DÖNEM: 23                            CİLT: 16                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

77’nci Birleşim

13 Mart 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

3.- Bursa Milletvekili Ali Kul’un, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/34)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)

2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 milletvekilinin, Kastamonu başta olmak üzere tarihî ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak etkin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110)

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111)

3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1612)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Türk Ceza Kanunu’nun 301 inci maddesine göre açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1630)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Anten AŞ’ye ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/1858)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, hidroelektrik santralı lisans başvurularına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/1864)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı yakınlarının kamu -revine girişleriyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/2052)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kredi kullanan ve işletmesini kapatan esnafa ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2110)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci Oturum

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına,

Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaz, Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne,

Antalya Milletvekili Tunca Toskay, turizm sektörünün sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilen:

Mardin Milletvekili Emine Ayna hakkında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen,

Mardin Milletvekili Ahmet Türk hakkında İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde açılan,

Kamu davalarının devam ettiğine ilişkin duyuru bilgiye sunuldu.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik (10/147),

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan (10/148),

Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan (10/149),

Sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/498) (S. Sayısı: 110) görüşmelerine devam edilerek tümü üzerindeki konuşmalar tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi.

                       

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Murat ÖZKAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Giresun

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/498) (S. Sayısı: 110) görüşmeleri, verilen aradan sonra;

3’üncü sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/146) (S. Sayısı: 111),

4’üncü sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/478) (S. Sayısı: 93) görüşmeleri,

İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/65) (S. Sayısı: 72) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş:

Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın,

Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın,

Konuşmalarında şahsına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptı.

13 Mart 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.52’de son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Adana

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

Bingöl

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 108

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Mart 2008 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2008)

2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 Milletvekilinin, Kastamonu başta olmak üzere tarihi ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak etkin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2008)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 Milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/03/2008)

 

13 Mart 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Tıp Bayramı hakkında söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’a aittir.

Sayın Durmuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; modern tıp hayatının başlangıç günü olarak, II. Mahmut Döneminin Hekimbaşısı Mustafa Behçet Bey, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire tarzında, bir konakta iki ayrı bilim dalının kurulmasını temin etmiş, o güne kadar pozitif bilimler alanında, tıp sahasında böyle bir imkân yokken bugün tıp eğitiminin temeli o gün atıldığı için, 14 Mart, hekimlerimiz tarafından “Tıp Bayramı” olarak ilan edilmiş.

Değerli arkadaşlarım, uzun süre bu gün kutlanmamıştır. 1921 yılının 14 Martında, bugün Orta Doğu’da ve ülkemizde baskılar kuran emperyalist ülkeler donanmalarıyla İstanbul’u işgal etmişler. O günün vatansever tıbbiyelileri bir dershanede toplanmışlar ve ünlü hocaları Akil Muhtar, Besim Ömer, Ekrem Paşa benzerleri, bu kutlamayı, millî direnişin, işgale itirazın bir toplantısı hâline getirmişlerdir. Dolayısıyla 1921 işgalini protesto eden bu harekete “bayram” denir mi bilemiyorum, aynı bugün yaşadığımız ortamda olduğu gibi!

Biliyorsunuz, modern üniversitenin önünde birçok engel vardı. Bugün, Türkiye sosyal yapısına müdahale eden birçok cemaat, o gün de modern üniversitenin kuruluşu önünde büyük engeller oluşturmuş ve 1863’te kurulan İstanbul Darülfünunu inkıtaya onlar yüzünden uğramıştı.

Değerli meslektaşlarım, yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören Yunusça bir felsefe, hekimlik camiasının felsefesidir. Hekimlik mesleğine biçilen rol, renk, din, dil, ırk, siyasal tercih ve kanaat ayrımı yapmaksızın insanı insan olarak görmek; onun ıstırabını, acısını dindirmek rolleriyle, göreviyle görevlendirilmiştir.

Hekimlik mesleğinin bir de ahlaki değerleri var, etiği var, tıp etiği var. “Tıbbi deontoloji” dediğimiz bu etik, hekime bazı sorumluluklar yüklüyor. Din, örf, adet, gelenek hekim davranışlarına sınırlama getiremez. Gerçeğe ulaşmak için bilimin ışığında araştırır, deneysel çalışmalar ve araştırmalar yapar. Bu deneysel çalışmalarda kullandığı bazı deney hayvanlarının uygulaması sırasında dahi onların ıstırap çekmemesi, onların birer canlı olduğu gerçeğini göz ardı edemez. Kaldı ki bu araştırmayı yapabilmek için de etik kurullarından izin almak zorundadır. Yapacağı deneyin bilimsel gerçeğe bir katkı sağlayıp sağlamayacağı kanaati oluşturulduktan sonra ona hayvan deneyi yapma yetkisi verilir.

Tıp mesleğinin yerine getirilmesi hekimlere hem bir ayrıcalık hem de sorumluluk yüklemektedir. Son yıllarda, hekimler arasında bazı kamplaşmaların olduğunu görüyoruz. Bu, tıp etiğine de hekimlik hayatına da uygun değildir. Başı örtülü hastanın göz muayenesini yapmayan hekime ödül vermek ya da bazı dinî grupların özel hastaneleri, sadece bazı hastaların gittiği hastaneler türü organizasyon tıp ahlakına, tıp etiğine uymayan davranışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Üzülerek ifade ediyorum, piyasalaşan tıp hayatında hekim, zaman zaman sorumluluğundan uzaklaşmaktadır. Oysa hekimin duruşu, toplumsal gerçeklerden, değişik inanışlardan, farklı siyasal düşüncelerden soyutlanarak birtakım küçültücü çıkarlar uğruna farklılıklar sergilememelidir.

Değerli milletvekilleri, 14 Mart Tıp Bayramı hekimlik mesleğinin sorunlarının da görüşüldüğü bir gündür. Bugün, beş ayrı istihdam politikası uygulanmaktadır. Devlet personel rejiminin dışında -aynı B-4, C-4 patlayıcıları gibi- 4/B, 4/C gibi istihdamlar yapılmaktadır. Ailenin bütünlüğü korunmamaktadır. 4/B’yle sözleşmeli olarak giden personelin eş durumu tayinleri göz ardı edilmektedir. Elimde bir liste vardı, onu burada söylemeyeceğim. 14 hekim mesleğinin etiğine uygun davranarak hizmet ürettiği sırada şiddete uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Üzülerek ifade ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuş süreniz doldu, son cümlelerinizi alayım lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Lütfen…

Üzülerek ifade ediyorum, son zamanlarda hekimler üzerinde müfettişlerle kurulan baskılar dolayısıyla intihar eden hekimler vardır. Bolu Devlet Hastanesi Başhekimi bunun bir örneğidir.

Günlerdir burada değişik vesilelerle ifade ediyoruz. Bu makam, mevkiler geçicidir. Başhekimleri görevden almak için silahla tehdit ettirmek yanlıştır. İnsanlarımızın hekimler arasında ayrıma uğraması yanlıştır. Böylesi zor günlerde, hekimleri tıp etiğine uygun davranmaya davet ediyorum. Hasta ve toplumun da hekimler mesleğini icra ederken onlara saygı ve sevgi göstermelerini istiyorum. Hekimlik mesleği oldukça ulvi ve yüksek, zorlu bir meslektir. Bu meslekten dolayı hekim tehdide uğramamalı, hayatını kaybetmemelidir.

Bu duygularla, inşallah kutlanabilecek 14 Mart Tıp Bayramlarına kavuşuruz; inşallah toplumsal huzur sağlanır, Türkiye bu bunalımlı dönemlerden çıkar ve insanca muamele şansını yakalarız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda, Tıp Bayramı konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sacid Yıldız’a aittir.

Sayın Yıldız, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart modern tıbba geçmemizin 181’inci yıl dönümü nedeniyle bugün, sağlık değil hekim ve hekim sorunları hakkında konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden evvelki konuşmacının da ifade ettiği gibi, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart 1827’de açılmıştır ve modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilir.

Tıp Bayramı ilk kez, yabancı işgal kuvvetlerine karşı olarak 1919 yılında, 14 Martta tepki olarak kutlanmıştır. Ama günümüzde artık “Tıp Bayramı” şeklinde değil “Sağlık Haftası” şeklinde anılmaktadır. Belki doğrusu da budur.

Hekimlerimiz, son zamanlarda çok huzursuz, geleceklerini görememektedirler.

Ülkemizde 100 bini aşkın hekim vardır. Bunu, dün Sayın Bakana da sordum, “103 bin veya 104 bin” gibi dendi.

Hekimlik mesleği meşakkatli, uzun, yorucu bir meslektir. Bugün, ülkemizde meslekler içinde eğitimi en uzun olan hekimlik mesleği altı yıldır. Bunun arkasından, üç yüz gün ila altı yüz gün mecburi hizmet gelir; arkasından, eğer uzmanlık yapacaksanız, bir beş sene uzmanlık; arkasından, yine üç yüz ila altı yüz gün bir zorunlu hizmet gelir; yan dal uzmanlığı yaparsanız, onun arkasından yine bir zorunlu hizmet gelir. Yani çok uzun, meşakkatli bir meslek. Ama şimdi hekimler mutsuz, kırgın, endişeliler, çünkü geleceklerine güvenle bakamamaktadırlar, kendilerini ezilmiş ve kıstırılmış hissetmektedirler devlet ile büyük sermayenin arasında.

Bu hekimler ki, cumhuriyetin kuruluşunda, hatta cumhuriyetin kuruluşundan evvel özveriyle çalışmışlardır. Dün ve bugün benden evvel konuşan arkadaşlarımın da dediği gibi, hekimlik mesleği yüce, kutsal, onurlu bir meslektir, bunu göz ardı etmeyelim. Daha dün İstiklal Marşı’mızın kabul edilişinin yıl dönümünü kutladık. İstiklal Marşı’mızın büyük şairi Çanakkale zaferlerini de destanlaştırmıştır. İşte, hekimler, 1915 yılında 18-19 Mayıs gecesi -bu Çanakkale’de- o zamanki Darülfünunun Tıp Fakültesi öğrencileri gönüllü gitmişler ve o gün, orada, 57’nci Alay’da 9 bin şehit vermişlerdir. Bunlar Darülfünun öğrencileri, çoğunluğu da tıp fakültesinin öğrencileridir. Bu şehitlik nedeniyle, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (Darülfünun) 1921 yılında mezun verememiştir değerli arkadaşlar. Bu kadar özverili bir meslek grubudur. Gönüllü olarak gitmişlerdir. Atatürk, daha sonra, “Biz burada Darülfünunu gömdük.” demiştir Çanakkale gezisinde.

Yine hekimler, Kurtuluş Savaşı’nda, kendi seçtikleri bir temsilcilerini –Tıbbiyeli Hikmet diye biliyoruz biz onu- Sivas Kongresi’ne göndermişlerdir. Bu Tıbbiyeli Hikmet de, Atatürk’e “Eğer siz mandadan tarafsanız biz size de karşıyız.” diyebilmiştir. Yani bağımsızlık konusunda ve özveri konusunda hekimler, bütün var oluşundan beri cumhuriyette çalışmışlardır. Cumhuriyet devrinde de sıtma savaşında, verem savaşında, trahom savaşında, anne sağlığında, bebek ölümlerinde hekimler cansiparane çalışmışlardır ve bu çalışmaya da devam etmişlerdir.

Ama, son zamanlarda, dediğim gibi, Sağlık Bakanlığının çıkardığı yasa ve yönetmeliklerle hekimlerin çalışma alanları daraltılmıştır. Hekimler mutlu değillerdir bu açıdan. Kendimiz hekim camiasında olduğumuz için her gün bana ve diğer meslektaşlarıma da bu konuda yakınmalar, eminim ki gelmektedir.

Şimdi, önümüzde bir tam gün yasası var. Tamam, tam gün yasasına karşı değiliz, ama burada, mesela, 2547 sayılı Yasa’da kısmi statü bütün üniversite çalışanlarına, doçent, profesörlere verilmiştir, ama oradan alıyorsunuz, tıp fakültesi öğretim üyelerinde kaldırıyorsunuz, diğerlerine, hukuk ve ekonomiye veriyorsunuz. Yani, bunu, daha değişik, adilane düşünmek lazım.

Gene, özel hastaneler ve ayakta tedavi kuruluşları nedeniyle de hekimler mağdur olmaktadırlar. Sağlığa yön veren uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda ithal hekim çalıştırılması da gündeme geldi, ama sanıyorum şu anda pek uygun görülmedi. İthal hekimler, ülkemiz koşullarında, dil bilmedikleri için büyük illerde kendi kuracakları özel hastanelerde çalışacaklar ve bize pek faydalı hizmet etmeyecekler kanısındayım.

Hızla açılan tıp fakültelerinde de nitelikli hekim yetişmesi çok zor. Hekimde, tabii, sayının yanında nitelik de çok önemlidir.

Yardımcı sağlık personeli… Özellikle hemşire ve diğer yardımcı sağlık personeli de hekim çalışmasında çok önemlidir. Sağlık alanında görülen her türlü kusur hekimin başına kakılmaktadır.

Hekimlere çok şiddet uygulanmıştır son zamanlarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

… En son Ali Menekşe öldü, Göksel Kalaycı öldürüldü, Necati Yenice felç oldu, çalışamaz durumda. Bunlar da ülkemizde gittikçe artmaktadır ve Ankara Tabip Odası hekime şiddeti bu senenin konusu olarak seçmiştir.

Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetlerinin sunumunda önce hekim gelir; çünkü, hekim orkestra şefidir. O nedenle, sağlık sorunlarına, önce hekimin sorunlarını çözmekle başlayalım, onu mutlu etmekle başlayalım. Mutsuz hekimlerin iyi sağlık hizmeti sunması mümkün değildir. Halkımızın söylediği çok güzel bir söz var: “Her şeyin başı sağlık” derler. Eğer her şeyin başı sağlıksa, sağlığın başı da hekimdir. Hekimlerimizi küstürmeyelim, çalışma şevklerini kırmayacak düzenlemeler getirelim.

Dileriz, bu 14 Mart Tıp Bayramı ya da Sağlık Haftası’nda hekimleri mutlu edecek gelişmeler olur, çünkü, sağlık, her zaman herkese lazım olabilecek bir haktır. Sağlıklı insan gücü ülkenin gelişmesinde de önemli bir unsurdur.

Bu düşüncelerle, tüm hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı kutluyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Gündem dışı konuşmalara Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, 14 Mart Tıp Bayramı günü. Aslında, benden önce de değerli milletvekili arkadaşlarım Sayın Osman Durmuş ve Sayın Sacid Yıldız, bu meselenin önemini gayet güzel veciz bir biçimde ifade ettiler. Biz, artık, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, içinde bulunduğu haftayla beraber sağlıkçıların haftası olarak kutlamayı hedeflemiş durumdayız ve bütün Türkiye’de de bu kapsamda değerlendirmeler ve çalışmalar yapıyoruz.

Evet, 14 Mart, aslında bizim için olağanüstü şartlarda, insanüstü gayretlerle, bulunduğu her yerde, din farkı, dil farkı, ırk, renk ve düşünce farkı gözetmeksizin sağlık hizmetini yerine getirenlerin bayramıdır. Tıp Bayramı, başka bir deyişle, yaratılmışların en şereflisine hizmet edenlerin ve insan denen varlığa hizmet şuuruna erişenlerin bayramıdır.

Tıp tarihinin insanlık tarihiyle başladığını söylemek zannediyorum yanlış olmaz, çünkü, insanla birlikte hastalık da başlamıştır ve insan, kuşkusuz, sağlığıyla ilgilenmeye başlamıştır ve tarihî gelişimin hemen bütün aşamalarında biz Türk hekimlerinin imzası vardır. Darüşşifaları tıp dünyasına hediye eden Türk tıp camiasıdır. Orta Çağ Avrupa’sında akıl hastaları yakılırken, çeşitli tedavi yöntemlerine ek olarak onları musikiyle tedavi eden, onlara şefkatle yaklaşanlar da bizlerdik. Karanlık Orta Çağı İbni Sina ile El Razi’lerle aydınlatanlar da Türk hekimleriydi.

Değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, ülkemizde modern anlamda ilk tıp fakültesi 14 Mart 1827’de kuruldu ve ilk tıp bayramını da yine bir 14 Martta, 1919’da işgal altındaki İstanbul’da işgale bir tepki olarak tabipler dile getirdiler. Bu sebepledir ki, 14 Mart, aynı zamanda bağımsızlık ruhunun da sembolleştiği bir günü hepimiz için ifade etmektedir. Yine bugün, Sarıkamış’ta donarak şehit olan 165 Türk hekiminin, vatanı tehlikede gördüğü için Çanakkale’de cepheye koşarak canını feda edebilen Türk tıp talebelerinin bayramıdır.

Hekimlik, çileli bir hayatı tercih etmenin, insan sağlığı için hizmeti -hem de karşılık beklemeksizin- yapabilmenin adıdır. Hekim, önce meslekî ahlak ve ilkeleri öğrenir ve bu değerlere bağlılık yeminiyle görevine başlar. Bu şuurladır ki ülkemizdeki değerli meslektaşlarımız, sağlık çalışanlarımız, hekimlerimiz ülke dışındaki ihtiyaç alanlarına bile, değerli milletvekilleri, ilk elini uzatan kişiler olmuştur. Bunu, geçtiğimiz beş yıl içerisinde Pakistan’da, İran’da ve Endonezya’daki felaketlerde olduğu gibi, bundan sonra da devam ettireceğiz. Elimizi ilk uzatanlardan olacağız. Bir yangın yeri olan Irak’ta, Telafer’de, Afganistan’da, Sudan’da canını hiçe sayan hekimlerimiz görevli ve gönüllü olarak hizmete koşmaktadırlar ve bu hizmetlerine bundan böyle de devam edecekler. Bu bağlamda, hekimlik, insan sağlığı için, aslında biraz da kendimizden, ailemizden, çocuklarımızdan verdiklerimizdir; fedakârlıktır, diğerkâmlıktır, insan sevgisini ve şefkati üst seviyede ihtiva eden kutsal bir hizmettir.

Bizler, sağlık çalışanları olarak insanların, hastaların, onların yakınlarının -ki bunlar, bazen bir anne baba olurlar, bazen bir bacı olurlar, bazen bir eş olurlar, bazen bir evlat olurlar- bütün bu insanların bütün acılarına şahit oluruz ve bu acıların yükünü de omuzlarımızda taşımaya kendimizi mecbur hissederiz. Güçlü olmak zorundayız her zaman sağlık çalışanları olarak ve bütün bu yükleri de merhametli bir kalple hafifletmeyi kendimize görev biliriz. Biliyoruz ki sağlık çalışanları olarak, sevgi en iyi ilaçtır değerli milletvekilleri.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Son beş yıl içerisinde Türkiye’de ciddi bir dönüşüm programı uyguluyoruz. Bu dönüşüm programında Hükûmetimizin, Büyük Millet Meclisimizin ve sağlık çalışanlarının destekleri için, bu önemli günde, bu anlamlı günde, bütün emeği olanlara Türk halkı adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Bütün bu desteklerle yürütmekte olduğumuz Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birçok iyileştirmelere ve yeniliklere imza attık. Bu arada, her hekime, her hekim arkadaşımıza bir oda uygulaması, teknolojik imkânları kullanma hususunda hekimlerin ve sağlık çalışanlarının yeni imkânlara kavuşturulması ve buna benzer uygulamalarla hekimlerimizin mesleki tatminleri de büyük ölçüde artırıldı.

Yine, sağlık çalışanlarına ekonomik açıdan ciddi desteklerde bulunabildiğimiz program kapsamında yeni bir uygulama, ek ödeme uygulaması başlattık ve böylece hekimlik mesleği tekrar en gözde meslekler konumuna geldi.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, her sektörde bazı sıkıntılar var ve ne kadar iyi ve güzel işler yapsanız, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için, aşmak için çabalarınıza devam etmeniz gerekir. Ama bazı göstergeler de var. Bakınız beş yıl öncesine kadar Türkiye’de tıp fakültelerine girişte, ÖSYM sınavlarında sürekli olarak bir irtifa kaybı vardı, puanlar geriliyordu ve artık Türkiye’nin en başarılı öğrencileri, en iyi öğrencileri tıp fakültelerini tercih etmez olmuştu. Şükürler olsun ki sen beş yıl içerisinde bu eğilim tersine döndü. Bugün, yine, tıp fakülteleri, öğrenciler tarafından en önde tercih edilen fakülteler durumuna geçti, puanları yükseldi -bu çok önemli bir göstergedir- ve sınavlarda ön sıralarda yer alan öğrencilerimiz tıp fakültelerini tercih etmeye başladılar. Bunun, insanımızın sağlığı açısından da bir önemi ve bir değeri var.

Tabii, bu arada, özellikle hekimlerimizin üzerinde önemli bir iş yükünün olduğunu da biliyoruz. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, ülkemizde şu veya bu maksatla on yıllar boyunca hekim sayısının sınırlı sayıda tutulması, artırılmaması ve süreç içerisinde yetersiz hâle gelmesi, bugün, sağlık sisteminin en önemli problemlerinden biridir. Çünkü, yeni binalar yapabilirsiniz, buna gücünüz yeter, sağlık kampüsleri, sağlık şehirleri yaparsınız, bunlara da gücünüz yetebilir, en yeni teknolojiyi getirip ülkenizde kullanabilirsiniz, buna da gücünüz yeter, ama sağlık insan kaynağınız, sağlık insan gücünüz, özellikle hekim kaynağınız yetersiz sayıda ise gerçekten iş çok zorlaşıyor. Bugün Türkiye’de yaşadığımız budur. Aslında bu yetersiz sayı, bir taraftan vatandaşımızın işlerini görmek hususunda bizim işimizi zorlaştırırken veya vatandaş bu anlamda hizmet almakta zorlanırken, öte yandan da sağlık çalışanlarının ve bizzat hekimlerin işi maalesef çok zorlaşıyor. Yani, bir hekimin önüne siz günde 10 tane hastayı, 20 tane hastayı götürürseniz bu hekim işini kolayca yapabilir, hastalarıyla çok daha fazla alakadar olur, onlara daha fazla zaman ayırabilir ama sayısal yetersizlikten dolayı, sistemin önünde biriken hasta yükünden dolayı bir hekimin önüne 40 kişi, 50 kişi, 60 kişi çıktığında, takdir edersiniz ki, hekimlik çok daha zor yürütülen bir meslek hâline geliyor. Aslında, yıllar boyunca bu sayının düşük kalmasında sorumlu olanların bir anlamda hekimlerimize de bir özür borcu var. Biz, şimdi Yükseköğretim Kuruluyla yakın görüşmelere başlayabildik bu son yönetimle beraber ve Türkiye’de hekim sayısının artırılması konusunda hangi tedbirleri alacağız, neler yapacağız, artık birlikte çalışabiliyoruz.

Benden önceki konuşmacı arkadaşım Sayın Yıldız da ifade ettiler -değerli milletvekili arkadaşım- elbette kaliteden taviz vermemek lazım. Yani sayısal anlamda yeterli hekim iş gücüne ulaşmayı hedef edinirken kaliteden de iyi eğitimden de asla vazgeçmememiz gerekiyor. Ama sonuç itibarıyla, Avrupa ortalamasıyla kıyasladığınızda, Avrupalı ülkelerin nüfus itibarıyla, daha doğrusu nüfusa hitap eden hekim itibarıyla yarısı kadar hekimin olduğu bir ülkede hakikaten hepimizin işi zor, benim değerli meslektaşlarım Türk hekimlerinin işi de zor. Ama biz Türk hekimleri olarak, bu zor hizmetin üstesinden gelmek için fedakârca çalışmaya kuşkusuz ki devam edeceğiz.

Hükûmet olarak da Sağlık Bakanlığı olarak da hizmeti sağlık çalışanlarımızla birlikte daha da geliştireceğimiz yenilikleri önümüzdeki dönemde de gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Bazı niyet okuyucularının söylemlerine, duyarsızca yapılan maksatlı eleştirilere de aldırmadan, sağlıkçılar olarak, milletimizin hak ettiği sağlık hizmetlerini gerçekleştirmek amacıyla yolumuza devam edeceğiz. Bugün düne göre daha ileride olduğumuzu biliyoruz; yarınlarda ise çok daha ileride olacağımız ümit, azim ve inancındayız.

Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; müsaadenizle, burada değerli Türk medyasına da bir mesaj vermek istiyorum: Sağlık çalışanlarının gerçekten nasıl bir fedakârlık mesleği içinde çalıştığını hepimiz biliyoruz ve bunu hepimiz kabul ediyoruz, ama bazen medyada sağlık çalışanlarına yönelik ön yargılı haberlerin de çıkabildiğini görüyoruz. Yani bir yerde bir hata yapılmış olabilir, bir yanlış yapılmış olabilir ama ön yargılı davranmamak lazım. Hele yapılmış bir hatayı veya eksik bırakılan bir hususu bütün bir camiaya mal etmek anlamına gelebilecek haberler, gerçekten, camiamızı, sağlıkçıları ziyadesiyle üzmektedir.

Bakınız, öyle haberler biliyorum ki ben: “Başkentin göbeğinde kırk beş dakika ambulans bekledi.” diye bir haber yapılıyor. Sonra biz bunu araştırıyoruz. Bugün bütün Türkiye’de 112 acil sağlık hizmetlerimiz dijital kayıt altında yürütülüyor. Yani siz vatandaş olarak telefonu çevirdiğinizde ve 112’ye ulaştığınızda bu kayıt altına alınmaya başlanıyor. Hangi dakikada, hangi saatte aradığınız, kiminle görüştüğünüz ve konuşmalarınız da kaydediliyor. Böyle bir haberi, peşine düşüp araştırdığımızda… Tabii, sorumlu kişi olarak “Acaba gerçekten, bir vatandaş bu şekilde Başkent’in göbeğinde kırk beş dakika bekletilmiş mi, niçin bekletilmiş, nasıl olmuş?” diye biz hemen harekete geçiyoruz ve bu haberin peşine düşüp araştırdığımızda görüyoruz ki 112 Merkezine telefon açıldıktan itibaren dört buçuk dakikada arkadaşlarımız ambulansla olay mahalline ulaşmışlar.

Şimdi, bu 112 servisinde çalışan, bu Acil Merkezde çağrı karşılayan arkadaşlarımızın psikolojisini bir düşünün, motivasyonlarını bir düşünün. Bu haksızlığı bu değerli insanlara yapmaya hiç kimsenin, kanaatimce, hakkı yok. Yani kırk beş dakika… Dört buçuk dakika… İnsanın biraz “el insaf!” diyesi geliyor.

Onun için, kuşkusuz, eksikliklerin üstünü örtmeyeceğiz, eksiklikleri tamamlamaya çalışacağız, daha iyisine gitmeye çalışacağız. Ama bu camiaya karşı ön yargılı haberlerin yapılmaması gerçekten çok önemli.

Bu anlamda, ben, sağlıkçıların gönlünde, yüreğinde herkese yetecek bir sevginin olduğuna inanıyorum ve bunu biliyorum. Bu sevgiyi bütün toplumda yeşertmeye çalışmamız lazım. Gerek hizmet veren sağlıkçılar açısından, doktorlar açısından gerekse bu hizmeti alan vatandaşlarımız açısından karşılıklı bir anlayışın, hoşgörünün ve sevgi ikliminin oluşmasına mutlaka hepimiz katkıda bulunmalıyız ve buna değerli medyamızın da katkıda bulunacağına inanıyorum.

Hizmet aşkımız, insan sevgisine ve milletimizden aldığımız güce dayanmaktadır. Milletimizin güvenine layık olmak için sabırla ve özveriyle çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Hedefimiz, sağlıklı insandır, sağlıklı toplumdur ve bunun sürdürülebilir bir hâle getirilmesidir.

Hedefimiz, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” prensibinin hep diri kalmasıdır.

Böyle bir Tıp Bayramı’nda, sağlıkçıların haftasında, ben, bütün sağlıkçı meslektaşlarım, camiamız adına yüce Meclisimize sevgilerimizi sunuyorum ve yüce Meclisin şahsında, milletimizden de yapacağımız hizmetler için, sağlıkçıların yapacağı hizmetler için destek beklediğimi bir kere daha ifade ediyorum.

Cana can katan değerli meslektaşlarımın Tıp Bayramı’nı kutluyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Ali Kul’a aittir.

Buyurun Sayın Kul. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Bursa Milletvekili Ali Kul’un, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

ALİ KUL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; dün, milletimize istiklali getiren bağımsızlık savaşının fitilinin ateşlendiği yer olan dadaşlar diyarı Erzurum’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü kutlamalarına büyük bir coşkuyla eşlik ettik. Ben de tüm hemşehrilerimizin bu gününü kutluyorum.

İstiklalimizin sembolü olan İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, öyle, sipariş edilerek yazılan bir marş değil, topyekûn bir milletin canhıraş çırpınışıyla gerçekleştirdiği kurtuluş mücadelesi sonunda milletimizin yüce duygu ve hislerine tercüman olan ve okunduğunda herkesi duygulandıran bir marştır.

Değerli milletvekilleri, bu ülke bugüne öyle, elini kolunu sallayarak gelmedi.

Bak, bugün İstiklal Marşı Şairimizi minnet ve hürmetle anarken, şöyle sesleniyor bize:

“Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan,

Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan?

Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu!

Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!

Bu ne hicran-ı müebbed, bu ne hüsran-ı mübin...

Ezilir ruh-i sema, parçalanır kalb-i zemin!

Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:

Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar!

Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!

Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!

Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler!

İşte bunlar o felaketzedeler ki, düşün!

Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!”

Diyor ve devam ediyor, uzun bir şiir. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

12 Mart 1921 günü yedi yüz yirmiş beş şiirin arasından seçilen İstiklal Marşımız, tüm dünyaya, milletimizin özgürlüğe, bağımsızlığa olan aşkını ve tutkusunu âdeta haykırıyordu. Ülkenin dört bir yanından acılı haberlerin geldiği, hatta Meclisin Kayseri’ye taşınmasının bile gündeme geldiği bir ortamda, Gazi Mecliste kabul edilen bu marş, milletimizin bağımsızlığa olan güçlü inancını simgeliyordu.

Değerli arkadaşlarım, gelişen teknoloji bir çığ gibi milletimizin üzerine gelişmiş ülkelerin kültür değerlerini taşıyor. 2000’li yıllar dünyada büyük bir kültür savaşının, büyük bir kültür emperyalizminin yaşanacağı zaman dilimleri olacaktır. Eğer milletler kendi kültür değerlerini bütün dünyaya, en iyi biçimde tanıtma gayretinde olmazlarsa televizyon ekranları gelişmiş kültürlerin gelişme bahtına kavuşamamış kültürlere ait programları sunmakla meşgul olacaklardır.

