DÖNEM: 23                            CİLT: 22                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

116’ncı Birleşim

11 Haziran 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan zarara ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yeni kurulan üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/60)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 39 milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında yaşanan bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212)

3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin, doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219)

2.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/257, 2/252) (S. Sayısı: 240)

3.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

4.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

6.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214)

7.- Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/458) (S. Sayısı: 90)

8.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/503) (S. Sayısı: 128)

9.- Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/508) (S. Sayısı: 129)

10.- Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 130)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S. Sayısı: 69)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya  Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir genelgenin uygulamasına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2991)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir operasyon kapsamındaki soruşturmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3031)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cinsel tercihinden dolayı ayrımcılığa uğrayanlara yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3103)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, borçlu geçen ortaöğretim öğrencilerinin fark dersleri sınavına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3418)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, yargı kararlarının uygulanmasına ve bir öğretmenle ilgili işlemlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3442)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir okula bağış yapmayan öğrencilere karşı yapıldığı iddia edilen davranışlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3446)

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çanakkale’deki alan kılavuzlarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3486)

8.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’de okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3531)

9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yabancı ve azınlık vakıflarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/3557)

10.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yeni Vakıflar Kanunundaki bazı düzenlemelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/3558)

11.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ihraç fındığın fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Vekili ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/3628)

12.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, TBMM lokantalarına alınan bir firmanın ürünlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3899)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Güneydoğu Anadolu’nun tarım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan 2008 yılı enflasyon oranına ve memur maaşlarının bu orana göre artırılmasına,

Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, Amasya Genelgesi ve 12 Haziran Amasya Uluslararası Kültür ve Sanat Etkinlikleri Haftası’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun (3/151) (S. Sayısı: 188),

Ordu Milletvekilleri Eyüp Fatsa ve Enver Yılmaz’ın (3/152) (S. Sayısı: 189),

Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın (3/153) (S. Sayısı: 190),

Samsun Milletvekili Haluk Koç’un (3/155) (S. Sayısı: 191),

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın (3/156) (S. Sayısı: 192),

Samsun Milletvekili Haluk Koç’un (3/157) (S. Sayısı: 193),

Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın (3/158) (S. Sayısı: 194),

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa’nın (3/159) (S. Sayısı: 195),

Mersin Milletvekili Ali Oksal’ın (3/160) (S. Sayısı: 196),

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in (3/161) (S. Sayısı: 197),

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un (3/162) (S. Sayısı: 198),

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un (3/163) (S. Sayısı: 199),

Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın (3/164) (S. Sayısı: 200),

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un (3/165) (S. Sayısı: 201),

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen’in (3/166) (S. Sayısı: 202),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi,

Ukrayna Parlamentosu,

Dışişleri Komisyonu Başkanları ve beraberindeki parlamento heyetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere;

Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife Bin Ahmed Al-Dahrani ve bareberindeki heyetin,

Ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/543),

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/645),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

 

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, demir-çelik fiyatlarındaki artışın inşaat ve imalat sektörlerine etkisinin (10/185),

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Ergene Çevre Düzeni Havza Planı çerçevesinde yaşanan gelişmelerin (10/186),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin sorunlarının (10/187),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı,

(10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir ay ek süre verildiği,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 57 milletvekilinin, yasa dışı dinlemelere zemin oluşturdukları ve himaye ettikleri; özel hayatın gizliliği ve korunması ile haberleşme hürriyeti ve gizliliği hak ve ilkelerinin yoğun ve keyfî şekilde ihlal edilmesine göz yumdukları; bu suretle görevlerini kötüye kullandıkları; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre en geç bir ay içinde olmak üzere Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı,

Açıklandı.

 

Genel Kurulun 10/6/2008 Salı ve 11/6/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; aynı kısmında yer alan 238 ve 93 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; çalışma saatlerinin 10/6/2008 Salı günü 15.00-21.00, 11/6/2008 Çarşamba ve 12/6/2008 Perşembe günleri 13.00-20.00 saatleri arasında olmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, konuşmasında Parlamentoya hakaret ettiği iddiasıyla bir konuşma yaptı.

 

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 08.05.2006 Tarihli ve 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/22),

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2.5.1972 Tarih ve 1586 Sayılı “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun” Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/66),

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

 

1’inci sırasında bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/541) (S. Sayısı: 219) görüşmelerine devam edilerek 11’inci maddesine kadar kabul edildi, 11’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin konuşmasında geçen İsmet İnönü ile ilgili bölümü Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu’nun teyit etmesi nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Birleşime verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, 11 Haziran 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.54’te son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Konya

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                              No.:   165

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Haziran 20008 Çarşamba

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/416) (S. Sayısı: 244) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Yemen Cumhuriyeti Balıkçılık Bakanlığı Arasında Balıkçılık ve Su Ürünleri Alanlarında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/488) (S. Sayısı: 245) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bitki Koruma (Bitki Karantina) Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/530) (S. Sayısı: 246) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME)

4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 247)  (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME)

5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, “Sınırlar Arasında” programının yayından kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/781) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te Kültür Parkı alanındaki uygulamalara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/782) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sabit gelirlilerin maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/783) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yeni bir Nato Üssü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/784) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin elektrik ve banka borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/785) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Bolu Valisinin görevden alınmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Dışişleri Bakanının bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/787) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

8.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, çalışanların ücretlerinin artırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/788) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

9.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, çocuk nöroloğu olmayan ilimize ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki bazı taşkın koruma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar’daki bir derenin taşkın koruma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/792) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’daki bir derenin taşkın koruma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/793) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile’deki bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/794) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Turhal’daki bir derede bent çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/795) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

16.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, doğalgaz zammının etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/796) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

17.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su sıkıntısına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

18.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, elektrik kesintisine ve kayıp-kaçak elektrik kullanımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/798) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

19.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, dini özgürlüklerle ilgili konuşmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/799) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

20.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/800) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

21.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarının kredilendirilmesine ve eşgüdüm sorunlarının çözümüne ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/801) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

22.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarındaki imalat ve mühendisliğe ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/802) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

23.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kuraklığa yönelik önlemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/803) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, 10 numara yağdaki denetim sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3831) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

2.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, idam edilen bazı kişilerin mezarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3832) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in su ihtiyacını karşılayacak projelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3833) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3834) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

5.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Aile Haftası nedeniyle yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3835) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, yabancı bankaların ipotek yolu ile tarım arazilerine el koymasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3836) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, telefon dinleme ve takibine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3837) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

8.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, kömür dağıtılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3838) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesindeki soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3839) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

10.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Ulusal Deprem Konseyinin lağvedilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3840) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

11.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, sulamada kullanılan elektriğin borçtan dolayı kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3841) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

12.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, ortam dinlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3842) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

13.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Kıbrıs’taki bir cezaevinde çıkan yangında bir mahkumun hayatını kaybetmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3843) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

14.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, basın kuruluşlarına karşı açtığı davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3844) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3845) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

16.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir hükümlünün sağlık hakkından yoksun bırakıldığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3846) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

17.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, hakim ve savcıların maaş artışıyla ilgili açıklamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3847) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

18.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Fethullah Gülen’in sigortalılığına yönelik bir iddiaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3848) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

19.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki belediyelerin prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3849) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

20.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, basın sektöründeki kayıt ve hukuk dışı uygulamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3850) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

21.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir sulak alan koruma bölgesinde golf tesisi ve villa yapılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3851) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

22.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Ali Rıza Bey Ormanına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3852) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

23.-  Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Karacabey sahillerinden kaçak kum çekilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3853) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

24.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, enflasyon hesaplamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/3854) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

25.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Doğu Anadolu Projesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/3855) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

26.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Halk Bankasının 70. yıl ilanlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/3856) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

27.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, “Sınırlar Arasında” programının yayından kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3857) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

28.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3858) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

29.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3859) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

30.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, TRT’deki siyaset haberlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3860) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

31.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, bir açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3861) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

32.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Avrupa Parlamentosunda yaptığı bir konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3862) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

33.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye Kömür İşletmelerinin zarar ettiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3863) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

34.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, enerji arzına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3864) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

35.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da şehir içi ulaşımdaki kart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3865) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

36.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin bazı ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3866) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

37.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te şehir içi ulaşımdaki zamma ve özelleştirilmeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3867) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

38.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’nın kentsel sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3868) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

39.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3869) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

40.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3870) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

41.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, KÖYDES ödeneklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3871) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

42.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bazı belediyelerin işçi maaşlarını zamanında ödeyememelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3872) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki tehlikeli atık yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3873) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

44.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Darıca Belediye Başkanına yönelik soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3874) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

45.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Altındağ Belediyesi çalışanlarının başka kurumlara atanmaları ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3875) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

46.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3876) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

47.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Sahil Sağlık Denetleme Tabipliğinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3877) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

48.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Çatalan Beldesinde belirlenen sağlık merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3878) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

49.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tarım Sigortaları Havuzundaki kaynak kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3879) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

50.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3880) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

51.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3881) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

52.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, TMO’nun fındık alımına ve arzına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3882) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

53.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Eğribel Geçitiyle ilgili soru önergelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3883) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

54.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Bulancak İskelesinin uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3884) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

55.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yeni tersane alanlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3885) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

56.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3886) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

57.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki boş sağlık personeli kadrolarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3887) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

58.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da pazarlıkla kiralanan Hazine taşınmazlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3888) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

59.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hazır giyim sektörünün sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3889) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

60.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, aile hukuku düzenlemelerinin tanıtımına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/3890) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

61.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/3891) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008)

62.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki belediyelerin ödeneklerine ve borçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/3892) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008)

63.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanının görevden alınmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/3893) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

64.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum’da inşaat kat izninin artırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3894) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

65.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, bazı branşlardaki öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3895) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

66.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3896) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

67.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3897) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/05/2008)

68.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, milletvekillerine yönelik suçlamalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3898) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/05/2008)

69.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, bir firmanın TBMM lokantalarına alınan ürünlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3899) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/05/2008)

70.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesi Başhekiminin görevden alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3900) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

71.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir balıkçı barınağı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3901) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

72.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, bankalarca ipotek altına alınan tarım arazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3902) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

73.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, esnaf ve sanatkarların ekonomik zorluklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3903) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

74.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yeni düzenlemeler yürürlüğe girmeden sigortalanan çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3904) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

75.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3905) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

76.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Emniyet Teşkilatında teknik izleme birimi kurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3906) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

77.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Başak Sigorta ve Başak Emekliliğin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3907) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

78.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, tekrar seçilemeyen 22. Dönem hekim milletvekillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3908) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

79.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir yakınının silah ruhsatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3909) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

80.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, özelleştirilen Kütahya Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3910) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

81.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, TOKİ’nin milletvekili lojmanları arsası üzerindeki ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3911) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

82.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bazı saldırı olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3912) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

83.- İzmir Milletvekili Abdürrezzak Erten’in, 30 yaş üzeri çalışanların işten çıkarılacağı endişelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3913) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

84.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3914) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

85.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3915) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

86.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3916) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

87.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa HES projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3917) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

88.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, tarımsal kalkınma kooperatif ve birliklerinin borçlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3918) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

89.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, kapatılması kararlaştırılan orman fidanlıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3919) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

90.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki orman köylülerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3920) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

91.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan İlçesinin Büyükorhan Barajından yararlanmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3921) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

92.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Türkiye Taş Kömürü Kurumunun yaptığı bir sözleşmeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

93.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, DTP etkinliklerine katılan araçlara keyfi ceza kesildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3923) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

94.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir gruba jandarmanın yaptığı arama ve kontrollere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3924) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

95.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas İlçesindeki hayvan hırsızlığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3925) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

96.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu polis okulu inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3926) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

97.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3927) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

98.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da Kızılırmak’tan getirilen suyun şebekeye verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3928) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

99.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Özel İdaresi hesaplarındaki bir usulsüzlük iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3929) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

100.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir alışveriş merkezine kaçak kat yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3930) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

101.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Çınar İlçesindeki bir sit alanına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3931) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

102.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Küre Dağlarının turizme kazandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3932) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

103.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki atıl bir kamu binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3933) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

104.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki vergi tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

105.-  Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki belediyelere ve İl Özel İdaresine vergi gelirinden verilen paya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3935) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

106.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, teşvik kapsamındaki illerde asgari geçim indirimi ödemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3936) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

107.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3937) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

108.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin eğitimlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

109.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, eğitim materyallerinden cinsiyetçi öğelerin ayıklanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3939) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

110.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki özürlü çocukların eğitimlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3940) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

111.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yöneticilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3941) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

112.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, şehit yakınlarının ve gazilerin desteklenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3942) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

113.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş Belediyesinin belirlediği katı atık depolama alanına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3943) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

114.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin sağlık hizmeti alımındaki sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3944) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

115.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ekonomideki duruma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3945) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

116.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şeker kaçakçılığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3946) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

117.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, arıcılıktaki destekleme primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3947) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

118.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, kene ısırmasına bağlı ölüm vakalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3948) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

119.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, pancar kotalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3949) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

120.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, gübre kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3950) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

121.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, TMO’nun fındık satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3951) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

122.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, başka kurumlardan da maaş alan kişilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3952) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

123.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çiftçi Kayıt Sistemine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3953) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

124.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım ve kırsal kalkınmayla ilgili proje ve faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3954) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

125.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, gıda denetim ve kontrollerinin yürütülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3955) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

126.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, THY’nin bir uçuşuyla ilgili iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3956) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

127.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Karayolu Taşıma Yönetmeliği uyarınca verilen yetki belgelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3957) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

128.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı hükümlülere kötü davranıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3958) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008)

129.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, TRT Genel Müdürünün İngiltere’de katıldığı bir toplantıya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3959) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

130.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engelli kadınların iş hayatındaki sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/3960) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008)

131.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Dışişleri Bakanının bir konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3961) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008)

132.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir resim sergisiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3962) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008)

133.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir öğretmenin türbanlı görev yaptığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3963) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

134.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, izleme, dinleme ve fişleme iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3964) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

135.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri Bakanının dini özgürlükler konusundaki açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/3965) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 Milletvekilinin, doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2008)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 39 Milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında yaşanan bazı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2008)

3.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 39 Milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2008)

 

11 Haziran 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama süresi üç dakika.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Kaptan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rusya Federasyonu 7 Haziran 2008 tarihinden itibaren ülkemizden domates, patlıcan, patates, üzüm ve limon alımını durdurmuştur.

Sayın Başkanım, özür dilerim, bu gürültü…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun her ilk açılışında böyle oluyor. Lütfen daha sakin olabilir misiniz ve yerlerinize oturur musunuz. Konuşmacıyı daha sakin dinleyiniz lütfen.

Buyurunuz Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Süremi de eklerseniz memnun olurum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Rusya’nın bu kararı üretim bölgelerimize bomba gibi düşmüş, domates ve diğer ürünlerin fiyatı dibe vurmuş, üreticilerimizin çok büyük zararlarla karşı karşıya geldiği görülmüştür.

Sayın milletvekilleri, çiftçilerimiz bir şaşkınlık, endişe ve panik içine girmişlerdir. Üreticilerimiz zaten zar zor ayakta dururken, çiftçilerimiz icra baskısı ve iflas korkusu altında ezilirken, domatesin fiyatı geçen yılın yarısı, gübrenin fiyatı ise geçen yılın iki katını geçmiş iken, elbette, üreticilerimizin durumu iyidir denemezdi. Bunlar yokmuş gibi şimdi bir de Rusya’nın getirdiği yasak krizi çiftçilerimizi hepten tsunami felaketi gibi vuracaktır.

Antalya’da, Kumluca’da, Demre’de, Serik’te ve diğer üretim bölgelerimizde çiftçilerimiz isyan ediyorlar, ziraat odalarımız isyan ediyorlar. Bakınız, çiftçilerimizin isyanı yerel gazetelere yansımış durumdadır. Hükûmetten çözüm bekliyorlar. 30 Mayıs 2005’te Rusya ile yine yaşanan krizden hemen üç gün sonra dönemin Tarım Bakanı görevden alınmıştı. Sayın Bakan, siz de Bakan olmuştunuz. Şimdi, Hükûmet ve siz ne yapacaksınız merak ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, modern gıda laboratuvarları kurduk, Rusya “AB normlarından bile yüksek standartta 107 kriterde tahlil istiyorum.” diyor. Onu yapıyoruz. Peki, Rusya daha ne istiyor? Rusya ilaç kalıntısını gerekçe gösteriyorsa, peki daha üzüm sezonu yeni geliyor, göndermediğimiz üzümlerde ilaç kalıntısı olduğunu nereden tespit ediyor da üzüme de yasak koyuyor? Yoksa, geçen yılın hesabını bu yıl mı soruyor? Hükûmet Türkiye’de kurulan laboratuvarların teknik yeterliliğini Rusya’ya anlatamıyor mu? Rusya “Türkiye’de teknik sorun var.” diyorsa, Hükûmet niye şimdiye kadar teknik ekip getirmesini sağlamadı? Rusya’nın AB ülkeleriyle yaptığı anlaşmalar gibi Hükûmet bu konuda Rusya ile niye ikili bir anlaşma yapmadı?

Başbakanın açılışını yaptığı Moskova’daki Türk Ticaret Merkezi bugünlerde kapanıyor biliyor musunuz? “Bu yasak siyasidir, bu yasak ticaridir” diyerek geçiştiremezsiniz. Çiftçiler “Bunları külahıma anlat.” diyorlar.

Sayın Bakan, dün “Bu konu ticari bir konudur.” dediniz. Peki, bu ticareti Rusya biliyor da Türkiye mi bilmiyor? Hani, Başbakan “Benim görevim Türkiye’yi pazarlamaktır.” diyordu, hani Maliye Bakanı “Babalar gibi satarım.” diyordu. Limanları, bankaları, KİT’leri, Sit’leri, madenleri satıyorsunuz da, çiftçilerimizin ürettiği domatesi, patlıcanı, üzümü niye satamıyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin yaş sebze ve meyve ihracatında Rusya yüzde 34’lük payla ilk sırada yer almaktadır. Rusya, en fazla ihraç ettiğimiz ilk üç ürün olan domates, üzüm ve limona şimdi yasak getirmiştir.

Sayın arkadaşlarım, mayıs-haziran ayları domates hasadının en yoğun olduğu dönemdir. Bu yasaktan yayla üretimi yapan üreticilerimiz de fazlasıyla etkilenecektir. Önümüzdeki günlerde yoğun ihracat yapacağımız üzüm üreticileri de ihracatçıları da bu karardan olumsuz etkileneceklerdir.

Şimdi önerilerimi sunmak istiyorum:

1) Hükûmetin acilen sorunu çözmesi, yasağı kaldırtması gerekmektedir.

2) Bu konuda Rusya ile ikili ciddi bir sözleşme yapılmalıdır. Örneğin, Rusya’dan doğal gaz alımı karşılığında sebze ve meyve verilmesi, yani takas yapılması sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun.

OSMAN KAPTAN (Devamla) -  3)  Yasak döneminde Avrupa ülkelerine ihracat yapılabilmesi için, özellikle, yasak getirilen ürünlerin ihracatında ton başına 100 dolar mahsup teşviki verilmelidir.

4) Yasak getirilen ürünleri üreten üreticilerimiz başta olmak üzere, tüm çiftçilerimizin borçlarının faizleri silinmeli, ana paraları ertelenmelidir.

5) Başta üretici, ihracatçı ve komisyoncular ve diğer ilgililer olmak üzere bunlara zirai ilaç kalıntısı konusunda etkin bir iş birliği ve eğitim çalışmaları yapılmalıdır.

6) İç piyasada tüketilen sebze ve meyveler için de tüketicilerin sertifikalı ürünler yemesi sağlanmalı, yani ilaç kalıntısı olan ürünlerin Türkiye genelinde satılması önlenmelidir.

7) 2005 tarihinden sonra kurulan Meclis araştırması komisyonunun sebze, meyve ve kesme çiçek üreticilerimizin 15 madde olarak belirlenen sorunları ile 26 madde hâlinde belirlenen ve bugüne kadar uygulanmayan çözüm, önerileri uygulamaya konulmalıdır.

8’inci ve son önerimiz: Hal Yasası’ndan ötürü belediyeler ve Maliye, üreticilerin, nakliyecilerin ve çiftçi belgesi veren ziraat odalarımızın korkulu rüyası olmuştur. Finike’den, Kumluca’dan İstanbul’a kadar bir sebze ve narenciye kamyonu yolda beş defa kontrol edilirken, İran’dan gelen karpuz kamyonu Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna kadar gidebilmektedir. Hâlbuki, o sınır ilin sınırları dışına çıkmaması gerekirken, elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna geçmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan, lütfen sözünüzü bitiriniz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Bu konuda yasal düzenlemenin yapılması gerekmektedir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.

Gündem dışı ikinci söz, Karaman ilinde görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan zarar ve çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Karaman Milletvekili Hasan Çalış’a aittir.

Buyurunuz Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan zarara ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Karaman ilinde görülen kuraklığa bağlı tarımda ortaya çıkan zarar ve çiftçilerimizin sorunlarını dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Karaman Konya Ovası Türkiye’nin tarımda en önemli ovalarındandır. Ama bu kadar önemli bir ovada verim her geçen gün düşmekte, çiftçilerimiz her geçen gün tarımdan vazgeçmekte, köylerimiz boşalmaktadır. Artan kuraklık nedeniyle yer altı su rezervlerimiz azalarak daha derinlere çekilmekte, Akgöl, Çavuş, Süleymanhacı, Hotamış gibi göllerimiz kuruyarak çorak araziler hâline gelmektedir. Balık tutulan göllerimiz giderek çorak tarlalar, nohut tarlaları hâline gelmektedir. Yer altı göçükleri nedeniyle yer yer yeni obruklar oluşmaktadır. Baraj ve göletlerimizde su seviyeleri giderek azalmakta, yapılması beklenen barajlarımız ve göletlerimiz bir türlü bitmemektedir.

Bölgemizde üç türlü su sıkıntısı vardır. Birincisi: MEDAŞ’a elektrik borçlarını ödeyemediği için mahsulünü sulamada sıkıntı çeken çiftçi. Bu çiftçilerimize kısmen sulama imkânı verilse de taksitlendirmelerdeki piyasa faizlerinin   3,5-4 katını bulan yüksek faiz nedeniyle çiftçi zorluk içerisindedir.

İkinci problem ise sulama birliklerine borcunu ödeyemediği için mahsulünü sulamada sıkıntı çeken çiftçimizdir.

Bugün asıl konumuz olan ise kuraklık nedeniyle düşen verim ve ortaya çıkan zarardır. Aslında ilk ikisiyle ilgili problemler sulanabilir arazilerimizle ilgili olup, maalesef Sayın Hükûmetimizin altı yıldır uyguladığı tarım politikaları sonucu fakirleşen çiftçinin “biz aç kalıyoruz” çığlıklarının “borcumuzu ödeyemiyoruz” çığlıklarının son yansımasıdır. Kuraklık nedeniyle hem sulanabilir arazilerde hem de kıraçta verim düşmektedir. Ortamın nem oranındaki azalma, su kaynaklarının zayıflaması nedeniyle sulanabilir arazilerimizde de ciddi verim düşüklüğü söz konusudur. Bölgemiz bu sene kış aylarında bir miktar yağış alsa da, nisan ayındaki ortalama yirmi beş günü bulan lodos tarzındaki kuru esinti nedeniyle, yer yer yüzde 50 ile 70 arasında zarar tahmin edilmektedir. Eğer Kulu-Konya-Karaman hattına yolunuz düşerse, yol boyunca, hububatta ortaya çıkan zararı görmeniz mümkündür. Güneydoğudaki dokuz ilin kuraklık nedeniyle afet kapsamına alındığının açıklanması çiftçilerimiz arasında ümitsiz, üzüntülü bir beklentiye sebep olmuştur, yer yer “biz üvey evlat mıyız” sesleri yükselmektedir.

Çiftçilerimizin Sayın Hükûmetimizden beklentilerini kısaca özetlemek istiyorum:

1) Bölgenin kuraklık afeti kapsamına alınması. Geçen seneki afet genelgesi uygulamasındaki problemlerin yaşanmaması için yeniden arazi ve envanter çalışmalarının yapılarak kıraç ve sulanabilir arazilerdeki bütün tarım ürünlerindeki zararların tespit edilmesi ve afet kapsamına alınması.

2) MEDAŞ, sulama birliği, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankası gibi çiftçi borçlarına kalıcı bir çözüm bulunması. Çiftçilerimizin beklentisi faizlerinin silinip, borçlarının ödenebilir, gerçekçi bir yapıyla taksitlendirilmesidir.

Üçüncü beklenti ise, tarım teşkilatımızın doğru sulama ve ekonomik değeri daha iyi ama az su isteyen ürünler konusunda çiftçimizi eğitmesi ve yönlendirmesidir. Bir diğer beklenti ise, Devlet Su İşlerinin gerçekçi su politikaları izlemesidir.

Değerli arkadaşlar, çiftçilerimizin bir diğer beklentisi, damlama yöntemiyle sulamanın, sulama birliği ve yer altı sulama kooperatiflerince…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) - …sulanan arazileri de kapsayacak şekilde teşvik edilmesi. Bugün sadece şahıs kuyuları teşvik edilmektedir. Sulama birliği ve sulama kooperatifleri marifetiyle sulanan bölgelerde de çiftçilerimizin bu yönde destek beklentisi vardır. Çiftçilerimizin, küresel sermayenin insafına terk eden politikalardan vazgeçip, yüzlerini güldürecek, gerçekçi tarım politikalarının uygulanması yönünde beklentileri vardır.

Sayın Bakanım, bu konuyu dile getirmekle asıl amacımız muhalefet etmekten öteye çiftçimizin sesini duyurmak. Bu konuda Sayın Hükûmetimizin hemşehrilerimiz adına ilgisini bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Gündem dışı sözlere cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker.

Buyurunuz Sayın Eker. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı konuşma yapan Sayın Kaptan ve Sayın Çalış’ın değindikleri konulara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarımsal potansiyelini en iyi şekilde kullanmak ve hem üreticilerimizin, çiftçilerimizin gelirlerini artırmak hem de ekonomik kalkınmamıza katkı sağlamak yönünden tarım sektörüyle ilgili yapılan çalışmalar gün geçtikçe Türkiye’de artmakta ve buna paralel olarak da, Türkiye’nin hem sebze, meyve üretimi başta olmak üzere tarımla ilgili bütün ürünlerinde artış olmakta hem kuşkusuz bunların yurt içindeki üretimi, tüketimi artmakta hem de ihracatı artmaktadır. Uygulanan politikalar sayesinde, Türkiye’nin son yıllarda sebze, meyve üretimi 32 milyon tondan 40-41 milyon tona çıkmıştır. Keza bu üretim artışına paralel olarak Türkiye’nin sebze, meyve ihracatında da önemli artışlar meydana gelmiştir. Örneğin, Türkiye beş yıl önce 1,5 milyon ton yaş sebze, meyve ihraç ederken -ki 620 milyon dolar civarındaydı bu- 2007 yılında bu miktar 2,2 milyon tona ve değer olarak da 1,5 milyar dolara çıkmıştır.

Tabii, burada hem ihraç ettiğimiz ürünler miktar ve çeşit olarak artmakta hem gelir artmakta hem de yeni pazarlara, yeni ülkelere ihracat yapılmaktadır. Kuşkusuz, bunlar yapılırken dünyada,  dünya ticaretinin gereği birtakım pazarlarda hem rakipler olmakta hem de çeşitli, bazen teknik aksaklıklar, bazen de sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bizim, bütün bu sorunları gidermek bakımından aldığımız tedbirler var. Örneğin, kaçınılmaz olarak, kaçınılmaz bir şekilde kullanılan pestisitler, herbisitler yani haşerelere, böceklere, vesaireye karşı veya zararlı birtakım otlara karşı kullanılan ilaçlar, dünyada yeni teknolojilerle birlikte artmaktadır. Fakat, Türkiye, geçen zaman içerisinde, aslında kullandığı ilaç miktarında da ciddi bir azalma meydana getirmiştir.

Şimdi, Türkiye, 2002 yılında 55 bin ton pestisit kullanırken 2007 yılında 49 bin tona düşürmüştür bunu. Yani, bir yandan meyve, sebze üretimi 32 milyon tondan 40-41 milyon tona çıkmış ama bunlar için kullanılan ilacın miktarında ciddi şekilde azalma meydana gelmiştir. Yine, taze meyve, sebzede 32 bin tondan 30 bin tona pestisit miktarı düşürülmüş, seraların fümigasyonunda kullanılan metil bromit miktarı 489 tondan 34 tona düşürülmüş ve paralel olarak da Türkiye’de biyolojik mücadele hız kazanmış, önem kazanmıştır.

Şimdi, Rusya Federasyonu’yla, 2005 yılında, daha çok karantina etmenlerine dönük olarak yani birtakım haşerelerle ilgili olarak bir sorun yaşandı ve o sorun tabii kısa bir süre içerisinde aşıldı. Biz de gerek denetimlerimizi gerekse bu yöndeki çalışmalarımızı artırdık ve o tarihten sonra benzeri sorunlarla karşılaşılmaması yönünden, hem ihracatımız açısından hem Türkiye’deki vatandaşlarımızın sağlığını düşündüğümüz için bu alandaki en son teknolojileri, en son yenilikleri ihtiva edecek şekilde laboratuvarlarımızı yeniledik, gözden geçirdik. Bugün Rusya Federasyonu’na ihracat yapılırken, ihracat amaçlı olarak kullanılan, dünyanın en modern, en ayrıntılı şekilde analiz yapabilecek donanıma sahip on bir tane laboratuvarımız var ve Rusya Federasyonu’na gönderdiğimiz bütün ilaç, bütün sebze-meyvede hem bitki sağlık sertifikası hem gıda güvenliği yönünden gıda sağlık sertifikası aranmaktadır. Bunlar yapılmakta.

Sayın milletvekilleri, şunu özellikle size ifade etmek istiyorum: 1/5/2006 tarihinden bu yana Rusya Federasyonu’na 31.517 partide biz mal gönderdik, yani bir başka deyişle, 31.517 sertifika gönderdik. Rusya’ya gönderdiklerimizde de Rusya’nın değerleri neyse, yani Rusya hangi limitleri kabul etmişse, hangisini bize bildirmişse biz o limitlere uyuyoruz. O limitlerin üzerinde de kesinlikle oraya mal göndermiyoruz. Bu net ve açık, her türlü denetime de açık.

İlave, Rusya Federasyonu’na gönderdiğimiz ürünlerde şahit numuneyi beş ay süreyle muhafaza ediyoruz ve bakın, 1 Mayıs 2006 tarihinden bu yana gönderdiğimiz 31.517 sertifikadan muhtelif zamanlarda bize bildirimi yapılan sadece 139 tanedir. Yani iki yılı aşkın bir sürede 31.517 sertifikadan sadece 139’uyla ilgili olarak bize bildirimde bulunulmuştur. Bu binde 4’e tekabül etmektedir. Dünya standartlarının da Avrupa standartlarının da AB standartlarının da çok ama çok üzerinde bir değerdir bu. Kaldı ki bu gelen, muhtelif zamanlarda bize bildirilen 139 tane bildirime karşı şahit numunelerle yaptığımız tetkiklerde giden numunenin analizinin doğru yapıldığını da ayrıca biz tespit ettik ve bütün bunları Rusya Federasyonu’na biz resmen bildirdik. Kendilerine dedik ki: “Sizin belirlediğiniz limitlerin üzerinde biz göndermiyoruz.” Belge burada. Zaten her partide de laboratuvar analizlerini, bu biraz önce söylediğim hem bitki sağlık sertifikasını hem gıda sağlık sertifikasını gönderiyoruz. “Eğer bir sorun varsa, diyelim ki bir yöntem sorunu varsa laboratuvar tetkikleriyle ilgili, bize kendi yönteminizi bildirin, biz o yöntemle analiz yapalım, o yöntemi dikkate alalım.” Biraz önce Sayın Kaptan’ın söylediği husus, yani “Efendim, Rusya ile Avrupa Birliğinde yaptıkları gibi bir mutabakat zaptı imzalansın, bir ortak protokol imzalansın…” Bunu biz 2005 yılında teklif ettik. 2005 yılında teklif ettik. 2006, 2007 yılındaki yazışmalarımızda da bu var. Ben Sayın Bakanla yüz yüze görüşmelerimde de bizzat kendilerine bu teklifte bulundum ve en sonunda geçtiğimiz haftalarda Moskova’da yapılan Karma Ekonomi Komisyonu Toplantısı’nda da bu husus dikkate alındı, protokolde imza altına alındı ve Rus yetkililer tarafından da bu imzalanmış olmasına rağmen, böyle bir protokolün Türkiye’yle imzalanacağı dikkate alınmasına, kayıt altına alınmasına rağmen bu yönde, beş ürüne ait bir kısıtlamaya gidileceği yönünde biz tabii bir haber aldık.

Yaptığımız ne? Önce şunu söyleyeyim: Biz asla -bugün de basında maalesef yer aldı ve çok üzücü, hem Türk çiftçisine hem Türk üreticisine hem bütün Türk milletine aslında bir hakarettir bu- Avrupa Birliği standartları üzerinde yaptığımız denetimlerde hiç bu yönde izin vermiyoruz. Avrupa Birliği standartlarının üzerinde ilaç kalıntısının ne içeride ne ihracatta kullanılmasına müsaade etmiyoruz. Gidip de geri gelmiş bir ürün yoktur. Bunu bütün açıklığıyla, bütün netliğiyle söylüyorum. Yani, geri gelmiyor ürün. Sadece sağlık sertifikasında diyor ki: “Sizin şu tarihte gönderdiğiniz sağlık sertifikasında biz şöyle bir şey bulduk.” Biz de bunu inceliyoruz, doğru mu yanlış mı; eğer doğruysa biz gerekeni yapıp bildiriyoruz, diyoruz ki: “Burada şöyle bir şey vardı. Evet, biz yaptık, gönderdik.” Değilse de diyoruz ki: “Biz bunu inceledik ve bizim kayıtlarımız, bizim şahit numunemiz bize şunu gösteriyor, doğru bizim yaptığımızdır.” Onun için, geri gelmiş bir ürün yok.

