlerle ilgili geldiği bu seviyede, yerel yönetimlere verilen destek noktasında herhangi bir eleştirinin olmasını anlamak mümkün değil. En azından yapılanların ortada olduğu ve liste olarak her şekliyle net olarak ortaya konulabileceği bir gerçek.

Değerli milletvekillerimiz, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla 5302 sayılı, İl Özel İdaresi Kanunu’yla Beledi Kanunu’yla ve şimdi de önümüzdeki süreçte gelecek olan Köy Kanunu’yla her geçen gün yerel yönetimlere merkezî idarenin verdiği destek daha da artacaktır. Bu, yerel yönetimlere olan güvenin bir gerekçesidir ve bu yerel yönetimlere olan güvenin neticelerini de özellikle belediyelerimiz, özellikle de AK PARTİ belediyeleri net olarak ortaya koymuşlardır. İllerimiz, ilçelerimiz, belediyecilikle tanışmış, belediyeciliğin ne olduğunu, nasıl yapılması gerektiğini halkımıza hissettirmişlerdir. Belediyeciliği sadece klasik bir belediyecilik anlayışıyla yapmak yerine içinde gençlik sporu, sosyal hizmetleri, kültür, turizmi de alan, her alanda il ve ilçeyi kucaklayan bir belediyecilik anlayışı, artık olması gerektiği gibi işlemeye, faaliyet göstermeye başlamıştır.

İl genel meclislerinin, özellikle de 5302 sayılı Yasa’dan sonra aldığı yetki ve görevlerle birlikte yaptığı hizmetler, aldığı kararlar, il özel idarelerinin karar organı olması sıfatıyla yaptığı faaliyetler ve aldığı kararlar hakikaten takdire şayandır. Şunu da belirtmek isterim: Gerek belediye meclislerinde gerek il genel meclislerinde, ister istemez belki iller içerisinde, süreç içerisinde ayrıca bazı hatalar da gerçekleşebilir, gerçekleşmiştir de, olabilir de. Genel manada topyekûn il genel meclislerini ya da yerelleşmeyi ya da belediyeleri haksız yere itham etmenin manası, bu şekliyle yoktur. Kaldı ki bürokraside çok daha fazla hatalar olmasına rağmen ister istemez korumak zorunda olduğumuz bir işleyiş vardır. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunçak, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Nasıl Türkiye’de demokrasinin gelişmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin olmazsa olmaz bir şart olduğunu biliyor isek yerelde de illerde il genel meclislerini ve belediye meclislerini çıkartacağımız kanunlarla, alacağımız kararlarla net olarak desteklemeye devam etmektir ve bu şekliyle, sadece kanunlarla değil, maddi anlamda da arkasında durmamız bizim büyüklüğümüzün de bir göstergesi olacaktır.

Ben, yeni kanunun hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tunçak.

Şahısları adına ikinci söz Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım’a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RECEP YILDIRIM (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle, büyükşehir belediyelerine, tüzel kişiliği ilk mahallî idareler genel seçimlerinde sona erecek olan ilçe ve ilk kademe belediyelerinden pay verilmesi noktasında düzenleme gelmektedir. Bu ilçe ve ilk kademe belediyelerine genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ayrılan payların yüzde 30’u büyükşehir belediyelerine gönderilmeye devam edilecektir.

Değerli arkadaşlar, bu maddeden sonra artık yürürlük ve yürütme maddesi gelmektedir ve kanun inşallah sizlerin oylarıyla kabul edilecektir.

Bu maddeler görüşülürken, elbette ki muhalefet milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini ortaya koyarken belediyelerimize verilen bu katkının, yerel yönetimlere, özel idarelere verilen bu paranın… Bütçe konusundaki tenkitleriyle olumlu katkı veren arkadaşlarıma ben buradan teşekkür ediyorum, ancak çok adaletli, hakkaniyetli, hukuka uygun düzenlemelerin yapılıp yapılmadığı noktasında gerçeği yansıtmayan bazı beyanlarda bulunmaları beni şahsen üzmüş bulunmaktadır. Neden? Geçmiş dönemde belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum, İller Bankasından gelecek paylarımız belli olmazdı, 100 milyar tahakkuk etmiş, 1 trilyon tahakkuk etmiş ama ne kadar para kesilecek belli değildi. Ama Adalet ve Kalkınma Partisinin ortaya koymuş olduğu hükümler çerçevesinde, 2002 seçimlerinden sonra kurulan hükûmetlerde, işte en son Belediye Kanunu’nda, İl Özel İdareleri Kanunu’nda ve Büyükşehir Belediye Kanunu’nda şimdi belli noktada bir kıstas getirilmektedir. Keyfî idareden ziyade, İller Bankası yönetimine veya bir bakanın yetkisine bırakılmayarak, bu kesintilerin artık bundan sonra yüzde 60’ının mutlak surette o belediyelere gönderilmesi, en fazla yüzde 40’ının kesintiye uğratılması hükmü ortaya konulmaktadır kanunla birlikte. Evet, mesela deprem oldu, Marmara depreminde bunu yaşadık; belediyelerimizde muazzam şekilde yıkım olmuş, insan ölmüş, her yerin altı üstüne gelmişti. Öyle belediyeler vardı ki bir bardak kırılmamış ama “Benim partimden -Bunu yaşadık, o günkü koalisyon hükûmetlerinde bulunan partiler için söylüyorum- ona 5 kat fazla gönder.” ama… İsim de verebilirim, Sakarya’da Serdivan Belediyesi. Yerle bir olmuş, bu belediyenin altyapısının hepsi tarumar olmuş, sıfır. Bırakın hakkını, hiçbir şekilde katkı gönderilmemiştir. Şimdi adalet… O, nereden nereye dediğimiz zaman adaletsizlikten adalete yönlendiren bir anlayış ortaya konulmaktadır.

Değerli arkadaşlar -küçük belediyelerimiz var, orta belediyelerimiz var- bundan önce, bakanlık bakanlık proje getirirler, eğer tavassut olursa, aracı olursa, kendi partisinden olursa, o proje değerlendirilir ve bakanlıktan yardım yapılır. Ama, şimdi denkleştirme ödeneği altında ve toplanan vergi gelirlerinden binde 1 oranında toplanan bir kesinti… Dolayısıyla, bu ne oluyor? Denkleştirme ödeneği olarak tüm belediyelerimize, parti ayrılmaksızın, nüfusu 5 bine kadar olan belediyelere bu payın yüzde 60’ının, 5 bin ile 10 bin arasında olan belediyelerimize de bu paylardan yüzde 40’ının aktarılması öngörülmektedir. O partiden bu partiden denilmeden yapılan bir hadise bu.

Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzün ve İller Bankasının şu anda kanun çerçevesinde yapılan bu yükseltmelerden ortalama yüzde 35, 45, 55 nispetinde ve özel idarelere ortalama yüzde 56, büyükşehirlere normal yüzde 36, yüzde 35 şeklinde yansımalar, belediyelerimize de yüzde 42 oranında yansımalar yapılmakta ve bunlar yapılırken de hiçbir ayrım gözetmeksizin, kıstas olarak iktidar partisinden olsun, muhalefetten olsun hepsine aynı adil şekilde aktarım yapılmaktadır.

Evet, değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetinin yapmış olduğu icraatlar budur. Bunun ötesinde yapılan başka bir durum yoktur. Mahallî idarelere, özel idarelere, belediyelere aktarılan bu paralar 70 milyona aktarılan paradır. Yani hizmet itibarıyla elbette ki hükûmetlerin elinde bütçeler daha fazla olsun, daha fazla imkânlarla yerel yönetimlere aktaralım. Hakikaten nüfus itibarıyla gece nüfusu ayrı gündüz nüfusu ayrı olan bölgelerde şu gün, bu zamanda yapmış olduğumuz bu kanunun eksikleri vardır, noksanları vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

RECEP YILDIRIM (Devamla) – Evet.

Ama, bu kanunun bu şekilde yürürlüğe girmesi dahi belediyelerimizin elini çok kolaylaştırmıştır.

Ben buradan tüm belediye başkanlarımıza, artış oranlarında da halka aynı şekilde hizmetlerini artırarak devam etmelerini… Hizmet edenle, laf üretenle, icraat yapanı, bu halkın, seçimlerde mutlaka ayıracağını diliyor, bu kanunda emeği geçen Değerli Bakanımıza, değerli bütün bürokratlarımıza ve ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarına teşekkür ediyor, bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, hazine alacakları içerisinde belediyelerin oranı ve miktarı ne kadardır? Borçlanma olarak soruyorum. Ayrıca, 2004 yılından bugüne kadar yasal olmayan imar değişiklikleri ve ihaleler hakkında soruşturma geçirmiş, Bakanlığınız tarafından soruşturmaya uğratılmış belediye başkanı ve yönetici var mıdır?

Ayrıca da, siz de beyan ediyorsunuz, arkadaşlar da, ayrım yapılmıyor diye. Ama son on gün içerisinde Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünden Urfa bölgesine yardım gönderildi ama Urfa Ayran Belediyesine maalesef bir kuruş verilmedi. Bunu da bilginize sunmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Paksoy, buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, belediye çalışanlarının özlük hakları merkezî bir düzenlemeyle iyileştirilemediği için her belediye birbirinden bağımsız, tabii ki miktarları da birbirlerinden farklı olmak üzere “Sosyal denge ödemesi” adı altında kanunsuz ödemeler yapmaktadır. Bu ödemelerin tamamı yasal dayanaktan yoksun, soruşturma konusu olabilecek ödemelerdir. Tüm belediyeleri, belediye saymanlarını gelecekte sıkıntıya sokabilecek bu uygulamaya yasal bir dayanak kazandırmayı ya da farklı belediyelerin çalışanları arasındaki adaletsizliği yapacağınız bu düzenlemeyle gidermeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:

Büyükşehir belediyeleri ile diğer belediyeler arasında kişi başına düşen bu parada müthiş bir farklılık var. Bu adaletsizlik değil mi?

Büyükşehirlerin sanayisinin büyük olduğu, dolayısıyla verginin fazla verildiği şeklindeki bir gerekçeden geri kalmış yörelerin sanki bunda kabahati varmış gibi bir sonuç ortaya çıkmayacak mı?

Bu yardımın büyükşehir veya küçük şehir, bütün şehirlerde yaşayan insanlarımıza eşit ve adil bir şekilde dağıtılması daha uygun olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Bakanım, başka sorusu olan yok, cevap verebilirsiniz.

Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Paksoy’un sorusuyla ilgili, belediye çalışanlarının bu sosyal denge ödemeleri konusunda Bakanlığımızın çalışması sürüyor. Geçmişte de bu konuda değişik uygulamalar olmuş, şu anda da bazı sorunlar var, bunlar üzerinde çalışmalar sürüyor.

Şimdi, Sayın Ağyüz’ün “Hazine alacakları içinde belediye borçlarının payı ne kadardır?” sorusu var. Tabii buna baktırıyorum, eğer süre içinde, bu tasarı görüşülürken gelirse söyleyeceğim.

İmar uygulamalarıyla ilgili tabii çok soruşturma var. Biliyorsunuz, değerli milletvekilleri, yerel yönetimlerle ilgili Anayasa’mızın öngördüğü merkezî yönetimin vesayet yetkisi İçişleri Bakanlığı aracılığıyla kullanılmaktadır. Şu anda 81 il özel idaremiz, 3.225 belediyemiz vardır Türkiye’de. Bu 3.225 belediyeyle ilgili teftiş, inceleme, değerlendirme genelde Bakanlığımız teftiş mekanizmaları içinde yürütülmektedir. Bunun içinde de tabii, bazen vatandaş şikâyeti, bazen zaten uygulamayla ilgili ulaşan bilgiler çerçevesinde teftiş veya bazen de normal yaz döneminde mesela belediyelerimize teftiş gönderilmektedir. Bu çerçevede tabii, bunun içinde, sizin de ifade ettiğiniz gibi, imarla ilgili olanlar da vardır, soruşturma izni olan da vardır ama şu anda onlarla ilgili bir sayı veremiyorum. Urfa’yla ilgili notunuzu da aldık. Mesela, 2007 yılında toplam teftiş sayısı -bir rakam vermiş olayım, bilginize sunmuş olayım- 866’dır. Değişik şekillerde, bir kısmı ifade ettiğimi gibi normal teftiş, bir kısmı şikâyetle ilgili olmuş olabilir.

Sayın Bulut’un sorusu: Büyükşehir belediyeleriyle diğer belediyeler arasındaki fert başına ödenen miktarlarda adaletsizlik deniliyor. Tabii, bu konu, bu teklif görüşülürken hem komisyonda hem Genel Kurulda bu gündeme geliyor. Ben dün de ifade ettim, bu konuda yeniden bir değerlendirme yapılabilir, çalışma yapılabilir. Nüfus açısından nüfusu bugünkü büyükşehir belediyeleri seviyesinde illerimiz var onlar yeniden değerlendirilebilir, o ayrı bir çalışmadır ama şu anda biz yeni bir sistem getirmiyoruz. Bu teklif, mevcut uygulanan sistemi biraz daha iyileştirme, biraz daha adaletli bir şekle getirmeyi hedefliyor. Yani baştan sona sistemi değiştiren bir teklif değil.

Bakın, bu kanunlaştığında teklif ne olacak? Bu kanunlaştığında, biliyorsunuz oranlarda, bütün belediyelerde ciddi bir artış oluyor yani ortalama artış miktarı yüzde 44. Büyükşehirlerde biraz daha düşük bu artış, normal belediyelerde biraz daha yüksek. Ama, büyükşehir ve diğer belediyeler ayrımı içinde tabii ki miktar olarak biraz daha düşük kalıyor. Tabii şunu da küçümsemeyelim: Büyükşehirlerimiz nüfusun çok büyük bir kesimini de içinde barındırıyor. Şu anda benim elimdeki veriye göre, nüfusumuzun neredeyse yüzde 40’ı civarında, 31 milyon nüfusumuz bizim, büyükşehirlerde yaşıyor yani yaklaşık 71 milyon nüfusumuzun 31 milyonu, yüzde 45’i –yüzde 40’ın üzerinde, bakın- büyükşehirlerde yaşıyor. Onun da önemini tabii kendimizin görmemiz lazım. Ama, biz yine de bu konuda özellikle bazı illerimizle ilgili yani büyükşehir konusunda nüfusu gerçekten yüksek seviyede olan illerimizle ilgili, dün de ifade ettim, yeni bir çalışma yapılabilir, buna da sıcak bakarız.

Bu çerçevede bu sorulara cevap vermiş oluyorum Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 sıra sayılı yasa teklifinin geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının son cümlesinin çıkartılarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Koçal

Eşref Karaibrahim

 

Malatya

Zonguldak

Giresun

 

Abdullah Özer

Vahap Seçer

 

 

Bursa

Mersin

 

“Fazla olan tutarlar, nüfusu mevcut büyükşehir belediyelerinden fazla olan il belediyelerine nüfus esasına göre dağıtılır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “1.1.2009 ila 30.6.2009 dönemine ilişkin tahakkuk edecek büyükşehir belediye payları ise 2008 yılının aynı döneminde tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 60’ından fazla olamaz.” ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

 

Kamer Genç

 

İzmir

 

Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2. maddesine 3. fıkra olmak üzere “22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var olan borçları bir sefere mahsus affedilmiştir.” ibaresinin eklenmesi hususunu arz ve teklif ederim.

 

Münir Kutluata

Cemaleddin Uslu

Emin Haluk Ayhan

 

Sakarya

Edirne

Denizli

 

Mümin İnan

Hasan Özdemir

 

 

Niğde

Gaziantep

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan “İl Özel İdareleri ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(2) 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre ayrılan ve dördüncü fıkrasına göre dağıtılan büyükşehir belediye paylarında 1/7/2008 ilâ 31/12/2008 dönemine ilişkin tahakkuk edecek aylık artış, 2007 yılının aynı dönemine ilişkin olarak tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 50’sinden fazla olamaz; 1/1/2009 ilâ 30/6/2009 dönemine ilişkin tahakkuk edecek büyükşehir belediye paylarındaki artış ise 2008 yılının aynı döneminde tahakkuk eden aylık tutarların yüzde 50’sinden fazla olamaz. Fazla olan tutarlar, artış oranı yüzde 50’den az olan büyükşehir belediyelerine bu oranı aşmamak üzere nüfus esasına göre dağıtılır.”

“(3) 1/7/2008 ilâ 31/12/2012  tarihleri arasında 2 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre ayrılan büyükşehir belediye paylarının hesaplanmasında, 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (l) sayılı listede yer alan mallardan tahsil edilen Özel Tüketim Vergisi tutarları, bu dönemle sınırlı olmak üzere büyükşehir belediyesi pay hesabına dâhil edilmez. Pay hesabına dâhil edilmeyecek tutarın miktarını ve süresini azaltmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

 

Hüseyin Tanrıverdi

Hamza Yanılmaz

Kayhan Türkmenoğlu

 

Manisa

Elâzığ

Van

 

Nihat Ergün

Ayşe Nur Bahçekapılı

Recep Koral

 

Kocaeli

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –  Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutacağız?

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Uygulanmakta olan ekonomik istikrar programı çerçevesinde bütçe dengeleri gözetilerek, büyükşehir belediyelerine aktarılacak kaynağın yıllara yayılması amaçlanmaktadır.

Büyükşehir belediyesi paylarının dağıtımında, bir önceki yılın aynı ayına göre tahakkuk eden tutarlar esas alındığından  01/07/2008 ile 31/12/2008 dönemine ilişkin aylık büyükşehir belediye paylarının, 2007 yılının aynı döneminde aylık olarak tahakkuk eden tutarların adil dağıtımı amacıyla bu değişiklik yapılmaktadır. Dolayısıyla Özel Tüketim Vergisinin pay havuzunda dâhil edilmesi nedeniyle 2008 yılının Temmuz ayından sonraki dönem ile 2009 yılının Ocak ve Temmuz aylarında tahakkuk edecek payların  büyükşehir belediyeleri arasında dengeli bir şekilde dağıtılması amaçlanmaktadır.  

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi”nin Geçici 2. maddesine 3. fıkra olmak üzere “22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var olan borçları bir sefere mahsus affedilmiştir.” ibaresinin eklenmesi hususunu arz ve teklif ederim.

                                                                                 Münir Kutluata (Sakarya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 22/3/2008 tarihli ve 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin var olan borçlarının bağlandıkları yeni belediyelere yük olmaması ve zor durumda kalmamaları amaçlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.39

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

248 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Geçici madde 2 üzerindeki Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, daha evvel kabul ettiğimiz önerge sebebiyle diğer iki önergeyi işleme koyamıyorum.

Şimdi kabul edilen önerge doğrultusunda geçici 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 2’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni geçici madde ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 Sıra Sayılı Yasa Teklifine aşağıdaki geçici 3. maddenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Geçici Madde 3: Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten en geç üç ay içinde, belediyelerin doğal gaz ve elektrikten çeşitli kuruluşlara olan borçları tespit edilerek Resmî Gazete’de yayımlanır.

Bu suretle tespit edilen borçlar yayımı takiben en geç altı ay içinde ilgili belediyelerden eşit taksitlerle tahsil edilir. Tahsilat 6183 Sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi olmadığı için gerekçeyi okutuyorum efendim.

Gerekçe:

Birçok belediye vatandaşlardan tahsil ettiği doğal gaz ve elektrik paralarını ilgili idarelere ödememekle devleti büyük zararlara sokmaktadır. Ayrıca hangi belediyelerin bu kalemlerden ne kadar borçlarının olduğunun da vatandaşlarca bilinmesinde yarar vardır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Yeni geçici madde ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bülent Baratalı

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Hüseyin Ünsal

 

İzmir

Malatya

Amasya

 

Selçuk Ayhan

Hikmet Erenkaya

Yaşar Tüzün

 

İzmir

Kocaeli

Bilecik

 

 

R. Kerim Özkan

 

 

 

Burdur

 

“Geçici Madde 3- Bu Kanunun 7 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki yüzde 40 oranı 2009 takvim yılından başlamak üzere iki yıl süreyle yüzde 30 olarak uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Selçuk Ayhan konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi olarak 7’nci maddenin içinde değişiklik yapılması için verdiğimiz kesintilerle ilgili önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, yasaları çıkarırken geçmişte zaman zaman yapıldığı gibi kişisel, yandaşsal ya da siyasi hesaplarımızla değil, ülkemizin, halkımızın çıkarlarını göz önüne alarak, bilimsel verileri dikkate alarak çıkarmak ve yasaların çıkarılması için yapılan ön çalışmalarda ciddi hazırlıklar yapmak durumundayız.

Geçenlerde yerel yönetimlerle ilgili çıkardığımız yasada, hepinizin bildiği gibi, birçok belde belediyemizi kapattık. Ve biz burada yasayla ilgili görüşürken belki nüfusu 1.999 olan bir beldede olabilen 2 veya 3 tane doğum nedeniyle bizim belediye olma hakkını iptal ettiğimiz belde, belediye sıfatını kazanıyordu ya da nüfusu 2.001 olan bir beldede olası bir trafik kazası ya da değişik nedenlerle olan ölümler nedeniyle o belediye olarak kalırken aslında o vasfını yitiriyordu. Bunlara hiç dikkat etmiyoruz.

Yeni ilçe yaptığımız belediyelerde yanlış işler yaptık. Belediye Kanunu’nun sınırlarla ilgili maddelerine dikkat etmeksizin tamamen ileriye dönük hesaplarımızı dikkate alarak ve o bölgedeki insanın kendisini nasıl hissettiğini bile düşünmeden, onun psikolojisine bile değer vermeden Belediye Yasası çıkardık. Dileğim, Anayasa Mahkemesi bunu bozar da her şey yoluna girer, yoksa bunun sıkıntılarını önümüzdeki süreçte hep birlikte yaşayacağız.

Bunun dışında, turistik beldelerimiz var, örneğin bugün İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Bozdağ beldesi hem yazın hem kışın hafta sonları nüfusunu üçe, dörde katlayan bir belde. Yani dağ turizminin olduğu, orman turizminin olduğu, kışın kış turizminin yapıldığı bir belde şimdi artık köy statüsünde. Şimdi yerel yönetimlerde amaç, vatandaşı çalışırken de dinlenirken de eğlenirken de rahat ettirmek, huzurlu yaşamasını sağlamaktır. Bu anlamda, yerel yönetim gelirlerinin artırılması, genel bütçeden yerel yönetimlere verilen payların artırılmasında o belediyelerde sağlıklı kentleşmenin olması açısından -tabii “sağlıklı kentleşme” dediğimizde imar planı içindeki yeşil alanından konut alanlarına, rekreasyon alanlarına, ulaşım planına, eğitim ve dinlenme tesislerine kadar bütünüyle ele alıyorum- yarar var. Bunu kimse yadsıyamaz. Ancak bu yapılırken kentin talan edilmesine, kent alanlarının peşkeş çekilmesine fırsat verecek davranışlardan da kaçınmamız lazım. Yani sağlıklı ve planlı kentleşme sonuç itibarıyla Türkiye’de göç nedeniyle kendi yurdunu terk eden, vatan özlemiyle tutuşan birçok insanın da yerinde kalmasını sağlayacak istihdam projeleri de oluşturacaktır, yaratacaktır. Bunların hepsini bilerek hareket etmek durumundayız.

Bir yandan Büyükşehir Belediye Yasası’nda da bazı aksaklıklar var. Örneğin, büyükşehir belediyeleri içindeki orman köylerinin kültür evi, yol gibi problemleri özel idareye aittir. Ancak aynı köylerin imar, su ve benzeri hizmetleri de büyükşehir belediyeleri tarafından verilir. Bu da şu tip sıkıntılar yaratıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun  Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlar mısınız. 

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Örneğin bir büyükşehir belediyesi kendi alanındaki herhangi bir ova köyünde yaptığı yolu orman köyü statüsündeki köyün sınırında bırakıyor ya da özel idare herhangi bir orman köyüne yaptığı yolu -tersi- bırakıyor. Tüm bu yetkilerin büyükşehir alanlarında, büyükşehir belediyeleri içinde toparlanması gerekir.

Özel idareye aktarılan kaynaklardan yapılan hizmetlerde objektif olmak gibi bir  zorunluluk var. Çanakkale yolu üzerinde Bergama’nın Pınarlı diye bir köyüne gittim. Köye 500 metre kala ayrılan bir yol var, köy yolu, oraya kadar gayet güzel asfalt, daha sonrası da devam ediyor ama köye asfalt girmemiş, stabilize, aşırı kumlu, tozlu bir yol. Gittiklerinde siyasi irade “20 tane oy verdiniz, hangi yüzle bu hizmeti istiyorsunuz?” demiş. Bu konuşmayı yapacağım için tekrar sordum ve bu sorunun hâlâ devam ettiğini öğrendim. Yani biz hizmet götürürken burada ne söylersek söyleyelim objektif kriterler

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür edeyim efendim.

Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Yeni geçici madde ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden pay verilmesi hakkında kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“01.01.2005 tarihinden önce belediyelerde işçi olarak çalışanlar, kendi istekleri hâlinde, herhangi bir hak kaybına uğramadan eski statülerinde çalışmaya devam edebilirler, bu kişiler hakkında 5620 sayılı geçici işçilere ilişkin vize ve süre şartları aranmaz.”

 

Mümin İnan

Cemaleddin Uslu

Münir Kutluata

 

Niğde

Edirne

Sakarya

 

Hasan Özdemir

Kemalettin Nalcı

 

 

Gaziantep

Tekirdağ

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. Böyle bir sorun var, başka şekilde çözümü üzerinde çalışıyoruz ama burada katılmıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Mümin İnan konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’ne bir madde eklenmek suretiyle, mağdur olan işçi arkadaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi noktasında söz almış bulunuyorum. Sayın Bakanımın da ifade ettiği gibi böyle bir sıkıntı var. Bu sıkıntıların çözülmesi noktasında kendisiyle ve bu kanun teklifini hazırlayan Sayın Nihat Ergün’le de yapmış olduğumuz görüşmelerde, önümüzdeki günlerde yeni bir kanunla bu işin çözümlenmesinin daha mantıklı olabileceğini ifade ettiler, çok teşekkür ediyorum.

Belediye gelirlerinin artırılması, yıllardan beri bütün belediye başkanlarının ısrarla beklediği ve her gün takip ettiği bir hadise. Yıllardır belediye başkanlığı yapmış ve uzun yıllardır Türkiye Belediyeler Birliğinde başkan yardımcılığı yapmış bir kardeşiniz olarak, belediye paylarının artırılması noktasında değişik mücadeleler verildi, hem 57’nci hem 58’inci hem 59’uncu hem 60’ncı hükümetler nezdinde ama bugün, milletvekili olarak, bunu ısrarla bekleyen belediye başkanlarının beklentilerine cevap verme noktasında katkı yaptığımız için de memnunum. Bu konuda katkısı olan bütün arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyoruz. Bütün eleştirilere rağmen, iktidarıyla ve muhalefetiyle, büyük bir toplum kesimini ilgilendiren bu hadiselerin, belediye başkanlarının ihtiyaçlarına cevap verdiği için, orada çalışanların ihtiyaçlarına cevap verdiği için, belde halkının ihtiyaçlarına cevap verdiği için, eksiklikleri daha sonra düzeltilmek kaydıyla bu kanun teklifine “evet” dediğimizi, olumlu baktığımızı, daha önceki konuşmalarda söylemiştik.

