DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 21 106’ncı Birleşim 20 Mayıs 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.
- GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
2008 yılı hasat döneminin başlamasına ve üreticilerin beklentilerine ilişkin
gündem dışı konuşması 2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya ilinin ulaşım ve
istihdam sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve
ekonomik yapısına ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- (11/3) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına; gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 20/5/2008 Salı ve 21/5/2008 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi V.-
GENSORU A) Ön Görüşmeler 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış
ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak
yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/3) VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkanı
Köksal Toptan’ın, 19 Mayısta başlayan, kanununda belirtilen yerlerde sigara
içme yasağına uyan milletvekillerine teşekkür eden konuşması VII.-
AÇIKLAMALAR 1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin yapmış olduğu
konuşmada geçen bir ifadesini düzeltmek amacıyla açıklaması 2.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, yapmış olduğu
konuşmada geçen bir ifadesini, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Rize
Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Giresun Milletvekilleri Nurettin Canikli ve Murat Özkan’ın konuşmalarında şahsına
sataşmaları nedeniyle konuşması IX.-
SEÇİMLER A) Sayıştay Üyeliklerine Seçim 1.- Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim X.-
OYLAMALAR 1.- Sabah
gazetesi ile ATV televizyonunun satış ihalesinde ve ihale bedelinin
finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak yetkisini kötüye kullandığı
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergenin oylaması XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, bazı kurul ve
kurumların başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları bürokratlarının
ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/1973) *Ek cevap 2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Datça Hükümet Konağı ve Adliye binasının depreme
karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/2124) *Ek cevap 3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, yayınlanan bazı
gizli ses kayıtlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/2429) 4.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Abdullah Öcalan’a yapılan harcamalara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2445) 5.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, mahkûm edilmiş
eski milletvekillerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2578) 6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, F tipi cezaevlerindeki
disiplin uygulamalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/2587) 7.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yayıncı kuruluşların
ödediği telif bedeline ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2690) 8.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da maden ocağı
ruhsatı verilen bir alana ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
(7/2715) 9.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sisteminde bir YİBO pansiyonundaki öğrencilerin kaydına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2780) 10.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kemer’deki bir arazinin
kullanma hakkının belediyeye devredilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/2786) 11.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, üreticilerin girdi maliyetlerine ve kaçak muz
girişine, - Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur’un,
Adana’daki buğday tarlalarında görülen bazı hastalıklara, Buğday üretimine
ve ithalatına, - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, fosforik asit ithaline, - Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
mısır desteklemesindeki azalmaya, - Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, arıcılığın desteklenmesine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2799, 2800, 2801, 2802, 2803, 2804) 12.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Doğal Afet Sigortası
kapsamında biriken kaynağa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/2809) 13.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, TEDAŞ’tan alınan bir ihale ile ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/2816) 14.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, tarımsal sulamada
kullanılan elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2825) 15.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, akaryakıttaki vergilendirmeye ve bir madeni
yağda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/2850) 16.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
rahim ağzı kanseri aşısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2876) 17.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, mısır destekleme primine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2881) 18.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/2939) 19.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlar ile çiftçi ve
köylülerin desteklenmesine, - Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, TMO’nun ihracat ihalelerine, - Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, bir balıkçı barınağına
ve balıkçılığın geliştirilmesine, - İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel
sayılarına, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2959, 2960, 2961, 2962) 20.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, görevden alınan ve görev yeri değiştirilen
bürokratlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3001) 21.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, ölüm vakalarına ve
Bilecik’teki kanser vakalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/3011) 22.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Yuvacık Merkez
Dispanserine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/3015) 23.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, süt fiyatlarındaki
düşüşe ve üreticilerin sorunlarına, - Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, pamuk primlerine, - Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, 2004’teki don afetinden
etkilenen fındık üreticilerine, - Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, çiftçilere verilen desteklere ve TMO’nun buğday
stokuna, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/3071, 3072, 3073, 3074) 24.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir THY pilotuyla ilgili
iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3077) 25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Cumhurbaşkanı ve
Hükümetin kullanımı için uçak talep edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/3097) 26.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir hastanede bir hastanın muayene edilmediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/3137) I.-
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak beş oturum yaptı. Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır, 12 Mayıs Dünya
Hemşireler Günü’ne, Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki sınır ticareti
uygulamasına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi. Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş ile Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, 12 Mayıs Dünya Hemşireler Günü nedeniyle
birer konuşma yaptılar. Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan’ın (3/119) (S. Sayısı: 156), Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen’in (3/120) (S. Sayısı: 157), Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları, Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/617) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi. Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 19 milletvekilinin, Ilısu Barajı’nın tarihî ve kültürel değerlerin bulunduğu
Hasankeyf’e etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/184) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin
sırası geldiğinde yapılacağı, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış
ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak
yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme gününün Danışma
Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı, Açıklandı. Katar’a resmî
ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Romanya’ya resmî
ziyarette bulunun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Refakat eden heyetlere
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/541) (S. Sayısı: 219) komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan İş Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 2 Milletvekili ile Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak’ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifleri’nin (1/570, 2/227, 2/228) (S. Sayısı: 224) görüşmeleri
tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. 3’üncü sırasında
bulunan, Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim
Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın
(1/533) (S. Sayısı: 133) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerinde bir süre
görüşüldü. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konuşmalarında
partilerine sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar. Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü, yapmış olduğu konuşmada geçen bir ifadesinin yanlış anlaşıldığı
gerekçesiyle, düzeltmek için açıklamada bulundu. 20 Mayıs 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 21.19’da son verildi.
II.- GELEN KÂĞITLAR 16 Mayıs 2008 Cuma Tasarı 1.- Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/584) (Avrupa Birliği Uyum; Plan
ve Bütçe; Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi:15.5.2008) Raporlar 1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29
Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani
Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in;
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve
Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah
Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in;
Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560,
1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209,
2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226)
(Dağıtma tarihi: 16.5.2008) (GÜNDEME) 2.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228) (Dağıtma tarihi: 16.5.2008)
(GÜNDEME) 3.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı:
230) (Dağıtma tarihi: 16.5.2008) (GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı
Soru Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, çetelerle ilgili bazı
açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2810) 2.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Alara Çayı yatağına ve yıkılan bir köprüye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2812) 3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gemlik’te depreme yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2813) 4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir trafik kazasına karışan
resmi araçtaki bürokratların görevlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2815) 5.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun,
TEDAŞ’tan alınan bir ihale ile ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2816) 6.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
bir siyasi parti ilçe başkanına jandarma arama noktasında yapılan muameleye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2817) 7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İGDAŞ ile ilgili bazı
davalara ve iş kazalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2820) 8.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
Antalya’daki elektrik ve su taleplerinin karşılanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2821) 9.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2822) 10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2823) 11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, 2003 Bingöl depreminde
konut ve işyerleri hasar görenlerin durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/2824) 12.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2825) 13.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Afşin-Elbistan kömür havzasındaki kamulaştırmalardan etkilenenlere ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2826) 14.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
bir olayda Siirt İl Emniyet Müdürünün tutumuna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2827) 15.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bir şahsın yurda
giriş yasağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2828) 16.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Siirt’teki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2829) 17.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
Siirt’teki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2830) 18.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin,
Siirt’teki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2831) 19.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2832) 20.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2833) 21.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2834) 22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2835) 23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2836) 24.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
Van’daki Nevruz kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2837) 25.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Gençlik Parkının
durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2838) 26.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana Büyükşehir Belediyesinin ulaşım planlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2839) 27.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
Van’daki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2840) 28.- Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak’ın,
Hakkâri-Yüksekova’daki Nevruz kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2841) 29.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin,
Hakkâri ve Yüksekova’daki Nevruz kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2842) 30.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yabancı güvenlik
şirketlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2843) 31.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, akaryakıttaki
vergilendirmeye ve bir madeni yağda yaşanan sorunlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2850) 32.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
bir konferansa katılan bazı yöneticilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2852) 33.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2853) 34.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2854) 35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2855) 36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2856) 37.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2859) 38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2860) 39.- Hatay Milletvekili Abdulaziz
Yazar’ın, İskenderun-Arsuz yoluna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2861) 40.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı ekonomik
göstergelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2863) 41.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
çoğunluk hissesi yabancı bankaların ipotek altında tuttukları arazilere ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2868) 42.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın,
Bolu’daki bir konferansa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2869) 20 Mayıs 2008 SALI BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Köksal TOPTAN KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşimini
açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç milletvekili arkadaşıma gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi ise İç Tüzük’ümüze göre yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz, 2008 yılı hasat döneminin başlaması ve
üreticilerin beklentileri konusunda söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer’e aittir. Sayın Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, 2008 yılı hasat
döneminin başlamasına ve üreticilerin beklentilerine ilişkin gündem dışı
konuşması VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın milletvekilleri, ülkemizde 2008 yılı
hasat döneminin başlaması ve üreticilerin beklentileri hakkında gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, dün kutladığımız 19 Mayıs Atatürk’ü Anma
Gençlik ve Spor Bayramı’nı tüm ulusumuzun kutluyorum. Değerli milletvekilleri, 2000 yılı… BAŞKAN – Sayın Seçer, bir dakikanızı rica edeyim. Sevgili arkadaşlarım, lütfen konuşmayın, yerlerinize oturun. Sayın milletvekili arkadaşlarım, lütfen yerinize oturun. Ayaküstü konuşmayın arkadaşlar. Lütfen arkadaşlar… Sayın milletvekilleri, bir arkadaşımız konuşuyor sevgili
arkadaşlarım. Sayın Seçer, buyurun. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Süreyi baştan alalım Sayın Başkan. BAŞKAN – Ben ek süre veririm. VAHAP SEÇER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2007 yılı, tarım
sektörünün kâbus yılı oldu. Türkiye’de, üretimde, tarımsal üretimde bir daralma
söz konusu oldu, tarım sektörü yüzde 7,3 küçüldü. Tarım sektöründe uzun
yıllardan sonra ilk defa dış ticaret açığı 1 milyar YTL seviyelerine geldi.
Yine, uzun yıllardan sonra 2002 yılında gayrisafi millî hasılada
tarımın payı yüzde 13,6 seviyelerinden bugün yüzde 10 seviyelerinin altına
inmiş durumda. Türkiye’de tarım sektöründen kopmalar 2002’den bu yana devasa
seviyelere ulaştı. Sadece 2007 yılında, 500 bin insan tarım sektöründen diğer
sektörlere geçmek zorunda ya da işsiz kalma durumuyla karşı karşıya kaldı. 2007 yılında, girdi fiyatlarındaki akıl almaz artışlar, tarımsal
üreticiyi, çiftçiyi gerçekten çok sıkıntılara soktu. Bu arada, üretici, hasat
döneminde Toprak Mahsulleri Ofisinin yanlış politikalarından, yanlış alım
politikalarından dolayı ürettiği ürünü yok pahasına hasat döneminde elinde
çıkardı. Üreticinin ürününü elinden çıkardıktan sonra ürün fiyatları, gıda
fiyatları yine akıl almaz boyutlarda yükseldi. Değerli milletvekilleri, bu olumsuzlukları sadece tarımsal
üretimdeki daralmaya, kuraklığa bağlamak veya gıda fiyatları artışlarındaki
sebepleri spekülatörlerde aramak, bana göre abesle
iştigal bir durum. Türkiye’nin tarımda ciddi yapısal sorunları var ve altı
yıllık AKP İktidarı boyunca bu yapısal sorunlar ile ilgili en ufak bir çözüm
noktası bulunamamıştır. Değerli arkadaşlar, gerçekten Türkiye’de şu anda üretici çok
perişan durumda. Kullandığı mazotu, kullandığı gübreyi, geçtiğimiz yıl,
geçtiğimiz üretim yılında aldığı fiyatların 2 katı fazlasına almak zorunda. Bu
yüksek girdi fiyatlarıyla bu insanların üretim yapma şansı yok. Bakınız, geçen
ekim döneminde insanlar buğdaylarını tarlalarına ektiler ama bu buğdaylarına
gübre atacak parayı ceplerinde bulamadılar. Bugün Sayın Tarım Bakanı açıklamalarında
geçtiğimiz yıla göre daha iyi bir ürün beklentisi içerisinde olduğunu söylüyor
ama ben maalesef buna katılamıyorum, çünkü gerçekten hem kuraklıktan
kaynaklanan hem üreticinin yeterli derecede ürününe bakma gücünden yoksun
olmasından kaynaklanan bir verim kaybıyla Türkiye’nin karşı karşıya kalacağını
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tarıma destek yetersiz. Bize
“Tarımı desteklemeyin, tarıma desteğe gerek yok, biz üretelim siz alın.” diyen
zihniyetler bugün tarımlarını, tarım üreticilerini, çiftçilerini devasa
seviyelerde destekliyorlar. Türkiye’de tarım gerçekten can çekişiyor, üretici destek
primlerini alamıyor. Bakınız, geçen yıldan, 2007 yılı yem bitkileri destek
primleri ödenemiyor, süt üreticileri desteklerini zamanında alamıyor. Hayvancılık
sektöründe, demode olmuş, vazgeçtiğimiz doğrudan gelir desteğine 2008 yılında
tekrar dönmek zorunda kaldık. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Seçer, bir dakika yerine size iki dakika veriyorum. Buyurun, bitirin lütfen. VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim. Bu yanlış bir uygulamadır. Hayvancılıkta süt üretimini, et
üretimini, yumurta üretimini artırıcı bir destekleme çeşidi değildir.
Dolayısıyla, bu yanlıştan Hükûmetin dönmesi
gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tarım sektöründe Hükûmetin yeni stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Daha
önceki bakış açısı, tarım pahada hafif, tartıda ağır bir sektör olarak
görülüyordu ancak dünyadaki gelişmeler, dolayısıyla Türkiye’ye yansımaları,
tarımın artık vazgeçilemez bir sektör olduğunu, insan hayatında hayatın ta
kendisi olduğu gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetinin, İktidarının altı yıl boyunca
güttüğü tarım politikalarından bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, Avrupa müktesebatına uyum gerekçesiyle
tarımın sosyoekonomik gerçeklerini, Türkiye’deki sosyoekonomik gerçeklerini göz
ardı edemeyiz. Bakınız, 2002’den bu yana tarım sektöründen 2 milyon insanımız
koptu. Bu insanlar sanayi sektörüne, inşaat sektörüne, hizmet sektörüne eğer iş
bulabilirse geçebildi, diğer bulamayanlar bugün sokaklarda. Bu da tabii ki
Türkiye’de sokaklarda birtakım sıkıntıları, sorunları da beraberinde taşıyor.
Tarım, elbette ki iktisadi bir sektördür ancak tarımın sosyoekonomik boyutlarını
düşündüğünüz zaman, tarımın üretimindeki kendine has, kendine özgü üretim
şeklini düşündüğünüz zaman, tarım mutlaka desteklenmezse yapılamayacak bir
sektördür. Dünyada hiçbir ülke gösteremezsiniz ki, hiçbir gelişmiş ülke
gösteremezsiniz ki tarımını desteklemesin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Seçer. VAHAP SEÇER (Devamla) – Toparlıyorum efendim. BAŞKAN – Bir selamlama lütfen… VAHAP SEÇER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten
günümüzde çiftçilerimiz perişan durumda, çiftçilerimiz üretim yapamaz durumda.
Yeni dönemde, yeni hasat döneminde Hükûmetin bu
konuda gerekli hassasiyeti göstermesi gerekiyor, girdi fiyatlarını göz önüne
alarak, son yıllarda artan, son yıl artan, muhteşem seviyelerde artan girdi
fiyatlarını göz önüne alarak yeni alım politikalarını belirlemesi gerekiyor
diyor, bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer. Gündem dışı ikinci söz, Kütahya ilinin yatırım ve istihdam
sorunları hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık’a ait. Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya ilinin ulaşım ve istihdam sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kütahya ilinin ulaşım ve istihdam
sorunları hakkında yüce Meclisi bilgilendirmek amacıyla gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sözlerimin başında birkaç cümleyle size Kütahya ilini tanıtmak
istiyorum. Kütahya, Domaniç’te kuruluşun, Dumlupınar’da da kurtuluşun
temellerinin atıldığı, Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme
Ana’ya otağ ve Germiyanoğullarıyla Anadolu
Beylerbeyliğine merkez olmuş, kültürel ve doğal zenginliklere sahip tarihî bir
ilimizdir. Türkiye’de yedi termal turizm merkezine sahip tek ildir. MTA araştırmalarına göre otuz dört çeşit madene sahiptir. Dünya
bor rezervinin yüzde 72’sine sahip olan ülkemizin bor rezervinin yaklaşık
yarısı Kütahya’dadır. Türkiye’nin tek gümüş işletmesi olan Eti Gümüş AŞ
ilimizdedir. Toplam 11.875 metrekarelik yüzölçümünün de yüzde 53’ü ormanlarla
kaplıdır. Porselen, seramik ve çini sanatının başkenti durumunda olan
ilimizi dünyayı tanıtan Kütahya Porselen ve Güral
Porselen işletmeleri ilin ekonomisi ve istihdamında önemli yere sahiptir. Yine
kamu kuruluşları da benzer özellikte olan bir ildir. Değerli milletvekilleri, Kütahya, kara ve demir yolu ulaşımında
Marmara, İç Anadolu, Akdeniz ve Ege Bölgeleri arasındaki ana ulaşım ağının
merkezi durumundadır. İstanbul, İzmir ve Bandırma Limanları ile Ankara ve
Antalya’ya yaklaşık 320 ila Kütahya ili bu önemli coğrafi konumu ve mevcut yer altı ve yer
üstü zenginliklerine karşın hak ettiği gelişmişlik düzeyine ve istihdam
kapasitesine ulaşamamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi de iller arası
ve il içi ulaşım ağının yetersiz olmasıdır. Kütahya ilinin komşu illeriyle,
örneğin Balıkesir ve Manisa iliyle doğrudan otobüs bağlantısının bulunmayışı,
Simav-Sındırgı yolunun Türkiye’nin en kötü kara yolu olarak televizyon yarışma
programlarında soru olarak yer alması ve demir yolu hattının yoğunluğu gibi
gerçekler bunun önemli delillerinden bazılarıdır. Diğer yandan, Kütahya ili, Türkiye nüfusuna ve gayrisafi yurt içi hasılaya olan katkısına karşılık kamu yatırımlarından
hakkını alamayan bir il konumundadır. Örneğin 2007 yılı değerleriyle Türkiye
nüfusunun binde 8,3’ünü karşılayarak 81 ilin 35’inci büyük ili olan Kütahya
5,34 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla
değeriyle toplam millî gelire katkısı binde 8,1 olup 25’inci büyük il
konumundadır. Yani il, millî gelire katkısı nüfusuna oranla daha yüksek olan,
devlete daha çok veren ancak verdiğine karşın hak ettiğini devletten alamayan
bir ildir. Devlet Planlama Teşkilatı resmî verilerine göre 2001 yılında
yaklaşık 8,2 milyar YTL olan toplam kamu yatırımlarının binde 5’ini alarak 81
il içinde 25’inci il olan Kütahya, 2002-2008 yılları arasında, sırasıyla
31’inci, 35’inci, 45’inci, 53’üncü, 40’ıncı, 37’nci ve 42’nci il olabilmiştir.
Yani 57’nci Hükûmet döneminde nüfus sıralamasındaki
yerinin üzerinde kamu yatırımı sıralamasına sahip olan ilimiz ne yazık ki AKP
İktidarları döneminde yatırım sıralamasında nüfus sıralamasının hep altında
kalmıştır. Başka bir ifadeyle, AKP’ye verilen 22’nci Dönemde 6
milletvekilinin tamamına, 23’üncü Dönemde de 6 milletvekilinin 5’ine karşılık
hak ettiği kamu yatırımlarından bazı yıllarda ancak yarısını alabilmiştir.
Aldığı kamu yatırımları içinde ulaştırma ve haberleşme yatırımlarının payı
açısından da sıralama yukarıdakilere benzerdir. İlin AKP Hükûmetleri döneminde
kaybettiği diğer bazı varlıklarını da şöyle sıralamak istiyorum: İl, nüfusuyla
2000 yılında 34’üncü büyük il iken 2007 yılında 35’inci sıraya düşmüş ve bu son
hâliyle her yıl yaklaşık 10 bini aşkın vatandaşını diğer illere göç vermiştir.
Bu durumda büyük ihtimalle önümüzdeki ilk genel seçimlerde 1 milletvekilini de
kaybetmiş bir il olacaktır. 2003 yılında 4865 sayılı Kanun’la kurulan Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü, Kütahya’nın hakkı olmasına ve Kütahya’da kurulma sözü verilmesine
rağmen, Ankara’da kurulmuştur. 2004’te Eti Gümüş, Kütahya Şeker Fabrikası ve Azot Sanayi
Tesisleri özel sektöre satılarak istihdam açısından önemli daralmalar olmuş ve
birçok kamu çalışanı ya emekli edilmiş ya da diğer kamu kurumlarında
görevlendirilmiştir. 2002 yılında 3.63 milyar YTL’yle toplam 100 birim olan Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına aktarılan fon payları yıllara göre giderek
düşmüş ve 2006’da 59,9 birime kadar gerilemiştir. 2003 yılında 8.329 aileye ortalama 1 ton kömür yardımı yapılırken
yardıma muhtaç aile sayısı giderek artmış ve 2007 yılında 17 binin üzerine
çıkarak yüzde 100’ün üzerinde bir büyüme olmuştur. 2008 yılında çıkarılan bir yasayla da toplam 61 belde
belediyesinin 49’u, yani yüzde 80’i kapatılarak bu beldelerimizin köye
dönüşmesi sağlanmış, böylece istihdamın buralarda da azalarak göçün
hızlanmasının önü açılmıştır. Kütahya’nın bu kötü gidişe “dur” diyerek alamadığı haklarını
önümüzdeki yıllarda mutlaka alıp açığını kapatması gerekmektedir. Bu amaçla: 1) 22/10/2007 tarihli bir ve 19/3/2008
tarihli üç adet yazılı soru önergemde yer alan ve Sayın Ulaştırma Bakanımızca
zamanında cevaplandırılmadığı için gündemden düşen, ancak 9/5/2008 tarihli
dokuz adet yeni sözlü soru önergesiyle tekrar cevaplandırılması talebinde
bulunduğum, Kütahya’yı komşu illeri Eskişehir, Afyon, Uşak, Bursa, Manisa ve
Balıkesir’e ve ilçelerine bağlayan kara yolu ve bölünmüş yol çalışmaları ile
ilçeleri birbirine bağlayan yol çalışmalarının, Dumlupınar ilçesine tren
ulaşımının sağlanmasının, Eskişehir-Kütahya Hızlı Tren Projesi’ne ilişkin
çalışmaların hızlandırılarak kısa sürede tamamlanması gerekmektedir. 2) Afyon-Kütahya ve Uşak illerinin birlikte kullanması planlanan
Altıntaş Zafer Havalimanı’yla ilgili olarak verdiğim soru önergesine aldığım
cevapta belirtilen toplam 108,4 milyon YTL olan proje bedelinin planlanan 2011
yılında söz konusu yatırımın tamamlanması için… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen bitirin. ALİM IŞIK (Devamla) -
…her yıl yaklaşık 40 milyon YTL ödeneğin 2009 yılından itibaren mutlaka bütçeye
alınması gerekmektedir. Diğer yandan, 5084 sayılı Teşvik Yasası nedeniyle ilimize gelmiş
ancak Danıştayca yasanın yürütülmesinin durdurulması
kararı ve 1/1/2008 tarihinde yürürlüğe giren asgari
geçim indirimi uygulamasıyla hiçbir avantajı kalmayan yatırımcıların ili terk
etmesinin acilen önüne geçilmesi gerekmektedir. Sözlerimin sonunda, geçen hafta Millî Eğitim Bakanımızca
merkeze bağlı Bölcek köyünde bir ilkokul binasının
açılış töreninde yerel kıyafetleriyle açılışa katılan bayanlarımızın
kıyafetlerinin bazı basın yayın organlarınca farklı yorumlarla kamuoyuna
sunulmasının Kütahya’yı ve bu değerli vatandaşlarımızı incitmiş olduğunu ve bu
insanlarımızın yapılan yorumlarla hiçbir ilişkisinin bulunmadığını belirtir,
yüce Meclise ve bizleri izleyen aziz milletimize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık. Gündem dışı üçüncü söz, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve
ekonomik yapısı hakkında söz isteyen Van Milletvekili Sayın Kayhan
Türkmenoğlu’na ait. Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’nun, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik yapısına ilişkin
gündem dışı konuşması KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Burada 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmeti
insafsızca eleştiren arkadaşlarımın da hayretle konuşmalarını ve eleştirilerini
izliyorum. Diyeceksiniz niye? Ben Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sosyoekonomik
yapısı ve sorunlarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Değerli arkadaşlar, yıl 1936, dönemin İktisat Vekili Sayın Celal
Bayar -rahmetli- Şark Raporu hazırlıyor ve Şark Raporu’nun 4’üncü, 5’inci
maddelerinde Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyoekonomik yapısını kalkındırmak için
çalışmalar yapılması gerektiğini ifade ediyor. Aradan geçen altmış yedi yıl
süresi içerisinde Doğu Anadolu Bölgesi’yle ilgili ciddi anlamda bir çalışma
olmamıştır. Bakın, 1968 yılında kalkınmada öncelikli yöreler statüsü ilk
uygulamaya geçiyor. Aradan geçen ve… Bu kalkınmada öncelikli yöreler statüsü on
yedi kez değiştirilmesine rağmen, yine kalkınan ve bu sistem içerisinde yine
gelişen bir il olmadığını hep birlikte görüyoruz. Bunun dışında, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1933 yılında
başlatılıyor ve Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planına kadar, Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı ne diyorsa Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı da aynı şeyi
söylüyor ve bugüne kadar da geliştirdiği bir şey yoktur. Ancak, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, işte burada, 58 ve 59’uncu Hükûmetin
icraatlarını net, somut, elle tutulur, gözle görülür bir şekilde görmek
mümkündür değerli arkadaşlarım. Ben, şimdi şunu izah ediyorum: Düne kadar Devlet Planlama
Teşkilatının çalışmalarında somut bir gelişme olmazken, ama,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesi içerisinde Devlet Planlama
Teşkilatı gerçek manada kendisini gösteriyor ve KÖYDES projeleriyle, BELDES
projeleriyle halkın gönlünde taht kuruyor. Demek ki, istenildiğinde bazı şeyler
olabiliyor değerli arkadaşlarım. Bakın, Doğu Anadolu Bölgesi’yle ilgili DAKAP (Doğu Anadolu Kalkındırma
Projesi) kapsamında 303 tane proje gerçekleşiyor. 45 trilyon lira para
veriliyor projeye. Halk
projeye alıştırılıyor, halk proje yapmaya alıştırılıyor. Bu da
bizim AK Parti İktidarının ve Hükûmetinin gayretli
çalışmaları neticesindedir. Bakın, Doğu Anadolu Bölgesi’nde son altı yılda neler oluyor? Buna
bir göz attığımızda, Doğu Anadolu Bölgesi dar yollardan duble
yola kavuşuyor, TOKİ gibi toplu konut sitelerine kavuşuyor, havaalanlarına
kavuşuyor, sosyal yardıma kavuşuyor, KÖYDES projelerine kavuşuyor. Değerli arkadaşlarım, sadece bir örnek veriyorum kendi ilimden:
Bakın, cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar yetmiş dokuz yıllık süre
içerisinde sadece Van ilinin 585 köyünün 119’u şebekeli içme suyuna sahip idi. Ama, bu beş yıllık süre içerisinde tam 400 köyümüz şebekeli
içme suyuna kavuşmuştur değerli arkadaşlarım. Bunu görmemek, bunu bilmemek,
bunu anlamamayı hayretle karşılıyorum. Demin arkadaşım tarımla ilgili ifadelerini buyurdular, tarımla
ilgili gelişmenin olmadığından bahsettiler. Ben kendi yöremle ilgili, kendi
ilimle ilgili, tarımda yapılan beş yıllık süre içerisindeki çalışmalardan
birkaç tane not vermek istiyorum. Bakın, 1.387 çiftçinin borcu silinmiştir sadece Van ilinde.