Bu nedenle de “İşte efendim Rusya’ya zehirli domates gönderildi, sonra o zehirli domatesler geri gönderildi ve Türkiye’de bu tüketiliyor.” gibi bir isnat, bir itham çok haksızdır, asla doğru değildir. Başta Türk çiftçisi ve Türk üreticisi olmak üzere hepimize, herkese yapılan bir hakarettir bu. Asla doğru değildir.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Ben öyle bir şey demedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Efendim, ben sizin için söylemedim. Bugün bir iki gazetede, basında yer aldı, onlara da düzeltme gönderdik. Bunlar doğru değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, basını tekzip edin efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Açıkladık efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Açıklama yapın, çünkü basında…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Açıklama yaptık efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Herkes oradan okuyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayır efendim, yaptık, dün de ben yaptım. Anadolu Ajansında da yer aldı ama bazıları bunu biraz özellikle bu şekilde köpürtüp farklı bir şekilde yansıtıyorlar; bu doğru değil. Asla öyle bir ürün de geri gelmedi, o şekilde de zaten ürünü biz göndermiyoruz.

Bir hususu daha ifade edeyim, bu da çok önemli; sizlerin de değerli milletvekillerimin de Türk milletinin de bilmesinde fayda var: Rusya Federasyonu’nun maksimum rezidü limitleri, yani maksimum, azami kalıntı limitleri Avrupa Birliğinin kabul ettiği standartların bazıları için 10, bazıları için 20, bazıları için 40, bazıları için tam 100 kat daha aşağıda.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aşağı…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Daha aşağıda. Yani Avrupa Birliğine gönderdiğimiz bir ürünün, Avrupa Birliğinin tükettiği bir ürünün 100 kat altındaki bir değeri istiyor. Ona rağmen biz onu temin edip gönderiyoruz, o şekilde gönderiyoruz. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Avrupa Birliğine bizim sattığımız ürün, taze meyve sebze, Rusya’ya sattığımızın tam 2 katı. Rusya Federasyonu’na toplam bir yılda sattığımız taze meyve sebzenin bedeli 298 milyon dolardır -geçen sene için söylüyorum- Avrupa Birliği için sattığımız, Avrupa Birliğine sattığımız 600 milyon dolardır ve aynı şartlarda üretilen, aynı mekanizmalara tabi ürünlerdir bunlar. Oradan gelmiyor, oradan geri bildirimde bulunulmuyor. Tek tük olabiliyor, yani bu, neticede istatistik ilminin gereğidir. Eğer bir sürü iş yapıyorsanız arada mutlaka tek tük yanlış olacaktır. Ona kimse bir şey diyemez. Geldiğinde de bizim yaptığımız, bunun gerekli incelemesini yapmak ve oraya bildirmektir. Onlar geliyorlar, inceliyorlar.

Şimdi, Rusya Federasyonu’yla ilgili, biz, domates, üzüm, limon, patlıcan, patateste… Onu da söyleyeyim: Yani domatesin sezonu bitti bitiyor. Yani zaten  haziran ayında da temmuz ayında da minimum düzeyde. Limon bitti. Geçen seneki rakamlar benim elimde. Aylar itibarıyla gönderdiğimiz ürünler geçen sene... Üzüm zaten daha başlamadı, şu anda başlangıçta, yeni yeni bundan sonraki aylarda biz göndereceğiz ama limon, patlıcan, patates haziran ayında zaten minimal düzeyde. Yani dolayısıyla da şu anda aslında biz, bugün itibarıyla, haziran ayı itibarıyla da Rusya’ya gönderdiklerimizde de zaten öyle tahmin edildiği gibi büyük bir rakamla karşı karşıya değiliz. Rakamları ortada: Geçen sene mesela bütün haziran ayında 34 bin ton domates göndermişiz, buna karşı mesela mayısta 65 bin ton göndermişiz; üzüm mesela haziran ayında sadece 393 ton göndermişiz, limon 252 ton, patlıcan 44 ton, patates de 2.200 ton civarında. Haziran ayındaki rakamı söylüyorum, geçen senenin. Temmuz ayında bunlar yok zaten. Temmuz ayında yavaş yavaş üzüm devreye giriyor ve domates sıfırlanıyor temmuz-ağustosta. Çünkü sera faaliyeti, örtü altı üreticiliği bu manada bitiyor.

Şunu söylemek istiyorum: Bir, kesinlikle biz Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da sağlığını çok önemsiyoruz. Sadece ihracat ürünleri için değil, Türkiye’de üretilen ürünler için, Türkiye’de tüketilen, Türkiye’deki tüketicilerin tükettiği ürünler için de sağlık sertifikası uygulaması yapıyoruz. Birçok yenilik getirdik, birçok müeyyide getirdik, yani onları sizlerle bu kürsü dışında ayrıca detaylı bir şekilde paylaşabilirim -yazılı, sözlü, nasıl isterseniz- neler yaptığımızı bu alanda.

Örneğin metil bromit uygulamasını biz sonlandırdık. Bizim için Ottawa Sözleşmesi 2015 yılında sonlandırmamızı öngörüyordu, Avrupa Birliği 2005’te sonlandırdı, Türkiye için 2015 yılı uygulanıyordu. Biz 2008 yılı ilkbaharında bunu sonlandırdık. Bu çok çok önemli bir adımdır. Çünkü bunun altyapısını kurmak, bunun sistemini kurmak, metil bromit yerine başka bir solarizasyon ve başka bir yöntemle uygulama yapmak, üretim yapmak önemlidir ve Türkiye bütün bunları yapıyor. Türkiye'nin üretimi hem kalite yönünden hem miktar yönünden de giderek artıyor.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Rusya Federasyonu Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Hindistan’dan ürün alıyor. Avrupa Birliğiyle de sorun yaşıyor şu anda, Avrupa Birliğiyle de sorun yaşıyor. Yani Avrupa Birliğinden de ithalatta birtakım problemler oluyor. Ben dün o kelimeyi onun için kullandım: Ticari meseledir. Ama biz elbette ki boş durmuyoruz. Biz hep şu prensiple hareket ediyoruz: Türkiye'nin mallarını dışarıda en iyi şekilde pazarlayacak tedbirleri alıyoruz, almak zorundayız, çaba gösteriyoruz, çaba göstereceğiz ve bunu da hem üretici hem ihracatçılarımızla birlikte ki onlarla da bir dizi bu konuyla ilgili tedbirleri görüştük, bundan sonra atılacak adımları da konuştuk, onlar da bir yandan devam ediyor. Rusya Federasyonu nezdindeki teşebbüslerimiz var, onlardan sonuç bekliyoruz ve bunun en kısa süre içerisinde düzelmesini biz bekliyoruz, umut ediyoruz, bunun için çaba gösteriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de Karaman’la ilgili, sayın milletvekilimizin kuraklıkla ilgili dile getirdiği bir husus var. Öncelikle şunu söyleyeyim: Asla dokuz ille ilgili değil bizim aldığımız karar yani kuraklık desteği kararı. Dün de burada söyledim, böyle bir uygulama, böyle bir şey yok. Yani o tamamen yanlış yansıtılan bir şey. Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere kuraklık görülen bütün illerle ilgilidir bizim kararımız ve şu anda tespitler yapılıyor. 13 Haziran tarihi itibarıyla il ve ilçelerden bu konuda tespitler alınacak. Karaman’da da Konya’da da Türkiye’nin başka bir vilayetinde de Malatya, Elâzığ’da da, nerede varsa onlarla ilgili bizim atacağımız adımlar var, onlara dönük olarak yapacağımız yardımlar var imkânlarımız ölçüsünde, onu ifade etmek istiyorum.

Tabii, uzun vadeli olarak Orta Anadolu’da işte Konya Ovası’nın sulanması projesi çok önemli ki biz Hükûmet olarak bunun üzerinde duruyoruz. Bu konuda attığımız adımlar var, hazırladığımız projeler var. Onlar önümüzdeki aylarda, yıllarda devreye girecek. Kalıcı olarak kuraklık tehlikesinden korunmak, kuraklık riskini minimize etmek, bunun doğuracağı zararları asgariye indirmek için de Kuraklık Eylem Planı gereğince yaptığımız birtakım işler var.

Karaman ilimizde geçtiğimiz yıl örneğin 5.827 çiftçi kuraklıktan etkilenmiş. Bunlara 4,5 milyon YTL ödeme yapılmış. Dolayısıyla, bu sene de yine bu tür ölçümler, tespitler sonucunda ne gerekiyorsa biz onları tekrar yapacağız. Umuyor ve diliyorum ki inşallah… Bu sene rekoltede Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve kuraklık yaşanan böyle belirli dar bölgeler dışında Türkiye genelinde şu an itibarıyla gelişme iyi yönde. En azından hububat üretimi açısından söylüyorum. İnşallah bu hasat sezonu sonuna kadar bu şekilde devam eder, bereketli bir mahsul olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu sözlerle bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

Gündem dışı üçüncü söz, yeni kurulan üniversitelerin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yeni kurulan üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni kurulan üniversitelerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Son iki yılda yeni kurulan üniversitelerimizle birlikte üniversite sayımız 126’ya çıktı, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Bu güzel gelişmeye katkıda bulunan herkese, her kuruluşa teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, yeni kurulan üniversitelerimizin sorunlarını üç başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan birisi özellikle yatırım ödeneklerinin yetersizliği, diğeri akademik ve idari kadroların serbest bırakılmamasıdır. Bir başka önemli sorun öğrencilerin barınmaları için yurt ihtiyacıdır.

2008 yılı yatırım programına baktığımızda -bu kitapçıkta- 1 Mart 2006 tarihinde kurulan 15 üniversitenin içerisinde en fazla ödenek alan Düzce Üniversitesi 11 milyon 155 bin YTL, en az ödenek alan Ordu Üniversitesi 8 milyon 144 bin YTL ödenek almıştır. 17 Mayıs 2007 tarihinde kurulan 17 üniversite içerisinde en fazla ödenek alan Artvin Çoruh Üniversitesi 3 milyon 959 bin YTL, en az ödenek alan 700 bin YTL ile Ağrı Dağı, Bitlis Eren, Mardin Artuklu, Nevşehir, Batman üniversiteleridir. Sekiz derslikli bir okulun bedeli yatırım programında 2 milyon 417 bin YTL‘dir. Bu durumda 2006 yılında kurulan üniversitelerimize ayrılan ödenekle ortalama sekiz derslikli üç bina yapılabilecektir. 2007’de kurulan üniversitelerimize, 3’ü hariç, 14’üne sekiz derslikli bir bina yapmak mümkün olmayacaktır.

Bu yatırım ödenekleriyle üniversite olmaz sayın milletvekilleri. O yüzden işi ciddiye alıp yeni kurulan üniversitelerin 2009 yılı yatırım ödenekleri, her biri en az 20 milyon YTL olmalıdır. Şu anda Devlet Planlama Teşkilatında 2009 yılı bütçesi hazırlanmaktadır. YÖK’ü ve Hükûmeti bu konuda duyarlılığa davet ediyorum.

Yeni kurulan üniversitelerin en önemli ikinci sorunları, akademik ve idari personel yetersizliğidir. YÖK 2008-2009 eğitim öğretim yılı için öğrenci kontenjanlarını yüzde 40’a varan oranda artırdı, kutluyorum. Aynı YÖK akademik kadroların atanmalarını daha serbest bırakmadı. Aynı şekilde idari kadrolara atama da serbest değil. Bu üniversitelerdeki öğrencilere eğitimi kim verecek? Onlara hizmeti kim yerine getirecek? YÖK’ü ve başta Maliye Bakanı olmak üzere Hükûmeti göreve ve ciddiyete davet ediyorum. Üniversiteler üzerinden günübirlik siyaset olamaz, olmamalı. YÖK bütün üniversitelerimizin ihtiyacı olan öğretim üyesi yetiştirme konusunda daha ciddi ve planlı adımlar atmalı, öğretim üyesi yetiştirmek gelişmiş üniversiteler tarafından fantezi olarak algılanmamalıdır. Yüksek lisans ve doktora programlarının verimliliği tekrar gözden geçirilmelidir.

Yeni kurulan üniversitelerimizin en önemli sorunlarından biri, öğrencilerin barınmaları için gerekli yurtların bulunmamasıdır. 2006 yılında kurulan 15 üniversiteden sadece 5’inde YURTKUR’a ait inşaatlar  devam etmektedir. Bunların da ödenekleri çok yetersizdir. 10’unda da herhangi bir yurt yapımı inşaatı yoktur.

2009 yılı bütçesinde Hükûmetin YURTKUR yatırımlarına ağırlık vermesi gerekmektedir. Aksi hâlde, öğrenciler illegal örgütlerin evlerinde ya da yurtlarında kalmak zorunda olacaklardır. Bu da ülkeye ve yükseköğretim gençliğine haksızlık olacaktır.

Üniversitelerimiz gelişmişlik düzeyine göre üç kategoriye ayrılabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Yani, yeni kurulan üniversitelerimize kendine en yakın  kuruluşunu tamamlamış bir üniversite ve gelişmiş bir üniversite yardımcı olabilir. Öğretim üyesi yetiştirmede, öğretim üyesini ödünç vermede ve başarılı öğrencileri dönemlik misafir etmede öncülük edebilir.

Üniversitelerimiz için çok acil yapılması gereken konu, öğretim elemanlarının maaşlarının artırılmasıdır. Bugün, bir profesörümüzün aldığı maaş yoksulluk sınırındadır. Bu maaş, bilimsel kariyerin en son basamağına yakışmamaktadır. Araştırma görevlilerinin aldığı para, onlara özendirici gelmemektedir. Zaman geçirmeden akademik personelin maaşları yeniden düzenlenmeli, yeni kurulan üniversitelerde görev yapan akademik personelin tazminatları artırılmalıdır.

Üniversitelerimize zaman geçirmeden ve her türlü günübirlik siyasi değerlendirmelerin dışında güç verilmesini yüce heyetinizden talep ediyorum, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erçelebi.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/60)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 326 ve 327’nci sıralarında yer alan (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                               Kahramanmaraş

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Medyada var olan cinsiyetçi anlayışın araştırılması ve soruna yönelik çözüm önerilerinin ortaya konabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince Medyanın cinsiyetçi anlayıştan uzaklaştırılması ile ilgili bir meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

2) Selçuk Ayhan                          (İzmir)

3) Abdullah Özer                         (Bursa)

4) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

5) Ali Oksal                                 (Mersin)

6) Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

7) Tacidar Seyhan                        (Adana)

8) Muharrem İnce                        (Yalova)

9) Birgen Keleş                            (İstanbul)

10) Orhan Ziya Diren                  (Tokat)

11) Nesrin Baytok                       (Ankara)

12) Atila Emek                             (Antalya)

13) Akif Ekici                              (Gaziantep)

14) Tayfur Süner                         (Antalya)

15) Sacid Yıldız                           (İstanbul)

16) Abdurrezzak Erten                 (İzmir)

17) Abdulaziz Yazar                    (Hatay)

18) Durdu Özbolat                       (Kahramanmaraş)

19) Hüseyin Ünsal                       (Amasya)

20) Bülent Baratalı                       (İzmir)

21) Mehmet Ali Özpolat              (İstanbul)

22) Mevlüt Coşkuner                   (Isparta)

23) Mehmet Ali Susam                (İzmir)

24) Ahmet Ersin                          (İzmir)

25) Erol Tınastepe                        (Erzincan)

26) Necla Arat                             (İstanbul)

27) Canan Arıtman                      (İzmir)

28) Ensar Öğüt                            (Ardahan)

29) Ali Rıza Ertemür                    (Denizli)

30) Fatma Nur Serter                   (İstanbul)

31) Engin Altay                           (Sinop)

32) Tekin Bingöl                          (Ankara)

33) Esfender Korkmaz                 (İstanbul)

34) Zekeriya Akıncı                     (Ankara)

35) Halil Ünlütepe                       (Afyonkarahisar)

36) Gökhan Durgun                    (Hatay)

37) İsa Gök                                  (Mersin)

38) Bayram Ali Meral                  (İstanbul)

39) Fehmi Murat Sönmez            (Eskişehir)

40) Gürol Ergin                           (Muğla)

Gerekçe:

Kısa adı MEDİZ olan Medya İzleme Grubu’nun yaptığı bir araştırmaya göre ‘arka sayfa güzellerinin’ % 100’ü kadın % 0’ı erkek, medya yöneticilerinin %15’i kadın % 85’i erkek, köşe yazarlarının % 12’si kadın % 88’i erkek, televizyonların siyasi tartışma programlarına katılan konukların % 11'i kadın % 89'u erkek, haber kaynaklarının % 18'i kadın % 82'si erkek, genel yayın yönetmenlerinin % 0'ı kadın % 100'ü erkektir. Bu istatistikler de göstermektedir ki gerek Parlamento çatısı altında gerekse de sivil toplum örgütleri ve kadın kuruluşlarınca yürütülen kadın erkek eşitliği kampanyaları halen medyada gerekli yansımayı yaratamamıştır.

Oysa Basın Meslek İlkeleri gereği yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz ve düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Televizyon Yayıncıları Derneği tarafından, Türkiye'de televizyon yayıncılığı alanında yaşanan sorunlar karşısında yayın kuruluşlarının, etrafında uzlaşacakları ortak bir etik davranış zemini oluşturulması amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanan, "Yayıncılık Etik İlkeleri"nde de benzer ifadeler yer almaktadır.

Ancak tüm bu çalışmalara rağmen halen medya kuruluşları kadına ve çocuğa karşı şiddetle mücadele, kadın erkek eşitliği konularında gerekli çabayı gösterememektedir. Oysa kamu kurum ve kuruluşlarının çalışmaları kadar özel sektörün de kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi için kimi özverilerde bulunması gerektiği açıktır. Bu anlamda yazılı, işitsel ve görsel iletişim araçları yani medya kuruluşları ilk sıralarda yer almaktadır. Çünkü gelişen teknoloji ile birlikte medyanın insan hayatında yarattığı yönlendirmeler tartışılmaz bir boyuttadır.

Oysa medya kuruluşlarının yayınlarına ve yönetim anlayışına baktığımızda, tersi bir durumla karşılaşmaktayız. Gerek reklam kuşakları olsun, gerek program ve habercilik anlayışları olsun kadını halen erkeğe bağımlı, "evinde mutlu", erkeğin ardından gelen, birincil görevi çocukları ve kocasının bakımı olan bir kişi olarak göstermektedir. Kabul edilir ki bu durum kadının toplumsal yaşamda ve ekonomik hayatta birey olabilme mücadelesini büyük sekteye uğratmaktadır. Bu mücadelenin başarıyla sonuçlandırılabilmesi için medya kuruluşlarının da yayın anlayışlarında değişikliğe gitmeleri şarttır. Artık kadını "arka sayfa güzeli" ya da gündüz kuşağında ağlayan "aldatılmış, çaresiz kadın" olarak gören anlayıştan uzaklaşılmalıdır.

Yukarıda özetlenen bu nedenlerle, medyadaki cinsiyetçi anlayışın sebeplerinin ve toplum üzerinde yarattığı etkilerin irdelenmesi ve bu cinsiyetçi anlayışın önüne geçilebilmesi için alınacak önlemlerin araştırılması için medya çalışanları, yöneticileri ve ilgili sivil toplum örgütlerinin de fikir ve görüşlerinin alınması için bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 39 milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında yaşanan bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son dönemde yoğun bir şekilde devlet hastanelerinde önemli sıkıntıların yaşanmaktadır. Hastanelere kabul edilmeyen bir çok hasta mağdur olmakta hatta bu nedenle yaşamını kaybetmektedir. Son olarak bir bebeğin 6 saat boyunca çeşitli hastanelere kabul edilmemesi basında geniş bir şekilde yer almıştır. Ancak bu son olay aslında uzun zamandır yaşanan benzer olaylardan sadece bir tanesidir. 2003 yılında, Kağıthane’de okuldan dönerken minibüs çarpması nedeniyle yaralanan ilköğretim öğrencisi Zeliha Dursun, birçok hastane dolaşmış ancak doktor ve ekipman olmadığı gerekçesiyle hastanelere alınmamış ve yaşamını kaybetmiştir. 2005’te Soma’da balkondan düşen 1,5 yaşındaki çocuk da üçüncü hastanenin kapısında yaşamını kaybetmiştir. Nisan 2008'de Şırnak’ta çocuğu elektrik akımına kapılan bir baba çocuğunu tedavi ettirebilmek için 4 hastane dolaştığını ifade etmiştir. Verilen birkaç örneğin ötesinde, benzer nitelikte yüzlerce örnek bulunmaktadır. Vatandaşlarımız sağlık politikalarındaki yanlışlıklar nedeniyle en temel haklardan biri olan yaşam hakkı ihlal edilmektedir. Vatandaşlarımız temel hak olmasına rağmen hastalarını tedavi ettirebilmek amacıyla hastanelere kabul edilebilmek için olağanüstü çabalar harcamaktadır. Hatta vekilleri arayarak bu konuda yardım talepleri olmaktadır.

Oysa sağlık hizmetlerinden faydalanma, torpil ya da kayırmanın yaşanmaması gereken en temel konudur. İnsan sağlığının söz konusu olduğu durumlarda, devlet mekanizmalarının, ekipmanın ya da doktorun olmaması gibi gerekçelerle hastaların gereken tedavisinin yapılamaması 21. yüzyılda, ilkel bir sağlık politikasının varlığından kaynaklanmaktadır.

Bu olayların tamamı, ülkemizdeki sağlık politikalarında ilerlenen yanlış yolu aslında net bir şekilde göstermektedir. Başbakan’ın “Artık bundan sonra kimse hastane kapısında kalmayacak ya da rehin kalmayacak” sözünden sonra bir çok vatandaşımız hastanelere kabul edilmemiştir. Birçok hasta, hastane bedelini ödeyemediği için rehin kalmıştır.

Sosyal Devlet ilkesi çerçevesinde sağlık hizmetleri Anayasa'nın 56. maddesinde ifade edilmiştir.

Bu maddeye göre "Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.”

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 21. maddesi "Herkesin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır" demektedir.

Yine 25. madde de "Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir" denilmektedir.

Ancak bu düzenlemelerin sadece yapılmış olması yeterli değildir. Aynı zamanda uygulanması gerekir. Uygulanabilmesinin şartı da yasalardaki düzenlemelere paralel bir devlet politikasının olması ve yaşama geçirilmesidir.

Oysa bugün sağlık hizmetlerine hakim anlayışın özelleştirme anlayışı olduğunu tespit etmek çok da zor değildir.

Sosyal devlet vatandaşlarının sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamak durumundadır.

Yaşanan olaylar karşısında, nokta çözümlerle sağlıkta yaşanan sıkıntının önüne geçilmesine olanak yoktur. Bu konuda sosyal projelerle geniş kapsamlı çözümler üretilmelidir. Bu çözümlerin sonucunda kişinin başvurabileceği mekanizmalar oluşturulmalı, ücretsiz ve eşit faydalanma temelinde bir sağlık politikası oluşturulmalıdır.

Devlet hastanelerinde, hastaneye kabul edilmeme nedeniyle yaşanan sorunların nedenleri ve bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 21.05.2008

1) Çetin Soysal                                (İstanbul)

2) Ali Oksal                                     (Mersin)

3) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

4) Selçuk Ayhan                              (İzmir)

5) Nesrin Baytok                             (Ankara)

6) Tacidar Seyhan                            (Adana)

7) Hüsnü Çöllü                                (Antalya)

8) Orhan Ziya Diren                        (Tokat)

9) Muharrem İnce                            (Yalova)

10) Birgen Keleş                              (İstanbul)

11) Tayfur Süner                             (Antalya)

12) Sacid Yıldız                               (İstanbul)

13) Abdurrezzak Erten                     (İzmir)

14) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

15) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

16) Abdullah Özer                           (Bursa)

17) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

18) Bülent Baratalı                           (İzmir)

19) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

20) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

21) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

22) Ahmet Ersin                              (İzmir)

23) Erol Tınastepe                            (Erzincan)

24) Atila Emek                                 (Antalya)

25) Necla Arat                                 (İstanbul)

26) Canan Arıtman                          (İzmir)

27) Ensar Öğüt                                (Ardahan)

28) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

29) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

30) Engin Altay                               (Sinop)

31) Tekin Bingöl                              (Ankara)

32) Akif Ekici                                  (Gaziantep)

33) Esfender Korkmaz                     (İstanbul)

34) Zekeriya Akıncı                         (Ankara)

35) Halil Ünlütepe                           (Afyonkarahisar)

36) Gökhan Durgun                        (Hatay)

37) İsa Gök                                      (Mersin)

38) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

39) Gürol Ergin                               (Muğla)

40) Atilla Kart                                  (Konya)

3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin, doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmanın; çalışanın yaşam süresini uzatması, çalışma etkinliğini arttırması, işe devamlılığını sağlaması gibi pek çok yararı vardır. Bunun yanında, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmak sadece çalışanın sağlığının sürdürülmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda çalışanın, sosyal yaşamından hizmet sunduğu alana kadar iyilik halinin devamını ve iş veriminin artmasını da sağlar.

Son senelerde artış gösteren doktorlara şiddet içerikli saldırılar, toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu durumun nedenleri ise sadece güvenlik boyutuyla açıklanamayacak kadar derindir. Hastaların hakları konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, ekonomik olarak yaşanan sorunların sosyo-psikolojik olarak dışavurumu, hastane çalışanları için yeterli güvenliğin olmaması ve daha da önemlisi çoğu zaman sağlık sistemindeki bozuklukların tek nedeninin doktorlar olduğunun yetkililer tarafından ifade edilmesi gibi nedenler doktorları hedef haline getirmektedir.

Ülkemizde yaşanan üzücü olaylar sağlık personelinin moralini bozmakta, çalışma şevkini kırmakta ve sağlık personelini yıpratmaktadır. Sağlık personeli, hasta ve hasta yakınlarının fiziki ve sözlü saldırılarına maruz kalmaya devam etmektedir. Hastane kampusu içerisinde bu tür olaylara müdahale edecek bir polis noktası bulunmaması, hastanelerde bulunan polislerin sadece hastaneye intikal eden adli vakalarla ilgilenmesi ve genellikle taşeron şirket elemanı olan hastanelerdeki güvenlik görevlilerinin yeterli yetkiye sahip olmaması sorunun güvenlik kısmının ne derece ciddi bir boyutta olduğunu göstermektedir.

Sağlık hizmetinin kaliteli ve huzurlu bir şekilde sunulması toplum sağlığının gelişmesi açısından olmazsa olmaz bir ilkedir. Sağlık personeli ve özellikle doktorların, saldırıya uğrayacağı düşüncesiyle hareket ederek hizmet vermeye çalışması, toplum sağlığının gelişmesine yeterli katkıyı sunmasına engel olacaktır. Doktorların verimli çalışamaması, sadece toplum sağlığının değil, ülke ekonomisinin de ciddi bir kaybıyla sonuçlanacaktır.

Özellikle son senelerde, hastanın ölümü sonucunda hasta yakınlarının doktorlara dönük uyguladığı şiddet, küçük saldırıların ötesinde ölümlere; ölümle sonuçlanmasa dahi sakat kalarak mesleklerinden uzaklaşmalarına neden olmuştur. Doktorlar; tehdit altında olduklarını ve mesleklerini yapamaz hale geldiklerini sık sık vurgulamaktadırlar.

Doktorların güvenlik açısından yaşadıkları sorunların altında yatan nedenlerin ve çözüm yollarının çok boyutlu olması, bu konunun daha ayrıntıyla araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, doktorların maruz kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm yollarının tespiti amacıyla Anayasa'nın 98. ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 1) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

 2) Selçuk Ayhan                             (İzmir)

 3) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

 4) Tacidar Seyhan                           (Adana)

 5) Muharrem İnce                           (Yalova)

 6)  Nesrin Baytok                           (Ankara)

 7)  Orhan Ziya Diren                      (Tokat)

 8) Ali Oksal                                    (Mersin)

 9) Abdullah Özer                            (Bursa)

10) Birgen Keleş                              (İstanbul)

11) Tayfur Süner                             (Antalya)

12) Abdurrezzak Erten                     (İzmir)

13) Abdulaziz Yazar                        (Hatay)

14) Akif Ekici                                  (Gaziantep)

15) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

16) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

17) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

18) Bülent Baratalı                           (İzmir)

19) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

20) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

21) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

22) Ahmet Ersin                              (İzmir)

23) Erol Tınastepe                            (Erzincan)

24) Atila Emek                                 (Antalya)

25) Necla Arat                                 (İstanbul)

26) Canan Arıtman                          (İzmir)

27) Ensar Öğüt                                (Ardahan)

28) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

29) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

30) Engin Altay                               (Sinop)

31) Tekin Bingöl                              (Ankara)

32) Esfender Korkmaz                     (İstanbul)

33) Zekeriya Akıncı                         (Ankara)

34) Halil Ünlütepe                           (Afyonkarahisar)

35) Gökhan Durgun                        (Hatay)

36) İsa Gök                                      (Mersin)

37) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

38) Fehmi Murat Sönmez                (Eskişehir)

39) Gürol Ergin                               (Muğla)

40) Atilla Kart                                  (Konya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde 12’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.

Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, birazdan bu 12’nci maddeyle, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda değişiklikler bir açık oylamayla sizlerin kabulüne ya da reddine sunulacak. Aslında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kurumlarımızın yenilenmesi, personel sorunlarının çözülmesi konusunda atılan iyi niyetli adımlara hep katkı sağlamak istedik ama bu kanun tasarısına sonradan, Hükûmetin, kurumların bilgisi olmadan, hepimizin temel değerlerinden olan dilimizin dışında bir dili bir kamu kurumunda yayının esası hâline dönüştürecek sadece bir önergeyle maalesef kabul ettik. 6’ncı maddede açık oylama istedik, açık oylamada 179 milletvekili maalesef bunu kabul etti. Daha sonra da yine 11’inci maddede bunun yürürlüğünün yapılmaması konusunda bir önerge verdik, bu önerge de kabul görmedi. Anlaşılan o ki… Bu kanunun tümüyle ilgili yapılacak oylamada da Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hassasiyetlerimizi tekrar sizlerle paylaşmak istedik.

Son bir fırsat daha gelmektedir, açık oylama yapılacak değerli milletvekilleri. Attığımız adımın ne manaya geleceğini, ne oluşturacağını, gelecekte neler meydana getireceğini iyi düşünmemiz gerekir. Yanlış bir adımın bedelini daha sonra “Bu yapılmamış olsaydı.” diyerek, burada buna onay verecek milletvekillerinin düşünmesi gerektiğini düşünüyorum ben. Türkiye’de kısa vadeli, sorunların çözümü gibi gözüken adımların, aslında başkalarının amaçlarına ulaşmak için nasıl bir yol döşemesi olduğunu çok dikkatli takip etmemiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, 1991 yılında 36’ncı paralelin kuzeyinde güvenli bölge olarak tesis edilen bölgenin aslında Irak’ta bugün bir başka oluşumun temellerinin atıldığının farkına varabilmiş miydik? O gün kendi aralarındaki bir mücadeleyi sona erdirmek ve terörle mücadele etmek için sona erdirmeyi kabul eden Türkiye, bugün, attığı o adımlar neticesinde, bu kişilerin, o oluşumun başındaki kişiler, yöneticileri olduğunu dikkate aldığımızda, attığımız adımların kime yaradığını düşünmemiz lazım. Kime yaradı değerli arkadaşlarım? Bugün eleştirdiğimiz terörü himaye eden bölge, o zamanlar hangi iyi niyetli adımların eseri olarak bugünlere geldi? Bugün attığınız adımlar hangi iyi niyetli adımların eseri olarak atılmakta ama aslında kimlerin projesidir, kimlerin planıdır, bunu iyi görmemiz gerekir.

Şu, 2000 yılından bu yana geliştiğimiz bu dönem içerisinde, AB uyumu içerisinde, televizyonlarda farklı dilde yayını bir reform olarak sunanların, bugün devlet eliyle bir televizyonu Türkçe dışında münhasır bir yayın yapılmasını istemesini neden talep ediyorlar? O gün reformsa, o gün bir çözümse, nerede o çözüm, nerede reform?

                                        

(x) 219 S. Sayılı Basmayazı 09/05/2008 tarihli 102’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

Dolayısıyla, vakıflarla ilgili dokuzuncu uyumu çıkardık, hangi adım neyi gerçekleştiriyor, her bir adımın sonrası vardı ve Türkiye adım adım teslim alınıyor. Onun için çok dikkatli olmamız lazım. Bugün attığımız adımlar “Efendim, Roj TV’ye rakip olsun, sesini kıssın…”

Değerli arkadaşlarım, bu televizyon, Başbakanımızın, Hükûmetin, bütün güvenlik kurumlarının illegal olarak gösterdiği ve kapatılmasını istediği bir televizyonla legalize edecek şekilde alternatifini oluşturmak, onu kabullenmek demektir. Onun için, attığımız adımları gerçekten iyi hesaplamamız lazım. Doğru bir iş yapmıyoruz, yanlış bir iş yapılıyor.