Esasen, bahsettiğimiz işçilerin bu mağduriyetleri daha önce çıkarılan 5620 sayılı Kanun’la ortaya çıkmıştır. 1999 yılından 2005 yılına kadar, yıllardan beri aynı statüde çalışan işçi kardeşlerimizin bu kanun çıktıktan sonra bulanık bir hâle gelmesinden kaynaklanan bir sıkıntıdan bu öneri verilmiştir. Dolayısıyla, bunun çözülmesi noktasında da atılan adımların olumlu karşılandığından biz de memnuniyet duyuyoruz.

Burada çalışan arkadaşlarımızın -bütün evraklarının, iş kurumlarından alınan resmî evrakların- esasen geçici işçi statüsünde kabul edilemeyeceği, iki yıl aralıksız çalıştıkları için sürekli işçi kadrolarında olması gerektiğini hepimiz biliyoruz ama bir muğlaklık var. Bunun düzeltilmesinin hepimizin görevi olduğu düşüncesindeyim.

Değerli arkadaşlarım, belediyeler için vatandaşımıza ilk etapta, birinci elden hizmetin sürekli, kaliteli ve sağlıklı yürütülmesi bakımından en önemli konunun gelirler ve paylar olduğunu hepimiz biliyoruz. Hizmetin kalitesinin düşürülmemesi, hizmetin kalitesinin sürekli artırılması noktasında ciddi anlamda paraya ihtiyaç olduğunu biliyoruz. 1999’dan 2008 yılına kadar bütün belediyelere aynı paylar gitmesine rağmen fiyat artışlarından, petrol fiyatları, girdi fiyatları, hizmet fiyatları, işçi fiyatlarının artmasından dolayı hizmetlerde birtakım eksiklikler ve aksaklıklar görülmektedir.

Esasen daha önce çıkarılması, daha erken çıkarılması gereken bir kanundu ama bugün çıkarılması da son derece sevindirici bir hadisedir. Ben kanunun olumlu ve hayırlı olmasını temenni ediyorum. İleriki safhalarda eksik ve ihtiyaç olan konuların da yine Milliyetçi Hareket Partisi tarafından getirilebileceğini de ifade etmek istiyorum.

Daha önceki görüşmelerimizde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de Belediye Gelirleri Yasası’nın düzeltilmesi, payların artırılması noktasında bir çalışma başlatmış iken Hükûmetin ve milletvekili arkadaşlarımızın böyle bir kanun hazırlığı içerisinde olduğunu öğrendiğimizde değişik önergelerle bunu takviye etme düşüncesiyle kendi kanun teklifimizi getirmedik ama bu kanun teklifini, eksikliklerine rağmen beklentilere az da olsa cevap verdiği için destekleyeceğimizi bildiriyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnan.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9- (1) Bu Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası 1/1/2009 tarihinde, 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası 1/7/2009 tarihinde, diğer hükümleri ise 1/7/2008 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur.

Sayın Erbatur, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 248 sıra sayılı kanunun 9’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Üzerinde konuştuğumuz teklif, esasen il özel idarelerine ve belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilmesiyle ilgilidir. Yani bir anlamda belediye gelirlerini ilgilendirmektedir. Ancak belediyelerin gelirleri kadar tartışılması gereken önemli bir konu da genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılacak bu payların nereye ve nasıl aktarılacağı yani belediye gelirlerinin nasıl harcanacağıdır.

Ben de bugün sizlere 2004 yılında bu çatı altında kabul edilen 5215 sayılı Belediyeler Kanunu ile belediyelere verilen kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma sorumluluğundan ve ek olarak da belediyelerin sunmakla yükümlü olduğu kentsel güvenlik hizmetlerindeki aksaklıklardan bahsetmek istiyorum. Bahsettiğim 5215 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin son fıkrası “Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar.” diyerek ülkemizde bulunan on altı adet büyükşehir belediyesine ve nüfusu 50 bini geçen binlerce belediyeye kadın ve çocuklar için sığınma evi açma sorumluluğunu vermiştir. Türkiye’de bugün bulunan toplam sığınma evi sayısı ellidir. Ülkemizde gerçekleştirilmeye çalışılan kadına karşı şiddetle mücadelede bu sayının ne denli az olduğu açıktır. Yapılması gereken bir an evvel belediyelerin üzerine düşen bu görevi yerine getirmesidir. Ayrıca merkezî yönetimden yerel yönetimlere aktarılan kaynaklarda nüfus kriteri, özellikle değişken nüfuslu kentler için tek başına bir ölçü olarak alınmamalıdır. Örneğin, nüfusu yazın 250 bin kişiyi bulan, kışın ise 30 bin kişi olan bir turizm kentini ele alırsak burada belediye sığınma evi açmayacak mıdır? Nüfus kriteri yanında kalkınmışlık derecesi, mali kaynaklar, coğrafi konum ve turistik değerler gibi kriterler üzerinde de durulmalıdır.

Ayrıca, üzerinde tartıştığımız vergi gelirlerinin aktarımı sırasında bölgeler arası eşitliksizlerin giderilmesi de amaçlanmalıdır. Bölgeler arasındaki ihtiyaç ve yerel vergilendirme kapasitesindeki farklılıklar, mali yardımların dağıtımında mutlaka ele alınmalıdır. Mali yardım sistemi, belediyelerin yükümlülüklerini yerine getirebilecekleri yeterlilikte olmalıdır.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfının 2007 yılının sonlarında yaptığı bir basın açıklamasında da dile getirildiği gibi, sığınak faaliyetleri, kaymakamların ve yerel yöneticilerin iyi niyetine bağlı olmaktan öte geçememekte ve çoğu zaman yerel yönetimlerin değişmesiyle durma noktasına gelmektedir. Oysa 4 Temmuz 2006’da yayınlanan Başbakanlık genelgesine göre, sığınak çalışması gerçekçi bir bütçe ve edinilen deneyimlerin ışığında hazırlanan bir protokol aracılığıyla kurumsallaşmalı ve amacına uygun bir şekilde çalışmalıdır. Yerel yönetimlerin bütçeleri, bu amaca uygun bir biçimde toplumsal cinsiyeti gözetecek ölçüde şekillendirilmelidir. Ayrıca, sığınma evinde yaşayan kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılımlarını kolaylaştıracak hizmetlerin sunumunda da yerel yönetimler yine başat görev üstlenmelidir. Aksi hâlde, kadına karşı şiddetle mücadelede sivil toplum örgütlerinin gerçekleştirdiği faaliyetlerin dışına çıkılamaz. Ayrıca, yerel yönetimler, sadece sığınma evi açma aşamasında değil, kadına karşı şiddetin her aşamasında aktif bir tutum sergilemelidir. Çünkü aile içi şiddetle mücadelede önemli engellerden biri de şiddete uğrayan kadınların korkmaları, yaşadıkları şiddeti dile getirememeleri, açığa çıkarmamaları ve aile içinde saklamaya çalışmalarıdır. Şiddete uğrayan kadın ve çocukların çekinmeden başvurabilecekleri birinci basamak yerel yönetimler olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belediye gelirleri ve harcamaları tartışılırken Avrupa Kentsel Şartı’yla tanımlanmış olan kentsel hakların sunumu konusunda da birkaç cümle söylemek istiyorum. Dünyanın birçok ülkesinde sağlıklı bir kentsel yaşamın sürdürülebilmesi için kentlerde yaşayan insanların temel hak ve sorumlulukları yasalar ve ilgili düzenlemelerle belirlenmiştir. Bu haklardan faydalanma ve sorumlulukların paylaşımı eşitlik ve adalet temeline dayandırılmaktadır. Özellikle de anayasal güvence altında olan sosyal devlet ilkesi bunu gerektirmektedir.

Yapılan araştırmalarda, kadınların kendilerine, yaşadıkları toplum, kültür, aile ve toplumsal gruplar tarafından yüklenmiş olan toplumsal cinsiyet rolleri ve bu roller doğrultusunda ortaya çıkan beklentiler nedeniyle kentsel haklardan yeterli düzeyde faydalanamadıkları tespit edilmiştir. Kentsel hak ve hizmetlerin önemli bir boyutunu güvenlik hizmeti oluşturmaktadır. Ancak güvenlik hizmetini sadece emniyet açısından da almak mümkün değildir; şehir içi ulaşım, park ve bahçe hizmeti, aydınlatma, kaliteli bir mimari ve fiziksel çevre, çarşı ve pazar yeri düzenlemesi, toplumsal cinsiyeti gözeten konu düzenlemesi gibi konular da güvenlik hizmetinin içinde ya da bu hizmetle bütünleşik olarak ele alınması gereken konulardır.

Kadınların kentsel hizmetlere erişiminde sıkıntı yaşamaması için kentsel hizmet sunucuları tarafından hizmetlerin, kadın bakış açısı ve gereksinmeleri de dikkate alınarak planlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışı doğrultusunda uygulanmaya sunulması şarttır. Aynı kentin aynı sokaklarını kullanan kadınlarla erkekler, özellikle belli bir saatten sonra çok farklı duygular yaşar. Kadınlara, aleni olmasa da gizli bir biçimde, üstü örtülü bir biçimde yasaklanmış yerler vardır. Ancak kentlerimizde kadınların bedensel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik etkili önlemler alınmış değildir. Otomobil güvenliğini yaya güvenliğinden daha üstün gören bir yönetim anlayışıyla karanlık alt geçitler, sakatları, yaşlıları, çocuklu kadınları göz ardı eden üst geçitler, yetersiz sokak ve cadde aydınlanması, binalar arasındaki dar ve karanlık geçitler, bakımsız ve yeterli aydınlatmanın gerçekleştirilemediği açık ve ortak kullanım alanları, ortak kamusal mekânlarda yeterli ve eğitilmiş güvenlik görevlilerinin bulunmayışı, karakollarda ilgili durumlar için eğitimli kadın polis, bekçi bulundurulmayışı kadınların kentsel güvenliğini azaltan ve kimi zaman da ortadan kaldıran durumlardır. Toplumsal cinsiyet bakış açısından yoksun kent planlaması da kentsel güvenliği olumsuz etkilemektedir. Kadının toplumsal hayata katılımını destekleyecek biçimde yapılmayan kent planları sonucunda kadınlar erkeklere göre çok daha fazla kentsel tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce bir kez daha belirtmek isterim ki bahsettiğim sorunların çözümü için bir an evvel kentsel güvenliğe yönelik düzenlenmelerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısı ile yeniden ele alınması ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu için de öncelikli şart kadının karar alma süreçlerine aktif katılımının sağlanmasıdır. 1995 tarihli Pekin Bildirgesi’nde de dile getirildiği üzere, kadınların güçlendirilmesi, karar alma süreçlerine katılım ve iktidara erişimi de içerecek biçimde toplumun bütün alanlarına eşitlik ilkesi temelinde tam katılımın, eşitlik, kalkınma ve barışın sağlanması için temel önemdedir. Yani, kentsel mal ve hizmetlerin kullanıcıları olan kadınların bunların üretim, sunum ve dağıtımına ilişkin karar alma süreçlerine katılmalarıyla kadınların gereksinme ve sorunlarının yansıtılması için uygun kanallar, cinsiyet eşitsizliklerine ve farklılıklarına duyarlı yeni bir kent yönetimi yaklaşımı kabul edilmelidir. Tüm bunlar için de belediye bütçelerinin toplumsal cinsiyeti gözetecek şekilde yapılması temel şarttır.

Ayrıca, bugün hâlâ Parlamentomuzda kurulmamış olan kadın-erkek eşitliği komisyonunun da bir an evvel hayata geçmesi gerekir. Kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulması gerçekleşmediği sürece Parlamentomuzda çıkardığımız yasalarımız kadın-erkek eşitliğini gözetmeyen yasalar olacaktır. Çünkü, yasalarımızdaki eşitsizlikler hâlen her alanda devam etmektedir. Yasalarımızdaki eşitsizlikleri kaldırmadan bunların uygulamaya geçmesini sağlamak da mümkün değildir. O nedenle, Parlamentomuzu, bir an evvel kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulması için harekete geçirmeye çağırıyorum. Bu konuda Parlamentomuzdaki tüm kadın milletvekillerinin vermiş olduğu kanun teklifleri var, bunları grup başkan vekillerinin dikkatine sunuyorum. Eğer bu yaz çalışacaksak, bu yaz çalışmalarımızı kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulmasına yoğunlaştırmalıyız diye düşünüyorum. Eğer bunu sağlayabilirsek ülkemizde kadınların eşitliği yönünde de bir adım atmış olacağız. Bunun da ne kadar gerekli olduğunu yaşadığımız tüm olaylarda görmekteyiz.

Bunun dikkate alınacağını umuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbatur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

24 Ocak 2008 tarihinde Sayın Başbakanın imzasıyla hükûmet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan İl Özel İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanun Tasarısı, 14 Mayıs 2008 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki toplantıda alt komisyona havale edildi, daha alt komisyona gitmeden ve görüşülmeden, komisyonun huzuruna değişik bir tasarıyla gelineceği ifade edildi. Hükûmet tasarısı geri çekildi ve milletvekillerinin imzasıyla, Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi olarak yüce Meclisin huzuruna getirildi.

Bu tasarı, AKP’nin siyasi kararsızlığını gösteren bir tasarıdır. Hükûmet, bu tutumunu açık bir şekilde izah etmek durumundadır. Hükûmetin tasarısı belediyelere verilen önemi göstermiyor muydu? Neden geri çekildi? İl özel idareleriyle belediye gelirlerinin pay artışlarının kaynağı nedir? Gerekçede bundan hiç bahsedilmemektedir. Ek vergi mi alınacak, yedek ödenekten mi karşılanacak? Tasarıyla yerel yönetimlere 4 milyar YTL ilave kaynak getirilmektedir. İlave 4 milyar YTL daha borçlanacak mısınız yoksa harcamaları mı kısacaksınız? Bütün bu hususlara açıklık getirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle büyükşehir belediyelerinin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı pay artırılmaktadır. Peki, bu paralar nasıl harcanıyor ve nereye gidiyor, bunu da mutlaka sorgulamamız gerekmektedir. Bu vesileyle, yüce heyetinize, bazı büyükşehir belediyelerinin spor kulüplerine temas etmek istiyorum.

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bir kısım büyükşehir belediyelerinin profesyonel ligde futbol takımları bulunmaktadır. Bu, son derece yanlış bulduğumuz bir uygulamadır. Belediyeler kamu kaynağı kullanan kurumlardır. Bu takımların hiç taraftarı yoktur ve kulüpleri de zarar etmektedir. Bu yolla belediye kaynakları israf edilmektedir. Belediyeler binlerce, on binlerce gencimize spor yaptırmak, spor imkânı ve ortamı sağlamak durumunda olan kamu kurumlarıdırlar. Belediyeler stadyum ve spor alanları yapmalı, başta çocuk ve gençlerimize ve özürlü vatandaşlarımıza spor ve sosyal faaliyet imkânı sağlamalıdır. Oysa bazı büyükşehir belediyesi spor kulüpleri maalesef belediye başkanlarının ve hatta çocuklarının hobi aracı ve bazı kişilerin rant kapısı olmuştur. Ayrıca bu kulüpler futbolda diğer kulüplere karşı bir haksız rekabet içindedirler.

Son yıllarda bilhassa büyükşehir belediyeleri finansman kaynağı olarak borçlanmaya yönelmişlerdir. Belediyeler ayağını yorganına göre uzatmak durumunda olan kuruluşlardır. Bunun için borçlanmalarını düzenleyici esas ve usuller getirilmelidir. Belediyelerin gelirlerini artırmak kadar bu gelirlerini ve kaynaklarını verimli bir şekilde kullanması için gerekli kıstasların geliştirilmesi gerekmektedir.

Teklifin gerekçesine baktığımızda, 2008 ve takip eden yıllar için Hükûmetin bir hazırlığının olmadığı, bir hesap ve analiz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu teklifin genel gerekçesinin altıncı sayfasında “Bu durumu gidermek için belediyeler güçlerinin çok ötesinde borçlanma yoluna gittikleri gibi, kanuni bir temele dayanmayan kaynak oluşturma ve gelir toplama yöntemlerine başvurmuşlardır.” denilmektedir. Bu belediyeler hangileridir? Hangi konuda nasıl bir kanunsuz kaynak toplama yoluna başvurmuşlardır? Bu konuda örnek verebilir misiniz? Bu hususlara, gerekçede dile getirilen bu eleştirilere mutlaka açıklık getirilmelidir. Kanuni bir temele dayanmayan kaynak oluşturma ve gelir toplama yöntemine başvuran belediyeler hangileridir? Nasıl bir kaynak oluşturup gelir toplamışlardır? Hangi belediyeler ne kadar, nereye borçludur? Bu konuda yüce Meclise ayrıntılı bilgi verilmelidir.

Mahallî idarelerin şu andaki borçları ile son beş yıl içerisinde bu borçlar artmış mıdır, azalmış mıdır? Gelirlerinin nüfustan daha hızlı arttığı ve kişi başına gelirde artış olduğu hâlde, dönem içinde belediyelerin açıkları artmıştır. Belediyelerin gelir-gider dengesinin açık vermesinin sebepleri arasında iyi bir mali yönetim kurulamamasının yanında, ekonomik ve sosyal değişimlerden kaynaklanan talep artışları da bulunmaktadır.

Kanunla getirilen en önemli yeniliklerden birisi de genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından ayrılan payların dağıtım ölçütlerinin değiştirilmesidir. Nüfus kriterine ilave olarak yüz ölçümü, kırsal alan nüfusu, illerin gelişmişlik endeksine göre durumu yeni dağıtım ölçütleri arasına alınmıştır.

Payların dağıtımında, nüfusun yanında, belediye ve il özel idare harcamalarında etkili olan diğer faktörlerin dikkate alınması suretiyle dağıtım kriterleri artırılmıştır. Türkiye’de bölgeler ve şehirler arasındaki gelişmişlik farkları göz önüne alındığında, pay sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Öz gelir yaratma imkânı zayıf olan yerel yönetim birimlerinde, kamu hizmetlerinin miktarının ve kalitesinin artırılabilmesi için, nüfusun ağırlığı korunmakla birlikte, gelişmişlik endeksi, genç nüfus, kişi başına düşen gelir, işsizlik oranı gibi bu yerleri destekleyecek ilave kriterlere ihtiyaç vardır. Ayrıca, turizm kriteri de getirilmelidir. Turizm belde belediyelerine, kendilerine has özellikleri dikkate alınarak pay verilmelidir. Yaz ve kış nüfusları mutlaka dikkate alınmalıdır. Turizm belde belediyeleri bu tasarıda da haksızlığa uğramaktadır. Gerek il özel idareleri gerekse belediyeler için, gelişmişlik endeksi, pay dağıtımında esas olacak kriterler arasında yer almaktadır.

5’inci maddede yer alan oranlar, grupların kat sayıları, eski tasarılarda yer aldığı hâliyle korunmuştur. Oysa, adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre birçok belediyenin nüfusunun azaldığı görülmektedir. Bu nedenle, tasarıda yer alan kat sayılar, pay dağıtımında, belediyeler arasında eşitsizlikler ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle, kat sayıların yeniden tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu kanun tasarısının 2’nci maddesine göre genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamının yüzde 2,90’ı belediyelere, yüzde 2,65’i büyükşehir ilçe belediyelerine ve yüzde 1,15’i il özel idarelerine ayrılmaktadır. Büyükşehir belediye sınırları içinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamının yüzde 5’i ile genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamı üzerinden ilçe belediyelerine ayrılan payların yüzde 30’u büyükşehir belediye payı olarak ayrılmaktadır. Buradaki asıl sorun, hizmeti sunan belediyenin para alamaması, parayı büyükşehir belediyelerinin almasıdır.

Teklif bu hâliyle kanunlaşırsa, hukukun eşitlik ve adalet ilkelerine, Anayasa’nın 127’nci maddesindeki “Mahallî idarelere görevleriyle orantılı gelir kaynakları sağlanır.” hükmüne aykırılık söz konusudur. Bu tasarı, hâlen var olan eşitsizliği gidermek yerine, bu eşitsizliği artırmaktadır. Teklif yürürlüğe girdiği takdirde 2008 yılında Kocaeli Büyükşehir Belediyesine kişi başına 562 YTL pay verilirken Manisa Belediyesine kişi başına 168 YTL pay ayrılmaktadır. İlçe belediyeleri eklendiğinde bu fark daha da büyümektedir.

Büyükşehir pay dağıtım sisteminde mevcut yanlış uygulama yeni tasarıyla devam ettirilmektedir. Mevcut büyükşehir pay dağıtım sistemi alan tahsilatı esasına dayanmaktadır. Ancak özellikle Ankara ve İstanbul’un, KİT’lerin ve büyük vergi mükelleflerinin merkezi olması pay dağıtımında adaletsizliği ortaya çıkarmaktadır. Oysa bu şirketler tüm ülke çapında faaliyet göstermektedirler. Bazı fabrikaların çeşitli illerde üretimi bulunmasına rağmen vergi büyük illerde ödenmektedir. Örneğin, Manisa ilinin 800 civarındaki mükellefi İstanbul, Ankara ve İzmir gibi illere kayıtlı mükelleflerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, devam ediniz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu sistemin yeni tasarıda korunması adaletsizliği artırmaktadır. Bu tasarı büyükşehir içerisinde adaletsizliği artırmanın yanı sıra büyükşehir belediyeleri ile diğer il belediyeleri arasındaki makasın açılmasına neden olacaktır. Büyükşehir belediyeleri petrol ürünleri üzerinden alınan ÖTV, tütün ve alkollü ürünler üzerinden alınan ÖTV ve özel iletişim vergilerinin matraha dâhil edilmesi nedeniyle bu tasarıda hedeflenen artıştan daha büyük, daha fazla bir pay artışına kavuşacaklardır. Büyükşehir belediyelerine ilçe belediyelerinden pay verilmesi uygulaması pay dağıtım sistemini daha karmaşık bir hâle getirmektedir. Eğer bu tasarı yasalaşır ise il özel idareleri ve büyükşehir belediyelerinin alacağı pay artacak, diğer illerin payı ise nispi olarak azalacaktır. Şu andaki yasaya göre 2008 yılı bütçesinden büyükşehir dışındaki belediyelerin aldığı pay tutarı 8 milyar YTL iken bu tasarı yasalaştığı takdirde bu pay yüzde 31 azalarak 5,5 milyar YTL’ye düşecektir.

Muhterem milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’ya aittir.

Sayın Bağcı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 9’uncu maddesiyle yürürlük tarihi düzenlenmiştir. Bu maddeyle, kanun teklifinin 6’ncı maddesinin (1)’inci fıkrası 1 Ocak 2009 tarihinde ve yine teklifin 7’nci maddesinin (3)’üncü fıkrası ise 1 Temmuz 2009 tarihinde, kanun teklifinin diğer hükümleri 1 Temmuz 2008 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle yeni düzenlemelerin yapıldığını daha önce konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşlarımız da ifade etmişlerdir. Yürürlük maddesiyle, bu yeni düzenlemelerin uygulanabilmesi için yürürlük tarihini erteleyerek süreler verilmektedir.

Kanun teklifinin 6’ncı maddesiyle, belediyelere dağıtılan kaynakların bir kısmının amaç doğrultusunda ve kaynak israfına yol açılmamak şekliyle mahallî idarelere yardım yapılmak üzere çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlar bütçelerine konulan ödeneklerin kaldırıldığı, bunun yerine Maliye Bakanlığı bütçesine denkleştirme ödeneği konulduğu görülmektedir.

6’ncı maddede “Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamının binde biri Maliye Bakanlığı bütçesine belediyeler denkleştirme ödeneği olarak konulur. Maliye Bakanlığı, bu ödeneği, mart ve temmuz aylarında iki eşit taksit hâlinde dağıtılmak üzere, İller Bankası hesabına aktarır. Bu ödeneğin yüzde 60’ı, nüfusu 5.000’e kadar olan belediyelere, yüzde 40’ı ise 5.001-9.999 arası olan belediyelere eşit şekilde dağıtılır.” şeklinde düzenleme yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kuruldaki görüşmelerinde değerlendirmeler ve muhalefetin eleştirileri ağırlıklı olarak belediyeler üzerinde yapılmış, kanunun  il özel idare boyutuna yeterince değinilmemiştir. Bu vesileyle, teklif ile il özel idarelerine 5302 sayılı Kanun ile verilen görevleri yerine getirebilmesi için genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilmesi önemlidir. Bakınız, 22 Şubat 2005 tarih ve 5302 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi ne diyor: “Madde 6- İl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; sağlık, tarım, sanayi ve ticaret, ilin çevre düzeni planı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımları, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yurtları, ilk ve ortaöğretim kurumlarının arsa temini, binaların, yapım, bakım, onarım ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde yapmakla görevli ve yetkilidir.” İl özel idarelerinin Kanun’da öngörülen görevleri yerine getirebilmesi için kaynak ihtiyacının karşılanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir taraftan tarımda istihdam fazlası nüfusu ya da eksik istihdamı kanalize edeceğimiz alanları ve sektörleri tartışırken, diğer taraftan kırsal alanların yaşanılabilir bir sosyal ve ekonomik ortama kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle, kırsal alandan kentlere olan göç baskısını azaltabilmek, kırsalın itici özelliğini ortadan kaldırabilmek için il özel idaresi faaliyetlerinin yol ve su çalışmalarının ötesine taşınması ve bu çerçevede kırsal dinamiklerin ve yerel potansiyellerin desteklenmesi, kırsal alana göçü tutma özelliği kazandırılması, geçimlik tarımsal faaliyetlerden gelir getirici tarımsal faaliyetlere geçişe altyapı hazırlayacak gölet, sulama kanalı, toprağın korunması gibi çalışmaların yapılması, entegre kırsal kalkınma uygulamalarına zemin hazırlanması gerekmektedir. Bu nedenle, il özel idarelerinin bugün çokça tartıştığımız ve kentlerimiz için ciddi sorun teşkil eden iç göç sorununun çözümüne sunacağı katkı son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bağcı, devam edin.

CAHİT BAĞCI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Ayrıca, yerel potansiyelin harekete geçirilmesi ülke kalkınmasına da olumlu katkı sağlayacaktır. İl özel idaresi yönetimlerinin misyon ve vizyonlarını bu çerçevede yenilemeleri gerektiğini de vurgulamak istiyorum.