Ağlamakla, sızlamakla, şikâyet etmekle aydınlığa kavuşulamayacağına iman edenlerden birisiydi Âkif ve diyor ki:

“Bırakın matemi yahu! Bırakın feryadı.

Ağlamak fayda verseydi, babam kalkardı.

Gözyaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?

Bari müstakbeli kurtarmaya bir azmediniz.”

Değerli kardeşlerim, bu ülke bizim. Gelin, iktidarıyla muhalefetiyle el ele verelim, müstakbeli, geleceğimizi nesillere aktarmaya çalışalım, millî ve manevi değerlerimize sahip çıkalım. Bakın “Oh be!” dedirtecek, sahip olduğumuz mesuliyeti ve yükümüzü sırtımızdan bir kenara koyup “Oh be, dünya varmış!” dedirtecek, dinlenmemizi sağlayacak bir tane dostumuz yok dünyada. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için mecburuz birlik ve beraberlik içinde olmaya, birbirimizin kuyusunu kazmamaya, birbirimizi sevmeye, birbirimizin acılarını paylaşmaya. Yoksa bu ülkeden neler geldi neler geçiyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kimler geldi, kimler gidecek!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Amerika’da Anayasa’yı tartışanlara okuman lazım bu şiiri.

ALİ KUL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yarın Tıp Bayramı’nı kutlayacağız büyük bir coşkuyla. Gerek evlerinde gerekse hastanelerde yatan tüm hasta kardeşlerimize huzurunuzda acil şifalar dilerken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ KUL (Devamla) – …bu şerefli millete gerçekten gecesini gündüzüne katarak tıp alanında hizmet eden, başta Sayın Bakanım olmak üzere, tüm tıp camiamızın, doktorlarımızın, hemşirelerimizin, hasta bakıcılarımızın, bu camiaya hizmet veren gönüllü kardeşlerimizin hepsinin bayramını kutluyor, Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay katkıda bulunacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dün, Değerli Arkadaşımızın da gündeme getirdiği gibi, İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 87’nci yıl dönümüydü. Ben de bu güzel olayı, onurlu olayı anarken Âkif’in duasını tekrar etmek istiyorum: “Allah milletimize bir kez daha istiklal marşı yazma zorunluluğunu hissettirmesin.”

Âkif, burada kendisini saygı ve rahmetle anmamız gereken, sadece bir şair değil, sadece bir yazar değil, önemli bir ahlak abidesidir. Özellikle bunun altını çizmek istiyorum.

Değerli Arkadaşım yedi yüz yirmi beş şiir arasından Âkif’in şiirinin seçildiğini söylemişti. Aslında, yedi yüz yirmi dört şiir arasından istiklal marşı olabilecek bir şiir seçilemedi. Bunun üzerine Âkif’e başvuruldu ve Âkif, Ankara’nın 1921 yılının kış koşullarında, o koşullara uygun bir paltosu bile sırtında olmamasına rağmen, bir şartla, istiklal marşı için konulmuş bulunan ve Ankara’da o tarihlerde birkaç ev almaya uygun bulunabilecek olan para ödülünü kabul etmeme kaydıyla bu yarışmaya bir şiir gönderdi. Şiiri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, galiba Hamdullah Suphi bey tarafından, 10 kez okunarak ve ayakta alkışlanarak, milletimizin İstiklal Marşı kabul edildi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Âkif’i bu yönüyle, bu ödülü kabul etmeme yönüyle bir kez daha burada tekrar etmek ve hafızalarımıza nakşetmek istiyorum. Bir şair olarak hafızalarımızda Çanakkale Destanı’nın yazarı, Safahat’ın yazarı, İstiklal Marşı’mızın şairi, ama bir ahlak abidesi olarak genç kuşaklara özellikle, yeni insanlara Âkif’in anlatılması, bu yönüyle tanıtılması gerekiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir küçük mutluluğu, bir buruk mutluluğu sizinle paylaşmak istiyorum. Yıllar önceydi, Hacettepe Üniversitesi çevresinde, çocuklarımın sağlığıyla ilgili bir kontrol sırasında birkaç saatimiz kalmıştı arada, öğlende geçirmemiz gereken birkaç saat. Bir bahar günüydü galiba. “Hadi sizi Mehmet Âkif’in kaldığı, İstiklal Marşı Şairi’nin kaldığı eve götüreyim.” dedim çocuklarıma. Ben de çok uzun bir zamandır, doğru düzgün gitmemiştim. Aldım, götürdüm yedi sekiz yıl kadar önce. Aldım, götüremedim. Götürmeye kalkıştım. Harap bitap, pejmürde bir ortam, çamur çorak; oradaki Tacettin Dergâhı’nın çevresine doğru giderken inanılmaz bir sevimsiz ortam vardı. Şu kadarcık kızım, burasına kadar gırtlağı dolarak, “İstiklal Marşı’nın şairine milletin verdiği ortam bu mu?” demeye kalktı. Tuttum çocuklarımın elinden, gerisin geriye döndüm ve o gün bugün içimde bir acı vardı.

Huzurunuzda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda, Ankara’daki özel idare, Ankara’daki yerel yönetici arkadaşlarım, özellikle Altındağ Belediyesi çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum. Bizim Bakanlığımızın da koordinatörlüğüyle, Vakıfların da katkılarıyla, ama bir belediye, Altındağ Belediyesi bu işi birkaç yıldır üstlendi, dert edindi ve dün -oldukça gecikmiş bir biçimde- Akif’e karşı bir küçük saygıyı, bir küçük vefa duygusunu yerine getirmeye çalıştık. Şu anda o Tacettin Dergâhı’nın çevresinde bir park oluştu, Akif’in bir anıtı oluştu, tertemiz bir mekân oluştu ve insanlar gezerken artık Akif’i hiç olmazsa hoş bir mekân içinde tanıyacaklar, bilecekler. Kitabeler yazıldı, şiirler yazıldı duvara.

Bir kez daha söylüyorum ki çok geçtir bunlar. Çok geçtir ama hiç olmazsa bir küçük vefa duygusu yerine getirilmiş oldu. Bundan duyduğum sevinci -dün orada ortamı paylaştık arkadaşlarımızla- sizinle paylaşmak istiyorum.

Bir küçük noktayı daha belirtmek istiyorum: Her zaman bir belli sıfat taşımış olmak, bir belli mevki, makam taşımış olmak her konuda bilgili olmayı sağlamıyor ne yazık ki. Bu geçmiş dönemlerde, bu yakın tarihlerde, çok önemli sıfatlar isminin başında bulunan bazı arkadaşlarımızın çok talihsiz açıklamaları oldu. Akif’i ardından gidilebilecek bir önder olarak nitelemeyen, ümmetçi sıfatıyla ve ümmetçiliği de bir karalama vesilesi olarak kullanmaya çalışan birtakım talihsiz açıklamalar oldu.

Şunu söylemek istiyorum: Akif’in dünyasının tamamen dışından ama Türk şiirinin, Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisi Nâzım Hikmet, Kurtuluş Savaşı Destanı’nda, dün de söyledim bunları, o törende: “Âkif inanmış adam, bir büyük şair.” diyor. Bu niteleme, Âkif’in dünyasının tamamen dışından bir başka edebiyatçının yaptığı niteleme.

Âkif’in şairliği tartışılmaz ama Âkif’in inanmışlığı, hiçbir zaman, yüzü geçmişe dönük bir inanmışlık, hurafeye dayalı bir anlayış, hiçbir zaman donmuş, durağan bir anlayış değildi. Asrın idrakine İslam’ı söylemeyi telaffuz eden bir reformist, bir ilericiydi Âkif ve toplumumuzun inançlarıyla kavga etmeden, toplumumuzun hayatını; sadece bizim toplumumuzun değil, bir insanlık ülküsüyle, bir inanç ülküsüyle yaşadığımız coğrafyanın hayatını ileriye götürmeyi dert edinmiş bulunan büyük bir mütefekkirdi. Bilmeden eğer yapılmış bir hataysa bağışlıyorum, bilerek yapılmış bir hataysa bu vesileyle şiddetle kınıyorum.

Âkif’i rahmetle anıyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Biz de Âkif’e Allah’tan rahmet diliyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/34)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 11.3.2008                                                      Emine Ayna

                                                                                                                       Mardin

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5233 sayılı “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun”un uygulanmasından kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

1) Hasip Kaplan                        (Şırnak)

2) Ahmet Türk                           (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş               (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                                                                         (Van)

5) Emine Ayna                          (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                       (Batman)

7) Sebahat Tuncel                      (İstanbul)

8) Mehmet Nezir Karabaş         (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                          (Batman)

10) Sırrı Sakık                           (Muş)

11) M. Nuri Yaman                   (Muş)

12) Özdal Üçer                          (Van)

13) Aysel Tuğluk                      (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan                                                                        (Iğdır)

15) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

16) Akın Birdal                        (Diyarbakır)

17) İbrahim Binici                     (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                 (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                    (Tunceli)

20) Osman Özçelik                    (Siirt)

Gerekçe:

"Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması hakkında Kanun" 17 Temmuz 2004 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasa gerek tasarı aşamasında gerekse de yasalaştıktan sonra önemli ve çoğunlukla haklı eleştirilere maruz kalmıştır. Uygulama yönetmeliği 04.10.2004 tarihinde çıkarıldı. 5442, 5562 ve 24.05.2007'de kabul edilen 5666 sayılı Yasa ile sonuçlandırma süreleri uzatılmıştır.

Valiliklere yapılan başvurular havale, evrak kayıt gibi bürokratik işlemlerle, İl Özel İdaresi'nde kurulan Komisyonlarda uzun süre bekletilmektedir. Ciddi personel ve teknik donanım eksikliği bulunmaktadır. Sekreterya odaları dosya yığınları ile doludur. Sistemli ve istekli bir çalışma yapılmamaktadır. En basit hukuksal sorunlarda bile ancak personelle muhatap olunabilmekte, açıklama ve anlaşma konularında önemli sorunlar yaşanmaktadır.

Keşifler sırasında sulak ve geniş arazileri olan köylerde arazi miktarının sınırlandırılması (kota) olmaktadır. Valiliğin talimatı ile araziler, olayların henüz çıkmadığı bir tarih olan 1952 memleket haritası dikkate alınarak, neye göre hesaplandığı bilinmeyen bir hesaplama ile arazi miktarının belirlenmektedir. Mevcut ekilebilir arazinin yalnızca 4/1'i dikkate alınmaktadır. 2003 tarihinde köye dönüş sonrası inşa edilen yerler dikkate alınmamaktadır.

Gayrı menkul zararları için "Yapı Denetim Komisyonu Başkanlığınca" her yıl yayınlanan yaklaşık birim fiyatları uygulanmaktadır. Ancak; uygulama birliği olmadığı gibi farklı takdirler yapılmaktadır. Çiftçilik yapan başvurucuların mülkiyete ulaşamama, arazi, bağ ve bahçelerinden yararlanamama, geçim kaynaklarından mahrum kalma durumları tespit edilmemektedir. Keşif yapılan başvurular yıllarca bekletilmektedir.

Göçe zorlanan kirada kalan, kira zararlarını belgelemeyenler dikkate alınmamaktadır. Yakılan evler için, keşifler esnasında yanık izleri tespit edilmesine, soruşturmalarla sabit olmasına rağmen eşya zararları karşılanmamaktadır.

AİHM'in önündeki binlerce dosyadan mahkum olmamak için Hükümet bazı dosyaları göstermelik sulh ile sonuçlandırmış, istediği yönde kararlar çıkınca da başvurucular için büyük mağduriyet doğuran uygulamalara imza atmıştır. AİHM den dönen karar aşamasında ki 1.500 dosya hâlâ bekletilmektedir. Başvuruların yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılacağı düzenleme altına alınmış ancak, sonuçlandırılmamıştır.

Komisyonlarda çalışma usulleri ile ilgili ciddi sorunlar yaşanmakta, başvurular yanıtsız kalmaktadır. Başvurucular ve avukatlarından bazı kişilerce suç teşkil eden çıkarlar talep edilmektedir. Çıkar sağlanan dosyalar öne alınabilmektedir. Başvuruların başvuru tarihine göre incelemeye alınması gerekirken hangi sebeplerle bekletildikleri anlaşılamamaktadır. Komisyonlar üzerinde etkin bir denetim sağlanamamaktadır.

Kadın başvurucular için eşlerinin noter onaylı muvafakatları, sabıka kaydı talep edilmekte, başvurucuların arazi dönümleri, uçuş haritaları ile ormanlık arazi olduğu gerekçesi ile ya düşürülmekte ya da hiç hesaba katılmamaktadır.

Sulhname imzalanan dosyalar bekletilmekte, örneği avukatlara verilmemekte, İçişleri Bakanlığı'ndan geç ödenek talep edilmekte, ödeneğin geç çıkarılması sonucu mağdur edilmekte, gecikme faizi uygulanmamaktadır.

Köy boşaltmalarda, güvenlik güçlerinden belgeler istenmekte, askeri makamların ifade ve beyana çağırdığı başvurucular ve muhtarlar sorulan sorularla zor durumda bırakılmakta, üstü örtülü olarak tehdit edilmektedir.

İçişleri Bakanlığı 24.09.2007 tarihinde, 274.359 başvurunun yapıldığını, 87.665’inin sonuçlandığını, İdari yargıda 4.547 dava açıldığını 331.988.084.80 YTL ödeme yapıldığını açıklamıştır. AİHM’den dönen 1.500 dosyanın sonuçlandırıImadığı dikkate alınacak olursa yeniden binlerce başvurunun yapılacağı görülmektedir. 2008 bütçesine ayrılan ödeneğin çok az olması nedeniyle başvuruların sonuçlanmasının uzayacağı görülmektedir.

Bu nedenlerle TBMM Araştırma Komisyonunun kurularak sorunun bütün yönleriyle araştırılması gerektiği inancındayız.

2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 milletvekilinin, Kastamonu başta olmak üzere tarihî ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak etkin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde mevcut tarihi ve kültürel varlıklarımız izinsiz ve kaçak kazılarla tahriple yok edilmektedir.

Başta Kastamonu'daki tarihi ve kültürel varlıklarımız olmak üzere, ülkemiz içinde ve dışında kültürel varlıklarımızın tespiti ve korunmaları için alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İç tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Musa Sıvacıoğlu                   (Kastamonu)

2) Mahmut Dede                       (Nevşehir)

3) Nurettin Akman                                                                     (Çankırı)

4) Zekeriya Aslan                      (Afyonkarahisar)

5) Nuri Uslu                              (Uşak)

6) İsmail Özgün                         (Balıkesir)

7) Ahmet Aydoğmuş                 (Çorum)

8) Ali Rıza Alaboyun                (Aksaray)

9) Enver Yılmaz                        (Ordu)

10)Mehmet Emin Ekmen           (Batman)

11) Mehmet Erdem                    (Aydın)

12) Ramazan Başak                   (Şanlıurfa)

13) İsmail Bilen                         (Manisa)

14) Ayhan Sefer Üstün             (Sakarya)

15) Öznur Çalık                         (Malatya)

16) Murat Yıldırım                    (Çorum)

17) Selami Uzun                       (Sivas)

18) Mehmet Alp                        (Burdur)

19) Haydar Kemal Kurt             (Isparta)

20) Bayram Özçelik                   (Burdur)

21) İsmail Hakkı Biçer              (Kütahya)

22) Cafer Tatlıbal                      (Kahramanmaraş)

23) Ahmet Erdal Feralan           (Nevşehir)

Gerekçe:

Sit alanları, ülkemizin kültür ve tabiat varlıklarını koruma altına alarak gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca Kültür Bakanlığınca tespit edilir ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları kararıyla tescil edilir. Sit, 2863 sayılı Kanunda "tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devrin sosyal, ekonomik, mimarı ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihî hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gereken alanlarıdır" şeklinde tanımlanmıştır. Ülkemizde arkeolojik, doğal, kentsel, tarihîı ve diğer olmak üzere, beş türde sit alanı bulunmaktadır.

Bakanlık tarafından tespit edilen bölgelerde kurulan koruma kurulları, sit alanlarının tescilinin yanında, kültür ve tabiat varlıklarının gruplandırılması, koruma alanlarının tespiti, geçiş dönemi yapı şartları, koruma amaçlı imar planları ve değişikliklerin onaylanması, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kayıtlarının kaldırılması, koruma alanlarıyla ilgili uygulamaya yönelik kararların alınması gibi görevleri üstlenmektedir.

Sit alanlarının tespitinde temel amaç, kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması olmakla beraber, uygulama neticelerinin bu amacı temin edemediği görülmektedir.

Örneğin birçok medeniyete beşiklik yapmış Kastamonu'da, 1 inci derecede arkeolojik sit alanı olan Kastamonu ve Ağlı Kaleleri, Pınarbaşı İlçesi'ndeki Ilgarini Mağarası gibi tarihî ve kültürel varlıklarımız, yetkili organlardan usulüne uygun izin alınmadan veya kaçak kazılarla orijinalliği bozulmakta veya telafi edilemeyecek şekilde tahrip edilmektedir. Bu kabil örneklere ülkemizin birçok yerinde rastlamak mümkündür.

Sonuç olarak, buradan hareketle başta Kastamonu'daki tarihi ve kültürel varlıklarımız olmak üzere ülkemiz içinde ve yurt dışında korunması gereken tarihi ve kültürel varlıklarımızın yeterince korunabilmesi, öncelikle bu değerlerimizin tespiti, yanlış uygulamalardan kaynaklanan tahriplerin önlenmesi, bilimsel uygulamaların önünün açılması ve alınması gereken diğer önlemlerin belirlenmesiyle mümkün olacaktır.

Bu amaçla, kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması ve bu amaca yönelik sit alanı uygulamaları ile sit alanlarına yapılan usulsüz ve yetkisiz müdahalelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması ve mevcut durumun tespiti, kültür ve tabiat varlıklarımızın geleceğe taşınmasını sağlayacaktır.

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1990 yılından başlamak üzere günümüze kadar halen devam etmekte olan ve kamu oyunda "faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımla arz ederiz.

1) Pervin Buldan                      (Iğdır)

2) Ahmet Türk                           (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş               (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                    (Van)

5) Emine Ayna                          (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                      (Batman)

7) Sebahat Tuncel                      (İstanbul)

8) Mehmet Nezir Karabaş         (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                          (Batman)

10) Sırrı Sakık                           (Muş)

11) M. Nuri Yaman                   (Muş)

12) Özdal Üçer                          (Van)

13) Aysel Tuğluk                      (Diyarbakır)

14) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                     (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                     (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır                 (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                    (Tunceli)

20) Osman Özçelik                    (Siirt)

Gerekçe:

Ülkemizde 1990 yılından sonra siyasi nitelikli olduğu tespit edilen ve "faali meçhul" olarak adlandırılan cinayetler işlenmeye başlamıştır. Belli güç odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu sayısı onbinleri bulan, çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha birçok yurttaşımız katledilmiştir. İşlenen bu cinayetler Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bazı üyelerini hedef almış ve bunun sonucunda Milletvekili Sayın Mehmet Sincar katledilmiştir. Susurluk skandalı ve ardından Şemdinli olayı da bu cinayetlerin ucunun devlet güçlerine kadar uzanan bağlantılarının varlığını ortaya koymuş ancak bu olaylar yeterince araştırılmamış olaylar âdeta kendi haline terk edilmiştir. Susurluk olayının üzeri örtülmüş araştırma sonuçları sansürlenerek kamuoyuna açıklanmıştır. Şemdinli olayını araştırmak üzere TBMM bünyesinde kurulan araştırma komisyonunun raporu ise saklı tutulmuş kamuoyuna açıklanmamıştır. Devletin ve hükümetin bu tutumu "faili meçhul" cinayetlerin devam etmesine olanak sağlamıştır.

Ülkemizde, karanlık bırakılan güçler tarafından hâlâ cinayetler işlenmektedir ve bu cinayetlere en son kurban verilen yurttaşımız da değerli gazeteci-yazar Hrant Dink'tir. Yeterince araştırılmadığı için, uzun yıllardır devam etmesine ve binlerce vatandaşımız bu şekilde katledilmesine rağmen yüzeysel ve göstermelik yargılamalar yapılmış, ülkemizde faili meçhul bırakılmış cinayetler hususunda adalet tecelli etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülen onlarca davada Türkiye yüzbinlerce avroluk maddi tazminata mahkûm edilmiştir. Ancak bu sadece ülkemizin "faili meçhul" cinayetlerin bedeli olarak ödediği maddi bedeldir. Fakat ülkemiz, esas bedeli bu cinayetlerle daha çok acı yaşayarak ve kaos ortamına sürüklenerek ödemektedir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ sayısı onbinleri bulan cinayetlerin aydınlatılmamış olması; kardeşçe yaşamı, demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız kılmaktadır. Ülkemizin cinayetlerle geçen karanlık tarihi aydınlatılmadan ne bizim için ne milyonlarca yurttaşımız için ne de çocuklarımız için bu ülke güvenle yaşadıkları bir ülke olamayacaktır. Ve ülkemiz karanlık güçlerin gölgesi ve korkusu altında yaşamaya mahkûm olacaktır. Aydınlık bir gelecek için faili meçhul kalmış cinayetlerle kararan ülke tarihi aydınlatılmalıdır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi esas sorumluluğu taşımaktadır. En son düzenlenen "Ergenekon operasyonu" birçok karanlık bağlantıyı ortaya çıkaran olumlu bir gelişmedir ve devletin yasa dışı faaliyetlerde bulunan güçleri ve failli meçhul kalan siyasi cinayetlerin sorumlularını ortaya çıkarması açısından tarihi bir fırsat sunmaktadır. Nitekim ortaya çıkan bağlantılar bunu ortaya koymaktadır. Tam da bu süreçte bu cinayetleri işleyen güç odaklarının ve bağlantılarının Meclisimiz tarafından araştırılması tarihi zorunluluk olmakla beraber olayların aydınlatılması açısından oldukça büyük fayda sağlayacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Yurt dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarıyla ilgili seçim işlerini yönetmek üzere Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturulur. İhtiyaç duyulması halinde birden fazla yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu teşkil edilebilir.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın; şahısları adına İstanbul Milletvekili Güldal Akşit, Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın söz talepleri vardır.

İlk söz Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik’e aittir.

Buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; yarın 14 Mart Tıp Bayramı, bir sağlık meslek grubu mensubu olarak ben de meslektaşlarımızın tıp bayramını kutluyorum. Tıp Bayramı’ndan iki gün sonra da Halepçe katliamı, kimyasal silahlarla binlerce Kürt’ün katledildiği Halepçe katliamı. Bu vesileyle, tüm kimyasal silahları, kitle imha silahlarını üretenleri ve kullananları protesto ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                             

(x) 110 S. Sayılı Basmayazı 27/02/2008 tarihli 70’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Demokrasi, halkın bizzat kendisini yönetmesi olarak kabul edilir. Giderek artan nüfus karşısında ülke yönetiminin halkın bizzat kendisi tarafından doğrudan yönetimini olanaksız kılması üzerine, temsilî demokrasi kavramının sosyolojik bir olgu olarak toplumsal yaşamda yer almasına neden olmuştur. Temsilî demokrasi, seçim kavramını gündeme getirmiş ve seçim hukuku toplumsal yaşamda özgün bir yer almıştır.

Gelişmiş demokratik ülkeler seçim hukukunda seçmenler ve temsilciler açısından eşitlikçi ve adaletli olmaya özen gösterirken, seçimlerin serbest, eşit ve özgür bir şekilde yapılmasının koşullarını yaratma ve bu sınırları genişletme konusunda büyük bir çaba sarf etmektedirler. Demokratik ülkeler temsilde adalet, yönetimde istikrar dengesini titizlikle sağlamaya çalışırlar. Yine demokratik ülkelerde katılımcı demokrasi gereği tüm siyasi düşüncelerin açıkça ifade edilebilmesi ve örgütlenmesine olanak sağlanmakta, toplumun tüm kesimlerinin en yaygın biçimde yönetime katılımını sağlayıcı önlemler alınmaktadır.

Siyasi düşüncenin en üst boyutta örgütlenmesi siyasi parti örgütlenmesidir. Temel hukuk kuralları çerçevesinde kalmak ve şiddet unsuruna yer vermemek üzere siyasi partiler bir etnik yapıya, bir inanç grubuna, bir toplumsal kategoriye, bir felsefi görüşe dayalı olarak ve ideolojik olarak kurulabilirler. Siyasi partiler demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak kabul edilirler. Yasal, demokratik siyasi partilerin temel hedefi, programlarında belirttiği ve kamuoyuna açıkladıkları dünya görüşleri ve yönetimdeki öncelikleri doğrultusunda ülke yönetiminde söz sahibi olurlar. Siyasi partileri ve kadrolarını bağlayan, program, tüzük ve kamuoyuna açıkladıkları görüşleridir. Ne kişiler ne de siyasi partiler, niyetleri sorgulanarak demokratik yaşamdan ve ülke yönetiminden uzak tutulamazlar.

Gerek ekonomik açıdan gerekse geliştirilen demokratik kazanımlar açısından geri kalmış ülkelerde başta etnik sorunlar olmak üzere, inanç sorunu, sınıflar arası çelişkiler sorunu, bölgeler arası kalkınmadaki dengesizlik, gelir dağılımındaki haksız ve ölçüsüz paylaşım gibi temel sorunlar yanında, vatandaşların eğitim, sağlık, konut, iş güvencesi gibi sorunları çözümsüz kalmakta, toplumsal barış ve huzur büyük bir istikrarsızlık göstermektedir. Yani kalkınmanın temel dinamiği demokratikleşmedir.

Antidemokratik yönetimlerde farklı düşünce ve bu düşüncelerin örgütlenmesi zararlı akımlar olarak görülür. Özgürce örgütlenemeyen düşünce yeraltına iner. Özgürlüğün bulunmadığı ve şiddet uygulanarak düşüncenin bastırıldığı ortamlarda karşı şiddet doğar. Antidemokratik yönetimler şiddeti gerekçe göstererek hak ve özgürlükleri kısma konusunda bir gerekçe bulmuş olurlar. Antidemokratik yönetimlerde yine, yönetimce kontrol edilebilir bir şiddet, düzeni sürdürmelerine olanak sağlayan bir araç olarak görülür ve âdeta teşvik edilir. Bu nedenle, toplumsal barışın sağlanması için sunulan demokratik çözüm önerilerine kendilerini kapalı tutarlar. Bu tür ülkelerde sistemden beslenen partiler de sistemin devamından yana her türlü çabayı gösterirken, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesinden, toplumsal sorunların demokratik yollardan çözümünden yana olan siyasi partiler ve sivil kuruluşlar arasında büyük bir çatışma vardır; bu çatışma, statükonun devamından yana olanlarla, değişim, dönüşümden yana olanlar arasındadır. Ne yazık ki, Türkiye’de, kuruluşundan günümüze kadar bu çatışmalı süreç yaşanıyor, gelişmiş demokratik bir düzene ne yazık ki henüz ulaşılamadı.

Demokratikleşme çabalarının önündeki en büyük engel, askerî vesayetler, askerî darbeler ve bu darbelerle oluşturulan sistemin yarattığı bilinç çarpıtmasıdır. Ülke, üç askerî darbe, birçok darbe girişimi ve muhtırayla karşılaştı. Askerî darbelerin en ağırı 12 Eylül darbesidir. Topluma baskı uygulanarak bir anayasa kabul ettirildi, antidemokratik anayasanın kısıtlayıcı hükümleri tüm hukuk sistemine yerleştirildi, tüm hukuk sitemine işlendi. İşte bugün bir köşesinden düzeltmeye çalıştığımız seçim mevzuatı, bu dönemin ürünüdür. Anayasa tümden değiştirilmeden, evrensel hukuk ilkelerine uyumlu, sivil, demokratik bir anayasa hazırlanmadan, hukuk sisteminde yapılacak kısmi düzenlemelerle demokratik bir ülke yaratılamayacağı açıktır.

Seçim mevzuatı, antidemokratik hükümlerle donatılıdır. Temsilde adalet, yüzde 10 genel seçim barajıyla engellenmektedir. Bugün, Avrupa Birliğine üye ve aday olan ülkeler arasında seçim barajı en yüksek olan ülke Türkiye’dir. Fransa’da, Hollanda’da, İrlanda’da, İngiltere’de, İspanya’da, Portekiz’de, Finlandiya’da, Malta’da, Kıbrıs Rum Kesimi’nde seçim barajı yoktur, sıfırdır; Danimarka’da yüzde 2, Yunanistan’da yüzde 3’tür; bazı ülkelerde yüzde 4 ve 5 oranını aşmamaktadır, en yüksek baraj, Almanya’da yüzde 5’tir. Ancak Almanya’da dar bölge seçim sistemi uygulandığından, ülke 299 dar seçim bölgesine ayrılmış ve Federal Parlamentonun 598 üyesinden 299’u dar bölgelerden -her bölgeden 1 milletvekili seçilmek üzere- seçilmekte, diğer 299 üye de genel listeden, her siyasi partinin aldığı oy oranında parti listelerinden seçilmektedir. Eğer bir siyasi parti dar bölgelerin üçünde birinci parti olmuş ve 3 milletvekili kazanabilmişse -yüzde 5 barajını aşmamış olsa bile- baraj dikkate alınmamakta ve 3 kişi seçilebilmektedir.

Türkiye’de yüksek seçim barajının Kürt sorunu bağlamında ele alındığı ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle Parlamentoda temsilini engellemeye yönelik olduğu gizlenmiyor artık. Yüksek orandaki seçim barajıyla Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 25’inci maddesi ihlal edilmektedir. Muhalefette iken seçim barajının kaldırılması veya makul seviyelere indirilmesi için çaba gösteren siyasi partiler, parlamentoya geldikten sonra bu taleplerinden vazgeçmektedirler.

Partimiz Demokrat Toplum Partisi, genel ülke barajı nedeniyle 22 Temmuz seçimlerine bağımsız adaylarla katılmak zorunda kalmış, temsilimizin asgari düzeyde gerçekleşmesi için yapılan yasal değişiklikler ve tüm engellemelere rağmen Parlamentoda bir grup kuracak kadar halk desteği bulmuştur. Yaklaşık sekiz aydan beri Parlamento çalışmalarına, yasama faaliyetlerine katılıyoruz. Yapıcı, demokratik muhalefetimizi büyük bir sorumlulukla yerine getiriyoruz. Partimiz, yıllardır dili, kültürü, tarihi ve nihayet varlığı inkâr edilen Kürt halkının, ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan emekçiler ve diğer toplumsal kategorilerin, farklı inanç gruplarının, Alevilerin, samimi, gerçek Müslümanların ve diğer azınlıkların sorunlarına çözüm arayan ve onların sözcülüğünü yapmaya çalışan bir partidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Partimiz, mevcut statükoya karşı değişim ve dönüşümden yana tüm muhalefet dinamikleriyle yakın dostluk ve demokratik iş birliği içinde, toplumsal muhalefetin en kitlesel gücü konumundadır. Toplumsal, tarihsel gerçekliğe aykırı oluşturulan resmî söylemi ve ezberleri bozan bir partiyiz. Kokuşmuşun, köhnemişin, çürümüş değerlerin, uluslararası hiçbir itibarı ve değeri kalmamış resmî söylemin karşısında yeniyi, çağdaşı, moderni temsil ediyoruz. Şimşekleri üzerimize çekmemizin nedeni budur. Statükocuların nefretini kazanma pahasına, bedeller ödeme pahasına yeniyi ve doğruyu savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz. Bu nedenle partilerimiz kapatılmakta, bu nedenle partilerimizin Parlamentoda temsilini engelleyici yasal hükümler yürürlükte tutulmaktadır.