Çiftçinin kullandığı kredi yüzde 137 artmıştır. Tarımsal destek yüzde 64
artmıştır. Hayvancılık desteği vardır. Bunlar rakamsal ifadelerdir. Bakın, 2002
ile 2006 yılı içerisinde Doğu Anadolu Bölgesi’nde buğday yüzde 32, arpa yüzde
54, yonca yüzde 176 artmıştır. MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Gübre fiyatları ne oldu? KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Doğu Anadolu
Bölgemizin bu gayretli çalışmaları gerçekten sonuç vermiştir ve sonucu da 22
Temmuz seçimlerinde almıştır. Ha, bu, Doğu Anadolu Bölgesi için yeterli midir?
Değildir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin altyapı ile ilgili ciddi anlamda sıkıntıları
vardır ancak bunu ilgili kurumlarımız ve ilgili bakanlıklarımız gayretli
çalışmalar sonucu gündeme getirip… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, ek bir dakika veriyorum, buyurun. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım, enerji ile ilgili sıkıntılarımız vardır; bu,
ilgili kurumlar tarafından takip edilmektedir. İş ve aşla ilgili sıkıntılarımız
vardır; bunun için de yakında inşallah bölgesel, sektörel
teşviklerle bunlar da giderilecektir. Amerika Birleşik Devletleri yüz elli yıl önce bunun düşünce
kuruluşları ortaya fikir sunmuşlardır ve “Otur-konuş-uygula” sistemini
benimsemişlerdir. Maalesef görüyoruz ki son zamanlarda bizim arkadaşlarımız,
özellikle muhalefet arkadaşlarımız Amerika’nın tam tersine “Otur-konuş-karala”
sistemini önümüze sunmaya çalışmaktadır. Ben şuradan şunu ifade etmek istiyorum değerli milletvekili
arkadaşlarım: Bu ülkede kardeşliği, barışı, huzuru en iyi şekilde temsil edecek
-bunu yürekten söylüyorum- AK Partidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Onun için biz bu partinin
etrafındayız, onun için buradayız. BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, bitirin lütfen. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. IV.- ÖNERİLER A)
Danışma Kurulu Önerileri 1.- (11/3) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; gündemdeki
sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 20/5/2008
Salı ve 21/5/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 35 Tarihi: 20.5.2008 15.5.2008 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 15.5.2008 tarihli
105 inci Birleşiminde okunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/3)
esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 20.5.2008 Salı günkü
Birleşiminde yapılması, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 ve 65 inci sıralarında yer
alan 226 ve 214 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3 ve 5 inci
sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 20.5.2008 Salı ve 21.5.2008 Çarşamba günkü
Birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, Genel Kurulun 20.5.2008 Salı
günkü Birleşiminde 15:00 - 21:00; 22.5.2008 Perşembe günkü Birleşiminde 13:00 -
21 :00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi ve
21.05.2008 Çarşamba günkü Birleşimde ise Genel Kurulun saat 13:00'te toplanarak
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının üçüncü sırasına alınan 226 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir. Köksal Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sadullah Ergin Kemal
Anadol Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili Oktay
Vural Selahattin
Demirtaş Milliyetçi Hareket
Partisi Demokratik
Toplum Partisi Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili BAŞKAN – Önerinin aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun
İçli. HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkanım, söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Macit… HASAN MACİT (İstanbul) – Lehinde söz istiyorum. BAŞKAN – Lehinde söz istiyorsunuz, peki. Buyurun Sayın İçli. (DSP sıralarından alkışlar) H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; artık benim
sözüme başlarken her zaman kullandığım ifadeyi tekrar kullanıyorum: Bugün yine
bir salı günü, yine Danışma Kurulu önerisi, yine ben Tayfun İçli olarak
huzurunuzdayım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 22 Temmuzdan bugüne kadar ya Danışma Kurulu
önerisi olarak ya da AKP Grubunun önerisi olarak her hafta gündem
değiştiriliyor, birazdan geleceğim o konuya. Türkiye'nin
gerçek gündemi, konuşulan gündemi farklı olduğu hâlde, İktidarın, AKP’nin
gündemi hep farklı. Ama 22 Temmuzdan bugüne kadar Anayasa ve İç Tüzük
gereği olan denetleme konularından biri olan sözlü sorular AKP tarafından
gündeme getirilmiyor ve Hükûmet, AKP, anayasal bir
gereklilik olan denetimden kaçıyor. Bunu her hafta dile getiriyorum. Bu,
Anayasa’nın amir hükümlerinden biridir, İç Tüzük’ün amir hükümlerinden biridir.
Milletvekilleri, millet adına Hükûmete soru sorar,
Türkiye'nin gündemiyle ilgili. İlgili bakanlar, Başbakan o sorulara burada
cevap verir. Buralarda cevap vermekten istedikleri kadar kaçsınlar, bunlar, bir
şekilde AKP İktidarından bunun hesabı sorulacak. Değerli arkadaşlarım, eğer AKP denetimden kaçmamış olsaydı bugün
Türkiye'nin gündeminde olan çok çok önemli konular,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu yüce çatı altında dile getirilirdi. Bakın,
tabii, çoğu insan buna cesaret edip dillendiremiyor, kamuoyunun gündemine
getiremiyor, adı üzerinde belki bir “terör örgütü” yakıştırması olduğu için.
Hukuk sistemiyle ilgili soruları Adalet Bakanına soramıyorsunuz. Hepinizin çok
iyi bildiği gibi, bir terör örgütü var, daha doğrusu ismi öyle; “Ergenekon
terör örgütü” diye bir örgüt icat edildi. Bir gazetenin imtiyaz sahibi,
üniversitenin eski rektörü, bir siyasi partinin genel başkanı, bir emekli
general ve daha birçok kişi bu terör örgütünün mensubu olduğu iddiasıyla
tutuklandılar. Değerli arkadaşlarım, hukuk sisteminde suçlular elbette ki en ağır
cezayı çekmelidirler. Ama Anayasa’mızın emredici hükmü gereğince -ki 2001
yılında değişiklik yapıldı, bu yüce Meclisçe Anayasa’da değişiklik yapıldı,
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğuna dair bir düzenleme getirildi-
bir kişinin tutuklanabilmesi için önceden izlenmesi gerekir. Emniyet teşkilatı
bu kişileri izlemiştir. Bir kişinin tutuklanması gerekiyorsa savcı, tutuklanma
istemiyle hâkim, yargıç önüne çıkarmıştır. Evet, savcı ikna olmuştur. Eğer yargıç
onu tutukladıysa delillerin birçoğu toplanmıştır. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nde on bir aydır
mahkemesi görülmeyen bu kişilerin mağduriyetleri, hukuk devleti adına bir
ayıptır. Arzu ederdim ki Sayın Adalet Bakanı burada olsaydı benim merak ettiğim
bu adil yargılanma hakkıyla ilgili bu konunun neden üzerine gidilmediği
konusunun yanıtını öncelikle bir vatandaş olarak, bir hukukçu olarak bana
verseydi. Bakın elimde bir gazete kupürü var: “F
tipinde konuşamaz oldu.” Kimdir? Belki teröristtir, belki suçludur. Bunun suçlu
olup olmadığı ancak yargı kararıyla mümkün olacaktır, ama suçlu da olsa o
insanların adil yargılanma hakkı vardır. Bakın, eşinin yakarışı, size kısa bir
metin: “Bayrampaşa’da gördüğümde hastalığı çok ilerlemişti. Koridorun bir
köşesinde yere yakın bir sedyeye koymuşlardı. Burnunda beslenme sondası,
idrarında sonda vardı. Çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. İki ayda yirmi
yaş yaşlanmıştı.” diyor. Sedyeye koyuyorlar ve bu kişi hâlâ yargıç önüne,
mahkeme önüne çıkmıyor. Değerli arkadaşlar, bir insanı terör örgütü mensubu olmakla
suçlayabilirsiniz. Belki de doğrudur, terör örgütü mensubudur da ama yargının
görevi bunların adil olarak yargılanmasıyla… Bağımsız yargı” dediğimiz, “adil
yargılanma hakkı” dediğimiz budur. Bu konuyu geçiyorum. Değerli arkadaşlarım, yine Danışma Kurulunun önerisiyle gündem
değişti. Şimdi gündeme neyi getiriyorlar? Yükseköğretim Kurumuyla ilgili,
kadrosuyla ilgili kanunu getiriyorlar. Başka neyi getiriyorlar? Dünya Su
Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’ni getiriyorlar. Değerli arkadaşlarım, geçen salı günü de söyledim, Türkiye'nin
gündemi bu değil. İki gün önce Eskişehir’deydim, köyleri dolaşıyordum. Sayın
Başbakan da oradaydı, Maliye Bakanımız da oradaydı, izlemişsinizdir.
Türkiye'nin gündemi: Orada çiftçi kan ağlıyor. Gübre fiyatları 3 misli artmış.
Çiftçide toprağına gübre atacak para yok. Mazot olmuş 3 milyon 220 bin. Çiftçi
bitmiş. AKP İktidarı 2002’de çiftçiye “Yeşil mazot vereceğiz.” sözünü vermişti.
Çiftçi mazot kullanamıyor, 10 numara yağ kullanıyormuş. Eskiden kovalarla,
tenekelerle mazot götürürken, küçük kola şişelerinde, su çekebilmek için mazot
götürüyor. Gübre alamıyor, gübre atamıyor. Tarlaların çoğu ekilmemiş. Yine, Eskişehir’de Sayın Genel Başkanla birlikte Taşıyıcılar
Kooperatifini ziyaret ettik, ki o taşıyıcıların hepsi
çiftçi kökenlidir ve yüzde 99’u AKP’ye oy vermiştir. Hepsi, anahtarlarını,
Sayın Başbakana, Maliye Bakanına teslim etmek için anahtarları salladılar.
Sanıyorum Türkiye'deki birçok taşıyıcı da aynı durumda. Türkiye'nin
gündeminin bu olması lazım. Çitçinin mazotunu nasıl indirebiliriz?
Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki mazot bu fiyatta değil, hepsi vergi. Hani,
söz vermiştiniz… Türkiye’nin gündemi bu olması lazım. Bakın, AKP Hükûmeti IMF’e
ne söz vermiş? Emekliye fazla zam yok. Peki, emekliye vermiyorsunuz, çiftçi
bitmiş, işçi bitmiş, memur bitmiş, kime veriyorsunuz? Birazdan gensoru
görüşmelerinde belli olacak o, kime verilip verilmediği burada görüşülecek.
Yandaş tekel oluşturmaya veriyorsunuz kaynakları, yandaş tekel oluşturuyorsunuz
yandaş, hem de kamu bankalarının kaynaklarını veriyorsunuz; ortak olarak da
gidip dışarıdan, Katar’dan, şeyhlerden, başkalarından kaynak bulup yandaş tekel
oluşturmaya kalkıyorsunuz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, sanıyorum, hepiniz bu üç günlük
tatilde –cumartesi, pazar ve bayramdan dolayı- kendi illerinize gittiniz,
çiftçilerin, vatandaşın ne kadar zor durumda olduğunu biliyorsunuz. O zaman,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi, suni gündem olarak, AKP’nin getirdiği
gündem olmamalı, Türkiye’nin gerçek gündemi burada konuşulmalı. Bakın, bir de… Çok kısa bir zaman kaldı, sizleri fazla germek
istemiyorum ama bunları da burada konuşmak lazım, bu yüce Meclis bunların
konuşulması gerektiği bir Meclistir. Ben Eskişehir milletvekiliyim. Eskişehir
Spor şampiyon oldu. Burada… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tebrik ediyoruz. H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Çok teşekkür ederim. Tabii Kocaeli Spor’u, Antalya Spor’u, taraftarlarını da tebrik
ediyorum. Tabii, şampiyonluğu kaçırmış olan takımlarımızın taraftarlarına da,
inşallah, bir dahaki sene onlar da Süper Lig’e çıkarlar. Bu arada bunu söylemek
istiyorum ama şurada bir üzüntümü de açıkça ifade etmek istiyorum: Eskişehir Milletvekili
Sayın Unakıtan Maliye Bakanımız, TOKİ konutlarının
veyahut da başka etkinliklerde devletin gücünü kullanmak suretiyle, bunu
siyaset aracı yapmak suretiyle sportif faaliyetleri de kullanma gibi bir
girişim içerisinde. Bunlar yanlış şeylerdir. Devletin gücünü… Babanızın parası
değildir. O makamlara herkes gelir, herkes gider. Vatandaşın vergisiyle,
gücüyle gelinen makamlardır. O geldiğiniz makamları yerel seçimlere dönük
olarak bir takımın şampiyonluğunu kullanmayı da, kullanmak istenmesini de yadırgıyorum;
bu arada da bunu ifade etmiş oluyorum. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, hepinize sonsuz
saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (DSP, CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli. Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit. Sayın Macit, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım, çünkü bu hafta
gensoruyla ilgili bir görüşme birazdan gerçekleşecek. Gerçekten, Türkiye’nin,
yolsuzluklarla ilgili, birtakım olayların ve yolsuzlukların üzerinin
örtülmesiyle ilgili son dönemlerde yaşanan sürecin, umarım bu gensoru açığa
çıkması, aydınlanmasına bir fırsat olur diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, gensoru görüşmelerinde sanırım kamu
bankalarının ilgili şirkete sağlamış olduğu kredilerin nasıl açıldığı, niçin
kamu bankalarının açtığı bir bir açıklanır ve ortaya
çıkar diye düşünüyorum. AKP iktidara geldiğinden bu tarafa yaklaşık altı yıldır bankaların
özelleştirilmesi sonucu birçok bankamız yabancılara satıldı. Kamunun elinde
kalan iki kamu bankası ne yazık ki bu özelleştirme uygulamasına kredi verdi.
Niçin özel bankalar veya yabancılara satılan bankalar, yabancıların elinde olan
bankalar bu krediyi açmadı? Sanırım, bunları tek tek
burada irdeleriz. Değerli arkadaşlar, Demokratik Sol Parti döneminde biz kamu
bankalarıyla ilgili görev zararlarını kaldırmıştık. AKP İktidarı beş yıl sonra
tekrar kamu bankalarındaki görev zararını getirmek üzere bir uygulamayı
başlatmış durumdadır. O gün kamu bankalarını görev zararıyla eleştirenlerin
bugün kamu bankalarını bu hâle getirmeleri anlamlıdır, düşündürücüdür. Değerli arkadaşlar, bu konular, gensoruyla ilgili konular,
sanırım, burada açık bir şekilde, şeffaf bir şekilde ele alınacak ve her şey
gün yüzüne çıkacaktır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, lehinde söz aldım, çünkü,
Türkiye’de bir istikrar var. Hani, Sayın Başbakanın, Hükûmet
yetkililerinin, her platformda “istikrar var” söylemleri ve istikrarın olduğunu
vurgulamaları anlamlıdır. Gerçekten Türkiye’de bir istikrar geldi. Nasıl
istikrar geldi? Türkiye Büyük Millet Meclisinde, istikrarın devamını sağlamak
için ha bire yasa çıkarıyoruz. Son, işsizliği önlemek, istihdamı sağlamak adına
bir yasa çıkardık, yasanın içerisine, hemen, SSK primleri ve BAĞ-KUR
primlerinin ödemelerinde iyileştirme getirdik. Değerli arkadaşlar, AKP İktidarında SSK ve BAĞ-KUR primlerine
iyileştirme kaç defa yapıldı beş yıllık iktidarınız döneminde, altı yıla
yaklaşan iktidarınız döneminde? Yanılmıyorsam 3 defa iyileştirme
gerçekleştirildi. Niçin böyle bir ihtiyaç duydunuz? Değerli arkadaşlar, artık esnaf BAĞ-KUR primlerini ödeyemez
durumda, işveren iş yerinde çalıştırdığı insanların SSK primlerini ödeyemez
durumda. Olağanüstü hâllerde, kriz dönemlerinde, esnafın, işverenin sıkıntıya
düştüğü durumlarda yükümlülüklerini yerine getirmediğinde böyle iyileştirmeler
düşünülebilir, yapılabilir, ama, sizin, altı yıldır
istikrar var dediğiniz bir süreçte 3 defa bu primlere iyileştirme getirilmesi
çok anlamlıdır. Yani, istikrarın ne kadar olduğunu, siz, burada, kendiniz,
kendi önerilerinizle belgelemiş oldunuz. Değerli arkadaşlar, gerçekten Türkiye’de bir istikrar var! Acaba,
siz, Meclisin kapalı olduğu günlerde, tatil olduğu günlerde halkın içine
gidiyor musunuz, seçim bölgelerine gidiyor musunuz, halkın içindeki istikrarı
görüyor musunuz? Değerli arkadaşlar, köylü toprağını sürmek için tarlasına
gidemiyor, yani, orada bir istikrar var! Yani, çiftçi, kahvede oturuyor,
tarlasına toprağına gitmiyor, gidemiyor. İstikrarı getirmişsiniz! Yani zahmet
edip de çalışma zahmetine… Çalışma şartı kalmamış artık çünkü gidemiyor. Değerli arkadaşlar, esnafı ziyaret ettiniz mi? Esnaf artık iş
yerlerinde bulmaca dolduruyor, yani müşterisiyle, gelen insanlarla uğraşma
zahmetinden kurtulmuş; iş yerini açıyor ve bulmacasını dolduruyor; zihnini,
bilgisini geliştiriyor. MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Yazar kasa… Yazar kasa… HASAN MACİT (Devamla) – Siz gittiniz mi? Gittiniz mi? MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Gittik. HASAN MACİT (Devamla) – Seçim bölgenizde esnafları ziyaret ettiniz
mi? Esnafın istikrarını gördünüz mü? Çiftçinin istikrarını gördünüz mü? Yeni yeni meslek dalları ihdas edildiğini gördünüz mü?
Nakliyecilerin motorin koyamadıkları için kamyonlarına 10 numara yağ
koyduklarını ve yol boyunca “Yağ satılır.” tabelalarını gördünüz mü Sayın
Vekilim? Değerli arkadaşlar, istikrar gerçekten sağlanmış! Yaşanmış bir
öyküyü burada kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum: Burdur’un Kozluca
kasabasında, Allah rahmet eylesin, Deddir Veli isimli
bir vatandaş vardı. Bir gün bir bayan eşini sormuş “ne yapıyor” diye. Küfürbaz
birisiydi, küfrü sallamış ve demiş ki: “Ya, evde un yok çocuklara ekmek pişirsin,
evde yağ yok, tuz yok yemek pişirsin; senden de iyi, benden de iyi, ağanın,
beyin karısından da iyi.” Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’deki geldiğimiz süreç, bugün
Türkiye’de yaşanan istikrar ne yazık ki böyle bir istikrar. Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın dün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma
Bayramı’na katılamadığını, rahatsız olduğunu basından öğrendik. Geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz. Allah tez elden sağlığına kavuştursun. Ama bir şeyi
daha gördük: İnsan fanidir, insan hastalanabilir, insanın ne zaman
hastalanacağı, nasıl hastalanacağı belli olmaz ve Sayın Başbakanın, 2002
yılında Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit’in hastalığıyla ilgili söylemiş
oldukları sözleri ben burada tekrar etmek istemiyorum. Çünkü o seviyeye inmek
istemiyorum. İlahî adalet onun da rahatsız olmasını sağladı ve bugün, onu
gördük ki… (AK Parti sıralarından gürültüler) ALİ KUL (Bursa) – Ayıp, ayıp! LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ayıp, ayıp! HASAN MACİT (Devamla) – O zamanki Sayın Başbakanın, hasta denilen
Başbakanın beş yüz basamak merdiveni bayramda nasıl çıktığını, nasıl bayram
kutlamalarına katıldığını o zaman izledik; işte, Türkiye’nin yönetim
anlayışıdır; işte, Türkiye’nin devlet etme anlayışıdır. Bu nedenle, Sayın Başbakana da Allah’tan şifa diliyoruz, bir an
önce iyileşmesini ve sağlığına kavuşmasını diliyoruz. Değerli arkadaşlar, sayın AKP
milletvekili arkadaşlarımızın, kredi kartları borçlarından dolayı Merkez
Bankasında kara listeye alınan 1 milyonun üzerindeki yurttaşlarımızın
borçlarını ödemeye yönelik bir iyileştirme, bir düzenleme yaptıklarını, yapıyor
olduklarını basından öğreniyoruz. Yani burada da bir istikrarın olduğunu, yani
insanlarımızın artık borçlarını ödeyemediklerini, ödeyemedikleri için yeni
düzenlemelere ihtiyaç olduğunu görüyoruz, yaşıyoruz. Yani kısacası, adı
konulmamış bir kriz, adı konulmamış bir sıkıntı almış başını götürüyor. Ama sayın Hükûmet yetkilileri, her
platformda, sağ olsunlar, istikrarın var olduğunu ve istikrarın devam etmekte
olduğunu söylüyorlar. Bir şey daha söylüyorlar: Hep bu olumsuzlukları
yaratanların başkaları olduğunu, sanki iktidar onlar değil, muhalefetmiş gibi,
eleştirileri altı yıldır devam ettiriyorlar. Sayın arkadaşlar, AKP
milletvekilleri ve yönetimi, siz iktidarsınız, siz eleştirme makamı değil,
çözüm bulma makamısınız ve çözüm bulunması için, burada, getirilen yasal
düzenlemelerle -tartışılarak- Türkiye’yi çözümsüzlüğe değil, çözüme götürecek
kararların alınmasını sağlamak zorundasınız. Sözlerime burada son verirken, bu Danışma Kurulunun lehinde
olduğumuzu vurgular, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit. Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Danışma Kurulu kararı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tabii, bağımsız bir milletvekili olmanın
sıkıntılarını yaşıyoruz. Çünkü, çok önemli bulduğumuz
konularda söz hakkımız yok. Önerge veriyoruz, AKP’li grup başkan vekilleri
bakıyorlar, hangi maddede benim önergem varsa, gidiyorlar, o maddeyi baştan
sonuna kadar tümüyle değiştiriyorlar, bir veya iki harfini değiştiriyorlar,
öyle bir önerge veriyorlar, ondan sonra madde de burada onaylanınca, efendim,
madde yeniden kabul edildi, dolayısıyla önergeye de işlem yok şeklinde… Konuşma
haklarımız elimizden alınıyor. Denilebilir ki: “Efendim, siz konuşuyorsunuz.”
Tabii ki konuşacağız, çünkü, muhalefet konuşur sayın
milletvekilleri, iktidar konuşmaz, iktidar icraat yapar; bu, Meclisin kurulduğu
tarihten bugüne kadar var olan şeydir. Bir de, Sayın Başkan Başkanlık Divanında otururken bazı
isteklerimi burada dile getirmek istiyorum. Sayın Başkanım, Türkiye Büyük
Millet Meclisi komisyonları usulüne göre çalışmıyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, komisyonlar, maalesef İç Tüzük’ü rafa kaldırmışlar. İç Tüzük’ün
35’inci maddesinde der ki: “Komisyonlar kendilerine havale edilen kanun tasarı
ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul edebilirler.” İlgili buldukları
maddeler arasında birliktelik sağlayabilir, ama kendileri kanun teklif
etmezler. Ama sizler de görüyorsunuz ki, efendim, 3 maddelik bir kanun tasarısı
bir komisyona gidiyor 100 madde olup çıkıp geliyor. Böyle olmaz sayın
milletvekilleri. Sayın Başkanım, bunları bence önleyin. Bunları önlemek zatıalinizin görevine düşer. Ayrıca, komisyonlarda tartışılmayan konular, buraya gelip son anda
önergeyle giriyor. Sayın Başkanım, bu davranışlar Türkiye Cumhuriyeti
devletinin maliyesini iflasa götürür. Bakın, perşembe günü, burada, yabancı
dövizle yapılan ihalelere son anda bir önerge getirdiler, bunlara ek ödeme
getirildi. Siz de bilirsiniz ki, Özal iktidarı zamanında, 1989 yılında
otoyollara bir fiyat farkı verildi, o zaman 9 katrilyon lira bir para verildi,
1989 yılında tamamlanmış otoyollara verildi ve bugünkü o ekonomik iflasın en
baş nedeni oydu, çünkü o zaman faizler yüzde 100’lerin üzerindeydi. Şimdi, burada, son anda, birtakım grup başkan vekillerinin çıkıp
da bir yandaş müteahhitlere “Efendim, işte, bunlara
fiyat farkını ödeyelim.” demesi… Karadeniz Otoyolu için mi verdiler bunu veya
hangi otoyolları için verdiler, onu da bilmiyoruz. Dövizle yapılan ihaleler
için verdiler. Bir anda devlet 5-6 katrilyon bir yükün altına sokuluyor bir
önergeyle. Sayın Başkanım, bu devletin maliyesi böyle iflas ettirilir. Bunun,
bence, ciddiyetle üzerinde durmak lazım. Komisyonlarda tartışılmayan, hiç
konuşulmayan birtakım hususları iktidar partisinin grup başkan vekilleri hemen
bir önergeyle buraya son anda şey ediyorlar, ne önergeyi verenler biliyor, ne ne anlama geldiğini biliyor, ne komisyon biliyor, ne hükûmet biliyor, iktidar partisinden de geldiği için “uygun
görüşle” diyor ve kabul ediliyor. Bunlar, ülkenin başına çok ciddi sıkıntılar
açabilecek davranış biçimleridir. Ben, geçen gün burada bana karşı yapılan saldırıyla ilgili,
gittim, televizyon filmini seyrettim. Bakın, sayın milletvekilleri, bir tek
görüntü yok. Bu demektir ki, televizyonda, bize burada yapılan saldırıların
hepsi silindi. Sayın Başkanım, bu Meclisin yönetimi size aittir. Buradaki bütün olayların televizyonlara kaydedilmesi lazım. Yarına
burada olacak anormal olayların sonuçlarının günahı size ait olur. Bunları
gizlemeyin. AKP’li milletvekillerinin veya grubunun bu kadar
bu Meclis yönetimi üzerinde baskısının hissedilmemesi lazım. Burada her şeyin şeffaf
olması lazım. Burada bize saldırı yapılıyor, bir tek televizyonda bir
tek görüntü yok. Peki, kim bunları tespit edecek? Buradaki milletvekillerinin
can güvenliği nasıl sağlanacak? Burada şeffaflıktan neden bu kadar kaçınılıyor,
ben anlamıyorum. Bu, gerçekten bu Parlamentonun çalışmasını da sıkıntıya
sokuyor, bu Parlamentoda görev yapmanın güvenliğini de ortadan kaldırıyor. Onun
için, lütfen, bu televizyonlara müdahale edilerek görüntüler silinmesin, burada
cereyan eden bütün olaylar televizyonlara alınsın, halk bunları görsün. Neden,
neyi, kimden neyi gizliyoruz? Geçmişte, biliyorsunuz, bu Parlamentoda bir milletvekili
arkadaşımız şehit edildi. Dolayısıyla, bu gibi olayların olmaması için, bazı
şeylerin olmaması için buradaki her türlü görüntünün silinmemesi lazım,
buradaki çalışmaların görüntüye alınması lazım değerli milletvekillerim. Ama
yani böyle yapılırsa, o zaman, yani tamamen bir grubun baskısıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kapalı bir dikta rejimi hâlinde bir çalışma sistemini
gösterecek. Bunun da kime ne fayda getireceğini bilmiyorum. Şimdi, değerli milletvekilleri, geçen hafta Tunceli’ye gittim.