Sözlerimi tamamlarken, kanun teklifinin ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bağcı.

Şahısları adına ikinci söz, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yerel yönetimlerin kalitesi ve mali imkânları ile ülkelerin demokratik ve ekonomik yapılarının gelişmişlikleri arasında doğru orantı vardır. Yerel idarelerin ülke ekonomisi içinde sahip oldukları pay, bu idarelerin gelişmişliklerinin de bir göstergesidir. Bu nedenle gelişmiş ekonomiye sahip tüm ülkelerde olduğu gibi, yerel yönetimlerin gerek mali açıdan ve gerekse yerelde yönetim anlamında daha esnek yapıya sahip olmaları gerekmektedir.

AK PARTİ’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği yasal düzenlemeler sonucunda mahallî idarelerin yetki, görev ve sorumluluklarında büyük ölçüde iyileşme ve genişleme görülmektedir. Bu nedenle, kamu hizmeti anlayışı kapsamında, gerek merkezî idareye ve gerekse mahallî idarelere yeni görevler düşmektedir.

Yerel yönetimlerin halka doğrudan hizmet sunan idareler olmaları nedeniyle, daha kaliteli ve hızlı kamu hizmeti sunabilmeleri ve görevlerini yerine getirebilmeleri için mali imkânlarının geliştirilmesi zorunluluğu da doğmuştur. Bugün gündemimizde olan kanun teklifiyle yerel yönetimlerin gelirlerinde ciddi bir artış sağlanmaktadır. Bu teklifle gelirlerde ortalama yüzde 45’lik bir artış öngörülmüştür. Bu artış ciddi ve önemli bir artıştır. Aynı zamanda, Hükûmetimizin yerel yönetimlere ve yerelde kalkınmaya verdiği önemin de bir göstergesidir. Yerel yönetimlerde yapılan bu reform ile yerel yönetimlerin daha güçlü ve imkânları yeterli, halka hizmet götürmede daha hızlı ve etkin olacağı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, yerel yönetimlerin bekledikleri bu kanun teklifi ile daha iyi hizmetler sunacaklarına olan inancımı belirtiyor, kanunun hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seymenoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde sorusu olan arkadaşımız yok.

Önerge yok.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün.

Sayın Tüzün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 10’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun üzerinde yaklaşık iki haftadır, iki buçuk haftadır, söylenmesi gereken, konuşulması gerekenleri tüm gruplar adına, şahıslar adına arkadaşlarımız konuşmalarında belirttiler. Ancak, bu konuşmalar sürecinde özellikle muhalefet partilerinden gelen önergeler her zaman olduğu gibi dikkate alınmadı.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki mahallî idarelerin, yerel yönetimlerin ne olduğunu, nasıl işletildiğini hepiniz biliyorsunuz. Yaklaşık 1930 yılında kurulan 1580 sayılı Belediye Kanunu yetmiş dört yıldır hayatta bulunuyor idi. 2004 yılında yine bu yüce Mecliste yapmış olduğumuz değişiklikle merkezî hükûmetin yetkilerinin büyük kısmını yerel yönetimlere devrettik, devir işlemlerini tamamladık, yetkiyi verdik; ancak, sorumluluklarını yerel yöneticilere vermedik. Buradaki bu nüans farkı hâlâ devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, özellikle belediyelerin, mahallî idarelerin kendine özgü sorunları var. Bu sorunlar İçişleri Bakanlığı bünyesi altında çözülemiyor, çözülmüyor. Yani, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Türkiye’de bulunan tüm 3.215 belediyeden, il özel idarelerinden, köy muhtarlarından sorumlu olan mahallî idareler bu vasfı yerine getirmekte zorlanıyor. Dolayısıyla, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak… Mahallî idarelerden sorumlu bir bakanlığın mutlaka ama mutlaka olması gerektiğine inanıyorum. Yani, İçişleri Bakanlığına bağlı bir mahallî idareler birimi değil de kendine özgü bir bakanlık kurulup tüm mahallî idareler bu bakanlığa devredilmeli.

Yine, bildiğiniz gibi, belediyelerimizin en önemli gelir kaynağını oluşturan İller Bankası, bildiğiniz gibi, Bayındırlık Bakanlığına bağlı. Yine, belediyelerimize kaynak aktaran, Teknik Araştırma Daire Başkanlığı, yine, bildiğiniz gibi Bayındırlık Bakanlığına bağlı. Diğer bakanlıklarda bulunan, belediyelerimize sosyal, kültürel ve ekonomik katkı veren birtakım fonlar, diğer bakanlıkların bünyesinde bulunmakta. Dolayısıyla, başta İller Bankasını, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünü ve Teknik Araştırma Daire Başkanlığını ve diğer bakanlıklarda bulunan bu fonları, hepsini bir araya toplayıp bir yerel yönetim bakanlığı kurmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer biz bunu kurar isek, biz bunu hayata geçirirsek, bir nebze olsun belediyelerimizin, mahallî idarelerimizin sorunları çözülmüş olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzce, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi İktidara geldiği günden bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partili belediye başkanları üzerinde soruşturma yetkisi izninin verilip verilmediğini takdirlerinize bırakmak istiyorum. Özellikle son aylarda, muhalefet partisine mensup, özellikle Trakya bölgesinde bulunan Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarına uygulanan linç girişimini de buradan kınıyorum.

Bakınız, bir kentin seçilmiş olan belediye başkanı hangi siyasi partiden olursa olsun, ona aynı yakınlıkta veya aynı uzaklıkta, aynı süre içerisinde yapacağınız müdahale, kendi partinize mensup olduğu zaman farklı olmaması gerekir diye düşünüyorum. Özellikle Mahallî İdareler Genel Müdürümüze bu iki hafta içerisinde sorulan sorulara cevap verilmemesi ve başta İçişleri Bakanımızın “Bu tür sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.” demesi, Meclisten kaçırılan birtakım konuların olduğu, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu bilgilerin verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, yine bu kanunda, özellikle büyükşehir belediyelerimize büyük imkânlar sağlanmakta. Türkiye’de bulunan on altı büyükşehir belediyesinin zaten 3030 sayılı Yasa’dan kaynaklanan birtakım avantajları var. Dolayısıyla büyükşehir belediye başkanı seçilenler, bakınız şöyle son 1980 sonrası belediyelere, hangi partiden seçilirse seçilsin bir daha bırakmaları söz konusu olmadı. Kendi istekleriyle ayrılırlarsa veyahut partileri aday göstermezlerse veyahut başka bir makama aday olmuşsa anca büyükşehir belediye başkanları değişebiliyor. Bunun temel sebebi, işte, 3030 sayılı Yasa’dan kaynaklanan ekonomik avantajlardır. Yani büyükşehirde yaşayan Ahmet ismindeki bir vatandaşımıza gelen payla bir il belediyesinde, ilçe belediyesinde yaşayan Ahmet ismindeki bir vatandaşımıza gelen payın 5 kat düşük olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Yeni bir on altı imparatorluk, yeni bir on altı güç yaratılıyor. Yine bu kanunda da aslan payı elbette büyükşehir belediyelerinin olacak. Oysa biz bu düzenlemede bir farklılık yapabilirdik Sayın Başkanım, yani teklif sahibi olarak sizin de mutlaka bundan bilginiz var, yani nasıl bir belediye kurmak için bir nüfus sınırlaması getirdiysek bunun gibi üst sınır koyarak bu oranın altında kalan belediyelere bu oranlar yani üst sınır üzerinden pay verebilirdik. Örneğin nüfusu 100 binin altında olan bir il belediyesine nüfusu 100 bin oranına göre yardım yapılabilirdi. Nüfusu 50 binin, 40 binin altında olan bir ilçe belediyesine nüfusu 40 bin oranındaki katkıyı sağlayabilirdik. Örneğin nüfusu 10 binin altında olan bir belde belediyesine nüfus oranını 10 bin sınırında tutup aynı katkıyı sağlayabilseydik en azından bu aradaki makas daraltılmış olurdu, bu makas bu kadar açılmamış olurdu. Maalesef bunu sağlayamadık ama ilerideki günlerde, mahallî idarelerimizin ve yerel yönetimlerimizin sorunlarını bilen ve geçmişte belediye başkanlığı yapmış, il genel meclisi üyeliği yapmış, belediye meclis üyeliği yapmış değerli arkadaşlarım bu Parlamentoda bulunuyorlar ve önümüzdeki günlerde, önümüzdeki süreçte bunun yeniden değerlendirilip bir “yerel yönetim bakanlığı” adı altında bu sorunları çözebileceğimizi düşünüyorum.

Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğümüzün üzerine düşen sorumlulukları, siyasi partilere aynı yakınlıkta, aynı uzaklıkta ve mesafede durarak yerine getirmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle -az önce de söyledim- Trakya bölgesinde uygulanan bu linç girişimini, Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarına uygulanan bu linç girişimini kabul etmek mümkün değildir. Örneğin geçtiğimiz hafta içerisinde -isim vermeyeceğim ama- bir gazetemizde Akfırat Belediyesiyle ilgili günlerce, ama bakın günlerce çıkan haberleri, Adalet ve Kalkınma Partili veya bir başka partili belediye başkanına yapılan uygulamalarla Cumhuriyet Halk Partili veya muhalefet partili bir belediye başkanına yapılan uygulamaların ne kadar farklı olduğunun en somut örneği, İstanbul Akfırat Belediyesiyle Trakya bölgesinde Cumhuriyet Halk Partide bulunan belediyelere uygulanan muamelenin ne olduğunu sizler de en iyi şekilde biliyorsunuz.

Bu kanunla yine aslan payının, en büyük payın büyükşehir belediyelerinin olacağını, büyükşehir belediye başkanlarının kendine sağlanan avantajların, imkânların daha fazlasının sağlanacağının bilinci içerisindedirler. Dolayısıyla kentten kırsala göçün sağlanması konusunda destek vermemiz gerekirken, maalesef, yine kırsalımızdan, köylerimizden büyükşehirlerimize göçün devam edeceğini gösteren bir kanundur diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için de hepinize teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla bir kez daha selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tüzün.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Gerçekten bugün, değerli, faydalı, önemli bir kanunun görüşmelerini tamamlıyoruz. 1914, 1924’ten bu yana bu tabanlı bir kanunu günün şartlarına, belediyelerimizin, yerel yönetimlerimizin ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden düzenleyerek getiriyoruz.

Bu kanunun temel karakteri, il özel idarelerinin ve belediyelerimizin gelirlerinin artırılmasını amaçlayan bir kanun. Söylenildiğine göre, zannediyorum tam bir hesap yok ama yüzde 40’ın üzerinde bir gelir artışı temin ediliyor. Bunu çok önemsiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biliyoruz ki, belediyelerimizin ve il özel idarelerimizin, mahallî idarelerimizin çok önemli sorunları bulunmaktadır, çok önemli görevleri ve misyonu bulunmaktadır. Bunların çözümü için de imkânsızlıklar içerisinde, sorunlar içerisinde kıvrandıklarını da biliyoruz. İşte hazırlanan bu kanun teklifiyle, mahallî idarelerin ve belediyelerimizin sorunlarının çözümü noktasında bana göre çok önemli, büyük bir adım atılmış olunmaktadır. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz, birtakım eşitsizlik, birtakım uygulama noksanlıkları endişesiyle itirazlarımız olmakla beraber, bu kanuna hem Komisyonda hem Genel Kurulda yoğun bir destek verdik. İleride düzeltileceği umuduyla, bazı noksanlıklarına rağmen de “evet” oyu vereceğimizi daha önceki arkadaşlarımız ifade ettiler.

Değerli milletvekilleri, tabii bazı temennilerimi de ifade etmek için söz aldım, son sözler söyleniliyor. Hem oyumuzun rengini ifade etmek hem bu kanunun önemini vurgulamak açısından birkaç cümle söylemek için söz almıştım ama bu arada temennilerimizi de ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu kanunla oluşturulan ek kaynaklarla yani belediye ve il özel idare gelirlerinde nereden bakarsak bakalım yüzde 50 oranına yakın bir artış sağlıyoruz. Ciddi bir kaynak artışı oluyor. Bu kaynak artışının paylaşımını ve kullanımını bakanlık olarak, merkezî yönetim olarak yönlendirmek gibi bir gerekliliği de düşünüyorum. Çünkü belediyelerimiz gerçekten hizmet üniteleri olarak görev yapmaktalar ama gerek il özel idareleri gerekse belediyeler o şehirlerde yaşayan insanlarımızın yalnız sosyal yaşamlarını geliştirmeyi değil onların geçimlerini de, onların onuruyla o şehirde çoluk çocuklarıyla karınlarını doyurarak yaşamalarını da temin edici bir görev üstlenmeliler diye düşünüyorum.

Şimdi, burada bir düzenleme getirilmiş. Özellikle küçük belediyelerimizin, belde belediyelerimizin hizmet alımını, daha fazla hizmet üretmesini temin edebilmek için “denkleştirme ödeneği” diye bir ödenek konulmuş. Doğru bir yaklaşım. Gerçekten küçük belediyelerimizin bu anlamda birtakım imkânsızlıkları var ama aslında bunu bir sosyal rehabilitasyon ödeneğine dönüştürmek lazım.

Öyle belediyelerimiz var ki değerli milletvekilleri, öyle il ve ilçe belediyelerimiz var ki hiçbir şekilde hizmet alamamış veya aldığı kaynağı doğru kullanamamış yani şehir olmanın güzelliğini insanına yansıtamamış. Mesela dün burada bir milletvekilimizin ifadesiyle öğreniyoruz ki bazı vilayet merkezlerimizin kanalizasyon sistemleri bile yok, arıtma sistemi olmayan o kadar çok vilayet merkezimiz var ki, yani, altyapısı tamamlanmamış öyle il merkezlerimiz var ki, bunların bir rehabilitasyona tabi tutulması lazım. Geç kalmış olmanın, dışlanmış, unutulmuş olmanın psikolojisini bu şehirlerde yaşayan insanlarımızın üzerinden almamız gerekiyor. Hakkâri şehrinin henüz daha kanalizasyonunun olmadığı söylendi burada.

Değerli milletvekilleri, bir sosyal maliyet olarak, bu şehirlerimizde yaşayan, bu küçük şehirlerimizde yaşayan, bu kenarda kalmış şehirlerimizde yaşayan insanlarımızı en azından şehirde yaşamış olmanın rantını, lüksünü yaşayabilecek imkânlara kavuşturabilmek için bu denkleştirme ödeneğini gelin bir sosyal rehabilitasyon ödeneğine dönüştürelim. Bu geç kalmış, bir anlamda borçlu olduğumuz, bir anlamda ihmalimizin olduğu buralara bir sosyal maliyet olarak bu borcu ödeyelim; bir temenni olarak bunu ifade ediyorum.

Bir başka şey daha: Belediyelerimizin, gerçekten çok sorunları olmakla beraber, yönetim anlayışlarında da bazı yönlendirmelere ihtiyaçları var. Belediyelerimiz tabii ki altyapı hizmetleriyle, üstyapı hizmetleriyle, şehrin güzelleşmesiyle ilgili yatırımlar yapacaklar, ama -bir başka şeye daha- o şehirde yaşayan insanların geçimlerini temin etmek noktasında birtakım sosyal faaliyetlere, birtakım altyapı yatırımlarına da kaynak ayırmaları gerekir diye düşünüyorum. Mesela -aranızda çok sayıda belediye başkanı arkadaşımızın olduğunu biliyorum- meslek edindirme kursları, iş geliştirme kursları; bunlar açılamaz mı? Bakınız, benim şehrim Mersin büyük bir şehir, zengin bir şehir, güzel bir şehir, ama sokaklarındaki her 4 kişiden 1’i işsiz gezmektedir. Yüzde 23,7 Mersin’de işsizlik. Çalışabilir nüfusta bu işsizlik yüzde 35’e ulaşmaktadır. Her 3 kişiden 1’i işsiz geziyor. Diyarbakır sokaklarında binlerce çocuk evsiz, sokakta yatmaktadır.

Bir başka… Sayın Bakanım burada olduğu için, İçişleri Bakanı olduğu için tedbir geliştirmesini talep etmek açısından arz ediyorum: Yani, işte bir yaz mevsimine yeniden geldik, yeniden mevsimlik işçiler kamyonların kasalarına dolarak başka şehirlere göçerken yol boylarında Türkiye’ye yakışmaz kazalarla toplu ölümlere tabi tutulacaklar. Buna bir tedbir geliştirelim. Bu insanları kendi doğdukları, kendi büyüdükleri şehirlerinde onurlarıyla yaşayabilecek bir imkâna kavuşturalım. Bu, tabii ki merkezî yönetimin, devletin görevi, ama mahallî idareleri bu yönde yönlendirmemiz de gerekiyor. Çok ciddi kaynaklar ayırıyoruz. Bu kaynaklarla birtakım tedbirler geliştirerek… İşte bazı belediyelerimiz bunu yapıyor, biliyorum, meslek edindirme kursları açarak, kalifiye insan yetiştirmek veya balık tutmayı öğretmek gibi… Bu yönde ben Hükûmetimizin, merkezî yönetimin, Sayın Bakanlığın bu yönde, artan bu kaynakların kullandırılmasını, kullanımını da yönlendirici bir yönetmelikle bir yönlendirme yapmasını çok gerekli ve faydalı görüyorum. Bu anlamda yapılacak birçok iş var. İşte okuma yazma kursları, iş edindirme kursları, kadın sığınma merkezleri, güçsüzler yurdu gibi birtakım yatırımlara bu artan kaynakları yönlendirmek daha etkili ve faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Ve bu kanunun her şeye rağmen faydalı, gerekli ve yılların ihmaliyle gecikmiş bir kanun olduğunu, bugün burada tamamlamış olmak, buna katkı vermiş olmanın da huzuruyla faydalı bir kanun olduğunu söylüyorum. Emeği geçen, teklifte bulunan arkadaşlarıma da teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

AK PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün.

Buyurun Sayın Ergün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifini arkadaşlarımızla birlikte verdik ve bu teklifi verirken aslında Hükûmetimizin tasarısını esas alarak, o tasarıdaki ana espriden yararlanarak verdik ve hem belediyelerimize hem de il özel idarelerimize genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları payı artırma amacını güttük. Onun dışında elbette yerel yönetimlerin kendi öz kaynaklarını da artıracak yeni düzenlemeler getirilebilir. Onlar kendi kararlarıyla da bunu bazı açılardan yapabilirler. Ama bizim buradaki amacımız, genel bütçe vergi gelirlerinden payı artırmaktı ve bunu da oranlardan ziyade havuzu büyüterek gerçekleştirmeyi amaçladık. Daha önce bazı vergi kalemleri yerel yönetimlere pay dağıtılan havuza dâhil değildi. Bunun içerisinde özel iletişim vergisi, özel tüketim vergisi, motorlu taşıtlar gibi vergilerin bir kısmının tamamı bu havuzun dışındaydı, bir kısmının bazı bölümleri havuzun dışındaydı. Şimdi havuzun dışında kalan hiçbir vergi kalemi kalmamış oldu. Vergi iadeleri dışında her şey yerel yönetimlere pay dağıtılmasıyla ilgili genel bütçe vergi gelirleri havuzuna dâhil edildi, böylece havuzu büyüterek almış oldukları payı büyütme amacını gütmüş olduk.

Şimdiye kadar özellikle özel idareler ve belediyeler açısından pay dağıtım sisteminde tek bir kriter uygulanıyordu, nüfus kriteri. Her zaman çokça şikâyetler geldi. Burada da konuşuldu. İşte, yaz-kış nüfusu, turizm bölgeleri, kış şartlarının ağır geçmesi, coğrafya şartlarının zor olması gibi birtakım özelliklerin de tasarıya, tekliflere yansıtılabilmesi talep edilmişti. Bunların bazılarının somut kriterleri bulunamadığı için hepsini yansıtmaya elbette imkân olmadı ama özellikle coğrafi şartların zorluğu ile kış mevsimi gibi, mevsimsel şartların zorluğu gibi hususlar dikkate alındığında, kalkınmada öncelikli yörelerle -kalkınma endeksinin düşük olduğu yörelerle- buraların örtüştüğünü gördük ve gelişmişlik endeksini de pay dağıtımında nüfustan sonra ayrı bir kriter olarak belediyelere getirmekle, gelişmişlik endeksi düşük olan, yani mevsim şartları ve coğrafi şartları zor olan bölgelere ilave bir transfer yapma imkânını da bu teklifin içerisinde getirmiş olduk.

Özel idarelerde ise, aynı zamanda coğrafi büyüklüğü, kırsal alanda yaşayan nüfusu da ayrı bir kriter hâline getirerek il özel idarelerinin paylarının sadece nüfus esasına göre değil, yeni bazı kriterlere göre dağıtılması imkânını da getirmiş olduk.

Büyükşehir belediyelerinin aldığı paydaki esas bellidir. O ilde toplanan vergiler esastır. O ilde vergi toplanma oranı yüksekse o büyükşehrin payı yüksek olmaktadır. Büyükşehir yapmanın mantığı budur zaten. 1984 yılından beri büyükşehirler bu esasa göre yapılıyor. Daha sonra bu mantıktan biraz ayrıldı. Bazı büyükşehirler -belki popülist düşüncelerle de başka havuz oluşturulduğu için- havuzdan pay alsın diye büyükşehir oluşumu da sağlandı ve şimdi 75-25 gibi bir denge var. Yüzde 75’ini kendi ilinde toplanan vergilerin yüzde 5’inden alıyor, yüzde 25’i havuzda toplanıyor, yüzde 25 de nüfusuna göre tekrar dağıtıma tabi tutuluyor. Böylece ilinde vergi toplanması yüksek olmayan bazı büyükşehirler, bu havuzdan normal aldıkları payın birkaç katını alarak büyükşehir hizmetlerini üretme imkânına sahip olabiliyorlar. Bunların en bariz örneği Erzurum’dur, Diyarbakır büyükşehirlerimizdir. Bunların havuzdan aldıkları pay, kendi illerinde toplanan vergiden aldıkları paydan en az 3 kat, 4 kat, 5 kat daha fazla olabilmektedir.

Üstelik, büyükşehirlerde elbette hizmetlerin maliyeti de çok farklıdır. Bir yol açmaya çalıştığınız zaman, sadece kişi başına düşen para olarak değil, kişi başına hizmet maliyetini de hesaplama zarureti vardır burada. Bir yol açmaya çalıştığınız zaman, Anadolu’daki bir yerde bir belediyede istimlak bedeli 1 lira iken bir büyükşehirde istimlak bedeli 10 kat fazla, 20 kat fazla, 100 kat fazla olabilmektedir. Hatta, şimdi bir de bir bilirkişi anlayışı var ki bizde, normal kamulaştırma bedellerinin 10 katını o bilirkişi kamunun önüne koyabilmektedir. Bilirkişi marifetiyle de ayrıca kamulaştırma bedellerinin nereye vardığını tahmin edemiyorsunuz. Bu hizmet maliyetlerinin de son derece yüksek olduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla, büyükşehirlerde ciddi bir pay artışı gelmemiştir, normal sistem neyse odur. Ayrıca, akaryakıttan alınan özel tüketim vergisinden -biraz önce verdiğimiz bir önergeyle- dört buçuk yıl süreyle büyükşehirlerin pay almasını da engellemiş bulunuyoruz. Yani, büyükşehirlerin artışı hemen hemen yüzde 50 oranında bu önergeyle azaltıldı dört buçuk yıl boyunca. Diğer yerlerde özel tüketim vergisinden pay alırken belediyeler, büyükşehirlerde dört buçuk yıl boyunca bundan pay alamayacaklar. Böyle bir düzenlemeyle de o sizin sözünü ettiğiniz eleştirilerin büyük bir bölümü ortadan kalkmış oldu.

Herkes şunu söyledi, denkleştirme ödeneği iyi bir şey oldu diye. Evet, gerçekten iyi bir şey oldu. Ben hatırlıyorum değerli arkadaşlar, üç yıla yakın zaman yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevi yaptım. 1.800 tane -bizim partimizden seçilmiş- belediye başkanımızla sık sık her vesileyle muhatap olduk. Özellikle küçük belediyeler Ankara’dan, bakanlıklardan, fonlardan üç beş kuruş para alabilmek için inanın günlerce burada kalıyorlar. Onun önünde ceket ilikle, buna bir şey götür… İktidar-muhalefet fark etmiyor, bir belediye başkanının bürokrasinin kapısında günlerce üç beş kuruş para için beklemesi doğru bir şey değildi ve bu fonların hepsini kaldırdık. Şimdi genel bütçe vergi gelirlerinin binde 1’ini nüfusu 10 binin altındaki belediyelere ayırdık.

Maliye Bakanlığı yılda 50 milyon kadar parayı dağıtıyor. Bu 50 milyonluk rakam, denkleştirme ödeneğiyle 200 milyonu aşmıştır. Şimdi 200 milyonluk bir rakam her yıl düzenli olarak nüfusu 10 binin altındaki belediyelere gidecek ve böylece bu arkadaşlarımız artık kapı kapı dolaşmak zorunda kalmamış olacaklardır. Ayrıca BELDES projesiyle de bütçede yılda 300 milyon gibi bir rakam BELDES için destek amacıyla bu belediyelerimize gitmektedir.

Değinmek istediğim son bir konu var: Belediyelerimizin en önemli sorunlarından bir tanesi borçlar. Borçların da önemli bir bölümü vergi, sigorta, Emekli Sandığı borçlarıdır. Niçin? Çünkü bir belediye başkanı İller Bankası payı, kasasına girdikten sonra önünde bu kadar çok hizmet, bu kadar çok birikmiş ihtiyaç dururken kolay kolay bu parayı vergi ve sigortaya yatırmayı düşünmez, düşünmüyor. Herkes, belediye başkanlarının çoğu da bundan şikâyetçidir. Biz burada yaptığımız düzenlemeyle belediyelerin memur ve işçilerinin sosyal güvenlik harcamalarını ve sigorta primleri dışındaki vergi ödemelerini kaynaktan kesme kuralı getirdik. Yaklaşık olarak, gidecek olan payın yüzde 10 kadarı buna tekabül etmektedir. Kesinti miktarını da yüzde 40’la sınırlandırdık. Bu da dâhil, yani kaynaktan kesilecek paralar da dâhil, belediyelerden kesilecek olan para yüzde 40’ı asla geçemeyecek ve bundan sonra belediyeler vergi, sigorta, Emekli Sandığı borçlanmasıyla karşı karşıya kalmamış olacaklar. Aslında bu teklif belediyelerimizin borçlanma açısından geleceklerini de güvence altına alan bir teklif olarak karşımızdadır, hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Elbette bu harcamalar iyi denetlenmelidir. Bu denetimin hukuki boyutunu merkezî idare yapmaktadır, ama takdir edersiniz ki yerel yönetimlerle ilgili denetim yerindelik denetimi şeklinde olamaz, hukukilik denetimi şeklinde olabilir. Bir belediye başkanı yol yapması gerekiyorken park yapıyorsa, başka lüzumsuz harcamalara öncelik veriyorsa, onu denetlemek önce seçildiği partinin görevidir, sonra oradaki meclis üyelerinin görevidir, oradaki sivil toplum örgütlerinin, halkın görevidir. Lütfen, yerindelik denetimini seçildiği partilerin yetkili organları, sivil toplum örgütleri ve halk doğru yaparsa bence belediye başkanlarımız bu kaynakları doğru, etkin ve verimli bir şekilde kullanabileceklerdir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergün, devam edin.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bütün belediye başkanlarımıza, il özel idarelerimize bu teklifin ve yeni kaynakların hayırlı olmasını diliyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergün.

