DÖNEM: 23 CİLT: 22 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 116’ncı
Birleşim 11 Haziran 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMA IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da görülen
kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan zarara ve çiftçilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yeni kurulan
üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/693) ve (6/694)
esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/60) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 39 milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında
yaşanan bazı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212) 3.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/211) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) 2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
1111 Sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi
Hakkındaki Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/257, 2/252) (S.
Sayısı: 240) 3.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/568) (S. Sayısı: 223) 4.- Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238) 5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) 6.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 milletvekilinin;
2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S.
Sayısı: 214) 7.- Türk Vatandaşlığı
Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/458) (S. Sayısı: 90) 8.- Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/503) (S. Sayısı: 128) 9.- Çavuş ve
Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/508) (S. Sayısı: 129) 10.- Harp
Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 130) 11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/296) (S.
Sayısı: 69) 12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/278) (S. Sayısı: 19) VII.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir genelgenin
uygulamasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/2991) 2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir operasyon kapsamındaki soruşturmaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3031) 3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cinsel tercihinden
dolayı ayrımcılığa uğrayanlara yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3103) 4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, borçlu geçen ortaöğretim
öğrencilerinin fark dersleri sınavına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3418) 5.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, yargı kararlarının uygulanmasına ve bir öğretmenle
ilgili işlemlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/3442) 6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir okula bağış
yapmayan öğrencilere karşı yapıldığı iddia edilen davranışlara ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3446) 7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çanakkale’deki alan
kılavuzlarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3486) 8.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’de
okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3531) 9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, yabancı ve azınlık vakıflarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/3557) 10.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, yeni Vakıflar Kanunundaki bazı düzenlemelere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/3558) 11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ihraç fındığın fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Vekili ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/3628) 12.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, TBMM lokantalarına
alınan bir firmanın ürünlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3899) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Güneydoğu Anadolu’nun tarım sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker cevap verdi. Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan 2008 yılı enflasyon oranına ve memur maaşlarının bu orana
göre artırılmasına, Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal, Amasya Genelgesi ve 12 Haziran Amasya Uluslararası
Kültür ve Sanat Etkinlikleri Haftası’na, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu’nun (3/151) (S. Sayısı: 188), Ordu
Milletvekilleri Eyüp Fatsa ve Enver Yılmaz’ın (3/152) (S. Sayısı: 189), Antalya
Milletvekili Deniz Baykal’ın (3/153) (S. Sayısı: 190), Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un (3/155) (S. Sayısı: 191), İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın (3/156) (S. Sayısı:
192), Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un (3/157) (S. Sayısı: 193), Adana
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın (3/158) (S.
Sayısı: 194), Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa’nın (3/159) (S. Sayısı: 195), Mersin
Milletvekili Ali Oksal’ın (3/160) (S. Sayısı: 196), İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in (3/161) (S. Sayısı:
197), İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un (3/162) (S. Sayısı:
198), Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un (3/163) (S. Sayısı: 199), Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın (3/164) (S. Sayısı: 200), Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un (3/165) (S. Sayısı: 201), Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen’in (3/166) (S. Sayısı: 202), Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları, Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Çin Halk
Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi, Ukrayna
Parlamentosu, Dışişleri
Komisyonu Başkanları ve beraberindeki parlamento heyetlerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere; Bahreyn
Temsilciler Meclisi Başkanı Halife Bin Ahmed Al-Dahrani ve bareberindeki heyetin, Ülkemizi ziyaretinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/543), Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/645), Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri
verildiği bildirildi. Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin,
demir-çelik fiyatlarındaki artışın inşaat ve imalat sektörlerine etkisinin
(10/185), Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin,
Ergene Çevre Düzeni Havza Planı çerçevesinde yaşanan gelişmelerin (10/186), Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin sorunlarının
(10/187), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı, (10/27, 34, 37,
40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun
görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir ay
ek süre verildiği, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve 57 milletvekilinin, yasa dışı dinlemelere zemin oluşturdukları ve himaye
ettikleri; özel hayatın gizliliği ve korunması ile haberleşme hürriyeti ve
gizliliği hak ve ilkelerinin yoğun ve keyfî şekilde ihlal edilmesine göz
yumdukları; bu suretle görevlerini kötüye kullandıkları; bu eylemlerinin Türk
Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Anayasa’nın
100’üncü maddesine göre en geç bir ay içinde olmak üzere Danışma Kurulunca
tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı, Açıklandı. Genel Kurulun 10/6/2008 Salı ve 11/6/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; aynı kısmında yer alan 238 ve 93 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; çalışma saatlerinin 10/6/2008 Salı
günü 15.00-21.00, 11/6/2008 Çarşamba ve 12/6/2008 Perşembe günleri 13.00-20.00
saatleri arasında olmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Eskişehir Milletvekili
H. Tayfun İçli’nin, konuşmasında Parlamentoya hakaret
ettiği iddiasıyla bir konuşma yaptı. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 08.05.2006 Tarihli ve
3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/22), İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2.5.1972 Tarih ve
1586 Sayılı “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın Ölüm Cezalarının
Yerine Getirilmesine Dair Kanunun” Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun
Teklifi’nin (2/66), İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın (1/541) (S. Sayısı: 219) görüşmelerine devam edilerek
11’inci maddesine kadar kabul edildi, 11’inci maddesi üzerinde bir süre
görüşüldü. Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin konuşmasında geçen İsmet İnönü ile ilgili
bölümü Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu’nun teyit
etmesi nedeniyle bir konuşma yaptı. Birleşime verilen
aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, 11
Haziran 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak
üzere birleşime 20.54’te son verildi.
No.: 165 II.- GELEN KÂĞITLAR 11 Haziran 20008 Çarşamba Raporlar 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/416) (S. Sayısı: 244) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME) 2.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile Yemen Cumhuriyeti Balıkçılık Bakanlığı Arasında Balıkçılık ve Su
Ürünleri Alanlarında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/488) (S.
Sayısı: 245) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME) 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bitki Koruma
(Bitki Karantina) Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/530) (S.
Sayısı: 246) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME) 4.- Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 247) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008)
(GÜNDEME) 5.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248) (Dağıtma tarihi: 11.6.2008) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, “Sınırlar Arasında” programının yayından
kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi
(6/781) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te Kültür
Parkı alanındaki uygulamalara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü
soru önergesi (6/782) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, sabit gelirlilerin
maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/783) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, yeni bir Nato Üssü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/784) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin elektrik ve
banka borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/785) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Bolu Valisinin görevden alınmasına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Dışişleri Bakanının bir konuşmasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/787) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 8.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, çalışanların
ücretlerinin artırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/788)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 9.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, çocuk nöroloğu olmayan ilimize ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki bazı taşkın koruma çalışmalarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/791) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/6/2008) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar’daki bir derenin taşkın koruma
çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/792)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’daki bir derenin taşkın koruma
çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/793)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile’deki bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/794) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Turhal’daki bir derede bent çalışmalarına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/795) (Başkanlığa geliş tarihi:
3/6/2008) 16.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, doğalgaz zammının
etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/796) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/6/2008) 17.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su sıkıntısına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/6/2008) 18.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, elektrik kesintisine ve
kayıp-kaçak elektrik kullanımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/798) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 19.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, dini özgürlüklerle
ilgili konuşmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/799)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 20.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarıyla ilgili bazı hususlara
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/800)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 21.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarının kredilendirilmesine ve
eşgüdüm sorunlarının çözümüne ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/801) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 22.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, enerji yatırımlarındaki imalat ve mühendisliğe
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/802)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 23.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
kuraklığa yönelik önlemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/803) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, 10 numara yağdaki denetim sorununa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3831) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 2.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, idam edilen bazı kişilerin mezarlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3832) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in su ihtiyacını karşılayacak projelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3833) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana ziyaretine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3834) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Aile Haftası
nedeniyle yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3835) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, yabancı
bankaların ipotek yolu ile tarım arazilerine el koymasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3836) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, telefon dinleme ve
takibine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3837) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/5/2008) 8.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, kömür dağıtılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3838) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 9.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesindeki soruşturmaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3839) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 10.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Ulusal Deprem
Konseyinin lağvedilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3840)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 11.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, sulamada kullanılan elektriğin borçtan
dolayı kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3841)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 12.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, ortam dinlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3842) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 13.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Kıbrıs’taki bir cezaevinde çıkan yangında bir mahkumun hayatını kaybetmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3843) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 14.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, basın kuruluşlarına karşı
açtığı davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3844) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/5/2008) 15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Suriye sınırındaki
mayınlı arazilerin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3845) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 16.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir hükümlünün sağlık
hakkından yoksun bırakıldığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3846) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 17.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, hakim ve savcıların maaş
artışıyla ilgili açıklamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3847) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 18.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Fethullah Gülen’in sigortalılığına yönelik bir iddiaya ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3848) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/5/2008) 19.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki
belediyelerin prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3849) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 20.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, basın sektöründeki kayıt ve hukuk dışı
uygulamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3850) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 21.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
bir sulak alan koruma bölgesinde golf tesisi ve villa yapılmasına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3851) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 22.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Ali Rıza Bey
Ormanına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3852)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 23.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in,
Karacabey sahillerinden kaçak kum çekilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3853) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 24.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, enflasyon hesaplamasına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru
önergesi (7/3854) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 25.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Doğu Anadolu Projesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/3855) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 26.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Halk Bankasının 70.
yıl ilanlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/3856) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/5/2008) 27.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, “Sınırlar Arasında” programının yayından
kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/3857) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 28.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürüyle ilgili bazı iddialara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3858) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/5/2008) 29.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürü hakkındaki bazı iddialara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/3859)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 30.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
TRT’deki siyaset haberlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı
soru önergesi (7/3860) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 31.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, bir açıklamasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3861) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 32.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Avrupa Parlamentosunda
yaptığı bir konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3862) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 33.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye Kömür İşletmelerinin zarar ettiği
iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3863) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 34.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, enerji arzına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3864) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/5/2008) 35.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da şehir içi
ulaşımdaki kart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3865) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 36.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin bazı ihalelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3866) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/5/2008) 37.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te şehir içi
ulaşımdaki zamma ve özelleştirilmeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3867) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 38.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’nın kentsel
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3868)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 39.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin
sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3869)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 40.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin
sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3870)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 41.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, KÖYDES ödeneklerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3871) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/5/2008) 42.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bazı belediyelerin işçi maaşlarını zamanında
ödeyememelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3872)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki tehlikeli
atık yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3873)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 44.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Darıca Belediye
Başkanına yönelik soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3874) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 45.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Altındağ Belediyesi
çalışanlarının başka kurumlara atanmaları ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3875) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 46.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3876) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 47.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Sahil Sağlık Denetleme Tabipliğinin
kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3877)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 48.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Çatalan Beldesinde belirlenen sağlık merkezine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3878) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tarım Sigortaları
Havuzundaki kaynak kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3879) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 50.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, hayvancılıktaki
desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3880) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 51.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bal ithalatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3881) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 52.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, TMO’nun fındık
alımına ve arzına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3882) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 53.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Eğribel Geçitiyle ilgili soru önergelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3883) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 54.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Bulancak İskelesinin uzatılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3884) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 55.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yeni tersane alanlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3885) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 56.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Karadeniz Sahil
Yolu Giresun geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3886) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 57.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki boş sağlık personeli kadrolarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3887) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/5/2008) 58.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da pazarlıkla
kiralanan Hazine taşınmazlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3888) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 59.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hazır giyim
sektörünün sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3889) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 60.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, aile hukuku
düzenlemelerinin tanıtımına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı
soru önergesi (7/3890) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/5/2008) 61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığı personeline ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/3891) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/5/2008) 62.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki
belediyelerin ödeneklerine ve borçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3892) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/5/2008) 63.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanının
görevden alınmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati
Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/3893) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 64.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Bodrum’da inşaat kat
izninin artırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3894) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 65.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, bazı branşlardaki
öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3895) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 66.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3896) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 67.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/3897) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/05/2008) 68.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın, milletvekillerine
yönelik suçlamalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/3898) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/05/2008) 69.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, bir firmanın TBMM
lokantalarına alınan ürünlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/3899) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/05/2008) 70.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesi Başhekiminin görevden
alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3900) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/5/2008) 71.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir balıkçı barınağı projesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3901) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 72.- Adana
Milletvekili Mustafa Vural’ın, bankalarca ipotek altına alınan tarım
arazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3902) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/5/2008) 73.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, esnaf ve
sanatkarların ekonomik zorluklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3903) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 74.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yeni düzenlemeler
yürürlüğe girmeden sigortalanan çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3904) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 75.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3905) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 76.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, Emniyet Teşkilatında
teknik izleme birimi kurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3906) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 77.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Başak Sigorta ve Başak Emekliliğin
özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3907)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008) 78.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, tekrar seçilemeyen 22. Dönem hekim
milletvekillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3908) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/6/2008) 79.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir yakınının silah ruhsatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3909) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008) 80.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, özelleştirilen Kütahya
Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3910) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/6/2008) 81.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, TOKİ’nin milletvekili
lojmanları arsası üzerindeki ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3911) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 82.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bazı saldırı olaylarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3912) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 83.- İzmir
Milletvekili Abdürrezzak Erten’in,
30 yaş üzeri çalışanların işten çıkarılacağı endişelerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3913) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/5/2008) 84.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin
istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3914) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 85.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki kayıt dışı istihdama ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3915) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/6/2008) 86.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, orman yangınlarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3916) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/5/2008) 87.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa HES projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3917) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 88.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, tarımsal
kalkınma kooperatif ve birliklerinin borçlarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3918) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 89.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, kapatılması
kararlaştırılan orman fidanlıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3919) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 90.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki orman köylülerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3920) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 91.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Büyükorhan İlçesinin Büyükorhan Barajından yararlanmasına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3921) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/5/2008) 92.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Türkiye
Taş Kömürü Kurumunun yaptığı bir sözleşmeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 93.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, DTP etkinliklerine
katılan araçlara keyfi ceza kesildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3923) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 94.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir gruba
jandarmanın yaptığı arama ve kontrollere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3924) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 95.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas İlçesindeki hayvan
hırsızlığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3925)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 96.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu polis
okulu inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 97.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Köye Dönüş
ve Rehabilitasyon Projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3927) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 98.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da Kızılırmak’tan getirilen suyun şebekeye
verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3928)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 99.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl
Özel İdaresi hesaplarındaki bir usulsüzlük iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3929) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 100.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir alışveriş merkezine kaçak kat yapıldığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3930) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/6/2008) 101.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Çınar İlçesindeki bir
sit alanına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3931)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 102.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Küre Dağlarının
turizme kazandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3932) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 103.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki atıl bir
kamu binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3933)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 104.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki vergi
tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/5/2008) 105.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki belediyelere ve İl Özel İdaresine
vergi gelirinden verilen paya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3935) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 106.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
teşvik kapsamındaki illerde asgari geçim indirimi ödemelerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3936) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 107.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da tarımsal sulama amaçlı elektrik
kullanımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3937) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/6/2008) 108.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin
eğitimlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 109.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, eğitim
materyallerinden cinsiyetçi öğelerin ayıklanmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3939) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 110.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki özürlü çocukların eğitimlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3940) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/6/2008) 111.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın
yöneticilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3941)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 112.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, şehit yakınlarının ve gazilerin desteklenmesine
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3942) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/5/2008) 113.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Kahramanmaraş Belediyesinin belirlediği katı atık depolama alanına ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3943) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/5/2008) 114.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin
sağlık hizmeti alımındaki sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3944) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 115.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, ekonomideki duruma ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3945) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 116.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şeker kaçakçılığına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3946) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 117.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, arıcılıktaki destekleme
primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3947) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 118.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, kene ısırmasına bağlı
ölüm vakalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3948) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 119.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, pancar kotalarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3949) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 120.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, gübre kullanımına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3950) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 121.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, TMO’nun fındık satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3951)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 122.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, başka kurumlardan da maaş alan kişilere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3952) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 123.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çiftçi Kayıt Sistemine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3953) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 124.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım ve kırsal
kalkınmayla ilgili proje ve faaliyetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3954) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 125.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, gıda denetim ve
kontrollerinin yürütülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3955) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 126.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, THY’nin bir uçuşuyla
ilgili iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3956)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 127.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Karayolu Taşıma
Yönetmeliği uyarınca verilen yetki belgelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3957) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 128.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı hükümlülere kötü
davranıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3958) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/5/2008) 129.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, TRT Genel Müdürünün İngiltere’de katıldığı bir
toplantıya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/3959) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 130.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engelli
kadınların iş hayatındaki sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/3960) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/6/2008) 131.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Dışişleri Bakanının bir konuşmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3961) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/5/2008) 132.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir resim sergisiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3962) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2008) 133.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir öğretmenin türbanlı görev yaptığı iddiasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3963) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/6/2008) 134.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, izleme, dinleme ve fişleme iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3964) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2008) 135.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri Bakanının dini özgürlükler konusundaki
açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/3965) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/6/2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 Milletvekilinin,
doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 39 Milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında
yaşanan bazı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2008) 3.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 39
Milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/213) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2008) 11 Haziran 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama süresi üç
dakika. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’a aittir. Buyurunuz Sayın
Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar) IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.-
Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Rusya Federasyonu
7 Haziran 2008 tarihinden itibaren ülkemizden domates, patlıcan, patates, üzüm
ve limon alımını durdurmuştur. Sayın Başkanım,
özür dilerim, bu gürültü… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun her ilk açılışında böyle oluyor. Lütfen daha sakin olabilir misiniz ve yerlerinize oturur musunuz. Konuşmacıyı
daha sakin dinleyiniz lütfen. Buyurunuz Sayın
Kaptan. OSMAN KAPTAN
(Devamla) – Süremi de eklerseniz memnun olurum Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Buyurunuz. OSMAN KAPTAN
(Devamla) – Rusya’nın bu kararı üretim bölgelerimize bomba gibi düşmüş, domates
ve diğer ürünlerin fiyatı dibe vurmuş, üreticilerimizin çok büyük zararlarla
karşı karşıya geldiği görülmüştür. Sayın
milletvekilleri, çiftçilerimiz bir şaşkınlık, endişe ve panik içine
girmişlerdir. Üreticilerimiz zaten zar zor ayakta dururken, çiftçilerimiz icra
baskısı ve iflas korkusu altında ezilirken, domatesin fiyatı geçen yılın
yarısı, gübrenin fiyatı ise geçen yılın iki katını geçmiş iken, elbette,
üreticilerimizin durumu iyidir denemezdi. Bunlar yokmuş gibi şimdi bir de
Rusya’nın getirdiği yasak krizi çiftçilerimizi hepten tsunami
felaketi gibi vuracaktır. Antalya’da, Kumluca’da, Demre’de, Serik’te ve diğer üretim
bölgelerimizde çiftçilerimiz isyan ediyorlar, ziraat odalarımız isyan
ediyorlar. Bakınız, çiftçilerimizin isyanı yerel gazetelere yansımış
durumdadır. Hükûmetten çözüm bekliyorlar. 30 Mayıs
2005’te Rusya ile yine yaşanan krizden hemen üç gün sonra dönemin Tarım Bakanı
görevden alınmıştı. Sayın Bakan, siz de Bakan olmuştunuz. Şimdi, Hükûmet ve siz ne yapacaksınız merak ediyoruz. Sayın
milletvekilleri, modern gıda laboratuvarları kurduk,
Rusya “AB normlarından bile yüksek standartta 107 kriterde
tahlil istiyorum.” diyor. Onu yapıyoruz. Peki, Rusya daha ne istiyor? Rusya
ilaç kalıntısını gerekçe gösteriyorsa, peki daha üzüm sezonu yeni geliyor,
göndermediğimiz üzümlerde ilaç kalıntısı olduğunu nereden tespit ediyor da
üzüme de yasak koyuyor? Yoksa, geçen yılın hesabını bu
yıl mı soruyor? Hükûmet Türkiye’de kurulan laboratuvarların teknik yeterliliğini Rusya’ya anlatamıyor
mu? Rusya “Türkiye’de teknik sorun var.” diyorsa, Hükûmet
niye şimdiye kadar teknik ekip getirmesini sağlamadı? Rusya’nın AB ülkeleriyle
yaptığı anlaşmalar gibi Hükûmet bu konuda Rusya ile
niye ikili bir anlaşma yapmadı? Başbakanın
açılışını yaptığı Moskova’daki Türk Ticaret Merkezi bugünlerde kapanıyor
biliyor musunuz? “Bu yasak siyasidir, bu yasak ticaridir” diyerek
geçiştiremezsiniz. Çiftçiler “Bunları külahıma anlat.” diyorlar. Sayın Bakan, dün
“Bu konu ticari bir konudur.” dediniz. Peki, bu ticareti Rusya biliyor da
Türkiye mi bilmiyor? Hani, Başbakan “Benim görevim Türkiye’yi pazarlamaktır.”
diyordu, hani Maliye Bakanı “Babalar gibi satarım.” diyordu. Limanları,
bankaları, KİT’leri, Sit’leri, madenleri satıyorsunuz da, çiftçilerimizin
ürettiği domatesi, patlıcanı, üzümü niye satamıyorsunuz? Sayın
milletvekilleri, Türkiye’nin yaş sebze ve meyve ihracatında Rusya yüzde 34’lük
payla ilk sırada yer almaktadır. Rusya, en fazla ihraç ettiğimiz ilk üç ürün
olan domates, üzüm ve limona şimdi yasak getirmiştir. Sayın
arkadaşlarım, mayıs-haziran ayları domates hasadının en yoğun olduğu dönemdir.
Bu yasaktan yayla üretimi yapan üreticilerimiz de fazlasıyla etkilenecektir.
Önümüzdeki günlerde yoğun ihracat yapacağımız üzüm üreticileri de ihracatçıları
da bu karardan olumsuz etkileneceklerdir. Şimdi önerilerimi
sunmak istiyorum: 1) Hükûmetin acilen sorunu çözmesi, yasağı kaldırtması
gerekmektedir. 2) Bu konuda
Rusya ile ikili ciddi bir sözleşme yapılmalıdır. Örneğin, Rusya’dan doğal gaz
alımı karşılığında sebze ve meyve verilmesi, yani takas yapılması
sağlanmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun. OSMAN KAPTAN
(Devamla) - 3) Yasak döneminde Avrupa ülkelerine ihracat
yapılabilmesi için, özellikle, yasak getirilen ürünlerin ihracatında ton başına
100 dolar mahsup teşviki verilmelidir. 4) Yasak
getirilen ürünleri üreten üreticilerimiz başta olmak üzere, tüm çiftçilerimizin
borçlarının faizleri silinmeli, ana paraları
ertelenmelidir. 5) Başta üretici,
ihracatçı ve komisyoncular ve diğer ilgililer olmak üzere bunlara zirai ilaç
kalıntısı konusunda etkin bir iş birliği ve eğitim çalışmaları yapılmalıdır. 6) İç piyasada
tüketilen sebze ve meyveler için de tüketicilerin sertifikalı ürünler yemesi
sağlanmalı, yani ilaç kalıntısı olan ürünlerin Türkiye genelinde satılması
önlenmelidir. 7) 2005 tarihinden
sonra kurulan Meclis araştırması komisyonunun sebze, meyve ve kesme çiçek
üreticilerimizin 15 madde olarak belirlenen sorunları ile 26 madde hâlinde
belirlenen ve bugüne kadar uygulanmayan çözüm, önerileri uygulamaya
konulmalıdır. 8’inci ve son önerimiz:
Hal Yasası’ndan ötürü belediyeler ve Maliye, üreticilerin, nakliyecilerin ve
çiftçi belgesi veren ziraat odalarımızın korkulu rüyası olmuştur. Finike’den, Kumluca’dan İstanbul’a kadar bir sebze ve narenciye kamyonu
yolda beş defa kontrol edilirken, İran’dan gelen karpuz kamyonu Türkiye’nin bir
ucundan bir ucuna kadar gidebilmektedir. Hâlbuki, o
sınır ilin sınırları dışına çıkmaması gerekirken, elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna geçmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kaptan, lütfen sözünüzü bitiriniz. OSMAN KAPTAN
(Devamla) - Bu konuda yasal düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaptan. Gündem dışı
ikinci söz, Karaman ilinde görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde
ortaya çıkan zarar ve çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’a aittir. Buyurunuz Sayın
Çalış. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
Karaman’da görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan
zarara ve çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Karaman ilinde görülen
kuraklığa bağlı tarımda ortaya çıkan zarar ve çiftçilerimizin sorunlarını dile
getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Karaman Konya
Ovası Türkiye’nin tarımda en önemli ovalarındandır. Ama bu kadar önemli bir
ovada verim her geçen gün düşmekte, çiftçilerimiz her geçen gün tarımdan
vazgeçmekte, köylerimiz boşalmaktadır. Artan kuraklık nedeniyle yer altı su
rezervlerimiz azalarak daha derinlere çekilmekte, Akgöl,
Çavuş, Süleymanhacı, Hotamış
gibi göllerimiz kuruyarak çorak araziler hâline gelmektedir. Balık tutulan
göllerimiz giderek çorak tarlalar, nohut tarlaları hâline gelmektedir. Yer altı
göçükleri nedeniyle yer yer yeni obruklar
oluşmaktadır. Baraj ve göletlerimizde su seviyeleri giderek azalmakta,
yapılması beklenen barajlarımız ve göletlerimiz bir türlü bitmemektedir. Bölgemizde üç
türlü su sıkıntısı vardır. Birincisi: MEDAŞ’a
elektrik borçlarını ödeyemediği için mahsulünü sulamada sıkıntı çeken çiftçi.
Bu çiftçilerimize kısmen sulama imkânı verilse de taksitlendirmelerdeki piyasa faizlerinin 3,5-4
katını bulan yüksek faiz nedeniyle çiftçi zorluk içerisindedir. İkinci problem
ise sulama birliklerine borcunu ödeyemediği için mahsulünü sulamada sıkıntı
çeken çiftçimizdir. Bugün asıl
konumuz olan ise kuraklık nedeniyle düşen verim ve ortaya çıkan zarardır.
Aslında ilk ikisiyle ilgili problemler sulanabilir arazilerimizle ilgili olup,
maalesef Sayın Hükûmetimizin altı yıldır uyguladığı
tarım politikaları sonucu fakirleşen çiftçinin “biz aç kalıyoruz” çığlıklarının
“borcumuzu ödeyemiyoruz” çığlıklarının son yansımasıdır. Kuraklık nedeniyle hem
sulanabilir arazilerde hem de kıraçta verim düşmektedir. Ortamın nem oranındaki
azalma, su kaynaklarının zayıflaması nedeniyle sulanabilir arazilerimizde de
ciddi verim düşüklüğü söz konusudur. Bölgemiz bu sene kış aylarında bir miktar
yağış alsa da, nisan ayındaki ortalama yirmi beş günü bulan lodos tarzındaki
kuru esinti nedeniyle, yer yer yüzde 50 ile 70
arasında zarar tahmin edilmektedir. Eğer Kulu-Konya-Karaman hattına yolunuz
düşerse, yol boyunca, hububatta ortaya çıkan zararı görmeniz mümkündür.
Güneydoğudaki dokuz ilin kuraklık nedeniyle afet kapsamına alındığının
açıklanması çiftçilerimiz arasında ümitsiz, üzüntülü bir beklentiye sebep
olmuştur, yer yer “biz üvey evlat mıyız” sesleri
yükselmektedir. Çiftçilerimizin
Sayın Hükûmetimizden beklentilerini kısaca özetlemek
istiyorum: 1) Bölgenin
kuraklık afeti kapsamına alınması. Geçen seneki afet genelgesi uygulamasındaki
problemlerin yaşanmaması için yeniden arazi ve envanter
çalışmalarının yapılarak kıraç ve sulanabilir arazilerdeki bütün tarım
ürünlerindeki zararların tespit edilmesi ve afet kapsamına alınması. 2) MEDAŞ, sulama
birliği, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankası gibi çiftçi borçlarına
kalıcı bir çözüm bulunması. Çiftçilerimizin beklentisi faizlerinin silinip,
borçlarının ödenebilir, gerçekçi bir yapıyla taksitlendirilmesidir. Üçüncü beklenti
ise, tarım teşkilatımızın doğru sulama ve ekonomik değeri daha iyi ama az su
isteyen ürünler konusunda çiftçimizi eğitmesi ve yönlendirmesidir. Bir diğer
beklenti ise, Devlet Su İşlerinin gerçekçi su politikaları izlemesidir. Değerli
arkadaşlar, çiftçilerimizin bir diğer beklentisi, damlama yöntemiyle sulamanın,
sulama birliği ve yer altı sulama kooperatiflerince… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HASAN ÇALIŞ
(Devamla) - …sulanan arazileri de kapsayacak şekilde teşvik edilmesi. Bugün
sadece şahıs kuyuları teşvik edilmektedir. Sulama birliği ve sulama
kooperatifleri marifetiyle sulanan bölgelerde de çiftçilerimizin bu yönde
destek beklentisi vardır. Çiftçilerimizin, küresel sermayenin insafına terk
eden politikalardan vazgeçip, yüzlerini güldürecek, gerçekçi tarım
politikalarının uygulanması yönünde beklentileri vardır. Sayın Bakanım, bu
konuyu dile getirmekle asıl amacımız muhalefet etmekten öteye çiftçimizin
sesini duyurmak. Bu konuda Sayın Hükûmetimizin hemşehrilerimiz adına ilgisini bekliyoruz. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Gündem dışı
sözlere cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker. Buyurunuz Sayın
Eker. (AK Parti sıralarından alkışlar) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı konuşma yapan
Sayın Kaptan ve Sayın Çalış’ın değindikleri konulara
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarımsal
potansiyelini en iyi şekilde kullanmak ve hem üreticilerimizin, çiftçilerimizin
gelirlerini artırmak hem de ekonomik kalkınmamıza katkı sağlamak yönünden tarım
sektörüyle ilgili yapılan çalışmalar gün geçtikçe Türkiye’de artmakta ve buna
paralel olarak da, Türkiye’nin hem sebze, meyve üretimi başta olmak üzere
tarımla ilgili bütün ürünlerinde artış olmakta hem kuşkusuz bunların yurt
içindeki üretimi, tüketimi artmakta hem de ihracatı artmaktadır. Uygulanan politikalar sayesinde, Türkiye’nin son yıllarda sebze,
meyve üretimi 32 milyon tondan 40-41 milyon tona çıkmıştır. Keza bu üretim
artışına paralel olarak Türkiye’nin sebze, meyve ihracatında da önemli artışlar
meydana gelmiştir. Örneğin, Türkiye beş yıl önce 1,5 milyon ton yaş sebze,
meyve ihraç ederken -ki 620 milyon dolar civarındaydı bu- 2007 yılında bu
miktar 2,2 milyon tona ve değer olarak da 1,5 milyar dolara çıkmıştır. Tabii, burada hem
ihraç ettiğimiz ürünler miktar ve çeşit olarak artmakta hem gelir artmakta hem
de yeni pazarlara, yeni ülkelere ihracat yapılmaktadır. Kuşkusuz, bunlar
yapılırken dünyada, dünya ticaretinin
gereği birtakım pazarlarda hem rakipler olmakta hem de çeşitli, bazen teknik
aksaklıklar, bazen de sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bizim, bütün bu sorunları
gidermek bakımından aldığımız tedbirler var. Örneğin, kaçınılmaz olarak,
kaçınılmaz bir şekilde kullanılan pestisitler, herbisitler yani haşerelere, böceklere, vesaireye
karşı veya zararlı birtakım otlara karşı kullanılan ilaçlar, dünyada yeni
teknolojilerle birlikte artmaktadır. Fakat, Türkiye,
geçen zaman içerisinde, aslında kullandığı ilaç miktarında da ciddi bir azalma
meydana getirmiştir. Şimdi, Türkiye,
2002 yılında 55 bin ton pestisit kullanırken 2007
yılında 49 bin tona düşürmüştür bunu. Yani, bir yandan meyve, sebze üretimi 32
milyon tondan 40-41 milyon tona çıkmış ama bunlar için kullanılan ilacın
miktarında ciddi şekilde azalma meydana gelmiştir. Yine, taze meyve, sebzede 32
bin tondan 30 bin tona pestisit miktarı düşürülmüş,
seraların fümigasyonunda kullanılan metil bromit miktarı 489 tondan 34 tona düşürülmüş ve paralel
olarak da Türkiye’de biyolojik mücadele hız kazanmış, önem kazanmıştır. Şimdi, Rusya
Federasyonu’yla, 2005 yılında, daha çok karantina etmenlerine dönük olarak yani
birtakım haşerelerle ilgili olarak bir sorun yaşandı ve o sorun tabii kısa bir
süre içerisinde aşıldı. Biz de gerek denetimlerimizi gerekse bu yöndeki
çalışmalarımızı artırdık ve o tarihten sonra benzeri sorunlarla
karşılaşılmaması yönünden, hem ihracatımız açısından hem Türkiye’deki
vatandaşlarımızın sağlığını düşündüğümüz için bu alandaki en son teknolojileri,
en son yenilikleri ihtiva edecek şekilde laboratuvarlarımızı
yeniledik, gözden geçirdik. Bugün Rusya Federasyonu’na ihracat yapılırken,
ihracat amaçlı olarak kullanılan, dünyanın en modern, en ayrıntılı şekilde
analiz yapabilecek donanıma sahip on bir tane laboratuvarımız
var ve Rusya Federasyonu’na gönderdiğimiz bütün ilaç, bütün sebze-meyvede hem
bitki sağlık sertifikası hem gıda güvenliği yönünden gıda sağlık sertifikası
aranmaktadır. Bunlar yapılmakta. Sayın
milletvekilleri, şunu özellikle size ifade etmek istiyorum: 1/5/2006
tarihinden bu yana Rusya Federasyonu’na 31.517 partide biz mal gönderdik, yani
bir başka deyişle, 31.517 sertifika gönderdik. Rusya’ya gönderdiklerimizde de
Rusya’nın değerleri neyse, yani Rusya hangi limitleri kabul etmişse, hangisini
bize bildirmişse biz o limitlere uyuyoruz. O limitlerin üzerinde de kesinlikle
oraya mal göndermiyoruz. Bu net ve açık, her türlü denetime de açık. İlave, Rusya
Federasyonu’na gönderdiğimiz ürünlerde şahit numuneyi beş ay süreyle muhafaza
ediyoruz ve bakın, 1 Mayıs 2006 tarihinden bu yana gönderdiğimiz 31.517
sertifikadan muhtelif zamanlarda bize bildirimi yapılan sadece 139 tanedir.
Yani iki yılı aşkın bir sürede 31.517 sertifikadan sadece 139’uyla ilgili
olarak bize bildirimde bulunulmuştur. Bu binde 4’e tekabül etmektedir. Dünya
standartlarının da Avrupa standartlarının da AB standartlarının da çok ama çok
üzerinde bir değerdir bu. Kaldı ki bu gelen, muhtelif zamanlarda bize
bildirilen 139 tane bildirime karşı şahit numunelerle yaptığımız tetkiklerde
giden numunenin analizinin doğru yapıldığını da ayrıca biz tespit ettik ve
bütün bunları Rusya Federasyonu’na biz resmen bildirdik. Kendilerine dedik ki:
“Sizin belirlediğiniz limitlerin üzerinde biz göndermiyoruz.” Belge burada.
Zaten her partide de laboratuvar analizlerini, bu
biraz önce söylediğim hem bitki sağlık sertifikasını hem gıda sağlık
sertifikasını gönderiyoruz. “Eğer bir sorun varsa, diyelim ki bir yöntem sorunu
varsa laboratuvar tetkikleriyle ilgili, bize kendi
yönteminizi bildirin, biz o yöntemle analiz yapalım, o yöntemi dikkate alalım.”