Yani, bir vatandaşı yolda aldım -Ovacık ilçesi Munzur Millî Parkı içinde olan Yaylagünü köyünden- dedi ki: “Sayın Milletvekilim, bizim
köyümüzün yolu yok.” Munzur üzerine bir tahta atmışlar -tabii, Munzur çok büyük
bir nehir- ondan sonra, vatandaşın çocuğu nehre düşmüş. “Ama,
Allah’tan çocuğum ölmedi, boğulmadı.” dedi. Yani artık, bu
21’inci yüzyılda, mümkün olduğu kadar, hizmete ihtiyacı olan bu yörelere el
uzatmak lazım. Bana diyorlar ki: “Sen otuz seneden beri parlamentersin,
niye hizmet yapmadın?” Değerli milletvekilleri, tabii ki iktidar, doğru dürüst bir
iktidar partisinde milletvekili olmadım, muhalefet partilerinde oldum. 1991’le
1995’te oldum, o zaman da bizim oralarda çok yoğun terör eylemleri vardı. Biz
kendi ilimize gittiğimiz zaman önümüzde özel tim arabası, arkamızda özel tim
arabası… Birçok araçlar yakıldı, Bayındırlığın araçları yakıldı, bu memleket bu
durumlara geldi. Bu durumları atlattıktan sonra bu bölgelerde
ciddiyetle hizmetleri yapmak lazım. Yani sizin de herhâlde vicdanınız sızlar, yani adam dedi ki:
“Bizim köyde yol olmadığı için, 3 hastayı doktora kavuşturamadığımız için, 3
vatandaşı geçen sene, evvelki sene kaybettik.” Ben bunları, vatandaşın
düşüncelerini… İşte, Ovacık’ın Yaylagünü köyü;
Munzur’un üzerinde köprü yok. Ayrıca da millî park; millî parkta da orman
idaresi bırakmıyor doğru dürüst bir yol yapılmasına. Bunun bir çaresini bulmak
lazım. Türkiye'nin en büyük millî parkı Tunceli Ovacık Vadisi’ndedir. Maalesef,
o Ovacık Vadisi’nde bir hizmet yapılmıyor. Yani, bu millî parkın o yöre halkına
birtakım getirisi olması lazım ama bunlar da yapılmıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, zaten, aşağı yukarı kaç haftadır
burada hiçbir soru cevaplandırılmıyor. Çok sorduğumuz ciddi sorular
cevaplandırılmayınca da artık, fiilen İç Tüzük’ten bence o soru sorma işlemini
kaldırmak lazım. Yani, İç Tüzük fiilen işlemez bir hâle sokuluyor. Bence tabii,
Sayın Meclis Başkanımızın bu gibi konulara el koyması lazım. Evet,
gruplara da müdahale etmesi lazım. Yani bu Meclisin denetim görevini
yapması lazım. Denetim de tabii, sayın milletvekilleri, sizden de rica
ediyorum… Bakın, milletvekilliği çok onurlu ve çok soylu bir görevdir bana
göre. Bu onurlu ve soylu görevi yaptığımızın farkına varabilmemiz için her
şeyde doğruları yapmamız lazım. Şimdi, bugünkü gensoru… Nedir? Bir kişi, Hükûmetin
başı gidiyor, Hükûmetin emrinde olan iki bankadan,
375’er milyon dolarlık, kendi yandaşları olan bir şirkete kredi veriyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde olmayan bir şey. O zaman,
şimdi, vatandaşın birisi gelse, gitse bir Ziraat Bankasına, bir Halk Bankasına,
bir Vakıflar Bankasına “Ya, bana da bir 50 bin dolar kredi ver.” dese verilir
mi? Verilmiyor çünkü çok büyük külfette formaliteler aranıyor. Şimdi, burada
yapılan, açık ve seçik bir görev suistimalidir,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kaynaklarının yandaşlarına aktarılmasıdır.
Bence bu gibi eylem ve işlemlerde bulunanların bu Parlamento
tarafından şiddetle cezalandırılması lazım. Değerli milletvekilleri, bu, devleti koruyacak, burada
milletvekilliği yeminini yapmış, namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş
insanların vicdanlarının sesini dinleyerek verdikleri oylarla ancak geçerli
olabilir. Biz diyoruz ki “Evet, bir siyasi partinin milletvekili olabiliriz ama
hakkaniyet ve adalet bir şeyi gerektiriyorsa ona riayet etmek lazım.” İslam
dininin özü de dürüstlük gerektiriyor. Zaten İslam dini mensubu olan insanın da
özü dürüsttür, doğru olan şeyi yapar. Yani devletin malına el
uzatanların ellerinin kırılması lazım. Devletin malına el atanlar eğer
benim yandaşımsa, bendense o eli başımızın üzerine öpüp koymamamız lazım; doğru
olan şeyleri yapmamız lazım. Acaba şurada değil de şurada otursaydınız bu
gensoruya nasıl bir oy verecektiyseniz bence onu vermek lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, bitirin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, sayın milletvekilleri, sizlerden
rica ediyorum. Gelin, bu parti baskısından kendimizi kurtaralım. Zaten
Türkiye’nin başına ne geldiyse bu parti baskısı yüzünden geldi. Eğer bir
Başbakan, devletin bankası, kendi emrinde olan bir bankadan 750 milyon dolar
alıp da… Kendisinin mi şirket veyahut da damadının mı o da belli değil. Ben
olsam şimdi, bana ait olmayan bir şirket için rizikoya da girmem yani. Ben
alırsam bankadan krediyi kendime alırım. Niye başkasına alayım yani? Kendime
alırım. Şimdi, böyle bir eylem içinde olan kişilere vicdanımızın sesini
dinleyerek ona göre bir oy verelim. Türkiye’yi ancak böyle büyütebiliriz. Yoksa
“benim adamımdı, senin adamındı” düşüncesiyle hareket ettiğimiz zaman maalesef
burada ne kendimize ne ülkemize ne ailemize ne vatanımıza sağlıklı bir hizmette
bulunamayız. Ben bu düşüncelerimi belirtmek için söz aldım, saygılar sunuyorum.
(DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Genç’in üzerinde durduğu bir
hususla ilgili düşüncemi ifade etmek istiyorum: Komisyonlarda zaman zaman İç Tüzük’ümüzde belirlenen kanun yapma tekniğine çok
uymayan, yeni kanun yapma anlamında ilaveler olmaktadır. Bu gibi durumlarda
Başkanlık komisyon raporlarını iade etmektedir. Bunu bilginize sunmak
istiyorum. İkincisi, Genel Kurulda önerge verilirken komisyonun o konudaki
bilgisinin mutlaka alınmasında yarar var. Yoksa, bir
kanun içerisinde yapılacak bir değişiklik o kanunun bütünlüğüne zarar
verebilir. Yani, mutlaka, Genel Kurul müzakerelerinde komisyonun katılmadığı
yahut olumlu bakmadığı değişiklikleri çok iyi irdelemek lazım diye düşünüyorum. Bir diğer husus: Televizyon kayıtları kesinlikle silinmez. Ne
çekildiyse burada, o kayıtlar televizyonumuzda mevcut durmaktadır. Değerli arkadaşlarım, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir. Şimdi, alınan
karar gereğince “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına
geçiyoruz. Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi
ile ATV televizyonunun satış ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir
grubun lehinde etkin rol alarak yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/3) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz. V.- GENSORU A) Ön
Görüşmeler 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış
ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak
yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) BAŞKAN- Hükûmet? Yerinde. Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 15.5.2008
tarihli 105’inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu
görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır. Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini
okuyorum: Önerge sahipleri adına Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
İstanbul Milletvekili, CHP Grup Başkan Vekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Genel Başkan ve Grup Başkanı Sayın Deniz Baykal, Antalya Milletvekili;
DTP adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik;
Milliyetçi Hareket Partisi adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan. Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum bu kürsüye gelen
ve yolsuzluk konusunu işleyen her AKP milletvekili arkadaşım, bürokrat,
siyasetçi ve iş adamı arasındaki bağlantıları defalarca dile getirmiştir. Bugün
bu kürsüde bürokratın, siyasetçinin ve iş adamının nasıl iki kamu bankasını
hortumladığını göreceğiz. Değerli arkadaşlar, konuşmaya başlamadan önce, acaba Sayın
Başbakanın görevleri nedir diye Başbakanlık yasasına bakma ihtiyacı duydum.
Çünkü bu Parlamentoda Türkiye Cumhuriyeti’nde kim hangi görevde bulunuyor ise
yasalarla tanımlanmış görevleri vardır ve yetkileri vardır. Sayın
Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın, bakanların, genel müdürlerin, müsteşarların
hatta milletvekillerinin görevleri yasalarla tanımlanmıştır. Ben düşündüm,
acaba Sayın Başbakanın görevleri arasında, örneğin ihalelere müdahale etmek
gibi, ihale öncesi iş adamlarıyla görüşmek gibi bir yetkisi, bir görevi var mı,
yok mu diye. Baktım böyle bir görevi yok. Nitekim böyle bir görevi olmadığı
içindir ki, geçmişte Başbakanlık yapan birisinin yine medyayla ilgili bir
olayda ihale öncesi görüşmeler yaptığı için yine bu Mecliste AKP’li
milletvekili arkadaşların da oylarıyla Yüce Divana gönderilmişti. Şimdi, değerli arkadaşlar, Anayasa’mız diyor ki: “Hiçbir kişiye,
kuruma, zümreye, sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Peki, acaba Sayın Başbakana, Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’a tanınmış bir özel imtiyaz var mı ki ihale öncesi ihale
sürecine müdahale etsin? Son derece ağır bir suçlama. Diyeceksiniz ki: “Siz
bunu kanıtlayabilir misiniz?” Evet kanıtlayabiliriz. Ben size bir örnek vereceğim değerli arkadaşlar. Haydarpaşa
Projesi’ni biliyorsunuz. Haydarpaşa Projesi’nde mimari projeleri çizen,
uluslararası üne sahip bir Türk mühendisle, mimarla yapılan röportaj var, o
röportajda bu arkadaşa sorulan soru şu: “Haydarpaşa Projesi’ne siz nasıl dâhil
oldunuz?” Verdiği yanıt şu: “Haydarpaşa Projesi ilk defa 2005 yılının başında
Çalık grubu tarafından bana getirildi.” Bakın ortada bir şey yok, görüşme yok,
yasa dahi çıkmamış ama 2005 yılının ortalarında Çalık grubu bir ihaleyi bu
uluslararası mimara gönderiyor. Ahmet Çalık aynen şunu söylüyor: “Öyle büyük
bir alanda çalışabileyim ki, çok fonksiyonlu bir kentsel dönüşüm projesi
yapabileyim.” Diyebilirsiniz ki, olabilir, bir iş adamıdır, bir proje
çizebilir; hiç itiraz etmeyiz, olabilir ama arkası var. Soruyor gazeteci
arkadaş: “Haydarpaşa Projesi’nin Hükûmet
yetkililerine sunumunda ve sonrasında neler yaşandı?” Hükûmete
sunuyor bakın. “Çalık Holding Hükûmete farklı proje alternatifleri
sundu.” diyor. “Benimle ve bir de Fransız mimarla anlaştı. İki projeyi devlet
yetkililerine sunduk.” Kime sunmuş biliyor musunuz arkadaşlar? “Benim de
katıldığım bu toplantıda Başbakan, Ulaştırma Bakanı ve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı bulundu.” Kim söylüyor bunu? Çalık Holdinge proje çizen mimar
söylüyor, bir dergiye verdiği röportajda söylüyor bunu. Kendisine soruyorlar.
Kendisinin projesi beğeniliyor. “Ne kadar sürede yaparsınız?” “Biz bu araziyi
altı ayda boşaltırız.” Kim söylüyor bunu? Sayın Başbakan söylüyor ve burada
Haydarpaşa’yla ilgili bir gece yarısı bir önerge yasaların arasından geçirildi
ve biz itiraz ettik, geçti. Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başbakanın ihalelere müdahale etme
süreci ve yetkisi nereden kaynaklanıyor? Sayın Başbakan, kim ne söylerse, bilse
ki kendi aleyhinedir, derhâl dava açar ve yalanlama gönderir. Bu olayda bir tek
yalanlama, bir tek dava açma süreci yaşanmamıştır ve değerli arkadaşlar, eğer
bir ülkenin Başbakanı bunu yapıyorsa, önce o Başbakanı iktidar grubunun kendi
vicdanında sorgulaması lazımdır; Sayın Başbakan sizin böyle bir yetkiniz
yoktur, ihalelere bu kadar müdahale etme yetkiniz de yoktur demeniz lazım. Sadece bu mu? Hayır. Sayın Başbakan ile Çalık grubunun bizim
bilmediğimiz, şu ana kadar da keşfedemediğimiz özel ilişkileri var. Haydi damadı anladık, hısımlık, akrabalık var, CEO’sudur o
şirkette. Damat bir yerde çalışabilir ama çalıştı diye o şirkete özel
ayrıcalıklar demokrasilerde sağlanamaz. Özel ayrıcalık sağladığınız andan
itibaren orada “dur” dememiz lazım. Nasıl dur diyeceğiz? Sayın Başbakan, sen
Samsun-Ceyhan petrol boru hattını ihalesiz Çalık grubuna veremezsin dememiz
lazım, buna yetkiniz yoktur dememiz lazım. Veriyorsunuz, ihalesiz veriyorsunuz.
Başka? Bakın, Ofer ve Kuşadası olayını
hatırlarsınız. Kuşadası’yla Sayın Mehmet Kutman ne demişti televizyon ekranlarında: “Yönetmelikle
değiştiremediğimiz şeyde kanun çıkarırız.” Ve kanun çıkardı! Kimin sayesinde
çıkardı? Mehmet Kutman’ın talimatıyla Hükûmet çıkardı. Bana söyler misiniz değerli arkadaşlar: Bir hükûmet
nasıl olur da bir iş adamının taşeronu konumuna gelebilir? Böyle bir şeye
Parlamento nasıl izin verebilir? Buna müdahale etmek, buna vicdani olarak
müdahale etmek bizim görevimiz değil mi? Bakın değerli arkadaşlar, bir belge daha göstereceğim size. AHMET YENİ (Samsun) – Elindeki belge mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, belgeyi göstereceğim. Sayın
Enerji Tabii Kaynaklar Bakanının belgesi. Sayın Bakan… Tabii sadece Başbakan
ayrıcalık tanısa, diyeceğiz ki, haydi Sayın Başbakanın özel bir ilgisi var.
Merak ediyorum, Sayın Enerji Bakanının ne ilgisi var? Sayın Enerji Bakanı
gidiyor, İsrail’de Çalık grubuna ihalesiz iş verilsin diye kulis yapıyor. Şunu kabul ederim: Bir bakan Türkiye Cumhuriyeti iş adamlarına iş
verilsin diye kulis yapabilir, hiçbir itirazımız yok. Ama,
sadece ve sadece “Çalık grubuna iş verin.” derse, orada “bir dakika” dememiz
lazım… AHMET YENİ (Samsun) – Öyle dememiştir. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Çalık” dememiştir. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet… Evet… Sadece onu bulmamız
lazım. Bakın, “gizli” kayıtlı Dışişleri Bakanlığının yazısı. Buraya da
yansıdı bu, buraya da yansıdı. Geliyorum başka bir şeye: Çalık grubu o kadar ilginç bir grup ki
değerli arkadaşlar, sadece bakanlar çalışmıyor, Hükûmet
çalışmıyor, yerel yönetimler de Çalık grubuna çalışıyor. Size onlarca iş
söyleyebilirim. Yüksek Planlama Kurulunun kararıyla iş verildiğini de
söyleyebilirim ama vaktim yok. Nasıl oluyor da bütün bunların hepsi yapılıyor? Bakın değerli arkadaşlar, Çalık grubu öyle bir grup ki devletten
bürokrat alabiliyor. Ne zaman? Çalık ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
arasında gizli sözleşme yapıldıktan sonra. Bir süre sonra o genel müdür
ayrılıp, Çalık grubuna geçiyor. Ortada yasa var biliyorsunuz, yasak bu. Bakın, hâlâ
bakanlık bu bürokrata sahip çıkıyor, hâlâ bakın sahip çıkıyor. Bitmiş artık.
Çalık grubuna, sadece yöneticisi değil, aynı zamanda ortağı olarak geçiyor
oraya. Sadece o mu? Çalık grubunda çalışan bazı bürokratlar da devletin
önemli yerlerine genel müdür olarak atanıyorlar. BOTAŞ’a… Bana söyler misiniz, siyasi iktidarla bu kadar içli dışlı olan bir
iş adamına, siz, kalkıp da, bankaları hortumlarcasına, 750 milyon dolar parayı
gözünüzü kırpmadan nasıl verebiliyorsunuz? Hangi gerekçeyle verebiliyorsunuz?
Hangi ahlaki gerekçeler var bunun arkasında? Bana söylemeniz lazım, millete
söylemeniz lazım. Nasıl oluyor da bu hortumlamalara biz müdahale ediyoruz,
sizin de müdahale etmeniz lazım. Değerli arkadaşlar, bakın sadece para bulmak yetmiyor Çalık
grubuna, bir de yurt dışından para bulmak için uğraşıyorsunuz. Nasıl? Katar’a
gidiliyor. Nasıl gidiliyor? Katar katar Katar’a
gidiliyor. Olur mu arkadaşlar bu? Cumhurbaşkanı,
başbakanlar, bakanlar ne için gidiyorlar? Çalık grubuna kredi bulacağız diye. Allah aşkına söyler misiniz? Bu para nereden geldi biliyor
musunuz? Paranın verildiği, Katar’dan gelen paranın verildiği adresini de
biliyor musunuz? Bir posta kutusu. Arzu eden Ticaret
Sicili Gazetesi’ne baksın arkadaşlar. Peki, bana söyler misiniz değerli
arkadaşlar, bu kişi kim? Firma göndermiyor parayı, bakın, bir şahıs gönderiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre verdim Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir şahıs gönderiyor, 1976 Suudi
Arabistan doğumlu, baba adı Ahmad, anne adı Zeynep,
Türkiye'de herhangi bir aracı, taşınmazı söz konusu değil, sadece vergi
dairesinde numarası var, Ahmad Mohd
Ayal Sayed diye bir yurttaş. Nasıl oluyor da
Türkiye’nin en büyük medya devine ortak olan bir kişinin kimliği bu kadar gizli
kalabiliyor? Bu para kimin? Katar’ın ve Dubai’nin kara para aklama merkezi
olduğunu bütün dünya biliyor. Kimin bu Katar’dan gelen para? Asıl sorgulanması
gereken alanlardan birisi de bu değil mi değerli arkadaşlar? Arkadaşlar, şunu bütün samimiyetimle ve içtenliğimle söylüyorum: Hükûmet bunu AKP Grubundan cesaret aldığı için yapıyor.
“Nasıl olsa benim 340 tane kurşun askerim var, ne yaparsam el kaldırırlar.”
diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Sizden istirham ediyorum: Banka hortumlamasının bu kadar açıkça ve
bu kadar cüretkâr yapıldığı bir tek ortam mevcut. Buna “hayır” deyin, o zaman
size “ak parti” diyelim. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu. Söz sırası, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Sayın Osman Özçelik’te. Sayın Özçelik, buyurun. (DTP
sıralarından alkışlar) Sayın Baykal, özür dilerim, sıra sizdeydi aslında, ben yanlış
yaptım. Bir sonra olur mu? DENİZ BAYKAL (Antalya) – Arkadaşımız çıktı artık, gerek yok, daha
sonra olur. DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, buyurabilir
efendim, sorun yok. DENİZ BAYKAL (Antalya) – Fark etmez. Rica ederim… BAŞKAN – Sayın Baykal “fark etmez” diyor. DENİZ BAYKAL (Antalya) – Lütfen… BAŞKAN – Buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Başbakan hakkında bir gensoru
açılmasına dair önergesi üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gensoru önergesinde belirtildiği gibi, Dinç Bilgin’e ait ATV
televizyonu ile Sabah gazetesinin, Dinç Bilgin’in Etibanktan
doğan borcu nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na geçmesi yani kamu malı
hâline gelmesi üzerine, ATV televizyonu ile Sabah gazetesinin ihale yoluyla
satışına karar verilmiş ve ön yeterlilik tarihi 15/10/2007
olarak belirlenmiştir. 11/10/2007 tarihli gazetelerde
ATV-Sabah Ticari ve İktisadi Bütünlüğü satış ihalesinin katılımcılardan gelen
yoğun talepler nedeniyle yirmi beş gün süreyle ertelendiği haberi yer almıştır.
Bu yirmi beş günlük süre içinde ihaleye yoğun olan ilgi her nedense bir
ilgisizliğe dönüşüyor, geriye üç grubun ihaleye katılacağı haberleri basında
yer almaya başlıyor. Geriye kalan üç grup; Nurol grubu,
Marmara Radyo -ki içinde RTL, İpek ve Sancak grupları var- Turkuaz
konsorsiyumu, Çalık grubunun önderliğindeki Turkuaz grubu. Son ihale aşamasında Nurol
grubu ile Marmara Radyo grubunun ihaleden çekildikleri ve ihaleye sadece Çalık
grubu önderliğindeki Turkuaz grubunun katıldığı
görülmüştür. Kamuoyunun dikkatlerinden kaçmayan bu durum üzerine basında yoğun
tartışmalar gündemi meşgul etmiş, özellikle Marmara Radyo grubundan İpek ve
Sancak Holdingin AK Partiye yakınlıkları bilinen kuruluşlar olması, haklı
olarak ihalede bir muvazaa olduğu izlenimi ve kaygısı yaratmıştır. İpek Holding
daha sonra Kanaltürk televizyonunu satın alarak bu
alandaki iddiasını sürdürmüştür. Eski solcu yeni muhafazakâr Siirtli Ethem Sancak -Sancak Holdingin sahibi- ilaç pazarlamacılığından,
Star televizyonu ile medya dünyasına adımını atmıştı. Yeni Şafak, Star, Zaman,
Vakit gazeteleri ile birçok televizyon kanalının destekleri ile yetinmeyen
Başbakan medyayı bütünüyle kontrol altına alma hevesine kapılmış, damadının üst
düzey yöneticilik yaptığı Çalık grubu ile doğrudan medya alanına girme ihtiyacı
hissetmiştir. Sayın Başbakanın girişimcilik ruhunu takdir etmemek mümkün
değildir. Yoksul bir aile çocuğu iken bu noktalara gelmesinin tesadüflerle
açıklanamayacağı açıktır. Siyaset ve ekonomide yükselmenin kimi yollarının
olduğunu çok erken fark edecek kadar zeki olan Başbakanımızı nasıl takdir
etmeyiz ki! Tabii ki ihaleyi ucuza kapatmak için yüksek ikna gücü kullanılacak,
rakipler elenecekti, öyle yapıldı, boşuna mı Başbakan olunmuştu! Sıra finansman
sağlamaya gelmişti, kamu bankaları ne güne duruyordu! Halkın
kamu veya özel bankalardan 3-5 bin YTL’lik tüketici kredisi almak için alnı
çatlarken damat beyin şirketinden düşük faizli 750 milyon dolarcık
esirgenebilir miydi! Türkiye’de yeni bir durum değil bu. Her iktidarın
kamu olanaklarını kullanarak kendi yandaşlarını zengin etme geleneğinin
devamından başka bir şey değil bu yaşanan. Yoksul halkın ümitleri, hayalleri,
insanca yaşama özlemleri yanında dinî duygularını istismar ederek bir kez
iktidar oldunuz mu müebbeten iktidarda kalmanın her
türlü yolunu denersiniz. Bu yolda devletin kurumlarını ele geçirmek, buralarda
kadrolaşmak ilk adımdır. Sonra, sermaye oluşturmak, paranın ikna gücünü
kullanmak her zaman sonuç alıcı olmuştur. Bu nedenle
sermayeye sahip olmak çok önemli. Yaptıklarınızın, asıl amacınızın
kamuoyunun gözünden kaçırılması, muhalif seslerin bastırılması gerekir. Bunun
için güçlü bir silaha gereksiniminiz vardır, bu da dezenformasyondur.
Yazılı ve görsel medya için en iyi araçtır dezenformasyon.
Çağımız iletişim çağı, milyonlarca insana en kolay ulaşım medya üzerinden
sağlanabilir. İktidar ve saltanatın devamı için bu araçları
ele geçirmekten daha mantıklı bir yol bulunabilir mi! Sayın milletvekilleri, AK Parti ve Sayın Başbakanın yaptığı budur.