Madde üzerinde şahsı adına ilk söz Batman Milletvekili Ahmet İnal’a aittir… Yoklar.

Elâzığ Milletvekili Sayın Hamza Yanılmaz… Yoklar.

İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz.

Kamer Genç zaten yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan… Konuşmuyor.

Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, 248 sıra sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi hakkında oyumun rengini belirtmek üzere lehte şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sayın Başkan Vekilimin, saygıdeğer büyüğümüzün şahsında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu Parlamento çatısı altında yüzlerce, binlerce kanun teklifi ve yasa geçti. Emin olun toplumun birçok kesimini ilgilendiren yasalardı. Ama bu yasa, A’dan Z’ye, Tunceli’nin (A) köyünden, Edirne’ye kadar, Trabzon’dan Şanlıurfa’ya kadar 70 milyon insanı direkt ilgilendiren bir yasa. Onun için, öncelikle bu yasanın tüm insanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş dönemlerde bu ülke için, bu millet için samimiyetle hizmet etmeye çalışan birçok hükûmet gelmiştir. Güzel hizmetler de yapmaya çalışmışlardır. Ama emin olun, yapamadıkları güzel hizmetlerin temelinde merkeziyetçi zihniyetin yani her şeyin Ankara’dan yönetiliyor olmasının yattığının bilincinde olan bir partiyiz. İşte, her şeyi Ankara’dan yönetmek yerine, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesindeki bir köyün yolu, suyu, elektrik sorunu olduğu zaman, oradaki muhtarın 850 kilometre yola çıkıp, Ankara’ya gelip veya oradaki bürokratın buradan izin almasının bu ülkeyi, bu ülkeyi yöneten insanları sıkıntıya  koyduğunun bilincinde olan bir partiyiz. Onun için, çıkardığımız yerel yönetimler yasasıyla biz yerel yönetimleri güçlendirdik. Biz kaymakamlarımıza yetki verdik, il genel meclis üyelerimize yetki verdik, valilerimize yetki verdik. Çünkü biz, orada halkın oyuyla seçilmiş olan insanlara inanan bir partiyiz. Orada kaymakamına, valisine güvenen bir partiyiz ve bu yetkileri verdik. Ama yeterli miydi? Emin olun, yetkinin karın doyurmadığının, hizmeti götürmediğinin bilincinde olan bir parti olarak, para ve kaynak aktarmamızın gerektiğini bilen bir parti olarak, işte şimdi bu vermiş olduğumuz yetkilerin ışığı altında daha iyi hizmet götürmek için para, kaynak aktarmaya çalışıyoruz.

Emin olun ki, oradaki yerel yöneticilerimiz, belediye başkanlarımız, il genel meclis üyelerimiz, kaymakamlarımız, valilerimiz buradaki kaynak artışıyla birlikte Şanlıurfa’nın Suruç’una, Ceylânpınar’ına; Trabzon’un Sümela Manastırı’na çok daha iyi hizmet götürecek. Çünkü biz insanlarımızın, milletimizin, halkımızın hizmetin en güzeline layık olduğuna inanan ve bunun için gece gündüz çalışan bir partiyiz. Emin olun, niyetimiz böyle halisane oldukça başarının kaçınılmaz olacağının da bilinmesini istiyorum.

Son olarak, 22 Temmuz seçimlerinde seçim bölgem olan Şanlıurfa’da gezerken yaşlı bir amcamın bana söylediği bir nasihati ve duayı sizlerle paylaşarak aranızdan ayrılmak istiyorum.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Beraber olacağız, dur daha. “Şimdilik” de…

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, yani kürsüden ayrılmak istiyorum. Allah’ın izniyle biz hizmet aşkıyla yandığımız müddetçe bu çatının altında çok daha iyi hizmet edeceğimizin de bilinmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, yetmiş sekiz yaşında bir amcamız şunu söylemişti: “27 Mart 1994 tarihinde Sayın Başbakanımızın İstanbul Belediye Başkanlığına seçilmesiyle birlikte İstanbul hizmet gördü, İstanbul çalışma gördü ve su gördü. 3 Kasım 2002’de de yine Sayın Başbakanımızın başkanlığındaki AK PARTİ Hükûmetleri sayesinde bu ülke hizmet, çalışma, birçok şeyin yanında kardeşlik gördü. Bu kardeşlik ortamının, bu hizmet şevkinin, bu çalışmaların devamı için 22 Temmuzda size oy vereceğiz. Gidin, yolunuz bahtınız açıktır ve öyle olacak, duam sizinle.” dedi ve emin olun bizi buraya gönderdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başak, sözlerinizi tamamlar mısınız.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Biz de şimdi o amcamıza, o milletimize layık olmanın aşkı ve heyecanıyla gece gündüz çalışmaya devam edeceğimizin ispatı olan bu yasaya lehte oy kullanacağımı belirtir, tüm milletimize hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başak.

Aleyhte söz, Tunceli Milletvekili Kamer Genç… Sayın Genç yoklar.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

262

Kabul

:

260

Ret

:

    2 (x)

Böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı, uğurlu olsun.

Teşekkür için Sayın İçişleri Bakanımız konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

                               

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herhâlde Türkiye’de şu anda çok kişi çok memnundur. Belediye başkanlarımız, il özel idarelerimiz, meclis üyelerimiz, genel sekreterlerimiz, meclis başkanlarımız, valilerimiz, kaymakamlarımız hepsi çok memnundur çünkü çok önemli bir düzenlemeyi bugün kanunlaştırdık. Gerçekten bu, âdeta bir armağan oldu belediye başkanlarımıza, özellikle son hizmet yıllarında, son yaz döneminde. Biliyorsunuz zaten Hükûmet olarak geçen hafta bir karar almıştık ve yaz aylarında kesinti yapılmayacağını -dört ay- kendilerine müjdelemiştik. Şimdi de kendilerine ciddi bir gelir artışı sağlayan bir düzenlemeyi bugün yasalaştırdık.

Bu, biliyorsunuz, dün  tarihiyle yani 1 Temmuz 2008 tarihiyle yürürlüğe girmiş oluyor ve yürürlüğe girdiğinde öyle uygulanacak. Temmuz ayından itibaren belediye başkanlarımız çok ciddi bir kaynak artışı elde etmiş olacaklar. Tabii, dileğimiz bizim bu kaynakların kıymetini bilsinler. Yüce Meclisimiz ve biz hükûmet olarak niçin bu teklifi destekliyoruz? “Vatandaşlarımıza daha fazla hizmet gitsin” için, “belediyelerimiz, il özel idarelerimiz o yörelerde yaşayan değerli vatandaşlarımıza daha fazla  hizmet götürsünler, onların daha fazla ihtiyacını sağlasınlar ve daha huzurlu hayatın oluşmasında, gelişmesinde daha çok çalışsınlar” için. Bu dileklerimi özellikle buradan başkanlarımıza da iletiyorum.

Tabii, bütün parti gruplarına, bütün milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Aslında, dikkat edildiyse geçen haftadan beri bu teklif üzerinde burada tartışmalar yapıldı, çok şey söylendi ama neticede bütün parti gruplarımız bu teklifi destekledi ve bütün parti gruplarımızın şu anda da desteği var, oylamada da onu gördük; ben, hepsine bu sebeple de tekrar teşekkür ediyorum.

Tabii, burada, Grup Başkan Vekilimiz, biraz önce -zaten teklif sahipleri AK PARTİ Grup Başkan Vekili, Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekilleridir- burada içeriğiyle ilgili epey önemli açıklamalar yaptı, ama, ben, tekrar şunu ifade ediyorum: Bu teklif yasalaştığında neyi getirecek?

1) Pay artışını getiriyor, yani matrahı artırıyor ve belediyelerimizin, il özel idarelerimizin geliri artıyor.

2) Dağıtım kriterlerini daha adaletli şekle getiriyor, özellikle de bölgesel farkları, gelişmişlik farklarını telafi edici bir düzenlemeyi yapmış oluyoruz.

Ve denkleştirme ödeneğini getiriyoruz. Nüfusu 10 binin altındaki belediyelerimiz için bu çok ciddi bir mekanizmadır, denkleştirme ödeneği, bunu getiriyoruz.

Ve çok önemli bir boyutu, çok tartışmayı, gereksiz tartışmaları ve belki biraz da suistimali önlemiş oluyoruz, belediyelerimizin kamuya borçlanmalarını ciddi bir disiplin altına almış oluyoruz, artık bu konularda spekülasyonlar olmayacak; efendim, uzlaşmalar, aflar vesaire gündeme gelmeyecek. Bu disipline edilmiş oluyor, ama bir şeyi de garanti altına alıyoruz, hiçbir şekilde belediyelerimizin kamudan aldığı, genel bütçeden aldığı, vergi gelirlerinden aldığı ödenek yüzde 40’ın üzerinde kesintiye uğramayacak. Bunlar, bu kanunun tabii çok önemli boyutlarıdır.

Ben, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Önce, tabii teklif sahiplerine, emeği geçen bürokrat arkadaşlarımıza -Maliye, Hazine, İller Bankası, Bakanlığın personeli yoğun mesai sarf ettiler- Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine -orada ciddi tartışıldı bu, gerçekten olgunlaştırıldı- ve yüce Meclisin değerli üyelerine, parti gruplarımıza ve milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.33

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve  Dışişleri Komisyonu Raporu (1/356) (S. Sayısı: 233) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 233 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarını tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü.

Sayın Çöllü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde enerji en stratejik kaynak durumuna gelmiştir, ulusal güvenliğin en önemli unsurlarından biridir. Uluslararası ilişkilerde en önemli gündem maddesi olabilmekte, hatta yakınımızda yaşanan Irak Savaşı’nın nedenleri arasında petrolün kontrolünün yattığı sıkça söylenmektedir. Türkiye, enerjinin büyük bölümünü, yaklaşık yüzde 75’ini ithal ediyor ve bugün sık sık gündeme gelen cari açık sorununun da büyük bir bölümü bu ithalattan kaynaklanıyor. Bunda da en önemli payı doğal gaz oluşturuyor. Biz, doğal gazı alıp elektrik üretiyoruz. Kendi termik santrallerimizi ihmal ederek elektrik üretimimizin neredeyse yarısını doğal gazdan sağlıyoruz. Bunun sağlıklı bir enerji politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu tablonun devamı olarak önümüzdeki dönemde de ciddi bir enerji açığı olacağı gerekçesiyle, Türkiye, bir nükleer enerji macerasına sokuldu. Bu süreç işliyor. Şimdi Türkiye'nin ulusal çıkarlarını gözeten bir enerji politikası var mı? Bu soruya “evet” demek mümkün değildir.

                                  

(x) 233 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bildiğiniz gibi, enerji alanında 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile yeni bir dönem başlamıştır. Kamunun bu alanda yatırım yapması yasaklanırken, serbest piyasa ekonomisi içerisinde sistemin işleyeceği öngörülmüştür. Ama gelinen noktada, sistemin işlemediği, arz güvenliği konusunda ciddi risklerin oluştuğu bir döneme geldik. Bakanlığın yüzde 6,3’lük düşük senaryodaki talep artışı tahminine göre en yıl en az 2.000-2.500 megavatlık yeni yatırım yapılması gerekirken, özel sektörün yaptığı yatırımlar 700 megavat düzeyinde kalmıştır. Bu durum, ülkenin enerjide yedek kapasitesinin giderek kaybolmasına yol açtı ve enerjide bıçak sırtı dönemine girildi.

Değerli milletvekilleri, geçen yaz yaşadık elektrik kesintilerini ve özellikle benim seçim bölgem Antalya’da habersiz bir şekilde yapılan kesintiler nedeniyle çok ciddi sorunlar yaşandı. Özel sektörün neden yatırım yapmadığını öncelikle burada sorgulamak gerekir. Geçen günlerde Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol Komisyonumuzda bir sunum yaptı, orada ilginç bir saptaması vardı, dedi ki: “Enerjide ciddi bir arz güvenliği sorunu var. Ne körü körüne devletçi politikalar ne de körü körüne serbest piyasa…” Biz ne yaptık? “2001’den sonra devlet elini çeksin, piyasa koşullarında her şey yoluna girecek.” dedik. Uzun vadeli ve ulusal çıkarları gözeten planlamalar yapmak yerine, özel sektörün sorunları çözeceğini varsaydık. Özel sektörü de burada tek başına suçlamak istemiyorum ama onlar da kârlılığı ön planda tutunca şu an bulunduğumuz kriz noktasına geldik. Arz açığının üzerine bir de Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği eklenince elektrikte neredeyse bir karaborsa oluştu.

Geçenlerde, ülkemizin önemli iş kadınlarından birisi “18 kuruşa alıyorsunuz, 8 kuruşa satıyorsunuz.” diye Enerji Bakanına tepki gösteriyordu. Ben de sormak istiyorum, neden 18 kuruşa alınıyor? Bu aradaki fark nereden karşılanıyor? Bu para havadan gelmiyor, yine vatandaşlarımızın cebinden çıkıyor değerli arkadaşlar. Bu sistem nedeniyle kamunun fazladan ödediği miktarın 1,3 milyar YTL olduğu belirtiliyor. Bu çok ciddi bir rakam; hedeflenen ne idi, sonuç ne oldu?

Arz güvenliği sağlanıp rekabet ortamı içerisinde fiyat oluşacaktı ama tam tersi oldu. Şimdi, hem arz açığı var hem de vatandaşa ilk etapta yüzde 20’lik zam çıktı. Bu zammın ikinci ayağı olarak da yüzde 21’lik zam dünden itibaren yürürlüğe girdi. Toplamda baktığımızda, bu yana kadar elektriğe yapılan zammın miktarı neredeyse yüzde 50’ye ulaşıyor. “Beş yıldır elektriğe zam yapmadık.” diye övünen AKP İktidarının, altı ayda elektriğe yaptığı zam yüzde 50’yi buldu. Şimdi, otomatik fiyatlandırmayla bu zamlar katlanarak devam edecek yani ne elektrikte arz güvenliği sağlanabildi ne de fiyat istikrarı sağlanabildi. Üzerinde durulması gereken başka konular da var ama sadece bu iki unsura baktığımızda, AKP İktidarının enerjide sınıfta kaldığını açıklıkla söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, kendi elindeki kaynaklar yerine dışa bağımlı enerji politikasını sürdürdüğü sürece enerji sorununu çözmesi mümkün değildir. Şimdi, nükleer santral gündemimize giriyor; birinin Mersin’de, diğerinin de Sinop’ta kurulacağı söyleniyor. Sayın Başbakan, “Nükleer konusunda kamuoyunda haklı tepkiler var, haklı kaygılar var... Bizim de paylaştığımız kaygılar var...” Biz, Nükleer Santral Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısının görüşmelerinde de bu kaygılarımızı gündeme getirmiştik.

Şimdi Türkiye’nin nükleer macerasına nasıl girdiğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Geçen dönemin sonunda bu kanun tasarısı çıkarıldı biliyorsunuz. O dönemin Cumhurbaşkanı da bu kanunu veto etti. Cumhurbaşkanının vetolarının ardından genel yapılan temayül nedir? Ya veto gerekçelerine uyup ilgili maddeleri yeniden düzenlersiniz ya da “Hayır, ben bu gerekçeleri inandırıcı bulmuyorum, benim yaptığım doğrudur.” dersiniz. Ülkemizin geleceğini ilgilendiren böyle ciddi bir konuda ne oldu? Hazırlanmış otuzu aşkın önergeyle kanun neredeyse bütünüyle yeniden yazıldı. Türkiye, nükleer santral kurmak gibi, sadece beş-on yıllık projeyi değil, kırk-elli yılını, belki daha uzun bir zamanını etkileyecek bir adımı böyle atıyor. Sormak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı veto etmeseydi ne olacaktı? Yani, altı ay önce çıkardığınız Nükleer Kanunu’nu ters yüz ederek, “Böylesi doğrudur.” diyerek yeniden çıkarıyorsunuz. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken, ülkemizin yarınlarını yakından etkileyebilecek bir projeye AKP İktidarının yaklaşımı maalesef bu olmuştur. Böyle bir yaklaşımla nükleer macerasına sürüklendik ve gidiyoruz diyorum.

Değerli milletvekilleri, nükleer santrallerin yapıldığı dönemde olmayan çok önemli kaynaklar var bugün önümüzde. Enerji verimliliği, tasarruf ve yenilenebilir kaynaklar. Otuz yıl önce rüzgâr santrali bir alternatif değildi ama bugün ciddi bir kaynak. Almanya, kapattığı nükleer santrallerin yerine rüzgâr santralleri kuruyor. Bugün pek çok tarım ürününden yakıt üretiliyor. Böyle bir teknoloji gelişiyor. Biz kendi topraklarımızda üretebileceğimiz biyoyakıtlar için gerekli teşviki veriyor muyuz? ÖTV’yi indirebiliyor muyuz? Hayır. Bu yasayla nükleere verdiğimiz teşviki rüzgâr için veriyor muyuz? Bunun yanıtı da hayır. Tasarruf ediyor muyuz? Bu da hayır.

Size bir paragraf okumak istiyorum, lütfen bunu dikkatle dinleyin. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Nevada Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Yunus Çengel’in bir makalesi var, diyor ki orada Çengel: “ABD tasarrufla tanışmadan evvel büyüyen ekonomisinin elektrik ihtiyacını nükleer santrallerle karşılamayı planlıyordu ve 1970’li yıllarda onlarca nükleer santral inşasına başlanmıştı. Ancak öngörülmeyen bir şey oldu ve tasarruf tedbirleri, büyüyen ekonominin enerji ihtiyacını karşılamaya kâfi geldi. Sonunda toplam 107 bin megavat kapasiteli değişik yapım aşamasındaki doksan yedi nükleer santral iptal edildi ve harcanan on milyarlarca dolar boşa gitti.” Bu, yaşanan, bilinen bir gerçek. Şimdi, onlar, tasarrufla 107 bin megavatlık doksan yedi santralin elektriğini sağlamışlar, biz kuracağız 5 bin megavatlık bir santral. Aradaki farkı dikkatlerinize sunuyorum. Yani, Türkiye bir yıl tasarruf yapsa kurulacak nükleer santralin elektriğine ihtiyaç kalmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, enerji kaynakları konusunda bazı kriterler vardır. Bir, yerli olması; iki, yenilenebilir olması, ekonomik olması, çevre dostu olması, yüksek verimli olması, enerji yoğunluğunun yüksek olması, iklim şartlarına bağlı olmaması, kurulum süresinin kısa olması ve enerji tüketim mahallerine yakın olması ki bunların hepsi öncelikler ve tercih edilen hususlardır. Bunlara, halk tarafından benimsenmesi ve istihdam yaratması gibi sosyal ve politik kriterler de eklenebilir.

Ben şimdi sormak istiyorum: Nükleer santral bu saydığımız kriterlerin kaçını karşılıyor? Biz, enerjimizin büyük bölümünü ithal ediyoruz; şimdi, bu dışa bağımlılığı artıracak bu durum. Riski yüksek, pahalı bir kaynak ülkemize dayatılıyor. Türkiye, bir an önce ulusal çıkarlarını dikkate alan, kendi kaynaklarını önceleyen bir strateji hazırlamalı ve bunu tavizsiz uygulamalıdır. Yerli ve yenilenebilir kaynaklar desteklenmeli, tasarrufun en önemli kaynak olabileceği unutulmamalıdır. Yani, her şeyden önce tasarrufa önem verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, enerji arz güvenliği ve zamlar konusunda nükleer maceraya girişte olması gereken ciddiyetin gösterilmemesi nedeniyle AKP’nin enerjide sınıfta kaldığını söylemiştim. Şimdi, genel olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında yaşananlarla ilgili düşüncemi paylaşmak istiyorum.

Adana Milletvekilimiz Tacidar Seyhan, Ankara Milletvekilimiz Nesrin Baytok, Amasya Milletvekilimiz Hüseyin Ünsal, Tekirdağ Milletvekilimiz Faik Öztrak ve ben bir komisyon oluşturduk ve enerji politikalarını, uygulamalarını, yaşananları inceledik. Önümüzdeki günlerde bunları ayrıntısıyla sizlerle paylaşacağız.

Görünen tablo maalesef hiç de parlak değil. Zaten yapılan operasyonlarda her şey ortaya konmaktadır. Beyaz Maden Operasyonu, Mavi Hat Operasyonu, Kazı Operasyonu, Köstebek Operasyonu… Bunların hepsinde Enerji Bakanlığı var. Yani böyle bir tablo içinde enerji politikası üretmek ve yürütmek mümkün değildir.

İstanbul’da bir maden sahasıyla ilgili bir talebe, genel müdür 2 kez olmaz diyor. Genel müdür izindeyken yerine bakan müdür vekili 5 bin YTL ruhsat bedeliyle sahayı tahsis ediyor. Bu konu resmî belgelere geçmiş. Müfettiş raporlarında deniliyor ki: “Bu alan moloz dökmek için kullanıldığında elde edilebilecek gelir 90 milyon YTL olacaktır.” Yani 5 bin YTL veriyorsunuz, hiçbir yatırım ve masraf yapmadan sahaya moloz döktürüyorsunuz ve 90 milyon YTL kazanıyorsunuz. Yani 18 bin katlık bir rant dönüyor ortada. Bu boyuttaki bir rantı sadece 2-3 bürokratın paylaşacağını varsaymak biraz hayalcilik olur. Bu konunun siyasi bağlantıları hâlâ ortada yoktur. Bunun gibi birçok örnek yaşanmış, belki hâlâ da yaşanıyor. Resmî belgeler de yazıyor bunları, müfettiş raporlarında ve Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında, bunları sizler de görebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de kalıcı ulusal çıkarları önceleyen bir politika değil, günübirlik çözümler geliştiriliyor. Türkiye’ye acil değil, akılcı çözümler üretilmelidir. Bir dönemde “Karanlıkta kalacağız.” söylemiyle doğalgaza bağımlı hâle getirilen Türkiye’ye, şimdi herkes bunun yanlış olduğunu, bunun payının azaltılması gerektiğini söylüyor. Ama önümüzdeki günlerde yeni yeni doğalgaz santralleri kurulacak, Türkiye daha fazla doğalgaza bağımlı hâle gelecek. Size bir örnek vermek istiyorum: Seçim bölgem Antalya’da bir doğalgaz santral inşaatı sürüyor. Şimdi, Antalya’nın enerji açığı çok fazla. Özellikle yaz aylarında talep 2 katına çıkıyor. Geçen yıl oteller çok ciddi sıkıntılar yaşadı. Turistlere diyemeyiz ki “Ya bizim politikacılarımız enerjide ciddi hatalar yaptı, onun için karanlıkta kaldık, kusura bakmayın.” Böyle bir şey deme şansımız yok.

Antalya’da çok büyük, çok güzel tesisler var arkadaşlar. Milyarlarca dolarlık yatırımla yapıldı bunlar. Ama sezonda bunlara elektrik veremediğinizde bu güzelliklerin hiçbir anlam ifade etmediğini hepimiz takdir ederiz. Durum böyle olunca da yine acil çözümler devreye sokulmak isteniyor. Bir firmamız geldi, Antalya’da doğalgaz santrali kurmak istedi. Buna hiç kimsenin itirazı olmaz, başta bizim. Yatırım, hele enerji alanında ise bu, Antalya için çok önemli. Ancak enerji açığı var diyerek de her şeyi kabul etmek doğru değildir.

Bu santral inşaatı 2 kez mühürlendi çünkü verimli tarım arazisi üzerinde kurulmak isteniyor. Bir önergeme Sayın Bakanın verdiği yanıtta, başvurunun 2 kez reddedildiğini, 3’üncü seferde onay verildiğini söylüyor. Ne oldu? Kararlar değişiyor. Burada kamu yararı var ise bu işin başlangıcında kamu yararı yok muydu, neden o 2 seferde izin verilmedi? Başlangıçta bu izinler, onaylar alınmıyor; bunu kabul etmek mümkün değildir. Enerji açığı ciddi sorundur ama burada, acil değil, akılcı, hukuka uygun yatırımlarla çözümler geliştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye enerjide kötü bir yola sokulmuş ve tüm uyarılarımıza, uzmanların uyarılarına rağmen bu yanlış yolda yürümeye de devam etmektedir. Yerli ve yenilenebilir kaynaklarımız yerine dışa bağımlı ve pahalı seçenekler devreye süratle sokulmaktadır.