Bir kamu kurumunda, Türkçe dışında ve üstelik RTÜK’ün belirlediği esaslar dışında bir farklı dilde yayın oluşturmak ve ondan sonra -bu kürsüden ifade edildi- ne olacak peki? Eğitim yok, öğretim yok, kim konuşacak, hangi lehçede konuşacaksınız, hangi alfabeyi kullanacaksınız? Dil oluşturma çalışmalarına bir devlet kurumunun aracı edilmesi, özel alandan kamu tüzel alanına sokulması, kendi ellerimizle bu ülkenin, bu coğrafyanın vatan edilmesini sağlayan değerlerimizi tartışılır hâle getiriyoruz. Onun için dikkatli adım atmamız lazım. Geçmişe bakarak adım atmamız gerekir.

Bu bakımdan, değerli arkadaşlarım, bu coğrafya kolay vatan olmadı. Bu coğrafyaya belli bir ihtiyaçtan gelinmiş olabilir ama burayı vatan kılmak için tarih, kader, dil, kültür, din, çeşitli felaketler, bunlarla birlikte bütünlüğe erişti. Bunlar olmasaydı burası bir vatan olmazdı. O bakımdan, biz, bizi vatan kılan bu zaruretlerden, vatanımızın ve milletimizin bu zaruretlerinden kurtulmak istersek durumumuz ne olur? Bu ülkeyi, bu coğrafyayı vatan kılan bu zaruretlerden kurtulmak istiyorsak, değerli arkadaşlarım, birbirimize muhtaciyetimizi, mecburiyetimizi yok etmeye çalışan bu çalışmalar neticeye erdiğinde, değerli arkadaşlarım, kader ve tarih birliği, biraz önce söyledim, dil, din, kültür gibi bu müesseselerin birliğiyle bu coğrafyayı vatan edindiğimiz ve mümkün kıldığımız; birbirimizi anlamamız, sevgimiz, anlaşmamız, değerli arkadaşlarım; hiçbiri anlamını bulamayacak ve bu mecburiyetler ortadan kalktığı zaman, bu vatan içerisinde, değerli arkadaşlarım, hiç kimseyle münasebeti olmayan tarihî imkânlar ve zaruret içinde kayboluruz. Onun için bu coğrafya vatan nasıl kılındı, hangi mecburiyetler ve unsurlar üzerinde vatan kılındı, bunu iyi görmek, farklılıklarımızı esas hâlinde değil, ortak paydalarımızı esas alarak farklılıklarımıza saygı göstererek bu mecburiyetimizi, muhtaciyetimizi geleceğe taşıyabiliriz.

Bu vatanı, bu coğrafyayı vatan kılarken o çektiğimiz mihnetler, zorluklar, sıkıntılar… Değerli arkadaşlarım, bakınız, Bizans, Roma, Lidya, Frigya’dan bahsediliyor. Hiçbiri vatan yapamadı geçmişte. Ama bu coğrafyada, vatanı, kendi aramızdaki bu müesseseleri daim kılarak, devleti “ebet müddet” anlayışı içerisinde bugünlere kadar taşıdık.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu ülkeyi vatan kılan ve vatanı koruyan millete şahsiyet vermesine hak verecek ve onun, açıkçası, gaye vermesini doğru bulacaksınız. Bu vatanı, bu coğrafyayı vatan kılan bu iradeyi, bu gelişmeleri yok sayamazsınız. Basit bir şirketin kurucularının bile hakkının olduğu, korunduğu bir ortamda, bu coğrafyada dokuz yüz otuz iki yıldır çektiğimiz milyonlarca, milyarlarca mihneti, sıkıntıyı, derdi, felaketi, sevgimizi yok sayamazsınız. Bunlarla, maalesef, Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 301’inci madde ekseninde Türklüğü tartıştırarak, bugün de Türkçeyi tartıştırarak bu mecburiyetimiz ve muhtaciyetlerimiz âdeta yok edilmek istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şu anda bulunduğumuz bu toprakta dokuz yüz otuz yedi yıldır ne kadar insan öldü, ne kadar sıkıntılar çektik, neler yaptık? Türkülerimizi, şarkılarımızı, coğrafyamızı, folklorumuzu, hepimiz beraber, birlikte bu ülkede yaşadık. Ama değerli arkadaşlarım, bütün bunları dikkate aldığımız zaman -dokuz ay on beş gün çocuğunu taşıyan ananın çektiği ıstırabı, ona verdiği tazeliği ve güzelliği dikkate alacak şekilde- dokuz yüz otuz yedi yıldır bu coğrafyayı vatan kılan bu müesseselerin hırpalanmasına, örselenmesine, dışlanmasına izin vermeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Onun için, bugün burada birazdan açık oylama yapılacak, bu açık oylama neticesinde bütün bunları dikkate alacak şekilde bu müesseselerimizi çarpıtmadan, farklılıklarımızın farkına varıp, esas hâline dönüştürmeden, ortak değerlerimiz ekseninde, mecburiyetlerimizi, muhtaciyetlerimizi devam ettirecek şekilde oy kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

Milliyetçi Hareket olarak biz, TRT Kanunu’na eklenen ve özellikle bu Kanun’un getirilmesi amacı dışında, sadece bir milletvekilinin önergesiyle yapılan ve hepimizin ortak değerlerine, değişmesine yol açabilecek böyle bir girişimi içeren TRT Kanunu’na ret oyu vereceğimizi ve bütün milletvekillerinin de bu meseleden dolayı da ret oyu vermesini diliyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

12’nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Mustafa Bey yok, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT Kanunu’yla ilgili 12’nci maddeye gelmiş bulunuyoruz. Bu madde üzerinde grubumuz adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Siyasi parti gruplarımızın, elbette, bu tasarı görüşülürken, kendi parti programları ve siyasi düşünceleri çerçevesinde bu tasarıya bakmış olmaları, bazen katkı vermeleri, bazen eleştirmeleri gayet normal, böyle de olmalı zaten. Kuşkusuz, siyasi partilerin programları ve hayata bakışları her açıdan aynı olsaydı, o zaman farklı farklı siyasi partiler olmazdı, bütün partiler tek bir parti olurdu ve hayata herkes aynı pencereden bakmış olurdu. Aynı pencereden bakmıyoruz, ama hiçbirimiz de ülkemiz için kötü bir niyet taşımıyoruz. Evvela bunda mutabık kalmak lazım. Politikalar eleştirilebilir, farklı düşünceler ifade edilebilir, ama Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiçbir tasarı, hiçbir teklif, hiçbir arkadaşımızın görüşü ve düşüncesi bir kötü niyet eseri değildir. Sonuçları itibarıyla “Şöyle olacak, böyle olacak.” diye elbette yorumlar olabilir.

Şimdi, TRT’nin Türkçe dışında yayın yapmasıyla ilgili bir düzenleme de 6’ncı maddede yapıldı. Vatandaşlarımızın önemli bir bölümünün ana dilinin farklı olduğunu biliyoruz. Ana dili farklı olan vatandaşlarımıza teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir dönemde dünyanın farklı yerlerinden, hemen başımızın ucundan, farklı yayınlar ve bilgilerle yayın yapılması ve farklı etki alanına girmesi acaba gözümüzü yumup başımızı öteye çevireceğimiz bir konu mudur? Kendi vatandaşlarımıza Türkiye’de ve dünyada olanı biteni kendi ülkemizden, kendi vatandaşlarımız arasından konuşacak, yayın yapacak, anlatacak insanlara ihtiyacımız yok mudur? Acaba bu tür yayınlar, muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü konusunda bizi sıkıntıya mı sokar?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geçmişte soktu.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Birtakım kaygıların dile getirilmesi normal “Sıkıntıya sokar.” diyenleri anlayışla karşılıyorum.

Acaba Türkiye’deki bu adımlar, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü konusunda kaynaşmayı mı artırır, ayrışmayı mı artırır? Bizim düşüncemiz ve iddiamız bu Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü güçlendirecek ve kaynaşmayı artıracak adımlardır. Eğer ülke vatandaşlarınızın farklılıklarına, farklı fikirlerine, farklı kültürlerine, farklı anlayışlarına yeterince saygı gösterdiğimiz ve ilgi gösterdiğimiz inanışı bu toplumda yerleşirse ve görülürse, bu, vatandaşların ülkesine ve devletine bağlılığını mı artırır, yoksa ülkesinden ve devletinden uzaklaştırır mı?

ŞENOL BAL (İzmir) – Uzaklaştırır.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altı, etnik ve dinî temsil yeri değildir. İnsanlar etnik yapılarını kendileri seçmiyorlar. Dinî tercihlerini kendileri yapıyorlar, ayrı bir konu ama yapmış olsalar bile burası etnik ve dinî temsil yeri değildir.

Siyaset, insanların etnik nedenlerle yaşamış oldukları sorunlara da çözüm bulacak olan bir kurumdur, bulabiliriz, dinî sebeple yaşamış oldukları sorunlara da çözüm bulabiliriz ama bu çatı altında etnik ve dinî temsil olmaz. Hiçbir milletvekili arkadaşımız, burada bir etnik grubu temsilen gelmiyor, hiçbir dinî grubu temsilen de gelmiyor, gelemez de gerek de yok, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısında bu yoktur. Zaman zaman bu tür tartışmalar oluyor.

Kürt kökenli milletvekili arkadaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt kökenli vatandaşlarını temsilen buraya gelmiyorlar, aynen, benim, Türk etnik kökenli vatandaşları temsilen buraya gelmediğim gibi. Ben, bütün Türk milletini temsilen buradayım, siz de bütün Türk milletini temsilen buradasınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

“Etnik yapı”yla “millet” arasındaki farkı çok iyi biliyoruz. Burada hiçbir milletvekili arkadaşımız, Sünni dinî referanslı yapıyı, kişileri temsilen gelmiyor hiç kimsenin Alevi kökenli vatandaşları temsilen gelmediği gibi. Etnik ve dinî temsil yeri değil burası, bütün Türk milletini bütün unsurlarıyla temsil yeridir ama vatandaşlarımızın farklılıklarına da mutlaka saygı duyan, onları bu milletin ve ülkenin zenginliği sayan bir yaklaşımı da burada benimsememiz, ülkemizin bekası için bunun doğru bir şey olduğunu kabul etmemiz lazımdır.

Bakın, ne yasaklar vardı arkadaşlar, burada birlikte kaldırdık. Geçen dönem Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da vardı. “Yöresel, mahallî isim koymak yasak.” Kaldırdık değil mi, bu şimdi serbest. “Zozan” koyacak Güneydoğu’da bir vatandaşımız kızının adını… “Yayla” demek olduğu söyleniyor. Bilmiyorum, doğru mu, arkadaşlar biliyorlar. (DTP sıralarından “Doğru” sesleri)

Değerli arkadaşlar, “Suzan” koyduk bir şey olmadı da “Zozan” koyunca bir şey mi oldu? Ne oldu yani? (AK Parti sıralarından alkışlar) Serbest bıraktık, ne oldu? “Berivan” koyacak kızının adını, koyamadı. Niye? Yasak. Niye yasak? Ya ülke bölünürse…

Peki, “Perihan” koyduk bölünmedi de “Berivan” koyunca mı bölünecekti? Olur mu arkadaşlar böyle bir şey? (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

Vatandaşlarımızın bu anlayışını genişleten, rahatlatan düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptığı zaman, bu, vatandaşlarımızın kendi ülkesine ve devletine olan bağlılığını mı artırıyor yoksa ayrıştırıyor mu?

ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Bulgarlar da Türk isimlerine yasak koymuşlardı.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar, gelin, vatandaşlarımızın sorunlarını başkasının istismar etmesine fırsat vermeyelim.

Bir kitap yayınlandı son zamanlarda, orada Evren Paşa’nın da bazı beyanları var. “Yanlış yaptık.” diyor. “Mahallî dilleri yasaklamasaydık keşke.” diyor. “Bade harabül Basra” diyorlar buna eski dilde, yani “Basra harap olduktan sonra.”

“Yanlış yaptık.” diyor. “Keşke bazı kamu görevlilerimiz, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu Bölgesinde hizmet verirken mahallî dilleri öğrenip gitselerdi.” diyor. “Keşke böyle yapabilseydik.” diyor. “Yapamadık.” O da Basra harap olduktan sonra…

OKTAY VURAL (İzmir) – Güçlü referansınız var, Kenan Evren’i…

NİHAT ERGÜN (Devamla) –  “Çok yanlış yaptık.” diyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kenan Evren referans size.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bazı yanlışlar var maliyeti çok ağır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Beraber yürüdünüz siz bu yollarda!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Akıl hocanız da Kenan Evren, maşallah!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Çok maliyeti ağır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Maşallah, Kenan yanlış yapmaz!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar, gelin…

Benim referansım falan değil Kenan Evren.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çok yakışıyor size, Kenan Evren çok yakışıyor.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – İşte, o ve benzeri birçok kişinin birlikte yaptığı beyanlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arkadaşlarına tepki gösteriyorsunuz, Kenan’ı referans gösteriyorsunuz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Şunu yaptık, yanlış yaptık, bunu yanlış yaptık.” diyen onlarca yöneticiye rastlıyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arkadaşlarına “Ergenekoncu” diyorsunuz, siz “Kenancı” oluyorsunuz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bu yanlışların maliyeti büyük olmuştur.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Federasyon da istedi, var mı federasyon öneriniz?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni yanlışlar yapmak lüksüne sahip değil. Gelin, bundan sonra hep beraber işin doğrusunu yapalım, vatandaşlarımızın yaşadığı sorunları başkasının istismar etmesine ve Türkiye’de, bütün bu istismarlar sebebiyle bir ayrışma istikametine gidilmesine imkân vermeyelim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Vatandaşı niye sorun görüyorsunuz? Bizzat sorunu siz yaratıyorsunuz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Geçmişte de söyledim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niçin vatandaşı sorun görüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını niye sorun görüyorsunuz?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, gelin, o zaman bu düşüncelerinizi Türkiye'nin doğu ve güneydoğusundaki vatandaşlarımızla parti teşkilatlarınız vasıtasıyla paylaşın. Gidin siyaset yapın, anlatın, paylaşın, “Doğrusu budur.” deyin.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Etnik kimliği siyasetin aracı mı yapalım?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – “Doğrusu budur.” deyin, diyelim hep beraber.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Zaten bununla bu ülkeyi bu hâle getirdiniz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’nin haber kaynaklarından daha doğru bir şekilde, daha etkili bir şekilde yararlanmasını sağlamaktır. TRT bu göreve öncülük etmelidir ve edecektir. Bu tasarının, bu tekliflerin amacı da budur. Elbette eleştirilebilir, eleştiriye bir sözüm yok. Ama bunların hepsi iyi niyetle ve ülke bütünlüğünü sağlamaya yönelik adımlar olarak atılmıştır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Tasarının hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.

12’nci madde üzerinde, şahısları adına Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül söz almıştır.

Buyurunuz Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 219 sıra sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, aziz milletimi ve yüce heyeti şahsım ve gurubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye televizyonla ilk kez TRT aracılığıyla tanıştı. Televizyon yayıncılığındaki ilkleri hep onunla yaşadı. Tüm hayatını TRT’nin yayın saatlerine göre düzenledi. Mithatpaşa’daki küçücük bir stüdyodan tüm imkânsızlıklara karşın yayıncılık hevesiyle dolu çalışanların özverili çabalarıyla TRT Türk milletiyle bütünleşti, büyüdü, gelişti. Türkiye'nin hem yayıncılık okulu hem de en güvenilir yayın kuruluşu olarak bugünlere ulaştı.

Bugün görüştüğümüz TRT’nin yeniden yapılandırılması hususu yeni gündeme getirilen bir durum değildir. Uzun yıllardır seslendirilen ve Yüksek Denetleme Kurulunun Kurum faaliyetleri hakkındaki muhtelif raporlarında ve Parlamentodaki tüm gruplarda da ifadesini bulan bir ihtiyaçtır. Nitekim, Kurumun teşkilat yapısı ve görevlerini düzenleyen Kuruluş ve Görev Yönetmeliği, yapılan bazı değişikliklerle birlikte 16 Ocak 1999 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. O dönemde yapılan bu değişikliklerden birisi de Yayın Denetleme Kurulunun yapısının değiştirilmesidir. 1999 yılında yapılan yapısal değişiklik ile Yönetim Kurulu kararıyla söz konusu Kurul, Daire Başkanlığına dönüştürülmüş ve üye kadroları da kaldırılmıştı. Oysaki, Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığı 2954 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesiyle, yani kanunla kurulan bir birimdir. Danıştayın 5. Dairesi ve Danıştayın İdari İşler Kurulu, Yönetim Kuruluna tanınan yetkinin kuruluş kanununda isimleri tek tek sayılarak belirtilmiş bulunan hizmet birimlerini kapsamayacağı gerekçesiyle yapılan işlemi iptal etmiş ve düzenlemenin kanun ile yapılması gerekliliğine işaret etmiştir.

Yeni yapılan değerlendirmede, anılan Kurulun, yayın içeriklerindeki koordinasyon eksikliği de dikkate alınarak Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı şeklinde yapılanmasının uygun olacağı düşünülmüş ve tasarıda da bu yönde düzenleme öngörülmüştür.

Bu bakımdan, Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığının yeniden  yapılandırılması ihtiyacının epey bir geçmişi vardır, daha fazla gecikmeye de tahammülü yoktur. Söz konusu iddiaların da gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda yapılması planlanan değişikler ve bu değişikliklerle birlikte uygulamada ortaya çıkacak yenileşmeler ve yönetimdeki değişim anlayışının TRT’nin performansına çok önemli, çok değerli katkılar yapacağına dair inancımla, kanunun milletimize ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna hayırlı olmasını diler, emeği geçen herkese teşekkür eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.

Şahsı adına ikinci söz Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’e ait.

Buyurunuz Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 219 sıra sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde  söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 12’nci madde yürütme maddesi. Nihayet üç hafta sonra bu kanunun yürütme maddesine gelebildik. Ben dünkü konuşmamda da söylemiş idim. Kanunun 7’nci maddesine kadar konuşmacı sayısını saymış idim. Burada 7’nci maddesine kadar 120 değerli milletvekilimiz konuşmuş. Muhtemelen ondan sonra da bir 120 değerli milletvekilimiz daha konuşmuştur. Oysa bu kanun komisyonlarda enine boyuna görüşüldü. Normalde komisyonlarda görüşüldükten sonra burada işte kanun üzerinde, geneli üzerinde konuşmalar yapılması lazım gelirken, engelleme adına üç haftadan beri bu kanunu görüşüyoruz. Eğer komisyonlarda görüşüldükten sonra biz bu kanunları tekrar yeniden yeniden ele alacaksak o zaman sistemde bir sorun var arkadaşlar. Ya komisyonları kaldıracağız ya da buradaki görüşme sistemini değiştireceğiz. Böyle bir yasama çalışması hiçbir parlamentoda yok, hiçbir yerde yok, Avrupa’da da yok.

RECEP TANER (Aydın) – Komisyonlardan geldiği gibi geçiyor.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bir arkadaşımız Parlamentonun çalışmalarını gördükten sonra “Eğer bu Parlamento bir şirket olsaydı bir ayda iflas ederdi.” dedi. Evet, bu verimlilikle, arkadaşlar, Parlamento gerçekten bir ayda iflas etmeye mahkûmdur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne iflası canım! Parlamento ne zaman iflas etmiş ki şimdi edecekmiş?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – O bakımdan, bunu mutlaka gözden geçirmemiz lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Parlamento ne zaman iflas etmiş? Böyle bir şey olur mu? Sözünü geri al.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Sayın Başkan, sabırlı olun Sayın Başkan, sabırlı olun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Grup başkan vekilleriniz bir kanunda on sekiz tane önerge verdi, kendi grup başkan vekilleriniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet iradesi iflas eder mi? Sen edersen edersin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Arkadaşlar, millet iradesinden bahsetmiyoruz burada. Millet iradesi elbette var. Millet iradesi tecelli etmiş. 240 konuşmacı konuşmuş burada, 240 kişi konuşmuş.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Konuşmayalım mı yani?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Daha ne kadar konuşacaktı, daha ne konuşacaktı?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Komisyonda 20 kişi var, burada 550 kişi var. Sizin demokrasi anlayışınız bu işte, bu kadar işte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Susturun herkesi!

BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz, karşılıklı konuşmayınız.

Devam ediniz Sayın Üstün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, o bakımdan, bu kanunun sonuna gelmekten dolayı mutluyuz. Elbette, bazıları bu kanuna karşı çıkabilirler, bazıları bunu beğenmeyebilirler de ama bir hakkın kullanımını suistimal etmek kabul edilemez, bu değer bulunamaz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Milletvekilleri konuşmasın!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Arkadaşlar, yine, izleyici ölçümleriyle ilgili bir tartışma durumu var kamuoyunda. TRT Kanunu’nu görüşüyoruz. Bakıyoruz, izleyici ölçümlerinde TRT’yi beşinci, altıncı, yedinci sıralarda gösteriyorlar. Bu, TRT’nin değerini düşüren bir ölçümleme sistemidir. TRT Genel Müdürümüz bu olaya el atmalı. Ben inanıyorum ki, Anadolu’ya gittiğimizde, TRT’nin 1’inci kanalı, 2’nci kanalı çok izlenebilen bir kanaldır ama Reklamcılar Derneği sanırım Nişantaşı’nda, Beşiktaş’ta, Bakırköy’de herhâlde bu ölçümleri yapıyorlar. Toplumun önemli bir kısmını da bu ölçümlemelerin dışında tutuyorlar. Dolayısıyla, TRT’nin değerini aşağıya düşürüyorlar. Ya yeniden bunlar ele alınmalı ya da buna yeni bir sistem getirilmeli veyahut da TRT bu ölçümleme sisteminden çıkmalıdır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tabii, AKP ölçümlerine göre… TÜİK’e gitsin.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Bunun dışında, rating uğruna, hiçbir ilkeye, hiçbir toplumsal örf değerlerine önem vermeden, rating uğruna her türlü şeyi yayınlıyorlar. Bakın, işte, Amerika’da bir olay oldu veya bir savaş sürüyor, bir tane şehit cenazesi veya Amerikan askeri ölmüşse onun cenazesini göremezsiniz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Orada şehit yoktur.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Ancak, diyelim ki bir köyde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şehitten mi rahatsızsın!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – … bir şehidimiz olmuş, ölmüş, bir şehidimiz ölmüş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teröristten rahatsız değilsin, bölücüden rahatsız değilsin, şehit cenazesinden rahatsızsın.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …askerî birlik o belgeyi tebliğe gidiyor, şehit haberini verecek, arkasında medya ordusuyla gidiyor. Böyle bir şey var mı arkadaşlar? En acı gününde, en acı anında, şok anında onu gösteriyor. Zevk mi alıyorsunuz bu konudan? Oysa, o, teröristleri sevindirebilir böyle bir yayın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şehitten niye rahatsızsın?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Teröristleri sevindirebilir ancak.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teröriste arka çıkarken rahatsız değilsin!

OKTAY VURAL (İzmir) – Onları Hülya Avşar’a anlat, boş ver.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – O bakımdan, medya uğruna, hiçbir değeri gözetmeyen bu medya şirketlerini de burada kınıyorum. Bunun da dikkate alınması lazım. Evet, bu, TRT’nin işi değil, RTÜK’ün işi ama mutlaka RTÜK’ün bu konuya el atması gerekir diye inanıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – AKP’nin borazanı oldu. Lağvedilmeli.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kanunun sonuna geldik. Merak etmeyin, bağırsanız da çağırsanız da bu kanun çıkacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Parmak demokrasisiyle halledeceksiniz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Merak etmeyin arkadaşlar, bu Meclis bunun kararını verecek. Rahatsız olmayın, millet iradesinden rahatsız olmayın.

Dolayısıyla, bu kanunun sonuna geldik.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – AKP’nin sesi oldu RTÜK.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Oylarınızla kanunu yasalaştıracağınız için şimdiden sizlere teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip, bu Parlamentonun iflas edip kapanacağını söylemiştir.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Hayır efendim. Lafı yanlış anlama.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu Parlamento Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş bir parlamentodur. Parlamentoyu kapatıp onun üzerinde irade oluşturmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Bu Parlamento iflas etmez.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yanlış anlamış…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Anlamamış…

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milleti olduğu müddetçe de Türkiye Büyük Millet Meclisi onun idaresini temsil eder. Öyle bilsinler! (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oktay.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Gök, Sayın İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aslanoğlu söz istemiştir. Sırayla söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere bölge radyolarını kapatma düşünceniz var mı?

2) Malum, Telekom, İnternet üzerinden IPTV yayınlarına başlamaya çalışıyor. Avea ise 3G sistemiyle cep telefonları üzerinden televizyon yayıncılığına başlamaya çalışıyor. Genel Müdürümüz, TRT Genel Müdürü, hem Avea hem Telekom hem TRT’yi temsil ediyor. Üç kuruluşun çok büyük bir pazar olan bu konuda çıkarlarının tartışılmasında acaba kamuyu kim koruyacak? TRT Genel Müdürü kamuyu, bizi, devleti, halkı mı koruyacak, Avea ve Telekom’u mu koruyacak? Çünkü her üç kuruluşun da gerek 3G sistemli televizyon yayıncılığı gerek IPTV tipi televizyon yayıncılığında menfaatler, milyar dolarlar…

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TRT’de program yapan Tamer Korkmaz isimli birisinin, 6 Haziran 2008 günü, Yeni Şafak gazetesinde, cumhuriyetimizin kurucularından İkinci Cumhurbaşkanımız rahmetli İsmet İnönü’ye “millet düşmanı” diye yazdığını biliyoruz. Bunu bu kürsüden söyledik. Bu densize program yaptırmaya devam edecek misiniz? TRT bu densize program yaptıracak mı? Birinci sorum budur.

İkincisi, İsmail Halıcı’nın görev yerinin değiştirilmesinin gerekçesi nedir? İsmail Halıcı Haber-Sen temsilcisi olduğu için mi görev yeri değiştirilmiştir? Görev yeri ne kadar süreyle değiştirilmiştir?

Yazılı istemiyorum, lütfen sözlü cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bakanın yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltiyorum: Birincisi, TRT dış ilişkilerde görevlendirilen ancak dil bilmeyen kişilerin görevlendirilme nedeni nedir?

İkincisi, TRT’de birçok daire başkanlığının görevleri, fonksiyonları aynen devam ettiği hâlde isimleri değiştirilmiş, bazıları kaldırılmıştır. Son zamanlarda siyasi iktidar yanlısı birtakım kişilere, gazeteci kimliğiyle, TRT’de programlar yaptırıldığı ve bazı kişilerin TRT’de istihdam edildiği düşünülürse, acaba Sayın Bakan, TRT’nin adının da değiştirilmesini düşünüyorlar mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın Aslanoğlu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın İnönü’ye laf eden insan halt etmiştir. Bu adamın haddini bildirecek misiniz? Eğer, siz TRT Genel Müdürü olarak, Sayın İnönü’ye bu lafı eden insanın haddini bildirmezseniz, o programda özür diletmezseniz, o zaman görev bize düşüyor. Sizi uyarıyorum. Ya o insanı uyarın ya o insan özür dilesin, yoksa…

Özür dilemek bir erdemliliktir Sayın Başkanım, özür dilemek bir erdemliliktir. Sayın İnönü bu ülkenin yetiştirdiği ve benim milletvekili olduğum Malatya’nın yetiştirdiği örnek bir devlet adamıdır; devlet adamıdır, altını çiziyorum. Böyle bir devlet adamına laf eden insan halt etmiştir. Ama siz eğer önlem almazsanız, siz özür diletmezseniz o zaman biz özür diletiriz Sayın Başkanım.

İkinci bir konu…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Önder Sav’a özür dilettiğiniz gibi, değil mi! Aynen Sav’a yaptığınız gibi Tamer Korkmaz’a da özür dileteceksiniz!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Halt etme, kendi şeyine karış! Aç, sorunu sor! Halt etme! Aç, sen sor, tamam mı! Halt etmeyeceksin! Ben konuşurken halt etmeyeceksin, açıp soracaksın! Öyle uzaktan şey olmaz. (AK Parti sıralarından “Sakin ol biraz!” sesleri)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Ekmen…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Farklı dil ve lehçelerde yayın imkânının getirilmesiyle birlikte Türkiye’de millî birlik ve beraberliği güçlendirecek, demokrasideki Türkiye’nin standardını arttıracak bir adım atılmış oldu. Acaba, Sayın Genel Müdürümüz, bu konunun, Meclisten verilecek yetkiyle birlikte bu hususun hayata geçirilmesine ilişkin öngörülebilir planlama nedir, hangi zaman dilimi içerisinde bu kanalın yayına başlanması planlanmaktadır?

Bununla birlikte TRT’nin tüm kanallarında yayın yapan tüm programcıların tüm entelektüel geçmişleri TRT tarafından izlenmekte midir? Sayın Korkmaz gibi benzeri bir şekilde gerek Türk milletine gerek Türk milletinin inancına, kültürüne, medeniyetine gerekse de Türkiye’de kabul görmüş önemli siyasi adamlara yönelik farklı görüşleri ileri süren tüm yayıncıların programları yayından kaldırılmakta mıdır? Bunun bir benzeri daha önce görülmüş müdür?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekmen.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle bölge radyolarının kapatılmayacağını burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, bunlar idari olarak bir bölgeye değil de genel olarak yayın anlamında yayın politikası izlemektedirler. Dolayısıyla kapatılmaları söz konusu değildir.

Dille ilgili, TRT Genel Müdürlüğü gereken özeni göstermektedir. Kurum Genel Sekreterliğine çok iyi seviyede İngilizce bilen elemanlar alınmıştır, alınmaya da devam edecektir. Şu anda 2 kişi alınmıştır, devam edecektir.

Dil bilmeyen kişilerin yurt dışında görevlendirilmeleri söz konusu değildir. Zaten yurt dışında görev alan, görevlendirilen insanların çoğu görevlendirildikleri ülkelerin dilini çok iyi derecede bilmektedir.

TRT’de program yapan Tamer Korkmaz’la ilgili “Ezber Bozan” programında böyle bir ifade kullanılmamıştır. Böyle bir ifadenin kullanıldığı şayet belgelendirilebilirse gerekli işlemler de yapılacaktır. (CHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gazetesindeki köşe yazısında yazıyor Sayın Bakan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Gazetesinde yazıyor Sayın Bakan, gazetesinde.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Köşe yazısındaki ifadeler burayı bağlamaz sanıyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Köşe yazısında İsmet İnönü’ye hakaret ediyor, TRT’de program yapıyor Sayın Bakan; onu soruyor.

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Köşesinde öyle bir şey yapmışsa doğru yapmamıştır. Ama TRT…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani yakışmıyor ama böyle! Köşe yazısında böyle hakaret eden birisi TRT’de program yapıyor mu yapmıyor mu? Yapıyor mu yapmıyor mu?

FARUK KOCA (Ankara) – Önder Sav da hakaret etmedi mi?

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Geri kalan sorular yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, süre var, sorulara devam edebiliriz.

BAŞKAN – Sayın Bulut, buyurunuz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, tarihçi Hamilton “Viyana’dan Çin Seddi’ne kadar gidecek olursanız anlaşabilmeniz için Türkçe bilmeniz yeterlidir.” derken, Sayın Başbakan “Türkiye’de yirmi sekiz etnik yapı var.” diyor. Bu yasayla TRT bu yirmi sekiz etnik yapıda, dilde yayın yapmakla Türkiye’de dil birliğini bozmuş olmuyor mu? Bu yirmi sekiz etnik yapı kendi dillerinde yayın isterlerse bunun teknik altyapısı, dil bilimine uygun konuşması, dil birliği bunlar içerisinde mevcut mu? Türkiye’de bu dil bölünmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğine, Türk vatanına, ekonomik kriz içerisinde inleyen milyonlarca vatandaşın derdine ne gibi çare bulacaktır? Yüce Parlamento bu gibi işlerle uğraşırken, milletin açlığıyla, enflasyonla, vatandaşın bitkinliğiyle uğraşsa daha iyi değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut.

Sayın Durmuş...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: İki gün içinde, bu yasa daha geçmeden, akitli olarak üç yüz veya daha fazla personel TRT’ye alınmış mıdır? İki gün önce akitli alınacak bu personel kadrolu hâle getirilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.

Sayın Ünsal...

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aracılığınızla, son on beş gün içerisinde TRT’ye geçici işçi olarak alınan kaç kişi vardır? Alınmış ise, bu konuyu soruyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.

Soru-cevap işlemi sona ermiştir.

Şimdi, 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde oyunun rengini belirtmek üzere lehinde Van Milletvekili Gülşen Orhan.

Buyurunuz Sayın Orhan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın lehinde konuşmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu münasebetle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu tasarının temel amacı, radyo ve televizyon yayıncılığı alanında meydana gelen gelişme ve değişimleri TRT bünyesinde hayata geçirmek, bu doğrultuda ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara uygun yönetim ve personel yapısını oluşturmak, böylece TRT’nin daha verimli, daha etkin, daha saygın ve rekabet edebilir bir kamu yayıncılığını gerçekleştirmesini sağlamaktır. İnanıyorum ki, TRT’den beklentilerimiz, halkımızın iyi ve doğru haber alması, insanlara hoşça vakit geçirtme imkânı sunulması ya da yararlı bilgiler verilmesiyle sınırlanamaz. TRT kuşkusuz bunları yapacaktır, ama kamuoyunun beklentisi bunların da daha fazlasıdır.

Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de dünyanın en stratejik noktasında konumlanmıştır. Komşu olduğumuz Orta Doğu bölgesinde istikrarsızlık artarak devam etmektedir. Avrupa Birliği yürüyüşüne devam ederken Türk ve İslam âlemiyle ilişkilerimizi de derinleştirmek zorundayız. Ulusal birliğimizi pekiştirmek, demokrasi içinde kalkınmak başlıca önceliklerimizdir.