Sevgili milletvekilleri, yurt dışı seçmenlerin oy kullanabilmelerini sağlayıcı yasal düzenlemeyi olumlu bulmakla birlikte yetersiz buluyoruz. Biz, değişiklik önergelerimizle, önerilerimizle yasanın güçlenmesi çabası içinde olacağız. Değişikliklerin yapılması durumunda tabii ki yasayı destekleyeceğiz. Umarım iyi bir yasa oluşur. Hayırlı uğurlu olsun diyorum şimdiden. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Sayın Yalçın, buyurun efendin. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüde, iki gündür İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yılı münasebetiyle çok veciz sözler ifade edildi, güzel şiirler okundu ve bütün konuşmacılar, ortaklaşa olarak, rahmetle andığımız Âkif’in o muhteşem duasını tekrarladı. Biz de bu duaya katılıyoruz “âmin” diyoruz ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni anayasasının henüz Türkiye’de müzakereye açılmadan Amerika’da belli odaklara takdim edildiği, Güneydoğu paketi olarak takdim edilen paketin Türk kamuoyunda müzakereye açılmadan Amerika’daki basın kuruluşlarına takdim edilmesiyle İstiklal Marşı’mızın kabulünün aynı günlere gelmesini çok hazin bir tecelli olarak değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, aynı zamanda, başka konuşmacılar da ifade ettiler, yarın malum 14 Mart Tıp Bayramı olması sebebiyle biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün tıp camiasının bayramını tebrik ediyor, sorunlarının en kısa zamanda çözüme kavuşturulmasını da temenni ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın genel seçimlerde oy kullanabilme imkânını genişleten bu tasarıyı heyecanla, mutlulukla destekliyor ve çok da önemsediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Bir demokrasinin temel niteliklerinden birinin iktidarın serbest seçimlerle belirleniyor olması hepinizin malumudur. Ne var ki bugüne kadar en temel haklardan olan seçme hakkı özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından yeterince kullanılabilir hâle getirilememiştir. Dünyanın farklı ülkelerinde hayatını kazanma, eğitimini sürdürme gibi amaçlarla 6 milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı bilinmektedir. Bu vatandaşlarımızın 4 milyona yakınının seçmen olduğu ve sadece Almanya’da 3 milyona yakın insanımız yaşamakta iken bu vatandaşlarımızın 2 milyona yakınının da seçmen vasfı taşıdığı rakamlardan anlaşılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü üzere neredeyse, dünyada Türk’ün olmadığı memleket bulunmamaktadır. Bu rakamlardan anlaşıldığı gibi bu tasarı doğrudan ve dolaylı olarak milyonlarca vatandaşımızı ilgilendirmektedir ve neredeyse, ülkemiz seçim çevreleriyle kıyaslandığında yurt dışı en büyük seçim çevrelerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, önceki hükûmetler döneminde de yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanabilmesi için çalışmalar yapılmış, kısmi iyileştirmeler sağlanmışsa da vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerin tavrı ve teknolojik gelişmelerin yetersizliğine bağlı sebeplerle bugüne kadar bu ölçüde kapsamlı bir çalışma imkânı bulunamamıştır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, uzun yıllar yabancı memleketlerde hayat mücadelesi verirken başka bir kültürün taklitçisi olmak yerine kendi öz kültürünü devam ettirmeyi seçmiş ve hatta önemli bir kısmı belki burada ihmal ettiği millî ve manevi değerlerimize daha fazla değer veren bir anlayışa sahip olmuştur. Bu vatandaşlarımız, zor şartlarda verdikleri hayat mücadelesinden elde ettikleri kazançların önemli bir kısmını kendi memleketlerine yatırım olarak sarf ederken tatillerini de ülkemizde geçirmeyi bir alışkanlık hâline getirmişlerdir.

Ne var ki, yurt dışında yabancı, Türkiye’de Almancı olmaktan kurtulamayan bu vatandaşlarımız, bir dönem işçi şirketleri adı altında dolandırılmış, bir dönem bankerlik furyası adı altında dolandırılmış, son yıllarda da yüksek kâr ve cennetten bahçeler vaat eden malum holdingler tarafından dolandırılmıştır. Son zamanların modası, değerli milletvekilleri, bu sefer de hayır kurumları eliyle bu vatandaşlarımız dolandırılmaya devam edilmek istenmektedir. Ne yazık ki, doğdukları topraklara, ait oldukları millete vefa ve bağlılık duygusunu artırarak sürdüren bu kardeşlerimizin ülkemize olan güvenleri bu olaylar sebebiyle zedelenmiş, bu holdinglerle aynı paralelde siyaset yapanlar, vatandaşlarımızın mağduriyetine çare aramak yerine vatandaşlarımızı “Paranı verirken bana mı sordun?” diye azarlayabilmişlerdir.Yurt dışındaki vatandaşlarımız yaşadıkları bu derin hayal kırıklığı sonucu ne yazık ki ülkemize daha az gelir olmuş ve neredeyse yatırımlarını ülkemize getirmekten çekinir hâle gelmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız uzun zamandır dozunu artırarak devam eden ırkçı saldırılara da hedef olmaktadır. Demokrasinin beşiği olarak kendisini takdim eden İngiltere’de ırkçı çetelerin saldırıları sonucu 2007 yılında kimi rakamlara göre 4, kimi rakamlara göre 8 ve kimi rakamlara göre daha fazla vatandaşımız sadece Türk oldukları için öldürülmüşlerdir.

Türklerin en çok yaşadığı Almanya’da ne yazık ki ırkçı saldırılar hızla sürmekte ve özellikle Türklerin ev ve iş yerleri arka arkaya yakılmakta ve âdeta saldıralar tek merkezden yönetiliyormuş gibi artarak devam etmektedir. Çoğu çocuk 9 vatandaşımızın diri diri yakılarak öldürülmesi hafızalarda derin izler bırakmıştır. Son olarak bir vatandaşımızın da sığındığı karakolda dövülerek öldüğü haberleri ve üstelik darp olmadığına ilişkin şaibeli raporlar, ırkçı saldırılara maruz kalmış vatandaşlarımızın güvenlik güçlerine olan inancını da önemli ölçüde sarsmış bulunmaktadır.

Son zamanlarda İngiltere vatandaşlarımızı farklı yollarla ülke dışına göndermeye başladığı gibi, Almanya ise antidemokratik Göç Yasası gibi düzenlemelerle vatandaşlarımızın yaşamlarını zorlaştırmakta, aileleri bölmekte ve “entegrasyon” adıyla asimilasyon politikaları uygulamaktadır.

Sayın milletvekilleri, üzücü olan, yurt dışındaki vatandaşlarımıza yapılan bu insanlık dışı muameleler karşısında devletimizden gereken ilgi ve desteği bulamayan vatandaşlarımızın âdeta terör örgütlerinin ve devletimiz ve milletimizin aleyhine çalışan grupların kucağına itildiği gerçeğidir. Daha da üzücü olan, bu insanlık dışı olaylar, işlendikleri ülke medyasında neredeyse sansüre tabi tutulurken, ülkemizdeki medya kuruluşlarında ise milletimize iftira edenler daha çok yer bulabilmektedir.

Diri diri yakılan minicik yavrularımızın hesabını soramayan devletimizden Almanya, bir İngiliz kızının ırzına tacizden tutuklu vatandaşının tutuklanmasının hesabını sormaktadır. Hem kendi medyamızda hem Alman medyasında bir tecavüz zanlısı, âdeta kahraman gibi takdim edilebilmektedir.

Sayın milletvekilleri, yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen dünyanın neresinde olursa olsun bütün Türkler için Türkiye, bir kutup yıldızı gibi parlamakta ve yol göstermeye devam etmektedir. Bu yasa tasarısıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da gümrük kapılarında var olan oy kullanma imkânı, sandık kurulması, elektronik posta ve mektupla oy kullanmak şeklinde genişletilmektedir.

Bu suretle, yurt dışında memleketinden uzak, bayrağının gölgesine hasret vatandaşlarımız, Türkiye’yi büyüklüğüyle orantılı yönetebilecek, milletimizle devletimizin varlık, birlik ve bekasını bütün varlığından üstün tutan, meşruiyetini yurt dışındaki vatandaşlarımıza eziyet eden odaklardan değil, milletimiz ve milletimizin değerlerinde arayan, milletimizin varlıklarını milletimiz düşmanlarına peşkeş çekenlere dur diyecek, cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünde Türkiye’yi lider ülke idealine taşıyacak bir iktidara oy verebilme imkânına kavuşacaklardır. İşte o zaman, nüfusumuzun olduğu yerde nüfusumuz da olacaktır.

Bu duygularla, dünyanın dört bir yanında yüreği vatan, millet, bayrak sevgisiyle dolu kardeşlerimize selam ediyor, tasarının hazırlanmasında emeği geçenleri tebrik ediyor, yasanın yurt dışındaki vatandaşlarımıza, ülkemize, aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel.

Sayın Yüksel buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde görüşlerimi sunmak üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bugün, burada, yoğun olarak yurt dışına iş gücü göçünün yaşanmaya başladığı 1960’lardan beri kanayan bir yarayı tedavi etmek için bir araya geldik. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan vatandaşlarımızın yanı sıra yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da aynı ölçüde seçme hakkının tanınmasını öngören bu kanun tasarısını oylamak için buradayız.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının -gerek yurt içinde gerek yurt dışında yaşasın- seçme ve seçilme hakkı, kaynağını Anayasa’dan alan en temel siyasi bir hak ve özgürlüktür. 23/7/1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanun’la Anayasa’nın 67’nci maddesine “…yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.” hükmü eklenmiştir. Ancak aradan on üç yıl geçtiği hâlde, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy kullanabilmelerine imkân sağlayacak düzenlemeler yapılmamıştır.

Hemen tüm partiler, seçimlere giderken ya da yurt dışı ziyaretlerinde, oy vermenin bir yurttaşlık hakkı olduğunu, o nedenle gerekli düzenlemelerin en kısa zamanda yapılacağını söylemişlerdir, ama sözlerini maalesef tutmamışlardır.

Konuya ilişkin sonuç getirmeyen iki girişimi hatırlayacak olursak, bunlardan ilki, 1987 seçimlerinde gümrük kapılarında oy kullanılmasına ilişkin düzenleme, ikincisi de -biraz önce bahsettiğim- 23/7/1995 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile yurt dışındaki yurttaşların seçme hakkının anayasal güvence altına alınması idi.

1987 seçimlerinden itibaren uygulanan gümrüklerde oy kullanma yöntemi soruna hiçbir şekilde çözüm getirmedi. 1987’de Türkiye’ye tatile gelmiş vatandaşların 50 bin kadarı oy kullanabildi. 2002’de yapılan son genel seçimlerde bu sayı ancak 114 bine çıktı. Ama yapılan araştırmalar, hâlen yurt dışında seçme, seçilme haklarına sahip yurttaşlarımızın sayısının 2,5 milyon ve hatta daha fazla olduğunu gösteriyor. Kullanılan oy ile seçmen sayısı arasındaki uçurumu dikkate aldığımızda, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ülkemiz yönetimine katılımının da ne kadar az olduğu görülmektedir. Oysa, Türkiye, 5,2 milyonu Avrupa Birliği sınırları içinde bulunan, dünyadaki 6,5 milyon soydaşıyla Çin, Hindistan ve İsrail’in ardından ülkesi dışında kendisiyle soy ve/veya vatandaşlık bağına sahip dördüncü büyük ülke konumunda.

Bu vatandaşların, yurttaşı oldukları ülkede temsil edilme haklarının ellerinden alınması demokrasinin hiçbir unsuruyla bağdaşacak nitelikte değildir. Bu sistem, katılımcı demokrasinin AB ülkelerinde kabul gören temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bakınız, Almanya başta olmak üzere, geçtiğimiz yıllarda Avrupa ülkelerinin birçoğunda hiçbir sorun olmadan kendi başkonsolosluklarında veya mektupla oy kullanabildiler.

Çağdaş, katılımcı demokrasilerde yurttaşların seçimler yoluyla yönetime katılım haklarının ne derece garanti alındığı, o ülkede uygulanan demokrasinin kalitesini de gösterir. Diğer yandan, ülkemiz yönetimine yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın iradesini yansıtmamamız vatandaşlarımızın yabancılaşmasına da neden olabilmektedir. Bizler nasıl Türk ekonomisine bu vatandaşların katılımlarını bekliyorsak, temsil edilme hakkı tanıyarak vatandaşlarımızı yönetime de katmalı, sorunlarının temsilcileri yoluyla çözüleceğinin garantisini vermeliyiz.

Bu yasa tasarısıyla temsilde adaleti kabul edilebilir ölçülerde sağlayan daha etkin ve demokratik bir yöntem benimsenmiştir. Tasarıda, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için yurt dışı seçmen kütüğünün tanımı yapılmakta, oluşturulması esasa bağlanmakta, Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı olmak üzere yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu oluşturulmakta, ihtiyaç duyulması hâlinde birden fazla yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu teşkil edilmesi ve ayrıca, mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi getirilmiş, yabancı ülkenin durumuna göre hangi yöntemle oy kullanılacağının Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirleneceği öngörülmüş, yurt dışında bulunan vatandaşların mutlak suretle ülkemiz için oy kullanmalarına imkân sağlanması amaçlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yüksel.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Özetle tasarıyı iki temel nedenden ötürü oldukça önemli bulduğumu belirtmek isterim. Tasarı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ülkemizin ekonomik, kültürel ve bilimsel yaşamına da önemli katkılarda bulunurken, seçme haklarını kullanmalarına imkân sağlamaktadır. Diğer yandan da tasarı, son yıllarda AK Parti Hükûmeti tarafından başlatılan demokratikleşme hareketinin “katılımcı demokrasi” adına verdiği oldukça güzel bir örneğini oluşturmaktadır.

Bu bağlamda tasarının milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş.

Sayın Daniş, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -110 sıra sayılı- Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Tasarı üzerinde benden önce söz almış olan bütün arkadaşlarım konuyu enine boyuna ortaya koymuşlardır. Düzenleme, iktidar ve muhalefetin üzerinde mutabakata vardığı, yıllardan beri çözüm bekleyen çok önemli bir problemdir.

Anayasa’nın 62’nci maddesinde, yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının ana vatanla bağlarının korunması hükmü yer almaktadır. Bu bağ, ortak kültürel ve tarihsel merkez üzerine tesis edilmiştir.

İçinde bulunduğumuz hafta, 12-18 Mart Şehitler Haftası olarak kutlanmakta ve 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümüyle taçlanmaktadır. 18 Mart 2008 tarihi Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüdür. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Çanakkale’de 253 bin vatan evladı, gül bahçesine girercesine şehadet şerbetini içmiştir. Üzerinden doksan üç yıl geçmesine rağmen, Çanakkale Zaferi Mehmet Âkif’in dizeleriyle zihnimizde her zaman tazedir. “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!” nidalarıyla hep zihinlerimizdedir.

Yine Mehmet Âkif’in hisleriyle:

“Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor;

Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

 

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi…

Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.”

Milletlerin tarihinde var olma mücadelesi ve dönemleri olmuştur. Bizim tarihimizde de Çanakkale direnişinin ve zaferinin böylesine önemli bir rolü vardır. Binlerce, yüz binlerce memleket evladı vatanı için, toprakları için burada şehit olmuştur. Anadolu’muzun her köşesinden, bütün aile ve ocaklarından yüz binlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu zafer, millî şuuru perçinleyen, ordusuyla bütünleşen milletimizin nelere muktedir olacağını gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Mehmet Âkif Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği şiirle bu zaferi milletimizin ruhunda ölümsüzleştirmiştir. Türk milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak sevgisini Çanakkale kahramanlarıyla özdeşleştirerek bu şiiri milletimize bir kahramanlık destanı olarak armağan etmiştir. Çanakkale şehitleri için ne kadar övücü sözler söylenilse yine azdır. Mehmet Akif’in deyişiyle:

“Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât.

Ey, şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.”

Tabii ki bu müjde bütün şehitlerimize, gazilerimize elbette yeter ve bu kadar takdire layık, hürmete layık insanlardır.

Bu vesileyle, vatanı için şehit düşmüş tüm şehitlerimizi, Dağlıca şehitlerimizi, Güneş Harekâtı şehitlerimizi, gazilerimizi, Anafartalar Cephe Komutanı Miralay Mustafa Kemal Paşa’yı ve silah arkadaşlarını, bir gecede Çanakkale Boğazı’nın baştan başa mayınlarla döşetilme emrini veren Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’yı, yine bu mayınları döşeyen Tophaneli Hakkı’yı ve Seyit Çavuş’u, İstiklal Marşı’mızın büyük şairi Mehmet Âkif’i hürmetle ve rahmetle yâd ediyoruz. Allah hepsinin mekânını cennet etsin.

Değerli arkadaşlarım, müttefik donanmasına komuta etmiş olan İngiliz Amiral Hamilton’un İngiliz Kralı’na söylediği şu söz çok anlamlıdır. Kral sormuş Hamilton’a: “Niye mağlup olduk?” Demiş ki: “Majesteleri, biz Çanakkale’de öyle bir askerle çarpıştık ki, o asker namlunun ucuna baktığında cennetteki makamını görüyordu.”

Değerli arkadaşlar, bu savaşın olduğu yerler, başta Gelibolu Yarımadası olmak üzere birçok yönden önemlidir. Burası bizim için millî birlik ve bütünlüğümüzün simgesi hâline gelmiştir. Şehitliklerde Yozgatlısı, Hakkârilisi, Trabzonlusu, Adanalısı, ülkenin her yanından, hatta Yemen’den, Saraybosna’dan, Gümülcine’den gençler koyun koyuna yatmaktadırlar. Hiç şüphesiz ki Çanakkale zaferinden alınacak dersler vardır. İnanıyorum ki bu ruhu, bu vatan sevgisini, bu fedakârlığı ve vatanı canından daha çok sevme anlayışını gelecek nesillere taşımak bizim boynumuzun borcudur.

Bu kapsamda, 2003 yılından bugüne Çanakkale şehitliklerimizde Başbakanımızın da talimatlarıyla âdeta bir seferberlik başlamış, Abide’den başlanmak üzere mevcut şehitliklerimiz ve tabyalarımız yeniden düzenlenmiş, bakımsız bir hâlde bulunan birçok şehitliğimiz ihya edilmiş, 250 bin olan ziyaretçi sayısı bu çalışmalar neticesinde 2,5 milyona ulaşmıştır.

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan her yıl olduğu gibi bu yıl da törenlere iştirak edeceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Seçmen kütükleriyle ne alakası var?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan cevap verir herhâlde!

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Başta Başbakanımız olmak üzere ilgili bakanlarımıza, bürokratlarımıza ve Çanakkale’de görev yapan yöneticilerimize teşekkürü bir borç biliyorum.

Çanakkale dünümüzdür, bugünümüzdür, yarınımızdır. Çanakkale, zilletle yaşamaktansa izzetle ölmeyi tercih eden bir milletin destanıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yasanın milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daniş.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Özdemir...

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:

Yurt dışında bulunan çifte vatandaşlığı olan vatandaşlarımız kendi bulunduğu ülkedeki genel seçimlerde oy kullanmış iseler ülkemizdeki genel seçimlerde de oy kullanabilecekler mi?

İkinci sorum: Bundan bir iki ay önce, Almanya’da 9 Gaziantepli vatandaşımızın şüpheli ev yangınında diri diri yakıldıklarını hepimiz, içimiz kan ağlayarak gördük. Başta Almanya olmak üzere, son üç yıl içerisinde, sırf Türk olduklarından dolayı ırkçı saldırılarda kaç vatandaşımız yaralanmış veya öldürülmüştür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, Sayın Başkan; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız genel seçimlerde oy kullanmak için sınır kapılarına gelmekteydi. Bu kanunla bu zorunluluk ortadan kaldırılmakla beraber, bulundukları yerde oy kullanma şartları da kolaylaştırılmamıştır. Bu vatandaşlarımızın bulundukları ülkede ve bölgede oy kullanabilmesi için, Seçim Kuruluna, sadece bir seçim için yeni geçici kadro ihdas edilmesi uygun olacaktır. Bu cümleden olarak, böyle bir kadro oluşturmayı ve bunların belirlenmesi için nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hükûmet veya Komisyon cevap verebilir. Şimdi, bununla, Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturuluyor. Şimdi, bu Seçim Kurulunun görev süresi ne zaman başlayacak, ne zaman bitecek? Bir.

İkincisi: Biliyorsunuz, ilçe seçim kurulu, bir hâkimin başkanlığında 6 asil ve 6 yedek üyeden kuruluyor. Bunun 4 asil ve 4 yedeği siyasi partilerden oluşuyor, geriye kalan o 2 memur da o ilçe seçim kurulundaki en yüksek memurdan oluşuyor. Burada, şimdi, yurt dışında aynı şekilde ilçe seçim kurulu oluşturulacak ise yine siyasi partiler temsilcileri oraya gidecek mi? Bunu siyasi partiler mi gönderecek? Ayrıca, tabii çok masraflı bir şey bu. Sayın Hükûmet veya Komisyon bunu -mesela yüz yetmiş beş tane galiba ülke var dışarıda- yani 50 tane seçmeni olan bir yerde de ilçe seçim kurulu kurmayı düşünüyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Otomatik kesildi Sayın Genç. Sisteme girin tekrar, başka söz isteyen yok, söz sürenizi uzatayım. Sisteme giriniz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu durumda, mesela, 50 seçmeni, 100 seçmeni olan ilde de merkez ilçe seçim kurulu kuracak mısınız orada? Yani burada kanunla, mesela, en azından 300 bin, 500 bin seçmeni olan bir ülkede bir merkez seçim kurulunu oluşturalım. Yani bence kanunda bunları belirtmek lazım. Çünkü çok büyük masraflara mal olacak. Oraya hâkim göndereceksiniz, siyasi parti temsilcilerini göndereceksiniz, memur göndereceksiniz. Çok büyük bir şey. Acaba bu konuda daha detaylı, yasanın çok da uygulamaya bırakmayacağı bir düzenleme yapmayı düşünüyor mu Hükûmet efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çifte vatandaşlıkla ilgili konuda, tabiatıyla her ülkenin mevzuatına ayrıca bir bakmak lazım. Ama prensip itibarıyla çifte vatandaş olan birisi Türkiye’de de oy kullanabilir, prensip olarak o ülkede de kullanabilir ama o ülkenin mevzuatında bir engel varsa o zaman kendisi tercihini yapabilecektir.

Sayın Özdemir’in sorduğu sorunun ikinci kısmı doğrudan kanunla ilgili değil. Tabiatıyla, bu ırkçı saldırılar veya başka türlü saldırılar sebebiyle ne kadar oradaki vatandaşımız hayatını kaybetti, ne kadarı hak mahrumiyetine uğradı, bu ayrı bir bilgiyi gerektirir. Ben kendisine yazılı cevap vereceğim.

Seçimlerin düzen içerisinde yapılabilmesiyle ilgili Sayın Akkuş’un sorduğu soru: Eğer Yüksek Seçim Kurulunun bu konuda bir ihtiyacı söz konusu olacaksa zaten seçimler başlamadan evvel Yüksek Seçim Kurulu zaman zaman ihtiyaçlarını Hükûmete bildiriyor ve bu ihtiyaçlar da bugüne kadar karşılandı. İster kadro konusunda isterse mali konularda bir sıkıntısı varsa bu Hükûmete bildirilir, karşılanır. Zaten bugüne kadar da bütün cumhuriyet hükûmetleri seçim kurulunun istediği talepleri büyük ölçüde karşılamışlardır.

Sayın Genç’in sorduğu soruyla ilgili olarak ise 2’nci maddede bu sorunun cevabı var. Yurt dışı merkez ilçe seçim kurullarının oluşturulması ne zaman başlayacak, ne olacak, nasıl olacak, kimlerden teşekkül edecek? 2’nci maddede bu düzenleme yapılıyor. Dün yaptığım açıklamada da ifade etmeye çalıştım, şu an yüz elli beş ülkede Türk vatandaşları bulunmaktadır. Her ülkenin şartları, hukuku, iç düzeni farklı olacağı için Dışişleri Bakanlığıyla da görüşmek suretiyle, hem oy kullanım şekli hem de bu kurulların oluşmasıyla ilgili… Dışarıdaki kısmını söylüyorum. Merkezde ise zaten hâkim nezaretindedir. Oyların hepsinin Ankara’da kurulacak olan bir hâkimin başkanlığındaki bir heyet tarafından değerlendirilmesi yapılacaktır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yurt dışında hâkim olmayacak mı Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yüz elli beş ülkede hâkim olmayacak, hâkim burada olacak. Zaten Türkiye’de de, Ankara’da da her sandığın başında bir hâkim yok. İlçe bazı itibarıyla bu konudaki yetkiyi Yüksek Seçim Kuruluna veriyoruz. Yüksek Seçim Kurulu işin gereğini kendisi tayin ve takdir edecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Yasanın 1 nci maddesinin ikinci fıkrasında “hâlinde” kelimesinden sonra gelmek üzere “hâkim gözetiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

 

Fatma Kurtulan

Bengi Yıldız

 

 

Şırnak

 

Van

Batman

 

 

Akın Birdal

 

Pervin Buldan

Mehmet Nezir Karabaş

 

 

Diyarbakır

 

Iğdır

Bitlis

 

 

 

 

Aysel Tuğluk

 

 

 

 

 

Diyarbakır

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşacak mısınız gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türkiye’de seçimler yargı gözetiminde yapılmaktadır. Yurt dışında da ilçe seçim kurullarının yargıç gözetiminde yapılması gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 298 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (12) numaralı bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (13) numaralı bent eklenmiş ve mevcut (13) numaralı bendin numarası (14) olarak teselsül ettirilmiştir.

“13. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun oluşturulmasını ve yurt dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu; şahısları adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, Giresun Milletvekili Hacı Hasan Sönmez, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a aittir.

Sayın Kaplan, buyurun.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, gerçekten, demokrasisi gelişmekte olan… Artık daha kibar bir tanımla “az gelişmiş ülkeler” yerine “gelişmekte olan ülkeler” tanımı kullanılıyor. Çünkü, demokrasilerin en büyük ölçüsü, ilkesi demokratik ve özgür seçimlerdir, yani en önemli kıstası budur. Aslında bu, Avrupa Birliği yolumuzda da Avrupa Birliğinin temel değeridir. Böyle olunca zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No.lu Protokol’ün 3’üncü maddesi hür seçimleri düzenlemiştir. AGİT insani boyut denetim mekanizmaları içinde de demokratik seçimlerin yapılması yer almakta ve ülkemiz, birçok ülkede seçim gözlemcisi bulundurmuştur, biliyorsunuz. Kopenhag Siyasi Kriterlerinin de ölçüsü bu.

Şimdi, bu taslakla, gerçekten, yurt dışındaki sayısı 5-6 milyon civarında olan, yüz elli beş ülkede yaşayan yurttaşlarımızın oy kullanmasının sağlanması, katılımcılığın en önemli özelliklerinden biridir ve bunu herkesin desteklemesi gerekir. Ancak, seçimlerde seçim hilelerine karşı da uygulama konusunda yasa çıkarırken çok dikkatli olmak gerekiyor.

Burada, özellikle Demokratik Toplum Partisi olarak arkadaşlarımız da açıkladılar. Her yurttaşımızın, yurt dışında olan bütün yurttaşlarımızın oylarını kullanıp Türkiye’deki seçim sürecine katılması demokrasinin gereğidir, biz bunu destekleriz ama bu tasarıda yanlış bulduğumuz maddelere de önergelerimizle muhalefet şerhimizi koyarız, çünkü bugüne kadar gümrüklerde oy kullananların sayısı 125 bin civarında. Eğer 5-6 milyon nüfusunuz varsa ve bu rakam karşısında çok azı oy kullanabiliyorsa bu oy kullanmanın bir kolaylığını artık yaratmak gerekiyor.

Ancak, bu konudaki eleştirilerimize geçmeden önce bir iki noktaya değinmeyi gerekli buluyoruz. Türkiye’de, yurt dışındaki seçmenlerimizin kendi şehirleriyle bağları kopmuyor. İstanbul’da yaşayan, İzmir’de yaşayan, Mersin’de yaşayan bir yurttaşımız şimdi Almanya’da yaşıyorsa evi, ailesi yine kendi şehrinde kalıyor. O kendi şehriyle ilgili yerel seçimlerde neden oy kullanamıyor diye sormak istiyorum. Yerel seçimlerde oy kullanamayacak yurt dışındaki yurttaşlarımız, çok açık. Yurt dışındaki yurttaşlarımız, sadece ve sadece milletvekili genel seçimlerinde, arkasından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve belki, referandumlarda oy kullanabilecekler. Peki, sormak gerekiyor: Yerel seçimler, yerel demokrasiler seçim değil midir? Bir yıl sonra yerel seçimler var. Önümüzdeki, bir dahaki baharda seçime gideceğiz. Yurttaşlarımızı yerel seçimlerde oy kullanmaktan niye mahrum ediyoruz? Yani, bunun makul bir ölçüsünü bulmak mümkündür. Örneğin, nüfusu 50 bini aşan belediye olan yerlerde yurt dışındaki seçmenlerimizin oy kullanması durumunda, o belde veya ilçede seçimleri etkilemeleri de mümkün değil, ama oylarını kullanarak kendi başkanlarını ve il meclis üyelerini seçme hakkını elde edecekler. Eğer il meclisleri ki KÖYDES’i, BELDES’i teslim ediyorsunuz onlara. İhaleler, bütün kararlar oradan çıkıyor, il meclislerinden çıkıyor. “O il meclisleri de yerel yönetimlerin demokrasi şartı” diyorsunuz. Niye il encümenlerini yurt dışındaki yurttaşlarımız seçemesin, belediye meclislerini niye seçemesinler, belediye başkanlarını niye seçemesinler? Yani bunu anlamak mümkün değil.