Bir de bunun üzerine özelleştirme, serbest piyasa uygulamaları, dengeleme ve uzlaştırma gibi uygulamalar eklendiğinde, vatandaşımızın elektrik faturası sürekli kabarmaktadır. Elektrik Mühendisleri Odası bir hesaplama yapmış, bunu da dikkatinizi çekiyorum: 4 kişilik bir ailenin asgari yaşam standardı için gerekli olan 230 kilovat saatlik elektrik tüketimi baz alındığında, aylık elektrik faturası, 2007 yılında 36,4 YTL iken Ocak 2008’de 43,5 YTL’ye çıkmış, dün devreye giren zamlarla da 52,6 YTL’ye ulaşmıştır. Otomatik fiyatlandırmayla yıl sonunda bu faturanın 100 YTL düzeyine ulaşacağına şaşırmamak gerekmektedir. Sadece bu bile AKP İktidarının enerji politikalarının yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, enerji politikası konusunda bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bununla ilgili de bir soru önergesi vermiştim, geçenlerde de basına yansıdı. TÜBİTAK uzmanları Zonguldak taşkömürü havzasında kömür varlığına bağlı olarak 300-600 milyar dolar/metreküp gaz potansiyeli buldular. “Bu, ülkemizin yirmi yıllık ihtiyacını karşılayabilir.” dediler. Ben bunu duyunca açıkçası çok heyecanlandım. Ama aynı heyecanı Sayın Bakan yaşamamış olacak ki “Bu farklı bir çalışma, öncelikle bunun ispatlanması lazım.” dedi. Ben bu açıklamayı açıkçası anlamakta zorluk çekiyorum. O zaman, hemen gidip bir sondaj yaptırsın Sayın Bakan, baksın; var mı, yok mu, hepimiz anlayalım. Kendi bilim adamlarımız “Yerli, ucuz bir kaynak bulduk.” diyor, Sayın Bakan burun kıvırıyor. Ama dışa bağımlı pahalı doğal gaz ve nükleer santraller konusunda çok atak ama kendi kaynağımıza, maalesef, itibar etmiyor. Bu anlayış devam ettiği sürece de Türkiye’nin enerji faturası kabarmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeliyle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Türkiye hidrolik potansiyelinin yüzde 30’unu kullanıyor şu an. Benim de mezun olduğum İstanbul Teknik Üniversitesinin bir raporu var. Raporda deniliyor ki: “Gelişmiş ülkelerin hidrolik potansiyellerini teknik sınıra yaklaşacak düzeyde değerlendirdikleri günümüzde, ekonomik, hidrolik potansiyelin yüzde 30’unu değerlendirebilmiş olan ülkemizdeki bu yaklaşımı açıklamak mümkün olmamaktadır.” Yani, bilim adamlarımız dahi şaşırmış “Nasıl oluyor bu?” diyorlar. Ayrıca, raporda, kömürle ilgili bir bölüm de var. Deniliyor ki: “Kömür yakma teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte hem daha temiz hem daha da verimli bir şekilde elektrik üretimi mümkün hâle gelmiştir. Sonuç olarak, temiz kömür teknolojileri denilen yeni yakma teknikleriyle, yüksek çevrim verimlerini mümkün kılan teknolojilerle kömür kullanımı önümüzdeki yıllarda bir numaraya yükselmek durumundadır.” Yani, deniliyor ki: “Kömür temel kaynak olmalıdır.” Peki Hükûmet buna ilişkin hazırlık yapıyor mu? Hayır, Hükûmet nükleerci ve doğalgazcı. Bu politika Türkiye’nin, Türk halkının çıkarına değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye bir an önce yanlış enerji politikasını değiştirmeli, yerli ve yenilenebilir kaynaklara, önemli bir kaynak olabilecek tasarrufa özellikle önem vermelidir. “Serbest piyasa bu işi çözer, arz güvenliği sağlanır, rekabet ortamında fiyat istikrarı sağlanır.” anlayışının başarılı olmadığı açıkça ortadadır.

Türkiye, yerli kömürüne, yenilenebilir enerji kaynaklarına vermediği teşviki, desteği dışa bağımlı nükleer santrallere sağlıyor. Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çöllü.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına 27 arkadaşımız söz istemiştir fakat hepsi de vazgeçmişlerdir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2 Temmuz 1993 yılında, biliyorsunuz Sivas’ta Madımakta 37 tane vatandaşımız hunharca yakılmıştı. Bugün onun yıl dönümüydü. Ben de oraya gittim ve tabii, bu arada buradaki kanunda da benim önergelerim vardı. Tesadüfen Sivas’tan Cebeci’ye kadar üç buçuk saatte geldim ama Cebeci’den buraya iki saatte gelemedim. Her tarafı kapatmışlar, nedense trafik işlemiyor. İşte, vatandaşın çektiği zulüm, işkence ortada.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ama “Sivas’tan üç buçuk saatte geldim.” diyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, üç buçuk saatte geldim ama Cebeci’den buraya…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Üç buçuk saat… Demek ki…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kendinize bir paye çıkarmayın.

Yani, neyse…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Duble yol…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, duble yolun yani görüntüsü ortada, kimlere ne kazanç sağladığı, ne kadar var, şey bir de…

Sivas’a giderken… Tabii bu arada Sivaslı vatandaşlarımıza da çok teşekkür ediyoruz; orada, hakikaten, yapılan anmalara karşı çok toleranslı, çok misafirperver ve çok insanca tavırlar koydular. Gerçekten, bütün Sivaslılara, gösterdikleri bu çok güzel davranıştan dolayı teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben orada bir konuşma yaptım, konuşmamın özünü de size söyleyeyim. Şimdi, bakın, bir Başbağlar’da insanlar katledildi, bir Sivas’ta yakıldı. Biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız. Niye birbirimizi yakıyoruz, niye birbirimizi öldürüyoruz? Bu memleket bizim!

Bakın, insanların tarihimizi iyi okuması lazım. Geçenlerde bir yazı geçti elime. İzmir’in eski bir belediye başkanı İsviçre’de bir otelde otururken yanına bir adam yaklaşıyor -tanıyor tabii kendisini- diyor ki: “Biz, geçmişte ‘Barış gönüllüleri’ olarak Anadolu’ya gittik. Anadolu’da siz zannettiniz ki ‘Biz size eğitim getirmeye geldik, bilim getirmeye geldik.’ Hayır, biz gittik, orada sizi, o kadar aileleri birbirine karşı tahrik ettik; işte, bütün düşmanlıkları, aşiretler arası düşmanlıkları, mezhepler arası düşmanlıkları, devletle vatandaş arasındaki düşmanlıkları tahrik ettik ve birçok insan birbirini öldürdü. Ben Amerikalıyım, Amerika’da bilgisayar mühendisiyim. Sonra bu yaptıklarıma pişman oldum, Amerika’dan da göç ettim, geldim şimdi İsviçre’de yaşıyorum, vicdan azabı çekiyorum ve evlenmiyorum da evlenirsem yaptığım o kötülüklerin günahını benim çocuklarım çeker diye.” Bunun gibi birçok olaylar var.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye’yi iyi tahlil etmemiz lazım. Şimdi, niye birbirimizle kavga ediyoruz? Niye birbirimize… Şu memleketimiz dünyanın en güzel memleketi, en güzel coğrafyası. Bu memlekette, hakikaten, dürüst, ülkesini seven, memleketini seven, insanlarını seven yöneticiler başa gelse, ceplerini düşünmese, ille zengin olup da, yani, katrilyonlar kazanma yoluna gitmese bu memleket o kadar kısa zamanda düzelir ki, o kadar kısa zamanda ilerler ki -inanmanızı istiyorum- ve bizim kimse önümüzü tutamaz. Ama, maalesef hep oyuna geliyoruz, birbirimize kavgalı hâle geliyoruz.

Bakın geçmişte Demirel’le Ecevit birbirine düşmandı değil mi? Yani o kadar insan öldü. Cenazelerde görüyordunuz, sırt sırta dönüyorlardı, ellerini sıkmıyorlardı. E, sonra ne oldu? Geldi, birisi Cumhurbaşkanı oldu, birisi Başbakan oldu. Şimdi, bunlardan bir ders çıkaralım sayın milletvekilleri, bir ders çıkaralım da bu memleketimize yeni bir hedef koyalım, yeni bir ilke getirelim. Biz neyi paylaşmıyoruz? Eğer, hakikaten, memleketsever duygularımız gelişmişse, hakikaten memleketimizi seviyorsak, hakikaten bu memleketi dünyada lider bir devlet yapmak istiyorsak bunun bir mantığı var, bir yolu var. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Herkes görevini dürüst yapacak, herkes görevini dürüst yaparsa bu memlekette… Bir de, bir doğru var değerli milletvekilleri yani on tane doğru yok.

Ben geçenlerde Almanya’ya gittim. 2 tane sosyal demokrat Alman parlamenter, tesadüfen, bu atom enerjisi konusunda bir konuşma yaptılar, ben de gittim oraya. Şimdi, adamlar diyorlar ki: “Dünyada her devlet nükleer enerji ve atom bombasını elde etmek istiyor. Niye? İşte, Irak’ta atom bombası olsaydı, Amerika girip de Irak’ı işgal edemezdi. O hâlde, bütün devletler atom bombasını elde etmek istiyor.” Bana da sordu: “Türkiye’de atom bombası var mı?” Vallahi bilmiyorum, çünkü hükûmetler bize bir bilgi vermiyor ki. Ama geçen gün gazetenin birisinde, işte doksan atom bombasının Adana’daki İncirlik Havaalanı’nda olduğunu yazdı ama, tabii, bilmiyoruz ki… Bakın, biz parlamenter olarak birçok şeylerin farkında değiliz, bize bilgi verilmiyor.

Yani, bakın, geçen gün yine gazetenin birisi yazdı: Amerika Türkiye’yle nükleer enerji konusunda bir anlaşma yapmış. E, nedir bu anlaşma, bilelim. Yani, hakikaten… Şimdi, Amerika, tarihi boyunca, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelişmesi için, ilerlemesi için hiçbir hayırlı iş yapmamıştır. Hep, yıllarca, Sovyetleri, bakın, kötüledik “Komünisttir, Türkiye’ye zararı var.” dedik. İşte Sovyetlerin Türkiye’de yaptıkları yatırımların Türk ekonomisine yaptığı katkılarla Amerika’nın Türkiye’de yaptığı yatırımların Türk ekonomisine yaptığı katkıları gelin, bir araştırın bakalım. Hangisi daha insanca davranmış? Hangisi Türkiye Cumhuriyeti devletine daha dostça davranmış?

İşte, değerli milletvekilleri, ben evvela şunu diliyorum, yani özellikle AKP’li milletvekillerinden şunu diliyorum: Arkadaşlar, şu Hükûmeti zorlayın, bu Meclise doğru dürüst bilgi versin. Biz de parlamenterler olarak dış ülkelerin parlamenterleri karşısına gittiğimiz zaman bazı konularda bilgi verelim. Yani şimdi, bir senedir biz buradayız, bir bakan çıkıp da burada dünyadaki olaylar konusunda bir bilgi verdi mi? Kıbrıs’ta ne oluyor ya? Kıbrıs’ta “tek egemenlik” diye bir laf dönüyor. Nedir bu acaba? Dışişleri Bakanınız gelip de burada “Ya, arkadaşlar, Kıbrıs budur…” Bakın, bu Kıbrıs, insanların, Türk halkının kanıyla, canıyla alınmış bir ada. Şimdi, Parlamentonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda çok ciddi kararları var. Siz bu kararlardan dönecek misiniz? Gelsin buradaki bakanlarınız, bir cevap versin.

Değerli milletvekilleri, bakın, sizin bir milletvekiliniz çıkıyor, diyor ki: “Atatürk’ün devrimleri travma yarattı.” Benim için travma değil. Çünkü bakın, bazı yerlerde travma oldu, şıhlarda oldu, ağalarda oldu, beylerde oldu ama ben Tunceli’nin bir dağ köyünde fakir bir aile çocuğuydum. Atatürk devrimleri olmasaydı belki de biz şimdi toprak altında olacaktık. Çünkü o zaman tamamen şeri kanunlarına göre yönetilen bir Türkiye… Ama Atatürk’ün getirdiği o çağdaşlık, o aydınlık devrimi dolayısıyla bu devlet bize okullar açtı, geldik yatılı okullarda okuduk ve geldik bu makamlara. Şimdi, ben onun için Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Yüce Atatürk’ü ve onun devrimlerini hayatım kadar önemsiyorum. Çünkü bu devlet beni okuttuğu, bana imkânlar sağladığı için ben bu devleti hayatım kadar kıymetli kabul ediyorum ve bu devlet için ben gerektiği zaman -inşallah o duruma düşmeyiz de- hayatımı da veririm. Çünkü arkadaşlar, bakın, yani insanlar nankör olmamalı yani hem devletin imkânlarından yararlanacaksın hem o devlete ihanet edeceksin. Bu olmaz, bu zaten hiçbir insanlık duygusuna sığmaz.

Şimdi, biz burada çıkıyoruz, bazı şeyleri dile getiriyoruz. Arkadaşlar, yani biz burada… Söyleyin bakalım hangi konuda iftira ediyoruz? Bakın, geçen, belediyelere yardım kanununu getirdiniz. Kardeşim, diyoruz ki: “Ey İçişleri Bakanı, bu Ankara, İstanbul, İzmit Belediyelerinin borcunu söyle.” Yok, söylemiyor. E, niye çekiniyorsun kardeşim? Ya şimdi senin… Yani, insanların ayıbı olmasa çekinir mi? Çekinmez. Ama, arkasından da çıkıyor, diyor ki: “Biz, ooo ne kadar dürüstüz. Biz çok tarafsızız. Biz hiç ayrım yapmıyoruz.” Kendisine bir teklifte bulundum “Sayın Bakan, aynı ilin içinde AKP’li belediye başkanlarına 300 milyar ama öteki belediyelere 1 kuruş yardım yapılmamış. Misalini getireyim, size ispatlarsam siz de Mir Dengir Fırat gibi bir şeyden bahseder misiniz?” dedim, hiçbir şey demedi.

Yani, şimdi, arkadaşlar, bakın, burada birbirimize karşı açık olmamız lazım. Milletvekili olarak namusumuz ve şerefimiz üzerine, bazı kurallar, ilkeler üzerine yemin ettik. Bu yeminin gereklerini yerine getirelim.

Şimdi, bakıyorum, ben konuşunca birçok arkadaşımız rahatsız oluyor. Ama değerli milletvekilleri, ben çok gerçeği biliyorum. Hangi sözümde iftira varsa söyleyin. Yani varsa ben onun hesabını vermeyi düşünüyorum.

Şimdi, bu Ergenekon olayı çok önemli bir olay. Bakın, bundan sonra bu işi büyüteceğiz. Yani, Cumhuriyet gazetesinin Başyazarı Mustafa Balbay’ın fikirlerini biliyorsunuz. Bu adam vatan haini değil, hırsızlık yapmıyor, hiçbir olayda bu memlekete aykırı hareketleri yok ve memleketin halis muhlis, en vatansever ve şerefli bir vatandaşı. Ama şimdi, sırf sizin iktidarınıza karşıdır diye Cumhuriyet gazetesinin üzerine bu kadar gidemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Kim gidiyor?” sesleri) Ben şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, size bir dakika veriyorum ama lütfen gündeme gelin artık ya! Gündem üzerinde konuşun bir dakikanızı!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii efendim.

Tayyip Erdoğan diyor ki: “Efendim, bu, iddiayı hazırlamanın ön belirtileridir.” Demek ki mahkemeyi baskı altına alıyor.

Bakın sayın milletvekilleri, yargıyı çok büyük baskı altına alıyorsunuz. Ben bu konunun, iddianamenin en kısa zamanda hazırlanmasını istiyorum. Hazırlanmadığı takdirde… Yani biz burada gelip sızlanmayız. Rica ediyorum! Yani burada masum insanlarımızı, bu memleketin birliğini, bütünlüğünü, vatanseverliğini, dürüstlüğünü savunan insanları siz haksız olarak bir sene hapishanelerde yatıramazsınız. Adalet bu değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti ise bu hukuk devletinde hukuk işlemesi lazım. Yoksa efendim, soruşturmanın gizliliği esastır. Al binlerce insanı veya sana karşı olan insanları, ondan sonra orada aylarca, yıllarca yatır. Bu, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bir gerçektir ve Türkiye Cumhuriyet devletinin şanı ve şöhretiyle uyuşmayan, bir devlettir...

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ağır ceza mahkemesi kararıyla alındılar.

KAMER GENÇ  (Devamla) - Mahkemeyle ilgisi yok kardeşim. Hükûmetten talimat geliyor. Bunları mahkemelere şey veriyor. Lütfen, bir an önce bu iddianame hazırlansın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, geçti.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Geçmedi Sayın Başkan, geçmedi.

BAŞKAN – Efendim, biraz daha vaktinde kalkın.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Hayır, daha önce söyledim.

BAŞKAN – Söylemediniz efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Taraflı yönetiyorsunuz, tarafsız olun.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU İLE UKRAYNA DEVLET NÜKLEER

DÜZENLEME KOMİTESİ ARASINDA NÜKLEER DÜZENLEME KONULARINDA

TEKNİK İŞBİRLİĞİ VE BİLGİ DEĞİŞİMİ MUTABAKAT ZAPTININ

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 7 Haziran 2005 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir madde.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, şu anda oldu bakın. Usulüne uygun isteyin, usulsüz istemeyin.

Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 184 kişinin oy kullanması lazım, toplantı yeter sayısının olması lazım efendim. 184 kişinin oy kullanması lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır yani öğrenelim diye de…

BAŞKAN – Siz yoktunuz, bakın ne güzel usulüne göre çalıştık. Geldiğiniz andan itibaren Meclisin şeyi kaçtı yahu! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum!

BAŞKAN – Lütfen, bakın, beni… Allah! Allah! Devamlı beni başkasıyla karıştırıyor ya!

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

: 201

Kabul

: 198

Ret

:     3 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.

4’üncü sırada yer alan, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve  Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 247) (xx)

BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon buradalar.

Komisyon raporu 247 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen.

Sayın Melen, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de temsilcilik açmasına ilişkin 247 sıra sayılı Kanun Tasarısı için Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için buradayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Avrupa Yatırım Bankası 1958 yılında kurulmuş ve 58 yılından bugüne kadar da gerçekten hem Roma Anlaşması’nın hem de bizimle ilgili Ankara Anlaşması’nın ilgili maddeleri uyarınca iki önemli görevi vardır. Bir tanesi, kalkınmaya yardım etmek ve bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak ve dolayısıyla da tabii, Avrupa’da bir bütünleşmeyi sağlamak.

Şimdi, 63 yılından itibaren Ankara Anlaşması’yla biz de Avrupa Yatırım Bankasının fonlarından yararlanıyoruz ve ilginçtir ki şimdiye kadar Avrupa Birliğiyle işleyen en iyi ilişkimiz de Avrupa Yatırım Bankası ilişkisi olmuş. Bugüne kadar birçok ilişkimiz sıkıntıya girmiş Avrupa Birliğiyle fakat Avrupa Yatırım Bankasıyla ilişkilerimiz düzenli devam etmiş. Önce 1963 yılından itibaren uygulanan mali protokoller var. 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü mali protokoller var ve mali protokollerin getirdiği de Türkiye’de başta enerji, telekomünikasyon ve altyapı yatırımları olmak üzere ciddi yatırımlara Avrupa Yatırım Bankasının katkısı var. Ayrıca 1999 yılında Çerçeve Anlaşması’yla -ki bu önemli, Çerçeve Anlaşması bir katılım anlaşmasını da bir arada getirdiği için- Avrupa fonlarından daha fazla yararlanma imkânı doğmuş Türkiye’de ve biz onlardan daha fazla yararlanır hâle gelmişiz. Sadece 1995-2008 yılları arasında 9,8 milyar euro, ki çok önemli bir rakam bu.

                      

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 247 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi, burada, tabii, pek ilgilendirmiyor belki Genel Kurulu ama çok daha deminden beri ciddi konular konuşuyoruz. Hâlbuki Türkiye’nin en önemli konusunun bu olduğunu zannediyorum, yatırım olduğunu zannediyorum ve hakikaten iyi işleyen ve Türkiye’nin önündeki meseleleri çözen bir yapıda olduğunu zannediyorum Avrupa Yatırım Bankasının.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sükûneti muhafaza eder misiniz, Hatibi dinleyemiyoruz.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Onun için bunu daha ciddi ele almak gerektiğini hissediyorum. Bir de, bu işlerle yıllardır hasbelkader uğraştığım için bilgi de vermek gereğini ve bazı şeyleri de düzeltmek gereğini Genel Kurula arz etmek istiyorum.

Evet, 1995 ve 2008 yılları arasında özellikle Türkiye’ye akan kredinin… Önümüzdeki en önemli sorunlardan bir tanesi Türkiye’deki kalkınma sorunu. İşte, yine iki gün önce açıklanan o büyüme rakamlarından da görüyoruz ki çok net ve açık bir biçimde Türkiye birinci çeyrekte 6,6 büyüyebilmiş. Bunda da önemli bilimsel bir şey var, özel sektörün yatırımlarını artırmasıyla ilgili bir nokta var. Bu çok ciddi bir şey. Tabii, bu çok eleştiriye tabi olabilir. Şöyle olabilir: Bu kalkınma hızını göreceli olarak birtakım insan yanlış bulabilir. Türkiye İstatistik Kurumunun böyle bir şey yapacağını sanmıyorum ben. Devletin kurumlarına inanmazsak hiçbir şeye inanmayız. Onun için, bunu böyle tartışmak yerine, bunun neden kaynaklandığını bir görelim de onları bir tartışalım önce. Tabii, dinlerseniz lütfedip.

Şimdi, meselenin aslı o kalkınma hızını tutturabilmekse, ki Türkiye yüzde 8 kalkınma hızını tutturmak zorunda ki dünyayla rekabet etsin. Bakın, sadece “BRIC” denilen dört tane önemli ülke, yani Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gelecek on yıl içerisinde 22 trilyon dolar yatırım yapmak ve altyapı yatırımı yapmak durumunda olduklarını dünyaya ilan ediyorlar. Bunun yarısını Çin yapacak sadece, 11 trilyon dolara yakın para ve yaklaşık diğerleri de yılda 500 milyar dolar yatırım yapacaklar. İşte, bizim de yakalamamız gerekli trend bu zaten, yatırım. Bu yatırımda da en açıkta kalan kısım, o 6,6’dan 8’e vardırmanın yolu, sadece ve sadece Türkiye’de kaynak bulmaktan geçiyor. Tasarruf ve şey arasındaki dengeyi de çok iyi biliyoruz. Tasarruf dengesi ile yatırım dengesinin bozukluğunu da biliyoruz. O bozukluğa çare de yine yabancı kaynak.

Şimdi, yine burada yabancı kaynakta bir parantez açalım, yabancı kaynakta çok sıkıntımız var. Hep eleştiriyoruz “Türkiye borçlanıyor.” diye. Aslında, dünyada borçlanmayan bir ülke yok. Ama nasıl borçlanmak gerekiyor? İşte, burada bir kaynak var: Uzun vadeli, faizi düşük, ödemesiz, devresi yüksek kaynak. Bunların en doğrularından bir tanesi Avrupa Yatırım Bankasıdır. Avrupa Yatırım Bankası da, maalesef, bilhassa Dünya Bankasının dediğine göre, artık kimsenin rekabet edemediği bir kaynak hâline gelmiş. Şimdi, Avrupa Yatırım Bankasının fonlarının kullanımı daha kolay, özel sektöre de daha açık fonlar. Mesela, yine size bir rakam vereyim: Son yıllarda 7,7 milyar euroluk kaynağın, 3,5 milyar euroluk kısmı özel sektöre aktarılmış.

Şimdi, bir taraftan piyasa ekonomisi diye yırtınırken, bir taraftan da piyasa ekonomisinin altyapısını dengeleyen bir kaynağa daha yakın yanaşmamıza gerek var. Ayrıca, bu kaynak, yine çevresel altyapılar, başta KOBİ’ler, enerji ve telekom için de çok önemli bir kaynak ki Türkiye bunlardan çok yüksek miktarda kullanıyor. İstanbul metrosunu da hatırlıyorsunuz… Bir İstanbul Milletvekili olarak İstanbul’un en önemli meselesinin trafik sorunu olduğuna inandığım için, bir yerden bir yere gitmenin ne kadar zor olduğuna inandığım için metronun önemi burada çok daha önemli, altının çizilmesi gerekli bir şey. Bu kaynak, özellikle Avrupa Yatırım Bankası, Türkiye’de metro için, bütün belediyeler için çok ciddi kaynak. Biraz önce yine belediyelerin gelirlerinin artırılması konuşuldu, o gelirler artırılırken yabancı kaynaktan da yararlanmak ama yine şartlar çok açık ve net, ucuz, yapılabilir ve bir projeye bağlı kaynaklar.

Şimdi, burada proje derken, Avrupa Yatırım Bankası projelerin yüzde 50’sini finanse ediyor. Yüzde 50’sini finanse ederken de hükûmetlere de ciddi görevler yüklüyor tabii. Özellikle yapılanma açısından çok ciddi görevler yüklüyor. Şimdi, bu ciddi görevlerin içerisinde, tabii, yapınızı da değiştirmek meselesi var. Biz, yıllar boyu bu işi gerçekten öğrendik. Uluslararası kuruluşlardan iyi kaynak kullanmayı öğrendik ve o konuda iyi yapılandık, hem hazinemiz hem Merkez Bankamız ve diğer kurumlar da bu konularda gayet iyi yapılanmışlardır.

Yalnız, tabii burada açığa çıkan bir unsur daha var: Özellikle başta Anadolu olmak üzere KOBİ’lerimize, küçük ve orta işletmelerimize bunları daha akıllı bir biçimde dağıtabilmek meselesi var. Bunlarla da aracı bankalar, aracı kurumları kullanıyoruz ama hep şu meseleyi atladık: Türkiye’de önüne gelen projelerden bahsediyor. Bakın, bunun altını çizmek istiyorum. Herkes proje üretsin istiyor. Nasıl proje üreteceğiz? Biz Van’a gidip, gel kardeşim burada proje yap mı diyeceğiz ki, Avrupa Birliği kabul etsin? Geçen sene 1 milyar euroluk Avrupa projelerini kullanamadık biz. Niye kullanamadık? Proje yapamadığımız için kullanamadık. Proje yapmak o kadar da sanıldığı kadar kolay iş değil. Proje yapacak projecileri üretmek lazım. Türkiye’nin sorunu eğitici zaten, daha iyi eğitmen. Yani proje yapmak da öyle sanıldığı gibi, böyle bir sabahleyin oturup…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Yeni alışıyoruz zaten.

MİTHAT MELEN (Devamla) -  Yeni alıştığımızı söylüyorsunuz, doğru, fakat bunda bir birikim var Türkiye’de, bu birikimi de kullanmak lazım. İşte, özelikle bu hocaları üretmek lazım, öğreticileri üretmek lazım. Çünkü, gerçekten Türkiye’nin derdi yatırım, istihdam. Bunu çözebilmek için yabancı sermayeye, dış kaynağa ihtiyaç var. Bunu istediğiniz anlamda politik olarak kullanırsınız, ama bugün dünyada bir bolluk var, bu bolluktan akıllı biçimde yararlanmak gereği var. Bunu böyle çok fazla bir tarafa itmeyeceksiniz.

Bir de bir şeyin daha altını çizmekte yarar görüyorum: Efendim, ya değer kaynaklı siyaset yapacağız yahut da projeye dönük siyaset yapacağız. Artık Türkiye’nin değere dönük proje yapmaktan veya siyaset yapmaktan projeye dönük siyaset yapması gerekiyor. Bana sorarsanız, bir seneyi kaybettik Türkiye’de. Çünkü hep değerlerle, hep birtakım gereksiz şeylerle mücadele ediyoruz bir senedir. Türkiye’nin 75 milyon insanına aş, iş lazım. Bunun için üretmek gerekiyor, üretmeyi öğretmek gerekiyor. Biz başka işlerle uğraşıyoruz ve maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir anda kendini devre dışı bulmuş gibi hissediyor. Bakın, ilgiye bakın. Bir senede bu kadar acz içinde olmamak lazım, bu işlere hakikaten bizim el atmamız lazım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu işi götürmesi lazım. Kimseye de bırakmamak lazım bunları, sokağa bilhassa. Onun için, bu kalkınmamızı gerçekten tamamlamamız gerekiyor.