Bugün, Türkiye’de yayınlanan her iki gazeteden biri Hükûmetin
kontrolünde, televizyonların çoğu AK Parti yandaşlarının eline geçmiş durumda. Kanaltürkün alınmasıyla bu medya zenginliğine bir halka
daha eklenmiştir, yenilerinin sırada olduğunu düşünüyorum. İktidar olanların
unuttukları bir şey var yalnızca: Hiçbir iktidar kalıcı değildir, en baskıcı
diktatörlüklerin bile diktatörün ömrüyle sınırlı bir yaşama sahip olduklarının
unutulmaması lazım. Tarihe şöyle bir göz atmakta yarar var: Osmanlıda tek
otorite padişahtır. Merkezî otorite ile kullar arasındaki ilişkide saray, her
türlü bilgi ve haberin tek ve tartışılmaz sahibi olarak uzun süre irade
beyanları dışında herhangi bir iletişim kanalına gereksinim duymadan
imparatorluğu yönetiyordu. Batı’da teknolojinin gelişmesiyle, örneğin
Gutenberg’in keşfettiği matbaa, Osmanlı ülkesine siyasal ve dinî nedenlerle geç
geldi. Osmanlılar, Batı’ya oranla matbaa ile yaklaşık 4 yüzyıl, gazete ile 2
yüzyıl sonra tanışabildi. 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren Batı teknik ve
bilim alanında önemli gelişmeler kaydederken, Osmanlılar ekonomik ve siyasal
anlamda geriliyordu. Uluslararası alandaki güç kaybıyla birlikte imparatorluk
sınırları içindeki çeşitli halkların bağımsızlık istekleriyle karşılaşan Osmanlı
çöküş sürecine girdi. Buna rağmen, bütün bu zor koşullara rağmen imparatorluğun
başkenti İstanbul’da 1910 yılında tam yirmi altı gazete yayınlanıyordu. Bugün
aynı kentte, İstanbul’da sadece beş gazete yayınlanıyor. Bu dönemde yayınlanan
gazetelere baktığımızda, işveren ve yönetici konumundaki kişilerin dönemin
devlet yöneticilerine doğrudan bağlı ya da devlet yöneticileriyle yakın
ilişkiler içinde olduğunu görüyoruz. 1923 sonrasında matbuata biçimsel yapı ve işleyiş açısından
baktığımızda önemli bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Çünkü gazeteler büyük
ölçüde yeniden kurulan cumhuriyet rejiminin ve onun önderlerinin tanıtımı
işlevini üstlenmişken, padişahlık döneminde övülenlerin 1923 sonrası
lanetlendiğini görüyoruz. Yani, bu basına da çok fazla güven olmuyor. Bugün
sizi övenin yarın nasıl lanetleyebileceğini de görmeniz bakımından buna vurgu
yapıyorum. 1923-1946 arası tek parti döneminde kapalı ekonominin
egemenliğindeki Türkiye’de herhangi bir şekilde basın özgürlüğünden söz
edilmesi mümkün değil. Bu dönemde gazete sahip ve yöneticilerinin devlet
mekanizmasıyla organik bağ içinde olduğu… Milletvekili olarak atananların
seçtirilmesi söz konusudur ve bunların bir bölümünün gazete işvereni, gazete
başyazarı ve yöneticileri oldukları görülüyor. 1946-1960 döneminde çok partili yaşama geçilmesine rağmen eski
geleneklerden kopuş sağlanamadığı için matbuat hem siyasal hem de ekonomik
olarak devletin denetimi altındaydı. Yine de bu on dört yıl içinde ilk kez
ciddi muhalefet gazetelerinin doğduğu, iktidar ile muhalefet arasındaki
çekişmenin matbuat aracılığıyla, basın aracılığıyla kamuoyuna yansıtıldığı
görülüyor. 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra -sansür açısından basın
için en karanlık bir dönemdir bu dönem- basın anarşi ve teröre karşı çıkmak adı
altında dönemin askerî yönetiminin sözcüsü gibi davranmaya başladı. Yine bu
dönemde medya sahipliği, kitle iletişim araçlarıyla kamuoyunu bilgilendirme
hizmeti verme yerine askerî yönetime yakın olmak amacıyla değerlendirildi.
Medya dışından ekonomi, ticari veya sanayi sektörlerindeki işverenler, ülkenin
en büyük ekonomik işvereni konumunda olan devletle ilişkilerini kolaylaştırmak
için medya organı sahibi olmaya başladılar. Bu aşamada artık gazetecilikte
temel amaç, kamuoyunu bilgilendirmek, kamuoyunun haber alma özgürlüğünü
kullanmasına ve bilgilenmesine katkıda bulunmak değil, sanayinin ve piyasanın
temel ilkesi olan arz-talep mekanizmasına uyarak daha fazla kâr etmek amacı
güdüyordu. Başta Kürt meselesi ve İslamiyet, laiklik meselesi olmak üzere,
Kıbrıs sorunu, Ermeni meselesi, Yunanistan’la, hatta Avrupa’yla ilişkiler,
belki de en önemlisi silahlı kuvvetlerin toplum ve siyasi arenadaki yeri,
konumu ve işlevi sadece bir tek bakış açısıyla, resmî bakış açısıyla ele
alınabiliyordu. Medya, bu konularda toplumdaki tartışma, eleştiri ve sorgulama
taleplerini devletin yasakçı anlayışlarıyla bastırıyordu. Bugün Türkiye’de yayın yapan kitle iletişim araçlarının yüzde 65’e
yakınının iki büyük holdingin denetimi altında olması, toplumun çok renkli ve
çok sesli doğasının medyada tek renkli ve tek sesli bir şekilde hatalı ve
tahrif edilmiş bir çevirisine neden oluyor. Medya mülkiyetinin geri kalan
kısmının da yine İslamcı ya da sağcı, milliyetçi büyük ve orta çaplı holdingler
tarafından kontrol edilmesi, basın özgürlüğü açısından büyük bir engel teşkil
etmektedir. Basının özgür olduğu söylenir, basının özgürlüğünden dem vurulur.
Sözü edilen özgürlük, iktidar ve sistem sözcülüğü özgürlüğüdür. Muhalif basın,
halktan ve özgürlüklerden yana gerçek basını bekleyen ise kapatma, para
cezaları, hapis ve sürgünden başka bir şey değildir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin onlarca kararı ile basın özgürlüğü ihlali nedeniyle Türkiye
cezalandırılmıştır. 20 milyon insanın konuştuğu Kürtçenin basın-yayın hayatından uzak
tutulduğu, sosyalist dergi ve gazetelerin kapatıldığı, yayıncı ve yazarın
tutuklandığı uzun karanlık dönemden kısmi de olsa özgürlüklerin
kullanılabildiği bir sürece geçiş... Bu kez kartelleşen medyayla gerçekler
halktan kaçırılmakta, muhalif basın ekonomik güç yetersizliği nedeniyle
kitlelere ulaşamamaktadır. Resmî ideoloji ve iktidar propagandacısı medyaya halkın
birikimleri peşkeş çekilmekte, muhalif basın susturulmaktadır. Kürt basını…
Birçok kapatmadan ve dağıtımının engellenmesinden sonra bugün yeniden yayına
başlayan “Alternatif” adlı günlük gazetenin benzer engellerle karşılaşmamasını
diliyoruz. Kürtçe yayınlanan günlük “Azadiye Welad” gazetesi dağıtıcısı çocuklar köşe başlarında
sıkıştırılmakta, dövülmekte, tehdit edilmektedirler. Azadiye
Welad gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü cezaevinden
yeni çıktı. Haftalık “Yedinci Gün” gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Ali Turgay üç
gün önce cezaevine kondu. Nokta dergisi, “Sarıkız” ve “Ayışığı”
kodlu askerî darbe planlarına dair günlükleri yayınlaması üzerine dergi
basılarak tüm dokümanlarına el kondu ve sahibi hakkında ceza davası açıldı.
Baskı altında yayın yaşamını sürdüremeyen dergi kapanmak zorunda kaldı.
Derginin sahibi ve genel yayın yönetmeni yargılamadan sonra beraat etti. Ancak
darbe planlayıcıları hakkında bugüne kadar herhangi bir soruşturma bile
yapılmış değil. Sayın milletvekilleri, basını ele geçirme girişimi iktidar
partisiyle sınırlı değil. Hazineden aldığı milyarlarca YTL tutarındaki yardımı
parti propagandası yapsın diye, muhtemelen yasal kılıfını da hazırlayarak, Kanaltürk televizyonuna aktaran CHP’nin tutumu da bundan
farklı değil. Kanaltürkün sahibi ve Yayın
Müdürü, televizyonda yaptığı bir röportajda ağlamaklı bir sesle “Televizyonunun
satılması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının kendisine
geçmiş olsun telefonu bile açmadığını oysa CHP’ye bu kadar hizmet ettiğini”
yakınarak anlatıyordu. Yani televizyonlar sadece iktidar partilerinin değil,
güçlü ise, ekonomik gücü varsa muhalefet partilerinin de hizmetine girebiliyor.
CHP’nin, Başbakan hakkında verdiği gensoru önergesi gerekçesinde
belirtilen konuların tamamının doğru olduğu inancındayız. AK Partinin, karanlık
ekonomik ve siyasi ilişkiler içinde olduğu artık gizlenemez bir düzeye
çıkmıştır. DTP olarak, siyasi partilerin darbeler yoluyla, kapatma
davalarıyla veya gensoru önergeleriyle düşürülmesinden çok halkın gücüyle ve
demokratik metotlarla iktidardan uzaklaştırılmasından yana bir siyasi görüşe ve
eğilime sahibiz. Bunun yapılabileceğine inanıyoruz. AK Partinin iktidardan
düşürülmesi konusunda, bunu gerçekleştirme gücü olan tek partinin de Demokratik
Toplum Partisi olduğuna inanıyoruz, bu güçte olduğumuza inanıyoruz. Bu nedenle gensoru önergesinde oy kullanmama düşüncesinde
olduğumuzu açıklıyor, grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik. Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve
Grup Başkanı Sayın Deniz Baykal’da. Sayın Baykal, buyurun. (CHP sıralarından ayakta alkışlar) CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın milletvekilleri, bu gensoru görüşmesinin alışılmış, sıradan
bir gensoru müzakeresinin ötesinde bir önem taşıdığına önce dikkatinizi çekmek
istiyorum. Şunu herkesin bilmesini isterim ki: Bugün, burada gündeme getirmiş
olduğumuz konu, siyasi hayatımızda zaman zaman ortaya
çıkan siyasi tartışma konularından herhangi birisi değildir. Bu
konu, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde gensoru olarak görüşülüyor;
inanıyorum bundan sonra çok değişik zeminlerde uzun bir süre Türk siyasi
hayatının bir temel ilgi konusu olmaya devam edecektir ve bu konu, sadece kendi
içeriğiyle ilgili olarak değil, Türkiye’deki siyasal yaşamın bir anlamda
röntgeninin çekilmesine fırsat verişiyle de çok büyük önem taşıyacaktır. Böyle
bir tarihî oturumun içinde olduğumuza inanıyorum. Bu gensoru müzakeresi,
siyasal hayatımızda belki hukuki hayatımızda, bundan sonraki dönemlerde de sık sık referans alınacak bir görüşme olacaktır. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın bugün bu görüşmede
bulunmasını çok isterdim -rahatsızlığını üzüntüyle öğrendim, kendisine geçmiş
olsun dileklerimi, şifa dileklerimi ifade ediyorum- keşke Sayın Başbakan burada
olabilseydi, ona bu konuyla ilgili doğrudan bazı soruları sorabilmeyi isterdim.
Bunu sağlayabilmek için Sayın Başkana ve AKP yönetimine “Gerekirse bu gensoru
müzakeresini Sayın Başbakanın katılacağı bir tarihe kadar erteleyebiliriz.”
dedik ama bir değişiklik yapmak mümkün olmadı, görüşmeyi sürdürüyoruz. AHMET YENİ (Samsun) – Haftaya bir daha verirsiniz. DENİZ BAYKAL (Devamla) – Ama Sayın Başbakanın da bu tutanaklardan
konuyu izleyeceğine ve üzerine düşen açıklamaları zaman içinde yapacağına
inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, Sabah-ATV satışı sadece bir ticari olay
olarak değil, onun çok ötesinde bir büyük konu olarak toplumumuzda ilgiyle
izlenmiştir. TMSF, Sabah-ATV konusunda belirlediği takvim istikametinde bir
satış operasyonu gerçekleştirmiştir ve şunu hep birlikte görmüşüzdür ki: TMSF’ye yönelik olarak hem dünya çapında hem Türkiye’de
ciddi pek çok firma, bu alanda iddialı, kapkaç değil işin esasıyla ilgili pek
çok firma yakından ilgi göstermişlerdir. Dünya çapında basın kuruluşları
Sabah’a ve ATV’ye sahip çıkmak istemişlerdir.
Türkiye’de pek çok değerli iş adamı, güvenilen, saygın, ne yaptığı bilinen iş
adamı bu konuya içtenlikle ilgi göstermiş, hazırlık yapmış, proje geliştirmiş,
harcama yapmış ve konuya yönelik olarak ciddi bir çaba sergilemiştir.
Kamuoyumuz da bunu dikkatle izlemiştir. Böyle bir ilginin şaşırtıcı bir tarafı da yoktur çünkü söz konusu
olan Türkiye'nin ikinci büyük medya grubudur. Türkiye’de
artık herkes ülkenin ekonomik, stratejik, siyasal öneminin, dünya çapında
değerinin farkında. Böyle bir tablo içinde bir medya grubuna yön vermenin
olağanüstü önem taşıdığını, sadece sıradan ticari bir operasyon olmanın
ötesinde Türkiye’yi yönlendirebilme açısından fevkalade değerli bir fırsat
olduğunu herkes görüyor, değerlendiriyor ve bu çerçevede konuya önemle
yaklaşıyor idi. Bu yüksek ilgi ki, yani on kadar firma, beşten fazlası yabancı
olmak üzere on kadar ciddi firma bu konuya yönelik teklif geliştirmiştir,
harcama yapmıştır, konuya sahip çıkmak girişiminde bulunmuştur. Ama ilgi çekici bir tabloya tanık olmuşuzdur: Bu on firma, bütün
toplum, medya ve iş çevreleri onların ilgisini yakından bildiği ve izlediği
hâlde ilginç bir manzara kendisini göstermiştir ve ön yeterlik alma süresi…
“Yoğun talep var. Ön yeterlik almak isteyen çok firma var. O nedenle ön
yeterlik süresini uzatıyoruz.” ilanlarından sonra ön yeterlik almak için müracaat
eden firma sayısı birdenbire üç firmaya inmiştir. Pek çok firma, bu konuya
ciddi ilgi gösterdiğini bildiğimiz firma ön yeterlik alma gereğini duymamıştır.
Ön yeterlik alan üç firmadan ise iki tanesi ön yeterlikten sonra vazgeçmişler
ve tek firma kalmış; o tek firma da Sabah ve ATV grubunu kendi teklifiyle almak
imkânına sahip olmuştur. İlginç bir süreç. Bu sürecin izah edilmesi lazım,
anlaşılması lazım. Yani bu süreçte,
pek çok kişinin, başta Başbakanın bizzat kendisinin konuya ilgi gösteren önemli
insanlarla, iş adamlarıyla yabancı yatırımcılarla bire bir temaslar kurduğunu
biliyoruz. Bu temaslarda… Ben Başbakanın yüzüne şu soruyu sormak isterdim:
Sayın Başbakan, konuştuğunuz iş adamlarına, siz hiç “Bu işten vazgeçin.”
dediniz mi demediniz mi? Herhangi bir iş adamına, siz, Sabah-ATV alımı konusuna
ilgi duymaktan vazgeçmesi telkinini yaptınız mı yapmadınız mı? Bu soruyu sormak
istiyorum. Bu sorunun cevabını, keşke burada olsaydı da Başbakandan
alabilseydik. Değerli arkadaşlar, bu, çok önemli bir sorudur. Bir devlet
ihalesinde bir Başbakanın ihaleye ilgi gösteren iş adamlarıyla bire bir
görüşmeler yapması ve bu görüşmelerde bazılarına “Sen katılma.” demiş olması
olağanüstü önemlidir. Sadece siyasi olarak değil, sadece ahlaki olarak değil,
hukuki olarak da büyük önem taşır. Bunların hepsini yaşayacağız, hiç telaş
etmeyin. Bu, uzun bir süreç, yeni başladı. Bunların hepsini göreceksiniz, hiç
telaş etmeyin. Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben, çok somut olarak sormak
istiyorum Sayın Başbakana: Ön yeterlik başvuru süresi 19 Kasımda sona erdi.
“Yoğun talep var.” denilen müracaat artışı orada beklendi. Adı geçenler ön
yeterlik için girişim yapmadılar. Şimdi, bu son günden beş gün önce 14 Kasım 2007 günü Sayın
Başbakan siz, Prag’a hareket etmeden önce Ankara’da VIP salonunda bu işe talip
bir iş adamı ile baş başa görüştünüz mü, görüşmediniz mi? 14 Kasım 2007 günü
saat 22.55’te, Prag’a hareket etmeden önce bu konuda talip olduğu bilinen,
bunun için büyük harcama yapmış, geniş imkânları olan, iddialı bir iş adamı ile
bir görüşme yaptınız mı, yapmadınız mı? Bunun cevabını Başbakandan duymak isterdim. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu müdahaleler sonucu Murdoch’la konuştu Sayın Başbakan, başka iş adamlarıyla
konuştu; firmalar birden azaldı, birden kayboldu. İlgilenen firmalar ilgisini
kaybetti ve üç firma yeterlik aldı, bu üç firmadan da ihaleye katılma kararını
alan tek firma oldu. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Başbakanın yaptığı görüşmelerle
ilgili yapacağı açıklamalar büyük önem taşıyor. Geçmişte bu doğrultuda “Görüşmedim.”
deyip sonra, öğleden sonra görüştüğünü kabul ettiği durumları biliyoruz ama ben
gene de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının kendisine sorulacak olan bu kadar
somut bir soruya doğru bir cevap vereceğini umut ediyorum. Bu cevabı bekliyorum
kendisinden. Bu süreçlerin sonucunda teke indi arkadaşlar; herkes teker teker çekildi, tek firma kaldı ve o tek firmaya da bu
verildi. Şimdi, tabii, şunu sorma ihtiyacını hissediyorum: Bundan önce bazı
ihaleler de mesela Telekomünikasyon Kurumunun 7 Eylül 2007’deki üçüncü nesil
telefon ihalesinde Turkcell tek başvuru yapan firma
olarak kaldığı için iptal edilmişti. Son olarak Kiler grubunun İstanbul’daki,
likör fabrikası olarak bilinen arsasıyla ilgili ihale de TOKİ tarafından “Tek
firma kaldı, toplum vicdanı rahatsız.” diye iptal edildi. Şimdi, niçin acaba
burada bu yola başvurulmadı? Bundan önce tek firma kamu vicdanını rencide
ediyor da burada niye etmedi? Bunu da anlama ihtiyacındayım. Değerli arkadaşlarım, bu, işin birinci aşaması; bu, dikkatle
izlenecek, konuşulacak. Bütün o süreçler, o temaslar, ilgilenen insanların
ilgisinin kaybolması, onun altında yatan gerçekler, ilişkiler, sözler, kimler
devreye girdi, hepsi konuşulacak. Bu, olayın bir boyutudur. İkinci boyutu, ihale tek kişiye kararlaştırıldıktan sonra yaşanan
boyutudur yani Çalık grubuna, Sayın Başbakanın damadının yöneticisi olduğu
Çalık grubuna Sabah-ATV ihalesinin 1,1 milyar dolara verilmesi noktasından
sonra yaşanan olaylar. Ne olmuştur? Kredi ihtiyacı çıkmıştır. “Para hazır.”
falan denildiği hâlde, uzun süre, kredi oluşturma çabaları kendisini
göstermiştir. Şimdi, bu süreçte şu soruların aydınlatılmasını istiyorum: İlgili
grup, Çalık grubu bu 1,1 milyar krediyi bulmak için yabancı bir şirketle,
yabancı finans kuruluşlarıyla temas kurmuş mudur, kurmamış mıdır? Bu temasları
sonucunda bir kredi olanağı elde edebilmiş midir, edememiş midir? İki: Yerli özel bankalarla bu doğrultuda bir temas kurulmuş mudur,
kurulmamış mıdır? Yerli özel bankalardan ihtiyaç duyulan kredi alınabilmiş
midir, alınamamış mıdır? Bunların, tabii, aydınlatılması
lazım. Ama net olan bir şey var: İki kamu bankası, Vakıflar ve Halk
Bankaları 750 milyon dolarlık bir krediyi Çalık grubunun emrine amade
kılmışlardır. Şimdi değerli arkadaşlarım, bu krediyle ilgili konuşulacak çok
konu var. Bir defa, bu kredi nasıl bir kredidir? Proje kredisidir. Elinizi
vicdanınıza koyunuz, yıllardır faaliyet yürütmekte olan bir televizyon
kuruluşuyla bir gazetenin devren satılması nasıl bir proje kredisi konusu
olabilir? Burada nasıl bir proje söz konusudur? “Proje” dediğiniz, olmayan bir
üretimin, bir çalışmanın, bir faaliyetin gerçekleşmesini sağlamak üzere ortaya
atılacak bir proje doğrultusunda fizibilitesi hazırlanmış, finansmana ihtiyacı
var, o finansman bir şeklide sağlanarak belli bir periyot
içinde üretime geçip kârlılığını sağlayacağı umuduyla gerçekleştirilen bir mali
işlem değil mi? Burada Sabah, bildiğimiz Sabah; ATV, bildiğimiz ATV. Proje
nerede değerli arkadaşlarım? Bunun neresi proje? “E, canım, proje oluversin,
proje olursa ne olur?” Haa, proje olursa ödemesiz
süre olur. Çünkü bir projenin ekonomik geçerlilik kazanabilmesi için makul bir
süre üzerine yürümemek lazım. E, bu, üreten, satan, reklam alan, ilan toplayan
bir kurum. Burada proje var mı? “Hayır, bu proje kredisi.” Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Bankasının ve Halk Bankasının hangi
kesimlere proje verdiğiyle ilgili resmî yayınlarını inceledik. Hiçbirisinde
“Medya kuruluşlarına proje kredisi veririz.” diye bir şey yok. Yani endüstri
kuruluşlarına var, inşaata var, pek çok alanda proje kredisi veririz diye
saymış ama medya ile ilgili yok. Veriyor! “Proje kredisi” dediğiniz anda, bir
defa olay bu noktaya geliyor. Değerli arkadaşlarım, üç yıl ödemesiz süre -proje kredisi ya- on
yıl vade… E, siz normal verdiğiniz endüstri alanındaki proje kredilerine en çok
iki yıl ödemesiz süre, yedi yıl vade tanıyorsunuz. Buraya nereden bu imkân, bu
bolluk? “Üç yıl ödemesiz süre ve on yıl vade” diyorsunuz. Faiz ne? Libor artı 4,85. Kredi verdiğiniz kuruluş, 2007 yılında
piyasaya tahvil çıkarmış, uluslararası piyasadan 200 milyon dolarlık tahvil
toplamış. Hangi faizle toplamış? Şu andaki faiz yüzde 15 civarı. Siz hangi
faizle oraya kredi veriyorsunuz? 4,85 libor artı yani
7,9 faizle. 7,9 faizle siz Çalık’a veriyorsunuz, Çalık dışarıdan 15 faizle borç
alıyor. Kredibilitesi bu. Bu da hiç onun kredibilitesini
düşürmeden önceki tablo. Değerli arkadaşlarım, 750 milyon dolar kredi almış Türkiye’de
bugüne kadar bir tek yerli büyük kuruluş var mı? Yerli bankaların tek başına ya
da konsorsiyum hâlinde, 750 milyon dolar kredi
verdikleri bir Koç Holding kuruluşu, Sabancı Holding kuruluşu, Eczacıbaşı
Holding kuruluşu… Türkiye'nin büyük holding devlerinin herhangi birisine,
bugüne kadar, Türk finans sisteminde 750 milyon dolarlık bir krediyi verdik mi
bugüne kadar? Hayır vermedik, ilk kez vereceğiz. Kime
vereceğiz? Çalık grubuna vereceğiz. Hangi Çalık grubu? Başbakanın damadının
genel müdür olduğu Çalık grubuna vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en büyük holdingi bu mu?
Hiçbirisi almamış. Buraya veriyoruz. Vatandaş müracaat etti, “En sağlam
teminatı vereceğim -teminata birazdan bakacağız- aynı şartlarla 100 bin dolar
kredi istiyorum sizden.” dedi, libor artı 4,85.
“Hayır vermeyiz.” dediler, geri çevirdiler. E, sen vatandaşa bunu vermiyorsun
ama damada 750 milyon doları bu şartlarla veriyorsun! Değerli arkadaşlarım, Vakıfbank 2008 sonuna kadar, bu yılın sonuna
kadar 1,2 milyar dolar konsorsiyum kredisi geri
ödemesi ile karşı karşıya. Bu ciddi bir olay. Bir
yandan bu 1,2 milyar dolarlık geri ödemeyi yapacak, bir yandan da bir tek
kuruluşa 750 milyon dolarlık bir krediden üzerine düşeni verecek. Değerli arkadaşlarım, teminatı ne bu paranın, bu kredinin?
Sabah-ATV satışının değerinin yüzde 70’i. Niye yüzde 70’i? Yüzde 30’u Katarlı.
Yüzde 70’i oraya verildi, teminat azaldı. Sabah-ATV’nin
yüzde 70’ini 750 milyon dolarlık krediyle kabul ediyoruz. Hesabı nasıl
yapıyoruz? Kredi bedeli ile satış bedelini eş kabul ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, nerede bu üzümün bolluğu? Hangi banka,
kendisine teminat olarak gösterilen bir malın bedelini kredi bedeliyle eş değer
kabul ederek işlem yapar? 100 milyon borç için 200 milyon teminat almadan yola
çıkan bir banka var mı? Burada yüzde 30’unu teminat olarak kabul ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, bakın, TÜPRAŞ’ta
teminat olarak Arçelik ve Migros
hisse senetlerini aldı banka. Şimdi, burada ne aldınız? “E, canım Sabah-ATV’yi alıyoruz zaten.” Sabah-ATV’nin
kendisi alınan paranın teminatı. Başka ne var? Başka bir şey yok. Bakınız, Fitch’in Çalık’ın kredisini
düşüren notunu incelediğimiz zaman görüyoruz ki orada çok açık bir şekilde, Turkuvaz’ın bu borcuna karşılık Holdingin ya da Holdinge bağlı
şirketlerden herhangi birisinin teminatının söz konusu olmadığını ifade ediyor.