Biraz önce Sayın Kaptan’ın söylediği husus, yani “Efendim, Rusya ile Avrupa
Birliğinde yaptıkları gibi bir mutabakat zaptı imzalansın, bir ortak protokol
imzalansın…” Bunu biz 2005 yılında teklif ettik. 2005 yılında teklif ettik.
2006, 2007 yılındaki yazışmalarımızda da bu var. Ben Sayın
Bakanla yüz yüze görüşmelerimde de bizzat kendilerine bu teklifte bulundum ve
en sonunda geçtiğimiz haftalarda Moskova’da yapılan Karma Ekonomi Komisyonu
Toplantısı’nda da bu husus dikkate alındı, protokolde imza altına alındı ve Rus
yetkililer tarafından da bu imzalanmış olmasına rağmen, böyle bir protokolün
Türkiye’yle imzalanacağı dikkate alınmasına, kayıt altına alınmasına rağmen bu
yönde, beş ürüne ait bir kısıtlamaya gidileceği yönünde biz tabii bir haber
aldık. Yaptığımız ne?
Önce şunu söyleyeyim: Biz asla -bugün de basında maalesef yer aldı ve çok
üzücü, hem Türk çiftçisine hem Türk üreticisine hem bütün Türk milletine
aslında bir hakarettir bu- Avrupa Birliği standartları üzerinde yaptığımız
denetimlerde hiç bu yönde izin vermiyoruz. Avrupa Birliği standartlarının
üzerinde ilaç kalıntısının ne içeride ne ihracatta kullanılmasına müsaade
etmiyoruz. Gidip de geri gelmiş bir ürün yoktur. Bunu bütün açıklığıyla, bütün
netliğiyle söylüyorum. Yani, geri gelmiyor ürün. Sadece sağlık sertifikasında
diyor ki: “Sizin şu tarihte gönderdiğiniz sağlık sertifikasında biz şöyle bir
şey bulduk.” Biz de bunu inceliyoruz, doğru mu yanlış mı; eğer doğruysa biz
gerekeni yapıp bildiriyoruz, diyoruz ki: “Burada şöyle bir şey vardı. Evet, biz
yaptık, gönderdik.” Değilse de diyoruz ki: “Biz bunu inceledik ve bizim
kayıtlarımız, bizim şahit numunemiz bize şunu gösteriyor, doğru bizim
yaptığımızdır.” Onun için, geri gelmiş bir ürün yok. Bu nedenle de
“İşte efendim Rusya’ya zehirli domates gönderildi, sonra o zehirli domatesler
geri gönderildi ve Türkiye’de bu tüketiliyor.” gibi bir isnat, bir itham çok
haksızdır, asla doğru değildir. Başta Türk çiftçisi ve Türk üreticisi olmak
üzere hepimize, herkese yapılan bir hakarettir bu. Asla doğru değildir. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Ben öyle bir şey demedim. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Efendim, ben sizin için
söylemedim. Bugün bir iki gazetede, basında yer aldı, onlara da düzeltme
gönderdik. Bunlar doğru değil. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, basını tekzip edin efendim. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Açıkladık efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Açıklama yapın, çünkü basında… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Açıklama yaptık efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Herkes oradan okuyor. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayır efendim, yaptık, dün de
ben yaptım. Anadolu Ajansında da yer aldı ama bazıları bunu biraz özellikle bu
şekilde köpürtüp farklı bir şekilde yansıtıyorlar; bu doğru değil. Asla öyle
bir ürün de geri gelmedi, o şekilde de zaten ürünü biz göndermiyoruz. Bir hususu daha ifade edeyim, bu da çok önemli; sizlerin de
değerli milletvekillerimin de Türk milletinin de bilmesinde fayda var: Rusya
Federasyonu’nun maksimum rezidü limitleri, yani
maksimum, azami kalıntı limitleri Avrupa Birliğinin kabul ettiği standartların
bazıları için 10, bazıları için 20, bazıları için 40, bazıları için tam 100 kat
daha aşağıda. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Aşağı… TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Daha aşağıda. Yani Avrupa
Birliğine gönderdiğimiz bir ürünün, Avrupa Birliğinin tükettiği bir ürünün 100
kat altındaki bir değeri istiyor. Ona rağmen biz onu temin edip gönderiyoruz, o
şekilde gönderiyoruz. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Avrupa Birliğine
bizim sattığımız ürün, taze meyve sebze, Rusya’ya sattığımızın tam 2 katı.
Rusya Federasyonu’na toplam bir yılda sattığımız taze meyve sebzenin bedeli 298
milyon dolardır -geçen sene için söylüyorum- Avrupa Birliği için sattığımız,
Avrupa Birliğine sattığımız 600 milyon dolardır ve aynı şartlarda üretilen,
aynı mekanizmalara tabi ürünlerdir bunlar. Oradan gelmiyor, oradan geri
bildirimde bulunulmuyor. Tek tük olabiliyor, yani bu, neticede istatistik
ilminin gereğidir. Eğer bir sürü iş yapıyorsanız arada mutlaka tek tük yanlış
olacaktır. Ona kimse bir şey diyemez. Geldiğinde de bizim yaptığımız, bunun
gerekli incelemesini yapmak ve oraya bildirmektir. Onlar geliyorlar,
inceliyorlar. Şimdi, Rusya
Federasyonu’yla ilgili, biz, domates, üzüm, limon, patlıcan, patateste… Onu da
söyleyeyim: Yani domatesin sezonu bitti bitiyor. Yani zaten haziran ayında da temmuz ayında da minimum
düzeyde. Limon bitti. Geçen seneki rakamlar benim elimde. Aylar itibarıyla
gönderdiğimiz ürünler geçen sene... Üzüm zaten daha başlamadı, şu anda
başlangıçta, yeni yeni bundan sonraki aylarda biz
göndereceğiz ama limon, patlıcan, patates haziran ayında zaten minimal düzeyde.
Yani dolayısıyla da şu anda aslında biz, bugün itibarıyla, haziran ayı
itibarıyla da Rusya’ya gönderdiklerimizde de zaten öyle tahmin edildiği gibi
büyük bir rakamla karşı karşıya değiliz. Rakamları ortada: Geçen sene mesela
bütün haziran ayında 34 bin ton domates göndermişiz, buna karşı mesela mayısta 65 bin ton göndermişiz; üzüm mesela haziran ayında
sadece 393 ton göndermişiz, limon 252 ton, patlıcan 44 ton, patates de 2.200
ton civarında. Haziran ayındaki rakamı söylüyorum, geçen senenin. Temmuz ayında
bunlar yok zaten. Temmuz ayında yavaş yavaş üzüm
devreye giriyor ve domates sıfırlanıyor temmuz-ağustosta. Çünkü sera faaliyeti,
örtü altı üreticiliği bu manada bitiyor. Şunu söylemek
istiyorum: Bir, kesinlikle biz Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
da sağlığını çok önemsiyoruz. Sadece ihracat ürünleri için değil, Türkiye’de
üretilen ürünler için, Türkiye’de tüketilen, Türkiye’deki tüketicilerin
tükettiği ürünler için de sağlık sertifikası uygulaması yapıyoruz. Birçok
yenilik getirdik, birçok müeyyide getirdik, yani onları sizlerle bu kürsü
dışında ayrıca detaylı bir şekilde paylaşabilirim -yazılı, sözlü, nasıl
isterseniz- neler yaptığımızı bu alanda. Örneğin metil bromit uygulamasını biz sonlandırdık. Bizim için Ottawa Sözleşmesi 2015 yılında sonlandırmamızı öngörüyordu,
Avrupa Birliği 2005’te sonlandırdı, Türkiye için 2015 yılı uygulanıyordu. Biz
2008 yılı ilkbaharında bunu sonlandırdık. Bu çok çok
önemli bir adımdır. Çünkü bunun altyapısını kurmak, bunun sistemini kurmak,
metil bromit yerine başka bir solarizasyon
ve başka bir yöntemle uygulama yapmak, üretim yapmak önemlidir ve Türkiye bütün
bunları yapıyor. Türkiye'nin üretimi hem kalite yönünden hem miktar yönünden de
giderek artıyor. Bakın, bir şey
daha söyleyeyim: Rusya Federasyonu Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Hindistan’dan
ürün alıyor. Avrupa Birliğiyle de sorun yaşıyor şu anda, Avrupa Birliğiyle de
sorun yaşıyor. Yani Avrupa Birliğinden de ithalatta birtakım problemler oluyor.
Ben dün o kelimeyi onun için kullandım: Ticari meseledir. Ama biz elbette ki
boş durmuyoruz. Biz hep şu prensiple hareket ediyoruz:
Türkiye'nin mallarını dışarıda en iyi şekilde pazarlayacak tedbirleri alıyoruz,
almak zorundayız, çaba gösteriyoruz, çaba göstereceğiz ve bunu da hem üretici
hem ihracatçılarımızla birlikte ki onlarla da bir dizi bu konuyla ilgili
tedbirleri görüştük, bundan sonra atılacak adımları da konuştuk, onlar da bir
yandan devam ediyor. Rusya Federasyonu nezdindeki
teşebbüslerimiz var, onlardan sonuç bekliyoruz ve bunun en kısa süre içerisinde
düzelmesini biz bekliyoruz, umut ediyoruz, bunun için çaba gösteriyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir de Karaman’la ilgili, sayın milletvekilimizin
kuraklıkla ilgili dile getirdiği bir husus var. Öncelikle şunu söyleyeyim: Asla
dokuz ille ilgili değil bizim aldığımız karar yani kuraklık desteği kararı. Dün
de burada söyledim, böyle bir uygulama, böyle bir şey yok. Yani o tamamen
yanlış yansıtılan bir şey. Başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere kuraklık
görülen bütün illerle ilgilidir bizim kararımız ve şu anda tespitler yapılıyor.
13 Haziran tarihi itibarıyla il ve ilçelerden bu konuda tespitler alınacak.
Karaman’da da Konya’da da Türkiye’nin başka bir vilayetinde de Malatya,
Elâzığ’da da, nerede varsa onlarla ilgili bizim atacağımız adımlar var, onlara
dönük olarak yapacağımız yardımlar var imkânlarımız ölçüsünde, onu ifade etmek
istiyorum. Tabii, uzun
vadeli olarak Orta Anadolu’da işte Konya Ovası’nın sulanması projesi çok önemli
ki biz Hükûmet olarak bunun üzerinde duruyoruz. Bu
konuda attığımız adımlar var, hazırladığımız projeler var. Onlar önümüzdeki
aylarda, yıllarda devreye girecek. Kalıcı olarak kuraklık tehlikesinden
korunmak, kuraklık riskini minimize etmek, bunun doğuracağı zararları asgariye
indirmek için de Kuraklık Eylem Planı gereğince yaptığımız birtakım işler var. Karaman ilimizde
geçtiğimiz yıl örneğin 5.827 çiftçi kuraklıktan etkilenmiş. Bunlara 4,5 milyon
YTL ödeme yapılmış. Dolayısıyla, bu sene de yine bu tür ölçümler, tespitler
sonucunda ne gerekiyorsa biz onları tekrar yapacağız. Umuyor ve diliyorum ki
inşallah… Bu sene rekoltede Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde ve kuraklık yaşanan böyle belirli dar bölgeler dışında Türkiye
genelinde şu an itibarıyla gelişme iyi yönde. En azından hububat üretimi
açısından söylüyorum. İnşallah bu hasat sezonu sonuna kadar bu şekilde devam
eder, bereketli bir mahsul olur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben bu sözlerle bir kez daha yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eker. Gündem dışı
üçüncü söz, yeni kurulan üniversitelerin sorunları hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’ye aittir. Buyurunuz Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar) 3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin,
yeni kurulan üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni kurulan
üniversitelerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Son iki yılda
yeni kurulan üniversitelerimizle birlikte üniversite sayımız 126’ya çıktı,
üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Bu güzel gelişmeye katkıda bulunan
herkese, her kuruluşa teşekkür ederim. Değerli
milletvekilleri, yeni kurulan üniversitelerimizin sorunlarını üç başlık altında
toplamak mümkün. Bunlardan birisi özellikle yatırım ödeneklerinin yetersizliği,
diğeri akademik ve idari kadroların serbest bırakılmamasıdır. Bir başka önemli
sorun öğrencilerin barınmaları için yurt ihtiyacıdır. 2008 yılı yatırım
programına baktığımızda -bu kitapçıkta- 1 Mart 2006 tarihinde kurulan 15
üniversitenin içerisinde en fazla ödenek alan Düzce Üniversitesi 11 milyon 155
bin YTL, en az ödenek alan Ordu Üniversitesi 8 milyon 144 bin YTL ödenek
almıştır. 17 Mayıs 2007 tarihinde kurulan 17 üniversite içerisinde en fazla
ödenek alan Artvin Çoruh Üniversitesi 3 milyon 959 bin YTL, en az ödenek alan
700 bin YTL ile Ağrı Dağı, Bitlis Eren, Mardin Artuklu,
Nevşehir, Batman üniversiteleridir. Sekiz derslikli bir okulun bedeli yatırım
programında 2 milyon 417 bin YTL‘dir. Bu durumda 2006
yılında kurulan üniversitelerimize ayrılan ödenekle ortalama sekiz derslikli üç
bina yapılabilecektir. 2007’de kurulan üniversitelerimize, 3’ü hariç, 14’üne
sekiz derslikli bir bina yapmak mümkün olmayacaktır. Bu yatırım
ödenekleriyle üniversite olmaz sayın milletvekilleri. O yüzden işi ciddiye alıp
yeni kurulan üniversitelerin 2009 yılı yatırım ödenekleri, her biri en az 20
milyon YTL olmalıdır. Şu anda Devlet Planlama Teşkilatında 2009 yılı bütçesi
hazırlanmaktadır. YÖK’ü ve Hükûmeti bu konuda
duyarlılığa davet ediyorum. Yeni kurulan
üniversitelerin en önemli ikinci sorunları, akademik ve idari personel
yetersizliğidir. YÖK 2008-2009 eğitim öğretim yılı için öğrenci kontenjanlarını
yüzde 40’a varan oranda artırdı, kutluyorum. Aynı YÖK akademik kadroların
atanmalarını daha serbest bırakmadı. Aynı şekilde idari kadrolara atama da
serbest değil. Bu üniversitelerdeki öğrencilere eğitimi kim verecek? Onlara
hizmeti kim yerine getirecek? YÖK’ü ve başta Maliye Bakanı olmak üzere Hükûmeti göreve ve ciddiyete davet ediyorum. Üniversiteler
üzerinden günübirlik siyaset olamaz, olmamalı. YÖK bütün üniversitelerimizin
ihtiyacı olan öğretim üyesi yetiştirme konusunda daha ciddi ve planlı adımlar
atmalı, öğretim üyesi yetiştirmek gelişmiş üniversiteler tarafından fantezi
olarak algılanmamalıdır. Yüksek lisans ve doktora programlarının verimliliği
tekrar gözden geçirilmelidir. Yeni kurulan
üniversitelerimizin en önemli sorunlarından biri, öğrencilerin barınmaları için
gerekli yurtların bulunmamasıdır. 2006 yılında kurulan 15 üniversiteden sadece
5’inde YURTKUR’a ait inşaatlar devam etmektedir. Bunların da
ödenekleri çok yetersizdir. 10’unda da herhangi bir yurt yapımı inşaatı yoktur.
2009 yılı
bütçesinde Hükûmetin YURTKUR yatırımlarına ağırlık
vermesi gerekmektedir. Aksi hâlde, öğrenciler illegal örgütlerin evlerinde ya
da yurtlarında kalmak zorunda olacaklardır. Bu da ülkeye ve yükseköğretim
gençliğine haksızlık olacaktır. Üniversitelerimiz
gelişmişlik düzeyine göre üç kategoriye ayrılabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – Yani, yeni kurulan üniversitelerimize kendine en yakın kuruluşunu tamamlamış bir üniversite
ve gelişmiş bir üniversite yardımcı olabilir. Öğretim üyesi yetiştirmede,
öğretim üyesini ödünç vermede ve başarılı öğrencileri dönemlik misafir etmede
öncülük edebilir. Üniversitelerimiz
için çok acil yapılması gereken konu, öğretim elemanlarının maaşlarının
artırılmasıdır. Bugün, bir profesörümüzün aldığı maaş yoksulluk sınırındadır.
Bu maaş, bilimsel kariyerin en son basamağına yakışmamaktadır. Araştırma
görevlilerinin aldığı para, onlara özendirici gelmemektedir. Zaman geçirmeden
akademik personelin maaşları yeniden düzenlenmeli, yeni kurulan üniversitelerde
görev yapan akademik personelin tazminatları artırılmalıdır. Üniversitelerimize
zaman geçirmeden ve her türlü günübirlik siyasi değerlendirmelerin dışında güç
verilmesini yüce heyetinizden talep ediyorum, saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Erçelebi. Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü sorularını
geri aldığına ilişkin önergesi (4/60) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 326 ve 327’nci sıralarında yer alan (6/693) ve (6/694) esas
numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş BAŞKAN – Sözlü
soru önergeleri geri verilmiştir. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış
ve uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/213) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Medyada var olan
cinsiyetçi anlayışın araştırılması ve soruna yönelik çözüm önerilerinin ortaya
konabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98.
maddesi gereğince Medyanın cinsiyetçi anlayıştan uzaklaştırılması ile ilgili
bir meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Nevingaye Erbatur (Adana) 2) Selçuk Ayhan (İzmir) 3) Abdullah Özer (Bursa) 4) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 5) Ali Oksal (Mersin) 6) Hüsnü Çöllü (Antalya) 7) Tacidar Seyhan (Adana) 8) Muharrem İnce (Yalova) 9) Birgen Keleş (İstanbul) 10) Orhan Ziya Diren (Tokat) 11) Nesrin Baytok (Ankara) 12) Atila Emek (Antalya) 13) Akif Ekici (Gaziantep) 14) Tayfur Süner (Antalya) 15) Sacid Yıldız (İstanbul) 16) Abdurrezzak Erten (İzmir) 17) Abdulaziz Yazar (Hatay) 18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 19) Hüseyin Ünsal (Amasya) 20) Bülent Baratalı (İzmir) 21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 22) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 23) Mehmet Ali Susam (İzmir) 24) Ahmet Ersin (İzmir) 25) Erol Tınastepe (Erzincan) 26) Necla Arat (İstanbul) 27) Canan Arıtman (İzmir) 28) Ensar Öğüt (Ardahan) 29) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 30) Fatma Nur Serter (İstanbul) 31) Engin Altay (Sinop) 32) Tekin Bingöl (Ankara) 33) Esfender Korkmaz (İstanbul) 34) Zekeriya Akıncı (Ankara) 35) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 36) Gökhan Durgun (Hatay) 37) İsa Gök (Mersin) 38) Bayram Ali Meral (İstanbul) 39) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 40) Gürol Ergin (Muğla) Gerekçe: Kısa adı MEDİZ olan Medya İzleme Grubu’nun yaptığı bir araştırmaya
göre ‘arka sayfa güzellerinin’ % 100’ü kadın % 0’ı erkek, medya yöneticilerinin
%15’i kadın % 85’i erkek, köşe yazarlarının % 12’si kadın % 88’i erkek,
televizyonların siyasi tartışma programlarına katılan konukların % 11'i kadın %
89'u erkek, haber kaynaklarının % 18'i kadın % 82'si erkek, genel yayın
yönetmenlerinin % 0'ı kadın % 100'ü erkektir. Bu istatistikler de göstermektedir ki gerek Parlamento çatısı
altında gerekse de sivil toplum örgütleri ve kadın kuruluşlarınca yürütülen
kadın erkek eşitliği kampanyaları halen medyada gerekli yansımayı
yaratamamıştır. Oysa Basın Meslek
İlkeleri gereği yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel
özrü, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz ve
düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din
duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın
yapılamaz. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Televizyon Yayıncıları Derneği
tarafından, Türkiye'de televizyon yayıncılığı alanında yaşanan sorunlar
karşısında yayın kuruluşlarının, etrafında uzlaşacakları ortak bir etik
davranış zemini oluşturulması amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda
hazırlanan, "Yayıncılık Etik İlkeleri"nde de benzer ifadeler yer
almaktadır. Ancak tüm bu
çalışmalara rağmen halen medya kuruluşları kadına ve çocuğa karşı şiddetle
mücadele, kadın erkek eşitliği konularında gerekli çabayı gösterememektedir.
Oysa kamu kurum ve kuruluşlarının çalışmaları kadar özel sektörün de kadına
karşı her türlü şiddetin önlenmesi için kimi özverilerde bulunması gerektiği
açıktır. Bu anlamda yazılı, işitsel ve görsel iletişim araçları yani medya
kuruluşları ilk sıralarda yer almaktadır. Çünkü gelişen teknoloji ile birlikte
medyanın insan hayatında yarattığı yönlendirmeler tartışılmaz bir boyuttadır. Oysa medya
kuruluşlarının yayınlarına ve yönetim anlayışına baktığımızda, tersi bir
durumla karşılaşmaktayız. Gerek reklam kuşakları olsun, gerek program ve habercilik
anlayışları olsun kadını halen erkeğe bağımlı, "evinde mutlu",
erkeğin ardından gelen, birincil görevi çocukları ve kocasının bakımı olan bir
kişi olarak göstermektedir. Kabul edilir ki bu durum kadının toplumsal yaşamda
ve ekonomik hayatta birey olabilme mücadelesini büyük sekteye uğratmaktadır. Bu
mücadelenin başarıyla sonuçlandırılabilmesi için medya kuruluşlarının da yayın
anlayışlarında değişikliğe gitmeleri şarttır. Artık kadını "arka sayfa
güzeli" ya da gündüz kuşağında ağlayan "aldatılmış, çaresiz
kadın" olarak gören anlayıştan uzaklaşılmalıdır. Yukarıda
özetlenen bu nedenlerle, medyadaki cinsiyetçi anlayışın sebeplerinin ve toplum
üzerinde yarattığı etkilerin irdelenmesi ve bu cinsiyetçi anlayışın önüne
geçilebilmesi için alınacak önlemlerin araştırılması için medya çalışanları,
yöneticileri ve ilgili sivil toplum örgütlerinin de fikir ve görüşlerinin
alınması için bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 39
milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında yaşanan bazı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/212) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Son dönemde yoğun
bir şekilde devlet hastanelerinde önemli sıkıntıların yaşanmaktadır.
Hastanelere kabul edilmeyen bir çok hasta mağdur
olmakta hatta bu nedenle yaşamını kaybetmektedir. Son olarak bir bebeğin 6 saat
boyunca çeşitli hastanelere kabul edilmemesi basında geniş bir şekilde yer
almıştır. Ancak bu son olay aslında uzun zamandır yaşanan benzer olaylardan
sadece bir tanesidir. 2003 yılında, Kağıthane’de okuldan dönerken minibüs
çarpması nedeniyle yaralanan ilköğretim öğrencisi Zeliha
Dursun, birçok hastane dolaşmış ancak doktor ve ekipman
olmadığı gerekçesiyle hastanelere alınmamış ve yaşamını kaybetmiştir. 2005’te
Soma’da balkondan düşen 1,5 yaşındaki çocuk da üçüncü hastanenin kapısında
yaşamını kaybetmiştir. Nisan 2008'de Şırnak’ta çocuğu elektrik akımına kapılan
bir baba çocuğunu tedavi ettirebilmek için 4 hastane dolaştığını ifade
etmiştir. Verilen birkaç örneğin ötesinde, benzer nitelikte yüzlerce örnek
bulunmaktadır. Vatandaşlarımız sağlık politikalarındaki yanlışlıklar nedeniyle
en temel haklardan biri olan yaşam hakkı ihlal edilmektedir. Vatandaşlarımız
temel hak olmasına rağmen hastalarını tedavi ettirebilmek amacıyla hastanelere
kabul edilebilmek için olağanüstü çabalar harcamaktadır. Hatta vekilleri
arayarak bu konuda yardım talepleri olmaktadır. Oysa sağlık
hizmetlerinden faydalanma, torpil ya da kayırmanın yaşanmaması gereken en temel
konudur. İnsan sağlığının söz konusu olduğu durumlarda, devlet
mekanizmalarının, ekipmanın ya da doktorun olmaması
gibi gerekçelerle hastaların gereken tedavisinin yapılamaması 21. yüzyılda,
ilkel bir sağlık politikasının varlığından kaynaklanmaktadır. Bu olayların
tamamı, ülkemizdeki sağlık politikalarında ilerlenen yanlış yolu aslında net
bir şekilde göstermektedir. Başbakan’ın “Artık bundan sonra kimse hastane
kapısında kalmayacak ya da rehin kalmayacak” sözünden sonra bir
çok vatandaşımız hastanelere kabul edilmemiştir. Birçok hasta, hastane
bedelini ödeyemediği için rehin kalmıştır. Sosyal Devlet
ilkesi çerçevesinde sağlık hizmetleri Anayasa'nın 56. maddesinde ifade
edilmiştir. Bu maddeye göre
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh içinde sürdürmesini sağlamak;
insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini
gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet
vermesini düzenler.” Evrensel İnsan
Hakları Beyannamesi'nin 21. maddesi "Herkesin kamu hizmetlerinden eşit
olarak yararlanma hakkı vardır" demektedir. Yine 25. madde de
"Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim,
konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık,
dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı
durumunda güvenlik hakkına sahiptir" denilmektedir. Ancak bu
düzenlemelerin sadece yapılmış olması yeterli değildir. Aynı zamanda
uygulanması gerekir. Uygulanabilmesinin şartı da yasalardaki düzenlemelere
paralel bir devlet politikasının olması ve yaşama geçirilmesidir. Oysa bugün sağlık
hizmetlerine hakim anlayışın özelleştirme anlayışı
olduğunu tespit etmek çok da zor değildir. Sosyal devlet vatandaşlarının
sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamak durumundadır. Yaşanan olaylar
karşısında, nokta çözümlerle sağlıkta yaşanan sıkıntının önüne geçilmesine
olanak yoktur. Bu konuda sosyal projelerle geniş kapsamlı çözümler üretilmelidir.
Bu çözümlerin sonucunda kişinin başvurabileceği mekanizmalar oluşturulmalı,
ücretsiz ve eşit faydalanma temelinde bir sağlık politikası oluşturulmalıdır. Devlet
hastanelerinde, hastaneye kabul edilmeme nedeniyle yaşanan sorunların nedenleri
ve bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
21.05.2008 1) Çetin Soysal (İstanbul) 2) Ali Oksal (Mersin) 3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Selçuk Ayhan (İzmir) 5) Nesrin Baytok (Ankara) 6) Tacidar Seyhan (Adana) 7) Hüsnü Çöllü (Antalya) 8) Orhan Ziya
Diren (Tokat) 9) Muharrem İnce (Yalova) 10) Birgen Keleş (İstanbul) 11) Tayfur Süner (Antalya) 12) Sacid Yıldız (İstanbul) 13) Abdurrezzak Erten (İzmir) 14) Abdulaziz Yazar (Hatay) 15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 16) Abdullah Özer (Bursa) 17) Hüseyin Ünsal (Amasya) 18) Bülent Baratalı (İzmir) 19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 20) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 21) Mehmet Ali Susam (İzmir) 22) Ahmet Ersin (İzmir) 23) Erol Tınastepe (Erzincan) 24) Atila Emek (Antalya) 25) Necla Arat (İstanbul) 26) Canan Arıtman (İzmir) 27) Ensar Öğüt (Ardahan) 28) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 29) Fatma Nur Serter (İstanbul) 30) Engin Altay (Sinop) 31) Tekin Bingöl (Ankara) 32) Akif Ekici (Gaziantep) 33) Esfender Korkmaz (İstanbul) 34) Zekeriya Akıncı (Ankara) 35) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 36) Gökhan Durgun (Hatay) 37) İsa Gök (Mersin) 38) Bayram Ali Meral (İstanbul) 39) Gürol Ergin (Muğla) 40) Atilla Kart (Konya) 3.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin, doktorların ve diğer
sağlık personelinin güvenlik sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/211) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmanın; çalışanın yaşam
süresini uzatması, çalışma etkinliğini arttırması, işe devamlılığını sağlaması
gibi pek çok yararı vardır. Bunun yanında, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmak
sadece çalışanın sağlığının sürdürülmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi ile
sınırlı değildir. Aynı zamanda çalışanın, sosyal yaşamından hizmet sunduğu
alana kadar iyilik halinin devamını ve iş veriminin artmasını da sağlar. Son senelerde artış gösteren doktorlara şiddet içerikli
saldırılar, toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu durumun nedenleri ise
sadece güvenlik boyutuyla açıklanamayacak kadar derindir. Hastaların hakları
konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, ekonomik olarak yaşanan sorunların sosyo-psikolojik olarak dışavurumu, hastane çalışanları
için yeterli güvenliğin olmaması ve daha da önemlisi çoğu zaman sağlık
sistemindeki bozuklukların tek nedeninin doktorlar olduğunun yetkililer
tarafından ifade edilmesi gibi nedenler doktorları hedef haline getirmektedir. Ülkemizde yaşanan üzücü olaylar sağlık personelinin moralini
bozmakta, çalışma şevkini kırmakta ve sağlık personelini yıpratmaktadır. Sağlık
personeli, hasta ve hasta yakınlarının fiziki ve sözlü saldırılarına maruz
kalmaya devam etmektedir. Hastane kampusu içerisinde
bu tür olaylara müdahale edecek bir polis noktası bulunmaması, hastanelerde
bulunan polislerin sadece hastaneye intikal eden adli vakalarla ilgilenmesi ve
genellikle taşeron şirket elemanı olan hastanelerdeki güvenlik görevlilerinin
yeterli yetkiye sahip olmaması sorunun güvenlik kısmının ne derece ciddi bir
boyutta olduğunu göstermektedir. Sağlık hizmetinin kaliteli ve huzurlu bir şekilde sunulması toplum
sağlığının gelişmesi açısından olmazsa olmaz bir ilkedir. Sağlık personeli ve
özellikle doktorların, saldırıya uğrayacağı düşüncesiyle hareket ederek hizmet
vermeye çalışması, toplum sağlığının gelişmesine yeterli katkıyı sunmasına
engel olacaktır. Doktorların verimli çalışamaması, sadece toplum sağlığının değil,
ülke ekonomisinin de ciddi bir kaybıyla sonuçlanacaktır. Özellikle son senelerde, hastanın ölümü sonucunda hasta
yakınlarının doktorlara dönük uyguladığı şiddet, küçük saldırıların ötesinde
ölümlere; ölümle sonuçlanmasa dahi sakat kalarak mesleklerinden uzaklaşmalarına
neden olmuştur. Doktorlar; tehdit altında olduklarını ve mesleklerini yapamaz
hale geldiklerini sık sık vurgulamaktadırlar. Doktorların güvenlik açısından yaşadıkları sorunların altında
yatan nedenlerin ve çözüm yollarının çok boyutlu olması, bu konunun daha
ayrıntıyla araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, doktorların
maruz kaldığı şiddet olaylarının nedenlerinin ve çözüm yollarının tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98. ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Sacid
Yıldız (İstanbul) 2) Selçuk Ayhan (İzmir) 3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Tacidar
Seyhan (Adana) 5) Muharrem İnce (Yalova) 6) Nesrin Baytok (Ankara) 7) Orhan Ziya Diren (Tokat) 8) Ali Oksal (Mersin) 9) Abdullah Özer (Bursa) 10) Birgen Keleş (İstanbul) 11) Tayfur Süner (Antalya) 12) Abdurrezzak Erten (İzmir) 13) Abdulaziz Yazar (Hatay) 14) Akif Ekici (Gaziantep) 15) Hüsnü Çöllü (Antalya) 16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 17) Hüseyin Ünsal (Amasya) 18) Bülent Baratalı (İzmir) 19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 20) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 21) Mehmet Ali Susam (İzmir) 22) Ahmet Ersin (İzmir) 23) Erol Tınastepe (Erzincan) 24) Atila Emek (Antalya) 25) Necla Arat (İstanbul) 26) Canan Arıtman (İzmir) 27) Ensar Öğüt (Ardahan) 28) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 29) Fatma Nur Serter (İstanbul) 30) Engin Altay (Sinop) 31) Tekin Bingöl (Ankara) 32) Esfender Korkmaz (İstanbul) 33) Zekeriya Akıncı (Ankara) 34) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 35) Gökhan Durgun (Hatay) 36) İsa Gök (Mersin) 37) Bayram Ali Meral (İstanbul) 38) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 39) Gürol Ergin (Muğla) 40) Atilla Kart (Konya) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S.
Sayısı: 219) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Geçen birleşimde
12’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma
tamamlanmıştı. Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a
aittir. Buyurunuz Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, birazdan bu 12’nci maddeyle, Türkiye Radyo ve Televizyon
Kanunu’nda değişiklikler bir açık oylamayla sizlerin kabulüne ya da reddine
sunulacak. Aslında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kurumlarımızın
yenilenmesi, personel sorunlarının çözülmesi konusunda atılan iyi niyetli
adımlara hep katkı sağlamak istedik ama bu kanun tasarısına sonradan, Hükûmetin, kurumların bilgisi olmadan, hepimizin temel
değerlerinden olan dilimizin dışında bir dili bir kamu kurumunda yayının esası
hâline dönüştürecek sadece bir önergeyle maalesef kabul ettik. 6’ncı maddede
açık oylama istedik, açık oylamada 179 milletvekili maalesef bunu kabul etti.