Şimdi kredi koşullarına bir girersek: Kredi koşullarında ödemesiz devresi çok yüksek Avrupa Yatırım Bankasının. Mesela, sekiz yıla kadar ödemesiz devreleri var, otuz yıl vade var. Çok iyi bir kaynak. Ben geçen hafta Karadeniz’deydim, Karadeniz’de o kadar yapılacak iş var ki. Burada sevgili milletvekilleri var, başta turizm mesela, değil mi? İşte, o kaynaklar duruyor orada. Çok önemli işler var yapacak. Ama biz burada hep birbirimizle ufak şeylerle konuşuyoruz ve hep ufak işlerle uğraşıyoruz.

Şimdi, bir noktayı daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Özellikle geçen sene önemli bir değişim oldu dünyada. Malum, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası var, EBRD diye geçen. Bu, yapı değiştirdi. Bu yapı içerisinde, yani Doğu bloku çöktükten sonra, Sovyetler bloku çöktükten sonra, buna yardım etmemiz gerekir amacıyla Batılı ülkelerin kurdukları, bizim de içinde olduğumuz ve bizim donör ülke olarak katıldığımız bu yapıya son zamanlarda bir parça fazla, bu kaynaklar başka yere gidiyor diye… Ayrıca da gerçekten bütün o ülkelerin birçoğu Avrupa Birliği üyesi ülke oldu. Avrupa Birliği üyesi ülke olunca, bizim de içinde olduğumuz bu donörlerden -ki, Sayın Bakan çok iyi bilir- biz de kredi alır durumuna geçmek için müracaat ettik ki bunu çok yanlış buluyorum ben. Geçen hafta Avrupa Asamblesi’nde bunun kararını Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasına bıraktılar. Avrupa İmar Bankası ne karar verecek bilmiyorum ama bir taraftan Avrupa Yatırım Bankasına burada şube açtırırken -ki doğrudur, şimdiye kadar IMF’nin, Dünya Bankasının burada şubeleri vardır- Avrupa Yatırım Bankasından da gelecek yılda 10 milyar euroya yakın bir para kullanmamız mümkün. Burada bir şube açması gayet doğrudur, açması da lazım. Daha yakından, bire bir inceleyebilmek için ve projeler üretebilmek için doğrudur ama o Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasından, donörlükten tekrar kredi alır duruma geçmemizi pek doğru bulamıyorum. Bunu da bir daha düşünmekte ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının da kararına bırakmamakta belki yarar var. Çünkü niye? Türkiye başka bir yerden başlamıştı donör olarak, şimdi alıcı olarak kredilerden yararlanmak durumunda olmasın. Türkiye, Avrupa Birliği ile başka bir ilişki kurmak istiyor, tam üyelik ilişkisi kurmak istiyor. Şimdi geriye dönüp “Ben vazgeçiyorum, geçiş dönemi yaşayan bir ülkeyim.” demeye gerek yok. Bunu da belirtmemde herhâlde bir mahzur yok.

Bir de önemle şunu söylemek istiyorum: Özellikle uluslararası kuruluşlar bir politikadır, yani dünyanın her tarafında uluslararası kuruluşların kurulması bir dünya politikasının gereğidir. Yani başta zengin ülkelerin hem mal, sermaye, hizmetlerini satabilecekleri ama diğer ülkelerle birlikte ortak kalkınma projelerini yapabilecekleri bir yapıdır. Bir de, bu yapıyı düzenlemek için, bir araya getirmek için, fazlara, bölümlere bölüp kalkınmayı dengeli bir biçimde dünyada kontrol etmek için yapılacak bir şeydir. Bu bir oyundur ve bu oyunun aslı da oynamakla öğrenilir. Birleşmiş Milletlere girdiğimizden beri, IMF, Dünya Bankasına üye olduğumuzdan beri -48’lere dayanıyor çünkü bu iş, o günden bugüne kadar- hakikaten bu oyunu dünya oynadığı için biz de oynuyoruz ama bu oyunu oynarken, bu oyunu oynamanın gereklerini tam anlamıyla yerine getirmiyoruz, çünkü ciddi bir politikamızın olduğunu zannetmiyorum bu oyunu oynarken. Biz, bir sabahleyin “Yunanlılar akıllı millettir, onun için Avrupa Birliğine girdiler -o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu- biz de girelim.” dedik. O günden bugüne kadar hep el yordamıyla bu işleri yürüttük. Bakın, uluslararası kuruluşlarda Türkiye’nin çok fazla temsilcisi yok çünkü Türkiye’nin politikası yok, ne Dışişleri Bakanlığının ne hazinenin hiçbir zaman politikası olmadı. Bütün oraya girenler tesadüfen girerler, sonra da bazen gelirler Türkiye’yi de yönetmeye kalkarlar ama neyse! Orada değiliz fakat işin aslı, oraya bir politikayla girmek çünkü onları da yönlendirmekle ilgili kısmı. Bugün, sadece Hollanda’nın yılda 100 tane memurunu, 100 tane genci sadece Avrupa Birliği değil, dünyanın her tarafındaki uluslararası kuruluşlara memur olarak gönderdiğini söylemem lazım size ve o 100 tanesinden 30 tanesi iş bulursa büyük bir katkı tabii. Bizim öyle bir politikamız yok.

Şimdi, Avrupa Yatırım Bankasında bizim hiç memurumuz yok. Bu kadar mı şeyiz biz? 1963’ten beri ilişkimiz var. Efendim, işte, vatandaşlıktı, şuydu, buydu… Olabilir ama onların Türk olarak aldıkları memurlar var çünkü bizim politikamız yok. Biz de oturup bunları, yani öbür gün etkili olmak istiyorsak… Futbolda bile öyle. Bakın, uluslararası kuruluşlarda bir tane temsilcimiz var, o da kimseyi içlerine almıyor zaten ama bütün kurallar, bütün kaideler, o zaman, o uluslararası kuruluşlarda oyunun gereği olarak değiştiriliyor, o değişirken biz yokuz. Biz, bizim için yazılan senaryoları oynamak zorunda kalıyoruz, sonra şikâyet ediyoruz. Ayrıca, efendim, bu kuruluşlara sokakta “Hayır” demekle de olmaz bu iş. Dünyadaki düzen mademki böyle, bu düzene akılla yaklaşmak gerekiyor ve yararlanmak gerekiyor. Ben, şimdiye kadar, kredi anlamında daha çok akılla yanaştığımızı sanıyorum ama bundan sonra da dünyayı yönetmek istiyorsak, dünya içerisinde daha fazla pay almak istiyorsak, dünya gayrisafi millî hasılasında yaklaşık yüzde yarım olan payımızı yüzde 1’e çıkarmak istiyorsak bu oyunu öyle oynamamız gerekiyor. Bence, benim anladığım anlamda da kalkınma, benim anladığım anlamda da Türkiye’yi sevme, milliyetçilik de zaten bu; Türkiye’yi ekonomik olarak önce güçlü kılmak ve dünyada ayakta kalabilmek çünkü bu bölge kritik bir bölge. Etrafı zaten ateş kuyusu ama bu bölge içerisinde insanımızın refahını artırmak ve ayakta kalmak zorundayız, hem de en akıllı biçimde, en düzgün biçimde.

Bakın, çok ciddi bir GAP meselesi var. Geçen gün Sayın Başbakan da GAP’ta bir yatırım açığından bahsediyordu, sulanabilir bir açıktan bahsediyordu. İşte, Avrupa Birliğinin fonları var, Avrupa Yatırım Bankasının fonları var ama bütün mesele -yine başa dönerek söylemek zorunda olduğum- hep değere dönük politika yapmaktan, gerçekten projeye dönük politika yapmak zorunda olduğumuz, proje hazırlamak zorunda olduğumuz meselesi. Başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekten projeye ihtiyacı var, araştırmaya ihtiyacı var. Kadrolarını araştırmaya dönük yapması lazım. Uluslararası kuruluşlar hakkında rapor yazabilecek personelimiz var mı? Yok. Hiçbir konuda yok. Demin enerji, nükleer santral konuşuldu, onda da yok. Gerçekten, Fransız Parlamentosu veya Amerikan Parlamentosu, herhangi bir parlamento Türkiye hakkında rapor yazıyor. Bizim o parlamentolar hakkında veyahut da Avrupa Yatırım Bankası hakkında rapor yazacak bir organımız var mı? Yok. Onun için, hep birlikte düşünüp bunları yazmakta yarar var çünkü rekabet o kadar büyük ki. Bir de, dünyada yeni bir şeyi gözlemeye başladım -belki Türkiye Büyük Millet Meclisine girdiğim için, belki de fark etmediğim için- artık ilişkiler sivil örgütler bazında, parlamentolar bazında, yani seçilmişler arasında daha fazla. Bu ilişkileri daha da çoğaltmamızda yarar var, bu ilişkilere dönük yatırım yapmamızda yarar var, gerekirse -en önemli şey insan kaynaklarını artırma- insan kaynaklarını artırmamızda büyük yarar var.

Ben, yüce heyeti saygıyla selamlamadan önce, bu yasayla ilgili oyumuzun da müspet olacağını söyler, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Melen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.

Sayın Susam, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun tümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

An önce, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan Sayın Melen, gerçekten, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de açılması sonucunda kredi ihtiyacında uygun, uzun vadeli ve geri ödemesi noktasında şartları uygun olan çok önemli bir kredi kullanan araç olarak Türkiye’de 2 tane şube açmasının doğru olacağını söyledi. Katılıyorum, çok da güzel teknik ayrıntılarla da bilgi birikimine uygun, uzun yıllar devlet deneyimine uygun iyi bir konuşma yaptı. Maalesef, konuşmasının ancak son dönemleri Parlamentomuzun ilgisini çekerek ama bütün gruplar tarafından da alkışlanarak noktalandı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de şube açması konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de çok olumlu bakıyoruz. Özellikle Avrupa Birliği fonlarından kullanılacak bu kredilerin altyapı yatırımlarında, kamu yatırımlarında, KOBİ’lerin finansmanının desteklenmesi anlamında ciddi bir ihtiyaç olduğu ve bu ihtiyacın giderilmesi konusunda Avrupa Yatırım Bankasının fonlarından yararlanmak için çok çalışmaya ve iyi stratejiler oluşturmaya ihtiyacımız olduğu açıktır. Planlı, programlı ve projeye dayalı, fizibilitesi doğru yapılmış yatırımlara dünyada kaynak bulmak gerçekten çok kolay hâle gelmiştir. Özellikle 2001’deki dünya krizinden sonra 2002 yılıyla birlikte dünyada kredi bulmanın koşulları çok rahatlatmıştır ve çok şanslı bir dönemi AKP İktidarının yeteri kadar olumlu kullanamadığı çok açıktır. Dünyanın bu kadar bol likiditesi ve bu kadar bol kredisinin olduğu bir dönem bir daha zor gelir. Şimdi kredide gene sıkıntılı bir döneme girdik ve bu sıkıntılı dönemin sorunlarını ciddi şekilde hep beraber yaşayacağız.

Bu kadar iyi bir ortamda Türkiye yatırım politikalarını nasıl yapmıştır? AKP İktidarı bu dönemi nasıl değerlendirmiştir? Bu yapılan süreçte yatırımlar kimin lehine işlemiştir ve bu yatırımlardan kimler ne anlamda pay almıştır? Bizim siyasetçi olarak da teknokratlardan ayrılan bir yanımız, bunun siyasi sonuçlarının ülke içerisinde doğru değerlendirilmesi ve yatırım ortamıyla ilgili olarak doğru tespitler yapılmasıdır.

Bir iktidarın, bir devletin önemli yanlarından bir tanesi yatırımcının yatırım ortamını hazırlamaktan geçer. Kamu yatırımları bu anlamıyla önemlidir. Enerji alanına, eğitime, sağlığa, ulaştırmaya yatırım yapacak insanların yatırımını kolaylaştırmak ve onları doğru yönlendirip yatırımcıyı hem ülke içerisindeki yatırımcı olarak geliştirmek hem uluslararası yatırımcıyı bu ülkeye çekmek önemli bir stratejiyle hayata geçebilir. Maalesef ülkemizde böyle bir yatırım stratejisini kullanmadığımız çok açık bir şekilde görülmektedir. AKP İktidarı döneminde kamuya yatırımdan mümkün olduğu kadar kaçan ve “Özel sektöre yatırımı teşvik ettim” diyen bir anlayış yaşanmıştır. Muhakkak ki özel sektörün ve yabancı sermayenin yatırım imkânlarını sağlamak gereklidir ama kamu, özel sektörün ve yabancı sermayenin yatırım yapabileceği alanların altyapısını oluşturmak ve yatırımı cazip hâle getirmek zorundadır.

Az önce Sayın Hüsnü Çöllü enerjiyle ilgili çok önemli bir konuya dikkat çekti. Türkiye’de enerjide gelinen nokta: Hem arz yetersizliği hem enerjinin pahalılığı Türkiye’de yatırımcıyı yatırım ortamından caydırır bir hâle getirmiştir. Siz enerjiyi bu ülkede pahalı yaparsanız, KOBİ’leriniz, ülkedeki yerli yatırımcınız, sermayeniz uluslararası rekabette kendi kaderine terk edilmiş hâle gelir. Bugün Türkiye’de aynen böyle bir durum yaşanmaktadır.

Türkiye’de, aynı şekilde, yatırımla ilgili olarak, enerjinin yanında başka noktalarda da ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. İnsan kaynağına yatırım Türkiye’de maalesef yoktur, yok denecek kadar azdır. Mesleki teknik eğitimde ve toplumun tüm kesimlerinin proje hazırlamaya yönelik organizasyonunu yapmada AKP İktidarı ciddi bir aymazlık içerisindedir.

Tarım kesimi kendi kaderine terk edilmiştir. Bakın arkadaşlar, 2002’den bu yana tarımda yaşanan gerileme ve bugün tarımın içine girdiği zor durum, tarımda AKP İktidarının bir yatırım stratejisinin olmamasından ve yatırım yapacakların pazar ve ulaşım imkânlarını bulma konusunda desteksiz kalmasından kaynaklanmaktadır. Aynı şey sanayi alanında da böyledir, KOBİ’ler alanında da böyledir. Yeni küçük sanayi sitelerinin organizasyonu, yeni organize sanayi bölgelerinin oluşturulması ve Türk sanayisinin rekabetçi hâle gelebilmesi için Türkiye’de yatırım ortamı ve teşvikler maalesef onlara uygun kullanılmamıştır. Burada çıkardığımız ARGE Yasası’nda bile açıkça 50 tane araştırma görevlisi çalıştıran firmalara destek vermeyi sağladık. Neden 1 tane, 2 tane, 3 tane eleman çalıştırıp da KOBİ niteliğiyle dünyada rekabetçi olabilen, marka yaratan, ihracat yapabilen kesimlerin bu konudaki ARGE çalışmalarını destekleme konusunda yeterli desteği vermedik?

Değerli arkadaşlarım, bu anlamıyla Türkiye’de ciddi bir sıkıntı yaşanmaktadır. KOBİ’ler bugün kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Az önce bir arkadaşımız çıktı -Urfa Milletvekili- Türkiye’yi güllük gülistanlık gösteren bir konuşma yaptı. Ben ona soruyorum: Çarşılara gittiğinde sana esnaf işlerin iyi olduğunu söylüyor mu? Küçük sanayi sitelerine gittiğinizde küçük sanayi sitelerinden çekiç sesi, tamircilerden bir motor gürültüsü geldiğini duyuyor mu?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İhracat nereden yapılıyor?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) –  İhracatın nereden yapıldığına da çok net bir şekilde cevap vereceğim: İthalata dayalı bir büyüme politikası yaptınız, ithalat büyüyor, ithalata dayalı bir ihracat yapıyorsunuz. Bunun dışında yaptığınız bir politika yok.

Değerli arkadaşlarım, bu anlamıyla bugün Türkiye’de işleyen ekonomik politikanın temelinde dışa bağımlı, ithalata bağımlı ve ülke sanayisini kendi kaderine  terk etmiş bir model işliyor ve bu ülke insanları, bu ülkenin girişimcileri, bu ülkenin yatırımcıları kendi birikimleriyle bugün ayakta kalma mücadelesini verme durumundadırlar ve siz bu süreçte çok ciddi bir siyasi hatayla, siyasi strateji olarak da Türkiye’yi germe politikasıyla da devam ediyorsunuz. Türkiye’de 2002’den sonra var olan çok ciddi bir şekilde kredi bulma ve yatırım yapma ortamının iyi kullanılmadığı gibi siyasi strateji olarak da AKP İktidarı, kendisine sağlanan halkın verdiği tek başına iktidar olmanın ve 2007 seçimlerinde yüzde 47 oyun değerini bilememiştir.

Bugün, Türkiye’de yapılması gereken, insanların iş, aş ve içinde bulundukları koşullarda işlerini geliştirme noktasındaki politikalar maalesef bir kenara itilmiş, Türkiye siyasi önceliklerini veya kendi kafalarındaki öncelikleri ön plana getirmiştir.

2007’de insanlar elinde bulundukları durumda ekonomiden… Bir son umut diye, siyasi istikrar devam etsin diye AKP’ye oy verdiler. Borçlandık, yatırım yaptık, bu yatırım eğer bir iktidar değişikliği olursa, koalisyon hükûmetleri olursa tekrar biz zora girer miyiz diye 22 Temmuzda AKP’ye tekrar oy verdiler. Aldığınız oy sizin beş yıllık iktidarınızın güvenoyu değildir, o insanların kendi sürecinin tamamlanması için siyasi istikrara vermiş oldukları güvenoyudur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz batırırsınız diye korktular.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Ama siz 2007 Temmuzunda aldığınız oyu, ertesi gün hiç kıymetini bilmeden… Ekonomideki durumu düzeltmek, dünyanın ekonomik krize girdiği bir dönemde bu krize toplumu hazırlamak yerine siyasi kriz çıkaran bir noktaya geldiniz. Bunun yanında yatan temel neden şudur: Bakın arkadaşlar, artık AKP İktidarı ekonomik olarak bu dümenin başında gemiyi sağ salim götüremeyeceğini anlayıp, bu geminin karaya oturacağını, bir yere çarpacağını gördüğü için ekonomiyi bıraktı, siyasi olarak Türkiye’yi germe politikaları içerisine girdi.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Millet senin gibi düşünmüyor.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bu açıkça Türkiye’de herkesin altını çizdiği bir olaydır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Millet size niye güvenmedi?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Türkiye’de yüzde 47 olan, 340 tane milletvekili olan bir siyasi partinin siyasi stratejisi olarak yapması gereken, toplumdaki gerginlikleri yumuşatmak, “Gelin kardeşim, bu ülke dünyadaki bir ekonomik kriz karşısında nasıl bundan çıkar? Ulusal olarak bu konuda el birliğiyle bu ekonomiyi düze çıkaralım.” demektir.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – AK PARTİ de onun aynısını yapıyor. Toplumda da hiçbir gerginlik yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok mu?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Şimdi, inşallah toplumda gerginlik yoktur. Ama bakın, bizim insanlarımız telefon açıyorlar, soruyorlar, diyorlar ki: “Nereye gidiyoruz?” Hem ekonomik olarak hem siyasal olarak nereye gittiğimizi soruyorlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Müsebbibi sizi görüyorlar demek ki…

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Siz buradan kendi siyasi anlayışınız gereği “Hiçbir gerginlik yoktur.” diye söyleyebilirsiniz.

Ben size soruyorum: Türkiye Odalar Borsalar Birliğinin Başkan Vekilini gece sabaha karşı evinden alıp Türkiye Odalar Borsalar Birliği İkinci Başkanının, ATO’nun odalarını aramak, bir siyasi ortam olarak yatırımcıları korkutur mu, korkutmaz mı? Size soruyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yargıya sor onu, yargıya.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yargıya sormak değil. Eğer siz çıkıp -yargı, savcı bunu alabilir- “Arkadaşlar, biz toplumun bu şekilde gerilmesinden rahatsızız. Bu arkadaşlar toplumun bilinen insanlarıdır. Bunların bu şekildeki davranışları, toplumdaki saygın insanlara yapılan bu davranışlar doğru değildir. Bunun yerine, bunlar çağrılıp görüşleri alınıp soruşturma demokratik bir ülkede, saygın bir ülkede olması gereken gibi olmalıdır.” diye söylersiniz, o zaman sizinle beraberim. O zaman sizinle beraber bu ülkede siyasi istikrar istediğinizi, huzur istediğinizi, bu ülkede gerginlik istenmediğini anlarım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama onu istemiyorsunuz, Türkiye’yi her gün geriyorsunuz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Savcıları töhmet altında bırakıyorsunuz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bugün, anlaşılan, kesinlikle artık, -bu -İktidar döneminde- ekonomiyi düzeltemeyeceğine siz de kanaat getirdiniz, Türkiye’de ekonomik olarak gidişatın kötü olduğunu siz de çok iyi anladınız.

Değerli arkadaşlarım, ama bu ülke hepimizin, bu ülke bizim. Bu ülkede oluşan siyasi politikalar sonucu zarar görecek olan bizim köylümüz, bizim işçimiz, bizim işsizimiz, bizim emeklimiz, esnafımız, sanatkârımız, bizim iş adamımız. Bu insanların alın teriyle, emeğiyle, 2001 krizinde vermiş oldukları büyük özverilerle bugüne getirdikleri ekonomiyi hovardaca harcama hakkına sahip değilsiniz. Bu ülkede ekonomiyi iyiye götürmek, daha istikrarlı bir ortamda kalkındırmak hepinizin görevidir. Bu konuda sizleri sağduyuya davet ediyorum. Bir kez daha bu işleri oturup düşünün. Bu konu, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda en hassas konulardan bir tanesidir.

Türkiye’de bugün esnaflar kepenk kapatıyor. Geçen hafta bir esnaf geldi, dedi ki: “Yıllardır yaptığım mesleği bırakmak zorunda kaldım.” Gözleri dolu doluydu.

Bakın, siz de her yeri dolaşıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Sebebi sizsiniz.” demedi mi?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) -  Niye bizim yüzümüzden? Ne yaptık da biz… Ülkeyi yöneten insanlardır.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Gerdiniz… Gerdiniz... Siz geriyorsunuz bu ülkeyi.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bak… Bir dakika, dinle.

Bakın, bir ülkede siyasi istikrarı sağlayan siyasi iktidardır. İktidar, yöneten, çoğunluğu olan ve bu ülkenin dümenine geçmiş, icra organında olanlar bu ülkedeki istikrarı sağlamakta baş sorumludurlar.

Muhalefet, muhalefet yapma görevini yapacaktır, en doğal hakkıdır. Siz toplumda muhalefet yapılmasına tahammül edemeyen bir anlayışa sahipseniz bunu gerginlik sebebi görürsünüz. Ne işi var Başbakanın Zonguldak’ta, kömür ocağında kalkıp Cumhuriyet Halk Partisine çatmaya? Sen Türkiye’yi kömürde, enerji kaynaklarında ne noktaya getirdiğinin oradan mesajını vermen gerekirken, siyaset konuşmanın yeri mi?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Siz niye gitmiyorsunuz?

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Orada, Belediye Başkanı oraya pankart açıyor: “Yüzyılın lideri geldi, hoş geldi.”

Değerli arkadaşlar, yüzyılın liderinin Türkiye’de kim olduğunu, cumhuriyeti kuran insanların kimler olduğunu Türk halkı çok yakından bilir. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için hiç birbirimize böyle yeni unvanlar vermeye gerek yok.

Bu Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini çok sağlam ve Türkiye'nin hedefini çok net koymuşlardır: Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak. Bu ne demektir? Sanayileşmiş, kalkınmış, insanına iş bulmuş, esnafına, sanatkârına aş bulmuş ve Türkiye’yi ekonomik büyüklük olarak dünyanın sayılı ekonomilerinin içerisine sokmayı hedef almış, demokrasiyle, insan haklarıyla, çağdaşlıkla yürütebilen bir ülke hâline getirmektir.

Bu anlamıyla, biz Avrupa Birliğiyle projeye bu anlamıyla bakıyoruz. Bunu yaparken de dünyada son dönemdeki gelişen küreselleşmenin dünyaya dayattığı -bizim istediğimiz gibi- dünyada her ülkede pazara egemen olma anlayışına karşıyız. Önce pazarımıza biz egemen olacağız, ondan sonra dünya pazarında rekabetçi olacağız. Bugün dünyada küresel sermayenin yapmak istediği olay, ülkelerin pazarlarını ele geçirip, o ülkeleri hizmet sektörlerinde sadece bir genel sermayenin yapılanmasına entegre etmektir.

Değerli arkadaşlarım, bizim yatırımdan anladığımız anlayış budur. Yatırımdan anladığımız anlayış, kendi ülke kaynaklarını ve dünyada var olan kaynakları en  rantabl bir şekilde kullanarak ülke insanına iş bulmaktır.

Bakın, Türkiye’de, bugün işsizlik resmî rakamlara göre 10,6 ama resmî olmayan rakamlara göre yüzde 25. İş aramaktan umudunu kesmiş insanların sayısı 750 bin kişi, bunlar artık iş aramaktan vazgeçmişler. 2 milyon 250 bin kişi ailesinin yanında çalışıyor gözüküyor. Üniversiteyi bitirmiş, iş bulamamış, babasının dükkânına gidip geliyor. Ve bunlarla beraber Türkiye’de yüzde 25 işsizlik var. Her bir çocuk bize yalvarıp yakarıp, bir iş bulmak için, her gün telefonlarımızla bizi en içten taleplerle arıyor. Bu insanların hiçbir eksiği yok. Tek istediği şey iş.

İş neyle olur? Yatırımla. Siz bugün yatırımda… İstihdam dostu yatırımcı kimdir? Esnaftır, sanatkârdır, KOBİ’lerdir. Peki, esnafı, sanatkârı ayakta bıraktınız mı? Uluslararası zincir mağazaları kanununu getiriyor musunuz buraya? Getirmiyorsunuz. Niye? Çünkü onlar gelsin pazarı ele geçirsin, oradaki esnaf, sanatkâr bitsin, orada rekabet etme şanslarını kaybetsinler, ondan sonra, onlar pazarı ele geçirdikten sonra bu yasa ancak çıkacak. Böyle küresel sermayenin isteğine çanak tutulan bir ekonomik anlayış olamaz.