Burada, en azından, gruplarla bir danışma olsaydı, bir konsensüs sağlanabilseydi, ortaklaşabilirdik. Nüfus baremi koyardık veya bir seçmen baremi koyardık, derdik ki işte seçmen sayısı şu kadarın üstünde olan yerlerde kendi kimlik numarasına göre, daha önceki adrese dayalı sayımda, TÜİK’in sayımında eğer bulunduğu yer Mersin ise Mersin’deki şehirle ilgili oylamaya katılabilmelidir. Şimdi, bunu yapmadığınız zaman, bu getirdiğiniz yasayla vatandaşınıza yarım seçmen hüviyeti kazandırıyorsunuz, yarım. Yerelde seçmen olarak oy kullanamazsın, genel seçimde kullanabilirsin.

Burada, yeri geldiğinde elbette değineceğiz. Ancak, 22 Temmuz seçimlerini çok yakında geride bıraktık. Anayasa reformu oldu, paketler, uyum yasaları geldi. Peki, Siyasi Partiler Yasası’nı niye değiştirmiyoruz? Siyasi Partiler Yasası’nın kendisi şu anda Anayasa değişikleri karşısında kadük duruma gelmiş, uygulanamaz durumda. Bir siyasi partiler yasa tasarısı olmadan, Türkiye’deki yurttaşlarımız için seçmen kütükleriyle ilgili yeni bir düzenleme olmadan, milletvekili seçimi kanunu düzenlenmeden, kendi ülkende bu düzenlemeleri seçmenine tanımadan, birdenbire, acelesi de olmadan, yurt dışındaki seçmen yurttaşlarımıza tanımak bir tezat teşkil ediyor.

Yüzde 10 barajını koruyacaksınız, halkın özgür iradesinin Meclise yansımasına engel olacaksınız, 2002 seçimlerinde kırk küsur partiden sadece iki tanesi barajı aşıp aldıkları oyların çok üstünde bir temsiliyetle Meclise gelecekler, lider sultası devam edecek, partilerde kırk sene isteyen genel başkanlık yapmaya devam edecek, parti içi hukuku işletmeyeceksiniz, ön seçimler olmayacak, adayları atama-tayin sistemiyle halkın iradesine rağmen seçmeye devam edeceksiniz, arkasından yurttaşlarınız seçimlerde oy kullanıyor diye, burada, çıkıp bu tasarıyla durumu değiştirmeye çalışacaksınız. Bu doğru bir yaklaşım tarzı değildir.

Bugün, 23’üncü Dönem Meclisinin önünde henüz seçim takvimi yok yerel seçimlerin dışında. Bütün parti gruplarının, yeni bir siyasi partiler yasası, yeni bir seçim, seçmen kütükleriyle ilgili yasa konusunda uzlaşması, ortak bir çabaya girmesi, ülkemizde demokrasinin ve temsiliyetin önünü açmış olacaktır.

Şimdi, böyle olunca, gerçekten bakıyoruz, yani bu yurt dışındaki seçmenlerimize yerel seçimlerde oy kullanmak hakkını vermiyorsunuz, sadece genel seçimlerde… Bunu, 2002 genel seçimlerinden de önce yapmadınız, yerel seçimde de oy kullanamayacaklar. Bu yanlış bir gidişat, otobana ters girmiş bir Vosvos gibi. Yani, önce genel seçimleri düzenlersiniz, sonra ona da yerel seçimleri tabi tutarsınız. Burada kafa karıştıran konular da var.

Şimdi, Anayasa çok açık. Diyor ki: Yargı yönetim ve denetimi şarttır. Şimdi, yüz elli beş merkezde oy kullanılırken gümrük kapılarında, temsilciliklerimizde, hem seçmen kütüğünün oluşturulması hem serbest, eşit, gizli, tek dereceli oy sistemini kabul eden Anayasa’mıza göre mektupla oyu kullandırtamazsınız. Mektupla oy, tehdit altında kalacak seçmenin iradesi dışında her türlü organizasyonun, her türlü örgütlenmenin, her türlü tarikatın, her türlü siyasi derneklerin çok rahat nüfuz edip yönlendirebileceği bir sistemdir. Siz mektupla oy kullandırtırsanız, bunun denetimini nasıl sağlayacaksınız? Bu mümkün değildir. Bu başka ülkelerde, Amerika’da vardır diye Türkiye’de bunu uygulamak mümkün değildir. Bu mektupla ilgili konuda partilerin bir uzlaşı içine girmesi gerektiğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Aynı şekilde, elektronik oylamayı -yani kendi ülkende, içeride elektronik oylamayı sağlayamadıktan sonra- nasıl sağlayacaksınız? Bu yanlış bir yaklaşımdır.

Vekâleten oy kullanma: Vekâleten oy kullanma sistemi, bir iradenin, kişiye bağlı iradenin başkası tarafından kullandırılması demektir. Bunun da sağlıklı bir yöntem olmadığını biliyoruz. Bazen 1 oyun, bazen 5 oyun bir seçimi nasıl etkilediğini biz, Amerika Birleşik Devletleri seçimlerinden de biliyoruz, Hakkâri’deki seçimlerde gümrük oylarıyla nasıl bağımsızların oy kaybettiğini de biliyoruz.

Aynı şekilde bir şey daha söyleyeyim: Yani bu seçmen kütükleri tasarısında da hâlâ bağımsız adaylara oy kullandırılmaması gibi bir yanlış yaklaşım devam ediyor. Bu yanlış yaklaşımlardan da vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Umarız ki bu, diğer maddelerde de uzlaşıyla çözülür.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -110 sıra sayılı- Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünün 87’nci yıl dönümü münasebetiyle büyük şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’a huzurlarınızda Allah’tan rahmet diliyor ve onun bu İstiklal Marşı’mızı yazdıktan sonra söyledikleri sözlerini bir kere daha tekrar etmek istiyorum: “Allah bu millete bir kere daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Değerli milletvekilleri, bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız tasarı, Seçim Kanunu’nda, seçimlerin temel hükümleri konusunda değişiklik yapan bir tasarı. Bunun, tabii, önemli olan kısmı da yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanmalarını kolaylaştıran bir tasarı…

Tabii, parti olarak bu tasarıya olumlu bakıyoruz. Bugün yurt dışında, öyle tahmin ediyorum, kesin olmamakla birlikte 5-6 milyon civarında vatandaşımız Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamakta. Bu rakam, orta ölçekli bir Avrupa ülkesinin nüfusuna eşit hâle gelmiştir. Hepinizin bildiği gibi, 1960’lı yılların başında çalışmak üzere, çalışıp bir an önce ülkesine dönmek üzere giden vatandaşlarımızın birçoğu dönmemişler ve Avrupa’da kalıcı olduklarını da çeşitli vesilelerle bizlere ifade etmişlerdir. Biz, artık, özellikle Avrupa’da yaşayan gurbetçi kardeşlerimize “Avrupalı Türkler” ifadesini kullanıyoruz. Bu ifadeyi kendileri de zaman zaman bize söylemekte, bu ifadenin doğru olduğunu kabul etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletine gönülden bağlı bu insanlar, gittikleri günden beri ülkemize gönderdikleri dövizlerle de ailelerine gönderdikleri paralarla da ülke ekonomisine çok ciddi katkılar yapmışlar, zaman zaman, işte, döviz ihtiyacıyla ilgili hesaplar yapılırken de işçi dövizleri, bu anlamda, Türkiye'nin döviz ihtiyacının karşılanmasında ciddi bir görev görmüştür. Fakat tabii, ülkemize bu kadar sıcak, candan bağlı olan insanlar Türkiye ile ilgili bazı konularda ciddi olarak da istismar edilmişler. 70’li yılların başında “işçi ortaklığı” olarak kurulan ve ülkemizin kalkınması noktasında çok önemli bir model olabilecek bir kalkınma projesi, maalesef, o yıllarda kurulan şirketlerin emin ellerde olmaması, ciddi denetlenememesi neticesinde, 70’li yılların başında Avrupa’da çalışan işçilerimizin ortaklıklarıyla kurulmuş hiçbir fabrika ve işletmede, o fabrikanın kuruluşunda para sahibi olan, parasını katmış, emeğinin, alın terinin karşılığını, helal kazancını koymuş vatandaşlarımızın bugün bu fabrikaların hiçbirinde ne sermayesi vardır ne söz hakkı vardır. Zaten, bu kurulmuş fabrikaların bir kısmı da kısa sürede el değiştirdi, zaman içerisinde de arsa fiyatına bir başkalarının, üçüncü, dördüncü şahısların eline geçti.

Tabii, buradaki vatandaşlarımız, gurbette olmalarının neticesinde, ülkemizden gelen özellikle çeşitli yönlendirmeler noktasında da çok samimi olmaktalar, varını yoğunu ortaya koymaktalar.

Değerli arkadaşlarım, birkaç yıldır da yine Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın holdinglerin topladıkları paralarla ilgili sıkıntılarına bizzat şahit olmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, çeşitli vesilelerle Avrupa’ya zaman zaman gidiyoruz. Özellikle Avrupa Türk Federasyonunun –ki, bu Federasyon, Avrupa’da, aşağı yukarı, Türk işçilerinin bulunduğu her ülkede teşkilatlanmış, dört yüzün üzerinde derneği olan bir federasyon- çeşitli toplantılarında da vatandaşlarımızla doğrudan sohbet etme imkânını buluyoruz. Buralarda gördüğümüz, yine millî ve manevi birtakım değerlerimizi ön plana çıkararak, yine bizim vatandaşlarımızın kurdukları derneklerin mescitlerinde, camilerinde dinî temalar işlenerek, göz yaşları içerisinde, otuz yıllık birikimleri, Avrupa’da yaşayan bizim vatandaşlarımızın ellerinden alınmış. Tabii, bu söylemlerle birlikte “kâr” vaadi de ön plana çıkarılmış, ortak nokta olarak da ne Alman bankalarının ne Türk bankalarının verebileceği yasal faizin üzerinde “kâr payı” -yani buna dinî bir kılıf da uydurularak- adı altında yüzde 20’lerden 40’lara kadar senelik kâr payı verileceği vaadiyle birçok vatandaşımızın -ki bunun sayısı 100 binlerin üzerindedir- maalesef, otuz yıllık birikimi heba edilmiş, yok edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gerçekten -Türkiye’de de görüştüm, Avrupa’da da görüştüm- bazı insanlar evini satmış. Diyeceksiniz ki: “Niye satmış?” Ama bakın, buralardan da gidip oralarda o kadar güzel şeyler anlatılıyor ki: “Fabrika yapan fabrikalar kurulacak, Türkiye'nin istihdam meselesine çözüm üretilecek, üretim arttırılacak, ihracat arttırılacak. İşte biz bunları sizlerin vereceği paralarla yapacağız ve size vereceğimiz bu paralar kesinlikle faiz değildir, kâra da ortaksınız, zarara da.” Ama ilk başlarda bu işleyen çark -bir saadet zinciri şeklinde- sıcak para girişi bittiği gün sıkıntıya uğramış ve maalesef, Avrupa’da -bir söze göre, kendi ifadeleriyle- 5 milyar euronun üzerinde bir paranın Türkiye’deki bu holdingiler vasıtasıyla bugün nereye gittiği belli değildir. Bazı vatandaşlarımız, paralarını kaybeden vatandaşlarımız, kaptıran vatandaşlarımız intihar etmiştir. Eşleriyle görüştüm, çocuklarıyla görüştüm: Bir kısmı psikolojik destek alarak hayatlarını devam ettirebilmekte ve bugün yiyecek ekmeğe muhtaç hâle gelmişlerdir. Birçoğu da belediyelerin sosyal yardımlarıyla, çok cüzi miktarlarda aldıkları sosyal yardımlarla hayatiyetlerini devam ettirebilmektedirler. Buna mutlaka bir çözüm bulmak durumundayız. Ülke olarak “bize ne” deme hakkına sahip değiliz. Nasıl Türkiye’deki bankaların hortumlanması neticesinde birtakım “zede”ler ortaya çıktı, bu konuda devletimiz üzerine düşeni yaptı… Ama, maalesef, Avrupa’daki ülkemize gönülden bağlı insanlar konusunda üzerimize düşen yapılamamıştır. Bu feryatlar her Avrupa ziyaretimizde karşımıza gelmekte, zaman zaman da yazın izne gelen vatandaşlarımız tarafından bunlar bize ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yine, Avrupa Türklüğü, Avrupa’nın iki- yüzlülüğüyle de karşı karşıyadır. Bakın, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız ırkçı saldırılara maruz kalmakta ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin oradaki Türklere bakış açısını da yakından görmektedirler. Bakın, Hollanda’da Türkçe dersleri yasaklanmıştır değerli milletvekili arkadaşlarım. Sebebi sorulduğunda, Hollanda Hükûmetinin ve yetkililerin cevabı: “Türkçe dersleri kültürel bütünlüğümüzü bozuyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Almanya aynı yoldadır, Danimarka’da bunlara benzer düzenlemeler yapılmaktadır. Fakat aynı Avrupa, aynı Avrupa Birliği, Türkiye ile ilgili her ilerleme raporunda Türkçe dışında eğitimi zorlamakta, ama kendilerine geldiklerinde “Biz kültürel birliğimizi bozdurmayız.” demektedirler.

Değerli milletvekilleri, tabii, seçim yasaları önemli, bu yasalar yapılırken objektif ve seçim hesabı yapılmadan ortaya koymamız gerekir. Biz bu yasaya parti olarak olumlu oy vereceğiz. Ama şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Temel seçim yasalarımız 1961’den bugüne kadar 12 kere, 15 kere değiştirilmiş yasalardır. Niye değiştirilmiş? İşte, iktidar mensupları seçimlere yönelik nasıl işlerine gelirse öyle davranmışlardır. Ama bu tür değişikliklerin hiç kimseye de faydası olmamıştır.

Ben hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu.

Buyurun Sayın Durdu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MAHMUT DURDU (Gaziantep) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın alt komisyon çalışmasında Cumhuriyet Halk Partisinden Turgut Dibek Beyefendi, Milliyetçi Hareket Partisinden Behiç Bey ve AK Partiden Hasan Sönmez ve Mustafa Çetin arkadaşlarımla birlikte çalıştık. Bu mesaide, uzman arkadaşlarımızla birlikte, sizin görüşmekte olduğunuz yasanın ana hatlarını çizdik, size takdim ettik. İnşallah memleketimize hayırlı olur, hayırlara vesile olur.

Bu vesileyle hepinize de saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durdu.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın yıllardır beklediği, ancak bugün kadar, yaklaşık on üç yıldır, Anayasa’da düzenleme yapılmasına ilişkin hüküm bulunmasına rağmen realize edilemeyen önemli bir hususu birlikte gerçekleştireceğiz.

Biliyorum ki yurt dışında bulunan vatandaşlarımız heyecanla bugünkü bu çalışmamızın sonucunu beklemektedir. Muhalefetle birlikte yapılan çalışmada ortak bir konsensüs sağlanmıştır ve inşallah, yurt dışında bulunan vatandaşlarımız, her ülkenin durumuna göre, elektronik yoldan -elektronik oy verme- mektupla, sandık veya yine eskiden olduğu gibi gümrüklerde oy kullanma yöntemlerinden biriyle -bulunduğu ülkenin durumuna göre- oy kullanma seçeneklerinden birini kullanabileceklerdir. Ben ülkemiz için ve başta yurt dışında bulunan vatandaşlarımız için tasarının hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısında yer alan 2. madde ile 298 sayılı kanuna eklenen 13. fıkrada bulunan “merkez” ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Mehmet Şandır

Faruk Bal

Süleyman Nevzat Korkmaz

 

 

Mersin

Konya

Isparta

 

 

Hüseyin Yıldız

Kürşat Atılgan

Cemaleddin Uslu

 

 

Antalya

Adana

Edirne

 

 

Behiç Çelik

 

Erkan Akçay

 

 

Mersin

 

Manisa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bu, maddenin özüyle ilgili bir düzenleme değil, şeklî bir düzenleme. Bizim yönümüzden de bir mahzuru yok. Ancak, 1’inci maddede “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturulur.” dedik. Şimdi eğer önergeye katılırsak birlikte, kabul edersek, yukarıda “Merkez İlçe Seçim Kurulu” aşağıda farklı bir ifade kullanılmış olacak. Tekrar başa dönme imkânı, en azından sonunda düzeltmek kaydıyla biz bu önergeye katılıyoruz. Daha sonra o zaman 1’inci maddedeki kısmı da “Yurt Dışı İlçe Seçim Kurulu” olarak düzeltmemiz gerekiyor. Bu şartla bu önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının kullanacakları oyların sayımı, dökümü ve diğer seçim işlerini yürütmek üzere bu kanun ile nev-i şahsına münhasır bir seçim kurulu oluşturulmaktadır.

Bu seçim kurulu, Y.S.K. ve Ankara İl Seçim Kurulu hiyerarşisinde yer almakla birlikte diğer İlçe Seçim Kurullarından farklıdır.

İsminin içinde “merkez” ifadesinin bulunması gereksiz bir fazlalıktır.

Merkez sıfatının bulunması, diğer merkez ilçe seçim kurullarıyla karışıklığa ve kargaşaya sebebiyet verebilir. Bu nedenle “Yurtdışı İlçe Seçim Kurulu” isminin daha doğru olacağı düşüncesiyle işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, benim de bir önergem var.

BAŞKAN – Bu madde üzerinde mi?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, özür diliyorum. Arkadaşlarımız önergeleri maddeler içerisinde karıştırmışlar.

Evet, önergeyi okutuyorum şimdi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

Tayfun İçli

Hüseyin Pazarcı

 

 

İzmir

Eskişehir

Balıkesir

 

 

Recai Birgün

Mustafa Vural

Hasan Macit

 

 

İzmir

Adana

İstanbul

 

 

 

Hasan Erçelebi

 

 

 

 

Denizli

 

 

“Madde 2- 298 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (12) numaralı bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (13) ve (14) numaralı bentler eklenmiş ve mevcut (13) numaralı bendin numarası (15) olarak teselsül ettirilmiştir.

13. Yurtdışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun oluşturulması ve yurt dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak.”

14. Seçmen kütüklerinin oluşturulması, seçimlerde kullanılan oyların sayım, döküm ve birleştirme işlemlerine ait geçici ve kesin sonuçların ilanına kadar kullanılan bilgisayar yazılım programlarının ve bu programlarda yapılan değişikliklerin güvenilirliği, oluşturulacak bir bilim kurulunca incelettirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılmıyoruz Sayın Başkan. Çünkü daha sonraki maddelerde bu konuyla ilgili Yüksek Seçim Kuruluna verilmiş yetkiler var. Dolayısıyla, onun yeri burası değil. Bu sebeple katılmıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarı yurt dışındaki vatandaşlarımıza genel seçimlerde oy kullanma hakkı veriyor. Esasen, yurt dışındaki vatandaşlarımız 23/7/1995 tarihinde yapılan bir Anayasa değişikliğiyle oy kullanma hakkı elde etmişlerdi, ancak, bugüne kadar gerçekleştirememiş olmamız, Parlamentonun ve görev alan hükûmetlerin bir eksikliği olarak değerlendirilmelidir.

Bugüne kadar yurt dışındaki vatandaşlarımız gümrüklerde oy kullanarak iradelerini sınırlı bir şekilde sandığa yansıtma imkânı bulabilmişlerdir. Demokratik Sol Parti olarak getirilen tasarıyı desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Önergeyle ilgili olarak düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Her ne kadar Sayın Bakan yerinin burası olmadığını söylese de bu maddede Yüksek Seçim Kurulunun görevlerinin sayıldığını görüyoruz. Şimdi, önergeyle ilgili olarak: Seçimlerin yargı denetiminde ve tarafsız bir şekilde gerçekleştirildiği konusunda yasal düzenleme olarak bir eksikliğimiz bulunmamaktadır. Ancak, Yüksek Seçim Kurulunun kullandığı bilgisayar yazılım programlarının güvenilirliği konusunda zaman zaman tereddütler ve endişeler dile getirildiğini de hepimiz biliyoruz. Kamuoyunda oluşan bu tereddüt ve endişeleri gidermek üzere, Yüksek Seçim Kurulu tarafından kullanılan yazılım programlarının uzman bir kurula denetlettirilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle bu önergeyi verdik. Dolayısıyla, seçimler yapıldıktan sonra seçim sonuçları üzerindeki her türlü tereddütlerin ve endişelerin giderilmesinin hem iktidar olacak parti için hem de muhalefet partileri için önemli olduğunu ve seçim sonucu meydana gelecek tartışmaların da önüne geçmek için bu düzenlemenin kabul edilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir önceki kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.20

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 298 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin (B) fıkrasına aşağıdaki (8) numaralı bent eklenmiştir.

“8. Bu Kanuna göre seçmen olup, yurt dışında bulunan vatandaşların adres kayıt sistemindeki bilgilerine dayalı olarak oluşturulan bilgiler topluluğuna “Yurt Dışı Seçmen Kütüğü” denilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3’üncü maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın yanı sıra yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da aynı ölçüde seçme hakkının tanınması, katılımcı demokrasinin gerçekleştirilmesinin ve uygulamasının sağlanması anlamında son derece önemlidir.

Biliyoruz ki, son otuz beş yılda ülkemiz dışında yaşayan vatandaşlarımızın sayısı artmıştır. Bu kişiler bir bakıma bizim yurt dışındaki resmî olmayan elçilerimizdir. Onlar sayesinde o ülke vatandaşlarıyla, kültürleriyle, eğitim sistemiyle iletişime geçme imkânı bulmaktayız. Gerek ekonomik, bilimsel gerekse kültürel anlamda ülkemize katkıları olan yurt dışındaki vatandaşlarımızın seçme haklarını kullanma imkânından mahrum bulunmaları, ülkelerinin siyasi yaşamına yeterince katılamamalarını sağlamaktadır.

Türkiye neden bir Estonya, Irak ya da Texas’ın yaptığını yapmasın ki? Anayasa’da gerekli değişikliğin 1995 yılında yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar bu konuda bir girişim ne yazık ki olmamıştır. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Hollanda, İsviçre, İrlanda gibi köklü demokratik ülkelerin hemen tamamı, 1990’larda demokratikleşen Doğu Avrupa ülkeleri, Orta Asya ülkelerinin önemli bir kısmı, hatta 2005’ten beri Irak bile yurt dışındaki vatandaşlarına oy kullanma hakkını ve imkânını tanımıştır.

Elli altmış yıldır demokratik seçim yapan ve yurt dışında yaklaşık 155 ülkede 4 milyona yakın seçmen vatandaşı bulunan Türkiye’nin şu ana kadar bu konuyu bir çözüme kavuşturamamış olması gerçekten yadırganacak bir durumdur. Amerika Birleşik Devletleri’nin Texas Eyaleti Parlamentosu tarafından 1997 yılında kabul edilen bir kanunla, uzay istasyonlarında bulunan astronotların uzaydan oy kullanabilmesine imkân sağlandığını da belirtelim. Dünyadaki uygulama bu iken ve Texas Eyaleti uzaydan birkaç astronot vatandaşı için özel düzenleme yaparken Türkiye’nin çözüm bulmada bu kadar gecikmiş olması gerçekten üzücüdür. Yurt dışındaki seçmenlerin oy kullanmasıyla ilgili en önemli sorunun sağlıklı bir yurt dışı seçmen kayıt sistemi oluşturulmasıdır. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu ve Dışişleri Bakanlığının birlikte çalışarak bunu sağlamaları da mümkündür.

Değerli milletvekilleri, yurt dışındaki Türk vatandaşlarının Türkiye’deki seçimler için bulundukları ülkelerde oy kullanmasının, yöntem ne olursa olsun, o ülkelerin izin vereceği bir uygulama değildir. Saydığımız ülkelerden hiçbirisi yurt dışındaki vatandaşlarına oy kullandırırken diğer ülkelerden izin almış değildirler. Bu, sadece Türkiye’nin alacağı ve uygulayacağı bir karardır. Posta ya da İnternet yoluyla oy kullanılması durumunda diğer ülkelerin bundan etkilenmeleri zaten söz konusu olamaz. Yurt dışındaki temsilciliklerde oy kullanılması durumunda ise bu sadece temsilciliğin ait olduğu ülkeyi ilgilendirir. Zira uluslararası hukuka göre bir ülkenin temsilciliği o ülkenin egemenlik alanına aittir. Bu durumda sadece temsilcilik civarında ortaya çıkabilecek yoğunluktan kaynaklanan bir trafik ve güvenlik sorunundan söz edilebilir. Bu da oy kullanma süresinin uzun tutulmasıyla aşılabilecek bir durumdur. Nitekim gümrük kapılarında kanun gereği yetmiş beş güne kadar oy kullanılabiliyor.

Türkiye için en uygun yöntem ne olabilir? Buna yanıt olarak da sanırım tasarıda geçen yöntemlerden bahsedilebilir. Dünyada kullanılan başlıca yöntemler vekâlet, posta, İnternet yoluyla ya da yurt dışı temsilciliklerde sandıkta oy vermedir. İnternet yöntemini uygulayan Estonya’da dileyen her vatandaş, yurt içinde ya da yurt dışında, kendisine verilen banka kredi kartlarına benzer, bilgisayarca okunabilen, mikroçipli bir şifreli seçmen kartı aracılığıyla İnternet üzerinden oyunu kullanabilmektedir. Gerekli teknoloji ve İnternet güvenliği sağlanmak kaydıyla İnternet yöntemi en uygun gibi gözükmektedir. O aşamaya ulaşıncaya kadar en azından yurt dışındaki temsilciliklerimizde oy kullandırılması yöntemi uygulanabilir. Yine, dileyen vatandaşlarımızın Türkiye’de güvenecekleri bir kişiye vekâlet vererek oyunu kullanması da mümkün olmalıdır. Ayrıca, gümrük kapılarında oy kullanılması uygulaması bunlarla birlikte sürdürülebilir.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, medyaya da yansımıştı, üçlü koalisyonla yönetilen Bulgaristan’da ilk üç parti arasında yer alan, hatta en son yerel seçimlerde mahallî idareler açısından ilk parti olan ve çoğunluğunu da Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi, Bulgar hükûmeti ve anayasanın verdiği yetkileri kullanarak Bulgaristan göçmenlerinin yoğunlukla yaşadığı ülkemizde illere sandıklar açarak, burada yaşayan, aynı zamanda da Bulgar vatandaşı olan kişilerin Bulgaristan seçim sürecine aktif katılımını sağlayarak ülke bazında kendi başarısını tescillemiştir. Bu şekilde, Bulgaristan’daki haklarından yararlanma imkânları da devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki, ülke dışında iş, öğrenim gibi amaçlarla yaşayan vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Türkiye ile irtibatlarını kesmemekte, sosyal ve ekonomik ilişkilerini sürdürmektedir. Yurt dışındaki vatandaşlarımıza, vatandaşlık bağlarının gereği olarak ülkeleriyle olan ilişkilerine siyasal bir boyut katmak ve oy haklarını kullanmalarını sağlamak devletimizin borcudur. Demokrasimiz adına olumsuz olan bir konuda çözüm getirmemiz gerekmektedir. Bu sorunun bugüne kadar çözülmemiş olmasının sebebi konulamayan, sergilenemeyen siyasi iradedir.

60’lı yıllardan bugüne kadar devam eden… 4 milyon civarında bir vatandaş kitlesi birçok zahmete katlanmış ancak nimetlerden faydalanamamıştır. Yönetime katılma her vatandaşımızın hakkıdır. Bu tasarının kabul edilmesi hem ülkemiz dışında yaşayan vatandaşlarımızın siyasi sürece aktif katılımlarını sağlayacak hem de ülkelerine yönelik aidiyet hissinin zedelenmemesine, zedelenmiş olsa bile onarılmasına vesile olacaktır.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde yaşam mücadelesi verirken ülkemize ekonomik, kültürel, bilimsel olarak katkıda bulunan bu vatandaşlarımıza, geçmişten bugüne kadar gelen olumsuz yansımaların silinmesine, devletlerinin onlara sahip çıktığına, yurt dışına çıkan veya orada yaşayan kişilerin en çok duyduğu özlem olan aidiyete, bir kimliğe, bir kültüre ait olmayı ifade eden, ana vatana özlem duygusuna karşı olan borcumuz da ödenmiş olacaktır.

Bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasanın 3 üncü maddesiyle eklenen bendin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Batman

Bitlis

 

Aysel Tuğluk

Pervin Buldan

Sırrı Sakık

 

Diyarbakır

Iğdır

Muş

8- Bu kanuna göre seçmen olup, yurtdışında yaşayan T.C. vatandaşlarının tamamının oluşturduğu topluluğa “Yurt Dışı Seçmen Kütüğü” denilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Önerge sahibi yok zaten.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Adres kayıt sistemleri sağlıklı değildir. T.C. vatandaşı olan, kimliği olan her yurttaş oy kullanmalıdır.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 298 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek.

Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, kanun tasarısı genel olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmasını düzenliyor. Ancak içerisinde bazı maddeler var ki, tüm Türkiye’deki seçmenlerimizin de oy kullanmasını düzenleyen genel maddeler var. Bir tanesi bu 4’üncü madde. Şimdi, 4’üncü maddeyle ilgili aslında kamuoyunda yaşanan bazı tartışmalar vardı. Biliyorsunuz son 2007 Temmuz seçimlerinde yaklaşık 42 milyon 500 bin civarı seçmenin olduğunu açıklamıştı Yüksek Seçim Kurulu. Ama 31/12/2007 tarihi itibarıyla TÜİK tarafından hazırlanan ve kamuoyuna ilan edilen son sayımlarda, yani adres esasına göre yapılan tespitlerde on sekiz yaşını doldurmuş ve seçmen olan vatandaş sayısının 48 milyonun üzerinde olduğunu gördük. Şimdi, bizim ülkemizde on beşten fazla genel seçim yapıldı, 1946’dan bu yana. Tabii, her seçimle ilgili şu güzel sözleri söylüyoruz, yani seçimlerimizde gizli oy-açık tasnif ilkelerini esas aldığımızda, tartışmanın yaşanmadığını görüyoruz. Yaklaşık on yedi seçim oldu. Her seçimde gerçekten partiler seçim sathında yarışırlar, ama seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmalar, bugüne kadar olmamıştır. Yani, bu, aslında Türkiye’deki demokrasinin ve seçim kültürünün de güzelliğini gösteriyor. Ama bu son seçimde maalesef böyle bir tabloyla karşılaştık. Yani 5,5 milyon seçmenin hiç seçmen olmadığını, ama o insanların var olduğunu, yaşadığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu gördük.