Hasılı bu topraklarda barış ve güven içinde yaşamak için yapmamız gereken birçok şey vardır. Bunlardan biri de iyi ve başarılı bir ulusal yayın kurumuna sahip olmaktır. Meclisimizde onaylanan birçok yasada olduğu gibi bu tasarıda da ülkemizin ve halkımızın beklentilerine cevap verecek önemli bir düzenleme getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin birer bireyi olan farklı etnik kökenli vatandaşlarımızın da müziğini, kültürünü, değerlerini gönül rahatlığıyla ulusal televizyonundan izlemesi, yaşaması kadar güzel ve doğal bir şey olamaz. Bu uygulama ülkemizin huzurunu, kardeşlik bağlarını daha da güçlendirecektir. Bu yayına karşı çıkan veya hararetle muhalefet eden bazı milletvekillerimizin annelerinin de bu yayından faydalanacağını biliyoruz. O eli öpülesi annelerimizin Arapça, Kürtçe, Çerkezce bir yayın izleyeceklerini göreceğiz ve onlara da hayırlı olsun diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısını bu bakımdan da çok önemsiyorum. Bu tasarıyla iyi ve başarılı bir ulusal yayın kurumuna sahip olma amacına yönelik olarak önemli bir adım attığımıza inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, TRT her zaman kamuoyunun dikkatinin üzerinde olduğu bir kurum olmuştur. Bugün olduğu gibi geçmişte de çok eleştirilmiştir. TRT, çok önemli bir kurum olduğu için eleştirilmesi doğaldır. Bunların bir kısmı TRT’nin icraatlarından da kaynaklanıyor olabilir. Her yapılanın doğru olduğunu kim iddia edebilir ki? Yine de bu eleştirilerin doğrudan TRT icraatıyla ilgili olmaktan çok, büyük çapta ülkenin iç siyasetiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü AK Parti Hükûmetinin, TRT’yi, muhalefetin iddia ettiği gibi algıladığına inanmıyorum. Hükûmetin, TRT’yi, ülkemizin stratejik çıkarları temelinde kavradığını düşünüyor ve bunu da takdir ediyorum. Bu sebeple, muhalefetin eleştirilerini büyük çapta haksız ve insafsız bulduğumu söylemek istiyorum. Biz AK Parti olarak TRT’yi ulusal bir kurum olarak görüyor, bu sebeple Kurumun saygınlık ve güvenilirliğinin üzerinde titriyoruz. Eminim ki TRT yöneticileri de dile getirilen eleştirilerden de yararlanarak TRT Kurumunun saygınlık ve güvenilirliğini en kısa zamanda en üst düzeye çıkaracaklardır. Bununla birlikte, muhalefetin de Kuruma yönelik eleştirilerinde daha ölçülü bir dil kullanmalarını temenni etmekten kendimi alamıyorum. Neticede TRT’nin hepimiz için ortak bir değer olduğunu unutmayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşmasıyla TRT daha dinamik, daha etkili ve kendinden beklenen görevlere daha uygun bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Yüce Meclis bu tasarıyı çıkararak üzerine düşen görevi yapmıştır. TRT yönetimi tüm tartışmaları geride bırakarak geleceğe bakmalı ve Kurumun başarısı için canla başla çalışmalıdır.

Sonuç itibarıyla, emeği geçenleri kutluyor, kanunun milletimize ve basın-yayın hayatımıza hayırlı uğurlu olmasını dilerken, oyumun renginin “evet” olduğunu belirtir, Genel Kurula tekrar saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Oyunun rengini aleyhte olarak belirtmek üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür müzakeresini yaptığımız TRT kanununun sonuna geldik, şimdi oylamaya sunacağız. Oyumun rengi tabii rettir, ret olmasının nedenlerini size izah edeceğim.

Değerli milletvekilleri, tabii, devletimiz büyük bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş, büyük ve dünyada lider olması lazım. Devletin lider, büyük olması için, o devleti yöneten insanların, gerek başta bulunan insanların gerekse o devletin kurumlarının, o devleti dünyada lider yapabilecek bilgiye, kişiliğe, tarafsızlığa sahip olması lazım. TRT’yi burada kaç gündür müzakere ediyoruz. TRT çok önemli bir kurumumuz -çağımız iletişim çağıdır- orada insanlarımız ne kadar tarafsız, ne kadar objektif bilgilerle donatılırsa, ne kadar bilimden, ilimden haberdar edilirse, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde veya yurt dışında yaşayan insanlarımız o kadar bu yayın kurumundan faydalanır, ama ne kadar tek taraflı olursa -âdeta bir partinin yayın organı gibi- hatta bu devletin kuruluş felsefesini yok etmeye yönelik yayınların organı hâline gelirse, bu, devleti küçültür. Dün burada bahsedildi: Devletimizin kurucusu, Lozan kahramanı, herkesin, uluslararası dünyada saygı duyduğu İsmet İnönü’ye karşı yapılan hakaretin burada tasvip edilmesinin bir anlamı var mı sayın milletvekilleri? Anayasa Mahkemesi bir karar vermiş…

TRT kimleri çıkarıyor? Öyle kişileri çıkarıyor ki, adamın hukukçulukla ilgisi yok, sadece AKP İktidarında besleniyor, besleme kalemler. Çıkıyor orada insanları yanlış yönlendiriyor.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Seni çıkarmıyor!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben tabii ki hukukçuyum. Yani, Ahmet İyimaya imam-hatip mezunu ama hukuk fakültesini sonradan bitirmiş, diyor ki: “Gelin, Anayasa Mahkemesi kararlarını askıya alalım.”

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ne anlatıyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Dünyada hiç böyle bir şey yok sayın milletvekilleri. Neyse, siz müdahale etmeyin.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Doğruyu söyle.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, çıkıyorlar, Anayasa Mahkemesine hakaret ediyorlar. Bakın, 148’inci maddeyi okuyun. Anayasa’nın 148’inci maddesinde şekil nedir biliyor musunuz?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – 6 ve 7’yi de oku!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, okuyun arkadaşım, açın okuyun: “Teklif ve oylama çoğunluğuna…” diyor. İşte, acele olarak müzakeresi… Teklif nedir? Anayasa’da geçen teklif… 4’üncü maddede diyor ki “Teklif edemezler.” Bir Anayasa Mahkemesi kararı açıklansın; acaba esasa mı girdi, şekil yönünden mi iptal etti? Bu kadar heyecanlanmaya gerek yok. Bu yüce kurumumuzu burada kimsenin kötülemeye hakkı yok.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – TRT’yle ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) - İşte, Meclis Başkanının çıkıp da alelacele, hemen “Anayasa Mahkemesi yetkisini aşmıştır.” demesini ben kınıyorum. Ayrıca da, bakın, sayın milletvekilleri, bu Anayasa teklifini burada müzakere ederken ben çıktım, bu kürsüde dedim ki: “Ey milletvekilleri, bu, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir harekettir. Gelin, şu kürsünün etrafını tutalım ve bu teklifi çıkarmayalım.” Ve böylece de benim ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı açıklamadan kararı açıklar mı Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer o gün o teklif çıkmasaydı, bugün de bu kargaşa çıkmayacaktı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, burada millet adına karar vereceksek, milletin Meclisi olacaksak vicdanımızın sesini dinleyelim. Bakın, ben sizden özellikle bunları rica ediyorum. Yani, efendim, bakın, millî iradenin daha ne olduğunu kavramamış insanların… Her şeyi kendinin hesabına geldiği şekilde söylemenin bir anlamı yok. Türkiye Cumhuriyeti devletini düşünüyorsak bu sıralar geçicidir, burada görev yaptığımız zaman tarafsız olacağız, ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğünü düşüneceğiz. Kurumlardan şikâyet etmeyecekseniz, mahkemelerden şikâyet etmeyeceksiniz. Arkadaşlar, mahkemeler de, olabilir, yanılabilir, ona bir şey demiyorum, beşer de şaşar ama çıkıp da “Efendim, yargı yanlış yaparsa onu kim kontrol eder?” Ee kim kontrol edecek? Onu da Cenabı Allah herhâlde kontrol eder.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Meclis eder! Meclis eder!

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu? Onun için, bakın, yani, işte, yargıda çalışan insanlar vicdanlarıyla karar verirler ama yani bir milletvekilinizin çıkıp da “Efendim, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımayalım.” demesi kadar hukuka… Hukukta buna “vahşet” derler, “cinayet” derler. (AK Parti sıralarından gürültüler) Yani, onun için yaptıklarınız çok kötü, sinirleriniz de çok bozulmuş, sık sık burada konuşmalara müdahale ediyorsunuz. Ya, bir dinlemesini öğrenin. Ne olacak arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Konuşmayı öğren de gel.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, biraz önce burada konuşan bir arkadaşınız dedi ki “240 kişi konuşmuş.” Bakın, 240 kişinin en azından yarısından fazlası sizin partiden şey ediyor.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Meclisin yarısından fazlası da biziz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, ben 80’den beri bu Parlamentodayım; iktidar partisi konuşmaz ama sizin milletvekilleriniz her konuda çıkıp konuşuyor.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Senden fazla konuşan var mı bu Mecliste?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, siz iktidar partisisiniz, görev yapacaksınız.

Şimdi, sayın milletvekilleri, biz burada birtakım gerçekleri söylüyoruz. Hesabınıza geldiği… İsterseniz kabul edin isterseniz etmeyin.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kendi gerçeklerini söylüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu devletin kurumlarına herkesin ihtiyacı var. Siz bugün bir çoğunluğa sahipsiniz ama o çoğunluğun gerektirdiği basireti göstermiyorsunuz, devleti iyi yönetemiyorsunuz. Devlette daima gerilim var, kurumlar arasında gerilim var. Bu, memlekete de fayda getirmez, size de getirmez, bize de getirmez. Evvela, iktidar olan sabırlı olur, hoşgörülü olur, memlekette söylenen tenkitlere…

SONER AKSOY (Kütahya) – Tamam, tamam!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dinle!

Ama siz diyorsunuz ki “Benim elimde kılıç var, herkesin başını keseceğim.”

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Onu kim diyor?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Saçma sapan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yapamazsın. O kılıç yarın döner, senin başını keser. Onu da bilesiniz.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Kim diyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, sizin lideriniz söylüyor efendim.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!

KAMER GENÇ (Devamla) – “Efendim, Parlamentoda vesayet olmaz.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Vesayetin ne olduğunu bir öğren ya! Böyle bir vesayet olur mu?

Oyumun rengi aleyhtedir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ağzından çıkanı kulağın duysun.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 219 sıra sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu okuyorum:

Kullanılan oy sayısı:

298

Kabul:

225

Ret:

   73 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan teşekkür konuşmasını yapmak üzere buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT Kanunu’nda değişiklik yapan on iki maddelik bir kanun biraz önce oylarınızla kabul edilmiş oldu. Bu kanun pek çok önemli değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Bunları burada sayarak vaktinizi alacak değilim, ancak bir iki hususa işaret etmekle yetinmek istiyorum.

TRT sanatçılarının şimdiye kadar TRT dışında çalışmaları söz konusu değildi bildiğiniz gibi. Bunlara bu hakkın verilmesi herhâlde sanat hayatımızda çok önemli katkılarda bulunacak bir uygulamanın da başlangıcını teşkil edecektir.

TRT bugün yirmi dokuz dilde yayın yapan bir kuruluş hâline gelmiştir. Dünyanın her tarafından izlenebilen bir konuma ulaşmıştır. Otuzuncu dildeki yayın da çok kısa bir süre içerisinde Uygurca olarak gerçekleşecektir. Bunun altyapısını TRT hazırlamıştır ve çok kısa bir süre içerisinde bu yayın da devreye girecek ve böylece otuz ayrı dilde yayın yapan bir konuma ulaşmış olacaktır. Dolayısıyla, benzeri pek çok maddenin de düşünülmesi hâlinde bundan böyle daha etkin bir hizmet verme söz konusu olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aşağı yukarı üç haftaya yakın bir süredir on iki madde üzerinde çok yoğun tartışmalar ve görüşmeler cereyan etmiştir. Pek çok önemli konuda görüşler dile getirilmiştir, eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştirilerde bulunan ve olumlu katkıları olan herkese teşekkür ediyorum. Kurum, inanıyorum ki, bütün bu eleştirilerden ve burada dile getirilen görüşlerden yararlanacaktır ve önündeki yayın politikasını belirlerken burada dile getirilen pek çok önemli hususu dikkate alacaktır.

Ben, bu yoğun mesai sonucunda kabul gören yasanın hayırlı olmasını diliyorum, iktidara, muhalefete mensup görüş bildiren bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, on  beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma  Saati : 15.05

 

                                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarının gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.25

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (2/257, 2/252) (S. Sayısı: 240) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 240 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kemal Yardımcı ve 4 arkadaşı ile benim teklifim birleştirildi Komisyonda. Özellikle Türkiye futbol liglerinde ve profesyonel en üst liglerde spor yapan arkadaşlarımın askerlikle ilgili sorunlarına çözüm getirmek amacıyla bu yasa teklifini hazırladım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde spor her şeyin üstünde tutulmalıdır, sevgidir, barıştır, dostluktur.

Sayın Başkanım, özür diliyorum.

BAŞKAN – Geçmiş olsun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, isterseniz diğer gruplar konuşsunlar. Özür diliyorum, biraz tıkandım.

BAŞKAN – Peki efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Erdal Sipahi.

Buyurunuz Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

                                       

(x) 240 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Millî Savunma Komisyonundan geçen 240 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde görüş bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bu teklif üzerindeki görüşlerimizi bildirdikten sonra da değerli astsubaylarımızın, jandarma uzmanlarımızın ve sözleşmeli uzman erbaşlarımızın bazı önemli sorunlarını Meclis gündemine getireceğim.

240 sayılı Teklif’le Askerlik Kanunu’nda bazı değişiklikler öngörülmekte olup, malumunuz Askerlik Kanunu 1927 tarihli 1111 sayılı çok eski bir yasamızdır. Bunun 1’inci maddesinde getirilen değişiklikte staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların askerlikleri otuz beş yaşın sonuna; millî sporcularla her spor dalında en üst iki ligdeki faal sporcuların askerliklerinin ise otuz sekiz yaş sonuna kadar uzatılması teklif edilmiştir.

Bu maddeyle ilgili kısaca bir görüş bildirmek istiyorum, Sayın Bakanımız burada yoklar ama… Komisyondaki bu konunun görüşülmesi esnasında da bazı milletvekillerimiz, bu arada AKP’li bir milletvekili arkadaşımız bu iki yaşın birleştirilmesi konusunda bir öneride bulunmuşlardı. Ben, bununla ilgili herhangi bir önerge vereceğimizi söylemiyorum. Ancak bu konu, umarım, bu geçen süre içerisinde tefekkür edilmiştir ve bu teklif doğrultusunda bir esasa bağlanmıştır. Bu, bizim bu maddeyle ilgili görüşümüz: Bu iki farklı yaş yerine otuz beş veya otuz sekiz yaş olarak tek bir rakamda birleşilmesinin yani staj, yüksek lisans, ihtisas ve doktora için otuz beş, sporcular için otuz sekiz yerine, her ikisinin de otuz beş veya otuz sekiz olarak standart sağlanmasının uygun olacağı şeklindedir. Bu hem konu hakkındaki bazı tezvirata, olumsuz görüşlere, tartışmalara mâni olur hem de bir standart getirilmiş olur.

Bu yasa teklifinin 2’nci maddesi, yaş hadleriyle ilgili bir değişikliği kapsamaktadır.

3’üncü madde de, askerî lise, astsubay hazırlama ve meslek yüksekokullarında öğrencilere verilecek harçlıklar, artan sınıf sayıları dikkate alınarak yeniden belirlenmektedir.

4, 5, 6’ncı maddeler uzman erbaşların sağlık işlemleri ile dört yıllık hizmetlerini tamamlayan komando ve yüzer birliklerdeki sözleşmeli uzman erbaşların başka bir branş veya kuvvette istihdam edilebilmelerine imkân sağlanması hakkındadır.

Bu konuda da bir görüş bildirmek istiyorum partimiz adına. Bu konuyu yani dört hizmet yılı sonunda uzman erbaşların branş veya kuvvet değiştirilebilme imkânlarının sağlanması konusunu doğru bulmakla birlikte, dört yıllık hizmet sonunda yalnız komando ve yüzer birliklerdekiler değil tüm uzman erbaşların bu uygulamaya dâhil edilmelerinin Türk Silahlı Kuvvetleri personel sisteminde daha büyük bir elastikiyet sağlayacağı inancındayım. Ben bu konuyu sadece Hükûmetimizin ve Komisyonun bilgilerine sunuyorum.

Bahsettiğim iki konudaki uyarılarımız saklı kalmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu teklifin tamamında olumlu oy kullanacağımızı da burada belirtmek isterim.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin asli unsurlarının başında gelen değerli astsubaylarımızla uzman jandarmalar ve 3269 sayılı Yasa’yla başlayan sözleşmeli uzman erbaşlarımızın bazı önemli sorunlarını bir kez daha Meclis gündemine getirmek istiyorum. Bu sorunları 24 Nisan 2008’de, 95’inci Birleşimde gündeme getirmiştim; daha sonra da 6 Mayıs 2008’de, üç ayrı önergeyle bu sorunlara yazılı cevap talep etmiştim. Şu ana kadar bu verilen yazılı soru önergelerine herhangi bir cevap verilmedi ve herhangi bir olumlu gelişme de meydana gelmedi. Bu nedenle, acil sorunlarına sabırsızlıkla cevap bekleyen bu değerli eski silah arkadaşlarımın sorunlarını her vesileyle Meclis gündemine getirmeye devam edeceğim.

Ülkenin en ücra köşelerinde, en zor şartlarda, aile fertleri de aynı kaderi paylaşarak geçiren muhterem astsubaylarımızın muvazzafları fakirlik sınırının altında; emekli olunca gelirleri yüzde 48 azalan emekli astsubaylarımız ise fakirlikle açlık sınırları arasında âdeta yaşam savaşı vermektedirler. Büyük bir sabırla ve aldıklar millî devlet terbiyesiyle yıllardır durumlarında düzelme beklemiş ancak sürekli oyalamalarla sabır sınırlarının sonuna gelmişlerdir. Bu şerefli insanları sokağa dökülmek, Bakanlık veya Meclis önünde eylem yapmak zorunda bırakmayalım. Haklı tepkileri giderek eylem noktasına gelmektedir. Bu konuyu hatırlatıyor ve uyarıyorum.

Ne istiyorlar, çok özetle belirteyim:

Bir: Sosyal Güvenlik Yasası görüşülürken MHP’li milletvekillerinin önerisiyle astsubay ve emeklilerimizin 1’inci derece 3’üncü kademesinden 4’üncü kademeye intibakları talep edilmiştir. Komisyonda bu konu kabul edilmiştir ancak 16 Nisan 2008’de 5 AKP’li milletvekilinin tekriri müzakere önergesiyle geri çekilmiştir. 17 Nisan 2008’de de bu geri çekme işlemi tamamlanmıştır. Bu önce kabul edilip sonra geri çekme işini muvazzafıyla, emeklisiyle değerli astsubaylarımıza birisinin anlatması gerekmektedir. Astsubaylarımız haklı olarak büyük bir tepki ve infial içindedirler. Bu kademe ilerlemesiyle alacakları 5 veya 10 YTL’nin peşinde değildirler, bu konuyu bir onur ve gurur vesilesi yapmışlardır, bu sebeple tepkilidirler, bu tepkilere bir cevap verilmesi gerekmektedir. Lütfen bu hatayı düzeltelim diyorum. Eğer düzeltilmeyecekse biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir satırlık bir değişiklikle bunun düzeltilmesi konusunu tekrar gündeme getirmekte kararlıyız.

İkinci bir konu, göreve başlangıç dereceleri: Meslek yüksekokullarının açılmasından önce lise ve dengi okulu bitirip bir yıllık sınıf okulları mesleki eğitimine alınan astsubaylarımız 10’a 1’inci dereceden göreve başlıyorlardı. Bu öğrenimi gören diğer devlet memurları 11’e 1’den göreve başlarken, astsubaylarımız ve bazı diğer kamu personeli bir üst dereceden göreve başlamaktaydı. Bu, görev koşullarından kaynaklanmaktaydı. Bu hak, maalesef, fakülte ve yüksekokul mezunu astsubaylara tanınmamıştır. 926 sayılı Yasa’nın ilgili cetvellerinde yapılacak değişiklikle, meslek yüksekokulu mezunları astsubaylarımızın 9, lisans mezunlarımızın 8’inci dereceden göreve başlatılmaları ve emeklilerin intibaklarının da buna göre yapılması gerekmektedir. Kaldı ki kendi nam ve hesabına yüksekokul bitiren astsubaylarımız şu anda meslek yüksekokulu mezunu astsubaylarımızdan daha alt kademeden maaş almaktadırlar. Yani aynı öğrenimi görenler arasında da bir fark bulunmaktadır.

Diğer bir konu temsil tazminatı konusudur. 2000 yılında sadece general ve amirallere, 2002 yılında ise bir değişiklikle albay ve yarbaylara da ödenmeye başlanan bu tazminat -Yasa’nın özüne aykırı olarak- farklılık yaratmıştır. Nitekim 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulu kararının iptali için açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu uygulamanın Yasa’ya aykırı olduğuna dair karar vermiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri personeli arasında maaş hiyerarşisi kurulması için subaylarda kıdemli binbaşı, binbaşı, astsubaylıktan subay olanlarda kıdemli yüzbaşı, yüzbaşı ve astsubaylarımızda ikinci kademe kıdemli başçavuş, kıdemli başçavuşların da makam tazminatı cetvelinde yer almaları ve yapılacak değişikliklerle temsil tazminatı içine alınmaları bu haksızlığı önemli ölçüde giderecektir. Bu konuya, biraz sonra, Bakanlığımızın daha önce vermiş olduğu bir cevapla tekrar değineceğim.

Diğer bir konu: 1’inci dereceden emekli olanlar ile 2’nci dereceden emekli olanlar arasında oluşan yüzde 40’a varan maaş farkları, dengesizlikler bulunmaktadır. Bu dengesizlikler düzeltilmelidir. Bu konuda, Genelkurmay Başkanlığımızca, 31 Ocak 2002’de Personel Başkanlığından gönderilen ve ek göstergeleri adaletli biçimde oluşturacak bir teklifte bulunulmuştur ancak altı yıldır bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır.

Sayın Millî Savunma Bakanımız burada bulunmamaktadırlar. Ancak ben kendilerinin bu konudaki bir cevabını hatırlatmak isterim. Geçen yasama döneminde, 7/4580 sayılı bir soru önergesine 28 Şubat 2005’te Sayın Millî Savunma Bakanımızın verdiği cevabın bazı satırlarını okumak istiyorum ki bu tazminatlarla ilgili bir cevaptır: “10 Ocak 2002 tarihinde kanun hükmünde kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde albay ve yarbay rütbesindeki personel ile eşiti seviyede diğer kamu personeline görev tazminatı adı altında bir tazminat ödenmeye başlanmıştır. Bahis konusu tazminatın zamanla diğer personele verilmesi planlanmış ve ilk aşamada kıdemli binbaşı, binbaşı, ikinci kademe kıdemli başçavuş ve kıdemli başçavuş rütbesine yönelik çalışma yapılmıştır. Görev tazminatının bahsi geçen personele de verilmesi maksadıyla girişimler ve çalışmalar devam etmektedir.”

Evet, 2005 yılında Sayın Millî Savunma Bakanının verdiği yazılı cevapta bunlar yazılı. Bu cevabın üzerinden üç sene dört ay geçmiştir. Değerli astsubaylarımız, bu girişim ve çalışmaların artık bitmesini, kendileri hakkında söylenen, yazılan vaatlerin sonuçlanmasını sabırsızlıkla beklemektedirler ve artık sabır sınırları zorlanmaya başlamıştır. Evet, muvazzafıyla emeklisiyle, ben, değerli astsubaylarımıza en iyi dileklerimi sunarak onlarla birlikte olumlu gelişmeleri aynı sabırsızlıkla beklediğimizi belirtmek isterim. Onların sorunlarının sadece bir bölümünü yüce Meclise aktarmaya çalıştım.

Bunun yanında oda hapsi cezasının insan haklarına aykırı olmasıyla ilgili birtakım önerileri var. Gene, Oyak yönetiminde görev alma konusundaki haklı bir dilekleri var ki bu konuda Sayın kuvvet komutanlarımızın onayıyla bazı gelişmeler olduğuna dair duyumlarımız var. Bu Oyak yönetiminde görev alma konuları keşke daha önce gerçekleştirilmiş olsaydı, en azından Oyak Bankın yabancılara satılması konusunda belki daha başka bir yöntem  seçilirdi diye düşünmekteyim.

Şimdi, uzman jandarmalarımızla ilgili önemli sorunlara geliyorum: Uzman jandarma uygulaması 1988’de başlatılmış gibi görünse de 1950’li yıllarda başlayıp uzun yıllar uygulanan ve sonra lağvedilen bir jandarma geleneğidir. Uzman jandarmalarımız, vefakâr, cefakâr, fedakâr jandarma teşkilatımızın ayrılmaz ve vazgeçilmez unsurlarıdır. En önemli sorunları 6 Mayıs 2005’te Sayın İçişleri Bakanımıza bir önergeyle tarafımdan sorulmuştur. Ancak bu sorunlar, bu uzmanlarımızın asker nitelikleri ile Millî Savunma Bakanlığımızı da ilgilendirmektedir ve Millî Savunma Bakanlığımızın da İçişleri Bakanlığıyla birlikte çabasını gerektirmektedir.

Nedir bunların önemli sorunları? 28/5/1988 tarihli 3467 sayılı Uzman Jandarma Kanunu’nda uzman jandarmalar için ortaokul ve eşiti okul mezunu olma konusu tanımlanmıştır. Ancak daha sonra, 14 Nisan 2004 tarihinde 5135 sayılı bir değişiklikle “Lise ve dengi okul mezunu.” ibaresi getirilmiştir. Ancak, lise ve dengi okul mezunu olarak 10’uncu derece 1’inci kademeden göreve başlamaları gerekirken, hâlen ortaokul mezunu gibi 11’inci derecenin 1’inci kademesinden göreve başlamaktadırlar. Yani artık, lise mezunu olmakla beraber hâlen ortaokul mezunuymuş gibi işlem görmektedirler ve uygulama bu şekildedir. Bu konu, yapılan yasa değişikliğine aykırıdır. Bu konu, muhakkak tedbir getirilmesi gereken bir konudur.

Diğer bir konu: Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde uzman jandarma personelin eğitim-öğretim seviyelerinin yükseltilmesi amacıyla Açıköğretim Kurumuyla 2003 yılında bir protokol yapılmış ve uzman jandarmalarımız ön lisans yaptırılarak bu uyum yasası çerçevesindeki eğitimden geçirilmişlerdir. Ancak iki ve dört yıllık eğitim sonrasında derece, kademe ilerlemeleri ve intibakları “Uzman Jandarma Kanunu’nda böyle bir husus yok.” denilerek verilmemiştir. Bu hak verilmelidir, bir müktesep haktır.

Diğer bir konu: Subay  ve astsubaylarımızın Harp Okulu ve Astsubay Meslek Yüksekokulunda geçen eğitim süreleri emekliliğe dâhil edilmektedir. Ancak uzman jandarmalarının okulda geçen bir yıllık eğitim süreçleri emekli keseneğine tabi değildir. Bu süre emekliliğe dâhil edilmelidir ve Silahlı Kuvvetlerdeki bu farklı uygulamalar ve bu haksızlık sona erdirilmelidir.

Jandarma uzmanlarımızın en önemli öncelikli sorunları bunlardır. Kendilerine en iyi dileklerimi sunarken, onların benden bir dilekleri olmuştu bu konuşmadan önce. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri İle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanun’da 10 Mart 2008 tarihinde bir kanun değişikliği teklifimiz olmuştu. Bu teklifimizde sehven Türkiye Emekli Uzman Jandarmalar Derneği dâhil edilmemişti. Bunu da bu konu gündeme geldiğinde dâhil edeceğimizi kendilerine bu vesileyle iletiyorum ve bu konudaki hatırlatmaları için teşekkürlerimi iletiyorum.

Şimdi sıra sözleşmeli uzman erbaşların sorunlarında: 1986 yılında 3269 sayılı Yasa ile başlayan bu uygulama, profesyonel orduya geçişin ilk aşaması olarak değerlendirilebilir. Bu ilk aşamada ileride karşılaşılacak sorunların çözümleri geleceğe bırakılmış, yıllar geçip uzmanlarımızın yaşları artıp ailevi sorunları ve gelecek endişeleri ortaya çıktıkça çözüm ihtiyaçları da sırayla gündeme gelmeye başlamıştır.

Şimdi altı komando tugayımızın daha iç güvenlik harekâtı için uzmanlarla doldurulmaya başlanması konusu gündeme gelince, uzmanlarımızın, bu sözleşmeli uzmanlarımızın sorunlarına da artık kesin çözüm getirme zamanını önümüze koymuştur. En önemli sorunları gelecek endişeleridir. Kırk beş yaşına gelince aile fertleriyle birlikte sokakta kalmaktan endişe duymaktadırlar. Nitekim, ilk emekli olanları perişan hâldedir. Emekliliğine birkaç yıl kalanlar ise bir çare bulunması için âdeta feryat etmektedirler. Şimdilik az miktardaki bu sosyal yara birkaç yıl içinde binlerce kişiyi ve aileyi etkileyecek bir sosyal facia durumuna gelecektir. Bu nedenle bir an evvel çözüm bulunmak zorundadır.

İkinci istekleri ek gösterge konusudur. En az beş yıllığına en ücra köşelere gönderilen bu insanlar durumlarında biraz olsun düzeltme beklemektedirler.

Bunun yanında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer personeli gibi belirli hizmet süreleri sonunda, örnek “Her beş yılda bir derece ve kademe ilerlemesi yapamazlar mı?” gibi, bir iyileştirici tedbir akla gelmektedir. Onların namına ben bu konuyu gündeme getirmekteyim ki bu konuyu soru önergemde de yazılı cevap verilmesi amacıyla dile getirmiştim.

Gene, onlar namına dile getirmek istediğim diğer bir konu: Acaba atamaları konusunda bazı belirleyici kıstaslar konamaz mı?

Diğer bir konu: Ceza aldıklarında hemen sözleşmelerinin feshi yerine, örneğin belirli hizmet sürelerinden sonra daha esnek, daha hoşgörülü bir uygulama mümkün değil midir?

Bu sorunlar gerek astsubaylarımız gerek jandarma uzmanlarımız gerekse sözleşmeli uzmanlarımız için çok daha artırılabilir. Ben burada sadece bunların bazı önemlilerini, onların namına yüce Meclisin takdirine ve sizlerin bilgilerine sunmaya çalıştım.

Bunların çözümleri çok zor değil ama bir planla, bir öncelikle bir yerden çözmeye başlanması gerekiyor. Tüm sorunların bir günde ve toptan çözülmesi mümkün değil, bunu biliyorum ama gelin, bir yerden, en önemli olanından, en acillerinden, en haklı olduklarından başlayalım.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha önce de teklif ettik. Değerli astsubaylarımızın, jandarma uzmanlarımızın, uzman erbaşlarımızın sorunları için Hükûmet hangi olumlu talebi, teklifi, tasarıyı getirirse getirsin biz Hükûmetimizin ve iktidar partimizin bu konudaki olumlu tekliflerinin yanında yer alacağız. Eğer siz getirmiyorsanız -ikinci teklifimiz- biz getirelim, siz destekleyin. Ben üçüncü bir yol öneriyorum. Sayın Bakan, burada olmadığı için... Muhakkak ki kendisi bu konudan bilgi sahibi olacak veya ben daha önceki bir soru önergesinde kendisine bu yolu iletmiştim, Meclisteki konuşmamda iletmiştim, bu vesileyle tekrar kendisine iletiyorum: Gelin, üçüncü bir yol olarak, bu değerli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, muvazzafıyla emeklileriyle Millî Savunma Komisyonuna davet edelim, bizlere en gerçekçi biçimde dertlerini, sorunlarını, çözüm önerilerini getirsinler, bildirsinler. Oturalım günlerce onlarla birlikte bu konuları tartışalım ve ondan sonra, orada verilecek karar uyarınca, bir yerden çözmeye başlayalım.

Genelde maddi konuları kapsayan bu teklifimle ilgili olarak muhakkak ki kaynak sorunu gündeme gelecek. Sayın milletvekilleri, kaynağın önemli bir sorun olduğunu sanmıyorum. “Neden?” diyeceksiniz. Son günlerde sürekli pembe ekonomik tablolar çizilmeye devam ediliyor. Demek ki ekonomik durumumuz iyi. Sayın Maliye Bakanı daha bugün, bütçenin 3,5 milyar YTL fazla verdiğini söylediler. O hâlde, değerli astsubaylarımızın emeklilerle birlikte, uzmanlarımızın bu konudaki acil sorunlarını çözmek için yeterli kaynak var, en azından bu bütçe fazlası 3,5 milyar YTL para var. Ha, diyeceksiniz: “Bu rakamlar gerçek değil.” O zaman, ben, biraz önce geçen TRT Kanunu’ndan size örnek vereceğim. Muhakkak kaynak arıyorsanız, TRT Genel Müdürünün, şu bir türlü öğrenemediğimiz, hangi kaynaktan ne kadar olduğunu bilemediğimiz maaşından biraz kesinti yapın ve bu insanlarımıza devredin diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Sözlerime burada son veriyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özür diliyorum. Demin boğazımda bir sorun oldu, tekrar özür diliyorum sizden.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Kemal Yardımcı ve 4 arkadaşının ve benim yasa teklifim vardı. Bu teklif, özellikle benim teklifim, sporcularla ilgili bir teklifti, sporcuların askerlik yaşıyla ilgili bir teklifti.