Yani uluslararası ortama denilmiş ki: “Biz bunu sadece malın bedelini teminat
göstererek alıyoruz, yoksa kendi mal varlığımızı teminat olarak göstermedik. “ Değerli arkadaşlarım, eğer gösterdiyse o zaman sorulması gereken
soru şu: Acaba Sabah ve ATV daha önce bu bankalardan herhangi bir kredi aldı mı,
almadı mı; ayrıca, bu Sabah-ATV satışından bağımsız olarak bir kredi aldı mı,
almadı mı? Kredi aldıysa o aldığı kredilere karşılık bir teminat gösterdi mi,
göstermedi mi? O teminatlarla bu Sabah-ATV alınışına karşılık gösterilen
Sabah-ATV kendi teminatının bir bağlantısı, bir ilişkisi var mı? Bunlar,
cevaplandırılması gereken çok önemli sorular. Değerli arkadaşlarım, şunu da hemen söylemeliyim: Bu olaydan
sonra, bu işlemin mali teamüllere uygun olmadığı, Fitch’in
aldığı not indirme kararıyla ortaya çıkmıştır, Fitch,
Çalık’ın notunu kırmıştır. Aslında, kırılması gereken not Çalık’ın değil -tabii
o Çalık’la ilgili olarak bu yetkiye sahip- kamu bankalarının, kamu bankalarına
bu işlemi yaptıranların notunun kırılması lazım, asıl yapılması gereken o. (CHP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, burada, bakınız, çok tipik bir çıkar
çatışması durumu var, malum deyimiyle conflict of interest. Bir yandan bankaların genel müdürü Başbakanın
emrinde, Başbakan o genel müdürlerin sicil amiri; öbür taraftan bankanın kredi
vereceği şirketin genel müdürü Başbakanın damadı. Çıkar çatışması, özel ve
kamusal görevler çatışıyor. Böyle bir şey kesinlikle kabul edilemez. Değerli arkadaşlarım, şunu herkesin çok iyi bilmesini istiyorum… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Baykal, bir dakika lütfen. DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bu konular siyasi hayatımızda çok
konuşulmuştur. Geçmiş olaylardan herhangi bir örnekleme yapmak istemiyorum
çünkü bu geçmiş olayların hiçbirisine benzemiyor. Bu kadar kaba, bu kadar açık,
bu kadar sorumsuzca, bu kadar kurallara karşı bir uygulamayı Türk siyasi
hayatında ben hiç görmedim, hiç görmedim. Başbakan diyordu ki: “Halk, hortumlayanların ellerindeki medya
organlarını emme basma tulumba gibi kullanmalarına fırsat vermeyecektir.”
Güzel! “Eskiden sırada hortumcular vardı, şimdi artık yok, hortumlar kesildi.
Hiç duyuyor musunuz “Filanca, filanca bankadan şu kadar götürdü..?” Şimdi ne konuşuluyor? Götürenlerden millete geri alma
dönemi başladı, bu konuşuluyor.”İnşallah, bunların da geri alma dönemi bir gün
Türkiye’de konuşulacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, kamu bankalarıyla oynanmaya başladı mı, bir
iktidarın artık iflah etmez hâle geldiği açıkça görülür. Sadece iktidar
bakımından değil, ekonomi bakımından da en büyük olumsuzluklar, en tehlikeli
gelişmeler kamu bankalarına böyle müdahale edildiği zamanlarda kendisini
gösterir. Maalesef, böyle bir dönem başlamıştır. Çok açıktır ki bu ihale, gerek ihaleye katılan şirketlerin
yavaş yavaş ekarte edilmesi, açıkça, net bir şekilde
çevresinin, eşinin dostunun, yakınlarının, herkesin bildiği bir şekilde “Falan
gün, falan yerde Başbakanla konuştum, bana şunu söyledi.” diye açıkça ifade
edilen yönlendirmelerle, baskılarla ekarte edilmesi sonucunda tek talibe konu
indirgenmiştir ve tek talibe de kamu bankasıyla, karşılığı, teminatı alınmadan,
olağanüstü uygun koşullarda, proje kredisiyle hiçbir ilgisi olmadığı hâlde
“proje kredisi” diye Türk tarihinin, mali tarihinin en büyük kredisi en kolay
şekilde açılmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Baykal, bitirin lütfen. DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bir dakika daha rica edeyim, hemen
bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun. DENİZ BAYKAL (Devamla) – O kredileri veren banka müdürleri, eğer o
verdiği kredi kendi malı olsaydı bir tek kuruşunu verir miydi böyle bir proje
için? Kesinlikle vermezdi. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Devletin parasını
bir avuç insana veriyorsunuz. Yapılan iş nedir? Devletin malı satılıyor. Neyle
satılıyor? Devletin parasıyla satılıyor. Kime satılıyor? Damada satılıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye bunu kabul etmez; bu, demokrasiye
sığmaz; bu, hukuka sığmaz; bu, ahlaka sığmaz; bu, ceza yasalarına sığmaz. Herkesin bu bilinç içinde bu konuya yaklaşmasını diliyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baykal. Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Giresun
Milletvekili Sayın Murat Özkan’ da. Sayın Özkan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış ihalesinde ve ihale
bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak yetkisini kötüye
kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilen gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmaması hususunda yapılan görüşmede MHP Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, ATV-Sabah
İktisadi Ticari Bütünlüğünün satışı için 5 Aralık 2007’de yapılan ihaleye tek
teklif Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve
Yayıncılık Anonim Şirketinden gelmiş, ihaleyi kazanan bu şirket, 22 Nisan
2008’de 1,1 milyar doları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ödeyerek alımı
gerçekleştirmiştir. ATV-Sabah İktisadi Ticari Bütünlüğü kapsamında Çalık grubuna
şunlar satılmıştır: ATV televizyonu, Radyo City,
Sabah, Takvim, Günaydın, Yeni Asır ve Pas Fotomaç
gazeteleri; Bebeğim ve Biz, Sinema, Sofra, Home Art,
Şamdan Plus, Yeni Aktüel, Para, Global Enerji,
Transport, Hukuki Perspektif dergileri ile Merkez Dağıtım Pazarlamanın tüm
hakları ve varlıkları. 1,1 milyar dolarlık paranın 150 milyon doları Katar kökenli Al Wasaeel International Media Company tarafından olmak
üzere, toplam 450 milyon doları iki ortağın öz kaynaklarından karşılanmış,
kalan kısmı da Halk Bankası ve Vakıflar Bankası kasalarından ödenmiştir. Normal şartlar altında, kamu kuruluşundan satın alınan şirketler
için yapılan ödemelerin kredilerinin kamu bankalarından sağlanması durumunda,
hukuki, teknik, ekonomik risk ve meşruiyet açısından ciddi sorunlar
bulunmaktadır. Profesyonel bir banka kredi sağlarken, firmanın kredibilitesine, ödeme gücüne bakar, sonra döner kendi
bankasına bakar, bankanın kaynakları ve likiditesi yeterli midir diye analiz
yapar. Acaba Vakıflar Bankası ve Halk Bankası bu analizleri ciddi bir şekilde
yapmış mıdır? Halk Bankası, sayın milletvekilleri, yetmiş beş yıllık tarihinde
hiçbir kuruma, hiçbir kişiye 125 milyon dolardan daha fazla kredi vermemişken,
ekstra teminat bile istemeden bu gruba 375 milyon doları tek kalemde vermiştir.
Bu hususu yüce heyetinizin ve milletimizin dikkatine sunuyorum. Vakıflar Bankası ve Halkbankın ekstra
teminat talep etmeksizin üç yılı ödemesiz, on yıllık vadeli 370’er milyon dolar
ucuz kredi vererek tarihî rekora imza atmaları sonucu, Başbakan Erdoğan’ın
damadı olan Berat Albayrak’ın CEO’su olduğu grup,
Türkiye’nin ikinci büyük medya kuruluşunun sahibi olma imkânına
kavuşturulmuştur. Halkbank ve Vakıflar
Bankasının kredi koşullarını açıklamaktan neden kaçındığını, bunun nasıl bir
ticari sır niteliği taşıdığını doğrusu milletimiz ve biz merak etmekteyiz. Yabancı ortak bulmak için bu grubun patronunun elinden
tutarak Katar’ı son beş ayda Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve sekiz bakanın
ziyaret etmiş olmaları, Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın
bu grubun Genel Müdürü olarak çalışmakta olması ve Berat Albayrak’ın
ağabeyi Serhat Albayrak’ın Sabah-ATV ihalesini
kazanan şirketin Genel Müdürü ve ortağı olması Başbakanı doğal olarak zan
altında bırakmakta ve ihale sürecinde etkin rol oynadığına dair kuşkuları
artırmaktadır. Sayın milletvekilleri, açıklık ve şeffaflığın bir gereği olarak,
yandaş medya oluşturma amacı güdülerek ihale sürecinde iktidara mensup kişiler
yatırımcıların bir kısmının ihaleye girmekten vazgeçmelerini bir şekilde
sağlamışlar mıdır? Bu kişileri vazgeçirmek için mi ihale tarihi bir ay
ertelenmiştir? İhalede bir katılımcının olması özellikle mi sağlanmıştır?
Küresel krizin tüm finans kuruluşlarını olumsuz etkilemesi yüzünden kredi
bulmakta zorlanan alıcı firmanın ödeme süresi özel olarak iki ay neden
uzatılmıştır? Ödeme yapılmaması hâlinde ihale şartnamesinde yer alan ağır
yükümlülüklerle karşı karşıya kalmaması için kamu bankalarına kredi vermeleri
için siyasal baskı ve yönlendirme yapıldı mı? Bu sorulara Başbakanın net ve
açık cevap vermesi gerekmektedir. Sayın milletvekilleri, bu sorulara açıkça ve kamu vicdanını tatmin
edecek şekilde cevap verilmemesi hâlinde, geçmişte ihalelere müdahale edenlerin
başına gelen, unutmayın ki, sizlerin de başınıza gelecektir. Değerli milletvekilleri, tarafsız bir mantıkla düşünürsek, hiç
kimse, bu kadar bağımsız değişkenin aynı zaman diliminde ve aynı olay
karşısında cereyan etmesini tesadüfle açıklayamaz. Gerçekten de hatırlanacağı
üzere, çok yakın geçmişte ülkemizde banka hortumlattığı ve yandaş medya
oluşturma teşebbüsünde bulunduğu için Yüce Divanda yargılanan Başbakan ve
bakanlar olmuştur. Açıkçası, bu satışın geçmişte olandan daha vahim bir durum
arz ettiğini herkes görmektedir. İhaleyi alan grup 1,1 milyar dolarlık ödemeyi yaptığı 22 Nisan
2008 tarihinde bir açıklama yaparak şunları söylemiştir, bilginize sunmak
istiyorum sayın milletvekilleri: “Özellikle belirtmek isteriz ki ihalenin kazanılmasından
bu yana, yabancı pek çok kuruluştan gelen ortaklık teklifleri bizler için gurur
kaynağı olmuştur. Bu teklifler arasında söz konusu şirketlerden kurumumuza en
fazla sinerji sağlayacağına inandığımız Katar menşeli
medya kuruluşu olan Al Wasaeel International
Media Company ile
sürdürülen görüşmeler mutabakatla sonuçlanmış ve adı geçen şirket mevzuata ve
ihale şartnamesine uygun olarak ATV-Sabah grubuna yüzde 25 oranında ortak
olmuştur. Holdingimiz , bu ortaklıkla, faaliyet
gösterdiği diğer sektörlerde olduğu gibi dünyanın önde gelen kuruluşlarıyla
gerçekleştirmiş olduğu ortaklıklara ve stratejik iş birliklerine bir yenisini
daha eklemiş.” şeklinde açıklama yapmıştır. Yani o kadar çok ortak çıkmış ki
sayın milletvekilleri, ince eleyip sık dokumuşlar ki bu hususta “stratejik”
kelimesi çok yuvarlak kalmış, içinin doldurulmadığı, hangi yöne çekerseniz
gidebilecek bir kelime olmuştur ve Katarlı şirket, bu grubun neticede stratejik
ortağı hâline gelmiştir. Katarlı bir grupla ne tür bir stratejik iş birliğinin olduğu da
ayrıca sorgulanması gereken başka bir husustur. Olabilir, “Stratejik
ortaklığımız var.” diyorsunuz “O kadar yerli ve yabancı kurum da vardı, ama
ben, Katarlıyı seçtim.” diyorsunuz. Ya o zaman koskoca Cumhurbaşkanımızı niye
alıp Katar’a gittiniz, Başbakanımızı niye Katar’a götürdünüz, 8 bakanımız niye
Katar’a gitti bu iş için? Bunların açıklanması gerekmiyor mu? Koskoca
Başbakanımız mesaisini niye Katar yollarında harcadı sayın milletvekilleri?
Hazır yakında yerli ortak vardı da katar katar yollara
niye döküldü bu devlet ricali? Bunlara, milletimiz, tüm açıklıkla cevap
vermenizi bekliyor. Sayın milletvekilleri, birbirimizi kandırmayalım. Hepimiz hesap
kitap biliyoruz. Katarlı ortak, toplam fiyatı olan 1,1 milyar doların yüzde
13’ünü ödeyerek Sabah-ATV grubunun yüzde 25’ine ortak olmuştur. Bu çok önemli
sayın milletvekilleri. 150 milyon dolar ödeyerek 1,1 milyar dolarlık bir
şirketin yüzde 13,6’sına tekabül eden parayı veriyorsunuz ve şirketin size
yüzde 25 hissesini veriyorlar. Bu ticaret nasıl gerçekleştiriliyor? Açıkçası,
ben, Katarlı grubun kimler olduğunun çok iyi açıklanması gerektiğini niye böyle
bir pastadan pay verildiğinin,bu kadar yüksek oranda
ortaklık hissesi verildiğinin de açıklanması gerektiğini merak ettiğimi,
milletimin merak ettiğini buradan ifade etmek istiyorum. Katarlı ortak, gördüğünüz gibi işin başında bir koyup iki
almıştır. Üstelik, Cumhurbaşkanımızın ve
Başbakanımızın değerli mesaileri pahasına bu iş kotarılmıştır. Demek ki kapı kapı dolaşılmış ve hiçbir yerden 150 milyon dolar bile
bulunamamıştır. Söz konusu şirketin yaptığı açıklama sadece ve sadece
kendilerini tatmin etmiştir, milletimiz bu konuda tatmin olmamıştır. O zaman
sorarlar adama: Peki, Vakıflar Bankası ve Halk Bankası 370’şer milyon doları
nasıl oldu da bir çırpıda verdi, hangi teminatla, hangi şartlarda, ne hakla ve
hangi mantıkla? Değerli arkadaşlarım, Türk milletinin yönetim felsefesinde
“Dicle’nin kenarındaki kurdun kaptığı kuzudan devlet başkanı sorumludur”
anlayışı yatar. Bizim insanlık anlayışımızda “Komşusu açken tok yatan bizden
değildir” felsefesi vardır. Yahu, sen, bırak komşuyu doyurmayı, bile bile aç bırakıyorsun. Bu Halk Bankası kimin malı? Bunun,
Vakıflar Bankasının sahibi kim? Profesyonelce yönetilen yerli ve yabancı özel
bankalar ne yaptılar? İhaleyi alan grubun başvurusu üzerine bilançosunu
incelediler ve ne gördüler: Bu grubun öz kaynakları istedikleri kredi miktarını
ödemek için yeterli değil. Zaten öz kaynaklarından ödeyebileceği miktar da 200
milyon dolardı. 750 milyon dolar ne demek biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bu
ülkede kişi başına herkesten zorbalık yoluyla en az 10 dolar alındı ve
götürüldü demektir. Allah aşkına, insanda biraz vicdan olur. Bu ülkede cebinde
10 dolar olmayan insanlar var. Yani sen, cebinde para olmayan adamı yok yere,
durduk yere borca soktun hem de adama karşılığında bir şey vermedin. Dilim
varmıyor ama buna gasp derler. İşte, anlatmak istediğimiz de budur. Gerçek
demokrasilerde devlet gasp yapanı yakalar. Evet arkadaşlar,
söylemeye utanıyorum, 21’nci yüzyıl dünyasında, ilk defa, demokrasiyle idare
olunduğunu iddia eden bir ülke, vatandaşın parasını gasbetmiştir.
İşin ilginç tarafı, vatandaşların bir kısmı bu gasptan haberdar dahi değildir.
Bu, gasbedenlerin ne kadar mahir olduklarını gösterir
herhâlde. Hadi diyelim ki yüzde 47 oy alıp iktidara geldiniz. Bu yüzden
vatandaşı soymayı hak olarak gördünüz. Ayıptır! Hadi, size oy vermeyen yüzde
53’ün parasını, onlara ceza olsun diye, zorbalıkla aldınız, Çalık grubuna
verdiniz. Bari, size oy veren yüzde 47’den utanmanız
gerekirdi. Ama “gemileri yakmak” “gözü hiçbir şey görmemek” deyimleri, herhâlde
bu hususu, bu pozisyonu anlatır olsa gerek. İktidar hırsı ve daha fazla iktidarda kalma arzusu, maalesef,
insafsız uygulamalarla birleştiğinde çok acı neticeler doğurmuştur. Bunun
sinyallerini uzun zamandır alıyoruz fakat dilerim ki neticelerini görmeden bir
an önce sorumlular kendilerine gelir ve bu adaletsizlik ve felakete sürükleniş
durur. Kendi seçmeninin hakkını bile yandaşına peşkeş çeken iktidardan Allah bu
ülkeyi korusun. Sayın milletvekilleri, ATV-Sabah grubunu bu kadar kolay bir
biçimde, vatandaşın parasıyla satan alan Çalık grubu bununla yetinmeyeceğe
benziyor. Bir başka sürpriz ortaya çıktı son zamanlarda; öz kaynakları 1,1
milyar dolarlık Sabah-ATV alımının çeyreğini bile finanse etmeyen bu grup,
şimdi de kredi kullandığı Halkbankı satın alma
planları kurmaktadır. Kaynak olarak, mergermarket.com’a girin, bakın. Bildiğiniz
gibi, Çalık grubunun bir bankası var, “ÇALIKBANK”. Bu banka, yatırım
bankacılığı alanında faaliyet gösteriyor. Aktif büyüklüğü 82,6 milyon YTL. İşte
bu bankanın Genel Müdür Yardımcısı, 28 Mart 2008’de mergermarket.com
sitesine bir açıklama yapıyor ve diyor ki: “Türkiye’de büyük bir banka satın
almak ve finans sektöründe yaygın bir şekilde büyümek istiyoruz.” Devamında da
diyor ki: “Ancak, Halk Bankası için tek başına teklif vermemiz mümkün değil,
yabancı bir bankayla ortak hareket edebiliriz.” Hadi, 750 milyon doları vatandaştan zorla alıp sana verdiler, 150
milyon doları da fellik fellik gezip yerli ve yabancı
hiçbir bankadan bulamayıp ta Katar’dan aldınız. İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında Halkbankın yüzde 24,98’lik hissesi halka
arz edilmiş durumdadır ve işlem görmektedir. Borsa değerlerine göre bankanın
bugünkü değeri yaklaşık 7 milyar dolardır. Yarısını blok hâlinde sana satsalar
3,5 milyon dolar eder. Diyelim ki yine yabancı ortakla girdin, yabancı ortak
kendi hissesini ödedi, sen nasıl ödeyeceksin? Hiçbir yerli ve yabancı özel
banka sana kredi vermediğine göre, yine milletin parasıyla banka sahibi mi
olacaksınız acaba? Eğer böyle bir niyetiniz varsa demek ki bir yerlere
güveniyorsunuz. Güvendikleri yer de herhâlde biraz önce ihaleyi kotaran yer
olmalı! Bu arada, mergermarket.com denilen web
sitesi öyle sıradan bir site değil sayın milletvekilleri. Profesyonel
finansçıların, banka müdürlerinin en çok rağbet ettiği, merkezi Amerika’da
olan, şifreyle girilen, dünyanın elli üç farklı noktasında ofisleri bulunan bir
site. Bu grubun Halk Bankasını alması için kaynakları yetmeyeceğine
göre, yine kamudan finanse edilmesi gerekiyor. Peki, nasıl finanse edilecek?
Herhâlde -dilim varmıyor ama söylemeye- Ziraat Bankasının hisseleri de Ziraat
Bankasının kredileri de yeni bir banka satışı için kullandırılır diye
düşünüyorum. İnşallah -benim temennim- olmaz, milletin parası birilerine peşkeş
çekilmez. Tabii, bu arada, bu açıklamalar yapılırken BDDK ne yapıyor, bunu
da ilgilere sormak istiyorum. Sayın Başbakanın Can Peker’in evinde, has dairesinde kabul ettiği
gazetecilerle akşam yemeği yerken ATV ile ilgili sorular üzerine şöyle dediği
iddia ediliyor: “Benim Sabah-ATV grubunun satışına müdahale ettiğimi
söylüyorlar, etmedim. Zaten şirket pahalıya satıldı. Ben müdahale etsem daha
ucuza sattırırdım.” Bilmiyoruz tabii, biz ve bizim tanıdığımız kimse o yemekte
yoktu. Zaten Başbakanın samimi olduğu, has dairesinde kabul ettiği, Türkiye'nin
sırlarını paylaştığı yerli ve yabancı hiç kimseyle bir tanışıklığımız ve
muhabbetimiz yoktur, Allah da bize öyleleriyle muhabbet nasip etmesin. (MHP
sıralarından alkışlar) MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hiçbir şey bilmeden konuşuyorsun! MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bizim dostumuz da sırdaşımız da Türk
milletidir. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ancak dedikodularla hüküm veriyorsunuz.
Hiç bilmeden konuşuyorsunuz. MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Milletvekili, gelirsin buraya, bunun
dedikodu olup olmadığını görüşürsün. Bunları tekzip etmediniz. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kendiniz söylediniz. MURAT ÖZKAN (Devamla) - Bunlar medyada yer aldı. BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın arkadaşlar. MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bizim dostumuz ve sırdaşımız bu aziz
millettir, sayın milletvekilleri. Başbakan ramazan aylarında güzel şovlar
yapıyor. Fakir sofralarına misafir oluyor. Ramazan bitince de lüks sofralarda
oturup entel sohbetleriyle vakit geçiriyor. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yalan söylüyorsunuz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalanı Hıdır söylüyor. Yalan söyleyen Hıdır olsun. BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… MURAT ÖZKAN (Devamla) - Benim dindar kardeşim suistimal
edilmiş olmuyor mu? Ramazan ayı haricinde fakire uğramıyorsunuz. Fakirin yanına
uğramış olsan onun parasıyla yandaşlarına televizyon aldırmazdınız? (MHP
sıralarından alkışlar) Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var ki bizim yabancılarla
paylaşacak bir sırrımız yok. Başkaları paylaşır paylaşmaz, biz onu bilemeyiz.
Bu bizim tıynetimiz değildir, sayın milletvekilleri. Şimdi gelelim Başbakanın sözlerine. Değerli arkadaşlar, bir
Başbakan bu sözleri nasıl söyler, hangi vicdan bunu kabul eder? “Ben müdahale
etsem daha ucuza satılırdı…” Neden? Sarı çizmeli Mehmet Ağa mı bu Çalık grubu
sayın vekiller? Başbakan ile özel yakınlığı olan, ayrıca da Başbakanın
damadının genel müdür olduğu bir holding işte bu sözlerle bunu ispat
etmektedir. Demek istiyor ki Sayın Başbakan: “Ben müdahale etseydim damadımın
genel müdür olduğu ve benim de yalnız destekçim olan Çalık grubuna bu ihaleyi
ucuza verebilirdim. Ama, işte, daha ucuza vermedim,
milletin hakkını korudum, kıymetini bildim.” Bunun adı “demokrasi” falan
değildir sayın vekiller, bunun adı düpedüz “diktatörlük”tür,
“Ben istersem bu milletin hakkını yerim, istersem hakkını bağışlarım.”
demektir. Bu tür bir demokrasi 21’inci yüzyılda herhâlde bu ülke dışında başka
bir yerde yoktur. Sıkıştığında demokrasiye gönderme yapacaksınız, düzlüğe
çıktığında “Ben ne dersem o olur.” diyeceksiniz. Bu mantık sakat bir mantıktır,
bu yol doğru bir yol değildir. Bu durum aynen şuna benziyor sayın milletvekilleri: Kur’an-ı Kerim’de bir ayetin mealinde Allah… MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Dikkat et, dikkat et! MURAT ÖZKAN (Devamla) - “Ne zaman başları bir belaya uğrasa bize
yalvarırlar ve o belayı başlarından almamızı isterler. Ne zaman o belayı
başlarından kaldırsak yine bildiklerini yaparlar.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özkan, iki dakika ek süre… Buyurun. MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başbakan yine sağda solda diyor ki:
“Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar.” Elhamdülillah! Gözlerimiz
var, görüyoruz; kulaklarımız var, duyuyoruz ama sen kitaptan işine geleni alıp,
işine gelmeyeni reddediyorsun. Dünyada da, ahirette
de vay hâlinize! İşte, bu aziz millet bunlarla bir gün hesaplaşacaktır ama o zaman
attan düşmüş gibi olacaklar, ama bu düşme, adını verip de rencide olmasını
istemediğimiz sayın devlet büyüğümüzün yaklaşık dört sene önce attan düşmesi
gibi olmayacaktır. Zira bu millet birini attan düşürdü mü, o kişi ebedî olarak
kendine gelemeyecektir. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynı sizin gibi, 2002 yılını unutma! MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, milletin sandık
başında yapacağı mahsup işleminden sonra Sayın Başbakanı bekleyen, bağımsız
Türk yargısı önünde hesap vermek olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Gensorunun gündeme alınması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak evet oyu kullanacağımızı bildirir, sözlerime son verirken hepinizi saygıyla
selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan. Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.19 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.32 BAŞKAN: Köksal TOPTAN KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın,
19 Mayısta başlayan, kanununda belirtilen yerlerde sigara içme yasağına uyan
milletvekillerine teşekkür eden konuşması BAŞKAN - AK Parti Grubu adına Sayın Canikli’ye
söz vereceğim. Yalnız, söz vermeden evvel, dün başlayan sigara yasağına
milletvekili arkadaşlarımızın göstermiş olduğu dikkat ve özene çok teşekkür
ediyorum. Gerçekten milletvekili arkadaşlarımız, toplumun öncüsü ve önderi olma
konusundaki dikkatlerini bir kez daha sergilemişlerdir; çocuklarımıza,
gençlerimize örnek bir davranış göstermişlerdir. Çok teşekkür ediyorum. V.- GENSORU (Devam) A) Ön
Görüşmeler (Devam 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış
ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak
yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam) BAŞKAN - AK Parti Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli. Sayın Canikli, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ATV-Sabah grubunun satışıyla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen gensoru üzerine AK Parti adına
görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, aslında ilginç bir gensoru görüşmesi
yapıyoruz. Ben bu gensoru önergesi verildikten sonra, içerisinde yer alan çok
itham edici, ağır ve ciddi iddialarla ilgili bu iddia sahiplerinin çıkıp burada
bu iddialarını tevsik etmelerini beklerdim ama burada sadece soru soruldu.