Onun için, değerli arkadaşlar, size vicdanen bir görev düşüyor. Hepinizin bu anlamıyla, bu ülkeye karşı sorumluluğu var. Yatırım politikalarını doğru saptamanın yolu önce Türk sanayisinin, Türk girişimcisinin, Türk esnafının, Türk sanatkârının önünü açacak, Türk köylüsünü destekleyen bir politikayla tarım politikasını ayakta tutacak, gelişmeleri sağlayacak bir yatırım stratejisini hayata geçirmek noktasında olmalıdır. Biz, böyle bir yatırım politikasının sonuna kadar destekçisi, takipçisi ve bunun hayata geçmesinde her türlü katkıyı vermeye hazır bir siyasi parti olarak burada hazırız. Her zaman da anlayışımız bu olmuştur. Nasıl cumhuriyeti kurarken Türkiye'nin sanayileşme politikasının İzmir iktisat kongrelerinden, fuarcılıktan geçtiğini bundan yıllarca önce söyleyebilmiş bir anlayış varsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam, devam ediniz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …bugün de aynı anlayışla, ülke kaynaklarına dayalı, bilgiyi, teknolojiyi, aklı kullanan, demokrasiye inanmış insanlar olarak dünyada marka yaratan, rekabet eden çağdaş kurumları yaratmış bir KOBİ politikasıyla kalkınmayı savunuyoruz ve bunu gerçekleştirmek için de iktidar döneminde bunu yapacağımıza inanıyoruz.

Bu duygularla kanunu destekliyoruz ve bu şube açılmasına destek verip oy vereceğiz.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Susam.

AK PARTİ Grubu ve şahsı adına Karaman Milletvekili Lutfi Elvan.

Sayın Elvan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sürenizi birleştiriyorum.

AK PARTİ GRUBU ADINA LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde hem grubum hem de şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında Sayın Melen Avrupa Yatırım Bankasının kısaca geçmişinden ve amaçlarından bahsetti. Ben bu konulara girmek istemiyorum. Ama Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de üç önemli süreçten geçtiğini görüyoruz. Aşağı yukarı kırk beş yıllık bir ilişkimiz var Avrupa Yatırım Bankasıyla. 1963-1999 döneminde Avrupa Yatırım Bankası ile ülkemiz arasındaki ilişkiler oldukça zayıf ve düşük profilde seyretmiş, Helsinki Zirvesi’nde Türkiye'nin aday ülke ilan edilmesiyle birlikte Avrupa Birliğine, Avrupa Yatırım Bankası ile Türkiye arasındaki ilişkilerde artış olmuştur. Aşağı yukarı yılda 500 milyon euro civarında bir kaynak kullanmaya başlamışız ve bunun önemli bir kısmını da 1999-2004 döneminde deprem amacıyla kullanmışız. Ancak Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlar başlamaz Avrupa Yatırım Bankasıyla ülkemiz arasındaki ilişkiler daha da güçlenmiş, daha da artmış ve aşağı yukarı yıllık ortalama 1 milyar euro üzerinde kredi kullanmaya başlamışız. 2007 yılına baktığımızda kullanılan kredi miktarının 2 milyar euronun üzerinde olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli milletvekili tarafından özellikle AK PARTİ İktidarı döneminde yatırım stratejisi olmadığı ve ekonominin kötüye gittiğine dair bazı şeyler söylendi. Şunu belirtmek istiyorum: Hiçbir banka, hiçbir uluslararası kuruluş bir ülkede güven görmüyorsa, bir ülkenin özel sektörünün dinamik bir yapıda olmasını görmüyorsa o uluslararası kuruluş o ülkeye gitmez. İlk defa bu Hükûmet döneminde özel kesim, ağırlıklı olarak Avrupa Yatırım Bankasının kredilerini kullanmaya başlamıştır. Bugüne kadar AK PARTİ İktidarı hep yüksek oranda borçlanmakla şikâyet edildi, borçlanma miktarımızın çok yüksek oranlarda arttığından söz edildi ancak bugün memnuniyetle müşahede etmekteyim ki muhalefet milletvekilleri Avrupa Yatırım Bankasıyla olan ilişkilerimizden duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir.

2002 yılında özel kesimin kullanmış olduğu toplam kredi miktarı, daha doğrusu dış borç miktarı aşağı yukarı 30 milyar dolar. Bugün özel sektör 120 milyar dolar dışarıdan kredi kullanmaktadır. Bakın, değerli arkadaşlar, bir kredi kullanırken, borç alırken, almış olduğunuz kaynağın, o kaynağı kullandıktan sonra size getirisi ne olacak, ona bakmanız gerekir. Eğer getirisi almış olduğunuz kaynaktan daha fazla ise siz avantajlısınız demektir.

Bugün, özel kesime ait tüm firmalarımız, Avrupa Yatırım Bankasından kredi almak için can atıyorlar. Neden? Çünkü Avrupa Yatırım Bankası Avrupa Birliğine üye ülkelerden hiçbir şekilde Türkiye'yi ayırt etmiyor, Avrupa Birliğine üye ülkelere uygulanan kredi faiz ve vade oranları ne ise, Türkiye'ye de uygulanan oranlar odur değerli arkadaşlar.

Özellikle ekonomiye yönelik olarak şunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Eğer bizim ekonomimiz çok kötü bir konumda olsaydı, bugün, Avrupa Yatırım Bankasını, siz Türkiye'de şube açacak bir durumda olmasını göremezdiniz. Bugün, ilk kez, dünyada, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Birliğine üye olmayan bir ülkede iki ayrı şube açıyor. Bunun başka bir örneği yok. Demek ki Türkiye'yi çok dinamik bir ülke olarak görüyor, Türkiye'yi çok gelişen ve büyüyen bir ülke olarak görüyor ve bu nedenle Avrupa Yatırım Bankası Türkiye'ye geliyor ve Türkiye'de ofis açmaya karar veriyor.

Ekonomiye, istihdama ve diğer konulara gelince değerli arkadaşlar, buraya çıktığında milletvekili arkadaşlarımızın rakamlarla konuşması gerekiyor; soyut ifadelerle, hiçbir zaman, ne bizi ne de halkımızı ikna edebilirsiniz. Rakamlara bakalım. İstihdam rakamlarına bakalım.

Değerli arkadaşlar, dünyanın, Avrupa’nın önemli bir kriz yaşadığı dönemde, şu anda, biz, istihdam açısından, İspanya’dan sonra en fazla istihdam sağlayan ülkeyiz. Rakamlara bakalım.

Diğer bir husus, değerli arkadaşlar, eğer, siz, oransal açıdan baktığınızda, Avrupa Birliğinin 27 ülkesi dâhil, istihdam artışında Türkiye 1’inci sıradadır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Son bir yılda resmî rakam 200 bindir TÜİK’e göre.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Türkiye'deki İstatistik Kurumu rakamlarına bakmayın, gidin Eurostat rakamlarına bakın, gidin OECD rakamlarına bakın değerli arkadaşlar.

İkinci bir husus, ekonomi konusu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu Türk halkı, Türk milleti hep kişi başına gelirin 10 bin doların üzerine çıktığı bir Türkiye’yi hayal etmiştir. Bu hayali ilk kez AK PARTİ İktidarı gerçekleştiriyor değerli arkadaşlar. Bu yılın sonu itibarıyla kişi başına gelir 10 bin doların üzerine çıkacaktır. Böyle bir dönem yaşanmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen inanıyor musun acaba? Sen inanıyor musun?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Diğer bir husus, değerli arkadaşlar, ben…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Erdoğan’ın 1 katrilyon geliri var. (AK PARTİ sıralarından “Dinle” sesleri)

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, çok kıymetli halkımız; ben sadece rakamlarla konuşuyorum, soyut konuşmuyorum. Rakamlarla konuşun ve her türlü eleştiriye açığız. Bunu açık ve net olarak söyleyeyim. Gelin buraya, bu kürsüde rakamlarla konuşun ve halkımızı da ikna edin, bizi de ikna edin. Biz bunu kabul etmeye hazırız. Ama, hiçbir şekilde soyut ifadelerle, soyut kavramlarla ne bizi ne de halkımızı kandıramazsınız. Bunu açık ve net olarak söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Değil 10 bin dolar, bin doları bulamayan kişilerle de konuşmak lazım.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, diğer bir husus, ülkelerin dünya hasılasından aldıkları pay… Size yine rakamlarla seslenmek istiyorum. Japonya, yıl 2004, dünya hasılasından aldığı pay yüzde 11,1; yıl 2008, dünya hasılasından alacağı tahmin edilen pay yüzde 8,1. Demek ki Japonya, dünya hasılasından alacağı payda önemli bir düşüşe sahne olmuş.

Amerika Birleşik Devletleri…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Orayı da kurtarın, orayı da.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Rakamlarla gelin konuşun Değerli Milletvekilim.

OKTAY VURAL (İzmir) – 480 milyar dolar toplam borç…

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Amerika Birleşik Devletleri, yıl 2004, dünya hasılasından aldığı pay yüzde 28,1; 2008 yılı itibarıyla dünya hasılasından aldığı payda yüzde 5’lik bir düşüş söz konusu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Elektriğe yüzde 40 zam, memura yüzde 2!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Ve Türkiye’ye geliyorum değerli arkadaşlar, Türkiye’ye geliyorum.

2002’yi vereyim size, dünya hasılasından Türkiye'nin aldığı pay yüzde 0,7; yıl 2007, dünya hasılasından aldığı pay yüzde 1,3. Dünya hasılasından aldığı paylara baktığımızda ülkelerin, artan, üç beş tane gelişen ülke görüyorsunuz. Bunlardan bir tanesi Çin, diğeri Hindistan, Brezilya ve Türkiye.

Değerli arkadaşlar, bunları bizim görmemiz lazım. Bu kadar krizin, kuraklığın yaşandığı bir ortamda, bir dünyada Türkiye hâlen 6,6 oranında büyümeye devam ediyor. Bunu küçümsemeyelim lütfen. Elbette eleştirilecek konular varsa bunları eleştirmeliyiz ama gerçekleri de halkımızdan hiçbir zaman saklamamalıyız.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Peki, bu büyümeden en çok kimler faydalanıyor onun da rakamlarını söyleyin.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – 70 milyon faydalanıyor!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, zaman zaman şu ifade edildi: Efendim, Türkiye'deki büyüme sanal. Efendim, Türkiye'den İngiltere’ye, Almanya’ya buzdolabı ihracatı, televizyon ihracatı, sanal mı bunlar? Otomobil ihracatı sanal mı? 20 milyar doların üzerinde otomobil ihraç ediyoruz. Bunların hepsi sanal, otomobil falan yok ortalıkta, otomobil yok, sadece sanal olarak bunları ihraç ediyoruz ve bir şekilde parayı temin ediyoruz; böyle bir şey yok değerli arkadaşlar. Yani, lütfen, bu tür hususlarda rakamlar ne söylüyorsa onu söyleme gayreti içerisinde olalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayalî ihracat miktarını söyler misin, hayalî ihracat?

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sizin zamanınızda vardı o!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Sosyal konulara değinmek istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Naylon fatura miktarını söyler misin?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen müdahale etmeyin.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir başka husus, özellikle sosyal alanda Türkiye'de son dört beş yılda insanların daha da fakirleştiği, zenginin daha zengin olduğu, yoksulun daha yoksul olduğu bir Türkiye yaşandığı söyleniyor. Yine rakamlara bakalım, rakamlar ne diyor? Yıl 2002…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, süre kaç dakika? Daha on dokuz dakika gözüküyor.

BAŞKAN – Hem şahsı adına hem grubu adına konuşuyor. Dinlemediniz herhâlde siz söylerken.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunları, bu rakamları   -resmî rakamlar- sizlere de verebilirim. Gıda yoksulluğu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizinki sahte biraz!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Açlık sınırındaki gıda yoksulluğu değerli arkadaşlar, yıl 2002, toplam nüfusumuzun yüzde 1,35’i -açlık oranı dikkate alındığında- gıda yoksulluğu sınıfına giren bir grup, yüzde 1,35 ve yıl 2002. 2006 yılına geldiğimizde, bu, 0,74’e düşüyor. Sosyal açıdan, gelir gruplarına dağılım açısından, hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye’de sosyal alanda inanılmaz bir gelişme sağlanmıştır değerli arkadaşlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çok, çok!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, yine rakamlarla söylüyorum. Gelir gruplarının dağılımına baktığımızda en fakir grupta yer alan, yüzde 20’lik grupta yer alan grubun millî gelirden almış olduğu payda önemli bir artış olmuştur değerli arkadaşlar, rakamları da sizlere verebilirim.

Yine, bizim, özellikle sosyal adaletin ve gelirler arası dağılımın ölçülmesinde kullanılan, yaygın olarak kullanılan “Gini kat sayısı” dediğimiz kat sayıya baktığımızda, o da 1994’te 0,49; 2002’de 0,44 iken, bu, 0,38’e düşmüştür. Yani bu kat sayı ne kadar çok düşerse sosyal alanda o kadar adaletli bir yaklaşımın söz konusu olduğu ortaya çıkmaktadır.

Diğer bir husus değerli arkadaşlar, gelir gruplarına göre baktığımızda, devlet memurlarımızın almış olduğu ücretlere baktığımızda da ciddi bir gelişme olduğunu görüyoruz. Bakın, size örnekler vereyim. Değerli arkadaşlar, en düşük memur maaşı oranı 2002 yılına göre reel olarak yüzde 56 artmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Memurlar dinliyor sizi, memurlar! Dinliyor televizyonda!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 5 milyar yapmışlar gibi konuşuyorlar böyle! Aç, aç memur, aç!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Hangi hükûmet döneminde en düşük gelir grubu memurların maaşlarında reel olarak yüzde 56’lık artış sağlanmıştır?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen memurlara git sor; çık Kızılay’a, Bakanlıklar’a git!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bana bir dönem gösterin, sadece bir dönem gösterin. Evet, diğer taraftan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletle dalga geçmeyin!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Ben milletle falan dalga geçmiyorum, rakamlarla konuşuyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Geçemezsin zaten!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Milletle dalga geçen hesabını sandıkta verecek.

BAŞKAN – Sayın Elvan, lütfen Genel Kurula hitap edin, siz muhatap olmayın, Genel Kurula hitap edin.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Diğer bir husus değerli arkadaşlar, bakın bu çok önemli, şunu iyi dinleyin arkadaşlar: İlk kez AK PARTİ İktidarı döneminde devlet memurları arasında farklı bir maaş artış sistemi getirilmiştir. Bu, başka hiçbir iktidar döneminde olmamıştır değerli arkadaşlar. Yüksek memur maaşı alanlar daha fazla ücret almaya başlamışlar, düşük maaş alanlar ise daha düşük maaş almaya devam etmişler. Ama bizim İktidarımız döneminde, şunu söyleyeyim, en yüksek düzeyde, yüksek düzeyde maaş alan devlet memurlarındaki reel artış oranı yüzde 2’dir değerli arkadaşlar, bu İktidar döneminde yüzde 2.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bunlar dışarıdan geldi değil mi?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bunların, müsteşarların, müsteşar yardımcılarının, genel müdürlerin maaşlarındaki artış oranı reel olarak yüzde 2’dir değerli arkadaşlar, ama en düşük devlet memurundaki maaş artışı reel olarak yüzde 56’dır değerli arkadaşlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Varlıkta eşitlik yapın, varlıkta!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 yerden maaş alıyor TRT Genel Müdürünüz. Hayret be!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bir başka husus değerli arkadaşlar, devam ediyorum, sosyal harcamalar. Yine sosyal harcamalar konusunda AK PARTİ İktidarının son derece negatif bir tablosu olduğu zaman zaman dile getirildi, söylendi. Değerli arkadaşlar, yıl 2001, sosyal harcamaların toplamı 28,9 milyar YTL; yıl 2007, 28,9 milyar YTL’den 124 milyar YTL’ye çıkmış. Peki, reel olarak artış oranına baktığımızda sosyal harcamalarda yüzde 16,2’den 19,6’ya fırlamıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sosyal harcaman niye artıyor? Yoksulluk artıyor ondan dolayı. Yoksulluğu artırırsan sosyal yardımın da artar.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, devam ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yoksulluk artarsa sosyal yardım da artar. Dalga mı geçiyorsun?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, elbette sizin eleştirmek hakkınız, buraya geleceksiniz ve iktidarı ve bizleri eleştireceksiniz, bu son derece doğal.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sadaka toplumu yarattınız, bu kadar basit!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Biz, yapmış olduğunuz eleştirilere de saygı duymak zorundayız ve saygılı olmak zorundayız ve eleştirilerinizi de kabul etmek zorundayız. Ancak, eleştirileriniz hiçbir şekilde soyut düzeyde olmamalı, somut olmalı, rakamlarla bizi eleştirmelisiniz gelip buraya.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kardeşim, asgari ücret yüzde 5 artmadı mı? Enflasyon yüzde kaç? Niye rakamları yanlış söylüyorsun?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Yıl 2002, Değerli Milletvekili Arkadaşım…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Memura yüzde 2 ver, asgari ücrete yüzde 5… Sonra kalkındık!

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Yıl 2002… Değerli Arkadaşım, size birkaç örnek daha vereyim: Yıl 2002. Giyim ve ayakkabıdaki bir önceki yıla göre fiyat artış oranı yüzde 65 değerli arkadaşlar, yıl 2002. Giyim ve ayakkabıdaki fiyat artışı yüzde 65, bir önceki yıla göre. Yıl 2007, bir önceki yıla göre artış oranı yüzde 4.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayakkabıcı esnafı niye kepenk kapattı o zaman?

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Alım gücü düştü.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Hangi göstergeye bakarsanız bakın, siz aynı tabloyu göreceksiniz değerli arkadaşlar.

Borç konusuna gelmek istiyorum, borçlanma konusuna, borçlanma konusuna gelmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sürekli olarak bizler, AK PARTİ  İktidarı borç oranını artırmakla ve Türkiye'yi önemli bir borç yükü altına sokmakla suçlandı ve bugün memnuniyetle müşahede ediyorum ki Avrupa Yatırım Bankasından borçlanmamıza karşı değiller. Bu beni çok memnun etti açıkçası.

Borçlara baktığımızda değerli arkadaşlar, 2002-2007 dönemine bakalım: Kamu kesiminin borçları aşağı yukarı 144 milyar dolardan 104 milyar dolara düşmüştür. Kamu kesiminin dış borcu 144 milyar dolardan 104 milyar dolara düşmüştür. Evet, genel olarak baktığımızda dış borç artmıştır ama bu, özel kesimden kaynaklanmaktadır. Bakın, biraz önce de söyledim. Özel kesimin 2002 yılında almış olduğu toplam borç tutarı 29 milyar dolar idi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Özelleştirmeleri de söyleyelim.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bugün, 2007 yılında bu 120 milyar dolar olmuştur. O dönemde özel kesime borç vermiyordu değerli milletvekili arkadaşlarım, o dönemde hiçbir uluslararası bankadan, hiçbir Avrupa bankasından özel kesimin borç alması mümkün değildi; güveniniz yoktu, kredibiliteniz yoktu.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Nereden çıkardın?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bakın, biz bugün euro 1 + 0,1 oranında borçlanıyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu oranda siz borçlanamazsınız. Bu kadar iyi koşullarda özel kesim borçlanıyor. Özel kesim ne yapıyor? Bunu yaparken de KOBİ’leri destekliyor. Bunlar tamamıyla yatırıma dönüşüyor.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Hazineye borç olarak satıyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O sizin zamanınızdaydı, karıştırdın.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, efendim, bakın…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – İç borç olarak…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ne bağırıp duruyorsun yahu?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen ne bağırıyorsun?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ne bağırıp duruyorsun be! Seni mi dinleyeceğiz, hatibi mi dinleyeceğiz?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Çok değerli milletvekili arkadaşım, siz…

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen… Karşılıklı konuşmayalım efendim, lütfen.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Siz burada susarsanız daha iyi olur.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Çıkar oradan konuşursun!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Çok değerli milletvekili arkadaşım, siz beni dinlemediniz. Dinleseydiniz öyle konuşmazdınız.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Rakamlarınızı güncelleyiniz, rakamları karıştırdınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Şunu söyleyeyim. Ben şunu ifade ettim değerli milletvekili arkadaşım, ben şunu ifade ettim, dedim ki: Kamu kesiminin dış borcunda azalma olmuştur. Bunun aksini ispat edebiliyorsan gelirsin, konuşursun buraya. Rakamlarla konuşun.

BAŞKAN – Sayın Elvan, lütfen, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Ben şunu söyledim: Aşağı yukarı 144 milyar dolardan 104 milyar dolara kamu kesimi dış borcunun düştüğünü söyledim. Genel olarak dış borcumuzun arttığını ancak bunun da özel kesimden kaynaklandığını söyledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Özelleştirmeyi nereden aldın, özelleştirmeyi?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Özel kesim…

Değerli arkadaşlarım, bakın… Değerli arkadaşlarım, lütfen… Şimdi, siz, hiçbir… Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, siz, hiçbir kâr amacı olmayan…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bu tarafa konuş, gruba konuş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Özelleştirme…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

Evet, buyurun Sayın Elvan.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, biz, hiçbir şekilde kâr amacı gütmeyen, sadece altyapı yatırımlarının geliştirilmesine, KOBİ’lerin geliştirilmesine imkân sağlayan Avrupa Yatırım Bankasından sadece özel kesim için yılda 1 milyar euro tutarında kaynak kullanıyoruz. Bu borçlanma oranı o kadar ucuz bir borçlanma oranı ki dünyanın hiçbir uluslararası kuruluşundan, dünyanın hiçbir bankasından temin edemezsiniz. Geçmişte bunlar yoktu Sayın Genç. Bugün eğer özel kesimimiz bu imkâna kavuştuysa Türkiye’ye sağlanan güven sayesinde olmuştur…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Araştıracağım, araştıracağım.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – …istikrar sayesinde olmuştur. Bunları görmemiz gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, peki, ne olacak? Şimdi, siz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz verirseniz rakamlarla ne kadar vergi kaçakçılığı… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Laftan anlamıyor, ne yapayım ya!

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, rakamlardan kaçmadığınız sürece sizinle her ortamda, her şekilde tartışmaya hazırım. Rakamlardan kaçmadığınız sürece...

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın, son ikazımı yapıyorum, lütfen... Yapmayın, biraz dinleyin. Herkes konuşuyor, dinledi... Diğer gruplar konuştu, ne oldu yani? Dinleyin.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – …bilimsel olduğunuz sürece, soyut davranmadığınız sürece her ortamda, sizinle her alanda tartışmaya hazırız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tartışalım.

BAŞKAN – Sayın Elvan, lütfen, siz de şahıslarla konuşmayın, lütfen Genel Kurula hitap edin.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Tartışmaya değmez!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin aklın ermez!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Senin neye aklın eriyor!

BAŞKAN - Siz cevap verdikçe, onlar da cevap veriyor size.

Sayın Baştopçu, lütfen…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, konuşmamı tamamlayacağım ama şunu belirteyim: Özellikle yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik eleştirel bazda çok değişik şeyler söylendi. Bu dönemde, AK PARTİ İktidarı döneminde yatırım ortamının iyileştirilmesi yönünde çok önemli adımlar atılmıştır. OECD ülkeleri arasında istihdam yükü açısından en kötü konumdaydık değerli arkadaşlar. Şu anda biz, Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda da yine en kötü konumda olan ülkelerden biriydik ama bu iktidar döneminde şu anda iş gücü üzerindeki yük yüzde 31’e düşmüştür. Bu da aşağı yukarı Avrupa Birliği ortalamasına eşittir. Bunları görelim.

KOSGEB’in sağladığı kaynaklar, diğer taraftan aktif iş gücü programları… Bu iktidar döneminde ilk kez aktif iş gücü programlarına bu kadar önem verilmiş ve yılda aşağı yukarı 200 bin kişiye varan insan aktif iş gücü programları çerçevesinde eğitilmiştir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İşsizlik niye artıyor o zaman?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, özellikle Danimarka gibi, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi birçok ülkede aktif iş gücü programları çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bizde ise aktif iş gücü programının adını, ne olduğunu ilk kez Türkiye gündemine getiren AK PARTİ İktidarıdır değerli arkadaşlar. Bunları görmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Son olarak şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bugün siz rakamları… Değerli milletvekilleri, rakamları da söyleyebilirim. Aşağı yukarı aktif iş gücü programı kapsamında AK PARTİ İktidarı döneminde yararlananların sayısı beş yüzleri, bini geçmez. Yıllık bazda bakınız, bunları geçmez. Bu rakamları da verebilirim sizlere. Şunu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bugün, özel kesim otuz yıl vadeli –değerli arkadaşlar, lütfen dinleyelim- ve bunun sekiz yılı ödemesiz ve dünyanın en ucuz kredisini alabilme imkânına sahipse…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çalık niye almıyor o zaman?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – …böyle bir imkân varsa bununla biz gurur duymalıyız değerli arkadaşlar, gurur duymalıyız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kuveyt’te ne işiniz var yahu? ATV-Sabah’a para arıyorsunuz Kuveyt’te.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – KOBİ’lere gelince: KOBİ’lerde beş yıl ödemesiz on iki yıl vadeli kredi kullanabiliyoruz değerli arkadaşlar.

Son olarak şunu söylemek istiyorum…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Kemal Ağabey, aynı yerden Migros da alıyor, niye onu söylemiyorsun?

BAŞKAN – Hatibi dinlemiyorsunuz herhâlde. Lütfen, dinleyin, bitirsin.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum: Avrupa Yatırım Bankası hem İstanbul hem de Ankara’da birer şube açacaktır. Bu şubelerle biz neyi sağlayacağız değerli arkadaşlar? Bankalarımız, KOBİ’lerimiz, özellikle altyapıya yönelik kaynak almak isteyen kurumlarımız, enstitülerimiz, bunlar doğrudan Ankara’da ve İstanbul’da bankayla temasa geçerek kredi alma imkânına kavuşacaklardır.

Ben, bu tasarının ülkemize, tüm Türk halkımıza hayırlı olmasını diliyor ve hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

Şahısları adına ikinci söz Rize Milletvekili Sayın Ali Bayramoğlu’na aittir.

Sayın Bayramoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ona söz veriyorsunuz, bize gelince de kızıyorsunuz.

BAŞKAN – Vallahi ben keyfime göre vermiyorum, burada ne yazıyorsa onu veriyorum. Siz de yazdırın, size de söz veririz. Hiç önemli değil.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hiç konuşma oradan, hiç konuşma.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bu açılacak temsilciliklerin Türkiye ekonomisine faydalı olmasını diliyor ve muhalefetin bu konudaki desteğinden dolayı da herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayramoğlu.

Konuşmalar tamamlanmıştır efendim.

Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci sorum size: Urfa’nın Harran ilçesinde Büyük Türbe Köyü’nden Kadir Gündoğan isminde bir vatandaş “Biz köyümüze ilköğretim okulu yapmayı kararlaştırdık, planladık. Bizim on üç tane mezramız var, nüfusumuz da kalabalık ama Urfa’nın AKP’li milletvekilleri bu okulu başka köye verdiler. Bunu lütfen dile getirir misin.” dedi. Ben de, siz de Urfa milletvekili olduğunuz için zatıalinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Harran Büyük Türbe köyünün bu ilköğretim okulunun o köyde yapılmasına katkıda bulunursanız memnun olurum, bir.