Ayrıca, Sayın Kemal Yardımcı’yla birlikte teklifi hazırlayan Sayın Abdurrahman Arıcı’ya ve Sayın Hamza Yerlikaya’ya, ayrıca, MHP Grubundan destek olan Sayın Ali Uzunırmak Bey’e teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye’de spor yaşamında -hepimizin bildiği gibi- profesyonel ve amatör kulüpler var. Bu yasa, hem profesyonel hem amatör sporcularımızı kapsıyor yani sadece profesyonel liglerde futbol oynayan arkadaşlarımızı kapsamıyor, Türkiye’de spor yapan ve özellikle millî takımlarımıza, ilgili spor dalının millî takımlarına giden oyuncularına kadar yasa böyle bir olguyu kapsıyor. Özellikle Türkiye profesyonel spor liglerinde… Bu yasanın başlangıcında, ilk üç ligi, yani Türkiye Süper Lig’i, bir alt lig ve İkinci Lig’i kapsayan bir yasa teklifiydi. Tabii, burada Üçüncü Lig’te futbol oynayan arkadaşlarım da “Neden biz bu yasadan faydalanmıyoruz?” diyorlar. Ama genelde Komisyon ve Millî Savunma Bakanlığımız, Üçüncü Lig’te futbola başlayan arkadaşlarımızın çok genç yaşta başladığını, muhtemelen belli bir süre sonra profesyonel, diğer İkinci ve Birinci Liglerde yer alacağı hasebiyle şimdilik onları buraya almadılar. Bu tartışıldı.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de özellikle bu bir sorundu. Ben Genelkurmay Başkanlığımıza ve Millî Savunma Bakanlığımıza teşekkür ediyorum, ayrıca Komisyon Başkanıma.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de özellikle profesyonel, Birinci yani Süper Lig’teki bazı futbolcularımız bu nedenle yurt dışına gidiyordu. Yurt dışında belli bir süre futbol oynayıp askerliklerini kısa dönem yapıyorlardı. Ama bu arkadaşlarımız bir şekilde vatan haini ilan ediliyorlardı. Türkiye’de her Türk insanı için askerlik onurlu bir görevdir. Hiç kimse, her Türk insanı onurlu bir görevden kaçmaz. Ama yasanın boşluğu nedeniyle yurt dışında futbol oynayanlara böyle bir olanak getirdiği için bu kardeşlerimiz de bundan yararlanmaya başladılar. O zaman ne oluyordu? Türkiye liglerindeki kulüplerimizin bazı futbolcuları, millî olan ve o takımların başarısı için çok büyük emek veren futbolcularımız yurt dışına gitmek zorunda kalıyorlardı. Bunun önüne geçmek için ve her kardeşimizin onurlu bir şekilde her Türk genci gibi askerliğini yapacağına benim inancım sonsuzdur, hiç kimse bundan kuşku duymasın. Ama bir şekilde bu arkadaşlarımızı -en son örneği hatırlarsanız Tümer Metin- Tümer Metin’i, basın, vatan haini ilan etmeye kalktı. Hayır, hiçbir arkadaşımızın… Sayın Tümer Metin, bu ülkenin yetiştirdiği millî bir futbolcumuzdur ve örneğin Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye başarılı bir hizmet vermiştir. Ama otuz üç yaş nedeniyle bir başka kulübe transfer olması o günkü futbol yaşamını sürdürme amacıyladır. Bu aşamada, bu arkadaşlarımızın böyle sorunlarla karşı karşıya gelmemesi için, özellikle askerlik yaşının otuz sekiz yaşına kadar…

Tabii, bu yasa, sadece sporcuları değil arkadaşlar, özellikle yurt içinde ve yurt dışında yüksek lisans yapan, master yapan gençlerimizin önünün açılması, bunların en iyi eğitim hizmetini alması ve ülkeye yararlı olması için bu kardeşlerimizi de kapsıyor. Yani özellikle kendi hesabına ve devlet adına yurt dışında staj, yüksek lisans ve doktora yapanlar da bu yasa hükmünden yararlanıyor ve otuz sekiz yaşına kadar yurt dışında stajlarını ve doktoralarını veya yüksek lisanslarını yapma olanağı getiriliyor. Bu, özellikle gençlerimiz açısından, özellikle ilim ve bilimde kendini yetiştirmek isteyen, yurt dışında deneyim kazanmak, bilgi ve becerisini geliştirmek isteyen arkadaşlarımız için de -yurt içinde ve yurt dışında- önemli bir yasa. Bazı kardeşlerimiz doktora tezini hazırlıyor. Yani bunların o tez hazırlama süresinde askere gitmeleri yaşamı parçalıyordu arkadaşlar.

Bu nedenlerle, gerek spor kamuoyunun gerekse bilimsel yönde kendilerini yetiştirmek isteyen kardeşlerimin sorunlarını çözen bir yasa değerli arkadaşlarım.

Ben, uzatmayacağım arkadaşlar. Bu, hakikaten özellikle bilimsel açıdan kendilerini hazırlayan arkadaşlarıma ve Türkiye’de millî olmuş sporcularımıza, ister amatör ister profesyonel, olimpiyat şampiyonlarımız dâhil ve Türkiye’deki profesyonel liglerde, örneğin basketbolun profesyonel ilk iki liginde, futbolun ilk üç liginde uygulanacak bir yasa. Bu nedenle bir ihtiyaçtır. Bu konuda, tüm parti gruplarımız Komisyonda destek vermiştir. Herkese teşekkür ediyorum. Türk gençliğinin bilimsel yönden, sportif yönden bir ihtiyacı idi.

Emeği geçen herkese, Millî Savunma Bakanlığıma ve Genelkurmay Başkanlığımızın gösterdiği anlayışa tekrar teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Yerlikaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 240 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vatan görevi olan askerlik, her Türk gencinin şerefle yapması gereken kutsal bir vazifedir. Jeopolitik ve siyasi olarak çok önemli bir bölgede bulunan Türkiye’nin askeri gücü her zaman caydırıcı ve büyük olmak zorundadır.

Ülkemizde son yıllarda her alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu gelişmeler, beraberinde daha fazla nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyulmasına neden olmuştur. Vatandaşlarımızın bu olumlu gelişmelerden, hizmetlerden azami derecede, kesintisiz yararlanabilmesi için yetişmiş ve nitelikli personelin askerlik durumlarıyla ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

Sayın Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken sporda başlattığı atılımlar, bugün de artarak devam etmektedir. Yapılan modern tesisler, alınan büyük uluslararası spor organizasyonları, sporcularımızın gelecekleriyle ilgili hazırlanan kanunlar ve gelen başarılar sporda yapılan yatırımların bir göstergesidir. Yeri gelmişken, her vesileyle spora ve sporcuya desteğini esirgemeyen, her daim yanımızda olan Sayın Başbakanımıza, spor camiası adına teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Askerlik vazifesi yirmili yaşlarda yapılmaktadır. Bununla beraber performans sporlarında en verimli çağlar yirmili yaşlarda başlamaktadır. Uzun yıllar emek verilerek uluslararası düzeye gelen bir sporcu en azından yedi sekiz yıllık antrenman ve emek sonucu üst düzey performans gösterebilir; istenilen düzeye ulaşabilmek için de çoğu zaman hayatının pek çok şeyinden fedakârlık yapmak zorundadır. Düzenli antrenman, düzenli beslenme, düzenli uyku, periyodik sağlık kontrolleri gibi birçok faktörler performansı etkilemektedir. Tüm bu faktörler, ne kadar etkili olursa olsun, her yaşta başarı açısından çok büyük önem taşımaktadır. Sporu hayatının sadece belli bir bölümünde üst düzey yapabilir. Kişinin, ne kadar isterse istesin, belli bir yaştan sonra fiziksel kapasitesi düşmekte ve performansı istenilen düzeye çıkmamaktadır.

Ülke itibarı ve tanıtımı açısından spor çok önemli bir kaynaktır. Alınan uluslararası bir madalya milyon dolarlar karşılığında yapılmayacak reklam ve tanıtım sağlamaktadır. Ayrıca, bilimde, sanatta ve sporda kazanılan uluslararası büyük başarılar gelişmişliğin bir göstergesidir. Söz konusu durumu da göz önünde bulundurduğumuzda sporcularımız için de askerlikle ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle sporcularımız kesintisiz olarak spor hayatlarına devam edip performanslarını düşürecek durumlardan etkilenmeyeceklerdir. Askerliklerini tehir ettirmek için yurt dışında ikinci, üçüncü sınıf takımlara transfer olmak zorunda kalmayacak ve performanslarında olumsuz yönde etkilenmeyeceklerdir. Bununla beraber hem uluslararası başarı seviyemiz daha yüksek olacak hem de ülkemizin tanıtımına daha fazla katkıda bulunmuş olacaklardır.

Burada bahsetmeden geçmek istemiyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de gerçekten spora büyük emek ve destekleri vardır. Ben de ilk olimpiyat şampiyonluğumu asker olarak Atlanta Olimpiyatlarında almış ve sivil olimpiyatlarda da şampiyon olmuş bir sporcu olarak bu kanunu sonuna kadar destekliyor; ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, herkese çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yerlikaya.

Şahsı adına Siirt Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu.

Buyurunuz Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar sunarım.

Günümüzde, devlet veya kendi hesabına yüksek lisans, doktora öğrenimiyle, staj ve ihtisas yapanların ve profesyonel olarak spor yaşamını sürdüren vatandaşlarımızın sayısında belirgin bir artış görülmektedir. Ülkemiz, hızla kalkınabilmek için yetişmiş nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır. Bunun yanında, devlet hizmetlerinin kesintiye uğramadan etkin bir şekilde yürütülmesi gerektiğine herkesin inancı sonsuzdur.

Ayrıca, sporcularımızın son zamanlarda özellikle uluslararası müsabakalarda elde ettikleri başarılar ülkemizin tanıtımında büyük katkı sağlamaktadır. Söz konusu gelişmeler, bu durumdaki vatandaşlarımızın askerlik işlerinde yeni bir düzenleme yapılmasını gerekli kılmıştır.

Bu nedenle, yapılan düzenlemelerin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu kanuna verdiğim desteği yineliyorum.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Helvacıoğlu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ASKERLİK KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci maddesinin (E) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“E) Millî Savunma Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde;

1) 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup hizmetinin özelliği sebebiyle sevkinin tehirine ihtiyaç duyulan kamu personelinin,

2) Devlet veya kendi hesaplarına yurt içinde veya yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların,

bağlı oldukları bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan kurum personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar,

3) Aktif spor hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi ve müteakip sevk tehirleri için Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek oran kadar kadroya girmek kaydıyla;

a) Olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcuların,

b) A Büyükler Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların,

c) Türkiye Profesyonel 1 inci veya 2 nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların,

ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuların,

 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün veya ilgili özerk federasyon başkanlıklarının teklifi üzerine, 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar,

askere celp ve sevkleri tehir edilebilir.

86 ncı veya 89 uncu maddelere tabi olanların sevkleri tehir edilmez. Ancak, 86 ncı veya 89 uncu maddeye tabi olan yükümlülerden, sevk tehir işlemine neden olan görev, staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora öğrenimi ile sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir.

Askere celp ve sevki tehir edilenler, tehir müddetinin bitiminden önce sevk tehirine sebep olan çalışmalarını veya öğrenimlerini bıraktıklarında veya sözleşmesi feshedilen, hak mahrumiyeti cezası verilen, erteleme kapsamında bulunmayan liglerdeki takımların kadrolarına geçen sporcuların durumu, tehir teklifini yapan makamlar tarafından, iki ay içinde Milli Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu yükümlülerin sevk tehir işlemleri, Milli Savunma Bakanlığınca iptal edilir. Sevk tehirinin iptalini gerektiren durumun zamanında Milli Savunma Bakanlığına bildirilmemesi, teklif yapan makamların ve hakkında sevk tehiri teklifinde bulunulanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Sevk tehiri şartlarını taşımadığı, bilgi veya belgeleri gerçeği yansıtmadığı halde askere sevkinin tehir edildiği tespit edilenlerin askerlik işlemleri, sevk tehiri işlemi yapılmadan önceki durumları, sevk tehiri şartlarını kaybettiği tespit edilenlerin ise, sevk tehiri şartlarını kaybettikleri tarihteki durumları dikkate alınarak yürütülür. Askerlik işlemlerinin yürütülmesine ilişkin görevlerini veya sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği tespit edilenler hakkında 92 nci, 93 üncü veya 100 üncü maddeler gereği gerekli kovuşturmalar başlatılır, ancak bu durum yapılacak olan diğer adli işlemlere engel teşkil etmez.

Sevk tehiri işlemlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz? Yok.

Soru-cevap yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını kendi nam ve hesabına bitirmek; dört yıl veya daha fazla süreli yüksek öğrenimi bitirenler için 28 yaşından, daha az süreli yüksek öğrenimi bitirenler için 26 yaşından gün almamış olmak; uzman erbaşlar için 4 üncü hizmet yılını tamamlamış, 8 inci hizmet yılını bitirmemiş olmak; yönetmelikte öngörülen sınavlar ile uygulanacak temel askerlik eğitiminde başarılı olmak gereklidir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz? Yok.

Önerge yok.

Soru-cevap yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 926 sayılı Kanunun 143 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“c) Askeri lise öğrencilerine teğmen rütbesi 1’inci kademe brüt aylığının;

Hazırlama sınıfında   % 25'i,

Dokuzuncu sınıfta     % 30'u,

Onuncu sınıfta           % 35'i,

Onbirinci sınıfta        % 40'ı,

Onikinci sınıfta         % 45’i,

d) Astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencilerine, bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının;

Hazırlama okulu dokuzuncu sınıfta     % 40'ı,

Hazırlama okulu onuncu sınıfta           % 45'i,

Hazırlama okulu onbirinci sınıfta        % 50'si,

Hazırlama okulu onikinci sınıfta          % 55'i,

Meslek yüksek okulu birinci sınıfta    % 80’i,

Meslek yüksek okulu ikinci sınıfta      % 85’i”

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası, üçüncü fıkrasının son paragrafı, dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Uzman erbaşlar ve bunların bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin tüm sağlık işlemleri hakkında, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, uzman erbaşların hava değişimi ve istirahat süresinin toplamı, tedavi süresi hariç olmak üzere istirahat ve hava değişiminin başladığı tarihten geriye doğru son bir yıl içerisinde üç ayı geçemez. Sürenin hesaplanmasına en son alınan hava değişimi ve istirahat süresi dahil edilir. Hava değişimi ve istirahat süresi üç ayı geçenlerin Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlardan barışta ve savaşta görev esnasında veya görev dışında görevlerinden dolayı bir saldırıya veya kazaya uğrayan veya bir meslek hastalığına yakalananların, iyileşinceye kadar ilişikleri kesilmez, izinli sayılırlar. Sıhhî arızası devam edenler ve kendisinden istifade edilemeyeceği anlaşılanlar hakkında 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.”

“Muayene ve tedavi hizmetleri asker hastanelerinde, asker hastanelerinin bulunmadığı garnizonlarda ise garnizon komutanlıklarından sevk alınmak şartıyla kamu sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak verilmeye devam edilir. Bunların sağlık giderleri Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı doğanlar, bu hakları mevcut olduğu sürece bu maddeye göre sağlanan sağlık hizmetlerinden ve asker hastanelerinden yararlanamazlar.”

“Sözleşmeleri sağlık nedeniyle sona erenlerden; sözleşmelerinin sona ermesine neden olan sıhhî arızalarının tedavisine devam edilenlere, sözleşme sona erme tarihinden başlamak şartıyla on iki ayı geçmemek üzere tedavi süresince, görevdeki emsallerinin almış oldukları net maaşların (27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde belirtilen ek tazminatlar ile 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kanuna göre ödenen tazminat ve yabancı dil tazminatı hariç) 2/3'ü her ay sağlık yardımı olarak kurumlarınca ödenir. Bu ödemeden hiçbir kesinti yapılmaz. Ödemeye ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Ancak, sözleşme sona erme tarihinden itibaren on iki ay içerisinde sözleşmenin sona ermesine neden olan sıhhî arızasından dolayı, 5434 sayılı Kanununa göre malûllük aylığına hak kazananlara, hak kazandıkları tarihten itibaren söz konusu yardım kesilir.”

“Görevde iken işledikleri ve 12 nci maddenin dördüncü fıkrasının (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hususlar nedeniyle haklarında dava açılan ancak, yargılama sırasında sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle kendi istekleri ile ayrılan uzman erbaşlardan, yargılama sonucunda anılan bentlerde belirtilen şekillerde mahkum olanlar ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin, karar kesinleşme tarihinden itibaren asker hastanelerinden veya kamu sağlık kuruluşlarından ücretsiz yararlanmalarına son verilir.”

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 3269 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının, (a) bendinin 3 numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“3) Başvuru tarihinde 4 üncü hizmet yılını tamamlamış, 8 inci hizmet yılını bitirmemiş olmak,”

BAŞKAN – 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 3269 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Asgari dört yıl fiili hizmetlerini, komando birliklerinde komando olarak veya kadro görev yeri sadece yüzer birliklerde bulunan sınıflarda tamamlamış olan uzman erbaşlar ile uzman erbaşların istihdam edildiği kadro görev yerinin herhangi bir nedenle kaldırılması veya bu kadrolarda uzman erbaş istihdam edilmesine gerek kalmaması durumlarında uzman erbaşlar, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından, ihtisas sahibi olduğu diğer birliklerdeki boş olan uzman erbaş kadro görev yerlerine atanabilirler veya başka bir sınıfta istihdam edilebilirler. Bu durumda olan uzman erbaşların ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının görüşleri alındıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından kuvvetleri değiştirilebilir. Bu fıkra uyarınca, atanan, kuvvet veya sınıf değişikliği işlemine tâbi tutulan uzman erbaşlar, sözleşmenin feshini isteyebilirler. Bu şekilde sözleşmenin feshini isteyen uzman erbaşların istekleri kabul edilir ve bunlara bu Kanun esaslarına göre tahakkuk edecek ikramiye ödenir.”

“Görevde iken işledikleri ve 12 nci maddenin dördüncü fıkrasının (b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hususlar nedeniyle haklarında dava açılan ancak, yargılama sırasında sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle kendi istekleri ile ayrılan uzman erbaşlara, yargılama sonuçlanıp kesinlik kazanıncaya kadar ikramiye ödemesi yapılmaz. Yargılama sonucunda beraat edenlere hak ettikleri ikramiye ödenir. Yargılama sonucunda anılan bentlerde belirtilen şekillerde mahkum olanlara ise ikramiye ödemesi yapılmaz.”

BAŞKAN – Sayın Genç, madde üzerinde soru sormak için mi sisteme girdiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim sorum şu: Maddenin sonundaki fıkrada “Görevde iken işledikleri…” 12’nci maddenin bu “b, c, ç ve d” suçları nelerdir, hangileridir? Birinci sorum bu.

İkincisi: “Bu sözleşme süresi içinde bu nedenlerle hakkında soruşturma açılıp ancak sözleşme süresi de bittiği için kendi istekleriyle ayrılan kişilere ikramiye ödenmez.” diyor. Hâlbuki ikramiye bir sosyal haktır. Dolayısıyla, bir suçu varsa bile bunun -nihayet kamu görevlerinde de böyledir- ikramiyesi neden ödenmiyor?  Yani tamam, bir suç işlemiştir ama orada, ilgili, bir kamu görevi yapmıştır, o kamu görevinin gerektirdiği ikramiye kendisinin bir müktesep hakkı olması lazım. Tabii bu suçların hangileri olduğuna şu anda kanuna da bakmadığım için… İlgili, suç da işlese bu sosyal haktan mahrum edilmemesi lazım.

Bunu Hükûmet bir açıklayabilir mi efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Akcan, buyurunuz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Okunan maddenin içeriğinden anlaşıldığı üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz eğitime, uzmanlığa ve ihtisaslaşmaya önem veriyor. Askere almalarda da askerlik sürelerinin tayininde de eğitimin rolü ön planda tutuluyor. Lise mezunlarının askerlik süreleri ile dört yıllık üniversite mezunlarının askerlik süreleri farklı. Bunun dayanağı, eğitim sürelerinin farklı olmasından kaynaklanan bir durum.

Şimdi, 1,5 milyona yakın meslek yüksekokulu mezunu… Bunların yarısı, 800 bini erkek ise bunların askerlik görevleri var. Bu askerlik görevlerini yaparken lise mezunu muamelesi görüyorlar. Yani liseden sonra iki yıl daha eğitim almış olanlar hiç eğitim almamış gibi muamele görüyorlar. Oysa, askerlik sürelerinin, eğitime dayalı olarak tayin edildiği kanunlarımızda ifade ediliyor.

Bu durumun düzeltilmesi için herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağı konusunda bilgi edinmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, birinci soru için: Uzman Erbaş Yasası’yla ilgili olarak madde 12’nin (b) fıkrası gereğince

“Verilen ceza, tecil edilse veya para cezasına çevrilse dahi;

1) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasniî, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak…” gibi devam ediyor “…fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olanların,”

“2) Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan mahkûm olanların,

c) Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adlî veya askerî mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olanların,

ç) Taksirli suçlar nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olanların” diye ifade ediliyor buradaki suçlar. Dolayısıyla, burada detaylı olarak -madde 12’de- bunun cevabı veriliyor.

Diğer kısımları yazılı olarak ifade edeceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani ikramiyeyi kesmesini gerektirmeyebilir. Yani ikramiye sosyal bir haktır, müktesep haktır; niye kesiliyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, bunların dışındakilere zannederim veriliyor, onların dışındakilere veriliyor zaten.

BAŞKAN -Teşekkür ediyoruz.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 7’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Buyurunuz Sayın Bakan, teşekkür konuşması için. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün hem askerlik çağındaki Türk gençliği için ve aynı zamanda da sporcularımız için son derece hayati bir konuyu yasalaştırdık. Türkiye Büyük Millet Meclisine, Sayın Başkanına ve bu konuda emekleri geçen Komisyona, muhalefetin ve iktidarın değerli üyelerine özellikle teşekkür ediyorum.

Bu gerçekten önemli ve geniş kapsamlı bir yasaydı. Birkaç rakam vermek istiyorum: Tecilli yükümlü sayısı, sporcu olarak, 1.088 kişiyi kapsıyor. Ayrıca, yüksek lisans ve doktora, ihtisas yapan 252 bin kişiyi kapsıyor. Bu gayet nitelikli bir grup, bu bakımdan önemli. Bir de hizmetine ihtiyaç duyulan personelin rakamı da 128 bin kişi. Dolayısıyla 381.088 kişiyi ilgilendiren, ailelerini, sevdiklerini, dostlarını ilgilendiren çok önemli bir yasaydı.

Ben bu bakımdan, yüce Türk gençliği ve Türk sporcuları adına Türkiye Büyük Milet Meclisine, sporcu tabiriyle 3 kere “sağ ol, sağ ol, sağ ol” diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.

Yirmi dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.20

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 223 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 223 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Genel Kurulda görüşmüş olduğumuz yasa tasarısı bundan yaklaşık bir buçuk ay kadar önce 1 Mayıs günü Adalet Komisyonu gündemine getirildi. Hepimizin bildiği gibi, 1 Mayıs tarihi tüm dünyada işçilerin, emekçilerin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanmaktadır. O gün, Sayın Başbakan, âdeta bir zabıta komiseri edasıyla, alanlardan işçilerin, emekçilerin gerektiğinde zor kullanılarak çıkartılması yönünde talimatlar yağdırırken diğer taraftan ülkemizin bütün alanlarında yabancıların, değil serbestçe dolaşmaları, mülk edinmeleri yönündeki bu yasa tasarısı halkımızın öncelikleri arasında yer almamasına rağmen ve ivediliği de bulunmamasına karşın o günkü gündem içerisinde kaybolacak bir şekilde ve yine biz milletvekillerinin temsil ettikleri emekçilerle, işçilerle omuz omuza alanlarda olmalarını engelleyecek bir şekilde Adalet Komisyonu gündemine getirildi. Biz o gün Adalet Komisyonu gündeminde bunu eleştirmiştik. Bugün yasanın içeriğine geçmeden önce de bu anlayışı kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ulus devletlerin çok uluslu sermayeler karşısında küçülmesi, ulusal pazarların dışa açılması, gümrük duvarlarının indirilmesi, sermayenin, her türlü mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşımı demek olan ekonomik liberalizmin eş anlamlısı olarak sunulan küreselleşme, her alanda olduğu gibi, yabancılara toprak satışında da kendisini göstermektedir. Yatırım yaptığı ülkelerde ucuz iş gücü, gevşek çevre standardı ve doğal kaynaklar arayan yabancı küresel güçler bu alandaki baskılarını dünya ülkeleri üzerinde giderek yoğunlaştırmaktadır. Ülkemiz de bu yöndeki baskı ve dayatmalar karşısında 1984, 1986, 2003 ve 2005 yıllarında düzenlemeler yapmış ancak bu düzenlemeler her seferinde Anayasa Mahkemesi tarafından, kısa erimli ticari çıkarlar uğruna ulusal güvenliğin tehlikeye atılamayacağı gerekçesi ve diğer gerekçelerle iptal edilmiştir.

                             

(x) 223 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satışına yönelik sınırlamaları hafife alan ve çekinceleri bir paranoya olarak gören anlayışlar gerideki gizli amaçları bertaraf ederek, bu anlayışlarını ülkemizin toprak zengini olduğu argümanına dayandırmaktadırlar. Bu nedenle, öncelikle konuyu bu açıdan rakamsal olarak incelemek gerekir. Türkiye İstatistik Kurumuna göre, ülkemizin yüzde 26,4’ünü ormanlar, yüzde 4,1’ini funda ve çalılık araziler, yüzde 1,4’ünü göller, barajlar ve akarsular, yüzde 27,9’unu meralar ve çayırlar, yüzde 29,9’unu ise tarım arazileri oluşturmaktadır. Bunların dışında kalan orana baktığımızda, elimizde kalan oran sadece yüzde 10,3’tür. Yani yabancılara satılacak taşınmazları ülkemizin toplam yüzölçümünün yüzde 89,7’sinde değil, yüzde 10,3’ünde aramak gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuza göre, ülkemizin mülk zengini olduğu argümanı kesinlikle gerçek bilgiyi yansıtmamaktadır. Bu ana temel bilgiyi alarak ve bir kenara koyarak bu konuya daha sağlıklı bakabilmek için öncelikle yabancılara toprak satışının geçmişini, bu taleplerin özellikle hangi dönemlerde yoğunlaştığını, anayasal durumu, diğer ülkelerle mukayeseli durumu ve toprağın o ülke egemenliği için ne anlam ifade ettiğini, ülkemizin jeopolitik ve siyasal konumunu da değerlendirmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, yabancıların ülkemizde taşınmaz edinmeleri konusuna ilk kez Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde yabancıların dayatmasıyla çıkarılan Islahat Fermanı’nda değinilmiş ve yine yabancıların dayatmasıyla 1868 yılında yabancı gerçek kişilerin ülkemizde mülk edinmelerine olanak tanınmıştır. Bu sürece baktığımızda Osmanlı Devleti’nin 1854 yılında ilk dış borçlanmalara başladığını ve 1874 yılına kadar 15 kez dış borçlanma gerçekleştirdiğini görüyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Devlet Bakanı olan Sayın Mehmet Şimşek’in çifte vatandaşı olduğu İngiltere hükûmeti o dönemde borçların ödenmesi görüşmeleri sırasında Osmanlı Devleti’ne yabancılara mülk satışının önündeki tüm engellemelerin kaldırılmasını dayatmış ve bunu masaya koymuş. Osmanlı topraklarının yabancılara satışının önündeki tüm engellerin kaldırılması için talepte bulunmuş. Ancak bu süreç içerisinde, baktığımızda, alacaklı Avrupa devletleri 1881 tarihinde, alınan tüm vergilerin gelirlerinin iç ve dış borçlara ayrılarak iç ve dış alacaklılara ödenmesi için kendi denetimlerinde bir Düyunu Umumiye İdaresinin kurulmasını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmişler.

Yani, dolayısıyla, yabancılara taşınmaz satışının geçmişine baktığımızda, Osmanlının ilk yabancı borçlanmasından iki yıl sonra gündeme geldiğini, dış borçlanmalar arttıkça yabancı dış dayatmaların arttığını ve bu dayatmalar sonucunda 1868 yılında yabancı gerçek kişilere mülk edinme hakkı tanındığını, ancak akabinde de Osmanlı hazinesine yabancılarca el konulduğunu görüyoruz. Yani yabancılara mülk satışı Osmanlı Devleti’nin hazinesine yabancılarca el konulmasını engelleyememiş. Bu tarihsel süreci ve örneği ben üzülerek  Genel Kuruldaki milletvekillerimizin dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu süreç Çanakkale savaşlarıyla başlayan, “Ya bağımsızlık ya ölüm.” kararıyla gerçekleşen ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla durdurulmuş ve topraklarımız üzerinde tam bağımsız, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Cumhuriyeti kuranlar toprağın sadece bir mülkiyet sorunu olmadığının ve egemenliğin asli unsuru olduğunun bilinci içerisinde 1924 yılında yürürlüğe koydukları 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87’nci maddesiyle yabancıların köylerde taşınmaz edinmesini yasaklamışlar ve yine 1934 yılında çıkarttıkları Tapu Yasası’nın 35’inci maddesiyle yani bugün değiştirmeye çalıştığımız maddeyle yabancı tüzel kişiliklerin mülk edinmelerine engellemeler getirmişlerdir ve ayrıca o dönemlerde mütekabiliyet ilkesi vazgeçilmez bir ilke olarak korunmuştur. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra iktidara gelen anlayışların uygulamış olduğu politikalarla yabancı sermayeyi ülkemize çekme gerekçelerinin arkasına saklanılarak ülke topraklarımızın hoyratça yabancılara ve hatta hepiniz hatırlarsınız İstanbul Boğazı’nın en güzel yerlerinin Araplara peşkeş çekilmesi anlayışı yeniden uygulamaya konulmuş ve bunun sonucu olarak 1984 yılında 3029 sayılı Yasa çıkartılarak Bakanlar Kuruluna istedikleri ülkeye mütekabiliyet şartı aranmaksızın gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde toprak edinmeleri konusunda yetki vermesi konusunda bir düzenleme getirilmiş ve yine aynı düzenlemeyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mütekabiliyet şartı aranmaksızın köylerimizde de toprak edinmelerine olanak tanınmış. Ancak ulusal çıkarlarımıza aykırı bu 3029 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. Aynı Hükûmet, akabinde 3278 sayılı Yasa’yı çıkartarak aynı düzenlemeleri getirmiş ancak bu yasa da yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş.

Değerli milletvekilleri, bundan yüz elli iki yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde Osmanlıya dayatılan bu düzenlemeler, bugün, son dönemlerdeki Osmanlı padişahları gibi ulusumuzun ve halkımızın önceliklerine göre değil, dış güçlerin önceliklerine ve çıkarlarına göre hareket eden, emeklimize, işçimize, çiftçimize sert ancak yabancılara oldukça yumuşak Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına yaptırılmaya çalışılıyor.

“Ne banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme, liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız.”, “Babalar gibi satarım.”, “20 bin dolar veren kızımı alır.” diyen anlayış, şimdi de egemenliğimizin asli unsuru olan topraklarımızı pazarlamaya çalışıyor. 15/11/2002 tarihinde kamuoyuna açıklanan Acil Eylem Planı’nda yabancılara mülk satışı ve yeni turizm bölgelerinin yaratılmasına dair iki temel konu olarak yer veren Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, ilk göreve geldiği andan itibaren ısrarla kendisinden istenen düzenlemeleri gerçekleştirmeye, yüz binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu toprakları yabancılara satmaya çalışıyor.

Partimiz, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kararlılıkla Anayasa Mahkemesine taşınan bu düzenlemeler, her seferinde Anayasa Mahkemesi tarafından ders veren gerekçelerle iptal ediliyor. Ancak değerli milletvekilleri, ne acıdır ki, mahkemenin iptal kararlarına rağmen, iptal kararına kadarki süreç içerisinde ülkemizin tüm stratejik alanlarında yabancılara mülk satışı devam etmiş, başta Hatay olmak üzere pek çok ilimizin mülki amirleri bu satışlara müdahale etmek noktasına gelmişlerdir.

2002 yılından bu yana yabancılara toprak satışı, 1923’ten 2002 yılına kadar olan toprak satışının 2,5 katını aşmıştır. Ülkemizde 1 Ocak 1923 tarihinden Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihine kadar yabancılara yapılan toplam taşınmaz satışı 11 milyon 961 bin metrekaredir. Ancak son beş yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, yani 2002’den 2007’ye kadar olan dönem içerisinde 25 milyon metrekarenin üzerinde bir taşınmaz yabancılara satılmış bulunuyor.