Sanıyorum Türk siyasi tarihinde ilk defa soru sormak için gensoru verilen bir
olayla karşı karşıyayız. Soru sormak için gensoru verildi. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adı gensoru, gensoru! Adı gensoru! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Halbuki
iddiaları… Gerçekten çok önemli ciddi iddialar var. Biraz sonra onları
konuşacağız, ayrıntılı olarak irdeleyeceğiz ama normali budur, beklenen budur,
bu kadar iddiadan sonra çıkıp buraya beş tane soru sormanın hiçbir anlamı yok
ve gerçekten çok üzüntülü olduğumu ifade etmek istiyorum. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cevap verirsin, boşa çıkar. CANAN ARITMAN (İzmir) – Yüce Divana gittiğinizde bunları
hatırlarsınız. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Üzüldüm çünkü Türk siyaset tarihinde… BAŞKAN – Lütfen… Lütfen arkadaşlar… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …Türk siyaset tarihinde gensoru
müessesesinin bu kadar hafife alındığı, bu kadar kötüye kullanıldığı bir örnek
herhâlde yoktur değerli arkadaşlar. Soru sormanın başka yöntemleri de var. (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Soru sorabilirsiniz, yazılı
sorabilirsiniz, sözlü sorabilirsiniz, başka kanalları kullanarak soru
sorabilirsiniz. Soru sormak için gensoru verilir mi değerli arkadaşlar! Hiç
böyle bir şey duydunuz mu bugüne kadar! Geçmişte çok tartışıldı… BAŞKAN – Sayın Canikli… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ama hiçbir dönemde böyle, soru
sormak için gensoru kötüye kullanılmadı. Önce bunu takdirlerinize arz ediyorum
değerli arkadaşlar. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Cevap ver, cevap! AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, dinlemeyecekler mi? BAŞKAN – Arkadaşlar… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar… BAŞKAN – Sayın Canikli, bir dakikanızı
rica edeyim. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz yüzün kızarsın, yüzün! BAŞKAN – Arkadaşlar, değerli arkadaşlarım, şimdi üç grup konuştu,
şimdi iktidar partisi grubu onlara kendi üslubu içerisinde cevap vermeye
çalışıyor, dinleyelim lütfen. Buyurun Sayın Canikli. NURETTİN CANİKL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, buraya çıkan konuşmacılar, gensoru önergesinde
de ifade edildiği gibi, birtakım aynı zamanda iddialarda bulundular. Konu
ATV-Sabah grubunun ihale süreci, bir -iki ana grupta toplanabilir- ikincisi de
kredilendirmeye ilişkin işlemler. Bunları ayrıntılı olarak irdeleyelim,
inceleyelim. Eğer gerçekten normalin dışında, bankacılık mevzuatı kuralları
dışında ve ihale mevzuatı dışında, bilinen kuralların dışında bir süreç
izlenmiş ise o zaman bu konu tartışılabilir. Bir ayrıcalık sağlanmış ise o
zaman tartışılabilir, iddialar haklı olabilir. Önce isterseniz ihale sürecinden
başlayalım. Değerli arkadaşlar, ihalenin yayınlanmasından itibaren geçen bütün
aşamalarda mevzuata aykırı en ufak bir işlem gerçekleşmemiştir. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bravo! CANAN ARITMAN (İzmir) – Minareyi çalan kılıfını uydurur! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gensoru önergesinde deniliyor ki:
Efendim, Sayın Başbakanımız, bu yetkisini kullanarak bazılarının ihale
sürecinden çekilmesini telkin etmiştir gibi çok önemli ve töhmet altında
bırakıcı bir iddiada bulunulmuştur Cumhuriyet Halk Partisi tarafından. CANAN ARITMAN (İzmir) – Aynen öyle. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli,
Haydarpaşa Limanı örneğini verdik. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ve Sayın Genel Başkanlarını izledik,
dinledik. En ufak bir belge yok, soru sordu. Ben de buradan çok net olarak şunu
ifade ediyorum: Sayın Başbakanımız, hiç kimseye bu konuda ihaleye katılması ya
da katılmaması noktasında, yönünde en ufak bir telkinde bulunmamıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) En ufak bir telkinde bulunmamıştır. İddianız, herhangi
bir deliliniz varsa burada koyarsınız, burada getirir konuşursunuz; ispat
ederseniz. Aksi hâlde bu iddiaların hiçbir anlamı yoktur, boş iddialardır,
bugüne kadar yaptığınız gibi değerli arkadaşlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Göreceğiz, göreceğiz! CANAN ARITMAN (İzmir) – Aksi ispatlandığında ne yapacaksınız? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Baykal’ın söylediği
görüşme ilgili –ismini vermek istemiyorum- iş adamının talebi üzerine, altını
çizerek söylüyorum, iş adamının talebi üzerine gerçekleşmiştir, ama bu ihaleyle
ilgili en ufak bir konu gündeme gelmemiştir ve Sayın Başbakanımızın bu konuda
en ufak bir yönlendirmesi doğrudan ya da dolaylı olarak söz konusu olmamıştır. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen yirmi dört saat beraber misin
Başbakanla? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Buyurun, ispat edin şimdi. Biz bunu
söylüyoruz, çok net olarak söylüyoruz, siz de ispat edin: Var mı belgeniz? (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlar, ihale, hepinizin bildiği gibi 1,1 milyar
dolara gerçekleştirilmiştir. Muhammen bedel de 1,1 milyar dolardır. (CHP
sıralarından “Soygun!” sesi, gürültüler) BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yalnız, burada gözden kaçan bir
ayrıntı vardır. İhale rakamı yani muhammen bedel gerçekten 1,1 milyar dolardır,
ancak ekspertiz değeri 961 milyon dolardır değerli
arkadaşlar. Bu, son derece önemli. Bu, kamuya
açıklanmadı ya da kamuoyu tarafından bilinmiyor. Yani son derece objektif ve
bağımsız, bu işle iştigal eden firmalara yaptırılan çalışmalar neticesinde
ortaya çıkan ekspertiz değeri 961 milyon dolardır, 961
milyon dolardır. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye fazla aldınız o zaman? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir soru sorulur mu değerli
arkadaşlar; “Niye fazlaya sattınız?” Bu, milletin malı; elbette fazlaya
satacağız. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O adam niye fazlaya aldı? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir soru sorulur mu? Böyle bir
sorunun mantığı var mı? Bizim işimiz bu. (CHP sıralarından gürültüler) CANAN ARITMAN (İzmir) – Damadın cebinden beş kuruş çıktı mı? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın… Bakın… Bir banka… CANAN ARITMAN (İzmir) – Devletin parasıyla devletin malını aldı,
ayıp ya! BAŞKAN – Bir dakika… Sayın Canikli… (CHP
sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… Sayın
milletvekilleri, şimdi, bütün grup temsilcileri konuştu, Sayın Baykal da
konuştu. Herkes de dikkatle, büyük bir saygı içerisinde bu konuşmacıları
dinledi. Şimdi aynı görev sizin için söz konusu değil mi? Lütfen Sayın Canikli’yi dinleyelim. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O zaman saygılı konuşsun! BAŞKAN – Hayır, şartlı konuşabilir mi? Nasıl istiyorsa öyle
konuşacak sevgili arkadaşlarım. Lütfen… ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Saygılı olacak! BAŞKAN – Lütfen laf atmayın arkadaşlar, rica ediyorum sizden. Buyurun Sayın Canikli. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu
kayıp zamanların da ilave edileceğini umuyorum. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Doğruları söyleyecek! BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ihale sürecinde
ne mevzuata ne de ahlaka aykırı en ufak bir müdahale söz konusu olmamıştır.
Bunun altını özellikle çiziyoruz. İkincisi: Kredilendirme meselesine gelelim, o süreci biraz
değerlendirelim. (CHP sıralarından gürültüler) CANAN ARITMAN (İzmir) – Kargalar gülüyor, kargalar! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biliyorsunuz 1,1 milyar doların 750
milyon doları Halk ve Vakıflar Bankası tarafından müştereken kullandırılmıştır
yani 375 milyon doları Halk Bankası, 375 milyon doları Vakıflar Bankası. 350 milyon dolar öz kaynak sağlamıştır alıcı firma, 350 milyon
dolar da öz kaynak sağlamıştır. Bakın bu da çok önemli değerli arkadaşlar.
Benzer tüm ihalelere baktığınız zaman hemen hemen öz
kaynak oranı sıfırdır. Hepsi kredilendirmeyle alınmıştır, krediyle alınmıştır
ve bütün özelleştirmeler içerisinde en yüksek öz kaynak oranına sahip bu
satıştır, bu ihaledir. Bu çok önemlidir değerli arkadaşlar, 350 milyon dolar,
bedelinin yaklaşık yüzde 32’sini alıcı firma öz kaynak olarak koymuştur. Şimdi, biraz önce TÜPRAŞ ihalesinden bahsedildi. 4,2 milyar
dolarlık TÜPRAŞ ihalesinin yaklaşık 1,8’inin kredi, 2,3’ünün de öz kaynak
olarak konulduğu ifade edildi, iddia edildi. Bu doğru değil değerli arkadaşlar.
1,8’i proje kredisi olarak finanse edilmiş, 2,3’ü de ayrıca yine kredi olarak
konulmuştur ve 4,2 milyar dolarlık TÜPRAŞ özelleştirmesinin tamamı bu şekilde
kredi olarak sağlanmıştır. 2,3 milyar doların sağlanmasında Arçelik’in
hisse senetleri -biraz sonra geleceğiz oraya- rehin olarak verilmiştir. Onun
dışında… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teminat ne? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Migros?! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, TÜPRAŞ ihalesinde kamu
bankalarından da yaklaşık 800 milyon dolarlık kredi kullanılmıştır, yani bu
kullanılan kredilerden çok daha fazlasının örnekleri vardır. Değerli arkadaşlar, burada vurgulanması gereken husus şudur: Öz
kaynak nispetidir. Bu nedir? Bu, alışın ne kadar ciddi olduğunun ve riskin çok
önemli bir bölümüne de alıcı firmanın katlandığının en önemli göstergesidir ve
Türkiye’de yapılan özelleştirme ihalelerinde de bu denli yüksek bir öz kaynak
katkı payı yoktur. Bunların hepsi bu ihalenin geriye dönüşü açısından da olumlu
kriterler ve göstergelerdir. Değerli arkadaşlar, şimdi, gensoru önergesinde deniliyor ki: “Kamu
şirketi, yani ATV-Sabah, kamu parasıyla satın alınmıştır, yani Halk Bankasının
ve Vakıflar Bankasının kaynakları kullanılarak.” Değerli arkadaşlar, Halk
Bankası ve Vakıflar Bankası hibe mi veriyor? Bağış mı yapıyor? (CHP sıralarından
gürültüler) K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Başkasına da veriyor mu? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kredi veriyor değerli arkadaşlar yani
kredi ile hibe arasındaki farkın bile atlanmasını gerçekten çok ayıplıyorum. Bu
ne zaman doğru olur? Verilen kredinin geriye dönüşünde bir sıkıntı ihtimali söz
konusuysa yine bu şekilde değerlendirilebilir. Bakacağız şimdi, teminatları da
biraz sonra irdeleyeceğiz değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, bu bir hibe değil,
bu bir kredidir. Şimdi bakın, birkaç örnek var benzer özelleştirme ihalelerinde.
Mesela Şanlıurfa Çimentonun ihalesinde, özelleştirilmesinde, tamamı proje
kredisi, 158,5 milyon dolar ve tamamı da kamu bankaları tarafından finanse
edilmiştir. Antalya Havaalanının işletilmesi ihalesi 90 milyon euro, tamamı kredi, tamamı kamu bankalarından finanse
edilmiş. Aşkale Çimento Fabrikasının ya da tesisisin ihalesi 75 milyon dolar
proje bedeli, tamamı kredi ve tamamı kamu bankaları tarafından finanse
edilmiştir. Demek ki bu iddianın hiçbir anlamı yoktur, hiçbir bilimsel değeri
yoktur. Şimdi, arkadaşlar, kredinin diğer şartlarına bakalım. İsterseniz,
kredinin faiz oranına bakalım önce. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bank Asya’dan ne kadar para
aldınız? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Nedir faiz oranı? Bu kredide, bu
satışta kamu bankalarının uyguladığı faiz oranı, libor
artı 4,85. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 7,9. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Önce bir yanlışı düzeltmemiz lazım.
Biraz önce Sayın Baykal dedi ki: “Bu firma uluslararası piyasaya çıktı ve
tahvil ihracı yoluyla yüzde 15’le ancak borçlanabildi.” Değerli arkadaşlar,
yani, kusura bakmasın ama, ilgili uzman arkadaşların
bu konuda Sayın Baykal’ı daha iyi bilgilendirmeleri gerekiyor. Arkadaşlar, elmayla armut karşılaştırılmaz, burada elmayla armudu
karşılaştırıyorsunuz. Bugün, kredibilitesi en yüksek
bir şirketin uluslararası tahvil piyasasından borçlanması hâlinde faiz oranı
nedir? Yüzde 16,5’tur şu anda değerli arkadaşlar, bu grup yüzde 15’le
borçlanmış. Burada esas karşılaştırmayı, acaba bu bankalar benzer projeler için
verdiği kredilerde hangi faiz oranını uygulamış, onunla karşılaştırmamız lazım,
anlamlı olan budur. Yani, Halk Bankası ve Vakıflar Bankasının benzer projelerin
finansmanında kullandırdığı faiz oranı nedir onlara bakalım isterseniz. Ha,
burada ayrıca bir de yüzde 2 komisyon var. Vakıflar Bankasının bugüne kadar
benzer projeler için uyguladığı, kullandığı faiz oranı, libor
artı yüzde 2,1 ile libor artı yüzde 3 arasında
değişmektedir. ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Proje yok ki! Ne projesi? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bugüne kadar, Vakıflar Bankası
benzer projeler için… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hangi yılda? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Açın bakın, bunların hepsi belgeli
değerli arkadaşlar. Biz belgesiz konuşmuyoruz, biz belgeli konuşuyoruz, aramızdaki
fark bu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli,
hangi yılda? Söylerseniz… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Libor artı
2,1; libor artı 3 arasında kullandırılmış benzer
projeler için. Tabii burada bütün bilgiler var, özel olarak ben size söylerim,
ama buradan bildiğiniz yasak nedeniyle bunları açıklayamıyoruz. Açın bakın,
hepsi çok net olarak vardır. Halk Bankasının benzer projeler için
kullandırdığı, uyguladığı faiz oranı libor artı yüzde
0,90’la libor artı yüzde 2,8 arasında değişiyor.
Bugüne kadar Vakıflar Bankasının uyguladığı en yüksek faiz oranı libor artı yüzde 3, Halk Bankasınınki libor
artı yüzde 2,8. Peki, bu projede kullandırılan faiz oranı ne kadar? Libor artı yüzde 4,85 değerli arkadaşlar. İnsaf edin,
insaf… Gerçekten insaf edin, ayıp oluyor yani burada bir peşkeşten, bir
ayrıcalıktan bahsedebilir misiniz? Neredeyse yüzde 50 daha fazlası. Benzer
projeler için kullandırılan faiz oranından neredeyse yüzde 50 daha fazla yüksek
oranda faizle bu krediyi veriyor değerli arkadaşlar. CANAN ARITMAN (İzmir) – O kadar büyük bir kredi vermiş mi? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Demek ki ne peşkeş var, ne de başka
bir şey var. CANAN ARITMAN (İzmir) – Bu miktarda bir krediyi vermiş mi bu
bankalar? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Süre konusuna gelelim. BAŞKAN – Sayın Arıtman… Sayın Arıtman… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tüm proje kredilerinde süre iki artı
sekiz ya da iki artı yedi yıldır değerli arkadaşlar, bazen de üç artı yedi
olduğu söz konusudur. Halk Bankasının ve Vakıflar Bankasının benzer proje
kredilerinde süre budur. Burada da bu sürenin dışına çıkılmamıştır, bu da çok
nettir değerli arkadaşlarım. Onun dışında ayrı bir istisna yoktur. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Halkbankın
İnternet sitesine bakarsanız… CANAN ARITMAN (İzmir) – Ne projesi? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki, bu bankalar daha yüksek oranda
başka krediler vermişler midir? Elbette vermişlerdir -tabii isim veremiyoruz
ancak- mesela bir grubumuzun Halk Bankasında 880 milyon dolarlık riski vardır.
Yine, bir başka grubun 802 milyon dolarlık riski vardır. Vakıflar Bankasında
-isim veremiyorum- 1,2 milyar YTL riski vardır. Bunlar içerisinde medya
grupları da var, başka gruplar da var. Bir başka grubun Vakıflar Bankasında 562
milyon YTL riski vardır yani kredi almıştır. Bir başka grubun 560 milyon YTL
riski vardır. Demek ki ne faiz oranı ne süre açısından herhangi bir problem
yoktur, ayrıca verilen kredinin büyüklüğü açısından da. Gelelim teminat konusuna. Değerli arkadaşlar, bu tür projelerin
hemen hemen tamamında iki teminat konusu var: Bir
tanesi, hisse rehini… (CHP sıralarından gürültüler) ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Bu ne projesi kardeşim? Proje değil. BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …diğeri ise hesap rehinidir. Ara sıra
da şahsi kefalet alınmış. İstisnasız bütün buna benzer projelerin tamamında bu
uygulanmıştır yani hisse rehini ve hesap rehini. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Proje yok Sayın Canikli. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …hesap rehini nedir? Temlik gibi bir şey. Hisse rehini de alıcı firmanın hisse
senetlerinin rehin edilmesidir. Bakın, bu projede hangi teminatlar alınmış:
Yüzde 100 hisse rehini… ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Ya, bu proje değil. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …hesap rehini, temlik ve bu rehin
edilen hesabın yıllık geliri ne kadar biliyor musunuz? 2007’de 791 milyon YTL
değerli arkadaşlar. Bir yıllık bu hesabın çalıştığı rakam. Ayrıca,
şahsi kefalet alınmıştır, grubun sahibinin şahsi kefaleti alınmıştır. Ayrıca,
işletme rehini alınmıştır, işletme rehini gerçekleştirilmiştir… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İşletmenin daha önceki projeleri
için… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve istisnasız hiçbir projede olmayan
yaklaşık 130 trilyon liralık gayrimenkul ipoteği tesis edilmiştir. Hiçbir
projede, altını çizerek söylüyorum… ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Kime vermiş? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hangi gayrimenkul? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …bu kadar kapsamlı bir teminat
alınmamıştır değerli arkadaşlar. Faizi düşük, süresi normal, teminatı verilen
tüm kredilerden daha güçlü bir teminat alınmış yani geriye dönüşü mümkün,
hiçbir sorun yok. Nedir sorun peki? MUHARREM İNCE (Yalova) – Çalık’ı niye kazıkladınız? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hiç kimse kusura
bakmasın ama sorun bu önergeyi veren arkadaşlarımızın kafasında. (AK Parti
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Biraz normal düşünün değerli
arkadaşlar, bazı şeylerin de normal yapılabileceğini kabul edin. Her şeyi niye
olumsuz ve başka açılardan değerlendiriyorsunuz ki? Normal diye bir şey de var,
normal diye bir kavram da var. MUHARREM İNCE (Yalova) – Damada niye kazık attınız? BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ve biz hep o normalleri yapıyoruz
değerli arkadaşlar, olması gerekenleri yapıyoruz. Belki başkalarının kafasında
normal kavramı itibarını, anlamını kaybetmiş olabilir ama biz hep bunu
düşünüyoruz, hep buna göre hareket ediyoruz. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onlar damada vermiş esnafa değil. BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, rica ediyorum… MUHARREM İNCE (Yalova) – Efendim, damada kazık attılar. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, geriye
dönüşün önemli kriterlerinden bir tanesi kârlılık. ATV
Sabah grubunun kârlılığını bir tarafa bırakıyorum -ki, o da imkânlarıyla bunu
finanse edebiliyor- ama sadece bir rakam vereceğim: Alıcı grubun 2007 yılı net
kârı 483 milyon YTL’dir değerli arkadaşlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ödediği vergi ne kadar? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yeterli mi? Demek ki ne peşkeş vardır
ne bir ayrıcalık vardır ne de bir yönlendirme vardır. İhale şeffaftır ve en
ufak bir yönlendirme söz konusu değildir. Şimdi, değerli arkadaşlar, ben size hortumdan örnekler vereyim
isterseniz. CANAN ARITMAN (İzmir) – Hortumlar yetmedi! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu hortum örneğini, olmadı,
oturtamadınız, olmadı. Son derece akılcı, son derece güzel, harika bir ihale
yapıldı, hiç kimseye bir ayrıcalık sağlanmadı. CANAN ARITMAN (İzmir) – Hortum devri bitti! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ben size hortum örneği vereceğim
şimdi, Halk Bankasından vereceğim, konumuzla da ilgili. Bakın, konumuzla
ilgili. SELAMİ UZUN (Sivas) - Tuncay Özkan’ı sor! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii,
önerge sahiplerinin iktidar olduğu dönemle ilgili rakamları da bulmak için epey
uğraştım. Çünkü, hakikaten uzun zamandan beri CHP
iktidara gelmemiş ama 1977 yılında buldum en sonunda. 1977 yılında Cumhuriyet
Halk Partisi iktidar olmuş. Dolayısıyla, o rakamları kullanacağız elbette yani. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – 77’yi mi anlatıyorsun? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, Halk Bankasının…
Hepsi, Yüksek Denetleme Kurulunun resmî raporlarından alınmıştır, onu da
söyleyeyim, kaynağını da söyleyeyim. Bizde hiç öyle iddia, soru moru yok, gizli
kapaklı bir şey yok, her şey açık. Halk Bankasının batık kredi oranındaki artış
rakamlarını vereceğim önce size, daha sonra da bizimkilerle karşılaştıracağım
elbette. 1977 yılında Halk Bankasının takibe alınan kredileri yüzde 40
oranında artmış yani batak kredileri. 77 yılında yani Cumhuriyet Halk
Partisinin iktidar olduğu zaman. MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onlar damada vermiş mi? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Tabii, kredi bugün veriliyor ama
batak bir sene sonra ortaya çıkabiliyor. Onun için, 1978’i de aldım. 1978’de de
yüzde 298 oranında artmış değerli arkadaşlar. 1979’da yüzde 36 –belki sarkar
diye onu da aldım- ve 1980’de yüzde 60. Yani, Halk Bankasının batak
kredilerinin artış oranı, bir önceki yıla göre. ABDULLAH ÖZER (Bursa) – O krediler kime verilmiş? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Devam ediyorum: 1992 yılında yüzde
55, rakam da 417 milyar. ABDULLAH ÖZER (Bursa) – O krediler kime verilmiş, onu da söyle! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Başka partilerle, biraz önce konuşan
partilerle de ilgili söylememiz gerekiyor. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kime verilmiş? BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 1993’te yüzde 335, 1994’te yüzde 145,
1997’de yüzde 192, 1998’de yüzde 380… CANAN ARITMAN (İzmir) – Damatlara mı verilmiş? Kime verilmiş? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 1999’da yüzde 170, 2000’de yüzde 150,
2001’de yüzde 195 değerli arkadaşlar. CANAN ARITMAN (İzmir) – Damada mı verilmiş? Kime verilmiş? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kime verilmiş? O sorunun cevabını o
dönemde iktidar olanlara sormak lazım. CANAN ARITMAN (İzmir) – Damatlara verilmemiş! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O sorunun muhatabı o. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yani, kime verildiğini bilmiyorum, nasıl verildiğini bilmiyorum,
hangi amaçla verildiğini bilmiyorum ama bu dönemde, bu batak kredilerle AK
Partinin en ufak bir alakasının olmadığını söyleyebilirim değerli arkadaşlar
size… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne söyleyebilirsin? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …çünkü iktidarda biz değildik. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Aksini mi söylüyorsunuz değerli arkadaşlar? CANAN ARITMAN (İzmir) – Damatlara, torunlara verilmemiş kredi. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ve ne olmuş biliyor musunuz? 2002
yılına gelindiğinde, batak kredilerin, takibe alınan kredilerin Halk Bankasında
toplam kredilere oranı yüzde 93 değerli arkadaşlar. Yüzde 93… Tam bir utanç
tablosu! MUHARREM İNCE (Yalova) – Allah kimseyi senin durumuna düşürmesin! CANAN ARITMAN (İzmir) – Damatlara kredi vermemişler. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Rakamlar, resmî rakamlar bunlar.
Yani, verilen kredilerin o kadarı neredeyse, tamamına yakını neredeyse batak
hâline gelmiş. Oran yüzde 93 değerli arkadaşlar. MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlar esnaf kredisiydi. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki, bugün ne olmuş? Bugün ne olmuş?
Daha doğrusu, 2003 yılı başından itibaren, yani AK Parti iktidara geldikten
sonra bu bankaların AK Parti yönetiminin kontrolüne geçmesinden sonra verilen
kredilerin batak oranı ne kadar değerli arkadaşlar? Tahmin edemezsiniz; yüzde
1’in bile altında. Binde 8, binde 8 değerli arkadaşlar… Binde 8… (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ve bugün bu oran ne kadar biliyor musunuz? Yani, batak
kredilerin, Halk Bankasında batak kredilerin toplam kredilere oranı yüzde
6. Bu da gurur tablosu. Biraz önceki
utanç tablosundan bu gurur tablosuna dönüştürüldü. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu tabloya dönüştüren de hakkında gensoru verdiğiniz Başbakanımız ve
ekibidir değerli arkadaşlar. Herkesin bu gurur tablosunun önünde saygıyla
eğilmesi gerekiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Dinleyelim arkadaşlar. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, aynı şey Vakıflar
Bankası için de geçerli. Tabii, zamanım çok kalmadı. Vakıflar Bankası için de
geçerli, Ziraat Bankası için de geçerli. Bunları çok hızlı geçiyorum, çünkü bir
konu var, onu da sizlerle paylaşmam lazım değerli arkadaşlar. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKBİL’e gel, AKBİL’e… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, biliyorsunuz POAŞ’ın özelleştirilmesi yapıldı ve POAŞ’ın
özelleştirilmesinde İş Bankasıyla… Bunlar hep kamuya mal olduğu için gizli
değil. O nedenle, açıklamamızda, yani bizim tekrarlamamızda bir mahzur yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Canikli, üç dakika ilave
verdim. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yüzde 50 oranında Doğan grubu ile İş Bankası ortak oluyorlar ve POAŞ’ın özelleştirilmesi ihalesine giriyorlar ve alıyorlar.