Daha sonra da yine 11’inci maddede bunun yürürlüğünün yapılmaması konusunda bir
önerge verdik, bu önerge de kabul görmedi. Anlaşılan o ki… Bu kanunun tümüyle
ilgili yapılacak oylamada da Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hassasiyetlerimizi
tekrar sizlerle paylaşmak istedik. Son bir fırsat
daha gelmektedir, açık oylama yapılacak değerli milletvekilleri. Attığımız
adımın ne manaya geleceğini, ne oluşturacağını, gelecekte neler meydana
getireceğini iyi düşünmemiz gerekir. Yanlış bir adımın bedelini daha sonra “Bu
yapılmamış olsaydı.” diyerek, burada buna onay verecek milletvekillerinin
düşünmesi gerektiğini düşünüyorum ben. Türkiye’de kısa vadeli, sorunların
çözümü gibi gözüken adımların, aslında başkalarının amaçlarına ulaşmak için
nasıl bir yol döşemesi olduğunu çok dikkatli takip etmemiz gerekir. Değerli
milletvekilleri, 1991 yılında 36’ncı paralelin kuzeyinde güvenli bölge olarak
tesis edilen bölgenin aslında Irak’ta bugün bir başka oluşumun temellerinin
atıldığının farkına varabilmiş miydik? O gün kendi aralarındaki bir mücadeleyi
sona erdirmek ve terörle mücadele etmek için sona erdirmeyi kabul eden Türkiye,
bugün, attığı o adımlar neticesinde, bu kişilerin, o oluşumun başındaki
kişiler, yöneticileri olduğunu dikkate aldığımızda, attığımız adımların kime
yaradığını düşünmemiz lazım. Kime yaradı değerli arkadaşlarım? Bugün
eleştirdiğimiz terörü himaye eden bölge, o zamanlar hangi iyi niyetli adımların
eseri olarak bugünlere geldi? Bugün attığınız adımlar hangi iyi niyetli
adımların eseri olarak atılmakta ama aslında kimlerin projesidir, kimlerin planıdır,
bunu iyi görmemiz gerekir. Şu, 2000 yılından
bu yana geliştiğimiz bu dönem içerisinde, AB uyumu içerisinde, televizyonlarda
farklı dilde yayını bir reform olarak sunanların, bugün devlet eliyle bir
televizyonu Türkçe dışında münhasır bir yayın yapılmasını istemesini neden
talep ediyorlar? O gün reformsa, o gün bir çözümse, nerede o çözüm, nerede
reform? (x)
219 S. Sayılı Basmayazı 09/05/2008
tarihli 102’nci Birleşim Tutanağına eklidir. Dolayısıyla,
vakıflarla ilgili dokuzuncu uyumu çıkardık, hangi adım neyi gerçekleştiriyor,
her bir adımın sonrası vardı ve Türkiye adım adım
teslim alınıyor. Onun için çok dikkatli olmamız lazım. Bugün attığımız adımlar
“Efendim, Roj TV’ye rakip olsun, sesini kıssın…” Değerli
arkadaşlarım, bu televizyon, Başbakanımızın, Hükûmetin,
bütün güvenlik kurumlarının illegal olarak gösterdiği ve kapatılmasını istediği
bir televizyonla legalize edecek şekilde
alternatifini oluşturmak, onu kabullenmek demektir. Onun için, attığımız
adımları gerçekten iyi hesaplamamız lazım. Doğru bir iş yapmıyoruz, yanlış bir
iş yapılıyor. Bir kamu
kurumunda, Türkçe dışında ve üstelik RTÜK’ün belirlediği esaslar dışında bir
farklı dilde yayın oluşturmak ve ondan sonra -bu kürsüden ifade edildi- ne
olacak peki? Eğitim yok, öğretim yok, kim konuşacak, hangi lehçede
konuşacaksınız, hangi alfabeyi kullanacaksınız? Dil oluşturma çalışmalarına bir
devlet kurumunun aracı edilmesi, özel alandan kamu tüzel alanına sokulması,
kendi ellerimizle bu ülkenin, bu coğrafyanın vatan edilmesini sağlayan
değerlerimizi tartışılır hâle getiriyoruz. Onun için dikkatli adım atmamız
lazım. Geçmişe bakarak adım atmamız gerekir. Bu bakımdan,
değerli arkadaşlarım, bu coğrafya kolay vatan olmadı. Bu coğrafyaya belli bir
ihtiyaçtan gelinmiş olabilir ama burayı vatan kılmak için tarih, kader, dil,
kültür, din, çeşitli felaketler, bunlarla birlikte bütünlüğe erişti. Bunlar
olmasaydı burası bir vatan olmazdı. O bakımdan, biz, bizi vatan kılan bu
zaruretlerden, vatanımızın ve milletimizin bu zaruretlerinden kurtulmak
istersek durumumuz ne olur? Bu ülkeyi, bu coğrafyayı vatan
kılan bu zaruretlerden kurtulmak istiyorsak, değerli arkadaşlarım, birbirimize muhtaciyetimizi, mecburiyetimizi yok etmeye çalışan bu
çalışmalar neticeye erdiğinde, değerli arkadaşlarım, kader ve tarih birliği,
biraz önce söyledim, dil, din, kültür gibi bu müesseselerin birliğiyle bu
coğrafyayı vatan edindiğimiz ve mümkün kıldığımız; birbirimizi anlamamız,
sevgimiz, anlaşmamız, değerli arkadaşlarım; hiçbiri anlamını bulamayacak ve bu
mecburiyetler ortadan kalktığı zaman, bu vatan içerisinde, değerli
arkadaşlarım, hiç kimseyle münasebeti olmayan tarihî imkânlar ve zaruret içinde
kayboluruz. Onun için bu coğrafya vatan nasıl kılındı, hangi
mecburiyetler ve unsurlar üzerinde vatan kılındı, bunu iyi görmek,
farklılıklarımızı esas hâlinde değil, ortak paydalarımızı esas alarak
farklılıklarımıza saygı göstererek bu mecburiyetimizi, muhtaciyetimizi
geleceğe taşıyabiliriz. Bu vatanı, bu
coğrafyayı vatan kılarken o çektiğimiz mihnetler, zorluklar, sıkıntılar…
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Bizans, Roma, Lidya, Frigya’dan
bahsediliyor. Hiçbiri vatan yapamadı geçmişte. Ama bu coğrafyada, vatanı, kendi
aramızdaki bu müesseseleri daim kılarak, devleti “ebet müddet” anlayışı
içerisinde bugünlere kadar taşıdık. Değerli
arkadaşlarım, onun için, bu ülkeyi vatan kılan ve vatanı koruyan millete
şahsiyet vermesine hak verecek ve onun, açıkçası, gaye vermesini doğru
bulacaksınız. Bu vatanı, bu coğrafyayı vatan kılan bu iradeyi, bu gelişmeleri
yok sayamazsınız. Basit bir şirketin kurucularının bile hakkının olduğu,
korunduğu bir ortamda, bu coğrafyada dokuz yüz otuz iki yıldır çektiğimiz
milyonlarca, milyarlarca mihneti, sıkıntıyı, derdi, felaketi, sevgimizi yok
sayamazsınız. Bunlarla, maalesef, Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
301’inci madde ekseninde Türklüğü tartıştırarak, bugün de Türkçeyi
tartıştırarak bu mecburiyetimiz ve muhtaciyetlerimiz
âdeta yok edilmek istenmektedir. Değerli
arkadaşlarım, şu anda bulunduğumuz bu toprakta dokuz yüz otuz yedi yıldır ne
kadar insan öldü, ne kadar sıkıntılar çektik, neler yaptık? Türkülerimizi,
şarkılarımızı, coğrafyamızı, folklorumuzu, hepimiz beraber, birlikte bu ülkede
yaşadık. Ama değerli arkadaşlarım, bütün bunları dikkate aldığımız zaman -dokuz
ay on beş gün çocuğunu taşıyan ananın çektiği ıstırabı, ona verdiği tazeliği ve
güzelliği dikkate alacak şekilde- dokuz yüz otuz yedi yıldır bu coğrafyayı
vatan kılan bu müesseselerin hırpalanmasına, örselenmesine, dışlanmasına izin
vermeyin. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. OKTAY VURAL
(Devamla) – Onun için, bugün burada birazdan açık oylama yapılacak, bu açık
oylama neticesinde bütün bunları dikkate alacak şekilde bu müesseselerimizi
çarpıtmadan, farklılıklarımızın farkına varıp, esas hâline dönüştürmeden, ortak
değerlerimiz ekseninde, mecburiyetlerimizi, muhtaciyetlerimizi
devam ettirecek şekilde oy kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Milliyetçi Hareket olarak biz, TRT Kanunu’na eklenen ve özellikle
bu Kanun’un getirilmesi amacı dışında, sadece bir milletvekilinin önergesiyle
yapılan ve hepimizin ortak değerlerine, değişmesine yol açabilecek böyle bir
girişimi içeren TRT Kanunu’na ret oyu vereceğimizi ve bütün milletvekillerinin
de bu meseleden dolayı da ret oyu vermesini diliyor, hepinize saygılarımı arz
ediyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Vural. 12’nci madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş. NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, Mustafa Bey yok, ben konuşacağım. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT
Kanunu’yla ilgili 12’nci maddeye gelmiş bulunuyoruz. Bu madde üzerinde grubumuz
adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Siyasi parti
gruplarımızın, elbette, bu tasarı görüşülürken, kendi parti programları ve
siyasi düşünceleri çerçevesinde bu tasarıya bakmış olmaları, bazen katkı
vermeleri, bazen eleştirmeleri gayet normal, böyle de olmalı zaten. Kuşkusuz,
siyasi partilerin programları ve hayata bakışları her açıdan aynı olsaydı, o
zaman farklı farklı siyasi partiler olmazdı, bütün
partiler tek bir parti olurdu ve hayata herkes aynı pencereden bakmış olurdu.
Aynı pencereden bakmıyoruz, ama hiçbirimiz de ülkemiz için kötü bir niyet
taşımıyoruz. Evvela bunda mutabık kalmak lazım. Politikalar
eleştirilebilir, farklı düşünceler ifade edilebilir, ama Türkiye Büyük Millet
Meclisinde hiçbir tasarı, hiçbir teklif, hiçbir arkadaşımızın görüşü ve
düşüncesi bir kötü niyet eseri değildir. Sonuçları itibarıyla “Şöyle olacak,
böyle olacak.” diye elbette yorumlar olabilir. Şimdi, TRT’nin
Türkçe dışında yayın yapmasıyla ilgili bir düzenleme de 6’ncı maddede yapıldı.
Vatandaşlarımızın önemli bir bölümünün ana dilinin farklı olduğunu biliyoruz.
Ana dili farklı olan vatandaşlarımıza teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir
dönemde dünyanın farklı yerlerinden, hemen başımızın ucundan, farklı yayınlar
ve bilgilerle yayın yapılması ve farklı etki alanına girmesi acaba gözümüzü
yumup başımızı öteye çevireceğimiz bir konu mudur? Kendi vatandaşlarımıza
Türkiye’de ve dünyada olanı biteni kendi ülkemizden, kendi vatandaşlarımız
arasından konuşacak, yayın yapacak, anlatacak insanlara ihtiyacımız yok mudur?
Acaba bu tür yayınlar, muhalefet partisi sözcüsü arkadaşlarımızın ifade ettiği
gibi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü konusunda bizi sıkıntıya mı sokar? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Geçmişte soktu. NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Birtakım kaygıların dile getirilmesi normal “Sıkıntıya sokar.” diyenleri
anlayışla karşılıyorum. Acaba
Türkiye’deki bu adımlar, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü konusunda kaynaşmayı mı
artırır, ayrışmayı mı artırır? Bizim düşüncemiz ve iddiamız bu Türkiye’nin
bölünmez bütünlüğünü güçlendirecek ve kaynaşmayı artıracak adımlardır. Eğer
ülke vatandaşlarınızın farklılıklarına, farklı fikirlerine, farklı
kültürlerine, farklı anlayışlarına yeterince saygı gösterdiğimiz ve ilgi
gösterdiğimiz inanışı bu toplumda yerleşirse ve görülürse, bu, vatandaşların
ülkesine ve devletine bağlılığını mı artırır, yoksa ülkesinden ve devletinden
uzaklaştırır mı? ŞENOL BAL (İzmir)
– Uzaklaştırır. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altı, etnik ve dinî
temsil yeri değildir. İnsanlar etnik yapılarını kendileri seçmiyorlar. Dinî
tercihlerini kendileri yapıyorlar, ayrı bir konu ama yapmış olsalar bile burası
etnik ve dinî temsil yeri değildir. Siyaset,
insanların etnik nedenlerle yaşamış oldukları sorunlara da çözüm bulacak olan
bir kurumdur, bulabiliriz, dinî sebeple yaşamış oldukları sorunlara da çözüm
bulabiliriz ama bu çatı altında etnik ve dinî temsil olmaz. Hiçbir milletvekili
arkadaşımız, burada bir etnik grubu temsilen gelmiyor, hiçbir dinî grubu
temsilen de gelmiyor, gelemez de gerek de yok, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
yapısında bu yoktur. Zaman zaman bu tür tartışmalar
oluyor. Kürt kökenli
milletvekili arkadaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt kökenli
vatandaşlarını temsilen buraya gelmiyorlar, aynen, benim, Türk etnik kökenli
vatandaşları temsilen buraya gelmediğim gibi. Ben, bütün Türk milletini
temsilen buradayım, siz de bütün Türk milletini temsilen buradasınız. (AK Parti
sıralarından alkışlar) “Etnik yapı”yla
“millet” arasındaki farkı çok iyi biliyoruz. Burada hiçbir milletvekili
arkadaşımız, Sünni dinî referanslı yapıyı, kişileri temsilen gelmiyor hiç
kimsenin Alevi kökenli vatandaşları temsilen gelmediği gibi. Etnik ve dinî
temsil yeri değil burası, bütün Türk milletini bütün unsurlarıyla temsil
yeridir ama vatandaşlarımızın farklılıklarına da mutlaka saygı duyan, onları bu
milletin ve ülkenin zenginliği sayan bir yaklaşımı da burada benimsememiz,
ülkemizin bekası için bunun doğru bir şey olduğunu kabul etmemiz lazımdır. Bakın, ne
yasaklar vardı arkadaşlar, burada birlikte kaldırdık. Geçen dönem Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımız da vardı. “Yöresel, mahallî isim koymak yasak.”
Kaldırdık değil mi, bu şimdi serbest. “Zozan” koyacak
Güneydoğu’da bir vatandaşımız kızının adını… “Yayla” demek olduğu söyleniyor.
Bilmiyorum, doğru mu, arkadaşlar biliyorlar. (DTP sıralarından “Doğru” sesleri) Değerli
arkadaşlar, “Suzan” koyduk bir şey olmadı da “Zozan”
koyunca bir şey mi oldu? Ne oldu yani? (AK Parti sıralarından alkışlar) Serbest
bıraktık, ne oldu? “Berivan” koyacak kızının adını,
koyamadı. Niye? Yasak. Niye yasak? Ya ülke bölünürse… Peki, “Perihan”
koyduk bölünmedi de “Berivan” koyunca mı bölünecekti?
Olur mu arkadaşlar böyle bir şey? (AK Parti ve DTP
sıralarından alkışlar) Vatandaşlarımızın
bu anlayışını genişleten, rahatlatan düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
yaptığı zaman, bu, vatandaşlarımızın kendi ülkesine ve devletine olan
bağlılığını mı artırıyor yoksa ayrıştırıyor mu? ZEYNEP DAĞI
(Ankara) – Bulgarlar da Türk isimlerine yasak koymuşlardı. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar, gelin, vatandaşlarımızın sorunlarını
başkasının istismar etmesine fırsat vermeyelim. Bir kitap
yayınlandı son zamanlarda, orada Evren Paşa’nın da bazı beyanları var. “Yanlış
yaptık.” diyor. “Mahallî dilleri yasaklamasaydık keşke.” diyor. “Bade harabül Basra” diyorlar buna eski dilde, yani “Basra harap
olduktan sonra.” “Yanlış yaptık.”
diyor. “Keşke bazı kamu görevlilerimiz, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu
Bölgesinde hizmet verirken mahallî dilleri öğrenip gitselerdi.” diyor. “Keşke
böyle yapabilseydik.” diyor. “Yapamadık.” O da Basra harap olduktan sonra… OKTAY VURAL
(İzmir) – Güçlü referansınız var, Kenan Evren’i… NİHAT ERGÜN
(Devamla) – “Çok yanlış yaptık.” diyor. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kenan Evren referans size. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bazı yanlışlar var maliyeti çok ağır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Beraber yürüdünüz siz bu yollarda! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Akıl hocanız da Kenan Evren, maşallah! NİHAT ERGÜN (Devamla) – Çok maliyeti ağır. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Maşallah, Kenan yanlış yapmaz! NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar, gelin… Benim referansım
falan değil Kenan Evren. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çok yakışıyor size, Kenan Evren çok yakışıyor. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – İşte, o ve benzeri birçok kişinin birlikte yaptığı beyanlar… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Arkadaşlarına tepki gösteriyorsunuz, Kenan’ı referans
gösteriyorsunuz. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – “Şunu yaptık, yanlış yaptık, bunu yanlış yaptık.” diyen onlarca
yöneticiye rastlıyoruz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Arkadaşlarına “Ergenekoncu” diyorsunuz, siz “Kenancı” oluyorsunuz. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bu yanlışların maliyeti büyük olmuştur. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Federasyon da istedi, var mı federasyon öneriniz? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni
yanlışlar yapmak lüksüne sahip değil. Gelin, bundan sonra hep beraber işin
doğrusunu yapalım, vatandaşlarımızın yaşadığı sorunları başkasının istismar
etmesine ve Türkiye’de, bütün bu istismarlar sebebiyle bir ayrışma istikametine
gidilmesine imkân vermeyelim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Vatandaşı niye sorun görüyorsunuz? Bizzat sorunu siz
yaratıyorsunuz. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Geçmişte de söyledim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Niçin vatandaşı sorun görüyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşını niye sorun görüyorsunuz? NİHAT ERGÜN (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, gelin, o zaman bu düşüncelerinizi Türkiye'nin doğu
ve güneydoğusundaki vatandaşlarımızla parti teşkilatlarınız vasıtasıyla
paylaşın. Gidin siyaset yapın, anlatın, paylaşın, “Doğrusu budur.” deyin. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Etnik kimliği siyasetin aracı mı yapalım? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – “Doğrusu budur.” deyin, diyelim hep beraber. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Zaten bununla bu ülkeyi bu hâle getirdiniz. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Türkiye
Cumhuriyeti’nin haber kaynaklarından daha doğru bir şekilde, daha etkili bir
şekilde yararlanmasını sağlamaktır. TRT bu göreve öncülük etmelidir ve
edecektir. Bu tasarının, bu tekliflerin amacı da budur. Elbette
eleştirilebilir, eleştiriye bir sözüm yok. Ama bunların hepsi iyi niyetle ve
ülke bütünlüğünü sağlamaya yönelik adımlar olarak atılmıştır. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Tasarının hayırlı olmasını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ergün. 12’nci madde
üzerinde, şahısları adına Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül söz almıştır. Buyurunuz Sayın
Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar) AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 219 sıra sayılı Türkiye
Radyo-Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, aziz milletimi ve yüce
heyeti şahsım ve gurubum adına saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi,
Türkiye televizyonla ilk kez TRT aracılığıyla tanıştı. Televizyon
yayıncılığındaki ilkleri hep onunla yaşadı. Tüm hayatını TRT’nin yayın
saatlerine göre düzenledi. Mithatpaşa’daki küçücük
bir stüdyodan tüm imkânsızlıklara karşın yayıncılık hevesiyle dolu çalışanların
özverili çabalarıyla TRT Türk milletiyle bütünleşti, büyüdü, gelişti.
Türkiye'nin hem yayıncılık okulu hem de en güvenilir yayın kuruluşu olarak
bugünlere ulaştı. Bugün
görüştüğümüz TRT’nin yeniden yapılandırılması hususu yeni gündeme getirilen bir
durum değildir. Uzun yıllardır seslendirilen ve Yüksek Denetleme Kurulunun
Kurum faaliyetleri hakkındaki muhtelif raporlarında ve Parlamentodaki tüm
gruplarda da ifadesini bulan bir ihtiyaçtır. Nitekim,
Kurumun teşkilat yapısı ve görevlerini düzenleyen Kuruluş ve Görev Yönetmeliği,
yapılan bazı değişikliklerle birlikte 16 Ocak 1999 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. O dönemde yapılan bu değişikliklerden birisi
de Yayın Denetleme Kurulunun yapısının değiştirilmesidir. 1999 yılında yapılan
yapısal değişiklik ile Yönetim Kurulu kararıyla söz konusu Kurul, Daire
Başkanlığına dönüştürülmüş ve üye kadroları da kaldırılmıştı. Oysaki, Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığı 2954 sayılı
Kanun’un 16’ncı maddesiyle, yani kanunla kurulan bir birimdir. Danıştayın 5. Dairesi ve Danıştayın
İdari İşler Kurulu, Yönetim Kuruluna tanınan yetkinin kuruluş kanununda
isimleri tek tek sayılarak belirtilmiş bulunan hizmet
birimlerini kapsamayacağı gerekçesiyle yapılan işlemi iptal etmiş ve
düzenlemenin kanun ile yapılması gerekliliğine işaret etmiştir. Yeni yapılan
değerlendirmede, anılan Kurulun, yayın içeriklerindeki koordinasyon eksikliği
de dikkate alınarak Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı şeklinde
yapılanmasının uygun olacağı düşünülmüş ve tasarıda da bu yönde düzenleme öngörülmüştür.
Bu bakımdan,
Yayın Denetleme Kurulu Başkanlığının yeniden yapılandırılması ihtiyacının epey bir
geçmişi vardır, daha fazla gecikmeye de tahammülü yoktur. Söz konusu iddiaların
da gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Türkiye Radyo ve
Televizyon Kanunu’nda yapılması planlanan değişikler ve bu değişikliklerle
birlikte uygulamada ortaya çıkacak yenileşmeler ve yönetimdeki değişim
anlayışının TRT’nin performansına çok önemli, çok değerli katkılar yapacağına
dair inancımla, kanunun milletimize ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna
hayırlı olmasını diler, emeği geçen herkese teşekkür eder, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gönül. Şahsı adına ikinci söz Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’e
ait. Buyurunuz Sayın
Üstün. (AK Parti sıralarından alkışlar) AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 219 sıra sayılı Türkiye
Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
12’nci maddesi üzerinde
söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, 12’nci madde yürütme maddesi. Nihayet üç hafta sonra bu kanunun
yürütme maddesine gelebildik. Ben dünkü konuşmamda da söylemiş idim. Kanunun
7’nci maddesine kadar konuşmacı sayısını saymış idim. Burada 7’nci maddesine
kadar 120 değerli milletvekilimiz konuşmuş. Muhtemelen ondan sonra da bir 120
değerli milletvekilimiz daha konuşmuştur. Oysa bu kanun komisyonlarda enine
boyuna görüşüldü. Normalde komisyonlarda görüşüldükten sonra burada işte kanun
üzerinde, geneli üzerinde konuşmalar yapılması lazım gelirken, engelleme adına
üç haftadan beri bu kanunu görüşüyoruz. Eğer komisyonlarda görüşüldükten sonra
biz bu kanunları tekrar yeniden yeniden ele alacaksak
o zaman sistemde bir sorun var arkadaşlar. Ya komisyonları kaldıracağız ya da
buradaki görüşme sistemini değiştireceğiz. Böyle bir yasama çalışması hiçbir
parlamentoda yok, hiçbir yerde yok, Avrupa’da da yok. RECEP TANER
(Aydın) – Komisyonlardan geldiği gibi geçiyor. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Bir arkadaşımız Parlamentonun çalışmalarını gördükten sonra “Eğer
bu Parlamento bir şirket olsaydı bir ayda iflas ederdi.” dedi. Evet, bu
verimlilikle, arkadaşlar, Parlamento gerçekten bir ayda iflas etmeye mahkûmdur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne iflası canım! Parlamento ne zaman iflas etmiş ki şimdi edecekmiş? AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – O bakımdan, bunu mutlaka gözden geçirmemiz lazım. OKTAY VURAL
(İzmir) – Parlamento ne zaman iflas etmiş? Böyle bir şey olur mu? Sözünü geri
al. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Sayın Başkan, sabırlı olun Sayın Başkan, sabırlı olun. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Grup başkan vekilleriniz bir
kanunda on sekiz tane önerge verdi, kendi grup başkan vekilleriniz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Millet iradesi iflas eder mi? Sen edersen edersin. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Arkadaşlar, millet iradesinden bahsetmiyoruz burada. Millet iradesi
elbette var. Millet iradesi tecelli etmiş. 240 konuşmacı konuşmuş burada, 240
kişi konuşmuş. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Konuşmayalım mı yani? AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Daha ne kadar konuşacaktı, daha ne konuşacaktı? ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Komisyonda 20 kişi var, burada 550
kişi var. Sizin demokrasi anlayışınız bu işte, bu kadar işte. OKTAY VURAL
(İzmir) – Susturun herkesi! BAŞKAN – Lütfen
sakin olunuz, karşılıklı konuşmayınız. Devam ediniz
Sayın Üstün. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, o bakımdan, bu kanunun sonuna gelmekten dolayı
mutluyuz. Elbette, bazıları bu kanuna karşı çıkabilirler, bazıları bunu
beğenmeyebilirler de ama bir hakkın kullanımını suistimal
etmek kabul edilemez, bu değer bulunamaz. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Milletvekilleri konuşmasın! AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Arkadaşlar, yine, izleyici ölçümleriyle ilgili bir tartışma durumu
var kamuoyunda. TRT Kanunu’nu görüşüyoruz. Bakıyoruz, izleyici ölçümlerinde
TRT’yi beşinci, altıncı, yedinci sıralarda gösteriyorlar. Bu, TRT’nin değerini
düşüren bir ölçümleme sistemidir. TRT Genel Müdürümüz bu olaya el atmalı. Ben
inanıyorum ki, Anadolu’ya gittiğimizde, TRT’nin 1’inci kanalı, 2’nci kanalı çok
izlenebilen bir kanaldır ama Reklamcılar Derneği sanırım Nişantaşı’nda,
Beşiktaş’ta, Bakırköy’de herhâlde bu ölçümleri yapıyorlar. Toplumun önemli bir
kısmını da bu ölçümlemelerin dışında tutuyorlar. Dolayısıyla, TRT’nin değerini
aşağıya düşürüyorlar. Ya yeniden bunlar ele alınmalı ya da buna yeni bir sistem
getirilmeli veyahut da TRT bu ölçümleme sisteminden çıkmalıdır. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tabii, AKP ölçümlerine göre… TÜİK’e
gitsin. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Bunun dışında, rating uğruna, hiçbir
ilkeye, hiçbir toplumsal örf değerlerine önem vermeden, rating
uğruna her türlü şeyi yayınlıyorlar. Bakın, işte, Amerika’da bir olay oldu veya
bir savaş sürüyor, bir tane şehit cenazesi veya Amerikan askeri ölmüşse onun
cenazesini göremezsiniz. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Orada şehit yoktur. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Ancak, diyelim ki bir köyde… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şehitten mi rahatsızsın! AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – … bir şehidimiz olmuş, ölmüş, bir
şehidimiz ölmüş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teröristten rahatsız değilsin, bölücüden rahatsız değilsin, şehit
cenazesinden rahatsızsın. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – …askerî birlik o belgeyi tebliğe gidiyor, şehit haberini verecek,
arkasında medya ordusuyla gidiyor. Böyle bir şey var mı arkadaşlar? En acı
gününde, en acı anında, şok anında onu gösteriyor. Zevk mi alıyorsunuz bu
konudan? Oysa, o, teröristleri sevindirebilir böyle
bir yayın. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şehitten niye rahatsızsın? AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Teröristleri sevindirebilir ancak. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teröriste arka çıkarken rahatsız değilsin! OKTAY VURAL
(İzmir) – Onları Hülya Avşar’a anlat, boş ver. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – O bakımdan, medya uğruna, hiçbir değeri gözetmeyen bu medya
şirketlerini de burada kınıyorum. Bunun da dikkate alınması lazım. Evet, bu,
TRT’nin işi değil, RTÜK’ün işi ama mutlaka RTÜK’ün bu konuya el atması gerekir
diye inanıyorum. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – AKP’nin borazanı oldu. Lağvedilmeli. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, kanunun sonuna geldik. Merak etmeyin,
bağırsanız da çağırsanız da bu kanun çıkacak. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Parmak demokrasisiyle
halledeceksiniz. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Merak etmeyin arkadaşlar, bu Meclis bunun kararını verecek. Rahatsız
olmayın, millet iradesinden rahatsız olmayın. Dolayısıyla, bu
kanunun sonuna geldik. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – AKP’nin sesi oldu RTÜK. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Oylarınızla kanunu yasalaştıracağınız için şimdiden sizlere
teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Üstün. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip, bu Parlamentonun iflas edip kapanacağını
söylemiştir. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Hayır efendim. Lafı yanlış anlama. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu Parlamento Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş bir parlamentodur.
Parlamentoyu kapatıp onun üzerinde irade oluşturmak isteyenlerin ekmeğine yağ
sürmüştür. Bu Parlamento iflas etmez. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yanlış anlamış… AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Anlamamış… OKTAY VURAL
(İzmir) – Türk milleti olduğu müddetçe de Türkiye Büyük Millet Meclisi onun
idaresini temsil eder. Öyle bilsinler! (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Oktay. Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Gök, Sayın
İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aslanoğlu
söz istemiştir. Sırayla söz veriyorum. Buyurunuz Sayın
Gök. İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere bölge radyolarını kapatma düşünceniz
var mı? 2) Malum,
Telekom, İnternet üzerinden IPTV yayınlarına başlamaya çalışıyor. Avea ise 3G sistemiyle cep telefonları üzerinden televizyon
yayıncılığına başlamaya çalışıyor. Genel Müdürümüz, TRT Genel Müdürü, hem Avea hem Telekom hem TRT’yi temsil ediyor. Üç kuruluşun çok
büyük bir pazar olan bu konuda çıkarlarının tartışılmasında acaba kamuyu kim
koruyacak? TRT Genel Müdürü kamuyu, bizi, devleti, halkı mı koruyacak, Avea ve Telekom’u mu koruyacak? Çünkü her üç kuruluşun da
gerek 3G sistemli televizyon yayıncılığı gerek IPTV tipi televizyon
yayıncılığında menfaatler, milyar dolarlar… Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gök. Sayın İnce… MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. TRT’de program
yapan Tamer Korkmaz isimli birisinin, 6 Haziran 2008 günü, Yeni Şafak
gazetesinde, cumhuriyetimizin kurucularından İkinci Cumhurbaşkanımız rahmetli
İsmet İnönü’ye “millet düşmanı” diye yazdığını biliyoruz. Bunu bu kürsüden
söyledik. Bu densize program yaptırmaya devam edecek misiniz? TRT bu densize
program yaptıracak mı? Birinci sorum budur. İkincisi, İsmail Halıcı’nın görev yerinin değiştirilmesinin gerekçesi nedir?
İsmail Halıcı Haber-Sen temsilcisi olduğu için mi görev yeri değiştirilmiştir?
Görev yeri ne kadar süreyle değiştirilmiştir? Yazılı
istemiyorum, lütfen sözlü cevap istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın İnce. Sayın Öztürk… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bakanın yanıtlaması istemiyle şu
soruları yöneltiyorum: Birincisi, TRT dış ilişkilerde görevlendirilen ancak dil
bilmeyen kişilerin görevlendirilme nedeni nedir? İkincisi, TRT’de
birçok daire başkanlığının görevleri, fonksiyonları aynen devam ettiği hâlde
isimleri değiştirilmiş, bazıları kaldırılmıştır. Son zamanlarda siyasi iktidar
yanlısı birtakım kişilere, gazeteci kimliğiyle, TRT’de programlar yaptırıldığı
ve bazı kişilerin TRT’de istihdam edildiği düşünülürse, acaba Sayın Bakan,
TRT’nin adının da değiştirilmesini düşünüyorlar mı? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Sayın Aslanoğlu... FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın İnönü’ye laf eden insan halt etmiştir. Bu adamın haddini bildirecek misiniz? Eğer,
siz TRT Genel Müdürü olarak, Sayın İnönü’ye bu lafı eden insanın haddini
bildirmezseniz, o programda özür diletmezseniz, o zaman görev bize düşüyor.
Sizi uyarıyorum. Ya o insanı uyarın ya o insan özür dilesin, yoksa… Özür dilemek bir
erdemliliktir Sayın Başkanım, özür dilemek bir erdemliliktir. Sayın İnönü bu
ülkenin yetiştirdiği ve benim milletvekili olduğum Malatya’nın yetiştirdiği
örnek bir devlet adamıdır; devlet adamıdır, altını çiziyorum. Böyle bir devlet
adamına laf eden insan halt etmiştir. Ama siz eğer
önlem almazsanız, siz özür diletmezseniz o zaman biz özür diletiriz Sayın
Başkanım. İkinci bir konu… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Önder Sav’a özür dilettiğiniz gibi, değil mi! Aynen Sav’a yaptığınız
gibi Tamer Korkmaz’a da özür dileteceksiniz! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Halt etme, kendi şeyine karış!
Aç, sorunu sor! Halt etme! Aç, sen
sor, tamam mı! Halt etmeyeceksin! Ben konuşurken halt
etmeyeceksin, açıp soracaksın! Öyle uzaktan şey olmaz. (AK Parti sıralarından
“Sakin ol biraz!” sesleri) BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Sayın Ekmen… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum. Farklı dil ve
lehçelerde yayın imkânının getirilmesiyle birlikte Türkiye’de millî birlik ve
beraberliği güçlendirecek, demokrasideki Türkiye’nin standardını arttıracak bir
adım atılmış oldu. Acaba, Sayın Genel Müdürümüz, bu konunun, Meclisten
verilecek yetkiyle birlikte bu hususun hayata geçirilmesine ilişkin
öngörülebilir planlama nedir, hangi zaman dilimi içerisinde bu kanalın yayına
başlanması planlanmaktadır? Bununla birlikte
TRT’nin tüm kanallarında yayın yapan tüm programcıların tüm entelektüel
geçmişleri TRT tarafından izlenmekte midir? Sayın Korkmaz gibi benzeri bir
şekilde gerek Türk milletine gerek Türk milletinin inancına, kültürüne,
medeniyetine gerekse de Türkiye’de kabul görmüş önemli siyasi adamlara yönelik
farklı görüşleri ileri süren tüm yayıncıların programları yayından
kaldırılmakta mıdır? Bunun bir benzeri daha önce görülmüş müdür? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekmen. Buyurunuz Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle bölge
radyolarının kapatılmayacağını burada ifade etmek istiyorum. Çünkü,
bunlar idari olarak bir bölgeye değil de genel olarak yayın anlamında yayın
politikası izlemektedirler. Dolayısıyla kapatılmaları söz konusu değildir. Dille ilgili, TRT
Genel Müdürlüğü gereken özeni göstermektedir. Kurum Genel Sekreterliğine çok
iyi seviyede İngilizce bilen elemanlar alınmıştır, alınmaya da devam edecektir.
Şu anda 2 kişi alınmıştır, devam edecektir. Dil bilmeyen
kişilerin yurt dışında görevlendirilmeleri söz konusu değildir. Zaten yurt
dışında görev alan, görevlendirilen insanların çoğu görevlendirildikleri
ülkelerin dilini çok iyi derecede bilmektedir. TRT’de program
yapan Tamer Korkmaz’la ilgili “Ezber Bozan”
programında böyle bir ifade kullanılmamıştır. Böyle bir ifadenin kullanıldığı
şayet belgelendirilebilirse gerekli işlemler de yapılacaktır. (CHP sıralarından
gürültüler) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Gazetesindeki köşe yazısında yazıyor Sayın Bakan. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Gazetesinde yazıyor Sayın Bakan, gazetesinde. DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Köşe yazısındaki ifadeler burayı bağlamaz
sanıyorum. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Köşe yazısında İsmet İnönü’ye hakaret ediyor, TRT’de program yapıyor
Sayın Bakan; onu soruyor. DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Köşesinde öyle bir şey yapmışsa doğru
yapmamıştır. Ama TRT… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yani yakışmıyor ama böyle! Köşe yazısında böyle hakaret eden birisi
TRT’de program yapıyor mu yapmıyor mu? Yapıyor mu yapmıyor mu? FARUK KOCA
(Ankara) – Önder Sav da hakaret etmedi mi? DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Geri kalan sorular yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, süre var, sorulara devam edebiliriz. BAŞKAN – Sayın
Bulut, buyurunuz. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, tarihçi Hamilton
“Viyana’dan Çin Seddi’ne kadar gidecek olursanız anlaşabilmeniz için Türkçe
bilmeniz yeterlidir.” derken, Sayın Başbakan “Türkiye’de yirmi sekiz etnik yapı
var.” diyor. Bu yasayla TRT bu yirmi sekiz etnik yapıda, dilde yayın yapmakla
Türkiye’de dil birliğini bozmuş olmuyor mu? Bu yirmi sekiz etnik yapı kendi
dillerinde yayın isterlerse bunun teknik altyapısı, dil bilimine uygun
konuşması, dil birliği bunlar içerisinde mevcut mu? Türkiye’de bu dil
bölünmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğine, Türk vatanına, ekonomik kriz
içerisinde inleyen milyonlarca vatandaşın derdine ne gibi çare bulacaktır? Yüce
Parlamento bu gibi işlerle uğraşırken, milletin açlığıyla, enflasyonla,
vatandaşın bitkinliğiyle uğraşsa daha iyi değil midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bulut. Sayın Durmuş... OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: İki gün içinde,
bu yasa daha geçmeden, akitli olarak üç yüz veya daha fazla personel TRT’ye
alınmış mıdır? İki gün önce akitli alınacak bu personel kadrolu hâle
getirilecek midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Durmuş. Sayın Ünsal... HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Aracılığınızla,
son on beş gün içerisinde TRT’ye geçici işçi olarak alınan kaç kişi vardır?