Bu rakamlardan çıkan sonuç: Beş yılda satılan mülk, seksen yıllık cumhuriyet tarihinde satılanın 3 katıdır değerli milletvekilleri. Yani seksen yılda satılan taşınmazın 3 katını, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının 2002’den 2007’ye kadar olan beş yıllık iktidarı döneminde gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yabancılara mülk satışı konusunda yapılmak istenen düzenlemeleri, yabancı sermayeli şirketlere mülk edinme olanağı veren düzenlemeler, Petrol Yasası, Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikler, Turizmi Teşvik Kanunu’nda, Kıyı Kanunu’nda, kentsel dönüşüm konusunda yapılmaya çalışılan düzenlemelerle birlikte ele aldığımızda karşımızdaki tablonun vahameti daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye dışında hiçbir ülke sınırsız, denetimsiz, kuralsız, başıboş bir şekilde yabancılara taşınmaz edinme hakkı vermemektedir. Bize bu yasalar dayatılırken diğer ülkelerdeki duruma baktığımızda, örneğin bir İsveç ve İsviçre’ye bakıldığında, yabancıların tarım alanlarında mülk edinmesine olanak tanınmadığını; bir İspanya’ya baktığımızda ancak Avrupa Birliği ülkesi ülkelerine tarım alanlarında mülk edinme hakkı tanındığını; komşumuz Yunanistan’a baktığımızda, sınırda, sınıra yakın bölgelerde ve adalarda yabancılara mülk edinme izni vermediğini görüyoruz. Yine Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya gibi ülkeler Avrupa Birliğine giriş sürecinde, 2004 yılında, kendi ülkelerinde daha önceden var olan yabancılara taşınmaz satış yasağını kabul ettirmişler ve yedi ile on iki yıl arasında değişen sürelerle taşınmaz satmayacaklarını, Avrupa Birliğine o giriş sürecinde, 2004 yılında kabul ettirmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısını Anayasa Mahkemesi kararları ışığında incelediğimizde de gerek Anayasa Mahkemesi iptal gerekçelerini karşılamaktan gerekse yabancılara mülk satışından doğacak sorunları gidermekten uzak olduğunu görüyoruz. Bu tasarıyla getirilen “Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzi imar planının yüzde 10’u oranında mülk edinebilirler.” düzenlemesinin ortaya çıkabilecek sakıncaları gidermekten uzak olduğunu görüyoruz. Çünkü, yerleşim alanları, imar planı ve mevzi imar planlarının bir bölümünü kapsamaktadır. İmar planı ve mevzi imar planı içerisinde kalan taşınmazların bazen çok küçük bir bölümü konut ve iş yeri alanı olarak görülmektedir. Oysaki bu tasarı imar planlarında yalnızca yerleşim alanları bulunduğundan hareketle hazırlanmış, imar planlarında kamuya ait ve kamuya terk edilmesi gereken alanlar yüzde 10 hesabında nazara alınmamıştır. İmar planlarında kamuya ait veya kamuya terk edilmesi gereken alanlar çıkarılmadan yapılacak ve yerleşim yeri kriteri göz ardı edilerek yüzde 10 hesabına göre yapılacak satışlar, ülkemizin konut ve iş yeri alanlarının yani yerleşim alanlarının büyük bir bölümünün yani yüzde 35, yüzde 40’lara, hatta bazı bölgelerde yüzde 50’lere yakın bölümünün yabancıların eline geçmesine neden olabilecektir.

Ayrıca, ülkemiz topraklarının korunması için gerekli hassas alanlara, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından stratejik yerlere ait haritalar yapılmadan, arazi yönetim planları oluşturulmadan ve taşınmaz bilgi sistemi kurulmadan düzenleme yapılmış olması ve yasa çıkartılmış olması son derece yanlıştır. Bu durum, ülkemiz açısından geri dönülmesi mümkün olmayan, telafisi mümkün olmayan zararları da beraberinde getirecektir.

Yine, yasama organına ait olması gereken yetkilerin bir bölümü bu tasarıyla Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır. Oysaki Anayasa Mahkemesi iptal kararına baktığımızda bu durum açıkça Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi iptal kararındaki bu gerekçe de bu yasal düzenlemede atlanmıştır, göz önünde bulundurulmamıştır. Bu nedenle bu yasa tasarısı da Anayasa Mahkemesi kararlarına göre açıkça Anayasa’ya aykırılık oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkememizin iptal kararında da açıkça ifade edildiği üzere, toprak, devletin vazgeçilmesi mümkün olmayan asli, maddi unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir. Toprak ile ilgili her konu o ülke için nefsi müdafaa niteliğindedir ve devletin buna yönelik tedbirler almasından vazgeçmesi düşünülemez. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi devletlere bu hakkı tanımıştır.

Ülkemiz açısından bakıldığında da neredeyse bizim dışımızda herkesin hak talebinde bulunduğu yurdumuzun belli bölgelerinde toprak alarak çoğunluğu elde edecek yabancıların o bölgelerde etkinlik kazanmaları akıldan uzak tutulmaması gereken bir olasılıktır. Yakın tarihte önce planlı bir şekilde toprak almak suretiyle İsrail devletinin kurulması bunun en açık örneğidir. Filistin halkı paranın cazibesine kapılarak İsrail’e toprak satmasının bedelini ağır ödemiştir. Bugün o parayla satılan topraklar üzerinde maalesef İsrail devleti kuruludur.

Değerli milletvekilleri, ayrıca ülkemizin yer aldığı hassas coğrafyada geçmişte ve bugünkü süreçte yaşananlar, ülkemizin jeopolitik konumu göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin toprak satışını diğer yabancı ülkelerle paralel olarak ele almak doğru bir anlayışı yansıtamaz. Bir Danimarka’nın, bir Finlandiya’nın tarihsel süreci ve jeopolitik konumu ve ülkemizin tarihsel süreci ve jeopolitik konumu aynı mahiyette değerlendirilemez. Bu cümleleri az önce, benden önce konuşan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir bayan milletvekili de aynı paralel cümlelerle, benzer ifadelerle dile getirmişti.

Emperyalizme karşı büyük mücadelelerle kurulan cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği Lozan Anlaşması’nın ABD ve pek çok ülke tarafından benimsenmediği, Sevr haritalarının uluslararası toplantılarda masalara sürüldüğü bir siyasal konjonktürde yabancılara toprak satışındaki sınırlandırmalar sadece paranoya olarak nitelendirilemez. Her türlü ırkçı anlayışa karşı olmak ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, dünyada sulh!” anlayışını ödünsüz benimsemekle birlikte, emperyalizmin sadece adının değiştiği ancak tüm dünyadaki enerji kaynaklarına, su kaynaklarına, tarım alanlarına sahip olma hedefinden vazgeçmediği bir süreçte yabancılara toprak satışı konusunun hassasiyeti kesinlikle göz ardı edilemez.

Değerli milletvekilleri, Fas’tan Çin sınırına kadar yirmi iki ülkenin sınırlarının değişeceğini söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın açıklamaları, Büyük Orta Doğu Projesi, Yeşil Kuşak Projesi, Megalo İdea, arz-ı mevud, ekümeniklik peşindeki patrikhanenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -  …Fener’i bir Vatikan yapma gibi ülkemizin laik, üniter yapısını, toprak bütünlüğünü tehdit eden projeler, Dicle ve Fırat havzasına yönelik hesaplar göz önünde bulundurulmadan, ülkemizin hassas alanları bu projeler kapsamında masaya yatırılmadan, değerlendirilmeden Yabancılara Toprak Satışı Yasası’nın çıkarılması en azından ağır bir ihmal, açıkçası gaflet olarak değerlendirilebilir.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ulusal değerlerimizi haraç mezat elden çıkarttıracak, yabancılara hiçbir kısıtlama getirmeyecek, karşılıklılık ilkesini devre dışı bırakacak düzenlemelere karşıyız. Geçtiğimiz hafta anmış olduğumuz büyük Şair Nazım Hikmet’in,  Dört nala gelip uzak Asya'dan/Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan/Bu memleket bizim/Bilekler kan içinde/Dişler kenetli/Ayaklar çıplak/Ve ipek bir halıya benzeyen toprak/Bu cehennem, bu cennet bizim” dizelerinde belirttiği gibi bu ülkenin, bu yurdun Barossoların, Oli Rehnlerin, Lagendijklerin değil, bizim olduğunu bir kez daha hatırlatarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.

Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten böylesi konular tartışıldığı zaman biraz olaya kutsallık, toprak, vatan kavramları da karışınca farklı tartışmalara sahne oluyor yüce Meclisimiz. Ama küreselleşen dünyada bizim geldiğimiz noktada, büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve 70 milyon insanın, yurt dışında da 6-7 milyon kadar yurttaşımızın yaşadığı gerçeğini de dikkate aldığımız zaman, ortaya çıkan tezleri üç bölüme ayırabiliriz. Birisi “Yabancılara mülk satışını hiçbir surette yapmayalım, vatan satılmasın.” diyenler, diğer taraftan “Küreselleşen dünyada artık bunun önünü alamazsınız. Karşılıklılık ilkesi varsa, devletler bu imkânı tanıyorsa birbirine, olabilir, yapalım.” diyen bir görüş var.

Anayasa Mahkemesinin görüşünde, aslında, miktar, oran ve yer konusunda ülke hassasiyetleri itibarıyla verilen bir karar var. Bu karar sonrası bu tasarı hazırlandı. Ancak şunu sormak istiyorum gerçekten, Sayın Bakan da belki açıklamada bulunurlar: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup yurt dışında mal ve mülk alan yurttaşlarımızın ne kadar mülkü vardır? Bunu biliyor musunuz? Elinizde bir veri var mı? Yok maalesef. Ben de araştırdım, ulaşmak istedim ancak bu veriye ulaşamadım ama size bir örnek vereyim. En son, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, biliyorsunuz, denizi doldurarak -Dubai’de olduğu gibi- dünya haritası şeklinde bir yeni konut yerleşimi yapılmış, Türkiye haritasının olduğu yeri de Türkler almış, başkasına kaptırmamışız. Onu bilmenizi isterim. Yani biz dışarıda alabiliyoruz. Eğer orada alabiliyorsak o ülkenin vatandaşı da gelip Türkiye'de aynı şekilde gayrimenkul veya menkul alabilmeli. Tabii olayı bu kadar basite indirgemek de istemiyorum ancak söylemlere çok dikkat etmek gerekiyor. Yani bir düşünce, değişim atmosferi yaşıyoruz; doğru. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, duvarlar yıkılıyor, sosyalist sistem çözülüyor, yeni paktlar kuruluyor dünyada. Latin Amerika’da darbeler darbeleri kovalarken, darbeler bitiyor; gerilla savaşları bitiyor; bakıyorsunuz, Chavezler falan, komutanlar sandığa gitmiş, afiş yapıştırmış, oy peşinde koşuyor.

Şimdi, dünyada sistemler çökerken, yeni anlayışlara doğru giderken, kendinize, gücünüze ve ülkenize, ulusunuza ne kadar güveniyorsunuz sınavındasınız. Bu gerçeğin altını bir kere çizmek istiyorum. Kendinize güveniniz yoksa, bir çivi dahi giderse “ülke gitti” dersiniz ama bu ülkeyi… 1940’lara gideceğim. Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda yer almış bir ülkeyiz biz. Bu ülkeyi 50’lerde Roma Paktı’na taraf eden… Sonra, Avrupa Paktı’nın -biliyorsunuz- kurucuları içinde yer alan Türkiye NATO’ya üye oldu. Peki, NATO’ya üsleri, toprakları kim verdi? Soruyorum: Kim verdi? Hangi iktidarlar verdi? Sonra, ülkeye akan sermayeyi parasal olarak değerlendirdiğimiz zaman Türkiye’ye ne kadar sermaye girişi var biliyor musunuz? Bu sermaye girişinin yüzde kaçının Amerika ve Avrupa Birliği, yüzde kaçının Uzak Doğu ve Arap ülkeleri olduğu konusunda elinizde bir veri var mı? Bu veriye de baktığınız zaman şaşacaksınız çünkü sermayenin, paranın ne dini ne de imanı var. Bakın, bu Türk parası da olsa, Alman eurosu da olsa, dolar da olsa para paradır. Küresel çıkarları gereği gelirler Türkiye’ye, siz buradan istediğiniz kadar kıyameti koparın, 50 tane bankanızın 26 tanesini yabancı sermaye satın alır. Bırakın onu, son zamanlarda da Türkiye'nin medya alanına, holdinglerine yüzde 50’nin -şirketler hukukuna göre konuşuyorum, ticaret hukukuna göre- yüzde 51’in üstünde yabancı sermaye girmiştir.

Şimdi, Türkiye’nin medya alanına girmiş, bankalara girmiş, güvenlik alanına girmiş; İncirlik Üssü’nü kurmuş, Malatya Erhaç’ı kurmuş. Diyarbakır Üssü’ne kadar Türkiye’de hâlâ NATO üsleri  var, radar üsleri de var. Güvenlikten girmiş, bankadan girmiş, sermayeden girmiş, şirket ortaklıkları gelişmiş ve siz 1995’te Gümrük Sözleşmesi’ni özellikle Avrupa Birliği ile imzalamışsınız. Parasal alanda… Bakın, dikkat edin, önce para yanını imzalamışsınız. Şimdi kalkıp burada, bu yasa tasarısında yüzde 5 satışa kuşku ve güvensizlikle bakarsanız, yok imar planına göre -Bakanlar Kuruluna üstelik, bir komisyona, bir bakana değil- yetkiye takılırsanız, gerçekten Türkiye'nin gücüne, Türkiye’deki ulusal birliğe, Türkiye’nin tarihî, stratejik gücüne olan güven ve inanç azlığını ortaya koyarsınız. Neden diyeceksiniz? Şimdi, çok açık ifade ediyorum. Bakın, buradan ilk 1800’lerde yabancılara mülk satışı başlamış, sonra 1920’de fakat asıl 1934’tür ilk yabancılara mülk satışı ama çok açık ifade ediyorum, çok sıkı temellere bağlanmış; karşılıklılık, artı, sıkı denetim. Bakın, sıkı denetim şu tasarı değil. Hukukçu arkadaşlarım daha iyi bilir. Yunanistan kıyıda istediği yeri alabiliyor mu? 100 metre olayını biliyorsunuz. Peki, dağılan Yugoslavya, sonra Sırbistan Türkiye’de mirasçı hakkını dahi mülk olarak alabiliyor muydu? Yeni sözleşmeler yapıldıysa bilmiyorum, yakın zamana kadar yoktu. Ermenistan veya bir başka ülke, bu nüans, stratejik saydığım ülkelerden hiçbirisi bu yasalara rağmen, 35’inci madde işlemlerine rağmen, ayrı genelgeler ve ayrı ayrı özel genelgeler nedeniyle zaten mülk alamıyor. Çok açık ifade ediyorum.

Buna külliyen ön yargılı olursak -bakın, çok açık ifade ediyorum- buna da “Vatanı satıyorlar!” diye kıyameti koparırsak o zaman Alanya’da ev yapıp satan vatandaşımın, daire satan, yazlık satan vatandaşımın, özellikle Kuşadası’nda yaptırıp satanların, daha sonra İstanbul Kemerburgaz’da, birkaç noktada bu konuda satış yapanların, turizm ekonomisinden biraz olsun canlanan sektörün ne duruma düştüğü konusunda veriler karşısında ben şunu iki yanlı olarak koymak istiyorum: Bir, kaygınıza katılıyorum. GAP İdaresinde -burada yüce Meclis, sanıyorum herkes bu konuda bana katılacaktır- yabancılar ne kadar mülk almış -bakın, GAP müthiş bir projedir- bunu Hükûmet açıklasın. Ben buradan açıkça söylüyorum, spekülasyonlara, söylentilere, şuna buna gerek yok. Hangi hükûmet döneminde de kim almış -bakın, günahı vebaliyle- hangi koalisyon? Biraz da geçmişe gideceğiz, yani açık olacağız birbirimize karşı ve gerçekten de varsa bir tehlike, partim olarak hepimiz sizinle birlikte bunun karşısında, bu tehlikenin karşısında duracağımıza inanıyorum ve bu konuda AKP’nin de teklif sahibi olarak Hükûmetin de duracağına inanıyorum.

Bazen eleştiri dozunu, kantarın topuzunu birbirimize karşı kaçırdığımızı hissediyorum. Gerçekten, şimdi elimdeki verilerden bir iki tane vereceğim: 1934-2003, evet, bu tarihe kadar -sonrası 3 Temmuz 2003 biliyorsunuz yasa çıkarıldı ve 2005’te Anayasa Mahkemesi iptal etti, 5444- Türkiye’de mülk alım trendlerinde iki sıçrama var, dikkatinizi çekerim. Ama benim gerekçem çok daha farklı olacak, benim anlatacağım gerekçe çok farklı olacak. Neden? Altmış dokuz yılda Türkiye’de 37.342 adet taşınmaz almış yabancılar. Son iki yılda 15.842 adet mülke sahip olmuşlar. Şimdi, bu iki yılda 58 ayrı ülkeden 18.959 kişi Türkiye’den satın alanlar. Bunların içinde, rakama bakıyoruz: İngilizler başta geliyor, onları Almanlar takip ediyor, Hollandalılar, Danimarkalılar, Norveçliler ve Yunanlılar emlak sahibi. Bu trend, 1999, Türkiye'nin Avrupa Birliği aday üyelik sürecinin başlangıcıyla, daha sonra müzakere sürecine geçilmesiyle, bu yasadan sonra bu tür bir güven ve demokratikleşme ortamının getirdiği huzurla insanlar orada genellikle turistik bölgeleri tercih ederek Alanya, Bodrum’da, Gümüşlük’te İngilizler, işte, Antalya Kemer’de Fransızlar, Kuşadası’nda bunlar ayrı ayrı, Didim’de farklı ve yine Antalya, İzmir ve Muğla’da bugüne kadar satılanlara bakıyoruz.

Şimdi, bunu alacağız ve Almanya’da bizim kaç tane vatandaşımız ne kadar ev almış? Bakın, Almanya’da banka kredileriyle bizim vatandaşlarımız ayda -burada da aynı sistem yavaş yavaşMortgage sisteminin benzeri orada da var- kira öder gibi ev sahibi olma. Şu an, bizim oradaki vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, Fransa dâhil, diğer ülkelerde, çok ciddi bir şekilde gayrimenkul, bina, ev, dükkân, iş yeri aldılar. Şimdi, bize satana biz satabilmeliyiz ama elbette ki bunu satarken de kendi güvenliğimiz, kendi hassasiyetimiz ve kendi hassas bölgelerimiz konusunda duyarlı olacağız.

Şimdi, bakıyorum Anayasa Mahkemesinin kararına, dikkat ederseniz zaten, illerin coğrafi ve stratejik olduğu kadar yerleşim alanlarını da dikkate almış ve konumları itibarıyla farklılık gösterebileceğini... Şimdi, yasa teklifine bakıyorsunuz, askerî yasak bölgeler diyor, askerî güvenlik bölgeleri, stratejik bölgeler, koordinatlarına kadar. Hangi bakanlar kurulu, hangi hükûmet, ülkenin askerî stratejik bir yerini yabancılara satışa çıkarır? Ben buna inanmıyorum. Bu Mecliste böylesi bir anlayışın veya hükûmetin de olduğunu düşünmüyorum; çok açık ifade ediyorum.

Diğer bir konum: Evet, bu gerçekten, yüz ölçümleri, miktarlar konusuna baktığımız zaman, bazı hassasiyetler olabiliyor. Örneğin, Fethiye’nin yüz ölçümü, alanı geniştir, Hakkâri’nin dağdır. Dağlardan düze vurduğunuz zaman yüzde 10 yüksek bir rakamdır. Kardeşim, Fethiyeliler de satmaz ki Fethiye’yi, yapmayın gözünüzü seveyim, Hakkârili de Hakkâri’yi satmaz, mümkün değil. Böyle bir durum hiçbir ülkede mümkün değil.

Şimdi, yabancı uyruklu kişilerin özellikle, sınırlı da olsa bizim… Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili ki ben bir anlayışa karşı olduğumu da ifade edeyim: Vatan sadece topraksa yanılıyorsunuz. Bizim denizlerimiz de vatan, üstündeki havamız da vatandır. Vatan bir bütündür, bölünemez. Buradan ifade edeyim. Denizinizle, havanızla, toprağınızla bu ülkeyi vatan olarak soluduğunuz zaman vatan budur. Fiyortlarına kadar, kıyılarına kadar Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi vermiş bu taslak.

Şimdi, ben bu ülkede, Hükûmette de, bu Mecliste de hiç kimsenin kötü niyetle Türkiye’yi satma niyetinde olacağına inanmıyorum ve samimiyetimle, bu tür bir satış limitinin Türkiye’yi riske etmeyeceğini, ancak bu yasa çerçevesinde hassasiyetle davranıldığında ve oranlar aşılmadığı takdirde, bana göre, daha büyük rakamlara yönelmek gerektiğini ifade etmek istiyorum. Büyük sermayelere, büyük holdinglere, büyük rakamlara, asıl gözle görülmeyenlere, yarın limanlara, Galataportlara -bakın- barajlara, bunların satılacak hisselerine, bunların özelleştirmelerine ve yap-işlet-devret yasalarının uygulamalarına, Bakın, bunlara eğer biz dikkat edersek bu ülke hepimize fazlasıyla yeter. Biz turizmden de İspanya’daki gibi kazanırız. İspanyollar eğer turizm trendini yakaladılarsa biliyorsunuz bu emlak sektöründeki gelişmeyle yakaladılar ve turizm konusunda İspanya’yı model olarak almamızı, Hükûmetin de bu konuda çalışmalar yapmasını doğal karşılıyorum.

Ama bir şaşkınlığımı dile getireceğim buradan, bağışlayın, çünkü Anayasa Mahkemesinin benim hoşuma giden bir gerekçesi var, diyor ki: “Yasama yetkisi devredilmezliği ve hukuk devleti -Anayasa madde 2 ve 7- ilkelerine aykırılığı gerekçesiyle iptal edilmiştir.” Bakın, dikkat edelim: Yasama yetkisinin devredilmezliği ve hukuk devleti.

Bakın, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez. Bu yetkiyi Anayasa uyarınca yasama, yürütme ve yargı uygular. Burada “Anayasa Mahkemesinin kararı kutsaldır, onun karşısındaki yanlıştır. Yanlış olan yanlıştır, diğeri doğrudur.” ikilemlerine girildiği takdirde… Şunu açık ifade edeyim: Eğer biz bu yasama yetkisinin devredilmezliği konusunda hepimiz, bütün partiler hassasiyet ve kıskançlıkla milletin iradesine sahip çıkmadığımız an kendimizi bitiririz. Böyle bir iradeyi, henüz Meclis bu sınavı geçmiş değil. Çok açık ifade ediyorum.

Bakın, niye? İki hata var. Bunu müşahede ettiğim için söyleyeceğim, harbi. Alınmayın ama AKP Hükûmeti “Yürütme elimde -Hükûmet- yasamada da çoğunluğum var.” diyor, yürütmeyle yasamayı bir araya alıyor. İktidar partisi, bakın, bir hata yapıyor burada. Yasaların denetimi olacak ama öbür yanda iktidar partisinin karşısında ana muhalefet partisi de ne yapıyor: “Ben muhalefetim, ben de yargıya giderim, muhalefet-yargı ittifakını yaparım.” Bakın, bir tarafta… Bu çok tehlikelidir. Bakın, ikide bir buradan çıkan her yasa konusunda -bakın, her yasa konusunda- Anayasa Mahkemesine giderse, burada birbirimizle oturup doğru dürüst konuşup, konuşmayı becerip, ortaklaşıp mutabakat sağlayamazsak ülkenin hayati konularında, her olayı Anayasa Mahkemesine taşırsak ve Anayasa Mahkemesi 148’inci maddede şekil yönünden incelemeyi tutup esasa kadar indirgerse… Bu ülkede  siyasetin, demokrasinin ve Meclisin çok ciddi sınavda olduğu günler yaşıyoruz. Bu çok açık. Bu yasada, bu yasada ufak bir örnek olabilir ama bu yasanın bu satırını sevdim. Yasama dokunulmazlığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yasama yetkisinin devredilmezliğinin altını çiziyor ve iptal gerekçesinden biri bu. Niye? Diyor ki: “Hükûmete her şeyi teslim etmeyin.” Yasama yetkisinin devredilmezliğini işimize geldiği zaman seveceğiz de gelmediği zaman sevmeyeceğiz. Böyle demokratlık, tutarlılık da olmaz arkadaşlar.

Onun için Türkiye, değişimin, dönüşümün sancılarını yaşıyor. Hep birlikte el ele verirsek 12 Eylül askerî darbe anayasasını hiç kimse savunma durumunda kalmanın utancını da yaşamaz, hiç kimse yetkisini aşmanın sarhoşluğu içine de girmez, ikisinin dengesini de buluruz, yeni anayasamızı da yaparız, Anayasa Mahkemesini de reforme ederiz ve yasama meclisi, o zaman gerçekten “yasama yetkisi devredilmez” demenin altına imzayı çakar ve bunu bütün partilerin birlikte çakmasının günü gelmiştir diyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesiyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunla ne alakası vardır derseniz, alakasını anlatmaya çalışacağım, Mesele, Ümit Burnu’nun keşfine kadar gitmektedir. Kapitülasyonların temel nedeni, sadece Fransızlara dağıtılmış bir ulufe değildir. Kapitülasyonların başlangıçtaki temel nedeni, Ümit Burnu’nun keşfinden sonra -İpek Yolu’nun- Hindistan’daki, Doğu’daki zenginliklerin Ümit Burnu yoluyla Avrupa’ya gitmesini engellemek. Akdeniz’de deniz yolu trafiğinin ve ticaretinin sağlanmasını temin etmek için kapitülasyonlar sağlanmıştır.

Tabii bu kapitülasyonları, güçlü olduğunuz zaman, istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz ve ilk zamanlarda kapitülasyonlar, Osmanlı ekonomisini ciddi bir şekilde canlandırmıştır. Ne zamana kadar? Osmanlı devleti yavaş yavaş ekonomik olarak, sanayi alanında olmak üzere gerilemeye başladığı yıllarda Türkiye'nin aleyhine dönmeye başlamıştır ve Türkiye’yi bir sömürge aracı olarak kullanmaya başlamıştır kapitülasyon. Arkasından, Fransızlardan sonra İngilizler, Cenevizliler, Hollandalılar ve diğerleri olmak üzere ağır bir şekilde Osmanlıyı sömürür hâle gelmiştir.

Burada çıkarmamız gereken sonuç, devlet güçlü olduğu zaman, ticari ilişkilerde, ekonomik ilişkilerde alacağınız her kural sizin aleyhinize sonuç doğurmayabilir ama devletiniz zayıf olduğu zaman, ekonominiz zayıf olduğu zaman, sizin çıkaracağınız yasalar her zaman aleyhinize dönebilir. O zaman yapmanız gereken nedir? Yapmanız gereken, kural koymaktır. İşte bu kadar tarihe inerek size anlatmak istediğim hadiseyi -daha tarihî olaylarla da pekiştirmeye çalışacağım- anlatmak istememin sebebi budur.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi açısından, toprak, doğrudur, vatandır. Toprağı olmayan bir devlet, devlet olamaz. O zaman toprak, devlettir. Devletin hükümranlık alanı ancak toprakla mümkündür. O zaman bu, hükümranlık alanıyla da ilgilidir. Demek ki, görüştüğümüz bu kanun üç önemli değer üzerinde bize bir anlam yüklüyor, devlet, toprak, hâkimiyet ve vatan çerçevesi içerisinde.

Değerli milletvekilleri, bu açıdan baktığımızda ihdas edeceğimiz kuralların, kanunların bizim devletimizi ve vatandaşımızın refahını zedeleyecek noktada engeller ile karşılaşması gerekir ya da birtakım bariyerler koymamız lazım. İşte bu bariyerler: 1) Millî devlet, 2) Üniter yapı, 3) Mütekabiliyet ilkesi ve bunları sağlayabilmek için de yabancılara satılacak eğer gayrimenkulümüz varsa, bu ancak ve ancak iş yeri ve meskenle sınırlı olmalıdır. Aksi takdirde Osmanlının başına gelen bizim de başımıza gelir.

Osmanlı da borçlarını kapatabilmek için kapitülasyonları genişlettikten sonra 1800’lü yılların ikinci yarısına geldiğinde toprak satışı dayatmasıyla karşılaşmıştır. Şimdiki Hükûmetin dayatma ile karşılaştığı husus da iç ve dış borçların çevrilemez boyutta olduğu ve gayrimenkul satışıyla döviz ihtiyacını giderme çerçevesi içerisinde değerlendirilebilir. Bu açıdan incelediğimiz zaman satacağımız toprağımızın devletin ve milletin gelecek yıllarda ihtiyaç duyacağı alanları kapsamaması gerekmektedir. İşte o açıdan baktığımızda, niçin mesken ve iş yeri olarak sınırlamak gerektiğini -daha önce çıkarılmış kanunları da değerlendirdiğimiz zaman- bir kez daha iyi anlayabiliriz.

Yabancılarla ilişkili olarak toprak satışını ilgilendiren pek çok kanun çıkarıldı bu Parlamentodan bundan önceki dönemde. Maden Kanunu çıktı, Petrol Kanunu çıktı, Orman Kanunu için bir teşebbüste bulunuldu, olmadı, hazine arazilerinin satılması çıktı, Özelleştirme Kanunu çıktı ve anlı şanlı Vakıflar Kanunu çıktı.

Değerli arkadaşlarım, işte Milliyetçi Hareket Partisinin bütün hassasiyeti -bu dönemde yaşadığımız Vakıflar Kanunu’yla da ilişkilendirdiğimiz zaman- tam bir teslimiyetçilik anlayışı içerisinde topraklarımızın yani vatan parçasının gayrimenkul olarak başkalarına satılır iken hiçbir sınıra tabi tutulmaması, bu sınırlamaların ana ilkeler çerçevesi içerisinde değerlendirilmemesi. Ana ilkeler yerine sınırmış gibi kabul edilen birtakım kurallar bu satışların sınırını çizmeye muktedir olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, tabiidir ki, buradan bu kanun parmak çoğunluğuyla çıkacaktır. Belki parmak demokrasisinin galip geleceğini yarım saat, bir saat sonra hep birlikte göreceğiz. Ama satılacak topraklar, hepimizin evladının gelecekte ”vatan” diyeceği topraklar olacaktır. Dolayısıyla, gelin aklımızı başımıza toplayalım, tarihten ders alalım. Aldığımız derse göre bu toprakların… Elbette ki artık küçülen dünyada insanların ülkeler çerçevesi içerisinde dolaşımına bir engel yoktur, paranın dolaşımına da bir engel yoktur. İnsan ve paranın dolaştığı yerde elbette ki gayrimenkul alım ve satımı da olacaktır. O zaman bunun sınırı, mutlaka ve muhakkak, içinde yaşadığımız çağın gerektirdiği stratejik düşünceler itibarıyla sadece ve sadece mesken ve sadece ve sadece iş yeriyle sınırlı olmalı ve sadece ve sadece mütekabiliyet ilkesine tabi olacak ülkelerin vatandaşlarına veya diğerlerine satılabilir şeklinde olması gerekmektedir.

Aksi hâlde ne olur? 21’inci yüzyılın başında hepimiz biliyoruz ki hem ideolojiler savaşı olmaktadır hem de projeler savaşı olmaktadır. İdeolojiler savaşı projeler savaşını yönlendirmektedir. “Megalo İdea”yı hatırlayamıyor muyuz arkadaşlar? Eğer hatırlamayanlar varsa Yunanlılar hatırlattı. Girmeye heveslendiğimiz Avrupa Birliğinin Dışişleri Bakanlar Toplantısı’nı nerede yaptılar? Meis Adası’nda, Meis… Toprak bu kadar önemlidir demek ki. Türkiye’ye 1.300 metre mesafedeki Meis Adası’nda yapılmıştır. Bir mesaj veriyor Yunanistan size, bir mesaj. Bunu hiç olmazsa bugün anlayalım. İşte o “Megalo İdea” mesajıdır. Arzı mevutu unutan mı var? Hatırlayın, bazı parlamentoların portalındaki haritaları hatırlayın. Fırat, Dicle nerede, nasıl gösteriliyor haritalarda, onu hatırlayın. Şimdi yürütmeye çalıştığımız GAP projesinin ne gibi bir emele alet edilebileceğini hatırlamaya çalışalım eğer bu toprak satışı sınırsız ve süresiz olacak olursa.

Değerli arkadaşlarım, bu ideoloji savaşlarının içerisinde bir de proje savaşı var demiştik. İşte, o proje savaşında ne yazık ki bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da eş başkan, BOP. Nedir BOP?

BOP’a dâhil ülkeleri sayın arkadaşlar, saydığınız bu ülkelerin hepsini haritaya yerleştirin ve bir renge boyayın, karşınıza çıkacak olan Osmanlının 17’nci yüzyıldaki haritasıdır. Burada Amerika Dışişleri Bakanı ilan ediyor, bir süre veriyor “Bu süre içerisinde sınırlar değişecek, rejimler değişecek, haritalar değişecek.” diyor bu proje çerçevesi içerisinde. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı nasıl buna eş başkanlık yapabilir?

Bunlar toprak satışıyla nasıl ilişkilendirilebilir? İlişkilendirelim mi arkadaşlar? Tarihten ders alarak ilişkilendirelim, İstanbul’un fethine kadar da gidelim. Ümit Burnu’yla başlamıştık ya. İstanbul’un fethinin Türkler tarafından gerçekleştirileceğini önceden bilen Bizanslı bilgeye Fatih Sultan Mehmet sorar: “İstanbul bizim elimizden çıkacak mı?” Bizanslı bilge cevap verir: “Sizin aranızda fesat artar ve topraklarınızı satmaya başlar iseniz İstanbul sizin elinizden çıkacaktır.”