İkincisi Sayın Başkan: Biraz önce Sayın Melen -tabii saygı duyduğumuz bir beyefendi, babası bu memlekette başbakanlık yapmış, çok değerli bir bürokrat- çok değerli bilgiler verdi.

Şimdi soruyorum ben Sayın Bakana: Biz Avrupa Birliğine her sene     -şimdiye kadar- ne kadar aidat ödüyoruz? Onun karşılığında bir Yunanistan, bir Almanya bu Avrupa fonlarından kendi ülkelerine ne kadar para alıyorlar? Bir?

İkincisi: Türkiye’de Avrupa Birliğinden ve Avrupa Yatırım Bankasından kredi almak için proje yapan özel bürolar var mı? Devlet bunları… Çünkü bizim mesela Tunceli’de birkaç tane belediyeye altyapı kredileri almak istedik. Maalesef proje yapan olmayınca, bu projeler de oraya gitmeyince para çıkmıyor.

Ayrıca, Avrupa Birliğinin bu fonunu dağıtan büronun başındaki kişiler maalesef biraz da mezhepçilik veyahut da işte dincilik yapmaktadırlar. Türkiye’den gidince -ben bunu orada çalışan birisinden duydum- “Efendim, bunlar nasılsa Müslüman ülkeler.” diye mümkün olduğu kadar Müslüman ülke olan Türkiye’ye bu fonlardan kredi vermek istemiyorlar. Şimdiye kadar bu konuda, özellikle Türkiye’de, Hükûmetin denetiminde Avrupa fonlarından fon almaya çalışan kişilere yol gösterici bir büro kurmayı düşünüyor musunuz?

Tabii, aslında, sorulacak çok soru var da… Geçen gün Avrupa Parlamentosu, biliyorsunuz, Türkiye ile ilgili çok kötü kararlar aldı. Bir Bakan olarak bunları tasvip ediyor musunuz?

Şimdilik sorularım bu kadar efendim. Madde üzerinde söz alıp konuşacağım için şimdilik yeterli.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce AKP Grubu adına konuşma yapan Sayın Hatip, istihdamla ilgili verdiği rakamlarda her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyledi. Kendisine, Nisan 2007, Mart 2008 tarihleri arasında aktif nüfusun 698 bin kişi arttığını, bu artışın 306 binini öğrenci, emekli ve çalışamaz durumdakilere ayırdığımız zaman, 392 bin kişiye son bir yıl içinde iş bulmamız gerektiği halde, aynı dönemde istihdam sayısının 200 bin kişi azaldığını hatırlatıyor, yani mevcut yeni sisteme katılanlara iş bulunamadığı gibi yeni işsizler de yaratıldığını hatırlatıyor, rakamları istediği gibi oraya buraya çekmemesini tavsiye ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu anda memurlar büyük bir geçim sıkıntısı içerisindedir. Özellikle de emekliler de beraberinde yüzde 2 artışla beraber geçinmek noktasında büyük bir zorluk içerisinde bulunuyorlar. Önümüzdeki temmuz ayında memurlar ve emeklilerle ilgili artışları nasıl düşünüyorsunuz?

İkincisi: 2022 dediğimiz… Yaşlı insanlara verilen paralar 165 milyon lira civarındadır. 165 YTL ile bu insanlar nasıl geçineceklerdir? Bu noktalarda da herhangi bir iyileştirme yapılacak mıdır?

Bir diğer konu: Çiftçilerimiz şu anda, hele özellikle elektrik borçlarını ödeyemiyorlar, mazot fiyatlarından dolayı mazot alamıyorlar, beraberinde özellikle tarlalarına gübre ve ilaç dâhil herhangi bir şey atmakta zorlanıyorlar. Çiftçilerimize herhangi bir iyileştirme düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Doğru.

Sorular tamamlanmıştır Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulan soruların hemen hemen hepsi Avrupa Yatırım Bankasıyla ilgili değil.

AB’ye ne kadar aidat ödediğimiz, ne kadar yararlandığımız, diğer ülkelerin ne kadar ödediğine ilişkin rakamlar tabii ki sizlere ulaştırılabilir ama şu anda önümde yok.

Yine, Türkiye’de Avrupa Yatırım Bankası kredilerinden yararlanmak için özel bürolara ihtiyaç var mı? Avrupa Yatırım Bankası için gerek yok. Zaten o nedenle kendileri gelip ofis açacaklar. Fakat Avrupa Birliği fonlarından yararlanmak için tabii ki bazı özel bürolar olabilir. O konuda da aslında kamu sektöründe ciddi bir eğitim veriyoruz. Özellikle kamu projelerine ilişkin taleplerin daha yüksek düzeyde değerlendirilerek başarı sağlanmasına yönelik adımlar var. Yani, Avrupa Birliği bürosunun başındaki bazı kimselerin şu veya bu şekilde Türkiye’ye kredi vermeme konusunda bilgimiz yok.

Sayın Öztürk, tabii, bir yorum yaptılar. Onun için ben fazla o konuya girmeyeceğim, ama son birkaç yıldır gerçekten istihdam artışı var, ama tarımda bir istihdam azalışı olduğu için genel itibarıyla işsizlikte önemli bir düşüş sağlanamadı.

Sayın Doğru ise tabii ki burada bizim gerek memurlara özellikle verdiğimiz artışlara sadece yüzde 2 + 2 diye bakmamak lazım. Bir kere her şeyden önce mutlaka ve mutlaka memurlara ve emeklilere enflasyon farkı veriliyor, mutlaka. Birinci konu o.

İkinci konu: Tabii, biz memurlara maaş artışı verirken yüzde artışın yanında bir de tabii ki denge tazminatı veriyoruz ve o denge tazminatının da dikkate alınması lazım. Dolayısıyla, hiçbir yılda ne memur ne emekli enflasyonun altında bir ücret artışı almamıştır, almayacaktır.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Yapmayın Sayın Bakan! Elektriğe yüzde 22 zam yaptınız. Verdiğiniz para elektriği karşılamıyor. Yapmayın!

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Arkadaşlar, dönem sonunda mutlaka ve mutlaka enflasyon farkı karşılanıyor, mutlaka. Dolayısıyla enflasyona ne memurumuzun ne de emeklimizin ezdirilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Geçmişte de olmadı, bundan sonraki dönemde de olmayacaktır. Mutlaka enflasyon farklarını vereceğiz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

AVRUPA YATIRIM BANKASININ TÜRKİYEDE TEMSİLCİLİKLER AÇMASINA DAİR

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVRUPA YATIRIM BANKASI ARASINDAKİ

ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 5/11/2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Avrupa Yatırım Bankası (AYB)’nın Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzere. Tasarının bitimine kadar çalışma süresini uzatacağız.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı uluslararası bir anlaşma niteliğinde. Dolayısıyla, fazla bir şey söylemeyeyim diye düşünüyordum ama az önce Sayın Elvan’ı dinlerken ağzım açık kaldı.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hayranlıktan!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Onun için rakamlarla konuşun, sayısal eleştirin. Şimdi, iktidar partisi böyle yaparsa… Tabii biz muhalefet olduğumuza göre zaten rakamlarla konuşmak durumundayız. Bir de bizim özel durumumuz var, Lutfi kardeşimle halef selefiz rakamlar konusunda. Ben de size sadece rakam okuyacağım ve Lutfi Bey’in okuduğu rakamlardan, yine DPT’nin rakamlarından okuyacağım, kararı size bırakacağım, yani rakamları söyleyeceğim, soyut yapmadan somut olarak rakam söyleyeceğim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ondan dinledik! Aynı şeyleri okuyacaksan o okudu zaten!

BAŞKAN – Dinleyelim efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Aynısını farklı şekilde… Şimdi öyle olmadığını anlayacaksınız, kamuoyuna onu söyleyeceğim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece rakamları söyleyeceğim. Aynı rakamları kullanıyoruz. Sadece amaca göre farklı kullanılıyor. En önemlisi Avrupa Yatırım Bankasının burada şube açmasının ekonomideki gelişmeyle ilgili olduğunu Sayın Elvan söyledi ve “Uluslararası rakamlara bakın, TÜİK’inkine bakmayın.” dedi. Neden sadece Eurostat’ınkine bakıyoruz? “Nereden nereye” diye siz sıkça seviyorsunuz. İstihdam çok artmış, onu söyledi Sayın Elvan. Ben okuyorum, itirazınız varsa sonra düzeltelim: 2001’deki istihdam 21.354, buraya geldiğiniz zaman 2007’de, bu kadar büyümeye rağmen 21.189, DPT rakamları.

OKTAY VURAL (İzmir) – Fazla artmış!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – İtiraz varsa gelin, söyleyin. DPT rakamları. Aynı pembe tablolardan okuyorum, Lütfi Bey’in okuduğunun aynısı, bakın, yani 21.189. “İstihdam çok artmış, bu kadar büyüme sanal değil.” dedi. 2002 işsizlik oranı 10,3; en son birinci çeyrek oranı 11,6. Yuvarlak içerisinde, bakabilirsiniz, yani buradan okuyorum yine. Şu andaki en son durum 11,6.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – 2007… 2007…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki... 2007. 2007 rakamınız yıllık 9,9; 10,3. Peki, bir de Lütfi Bey size şu hesabı yapsın: Yüzde 5’lik büyüme ile yüzde 6’lık büyüme ile toplam istihdamın ne kadar artması gerektiğini, iş gücüne katılım oranının ne demek olduğunu, yüzde 50’lerden yüzde 45’lere iş gücüne katılım oranını -ben şimdi sizin vaktinizi almak istemediğim için, ders vermek istemiyorum- yani onların ne demek olduğunu, iş gücüne katılım oranının yüzde 45’e nasıl düştüğünü, insanların iş aramaktan neden vazgeçtiğini, iş bulma ümidini nasıl kaybettiğini, bunları da eklediğimiz zaman yüzde 21-22’ye işsizlik oranının çıktığını söylemiyorum, sadece Sayın Elvan’ın söylediği rakamların -açıkça söylemedi, “rakam” dedi- ben size eksiklerini tamamlıyorum. Yani bir şey söylemiyorum.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Rahat ol.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Başka birkaç rakam daha vereyim. Ekonomi çok iyi! Bakın, şimdi, tasfiye olunacak tüketici kredileri ve kredi kartları. Yine DPT’nin rakamlarından okuyorum: 2003’teki rakamınız 21.600, kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı 2007’de 204.417.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bankaların takipteki alacaklarını söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söylüyorum. Sizinki varsa siz de onu söyleyin. Demin Lutfi Bey diyordu. Siz de çıkın, siz de rakamınızı söyleyin. Kürsü herkese açık. Şimdi ben söyleyeyim, eksik varsa düzeltin. Siz de gelin, onu söyleyin. Ne biliyorsanız onu söyleyin.

Şimdi, bakın, 2008 yılı Ocak, Şubat, Mart, üç aylık toplamı sadece 152 bin olmuş ödeyemeyenlerin sayısı, sadece üç ayda 152 bin! Geçen yıl 204 bin küsur demiştim. 2003’teki rakam, aldığınız şey 21.600.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Oran ne?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Oranı Sayın Bakan veriyor. O birazdan verecek.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Oran ver.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz de gelin, oranları anlatın.

BAŞKAN – Sayın Tutan, lütfen…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Onu da söyle.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Oran ver.

BAŞKAN – Lütfen, bırakın, konuşmasını tamamlasın efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, tekrar başka bir rakam, yine aynı şeyden devam ediyorum: Protestolu senetler ve karşılıksız çekler. Ekonomi çok iyi ya, insanlar durup dururken ödeyemiyor borcunu yani! Nasıl olsa sileceksiniz.

2002, protestolu senetler: 498.748…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kaç senenin içinde o kadar?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz onları anlatın, gelin. Benim söylediğim rakama itirazınız varsa sadece onu söyleyin, bu rakamlar yanlıştır deyin, yalandır deyin. O değilse susun ve dinleyin.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kaç senenin içinde o kadar?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – 2002’de 498.748, 2007’de 1 milyon 470 bin 758. Size rakam!

Protestolu senetlerin tutarı: 2002’de 816 milyon, 2007’de 5,5 milyar; 5,489.

Şimdi, size isterseniz birkaç rakam daha söyleyeyim. Yani, rakamlarla…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Oranları söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Oranları da söyleyeceğim. Önce benimkini bir dinleyin ama yani, dersin başını. Dersin başını dinlemezseniz sonunu anlamazsınız arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen, devam edin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yavaş yavaş, yavaş yavaş.

BAŞKAN – Lütfen dinleyin.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Başta bir işe yarayanları söyle, sonra işe yaramayanları.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oranları söyle, oranları.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani söyleyeceğim, acele etmeyin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Oranları söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Demin ki söylediğim orandı. İşsizlik oranını söyledim, iş gücüne katılım oranını söyledim. Siz de şimdi takip etmiyorsunuz, onu söylüyorum arkadaşlar. Bu söylediklerim orandı bak, yüzde bazında söylediğim şeyler orandır.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – İmtihanda sıfır verirsiniz onlara.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, yani dinlemiyorlar, başını dinlemiyorlar.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz sizden sınıfta kalırsak milletten geçeriz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Oranları söylesene.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, oranı da söyleyeyim. Sayın Bakanın söylediği, sizin dediğinizi ben biliyorum. Şunu söylüyor: Efendim, şu kadar toplam kredi kullanılmış, o kredinin içinden bakmak lazım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Oran neydi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamam, biz de söylüyoruz. Orana da tekrar baktığınız zaman neden bu kadar artış var?

Başka bir şeyi daha söyleyeyim size, taze…

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Oranları söyle.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Eskidi onlar.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Vaktim kaldığında orana… Önce kendi söyleyeceklerimi bir söyleyeyim, müsaade edin.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Orana vakit kalmadı.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk beş ayın en önemli göstergelerinden bir tanesi açılan kapanan iş yerlerine ilişkin rakamlardır.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Oran… Oran…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bak, işte oranı söyleyeceğim. İşte sizin dediğinize geliyorum. Açılan sayısı daha fazla. Zaten, arkadaşlar bir ekonomide hem açılır hem kapanır.

Ben size söyleyeyim rakamı: Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa ekonomisinde piyasaya giriş ve çıkışlar serbesttir. Açılan da olur kapanan da olur, bu doğal bir sonuçtur. Her zaman da açılan şirketler genel olarak fazla olur. Söyleyeceğim, oranlarını da söyleyeyim size, TOBB’un, TÜİK’in rakamlarından derlenen bir analizin sonucunu söyleyeyim: Kriz yılında…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne zaman kriz oldu?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kriz ne zaman oldu kriz?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Oranları söylesene oranları.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Oran söyleyeceğim, oran…

Bakın, 1994’ten başlayarak söylüyorum, bir dinleyin şimdi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi kriz?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Oran, oran...

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kriz ne zaman oldu, kriz?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Oran söylüyorum: 94 krizinde…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sizin döneminizde.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ya dersi dinleyin bari! Madem soruyorsunuz, oran söylüyorum işte.

94 krizinde krize rağmen, 100 işletmeye karşılık –Sayın Bayramoğlu, bunlar dersi dinlemiyor, siz biliyorsunuz- 20 iş yeri kapanıyormuş. 100 açılan, 20 kapanan. Bu bir orandır, yüzde 20. Değerli arkadaşlarım, oldu mu oran? Oldu.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gel krize!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Geldim. Bir dakika dur, sakin ol.

2001 krizine geldim, oran yüzde 35.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kriz mi vardı?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yüzde 35.

Şimdi geliyorum, sizin çok büyük, böyle büyük büyümeler dediğiniz yıl: 2007’de yüzde 32,3.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Niye kriz olmuştu?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, bu oran, oran, oran… Yani kapananların açılanlara oranı. Anladık değil mi oran olduğunu? Anladık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onu izah eder misin nedir diye!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, bu yılın… İlginç bir şey daha söyleyeceğim. Sayın Bayramoğlu reel sektörden geldiği için biliyor, onun için dinliyor. Şimdi, 2008 yılının ilk beş ayında bu oran, açılanlara kapananların oranı, yüzde 54,4’e yükselmiş. Alın size oran!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yanlıştır o, yanlış!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Burada, TOBB’un, TÜİK’in rakamları. Ben rakamdan konuşuyorum, soyut konuşmuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – TÜİK’in rakamları yanlış!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Soyut konuşmuyorum.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, konuşurken gerçekten soyut konuşmamak lazım. Rakamlar istediğimiz gibi çarpıtır. Benim söylediğim gibi siz illüzyon yaparsanız… Onu sadece Sayın Unakıtan çok iyi becerebiliyor, hepiniz beceremiyorsunuz. Dolayısıyla, kendisine tekrar saygılar sunuyorum. Bakanım konuşuyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – O Avrupa’nın bakanı!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - İstediğiniz zaman oranlara devam ederiz. Bugün daha fazla vaktinizi almak istemiyorum, çok da konuşmayacaktım ama oran deyince birkaç oranı bilgilerinize sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum. Avrupa Yatırım Bankasının şubeleri inşallah hayırlı olur, bu kapanan işyerleri de kapanmak zorunda kalmaz, kredilerini alırlar. KOBİ’lere kredi geliyor. İnşallah güzel olur, biz de daha güzel oranları sizlere okuma mutluluğunu sizlerle beraber paylaşırız.

Hepinize teşekkür ediyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kanun tasarımızın ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu.

İkinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan’a aittir.

Buyurun Sayın Arıkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, deminden beri burada bir rakamdır gidiyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ancak anlıyorsunuz!

FATİH ARIKAN (Devamla) – En güzel rakamı 22 Temmuzda yüzde 47’yle bu millet vermiştir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıkan.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tek söyleyeceğin bu mu? Başka rakam yok mu?

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Gruplar adına söz istemi yok.

Şahıslar adına, Malatya Milletvekili Öznur Çalık.

Sayın Çalık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 4’üncü madde… Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nu kabul ettiğimizi ve bu kanun teklifi üzerinde söz aldığımı ifade ediyor, hayırlı olsun temennilerimi iletiyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalık.

Şahsı adına ikinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a aittir.

Sayın Kaynak, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Avrupa Yatırım Bankasının ülkemizin kalkınmasına faydalı olacağı kanaatiyle hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaynak.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Grupları adına söz isteyen yok.

Şahısları adına Ordu Milletvekili Sayın Ayhan Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz ve oylayacağımız yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.

Sayın Koyuncu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Her şeyin de gönlünüzce olmasını temenni ediyorum, her şey gönlünüzce olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler  Sayın Koyuncu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aleyhte oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN – Tabii, tabii, hakkınız.

Sayın Genç, maddeyi oylayayım, ondan sonra size söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, oylayın efendim.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Aleyhte oyunun rengini açıklamak üzere Sayın Genç’e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelecekte Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu çalışmasını televizyonlardan, bantlardan izleyen insanlar o kadar büyük bir gülme içine girerler ki, “Yahu, bunlar bir Kamer Genç’i susturmak için ne numaralar çevirdiler.” derler. Böyle bir şey olmaz! Yani, siz burada çıkacaksınız, sırf beni konuşturmamak için çıkıp şey edeceksiniz.

Şimdi, biraz önce burada konuşan AKP’li milletvekili otuz dakika konuştu. Bakın, sayın milletvekilleri, hep siz konuşuyorsunuz, AKP’liler konuşuyor. Hâlbuki, siz iktidarsınız, iş yapın. Bakın, Maliye Bakanınız burada.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yok mu? Burada, burada… Çok da zayıflamış. Çok zayıflamış.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu sefer sihir yapamadı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın size rakam veriyorum: 2007 yılında 1 katrilyon 125 milyar liralık vergi Merkezî Uzlaşma Komisyonuna gitmiş, 398 milyar lirasını... Devlet anlaşmış, 722 trilyon lirasından vazgeçmiş. Bu Maliye Bakanı vazgeçmiş.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Nereye gitmiş?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ha, vazgeçmiş,  kendi ahbapları.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye vazgeçmiş?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yine, 1 katrilyon 125 trilyon liralık vergi cezası Merkezî Uzlaşma Komisyonuna gitmiş, 14 trilyonu alınmış, geriye 1 katrilyon 111 bin trilyon lirasından vazgeçmiş.

Şimdi, vergi incelemelerinizle… Vergi inceleme kadrolarının yüzde 65’i boş. Şimdi hayalî ihracatı soruyorum: Sayın Bakan, bu hayalî ihracat yapanlar yok mu? Mesela, geçici ithal yoluyla bazı maddeleri getirip de Türkiye’de işleyip de gümrük kaçakçılığı yapanlar yok mu?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Yok yok, onların hiçbiri yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunları inceleyen kim? Müfettişlerin, siz, görevine niye son veriyorsunuz? Niye görevlerinden alıyorsunuz? Bunları şimdi, devleti kapalı kutu hâline çevirmişsiniz, bilgi vermiyorsunuz… İşte geçen gün belediyelerde İçişleri Bakanımıza diyorum ki: Yahu, şu rakamı bir söyle kardeşim. Şu rakamı söyle diyorum. Sen Ankara, İstanbul, İzmit belediye başkanlarının borçlarını söyle? Söylemiyor. Yani, diyorum ki, şu belediyelere yaptığın yardımları söyle? Söylemiyor.

Şimdi burada gelip de rakam konuşun diyen insanlar… Yahu, rakamları verin ki biz de konuşalım. Devletin arşivlerini açın da biz konuşalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açık… Açık…

KAMER GENÇ (Devamla) – Açmıyorsunuz ki. Ha, her şey kapalı kutular içinde.

Bakın, şimdi yedi haberlerini izledim, vatandaş kan ağlıyor. Ankara Ticaret ve Sanayi Odası toplantı hâlinde ve o insanlar isyan hâlinde: “Bu arkadaşımız niye içeri alınmış?” diyorlar. “Niye alınmış?”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargıda…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yargıda olduğunu biliyorum da, ama o yargıyı yönlendiren AKP Hükûmetidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Ne münasebet!

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada Tayyip Erdoğan’ın beyanatı vardır. Burada beyanatı vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, bu iş çok büyük bir olaydır, bu işin en kısa zamanda sonucunun alınması gerekir. Savcılar hükûmetin emrindedir. Hükûmetin talimatıyla hareket ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Hayır efendim!

KAMER GENÇ (Devamla) – İçeriye alınan bu insanların hakkını bu kürsüden çok sert şekilde soracağız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Müdafi misin sen? Sen müdafi mi oldun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Lütfen bu yargıyı bu işlere bulaştırmayın, kendi siyasi emelleriniz üzerine bulaştırmayın.

Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetemez bir duruma getirmişsiniz. Avrupa Birliğinin fonları var, maalesef Türk halkı, Türk vatandaşları, belediyesiyle, il özel idaresiyle bu fonlardan yararlanmıyor. Niye yararlanmıyor? Çünkü siz insanları yönlendiremiyorsunuz, proje tespit edemiyorsunuz. Avrupa’da ancak sizin Hariciye Bakanınız gidip Türkiye’yi şikâyet eder, Avrupa Parlamentosu Türkiye aleyhine, Türk yargısı aleyhine karar alır, onları alkışlar. Böyle bir hükûmet etme olmaz. Size ciddi tavsiyem: Devleti yönetebilecek inisiyatifi, basireti kaybetmişsiniz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kendine sakla onu!

KAMER GENÇ (Devamla) – En iyisi, Meclisi de mademki tatile sokmadınız, erken seçim kararını alın, gidelim, halk… Madem çok mu kendinize güveniyorsunuz, hadi yüzde 60’la mı geleceksiniz, yüzde 60’la da gelin, Anayasa’yı da değiştirin istediğiniz gibi, yargıyı da kaldırın, içinizden birisini sultan tayin edin, birisini de sultan muavini tayin edin, halife tayin edin. Buyurun, buyurun işte. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Böyle diyemezsin, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Mesele, sizin istediğiniz bu ise bu. Ama gerçekten devlet çarkları dönmüyor, devlet kurumları birbirleriyle uyum içinde değil.

Sizin düşündükleriniz, hep yurt dışına, uçaklara adamlarınızı doldurup getirip, yedirip içirmek, devletin kaynaklarını kendi yandaşlarınıza çarçur ettirmek. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Bu Meclis çalışmasında gösterdiğiniz bu ilkellik dahi bu Meclisin şanına yakışmıyor.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – İlkelliği sen yapıyorsun!

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanıza dikkat edin lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neymiş? Bir milletvekili konuşmasın diye boyuna engelleme yapıyorsunuz. Ya, konuşsak ne olacak? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Konuşuyorsunuz da böyle konuşuyorsunuz!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani ben burada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sürenizi vereceğim ama lütfen germeyin Meclisi.

Buyurun, bir dakika süreniz var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Diyorlar ki: “Türkiye’de muhalefet yok.” Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, muhalefet her şeyi dile getiriyor ama iktidarda sorumluluk duygusu kaybolmuş. İktidarda sorumluluk duygusu olmayınca siz bin tane gerçekleri söyleyin. Yani çıkıyorsunuz rakam diyorsunuz, işte rakam getiriyorum. Maliye Bakanlığının kayıtlarını getirelim, belediyelerin kayıtlarını getirelim. Bakın, devlet soygunla batmış bir devlet hâline getirilmiş, işte bunların hesabını soralım. Bir tane, hesap soracak bir önergeyi kabul ettiniz mi?

Ben aslında Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de şube açmasına karşı değilim. Ama, sizin bu tutumunuza karşı olduğumuz için bu nedenle bunun aleyhinde konuştum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, Türk yargısını büyük itham altında tuttunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, itham altında tutmadım.

BAŞKAN - İspat edemeyeceğiniz bir şeyi lütfen konuşmayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben yargıya bir şey söylemedim. Savcıları bu kadar…

BAŞKAN - Türk yargısına ayıp ediyorsunuz. Belki onu denemek isteyenler olabilir ama Türk yargısı hiç kimsenin etkisi altında kalmaz, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Konuşmayla olmuyor bu işler yani, ithamla olmuyor. Yazık değil mi oradaki savcılara, hâkimlere…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben hâkimlere, savcılara bir şey demedim. Tayyip Erdoğan diyor ki “Biz iddianameyi hazırlıyoruz.” Ben onu söylüyorum.

BAŞKAN - Kim satılmış olabilir? Ama itham ediyorsunuz.

Tutanaklara geçsin diye bunu söylemek mecburiyetindeyim. Türk yargısı satılmaz, kimsenin etkisi altında kalmaz.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (sıra sayısı 247) açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı  :      194

Kabul                       :      194 (x)

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Temmuz 2008 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.16

 

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.