Alınmış ise, bu konuyu soruyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal. Soru-cevap işlemi
sona ermiştir. Şimdi, 12’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Şimdi, tasarının tümü üzerinde oyunun rengini belirtmek üzere
lehinde Van Milletvekili Gülşen Orhan. Buyurunuz Sayın
Orhan. (AK Parti sıralarından alkışlar) GÜLŞEN ORHAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın lehinde
konuşmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu münasebetle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği gibi,
bu tasarının temel amacı, radyo ve televizyon yayıncılığı alanında meydana
gelen gelişme ve değişimleri TRT bünyesinde hayata geçirmek, bu doğrultuda
ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara uygun yönetim ve personel yapısını oluşturmak,
böylece TRT’nin daha verimli, daha etkin, daha saygın ve rekabet edebilir bir
kamu yayıncılığını gerçekleştirmesini sağlamaktır. İnanıyorum ki, TRT’den
beklentilerimiz, halkımızın iyi ve doğru haber alması, insanlara hoşça vakit
geçirtme imkânı sunulması ya da yararlı bilgiler verilmesiyle sınırlanamaz. TRT
kuşkusuz bunları yapacaktır, ama kamuoyunun beklentisi bunların da daha
fazlasıdır. Türkiye geçmişte
olduğu gibi bugün de dünyanın en stratejik noktasında konumlanmıştır. Komşu
olduğumuz Orta Doğu bölgesinde istikrarsızlık artarak devam etmektedir. Avrupa
Birliği yürüyüşüne devam ederken Türk ve İslam âlemiyle ilişkilerimizi de
derinleştirmek zorundayız. Ulusal birliğimizi pekiştirmek, demokrasi içinde
kalkınmak başlıca önceliklerimizdir. Hasılı bu topraklarda
barış ve güven içinde yaşamak için yapmamız gereken birçok şey vardır.
Bunlardan biri de iyi ve başarılı bir ulusal yayın kurumuna sahip olmaktır.
Meclisimizde onaylanan birçok yasada olduğu gibi bu tasarıda da ülkemizin ve
halkımızın beklentilerine cevap verecek önemli bir düzenleme getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin birer bireyi olan farklı etnik kökenli
vatandaşlarımızın da müziğini, kültürünü, değerlerini gönül rahatlığıyla ulusal
televizyonundan izlemesi, yaşaması kadar güzel ve doğal bir şey olamaz. Bu
uygulama ülkemizin huzurunu, kardeşlik bağlarını daha da güçlendirecektir. Bu
yayına karşı çıkan veya hararetle muhalefet eden bazı milletvekillerimizin
annelerinin de bu yayından faydalanacağını biliyoruz. O eli öpülesi
annelerimizin Arapça, Kürtçe, Çerkezce bir yayın izleyeceklerini göreceğiz ve
onlara da hayırlı olsun diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısını bu bakımdan da çok önemsiyorum. Bu tasarıyla iyi ve
başarılı bir ulusal yayın kurumuna sahip olma amacına yönelik olarak önemli bir
adım attığımıza inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, TRT her zaman kamuoyunun dikkatinin üzerinde olduğu bir kurum
olmuştur. Bugün olduğu gibi geçmişte de çok eleştirilmiştir. TRT, çok önemli
bir kurum olduğu için eleştirilmesi doğaldır. Bunların bir kısmı TRT’nin
icraatlarından da kaynaklanıyor olabilir. Her yapılanın doğru olduğunu kim
iddia edebilir ki? Yine de bu eleştirilerin doğrudan TRT icraatıyla ilgili
olmaktan çok, büyük çapta ülkenin iç siyasetiyle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Çünkü AK Parti Hükûmetinin, TRT’yi, muhalefetin iddia
ettiği gibi algıladığına inanmıyorum. Hükûmetin,
TRT’yi, ülkemizin stratejik çıkarları temelinde kavradığını düşünüyor ve bunu
da takdir ediyorum. Bu sebeple, muhalefetin eleştirilerini büyük çapta haksız
ve insafsız bulduğumu söylemek istiyorum. Biz AK Parti olarak TRT’yi ulusal bir
kurum olarak görüyor, bu sebeple Kurumun saygınlık ve güvenilirliğinin üzerinde
titriyoruz. Eminim ki TRT yöneticileri de dile getirilen eleştirilerden de
yararlanarak TRT Kurumunun saygınlık ve güvenilirliğini en kısa zamanda en üst
düzeye çıkaracaklardır. Bununla birlikte, muhalefetin de Kuruma yönelik
eleştirilerinde daha ölçülü bir dil kullanmalarını temenni etmekten kendimi
alamıyorum. Neticede TRT’nin hepimiz için ortak bir değer olduğunu unutmayalım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşmasıyla TRT daha dinamik, daha
etkili ve kendinden beklenen görevlere daha uygun bir yapıya kavuşmuş
olacaktır. Yüce Meclis bu tasarıyı çıkararak üzerine düşen görevi yapmıştır.
TRT yönetimi tüm tartışmaları geride bırakarak geleceğe bakmalı ve Kurumun
başarısı için canla başla çalışmalıdır. Sonuç itibarıyla,
emeği geçenleri kutluyor, kanunun milletimize ve basın-yayın hayatımıza hayırlı
uğurlu olmasını dilerken, oyumun renginin “evet” olduğunu belirtir, Genel
Kurula tekrar saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Orhan. Oyunun rengini
aleyhte olarak belirtmek üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurunuz Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür müzakeresini
yaptığımız TRT kanununun sonuna geldik, şimdi oylamaya sunacağız. Oyumun rengi
tabii rettir, ret olmasının nedenlerini size izah edeceğim. Değerli
milletvekilleri, tabii, devletimiz büyük bir devlet. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin çağdaş, büyük ve dünyada lider olması lazım. Devletin
lider, büyük olması için, o devleti yöneten insanların, gerek başta bulunan
insanların gerekse o devletin kurumlarının, o devleti dünyada lider yapabilecek
bilgiye, kişiliğe, tarafsızlığa sahip olması lazım. TRT’yi burada kaç gündür
müzakere ediyoruz. TRT çok önemli bir kurumumuz -çağımız
iletişim çağıdır- orada insanlarımız ne kadar tarafsız, ne kadar objektif
bilgilerle donatılırsa, ne kadar bilimden, ilimden haberdar edilirse, Türkiye
Cumhuriyeti toprakları içinde veya yurt dışında yaşayan insanlarımız o kadar bu
yayın kurumundan faydalanır, ama ne kadar tek taraflı olursa -âdeta bir
partinin yayın organı gibi- hatta bu devletin kuruluş felsefesini yok etmeye
yönelik yayınların organı hâline gelirse, bu, devleti küçültür. Dün
burada bahsedildi: Devletimizin kurucusu, Lozan kahramanı, herkesin,
uluslararası dünyada saygı duyduğu İsmet İnönü’ye karşı yapılan hakaretin
burada tasvip edilmesinin bir anlamı var mı sayın milletvekilleri? Anayasa
Mahkemesi bir karar vermiş… TRT kimleri
çıkarıyor? Öyle kişileri çıkarıyor ki, adamın hukukçulukla ilgisi yok, sadece
AKP İktidarında besleniyor, besleme kalemler. Çıkıyor orada insanları yanlış
yönlendiriyor. İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Seni çıkarmıyor! KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben tabii ki hukukçuyum. Yani, Ahmet İyimaya
imam-hatip mezunu ama hukuk fakültesini sonradan bitirmiş, diyor ki: “Gelin,
Anayasa Mahkemesi kararlarını askıya alalım.” MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ne anlatıyorsun? KAMER GENÇ
(Devamla) – Dünyada hiç böyle bir şey yok sayın milletvekilleri. Neyse, siz
müdahale etmeyin. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Doğruyu söyle. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın, çıkıyorlar, Anayasa Mahkemesine hakaret ediyorlar.
Bakın, 148’inci maddeyi okuyun. Anayasa’nın 148’inci maddesinde şekil nedir
biliyor musunuz? İSMAİL BİLEN
(Manisa) – 6 ve 7’yi de oku! KAMER GENÇ
(Devamla) - Bakın, okuyun arkadaşım, açın okuyun: “Teklif ve oylama
çoğunluğuna…” diyor. İşte, acele olarak müzakeresi… Teklif nedir? Anayasa’da
geçen teklif… 4’üncü maddede diyor ki “Teklif edemezler.” Bir Anayasa Mahkemesi
kararı açıklansın; acaba esasa mı girdi, şekil yönünden mi iptal etti? Bu kadar
heyecanlanmaya gerek yok. Bu yüce kurumumuzu burada kimsenin kötülemeye hakkı
yok. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – TRT’yle ne alakası var? KAMER GENÇ (Devamla)
- İşte, Meclis Başkanının çıkıp da alelacele, hemen “Anayasa Mahkemesi
yetkisini aşmıştır.” demesini ben kınıyorum. Ayrıca da, bakın, sayın
milletvekilleri, bu Anayasa teklifini burada müzakere ederken ben çıktım, bu
kürsüde dedim ki: “Ey milletvekilleri, bu, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ortadan kaldırılmasına yönelik bir harekettir. Gelin, şu kürsünün etrafını
tutalım ve bu teklifi çıkarmayalım.” Ve böylece de benim ne kadar haklı olduğum
ortaya çıktı. HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı açıklamadan kararı açıklar mı
Sayın Genç? KAMER GENÇ
(Devamla) - Eğer o gün o teklif çıkmasaydı, bugün de bu kargaşa çıkmayacaktı. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, burada millet adına karar vereceksek, milletin Meclisi
olacaksak vicdanımızın sesini dinleyelim. Bakın, ben sizden özellikle bunları
rica ediyorum. Yani, efendim, bakın, millî iradenin daha ne olduğunu kavramamış
insanların… Her şeyi kendinin hesabına geldiği şekilde söylemenin bir anlamı
yok. Türkiye Cumhuriyeti devletini düşünüyorsak bu sıralar geçicidir, burada
görev yaptığımız zaman tarafsız olacağız, ülkenin ve milletin birlik ve
bütünlüğünü düşüneceğiz. Kurumlardan şikâyet etmeyecekseniz, mahkemelerden
şikâyet etmeyeceksiniz. Arkadaşlar, mahkemeler de, olabilir, yanılabilir, ona
bir şey demiyorum, beşer de şaşar ama çıkıp da “Efendim, yargı yanlış yaparsa
onu kim kontrol eder?” Ee kim kontrol edecek? Onu da
Cenabı Allah herhâlde kontrol eder. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Meclis eder! Meclis eder! KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle bir şey olur mu? Onun için, bakın, yani, işte, yargıda
çalışan insanlar vicdanlarıyla karar verirler ama yani bir milletvekilinizin
çıkıp da “Efendim, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımayalım.” demesi kadar
hukuka… Hukukta buna “vahşet” derler, “cinayet” derler. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Yani, onun için yaptıklarınız çok kötü, sinirleriniz de çok
bozulmuş, sık sık burada konuşmalara müdahale
ediyorsunuz. Ya, bir dinlemesini öğrenin. Ne olacak arkadaşlar? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Konuşmayı öğren de gel. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, sözünüzü tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, biraz önce burada konuşan bir arkadaşınız dedi ki “240 kişi
konuşmuş.” Bakın, 240 kişinin en azından yarısından fazlası sizin partiden şey
ediyor. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Meclisin yarısından fazlası da biziz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, ben 80’den beri bu Parlamentodayım; iktidar partisi konuşmaz
ama sizin milletvekilleriniz her konuda çıkıp konuşuyor. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Senden fazla konuşan var mı bu Mecliste? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya, siz iktidar partisisiniz, görev yapacaksınız. Şimdi, sayın
milletvekilleri, biz burada birtakım gerçekleri söylüyoruz. Hesabınıza geldiği…
İsterseniz kabul edin isterseniz etmeyin. İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Kendi gerçeklerini söylüyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu devletin kurumlarına herkesin ihtiyacı var. Siz bugün bir
çoğunluğa sahipsiniz ama o çoğunluğun gerektirdiği basireti göstermiyorsunuz,
devleti iyi yönetemiyorsunuz. Devlette daima gerilim var, kurumlar arasında
gerilim var. Bu, memlekete de fayda getirmez, size de getirmez, bize de
getirmez. Evvela, iktidar olan sabırlı olur, hoşgörülü olur, memlekette
söylenen tenkitlere… SONER AKSOY
(Kütahya) – Tamam, tamam! KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir dinle! Ama siz
diyorsunuz ki “Benim elimde kılıç var, herkesin başını keseceğim.” AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Onu kim diyor? YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Saçma sapan konuşuyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yapamazsın. O kılıç yarın döner, senin başını keser. Onu da
bilesiniz. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Kim diyor? KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte, sizin lideriniz söylüyor efendim. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ağzından çıkanı kulağın duysun! KAMER GENÇ
(Devamla) – “Efendim, Parlamentoda vesayet olmaz.” diyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Vesayetin ne olduğunu bir öğren ya! Böyle bir vesayet olur mu? Oyumun rengi
aleyhtedir. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ağzından çıkanı kulağın duysun. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yazıklar olsun! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 219 sıra sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu okuyorum:
Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın Bakan
teşekkür konuşmasını yapmak üzere buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT
Kanunu’nda değişiklik yapan on iki maddelik bir kanun biraz önce oylarınızla
kabul edilmiş oldu. Bu kanun pek çok önemli değişiklikleri de beraberinde
getiriyor. Bunları burada sayarak vaktinizi alacak değilim, ancak bir iki
hususa işaret etmekle yetinmek istiyorum. TRT sanatçılarının
şimdiye kadar TRT dışında çalışmaları söz konusu değildi bildiğiniz gibi.
Bunlara bu hakkın verilmesi herhâlde sanat hayatımızda çok önemli katkılarda
bulunacak bir uygulamanın da başlangıcını teşkil edecektir. TRT bugün yirmi
dokuz dilde yayın yapan bir kuruluş hâline gelmiştir. Dünyanın her tarafından
izlenebilen bir konuma ulaşmıştır. Otuzuncu dildeki yayın da çok kısa bir süre
içerisinde Uygurca olarak gerçekleşecektir. Bunun altyapısını TRT hazırlamıştır
ve çok kısa bir süre içerisinde bu yayın da devreye girecek ve böylece otuz
ayrı dilde yayın yapan bir konuma ulaşmış olacaktır. Dolayısıyla, benzeri pek
çok maddenin de düşünülmesi hâlinde bundan böyle daha etkin bir hizmet verme
söz konusu olabilecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aşağı yukarı üç haftaya yakın bir süredir on iki madde
üzerinde çok yoğun tartışmalar ve görüşmeler cereyan etmiştir. Pek çok önemli
konuda görüşler dile getirilmiştir, eleştiriler yapılmıştır. Bu eleştirilerde
bulunan ve olumlu katkıları olan herkese teşekkür ediyorum. Kurum, inanıyorum
ki, bütün bu eleştirilerden ve burada dile getirilen görüşlerden
yararlanacaktır ve önündeki yayın politikasını belirlerken burada dile
getirilen pek çok önemli hususu dikkate alacaktır. Ben, bu yoğun
mesai sonucunda kabul gören yasanın hayırlı olmasını diliyorum, iktidara,
muhalefete mensup görüş bildiren bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yasanın
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yazıcıoğlu. Sayın
milletvekilleri, on
beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 15.05 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarının gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.25 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2’nci sırada yer
alan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekilinin; Askerlik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
1111 Sayılı Askerlik Kanunun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi
Hakkındaki Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 2.- İstanbul Milletvekili Hasan
Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 1111 Sayılı
Askerlik Kanunun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki
Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (2/257, 2/252) (S. Sayısı: 240)
(x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
240 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)- Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Kemal Yardımcı ve 4 arkadaşı ile benim teklifim
birleştirildi Komisyonda. Özellikle Türkiye futbol liglerinde ve profesyonel en
üst liglerde spor yapan arkadaşlarımın askerlikle ilgili sorunlarına çözüm
getirmek amacıyla bu yasa teklifini hazırladım. Değerli
arkadaşlar, ülkemizde spor her şeyin üstünde tutulmalıdır, sevgidir, barıştır,
dostluktur. Sayın Başkanım,
özür diliyorum. BAŞKAN – Geçmiş
olsun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, isterseniz diğer gruplar konuşsunlar.
Özür diliyorum, biraz tıkandım. BAŞKAN – Peki
efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Erdal
Sipahi. Buyurunuz Sayın
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (x)
240 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Millî Savunma
Komisyonundan geçen 240 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde görüş bildirmek
üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle bu teklif üzerindeki görüşlerimizi bildirdikten sonra da değerli
astsubaylarımızın, jandarma uzmanlarımızın ve sözleşmeli uzman erbaşlarımızın
bazı önemli sorunlarını Meclis gündemine getireceğim. 240 sayılı
Teklif’le Askerlik Kanunu’nda bazı değişiklikler öngörülmekte olup, malumunuz
Askerlik Kanunu 1927 tarihli 1111 sayılı çok eski bir yasamızdır. Bunun 1’inci
maddesinde getirilen değişiklikte staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora
yapanların askerlikleri otuz beş yaşın sonuna; millî sporcularla her spor
dalında en üst iki ligdeki faal sporcuların askerliklerinin ise otuz sekiz yaş
sonuna kadar uzatılması teklif edilmiştir. Bu maddeyle
ilgili kısaca bir görüş bildirmek istiyorum, Sayın Bakanımız burada yoklar ama…
Komisyondaki bu konunun görüşülmesi esnasında da bazı milletvekillerimiz, bu
arada AKP’li bir milletvekili arkadaşımız bu iki yaşın birleştirilmesi
konusunda bir öneride bulunmuşlardı. Ben, bununla ilgili herhangi bir önerge
vereceğimizi söylemiyorum. Ancak bu konu, umarım, bu geçen süre içerisinde
tefekkür edilmiştir ve bu teklif doğrultusunda bir esasa bağlanmıştır. Bu, bizim bu maddeyle ilgili görüşümüz: Bu iki farklı yaş yerine
otuz beş veya otuz sekiz yaş olarak tek bir rakamda birleşilmesinin
yani staj, yüksek lisans, ihtisas ve doktora için otuz beş, sporcular için otuz
sekiz yerine, her ikisinin de otuz beş veya otuz sekiz olarak standart
sağlanmasının uygun olacağı şeklindedir. Bu hem konu hakkındaki bazı
tezvirata, olumsuz görüşlere, tartışmalara mâni olur hem de bir standart
getirilmiş olur. Bu yasa
teklifinin 2’nci maddesi, yaş hadleriyle ilgili bir değişikliği kapsamaktadır. 3’üncü madde de,
askerî lise, astsubay hazırlama ve meslek yüksekokullarında öğrencilere
verilecek harçlıklar, artan sınıf sayıları dikkate alınarak yeniden
belirlenmektedir. 4, 5, 6’ncı
maddeler uzman erbaşların sağlık işlemleri ile dört yıllık hizmetlerini
tamamlayan komando ve yüzer birliklerdeki sözleşmeli uzman erbaşların başka bir
branş veya kuvvette istihdam edilebilmelerine imkân
sağlanması hakkındadır. Bu konuda da bir
görüş bildirmek istiyorum partimiz adına. Bu konuyu yani dört hizmet yılı
sonunda uzman erbaşların branş veya kuvvet
değiştirilebilme imkânlarının sağlanması konusunu doğru bulmakla birlikte, dört
yıllık hizmet sonunda yalnız komando ve yüzer birliklerdekiler değil tüm uzman
erbaşların bu uygulamaya dâhil edilmelerinin Türk Silahlı Kuvvetleri personel
sisteminde daha büyük bir elastikiyet sağlayacağı inancındayım. Ben bu konuyu
sadece Hükûmetimizin ve Komisyonun bilgilerine
sunuyorum. Bahsettiğim iki
konudaki uyarılarımız saklı kalmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
teklifin tamamında olumlu oy kullanacağımızı da burada belirtmek isterim. Sayın
milletvekilleri, bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin asli unsurlarının
başında gelen değerli astsubaylarımızla uzman jandarmalar ve 3269 sayılı
Yasa’yla başlayan sözleşmeli uzman erbaşlarımızın bazı önemli sorunlarını bir
kez daha Meclis gündemine getirmek istiyorum. Bu sorunları 24 Nisan 2008’de,
95’inci Birleşimde gündeme getirmiştim; daha sonra da 6 Mayıs 2008’de, üç ayrı
önergeyle bu sorunlara yazılı cevap talep etmiştim. Şu ana kadar bu verilen
yazılı soru önergelerine herhangi bir cevap verilmedi ve herhangi bir olumlu
gelişme de meydana gelmedi. Bu nedenle, acil sorunlarına sabırsızlıkla cevap
bekleyen bu değerli eski silah arkadaşlarımın sorunlarını her vesileyle Meclis
gündemine getirmeye devam edeceğim. Ülkenin en ücra
köşelerinde, en zor şartlarda, aile fertleri de aynı kaderi paylaşarak geçiren
muhterem astsubaylarımızın muvazzafları fakirlik sınırının altında; emekli
olunca gelirleri yüzde 48 azalan emekli astsubaylarımız ise fakirlikle açlık
sınırları arasında âdeta yaşam savaşı vermektedirler. Büyük bir sabırla ve
aldıklar millî devlet terbiyesiyle yıllardır durumlarında düzelme beklemiş
ancak sürekli oyalamalarla sabır sınırlarının sonuna gelmişlerdir. Bu şerefli
insanları sokağa dökülmek, Bakanlık veya Meclis önünde eylem yapmak zorunda
bırakmayalım. Haklı tepkileri giderek eylem noktasına gelmektedir. Bu konuyu
hatırlatıyor ve uyarıyorum. Ne istiyorlar,
çok özetle belirteyim: Bir: Sosyal
Güvenlik Yasası görüşülürken MHP’li milletvekillerinin önerisiyle astsubay ve
emeklilerimizin 1’inci derece 3’üncü kademesinden 4’üncü kademeye intibakları
talep edilmiştir. Komisyonda bu konu kabul edilmiştir ancak 16 Nisan 2008’de 5
AKP’li milletvekilinin tekriri müzakere önergesiyle geri çekilmiştir. 17 Nisan
2008’de de bu geri çekme işlemi tamamlanmıştır. Bu önce kabul edilip sonra geri
çekme işini muvazzafıyla, emeklisiyle değerli astsubaylarımıza birisinin
anlatması gerekmektedir. Astsubaylarımız haklı olarak büyük bir tepki ve infial
içindedirler. Bu kademe ilerlemesiyle alacakları 5 veya 10 YTL’nin peşinde
değildirler, bu konuyu bir onur ve gurur vesilesi yapmışlardır, bu sebeple
tepkilidirler, bu tepkilere bir cevap verilmesi gerekmektedir. Lütfen bu hatayı
düzeltelim diyorum. Eğer düzeltilmeyecekse biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak bir satırlık bir değişiklikle bunun düzeltilmesi konusunu tekrar gündeme
getirmekte kararlıyız. İkinci bir konu,
göreve başlangıç dereceleri: Meslek yüksekokullarının açılmasından önce lise ve
dengi okulu bitirip bir yıllık sınıf okulları mesleki eğitimine alınan
astsubaylarımız 10’a 1’inci dereceden göreve başlıyorlardı. Bu öğrenimi gören
diğer devlet memurları 11’e 1’den göreve başlarken, astsubaylarımız ve bazı
diğer kamu personeli bir üst dereceden göreve başlamaktaydı. Bu, görev
koşullarından kaynaklanmaktaydı. Bu hak, maalesef, fakülte ve yüksekokul mezunu
astsubaylara tanınmamıştır. 926 sayılı Yasa’nın ilgili cetvellerinde yapılacak
değişiklikle, meslek yüksekokulu mezunları astsubaylarımızın 9, lisans
mezunlarımızın 8’inci dereceden göreve başlatılmaları ve emeklilerin
intibaklarının da buna göre yapılması gerekmektedir. Kaldı ki kendi nam ve
hesabına yüksekokul bitiren astsubaylarımız şu anda meslek yüksekokulu mezunu
astsubaylarımızdan daha alt kademeden maaş almaktadırlar. Yani aynı öğrenimi
görenler arasında da bir fark bulunmaktadır. Diğer bir konu
temsil tazminatı konusudur. 2000 yılında sadece general ve amirallere, 2002
yılında ise bir değişiklikle albay ve yarbaylara da ödenmeye başlanan bu
tazminat -Yasa’nın özüne aykırı olarak- farklılık yaratmıştır. Nitekim 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye istinaden çıkarılan Bakanlar Kurulu
kararının iptali için açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
uygulamanın Yasa’ya aykırı olduğuna dair karar vermiştir. Türk Silahlı
Kuvvetleri personeli arasında maaş hiyerarşisi kurulması için subaylarda
kıdemli binbaşı, binbaşı, astsubaylıktan subay olanlarda kıdemli yüzbaşı,
yüzbaşı ve astsubaylarımızda ikinci kademe kıdemli başçavuş, kıdemli
başçavuşların da makam tazminatı cetvelinde yer almaları ve yapılacak
değişikliklerle temsil tazminatı içine alınmaları bu haksızlığı önemli ölçüde
giderecektir. Bu konuya, biraz sonra, Bakanlığımızın daha önce vermiş olduğu
bir cevapla tekrar değineceğim. Diğer bir konu:
1’inci dereceden emekli olanlar ile 2’nci dereceden emekli olanlar arasında
oluşan yüzde 40’a varan maaş farkları, dengesizlikler bulunmaktadır. Bu
dengesizlikler düzeltilmelidir. Bu konuda, Genelkurmay Başkanlığımızca, 31 Ocak
2002’de Personel Başkanlığından gönderilen ve ek göstergeleri adaletli biçimde
oluşturacak bir teklifte bulunulmuştur ancak altı yıldır bu konuda herhangi bir
gelişme olmamıştır. Sayın Millî
Savunma Bakanımız burada bulunmamaktadırlar. Ancak ben kendilerinin bu konudaki
bir cevabını hatırlatmak isterim. Geçen yasama döneminde,
7/4580 sayılı bir soru önergesine 28 Şubat 2005’te Sayın Millî Savunma
Bakanımızın verdiği cevabın bazı satırlarını okumak istiyorum ki bu tazminatlarla
ilgili bir cevaptır: “10 Ocak 2002 tarihinde kanun hükmünde kararnameyle Türk
Silahlı Kuvvetlerinde albay ve yarbay rütbesindeki personel ile eşiti seviyede
diğer kamu personeline görev tazminatı adı altında bir tazminat ödenmeye
başlanmıştır. Bahis konusu tazminatın zamanla diğer personele verilmesi
planlanmış ve ilk aşamada kıdemli binbaşı, binbaşı, ikinci kademe kıdemli
başçavuş ve kıdemli başçavuş rütbesine yönelik çalışma yapılmıştır. Görev
tazminatının bahsi geçen personele de verilmesi maksadıyla girişimler ve
çalışmalar devam etmektedir.” Evet, 2005
yılında Sayın Millî Savunma Bakanının verdiği yazılı cevapta bunlar yazılı. Bu
cevabın üzerinden üç sene dört ay geçmiştir. Değerli astsubaylarımız, bu
girişim ve çalışmaların artık bitmesini, kendileri hakkında söylenen, yazılan
vaatlerin sonuçlanmasını sabırsızlıkla beklemektedirler ve artık sabır
sınırları zorlanmaya başlamıştır. Evet, muvazzafıyla emeklisiyle, ben, değerli
astsubaylarımıza en iyi dileklerimi sunarak onlarla birlikte olumlu gelişmeleri
aynı sabırsızlıkla beklediğimizi belirtmek isterim. Onların sorunlarının sadece
bir bölümünü yüce Meclise aktarmaya çalıştım. Bunun yanında oda
hapsi cezasının insan haklarına aykırı olmasıyla ilgili birtakım önerileri var.
Gene, Oyak yönetiminde görev alma konusundaki haklı
bir dilekleri var ki bu konuda Sayın kuvvet komutanlarımızın onayıyla bazı
gelişmeler olduğuna dair duyumlarımız var. Bu Oyak
yönetiminde görev alma konuları keşke daha önce gerçekleştirilmiş olsaydı, en
azından Oyak Bankın yabancılara satılması konusunda
belki daha başka bir yöntem
seçilirdi diye düşünmekteyim. Şimdi, uzman
jandarmalarımızla ilgili önemli sorunlara geliyorum: Uzman jandarma uygulaması
1988’de başlatılmış gibi görünse de 1950’li yıllarda başlayıp uzun yıllar
uygulanan ve sonra lağvedilen bir jandarma geleneğidir. Uzman jandarmalarımız,
vefakâr, cefakâr, fedakâr jandarma teşkilatımızın ayrılmaz ve vazgeçilmez
unsurlarıdır. En önemli sorunları 6 Mayıs 2005’te Sayın İçişleri Bakanımıza bir
önergeyle tarafımdan sorulmuştur. Ancak bu sorunlar, bu uzmanlarımızın asker
nitelikleri ile Millî Savunma Bakanlığımızı da ilgilendirmektedir ve Millî
Savunma Bakanlığımızın da İçişleri Bakanlığıyla birlikte çabasını
gerektirmektedir. Nedir bunların
önemli sorunları? 28/5/1988 tarihli 3467 sayılı Uzman
Jandarma Kanunu’nda uzman jandarmalar için ortaokul ve eşiti okul mezunu olma
konusu tanımlanmıştır. Ancak daha sonra, 14 Nisan 2004 tarihinde 5135 sayılı
bir değişiklikle “Lise ve dengi okul mezunu.” ibaresi getirilmiştir. Ancak,
lise ve dengi okul mezunu olarak 10’uncu derece 1’inci kademeden göreve
başlamaları gerekirken, hâlen ortaokul mezunu gibi 11’inci derecenin 1’inci
kademesinden göreve başlamaktadırlar. Yani artık, lise mezunu olmakla beraber
hâlen ortaokul mezunuymuş gibi işlem görmektedirler ve uygulama bu şekildedir.
Bu konu, yapılan yasa değişikliğine aykırıdır. Bu konu, muhakkak tedbir
getirilmesi gereken bir konudur. Diğer bir konu:
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde uzman jandarma personelin
eğitim-öğretim seviyelerinin yükseltilmesi amacıyla Açıköğretim
Kurumuyla 2003 yılında bir protokol yapılmış ve uzman jandarmalarımız ön lisans
yaptırılarak bu uyum yasası çerçevesindeki eğitimden geçirilmişlerdir. Ancak
iki ve dört yıllık eğitim sonrasında derece, kademe ilerlemeleri ve intibakları
“Uzman Jandarma Kanunu’nda böyle bir husus yok.” denilerek verilmemiştir. Bu
hak verilmelidir, bir müktesep haktır. Diğer bir konu: Subay ve
astsubaylarımızın Harp Okulu ve Astsubay Meslek Yüksekokulunda geçen eğitim
süreleri emekliliğe dâhil edilmektedir. Ancak uzman jandarmalarının okulda
geçen bir yıllık eğitim süreçleri emekli keseneğine tabi değildir. Bu süre
emekliliğe dâhil edilmelidir ve Silahlı Kuvvetlerdeki bu farklı uygulamalar ve
bu haksızlık sona erdirilmelidir. Jandarma
uzmanlarımızın en önemli öncelikli sorunları bunlardır. Kendilerine en iyi
dileklerimi sunarken, onların benden bir dilekleri olmuştu bu konuşmadan önce.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar,
Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri İle Muharip Gaziler Dernekleri
Hakkında Kanun’da 10 Mart 2008 tarihinde bir kanun değişikliği teklifimiz
olmuştu. Bu teklifimizde sehven Türkiye Emekli Uzman Jandarmalar Derneği dâhil
edilmemişti. Bunu da bu konu gündeme geldiğinde dâhil edeceğimizi kendilerine
bu vesileyle iletiyorum ve bu konudaki hatırlatmaları için teşekkürlerimi
iletiyorum. Şimdi sıra
sözleşmeli uzman erbaşların sorunlarında: 1986 yılında 3269 sayılı Yasa ile
başlayan bu uygulama, profesyonel orduya geçişin ilk aşaması olarak
değerlendirilebilir. Bu ilk aşamada ileride karşılaşılacak sorunların çözümleri
geleceğe bırakılmış, yıllar geçip uzmanlarımızın yaşları artıp ailevi sorunları
ve gelecek endişeleri ortaya çıktıkça çözüm ihtiyaçları da sırayla gündeme
gelmeye başlamıştır. Şimdi altı
komando tugayımızın daha iç güvenlik harekâtı için uzmanlarla doldurulmaya
başlanması konusu gündeme gelince, uzmanlarımızın, bu sözleşmeli uzmanlarımızın
sorunlarına da artık kesin çözüm getirme zamanını önümüze koymuştur. En önemli
sorunları gelecek endişeleridir. Kırk beş yaşına gelince aile fertleriyle
birlikte sokakta kalmaktan endişe duymaktadırlar. Nitekim,
ilk emekli olanları perişan hâldedir. Emekliliğine birkaç yıl kalanlar ise bir
çare bulunması için âdeta feryat etmektedirler. Şimdilik az miktardaki bu
sosyal yara birkaç yıl içinde binlerce kişiyi ve aileyi etkileyecek bir sosyal
facia durumuna gelecektir. Bu nedenle bir an evvel çözüm bulunmak zorundadır. İkinci istekleri
ek gösterge konusudur. En az beş yıllığına en ücra köşelere gönderilen bu
insanlar durumlarında biraz olsun düzeltme beklemektedirler. Bunun yanında,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer personeli gibi belirli hizmet süreleri
sonunda, örnek “Her beş yılda bir derece ve kademe ilerlemesi yapamazlar mı?”
gibi, bir iyileştirici tedbir akla gelmektedir. Onların namına ben bu konuyu
gündeme getirmekteyim ki bu konuyu soru önergemde de yazılı cevap verilmesi
amacıyla dile getirmiştim. Gene, onlar
namına dile getirmek istediğim diğer bir konu: Acaba atamaları konusunda bazı
belirleyici kıstaslar konamaz mı? Diğer bir konu:
Ceza aldıklarında hemen sözleşmelerinin feshi yerine, örneğin belirli hizmet
sürelerinden sonra daha esnek, daha hoşgörülü bir uygulama mümkün değil midir? Bu sorunlar gerek
astsubaylarımız gerek jandarma uzmanlarımız gerekse sözleşmeli uzmanlarımız
için çok daha artırılabilir. Ben burada sadece bunların bazı önemlilerini,
onların namına yüce Meclisin takdirine ve sizlerin bilgilerine sunmaya
çalıştım. Bunların
çözümleri çok zor değil ama bir planla, bir öncelikle bir yerden çözmeye
başlanması gerekiyor. Tüm sorunların bir günde ve toptan çözülmesi mümkün
değil, bunu biliyorum ama gelin, bir yerden, en önemli olanından, en
acillerinden, en haklı olduklarından başlayalım. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak daha önce de teklif ettik. Değerli astsubaylarımızın,
jandarma uzmanlarımızın, uzman erbaşlarımızın sorunları için Hükûmet hangi olumlu talebi, teklifi, tasarıyı getirirse
getirsin biz Hükûmetimizin ve iktidar partimizin bu
konudaki olumlu tekliflerinin yanında yer alacağız. Eğer siz getirmiyorsanız
-ikinci teklifimiz- biz getirelim, siz destekleyin. Ben üçüncü bir yol
öneriyorum. Sayın Bakan, burada olmadığı için... Muhakkak ki
kendisi bu konudan bilgi sahibi olacak veya ben daha önceki bir soru
önergesinde kendisine bu yolu iletmiştim, Meclisteki konuşmamda iletmiştim, bu
vesileyle tekrar kendisine iletiyorum: Gelin, üçüncü bir yol olarak, bu değerli
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, muvazzafıyla emeklileriyle Millî Savunma
Komisyonuna davet edelim, bizlere en gerçekçi biçimde dertlerini, sorunlarını,
çözüm önerilerini getirsinler, bildirsinler. Oturalım günlerce onlarla
birlikte bu konuları tartışalım ve ondan sonra, orada verilecek karar uyarınca,
bir yerden çözmeye başlayalım. Genelde maddi
konuları kapsayan bu teklifimle ilgili olarak muhakkak ki kaynak sorunu gündeme
gelecek. Sayın milletvekilleri, kaynağın önemli bir sorun olduğunu sanmıyorum.