Değerli arkadaşlarım, bu, beş yüz yıl önce ortaya konmuş, menşeiyle  Bizanslı olan bir düşüncedir. Değerlendireceksiniz tabii ama şu değerlendirmeleri de hep birlikte yapacağız tabii: Ümit Burnu’yla başlamıştım, kapitülasyonla devam etmiştim, Osmanlı devletinin borçlanmasıyla kapitülasyonların aleyhimize sonuç doğurduğunu ifade etmiştim. “Bu borçlanmanın neticesinde toprak satışı dayatma olarak getirilmiştir.” demiştik ve 1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren Islahat Fermanı ve arkasından muvakkat kanunlarla birlikte toprak satışları gerçekleştirilmeye başlandı.

İşte, o toprak satışlarıyla ilgili bir  tarihî hikâye: Sultan Abdülaziz’le birlikte Paris’te bulunan Keçecizade Fuad Paşa’ya III. Napolyon: “Girit’i satar mısınız? Satarsanız fiyatı kaç liradır?” der. Fuad Paşa’nın cevabı kısa ve nettir: “Aldığımız fiyata satarız. Aldığımız fiyat dedelerimizin alırken akıttığı kandır.”

Değerli arkadaşlarım, toprak satışını böyle bir bakış açısıyla değerlendirmemiz lazım. Tabii ki, bununla bitmiyor. Theodor Herzl Avrupa’daki bir grup bankerin temsilcisi olarak -sizler biliyorsunuz o grup bankeri- 1911 yılında Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’ın huzuruna çıkar, der ki: “Osmanlının borçları bini aştı, ödemeniz de mümkün değil; gelin biz bütün borçlarınızı kapatalım, siz de bize Filistin topraklarını verin ya da satın.” Ulu Hakan’ın vermiş olduğu cevabı sizler tarih huzurunda elbette bilirsiniz ama bir kez de ben tekrar edeyim. O da aynen Keçecizade Fuad Paşa gibi mealen “Aldığımız fiyata veririz ve aldığımız fiyat da şehitlerimizin kanıdır.” diyor. 

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu hadiseleri niçin bu kadar teferruatlı bir şekilde anlatıyoruz? Niçin tarihe kadar gidiyoruz? Niçin ciddi bir konu üzerinde görüşme yaptığımızı anlatmaya gayret ediyoruz? Biraz önce anlatmaya çalıştım; eğer devletin toprağı yok ise, o devletin hükümranlık alanı yoktur, hâkimiyet alanı yoktur, egemenliği yoktur. Bakınız, bunu Litvanya’yla ilgili bir örnekle anlatmak istiyorum.

Litvanya’ya bir ziyarete gittiğimizde, o tarihte muhatabımız olan Sayın Bakan bize bir soru sordu, dedi ki: “Avrupa Birliği bizden toprak satışıyla ilgili şu şu kanunları çıkarmamızı istiyor. Size de böyle bir talep var mı?” “Evet, var.” dedim. “Ne yaptınız?” “Biz reddettik.” “Siz ne yaptınız?” diye sorduğumuzda şöyle bir cevap verdi: “Makulü anlattım onlara, şunu anlattım: Bizim ülkemizin insanları komünist rejimden geldikleri için mülkiyet kavramına yabancıdır; dolara, dövize yabancıdır; bunların değerine yabancıdır. Toprak devletin malı olarak bilindiği içindir ki, mülkiyetindeki toprağın değerini anlayamaz. Ancak, gulfstream nedeniyle bizim kıyılarımız daha sıcak. Kuzeydeki İsveç ve Norveç, hem para bakımından zengin hem sermaye terakümü olmuş hem de bize göre soğuk ülke. Eğer  biz toprak satışını serbest bırakır isek, o takdirde, oradaki sermaye gelir, bizim ülkemizdeki mülkiyet unsuru beyinlerinde gelişmemiş, kültür olarak yerleşmemiş olan insanlarımızdan topraklarını alır; benim devletim topraksız bir devlet hâline gelir.” Litvanya bakanının son cümlesini lütfen yüreğinizde muhakeme edin. Çünkü, artık uygulanan tarım politikaları ile tarımda bulunan toprağın kıymeti o derecede düşmüştür ki, ben size rakam veriyorum, almak isteyen sermaye sahipleri varsa teşvik edin, buyurun gidin Konya’nın Tuzlukçu ilçesine. Orada bir dönüm 2.500 metrekaredir. 400 liraya bir dönüm toprağı alabilirsiniz, 400 tek lira. Ulusal ve küresel anlamda meseleyi değerlendirdiğimiz zaman, millî olarak bizim toprağımız değersizleştirilmiş, değersizleşmiştir. Bunun sebeplerini tartışmıyorum, şu andaki durum budur. Ancak, küresel sermaye büyümüştür, küresel sermaye o derecede büyümüştür ki değerli arkadaşlarım, bu büyüklük, artık, devletleri yönetme cesametine ulaşmıştır. Küresel sermayenin büyüklüğü, devletlerin haritalarını değiştirme cesametine ulaşmıştır. İşte, bunun adına “Küreselleşme” diyoruz, bunun adına “Küresel risk” diyoruz. İşte, önünüzde bir fırsat var. Bugün bu kanunu Sayın Hükûmet geri çeksin, enine boyuna bir kez daha hep birlikte düşünelim ve bu düşüncenin neticesinde ülkenin çıkarlarına en uygun, ama geleceğimizi garanti altına alabilecek bir sonuca hep birlikte varalım.

Değerli arkadaşlarım, bu, bu şekilde bir çözüme kavuşturulamadığı takdirde tarımdaki fakirleşme bir müddet daha devam edecektir. Kapımızda bekleyen ve hatta içeri girmiş olup da esnafı, imalatçıyı, sanayiciyi artık hayatından bezdiren durgunluk ekonomik bir krize dönüşecektir. Bu ekonomik kriz içerisinde gayrimenkul fiyatları dibe vuracaktır. İşte, dışarıdaki küresel güç o fırsatı beklemektedir. Gayrimenkul fiyatları dibe vurduğu anda içeriye girecek, kapıyı da önünüzdeki Tapu Kanunu açmaktadır. Bu Tapu Kanunu’ndaki kapıyı, değerli arkadaşlarım, ülkenin çıkarına olabilecek bir şekilde gelin düzeltelim. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz tekrar ediyoruz: Devletin üniter yapısını, millî bütünlüğü çerçeve altında bulundurabilecek tedbirleri bunun içerisine monte edelim. Diğer taraftan mütekabiliyet ilkesini kesinlikle ve mutlaka bunun içerisine monte edelim. Diğer iki konuyu ise yabancıların sadece ve sadece mülkiyet tesis edebilecekleri alanları mesken ve iş yeri ile sınırlandıralım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – 35’inci madde zaten öyle Başkanım.

FARUK BAL (Devamla) – Bunun örneği var mı? Bunun örneği var arkadaşlarım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İçinde var.

FARUK BAL (Devamla) – Dünyanın en demokratik ülkesi, dünyanın en demokrat ülkesi İngiltere’dir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizde de öyle Başkanım.

FARUK BAL (Devamla) – İngiltere’de bırakın milyon dolarları filan 1 trilyon dolarla, sterlinle gidin, 1 santimetrekare toprağın mülkiyetini alamazsınız.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Başkanım, 35’inci maddemiz bizim de öyle, birinci fıkra.

FARUK BAL (Devamla) – Beni dinlediniz mi? İngiltere demokrat bir ülkedir, bunun demokratlıkla filan alakası yoktur. 1 trilyon dolarla gidin, 1 santimetrekare toprağın mülkiyetini alamazsınız ancak leasing hakkını alabilirsiniz belirli bir süre, o da kullanım hakkıdır, elli yıl, altmış yıl, yüzyıl, her neyse.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin ülkesidir, bu topraklar da hepimizin toprağıdır. Ben inanmak istiyorum ki, ümit etmek istiyorum ki bugün bu topraklarla ilgili alınacak kararda, hepimizin, elini havaya kaldırdığı zaman vicdanen bir huzur duymamız gerekmektedir. O huzuru duyabilecek bir tasarıyla karşı karşıya değiliz. O huzuru duyamıyoruz. Vicdanımızın muhakemesi sadece mahkeme-i kübrada olmayacaktır. Vicdanımızın muhakemesini her zaman gözümüzü kapattığımızda hepimizin yapması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Bitiyor efendim.

Sayın Başbakan doğruyu söylüyor, musalla taşında cesedinden başkasını götüren birisi var mı? Yok. İmam soracak: “İyi miydi, kötü müydü?” Hepinizin “iyi” olması için burada bir sorumluluk hissetmeniz lazım.

Değerli arkadaşlarım, en son Orhan Şaik Gökyay’ın bir cümlesiyle, bir meşhur şiiriyle toparlamak istiyorum. Orhan Şaik Gökyay soruyor: “Bu vatan kimin?” Cevabını da kendisi veriyor: “Toprağın altında sıradağlar gibi yatanlarındır.” Bence Orhan Şaik Gökyay’ın bu cevabı yanlış. Toprağın altında sıradağlar gibi yatanlar, bu toprakları vatanlaştırmış, bize bırakmış. Şimdi, bizim ve sizin, bunları korumak göreviniz vardır, bizim de korumak görevimiz vardır. İşte, “Bu vatan kimin?” diye sorduğumuz zaman, bu vatan, bu toprakları koruyacak olanlarındır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya.

Buyurunuz Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, sizi, şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç grubu temsilen arkadaşlarımızı dinledik. Evet, önce “Acaba ben mi yanlış düşünüyorum, acaba bu okuduğumu ben mi yanlış anlıyorum” diye kendi kendime sordum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Herhâlde yani!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Niye? Bir dinlerseniz, sanıyorum ki hepimiz daha iyi anlaşacağız.

Karşılıklılık ilkesi yok mu? Üniter yapıyı mı bozuyoruz? Efendim, millî bütünlüğümüzü mü bozuyoruz? Neyi değiştiriyoruz? Sınırlama yokmuş… Bir okuyalım. Kanunu okuduğumuz zaman neyin ne olduğunu hepimiz göreceğiz. Evet, bunların hepsini tek tek anlatacağım şimdi, müsaade ederseniz.

Önce şu soruyla başlamak istiyorum: Yabancılar bir ülkeden niçin mülk almak isterler? Yani, nedir gayeleri? Şöyle bir düşünelim. Evet, önce, düşündüğümüz zaman şunu görüyoruz: Ticari amaçla, bir yatırım amacıyla bir mülk almak isterler. O ülkede eğer bir kâr görüyorsa, bir ticaret görüyorsa, orada bir iş yapacaksa, o ülkede bir insan da bulunduracaksa bu ülkede mülk almak ister, bina almak ister, bir şey yapmak ister. Çünkü bir yatırım yapmanın başka yolu yoktur.

Sonra niçin ister, niye mülk almak ister? Turizm ve tatilini geçirmek için. Bakın, dünyada bir eğilim var, herkes oturduğu evinin dışında ikinci ev alıyor. Ülkemizdeki bu sayı 1 milyonunun üzerinde. İkinci evi olan, sırf tatil ve turizm amacıyla, kendi ülkemizdeki 1 milyonun üzerinde vatandaşlarımızın mülkü var. Amerika’da bu sayı 5,5 milyon. Avrupa’da böyle bir istatistik tutulmadığı için onu bulamadım ama orada da bunun ne kadar çok olduğunu… İspanya’da Avrupalılar niye mülk alıyor? Tatilini geçirmek için. Evet… Ve turizmde bu o kadar önemli hâle gelmiş durumda ki insanlar bunun için gayrimenkul üretiyorlar.

Sonra, niçin yine mülk almak isterler? İklimi, insanı, sosyal şartları, sağlık nedenleriyle ve açıkçası yaşamak amaçlı mülk almak istiyorlar. Sağlık şartları… Şimdi düşünün, Kuzey Denizi’ne kenar bir ülkede oturuyorsunuz. Geliyor, Türkiye’de bir tatil yapıyor, ki bugün Antalya’da bunlar var. Kışın mesela niye otellerimiz doluyor? Yaşlı insanlar gelmişler, açıkçası sırf bu ülkede zamanını geçirebilmek için. Çünkü geliyor orada soğuktan, o şartlarda yaşamamak için buraya geliyorlar ve o ülkenin insanlarına sempati duyuyor insanlar. Biz de bunu yapıyoruz bazen, bizim insanlarımız da alıyor ve bu şartlarla mülk alıyorlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Siz “masalcı dede” olmalısınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bir diğer neden ne? Bir diğer neden, işte birazcık açıkçası abartarak, evet birazcık da abartarak o ülkenin aleyhine faaliyet göstermek için mülk alımı. Ha, bu olmuş mu geçmişte? Olmuş. Bugün de olabilir mi? Olabilir. Peki ne kadar olabilir? Gerekçelerden biri de bu.

Evet, şimdi yabancılara mülk satışıyla ilgili şöyle bir geçmişe bakalım. Bazı arkadaşlarımız söylediler, ilk defa 1868’de biz de yabancılara mülk satışıyla ilgili kanun çıkarmışız. Sonra ne yapmışız? 1914’te bu kanunu iptal etmişiz ve demişiz ki: “Satmıyoruz ve mevcut haklarınızı da iptal ediyoruz.” Burada önemli bir nokta var: Mülkiyet hakkı ile egemenlik hakkı. Mülkiyet hakkı başka, bir ülkenin egemenlik hakkı başka. Arkadaşım örnek verdi, Sultan Abdülhamid’i örnek verdi. Evet, Filistin’dekinin bedeli oydu, Girit’tekinin bedeli oydu, ama orada mülk almak değildi; mülkiyet, egemenlik hakkının dışına çıkartma vardı. Bunu unutmayalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdiki niyetler ne?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Şimdi de aynı.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Ve cumhuriyet dönemi...

Hayır, egemenlik başka, mülk edinmek başkadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi böyle bir niyet olmadığı nereden belli?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – O ülkenin egemenliği çerçevesinde mülk edinme. Onun için 1914’te yabancıları eğer tehlike görmüşse durumu değiştirdi.

Şimdi, cumhuriyete gelelim: Lozan Anlaşması’nda karşılıklılık esasına göre taşınmaz, yani yabancılara mülk satışını biz yasal hâle getirmişiz. Bununla ilgili düzenlemeyi de 1934’te yapmışız ve yabancılara, sadece gerçek kişilere satıyoruz. Kısıtlamalar var; 30 hektara kadar mülk satabiliyoruz ve bunun üzerindeki alanlar hükûmetin iznine tabi; köylerde, askerî yasak bölgelerde satış yok ve böyle bir düzenlemeyle gelinmiş. Ha satılmamış mı o dönemlerde de? Satılmış. Sonra, 1984-86 yıllarında bu karşılıklılık ilkesinde istisnalar getirilmek istenmiş, ama Anayasa Mahkememiz bu kararları iptal etmiş. Sonra, 2003-2005 dönemine bakmak lazım. 4916 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmış. Karşılıklı olmak, kanuni sınırlara uyulmak kaydıyla yabancılara, gerçek kişilere ve bazı ticari şirketlere gene 30 hektara kadar mal satışına biz de müsaade etmişiz. Sonra, miras yoluyla işlemlerde ise karşılıklılık koşulu, şartları kaldırılmış. Karşılıklılık ilkesinin uygulanmasında yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı kuralları eğer siz de tanıyorsanız, bize de tanırsanız biz de size satarız demişiz.

Sonra Köy Kanunu’nda bir değişiklik yapılmış -çünkü artık köy kavramı değişmiş- ve taşınmaz edinimi mümkün hâle getirilmiş.

Yine, sınırlı haklar edinilmesinde de karşılıklılık koşulunda, şartlarında değişiklikler yapılmış ancak askerî bölgeler, güvenlik bölgeleri, stratejik alanlardaki kısıtlamalar ise aynen korunmuş. Bazı yerlerde özel alanların tespitine de Bakanlar Kurulu yetkili kılınmış ancak bu düzenleme de yine Anayasa Mahkememizce 4/3/2005’te iptal edilmiş. Sonra, 2006 ve sonrası dönem.

Şimdi, ne yapmışız? Demişiz ki o zamanki iptalde: Bu 15 hektar çok yüksek demişiz. Ne yapmışız? 2,5 hektara düşürmüşüz, biz düzenleme yapmışız, 2,5 hektar olsun demişiz.

Sonra, yabancı uyruklu gerçek kişiler, sadece imar planı olan yerlerde, konut ve iş yeri olarak ayrılan yerlerde mülk alsınlar demişiz; böyle bir düzenleme yapmışız.

Sonra, yabancı ülkelerde yine kendi kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliklere de ayni ve sınırlı haklar tesisi yönünde bir düzenleme yapmışız. Yabancı uyruklu gerçek kişiler için de yine bazı taşınmazlar edinmelerinde sınırlı hak tesisine imkân tanımışız ve karşılıklılık ilkesinin tespitinde ise çok önemli bir düzenleme yapmışız. Sadece karşılıklılık değil, fillî duruma da bakarız demişiz. Bunun özellikle komşularımızla, Yunanistan’la ilgili olduğunu da hepimiz bilmeliyiz, gerekçelere bakarsak bunu görebiliriz. Yine, burada da Bakanlar Kuruluna belli yetkiler tanınmış.

Ayrıca başka bir düzenleme daha yapılmış: Eğer alınan mülk beyan edilen amacın dışında kullanılırsa, Maliye Bakanı bedelini ödeyerek, kullanılırsa, amacına uymayan bir tarzda bunu kullanmaya devam ederse Maliye Bakanlığının bunun bedelini ödeyerek kamulaştıracağı hükmü getirilmiş ve bu karar da gene Anayasa Mahkememizce iptal edilmiş.

Şimdi, hep karşılıklılık ilkesinden bahsettik. Bunun nasıl olduğunu da söylememde fayda var. Evet, yani bizdeki hikâye bu tarzda. Şu anda dünyada karşılıklılık ilkesine dayalı olarak faaliyet gösteren  54 ülkeyle -bu ülkelerle imzaladığımız anlaşmalar doğrultusunda- karşılıklılık anlaşmamız var. Karşılıklılık bulunmayan, yani mütekabiliyet bulunmayan ülke sayısı ise 41. İkamet izni bulunması kaydıyla işlem yapılan ülke sayısı 14, İçişleri Bakanlığının izniyle faaliyet -gerek oturma gerekse belirli faaliyetler konusunda- gösterilen  ülke sayısı ise 28. Yani 54 ülkeyle karşılıklılık söz konusu.

Peki, bizde bunlar olurken dünyada ne olmuş, acaba dünyadaki uygulamalar ne; bakalım şimdi. Müsaade ederseniz, öyle çok kenarda kalmış ülkeler değil de, bizimle komşu ülkeler de dahil sistemi size sıralamak istiyorum. Almanya’da 1998’e kadar sınırlamalar var. 1998’den sonra Almanya’da mülk sınırlaması kaldırılmış, isteyen istediği gibi mülk alabiliyor ve dikkatinizi çekmek isterim, gene Türkiye Araştırma Merkezinin yaptığı araştırmaya göre, 2007 sonu itibarıyla Almanya’da Türklere ait ev sayısı 210 bin adet, toplam değeri ise 33,6 milyar euro. Peki Almanların Türkiye’de ne kadar mülkü var aynı tarihte? 9.691’i kat mülkiyeti olmak üzere toplam 17.166 adet taşınmazı var Almanların, değeri ise 775 milyon euro. Neredeyse biz Almanya’yı satın almışız, eğer böyle bir mantıkla bakarsanız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yüz ölçümlerine baktınız mı?

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sadece Almanya’yı misal vermeyin.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – İspanya’yı söyleyeyim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yüz ölçümlerine baktınız mı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Müsaade edin efendim, dinlerseniz çok rahat anlayacaksınız.

FARUK BAL (Konya) – Madenlere bakın, madenlere.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – İspanya, AB üyeliği sonrasında bütün kısıtlamaları kaldırmış.

FARUK BAL (Konya) – Madenleri örnek verin, madenleri. Almanların ne kadar maden işlettiğine bakın, Türklerin Almanya’da ne kadar maden işlettiğine bakın.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, müsaade edin, dinlerseniz gayet rahat anlayacaksınız.

İtalya’da mülk edinmede herhangi bir sınırlama yok. Sadece köy sınırları içinde 30 hektara kadar bir sınırlama var köyler için.

İngiltere’de herhangi bir sınırlama yok.

Yunanistan… AB üyesi diğer ülkelerde gerçek ve tüzel kişilere serbest…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İngiltere’de sınırlı.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – …sınır bölgelerinde ise gayrimenkul edinilmesi özel izne tabi.

Suriye’de yabancılar, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde kent merkezinde taşınmaz mülk edinebiliyorlar.

Bulgaristan’da yabancı gerçek ve tüzel kişiler sadece bina konusunda mülk ediniyorlar, şimdi bunlar da bu sınırı tamamen kaldırdılar.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İsrail’de var mı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Gürcistan’da hiçbir sınırlama yok.

Ermenistan’da sadece arazi, toprak konusunda sınırlama var, onun dışında herhangi bir sınırlama yok, miras ve bağış yolu da dâhil.

İran’da tarım arazisi dışında mülk edinmek konusunda herhangi bir sınırlama yok.

Dünyanın, bizim çevremizdeki ülkelerin durumu da bu. Peki, dünyada böyleyse, biz, bu tasarıyla, şu anda getirdiğimiz… Anayasa Mahkemesi neyi iptal etti de, biz niçin konuşuyoruz burada?

Anayasa Mahkemesi, 35’inci maddenin son cümlesinde “bu fıkrada belirtilen koşullarla” deniyordu, yani orada 15 hektarlık bir bölüm vardı, yüz ölçümü miktarını 30 hektara kadar artırmaya Bakanlar Kuruluna yetki veriliyordu; bu hüküm sınırları bozabilir, dolayısıyla bunu iptal ediyorum dedi. Ayrıca yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinecekleri binde 5 ölçüsünü de, bunun imar planına uydurulması gerekir dedi. Bunlar için iptal etti.

Peki, biz ne düzenleme yaptık şimdi? Ne yaptık? Anayasa Mahkemesinin acaba kararı dışında mı yaptık, ona uygun mu yaptık? Şimdi bakıyoruz: 35’inci madde aynen şöyle diyor:

“2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, bunları, haritaları, koordinatlarına kadar Bakanlar Kurulu belirleyecektir.” diyor. “Ancak, gerçek kişiler, imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar mülk edinebilirler.” diyor. Yapılan düzenleme bu.

Ayrıca askerî bölgeler, işte bunların… Belirli bir şekilde illere, valilere görevler veriliyor. Buradaki ilgili alanların tespiti isteniyor. Yasak bölgelerle ilgili koordinatların belirli bir şekilde, üç ay içinde yönetmeliklerin çıkarılmasını… Bunların hepsini düzenliyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alaattin Bey, yüzde 10 miktar kaç dekar, kaç hektar acaba?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Müsaade edin… Onu da söyleyeceğim. Binde 5’ten daha mı az daha mı çok, yani binde 5’e göre ne oluyor?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani ne kadar, miktar olarak ne kadar?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Şimdi, binde 5’e göre bu alanı hesap ettiğimiz zaman, yani imarlı alanlar, bazı yerlerde değişik sonuçlar çıkıyor. Mesela Antalya’da: Hesabını yaptığım için söylüyorum, binde 5 oranına göre Antalya ilinde yabancılara yönelik satışı yapılacak alan 13.336 hektar iken, şimdi yüzde 10, bu yeni esas uygulandığı zaman 7.865 hektara düşüyor. Ancak bazı illerimizde durum farklı. Mesela, Trabzon: Trabzon’da, toprağı küçük, imarlı alan büyük olduğu için, binde 5’e göre daha fazla satılma imkânı buralarda olabilir ve oranlar böyle çıkıyor. Ancak burada unutmamamız gereken bir husus var, o da şu: Buralarda, özelliğine göre, il valiliklerine, tapu il müdürlüklerine, yüzde 10’u geçmemek üzere, aşağı doğru düzenleme yetkisi veriliyor. Buradan…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bakanlar Kuruluna…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bakanlar Kuruluna da, oradaki il merkezine de bu yetki veriliyor. Bunların hepsine, tapuya da bu kuralların işletilmesi hususu getiriliyor. Dolayısıyla burada düşecek şu: O ilin valisi, Bakanlar Kurulu bunları düzenlemek durumunda.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hangi vali; ilin valisi mi, iktidarın valisi mi?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, onları bildirmek zorunda, çünkü komisyonlar kuruluyor. Bu komisyonlar görevini yapmak zorunda, üç ay içinde bitirmek zorunda.

Geçici maddeyle de, şu ana kadar satılmış olanlara da bazı düzenlemeler, onları koruyucu, haklarını koruyan hükümler getiriyoruz. Ne kimsenin malını ne topraklarımızı, böyle bir şey… Ne satışı var… Efendim, mülkiyet hakkı ile egemenlik hakkını birbiriyle karıştırmamamız lazım.

Evet, bu düzenlemeyle, peki, ülkemiz kazanıyor mu kaybediyor mu? Bence sorulması gereken önemli sorulardan biri de bu. Bir kere, bu yeni geçici maddeyle, mülk alan kişilerin hukuku korunmuş oluyor. Bunlar da, bu devletimizin ciddiyetinin temel ölçüsüdür.

İki: Biz, bu düzenlemelerle, turizmi üç aya, beş aya değil, on iki aya yaymış oluyoruz ve işsizliğe çözüm getirmiş oluyoruz. Unutmayın, buraya gelecek her insan, mülk alacak insan -bunun inşaatı var- yiyeceği, içeceği, her türlü hizmeti buradan alacak, gidip de kendi ülkesinden cebine doldurup ekmeğini getirmeyecek, buradan alacak. En az yılda beş altı bin konut daha bunlar için üretilecek, ekonomiye nakit girişi sağlanacak. Mesela, şu ana kadarki yapılanlar için bir hesap yaptım, ortalama bir hesap; bugüne kadar 43.119 daire satılmış, satılan daireyi söylüyorum. Ortalama bir evin değerini 80 bin euro düşünsek demek ki 3,5 milyar euro Türkiye’nin cebine girmiş ve ayrıca bunlar mutfak eşyalarını… Sadece evinin içindeki düzenlemenin hesabını yaptım, yaklaşık 500 milyon euro bunlar için para harcadığı görülüyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bunları Avrupa’dan getirdi hep.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, cebine koyup getirdi, doğru, haklısınız! Ya, böyle mantıklar dünyada… Bu ülkede yaşıyoruz ya!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tır’larla geliyor.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, doğrudur efendim, doğrudur! İsterseniz gidin bakın, onların bazı şeyleri bize uymaz bile.

Ve bunların, işletmek için ise, sadece bunların, günlük, her yıl işletilmesi için harcamaları gereken para da 200 milyon euro civarında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Peki, yabancılar sadece para mı getiriyor? Hayır, çevreye duyarlılıklarını getiriyorlar, modern toplum bilincini getiriyorlar, ikinci vatan olarak gördükleri bu ülkeyle, her meseleleriyle ilgilenir hâle geliyorlar. Unutmayın, mal canın yongasıdır. Başka bir ülkede ufacık bir mülkünüz olsun, bırakınız onu, orada bir araç alın isterseniz, o ülkenin her şeyiyle ilgilenir hâle gelirsiniz.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Onun için iyi anlaşıyorsunuz yani.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Problemlerine sahip çıkar, kültürel değişim olur…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yurt dışında sizin eviniz var mı?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, benim evim yok ama varsa sizin…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye almadın? Niçin almadın?

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bakın, evim olmayabilir ama bir iş kurabilirsiniz. Ben fikri söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Evler gümrükten geçmez.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, evler gümrükten geçmez değil mi? Doğru söylüyorsunuz.

Bir de, ayrıca uluslararası bir reklamınızı yapıyor bu insanlar. Bu ülkeye geliyorlar, insanlarınızı tanıyorlar ve bu dostluğu götürüyorlar.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Mülkiyet hakkıyla egemenlik hakkını karıştırmayalım; mülkiyet başka bir şey, egemenlik başka bir şey. Egemenlik hakkını kaybedecek bir santim toprağın bedeli bellidir, tarihte de bellidir, bugün de bellidir. Onun bedeli kandır, kimse başka türlü alamaz! (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yabancılar karıştırırsa ne yapacağız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükkaya.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Bayramoğlu (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle konu hakkında daha teknik bir konuşma yapmayı planlamıştım -olayın ekonomik boyutunun, uluslararası boyutunun üzerine fikirlerimi sizlerle paylaşacağım- ancak benden önce konuşma yapan arkadaşlarımın özellikle mütekabiliyet konusuyla ilgili gündeme getirdiği konulardan dolayı 35’inci maddenin birinci paragrafını yani değişmemiş birinci paragrafını tekrar sizlere okumakta fayda görüyorum: “Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye’de işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı aynî hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı geçemez.”

Şimdi, mütekabiliyet konusundaki sınırlama zaten kanunla belli. Özellikle toprakların satılması konusunun burada gündeme getirilmiş olması hakikaten şaşırtıcı. Çünkü, onları da size bir başka verilerle ve rakamlarla anlatmakta fayda görüyorum.

Bakın, 1920 senesinden bugün 2008 senesi 29 Nisanına kadar yabancıların Türkiye’de edindiği toplam mülk 65.162 adet, bunların yüz ölçümü olarak gündeme getirdiğimiz toplam alanı da 39 kilometrekare. Çünkü Türkiye'nin yüz ölçümüyle bunları anlatacağım için kilometrekare bazlı rakamları veriyorum. Bu da Türkiye'nin toplam yirmi binde 1’ine  tekabül ediyor, bırakın binde 5’leri, imara açılmış yüzde 10’lu rakamları.

Dolayısıyla, bugün için sadece ve sadece mevzi imar planlı alanların yabancıların mülk edinmesine açılması konusunda ise size söyleyeceğim çok net rakam şudur: Türkiye'nin imarlı alanı, toplam yüz ölçümünün binde 3’ü kadardır. Biz binde 3’ün içerisinde yüzde 10’luk alanlık bir sınırlamayı zaten getirdiğimizde Türkiye'nin genelinde edinilebilecek taban alanlı mülkün sayısı ve sınırı bellidir. Velev ki metrekare açısından rakamları gündeme getirdiğimizde de bu konu çok açık ve net bir şekilde kanunun içerisinde zikredilmiştir. Sayın Büyükkaya okudu, ben de ısrarla bu paragrafı tekrar okumakta fayda görüyorum:  “Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde onuna kadar…” Bakın, bu da yüzde 10’unu alacak demek değil.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Kamuya ait yerleri çıkartın.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - “…yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilirler.”

Şimdi, olayın bir gayrimenkul geliştirme sistemi olduğu konusunu gündeme getirmez isek bunun bir gayrimenkul sektörü olarak değerlendirmesini yapmaz isek olayı bambaşka bir yere çekeriz. Ama ben şimdi teknik konulara biraz daha girmekte fayda görüyorum, o da şudur: Bakın, ülkemiz 2002 yılına kadar, temelde, öncelikli tarım amaçlı büyümeyi edinmiş, yanına, 1983’ten sonra, rahmetli Özal dönemiyle birlikte sanayileşme ile tarımsal alanın büyümesini birlikte koymuş bir ülkedir. Ama sanayileşmede istediğimiz verimi, istediğimiz büyüme hızını yakalayabildik mi? Maalesef yakalayamadık. Yakalayamamamızın temel sebebi iki tanedir: Bunun birincisi, yapısal reformları zamanında ve zemininde gündeme getirip o kararları almamamız, ikincisi de ülkemizi iyi idare edemememizde yatmaktadır.

2003’lü yıllardan sonra başta otomotiv sektörü olmak üzere, bunun yanında demir çelik, gemi inşa, tekne imalatları, beyaz eşya, tekstil, konfeksiyon gibi sektörlerin de büyümesi ve sektörlere yönelik ilgi ve alakanın oluşması, Türkiye'nin, ortalama yüzde 6,7 gibi büyüme rakamlarını ortaya koymuştur. Ama yeterli olmuş mudur? Maalesef yeterli olamamıştır. Sanayileşmede yeteri kadar hızı yakalamamız yeterli olmadığı gibi, dünyadaki enerji fiyatlarının beklenenden çok çok daha yukarıya çıkmış olması, Türkiye’de ciddi bir cari açık sıkıntısıyla bizi karşı karşıya bırakmıştır. Peki, bu cari açık içerisinde oturup her gün ağlayacak mıyız, yoksa buna alternatif yeni ekonomik enstrümanlar mı oluşturacağız? Esas cevabını vermemiz gereken konu burası. Petrol rezervimiz yok. İnşallah yapılan araştırmalarla yeni kaynaklar bulabiliriz. Umarım, inşallah, ülkemizde de birçok petrol kaynağını yakalayabiliriz. Ama, bana göre -bir iş adamı kimliğiyle bunu özellikle söylüyorum- petrolün yerine Türkiye’de ikame edebileceğimiz ve cari açığımızı ortadan kaldırabilecek en önemli ekonomik enstrüman inşaat sektörü ve sanayinin yanında büyüme hızını artırabileceğimiz yabancılara mülk edindirme hakkı meselesidir. Bakın size birkaç tane rakam vereyim: Özellikle burada gündeme getirildiği için söylemekte fayda görüyorum; İspanya örneği verildi, ama İspanya turizm örneği olarak verildi. Ben size İspanya’nın Avrupa Birliği üyesi insanlarının, o ülke insanlarının kurduğu Ciudadanos Europas’a göre verilen rakamlarını söylüyorum: 2008 yılına kadar İspanya’da, ağırlığı Avrupa Birliği üyesi vatandaşlar olmak üzere, toplam mülk edinilen miktar 2,5 milyon adettir. Mülk bu, arazi değil, yazlık ve daire. Peki, ortalama ödenen rakam ne kadardır beher mülke? 250 bin euro, beheri 250 bin euro. Yani, İspanya ekonomisine Avrupa Birliği ülkeleri vatandaşlarının sadece gayrimenkul geliştirme sektörüyle sokmuş olduğu para miktarı 600 milyar eurodur. Peki, bununla sınırlı mıdır bu? Hayır. Bu 2,5 milyon insan her yıl gayrisafi millî hasılasına destek olmak üzere ortalama, yine Ciudadanos Europas’ın rakamlarına göre, yılda 20 bin euro gayrisafi hasılalarına harcama desteği vermektedir. Bu ne demek? Yılda 50 milyar euro, ekonomik olarak, İspanya’nın ekonomisine katkıyı yabancı insanlar sağlıyor demek.