Komisyonda bu konu gündeme geldi. Konya Milletvekilimiz Atilla Kart da Yüksek Seçim Kurulu Başkanımıza bu konuyu sormuştu. Yani Anayasamızın 79’uncu maddesi var. Orada, Yüksek Seçim Kuruluna, seçimlerin güvenli ve sağlıklı bir şekilde yapılması, Anayasa’mızın bu maddesiyle güvence altına alınmış. Yani, Yüksek Seçim Kurulu, bu Anayasa hükmündeki görevi gereği en azından bu seçmenleri seçmen kütüğüne niye kaydetmedi ve bu tartışmaların olmasını niye engellemedi diye sorduğunda, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı “Bizim, yasada böyle bir yetkimiz yok. Yani, resen biz seçmenleri seçmen kütüğüne yazamıyoruz, ancak askıya çıkardığımızda güncelleme süreleri içerisinde vatandaşın kendisini bu seçmen listelerine dâhil ettirmesi gerekir. Biz resen yazamıyoruz, elimiz kolumuz bağlı.” dedi. Tabii, tartışmaya açık. Bize göre belki daha farklı bir uygulama olabilirdi. Ama, bu madde, işte o eksikliği, o tartışmayı ortadan kaldıracak bir madde. Yani Komisyonda ilave edildi bu madde. Bu maddede, 4’üncü maddede ne geliyor? Yani, 298 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesindeki seçmen kütüklerinin düzenlenmesine ilişkin maddeyle Yüksek Seçim Kuruluna bu seçmen kütüklerini resen düzenleme, güncelleme dışında da bu vatandaşları seçmen olarak yazma yetkisini veriyor.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, bakın, geçmişte yaşadığımız seçimlerde aslında tartışmanın, tartışmaların olması gerektiğini ve tartışmalı seçimler yaşadığımızı da rakamlarla size anlatmak istiyorum. Çünkü, 1995 yılında temmuz ayında, on sekiz yaşını doldurmuş vatandaşlarımızın seçmen olma hakkı Anayasa’ya kondu. Dolayısıyla, ondan sonra kaç seçim yaşadık? İşte 99, 2002, 2007. Yani şu an 2007’de 48 milyon -yuvarladığımız zaman rakamları- seçmen olduğunu varsaydığımızda; ki, resmî rakam bu, ama Seçim Kurulu 42 milyon 550 bin civarı seçmen bildirmişti, 36 milyon vatandaşımız oy kullanmıştı. Yani 48’den 36’yı çıkarırsak 12 milyon seçmenin 2007’de oy kullanmadığını görürüz. Oy kullanan 36 milyon seçmenin 1/3’ü oy kullanmamış son seçimlerde. Yani, oranda yüzde 84,2 oy kullanma -seçmen sayısına göre- diyor ama yüzde 75’lerin altında olduğunu görüyoruz gerçekte.

2002’ye baktığımızda, 2002 yılında da seçmen sayısının, o zaman Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan sayının 41 milyon 400 bin olduğunu görüyoruz. Orada da kasımda 32 milyon 760 bin seçmen sandığa gitmiş. Yani bugün 48 milyon var ise, 2002’de 41 milyon olması mümkün değil. Orada da 46 milyon civarı seçmen olduğunu varsayabiliriz. Orada da baktığımızda 13-14 milyon seçmenin oy kullanmadığını görüyoruz. Aynı şey 99 için de geçerli arkadaşlar. Yani 37 milyon seçmen varmış, 32 milyon 600 bin seçmen oy kullanmış. Yani buradan baktığımızda, aslında bizim… Ki, belediyelerle ilgili kapatma yasasını da görüştük burada. Aslında orada da yanlışlıklar olduğu ortaya çıkıyor bu rakamlarda. Son seçimlerde, yani 95’ten bu yana, on sekiz yaşını doldurmuş olan vatandaşlarımızın seçmen olma hakkını kazandığı andan bu yana, bizim çok sayıda vatandaşımız seçmen kütüğüne yazılmamış. Şimdi, burada şu denebilir: İşte güncellemek için gerekli, askı ilanları var, vatandaş gelir kendi iradesiyle, o süre içerisinde ismini yazdırır. Ama değerli arkadaşlarım, şimdi, seçmen olan vatandaşa “oyunu niye kullanmadın” diye para cezası veriyoruz -gerçi cüzi para cezaları ama veriyoruz- yani “vatandaşlık görevini niye yerine getirmiyorsun” diye o kişiye bir yaptırım uyguluyoruz, ama seçmen olması noktasında o kişiye, devlet olarak veya Yüksek Seçim Kurulu olarak “sen gel, kendi iradenle seçmen ol” diyoruz, bu yasa, bu 4’üncü madde gelene kadar. Yani, bu maddeyle, bundan sonraki tartışmaların ortadan kalkacağını ben düşünüyorum, çünkü Yüksek Seçim Kurulu artık, bu MERNİS projesiyle, on sekiz yaşını doldurmuş olan tüm vatandaşları otomatik olarak seçmen kütüğüne yansıtacak ve dolayısıyla, gerçek anlamda seçmen iradesinin sandığa yansıması da sağlanacak. Yani, şimdi, burada konuşmacı arkadaşlar söz alıyorlar… Tabii 4 milyona yakın vatandaşımız var yurt dışında ve bugüne kadar, yine 95’te yapılan değişiklikle, o vatandaşlarımızın oy kullanması, maalesef gümrük kapıları dışında mümkün olmamıştı. Yani, bu son 2007 seçimlerinde 250 binin üzerinde seçmen gümrük kapılarında oy kullanmış, ama ondan evvelki seçimlerde 100 bin civarı -yani yuvarlak rakamlarla konuşuyorum- baktığımızda çok küçük, çok cüzi rakamların oy kullandığını görüyoruz. Yani 4 milyon vatandaşımız bugün yurt dışında yaşıyor, bunun 3 milyon 400 bini Avrupa Birliği ülkelerinde ve yaklaşık 2 milyon civarı vatandaşımızın da seçmen olarak Türkiye’deki seçimlere yıllardan bu yana katılamadığını belirtiyoruz ve inşallah, bu kanunla beraber o vatandaşlarımız da bu haklarını kullanacaklar. Ama az önce bahsettim, 12 milyon insan Türkiye’de oy kullanamamış son seçimde. Yani, bu resmî rakam, 48 milyon, kullanılan oy 36 milyon, 12 milyon insan oy kullanamamış. 2002’de 14 milyona yakın insan oy kullanamamış ülkemizde. Tabii ki yurt dışındaki seçmenlerimize bu hakkı vermek için zaten geç kaldığımızı da düşünüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çünkü yaklaşık on üç-on dört yıl geçmiş. “Niye bugüne kadar bu uygulamalar yapılmadı, sadece gümrük kapılarıyla sınırlı kaldı?” diyoruz. Ama, gelin görün ki, kendi ülkemiz içindeki vatandaşlarımız için de biz aslında büyük ihmalkârlıklarda bulunmuşuz, insanlarımızın, Türkiye'nin o genel seçimlerine katılma haklarını da kullanmalarını maalesef devlet olarak sağlayamamışız. Tabii, bu az önce bahsettiğim, seçimlerin gizliliği, yani gizli seçim, oy kullanma, açık tasnif; dolayısıyla, belki son seçimde bir iki saat içerisinde sonuçların belli olması birtakım tartışmaların yaratılmasına veya tartışmalara neden oldu nasıl bu kadar çabuk olabilir diye. Onu bugün yine konuşmuştuk, yani UYAP sistemiyle bunların hepsi birden İnternet ortamına verilince tabii ki daha kolay öğrenildi. Ama Türkiye’de -uzatmak da istemiyorum- çok sayıda, milyonlarca vatandaşımız, şu anki, şu Meclisin oluşumunda maalesef katkı koyamadılar ve bu rakam 12 milyon, 1/3, 36 milyonun 1/3’ü. Bu ayıbın da bu madde metniyle, 4’üncü maddede Yüksek Seçim Kuruluna verilecek bu yetkiyle ortadan kalkacağını düşünüyorum ve bu vesileyle de Cumhuriyet Halk Partisi adına tüm milletvekillerimize ve halkımıza saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Madde üzerinde başka bir söz talebi var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Yasa Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilen tasarı, aslında, tabii bana göre, uygulamada çok sıkıntı yaratabilecek. Şimdi, Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu... Yani ne oluyor? Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı olunca, mesela, nasıl Çankaya ilçe ise, Altındağ ilçe ise, burada sanki bir ilçe seçim kurulu statüsünde bir seçim kurulu oluşturuluyor. Şimdi, bunun başında da bir hâkim olacak tabii. Ben biraz önce sordum. Sanki, öyle bir düzenleme yapılmış ki, yurt dışında merkez seçim kurulu oluşturulacak. Orada demek olmayacak. Bana göre, burada, bu il seçim kuruluna bağlı, yurt içi ilçe seçim kuruluna bağlı olarak nasıl ki bir ilçenin köylerinde sandıklar kuruluyor, yurt dışındaki her memleket bir sandık kurulu olması lazım. Yani, bana göre sistemin öyle gitmesi lazım. Ama, tabii, Sayın Bakan biraz önce “İşte 2’nci maddede bu hallediliyor.” dedi.

Aslında, değerli milletvekilleri, bana göre, Türkiye’de seçimi Yüksek Seçim Kurulu sağlıklı yönetmiyor. Maalesef, Türkiye’de, Yüksek Seçim Kurulu görevini hakkıyla yapmıyor. Gerek 2002 seçimlerinde gerekse 2007 seçimlerinde çok keyfî kararlar veriyorlar. Yani, burada bir arkadaş dedi ki, işte, bu, yargı… Yüksek Seçim Kurulunun verdiği kararlar yargısal kararlar değildir, nevi şahsına münhasır bir karardır, yargısal bir şeyi de yoktur. Ama, hele o 2002 seçimlerinde Siirt seçimlerini iptal etmeleri, hiç hakkı yokken iptal etmeleri, oradan aday olmayan Tayyip Erdoğan’ın oraya getirilip aday gösterilmesi seçim tarihinde emsali görülmemiş bir faciadır. Mevcut Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi lazım. Kim bunu yapacak, seçim takvimimi başlatacak? Yüksek Seçim Kurulu. Yüksek Seçim Kuruluna başvuruyorum, diyorum ki: Sayın Yüksek Seçim Kurulu, bu senin görevin. Şimdi, Anayasa’mızın 102’nci maddesine göre Cumhurbaşkanını halk seçer, bugün Çankaya’da oturan kişiyi Meclis seçmiş. Ne oluyor? Bu, mevcut Anayasa’ya göre aykırı. Dolayısıyla görevini başlat. Cumhurbaşkanının seçim startını başlat diyoruz. 6’ya 1 isteğimiz reddediliyor. Bu kadar hukuktan uzak bir seçim kurulu olmaz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en büyük sorunu sağlıklı bir seçim yapılmamasından kaynaklanıyor. Sağlıklı bir seçim yapılmaması da siyasi partilerin yapısından kaynaklanıyor. Siyasi partiler bugün genel başkanların diktası altındadır, yani hep, bütün partiler öyle. Sıkıysa bir milletvekili genel başkana “Kaşının üzerinde göz vardır.” desin, ondan sonraki seçimde seçilemez. Böyle de olunca milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde vicdanlarının sesiyle değil genel başkanlarının sesi ve ambargosuyla hareket ediyorlar; Türkiye’de en büyük sıkıntı bu. Bana göre bunu en kısa zamanda halletmemiz lazım. Bunu en kısa zamanda halletmediğimiz zaman genel başkanların şahsi keyfîlikleri daima bu Parlamentonun gündemine hâkim olur ve bu Parlamentoda ülke yararına kanun çıkmaz, hep genel başkanların, özellikle iktidarda bulunan kişinin yararına kanun çıkar, bence buna el atmamız lazım.

Bakın, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bu memlekette hiç olmazsa ya bir ön seçim sistemini zorunlu kabul edelim Anayasa’ya koyalım bunu veyahut da tercihli oy getirelim. Yani tamam, bir listede 30 kişi, 40 kişi gitsin halk karşısına, halk tercihli milletvekili seçsin. Halk, tercihli milletvekili seçtiği zaman Parlamentoya gelen kişiler artık genel başkanlara değil halka hizmet için buraya gelirler, artık genel başkanlara değil memlekete hizmet etmek için gelirler buraya, bunun tek çıkar yolu budur. Bu seçim sistemiyle, bu sistemle devam ettiğimiz takdirde inanınız ki Türkiye ekonomik batağa da gider, yolsuzluk bataklığına gider, Türkiye yolsuzluklar cenneti olur, soyguncuların cenneti olur. Gelin, Parlamento olarak bu işe el koyalım, bu Siyasi Partiler Kanunu’na kesinlikle, her hâlükârda seçimlerde bir tercih sistemini getirelim, başka çaresi yok ve isteyen de, yani hangi partiden isterse seçime aday olur. Merkez… Daha doğrusu liste düzenlenirken, burada bir eleme sistemini de getirmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Veriyorum sürenizi.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siyasi partiler kendine müracaat eden kişilerden bir aidat alsınlar. Bu bölgede aday olmak isteyen herkes seçime katılsın ve tercihle… En azından bu çok sağlıklı bir sistem olur. Hiç olmazsa buraya gelen milletvekili “Ben, önümüzdeki listede sayın genel başkanın hoşuna giden davranışım olmadı, seçimde beni aday gösteremez.” davranışı içinde olmaz ve vicdanının sesini dinler. Bu, bence Türkiye’nin çok büyük geleceğidir. Bu yönde en seri şekilde bir düzenleme yapalım.

Bu kanun da inşallah, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy kullanması konusunda çok sağlıklı bir sonuç verir ama ben, getirilen kanunun çok karışıklar yaratacağını, orada sağlıklı bir seçim yapacağını da zannetmiyorum. İşte, orada tabii, sağlıklı bir oy kullanma sistemi getirilecek midir? O sandıklar usulüne uygun olarak oluşturulacak tarafsız sandık kurulları kararıyla oy sayımı yapılacak… Oy sayımı belki yapılmaz, merkeze… Yapılır herhâlde yani bilmiyorum daha, oylar nasıl sandıktan çıkar, nasıl şey edilir, o da çok açıkta değil, ilerideki maddeler herhâlde çıkarılacak.

İnşallah faydalı olur düşüncesiyle, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 298 sayılı Kanunun 35 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yurt dışı seçmen kütüğü

MADDE 35- Yurt dışı seçmen kütüğü, adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde oluşturulur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili, grubum adına görüşleri açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bildiğiniz üzere, büyük bir iş gücü açığı ortaya çıkmış özellikle savaşa katılan ülkelerde ve bu açığı kapatmak üzere bizim gibi ülkelerden iş gücü talebinde bulunmuşlar. Hayat standartlarını yükseltmek üzere birçok vatandaşımız özellikle Batı Avrupa ülkelerine iş bulma umuduyla göç etmişler. Önce kısa süreli hayatını kazanma çabası, düşüncesi, daha sonra orada yerleşme ve orada yaşama fikrine dönüşmüş. Kendilerini önce misafir gören vatandaşlarımız, daha sonra göçmenliğe ve göçmenliğe geçtikten sonra da ülke vatandaşlığına geçerek çift pasaport almış ve çifte vatandaş olmuşlar. İkinci ve üçüncü kuşaklar sadece işçi olarak kalmamış, çeşitli yatırımlar yaparak işverenliğe yükselmişlerdir. Kültür, sanat, spor alanında birçok vatandaşımız ön plana çıkmış ve bütün bunlar âdeta bizde bir “yurt dışı Türklüğü” kavramı geliştirmeye başlamıştır. Bu insanlarımız belki daha önceki hayat standartlarına kavuşmasına kavuşmuş ama, bununla birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel birçok problemi de beraberinde yaşamaya başlamışlar.

İşte, bu sorunlardan başlıcalarını sizlerle paylaşmak istiyorum: Gurbetteki vatandaşlarımız hem Türkiye’de hem de yaşadıkları ülkelerde birinci sınıf vatandaş muamelesi görmeyi özlemişlerdir. Bunun temini için konsolosluklarımız hem gönül kapılarını hem de hizmet alanlarını, hizmet kapılarını ardına kadar açmalıdır. Ülkesine ve insanına yabancılaşmış bazı görevliler, insanlarımız ile Türkiye’nin arasındaki o ulvi bağın zedelenmesine yol açmaktadırlar.

Sırası gelmişken, Hükûmete de bir önerim olacak: Dışişleri meslek mensuplarının hiç olmazsa stajlarının bir bölümünün valilik ve kaymakamlıklarda yaptırılıp ülkesi ve insanıyla kucaklaşması sağlanmalıdır. Canla başla çalışan Dışişleri mensuplarından bazılarının -yine üzülerek belirteyim ki- yaşantısı ve tahsil hayatında Anadolu’nun kırsal yaşamıyla ilgili çocuklarına anlatacakları en küçük bir hatıraları yoktur.

Gurbetçimizin yurt dışında el emeği ve bin mihnetle yaptığı birikimlerini bazı holdingler ve çeşitli adlar altında örgütlenmiş kişi ve kuruluşlar çarpıp elinden almışlar ve bu yapanın yanına kâr kalmıştır. Bugüne kadar yapılan vurgunların üzeri mutlaka açılmalı ve sorumlular bulunup adalete teslim edilmelidir. Bir daha bu tür suistimallere tevessül etmeye kalkışanlara, buna kalkışamayacak, buna niyetlenemeyecek kadar ağır cezalar getirilmelidir.

Türk kültür merkezleri kurulup yaygınlaştırılmalıdır. Türk kültürünün dejenerasyonuna karşı acil önlemler alınmalıdır.

Gençler arasında suç eğiliminin artışı gözlenmektedir. Bununla ilgili, ilgili hükümetlerle iş birliği yapılmalı, özellikle sosyal hizmet kurumlarında, hastanelerde, hapishanelerde bir şekilde bulunan vatandaşlarımızın durumları yakından takip edilmeli, gurbette yalnız olmadıkları kendilerine hissettirilmelidir.

Okullardaki öğrencilere gerekiyorsa destek kursları açılabilmesi imkânları geliştirilmeli, başarılı çocuklarımıza burslar verilmeli, yükseköğretime daha fazla nasıl Türk öğrenci kazandırabiliriz, bunların arayışı içerisinde olunmalıdır.

Türkçenin yaygın olarak kullanılması hususunda ikili kültürel anlaşmalar yapılmalıdır. Oy verme haklarının vatandaşlıkla ilişkilendirilmesi neticesinde, vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde yerel seçimlere dahi katılamamaktadırlar. Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 25’inci maddesi “Başka ülke vatandaşlığını kazanan kişi Alman vatandaşlığını kaybeder.” demektedir. Alman vatandaşlığına geçtikten sonra tekrar Türk vatandaşlığına dönen, bu şekilde Alman vatandaşlığını kaybeden Türklerin sayısı 50 bine ulaşmıştır. Sorunun insani boyutu da dikkate alınarak, vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.

Gurbette emekli olmuş kardeşlerimiz yalnız bırakılmamalı, onlara yönelik sosyal ve kültürel programlar hazırlanmalıdır. İş ve iş yeri güvenceleri takip edilmelidir. Gerekirse bu hususta onlara teknik bilgi ve hukuk yardımı desteği verilmelidir.

Yine, özellikle Avrupa Birliği ülkelerindeki vatandaşlarımızın, hukuki eşitsizlik, ikamet statüsü, vatandaşlığa kabul edilme, yakınlarına vize alınması gibi konularda yabancı yasalardan kaynaklanan kısıtlılıkları mevcuttur. Hükûmet, teslimiyetçi zihniyetten kurtulup insan onuruyla bağdaşmayan uygulamalar içinde bulunan bu ülkelere karşı medeniyet ve insan haklarını hatırlatma, mütekabiliyet kararlarını uygulama gibi kendisinden beklenen görevlerini acilen yerine getirmelidir. Bir müddet sonra Meclis gündemine gelecek olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı ile yurt dışında yaşayan ev kadınlarına ve çalışanlara Türkiye’de emekli olma imkânı getirilmeli, kesin dönüş şartı gibi sınırlandırıcı hükümler kaldırılmalıdır. Bulundukları toplumla entegrasyonları için ilgili hükûmetlere çözüm önerileri götürülmelidir. Her yıl ülkemizde yapılacak ve onların sorunlarını masaya yatıracak ve her ülkedeki vatandaşlarımızın temsilci olarak katılacağı ve onların bu görüşlerini ifade edebilecekleri konferanslar düzenlenmelidir. Öğretmen ve din adamları kadroları artırılarak atanacak kişilerin seçiminde gerekli itina gösterilmelidir.

Saydığımız bu önemli problemlerin çözümü değerli milletvekilleri, traktöre binip Merkel’le pozlar vermenin çok ötesinde bir yönetim anlayışını zorunlu kılmaktadır. 5 milyon civarındaki gurbetçi kardeşlerimiz, tüm sorunlarına karşılık ne mutludur ki ülkeleri ve insanlarıyla bağlarını hiç koparmamışlardır, ülkelerinin karşılaştığı her darboğazda yardımına koşmuşlardır. Anne babalar binlerce kilometre öteden çocuklarını âdeta kendi köyünden askere uğurlar gibi ülkelerine askere göndermişlerdir. Ekonomimiz zaman zaman sıkıntıya girmiş, bu kardeşlerimizin gönderdiği dövizlerle sorun aşılmaya çalışılmıştır. Ülkeyi yönetenlerin bir sözü bir işareti ile paralarını, birikimlerini millî bankalarımıza aktarmışlardır. Belki, kendisinin, çocuklarının hiç yararlanamayacağı, sırf köylüsü, komşusu istifade edecek diye köylerindeki sağlık ocağına ambulans, okullarına eğitim malzemesi, belediyelerine iş makineleri göndermişler, camiler, okullar yaptırmışlardır. Kısaca, gurbette Türkiye’yi yaşamaktan bir an geri durmamışlardır. Tek bir istekleri vardır ülkelerinden, unutulmamak, vatandaş olarak saygı görmek. İşte bu tasarıyı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yüzden son derece önemsiyoruz. Devletin gurbetçiye olan gönül borcunu ödemesi anlamına gelmektedir bu yasa.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin Meclisinde, milletin menfaatlerinin söz konusu olduğu her hususta Hükûmetin icraatlarına destek olmaya çalıştık, yapıcı bir muhalefet anlayışıyla hareket ettiğimizi gösterdik. Bu kardeşlerimizin demokratik haklarının temini yönünde de bu tasarıyı hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda desteklemeyi yurt dışı Türklüğüne karşı bir vazife bilerek gereğini yaptık, yapıyoruz.

1995’te Anayasa’mızın 67’nci maddesinde bir değişiklik yapılmış, yönetimlerden yurt dışı Türklüğünün seçme ve seçilme haklarını kullanabilmesi için gerekli tedbirleri alması istenmiş olmasına rağmen bugüne kadar gümrükte oy kullanma dışında yeterli adımlar atılamamıştır. 3 milyon civarındaki seçmenden sadece son seçimlerde 229 bin civarında vatandaşımız oy kullanabilmiştir.

Bu tasarı, seçim mevzuatımıza yeni oy kullanma teknikleri ve yeni kavramlar getirmektedir; mektupla oy kullanma, elektronik ortamda oy kullanma, vekâletle oy kullanma, konsoloslukta oy verme gibi yöntemler, yurt dışı seçmen, yurt dışı seçmen kütüğü gibi kavramlar.

Değerli milletvekilleri, özünde hakikaten düzenlenmesi zor bir konu. Çünkü sadece ülkemizin değil ama bununla birlikte diğer ülkelerin iradesinin de belirleyici olduğu bir konu, ancak hakikaten gecikmiş ve bir an önce çözüm üretilmesi gereken bir konu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bu açılımı sağlarken demokrasi inancı ve adalet anlayışının zedelenmemesi için bazı tedbirlerin gözden geçirilmesi zarureti vardır. Örneğin, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumunun birlikte uygulamaya koyduğu Adrese Dayalı Bilgi Sistemi ve Yüksek Seçim Kurulunca uygulanan SEÇSİS’le en küçük arıza ve boşluğun bırakılmaması gibi, oy verme özgürlüğüne organize teşkilatlar tarafından halel getirilmemesi gibi, bu konuda karşılaşılabilecek her türlü aksaklıklar gibi.

Bu eksikliklerin giderilmesi konusunda da Meclise getirilecek yasal düzenlemelere yardımcı olacağımızı şimdiden belirtiyor, bu düşüncelerle tasarıyı destekleyeceğimizi ve olumlu oy kullanacağımızı bir kez daha hatırlatıyor, yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımıza ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 298 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her yıl güncelleştirilerek oluşturulur.Gerektiğinde, seçmen kütüğünün dört yılda bir yeniden düzenlenmesi ve iki yılda bir denetlenmesi için gerekli bilgileri toplamak amacıyla, bütün Türkiye’de aynı zamanda Nisan ayının ikinci pazar günü yazım yapılmasına Yüksek Seçim Kurulunca karar verilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 298 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Muhtarlık bölgesi askı listesi, seçim dönemlerinde muhtarlıklarda askıya çıkarılır ve iki hafta süreyle askıda kalır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasanın 7 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

Aysel Tuğluk

 

Muş

Iğdır

Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon katılmıyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yabancı ülkelerde “muhtarlık askı bölgesi” olamayacağından çıkarılması gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yeni 8’inci madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa önergeyi işleme koyacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına 7 nci maddeden sonra gelmek ve diğer maddeler teselsül ettirilmek suretiyle aşağıdaki 8 inci maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Oktay Vural

Hakkı Suha Okay

 

Konya

İzmir

Ankara

 

Turgut Dibek

 

Sabahattin Çakmakoğlu

 

Kırklareli

 

Kayseri

Madde 8- 298 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Seçim takviminin başlangıcından itibaren seçim propagandasının sona erdiği ana kadar”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, salt çoğunluğumuz var, katılıyoruz.

BAŞKAN – Benim de buradan gördüğüm kadarıyla, tespit ettiğim kadarıyla Komisyonun salt çoğunluğu vardır.

Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni madde olarak görüşme açıyorum.

Söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yüksek Seçim Kurulunun 08.05.2007 tarih ve 246 sayılı kararıyla, 22.07.2007 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçiminde 12.07.2007 tarihine kadar hoparlörle propaganda yapmanın serbest olduğu ifade edilmesine rağmen seçim süresince farklı uygulamalar ve bunun tabii sonucu olarak gereksiz yasal işlemler tevasül olunmaktadır.

Bu konudaki yanlış uygulamaların önüne geçmek için iş bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı ve Hükûmetin de katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Evet, bu işlem tamamlanmıştır. 7’inci maddeden sonra 8’inci maddeyi ihdas etmiş oluyoruz.

8’inci maddeyi de 9’uncu madde olarak okutuyorum:

Buyurun.

MADDE 9- 298 sayılı Kanunun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kurul başkanı, oyunu kullanan seçmene kimlik kartını verirken seçmen listesindeki adı karşısına imzasını attırır. İmza atamayanların sol elinin başparmağının izinin alınmasıyla yetinilir. Bu parmağı olmayan seçmenin hangi parmağını bastığı yazılır.”

BAŞKAN – Evet, söz talebi yok, önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Eski madde 9’u şimdi çerçeve madde 10 olarak okutuyorum:

MADDE 10- 298 sayılı Kanuna 94 üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 94/A, 94/B, 94/C, 94/D ve 94/E maddeleri eklenmiştir.

“Yurt dışı seçmenlerin oy verme yöntemleri ve genel ilkeler

MADDE 94/A- Yurt dışı seçmenler; mektup, sandık, elektronik oylama veya gümrük kapılarında oy kullanma yöntemlerinden ancak biri ile oy verebilirler.

Yabancı ülkenin durumuna göre hangi yöntemle oy kullanılacağı Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.

Milletvekili genel seçimlerinde, üzerinde Yüksek Seçim Kurulu filigranı bulunan özel imal edilmiş kâğıtlara basılı birleşik oy pusulalarında; sadece seçime katılan siyasi partilerin özel işaretleri, kısaltılmış isimleri ve tam yazı halinde adlarıyla her siyasi parti için ayrılan bölümün altında çapı iki santimetre olan boş bir daire bulunur.

Yurt dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halkoylamasında oy verebilirler.

Yurt dışı seçmenler sadece seçime katılan siyasi partilere oy verebilirler.

Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.”

BAŞKAN – Çerçeve 10’uncu maddeye bağlı madde 94/A üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 10’uncu çerçeve maddesine gelen 94/A maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar -az önce sözlerimin arasında da belirtmiştim kısaca- yurt içindeki vatandaşlarımızın uzun yıllardan bu yana özlemle beklemiş olduğu, aslında, bir değişiklik bu tasarı. Daha önce, maalesef, bir tek gümrük kapılarında oy kullanma yöntemini bu vatandaşlarımıza sunabiliyorduk. Tabii, o da ancak yurt içine, yurt dışından Türkiye’ye giriş yapan vatandaşlarımız, seçim öncesi belli bir zamandan belli bir süreye kadar giriş çıkış yapan vatandaşlarımız bu haktan yararlanabiliyorlardı. Seçmenlerimizin yüzde 90-95’i, yurt dışı seçmenlerimizin, vatandaşlarımızın yüzde 90-95’i, maalesef, ülkemizdeki milletvekili seçimlerine ve son yapılan Anayasa, referandum, cumhurbaşkanlığının da halk tarafından seçilmesini kapsayan referanduma oylarını kullanamamışlardı. Tabii, bu değişiklik metni -az önce bazı konuşmacı arkadaşlarımız temenni olarak belirttiler “Yerel seçimlerde de yurt içindeki vatandaşlarımız oy kullansalar daha iyi olmaz mı?” diye ama- sadece milletvekili seçimlerini ve referandumu kapsıyor. Dört ayrı seçenek sunuluyor: Sandık, mektup, elektronik ortamda oy kullanılması ve yine, yaklaşık işte, on küsur yıldan bu yana, on üç yıldan beri kullandığımız, daha doğrusu daha fazla süreden bu yana kullandığımız gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi de dâhil olmak üzere.

Biraz sonra maddeler, tek tek bu yöntemler burada konuşulurken, görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisi olarak çekincelerimizi de dile getireceğiz. Tabii ki, bu yasanın çıkmasını doğru bulduğumuzu her madde de belirtiyoruz ama özellikle mektupla oy kullanmayla ilgili Komisyonda da çekincelerimiz vardı fakat maalesef bu çekincelerimizi tüm gruplarla birlikte ortak bir noktaya getiremedik.