“Neden?” diyeceksiniz. Son günlerde sürekli pembe ekonomik tablolar çizilmeye devam
ediliyor. Demek ki ekonomik durumumuz iyi. Sayın Maliye Bakanı daha bugün,
bütçenin 3,5 milyar YTL fazla verdiğini söylediler. O hâlde, değerli
astsubaylarımızın emeklilerle birlikte, uzmanlarımızın bu konudaki acil
sorunlarını çözmek için yeterli kaynak var, en azından bu bütçe fazlası 3,5
milyar YTL para var. Ha, diyeceksiniz: “Bu rakamlar gerçek değil.” O zaman,
ben, biraz önce geçen TRT Kanunu’ndan size örnek vereceğim. Muhakkak kaynak
arıyorsanız, TRT Genel Müdürünün, şu bir türlü öğrenemediğimiz, hangi kaynaktan
ne kadar olduğunu bilemediğimiz maaşından biraz kesinti yapın ve bu
insanlarımıza devredin diyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Sözlerime burada son veriyorum, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu. Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özür
diliyorum. Demin boğazımda bir sorun oldu, tekrar özür diliyorum sizden. Değerli
milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Kemal Yardımcı ve 4 arkadaşının ve benim
yasa teklifim vardı. Bu teklif, özellikle benim teklifim, sporcularla ilgili
bir teklifti, sporcuların askerlik yaşıyla ilgili bir teklifti. Ayrıca, Sayın
Kemal Yardımcı’yla birlikte teklifi hazırlayan Sayın Abdurrahman Arıcı’ya ve Sayın
Hamza Yerlikaya’ya, ayrıca, MHP Grubundan destek olan
Sayın Ali Uzunırmak Bey’e teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii, Türkiye’de spor yaşamında -hepimizin bildiği gibi-
profesyonel ve amatör kulüpler var. Bu yasa, hem profesyonel hem amatör
sporcularımızı kapsıyor yani sadece profesyonel liglerde futbol oynayan
arkadaşlarımızı kapsamıyor, Türkiye’de spor yapan ve özellikle millî
takımlarımıza, ilgili spor dalının millî takımlarına giden oyuncularına kadar
yasa böyle bir olguyu kapsıyor. Özellikle Türkiye profesyonel spor liglerinde…
Bu yasanın başlangıcında, ilk üç ligi, yani Türkiye Süper Lig’i, bir alt lig ve
İkinci Lig’i kapsayan bir yasa teklifiydi. Tabii, burada Üçüncü Lig’te futbol oynayan arkadaşlarım da “Neden biz bu yasadan
faydalanmıyoruz?” diyorlar. Ama genelde Komisyon ve Millî Savunma Bakanlığımız,
Üçüncü Lig’te futbola başlayan arkadaşlarımızın çok
genç yaşta başladığını, muhtemelen belli bir süre sonra profesyonel, diğer
İkinci ve Birinci Liglerde yer alacağı hasebiyle şimdilik onları buraya
almadılar. Bu tartışıldı. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de özellikle bu bir sorundu. Ben Genelkurmay
Başkanlığımıza ve Millî Savunma Bakanlığımıza teşekkür ediyorum, ayrıca
Komisyon Başkanıma. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de özellikle profesyonel, Birinci yani Süper Lig’teki bazı futbolcularımız bu nedenle yurt dışına
gidiyordu. Yurt dışında belli bir süre futbol oynayıp askerliklerini kısa dönem
yapıyorlardı. Ama bu arkadaşlarımız bir şekilde vatan haini ilan ediliyorlardı.
Türkiye’de her Türk insanı için askerlik onurlu bir görevdir. Hiç kimse, her
Türk insanı onurlu bir görevden kaçmaz. Ama yasanın boşluğu nedeniyle yurt
dışında futbol oynayanlara böyle bir olanak getirdiği için bu kardeşlerimiz de
bundan yararlanmaya başladılar. O zaman ne oluyordu? Türkiye liglerindeki
kulüplerimizin bazı futbolcuları, millî olan ve o takımların başarısı için çok
büyük emek veren futbolcularımız yurt dışına gitmek zorunda kalıyorlardı. Bunun
önüne geçmek için ve her kardeşimizin onurlu bir şekilde her Türk genci gibi
askerliğini yapacağına benim inancım sonsuzdur, hiç kimse bundan kuşku
duymasın. Ama bir şekilde bu arkadaşlarımızı -en son örneği hatırlarsanız Tümer
Metin- Tümer Metin’i, basın, vatan haini ilan etmeye kalktı. Hayır, hiçbir
arkadaşımızın… Sayın Tümer Metin, bu ülkenin yetiştirdiği millî bir
futbolcumuzdur ve örneğin Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye başarılı bir hizmet
vermiştir. Ama otuz üç yaş nedeniyle bir başka kulübe transfer olması o günkü
futbol yaşamını sürdürme amacıyladır. Bu aşamada, bu arkadaşlarımızın böyle
sorunlarla karşı karşıya gelmemesi için, özellikle askerlik yaşının otuz sekiz
yaşına kadar… Tabii, bu yasa,
sadece sporcuları değil arkadaşlar, özellikle yurt içinde ve yurt dışında
yüksek lisans yapan, master yapan gençlerimizin
önünün açılması, bunların en iyi eğitim hizmetini alması ve ülkeye yararlı
olması için bu kardeşlerimizi de kapsıyor. Yani özellikle kendi hesabına ve
devlet adına yurt dışında staj, yüksek lisans ve doktora yapanlar da bu yasa
hükmünden yararlanıyor ve otuz sekiz yaşına kadar yurt dışında stajlarını ve
doktoralarını veya yüksek lisanslarını yapma olanağı getiriliyor. Bu, özellikle
gençlerimiz açısından, özellikle ilim ve bilimde kendini yetiştirmek isteyen,
yurt dışında deneyim kazanmak, bilgi ve becerisini geliştirmek isteyen
arkadaşlarımız için de -yurt içinde ve yurt dışında- önemli bir yasa. Bazı
kardeşlerimiz doktora tezini hazırlıyor. Yani bunların o tez hazırlama
süresinde askere gitmeleri yaşamı parçalıyordu arkadaşlar. Bu nedenlerle,
gerek spor kamuoyunun gerekse bilimsel yönde kendilerini yetiştirmek isteyen
kardeşlerimin sorunlarını çözen bir yasa değerli arkadaşlarım. Ben,
uzatmayacağım arkadaşlar. Bu, hakikaten özellikle bilimsel açıdan kendilerini
hazırlayan arkadaşlarıma ve Türkiye’de millî olmuş sporcularımıza, ister amatör
ister profesyonel, olimpiyat şampiyonlarımız dâhil ve Türkiye’deki profesyonel
liglerde, örneğin basketbolun profesyonel ilk iki liginde, futbolun ilk üç
liginde uygulanacak bir yasa. Bu nedenle bir ihtiyaçtır. Bu konuda, tüm parti
gruplarımız Komisyonda destek vermiştir. Herkese teşekkür ediyorum. Türk gençliğinin bilimsel yönden, sportif yönden bir ihtiyacı idi. Emeği geçen
herkese, Millî Savunma Bakanlığıma ve Genelkurmay Başkanlığımızın gösterdiği anlayışa
tekrar teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Yerlikaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 240 sıra sayılı Askerlik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile 1111
Sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Vatan görevi olan
askerlik, her Türk gencinin şerefle yapması gereken kutsal bir vazifedir.
Jeopolitik ve siyasi olarak çok önemli bir bölgede bulunan Türkiye’nin askeri
gücü her zaman caydırıcı ve büyük olmak zorundadır. Ülkemizde son
yıllarda her alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu gelişmeler, beraberinde
daha fazla nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyulmasına neden olmuştur. Vatandaşlarımızın
bu olumlu gelişmelerden, hizmetlerden azami derecede, kesintisiz
yararlanabilmesi için yetişmiş ve nitelikli personelin askerlik durumlarıyla
ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Sayın
Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken sporda başlattığı
atılımlar, bugün de artarak devam etmektedir. Yapılan modern tesisler, alınan
büyük uluslararası spor organizasyonları, sporcularımızın gelecekleriyle ilgili
hazırlanan kanunlar ve gelen başarılar sporda yapılan yatırımların bir
göstergesidir. Yeri gelmişken, her vesileyle spora ve sporcuya desteğini
esirgemeyen, her daim yanımızda olan Sayın Başbakanımıza, spor camiası adına
teşekkürlerimi bir borç biliyorum. Askerlik vazifesi
yirmili yaşlarda yapılmaktadır. Bununla beraber performans sporlarında en
verimli çağlar yirmili yaşlarda başlamaktadır. Uzun yıllar emek verilerek
uluslararası düzeye gelen bir sporcu en azından yedi sekiz yıllık antrenman ve
emek sonucu üst düzey performans gösterebilir; istenilen düzeye ulaşabilmek için
de çoğu zaman hayatının pek çok şeyinden fedakârlık yapmak zorundadır. Düzenli
antrenman, düzenli beslenme, düzenli uyku, periyodik sağlık kontrolleri gibi
birçok faktörler performansı etkilemektedir. Tüm bu faktörler, ne kadar etkili
olursa olsun, her yaşta başarı açısından çok büyük önem taşımaktadır. Sporu
hayatının sadece belli bir bölümünde üst düzey yapabilir. Kişinin, ne kadar
isterse istesin, belli bir yaştan sonra fiziksel kapasitesi düşmekte ve
performansı istenilen düzeye çıkmamaktadır. Ülke itibarı ve
tanıtımı açısından spor çok önemli bir kaynaktır. Alınan uluslararası bir
madalya milyon dolarlar karşılığında yapılmayacak reklam ve tanıtım
sağlamaktadır. Ayrıca, bilimde, sanatta ve sporda kazanılan uluslararası büyük
başarılar gelişmişliğin bir göstergesidir. Söz konusu durumu da göz önünde
bulundurduğumuzda sporcularımız için de askerlikle ilgili yeni bir düzenlemeye
ihtiyaç duyulmuştur. Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifiyle sporcularımız kesintisiz olarak spor
hayatlarına devam edip performanslarını düşürecek durumlardan
etkilenmeyeceklerdir. Askerliklerini tehir ettirmek için yurt dışında ikinci,
üçüncü sınıf takımlara transfer olmak zorunda kalmayacak ve performanslarında
olumsuz yönde etkilenmeyeceklerdir. Bununla beraber hem uluslararası başarı
seviyemiz daha yüksek olacak hem de ülkemizin tanıtımına daha fazla katkıda
bulunmuş olacaklardır. Burada
bahsetmeden geçmek istemiyorum, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de gerçekten spora
büyük emek ve destekleri vardır. Ben de ilk olimpiyat şampiyonluğumu asker
olarak Atlanta Olimpiyatlarında almış ve sivil olimpiyatlarda da şampiyon olmuş
bir sporcu olarak bu kanunu sonuna kadar destekliyor; ülkemize, milletimize
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, herkese çok teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yerlikaya. Şahsı adına Siirt
Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu. Buyurunuz Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askerlik Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile 1111 Sayılı
Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki
Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar
sunarım. Günümüzde, devlet
veya kendi hesabına yüksek lisans, doktora öğrenimiyle, staj ve ihtisas
yapanların ve profesyonel olarak spor yaşamını sürdüren vatandaşlarımızın
sayısında belirgin bir artış görülmektedir. Ülkemiz, hızla kalkınabilmek için
yetişmiş nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadır. Bunun yanında, devlet
hizmetlerinin kesintiye uğramadan etkin bir şekilde yürütülmesi gerektiğine
herkesin inancı sonsuzdur. Ayrıca,
sporcularımızın son zamanlarda özellikle uluslararası müsabakalarda elde
ettikleri başarılar ülkemizin tanıtımında büyük katkı sağlamaktadır. Söz konusu
gelişmeler, bu durumdaki vatandaşlarımızın askerlik işlerinde yeni bir
düzenleme yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu nedenle,
yapılan düzenlemelerin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu kanuna verdiğim
desteği yineliyorum. Saygılarımla. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Helvacıoğlu. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Soru-cevap işlemi
yok. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ASKERLİK KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ MADDE 1- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci
maddesinin (E) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “E) Millî Savunma
Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde; 1) 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu
kurum ve kuruluşlarında görevli olup hizmetinin özelliği sebebiyle sevkinin
tehirine ihtiyaç duyulan kamu personelinin, 2) Devlet veya
kendi hesaplarına yurt içinde veya yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas
veya doktora yapanların, bağlı oldukları
bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan
kurum personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili
kurum amirinin teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar, 3) Aktif spor
hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi ve
müteakip sevk tehirleri için Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek oran kadar
kadroya girmek kaydıyla; a) Olimpiyat
oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç
dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer
alan sporcuların, b) A Büyükler
Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların, c) Türkiye
Profesyonel 1 inci veya 2 nci futbol liglerinde yer
alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların, ç) Üç ve daha
fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar
ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların
uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuların, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün veya ilgili
özerk federasyon başkanlıklarının teklifi üzerine, 38 yaşını doldurdukları
yılın sonuna kadar, askere celp ve sevkleri
tehir edilebilir. 86 ncı veya 89 uncu maddelere tabi olanların sevkleri tehir
edilmez. Ancak, 86 ncı veya 89 uncu maddeye tabi olan
yükümlülerden, sevk tehir işlemine neden olan görev, staj, yüksek lisans,
ihtisas veya doktora öğrenimi ile sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri
ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları
tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir. Askere celp ve
sevki tehir edilenler, tehir müddetinin bitiminden önce sevk tehirine sebep
olan çalışmalarını veya öğrenimlerini bıraktıklarında veya sözleşmesi
feshedilen, hak mahrumiyeti cezası verilen, erteleme kapsamında bulunmayan
liglerdeki takımların kadrolarına geçen sporcuların durumu, tehir teklifini
yapan makamlar tarafından, iki ay içinde Milli Savunma Bakanlığına bildirilir.
Bu yükümlülerin sevk tehir işlemleri, Milli Savunma Bakanlığınca iptal edilir.
Sevk tehirinin iptalini gerektiren durumun zamanında Milli Savunma Bakanlığına
bildirilmemesi, teklif yapan makamların ve hakkında sevk tehiri teklifinde bulunulanların
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sevk tehiri
şartlarını taşımadığı, bilgi veya belgeleri gerçeği yansıtmadığı halde askere
sevkinin tehir edildiği tespit edilenlerin askerlik işlemleri, sevk tehiri
işlemi yapılmadan önceki durumları, sevk tehiri şartlarını kaybettiği tespit
edilenlerin ise, sevk tehiri şartlarını kaybettikleri tarihteki durumları
dikkate alınarak yürütülür. Askerlik işlemlerinin yürütülmesine ilişkin
görevlerini veya sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği tespit edilenler
hakkında 92 nci, 93 üncü veya 100 üncü maddeler
gereği gerekli kovuşturmalar başlatılır, ancak bu durum yapılacak olan diğer
adli işlemlere engel teşkil etmez. Sevk tehiri
işlemlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz? Yok. Soru-cevap yok. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “b) Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte,
yüksek okul veya meslek yüksek okullarını kendi nam ve hesabına bitirmek; dört
yıl veya daha fazla süreli yüksek öğrenimi bitirenler için 28 yaşından, daha az
süreli yüksek öğrenimi bitirenler için 26 yaşından gün almamış olmak; uzman
erbaşlar için 4 üncü hizmet yılını tamamlamış, 8 inci hizmet yılını bitirmemiş
olmak; yönetmelikte öngörülen sınavlar ile uygulanacak temel askerlik
eğitiminde başarılı olmak gereklidir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde söz? Yok. Önerge yok. Soru-cevap yok. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 926
sayılı Kanunun 143 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “c) Askeri lise
öğrencilerine teğmen rütbesi 1’inci kademe brüt aylığının; Hazırlama
sınıfında % 25'i, Dokuzuncu
sınıfta % 30'u, Onuncu
sınıfta % 35'i, Onbirinci sınıfta % 40'ı, Onikinci sınıfta % 45’i, d) Astsubay
hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencilerine, bu Kanuna ekli
EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci
kademe brüt aylığının; Hazırlama okulu dokuzuncu sınıfta %
40'ı, Hazırlama okulu onuncu sınıfta %
45'i, Hazırlama okulu onbirinci sınıfta % 50'si, Hazırlama okulu onikinci sınıfta % 55'i, Meslek yüksek okulu birinci sınıfta % 80’i, Meslek yüksek okulu ikinci sınıfta %
85’i” BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 4’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4- 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 10
uncu maddesinin birinci fıkrası, üçüncü fıkrasının son paragrafı, dördüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye üçüncü fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Uzman erbaşlar
ve bunların bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin tüm sağlık işlemleri
hakkında, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, uzman erbaşların hava
değişimi ve istirahat süresinin toplamı, tedavi süresi hariç olmak üzere istirahat
ve hava değişiminin başladığı tarihten geriye doğru son bir yıl içerisinde üç
ayı geçemez. Sürenin hesaplanmasına en son alınan hava değişimi ve istirahat
süresi dahil edilir. Hava değişimi ve istirahat süresi
üç ayı geçenlerin Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlardan
barışta ve savaşta görev esnasında veya görev dışında görevlerinden dolayı bir
saldırıya veya kazaya uğrayan veya bir meslek hastalığına yakalananların,
iyileşinceye kadar ilişikleri kesilmez, izinli sayılırlar. Sıhhî arızası devam
edenler ve kendisinden istifade edilemeyeceği anlaşılanlar hakkında 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.” “Muayene ve
tedavi hizmetleri asker hastanelerinde, asker hastanelerinin bulunmadığı
garnizonlarda ise garnizon komutanlıklarından sevk alınmak şartıyla kamu sağlık
kuruluşlarında ücretsiz olarak verilmeye devam edilir. Bunların sağlık
giderleri Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığı bütçesinden
karşılanır. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal güvenlik kurumlarının
sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı doğanlar, bu hakları mevcut olduğu
sürece bu maddeye göre sağlanan sağlık hizmetlerinden ve asker hastanelerinden
yararlanamazlar.” “Sözleşmeleri
sağlık nedeniyle sona erenlerden; sözleşmelerinin sona ermesine neden olan
sıhhî arızalarının tedavisine devam edilenlere, sözleşme sona erme tarihinden
başlamak şartıyla on iki ayı geçmemek üzere tedavi süresince, görevdeki
emsallerinin almış oldukları net maaşların (27/6/1989
tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde belirtilen
ek tazminatlar ile 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kanuna göre ödenen tazminat
ve yabancı dil tazminatı hariç) 2/3'ü her ay sağlık yardımı olarak kurumlarınca
ödenir. Bu ödemeden hiçbir kesinti yapılmaz. Ödemeye ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir. Ancak, sözleşme sona erme tarihinden itibaren on iki
ay içerisinde sözleşmenin sona ermesine neden olan sıhhî arızasından dolayı,
5434 sayılı Kanununa göre malûllük aylığına hak kazananlara, hak kazandıkları
tarihten itibaren söz konusu yardım kesilir.” “Görevde iken
işledikleri ve 12 nci maddenin dördüncü fıkrasının
(b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hususlar nedeniyle haklarında dava
açılan ancak, yargılama sırasında sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle kendi
istekleri ile ayrılan uzman erbaşlardan, yargılama sonucunda anılan bentlerde
belirtilen şekillerde mahkum olanlar ile bunların
bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin, karar kesinleşme tarihinden
itibaren asker hastanelerinden veya kamu sağlık kuruluşlarından ücretsiz
yararlanmalarına son verilir.” BAŞKAN – 4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- 3269
sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının, (a) bendinin 3 numaralı
alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “3) Başvuru
tarihinde 4 üncü hizmet yılını tamamlamış, 8 inci hizmet yılını bitirmemiş
olmak,” BAŞKAN – 5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6- 3269
sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Asgari dört yıl fiili hizmetlerini, komando birliklerinde komando
olarak veya kadro görev yeri sadece yüzer birliklerde bulunan sınıflarda
tamamlamış olan uzman erbaşlar ile uzman erbaşların istihdam edildiği kadro
görev yerinin herhangi bir nedenle kaldırılması veya bu kadrolarda uzman erbaş
istihdam edilmesine gerek kalmaması durumlarında uzman erbaşlar, kuvvet
komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından, ihtisas sahibi olduğu diğer birliklerdeki boş olan uzman erbaş
kadro görev yerlerine atanabilirler veya başka bir sınıfta istihdam
edilebilirler. Bu durumda olan uzman erbaşların
ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının görüşleri alındıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından
kuvvetleri değiştirilebilir. Bu fıkra uyarınca, atanan, kuvvet veya sınıf
değişikliği işlemine tâbi tutulan uzman erbaşlar, sözleşmenin feshini
isteyebilirler. Bu şekilde sözleşmenin feshini isteyen uzman erbaşların
istekleri kabul edilir ve bunlara bu Kanun esaslarına göre tahakkuk edecek
ikramiye ödenir.” “Görevde iken
işledikleri ve 12 nci maddenin dördüncü fıkrasının
(b), (c), (ç) ve (d) bentlerinde belirtilen hususlar nedeniyle haklarında dava
açılan ancak, yargılama sırasında sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle kendi
istekleri ile ayrılan uzman erbaşlara, yargılama sonuçlanıp kesinlik
kazanıncaya kadar ikramiye ödemesi yapılmaz. Yargılama sonucunda beraat
edenlere hak ettikleri ikramiye ödenir. Yargılama sonucunda anılan bentlerde
belirtilen şekillerde mahkum olanlara ise ikramiye
ödemesi yapılmaz.” BAŞKAN – Sayın
Genç, madde üzerinde soru sormak için mi sisteme girdiniz? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. BAŞKAN –
Buyurunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim sorum şu: Maddenin sonundaki fıkrada “Görevde iken
işledikleri…” 12’nci maddenin bu “b, c, ç ve d” suçları nelerdir, hangileridir?
Birinci sorum bu. İkincisi: “Bu
sözleşme süresi içinde bu nedenlerle hakkında soruşturma açılıp ancak sözleşme
süresi de bittiği için kendi istekleriyle ayrılan kişilere ikramiye ödenmez.”
diyor. Hâlbuki ikramiye bir sosyal haktır. Dolayısıyla, bir suçu varsa bile
bunun -nihayet kamu görevlerinde de böyledir- ikramiyesi neden ödenmiyor? Yani tamam, bir suç işlemiştir ama orada,
ilgili, bir kamu görevi yapmıştır, o kamu görevinin gerektirdiği ikramiye
kendisinin bir müktesep hakkı olması lazım. Tabii bu suçların hangileri
olduğuna şu anda kanuna da bakmadığım için… İlgili, suç da
işlese bu sosyal haktan mahrum edilmemesi lazım. Bunu Hükûmet bir açıklayabilir mi efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Sayın Akcan,
buyurunuz. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Okunan maddenin içeriğinden anlaşıldığı üzere,
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz eğitime, uzmanlığa ve ihtisaslaşmaya önem veriyor.
Askere almalarda da askerlik sürelerinin tayininde de eğitimin rolü ön planda
tutuluyor. Lise mezunlarının askerlik süreleri ile dört yıllık üniversite
mezunlarının askerlik süreleri farklı. Bunun dayanağı, eğitim sürelerinin
farklı olmasından kaynaklanan bir durum. Şimdi, 1,5
milyona yakın meslek yüksekokulu mezunu… Bunların yarısı, 800 bini erkek ise
bunların askerlik görevleri var. Bu askerlik görevlerini yaparken lise mezunu
muamelesi görüyorlar. Yani liseden sonra iki yıl daha eğitim almış olanlar hiç
eğitim almamış gibi muamele görüyorlar. Oysa, askerlik
sürelerinin, eğitime dayalı olarak tayin edildiği kanunlarımızda ifade
ediliyor. Bu durumun
düzeltilmesi için herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağı konusunda bilgi
edinmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Akcan. Buyurunuz Sayın
Bakan. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, birinci soru için: Uzman
Erbaş Yasası’yla ilgili olarak madde 12’nin (b) fıkrası gereğince “Verilen ceza,
tecil edilse veya para cezasına çevrilse dahi; 1) Devletin
şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp,
iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma,
yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasniî,
ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak…” gibi devam ediyor
“…fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olanların,” “2) Askerî Ceza
Kanununun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan mahkûm olanların, c) Taksirli
suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adlî veya askerî mahkemeler tarafından
otuz günden daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkûm
olanların, ç) Taksirli
suçlar nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir
cezaya mahkûm olanların” diye ifade ediliyor buradaki suçlar. Dolayısıyla,
burada detaylı olarak -madde 12’de- bunun cevabı veriliyor. Diğer kısımları
yazılı olarak ifade edeceğiz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani ikramiyeyi kesmesini gerektirmeyebilir. Yani ikramiye sosyal
bir haktır, müktesep haktır; niye kesiliyor? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, bunların dışındakilere
zannederim veriliyor, onların dışındakilere veriliyor zaten. BAŞKAN -Teşekkür
ediyoruz. 6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 7’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 7- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 7’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 8’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 8- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Buyurunuz Sayın
Bakan, teşekkür konuşması için. (AK Parti sıralarından alkışlar) ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün hem askerlik çağındaki Türk gençliği için ve aynı
zamanda da sporcularımız için son derece hayati bir konuyu yasalaştırdık.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Sayın Başkanına ve bu konuda emekleri geçen
Komisyona, muhalefetin ve iktidarın değerli üyelerine özellikle teşekkür
ediyorum. Bu gerçekten
önemli ve geniş kapsamlı bir yasaydı. Birkaç rakam vermek istiyorum: Tecilli
yükümlü sayısı, sporcu olarak, 1.088 kişiyi kapsıyor. Ayrıca, yüksek lisans ve
doktora, ihtisas yapan 252 bin kişiyi kapsıyor. Bu gayet
nitelikli bir grup, bu bakımdan önemli. Bir de hizmetine ihtiyaç duyulan
personelin rakamı da 128 bin kişi. Dolayısıyla 381.088 kişiyi ilgilendiren,
ailelerini, sevdiklerini, dostlarını ilgilendiren çok önemli bir yasaydı. Ben bu bakımdan,
yüce Türk gençliği ve Türk sporcuları adına Türkiye Büyük Milet Meclisine,
sporcu tabiriyle 3 kere “sağ ol, sağ ol, sağ ol” diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güler. Yirmi dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.20 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.45 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer
alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
223 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerine gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 223 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bugün Genel Kurulda görüşmüş olduğumuz yasa tasarısı bundan
yaklaşık bir buçuk ay kadar önce 1 Mayıs günü Adalet Komisyonu gündemine
getirildi. Hepimizin bildiği gibi, 1 Mayıs tarihi tüm dünyada işçilerin,
emekçilerin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanmaktadır. O
gün, Sayın Başbakan, âdeta bir zabıta komiseri edasıyla, alanlardan işçilerin,
emekçilerin gerektiğinde zor kullanılarak çıkartılması yönünde talimatlar
yağdırırken diğer taraftan ülkemizin bütün alanlarında yabancıların, değil
serbestçe dolaşmaları, mülk edinmeleri yönündeki bu yasa tasarısı halkımızın
öncelikleri arasında yer almamasına rağmen ve ivediliği de bulunmamasına karşın
o günkü gündem içerisinde kaybolacak bir şekilde ve yine biz milletvekillerinin
temsil ettikleri emekçilerle, işçilerle omuz omuza alanlarda olmalarını
engelleyecek bir şekilde Adalet Komisyonu gündemine getirildi. Biz o gün
Adalet Komisyonu gündeminde bunu eleştirmiştik. Bugün yasanın içeriğine
geçmeden önce de bu anlayışı kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, ulus devletlerin çok uluslu sermayeler karşısında küçülmesi,
ulusal pazarların dışa açılması, gümrük duvarlarının indirilmesi, sermayenin,
her türlü mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşımı demek olan ekonomik
liberalizmin eş anlamlısı olarak sunulan küreselleşme, her alanda olduğu gibi,
yabancılara toprak satışında da kendisini göstermektedir. Yatırım yaptığı
ülkelerde ucuz iş gücü, gevşek çevre standardı ve doğal kaynaklar arayan
yabancı küresel güçler bu alandaki baskılarını dünya ülkeleri üzerinde giderek
yoğunlaştırmaktadır. Ülkemiz de bu yöndeki baskı ve dayatmalar karşısında 1984,
1986, 2003 ve 2005 yıllarında düzenlemeler yapmış ancak bu düzenlemeler her
seferinde Anayasa Mahkemesi tarafından, kısa erimli ticari çıkarlar uğruna ulusal
güvenliğin tehlikeye atılamayacağı gerekçesi ve diğer gerekçelerle iptal
edilmiştir. (x)
223 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli
milletvekilleri, yabancılara toprak satışına yönelik sınırlamaları hafife alan
ve çekinceleri bir paranoya olarak gören anlayışlar gerideki gizli amaçları
bertaraf ederek, bu anlayışlarını ülkemizin toprak zengini olduğu argümanına dayandırmaktadırlar. Bu nedenle, öncelikle konuyu
bu açıdan rakamsal olarak incelemek gerekir. Türkiye İstatistik Kurumuna göre,
ülkemizin yüzde 26,4’ünü ormanlar, yüzde 4,1’ini funda ve çalılık araziler,
yüzde 1,4’ünü göller, barajlar ve akarsular, yüzde 27,9’unu meralar ve
çayırlar, yüzde 29,9’unu ise tarım arazileri oluşturmaktadır. Bunların dışında
kalan orana baktığımızda, elimizde kalan oran sadece yüzde 10,3’tür. Yani
yabancılara satılacak taşınmazları ülkemizin toplam yüzölçümünün yüzde
89,7’sinde değil, yüzde 10,3’ünde aramak gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuza
göre, ülkemizin mülk zengini olduğu argümanı
kesinlikle gerçek bilgiyi yansıtmamaktadır. Bu ana temel
bilgiyi alarak ve bir kenara koyarak bu konuya daha sağlıklı bakabilmek için
öncelikle yabancılara toprak satışının geçmişini, bu taleplerin özellikle hangi
dönemlerde yoğunlaştığını, anayasal durumu, diğer ülkelerle mukayeseli durumu
ve toprağın o ülke egemenliği için ne anlam ifade ettiğini, ülkemizin
jeopolitik ve siyasal konumunu da değerlendirmek gerekiyor. Değerli
milletvekilleri, yabancıların ülkemizde taşınmaz edinmeleri konusuna ilk kez
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde yabancıların dayatmasıyla
çıkarılan Islahat Fermanı’nda değinilmiş ve yine yabancıların dayatmasıyla 1868
yılında yabancı gerçek kişilerin ülkemizde mülk edinmelerine olanak
tanınmıştır. Bu sürece baktığımızda Osmanlı Devleti’nin 1854 yılında ilk dış
borçlanmalara başladığını ve 1874 yılına kadar 15 kez dış borçlanma
gerçekleştirdiğini görüyoruz. Adalet ve
Kalkınma Partisinin Devlet Bakanı olan Sayın Mehmet Şimşek’in çifte vatandaşı
olduğu İngiltere hükûmeti o dönemde borçların
ödenmesi görüşmeleri sırasında Osmanlı Devleti’ne yabancılara mülk satışının
önündeki tüm engellemelerin kaldırılmasını dayatmış ve bunu masaya koymuş. Osmanlı
topraklarının yabancılara satışının önündeki tüm engellerin kaldırılması için
talepte bulunmuş. Ancak bu süreç içerisinde, baktığımızda, alacaklı Avrupa
devletleri 1881 tarihinde, alınan tüm vergilerin gelirlerinin iç ve dış
borçlara ayrılarak iç ve dış alacaklılara ödenmesi için kendi denetimlerinde
bir Düyunu Umumiye İdaresinin kurulmasını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmişler. Yani,
dolayısıyla, yabancılara taşınmaz satışının geçmişine baktığımızda, Osmanlının
ilk yabancı borçlanmasından iki yıl sonra gündeme geldiğini, dış borçlanmalar
arttıkça yabancı dış dayatmaların arttığını ve bu dayatmalar sonucunda 1868
yılında yabancı gerçek kişilere mülk edinme hakkı tanındığını, ancak akabinde
de Osmanlı hazinesine yabancılarca el konulduğunu görüyoruz. Yani yabancılara
mülk satışı Osmanlı Devleti’nin hazinesine yabancılarca el konulmasını
engelleyememiş. Bu tarihsel süreci ve örneği ben üzülerek Genel Kuruldaki milletvekillerimizin
dikkatine sunmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu süreç Çanakkale savaşlarıyla başlayan, “Ya bağımsızlık ya
ölüm.” kararıyla gerçekleşen ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla
durdurulmuş ve topraklarımız üzerinde tam bağımsız, laik, demokratik Türkiye
Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Cumhuriyeti kuranlar
toprağın sadece bir mülkiyet sorunu olmadığının ve egemenliğin asli unsuru
olduğunun bilinci içerisinde 1924 yılında yürürlüğe koydukları 442 sayılı Köy
Kanunu’nun 87’nci maddesiyle yabancıların köylerde taşınmaz edinmesini
yasaklamışlar ve yine 1934 yılında çıkarttıkları Tapu Yasası’nın 35’inci
maddesiyle yani bugün değiştirmeye çalıştığımız maddeyle yabancı tüzel
kişiliklerin mülk edinmelerine engellemeler getirmişlerdir ve ayrıca o
dönemlerde mütekabiliyet ilkesi vazgeçilmez bir ilke olarak korunmuştur. Ancak
12 Eylül 1980 darbesinden sonra iktidara gelen anlayışların uygulamış olduğu
politikalarla yabancı sermayeyi ülkemize çekme gerekçelerinin arkasına
saklanılarak ülke topraklarımızın hoyratça yabancılara ve hatta hepiniz
hatırlarsınız İstanbul Boğazı’nın en güzel yerlerinin Araplara peşkeş çekilmesi
anlayışı yeniden uygulamaya konulmuş ve bunun sonucu olarak 1984 yılında 3029
sayılı Yasa çıkartılarak Bakanlar Kuruluna istedikleri ülkeye mütekabiliyet
şartı aranmaksızın gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde toprak edinmeleri
konusunda yetki vermesi konusunda bir düzenleme getirilmiş ve yine aynı
düzenlemeyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mütekabiliyet şartı aranmaksızın
köylerimizde de toprak edinmelerine olanak tanınmış. Ancak ulusal
çıkarlarımıza aykırı bu 3029 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmiş. Aynı Hükûmet, akabinde 3278 sayılı Yasa’yı
çıkartarak aynı düzenlemeleri getirmiş ancak bu yasa da yine Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiş. Değerli milletvekilleri, bundan yüz elli iki yıl önce Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküş döneminde Osmanlıya dayatılan bu düzenlemeler, bugün,
son dönemlerdeki Osmanlı padişahları gibi ulusumuzun ve halkımızın
önceliklerine göre değil, dış güçlerin önceliklerine ve çıkarlarına göre
hareket eden, emeklimize, işçimize, çiftçimize sert ancak yabancılara oldukça
yumuşak Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına yaptırılmaya çalışılıyor. “Ne banka
bırakacağız ne fabrika ne de işletme, liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız.”,
“Babalar gibi satarım.”, “20 bin dolar veren kızımı alır.” diyen anlayış, şimdi
de egemenliğimizin asli unsuru olan topraklarımızı pazarlamaya çalışıyor. 15/11/2002 tarihinde kamuoyuna açıklanan Acil Eylem
Planı’nda yabancılara mülk satışı ve yeni turizm bölgelerinin yaratılmasına
dair iki temel konu olarak yer veren Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, ilk
göreve geldiği andan itibaren ısrarla kendisinden istenen düzenlemeleri
gerçekleştirmeye, yüz binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu toprakları
yabancılara satmaya çalışıyor. Partimiz,
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kararlılıkla Anayasa Mahkemesine taşınan bu
düzenlemeler, her seferinde Anayasa Mahkemesi tarafından ders veren
gerekçelerle iptal ediliyor. Ancak değerli milletvekilleri, ne acıdır ki,
mahkemenin iptal kararlarına rağmen, iptal kararına kadarki süreç içerisinde
ülkemizin tüm stratejik alanlarında yabancılara mülk satışı devam etmiş, başta
Hatay olmak üzere pek çok ilimizin mülki amirleri bu satışlara müdahale etmek
noktasına gelmişlerdir. 2002 yılından bu
yana yabancılara toprak satışı, 1923’ten 2002 yılına kadar olan toprak
satışının 2,5 katını aşmıştır. Ülkemizde 1 Ocak 1923 tarihinden Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihine kadar yabancılara
yapılan toplam taşınmaz satışı 11 milyon 961 bin metrekaredir. Ancak son beş
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde, yani 2002’den 2007’ye
kadar olan dönem içerisinde 25 milyon metrekarenin üzerinde bir taşınmaz
yabancılara satılmış bulunuyor. Bu rakamlardan
çıkan sonuç: Beş yılda satılan mülk, seksen yıllık cumhuriyet tarihinde
satılanın 3 katıdır değerli milletvekilleri. Yani seksen yılda satılan
taşınmazın 3 katını, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının 2002’den 2007’ye
kadar olan beş yıllık iktidarı döneminde gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Yabancılara mülk satışı konusunda yapılmak istenen düzenlemeleri, yabancı
sermayeli şirketlere mülk edinme olanağı veren düzenlemeler, Petrol Yasası,
Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikler, Turizmi Teşvik Kanunu’nda, Kıyı
Kanunu’nda, kentsel dönüşüm konusunda yapılmaya çalışılan düzenlemelerle
birlikte ele aldığımızda karşımızdaki tablonun vahameti daha da net bir şekilde
ortaya çıkıyor. Değerli
milletvekilleri, Türkiye dışında hiçbir ülke sınırsız, denetimsiz, kuralsız,
başıboş bir şekilde yabancılara taşınmaz edinme hakkı vermemektedir. Bize bu yasalar dayatılırken diğer ülkelerdeki duruma baktığımızda,
örneğin bir İsveç ve İsviçre’ye bakıldığında, yabancıların tarım alanlarında
mülk edinmesine olanak tanınmadığını; bir İspanya’ya baktığımızda ancak Avrupa
Birliği ülkesi ülkelerine tarım alanlarında mülk edinme hakkı tanındığını;
komşumuz Yunanistan’a baktığımızda, sınırda, sınıra yakın bölgelerde ve
adalarda yabancılara mülk edinme izni vermediğini görüyoruz. Yine
Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya gibi ülkeler Avrupa Birliğine giriş sürecinde,
2004 yılında, kendi ülkelerinde daha önceden var olan yabancılara taşınmaz
satış yasağını kabul ettirmişler ve yedi ile on iki yıl arasında değişen
sürelerle taşınmaz satmayacaklarını, Avrupa Birliğine o giriş sürecinde, 2004
yılında kabul ettirmişlerdir. Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısını Anayasa Mahkemesi kararları
ışığında incelediğimizde de gerek Anayasa Mahkemesi iptal gerekçelerini
karşılamaktan gerekse yabancılara mülk satışından doğacak sorunları gidermekten
uzak olduğunu görüyoruz. Bu tasarıyla getirilen “Yabancı uyruklu gerçek kişiler
merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzi imar planının yüzde
10’u oranında mülk edinebilirler.” düzenlemesinin ortaya çıkabilecek
sakıncaları gidermekten uzak olduğunu görüyoruz. Çünkü,
yerleşim alanları, imar planı ve mevzi imar planlarının bir bölümünü
kapsamaktadır. İmar planı ve mevzi imar planı içerisinde kalan taşınmazların
bazen çok küçük bir bölümü konut ve iş yeri alanı olarak görülmektedir. Oysaki
bu tasarı imar planlarında yalnızca yerleşim alanları bulunduğundan hareketle
hazırlanmış, imar planlarında kamuya ait ve kamuya terk edilmesi gereken
alanlar yüzde 10 hesabında nazara alınmamıştır. İmar planlarında kamuya ait
veya kamuya terk edilmesi gereken alanlar çıkarılmadan yapılacak ve yerleşim
yeri kriteri göz ardı edilerek yüzde 10 hesabına göre
yapılacak satışlar, ülkemizin konut ve iş yeri alanlarının yani yerleşim
alanlarının büyük bir bölümünün yani yüzde 35, yüzde 40’lara, hatta bazı
bölgelerde yüzde 50’lere yakın bölümünün yabancıların eline geçmesine neden
olabilecektir. Ayrıca, ülkemiz
topraklarının korunması için gerekli hassas alanlara, kamu yararı ve ülke
güvenliği bakımından stratejik yerlere ait haritalar yapılmadan, arazi yönetim
planları oluşturulmadan ve taşınmaz bilgi sistemi kurulmadan düzenleme yapılmış
olması ve yasa çıkartılmış olması son derece yanlıştır. Bu durum, ülkemiz
açısından geri dönülmesi mümkün olmayan, telafisi mümkün olmayan zararları da
beraberinde getirecektir. Yine, yasama
organına ait olması gereken yetkilerin bir bölümü bu tasarıyla Bakanlar
Kuruluna bırakılmıştır. Oysaki Anayasa Mahkemesi iptal kararına baktığımızda bu
durum açıkça Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık oluşturmaktadır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararındaki bu gerekçe de bu yasal düzenlemede
atlanmıştır, göz önünde bulundurulmamıştır. Bu nedenle bu yasa tasarısı da
Anayasa Mahkemesi kararlarına göre açıkça Anayasa’ya aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkememizin iptal kararında da açıkça ifade edildiği
üzere, toprak, devletin vazgeçilmesi mümkün olmayan asli, maddi unsuru,
egemenlik ve bağımsızlık simgesidir. Toprak ile ilgili her konu o ülke için
nefsi müdafaa niteliğindedir ve devletin buna yönelik tedbirler almasından
vazgeçmesi düşünülemez. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi devletlere bu hakkı tanımıştır. Ülkemiz açısından
bakıldığında da neredeyse bizim dışımızda herkesin hak talebinde bulunduğu
yurdumuzun belli bölgelerinde toprak alarak çoğunluğu elde edecek yabancıların
o bölgelerde etkinlik kazanmaları akıldan uzak tutulmaması gereken bir olasılıktır.