Peki, Türkiye’de bu kadar ortalığı velveleye verdik; en başta, ağırlıklı Ege bölgeleri olmak üzere toplam vermiş olduğumuz, satmış olduğumuz mülk miktarı ne kadar? 64.709 tane, o bölgede. Peki, bunda da birçok yapısal reform hatamız var, kanunlarımızda eksiklikler var, işte, imar planlarımızda eksiklikler var, bunların yenilenmesi lazım ve yeniden imara açılmış olması lazım.

Bir ikinci örnek daha vereceğim size. Gezi amaçlı veya iş amaçlı mutlaka bir çoğunuz gitmişsinizdir. Bir spot örnek vereceğim size: Dubai. Bakın, 2002 senesine, 2003 senesine kadar Dubai’nin iki tane ekonomik büyüme trendi vardır: Birisi, hizmet sektörü olarak lojistik ve uluslararası dış ticarettir, re-export ticaretidir. İkincisi de turizm sektörüdür. Yani otelciliği geliştirme planlaması yapmıştır. Fakat 2003’ten sonra petrol fiyatlarının artışıyla ülkeye gelen kaynaklarla sadece Dubai… Dubai dediğimiz, bir ülke değil arkadaşlar; Dubai dediğimiz, bir şehir, bir çöl. Sadece çölü topraklaştırmak, yeşillendirmek gayesiyle planladıkları gayrimenkul sayısı yılda ortalama 150 bindir. 2003-2008 arası Dubai’de yabancılara satılmış olan toplam mülk miktarı 930 bin adettir. Kim aldı bunları? İranlı aldı. Kim aldı? Amerikalı aldı. Kim aldı? Avrupalı aldı. Belki de birçok Türk kişi de aldı. Ne yaptı? Bir de oturum yetkisi verdi. Şimdi oturum yetkiniz var, bir de mülkünüz var, gidiyorsunuz oraya, harcama yapıyorsunuz. İşte, ben bu noktada, özellikle Avrupa Birliğinin tam üyeliği sürecini yaşadığımız bir noktada elimizde iki tane güzel imkân olduğunu sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum.

Bunun bir tanesi turizmdir. En çok Avrupa’dan insan Türkiye’ye geliyor. Bizim en güzel reklamımız, Türkiye’de güzel hizmet verdiğimiz, güzel yemekleri yediği, güneşi, kumsalı vesairesi ve güzel de ilgi, alaka gören kişinin kendi ülkesine döndüğünde o ülkesinde yapacak olduğu PR çalışmasıdır.

İkincisi de, yine Avrupa Birliği ülkelerinin -özellikle altını kalın kalemle çiziyorum- “soğuk iklim ülkeleri” dediğimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

… İrlanda gibi, İzlanda gibi, İngiltere gibi, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerin ve yaşı da ellinin üzerine çıkmış, emekliliğini daha rahat bir ortamda geçirebilecek olduğu ülke olarak gördüğü Türkiye’dir.

Bakın, bu insanları Türkiye’ye getirmemiz hem onların kaynaklarını gayrisafi millî hasılaya destek olarak verdirmek demektir hem de bunlar aynı zamanda, ülkelerine döndüklerinde Türkiye'nin bir anlamdaki PR’ını, lobisini ve turizm ataklarını yaptırtacak kişiler demektir.

Yani, ben özetle son cümle olarak şunu söylemekte fayda görüyorum: Bu kanun bir tapu satma, bir toprak satma kanunu değildir. Bu kanun, Türkiye’de ciddi anlamda bir gayrimenkul geliştirme kanunudur ve bu anlamda değerlendirilmesi hem bizlere hem de ülkemize faydalı olacaktır.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar ve hürmetler  sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.

Şahsı adına ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’ta.

Buyurunuz Sayın Badak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı uyruklu kişilere mülk satışı denilince hepimiz önce bir duruyoruz. Çanakkale’de savunduğumuz, İstiklal Savaşı’nda yurdun dört tarafında kanla kazandığımız bu toprakları yabancılara mı satacağız, diye önce bir irkiliyoruz. Fakat sonra işin aslını incelemeye başladığımızda bunun böyle olmadığını görüyoruz.

Biz cumhuriyetimizi kurduktan sonra Milletler Cemiyeti içerisinde gururla, huzurla yer aldık. 1950’li yıllarda Birleşmiş Milletler Teşkilatına katıldık. 1960’lı yıllarda da Avrupa Birliği içerisinde yer alma iradesini Türkiye Cumhuriyeti gösterdi. Sonraki hükûmetler bu iradeyi uyguluyor. En büyük iradeyi de 58’inci ve 59’uncu Hükûmetler gösterdi. 60’ıncı Hükûmet de bu yolda güvenli adımlarla ilerliyor. Umarım, en kısa zamanda Avrupa Birliğiyle bütünleşmemiz ve dünyada hak ettiğimiz yeri aldığımız günleri göreceğiz.

FARUK BAL (Konya) – Sarkozy izin vermiyor.

SADIK BADAK (Devamla) - Ülkemiz, 1920’li yıllardan, o yoksulluk günlerinden bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisine ulaştı. Hep beraber hedefimiz dünyanın 10’uncu büyük ülkesi, 10’uncu ekonomisi olmak.

Burada yabancılara mülk satışı konusunda çeşitli endişeler dile getirildi. Bu endişelerin bir kısmını hepimiz paylaşıyoruz. Nitekim o endişelere bağlı olarak yasa son derece sınırlamalar getirmiş bulunuyor. Şimdi bir an düşünelim. Bu endişeler doğrultusunda her şeyden vazgeçelim. El birliğiyle, Türkiye’den mülk edinmiş olan bu elli dört ülkenin vatandaşlarının bütün haklarını iptal edelim. Bizim vatandaşlarımızın da yurt dışında edindikleri bütün mülkleri derhâl satmalarını ve ülkemize dönmelerini isteyelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir şey diyen yok ki! Varsayım.

SADIK BADAK (Devamla) - Dinleyin.

Bu bize güç mü kazandırır? Bu bize güç kazandırır mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nereden çıktı? Öyle diyen mi var?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Dicle ve Fırat havzasında niye toprak satıyordu, onu soruyoruz.

SADIK BADAK (Devamla) - Biz, dünya milletleri içinde, iki yüzden fazla devletin içerisinde en güçlü ülkeler içerisinde olmayı ve milletimizin fertlerini dünya milletleri içerisindeki fertler arasında göğsü ilerde, başı açık gezebilecek konumda olmasını arzu ediyoruz hep beraber. Dolayısıyla, eğer bizim ülkemizin vatandaşı o elli dört ülkeden herhangi birinde mülk satın alabiliyorsa, aynı şartlarla, biz, hiçbir endişeye mahal bırakmaksızın, o ülkenin vatandaşına da bu ülkede tapu vermekten endişe etmemeliyiz. Güvenlik sınırlarını, asayiş sınırlarını tabii ki ilgili bakanlıklar, ilgili kamu kurumları zaten görevleri dairesinde yapmaktalar. Bu konularda kendimizi endişeye sevk edici çeşitli abartılı düşüncelere hiç kaptırmamalıyız.

Bu yasa, gerçek şahıslara imar sınırları içerisinde -biraz önce ifade edildi- mülk satışını düzenliyor. İmar sınırları içerisinde, burada ifade edilen endişeler çerçevesinde tarım arazileri de bulunabilir fakat bir gerçeği gözden uzak tutmayalım: Bizim ülkemizde ortalama tarım arazisi büyüklüğü 1,5-2 dekardır. Ülkemizdeki tarım sektörünün verimsizliğinin temel sebeplerinden birisi de budur, tarım arazilerinin olması gereğinden fazla bölünmüş olması ve veriminin azalması. Avrupa Birliğinde ortalama büyüklük 175 dekardır. Hangimiz söyleyebiliriz, bugün, imar planları dahilinde hangi ilçede veya hangi ilde 100 dönümün üzerinde, hatta 50 dekarın üzerinde tarım arazisi vardır? Keşke olsa, keşke olsa da bizim vatandaşlarımız bu tarım arazilerini verimli şekilde işletse, tarımda verimliliğimiz yükselse. 59’uncu Hükûmetin bu konuda çıkardığı yasayı hepimiz alkışlıyoruz. Tarım arazilerinin 20 dekara çıkarılması konusundaki uygulamayı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü başarıyla yürütüyor ve destekliyoruz. Sadece 20 dekar… Arkadaşlar, Avrupa Birliğinde 175 dekar ortalama tarım arazisi büyüklüğü. Dolayısıyla imar sınırları içerisinde tarım arazisi satışı bu kanun çerçevesinde fiilen mümkün görünmüyor. Öyleyse, daha çok bu kanun, kat mülkiyetine tabi alanları veya kat mülkiyeti dışında özel konut satışına yönlendiren bir kanun. Konut satışına yönlendiğini ifade ettiğimiz zaman, bir bakalım. Türkiye’de bugüne kadar Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün verilerine göre kat mülkiyetine tabi satın alan kişi sayısı 42.742. Bu 42.742 mülk en fazla beş ilde satılıyor. Bu beş il Antalya, İstanbul, İzmir, Muğla ve Aydın. Bu 42 bin mülkün 37.130’u bu beş ilde satılmış. Bu rakamlar da bu satın almaların tamamen turizm amaçlı olduğunu gösteriyor; daha önceki değerli konuşmacılar ifade etti.

Bu satın almaların turizm amaçlı olduğunu gösteren bir başka gösterge de Anayasa Mahkemesinin bu kanunu iptal tarihi olan, iptalin yürürlüğe girdiği tarih olan 17 Nisandan bu yana -eminim sizleri de aramışlardır- özellikle Antalya’dan Çanakkale’ye kadar olan kıyılarımızdaki ilçe belediye başkanlarımız hararetle ifade ediyorlar, telefonlarla arıyorlar, Meclise geliyorlar “Aman gözümüz Mecliste, bu kanunu bir an önce çıkarın.” diyorlar. Bu belediye başkanlarımız acaba kendi ilçelerini satmak mı istiyorlar? Onun için mi bize bunları söylüyorlar? Bu gerekçeleri, bu ifadeleri hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değil.

Dünkü Sabah gazetesinde Sayın Yavuz Donat’a Alanya Belediye Başkanımızın ifadesi var, yine aynı bu şekilde: “Gözümüz Meclistedir, bu kanunun çıkmasını heyecanla bekliyoruz.” diye.

Yine size Antalya Ticaret ve Sanayi Odasının resmî yayın organının geçen ayki sayısından aynen okumak istiyorum: “Bugüne kadar yabancıların edindiği konut sayısı Antalya ilinde 17.850’dir. İlimizde mesken abonesi sayısı 700 binlerde. Dolayısıyla yabancıların edimindeki konut oranı yüzde 2’ler düzeyindedir. Yabancılar tarafından edinilen ana taşınmaz sayısı ise 1.630, alanı 1,8 milyon metrekare yani ortalama büyüklük bir dönümün biraz üzerindedir. Antalya’nın yüzölçümü 20 bin kilometrekare yani 20 milyon dekar alanımızın 1.800 dekarı on binde 1’den daha az bir oranı yabancı mülkiyetindedir. Konut alanlarını da sayarsak bu 2 katına çıkar ve on binde 2’ye yaklaşır. On binde 2 oranında satıştan elde edilen döviz geliri 2,5-3 milyar dolar civarındadır. Kanun izin verdiği takdirde bu 10 kat artsa sadece Antalya’ya gelecek döviz miktarı 25 milyar dolar mertebesindedir.” ATSO’nun yayın organı.

Dolayısıyla, bu kanun bu hâliyle ülkemizin menfaatlerini koruyucu, ülkemizin milletler cemiyeti içerisindeki yerini daha da sağlamlaştırıcı niteliktedir. Kanunun uygulanmasında özellikle turistik yörelerimizde yapılacak konutların ve yine özellikle Avrupa Birliği vatandaşlarına satılmasına özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu, Avrupa Birliği sürecinde bizim politikalarımızı da kolaylaştıracaktır kanaatindeyim.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Badak.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz tasarının tümü üzerinde.

Soru-cevap işlemimiz yirmi dakikadır.

Sırayla söz vereceğim.

Sayın Süner, Sayın Öztürk, Sayın Macit, Sayın Bulut, Sayın Taner, Sayın Akkuş, Sayın Serdaroğlu ve Sayın Genç ekranda gördüğümüz.

Buyurunuz Sayın Süner.

Sayın Süner? Yok.

Sayın Öztürk, buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, bir an için gözünüzü kapayın ve doğup büyüdüğünüz ilçenizi düşünün. İlçenizdeki uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içinde kalan toplam alanın yüzde 10’unun bir yabancı tarafından satın alındığını düşünün. Bu büyüklükte bir alanı satın alan bir Türk vatandaşı olsa bile, o ilçede hatırı sayılır bir gücün sahibi olur mu olmaz mı? Şimdi gözünüzü açın Sayın Bakan ve yüzde 10 oranının düşürülmesi gerekip gerekmediğine cevap veriniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Macit…

HASAN MACİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 01/01/2003 tarihinden bugüne kadar yıllar itibarıyla yabancılara satılan taşınmaz malların bedelleri ile cari açığın ne kadarı karşılanmıştır?

Bir ikinci sorum: Sayın Bakana sormuş olduğum 4875 sayılı Kanun’la kurulan şirketlere Türkiye’den satılan toprak miktarının Hazineden sorulmasıyla ilgili bir yanıt geldi. Hazineden sorumlu Devlet Bakanımıza sorduğumda, Tapu Kadastroya sorulmasıyla ilgili bir yanıt geldi. Bu Kanun’la satılan topraklar acaba gizleniyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Macit.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Dışişleri Bakanı Babacan, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanına “Bizi Avrupa Birliğine almayacaklar.” diyerek şikâyet ediyor, dert yanıyor. Bizi almayacakları belliyse, onların dayatmalarına Türkiye Büyük Millet Meclisini niye alet ediyorsunuz?

Bu toprakların bedeli şehit kanlarıdır. Döviz temin etmek için üretimi arttırmak yerine niçin toprakları sattırmayı tercih ediyorsunuz?

Balıkesir’in Gönen ve Manyas ilçelerinde -çeltikten para kazanamadıkları için- bir İngiliz firmasına, aracı bir şirketle, binlerce dönüm arazi, tarla satıldı. Yine, Edremit Körfezi’nde zeytinlikler satılıyor. Bunun sonu nereye varacaktır? Bunu düşünerek mi bu kanunu getirdiniz? Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, yabancıların ülkemizde aldıkları toprakların toplam alanı metrekare olarak nedir? Türklerin yurt dışına aldıkları toprakların toplam alanı nedir?

İkincisi: Ülkemizde verilen tapularla diğer ülkelerde verilen tapular aynı mıdır? Yani ülkemizdeki gibi mülkiyet tapusu mu verilmektedir yoksa intifa hakkı tapusu mu verilmektedir?

Bir üçüncü soru: Aydın ili Didim ve Kuşadası ilçelerinde, yabancılar, aldıkları arazileri, yaptıkları evleri devre mülk gibi kendi soydaşlarına vermekte ve buradan da -normal vatandaşımız kira gelirlerini beyan ederken- kira geliri olmadan, orada kendilerince bir sistem geliştirmişler. Bunun turizmin üzerindeki etkilerini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Mersin il sınırları içerisinde yabancıya toprak satışı sonucu kaç metrekare toprak satılmıştır? Bunların daha ziyade kıyıya yakın alanlarda olmasının, ileriki yıllarda özellikle turizmi ve tarımı nasıl etkileyeceği konusunda bir çalışma yaptırdınız mı? Çalışma yoksa, yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Bir ikinci soru: AB ülkelerinin birçoğunda yabancıya toprak ve taşınmaz satışları genellikle yirmi bir, kırk altı ve doksan dokuz yıllık olarak düzenlenmektedir. “Aklın yolu bir” diye bir sözümüz var. Türkiye’de böyle bir yola gidilmesi daha uygun olmaz mı? Yoksa “Kırk altı ve doksan dokuz yıl çok uzak; kim öle, kim kala.” anlayışıyla mı hareket edilmek düşünülüyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; görüşülen yasanın getireceği sonuçlar içinize siniyor mu bilmiyorum ama bizim sinmiyor.

İstanbul Fatih’te Fener Rum Patrikhanesinin bulunduğu Balat ve Patrikhane civarında metruk ve yıkılmaya yüz tutmuş binalar normal değerlerinin 3-4 katı üzerinde el değiştiriyor. Buralar yabancıların arkalarında olduğu kişilerin ellerine geçti ve geçmeye de devam ediyor. Bu yasayla birlikte bu binalar ve buradaki gayrimenkuller gerçek sahiplerinin eline geçecektir.

Burada sormak istediğim şudur: Patrikhane çevresinde ve Balat’taki çok yüksek fiyatlarla satılan bu gayrimenkullerle ilgili, yüce milletimizi bilgilendirecek düşüncelerinizi bizlerle paylaşır mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Bakana sorularım şunlar: Ben bundan bir süre önce yani 2002’den önce Meclis Başkan Vekiliyken Batı Trakya’ya gittim. Batı Trakya’da bir yere götürdüler beni. Büyük bir tesis kurmuşlardı orada. O tesisin olduğu yer eskiden Türk vatandaşlarınınmış fakat sonradan… Önce gelmişler, bunlara “Şu mülkü bize satın.” demişler ve 2 milyon drahmi teklif etmişler, vermemişler ama 22 milyon drahmi verince satmışlar.

Acaba Hükûmetimizin Batı Trakya Türklerinden Yunanlılar tarafından satın alınan arazi miktarı konusunda bir bilgisi var mıdır; bir?

İkincisi, Türkiye’de öteden beri basında yer alıyor, yazılıyor: İsrailliler, Yunanlılar, Suriyeliler Türkiye’nin belli bölgelerinde, özellikle GAP bölgesinde arazi almışlar mıdır? Ne kadar büyüklükte bir arazi almışlardır?

Ayrıca, İstanbul’da şu Vakıflar Yasası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, hâlen ülkemizin hangi il ve ilçelerinde mevzi imar planı ve imar planı içerisinde kalan alanların yabancılara satılacak bölümü bittiği için üst sınır yüzde 10’a yükseltilmektedir. Daha açıkçası, hangi turizmi yoğun olan ilçelerde yabancı baskısı bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirtmiştir?

İkincisi, Türkiye’de çözüm bekleyen birçok sorun varken, neden bu yasa tasarısının çıkartılması konusunda Hükûmetiniz acele etmektedir? Kısacası, ekonomik krizin ötelenmesi için yabancılardan para girişinin hızlandırılması mı düşünülmektedir?

AKP iktidarları döneminde yabancılara satılan toprak ve taşınmaz mal satışı değerleri nedir? Bu değerlerin 1920’den bu yana yapılan satışlardaki payı yüzde kaç olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Çöllü…

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Efendim, Cumhuriyetin ilanından itibaren 2002 yılına kadar yabancılara kaç metrekare toprak satılmıştır? 2002 yılından bu tarihe kadar da içinde mülk olan ne kadar alan yabancılara satılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çöllü.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, Yunanistan Avrupa Birliğine üye olduktan sonra Adalet Divanının baskıları üzerine yabancılara taşınmaz satışının önünü açmıştır. Şimdi,  Türk vatandaşlarına vize uygulayarak ülkesine kabul eden Yunanistan’da kaç Türk vatandaşımız ne kadar mülk edinebilmiştir? Adalarda yabancılara mülk satışında sınırlamalar devam etmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe.

Son soruyu alıyorum.

Sayın Köse buyurunuz.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, yabancılara taşınmaz satışını turizmle açıklıyorsunuz. Peki Dicle ve Fırat’ın suladığı alanlarda Şanlıurfa, Mardin gibi illeri kapsayan GAP bölgesinde yabancılar turistik amaçla mı toprak alıyorlar? Ayrıca, Hatay’da da mı yabancılar turistik amaçla alıyorlar?

İkinci sorum: Yunanistan’da sınırda, sınıra yakın bölgelerde ve adalarda yabancılar toprak alamıyor. Buna karşılık Türkiye’de Ege kıyılarında yabancıların edindikleri gayrimenkullerin sayısı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Buyurunuz Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşların sorularına cevap vermeye çalışacağım. Bir kere, bazı genellemeler yapmak istiyorum. Bir; 1934’ten 2002’ye kadar değil 2,5 hektar, 30 hektara kadar yabancı gerçek kişilere toprak satılabiliyordu, 30 hektardan daha yukarıya -ki bunun sınırı yoktu- Bakanlar Kuruluyla satılabiliyordu; şu anda bu, 2,5 hektara düşürülmüştür.

İkincisi: Çok konuşuldu, mütekabiliyet, o günden bugüne var, zaten mütekabiliyet olmasa olmuyor. Askerî bölgeler de satılabiliyor mu? Hayır. Askerî yasak bölgeler de, hayır; askerî güvenlik bölgelerinde, hayır; stratejik bölgelerde, hayır; tarım alanı olan bölgelerde, hayır. Nerede? Konut ve iş yeri olabilen planlı alanlarda satılabiliyor. Köylerde satılabiliyor mu? Hayır. Plansızsa, katiyen satılamıyor.

Bunları söyledikten sonra, biraz evvel değerli arkadaşlarım bilgi de verdiler. Almanya’da Faruk Şen’in başında olduğu Türkiye Araştırmalar Merkezi şunu söylüyor: 2003, 2004 sonuna kadar -Alaattin Bey bunu 2008’e erteledi- 220 bin tane konut sahibi Türk var; 955 bin-1 milyon Türk kökenli hanede. Türkiye’de 65 bin 162 tane taşınmaz alınmış. Biraz evvel Sayın Ali Bayramoğlu Bey de anlattı; bu, toplam 39 kilometrekareye tekabül edebiliyor.

Şimdi, özellikle bu cari açık çok konuşuldu. “Yabancılara gayrimenkul satalım, cari açığımızı kapatalım.” Tek başına böyle bir düşünce olmaz, bunu kimse de söylemedi. Ha bunlardan katkısı olabilir mi? Olabilir. Ama şunu söylemek lazım: Bizi eleştiren değerli arkadaşlar 2001 yılında borç/gayrisafi millî hasılanın Maastricht Kriterleri’nin çok üzerinde, yüzde 100’e yakın olduğunu hep biliyorlar. Burada aramızda maliyeciler var. Ama bugün yüzde 40’larda çok şükür. Yani o bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinden, gayrisafi millî hasılasından, ihracatından, kişi başına düşen gelirinden bahsetmeye gerek yok; bunu artık herkes ezberledi. Türkiye Avrupa’da altıncı büyük ekonomi, dünyada da on yedinci büyük ekonomi. O bakımdan, tek başına, böyle bir “Arsa satalım, cari açık kapatalım.” diye bir düşünce katiyen olmaz, olmamıştır, olmayacaktır. Altmış üç ülkedeki müteahhitlik hizmetleriyle 20 milyar dolarlık iş üstleniyoruz. Bu, geçmişte çok çok düşüktü. Yurt dışından gelen yabancı sermaye yılda 1 milyar dolardı, şimdi 20 milyar dolar oldu. Turizm, Allah’a çok şükür 20 milyar dolara ulaştı, bu yıl inşallah yüzde 15 daha artacak.

“Tapular aynı mıdır?” Doğrudur. Avrupa Birliğine giren ülkelerden yalnızca İngiltere’de doksan dokuz yıllık -kendi vatandaşına da; çünkü Kralındır orada arazi biliyorsunuz, kimseye satılmaz- leasing verilir. Diğer Avrupa Birliği ülkelerinin hepsinde direkt satış vardır. Bize ne yapıyorlarsa biz de onlara aynısını yapıyoruz.

Devre mülk gibi sistem, doğrudur, bu yapılmaktadır. Yani alan bu yabancılar bunları devre mülk gibi satmaktadırlar. Bununla ilgili Maliye Bakanlığımız ve ilgili bakanlıklarımız çalışmaktadırlar.

“Mersin’de kaç metrekare toprak satılmıştır?” Bununla ilgili söyleyeyim: 942 tane; 671’i konut, 602 bin metrekare arazi, toprak satılmıştır.

Didim’de 2.934 taşınmaz, 438 bin metrekare; Kuşadası’nda 2.307 taşınmaz, 2 milyon metrekare satılmıştır.

Şimdi Yunanistan’daki durumu söyleyeyim: Yunanlıların 10.039 taşınmazı var, bunun 8.417’si Türk asıllı Yunanlı vatandaşlarımızındır.

GAP’ta İsrailli ve Yunanlıya tek metrekare mal satılmamıştır. Bunu üç senedir anlatıyoruz, ama tekrar herhâlde bütün arkadaşlara bu kitapçıktan dağıtmamız gerekecek.

Türkiye'de İsraillilerin taşınmaz durumu: 72 İsraillinin 100 taşınmazı vardır değerli arkadaşlar.

Patrikhane çevresinde, Balat’ta satılanlarla ilgili araştırıp size bilgi veririz, ama biraz evvel gelen bilgiye göre, İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesi çevresinde yabancıların aldığı bir yer yoktur. Bunu tekrar inceleriz, resmî olarak yazıyla size bildiririz.

Balıkesir Gönen’de İngilizlerin tarlası bulunmamaktadır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Aracı firmayla satın alıyorlar.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – “İmarlı alanların yüzde 10’u çok değil mi?” Şöyledir: Bu konuda yetkiyi Bakanlar Kuruluna verdik. Yüzde 10 olacak diye bir şey yok, yüzde sıfır da olabilir, 0,5 de olabilir, 1 de olabilir, 2 de olabilir; bu yetkiyi Bakanlar Kuruluna verdik. Burada çok dikkatli gittiğimizin herkesin bilincinde olması lazım, özellikle 30 hektarlık satışı 2,5 hektara düşürdüğümüzü de gözden kaçırmamak lazım.

Bu yüzde 10 oranını, Anayasa Mahkememizin binde 5’lik il sınırı oranını dikkate alarak yaptık biliyorsunuz, bu konuda bir düzenleme yaptık.

“Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren kaç metrekare toprak satıldı? 2002’den bugüne kadar ne kadar satıldı?” Bununla ilgili bilgiyi arkadaşlarımıza vereceğiz.

“Yunanistan’ın yabancılara mal satması için AB’nin bir baskısı var. Türklere ne kadar mal satıldı?” Bunları da vereceğiz. Ama şunu söylemek lazım, bizim Avrupa Birliğine müracaatımız 60’lı yıllara dayanıyor, ama Türkiye'de yabancılara gayrimenkul satışı 1930’lardan evvel de vardı. O bakımdan, Avrupa Birliği bize dayatarak “siz mal satacaksınız” diyemez, Türkiye Cumhuriyeti’ne bunu hiç kimse diyemez.

Biraz evvel bir değerli konuşmacı şunu yaptı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı haritalarda bazı vilayetleri de bazı ülkelerin sınırları içerisinde…” Doğrudur, biz iktidara gelmeden bu vardı ama bizim çok yakınımızda bir komşumuz bir vilayetimizi kendi haritaları içerisinde gösterirken bugün onu gösterememektedir. Siz güçlü olursanız bunu hiç kimse gösteremez, bunu herkes bilsin.

Evet, özellikle bu kıyılarda -biraz evvel de söyledim- askerî güvenlik bölgelerinde, stratejik bölgelerde yabancılara gayrimenkul satışı katiyen olmamaktadır. Özellikle bu konuyu bir daha da hatırlatmak isterim: Stratejik bölgeler, güvenlik bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve askerî bölgeler. Konut ve iş yeri olduğunu tekrar söyleyeyim, planlı alanlar olduğunu tekrar söyleyeyim. Yüzde 10 mecburiyeti yoktur, yüzde 10’a kadar Bakanlar Kurulu yetkilidir. Biz, tüm valiliklerimizden bu alanları istiyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, binde 5 yetmiyor mu? Niye gerek duyuyorsunuz o zaman, niye? Binde 5 yetmiyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, binde 5’i Anayasa Mahkemesi iptal etti Değerli Vekilim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, o zaman niye gerek var? Dursun o hâliyle, eski hâliyle kalsın.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ama satış zaten 1934’ten beri var Değerli Vekilim. Bunu satacaksanız, buna bir kıstas getireceksiniz ve yasal bir zemine oturtacaksınız. Anayasa Mahkememizin iptaline biz de uyarak yeniden bir düzenleme yaptık,bunu komisyonlarda da konuştuk. Benim gördüğüm kadarıyla Komisyonda da değerli muhalefet milletvekillerinin hepsi ikna oldular.

Peki, teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Bir dakika süremiz var.

Sayın Barış, buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, sorduğum soruya yanıt alamadım maalesef daha.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, son yıllarda bazı bankalarımız yabancıların eline geçmiş durumda, en azından çoğunluk hisseleri. Bu bankaların bazıları Trakya’da çiftçilerimize çok özel koşullarda kredi vermektedir ve bu kredi karşılığında bu topraklar ipotek edilmektedir. Bu, doğru mudur? Eğer doğru ise tabii bilginiz varsa- ipotek edilen topraklarımızın miktarı ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Barış.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Milletvekilim, bu konuda kesin bir bilgim yok. Sanırım, kesin bilgiyi alıp size iletirim. Konu belki diğer bir bakanımızı ilgilendirdiği için, ondan bilgi almam lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemimiz sona ermiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.55

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu‘nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nu görüşeceğiz.

7.- Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/458) (S. Sayısı: 90)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/503) (S. Sayısı: 128) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 128 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının tümü üzerinde görüşmeleri tamamlamış oluyoruz böylece.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ASKERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 103 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 103- Bu Kanuna göre askerlik meclisleri ile il ve ilçe idare kurullarının aldığı askerlik kararları ile kurul üyeleri hakkındaki şikayet veya itirazlar Milli Savunma ve İçişleri bakanlıklarınca müştereken; askerlik daireleri ve şubelerinin askerlik işlemlerine ilişkin kararları ile hekimlerin verdikleri raporlar hakkındaki şikayet ve itirazlar Milli Savunma Bakanlığınca incelettirilir.

Anılan meclis ve kurullar ile askerlik daire ve şubelerinin verdikleri kararlar ile muayenede görevli hekimlerin verdikleri raporlar aleyhine yapılacak şikayet veya itirazlar yahut bu karar ve raporların düzeltilmesini ya da değiştirilmesini gerektirecek nitelikteki bilgi ve belgelerin herhangi bir şekilde elde edilmesi üzerine, Milli Savunma Bakanlığınca bunların doğruluğu ve mevzuata uygunluğu araştırılarak sonucuna göre işlem yapılır.”

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

                      

(x) 128 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece tasarı kanunlaşmıştır.

Bakan konuşmak istiyor mu acaba?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır.

BAŞKAN – Peki.

9’uncu sırada yer alan, Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 9.- Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/508) (S. Sayısı: 129) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 129 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının tümü üzerinde söz olmadığı için maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ÇAVUŞ VE UZMAN ÇAVUŞ KANUNUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

Madde 1- 3/3/1954 tarihli ve 6320 sayılı Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 1- Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı birlik ve kurumlarına katılan muvazzaf erlerden, temel eğitiminlerinden sonra bölük, tabur veya eşidi komutanlıklarca çavuş olmaya elverişli bulundukları anlaşılanlar, alay veya eşidi komutan veya makamlarca da yeterlikleri onanmak şartı ile Milli Savunma Bakanlığı tarafından tespit edilecek esaslara göre çavuş yetiştirilirler.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

                                 

(x) 129 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

10’uncu sırada yer alan Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 130) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 130 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

HARP AKADEMİLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 24/5/1989 tarihli ve 3563 sayılı Harp Akademileri Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 3- Harp Akademileri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığına bağlı olup, aşağıdaki birimlerden oluşur:

a) Kuvvet Harp Akademileri;

1) Kara Harp Akademisi,

2) Deniz Harp Akademisi,

3) Hava Harp Akademisi.

b) Silahlı Kuvvetler Akademisi,

c) Millî Güvenlik Akademisi,

ç) Enstitüler,

d) İhtiyaca göre, Genelkurmay Başkanlığınca teşkil edilecek diğer eğitim ve öğretim birimleri,

e) Harp Akademileri Komutanlığına bağlı birlik ve kurumlar.

Gerektiğinde bu birimlerin birkaçı bir komutanlık altında birleştirilebilir.

                        

(x) 130 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Harp Akademilerinin kuruluş ve kadroları, Türk Silâhlı Kuvvetleri kuruluş ve kadrolarında gösterilir.”

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3563 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e) Enstitüler bünyesinde kurulan Askerî Bilimler Araştırma Merkezinde; Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bilimsel gelişmesine katkıda bulunmak maksadıyla, askerî ve millî güvenlik konularında, özellikle stratejik seviyede inceleme yapmak, yenilikleri araştırmak ve geliştirmek, elde edilecek sonuçlardan lüzumlu görülenleri ilgili komutanlık ve kuruluşlara duyurulmak üzere yayımlamak, akademik eğitim-öğretimin geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak.”

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Bakan konuşmak istiyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S. Sayısı: 69)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya  Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya  Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonraki işlerde de komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Haziran 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.32

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.