Şimdi, gönlümüzden geçen şu, az önce konuşurken de belirtmiştim: Tartışmasız, vatandaşlarımızın Anayasa’mızın da 67’nci maddesinde belirtilen gizlilikle, serbest iradeyle, özgürce oylarını kullanabileceği yöntem, sandık yöntemi: Yani, ülkemizde, yıllardan bu yana, yaklaşık altmış yılı aşkın süredir kullandığımız yöntem ve tartışmaların gerçekten seçimlerde çok az olduğu ve demokrasi kültürümüzün geliştiği bir yöntem. Bu yöntemi maalesef belki de yurt dışındaki birçok ülkede kullanamayacağız. Komisyonda tartışırken özellikle “sandık yönteminin öncelikli olması gerekir” düşüncemiz vardı. Zaten elektronik oylamayla -biraz sonra görüşürken belirtilecek- oy kullanma yöntemi çok yakın bir zamanda, çok yakın bir sürede pek uygulanabilir gözükmüyor. Yani, altyapı sorunları var, tabii ki mali boyutu var. Yani, burada, yurt içindeki seçimlerde vatandaşlarımız oy kullanırken zaten elektronik yöntemi kullanamıyoruz, yurt dışındaki vatandaşlarımız için… Ama gelişen çağımızda, teknolojinin çok hızlı bir şekilde ilerlediği günümüzde, belki kısa bir süre sonra -on yıl olabilir, bilemiyorum daha da kısa olabilir- o süre içerisinde belki bu yöntem devreye girecek ama şu anda, ileride teknolojik gelişmeyle karşılaştığımızda rezerv olarak bu yöntemi tasarı metninde görüyoruz. Geriye kalıyor sandık, mektup ve gümrük kapıları.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir yanlış anlama da olmasın: Yani vatandaşlarımız, yurt dışında değişik ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, bu yöntemlerden ancak biriyle oylarını kullanacaklar. Yani, hem mektup hem sandık veya hem sandık hem de gümrük kapısından girerken o vatandaşlar oy kullanma hakkına sahip değiller, bir tek yöntemle oyunu kullanacak. Tabii, farklı ülkeler için farklı yöntemler de belirlenebilir, Yüksek Seçim Kurulu bu kararı verecek, Dışişleri Bakanlığının yabancı ülkelerle yapacağı görüşmeler neticesinde, tabii ki vereceği bilgiler doğrultusunda bu kararı verecek. Ama, sandık yöntemi… Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan çok sayıda vatandaşımız var. Az önce belirtmiştim, 3 milyon 400 bin gibi yurt dışı vatandaşımız Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor. Hele hele Almanya’ya baktığımızda, yani Almanya’daki vatandaşlarımızın sayısı Avrupa Birliğine dâhil olan diğer ülkelerin tüm vatandaşlarından daha fazla. Yani, bir Almanya’da Türk vatandaşlarımız var, bir de Avrupa Birliğine dâhil olan, diğer, sayısı onları bulan, daha fazla, yirmiye yakın ülkenin vatandaşları var, hepsini topluyoruz, Türk vatandaşlarımız kadar yapmıyorlar.

Şimdi, tabii, böyle bir sayıda, her ne kadar Almanya İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz dönemlerde “Biz Türk vatandaşlarının sandık konularak oy kullanmalarını kabul edeceğiz veya kabul ediyoruz.” diye beyanları var ise de, tabii, seçim sathına girildiğinde, belki de Dışişleri Bakanlığına bu yöntemi önermeyecekler, daha doğrusu kabul etmediklerini, kendi güvenlik gerekçeleriyle kabul etmediklerini belirtecekler. Zaten gümrük kapılarındaki oy kullanmanın ne kadar yetersiz olduğunu kabul ediyoruz, geriye bir tek mektup yöntemi kalıyor. Mektup yöntemiyle ilgili olarak, maalesef, çekincelerimiz var Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Yani, vatandaşlarımız oylarını kullanırken istiyoruz ki hiçbir baskı altında kalmasınlar, özgür iradeleriyle, rahat bir şekilde oylarını kullansınlar, ama özellikle Avrupa ülkelerinde -yakından da takip ediyoruz değerli arkadaşlar, geçmişte de bunlar televizyonlara yansıdı, basına yansıdı- yani Anayasa’mızda yazılı olan cumhuriyetimizin temel niteliklerinin de örselenmesini bir tarafa koyun, ortadan kaldırılmasını isteyen kuruluşlar var, örgütler var, illegal örgütler var. Törenler yapıyorlar, etkinlikler yapıyorlar, büyük stadyumları dolduruyorlar. Yani, bu, tabii ki, buradan da gözlemliyoruz. Anayasa’mızdaki Türkiye’nin temel niteliklerinin benimsenmesi ve korunması sadece Türkiye’de yaşayan vatandaşlar için geçerli olan bir şey değil. Yani, bizim Türk vatandaşımız yurt dışında yaşıyorsa da Anayasa’mıza bağlı olarak yaşamak zorunda. Yani, Anayasa’mızda belirtilen işte, 2’nci maddemizdeki “Laik, sosyal hukuk devleti” terimleri, artı, onun dışındaki diğer hususlar, bölünmez bütünlüğümüz… Bu konuların yurt dışındaki vatandaşlarımız tarafından da eksiksiz kabul edilmesi gerekir. Gerçi burada, maalesef, geçmiş dönemlerde birtakım eksiklikler görüyoruz. Yani, Türk hükûmeti yetkilileri yapılmış olan o olumsuz toplantılar olabilir, işte, çok açık, net, çok açıktan, hatta hatırlayan vatandaşlarımız vardır; yani hem ülke bütünlüğüne yönelik yapılan eylemler hem de işte, sözde “İslam Federe Devleti” adı altında Almanya’da çok sayıda toplantılar yapıldı onların mensuplarınca. Tamamen Anayasa’mıza aykırı düşünceler, talepler içerilmişti.

Tabii, bunlar, Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımızın oy kullanmasında ne denli etkin olabilecekler? Bu kaygımız maalesef var. Yani, mektupla oy kullanmak, biraz sonra burada konuşulurken yöntem olarak, hatta kimlik tespitiyle ilgili dahi tam net değilken kafamız. Yani, vatandaşımız yurt dışından oyunu kullanırken kimlik tespitinin nasıl yapılacağı dahi Yüksek Seçim Kurulu tarafından tam -çünkü, oranın PTT’si ile yapılacak olan görüşmeler de var. Yani, oradaki posta-telefon idaresiyle de yapılacak olan görüşmeler var- o dahi net değilken, ne kadar gizlilik ve ne kadar serbest irade içerisinde yapılacak? Bunun, tabii ki, endişelerimiz içerisinde olduğunu belirtmek istiyorum.

Bunun dışında, bakıyorum ki, Avrupa’daki ülkelerin birçoğu aslında sandık yönteminin kullanılmasına izin veriyorlar. Yani Dışişleri Bakanlığı temsilcimizle görüşürken Komisyonda, Avusturya, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsveç, İrlanda, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin Türk vatandaşları için sandık konularak oy kullanmalarına muvafakat ettiklerini belirtmişti. Tabii, burada Almanya yok, yani Almanya’yla ilgili olarak nasıl bir uygulamayla karşılaşacağız bilemiyoruz. Ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın bu dört yöntemden en sağlıklısı ve kendileri açısından oylarını kullanırken, iradelerini yansıtırken -tabii ki devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak onların bu iradelerini yansıtmalarını sağlayacak yöntemleri de biz koyarken burada yasama organı olarak- sandık yönteminin mutlaka, öncelikli olarak kullanılması gerektiğini düşünüyoruz değerli arkadaşlarım. Sandık yöntemi dışındaki yöntemler mutlaka tartışmaya açık olacaktır. Zaten gümrük kapılarındaki yöntem miktar olarak sürekli tartışma getiriyor ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek, konuşmanızı tamamlayınız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Elektronik oyla kullanmanın da güvenlik sorunları var. Onlara pek girmedim çünkü elektronik oylamayı çok kısa bir süre içerisinde Türkiye'nin, gündemine alması pek mümkün görünmüyor. Onda da insanların oylarını kullanırken kimlik tespiti açısından, herkesin oyunu kullanırken güvenlilik açısından kaygılar taşıyoruz, hatta Yüksek Seçim Kurulu Başkanı “O konuda çok fazla bir bilgimiz yok.” dedi ama tabii ki uzmanlar, teknolojinin bu kadar geliştiği ortamda, bunun da önlemini alacaktır diye düşünüyoruz; ama bu yöntem çok kısa bir süre içerisinde maalesef kullanılamayacak, diğer yöntemler kullanılacak.

Sözlerimi bitirirken -biraz sonra yine aynı düşünceleri ifade edeceğimizi belirterek- biz yurt dışındaki tüm vatandaşlarımızın -tabii ki belki sayısı çok az olan, uzak ülkelerdeki vatandaşlarımız için mektup söz konusu olabilir, o konuda pek bir şey diyemeyeceğiz ama- sandık yönteminin değerlendirilmesini ve sandık yöntemiyle oylarını Türkiye'de olduğu gibi kullanmalarını arzuluyoruz.

Bu düşüncelerle tüm Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Başka söz talebi var mı? Yok.

Madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

Buyurun.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Tasarının çerçeve 10. maddesinin 94/A maddesinde yer alan “mektup” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Vahap Seçer

M. Şevki Kulkuloğlu

 

Ankara

Mersin

Kayseri

 

Atilla Kart

Halil Ünlütepe

Turgut Dibek

 

Konya

Afyonkarahisar

Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/A maddesinin bir ve ikinci fıkralarının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi arz ve teklif olunur.

 

Faruk Bal

Mustafa Çetin

Turgut Dibek

 

Konya

Uşak

Kırklareli

 

Mahmut Durdu

H. Hasan Sönmez

Behiç Çelik

 

Gaziantep

Giresun

Mersin

“Yurt dışı seçmenlerin sandık, mektup, gümrük kapılarında oy kullanma veya elektronik oylama yöntemlerinden hangisine göre oy kullanacağına yabancı ülkenin durumuna göre Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak Yüksek Seçim Kurulu karar verir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin “MADDE 94/A’nın 5 ve 6 ncı fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. 27.02.2008

 

Hamit Geylani

Fatma Kurtulan

İbrahim Binici

 

Hakkâri

Van

Şanlıurfa

 

Sevahir Bayındır

Pervin Buldan

Hasip Kaplan

 

Şırnak

Iğdır

Şırnak

 

 

Osman Özçelik

 

 

 

Siirt

 

“Yurt dışı seçmenler seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız adaylara oy verebilirler.

Yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.”

BAŞKAN – En aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 10. maddesi 94/A bendinin 3. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Osman Özçelik

İbrahim Binici

Ayla Akat Ata

 

Siirt

Şanlıurfa

Batman

 

Akın Birdal

Pervin Buldan

Hamit Geylani

 

Diyarbakır

Iğdır

Hakkâri

Milletvekili genel seçimlerinde; üzerinde Yüksek Seçim Kurulu Filigranı bulunan özel imal edilmiş kâğıtlara basılı olarak, biri seçimlere katılmaya hak kazanmış siyasi partilere, diğeri de bağımsız adaylara göre olmak üzere iki tip birleşik oy pusulası kullanılır.

Siyasi partiler için hazırlanan birleşik oy pusulasında; siyasi partilerin özel işaretleri, kısaltılmış isimleri ve tam yazı hâlinde adlarıyla her siyasi parti için ayrılan bölümün altında çapı iki santimetre olan boş bir daire bulunur.

Bağımsız adaylar için hazırlanan birleşik oy pusulalarında; seçim çevresinin adı ve altında o seçim çevresindeki bağımsız adayların il seçim kurullarında çekilen kura ile belirlenmiş sıra ile adları ve her adın karşısında bir kutucuk bulunur. Kutucuğa (x) işareti konmak suretiyle bağımsız adaya oy verilmiş olur. Birden fazla seçim çevresi ve birden fazla aday için kullanılmış oy geçersiz kabul edilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Özçelik, buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 110 sıra sayılı 298 sayılı Yasa’da değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının eski 9, şimdi 10’uncu maddesinde değişiklik yapılmasına dair önerimiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçimlerde gerek seçmenler gerekse adaylar açısından kanun karşısında eşitlik ilkesine uyum, demokratik seçimlerin esasını oluşturmaktadır. Yurt dışı seçmenlere, sadece siyasi partilere, siyasi parti adaylarına oy verme hakkının tanınması hem seçmen haklarının hem de seçilmek isteyen adayların haklarını kısıtlamaktadır. Bildiğiniz gibi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde partimiz seçimlerde uygulanan yüksek baraj nedeniyle bağımsız adaylarla seçimlere katılmıştı. Bir siyasi partinin, köklü bir siyasi partinin antidemokratik yasalar nedeniyle bağımsız adaylarla seçimlere katılmak zorunda kalması, her hâlde demokrasimizi zedeleyen bir durumdur. Seçmen kitlesi bakımından ardına olduğumuz HADEP ve DEHAP yine çok yüksek oy oranlarına ulaşmış olmasına rağmen baraj nedeniyle Parlamentoda temsil imkânı bulamadılar. HADEP, 1995 seçimlerinde yüzde 4,2’yle 1 milyon 200 bin oy almasına ve on bir seçim çevresinde birinci parti olmasına rağmen, Parlamentoda temsil imkânı bulamadı. DEHAP, 1999 seçimlerinde yüzde 4,8 oy almasına rağmen, 1 milyon 480 bin oy almasına rağmen ve yine on bir il seçim çevresinde birinci parti olmasına rağmen, yine Parlamentoda temsil imkânı bulamadı. DEHAP, 2002 milletvekili genel seçimlerinde yüzde 6,2 oy almasına ve on üç seçim çevresinde, on üç ilde birinci parti olmasına rağmen, yine Parlamentoda temsil imkânı bulamadı. Eğer 2002 seçimlerinde baraj demokratik ülkelerdeki oranda olsaydı veya hiç olmasaydı 52 milletvekiliyle Parlamentoda temsil edilmiş olacaktık ve Parlamentonun üçüncü büyük grubuna sahip olacaktık.

Şimdi, demokrasimizde aksayan bir yan var. 2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla seçimlere katılmak zorunda kaldık. Bağımsız adaylarla seçimlere katıldığımız için, mesela bugün, anayasal, yasal bir hakkımız olmasına rağmen, hazine yardımından yararlanamıyoruz. Yani AKP, AK Parti 104 milyon YTL alırken, sıfır hazine yardımıyla, biz, şu kadar milyon insanı temsil eden partimiz hazine yardımı alamıyor.

Eşit koşullarda bir yarış içinde değiliz. Bu nedenle, yasaların tamamında, seçim yasalarının tamamında demokratikleşme sağlanmalıdır. Bağımsız adaylar, bağımsız adaylık… Yani biz tekrar bağımsız adaylarla seçime katılacağız diye düşünmeyin, barajı indireceğiz, inanıyorum ve baraj inmese de barajı aşacağımıza inanıyorum. Diğer siyasi partilerin tamamı da böyle düşünüyor herhâlde. Bağımsız aday olmak da yasal bir haktır ve bağımsız adayların da yasalar karşısında eşit muamele görmesi lazım. Düşünün bağımsız aday oluyorsunuz ve yurt dışındaki seçmenlerin tamamı şimdi oy kullanma hakkına sahip olacaklar. Bir önceki seçimde 228 bin seçmen oy kullanmış gümrüklerde, şimdi belki 1,5 milyon seçmen oy kullanacak ve bağımsız adaylar o seçmenlerin oylarından yararlanamayacak.

Geçtiğimiz seçimde -Hakkâri örneği çok önemliydi- Hakkâri’de bir arkadaşımız, bağımsız olan bir arkadaşımız, yerelde alınan oylar bakımından milletvekili seçilecek kadar oy almıştı. Ama gümrük oyları gelince, Hakkâri’ye düşen oylar bakımından, Hakkâri ikinci sıra adayı, sanıyorum kırk oyla, gümrükten gelen oylarla seçildi ve bizim arkadaşımız seçilemedi. Yani bu tam bir eşitsizliktir. Bunu kaldırmak lazım, bu haksızlığı gidermek lazım. Bağımsız adaylara oy verme hakkını tanımak hem adaylar açısından eşitlikçi davranmak, yasalar karşısında eşit olmak hem de seçmenin istediği adaya, istediği kişiye oy vermesini sağlamak yani onun o hakkını korumak açısından da son derece önemli ve gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Teknik olarak bazı zorlukları olabilir. Önergemizde önerimizi söyledik. Ayrı bir oy pusulası hazırlanabilir, bağımsız adaylar için ayrı bir oy pusulası hazırlanabilir. Gerçi, bağımsız adayların da simge kullanmaları yasal olarak mümkün olması lazım ama belki oy pusulasını çok fazla büyüteceği için hadi simge kullanılmasın ama hiç değilse bağımsız adayın adının bulunduğu ve her seçim çevresi için… Türkiye'de seksen dört seçim çevresi var. Bağımsız adayların sayısı… Gerçi 2002 seçimlerinde naylon adaylarla 726 sayısını bulduk daha önce 20-30 aday varken Türkiye genelinde veya 100 aday varken. Seçmenin, seçim çevresine göre bağımsız adayların isimlerinin karşısındaki kutucuğa işaret koymak suretiyle bağımsız adaylara oy vermeleri sağlanmalıdır. Hem bağımsız adaylar için hem de seçmenin bu hakkını kısıtlayıcı bir durum var yasada. Değiştirilmesini teklif ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu maddesinin “MADDE 94/A’nın 5 ve 6 ncı fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. 27.02.2008

                                                                                 Hamit Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları

“Yurt dışı seçmenler seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız adaylara oy verebilirler.

Yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Geylani?

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Seçim hukukunu, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’ndan soyutlayarak tek başına ele almak sorunları çözemez. Bu nedenle, ülkemizin demokratikleşmesi için, başta 82 Anayasası olmak üzere, Anayasa kadar önemli olan Siyasi Partiler ve ona bağlı Seçim Yasası’ndan başlayarak köklü bir hukuk reformuna gereksinim vardır. Bu nedenle, ülkemizin demokratikleşmesi için bu yasaların değişmesiyle birlikte, Meclisin niteliği ve işlevi gerçek demokratik bir zemine oturmuş olacaktır.

Şu an görüşülmekte olan yasada yapılmak istenen parçalı değişiklik siyasi amaçlı olup yasayı adil kılamaz, dolayısıyla demokratikleştiremez. Siyasi hakların kullanılması, özgürce faaliyet gösteren demokratik siyasal partiler ve adil seçim sistemleriyle olanaklıdır. Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ancak böyle sağlanır. Ne yazık ki baskılar ve otuza yakın partinin kapatılmasıyla birlikte, siyasi partiler ve yüzde 10 barajlı Seçim Yasası, demokrasinin katılımcı boyutundan koparılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşüncelerin özgürce ifade edilmesi, örgütlenmesi ve siyasal anlamda ülke iktidarını hedeflemesi çoğulculuğun gereğidir. Bu hakkı bireysel ve kolektif kullanma, insan doğasının gereğidir. Onun için yurt dışındaki seçmenlerin bağımsız adaylara oy vermelerini yasaklamak hukukun eşitlik prensibine ve demokratik seçimlerin esprisine aykırıdır. İşte, bu yasakla hem şeffaf olmayan yöntemlerle –sanırım bugünkü gündemde Hakkâri örneği, pilot bir örnek ve tipik bir örnek- Hakkâri ve diğer bazı illerde kırk-elli oy farkla haksız ve hukuksuz milletvekillikleri elde edildi.

Oysaki, Anayasa’nın 68’inci maddesinde, sözde kalmasına rağmen, “Siyasî partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.” belirlemesi yapılmaktadır. Bu anlamda, örgütlenme özgürlüğü yalnız bir siyasi parti kurmayla sınırlandırılmamalıdır. Aynı zamanda kuruluşundan sonra da başta seçimler olmak üzere, siyasi etkinliklerini her tür maddi manevi baskılardan uzak ve başta ana dil ile özgürce yürütülmesini güvence altına almak gerekir.

Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarındaki açmazlarla birlikte, sadece bazı partilere yapılan trilyonluk hazine yardımı da eklenince, oluşan hukuksuzluk tablosu ülkeyi bir olumsuz ortama taşımıştır.

Bir önemli konu da: Seçim hukuku ve diğer ilgili mevzuat, seçim çalışmalarında propagandanın Türkçe dışında başka bir dilde yapılmasını yasaklamaktadır. Ancak ülkemiz çok dilli, çok kültürlü bir ülkedir. Her siyasi parti ya da bağımsız adaylar, seçmenlerine ulaşabileceği, iletişim kurabileceği en iyi, en etkili dili kullanmak isterler. Bu, onların en doğal hakkıdır. Bu, tartışmasız seçmenlerin de ana dilidir. Ne var ki 22 Temmuz seçimlerinde seçmenlerimize ana dilimizle ve onların ana dili ile sadece “rojbaş” veya benzeri bir Kürtçe sözcükle hitap ettiğimiz için onlarca dokunulmazlık fezlekelerimiz, çoğu ağır iddialı iki yüz dosyayı geride bırakarak Meclis gündemine taşınmıştır. Bu, çifte standardın ta kendisidir ve yansımasını ne yazık ki Genel Kurul birleşimlerinde de göstermektedir.

Şöyle ki: Bakınız, 21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü nedeniyle iki hafta üst üste gündem dışı konuşma talebinde bulunduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Bugün, Tıp Bayramı nedeniyle ve başka konularda da gündem dışı konuşmalara hak verildiği için bu hakkın bize tanınmaması ayrıca bir ayrıcalıktı ve ne yazık ki ana olan 2 Meclis Başkan Vekilimiz iki hafta üst üste kendilerine yaptığımız müracaatları gündeme almadılar ve engellediler. Herhâlde bu onların demokratik takdir hakkı olamaz, bize göre olsa olsa tek dil hakkı ve o hakkı kullanma olur. Ancak bu haksızlık yadırganacak bir durumdur diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, seçimlerin temel argümanı anlaşılır, etkili propaganda ile anlam kazanır. Onun için bu propaganda yurt dışında da resmî mekân sayılan temsilciliklerin dışında, diğer tüm sivil alanlarda da yapılması seçme ve seçilme hukukunun gereğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Beş dakikalık süre içinde ancak bunları ifade edebildim.

Son olarak şunu söylüyorum: Kanun ve yasaklar ülkesinden hukuk ülkesine ülkemizin geçmesi dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/A maddesinin bir ve ikinci fıkralarının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi arz ve teklif olunur.

                                                                                            Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

“Yurt dışı seçmenlerin sandık, mektup, gümrük kapılarında oy kullanma veya elektronik oylama yöntemlerinden hangisine göre oy kullanacağına yabancı ülkenin durumuna göre Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak Yüksek Seçim Kurulu karar verir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Birinci ve ikinci fıkra arasında çelişki olduğu izleniminin giderilmesi ve fıkraların birleştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Tasarının çerçeve 10. maddesinin 94/A maddesinde yer alan “mektup” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. Bir evvelki, bir önceki önergede “mektup”u kabul ettiğimize göre, bu zait bir önerge gibi geldi bana, o sebeple katılmıyoruz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Önce bunun okunması lazımdı.

BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın açıklamasıyla ilgili bir bölümü söyledikten sonra, değişiklik önergemize geleceğim. Sayın Bakan dedi ki: “Bir önceki önergeyi kabul ettiğinize göre ve orada da ‘mektup’ yazdığına göre, artık bu önergenin gündemden düşmüş olması gerekir.”

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik önergesi aynı zamanda maddeyle de bağlantılı. Bu maddede “mektup” hâlâ duruyor. Onun için, bizim önerimiz “mektup” ibaresinin çıkarılması. Niçin “mektup” ibaresinin çıkarılması? Açıkça şunu ifade edeyim: Dün geneli üzerinde görüşme yapılırken, değerli grup başkan vekili arkadaşlarımla görüştük ve bu “mektup” ibaresinin, seçimlerin gizliliği ve serbest iradeyle yapılmasını sakatlayacağı endişesini söyledik. Onun üzerine, Sayın Bakanın da katılımlarıyla, Anayasa Komisyonundaki değerli arkadaşlarımın da katılımıyla ve bugün sabahleyin Yüksek Seçim Kurulu yetkililerinin de katılımlarıyla bir görüşme yapıldı. Bu konudaki kimi endişelerimizin haklılığı benimsenmekle beraber, bir başka yöntem bulmakta yaşanan sıkıntı yüzünden, bu “mektup” ibaresinin, görüşmekte olduğumuz çerçeve 10’uncu maddenin 9/A ve 9/B maddelerinde kalma zorunluluğu ifade edildiği için, bu konuda, gruplar arasında bir mutabakata varılamadı.

Değerli arkadaşlarım, seçimler, biliyorsunuz, Anayasa’nın 67’nci maddesinde de ifade edildiği gibi “serbest ve gizli” olması lazım. Şimdi, mektupla seçime katılma dediğinizde, mektubu yurt dışındaki seçmene göndereceksiniz, içinde bir zarf daha var. Yurt dışındaki seçmen, yetmiş beş gün öncesinde başlayan bu süreçte, zarfın içindeki Yüksek Seçim Kuruluna göndereceği zarfı açacak ve oy vermek istediği siyasi partinin ambleminin yanına bir çarpı işareti koyacak. Şimdi, bunu, sadece bir kişi olarak düşünmeyin, bir haneye gittiğini düşünürseniz, o hanede yaşayan 5 kişi, 6 kişi ve bir an için düşünün ki, bu -haneyi de aşıyor- birlikte yaşayan, birlikte karar vermek isteyen veya birbirlerini denetlemek isteyen topluluklara dönüştüğünde, hadi bakalım, hep beraber bir araya gelelim, hangi partiye oy vereceğimizi birbirimize de göstererek şuraya çarpı koyalım. 50 kişi, 100 kişi, değişik mahfillerde, değişik mahallerde birlikte organize toplulukların oy verme süreci başlayacak. Aslında, o siyasi partiye oy vermeyi düşünmeyen birisi, çevresinin baskısıyla, mahallenin baskısıyla, komşuların baskısıyla kendisini kanıtlamak için, iradesinin dışında bir başka partiye oy vermek durumunda kalacak. O zaman Türkiye’deki seçimlerde, biz, oy vermeleri niye gizli bölümler hâlinde yapıyoruz? Yurt dışında birileri topluluklar oluşturacaklar ve birlikte oy kullanma noktasına varılacak.

Açıkçası şunu ifade etmek istiyorum: Bu hüküm Anayasa’nın 67’nci maddesinde yani seçme ve seçilmeyi düzenleyen maddesindeki kimi düzenlemelere de aykırı.

Tabii bizim sıkıntımız şu: Biz, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın, yaşamını orada sürdürmek zorunda kalan yurttaşlarımızın Türkiye’deki siyasi iradeyi belirlemekte serbestçe oy kullanmasından yanayız ama serbestçe oy kullanmayı “birilerinin tahakkümü ve baskısı altına, hâline” dönüşürsek o zaman o irade ifsat olur, o irade bozulur. Bunun bir biçimde düzeltilmesi lazım.

Burada şu gerekçeler olabilir: “İşte biz, bunu Dışişleri kanalıyla çözmeye çalışıyoruz ama çözemezsek ne yapalım?” Belki zaman içerisinde çözüm getirilebilir. Dışişleri kanalıyla belki sandıkların kurulabileceği diğer ülkeler olduğu gibi, sorun olan ülkelerde de bu çözümlenebilir ama her ne olursa olsun, seçimin gizliliğini ortadan kaldıracak bir yasal düzenleme ileride bu bölümü sıkıntıya sokabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bu endişeleri sizlere ifade etmek istedim. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi adına bu “mektup” ibaresinin çıkarılması önerisinde bulunduk. Takdir yüce heyetinizindir.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 94/A’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 94/B’yi okutuyorum:

Yurt dışı seçmenlerin mektupla oy vermesi

MADDE 94/B- Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile özel renkte bastırılmış oy zarflarını, Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna gönderir. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu, arkası kendi mührüyle mühürlenmiş oy pusulası ile oy zarflarını, seçimlerin yapılacağı günün yetmişbeş gün öncesinden seçmenin yurt dışında kayıtlı olduğu adresine gönderir.

Seçmene oyunu kullanmak üzere gönderilen özel zarflardan, bir köşesi Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun mührünü taşıyan küçük zarfa oy pusulası konur. Bu zarf, üzerinde “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu Ankara/TÜRKİYE” yazılı orta boy ikinci zarfa konur ve bu ikinci zarf, üzerinde seçmenin yurt dışı adresi yazılı üçüncü büyük zarfa konur.

Mektubu alan seçmen, üzerinde kendi adresi yazılı zarfı açar, mühürlü küçük zarf içerisindeki oy pusulasında tercih ettiği siyasi parti sütunundaki daireyi veya cumhurbaşkanı seçimi ya da halkoylaması için düzenlenen oy pusulasındaki tercih ettiği bölümü (X) işareti ile işaretler, sadece oy pusulasını küçük zarfa koyar ve zarfı kapatır. Bu zarfı, üzerinde alıcısı “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu Ankara/TÜRKİYE” adresi yazılı ikinci zarfa koyar ve ağzını kapatıp seçim günü saat 17.00’a kadar Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunda bulunacak şekilde posta ile gönderir.

Mektupların gönderilmesi, güvenliği ve kimlik tespitine ilişkin usul ve esaslar, Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünün görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Posta giderleri Yüksek Seçim Kurulunca karşılanır.

Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna gelen mektup, seçmenin kimliği tespit edilip seçmen kütüğündeki ismi bulunarak işaretlendikten sonra, sandık kurulunca açılır ve içerisinden çıkan oy pusulasının bulunduğu zarf açılmaksızın sandığa atılır. Oy sandığı her gün saat 17:00’da yetkili sandık kurulunca açılır, zarflar oy veren seçmen sayısı ile karşılaştırılır ve uygunluğu tutanakla saptanır. Oy zarfları açılmaksızın tutanağın bir örneği ile birlikte torbaya konularak ağzı mühürlenir ve sandık kurulunca Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna teslim edilir.

Seçim günü saat 17:00’dan sonra gelen mektuplar tutanakla tespit edildikten sonra yakılarak imha edilir.

Seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan itibaren oy torbaları Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunca açılarak sayım, döküm ve birleştirme işlemleri yapılır ve sonuçlar Ankara İl Seçim Kuruluna iletilir. Bu Kurulca da birleştirme tutanağı düzenlenerek Yüksek Seçim Kuruluna gönderilir.

Yurt dışı seçmenler tarafından kullanılan toplam geçerli oy sayısı, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye genelinde kullanılan toplam geçerli oy sayısına ilave edilerek yurt düzeyinde genel oy miktarı ve her partinin ülke genelinde aldığı geçerli oy miktarı bulunur.

Bu şekilde, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü maddesine esas teşkil eden toplam oylar bulunmuş olur.