Yakın tarihte önce planlı bir şekilde toprak almak suretiyle İsrail devletinin
kurulması bunun en açık örneğidir. Filistin halkı paranın cazibesine kapılarak
İsrail’e toprak satmasının bedelini ağır ödemiştir. Bugün o parayla satılan
topraklar üzerinde maalesef İsrail devleti kuruludur. Değerli
milletvekilleri, ayrıca ülkemizin yer aldığı hassas coğrafyada geçmişte ve
bugünkü süreçte yaşananlar, ülkemizin jeopolitik konumu göz önünde
bulundurulduğunda, ülkemizin toprak satışını diğer yabancı ülkelerle paralel
olarak ele almak doğru bir anlayışı yansıtamaz. Bir Danimarka’nın, bir
Finlandiya’nın tarihsel süreci ve jeopolitik konumu ve ülkemizin tarihsel
süreci ve jeopolitik konumu aynı mahiyette değerlendirilemez. Bu cümleleri az
önce, benden önce konuşan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir bayan milletvekili
de aynı paralel cümlelerle, benzer ifadelerle dile getirmişti. Emperyalizme
karşı büyük mücadelelerle kurulan cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği
Lozan Anlaşması’nın ABD ve pek çok ülke tarafından benimsenmediği, Sevr
haritalarının uluslararası toplantılarda masalara sürüldüğü bir siyasal konjonktürde yabancılara toprak satışındaki sınırlandırmalar
sadece paranoya olarak nitelendirilemez. Her türlü ırkçı anlayışa karşı olmak
ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, dünyada sulh!”
anlayışını ödünsüz benimsemekle birlikte, emperyalizmin sadece adının değiştiği
ancak tüm dünyadaki enerji kaynaklarına, su kaynaklarına, tarım alanlarına
sahip olma hedefinden vazgeçmediği bir süreçte yabancılara toprak satışı
konusunun hassasiyeti kesinlikle göz ardı edilemez. Değerli
milletvekilleri, Fas’tan Çin sınırına kadar yirmi iki ülkenin sınırlarının
değişeceğini söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza
Rice’ın açıklamaları, Büyük Orta Doğu Projesi, Yeşil Kuşak Projesi, Megalo İdea, arz-ı mevud, ekümeniklik peşindeki patrikhanenin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) -
…Fener’i bir Vatikan yapma gibi ülkemizin laik, üniter
yapısını, toprak bütünlüğünü tehdit eden projeler, Dicle ve Fırat havzasına
yönelik hesaplar göz önünde bulundurulmadan, ülkemizin hassas alanları bu
projeler kapsamında masaya yatırılmadan, değerlendirilmeden Yabancılara Toprak
Satışı Yasası’nın çıkarılması en azından ağır bir ihmal, açıkçası gaflet olarak
değerlendirilebilir. Değerli
milletvekilleri, bu nedenle biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ulusal
değerlerimizi haraç mezat elden çıkarttıracak, yabancılara hiçbir kısıtlama
getirmeyecek, karşılıklılık ilkesini devre dışı bırakacak düzenlemelere
karşıyız. Geçtiğimiz hafta anmış olduğumuz büyük Şair Nazım Hikmet’in, “Dört nala gelip
uzak Asya'dan/Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan/Bu memleket bizim/Bilekler
kan içinde/Dişler kenetli/Ayaklar çıplak/Ve ipek bir halıya benzeyen toprak/Bu
cehennem, bu cennet bizim” dizelerinde belirttiği gibi bu ülkenin, bu yurdun Barossoların, Oli Rehnlerin, Lagendijklerin değil,
bizim olduğunu bir kez daha hatırlatarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk. Tasarının tümü
üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır. Buyurun Sayın
Kaplan. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Gerçekten böylesi
konular tartışıldığı zaman biraz olaya kutsallık, toprak, vatan kavramları da
karışınca farklı tartışmalara sahne oluyor yüce Meclisimiz. Ama küreselleşen
dünyada bizim geldiğimiz noktada, büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve 70
milyon insanın, yurt dışında da 6-7 milyon kadar yurttaşımızın yaşadığı
gerçeğini de dikkate aldığımız zaman, ortaya çıkan tezleri üç bölüme
ayırabiliriz. Birisi “Yabancılara mülk satışını hiçbir surette yapmayalım,
vatan satılmasın.” diyenler, diğer taraftan “Küreselleşen dünyada artık bunun
önünü alamazsınız. Karşılıklılık ilkesi varsa, devletler bu imkânı tanıyorsa
birbirine, olabilir, yapalım.” diyen bir görüş var. Anayasa
Mahkemesinin görüşünde, aslında, miktar, oran ve yer konusunda ülke
hassasiyetleri itibarıyla verilen bir karar var. Bu karar sonrası bu tasarı
hazırlandı. Ancak şunu sormak istiyorum gerçekten, Sayın Bakan da belki
açıklamada bulunurlar: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup yurt dışında mal ve
mülk alan yurttaşlarımızın ne kadar mülkü vardır? Bunu biliyor musunuz?
Elinizde bir veri var mı? Yok maalesef. Ben de araştırdım, ulaşmak istedim
ancak bu veriye ulaşamadım ama size bir örnek vereyim. En son, Birleşik Arap
Emirlikleri’nde, biliyorsunuz, denizi doldurarak -Dubai’de olduğu gibi- dünya
haritası şeklinde bir yeni konut yerleşimi yapılmış, Türkiye haritasının olduğu
yeri de Türkler almış, başkasına kaptırmamışız. Onu bilmenizi isterim. Yani biz
dışarıda alabiliyoruz. Eğer orada alabiliyorsak o ülkenin vatandaşı da gelip
Türkiye'de aynı şekilde gayrimenkul veya menkul alabilmeli. Tabii olayı bu
kadar basite indirgemek de istemiyorum ancak söylemlere çok dikkat etmek
gerekiyor. Yani bir düşünce, değişim atmosferi yaşıyoruz; doğru. Dünya
değişiyor, Türkiye değişiyor, duvarlar yıkılıyor, sosyalist sistem çözülüyor,
yeni paktlar kuruluyor dünyada. Latin Amerika’da darbeler darbeleri kovalarken,
darbeler bitiyor; gerilla savaşları bitiyor; bakıyorsunuz, Chavezler
falan, komutanlar sandığa gitmiş, afiş yapıştırmış, oy peşinde koşuyor. Şimdi, dünyada
sistemler çökerken, yeni anlayışlara doğru giderken, kendinize, gücünüze ve
ülkenize, ulusunuza ne kadar güveniyorsunuz sınavındasınız. Bu gerçeğin altını
bir kere çizmek istiyorum. Kendinize güveniniz yoksa,
bir çivi dahi giderse “ülke gitti” dersiniz ama bu ülkeyi… 1940’lara gideceğim.
Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda yer almış bir ülkeyiz biz. Bu ülkeyi 50’lerde
Roma Paktı’na taraf eden… Sonra, Avrupa Paktı’nın -biliyorsunuz- kurucuları
içinde yer alan Türkiye NATO’ya üye oldu. Peki, NATO’ya üsleri, toprakları kim
verdi? Soruyorum: Kim verdi? Hangi iktidarlar verdi? Sonra, ülkeye akan
sermayeyi parasal olarak değerlendirdiğimiz zaman Türkiye’ye ne kadar sermaye
girişi var biliyor musunuz? Bu sermaye girişinin yüzde kaçının Amerika ve
Avrupa Birliği, yüzde kaçının Uzak Doğu ve Arap ülkeleri olduğu konusunda
elinizde bir veri var mı? Bu veriye de baktığınız zaman şaşacaksınız çünkü
sermayenin, paranın ne dini ne de imanı var. Bakın, bu Türk parası da olsa,
Alman eurosu da olsa, dolar da olsa para paradır.
Küresel çıkarları gereği gelirler Türkiye’ye, siz buradan istediğiniz kadar
kıyameti koparın, 50 tane bankanızın 26 tanesini yabancı sermaye satın alır.
Bırakın onu, son zamanlarda da Türkiye'nin medya alanına, holdinglerine yüzde
50’nin -şirketler hukukuna göre konuşuyorum, ticaret hukukuna göre- yüzde 51’in
üstünde yabancı sermaye girmiştir. Şimdi,
Türkiye’nin medya alanına girmiş, bankalara girmiş, güvenlik alanına girmiş;
İncirlik Üssü’nü kurmuş, Malatya Erhaç’ı kurmuş. Diyarbakır
Üssü’ne kadar Türkiye’de hâlâ NATO üsleri var, radar üsleri de var. Güvenlikten
girmiş, bankadan girmiş, sermayeden girmiş, şirket ortaklıkları gelişmiş ve siz
1995’te Gümrük Sözleşmesi’ni özellikle Avrupa Birliği ile imzalamışsınız.
Parasal alanda… Bakın, dikkat edin, önce para yanını imzalamışsınız. Şimdi
kalkıp burada, bu yasa tasarısında yüzde 5 satışa kuşku ve güvensizlikle
bakarsanız, yok imar planına göre -Bakanlar Kuruluna üstelik,
bir komisyona, bir bakana değil- yetkiye takılırsanız, gerçekten Türkiye'nin
gücüne, Türkiye’deki ulusal birliğe, Türkiye’nin tarihî, stratejik gücüne olan
güven ve inanç azlığını ortaya koyarsınız. Neden diyeceksiniz? Şimdi, çok açık
ifade ediyorum. Bakın, buradan ilk 1800’lerde yabancılara mülk satışı başlamış,
sonra 1920’de fakat asıl 1934’tür ilk yabancılara mülk satışı ama çok açık
ifade ediyorum, çok sıkı temellere bağlanmış; karşılıklılık, artı, sıkı
denetim. Bakın, sıkı denetim şu tasarı değil. Hukukçu arkadaşlarım daha iyi
bilir. Yunanistan kıyıda istediği yeri alabiliyor mu? Buna külliyen ön yargılı olursak -bakın, çok açık ifade ediyorum-
buna da “Vatanı satıyorlar!” diye kıyameti koparırsak o zaman Alanya’da ev
yapıp satan vatandaşımın, daire satan, yazlık satan vatandaşımın, özellikle
Kuşadası’nda yaptırıp satanların, daha sonra İstanbul Kemerburgaz’da, birkaç
noktada bu konuda satış yapanların, turizm ekonomisinden biraz olsun canlanan
sektörün ne duruma düştüğü konusunda veriler karşısında ben şunu iki yanlı
olarak koymak istiyorum: Bir, kaygınıza katılıyorum. GAP İdaresinde -burada yüce Meclis, sanıyorum herkes bu konuda
bana katılacaktır- yabancılar ne kadar mülk almış -bakın, GAP müthiş bir
projedir- bunu Hükûmet açıklasın. Ben buradan açıkça
söylüyorum, spekülasyonlara, söylentilere, şuna buna
gerek yok. Hangi hükûmet döneminde de kim almış
-bakın, günahı vebaliyle- hangi koalisyon? Biraz da geçmişe gideceğiz, yani
açık olacağız birbirimize karşı ve gerçekten de varsa bir tehlike, partim
olarak hepimiz sizinle birlikte bunun karşısında, bu tehlikenin karşısında
duracağımıza inanıyorum ve bu konuda AKP’nin de teklif sahibi olarak Hükûmetin de duracağına inanıyorum. Bazen eleştiri
dozunu, kantarın topuzunu birbirimize karşı kaçırdığımızı hissediyorum.
Gerçekten, şimdi elimdeki verilerden bir iki tane vereceğim: 1934-2003, evet,
bu tarihe kadar -sonrası 3 Temmuz 2003 biliyorsunuz yasa çıkarıldı ve 2005’te
Anayasa Mahkemesi iptal etti, 5444- Türkiye’de mülk alım trendlerinde
iki sıçrama var, dikkatinizi çekerim. Ama benim gerekçem çok daha farklı
olacak, benim anlatacağım gerekçe çok farklı olacak. Neden? Altmış dokuz yılda Türkiye’de
37.342 adet taşınmaz almış yabancılar. Son iki yılda 15.842 adet mülke sahip
olmuşlar. Şimdi, bu iki yılda 58 ayrı ülkeden 18.959 kişi Türkiye’den satın
alanlar. Bunların içinde, rakama bakıyoruz: İngilizler başta geliyor, onları
Almanlar takip ediyor, Hollandalılar, Danimarkalılar, Norveçliler ve Yunanlılar
emlak sahibi. Bu trend, 1999, Türkiye'nin Avrupa
Birliği aday üyelik sürecinin başlangıcıyla, daha sonra müzakere sürecine
geçilmesiyle, bu yasadan sonra bu tür bir güven ve demokratikleşme ortamının
getirdiği huzurla insanlar orada genellikle turistik bölgeleri tercih ederek
Alanya, Bodrum’da, Gümüşlük’te İngilizler, işte,
Antalya Kemer’de Fransızlar, Kuşadası’nda bunlar ayrı ayrı,
Didim’de farklı ve yine Antalya, İzmir ve Muğla’da bugüne kadar satılanlara
bakıyoruz. Şimdi, bunu
alacağız ve Almanya’da bizim kaç tane vatandaşımız ne kadar ev almış? Bakın,
Almanya’da banka kredileriyle bizim vatandaşlarımız ayda -burada da aynı sistem
yavaş yavaş… Mortgage
sisteminin benzeri orada da var- kira öder gibi ev sahibi olma. Şu an, bizim
oradaki vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, Fransa dâhil, diğer ülkelerde, çok
ciddi bir şekilde gayrimenkul, bina, ev, dükkân, iş yeri aldılar. Şimdi, bize
satana biz satabilmeliyiz ama elbette ki bunu satarken de kendi güvenliğimiz,
kendi hassasiyetimiz ve kendi hassas bölgelerimiz konusunda duyarlı olacağız. Şimdi, bakıyorum
Anayasa Mahkemesinin kararına, dikkat ederseniz zaten, illerin coğrafi ve
stratejik olduğu kadar yerleşim alanlarını da dikkate almış ve konumları
itibarıyla farklılık gösterebileceğini... Şimdi, yasa teklifine bakıyorsunuz,
askerî yasak bölgeler diyor, askerî güvenlik bölgeleri, stratejik bölgeler,
koordinatlarına kadar. Hangi bakanlar kurulu, hangi hükûmet,
ülkenin askerî stratejik bir yerini yabancılara satışa çıkarır? Ben buna
inanmıyorum. Bu Mecliste böylesi bir anlayışın veya hükûmetin
de olduğunu düşünmüyorum; çok açık ifade ediyorum. Diğer bir konum:
Evet, bu gerçekten, yüz ölçümleri, miktarlar konusuna baktığımız zaman, bazı
hassasiyetler olabiliyor. Örneğin, Fethiye’nin yüz ölçümü, alanı geniştir,
Hakkâri’nin dağdır. Dağlardan düze vurduğunuz zaman yüzde 10 yüksek bir
rakamdır. Kardeşim, Fethiyeliler de satmaz ki Fethiye’yi, yapmayın gözünüzü
seveyim, Hakkârili de Hakkâri’yi satmaz, mümkün değil. Böyle bir durum hiçbir
ülkede mümkün değil. Şimdi, yabancı
uyruklu kişilerin özellikle, sınırlı da olsa bizim… Türkiye’nin üç tarafı
denizlerle çevrili ki ben bir anlayışa karşı olduğumu da ifade edeyim: Vatan
sadece topraksa yanılıyorsunuz. Bizim denizlerimiz de vatan, üstündeki havamız
da vatandır. Vatan bir bütündür, bölünemez. Buradan ifade edeyim. Denizinizle,
havanızla, toprağınızla bu ülkeyi vatan olarak soluduğunuz zaman vatan budur.
Fiyortlarına kadar, kıyılarına kadar Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi vermiş bu
taslak. Şimdi, ben bu
ülkede, Hükûmette de, bu Mecliste de hiç kimsenin
kötü niyetle Türkiye’yi satma niyetinde olacağına inanmıyorum ve samimiyetimle,
bu tür bir satış limitinin Türkiye’yi riske etmeyeceğini, ancak bu yasa
çerçevesinde hassasiyetle davranıldığında ve oranlar aşılmadığı takdirde, bana
göre, daha büyük rakamlara yönelmek gerektiğini ifade etmek istiyorum. Büyük
sermayelere, büyük holdinglere, büyük rakamlara, asıl gözle görülmeyenlere,
yarın limanlara, Galataportlara -bakın- barajlara,
bunların satılacak hisselerine, bunların özelleştirmelerine ve yap-işlet-devret
yasalarının uygulamalarına, Bakın, bunlara eğer biz dikkat edersek bu ülke
hepimize fazlasıyla yeter. Biz turizmden de İspanya’daki gibi kazanırız.
İspanyollar eğer turizm trendini yakaladılarsa
biliyorsunuz bu emlak sektöründeki gelişmeyle yakaladılar ve turizm konusunda
İspanya’yı model olarak almamızı, Hükûmetin de bu
konuda çalışmalar yapmasını doğal karşılıyorum. Ama bir
şaşkınlığımı dile getireceğim buradan, bağışlayın, çünkü Anayasa Mahkemesinin
benim hoşuma giden bir gerekçesi var, diyor ki: “Yasama yetkisi devredilmezliği
ve hukuk devleti -Anayasa madde 2 ve 7- ilkelerine aykırılığı gerekçesiyle
iptal edilmiştir.” Bakın, dikkat edelim: Yasama yetkisinin devredilmezliği ve
hukuk devleti. Bakın, yasama
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez. Bu yetkiyi
Anayasa uyarınca yasama, yürütme ve yargı uygular. Burada “Anayasa Mahkemesinin
kararı kutsaldır, onun karşısındaki yanlıştır. Yanlış olan yanlıştır, diğeri
doğrudur.” ikilemlerine girildiği takdirde… Şunu açık ifade edeyim: Eğer biz bu
yasama yetkisinin devredilmezliği konusunda hepimiz, bütün partiler hassasiyet
ve kıskançlıkla milletin iradesine sahip çıkmadığımız an kendimizi bitiririz.
Böyle bir iradeyi, henüz Meclis bu sınavı geçmiş değil. Çok açık ifade
ediyorum. Bakın, niye? İki
hata var. Bunu müşahede ettiğim için söyleyeceğim, harbi. Alınmayın ama AKP Hükûmeti “Yürütme elimde -Hükûmet-
yasamada da çoğunluğum var.” diyor, yürütmeyle yasamayı bir araya alıyor.
İktidar partisi, bakın, bir hata yapıyor burada. Yasaların denetimi olacak ama
öbür yanda iktidar partisinin karşısında ana muhalefet partisi de ne yapıyor:
“Ben muhalefetim, ben de yargıya giderim, muhalefet-yargı ittifakını yaparım.”
Bakın, bir tarafta… Bu çok tehlikelidir. Bakın, ikide bir buradan çıkan her
yasa konusunda -bakın, her yasa konusunda- Anayasa Mahkemesine giderse, burada
birbirimizle oturup doğru dürüst konuşup, konuşmayı becerip, ortaklaşıp
mutabakat sağlayamazsak ülkenin hayati konularında, her olayı Anayasa
Mahkemesine taşırsak ve Anayasa Mahkemesi 148’inci maddede şekil yönünden
incelemeyi tutup esasa kadar indirgerse… Bu ülkede siyasetin, demokrasinin ve Meclisin
çok ciddi sınavda olduğu günler yaşıyoruz. Bu çok açık. Bu
yasada, bu yasada ufak bir örnek olabilir ama bu yasanın bu satırını sevdim.
Yasama dokunulmazlığı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yasama yetkisinin devredilmezliğinin altını çiziyor ve iptal
gerekçesinden biri bu. Niye? Diyor ki: “Hükûmete her
şeyi teslim etmeyin.” Yasama yetkisinin devredilmezliğini işimize geldiği zaman
seveceğiz de gelmediği zaman sevmeyeceğiz. Böyle demokratlık, tutarlılık da
olmaz arkadaşlar. Onun için
Türkiye, değişimin, dönüşümün sancılarını yaşıyor. Hep
birlikte el ele verirsek 12 Eylül askerî darbe anayasasını hiç kimse savunma
durumunda kalmanın utancını da yaşamaz, hiç kimse yetkisini aşmanın sarhoşluğu
içine de girmez, ikisinin dengesini de buluruz, yeni anayasamızı da yaparız,
Anayasa Mahkemesini de reforme ederiz ve yasama
meclisi, o zaman gerçekten “yasama yetkisi devredilmez” demenin altına imzayı
çakar ve bunu bütün partilerin birlikte çakmasının günü gelmiştir diyorum,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk
Bal. Buyurunuz Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesiyle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Değerli
arkadaşlarım, bu kanunla ne alakası vardır derseniz, alakasını anlatmaya
çalışacağım, Mesele, Ümit Burnu’nun keşfine kadar gitmektedir.
Kapitülasyonların temel nedeni, sadece Fransızlara dağıtılmış bir ulufe
değildir. Kapitülasyonların başlangıçtaki temel nedeni, Ümit
Burnu’nun keşfinden sonra -İpek Yolu’nun- Hindistan’daki, Doğu’daki
zenginliklerin Ümit Burnu yoluyla Avrupa’ya gitmesini engellemek. Akdeniz’de
deniz yolu trafiğinin ve ticaretinin sağlanmasını temin etmek için
kapitülasyonlar sağlanmıştır. Tabii bu
kapitülasyonları, güçlü olduğunuz zaman, istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz
ve ilk zamanlarda kapitülasyonlar, Osmanlı ekonomisini ciddi bir şekilde
canlandırmıştır. Ne zamana kadar? Osmanlı devleti yavaş yavaş
ekonomik olarak, sanayi alanında olmak üzere gerilemeye başladığı yıllarda
Türkiye'nin aleyhine dönmeye başlamıştır ve Türkiye’yi bir sömürge aracı olarak
kullanmaya başlamıştır kapitülasyon. Arkasından, Fransızlardan sonra
İngilizler, Cenevizliler, Hollandalılar ve diğerleri olmak üzere ağır bir
şekilde Osmanlıyı sömürür hâle gelmiştir. Burada çıkarmamız
gereken sonuç, devlet güçlü olduğu zaman, ticari ilişkilerde, ekonomik
ilişkilerde alacağınız her kural sizin aleyhinize sonuç doğurmayabilir ama
devletiniz zayıf olduğu zaman, ekonominiz zayıf olduğu zaman, sizin
çıkaracağınız yasalar her zaman aleyhinize dönebilir. O zaman yapmanız gereken
nedir? Yapmanız gereken, kural koymaktır. İşte bu kadar tarihe inerek size
anlatmak istediğim hadiseyi -daha tarihî olaylarla da pekiştirmeye çalışacağım-
anlatmak istememin sebebi budur. Değerli
arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi açısından, toprak, doğrudur, vatandır.
Toprağı olmayan bir devlet, devlet olamaz. O zaman toprak, devlettir. Devletin
hükümranlık alanı ancak toprakla mümkündür. O zaman bu, hükümranlık alanıyla da
ilgilidir. Demek ki, görüştüğümüz bu kanun üç önemli değer üzerinde bize bir
anlam yüklüyor, devlet, toprak, hâkimiyet ve vatan çerçevesi içerisinde. Değerli
milletvekilleri, bu açıdan baktığımızda ihdas edeceğimiz kuralların, kanunların
bizim devletimizi ve vatandaşımızın refahını zedeleyecek noktada engeller ile
karşılaşması gerekir ya da birtakım bariyerler koymamız lazım. İşte bu
bariyerler: 1) Millî devlet, 2) Üniter
yapı, 3) Mütekabiliyet ilkesi ve bunları sağlayabilmek için de yabancılara
satılacak eğer gayrimenkulümüz varsa, bu ancak ve ancak iş yeri ve meskenle
sınırlı olmalıdır. Aksi takdirde Osmanlının başına gelen bizim de başımıza
gelir. Osmanlı da
borçlarını kapatabilmek için kapitülasyonları genişlettikten sonra 1800’lü
yılların ikinci yarısına geldiğinde toprak satışı dayatmasıyla karşılaşmıştır.
Şimdiki Hükûmetin dayatma ile karşılaştığı husus da
iç ve dış borçların çevrilemez boyutta olduğu ve gayrimenkul satışıyla döviz
ihtiyacını giderme çerçevesi içerisinde değerlendirilebilir. Bu açıdan
incelediğimiz zaman satacağımız toprağımızın devletin ve milletin gelecek
yıllarda ihtiyaç duyacağı alanları kapsamaması gerekmektedir. İşte o açıdan
baktığımızda, niçin mesken ve iş yeri olarak sınırlamak gerektiğini -daha önce
çıkarılmış kanunları da değerlendirdiğimiz zaman- bir kez daha iyi
anlayabiliriz. Yabancılarla
ilişkili olarak toprak satışını ilgilendiren pek çok kanun çıkarıldı bu
Parlamentodan bundan önceki dönemde. Maden Kanunu çıktı, Petrol Kanunu çıktı,
Orman Kanunu için bir teşebbüste bulunuldu, olmadı, hazine arazilerinin
satılması çıktı, Özelleştirme Kanunu çıktı ve anlı şanlı Vakıflar Kanunu çıktı.
Değerli
arkadaşlarım, işte Milliyetçi Hareket Partisinin bütün hassasiyeti -bu dönemde
yaşadığımız Vakıflar Kanunu’yla da ilişkilendirdiğimiz zaman- tam bir
teslimiyetçilik anlayışı içerisinde topraklarımızın yani vatan parçasının
gayrimenkul olarak başkalarına satılır iken hiçbir sınıra tabi tutulmaması, bu
sınırlamaların ana ilkeler çerçevesi içerisinde değerlendirilmemesi. Ana
ilkeler yerine sınırmış gibi kabul edilen birtakım kurallar bu satışların
sınırını çizmeye muktedir olmayacaktır. Değerli
milletvekilleri, tabiidir ki, buradan bu kanun parmak çoğunluğuyla çıkacaktır.
Belki parmak demokrasisinin galip geleceğini yarım saat, bir saat sonra hep
birlikte göreceğiz. Ama satılacak topraklar, hepimizin evladının gelecekte
”vatan” diyeceği topraklar olacaktır. Dolayısıyla, gelin aklımızı başımıza
toplayalım, tarihten ders alalım. Aldığımız derse göre bu toprakların… Elbette
ki artık küçülen dünyada insanların ülkeler çerçevesi içerisinde dolaşımına bir
engel yoktur, paranın dolaşımına da bir engel yoktur. İnsan ve paranın
dolaştığı yerde elbette ki gayrimenkul alım ve satımı da olacaktır. O zaman
bunun sınırı, mutlaka ve muhakkak, içinde yaşadığımız çağın gerektirdiği
stratejik düşünceler itibarıyla sadece ve sadece mesken ve sadece ve sadece iş
yeriyle sınırlı olmalı ve sadece ve sadece mütekabiliyet ilkesine tabi olacak
ülkelerin vatandaşlarına veya diğerlerine satılabilir şeklinde olması
gerekmektedir. Aksi hâlde ne
olur? 21’inci yüzyılın başında hepimiz biliyoruz ki hem ideolojiler savaşı
olmaktadır hem de projeler savaşı olmaktadır. İdeolojiler savaşı projeler
savaşını yönlendirmektedir. “Megalo İdea”yı
hatırlayamıyor muyuz arkadaşlar? Eğer hatırlamayanlar varsa Yunanlılar
hatırlattı. Girmeye heveslendiğimiz Avrupa Birliğinin Dışişleri Bakanlar
Toplantısı’nı nerede yaptılar? Meis Adası’nda, Meis… Toprak bu kadar önemlidir demek ki. Türkiye’ye Değerli
arkadaşlarım, bu ideoloji savaşlarının içerisinde bir de proje savaşı var
demiştik. İşte, o proje savaşında ne yazık ki bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
da eş başkan, BOP. Nedir BOP? BOP’a dâhil ülkeleri
sayın arkadaşlar, saydığınız bu ülkelerin hepsini haritaya yerleştirin ve bir
renge boyayın, karşınıza çıkacak olan Osmanlının 17’nci yüzyıldaki haritasıdır.