Bunda bir şey yok, olabilir. Yani birçok kişi tartışıyor ama biz tartışmıyoruz,
en azından şu anda tartışmıyoruz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Niye? Hükümetsiniz, tartışırız. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha sonra 2005 yılının -bakın bundan
sonrası çok önemli- Eylül ayında İş Bankası yüzde 44,76 oranındaki POAŞ
hissesini Doğan grubuna satıyor. Kaça satıyor? 616 milyon dolara satıyor.
Problem yok. Mart 2006’da Doğan grubu bu hisselerin yani İş Bankasından 616
milyon dolara satın aldığı yüzde 44,76 oranındaki hissenin yüzde 34’ünü -yani
yüzde 10 daha düşük- 2006’nın Mart ayı
bir yabancı firmaya 1 milyar 54 milyon dolara satıyor değerli arkadaşlar. İSMAİL BİLEN (Manisa) – Al işte! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ve biliyorsunuz, bunu herkes biliyor,
söylememizde de bir sakınca yok sanıyorum, İş Bankasının yüzde 28,2’si de
Cumhuriyet Halk Partisine ait, çıplak mülkiyet, biliyorum çıplak mülkiyet (AK
Parti sıralarından alkışlar) ve yönetimde de 4 tane, Cumhuriyet Halk Partisini
temsilen yönetim kurulu üyesi var. Değerli arkadaşlar, en hafif ifadeyle, çok büyük bir öngörüsüzlük.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İktidarsınız, gereğini yapın! BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Altı ay sonra fiyat dolar bazında
2’ye katlanacak -beş buçuk ay sonrasında- ve siz bunu göremiyorsunuz. MEHMET GÜNAL (Antalya) – Telekom’u niye öyle sattınız? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu, Ulu Önder Atatürk’ümüzün
mirasıdır değerli arkadaşlar. Bu mirası böyle mi kullanmak lazım, böyle mi
değerlendirmek lazım? (AK Parti sıralarından alkışlar) 616 milyon dolara yüzde
44’ünü satıyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisinin tüzel kişiliğinin sorumluluğunda
ve altı ay sonra da 1 milyar dolardan fazlasına satılıyor yüzde 34’ü. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Cahilsin cahil, bildiğin konularda konuş! BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu normal mi değerli arkadaşlar? En
hafif ifadeyle, öngörüsüzlük, önünüzü göremiyorsunuz, üç ay sonrasını, beş ay
sonrasını göremiyorsunuz. Bu milleti nasıl yöneteceksiniz siz? Allah’tan millet
bunun farkında, millet bunun farkında ve… RAHMİ GÜNER (Ordu) – Doğru, doğru! BAŞKAN – Lütfen… Lütfen arkadaşlar… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, öngörememeleri son derece
normal, doğal. (CHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen dinleyin. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hani diyorlar ya niye? Tabii
Ankara’dan yönetmeye kalkıştığın zaman öngöremezsiniz, dünyayı takip
edemezsiniz; uluslararası piyasaları, Türkiye piyasasını takip edemezsiniz;
ufkunuzu, aklınızı, kalbinizi 500 metrekareye hapsederseniz elbette
göremezsiniz. Ama bizim bakanlarımız, Başbakanlarımız ne yapıyor? Bütün dünyayı
takip ediyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Konuyla ilgili, Sayın Başbakanımız, Katar’a bir defa gitmiştir,
İngiltere’ye beş defa gitmiştir, Rusya’ya üç defa gitmiştir, İtalya’ya beş defa
gitmiştir. CANAN ARITMAN (İzmir) – Katar’a kaç defa gitti? NURETTİN CANİKLİ (Devamla) …Amerika’ya altı defa gitmiştir,
Fransa’ya altı defa gitmiştir. MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aktif pazarlama yapıyor havaalanında! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sadece İş Bankası
açısından problem yok, Atatürk’ümüzün mirasının iyi korunamadığı kesin. İşte
biraz önce örneğini verdim. Siyasi miras için de aynı şey geçerli. (CHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Atatürk, bütün o zor şartlara rağmen
milletin arasından çıkmıyordu değerli arkadaşlar, sürekli milletiyle geziyordu,
partiyi de orada kurdu, milletin içinden kurdu partiyi. Ama siz ne
yapıyorsunuz? Ankara’dan yönetmeye çalışıyorsunuz. RAHMİ GÜNER (Ordu) – Damada gel, damada! CANAN ARITMAN (İzmir) – Damat… BAŞKAN – Bir dakika… Lütfen… Sayın Canikli, bitirin lütfen sözünüzü. NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Âcizane tavsiyem, ufkunuzu,
geleceğinizi, kalbinizi 500 metrekareye hapsetmeyin değerli arkadaşlarım.
Açılın, açılın, dünyaya açılın, ufkunuz açılsın. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKBİL’e gel… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli. HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… (CHP
sıralarından gürültüler) Bir dakika arkadaşlar, duyamıyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli,
POAŞ hisselerinin satılması dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisini suçladı ve
CHP’nin sorumluluğunda olduğunu söyledi. Bu konuda açıklama yapmak isterim
çünkü böyle bir olay yok efendim. BAŞKAN – Zabıtlara bir bakayım Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki efendim. BAŞKAN – Hükûmet adına Sayın Nazım Ekren, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı… ŞAHİN MENGÜ (İzmir) – Boncuk gibi dizildiler. Hele majestelerinin
bakanı bir harika! BAŞKAN – Sayın Ekren, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; CHP Grup Başkanvekilleri Sayın Okay, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın
Anadol tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına hitaben Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında açılması
saygıyla arz ve teklif edilen gensoru hakkında, 60’ncı Cumhuriyet Hükûmeti adına söz aldım. Sayın Başkan, sizi ve yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. İlk önce gensorunun içeriğini, gerekçe çerçevesinde konuya
yaklaşım biçimini ana başlıklar olarak aktaracağım. Elbette konuşmamda benden
önce AK Parti Grubu adına konuşma yapan arkadaşımızın değindiği noktalara da
değinmeyeceğim. Böylece gensorunun içsel tutarlılığının, şu ana kadar yapılan
konuşmaların gensoruyla ilişkisinin daha iyi bir şekilde belirlenmesi ve
değerlendirilmesi de mümkün olacaktır. Gerekçede belirtilen veri ve bilgiler, sürece dâhil ilgili
taraflarca yapılmış açıklamalardan derlenmiştir. Kavram yanlışlıkları, teknik
ve finansal bilgi eksikliği gerçekten de gensorunun kalitesine gölge
düşürmüştür. Bu nedenle söz konusu değerlendirmeler, sektörün yapısı ve
içeriğini şekillendiren kurumsal ve operasyonel
özerklik ve yetkinliklerdeki gelişmelerden uzak bir içerik de taşımaktadır.
Gensoru gerekçesinde subjektif değerlendirme ve
hükümler de büyük ölçüde yer almış bulunmaktadır. Bu genel değerlendirmeden sonra gerçekten de gensorunun ana
konularından bir tanesi bankacılık olduğu için, çok özet olarak, bankacılık
sektöründe ortaya çıkan ana gelişmeleri çok özet başlıklarla sizlerle paylaşmak
isterim. Birinci konu, en önemli konu, bankaların ve banka sisteminin
düzenlenmesi, denetimi ve denetim sonuçlarının karara bağlanmasında yaklaşım
değişmiş bulunmaktadır. Bağımsız otoriteler kurulmuştur ve hepsinden de
önemlisi 58’inci, 59’uncu ve 60’ıncı cumhuriyet hükûmetleri
döneminde 5411 sayılı Yasa ile otoritelerin güçleri daha da artırılmıştır. Kamu bankalarında görev zararı uygulamalarına son verilmiştir.
(DSP sıralarından “Ne zaman?” sesleri) Bu bankaların faaliyet alanlarının ve
mali durumlarının yeniden yapılandırılması süreci de tamamlanmıştır.
Düzenlemeler ile idari ve adli cezalar arasında ilişki kurulmuş, müeyyideler
hem 5020’de hem de 5411 sayılı Yasa’da artırılmıştır. Elbette üzerinde durulması gereken önemli konulardan bir tanesi de
Türk banka sektörünün uluslararası boyutudur. Hem bu içerideki kurumsal
kimliklerdeki ve organizasyondaki artışlar yanında uluslararası bankacılık
işlemlerinin artıyor olması, Türk banka sektöründe eskiye oranla daha iyi ve
hassas bir konuma da gelindiğini göstermektedir. Bu sayede ekonomik faaliyetin
finansmanına da önemli katkı sağlamaya başlamışlardır. Bankacılık sektörünün performansının artışında elbette biraz sonra
bahsedeceğim kamu ve özel bankalardaki özerklik ve yetkinliğin dışında, ekonomik
ve siyasi istikrarın sağlanmış olmasının da özel bir önemi vardır. Temel
büyüklükler açısından bakıldığında, bütün bilanço kalemleri ciddi şekilde artış
göstermiş ama bu gensoruda özellikle üzerinde durulan kredi riski, sorunlu
krediler önemli ölçüde düşmüş ve aktif kalitesi de ciddi oranda artmıştır. Üzerinde durulması gereken belki en ve son kritik konu da İMKB 100
ve 30 endeksinde yer alan bankaların sektör paylarının nereden nereye
geldiğidir. İMKB 100’de kamu bankalarının ağırlığı 5,30, özel sektörünki ise
32,79’dur. İMKB ulusal 30 endeksinde ise bu oranlar sırasıyla 7,06 ile yüzde
42,33’tür. Son olarak, Türk banka sektörünün şu anda bulunduğu konum hem
toplam aktiflerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
hem de kişi başına toplam aktif açısından bakıldığında, Avrupa ortalamaları da
dikkate alındığında önünde ciddi bir potansiyel söz konusudur. Banka sektöründeki düzenleme ve denetleme sistemiyle de ilgili çok
özet bilgi vermek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değişik
tarihlerde çıkarılan yasalarda gensoru konusuna ilişkin düzenlemeleri yüce
Meclise tekrar hatırlatmak zorunda kaldığımız için de özellikle özür diliyorum.
Gündeme getirilmiş olan ticari ve mevduat bankacılığı yapan kamu ve devlet
bankalarının KİT’ler hakkındaki kanun hükmünde kararnameye tabi olmadığını ve
özellikle de KİT statüsünde olmadığını belirtmek gerekir, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulundan denetlenmeye devam edildiğini hatırlatmak gerekir. Özerk
bir şekilde çalışmalarını sağlamak amacıyla yeniden yapılandırılmış olduklarını
da biliyorsunuz. Ticaret Kanunu’na tabi anonim şirket olduklarından,
dolayısıyla söz konusu Kanun’un ilgili hükümlerine göre ayrı bir düzenleme ve
denetlemeye de tabidirler. Yıllık faaliyetlerinin bağımsız denetim
kuruluşlarınca incelenerek rapora bağlandığı ve genel kurullarına da
sunulduğunu biliyoruz. Vergisel açıdan da Maliye Bakanlığının denetimine
tabidir. Özelleştirme sürecinde olanlar ise özel bir düzenlemeye de tabi
bulunmaktadır. Ama önemli olan bir başka husus, bankacılık
faaliyetleri ve işlemleri açısından bağımsız otorite olan BDKK’nın
düzenleme ve denetimine tabi olduğunu, halka açık olduklarından bağımsız
otorite olan SPK’nın düzenleme ve denetimine tabi
olduğunu, söz konusu medya kuruluşunun satış sürecinin düzenleme ve denetiminin
ama aynı zamanda bankaların risk ağırlıklı prim sisteminin izlenmesi bakımından
da TMSF tarafından denetlendiğini, yine medya kuruluşunun satış sürecindeki
diğer işlemler açısından da RTÜK ve Rekabet Kurulu tarafından
gerçekleştirildiğini takdirlerinize arz ediyorum. Bu ana çerçeve içinde, kamu ve özel banka ayrımı yapılmadan
ekonomik ve finansal ve diğer her türlü riskin ve rizikonun tespit ve gereği
sorumlu kuruluşlar ve kurumlar güçlendirildiği için çok daha etkin şekilde
yerine getirmektedir. Ama burada üzerinde durulması gereken, arkadaşlar, en
kritik konulardan biri de banka ve bağımsız otoritelerle ilgili veri ve
bilgilerin ele alınması ve
tartışılmasının usul ve esaslarıyla ilgili yasalarda tanımlanmış
ve belirlenmiştir. Söz konusu bağımsız kurum ve kuruluşlar kendi özel
kanunlarında belirtilen karar alma ve uygulama süreçlerine de sahiptirler. BDDK’nın misyonu çerçevesinde
finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması kadar bankacılıktaki
denetim ve düzenlemenin de kalitesini uluslararası standartlara çıkartmak
önemli bir görevdir. Söz konusu medya grubunun yönetiminin TMSF’ye
geçişi, satış süreci, satış sürecinin ertelenmesi, ihaleye tek teklifin gelmesi, ihaleyi kazanan
firmaya ödeme için süre verilmesi ve ihaleyi kazanan firmanın yabancı ortak
alması gibi konular da özel kanunlarında belirtildiği şekilde karar alma ve
uygulamada bağımsız olan TMSF tarafından yürütülmüş ve tamamlanmıştır. Bu süreç
söz konusu ekonomik bütünlüğün en iyi değerden satılmasına da öncelik
verilmiştir. İhalenin şeffaf ve kurallara uygun bir şekilde düzenlendiğini de
ana hatlarıyla aktarmak isterim. Gensoruda bahsi geçen kamu ve devlet bankalarının uygulama
süreçleri de özel bankalardakine benzer bir yapı taşımaktadır. Kamu
bankalarının performanslarının son beş yılda özel sektör bankalarına yakınsamış
olduğu da görülmektedir. Bunda özerklik, yetkinlik ve kredibilitenin
de özel bir yeri olduğunu veriler ortaya koymaktadır. Size, iki tane önemli konuda kamu ve özel bankaların mukayesesini
yapmak istiyorum. Öz kaynak kârlılığı, 2002 yılında kamu bankalarında yüzde 15,65
iken 2007 yılı sonunda yüzde 34 olmuştur. Tahsili gecikmiş alacakların
kredilere brüt açıdan oranına baktığınızda, oran 37,37’den yüzde 4,1’e
düşmüştür. Özel bankalarda ise öz kaynak kârlılığı yüzde 16’dan yüzde 24’e,
tahsili gecikmiş alacakların toplam kredilere oranı ise yüzde 8’den yüzde 3’e
düşmüştür. Ortaya çıkan sonuç, kamu bankalarının aynı özel bankalar gibi özerk
ve yetkin bir çerçeve içinde banka kârlılığını ve bankaların sermaye yeterliliğini
dikkate alan bir düzenleme içinde faaliyette bulunuyor olmasıdır. Söz konusu
kamu ve devlet bankaları, Türk banka sektörünün ulaştığı şeffaflık ve hesap
verilebilirlik ilkesinin en iyi örneklerinden birini vererek burada üzerinde
durulan, tartışılan konuları basın önünde, basınla da paylaşmıştır. Ana hatlarıyla sizlere aktardığım şu anda yürürlükteki mevzuat
çerçevesinde en önemli sermayesi kendinden emin olunan, etik değerlere büyük
değer vermek olan, ilgili veya ilişkili bağı bulunan siyasi otoritenin bir inisiyatif iradesinin olup olmadığını sorgulama talebi,
ülkemizin özel sektör ağırlığı, itibarı ve dolayısıyla hassasiyeti, küresel
ekonomiyle entegrasyonu en yüksek olan bankacılık sektörüne ilişkin yorum ve
değerlendirmeler, bu hususlarda özel olarak dikkat edilmediğinden, tam tersine,
siyasi müdahale ön kabulünü ima edici bir içerik taşımaktadır. Öte yandan, bu konularda gerekli özeni göstermemek, sektörden
kredi kullanan ve/veya mevduat gibi enstrümanlardan
yararlanan gerçek ve tüzel kişilerin durumlarının da hiç gereği yokken
tartışılabileceği de bir ortamı kendiliğinden oluşturacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gensoruyu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunan ana muhalefet partisinin piyasa payı
oldukça yüksek bir özel bankanın en üst düzey yönetiminde temsilcilerinin
bulunmasına rağmen, fon kaynak ve kullanım sürecinde, daha açık bir ifadeyle
mevduat toplama ve kredi verme sürecinde risk ve getiri dengesini belirlemede
bankaların son dönemlerde kazandığı, elde ettiği yönetim yetkinliğiyle,
denetime ilişkin kanun, yönetmelik, kural, ilke ve prensiplerden habersiz
davranması, kurumsal bilgi birikimi ve tecrübeyi gensoruya yansıtmaması, temsil
görev ve yetkisi olan alanlarda kurumsal ve siyasi sorumluluk bilincinden uzak olduğunu
da göstermektedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ülkemizde son beş yılda geçirdiği normalleşme ve düzelme sürecinin
işleyen piyasa ekonomisinin kurumlaşma düzeyinin farkındalığının
da söz konusu olmadığını gösteren, 2002 yılı öncesi dönemin paradigmalarının
geçerli olduğu alışkanlığı ve düşüncesi ışığında hazırlanmış bu gensoru için
geçmiş dönemlerin örneklerinin tekrar sorgulanmasına, bunların hatırlanmasına
vesile olacağı için de teşekkür etmek gerekir. Büyük bir özel bankanın fon kaynak ve kullanım sürecini gensoruyu
arz ve teklif eden ana muhalefet partisi açısından değerlendirilmesini bir kez
daha gündeme getirmeyi Hükûmet etme ve devletimizi
yönetme ciddiyetimizle bağdaşmadığını ifade ederek daha fazla detaya girmek
istemiyorum. TMSF’ye devredilen
bankalardan kaynaklanan devir zararları ile kamu bankalarında oluşan görev
zararı boyutunun yoğunlaştığı yıllar ve bunların hazineye maliyeti, kürsüde
konuşma yapan saygın muhalefet milletvekillerimizin ısrarla üzerinde durmadığı
konular olmuştur. Özel bankaların Bankacılık Kanunu kapsamında tanımlanan işlem
ve faaliyetlerin dışına çıkmaları, TMSF’ye ve
hazineye yüklediği devir zararları 1997 ve 1999 döneminde ortalama 1,7 milyar,
1999 ve 2001 döneminde ise ortalama 15 milyar dolardır. Faiz ve temerrüt faizi
bu rakamlara dâhil değildir. Kamu bankalarının görev zararları için aktarılan 2000 yılı için
stok ve 2001 yılı içinde oluşan net artışlar, menkul kıymete bağlanmış ve
bağlanmamış ile nakit ve nakit dışı kaynak yoluyla sağlanmış sermaye desteği toplamı
da oldukça büyük meblağa ulaşmıştır, ortalama değeri de 29 milyar dolardır.
Buna karşılık TMSF 2003 öncesi dönemde sadece 1,5 milyar dolar tahsil
edebilmişken 2003-2007 döneminde 14 milyar dolarlık bir çözümleme geliri de
elde etmiş bulunmaktadır. Söz konusu dönemin ekonomi ve finans tarihi gensorunun
gerekçesinde ifade edilen, bu kürsüde tekrar etmekten kaçındığım kavramların
anlamlandırılması ve somutlaştırılması bakımından oldukça fazla örnekler
içermektedir. Şüphesiz bu örneklerden farklı sonuçlar çıkarmak da mümkündür. Siyaset, ekonomi, finans ilişkilerinin gerekçe gösterildiği
gensorunun Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması ve bu konuda geçmiş
dönemlerde olanları hatırlamadan siyaseti ön plana çıkartan konuşmaların ve
açıklamaların yapılmış olması, partilerin rol ve fonksiyonunun, toplum
kesimleriyle ilişkilerinin yeniden değerlendirilmeye tabi tutulmasını
gerektirdiğini ama hepsinden de önemlisi içselleştirilememiş işlevsel ve
kültürel değişim ve dönüşüm sorununun yaşanmakta olduğunu da göstermektedir. 58’inci, 59’uncu, 60’ıncı cumhuriyet hükûmetlerinin
millî iradenin oluşumunu sağlayarak demokratik devlet ve toplum düzeni içinde
ülkemizi çağdaş, muasır medeniyet seviyesine çıkarma amacını, faaliyetini,
çabasını, hedeflerini genel bir perspektif ve vizyondan
uzak, kendi kısmi bakış açısıyla sekteye uğratmanın, geciktirmeye çalışmanın
ülkemiz adına sadece ekonomik kaygılardan dolayı değil, siyaseten de doğru
bulmadığımızı takdirlerinize arz ediyorum. AK Parti İktidarında 2003-2007 yıllarında ülkemiz ekonomik açıdan
normalleşme ve düzelme konusunda önemli adımlar atmıştır. Kendi imkân ve
kaynaklarının farkındalığını arttırmış, girişim ve
kendine güven duygularını da güçlendirmiştir. Özellikle, etkin politika ve
strateji geliştirme, vatandaşımıza güçlü bir perspektif sunma kaptanın sürekli
dikiz aynasına bakarak değil önüne ve geleceğine odaklanarak mümkün olabildiği,
birçok uluslararası örnekte olduğu gibi ülkemizde de farklı dönemlerde
halkımızın hafızalarından silinmeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Gelinen bu
seviyenin oluşmasında gerekli politikalar ve uygulamalar, Sayın Başbakanımızın
liderliğinde şekillendirilmiş ve yönetilmiştir. Tarihini, bilgi birikimini ve tecrübesini her zaman ön
plana çıkartan, değişik dönemlerde iktidar görevi üstlenmiş Cumhuriyet Halk
Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki şu andaki rol ve fonksiyonunu,
farklı neden ve gerekçelerle de olsa değişik bir zemine oturtan anlayışını ve
yaklaşımını, siyasi hayatımız ve kültürümüz, siyasi sermayemizin kalitesi bakımından
son derece ilginç ve detaylı şekilde değerlendirilmesi gereken farklı bir aşama
olarak görüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Özellikle bizlerin, milletimizin vekilleri olarak
farkında olmamız gereken en önemli husus, ülkemizdeki seçmen kitlesinin,
halkımızın oldukça hızla öğrenen ve doğru teşhis ve tespitlerde bulunan en
önemli bir siyasal aktör konumunda olduğudur. Bu vesileyle, iktidar partisinin ana muhalefet partisi için
Türkiye Büyük Millet Meclisine bu konularda özel bir gensoru vermesinin daha
uygun ve şık olacağını da ifade etmek isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ülkemizin son yıllarda yaşadığı ekonomik ve siyasi değişim ve
dönüşümü, ekonomi ve finansal yönetişim kalitesini, ilgili kurumların,
otoritelerin hassasiyetini, dürüstlüğünü, görev, yetki ve sorumluluk bilincini
ihmal eden bir yaklaşımla hazırlanmış ve huzurlarınıza getirilmiş bu gensoruyu
takdirlerinize arz ediyoruz. Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Kılıçdaroğlu, tutanaklar gelmedi
ama size üç dakika söz vereceğim. Lütfen, konu dışına da taşmadan, üç dakika
içerisinde söyleyeceklerinizi söyleyin. (CHP sıralarından alkışlar) Buyurun. VII.- AÇIKLAMALAR 1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin yapmış olduğu konuşmada geçen bir ifadesini
düzeltmek amacıyla açıklaması KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Canikli konuşma yaparken -POAŞ’ın satılması dolayısıyla İş Bankasında bulunan bizim
herhangi bir mülkiyet hakkımız söz konusu değil, sadece temsil görevini
üstleniyoruz- POAŞ’ın önce Doğan grubuna satılması ve
Doğan grubunun da başka bir gruba yüksek bedelle satılmasını CHP’nin
sorumluluğuna yükledi. Doğrusunu isterseniz böyle bir anlayışı anlamak mümkün
değil. Nedeni şu: Eğer siz gerçekten bu örneği veriyorsanız, bununla CHP’nin…
Eğer ortada bir hortumlama var ve dolayısıyla siz bunun içindesiniz diye bir
imaj yaratmak istiyorsa ben Sayın Canikli’ye ve
Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli grubuna şu örneği vermek isterim, daha
taze bir örnek verelim. METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Kanaltürk’ü mü
örnek vereceksin, Tuncay Özkan’ı mı örnek vereceksin? KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, Tekeli kaça özelleştirdiniz,
içki bölümünü? 300 milyon dolara. Peki, 300 milyon dolara özelleştirdiğiniz
Tekelin içki bölümünü daha bir yıl dolmadan Amerikalılara, satın alanlar kaça
sattı? 900 milyon dolara. Bu ne biçim ticari anlayış, bu nasıl bir anlayış!
Bunu anlamak mümkün mü? Daha ilginç bir şey söyleyeyim size değerli arkadaşlar. Eğer
ortada hortumlama… METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Şu belgeseli bir anlatın. Biz belgeseli
merak ediyoruz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Beyefendi, konuşmaya meraklıysanız
kürsü burada. METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Belgeseli merak ediyoruz. BAŞKAN – Sayın Kaşıkoğlu… Sayın Kaşıkoğlu… KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama kadrolu olarak laf atma gibi
bir görev üsteleniyorsanız, onun için bana değil, kadro için oraya
başvuracaksınız. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… Sayın Kaşıkoğlu… KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Başka önemli bir noktayı daha
söyleyeyim. Eğer… Siz iktidarsınız. Eğer bizi, hortumlamadan ötürü, herhangi
bir olay dolayısıyla suçluyorsanız hesap sormazsanız namertsiniz! METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Belgeseli açıklamanız lazım. KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama biz söz veriyoruz, bunun
hesabını size er geç soracağız! Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar) A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Yılmaz… (Gürültüler) Bir dakika arkadaşlar, bir dakika lütfen. Arkadaşlar, müsaade eder
misiniz bir dakika. Sayın Yılmaz, buyurun efendim. A. MESUT YILMAZ (Rize) – Gelebilir miyim? BAŞKAN – Hangi konuda efendim? Sayın Yılmaz, oradan sisteme girebilir misiniz? A. MESUT YILMAZ (Rize) – Kürsüden konuşabilir miyim Sayın Başkan? BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz. Üç dakika süre veriyorum. VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- Rize Milletvekili A. Mesut
Yılmaz’ın, Giresun Milletvekilleri Nurettin Canikli
ve Murat Özkan’ın konuşmalarında şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması A. MESUT YILMAZ (Rize) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, burada her ne kadar ismim zikredilmese de
zannediyorum AKP Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili POAŞ ihalesini
gündeme getirdi. POAŞ ihalesi, benim Başbakan olduğum dönemde yapılmıştır.