Her seçim çevresinde geçerli toplam oy, yurtdışı merkez ilçe seçim kurulundan Ankara İl Seçim Kuruluna gelen toplam oyun diğer seçim kurullarından gelen oylara bölünmesiyle elde edilen oranda artırılır. O seçim çevresinde kullanılan toplam oylarla bu şekilde hesaplanan toplam oy arasındaki fark partilere, Ankara İl Seçim Kurulundan gelen oydaki hisseleri oranında taksim edilir ve elde edilen rakamlar o seçim çevresinde aldıkları geçerli oylara ilave edilir. Böylece 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 34 üncü maddesinde belirlenen esas seçim çevresinde kullanılan geçerli toplam oy miktarı ve partilerin aldıkları toplam geçerli oy miktarı bulunur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy verme hakkına kavuşturulmasını öngören bir yasa tasarısının yüce Meclise sunulmuş olmasından duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardan beri, yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımızın oy verme hakkından mahrum bırakılmasının büyük bir eksiklik olduğunu söylüyorduk. O nedenle, bu defa bu eksikliği gidermek için bir girişimde bulunulmuş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Yalnız, bir eksikliği gidereceğiz derken büyük bir yanlış yapmamak lazım. Onun için yüce Meclisi uyarmak istiyoruz. Sorun nereden çıkıyor? Niye şimdiye kadar yurt dışındaki vatandaşlarımıza oy verme hakkı tanımadık? Buna karşı çıkan bir siyasi parti var mıydı Mecliste? Hayır yoktu. E, Anayasa’mız mı buna karşıydı? Hayır. Anayasa’mızda da gerekli değişiklikleri yapmıştık yıllarca önce. Peki, bu kadar zamandır niçin yapamıyorduk bu değişikliği?

Değerli arkadaşlarım, ben Almanya’da görevliyken bu konuyu defalarca Alman makamlarıyla görüştük, Alman yetkilileriyle görüştük. Onlara dedik ki: “Buradaki vatandaşlarımızın Türkiye’de yapılacak seçimlerde oy kullanmasına izin veriniz. Bakınız, Almanya’da şu kadar ülkenin vatandaşı yaşıyor. Hepsinin, Almanya’da, sandıklarda, kendi ülkelerindeki seçim için oy kullanmasına izin veriyorsunuz, bir tek Türkiye’ye izin vermiyorsunuz. Bu, hakkaniyete uymaz. Niye izin vermiyorsunuz?” Cevaben “Efendim, kamu düzenimiz bozulur, Almanya’da kamu düzeni bozulur Türkiye’deki seçimler için burada sandıklar konulursa.” dediler. “Niye bozulsun? Okullarda konulabilir sandıklar, konsolosluklarda konulabilir, bazı kamu alanlarında konulabilir, bunların güvenliği sağlanır. Niye itiraz ediyorsunuz?” dedik. Yıllarca bu itirazlarını geri almadılar. Bu nedenle, Türkiye'nin yurt dışındaki vatandaşlarına seçme hakkı tanıması mümkün olamamıştır. En önemli engel Almanya’dır. Almanya bu engeli çıkarttığı için, yıllardan beri bizim yurt dışındaki milyonlarca vatandaşımız bu vatandaşlık hakkından yararlanamıyorlar.

Şimdi nasıl bir değişiklik oldu? Şöyle bir değişiklik oldu: Geçen yıl biz Sayın Genel Başkanımızla Almanya’ya gittiğimiz zaman Almanya’nın en büyük eyaleti olan Bavyera’nın İçişleri Bakanı Beckstein’la görüştük -şimdi kendisi Başbakan, Eyalet Başbakanı- ona anlattık bu konuyu, dedik ki: “Bir ayıptır, bir demokrasi ayıbıdır yurt dışındaki vatandaşlarımızın, Almanya’daki vatandaşlarımızın oy kullanamaması. Bunun sebebi de sizin kamu düzenini ileri sürerek bu vatandaşlarımızın oy kullanmasını sağlayacak sandıklar konulmasına engel olmanızdır.” Bize şunu söyledi: “Evet, vaktiyle biz böyle düşünüyorduk. Hakikaten Alman kamu düzenini etkiler diye düşünüyorduk ama artık öyle düşünmüyoruz. Artık hiçbir mahzur kalmamıştır. Pekâlâ Almanya’daki Türk vatandaşları da sandık koyarak oy verebilirler.” dedi. “Peki, diğer eyaletler buna itiraz etmez mi? Federal makamlar ne der?” dedik. “Ben Eyaletler İçişleri Bakanları Komitesinin üyesiyim. Hiçbir arkadaşımın itiraz edeceğine ihtimal vermiyorum. Federal Hükûmetin de itiraz edeceğine ihtimal vermiyorum.” dedi.

Berlin’de de konuştuk başka bir vesileyle gittiğimizde. Aldığımız izlenim şu: “Biz mektupla oy verilmesini tercih ederdik ama sandık da artık hakikaten kamu düzenini Almanya’da etkilemez.” Çok güzel. Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla ben gittim, Sayın Başbakanı geçen yıl şubat ayında ziyaret ettim ve ona bu tespitlerimizi anlattım. Çok memnun oldu “Hemen ilgililere talimat veriyorum ve bu konunun derhâl halledilmesi için çalışmaya başlıyoruz.” dedi ve biz de temenni ettik ki 22 Temmuzdan, daha doğrusu ilk yapılacak genel seçimlerden önce bu mesele halledilecek ve vatandaşlarımız oy kullanacak. Maalesef, bizim bilmediğimiz nedenlerle gecikme oldu, seçimlerde vatandaşlarımız gene oy kullanamadılar ve şimdi bu konu ancak gündeme gelebildi.

Özetle, esas güçlüğü çıkaran Almanya’da, biz “Sandıktan başka yöntem yoktur.” dediğimiz takdirde, vatandaşlarımızın sandıkta oy kullanması mümkün olacak. Yıllardan beri onlar bize diyorlardı ki: “Efendim, mektupla oy kullansınlar, ne var bunda?” Biz diyorduk ki: “Anayasa’mıza aykırıdır. Anayasa’mızda gizli oy, açık tasnif sistemi vardır. Gizli oyu fiilen sağlamak mümkün değildir.” Demin arkadaşlarım bunu ayrıntılarıyla anlattılar size, niçin mümkün olmadığını. O bakımdan, biz yıllarca “Bu mümkün değil. Üstelik başka ülkelerin vatandaşları sandıkta oy kullanıyor, niçin bizimkiler kullanamasın? Yani bu ayrımcılığı niye yapıyorsunuz?” dedik ve hiçbir şey söyleyemediler.

Şimdi tam onlar buna yanaşmışken biz geri adım atıyoruz. On yıl önce bize söyledikleri formüle dönüyoruz “Mektupla oy kullansınlar, mahzuru yok.” diyoruz. Niçin o zaman bu kadar sene bunu geciktirdik? Eğer biz bugün Mecliste Hükûmetin sunduğu önerge gibi bir önergeyi kabul edecek olsaydık, on yıl önce de böyle bir kanun çıkarabilirdik. Niçin yapmadık? Çünkü, prensiplerimizden, Anayasa’mızdan fedakârlık etmek istemedik de onun için yapmadık. Şimdi, ilk defa Anayasa’mızdan sapıyoruz. Üstelik hangi durumda? Tam bu konuya en büyük engeli çıkaran ülkeyi ikna ettiğimiz noktada biz geri adım atıyoruz. Acaba niçin? Yani, bu kadar hayati midir Hükûmet açısından, mektup konusunda ısrar etmek bu kadar mı önemlidir? Yani, şu mektupla ilgili önergemizi kabul etmekle Hükûmetimiz ne kaybedecek? Demokrasimiz çok şey kaybedecek, Anayasa’mız çok şey kaybedecek. Belki de bu yasa Anayasa Mahkemesinden dönecek bu yüzden.

Niçin ısrar ediyorsunuz arkadaşlar? Tam biz bunu sağlamışken, bütün girişimleri yapmışken, sonuç almışken, Başbakana anlatmışken, Başbakanın da -en azından bana söylediği kadarıyla- onayını almışken, memnuniyetle karşıladığını görmüşken niçin geri adım atıyoruz, niçin on yıl önceki duruma dönüyoruz? Bunun bir izahı var mıdır? Gizli oy... Gizli oy olmayacak, herkes biliyor. Mektupla oylama olunca gizli oy olmaz. Mahalle baskısı, çevre baskısı, derneklerin baskısı, cemaatlerin baskısı, istediğiniz şeyi söyleyin, şu veya bu nedenle vatandaşlarımız serbest iradeleriyle oy kullanamayacak. Belki, bu bugün bir partiye yarar, yarın başka partiye yarar ama bu, yanlış yöntem. Doğru yöntem, sandıkta oy kullanmak. Bir türlü ikna edemedik, arkadaşlarımıza bir türlü anlatamadık bunları. Hayrettir! Sayın Başbakan anlıyor, başka arkadaşlarımız bir türlü anlayamıyor. Dehşet verici bir tablo!

Şimdi, arkadaşlar, bu konuyu bir kere daha lütfen düşününüz. Eğer tereddüdünüz varsa çekiniz kanunu geriye, bir kere daha tartışalım, size tecrübelerimizi bir kere daha anlatalım, isterseniz sizinle birlikte gidelim, Almanya’ya veya vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı başka ülkelere bir kere daha gidelim. Gözünüzle görün ki, sandıkta oy kullanmak sistemi mümkündür. O zaman daha doğru bir kanun çıkaralım, Anayasa’mıza uygun, demokrasiye uygun bir kanun çıkaralım. Bu kadar yıl gerçekten vatandaşlarımızın oy verme hakkından mahrum bırakılması bir ayıptır. Bu ayıbı daha fazla sürdüremeyiz. Yani, niçin her konuda her dediğinizin mutlaka olmasını arzu ediyorsunuz yanlış olduğunu bile bile? Yani, bu kadar olmaz. Biz, iktidar partisinin çok değerli üyelerini bir oy makinesi gibi görmüyoruz, görmek istemiyoruz. Lütfen düşününüz oy vermeden önce. Gizli oy olmadan bizim Anayasa sistemimize göre seçim olabilir mi, demokratik seçim olabilir mi? Siz inanıyor musunuz, mektupla oylama gizli oy sistemine uygun olarak cereyan edecektir? Lütfen düşününüz, bir kere düşününüz. Yani her konuda, muhalefetin her dediğine karşı çıkmayı üstünlüğünüzü, sayısal üstünlüğünüzü kanıtlama vesilesi olarak yapmak istiyorsanız, göstermek istiyorsanız size söyleyecek lafımız yok. Ama, doğru bir işi iktidarla, muhalefetle birlikte yapma imkânı elimizde varken niçin bu fırsatı kullanmayalım?

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden bir noktaya daha değineceğim. Daha önce de söyledik. Seçimlerin sakatlanmaması lazım ne bu şekilde ne başka şekilde. Bakın, Türkiye ulusal İstatistik Kurumu resmî rakamları açıkladı. Sayın Başbakana bir yazılı önergeyle, soru önergesiyle sordum. Bana cevap veriyor: “On sekiz yaşından büyük Türk vatandaşları, yani seçmen yaşındaki Türk vatandaşlarının sayısı 48 milyon 286 bin 261’dir.” Peki, Yüksek Seçim Kurulu ne diyor? “Hayır efendim. 42 milyon 500 bindir.” Nereye gitti 5,5 milyon insanımız? 5,5 milyon seçmen kayıp. İllerin arasında milletvekili çıkartma, sayıları değişmiş, her şey değişmiş Türkiye’de; biz eski sistemi geçerli sayıyoruz. Niçin? Bunu nasıl düzelteceksiniz? Yani, bu, demokrasi ayıbı değil mi, bu da bir demokrasi ayıbı değil mi? İşte, sizin bunu dikkatinize sunuyoruz. Bu konuya mutlaka çözüm bulmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bir ülkede eğer seçimlerde adalet kaybolmuşsa, milyonlarca insan seçme hakkından mahrum kalmışsa, seçimlerin gizliliği ilkesi zedelenmişse o ülkede göğsümüzü gere gere gerçek bir demokrasi olduğunu nasıl iddia edeceğiz?

Değerli arkadaşlarım, ben size sadece düşünmenizi tavsiye ediyorum. Lütfen, bu konuyu sonuca bağlamadan düşününüz, bir kere daha düşününüz. Ne kaybedersiniz? Düşünmekten şimdiye kadar dünyada hiç kimse, hiçbir şey kaybetmemiştir.

Sayın Bakana, çok değerli Komisyon Başkanına rica ediyorum: Lütfen, bir kere daha düşünme fırsatı veriniz kendinize. Bir kere daha, oturalım, konuşalım ve bu konuyu bir daha değerlendirelim. Öyle zannediyorum ki, konuşarak bu meseleye en iyi çözümü bulabiliriz.

Bu düşünceyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Madde üzerinde, Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Öymen’in konuşması üzerine bir iki hususa temas etme lüzumunu duydum, o sebeple söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk vatandaşlarının oy kullanmasıyla ilgili, aklımızın bulabildiği dört tane model var. Bunlardan bir tanesi sandıktır, ikincisi mektuptur, üçüncüsü elektronik sistemdir -yurt dışındaki vatandaşlar için ifade ediyorum- dördüncüsü de gümrük kapılarında oy kullanılmasıdır. Bu dört seçenek… Biz tek seçenekli bir düzenleme getirmedik. Yani deseydik ki, yurt dışındaki vatandaşlarımız sadece mektupla oy kullanabilecektir, o takdirde belki bu endişelere, burada dile getirilen hususlara bir anlam verme imkânı olabilirdi. Hâlbuki, biz bu dört imkânı da Yüksek Seçim Kurulunun önüne getirdik. Yüksek Seçim Kurulu tabiatıyla, ülkelerin durumunu değerlendirecek, Dışişleri Bakanlığı. Yasayı da bugünden gündeme getirmemizin sebebi, bu temaslara, bu tespitlere imkân verebilmek içindir. Her ülke kendi şartlarına, kendi mevzuatına göre, Türkiye’yle olan ilişkilerine göre, bir ülkenin evet dediği bir modele bir başkası hayır diyebilecektir. Kaldı ki, ismi geçen devletin bugün, yetkilisinin söylediği bir sözü, yarın değişen bir bakan, “Ben bunu kabul etmiyorum.” diyebilir veya iktidar değişir, kabul etmiyor olabilir. Yani, onu bir hüccet kabul ederek ona göre, yabancı bir ülkenin devlet adamının gelip söylediği bir beyana bakarak, ikili bir görüşmeye bakarak biz burada düzenleme yaparsak işi muallakta tutmuş oluruz. Dedik ki: Sandık kurulsun. Bizim de tercihimiz, Hükûmet olarak da Parlamento olarak da teker teker hepimizin en öncelikli birinci tercihi sandık kurulmasıdır. Bunu engelleyen bir hüküm var mı? Yani, Yüksek Seçim Kurulu, vatandaşlarımızın çoğunlukla yaşadığı bir Avrupa Birliği üyesi ülkede “Ben, burada sandıkla seçim yapılmasını istiyorum.” dedi. Bunu engelleyen bir hüküm yok. Bu endişeler varit ise bunu ortadan kaldıracak. Ama diyelim ki o ülke sandık koymayı kabul etmedi, bizde sadece geriye ne kalıyor -elektronik sistem zaten bugün için mümkün değil- geriye bir tek yol kalıyor: O ülkedeki vatandaşlar, seçmenler gelecek gümrük kapılarında oy kullanacak. Aksi hâlde, oy kullanma durumu söz konusu olmayacak, bir sürü sıkıntılar çıkacak. O nedenle, biz, seçenekli bir imkânı getirmeye çalıştık. Bu endişeler var ise bu endişeleri giderme noktasında da Yüksek Seçim Kuruluna büyük ölçüde yetki verdik. Yani, bu kanun, büyük ölçüde Yüksek Seçim Kurulunun sorumluluğunda ve alacağı tedbirlere göre yürütülecek bir sistemi getirmektedir.

Ayrıca bir şey daha var, şimdi, seçimlerin gizli olması, oy kullanmanın gizli olması demokratik ülkelerde demokratik bir seçimin temel şartıdır. E, bugün birçok ülke mektupla oy kullanıyor, yani bizim için varit olan bir kısım endişeler, sıkıntılar onlar için de varit olabilir. E, kaldı ki Türkiye’de de zaman zaman oyların nasıl kullanıldığını bölgeye göre hep beraber biliyoruz. Dolayısıyla, bu türlü şeyleri düzenlemenin önüne getirip koymanın bence çok fazla bir anlamı yok.

O nedenle, eğer ortada bir ayıp varsa, uzunca bir zamandır vatandaşlarımızın oy kullanma imkânını verememiş olmamızdır, bu hepimizin ayıbıdır. Yani, hepimiz derken bugün burada bulunanları kastetmiyorum. 60’lı yılların başından itibaren bu insanlar oralarda bulundu, her türlü imkânını bize sağladı ama buna karşılık daha dün denilebilecek kısa bir tarihe gelinceye kadar gümrük kapılarında oy kullanma imkânı da yoktu.

Dolayısıyla, çok açılımlı, endişeleri de büyük ölçüde ortadan kaldıracak alternatifleri taşıyan, Yüksek Seçim Kuruluna bu noktada da sorumluluk tevdi eden bir düzenleme getirilmiştir. Kaldı ki zaten Anayasa’nın 79’uncu maddesine göre de “Seçimlerin düzen içerisinde ve dürüstçe yapılmasını temin etmek Yüksek Seçim Kurulunun görevidir. Bununla ilgili her türlü tedbirleri alacaktır.” diyor. Ama bizim de birinci tercihimiz, eğer imkân varsa, her yerde bu sandığın kurulmasıdır. Kaldı ki bazı yerler var, 1 tane Türk vatandaşı var, 5 tane Türk vatandaşı var bu yüz elli beş ülkenin içerisinde. 10 tane Türk vatandaşının olduğu yer var. Biri ülkenin öbür ucunda yaşıyor, beriki beriki ucunda yaşıyor. Buna baskı yapacak, buna etki edecek orada kendinde başka kimse de yok. Onun için ayrıca bir sandık kurmak gibi bir yükümlülüğü illa da Yüksek Seçim Kurulunun önüne getirmek yerine orada mektupla kullansın, en çok vatandaşımızın yaşadığı yerlerde imkân varsa, bunun şartlarını hazırlayabiliyorsak el birliğiyle bunun için her türlü desteği vermeye hazırız Yüksek Seçim Kuruluna. Bunu da tekrar ifade ediyoruz.

Onun için, seçenekli bir düzenleme varken… Yani böylesine önemli bir yasayla ilgili daha işin başlangıcında bu kadar karamsar bir tablo çizmek de bence çok doğru olmuyor. Kaldı ki bir de oradaki vatandaşlarımız açısından da -çok doğru mudur, bilemem- yani mutlaka şu örgütün emrinde, bu bunun şeyindedir diyerek işi genelleme yapmak da bence çok doğru değil gibi geliyor bana.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi var mı? Yok.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/B maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Oktay Vural

Hakkı Suha Okay

 

Konya

İzmir

Ankara

 

 

Sadullah Ergin

 

 

 

Hatay

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Tasarının Çerçeve 10. maddesinin 94/B maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Halil Ünlütepe

Vahap Seçer

 

Ankara

Afyonkarahisar

Mersin

 

Ergün Aydoğan

 

Atilla Kart

 

Balıkesir

 

Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım demin gerekçeleri açıkladı. Mantıklı ve makul bence de.

Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında geçen önerge, yani 94/A önergemiz, değişiklik önergemiz kabul edilmeyince sadece gerekçenin okunmasıyla yetinecektim ancak Sayın Bakanın açıklamalarından sonra bu kürsüde yeniden söz almak ihtiyacını hissettim.

Gayet olumlu, anlayışlı, karşılıklı bir mutabakat içerisinde bir Parlamento çalışması yapıyoruz ancak Sayın Bakan, sanki bu bütün çalışmalarda bir muhalefet direnci varmışçasına bir üslup içerisinde, bizim böylesine olumlu ve uzlaşmaya mütemayil ama aklın önünde taşımaya çalıştığımız bir düzenlemede, bunun, sadece bu düzenlemeyi mektuba inhisar ettiren bir şekilde eleştirel bir değerlendirmede bulundu.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, oylama biçimi olarak, bir tarafta elektronik, bir tarafta sandık, bir tarafta mektup ve bir tarafta da gümrük kapılarını içeriyor. Şimdi, bizim söylediğimiz şu: Mektupla ilgili olan bölüm seçimi sakatlayabilir. Sandığa bir şey demiyoruz, gümrüğe bir şey demiyoruz -zaten var- elektronik oylamaya bir şey demiyoruz ve biz diyoruz ki: Mektupta bazı sıkıntılar var. Bu, gizli oyu ortadan kaldırır, serbest iradeyi ortadan kaldırır.

Şimdi, bununla ilgili, sayın genel başkan yardımcımız da bir açıklamada bulundu. Doğrudur yanlıştır. Bu tür çalışmalar olabilir ama bizim beklediğimiz Hükûmetten -evet, bunlar önemli- bu konuda çalışmayı devam ettirelim ve bu konuda seçimin sonucunu etkileyecek bir düzenleme yerine, Dışişleri, Hükûmet bu temasları artırsın ve en büyük sıkıntı olan ülkede bu sorunu aşalım.

Şimdi, buraya gelip de “Bir yerde 1 kişi var, öbür tarafta 5 kişi var, bunları ne yapalım?” Şimdi, biz burada milyonların yaşadığı yerlerden bahsediyoruz. O 1 kişi de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, o 5 kişi de Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı. Ama, burada bir sağlıklı Parlamento çalışması yapıyoruz. Mutlak anlamda muhalefetten gelen eleştirel bakışa veyahut da olumlu katkı çabasına “hayır, olmaz” deyip böylesine atipik örneklerle menfi bir görüntü vermeyi de anlamakta zorluk çekiyorum.

Şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasa çok önemli bir yasa. Aslında yurt dışında çalışan, yaşamını sürdüren yurttaşlarımız yurt dışından Türkiye’de temsil edilmek istiyorlar, Parlamentoda görev yapmak istiyorlar, “Bizim için de seçim bölgesi olsun.” diyorlar. Bu talepler hepinize geliyor yurt dışına gittiğinizde. Anayasa müsait değildir, o ayrı bir konu. Böylesine demokratik parlamenter sistem içerisinde yer almak isteyen insanlarla ilgili kimi değerlendirmelerde bulunurken biz de muhalefet olarak endişelerimizi ifade ediyoruz. Bu endişelerimizin ifadesi, mutlak anlamda olumsuz ve menfi bir tepki gerektiren bir anlayışla olmaması lazım diyorum. Bu nedenle önerimize destek vermenizi talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/B maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Evet, muhalefet tarafından verilmiş olmasına rağmen katılıyoruz Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

2 nci maddede yapılan değişikliğe paralellik sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 94/B’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

94/C’yi okutuyorum:

Yurt dışı seçmenlerin sandıkta oy vermesi

MADDE 94/C- Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan seçmenler, yurt dışı temsilciliklerimizde ve ihtiyaç duyulması halinde yerel makamların uygun göreceği diğer yerlerde kurulacak seçim sandıklarında seçimin yapılacağı günün kırkbeş gün öncesinden başlamak üzere seçim gününden önceki yedinci gün saat 17:00’a kadar oy kullanabilirler. Oy kullanma saatleri mahalli saatle 08:00-17:00 arasıdır.

Hangi yurt dışı temsilciliğinde sandık kurulu kurulacağı, oy verme işlerinde görev alacak sandık kurullarının adedi, üyelerinin ve yedeklerinin sayısı ile hangi görevlilerden teşkil edileceği Dışişleri Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir.

Sandık kurulu başkan ve üyeleri 70 inci madde hükmüne göre yemin ederek görevlerine başlar.

Sandık kurulları oy verme gizliliğini ve serbestliğini sağlayacak şekilde, yeteri kadar kapalı oy verme yeri hazırlar.

Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile özel renkte bastırılmış oy zarflarını Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna gönderir. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu, arkası kendi mührüyle mühürlenmiş oy pusulası ve oy zarfları ile diğer seçim araç ve gereçlerini oy verme işleminin başlayacağı günden en geç üç gün önce ilgili yurt dışı temsilciliklerde bulunacak şekilde gönderir.

 Seçmen oy vermek için geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan nüfus hüviyet cüzdanını veya pasaportunu sandık kurulu başkanına tevdi eder. Oy verme işlemi genel esaslara göre tamamlanır.

Oy verme süresince sandık kurullarınca her gün saat 17:00’da bu Kanunda belirtilen usullere göre sandık açılır. Çıkan oy zarflarının adedi ile oy kullanan seçmen miktarı ve bunların birbirine uygunluğu bir tutanakla tespit edilir.

Her dış temsilcilikte oyları saklamak ve ağzı mühürlü oy torbalarını Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna ulaştırmakla görevli bir komisyon oluşturulur. Komisyonun oluşum şekli Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir.

Kapalı oy zarfları açılmaksızın tutanağın aslı ile birlikte bir torbaya konularak ağzı sandık kurulu mührüyle mühürlenir ve muhafaza altına alınmak üzere sandık kurulu başkanınca ilgili komisyona teslim edilir. Oy torbaları komisyon tarafından en seri vasıtayla Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna gönderilir. Tutanağın bir sureti ilgili yurt dışı temsilciliğimizde saklanır.

Komisyondan gelen ağzı mühürlü oy torbaları, seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan itibaren Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunca genel esaslara uygun bir şekilde açılarak sayım, döküm, birleştirme işlemi yapılır ve sonuçlar Ankara İl Seçim Kuruluna iletilir. Bu Kurulca da birleştirme tutanağı düzenlenerek en seri vasıtayla Yüksek Seçim Kuruluna gönderilir.

Yurt dışı sandıklarda kullanılan oyların değerlendirilmesi 94/B maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralardan alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yurt dışında bulunan seçmen yurttaşlarımızın sandıkta oy vermelerini düzenleyen madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın seçimlerde oy vererek ulusal iradenin tespitine katkıda bulunmaları uzun yıllardır tartışılmaktadır. 1987 yılında yapılan değişikliklerle yurttaşların gümrük kapılarında oy vermesi sağlanmıştır. Oy verme işlemi, şimdi görüştüğümüz taslakla daha da genişletilmektedir. Diplomatik temsilciliklerimizde veya yerel yöneticilerin gösterdikleri yerlerde sandık kurulması, mektupla ve elektronik ortamda oy verme imkânı sağlanmaktadır.

Hepimizin de bildiği gibi yurttaşlarımızın temel haklarından birisi de, seçme ve seçilme hakkıdır. Bu hak devredilemeyen haklardandır, yani oy verme hakkı şahsa bağlı olan haklardandır. Anayasa’mızın 67/1’inci fıkrasında, yurttaşlarımızın seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu, seçimlerde seçmenlerin eşit, serbest ve gizlilik içinde, yargı denetimi altında oy verebileceği hüküm altına alınmıştır, yani seçimin yapılış şekli ve yöntemi Anayasa teminatı altındadır.

Şimdi, burada görebildiğimiz kadarıyla, seçmenin, etki altında kalmadan, özgürce bağımsız iradesini yansıtması esastır. Seçmenler, kurul önünde gizlilik esasına dayalı olarak iradesini belirler ve oyunu kullanır. Ayrıca gizlilik, serbestlik ilkesi Anayasa’nın emredici kuralıdır da, “…altında yapılır” demektedir. Yani, düzenleyici bir kural değil, emredici bir kuraldır. Seçimler serbest, eşit, gizli, tek dereceli esaslarına göre yargı denetimi ve yönetimi altında yapılmaktadır.

Seçmen iradesinin seçmene ait olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi gerekir. Bunun belirlenmesini de kurula bırakmış dedim. Yani sadece bir kişiyle değil, bir kurul karşısında bunun tespitini yasamız düzenlemiştir. Yani, bu, temel bir unsurdur. Çünkü, seçmen iradesi devredilemeyen iradelerdendir. Bu nedenle, biraz önce de görüştüğümüz ve kabul edilen mektupla oy vermede seçmen iradesinin o seçmene ait olduğunun tarafsız bir kurulca da tespiti gerekir. Anayasa’da serbestlik, gizli oy, özgür iradenin kurulca ve yargı denetimiyle tespit edilmesi gerekmektedir. Böyle bir sistemde oy verme işleminin genel oy, oy vermenin gizliliği, sayım ve dökümün açıklığı ilkelerine uygun düşmediği bilinen bir olaydır. Bu tür bir düzenlemenin yapılmasına, yurt dışındaki seçmenlerin yurttaşlık görevini yapmasına olumlu olarak bakıyoruz, ama Anayasa’nın temel ilkelerine de aykırı bir düzenlemeyi yapar bir durumdayız. Yurttaşlarımızın Anayasa’ya uygun bir şekilde oy vermelerinin, öncelikle bu durumun sağlanması gerekir. Bu da yüce Meclisindir. Açıkçası, demin belirttiğim endişeler mektupla oy vermede giderilememiş ve giderilememektedir.

Değerli arkadaşlarım, yurt dışı temsilciliklerimizde sandıkla oy verme işleminde iki sistem kabul ediliyor. Birincisi, yurt dışı temsilciliklerimizde sandık kuruluyor. İkincisi, yerel makamların uygun göreceği yerlerde sandık kuruluyor. Mektupla oy verme işlemi yetmiş beş gün önce başlarken burada sistem kırk beş gün öncesine dayanıyor.

Burada üçüncü fıkradaki bir ibare aynen şu: “Sandık kurulları, oy verme gizliliğini ve serbestliğini sağlayacak şekilde yeteri kadar kapalı oy verme yeri hazırlar.” Bu ibarenin konmasıyla, demin mektupla oy verme işlemindeki uygulamayla bu ibarenin ne kadar tezat düştüğünü görüyoruz. Bu, şimdiki düzenleme doğru bir düzenlemedir. Demek ki yurttaş bizzat sandığa gitse dahi gitmesi yetmiyor, gizli oy verse dahi o da yetmiyor, serbest iradesiyle oy verse dahi o da yetmiyor. Bu üç unsurun Kurul tarafından tespiti gerekiyor. İlk defa Sandık Kurulunu dışlayarak bir oy verme işlemini yönlendiriyorsunuz. Yurt dışındaki bir seçmen, mektupla oy kullanan seçmenlerden –atıyorum- bazıları “Hayır, ben bunu kullanmadım.” derse “Efendim, mektup gönderin…” Gönderdiğiniz mektup yurt dışında seçmene ulaşıyor. O ülke üzerinde bizim bir egemenlik hakkımız yok. O başka bir ülkenin egemenlik hakkıdır. Onun denetiminde bizim bir tasarrufumuz, onu denetim altına alma durumumuz da mümkün değil.