Burada Amerika Dışişleri Bakanı ilan ediyor, bir süre veriyor “Bu süre
içerisinde sınırlar değişecek, rejimler değişecek, haritalar değişecek.” diyor
bu proje çerçevesi içerisinde. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı nasıl
buna eş başkanlık yapabilir? Bunlar toprak
satışıyla nasıl ilişkilendirilebilir? İlişkilendirelim mi arkadaşlar? Tarihten
ders alarak ilişkilendirelim, İstanbul’un fethine kadar da gidelim. Ümit
Burnu’yla başlamıştık ya. İstanbul’un fethinin Türkler tarafından
gerçekleştirileceğini önceden bilen Bizanslı bilgeye Fatih Sultan Mehmet sorar:
“İstanbul bizim elimizden çıkacak mı?” Bizanslı bilge cevap verir: “Sizin
aranızda fesat artar ve topraklarınızı satmaya başlar iseniz İstanbul sizin
elinizden çıkacaktır.” Değerli
arkadaşlarım, bu, beş yüz yıl önce ortaya konmuş, menşeiyle Bizanslı olan bir düşüncedir.
Değerlendireceksiniz tabii ama şu değerlendirmeleri de hep birlikte yapacağız
tabii: Ümit Burnu’yla başlamıştım, kapitülasyonla devam etmiştim, Osmanlı
devletinin borçlanmasıyla kapitülasyonların aleyhimize sonuç doğurduğunu ifade
etmiştim. “Bu borçlanmanın neticesinde toprak satışı dayatma olarak
getirilmiştir.” demiştik ve 1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren Islahat
Fermanı ve arkasından muvakkat kanunlarla birlikte toprak satışları
gerçekleştirilmeye başlandı. İşte, o toprak
satışlarıyla ilgili bir
tarihî hikâye: Sultan Abdülaziz’le birlikte Paris’te bulunan Keçecizade Fuad Paşa’ya III.
Napolyon: “Girit’i satar mısınız? Satarsanız fiyatı kaç liradır?” der. Fuad Paşa’nın cevabı kısa ve nettir: “Aldığımız fiyata
satarız. Aldığımız fiyat dedelerimizin alırken akıttığı kandır.” Değerli
arkadaşlarım, toprak satışını böyle bir bakış açısıyla değerlendirmemiz lazım.
Tabii ki, bununla bitmiyor. Theodor Herzl Avrupa’daki bir grup bankerin temsilcisi olarak
-sizler biliyorsunuz o grup bankeri- 1911 yılında Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’ın huzuruna çıkar, der ki: “Osmanlının
borçları bini aştı, ödemeniz de mümkün değil; gelin biz bütün borçlarınızı
kapatalım, siz de bize Filistin topraklarını verin ya da satın.” Ulu Hakan’ın
vermiş olduğu cevabı sizler tarih huzurunda elbette bilirsiniz ama bir kez de
ben tekrar edeyim. O da aynen Keçecizade Fuad Paşa gibi mealen “Aldığımız fiyata veririz ve
aldığımız fiyat da şehitlerimizin kanıdır.” diyor. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu hadiseleri niçin bu kadar teferruatlı bir şekilde
anlatıyoruz? Niçin tarihe kadar gidiyoruz? Niçin ciddi bir konu üzerinde
görüşme yaptığımızı anlatmaya gayret ediyoruz? Biraz önce anlatmaya çalıştım;
eğer devletin toprağı yok ise, o devletin hükümranlık alanı yoktur, hâkimiyet
alanı yoktur, egemenliği yoktur. Bakınız, bunu Litvanya’yla
ilgili bir örnekle anlatmak istiyorum. Litvanya’ya bir ziyarete
gittiğimizde, o tarihte muhatabımız olan Sayın Bakan bize bir soru sordu, dedi
ki: “Avrupa Birliği bizden toprak satışıyla ilgili şu şu
kanunları çıkarmamızı istiyor. Size de böyle bir talep var mı?” “Evet, var.”
dedim. “Ne yaptınız?” “Biz reddettik.” “Siz ne yaptınız?” diye sorduğumuzda
şöyle bir cevap verdi: “Makulü anlattım onlara, şunu anlattım: Bizim ülkemizin
insanları komünist rejimden geldikleri için mülkiyet kavramına yabancıdır;
dolara, dövize yabancıdır; bunların değerine yabancıdır. Toprak devletin malı
olarak bilindiği içindir ki, mülkiyetindeki toprağın değerini anlayamaz. Ancak,
gulfstream nedeniyle bizim kıyılarımız daha sıcak.
Kuzeydeki İsveç ve Norveç, hem para bakımından zengin hem sermaye terakümü
olmuş hem de bize göre soğuk ülke. Eğer biz toprak satışını serbest bırakır
isek, o takdirde, oradaki sermaye gelir, bizim ülkemizdeki mülkiyet unsuru
beyinlerinde gelişmemiş, kültür olarak yerleşmemiş olan insanlarımızdan
topraklarını alır; benim devletim topraksız bir devlet hâline gelir.” Litvanya bakanının son cümlesini lütfen yüreğinizde
muhakeme edin. Çünkü, artık uygulanan tarım
politikaları ile tarımda bulunan toprağın kıymeti o derecede düşmüştür ki, ben
size rakam veriyorum, almak isteyen sermaye sahipleri varsa teşvik edin,
buyurun gidin Konya’nın Tuzlukçu ilçesine. Orada bir dönüm 2.500 metrekaredir.
400 liraya bir dönüm toprağı alabilirsiniz, 400 tek lira. Ulusal ve küresel
anlamda meseleyi değerlendirdiğimiz zaman, millî olarak bizim toprağımız
değersizleştirilmiş, değersizleşmiştir. Bunun sebeplerini tartışmıyorum, şu
andaki durum budur. Ancak, küresel sermaye büyümüştür, küresel sermaye o
derecede büyümüştür ki değerli arkadaşlarım, bu büyüklük, artık, devletleri
yönetme cesametine ulaşmıştır. Küresel sermayenin büyüklüğü, devletlerin
haritalarını değiştirme cesametine ulaşmıştır. İşte, bunun adına “Küreselleşme”
diyoruz, bunun adına “Küresel risk” diyoruz. İşte, önünüzde bir fırsat var.
Bugün bu kanunu Sayın Hükûmet geri çeksin, enine
boyuna bir kez daha hep birlikte düşünelim ve bu düşüncenin neticesinde ülkenin
çıkarlarına en uygun, ama geleceğimizi garanti altına alabilecek bir sonuca hep
birlikte varalım. Değerli
arkadaşlarım, bu, bu şekilde bir çözüme kavuşturulamadığı takdirde tarımdaki
fakirleşme bir müddet daha devam edecektir. Kapımızda bekleyen ve hatta içeri
girmiş olup da esnafı, imalatçıyı, sanayiciyi artık hayatından bezdiren
durgunluk ekonomik bir krize dönüşecektir. Bu ekonomik kriz içerisinde
gayrimenkul fiyatları dibe vuracaktır. İşte, dışarıdaki küresel güç o fırsatı
beklemektedir. Gayrimenkul fiyatları dibe vurduğu anda içeriye girecek, kapıyı
da önünüzdeki Tapu Kanunu açmaktadır. Bu Tapu Kanunu’ndaki kapıyı, değerli
arkadaşlarım, ülkenin çıkarına olabilecek bir şekilde gelin düzeltelim. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz tekrar ediyoruz: Devletin üniter
yapısını, millî bütünlüğü çerçeve altında bulundurabilecek tedbirleri bunun
içerisine monte edelim. Diğer taraftan mütekabiliyet ilkesini kesinlikle ve
mutlaka bunun içerisine monte edelim. Diğer iki konuyu ise yabancıların sadece
ve sadece mülkiyet tesis edebilecekleri alanları mesken ve iş yeri ile
sınırlandıralım. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – 35’inci madde zaten öyle Başkanım. FARUK BAL
(Devamla) – Bunun örneği var mı? Bunun örneği var arkadaşlarım. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İçinde var. FARUK BAL
(Devamla) – Dünyanın en demokratik ülkesi, dünyanın en demokrat ülkesi İngiltere’dir.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Bizde de öyle Başkanım. FARUK BAL
(Devamla) – İngiltere’de bırakın milyon dolarları filan 1 trilyon dolarla,
sterlinle gidin, 1 santimetrekare toprağın mülkiyetini alamazsınız. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Başkanım, 35’inci maddemiz bizim de öyle, birinci fıkra. FARUK BAL
(Devamla) – Beni dinlediniz mi? İngiltere demokrat bir ülkedir, bunun
demokratlıkla filan alakası yoktur. 1 trilyon dolarla gidin, 1 santimetrekare
toprağın mülkiyetini alamazsınız ancak leasing hakkını alabilirsiniz belirli
bir süre, o da kullanım hakkıdır, elli yıl, altmış yıl, yüzyıl, her neyse. Değerli arkadaşlarım,
bu ülke hepimizin ülkesidir, bu topraklar da hepimizin toprağıdır. Ben inanmak
istiyorum ki, ümit etmek istiyorum ki bugün bu topraklarla ilgili alınacak
kararda, hepimizin, elini havaya kaldırdığı zaman vicdanen bir huzur duymamız
gerekmektedir. O huzuru duyabilecek bir tasarıyla karşı karşıya değiliz. O
huzuru duyamıyoruz. Vicdanımızın muhakemesi sadece mahkeme-i kübrada olmayacaktır. Vicdanımızın muhakemesini her zaman
gözümüzü kapattığımızda hepimizin yapması gerekir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. FARUK BAL
(Devamla) – Bitiyor efendim. Sayın Başbakan
doğruyu söylüyor, musalla taşında cesedinden başkasını götüren birisi var mı?
Yok. İmam soracak: “İyi miydi, kötü müydü?” Hepinizin “iyi” olması için burada
bir sorumluluk hissetmeniz lazım. Değerli
arkadaşlarım, en son Orhan Şaik Gökyay’ın
bir cümlesiyle, bir meşhur şiiriyle toparlamak istiyorum. Orhan Şaik Gökyay soruyor: “Bu vatan
kimin?” Cevabını da kendisi veriyor: “Toprağın altında sıradağlar gibi
yatanlarındır.” Bence Orhan Şaik Gökyay’ın
bu cevabı yanlış. Toprağın altında sıradağlar gibi yatanlar, bu toprakları
vatanlaştırmış, bize bırakmış. Şimdi, bizim ve sizin, bunları korumak göreviniz
vardır, bizim de korumak görevimiz vardır. İşte, “Bu vatan kimin?” diye
sorduğumuz zaman, bu vatan, bu toprakları koruyacak olanlarındır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bal. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya. Buyurunuz Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
geneli üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce, sizi, şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üç grubu temsilen arkadaşlarımızı dinledik. Evet, önce
“Acaba ben mi yanlış düşünüyorum, acaba bu okuduğumu ben mi yanlış anlıyorum”
diye kendi kendime sordum. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Herhâlde yani! ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Niye? Bir dinlerseniz, sanıyorum ki hepimiz daha iyi
anlaşacağız. Karşılıklılık
ilkesi yok mu? Üniter yapıyı mı bozuyoruz? Efendim,
millî bütünlüğümüzü mü bozuyoruz? Neyi değiştiriyoruz? Sınırlama yokmuş… Bir
okuyalım. Kanunu okuduğumuz zaman neyin ne olduğunu hepimiz göreceğiz. Evet,
bunların hepsini tek tek anlatacağım şimdi, müsaade
ederseniz. Önce şu soruyla
başlamak istiyorum: Yabancılar bir ülkeden niçin mülk almak isterler? Yani,
nedir gayeleri? Şöyle bir düşünelim. Evet, önce, düşündüğümüz zaman şunu
görüyoruz: Ticari amaçla, bir yatırım amacıyla bir mülk almak isterler. O
ülkede eğer bir kâr görüyorsa, bir ticaret görüyorsa, orada bir iş yapacaksa, o
ülkede bir insan da bulunduracaksa bu ülkede mülk almak ister, bina almak
ister, bir şey yapmak ister. Çünkü bir yatırım yapmanın başka yolu yoktur. Sonra niçin
ister, niye mülk almak ister? Turizm ve tatilini geçirmek için. Bakın, dünyada
bir eğilim var, herkes oturduğu evinin dışında ikinci ev alıyor. Ülkemizdeki bu
sayı 1 milyonunun üzerinde. İkinci evi olan, sırf tatil ve turizm amacıyla,
kendi ülkemizdeki 1 milyonun üzerinde vatandaşlarımızın mülkü var. Amerika’da
bu sayı 5,5 milyon. Avrupa’da böyle bir istatistik tutulmadığı için onu
bulamadım ama orada da bunun ne kadar çok olduğunu… İspanya’da Avrupalılar niye
mülk alıyor? Tatilini geçirmek için. Evet… Ve turizmde bu o kadar önemli hâle gelmiş
durumda ki insanlar bunun için gayrimenkul üretiyorlar. Sonra, niçin yine
mülk almak isterler? İklimi, insanı, sosyal şartları, sağlık nedenleriyle ve
açıkçası yaşamak amaçlı mülk almak istiyorlar. Sağlık şartları… Şimdi düşünün,
Kuzey Denizi’ne kenar bir ülkede oturuyorsunuz. Geliyor, Türkiye’de bir tatil yapıyor, ki bugün Antalya’da bunlar var. Kışın mesela niye
otellerimiz doluyor? Yaşlı insanlar gelmişler, açıkçası sırf bu ülkede zamanını
geçirebilmek için. Çünkü geliyor orada soğuktan, o şartlarda yaşamamak için
buraya geliyorlar ve o ülkenin insanlarına sempati duyuyor insanlar. Biz de
bunu yapıyoruz bazen, bizim insanlarımız da alıyor ve bu şartlarla mülk
alıyorlar. AKİF AKKUŞ
(Mersin) - Siz “masalcı dede” olmalısınız. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bir diğer neden ne? Bir diğer neden, işte birazcık
açıkçası abartarak, evet birazcık da abartarak o ülkenin aleyhine faaliyet
göstermek için mülk alımı. Ha, bu olmuş mu geçmişte? Olmuş. Bugün de olabilir
mi? Olabilir. Peki ne kadar olabilir? Gerekçelerden
biri de bu. Evet, şimdi
yabancılara mülk satışıyla ilgili şöyle bir geçmişe bakalım. Bazı
arkadaşlarımız söylediler, ilk defa 1868’de biz de yabancılara mülk satışıyla
ilgili kanun çıkarmışız. Sonra ne yapmışız? 1914’te bu kanunu iptal etmişiz ve
demişiz ki: “Satmıyoruz ve mevcut haklarınızı da iptal ediyoruz.” Burada önemli
bir nokta var: Mülkiyet hakkı ile egemenlik hakkı. Mülkiyet
hakkı başka, bir ülkenin egemenlik hakkı başka. Arkadaşım örnek verdi,
Sultan Abdülhamid’i örnek verdi. Evet,
Filistin’dekinin bedeli oydu, Girit’tekinin bedeli oydu, ama orada mülk almak
değildi; mülkiyet, egemenlik hakkının dışına çıkartma vardı. Bunu unutmayalım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Şimdiki niyetler ne? BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Şimdi de aynı. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Ve cumhuriyet dönemi... Hayır, egemenlik
başka, mülk edinmek başkadır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Şimdi böyle bir niyet olmadığı nereden belli? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – O ülkenin egemenliği çerçevesinde mülk edinme. Onun için
1914’te yabancıları eğer tehlike görmüşse durumu değiştirdi. Şimdi,
cumhuriyete gelelim: Lozan Anlaşması’nda karşılıklılık esasına göre taşınmaz,
yani yabancılara mülk satışını biz yasal hâle getirmişiz. Bununla ilgili
düzenlemeyi de 1934’te yapmışız ve yabancılara, sadece gerçek kişilere satıyoruz.
Kısıtlamalar var; 30 hektara kadar mülk satabiliyoruz ve bunun üzerindeki
alanlar hükûmetin iznine tabi; köylerde, askerî yasak
bölgelerde satış yok ve böyle bir düzenlemeyle gelinmiş. Ha satılmamış mı o
dönemlerde de? Satılmış. Sonra, 1984-86 yıllarında bu karşılıklılık ilkesinde
istisnalar getirilmek istenmiş, ama Anayasa Mahkememiz bu kararları iptal
etmiş. Sonra, 2003-2005 dönemine bakmak lazım. 4916 sayılı Kanun’da değişiklik
yapılmış. Karşılıklı olmak, kanuni sınırlara uyulmak kaydıyla yabancılara,
gerçek kişilere ve bazı ticari şirketlere gene 30 hektara kadar mal satışına
biz de müsaade etmişiz. Sonra, miras yoluyla işlemlerde ise karşılıklılık
koşulu, şartları kaldırılmış. Karşılıklılık ilkesinin uygulanmasında yabancı
devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı kuralları eğer siz
de tanıyorsanız, bize de tanırsanız biz de size satarız demişiz. Sonra Köy
Kanunu’nda bir değişiklik yapılmış -çünkü artık köy kavramı değişmiş- ve
taşınmaz edinimi mümkün hâle getirilmiş. Yine, sınırlı
haklar edinilmesinde de karşılıklılık koşulunda, şartlarında değişiklikler
yapılmış ancak askerî bölgeler, güvenlik bölgeleri, stratejik alanlardaki
kısıtlamalar ise aynen korunmuş. Bazı yerlerde özel alanların tespitine de
Bakanlar Kurulu yetkili kılınmış ancak bu düzenleme de yine Anayasa
Mahkememizce 4/3/2005’te iptal edilmiş. Sonra, 2006 ve
sonrası dönem. Şimdi, ne
yapmışız? Demişiz ki o zamanki iptalde: Bu Sonra, yabancı
uyruklu gerçek kişiler, sadece imar planı olan yerlerde, konut ve iş yeri
olarak ayrılan yerlerde mülk alsınlar demişiz; böyle bir düzenleme yapmışız. Sonra, yabancı
ülkelerde yine kendi kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliklere de ayni ve
sınırlı haklar tesisi yönünde bir düzenleme yapmışız. Yabancı uyruklu gerçek
kişiler için de yine bazı taşınmazlar edinmelerinde sınırlı hak tesisine imkân
tanımışız ve karşılıklılık ilkesinin tespitinde ise çok önemli bir düzenleme
yapmışız. Sadece karşılıklılık değil, fillî duruma da
bakarız demişiz. Bunun özellikle komşularımızla, Yunanistan’la ilgili olduğunu
da hepimiz bilmeliyiz, gerekçelere bakarsak bunu görebiliriz. Yine, burada da
Bakanlar Kuruluna belli yetkiler tanınmış. Ayrıca başka bir
düzenleme daha yapılmış: Eğer alınan mülk beyan edilen amacın dışında
kullanılırsa, Maliye Bakanı bedelini ödeyerek, kullanılırsa, amacına uymayan
bir tarzda bunu kullanmaya devam ederse Maliye Bakanlığının bunun bedelini
ödeyerek kamulaştıracağı hükmü getirilmiş ve bu karar da gene Anayasa
Mahkememizce iptal edilmiş. Şimdi, hep
karşılıklılık ilkesinden bahsettik. Bunun nasıl olduğunu da söylememde fayda
var. Evet, yani bizdeki hikâye bu tarzda. Şu anda
dünyada karşılıklılık ilkesine dayalı olarak faaliyet gösteren 54 ülkeyle -bu ülkelerle imzaladığımız
anlaşmalar doğrultusunda- karşılıklılık anlaşmamız var. Karşılıklılık
bulunmayan, yani mütekabiliyet bulunmayan ülke sayısı ise 41. İkamet izni
bulunması kaydıyla işlem yapılan ülke sayısı 14, İçişleri Bakanlığının izniyle
faaliyet -gerek oturma gerekse belirli faaliyetler konusunda- gösterilen ülke
sayısı ise 28. Yani 54 ülkeyle karşılıklılık söz konusu. Peki, bizde
bunlar olurken dünyada ne olmuş, acaba dünyadaki uygulamalar ne; bakalım şimdi.
Müsaade ederseniz, öyle çok kenarda kalmış ülkeler değil de, bizimle komşu
ülkeler de dahil sistemi size sıralamak istiyorum.
Almanya’da 1998’e kadar sınırlamalar var. 1998’den sonra Almanya’da mülk
sınırlaması kaldırılmış, isteyen istediği gibi mülk alabiliyor ve dikkatinizi
çekmek isterim, gene Türkiye Araştırma Merkezinin yaptığı araştırmaya göre,
2007 sonu itibarıyla Almanya’da Türklere ait ev sayısı 210 bin adet, toplam
değeri ise 33,6 milyar euro. Peki
Almanların Türkiye’de ne kadar mülkü var aynı tarihte? 9.691’i kat mülkiyeti
olmak üzere toplam 17.166 adet taşınmazı var Almanların, değeri ise 775 milyon euro. Neredeyse biz Almanya’yı satın almışız, eğer böyle
bir mantıkla bakarsanız. ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Yüz ölçümlerine baktınız mı? ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Sadece Almanya’yı misal vermeyin. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – İspanya’yı söyleyeyim. ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Yüz ölçümlerine baktınız mı? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Müsaade edin efendim, dinlerseniz çok rahat
anlayacaksınız. FARUK BAL (Konya)
– Madenlere bakın, madenlere. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – İspanya, AB üyeliği sonrasında bütün kısıtlamaları
kaldırmış. FARUK BAL (Konya)
– Madenleri örnek verin, madenleri. Almanların ne kadar maden işlettiğine bakın,
Türklerin Almanya’da ne kadar maden işlettiğine bakın. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, müsaade edin, dinlerseniz gayet rahat
anlayacaksınız. İtalya’da mülk
edinmede herhangi bir sınırlama yok. Sadece köy sınırları içinde 30 hektara
kadar bir sınırlama var köyler için. İngiltere’de
herhangi bir sınırlama yok. Yunanistan… AB
üyesi diğer ülkelerde gerçek ve tüzel kişilere serbest… AKİF AKKUŞ (Mersin) – İngiltere’de sınırlı. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – …sınır bölgelerinde ise gayrimenkul edinilmesi özel izne
tabi. Suriye’de
yabancılar, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde kent merkezinde taşınmaz mülk
edinebiliyorlar. Bulgaristan’da
yabancı gerçek ve tüzel kişiler sadece bina konusunda mülk ediniyorlar, şimdi
bunlar da bu sınırı tamamen kaldırdılar. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – İsrail’de var mı? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Gürcistan’da hiçbir sınırlama yok. Ermenistan’da
sadece arazi, toprak konusunda sınırlama var, onun dışında herhangi bir
sınırlama yok, miras ve bağış yolu da dâhil. İran’da tarım
arazisi dışında mülk edinmek konusunda herhangi bir sınırlama yok. Dünyanın, bizim
çevremizdeki ülkelerin durumu da bu. Peki, dünyada böyleyse, biz, bu tasarıyla,
şu anda getirdiğimiz… Anayasa Mahkemesi neyi iptal etti de, biz niçin
konuşuyoruz burada? Anayasa
Mahkemesi, 35’inci maddenin son cümlesinde “bu fıkrada belirtilen koşullarla”
deniyordu, yani orada 15 hektarlık bir bölüm vardı, yüz ölçümü miktarını 30
hektara kadar artırmaya Bakanlar Kuruluna yetki veriliyordu; bu hüküm sınırları
bozabilir, dolayısıyla bunu iptal ediyorum dedi. Ayrıca yabancı uyruklu gerçek
kişilerin il bazında edinecekleri binde 5 ölçüsünü de, bunun imar planına
uydurulması gerekir dedi. Bunlar için iptal etti. Peki, biz ne
düzenleme yaptık şimdi? Ne yaptık? Anayasa Mahkemesinin acaba kararı dışında mı
yaptık, ona uygun mu yaptık? Şimdi bakıyoruz: 35’inci madde aynen şöyle diyor: “2644 sayılı Tapu
Kanununun 35 inci maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. Yabancı uyruklu
gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan
tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit,
inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma
alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle
korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke
güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları,
bunları, haritaları, koordinatlarına kadar Bakanlar Kurulu belirleyecektir.”
diyor. “Ancak, gerçek kişiler, imar planı ve mevzi imar plan sınırları
içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar mülk
edinebilirler.” diyor. Yapılan düzenleme bu. Ayrıca askerî
bölgeler, işte bunların… Belirli bir şekilde illere, valilere görevler
veriliyor. Buradaki ilgili alanların tespiti isteniyor. Yasak bölgelerle ilgili
koordinatların belirli bir şekilde, üç ay içinde yönetmeliklerin çıkarılmasını…
Bunların hepsini düzenliyor. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Alaattin Bey, yüzde 10 miktar kaç dekar,
kaç hektar acaba? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Müsaade edin… Onu da söyleyeceğim. Binde 5’ten daha mı az
daha mı çok, yani binde 5’e göre ne oluyor? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani ne kadar, miktar olarak ne kadar? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Şimdi, binde 5’e göre bu alanı hesap ettiğimiz zaman,
yani imarlı alanlar, bazı yerlerde değişik sonuçlar çıkıyor. Mesela Antalya’da:
Hesabını yaptığım için söylüyorum, binde 5 oranına göre Antalya ilinde
yabancılara yönelik satışı yapılacak alan ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bakanlar Kuruluna… ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bakanlar Kuruluna da, oradaki il merkezine de bu yetki
veriliyor. Bunların hepsine, tapuya da bu kuralların işletilmesi hususu
getiriliyor. Dolayısıyla burada düşecek şu: O ilin valisi, Bakanlar Kurulu
bunları düzenlemek durumunda. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Hangi vali; ilin valisi mi, iktidarın valisi mi? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, onları bildirmek zorunda, çünkü komisyonlar
kuruluyor. Bu komisyonlar görevini yapmak zorunda, üç ay içinde bitirmek
zorunda. Geçici maddeyle
de, şu ana kadar satılmış olanlara da bazı düzenlemeler, onları koruyucu,
haklarını koruyan hükümler getiriyoruz. Ne kimsenin malını ne topraklarımızı,
böyle bir şey… Ne satışı var… Efendim, mülkiyet hakkı ile egemenlik hakkını
birbiriyle karıştırmamamız lazım. Evet, bu
düzenlemeyle, peki, ülkemiz kazanıyor mu kaybediyor mu? Bence sorulması gereken
önemli sorulardan biri de bu. Bir kere, bu yeni geçici maddeyle, mülk alan
kişilerin hukuku korunmuş oluyor. Bunlar da, bu devletimizin ciddiyetinin temel
ölçüsüdür. İki: Biz, bu
düzenlemelerle, turizmi üç aya, beş aya değil, on iki aya yaymış oluyoruz ve
işsizliğe çözüm getirmiş oluyoruz. Unutmayın, buraya gelecek her insan, mülk
alacak insan -bunun inşaatı var- yiyeceği, içeceği, her türlü hizmeti buradan
alacak, gidip de kendi ülkesinden cebine doldurup ekmeğini getirmeyecek,
buradan alacak. En az yılda beş altı bin konut daha bunlar için üretilecek,
ekonomiye nakit girişi sağlanacak. Mesela, şu ana kadarki yapılanlar için bir
hesap yaptım, ortalama bir hesap; bugüne kadar 43.119 daire satılmış, satılan
daireyi söylüyorum. Ortalama bir evin değerini 80 bin euro
düşünsek demek ki 3,5 milyar euro Türkiye’nin cebine
girmiş ve ayrıca bunlar mutfak eşyalarını… Sadece evinin içindeki düzenlemenin
hesabını yaptım, yaklaşık 500 milyon euro bunlar için
para harcadığı görülüyor. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bunları Avrupa’dan getirdi hep. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, cebine koyup getirdi, doğru, haklısınız! Ya, böyle
mantıklar dünyada… Bu ülkede yaşıyoruz ya! AKİF AKKUŞ (Mersin)
– Tır’larla geliyor. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, doğrudur efendim, doğrudur! İsterseniz gidin bakın,
onların bazı şeyleri bize uymaz bile. Ve bunların,
işletmek için ise, sadece bunların, günlük, her yıl işletilmesi için
harcamaları gereken para da 200 milyon euro
civarında. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Peki, yabancılar
sadece para mı getiriyor? Hayır, çevreye duyarlılıklarını getiriyorlar, modern
toplum bilincini getiriyorlar, ikinci vatan olarak gördükleri bu ülkeyle, her
meseleleriyle ilgilenir hâle geliyorlar. Unutmayın, mal canın yongasıdır. Başka
bir ülkede ufacık bir mülkünüz olsun, bırakınız onu, orada bir araç alın
isterseniz, o ülkenin her şeyiyle ilgilenir hâle gelirsiniz. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Onun için iyi anlaşıyorsunuz yani. ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) – Problemlerine sahip çıkar, kültürel değişim olur… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yurt dışında sizin eviniz var mı? ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Efendim, benim evim yok ama varsa sizin… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Niye almadın? Niçin almadın? ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(Devamla) – Bakın, evim olmayabilir ama bir iş kurabilirsiniz. Ben fikri
söylüyorum. AHMET YENİ
(Samsun) – Evler gümrükten geçmez. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Evet, evler gümrükten geçmez değil mi? Doğru söylüyorsunuz.
Bir de, ayrıca
uluslararası bir reklamınızı yapıyor bu insanlar. Bu ülkeye geliyorlar,
insanlarınızı tanıyorlar ve bu dostluğu götürüyorlar. Sonuç olarak şunu
söylemek istiyorum: (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bağlayınız. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bağlıyorum efendim. Mülkiyet hakkıyla
egemenlik hakkını karıştırmayalım; mülkiyet başka bir şey, egemenlik başka bir
şey. Egemenlik hakkını kaybedecek bir santim toprağın bedeli bellidir, tarihte
de bellidir, bugün de bellidir. Onun bedeli kandır, kimse başka türlü alamaz!
(AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Yabancılar karıştırırsa ne yapacağız? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Büyükkaya. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Bayramoğlu (AK Parti sıralarından alkışlar) BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle konu hakkında daha teknik bir konuşma yapmayı
planlamıştım -olayın ekonomik boyutunun, uluslararası boyutunun üzerine
fikirlerimi sizlerle paylaşacağım- ancak benden önce konuşma yapan
arkadaşlarımın özellikle mütekabiliyet konusuyla ilgili gündeme getirdiği
konulardan dolayı 35’inci maddenin birinci paragrafını yani değişmemiş birinci
paragrafını tekrar sizlere okumakta fayda görüyorum: “Yabancı uyruklu gerçek
kişiler, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye’de
işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar
planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı aynî hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır.
Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile
bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü iki buçuk
hektarı geçemez.” Şimdi,
mütekabiliyet konusundaki sınırlama zaten kanunla belli. Özellikle toprakların
satılması konusunun burada gündeme getirilmiş olması hakikaten şaşırtıcı. Çünkü, onları da size bir başka verilerle ve rakamlarla
anlatmakta fayda görüyorum. Bakın, 1920
senesinden bugün 2008 senesi 29 Nisanına kadar yabancıların Türkiye’de edindiği
toplam mülk 65.162 adet, bunların yüz ölçümü olarak gündeme getirdiğimiz toplam
alanı da 39 kilometrekare. Çünkü Türkiye'nin yüz ölçümüyle bunları anlatacağım
için kilometrekare bazlı rakamları veriyorum. Bu da
Türkiye'nin toplam yirmi binde 1’ine tekabül ediyor, bırakın binde 5’leri,
imara açılmış yüzde 10’lu rakamları. Dolayısıyla,
bugün için sadece ve sadece mevzi imar planlı alanların yabancıların mülk
edinmesine açılması konusunda ise size söyleyeceğim çok net rakam şudur:
Türkiye'nin imarlı alanı, toplam yüz ölçümünün binde 3’ü kadardır. Biz binde
3’ün içerisinde yüzde 10’luk alanlık bir sınırlamayı zaten getirdiğimizde
Türkiye'nin genelinde edinilebilecek taban alanlı mülkün sayısı ve sınırı
bellidir. Velev ki metrekare açısından rakamları gündeme getirdiğimizde de bu
konu çok açık ve net bir şekilde kanunun içerisinde zikredilmiştir. Sayın Büyükkaya okudu, ben de ısrarla bu paragrafı tekrar
okumakta fayda görüyorum: “Yabancı
uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve
mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde
onuna kadar…” Bakın, bu da yüzde 10’unu alacak demek değil. ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Kamuya ait yerleri çıkartın. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) - “…yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız ve
sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilirler.” Şimdi, olayın bir
gayrimenkul geliştirme sistemi olduğu konusunu gündeme getirmez isek bunun bir
gayrimenkul sektörü olarak değerlendirmesini yapmaz isek olayı bambaşka bir
yere çekeriz. Ama ben şimdi teknik konulara biraz daha girmekte fayda
görüyorum, o da şudur: Bakın, ülkemiz 2002 yılına kadar, temelde, öncelikli
tarım amaçlı büyümeyi edinmiş, yanına, 1983’ten sonra, rahmetli Özal dönemiyle
birlikte sanayileşme ile tarımsal alanın büyümesini birlikte koymuş bir
ülkedir. Ama sanayileşmede istediğimiz verimi, istediğimiz büyüme hızını
yakalayabildik mi? Maalesef yakalayamadık. Yakalayamamamızın temel sebebi iki
tanedir: Bunun birincisi, yapısal reformları zamanında ve zemininde gündeme
getirip o kararları almamamız, ikincisi de ülkemizi iyi idare edemememizde
yatmaktadır. 2003’lü yıllardan
sonra başta otomotiv sektörü olmak üzere, bunun yanında demir çelik, gemi inşa,
tekne imalatları, beyaz eşya, tekstil, konfeksiyon
gibi sektörlerin de büyümesi ve sektörlere yönelik ilgi ve alakanın oluşması,
Türkiye'nin, ortalama yüzde 6,7 gibi büyüme rakamlarını ortaya koymuştur. Ama
yeterli olmuş mudur? Maalesef yeterli olamamıştır. Sanayileşmede yeteri kadar
hızı yakalamamız yeterli olmadığı gibi, dünyadaki enerji fiyatlarının
beklenenden çok çok daha yukarıya çıkmış olması,
Türkiye’de ciddi bir cari açık sıkıntısıyla bizi karşı karşıya bırakmıştır.
Peki, bu cari açık içerisinde oturup her gün ağlayacak mıyız, yoksa buna
alternatif yeni ekonomik enstrümanlar mı
oluşturacağız? Esas cevabını vermemiz gereken konu burası. Petrol rezervimiz
yok. İnşallah yapılan araştırmalarla yeni kaynaklar bulabiliriz. Umarım,
inşallah, ülkemizde de birçok petrol kaynağını yakalayabiliriz. Ama, bana göre
-bir iş adamı kimliğiyle bunu özellikle söylüyorum- petrolün yerine Türkiye’de
ikame edebileceğimiz ve cari açığımızı ortadan kaldırabilecek en önemli
ekonomik enstrüman inşaat sektörü ve sanayinin yanında
büyüme hızını artırabileceğimiz yabancılara mülk edindirme hakkı meselesidir.