Sayın Sözcünün verdiği tarihler maalesef gerçekle tetabuk etmemektedir ve o
ihaleye, Sayın Sözcünün ifade ettiği gibi Doğan grubu ile İş Bankası grubu
ortaklaşa katılmamışlardır. (CHP sıralarından “Her şey yanlış!” sesleri) O
ihaleyi Özelleştirme İdaresi yapmıştır ve o ihaleyi alan grup, İş Bankası, bir
taahhüt grubu ve Türkiye’deki bütün Petrol Ofisi bayilerinin oluşturduğu
birliğin teşkil ettiği bir konsorsiyumdur. Yani, Doğan
grubu özelleştirme safhasında devrede değildir. Özelleştirme gerçekleştikten
sonra Doğan grubu, bu hisselerin bir kısmını, diğer özelleştirmeden devralan
ortaklardan devralmıştır. Bu da Sermaye Piyasası Kurulunun izniyle
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, burada verilen bilgi doğru değildir. Bunu
düzeltme ihtiyacını duydum. İkinci olarak, Sayın MHP Grubu Sözcüsü, yine ismimi zikretmemekle
birlikte, yakın geçmişte banka hortumlatmaktan ve yandaş medya oluşturmaktan
yargılanan, Yüce Divanda yargılanan başbakanlar ve bakanlar olduğunu ifade
etti. Sayın Menderes’ten sonra Yüce Divanda yargılanan benden başka başbakan
olmadığı için bunu üstüme aldım. Sayın milletvekilleri, bu, Meclisin 23’üncü Yasama Dönemidir. O
olay 20’nci Yasama Döneminde vuku bulmuştur. Yani 2008 yılındayız, 1998 yılında
olay vuku bulmuştur. Bana atfedilen suç, yandaş medya oluşturmak amacıyla
ihaleye fesat karıştırma suçudur. Aslında 20’nci Dönemde, yani olayın vuku
bulduğu Meclis döneminde bu konuda bir soruşturma komisyonu kurulmuştur. O
soruşturma komisyonu görevini tamamlayamadığı için -ve biliyorsunuz soruşturma
komisyonlarının da dönem sonu otomatikman faaliyetleri son bulmamaktadır, bir
dahaki Meclis dönemine intikal etmektedir- 21’inci Yasama Döneminde bu konuda
bir soruşturma komisyonu tekrar kurulmuştur. O komisyon, raporunu
hazırlamıştır, Meclise getirmiştir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Özür dilerim, iki dakika rica ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – …ve hem Meclis komisyon raporunda hem
de Meclis Genel Kurulunda, soruşturma önergesinde ifade edildiği gibi görevi
kötüye kullanma suçunun gerçekleşmediği oya bağlanmıştır. Ama daha sonra, geçen
yasama döneminde yani 22’nci Yasama Döneminde iktidar ve ana muhalefet
partileri ortaklaşa -zaten iki partili bir Meclisti malumunuz- yeni bir önerge
vermişlerdir. Burada ihaleye fesat karıştırma suçunu da ilave etmişlerdir, daha
önceki Meclisin kararını dikkate almamışlardır ve bizi yeniden Yüce Divana sevk
etmişlerdir. Yüce Divandaki yargılama sonucunda, yandaş medya oluşturma suçunun
gerçekleşmediği, ihaleye fesat karıştırma suçunun gerçekleşmediği ancak ihaleye
taraf olan kişilerle ihale öncesi görüşme yapmanın ve her ne kadar kamu lehine
dahi olsa bir ihale miktarı telaffuz etmenin başbakanlık göreviyle bağdaşmadığı
Yüce Divan tarafından karara bağlanmıştır. Bildiğiniz gibi, Cezaların Ertelenmesine Dair Yasa mucibince o
konuda işlem yapılamamaktadır ama gerek yandaş medya oluşturma gerekse ihaleye
fesat karıştırma suçunun gerçekleşmediği -çünkü bunlar kanunun kapsamı
dışındadır- Yüce Divan tarafından karara bağlanmıştır. Şimdi, ben bu olayla ilgili olarak arkadaşlarımın kurmak
istedikleri bağlantıya saygı duyuyorum, muhalefetin bu konudaki denetim
görevine de saygı duyuyorum ama bana kalırsa bu olayda böyle bir benzerlik
kurmak yerine, bu olayın daha açık bir şekilde ortaya çıkmasına hizmet edecek
bir denetim çalışması daha isabetli olurdu. Burada dile getirildi,
tartıştığımız olayda çok ciddi şüpheyi mucip noktalar vardır. Türkiye’deki
hiçbir kamu bankasının kurulduğundan beri hiçbir dönemde vermediği krediler söz
konusudur. Biraz önce Sayın Başbakan Yardımcısının burada yarı devlet adamı,
yarı bürokrat üslubuyla yaptığı konuşmayla örtülemeyecek kadar şüpheyi mucip
durumlar söz konusudur. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) O başarılar, bankaların bilançolarındaki iyileşmeleri filan hiç bu
Hükûmet kendine yormasın, onların hepsi bizim
zamanımızda çıkarılan yasaların sonucudur. [AK Parti sıralarından alkışlar(!)] Eğer biz Bankalar Yasası’nı değiştirmeseydik, BDDK diye yeni bir
kurum kurmasaydık, yine bankaların denetimlerini hazineye bıraksaydık, hazine
-eskiden olduğu gibi- bu görevin altında ezilseydi, muhtemelen bu hortum
olayları sizin iktidarınız döneminde de devam edecekti. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Sezar’ın hakkını Sezar’a verin. BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar, bir dakika… A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, benim
asıl söyleyeceğim şu: Gensoru ciddi bir denetim müessesesidir, en ciddi denetim
müessesesidir. Gensoru kabul edilirse hükûmet istifa
eder, başbakan istifa eder, hükûmet düşer. Bu olay,
henüz daha bu olgunlukta değildir, bu olgunlukta ortaya çıkmış değildir.
İddialar var, Başbakan filanca kişiye demiş ki “Sen buna katılma.” Benim de
kulağıma geldi, kim olduğunu da biliyorum ama bunlar doğru mudur? (AK Parti
sıralarından “Söyle söyle.” sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – “İddialar” diyorum sayın
milletvekilleri, “iddialar” diyorum. Bunlar doğru mudur? Bunları
Meclisin ortaya çıkarması lazım. (AK parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bakın, size bilmediğiniz bir olay daha
söyleyeceğim. BAŞKAN - Sayın Yılmaz, başka bir noktaya geldiniz… A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hemen bağlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen… A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İki kamu bankası var. Bunlardan bir
tanesinin yönetim kurulunun 2 üyesi aylarca muhalefet ediyorlar bu karara imza
atmamak için, genel kurulda 2’si birden tasfiye ediliyor. Yeni gelen yönetim
kurulu üyeleri bu kredinin altına imza atıyorlar. Bunu biliyor muydunuz? NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yalan! A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Yalansa… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu konuşmayı İç
Tüzük’ün hangi maddesine göre yapıyor? BAŞKAN – Sayın Canikli, bir
dakika lütfen, bir dakika müsaade eder misiniz. Bir dakika, bir dakika… (AK Parti sıralarından gürültüler) A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sonuç olarak söyleyeceğim şu sayın
milletvekilleri: Bir parti adına filan konuşmuyorum. Bir buçuk sene başbakanlık
yapıp üç buçuk sene denetlenen tek insan benim Türkiye’de. Hakkımda
denetlenmedik dosya bırakmadınız. Hepinize teşekkür ediyorum, muhalefetiyle
iktidarıyla. Sonuçta yine ben buradayım. Size şimdi şunu söylüyorum: Bu olay
ciddi bir olaydır. Bu olayı, reddetseniz dahi geçiştirilecek bir olay değildir.
Bu olayın altından daha çok şeyler çıkabilir. Ama bu olayı denetlemenin yolu şu
aşamada gensoru değildir. Doğru olan bir soruşturma önergesiydi, bu iddiaların,
buraya getirilen iddiaların doğru olup olmadığının araştırılmasıydı, eğer
bunlar ciddiyse o zaman gereğinin yapılmasıydı. Bakın, yüce Mahkemenin bana atfettiği suçu… Ben dedim ki: “Türk
Ticaret Bankasını 500 milyon dolardan aşağı sattırmam, onaylamam.” Aynı suçu
burada oturan Sayın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı işledi. Bana göre,
suç işlese bile doğru yaptı. RECEP KORAL (İstanbul) – Onun görevi o, senin değil. A. MESUT YILMAZ (Devamla) – “1 milyar 100 milyon dolardan aşağı
satmam.” dedi. Çünkü satılan, kamu parasıyla oluşan bir varlıktır. Onun için,
bu konularda parti hassasiyeti, parti taassubu, parti radikalizmi içinde değil,
geçmişte bu konularda çok sorumluluk taşımış, bu konularda çok zarar görmüş
olan bir insan olarak söylüyorum. Sayın Başbakan birkaç gün önce dedi ki:
“Allah’a şükür ki bizim hakkımızda yapılan suçlamalar yolsuzluk suçlaması
değil.” Sizin hakkınızda yolsuzluk suçlaması yapılamıyor ki daha fazla, çünkü
dokunulmazlık zırhınız var. Hele bir zırhınız çıksın, bakalım o zaman neler
gelecek. Acaba o zaman sizler benim gibi bu kürsüye gelip kendinizi
savunabilecek misiniz? Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Canikli… NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Yılmaz, POAŞ’la
ilgili olarak, şahsıma atfen, benim verdiğim bilgiyi çarpıtarak burada ifade
etmiştir, onu düzeltmem gerekiyor, söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) VII.- AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, yapmış olduğu konuşmada geçen bir ifadesini,
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, ben, POAŞ’ın özelleştirilmesinin yapıldığı hususla ilgili
herhangi bir şey söylemedim. Ben, daha sonra… (CHP sıralarından gürültüler) Müsaade edin, bakın cümlemi aynen okuyayım arkadaşlar. Cümlemi
aynen okuyayım size. BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Cümleyi aynen okuyorum. Sayın Yılmaz
karıştırdığı için, onunla da hiçbir alakası yoktu. Biz, yani, muhatap da
almıyoruz zaten. "Türkiye İş Bankası ve Doğan Şirketler Grubu Holding A.
Ş.’nin yüzde 50’şer oranında ortaklığıyla kurulan ve
özelleştirme kapsamında olan Petrol Ofisi A. Ş.’nin
toplam yüzde 76,83 oranında hissesini satın alan İş-Doğan Petrol Yatırımları A.
Ş. 31/12/2002 tarihinde tüm aktif ve pasifiyle devren
Petrol Ofisi A. Ş.’nin-yüzde 48-bünyesinde
birleştirilmiş ve şirketin tüzel kişiliği sona ermiştir. Bu birleşme sonrasında Petrol Ofisi A. Ş.’nin
yüzde 48,14 oranında hissesi Doğan Şirketler Grubu Holding A. Ş.’ye ve
iştiraklerine, yüzde 48,14 oranında hissesi de Türkiye İş Bankası A. Ş. ve
iştiraklerine ait hâle gelmiştir.” Ve yorumlarımı da bunun üzerine yaptım, bunu
düzeltelim; bir. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Tekel” dedi bak, cevap ver. BAŞKAN – Lütfen… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İkincisi: Değerli arkadaşlar, ben,
biraz önce POAŞ’la… Tekrar söylüyorum, 616 milyon
dolara bu yüzde 44’ü İş Bankası, Doğan grubuna devrediyor, o da beş buçuk ay
sonra 1,54 milyar dolara satıyor ve bunu, ben, sadece ve sadece, ileriyi
görememek, okuyamamak, piyasayı takip edememek olarak değerlendirdim, ama, Sayın Kılıçdaroğlu, çıktı,
burada “Siz bizi hortumla itham ediyorsunuz.” dedi; böyle bir şey söylemedim
Sayın Kılıçdaroğlu, yapmayın. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tekele gel, Tekele! NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, niye hemen aklınıza hortum
geliyor ki? Niye aklınıza hortum geliyor ki? Böyle bir şey söylemedim. Ben,
sadece, öngörüsüzlükle sizi itham ettim ve ayrıca, İş Bankasının yönetiminde
Cumhuriyet Halk Partisini temsilen çok değerli 4 arkadaşımız var. Yani, nasıl
sorumlu olmazsınız Sayın Kılıçdaroğlu? Nasıl sorumlu
olmazsınız? O zaman bırakın yönetim kurulu üyeliğini. Oradaki alınan tüm
kararlardan, tüm icraatlardan, İş Bankasının tüm icraatlarından elbette o
arkadaşlarımız ve sonuçta Cumhuriyet Halk Partisi sorumludur. Yoksa, benim, ne hortum… Yani, Cumhuriyet Halk Partisi, İş
Bankası şöyle oldu… Hayır, öyle bir iddiam yok. Yani, burada Doğan Holdingle İş
Bankası arasında herhangi bir ilişki, bu anlamda yani, ifadeyi bile kullanmak
istemiyorum, Sayın Kılıçdaroğlu’nun anlatmaya
çalıştığı ifade anlamında herhangi bir şey söylemedim, sadece buydu. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sorusu vardı Kılıçdaroğlu’nun… BAŞKAN – Sayın Anadol… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, burada
Sayın Yılmaz’la ilgili… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tekele gel, Tekele! BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Yılmaz, bu ülkeye Başbakanlık
yaptı. Elbette önemli, değerli bir siyasetçi ancak yani bu
kadar olaydan sonra, bu kadar rakamlardan sonra, ülkenin bu kadar 21 Şubat gibi
ekonominin tarihin en yüksek kriziyle karşı karşıya kaldığı, getirildiği bir
olaydan sonra, binlerce iflasın yaşandığı olaydan sonra ve milletimizin bütün
bunları 3 Kasımda sandığa gömmesi gerçeğinden sonra çıkıp hâlen buradan
konuşabiliyorsa takdiri milletime bırakıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. V.- GENSORU (Devam) A) Ön Görüşmeler (Devam) 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış
ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak
yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, gensoru üzerindeki müzakereler… ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım… BAŞKAN - …sona ermiştir. ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sayın Altay… ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben yarım saat önce elektronik cihaza
girdim. Söz verip vermeme takdiri sizindi ama dikkate alıp da, hiç değilse
“Sayın Altay, artık bundan sonra söz vermiyorum.” diyebilirdiniz. BAŞKAN – Ben sizin yanlışlıkla basmış olabileceğinizi düşündüm,
yoksa gördüm. ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır, oradaki arkadaşlara müteaddit defalar
el kaldırarak belirttim. BAŞKAN – Gördüm. Buyurun. ENGİN ALTAY (Sinop) – Takdir buyurursanız, 60’ıncı maddeye göre,
iki dakika, sayın milletvekillerinin bilgisine yaşanmış bir hadiseyi sunmak
istiyorum. BAŞKAN – Bir başka oturumda inşallah. Teşekkür ediyorum Sayın Altay. Değerli arkadaşlarım, gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki gensoru
açılması önergesinin gündeme alınmasının açık oylanmasını teklif ederiz. Saygılarımızla. Hakkı Suha Okay,
Ankara? Burada. Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul? Burada. Kemal Anadol, İzmir? Burada. Yılmaz Ateş, Ankara? Burada. Yaşar Tüzün, Bilecik? Burada. Birgen Keleş, İstanbul? (Burada) Esfender Korkmaz,
İstanbul? Burada. Canan Arıtman, İzmir? Burada. Ali Koçal, Zonguldak? Burada. Mehmet Ali Susam, İzmir? Burada. Rıza Yalçınkaya, Bartın? Burada. Tayfur Süner, Antalya? Burada. Şevket Köse, Adıyaman? Burada. İsa Gök, Mersin? Burada. Hüsnü Çöllü, Antalya? Burada. Nesrin Baytok, Ankara? Burada. Mehmet Sevigen, İstanbul? Burada. Rahmi Güner, Ordu? Burada. Durdu Özbolat, Kahramanmaraş? Burada. Ahmet Küçük, Çanakkale? Burada. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla
yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi
bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlandı) BAŞKAN – Oylamada, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in yerine Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehdi Eker, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın yerine Devlet Bakanı Mehmet
Şimşek vekâleten oy kullanacaklardır. Oy kullanan değerli arkadaşlarımızın Genel Kurul salonundan
ayrılmamalarını rica ediyorum çünkü çalışmalara devam edeceğiz, Sayıştay için
seçim yapacağız. (Elektronik cihazla oylamaya devam edildi) BAŞKAN – (11/3) esas numaralı Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
hakkındaki gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki açık oylama
sonucunu arz ediyorum: Kullanılan oy sayısı :
452 Kabul :134 Ret :318 (x) Bu sonuca göre, gensorunun gündeme alınması kabul edilmemiştir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.45 (x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir. ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.58 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
106’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz. IX.- SEÇİMLER A)
Sayıştay Üyeliklerine Seçim 1.- Sayıştayda
açık bulunan üyeliklere seçim (S. Sayısı: 123)(S. Sayısı: 124) (x) BAŞKAN – Şimdi bu kısımda yer alan, Sayıştayda
boş bulunan 7 üyelik için yapılacak seçimlere başlıyoruz. Bu seçim, İç Tüzük’ün
150’nci maddesine göre yapılacaktır. Plan ve Bütçe Komisyonunca oluşturulan Sayıştay Üyeleri Ön Seçim
Geçici Komisyonu tarafından Sayıştay üyelikleri için, boş üyelik sayısının 2
katı olarak kontenjan grupları dâhilinde belirlenen adayları içeren birleşik oy
pusulası Başkanlıkça bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla
Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu listesinden en çok oyu alan 4 aday,
Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları ile Diğer Meslek Mensupları Kontenjan Grupları
listesinden ise en az 2’si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere
en çok oyu alan 3 aday Sayıştay üyeliğine seçilmiş olacaklardır. Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Görevli arkadaşlar mühürlü birleşik oy pusulalarını her sayın
milletvekiline birer tane olmak üzere dağıtacaklardır. Birleşik oy pusulasını
alan sayın üye, Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu listesinden 4
adayın, Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları ile Diğer Meslek Mensupları
Kontenjan Grupları listesinden ise en 2’si Maliye Bakanlığı meslek
mensuplarından olmak üzere toplam 3 adayın karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle
işaretleyecek ve adının okunmasını bekleyecektir. Kâtip üyeler yerlerini alsınlar lütfen. Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon
sırasındaki Kâtip Üye, Adana’dan başlayarak Denizli’ye kadar -Denizli dâhil- ve
Diyarbakır’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- hükûmet
sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir’den başlayarak Mardin’e kadar -Mardin dâhil- ve
Mersin’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan
milletvekilinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine bir zarf verecektir.
Adını ad defterine işaretlettiren ve bir zarf alan milletvekili
daha sonra oy pusulasını zarfa koyarak, Başkanlık Divanı kürsüsünün önünde yer
alan oy kutusuna atacaktır. Aynı zarftan birden çok oy
pusulası çıkması hâlinde bu oy pusulalarının tamamı, Sayıştay Meslek Grupları
Kontenjan Grubu listesinden 4’ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları,
Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları ile Diğer Meslek Mensupları Kontenjan
Grupları listesinden ise, en az 2’si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından
olmak üzere, toplam 3’ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır.
Bu hususlar birleşik oy pusulalarında da dip not olarak açıkça
belirtilmiştir. (x) 123 ve 124 S. Sayılı Basmayazılar tutanağa eklidir. Sayıştay üyelikleri seçimine ait birleşik oy pusulaları sayın
milletvekillerine dağıtılsın. Her sayın üyeye bir birleşik oy pusulası
verilecektir. Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir
tasnif komisyonu tespit edeceğim: Sayın Mustafa Cumur, Trabzon? Burada. Sayın Ali Rıza Öztürk, Mersin? Yok. Sayın Burhan Kuzu, İstanbul? Burada Sayın Fevzi Şanverdi, Hatay? Yok. Sayın Kürşat Atılgan, Adana? Yok. Sayın Mehmet Ekici, Yozgat? Burada. Sayın Hüseyin Pazarcı, Balıkesir? Yok. Sayın Fatih Metin, Bolu? Burada. Sayın Mehmet Mustafa Açıkalın, Sivas?
Yok. Sayın Turgut Dibek, Kırklareli? Yok. Sayın Yüksel Coşkunyürek, Bolu? Yok. Sayın Fazlı Erdoğan, Zonguldak? Burada. Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz. (Oyların toplanmasına başlandı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylamada Dışişleri Bakanı Sayın
Ali Babacan’ın yerine Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek’in yerine Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in
yerine Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım
vekâleten oy kullanacaklardır. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kupaları kaldırılsın. Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar. (Oyların ayrımına başlandı) BAŞKAN – Kâtip üyeler diğer oylama için yerlerini alırlar mı
lütfen. Şimdi Sayıştayda boş bulunan 5 üyelik
için yapılacak seçimlere başlıyoruz. Bu seçim, İç Tüzük’ün 150’nci maddesine göre yapılacaktır. Plan ve Bütçe Komisyonunca oluşturulan Sayıştay Üyeleri Önseçim
Geçici Komisyonu tarafından Sayıştay üyelikleri için boş üyelik sayısının 2
katı olarak kontenjan grupları dâhilinde belirlenen adayları içeren birleşik oy
pusulası Başkanlıkça bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla,
Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu listesinden en çok oyu alan 3 aday,
Maliye Bakanlığı Meslek Grupları ile Diğer Meslek Mensupları Kontenjan Grupları
listesinden ise en az 1’i Maliye Bakanlığı Meslek Mensuplarından olmak üzere,
en çok oyu alan 2 aday Sayıştay üyeliğine seçilmiş olacaklardır. Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Görevli arkadaşlar, mühürlü birleşik oy pusulalarını her sayın
milletvekiline 1'er tane olmak üzere dağıtacaklardır. Birleşik oy pusulasını
alan sayın üye, Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu listesinden 3
adayın, Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları ile Diğer Meslek Mensupları
Kontenjan Grupları listesinden ise, en az 1'i Maliye Bakanlığı Meslek
Mensuplarından olmak üzere, toplam 2 adayın karşısındaki kareyi çarpı (X)
işaretiyle işaretleyecek, adının okunmasını bekleyecektir. Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için komisyon ve
hükümet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye
Adana'dan başlayarak Denizli’ye kadar, Denizli dâhil ve Diyarbakır’dan
başlayarak İstanbul’a kadar, İstanbul dâhil; hükûmet
sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir’den başlayarak Mardin’e kadar, Mardin dâhil
ve Mersin’den başlayarak Zonguldak’a kadar, Zonguldak dâhil, adı okunan
milletvekilinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine bir zarf verecektir.
Adını ad defterine işaretlettiren ve bir
zarf alan milletvekili daha sonra oy pusulasını zarfa koyarak Başkanlık Divanı
kürsüsünün önünde yer alan oy kutusuna atacaktır. Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıkması hâlinde, bu oy
pusulalarının tamamı, Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubu listesinden
3'ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları, Maliye Bakanlığı Meslek
Mensupları ile Diğer Meslek Mensupları Kontenjan Grupları listesinden ise en az
1'i Maliye Bakanlığı Meslek Mensuplarından olmak üzere toplam 2’den fazla
adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar birleşik oy pusulalarında da dipnot olarak açıkça
belirtilmiştir. Sayıştay üyelikleri seçimine ait birleşik oy pusulaları sayın
milletvekillerine dağıtılsın. Her sayın üyeye 1 birleşik oy pusulası verilecektir. Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir
Tasnif Komisyonu tespit edeceğim. Tasnif heyeti için ilk isim Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna.
Burada mı? Sayın Tuna… Sayın Tuna… Mehmet Zafer Üskül, İstanbul
Milletvekili. Sayın Üskül burada mı? Sayın Üskül? Sayın Erkan Akçay, Manisa. Sayın Akçay? Burada. Sayın Mehmet Emin Tutan, Bursa? Sayın Tutan… Sayın Tutan… Sayın Akın Birdal, İstanbul
Milletvekili, burada mı? Sayın Yılmaz Tunç, Bartın? Sayın Alev Dedegil, İstanbul? Sayın Yaşar Tüzün, Bilecik? Sayın Mustafa Kabakcı, Konya? Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz. (Oylar toplandı) BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar; Sayın Tunç,
Sayın Dedegil, Sayın Tüzün,
Sayın Kabakcı, Sayın Akçay. (Oyların ayrımı yapıldı) BAŞKAN – Sayıştayda boş bulunan 7 üyelik
için yapılan seçime ait Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 123 sıra sayılı Rapor’da belirlenen adaylardan Sayıştayda
boş bulunan 7 üyelik için yapılan seçime 399 üye katılmış, kullanılan oyların
5’i geçersiz sayılmış, geçerli oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir. Tasnif Komisyonu:
Sema Ertem : 326 İsmail Gever: 317 Zekeriya Yalçınkaya: 310 H.İbrahim Düzenli: 277 Mehmet Bağcaz: 308 Burhan Tokcan: 276 H. Cavit Erdoğan: 349 Ülker Akyüz: 10 Nevin Atakan: 96 Hülya Göktepe: 76 Nihat Okur: 69 Fikret Demir: 73 Necdet Gökmen: 70 Mehmet Demirtaş: 32 BAŞKAN – Buna göre, Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan
Sayın Sema Ertem, Sayın İsmail Gever, Sayın Zekeriya Yalçınkaya,
Sayın İbrahim H. Düzenli; Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan Sayın
Mehmet Bağcaz, Sayın Burhan Tokcan; Diğer Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan da H.Cavit Erdoğan
Sayıştay üyeliklerine seçilmişlerdir, hayırlı olmasını diliyorum. Sayıştayda boş bulunan 5
üyelik için yapılan seçime ait Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 124 sıra sayılı Rapor’da belirlenen adaylardan Sayıştayda
boş bulunan 5 üyelik için yapılan seçime 375 üye katılmış, kullanılan oyların
3’ü geçersiz sayılmış, geçerli oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir. Tasnif Komisyonu:
Yakup Güneri: 327 Erol Akbulut: 322 Rafet Doğan: 270 Mustafa Çiçek : 267 Basri H. Yılmaz : 252 Gökhan H. Gül : 121 Recep Tüzen : 100 Nevin Kösedağ : 73 Mehmet Taş : 26 Sami Bulut : 6 BAŞKAN – Buna göre, Sayıştay Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan
Sayın Erol Akbulut, Sayın Mustafa Çiçek, Sayın Rafet Doğan, Maliye Bakanlığı Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan Sayın Basri H. Yılmaz, Diğer Meslek Mensupları Kontenjan Grubundan da Sayın Yakup Güneri
Sayıştay üyeliklerine seçilmişlerdir; hayırlı olmasını diliyorum. Çalışma süremizin sonuna geldiğimizden, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 21 Mayıs 2008 Çarşamba
günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.51 |
|