Bakın size birkaç tane rakam vereyim: Özellikle burada gündeme getirildiği için
söylemekte fayda görüyorum; İspanya örneği verildi, ama İspanya turizm örneği
olarak verildi. Ben size İspanya’nın Avrupa Birliği üyesi insanlarının, o ülke
insanlarının kurduğu Ciudadanos Europas’a
göre verilen rakamlarını söylüyorum: 2008 yılına kadar İspanya’da, ağırlığı
Avrupa Birliği üyesi vatandaşlar olmak üzere, toplam mülk edinilen miktar 2,5
milyon adettir. Mülk bu, arazi değil, yazlık ve daire. Peki, ortalama ödenen
rakam ne kadardır beher mülke? 250 bin euro, beheri
250 bin euro. Yani, İspanya ekonomisine Avrupa
Birliği ülkeleri vatandaşlarının sadece gayrimenkul geliştirme sektörüyle
sokmuş olduğu para miktarı 600 milyar eurodur. Peki,
bununla sınırlı mıdır bu? Hayır. Bu 2,5 milyon insan her yıl gayrisafi millî hasılasına destek olmak üzere ortalama, yine Ciudadanos Europas’ın rakamlarına
göre, yılda 20 bin euro gayrisafi hasılalarına
harcama desteği vermektedir. Bu ne demek? Yılda 50 milyar euro,
ekonomik olarak, İspanya’nın ekonomisine katkıyı yabancı insanlar sağlıyor
demek. Peki, Türkiye’de
bu kadar ortalığı velveleye verdik; en başta, ağırlıklı Ege bölgeleri olmak
üzere toplam vermiş olduğumuz, satmış olduğumuz mülk miktarı ne kadar? 64.709
tane, o bölgede. Peki, bunda da birçok yapısal reform hatamız var,
kanunlarımızda eksiklikler var, işte, imar planlarımızda eksiklikler var,
bunların yenilenmesi lazım ve yeniden imara açılmış olması lazım. Bir ikinci örnek
daha vereceğim size. Gezi amaçlı veya iş amaçlı mutlaka bir
çoğunuz gitmişsinizdir. Bir spot örnek vereceğim size: Dubai. Bakın,
2002 senesine, 2003 senesine kadar Dubai’nin iki tane ekonomik büyüme trendi
vardır: Birisi, hizmet sektörü olarak lojistik ve uluslararası dış ticarettir,
re-export ticaretidir. İkincisi de turizm sektörüdür.
Yani otelciliği geliştirme planlaması yapmıştır. Fakat 2003’ten sonra petrol
fiyatlarının artışıyla ülkeye gelen kaynaklarla sadece Dubai… Dubai dediğimiz,
bir ülke değil arkadaşlar; Dubai dediğimiz, bir şehir, bir çöl. Sadece çölü
topraklaştırmak, yeşillendirmek gayesiyle planladıkları gayrimenkul sayısı
yılda ortalama 150 bindir. 2003-2008 arası Dubai’de yabancılara satılmış olan
toplam mülk miktarı 930 bin adettir. Kim aldı bunları? İranlı aldı. Kim aldı? Amerikalı
aldı. Kim aldı? Avrupalı aldı. Belki de birçok Türk kişi de aldı. Ne yaptı? Bir
de oturum yetkisi verdi. Şimdi oturum yetkiniz var, bir de mülkünüz var,
gidiyorsunuz oraya, harcama yapıyorsunuz. İşte, ben bu noktada, özellikle
Avrupa Birliğinin tam üyeliği sürecini yaşadığımız bir noktada elimizde iki
tane güzel imkân olduğunu sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum. Bunun bir tanesi
turizmdir. En çok Avrupa’dan insan Türkiye’ye geliyor. Bizim en güzel
reklamımız, Türkiye’de güzel hizmet verdiğimiz, güzel yemekleri yediği, güneşi,
kumsalı vesairesi ve güzel de ilgi, alaka gören
kişinin kendi ülkesine döndüğünde o ülkesinde yapacak olduğu PR çalışmasıdır. İkincisi de, yine
Avrupa Birliği ülkelerinin -özellikle altını kalın kalemle çiziyorum- “soğuk
iklim ülkeleri” dediğimiz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. … İrlanda gibi,
İzlanda gibi, İngiltere gibi, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya
gibi ülkelerin ve yaşı da ellinin üzerine çıkmış, emekliliğini daha rahat bir
ortamda geçirebilecek olduğu ülke olarak gördüğü Türkiye’dir. Bakın, bu
insanları Türkiye’ye getirmemiz hem onların kaynaklarını gayrisafi millî hasılaya destek olarak verdirmek demektir hem de bunlar aynı
zamanda, ülkelerine döndüklerinde Türkiye'nin bir anlamdaki PR’ını,
lobisini ve turizm ataklarını yaptırtacak kişiler demektir. Yani, ben özetle
son cümle olarak şunu söylemekte fayda görüyorum: Bu kanun bir tapu satma, bir
toprak satma kanunu değildir. Bu kanun, Türkiye’de ciddi anlamda bir
gayrimenkul geliştirme kanunudur ve bu anlamda değerlendirilmesi hem bizlere
hem de ülkemize faydalı olacaktır. Bu düşüncelerle
hepinize saygılar ve hürmetler sunuyorum. Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayramoğlu. Şahsı adına
ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’ta. Buyurunuz Sayın Badak. (AK Parti sıralarından alkışlar) SADIK BADAK
(Antalya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yabancı uyruklu kişilere mülk satışı denilince hepimiz
önce bir duruyoruz. Çanakkale’de savunduğumuz, İstiklal Savaşı’nda yurdun dört
tarafında kanla kazandığımız bu toprakları yabancılara mı satacağız, diye önce
bir irkiliyoruz. Fakat sonra işin aslını incelemeye başladığımızda bunun böyle
olmadığını görüyoruz. Biz
cumhuriyetimizi kurduktan sonra Milletler Cemiyeti içerisinde gururla, huzurla
yer aldık. 1950’li yıllarda Birleşmiş Milletler Teşkilatına katıldık. 1960’lı
yıllarda da Avrupa Birliği içerisinde yer alma iradesini Türkiye Cumhuriyeti
gösterdi. Sonraki hükûmetler bu iradeyi uyguluyor. En
büyük iradeyi de 58’inci ve 59’uncu Hükûmetler
gösterdi. 60’ıncı Hükûmet de bu yolda güvenli
adımlarla ilerliyor. Umarım, en kısa zamanda Avrupa Birliğiyle bütünleşmemiz ve
dünyada hak ettiğimiz yeri aldığımız günleri göreceğiz. FARUK BAL (Konya)
– Sarkozy izin vermiyor. SADIK BADAK (Devamla)
- Ülkemiz, 1920’li yıllardan, o yoksulluk günlerinden bugün dünyanın 17’nci
büyük ekonomisine ulaştı. Hep beraber hedefimiz dünyanın 10’uncu büyük ülkesi,
10’uncu ekonomisi olmak. Burada
yabancılara mülk satışı konusunda çeşitli endişeler dile getirildi. Bu
endişelerin bir kısmını hepimiz paylaşıyoruz. Nitekim o endişelere bağlı olarak
yasa son derece sınırlamalar getirmiş bulunuyor. Şimdi bir an düşünelim. Bu
endişeler doğrultusunda her şeyden vazgeçelim. El birliğiyle, Türkiye’den mülk
edinmiş olan bu elli dört ülkenin vatandaşlarının bütün haklarını iptal edelim.
Bizim vatandaşlarımızın da yurt dışında edindikleri bütün mülkleri derhâl
satmalarını ve ülkemize dönmelerini isteyelim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle bir şey diyen yok ki! Varsayım. SADIK BADAK
(Devamla) - Dinleyin. Bu bize güç mü
kazandırır? Bu bize güç kazandırır mı? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Nereden çıktı? Öyle diyen mi var? ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Dicle ve Fırat havzasında niye toprak satıyordu, onu soruyoruz. SADIK BADAK
(Devamla) - Biz, dünya milletleri içinde, iki yüzden fazla devletin içerisinde
en güçlü ülkeler içerisinde olmayı ve milletimizin fertlerini dünya milletleri
içerisindeki fertler arasında göğsü ilerde, başı açık gezebilecek konumda
olmasını arzu ediyoruz hep beraber. Dolayısıyla, eğer bizim ülkemizin vatandaşı
o elli dört ülkeden herhangi birinde mülk satın alabiliyorsa, aynı şartlarla,
biz, hiçbir endişeye mahal bırakmaksızın, o ülkenin vatandaşına da bu ülkede
tapu vermekten endişe etmemeliyiz. Güvenlik sınırlarını, asayiş sınırlarını
tabii ki ilgili bakanlıklar, ilgili kamu kurumları zaten görevleri dairesinde
yapmaktalar. Bu konularda kendimizi endişeye sevk edici çeşitli abartılı
düşüncelere hiç kaptırmamalıyız. Bu yasa, gerçek
şahıslara imar sınırları içerisinde -biraz önce ifade edildi- mülk satışını
düzenliyor. İmar sınırları içerisinde, burada ifade edilen endişeler
çerçevesinde tarım arazileri de bulunabilir fakat bir gerçeği gözden uzak
tutmayalım: Bizim ülkemizde ortalama tarım arazisi büyüklüğü 1,5-2 dekardır.
Ülkemizdeki tarım sektörünün verimsizliğinin temel sebeplerinden birisi de
budur, tarım arazilerinin olması gereğinden fazla bölünmüş olması ve veriminin
azalması. Avrupa Birliğinde ortalama büyüklük 175 dekardır. Hangimiz söyleyebiliriz,
bugün, imar planları dahilinde hangi ilçede veya hangi
ilde 100 dönümün üzerinde, hatta 50 dekarın üzerinde tarım arazisi vardır?
Keşke olsa, keşke olsa da bizim vatandaşlarımız bu tarım arazilerini verimli
şekilde işletse, tarımda verimliliğimiz yükselse. 59’uncu Hükûmetin
bu konuda çıkardığı yasayı hepimiz alkışlıyoruz. Tarım arazilerinin 20 dekara
çıkarılması konusundaki uygulamayı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü başarıyla
yürütüyor ve destekliyoruz. Sadece 20 dekar… Arkadaşlar, Avrupa Birliğinde 175
dekar ortalama tarım arazisi büyüklüğü. Dolayısıyla imar sınırları içerisinde
tarım arazisi satışı bu kanun çerçevesinde fiilen mümkün görünmüyor. Öyleyse,
daha çok bu kanun, kat mülkiyetine tabi alanları veya kat mülkiyeti dışında
özel konut satışına yönlendiren bir kanun. Konut satışına yönlendiğini ifade
ettiğimiz zaman, bir bakalım. Türkiye’de bugüne kadar Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün verilerine göre kat mülkiyetine tabi satın alan kişi sayısı
42.742. Bu 42.742 mülk en fazla beş ilde satılıyor. Bu beş il Antalya,
İstanbul, İzmir, Muğla ve Aydın. Bu 42 bin mülkün 37.130’u bu beş ilde
satılmış. Bu rakamlar da bu satın almaların tamamen turizm amaçlı olduğunu
gösteriyor; daha önceki değerli konuşmacılar ifade etti. Bu satın almaların turizm amaçlı olduğunu gösteren bir başka
gösterge de Anayasa Mahkemesinin bu kanunu iptal tarihi olan, iptalin yürürlüğe
girdiği tarih olan 17 Nisandan bu yana -eminim sizleri de aramışlardır-
özellikle Antalya’dan Çanakkale’ye kadar olan kıyılarımızdaki ilçe belediye
başkanlarımız hararetle ifade ediyorlar, telefonlarla arıyorlar, Meclise
geliyorlar “Aman gözümüz Mecliste, bu kanunu bir an önce çıkarın.” diyorlar. Bu belediye başkanlarımız acaba kendi ilçelerini satmak mı
istiyorlar? Onun için mi bize bunları söylüyorlar? Bu gerekçeleri, bu ifadeleri
hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değil. Dünkü Sabah
gazetesinde Sayın Yavuz Donat’a Alanya Belediye
Başkanımızın ifadesi var, yine aynı bu şekilde: “Gözümüz Meclistedir, bu
kanunun çıkmasını heyecanla bekliyoruz.” diye. Yine size Antalya
Ticaret ve Sanayi Odasının resmî yayın organının geçen ayki sayısından aynen
okumak istiyorum: “Bugüne kadar yabancıların edindiği konut sayısı Antalya
ilinde 17.850’dir. İlimizde mesken abonesi sayısı 700 binlerde. Dolayısıyla
yabancıların edimindeki konut oranı yüzde 2’ler düzeyindedir. Yabancılar
tarafından edinilen ana taşınmaz sayısı ise 1.630, alanı 1,8 milyon metrekare
yani ortalama büyüklük bir dönümün biraz üzerindedir. Antalya’nın yüzölçümü 20
bin kilometrekare yani 20 milyon dekar alanımızın 1.800 dekarı on binde 1’den
daha az bir oranı yabancı mülkiyetindedir. Konut alanlarını da sayarsak bu 2
katına çıkar ve on binde 2’ye yaklaşır. On binde 2 oranında satıştan elde
edilen döviz geliri 2,5-3 milyar dolar civarındadır. Kanun izin verdiği
takdirde bu 10 kat artsa sadece Antalya’ya gelecek döviz miktarı 25 milyar
dolar mertebesindedir.” ATSO’nun yayın organı. Dolayısıyla, bu
kanun bu hâliyle ülkemizin menfaatlerini koruyucu, ülkemizin milletler cemiyeti
içerisindeki yerini daha da sağlamlaştırıcı niteliktedir. Kanunun
uygulanmasında özellikle turistik yörelerimizde yapılacak konutların ve yine
özellikle Avrupa Birliği vatandaşlarına satılmasına özen gösterilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Bu, Avrupa Birliği sürecinde bizim politikalarımızı da
kolaylaştıracaktır kanaatindeyim. Bu düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Badak. Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz tasarının tümü üzerinde. Soru-cevap
işlemimiz yirmi dakikadır. Sırayla söz
vereceğim. Sayın Süner, Sayın Öztürk, Sayın Macit,
Sayın Bulut, Sayın Taner, Sayın Akkuş, Sayın Serdaroğlu
ve Sayın Genç ekranda gördüğümüz. Buyurunuz Sayın Süner. Sayın Süner? Yok. Sayın Öztürk, buyurunuz. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, bir an için gözünüzü kapayın ve
doğup büyüdüğünüz ilçenizi düşünün. İlçenizdeki uygulama imar planı ve mevzi
imar planı sınırları içinde kalan toplam alanın yüzde 10’unun bir yabancı
tarafından satın alındığını düşünün. Bu büyüklükte bir alanı satın alan bir
Türk vatandaşı olsa bile, o ilçede hatırı sayılır bir gücün sahibi olur mu
olmaz mı? Şimdi gözünüzü açın Sayın Bakan ve yüzde 10 oranının düşürülmesi
gerekip gerekmediğine cevap veriniz. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Macit… HASAN MACİT (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: 01/01/2003 tarihinden
bugüne kadar yıllar itibarıyla yabancılara satılan taşınmaz malların bedelleri
ile cari açığın ne kadarı karşılanmıştır? Bir ikinci sorum:
Sayın Bakana sormuş olduğum 4875 sayılı Kanun’la kurulan şirketlere Türkiye’den
satılan toprak miktarının Hazineden sorulmasıyla ilgili bir yanıt geldi.
Hazineden sorumlu Devlet Bakanımıza sorduğumda, Tapu Kadastroya sorulmasıyla
ilgili bir yanıt geldi. Bu Kanun’la satılan topraklar acaba gizleniyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Macit. Sayın Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Dışişleri Bakanı Babacan, Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanına “Bizi Avrupa Birliğine almayacaklar.” diyerek
şikâyet ediyor, dert yanıyor. Bizi almayacakları belliyse, onların
dayatmalarına Türkiye Büyük Millet Meclisini niye alet ediyorsunuz? Bu toprakların
bedeli şehit kanlarıdır. Döviz temin etmek için üretimi arttırmak yerine niçin
toprakları sattırmayı tercih ediyorsunuz? Balıkesir’in
Gönen ve Manyas ilçelerinde -çeltikten para kazanamadıkları için- bir İngiliz
firmasına, aracı bir şirketle, binlerce dönüm arazi, tarla satıldı. Yine,
Edremit Körfezi’nde zeytinlikler satılıyor. Bunun sonu nereye varacaktır? Bunu
düşünerek mi bu kanunu getirdiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, yabancıların ülkemizde aldıkları toprakların toplam
alanı metrekare olarak nedir? Türklerin yurt dışına aldıkları toprakların
toplam alanı nedir? İkincisi:
Ülkemizde verilen tapularla diğer ülkelerde verilen tapular aynı mıdır? Yani
ülkemizdeki gibi mülkiyet tapusu mu verilmektedir yoksa intifa hakkı tapusu mu
verilmektedir? Bir üçüncü soru:
Aydın ili Didim ve Kuşadası ilçelerinde, yabancılar, aldıkları arazileri,
yaptıkları evleri devre mülk gibi kendi soydaşlarına vermekte ve buradan da
-normal vatandaşımız kira gelirlerini beyan ederken- kira geliri olmadan, orada
kendilerince bir sistem geliştirmişler. Bunun turizmin üzerindeki etkilerini
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Mersin il sınırları içerisinde
yabancıya toprak satışı sonucu kaç metrekare toprak satılmıştır? Bunların daha
ziyade kıyıya yakın alanlarda olmasının, ileriki yıllarda özellikle turizmi ve
tarımı nasıl etkileyeceği konusunda bir çalışma yaptırdınız mı? Çalışma yoksa, yaptırmayı düşünüyor musunuz? Bir ikinci soru:
AB ülkelerinin birçoğunda yabancıya toprak ve taşınmaz satışları genellikle
yirmi bir, kırk altı ve doksan dokuz yıllık olarak düzenlenmektedir. “Aklın
yolu bir” diye bir sözümüz var. Türkiye’de böyle bir yola gidilmesi daha uygun
olmaz mı? Yoksa “Kırk altı ve doksan dokuz yıl çok uzak; kim öle, kim kala.”
anlayışıyla mı hareket edilmek düşünülüyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akkuş. Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; görüşülen yasanın getireceği
sonuçlar içinize siniyor mu bilmiyorum ama bizim sinmiyor. İstanbul Fatih’te
Fener Rum Patrikhanesinin bulunduğu Balat ve Patrikhane civarında metruk ve
yıkılmaya yüz tutmuş binalar normal değerlerinin 3-4 katı üzerinde el
değiştiriyor. Buralar yabancıların arkalarında olduğu kişilerin ellerine geçti
ve geçmeye de devam ediyor. Bu yasayla birlikte bu binalar ve buradaki
gayrimenkuller gerçek sahiplerinin eline geçecektir. Burada sormak
istediğim şudur: Patrikhane çevresinde ve Balat’taki çok yüksek fiyatlarla
satılan bu gayrimenkullerle ilgili, yüce milletimizi bilgilendirecek
düşüncelerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Serdaroğlu. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, Sayın
Bakana sorularım şunlar: Ben bundan bir süre önce yani 2002’den önce Meclis
Başkan Vekiliyken Batı Trakya’ya gittim. Batı Trakya’da bir yere götürdüler
beni. Büyük bir tesis kurmuşlardı orada. O tesisin olduğu yer eskiden Türk
vatandaşlarınınmış fakat sonradan… Önce gelmişler, bunlara “Şu mülkü bize
satın.” demişler ve 2 milyon drahmi teklif etmişler, vermemişler ama 22 milyon
drahmi verince satmışlar. Acaba Hükûmetimizin Batı Trakya Türklerinden Yunanlılar
tarafından satın alınan arazi miktarı konusunda bir bilgisi var mıdır; bir? İkincisi,
Türkiye’de öteden beri basında yer alıyor, yazılıyor: İsrailliler, Yunanlılar,
Suriyeliler Türkiye’nin belli bölgelerinde, özellikle GAP bölgesinde arazi
almışlar mıdır? Ne kadar büyüklükte bir arazi almışlardır? Ayrıca,
İstanbul’da şu Vakıflar Yasası… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
hâlen ülkemizin hangi il ve ilçelerinde mevzi imar planı ve imar planı
içerisinde kalan alanların yabancılara satılacak bölümü bittiği için üst sınır
yüzde 10’a yükseltilmektedir. Daha açıkçası, hangi turizmi yoğun olan ilçelerde
yabancı baskısı bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirtmiştir? İkincisi,
Türkiye’de çözüm bekleyen birçok sorun varken, neden bu yasa tasarısının
çıkartılması konusunda Hükûmetiniz acele etmektedir?
Kısacası, ekonomik krizin ötelenmesi için yabancılardan para girişinin
hızlandırılması mı düşünülmektedir? AKP iktidarları
döneminde yabancılara satılan toprak ve taşınmaz mal satışı değerleri nedir? Bu
değerlerin 1920’den bu yana yapılan satışlardaki payı yüzde kaç olmuştur? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık. Sayın Çöllü… HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Efendim, Cumhuriyetin ilanından itibaren 2002 yılına kadar
yabancılara kaç metrekare toprak satılmıştır? 2002 yılından bu tarihe kadar da
içinde mülk olan ne kadar alan yabancılara satılmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çöllü. Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, Yunanistan
Avrupa Birliğine üye olduktan sonra Adalet Divanının baskıları üzerine
yabancılara taşınmaz satışının önünü açmıştır. Şimdi, Türk vatandaşlarına vize uygulayarak ülkesine
kabul eden Yunanistan’da kaç Türk vatandaşımız ne kadar mülk edinebilmiştir?
Adalarda yabancılara mülk satışında sınırlamalar devam etmekte midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ünlütepe. Son soruyu
alıyorum. Sayın Köse
buyurunuz. ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
yabancılara taşınmaz satışını turizmle açıklıyorsunuz. Peki
Dicle ve Fırat’ın suladığı alanlarda Şanlıurfa, Mardin gibi illeri kapsayan GAP
bölgesinde yabancılar turistik amaçla mı toprak alıyorlar? Ayrıca, Hatay’da da
mı yabancılar turistik amaçla alıyorlar? İkinci sorum:
Yunanistan’da sınırda, sınıra yakın bölgelerde ve adalarda yabancılar toprak
alamıyor. Buna karşılık Türkiye’de Ege kıyılarında yabancıların edindikleri
gayrimenkullerin sayısı nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köse. Buyurunuz Sayın
Bakan. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşların
sorularına cevap vermeye çalışacağım. Bir kere, bazı genellemeler yapmak
istiyorum. Bir; 1934’ten 2002’ye kadar değil İkincisi: Çok konuşuldu,
mütekabiliyet, o günden bugüne var, zaten mütekabiliyet olmasa olmuyor. Askerî
bölgeler de satılabiliyor mu? Hayır. Askerî yasak bölgeler de, hayır; askerî
güvenlik bölgelerinde, hayır; stratejik bölgelerde, hayır; tarım alanı olan
bölgelerde, hayır. Nerede? Konut ve iş yeri olabilen planlı alanlarda
satılabiliyor. Köylerde satılabiliyor mu? Hayır. Plansızsa, katiyen
satılamıyor. Bunları
söyledikten sonra, biraz evvel değerli arkadaşlarım bilgi de verdiler.
Almanya’da Faruk Şen’in başında olduğu Türkiye Araştırmalar Merkezi şunu
söylüyor: 2003, 2004 sonuna kadar -Alaattin Bey bunu
2008’e erteledi- 220 bin tane konut sahibi Türk var; 955 bin-1 milyon Türk
kökenli hanede. Türkiye’de 65 bin 162 tane taşınmaz alınmış. Biraz evvel Sayın
Ali Bayramoğlu Bey de anlattı; bu, toplam 39
kilometrekareye tekabül edebiliyor. Şimdi, özellikle
bu cari açık çok konuşuldu. “Yabancılara gayrimenkul satalım, cari açığımızı
kapatalım.” Tek başına böyle bir düşünce olmaz, bunu kimse de söylemedi. Ha
bunlardan katkısı olabilir mi? Olabilir. Ama şunu söylemek lazım: Bizi
eleştiren değerli arkadaşlar 2001 yılında borç/gayrisafi millî hasılanın Maastricht Kriterleri’nin
çok üzerinde, yüzde 100’e yakın olduğunu hep biliyorlar. Burada aramızda
maliyeciler var. Ama bugün yüzde 40’larda çok şükür. Yani
o bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinden, gayrisafi millî hasılasından, ihracatından, kişi başına düşen gelirinden
bahsetmeye gerek yok; bunu artık herkes ezberledi. Türkiye Avrupa’da altıncı
büyük ekonomi, dünyada da on yedinci büyük ekonomi. O bakımdan, tek başına,
böyle bir “Arsa satalım, cari açık kapatalım.” diye bir düşünce katiyen olmaz,
olmamıştır, olmayacaktır. Altmış üç ülkedeki müteahhitlik
hizmetleriyle 20 milyar dolarlık iş üstleniyoruz. Bu, geçmişte çok çok düşüktü. Yurt dışından gelen yabancı sermaye yılda 1
milyar dolardı, şimdi 20 milyar dolar oldu. Turizm, Allah’a çok şükür 20 milyar
dolara ulaştı, bu yıl inşallah yüzde 15 daha artacak. “Tapular aynı
mıdır?” Doğrudur. Avrupa Birliğine giren ülkelerden yalnızca İngiltere’de
doksan dokuz yıllık -kendi vatandaşına da; çünkü Kralındır orada arazi
biliyorsunuz, kimseye satılmaz- leasing verilir. Diğer Avrupa Birliği
ülkelerinin hepsinde direkt satış vardır. Bize ne yapıyorlarsa biz de onlara
aynısını yapıyoruz. Devre mülk gibi
sistem, doğrudur, bu yapılmaktadır. Yani alan bu yabancılar bunları devre mülk
gibi satmaktadırlar. Bununla ilgili Maliye Bakanlığımız ve ilgili
bakanlıklarımız çalışmaktadırlar. “Mersin’de kaç
metrekare toprak satılmıştır?” Bununla ilgili söyleyeyim: 942 tane; 671’i
konut, 602 bin metrekare arazi, toprak satılmıştır. Didim’de 2.934
taşınmaz, 438 bin metrekare; Kuşadası’nda 2.307 taşınmaz, 2 milyon metrekare
satılmıştır. Şimdi
Yunanistan’daki durumu söyleyeyim: Yunanlıların 10.039 taşınmazı var, bunun
8.417’si Türk asıllı Yunanlı vatandaşlarımızındır. GAP’ta İsrailli
ve Yunanlıya tek metrekare mal satılmamıştır. Bunu üç senedir anlatıyoruz, ama
tekrar herhâlde bütün arkadaşlara bu kitapçıktan dağıtmamız gerekecek. Türkiye'de
İsraillilerin taşınmaz durumu: 72 İsraillinin 100 taşınmazı vardır değerli
arkadaşlar. Patrikhane
çevresinde, Balat’ta satılanlarla ilgili araştırıp size bilgi veririz, ama
biraz evvel gelen bilgiye göre, İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesi çevresinde
yabancıların aldığı bir yer yoktur. Bunu tekrar inceleriz, resmî olarak yazıyla
size bildiririz. Balıkesir
Gönen’de İngilizlerin tarlası bulunmamaktadır. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Aracı firmayla satın alıyorlar. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – “İmarlı alanların yüzde 10’u çok
değil mi?” Şöyledir: Bu konuda yetkiyi Bakanlar Kuruluna verdik. Yüzde 10
olacak diye bir şey yok, yüzde sıfır da olabilir, 0,5 de olabilir, 1 de
olabilir, 2 de olabilir; bu yetkiyi Bakanlar Kuruluna verdik. Burada çok
dikkatli gittiğimizin herkesin bilincinde olması lazım, özellikle 30 hektarlık
satışı 2,5 hektara düşürdüğümüzü de gözden kaçırmamak lazım. Bu yüzde 10
oranını, Anayasa Mahkememizin binde 5’lik il sınırı oranını dikkate alarak
yaptık biliyorsunuz, bu konuda bir düzenleme yaptık. “Cumhuriyetimizin
kuruluşundan itibaren kaç metrekare toprak satıldı? 2002’den bugüne kadar ne
kadar satıldı?” Bununla ilgili bilgiyi arkadaşlarımıza vereceğiz. “Yunanistan’ın
yabancılara mal satması için AB’nin bir baskısı var. Türklere ne kadar mal
satıldı?” Bunları da vereceğiz. Ama şunu söylemek lazım, bizim Avrupa Birliğine
müracaatımız 60’lı yıllara dayanıyor, ama Türkiye'de yabancılara gayrimenkul
satışı 1930’lardan evvel de vardı. O bakımdan, Avrupa Birliği bize dayatarak
“siz mal satacaksınız” diyemez, Türkiye Cumhuriyeti’ne bunu hiç kimse diyemez. Biraz evvel bir
değerli konuşmacı şunu yaptı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı haritalarda bazı
vilayetleri de bazı ülkelerin sınırları içerisinde…” Doğrudur, biz iktidara
gelmeden bu vardı ama bizim çok yakınımızda bir komşumuz bir vilayetimizi kendi
haritaları içerisinde gösterirken bugün onu gösterememektedir. Siz güçlü
olursanız bunu hiç kimse gösteremez, bunu herkes bilsin. Evet, özellikle
bu kıyılarda -biraz evvel de söyledim- askerî güvenlik bölgelerinde, stratejik
bölgelerde yabancılara gayrimenkul satışı katiyen olmamaktadır. Özellikle bu
konuyu bir daha da hatırlatmak isterim: Stratejik bölgeler, güvenlik bölgeleri,
askerî yasak bölgeler ve askerî bölgeler. Konut ve iş yeri olduğunu tekrar
söyleyeyim, planlı alanlar olduğunu tekrar söyleyeyim. Yüzde 10 mecburiyeti
yoktur, yüzde 10’a kadar Bakanlar Kurulu yetkilidir. Biz, tüm valiliklerimizden
bu alanları istiyoruz. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, binde 5 yetmiyor mu? Niye gerek duyuyorsunuz o zaman, niye? Binde
5 yetmiyor mu? BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Hayır, binde 5’i Anayasa Mahkemesi
iptal etti Değerli Vekilim. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hayır, o zaman niye gerek var? Dursun o hâliyle, eski hâliyle kalsın. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Ama satış zaten 1934’ten beri var
Değerli Vekilim. Bunu satacaksanız, buna bir kıstas getireceksiniz ve yasal bir
zemine oturtacaksınız. Anayasa Mahkememizin iptaline biz de uyarak yeniden bir
düzenleme yaptık,bunu komisyonlarda da konuştuk. Benim
gördüğüm kadarıyla Komisyonda da değerli muhalefet milletvekillerinin hepsi
ikna oldular. Peki, teşekkür
ederim, saygılar sunarım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Bir dakika
süremiz var. Sayın Barış,
buyurunuz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, sorduğum soruya yanıt
alamadım maalesef daha. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
son yıllarda bazı bankalarımız yabancıların eline geçmiş durumda, en azından
çoğunluk hisseleri. Bu bankaların bazıları Trakya’da çiftçilerimize çok özel
koşullarda kredi vermektedir ve bu kredi karşılığında bu topraklar ipotek
edilmektedir. Bu, doğru mudur? Eğer doğru ise tabii bilginiz varsa- ipotek
edilen topraklarımızın miktarı ne kadardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Barış. BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Milletvekilim, bu konuda kesin
bir bilgim yok. Sanırım, kesin bilgiyi alıp size iletirim. Konu belki diğer bir
bakanımızı ilgilendirdiği için, ondan bilgi almam lazım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Soru-cevap
işlemimiz sona ermiştir. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. On beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.55 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.21 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 223 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu‘nun görüşmelerine
başlıyoruz. 4.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/591) (S. Sayısı: 238) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 5’inci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer
alan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 6.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk
ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya
Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/182) (S. Sayısı: 214) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 7’nci sırada yer
alan, Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nu
görüşeceğiz. 7.- Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/458) (S. Sayısı: 90) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 8’inci sırada yer
alan, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 8.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/503) (S. Sayısı: 128) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu
128 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen yok. Tasarının tümü
üzerinde görüşmeleri tamamlamış oluyoruz böylece. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ASKERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 103 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 103- Bu
Kanuna göre askerlik meclisleri ile il ve ilçe idare kurullarının aldığı
askerlik kararları ile kurul üyeleri hakkındaki şikayet
veya itirazlar Milli Savunma ve İçişleri bakanlıklarınca müştereken; askerlik
daireleri ve şubelerinin askerlik işlemlerine ilişkin kararları ile hekimlerin
verdikleri raporlar hakkındaki şikayet ve itirazlar Milli Savunma Bakanlığınca
incelettirilir. Anılan meclis ve
kurullar ile askerlik daire ve şubelerinin verdikleri kararlar ile muayenede
görevli hekimlerin verdikleri raporlar aleyhine yapılacak şikayet
veya itirazlar yahut bu karar ve raporların düzeltilmesini ya da
değiştirilmesini gerektirecek nitelikteki bilgi ve belgelerin herhangi bir
şekilde elde edilmesi üzerine, Milli Savunma Bakanlığınca bunların doğruluğu ve
mevzuata uygunluğu araştırılarak sonucuna göre işlem yapılır.” BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: (x)
128 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Böylece tasarı
kanunlaşmıştır. Bakan konuşmak
istiyor mu acaba? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır. BAŞKAN – Peki. 9’uncu sırada yer
alan, Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 9.- Çavuş ve Uzman
Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/508) (S. Sayısı: 129) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu
129 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen yok. Tasarının tümü
üzerinde söz olmadığı için maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ÇAVUŞ
VE UZMAN ÇAVUŞ KANUNUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI Madde 1- 3/3/1954 tarihli ve 6320 sayılı Çavuş ve Uzman Çavuş
Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 1- Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ile
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı birlik ve kurumlarına
katılan muvazzaf erlerden, temel eğitiminlerinden
sonra bölük, tabur veya eşidi komutanlıklarca çavuş
olmaya elverişli bulundukları anlaşılanlar, alay veya eşidi
komutan veya makamlarca da yeterlikleri onanmak şartı ile Milli Savunma
Bakanlığı tarafından tespit edilecek esaslara göre çavuş yetiştirilirler. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: (x)
129 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul
edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. 10’uncu sırada
yer alan Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 10.- Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/511) (S. Sayısı: 130) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
130 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: HARP AKADEMİLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 24/5/1989 tarihli ve 3563 sayılı Harp Akademileri Kanununun
3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 3- Harp
Akademileri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığına bağlı olup, aşağıdaki
birimlerden oluşur: a) Kuvvet Harp
Akademileri; 1) Kara Harp
Akademisi, 2) Deniz Harp
Akademisi, 3) Hava Harp
Akademisi. b) Silahlı
Kuvvetler Akademisi, c) Millî Güvenlik
Akademisi, ç) Enstitüler, d) İhtiyaca göre,
Genelkurmay Başkanlığınca teşkil edilecek diğer eğitim ve öğretim birimleri, e) Harp
Akademileri Komutanlığına bağlı birlik ve kurumlar. Gerektiğinde bu
birimlerin birkaçı bir komutanlık altında birleştirilebilir. (x)
130 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Harp
Akademilerinin kuruluş ve kadroları, Türk Silâhlı Kuvvetleri kuruluş ve
kadrolarında gösterilir.” BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 3563
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “e) Enstitüler
bünyesinde kurulan Askerî Bilimler Araştırma Merkezinde; Türk Silâhlı
Kuvvetlerinin bilimsel gelişmesine katkıda bulunmak maksadıyla, askerî ve millî
güvenlik konularında, özellikle stratejik seviyede inceleme yapmak, yenilikleri
araştırmak ve geliştirmek, elde edilecek sonuçlardan lüzumlu görülenleri ilgili
komutanlık ve kuruluşlara duyurulmak üzere yayımlamak, akademik
eğitim-öğretimin geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak.” BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Bakan konuşmak
istiyor mu? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/296) (S. Sayısı: 69) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Hükûmet? Yok. Ertelenmiştir. 12’nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/278) (S.
Sayısı: 19) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Hükûmet? Yok. Ertelenmiştir. Sayın
milletvekilleri, bundan sonraki işlerde de komisyonların bulunmayacağı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12
Haziran 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.32 |
|