Sevgili arkadaşlar, sandık kurullarında oy sayımı yapılmıyor. Sandık kurullarının dışında bir komisyon kuruluyor. Bu komisyonun kaç kişiden oluşacağı… Gerçi, biraz önce, Sayın Bakanımız da, daha ziyade, bu konulardaki etkinliğin Yüksek Seçim Kuruluna verilerek eksikliklerin Kurul tarafından giderileceğini söylemesine rağmen, bazı şeylerin yasal düzenleme içinde olması daha doğrudur diye düşünüyorum. O komisyon kaç kişiden oluşacak? Kimlerden oluşacak? Siyasi partiler Anayasa’nın teminatı altındadır ve demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. O komisyonlarda siyasi partilerin gözlemcisi bulunacak mı? Bir yargıç bulunacak mı? Çünkü o oylar sayılmıyor, kırk beş gün süre içinde sandığa atılıyor, akşam zarfları açılmadan sayımı yapılıyor, tutanağa bağlanıyor, bir yere bırakılıyor; daha sonra bunlar, uzun bir dönem sonra Türkiye’ye gönderiliyor ve Türkiye’de sayılıyor. Burada da bir aksaklık görüyorum. Bizim seçim sistemimizde ve Anayasa teminatı altında, açık sayım ilkesi vardır, yurttaşın gözünün önünde sayım yapılır. Burada, yurttaşlarımız oylarını kullanıyorlar, bu oylar torbalarıyla birlikte en seri vasıtayla ilçe seçim kuruluna geliyor, ilçe seçim kurulunda sayım yapılıyor. Bu, sayımın ve dökümün açıklığı ilkesine aykırıdır. Yurttaşın demokratik katılımını yapacaksak en iyi ve en seri şekilde yapmak, ama en doğrusunu yapmak zorundayız. E biz bunu ilk defa uyguluyoruz, bu aksaklıklar olsun derseniz, iyiyi yakalayamayız. İyiyi, çok tartışarak, en iyi şekilde yakalamamız lazım diye düşünüyorum.

Seçimlerle ilgili olduğu için bir konuyla ilgili bir düşüncemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Önümüzde yerel seçimler yapılacak. Yerel seçimlerde, genellikle, sandık kurullarına, hepinizin de bildiği gibi, ilçelerde ve illerde bulunan memurlar atanmaktadırlar. Sandık kurullarına atanan memurlar eğer bir kasabada veya bir köyde görevlendirilmişse, oturduğu ilçenin belediye başkanlığı seçiminde oy verememektedir. Size basit bir örnek vereyim: Bir ilimizin bir ilçesinde bir belediye başkan adayı yirmi beş oyla seçimi kaybetti. Oradan, o ilçeden, köylerde ve kasabalarda görevlendirilen sandık kurul başkanı sayısı 100 küsur. Seçime etki ediyor. Bir yurttaşın, nasıl yurt dışındaki seçmenlerimizin o yönetime katılmada oy vermesini sağlıyorsak, sandık kurul başkanı olarak tespit ettiğimiz başkanları, oturduğu bölgenin belediye başkanının adayının tespitinde oy vermemek gibi bir durumla cezalandırmaya hakkımız var mı? Ya bir yöntem bulunur sandık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Buna bir yöntem bulunarak sandık kurullarında görevlendirilen sandık kurul başkanlarının bulundukları yörenin belediye başkanının tespitinde oy kullanmaları sağlanmalı. İl genel meclisinde oy kullanabiliyor ama sandık kurulunda kullanmıyor. Bunu sadece somut bir tespitle de sizlerle paylaşmak istedim.

Yasanın hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, bu yasa üzerindeki endişelerimi ve olumlu düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Saygılar ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Demokrat Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Seçim Kanunu’ndaki değişikliklerle ilgili iki gündür tartışma yürütülüyor. Hepinizin bildiği gibi, yıllardır tüm siyasi partilerin, iktidarların gündeminde olan en önemli konulardan biri Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’dur. Tüm siyasi partilerin, şu anda iktidar olan, şu anda muhalefet olan siyasi partilerin de ve şu anda Parlamentoda bulunmayan, Parlamento dışında bulunan tüm siyasi partilerin de öteden beri kabul ettiği, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda ciddi eksikliklerin olduğu ve Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nun mutlaka yeniden ele alınması, baştan sona gözden geçirilerek dünyada mevcut, gelinen düzeyde iradenin, halkın iradesinin Meclise en doğru şekilde yansıması, Türkiye’nin de koşulları dikkate alınarak dünyaya uygun, Avrupa’ya uygun değişikliklerin yapılması istemi ve talebi var sürekli. Ancak, bugüne kadar hiçbir siyasi parti, hiçbir hükûmet bu konuda ciddi değişiklik yapmayı önüne koymamış. Bugün de bakıyoruz, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nda ciddi değişiklikler yapma, cevap olma, iradenin Parlamentoya yansımasını sağlama yerine yüzeysel, geçici, sadece bir konudaki bir değişiklik üzerine tartışıyoruz.

Şimdi, tabii ki yurt dışında çeşitli ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oy kullanması, iradesini yansıtması kadar doğal bir şey yok. Nitekim, dünden bu yana bu konuda düşüncesini belirten her milletvekili aynı düşünceyi ifade etti. Ancak, biz, bunu, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oyunu kullanmasını, iradesinin Parlamentoya yansımasını sağlamadan önce, yurt içinde yaşayan, Türkiye’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oylarının tümünün sağlıklı bir şekilde, eksiksiz bir şekilde Parlamentoya yansımasını sağlamalıyız.

Şimdi, daha önceki bir iki konuşmacı arkadaş dile getirdi. CHP Grubu adına konuşan bir arkadaş geçen iki dönem seçimlerinde 11-12 milyon civarında Türkiye’de yaşayan vatandaşın, seçmenin oyunun sandıklara yansımadığını dile getirdi. Yine biraz önce konuşan konuşmacı bir arkadaş, Türkiye’de TÜİK’in açıkladığı on sekiz yaş üstü, yani oy kullanma hakkını kazanmış 5 milyon 500 bin vatandaşın seçmen olmadığı, seçmen kütüklerinde yazılı olmadığını söyledi. Ha şimdi bu yasa tasarısını hazırlarken yurt dışındaki vatandaşlarımızın mektupla, elektronik ortamda, bulunduğu ülkede sandıkta ve yine gümrüklerde oyunu kullanma hakkını getiriyoruz. Tamam, bu doğru. Dünyanın neresinde olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir tek kişinin bile oyunu kullandırmak doğru bir yöntem, ancak Türkiye’de, birincisi, çeşitli mevcut yasalardaki eksiklikler, sıkıntılar, seçmen kütüklerinin belirlenme biçimi, insanların seçmen kütüklerine yazılması, bu konuda bırakılan süreler ve sıkıntılar sonucu milyonlarca insan ülke içinde oyunu kullanamıyorken ve yine seçmen kütüklerine yazılmış olsa bile mevcut Seçim Kanunu’muzda, ikamet edilen ilde, ilçede, beldede veya köyde ve o sandığın bulunduğu noktada aynı günde bulunmaması durumunda oyunu kullanamamaktan dolayı birçok vatandaş oyunu kullanamıyorken bizim biraz da duyguları kullanarak, biraz da halka ve özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza mesaj verme şeyiyle işte “Onların hakkıdır. Onların hakkını koruyalım.” şeklinde mevcut, Türkiye’deki, Türkiye içinde seçmenlerin oyunu kullanabilme koşullarını sağlamıyorken bu yasayı getiriyoruz. Peki, bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin Seçim Kanunu’nu, baştan sona tüm vatandaşların kütüklere yazılacağı, tüm vatandaşların oyunu serbestçe kullanacağı ve birçok ülkede olan, bizim şimdi yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza sağlayabileceğimiz mektup, elektronik ortam ve ikametgâhı dışındaysa oyunu kullanabilecekleri şeyi neden tartışmıyoruz? Türkiye içinde yaşayan vatandaşlarımız vatandaş değiller mi? Onların oyu, onların oyunun Meclise yansıması, iradesinin Meclise yansıması önemli değil midir?

Yine, daha önce, yurt dışında yaşayan vatandaşların sadece gümrük kapılarında oy kullanma hakkı vardı. Bu nedenle, bu hem demokratik değildi hem de uzun bir sürenin, yetmiş beş günlük bir sürenin bırakılması doğruydu, ama siz, yurt dışındaki vatandaşlara, hem gümrüklerde oy kullanmasını sağlayacaksınız, yetmiş beş günlük süre bırakacaksınız; mektupla oy kullanma hakkını vereceksiniz, bunun için yetmiş beş gün süre tanıyacaksınız; sandık kurup sandıklarda oy kullanma hakkını vereceksiniz, kırk beş gün öncesinden oy kullanma hakkını vereceksiniz; elektronik ortamda bir ay öncesinden oy kullanma hakkını vereceksiniz ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan, resmiyette 42 milyon 500 bin olan ama gerçekte bunun çok üzerinde olan vatandaşların bu haklarının hiçbiri olmayacak. Eğer o gün çok somut, belli işlerle ve görevlerle il dışında olsa bile, kendi sandığının bulunduğu alanın dışında olsa oyunu kullanamayacak. Ha, bizler neden bunu tartışmıyoruz? 42 milyon 500 bin resmiyette, gerçekte 47-48 milyon, yurt dışında bulunan 3 milyona yakın vatandaşımızı da ekleyip tüm bunları kapsayacak yasaları bu Mecliste ve birlikte, sivil toplum örgütlerini de katarak, üniversiteleri de katarak, diğer baroları, hukukçuları da katarak neden burada tartışmıyoruz?

Sonra -daha önceki arkadaşlar belirtti- önümüzde genel bir seçim yok. Yurt dışındaki vatandaşlarımız, yerel seçimlerde de oy kullanamıyor. Ha, şunu da söyleyemeyiz: “Çok acildir, bir an önce çıkaralım ki önümüzdeki seçimde bu vatandaşlarımız da oy kullansın.” Öyle bir şey de yok. O zaman, bizler, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası’yla birlikte hem ülke dışında hem ülke içinde bulunan tüm vatandaşlarımızın serbestçe oy kullanabileceği, iradesinin Parlamentoya yansıyacağı değişiklikler yapalım. Bu nedenle, bizim düşüncemiz, bir sürü eksikliği de taşıyan, çok aceleye getirilen, gelecekte pratiğe geçtiği zaman ne tür sonuçlar doğuracağı -ki birçok arkadaş belirtti, nasıl sorunlar yaratabilir- belli olmayan bu yasayı, çok acele edeceğimize, tüm diğer yasalarla birlikte önümüzdeki süreçte bilim adamlarını da katarak, hukukçuları da katarak, sivil toplum örgütlerini de katarak daha detaylı tartışalım diyoruz.

Ve verdiğimiz, reddedilen bir önerge vardı. Şimdi, Türkiye’de resmiyette 42 milyon 500 bin seçmen var. Birçok arkadaş dile getirdi: 5 milyonun üzerinde ülke dışında vatandaşımız var, 3 milyona yakın bunların oyu var. Farz edelim ki yarın bu insanların tümü oy kullandı, 3 milyon oy kullanıldı. Türkiye’deki mevcut seçmen sayısının yüzde 7’sine denk geliyor ve siz “Herkes seçimlere eşit koşullarda -hem parti olarak hem de bağımsız olarak- girebilir.” diyorsunuz. Siz yüzde 6-7’yi bulabilecek sayıda -dışarıda parti olduğunuz için- oy alacaksınız, aynı haklara sahip olan, Anayasa’da da belirtilmiş olan, uluslararası hukukta da aynı şekilde olan kişinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – …bağımsız seçime girdiği durumda, siyasi parti adayı olarak diğerinin hakkına sahip olmaması durumunu yaratıyorsunuz. Bu, Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırı, uluslararası yasalara da aykırı. Nitekim birçok arkadaş belirtti. Yine isim vermeyeceğim. Davası da açılmış ve eminim ki bu dava kaybedilecek ki bu yasa böyle çıkarsa yarın öbür gün çok farklı şekilde bağımsız aday olmuş insanların uğrayacakları veya uğrama ihtimali olan bu yasaya karşı davalar açılacak ve bu davalar da AİHM’de Türkiye’nin aleyhine sonuçlanacak. Onun için biz bu yasanın… Şunu önemsiyoruz: Tüm Türkiye’deki vatandaşlarımızın olduğu gibi -yurt içinde- dünyanın hangi köşesinde yaşıyorsa yaşasın, bir tek Türk vatandaşının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının oyunun, iradesinin önemli olduğunu söylüyoruz. Ancak bunun detaylarıyla, bunun genel hatlarıyla tartışılarak eksiksiz, hatasız bir şekilde yapılmasını istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, seçmen, seçmen kütükleri ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanması. Tabii, yurt dışındaki vatandaşlarımızın, bizim vatandaşlarımızın anayasal hakkıdır; onların oy kullanması, onların iradesinin Türkiye’deki siyasi iradeye etki etmesi en tabii anayasal haklarıdır. O kardeşlerimiz yıllarca kendi seçmen iradesini kullanamamıştır, en tabii haklarıdır. Özgür irade budur arkadaşlar.

Ama bir seçmen kütüğü yapılırken bunun doğuracağı sonuçlar adaletsiz sonuçlar doğurmamalı. O seçmen iradesi alınırken en ideal, en objektif bir şekilde alınmalıdır.

Şimdi, burada benim çekincelerim var. Yurt dışındaki seçmenlerin iradesi alınırken uygulanacak yöntem ve yolla, Türkiye’deki siyasi iradeye en doğru şekilde yansımayacağına inanıyorum. Çünkü objektif kriterler uygulanıp uygulanmayacağı konusunda endişelerim var.

Tabii, bu aynı şekilde Türkiye’deki seçmen kütüklerinde arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, hepinizin vicdanına soruyorum: Adrese dayalı seçmen kütüklerine, bu yapılan seçmen kütüklerine -hakikaten hepiniz- “Evet bu seçmen kütükleri doğru yapılmıştır, adil yapılmıştır, Türkiye’de TÜİK’in yaptığı bu uygulamayla seçmen iradesi bir şekilde yansıyacaktır.” diyen arkadaşım kaç kişi?

Değerli arkadaşlarım, benim vicdanımda TÜİK’in adrese dayalı seçmen kütüklerinin son derece doğru olmadığa yönelik endişelerim var. Ama bu endişelerimden… Birtakım büyük haksızlıklara uğrayan vatandaşlarımız var, beldelerimiz var, ilçelerimiz var, illerimiz var. Öyle bir yansıyor ki büyük haksızlıklar doğuruyor arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, soruyorum size. TÜİK’in seçmen listeleri gidiyor belli beldelere- o gün, ilk yapılan seçimde ve ilan ettikten sonra belli beldelere seçmen kütükleri gönderiliyor, “Bunlar sizin seçmeniniz.” diyor ve o beldenin nüfusu değişiyor. Şu anda kapattığınız belediyelerde, 2 binin altında kalmasına rağmen TÜİK’in o beldeye gönderip “Bunlar senin seçmeninmiş, biz bunları unutmuşuz, sonradan ilave edilmiş.” dediği birçok belde var arkadaşlar. Ben, vicdanen rahatsızım. 2.001 olan bazı belediyeler yaşıyor şu anda, ama TÜİK daha sonra seçmen kütüklerine ilave yapmasına rağmen, 2.500-2.700 olan bazı belediyeler kapatıldı arkadaşlar. Bu bir haksızlık. Onun için seçmen iradesi yansıtılırken yapılan haksızlıkları da bir kez daha gözden geçirmeniz lazım, benim size tavsiyem.

Değerli arkadaşlarım -özellikle kapattığınız belediyelerde TÜİK’in- daha çok zaman geçmeden, daha Sayın Cumhurbaşkanı imzalamadan bir şekilde TÜİK tarafından o beldelere gönderilen ve 2 binin üstünde nüfusu tespit edilen belediyeleri kapatıyorsunuz, yazık oluyor. Burada büyük bir haksızlık var, burada adaletsizlik var, burada çok önemli sorunlar var arkadaşlar veya yeniden bir şey hazırlayan arkadaşlar, en azından seçmen iradesi alınarak referandum yapmış, birleşmeye karar vermişler, 3.500 nüfusu olacak yerler var arkadaşlar, ama bunlar da dikkate alınmadı. Çünkü seçmen kütükleri seçmen iradesini yansıtmadı, TÜİK doğru yapmadı.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha sizlere söylüyorum: Gelin, kapatılan beldelerde…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ya, bu kanunla ne alakası var?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kardeşim, seçmen kütüğü. Anlamadıysan anlatayım geleyim sana, tamam mı? Eğer bilmiyorsan öğreteyim sana. Her kim söylüyorsa. Bilmiyorsan öğreteyim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, sakin olun lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İnsana haksızlık yapmayın. Bunu söylüyorum, seçmen kütüğü bu kanun.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – TÜİK’le ne alakası var?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne demek TÜİK? Seçmen kütüklerini kim yazıyor? Her şeyi doğru yapıyorsunuz değil mi? Orada oturur laf atarsın, başka bir şey yapmazsın. Gel, burada konuş, burada! Benim ciğerim yanıyor!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer siz, 2.500 nüfusa sahip, TÜİK tarafından gönderilen, senin nüfusun 2.500’dür diye senin de bir belden olsa, sizin ciğeriniz yanmıyorsa yazıklar olsun size!

Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sükûnetimizi muhafaza edelim, konuşmalarımıza dikkat edelim.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/C maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Oktay Vural

Hakkı Suha Okay

 

Konya

İzmir

Ankara

 

Sadullah Ergin

Hüseyin Ünsal

Turgut Dibek

 

Hatay

Amasya

Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

2 nci maddede yapılan değişikliğe paralellik sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 94/C’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

94/D’yi okutuyorum:

Yurt dışı seçmenlerin elektronik ortamda oy vermesi

MADDE 94/D- Yüksek Seçim Kurulu; 35 inci madde çerçevesinde belirlenen yurt dışında bulunan vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası aracılığıyla elektronik ortamda oy kullanabilmeleri amacıyla gerekli teknik alt yapıyı kurmaya; güvenli oy kullanılabilmesi amacıyla seçmenler için şifre veya benzeri güvenlik tedbirleri ile mükerrer oy kullanılmasını engelleyecek önlemleri almaya yetkilidir.

Yurt dışı seçmenler, seçimin yapılacağı tarihin otuz gün öncesinden başlamak üzere belirlenen süre içerisinde seçim günü Türkiye saati ile 17:00’a kadar elektronik ortamda oy kullanabilirler.

Elektronik ortamda kullanılan oylar, seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan itibaren Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunca tespit edilerek sayım, döküm ve birleştirme işlemleri yapılır ve sonuçlar Ankara İl Seçim Kuruluna iletilir. Bu Kurulca da birleştirme tutanağı düzenlenerek Yüksek Seçim Kuruluna gönderilir.

Elektronik ortamda kullanılan oyların değerlendirilmesi, 94/B maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/D maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Oktay Vural

Hakkı Suha Okay

 

Konya

İzmir

Ankara

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Sadullah Ergin

 

Malatya

 

Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

2 nci maddede yapılan değişikliğe paralellik sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

94/E’yi okutuyorum:

Yurt dışı seçmenlerin gümrük kapılarında oy vermesi

MADDE 94/E- Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan seçmenler seçimin yapılacağı günün yetmişbeş gün öncesinden başlamak üzere seçim günü saat 17:00’a kadar yurda giriş ve çıkışlarında gümrük kapılarında kurulacak seçim sandıklarında oy kullanabilirler.

Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile özel renkte bastırılmış oy zarflarını oy verme gününden en geç üç gün önce ilgili ilçe seçim kurullarında bulunacak şekilde gönderir.

Yüksek Seçim Kurulunca tespit edilecek gümrük kapılarında, oy verme gününden önceki yetmişbeşinci gün saat 08:00’dan oy verme günü saat 17:00’a kadar oy kullanılabilir. Hangi gümrük kapılarında tatil günleri dâhil 24 saat, hangilerinde daha az süreyle oy kullanılabileceğini tespite Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.

Gümrük kapılarında yapılacak oy verme işleminde görev alacak seçim kurulu ile sandık kurullarının adedi, üyelerinin ve yedeklerinin sayısı ile hangi görevlilerden teşkil edileceği Yüksek Seçim Kurulu tarafından önceden belirlenir.

Sandık kurulları, oy serbestliğini ve gizliliğini sağlayacak şekilde, yeteri kadar kapalı oy verme yeri hazırlar. İlgili idari makamlar sandık kurullarına gerekli her türlü kolaylığı gösterir.

Gümrük kapılarında seçim propagandası yapılamaz.

Gümrük kapılarında seçmen oy vermek için geldiğinde pasaportunu sandık kurulu başkanına tevdi eder. Sandık kurulu başkanı seçmenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ile adını, soyadını, baba adını, yaşını ve pasaport numarasını tespit eder. Seçmen, sandık kurulu mührüyle mühürlenmiş olan oy pusulası ve oy zarfı ile “Evet” veya “Tercih” yazılı mührü alarak oyunu kullanmak üzere kapalı oy yerine girer.

Oyunu genel esaslara göre kullanan seçmenin pasaportunun Yüksek Seçim Kurulunca belli edilen yerine “oyunu kullanmıştır” diye bir ifade yazılır ve sandık kurulu mührüyle mühürlenerek başkanca imzalanır. Oyunu veren seçmene çizelgede isminin bulunduğu yer imzalatılarak oy verme işlemi tamamlanır.

Oy verme süresince sandık kurullarının değişikliği sırasında Kanunda gösterilen usulde sandık açılır, çıkan oy zarflarının adedi ile oy kullanan seçmen miktarı ve bunların birbirine uygunluğu bir tutanakla tespit edilir.

Oy zarfları ve tutanağın bir sureti bir torbaya konularak ağzı mühürlenir ve muhafaza altına alınmak üzere sandık kurulu başkanınca ilgili seçim kuruluna teslim edilir.

Seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan itibaren sandık ve torbalar genel esaslara uygun bir şekilde açılarak sayım ve dökümü yapılır ve sonucu Yüksek Seçim Kuruluna en seri vasıtayla bildirilir.

Gümrük kapılarında kullanılan oyların değerlendirilmesi, 94/B maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 10’uncu maddeyi kabul edilen 94/A, 94/B, 94/C, 94/D ve 94/E maddeleri ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeni 11’inci madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyeden fazlasıyla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısına çerçeve 10’uncu maddeden sonra gelmek üzere ve diğer maddeleri teselsül ettirilmek suretiyle madde metni olarak eklenmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

H. Hasan Sönmez

Mahmut Durdu

 

Konya

Giresun

Gaziantep

 

Turgut Dibek

 

Behiç Çelik

 

Kırklareli

 

Mersin

MADDE 11.- 298 sayılı Kanunun 106. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 106: 105. maddedeki basılı tutanak suretinden yeteri kadar hazırlanarak sandık kurulu başkan ve üyelerince imzalanır. Bu tutanak sandık kurulu başkanı tarafından sandık çevresi içinde herkesin görebileceği bir yerde bir hafta süreyle asılı kalır.

Bu tutanağın onaylı bir örneği derhal siyasi partilerin ve isterlerse bağımsız adayların müşahitlerine verilir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, salt çoğunluğumuz var, katılıyoruz.

BAŞKAN – Evet, salt çoğunluğunuzun olduğunu ben de tespit ettim.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz talebi? Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Hükûmete sormadınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Biz de katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz.

İşlemim doğru benim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, gerekçeyi okutmadınız.

BAŞKAN – Yok Sayın Bakanım, gerekçeyi okutmaya gerek yok.

10’uncu maddeyi 12’nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 12- 298 sayılı Kanunun 160 ıncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Mükerrer oy vermeye teşebbüs eden veya veren kimse hakkında da ikinci fıkra hükmü uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasa tasarısının 12 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

Hasip Kaplan

Nuri Yaman

 

Muş

Şırnak

Muş

 

Hamit Geylani

 

M. Nezir Karabaş

 

Hakkâri

 

Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mükerrer oy kullanılması ile ilgili düzenleme olduğundan, mükerrer olan madde tasarıdan çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’i 13 olarak okutuyorum:

MADDE 13- 298 sayılı Kanunun 182 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “600 (Altıyüz)” ibaresi “(1200)” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki adet önerge var, ama önergeler yeni geldiği için grup başkan vekili arkadaşlarımız “bize intikal etmedi” diyebilirler, daha yeni gelmiş oldu, ben önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 13. maddesinde yer alan “1200” rakamının “2000” olarak değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

 

Faruk Bal

Süleyman Nevzat Korkmaz

Mehmet Şandır

 

Konya

Isparta

Mersin

 

Hüseyin Yıldız

Kürşat Atılgan

Cemaleddin Uslu

 

Antalya

Adana

Edirne

 

Behiç Çelik

 

Erkan Akçay

 

Mersin

 

Manisa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/498 esas no’lu Kanun Tasarısının çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Salih Erdoğan

Turan Kıratlı

 

Hatay

Denizli

Kırıkkale

 

İsmail H. Biçer

 

Cafer Tatlıbal

 

Kütahya

 

Kahramanmaraş

Madde 13.- 298 sayılı Kanunun 182 nci maddesinin birinci fıkrasına son cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Bakanlar Kurulu bu rakamı Yüksek Seçim Kurulunun görüşünü alarak, dört katına kadar artırmaya yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, önergemizi çekiyoruz, ancak sadece bir dakika içerisinde bir açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, zaman almama şeklindeki genel kaygıya iştirak ediyorum, birkaç cümleyle arz edeceğim.

Seçimleri yapan kurulların maddi endişelerden uzak bir şekilde görevlerini ifa etmeleri gerekir. Daha önce 600 gösterge sayısı üzerinden hesaplanan, seçim kurullarında görev yapan değerli uzmanların, partililerin, memurların aldıkları ücret yetersizdi. Bunun 2000’e çıkarılması şeklinde bizim önergemiz vardı. Ancak, daha sonra, bunun, Yüksek Seçim Kurulunun kararıyla 4 kat artırılabilmesine ilişkin bir önerge de verilmiş bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu önergeye olumlu oy verdik. Dolayısıyla, biz, önergemizi geri çekiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’yi madde 14 olarak okutuyorum:

MADDE 14- 298 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“EK MADDE 8- Bu Kanunda ve diğer mevzuatta 298 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin (II) numaralı fıkrasına yapılan atıflar, 94/E maddesine yapılmış sayılır.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Eski madde 13’ü madde 15 olarak okutuyorum:

MADDE 15- 298 sayılı Kanunun;

a) 14 üncü maddesinin (2) numaralı bendinin son paragrafı, 68 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “seçmen işaret boyası ve ıstampasını” ibaresi ile ikinci fıkrasının (18) numaralı bendi ve 164 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.

b) 87 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kimlik tespiti amacıyla düzenlenmiş” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan” ibaresi eklenmiş, ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

c) 94 üncü maddesinin başlığı “Kurul görevlileri, milletvekilleri ile milletvekili adaylarının oy vermesi:” şeklinde değiştirilmiş, maddenin (I) numaralı fıkrasının başında yer alan “I.” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve (II) numaralı fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe’nin madde üzerinde bir sorusu var.

Madde üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştiriyorum.

Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, şimdi, düzenlediğimiz yasayla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, seçmen olanlar, sandıkta oy kullanabiliyor, mektupla oy kullanabiliyor, elektronik ortamda oy kullanabiliyorlar. Anayasa’mız gereği kanun önünde eşitlik ilkesini düşündüğümüzde, örneğin Türkiye’deki yurttaşlarımız sadece sandıkta oy kullanma hakkına sahipken yurttaşlarımızın bir kısmının mektupla veya elektronik ortamda oy kullanmasının kanun önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmadığını sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eşitlik ilkesine aykırı bir durum söz konusu değil. Esas itibarıyla, vatandaşın oy kullanma hakkını temin için bir alternatif imkân getirilmektedir bir kısım imkânsızlıklar sebebiyle. Aksi hâlde, yurt dışındaki vatandaşlar, ta buralara kadar gelip oy kullandıkları takdirde bir kısım sıkıntılara, ilave külfetlere katlanmaktadırlar; işinden oluyor, yol parası veriyor, mesaisinden oluyor. Varsa eşitsizlik, zaten orada var. Bunu ortadan kaldırmak adına bir düzenlemedir. Bir eşitsizlik söz konusu değil.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Eski madde 14’ü madde 16 olarak okutuyorum:

MADDE 16 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Eski madde 15’i madde 17 olarak okutuyorum:

MADDE 17 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.     

BAŞKAN – Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa.

Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın yürütme maddesinde söz almış bulunuyorum. Özellikle ve öncelikle, yapılan bu yasal düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ayrıca, Başkanlık Divanını ve Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir yasal düzenleme yapıyoruz. Bu yapılan yasal düzenlemenin elbette ki uzun bir arka planı da var. İnsanlarımızın yurt dışına 1960’tan sonra, özellikle 61’den itibaren yoğun olarak gittiklerini hesaba kattığımızda yaklaşık bir yarım asır sonra ancak biz, ülke dışında yaşayan vatandaşlarımızın da birtakım demokratik haklarının olduğunu, seçme gibi, seçilme gibi en tabii haklara sahip olduğunu nihayet anlamış olduk. Aslında bizim yaptığımız bir lütuf falan değildir. Yani yapılan, yarım asırdan beri verilmemiş olan bir hakkın iadesidir.

Tabii, bu yasanın niye çıkmadığını daha iyi anlayabilmek için, aslında bizim siyasi iktidarların, biraz, ülke dışındaki, yurt dışındaki vatandaşlarımıza bakışlarını da göz önüne getirmek lazım, tahlil etmek lazım.

1987’de bu konuyla ilgili bir düzenleme yapılmış, denilmiş ki: “Bizim yurt dışındaki vatandaşlarımız gelsinler gümrükte oy kullansınlar.” Nasıl gelecek, bunun maliyeti nedir, zamanı olacak mı olmayacak mı? Belki, sadece çok aşırı siyasi taraf olanlar hariç, bir de o dönemde ülkelerine gelmek mecburiyetinde olan vatandaşlarımız hariç kimse bu hakkını kullanamamıştır.

95’te bir Anayasa değişikliği yapılmıştır ama Anayasa değişikliğine uygun olarak yasal düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, Anayasa değişikliği de biraz askıda kalmıştır. Hatta, nasıl baktığımızın anlaşılması açısından da bir sayın başbakanın -şimdi ismini söylemek istemiyorum- “Ya, işte, bunlara, yurt dışında çalışanlara böyle bir seçme hakkı verelim de falancılar mı orada kazansın.” gibi olaya böyle yaklaşımı da olmuştur. Yani “Demokratik hakkını kullanmak istiyorsan gel gümrükte kullan” veya vatandaşlık konusunda da yurt dışında yaşayan insanlarımıza bizim yaklaşımımız, “gümrükte oy kullanma” yaklaşımımızdan çok farklı olmamıştır. Çifte vatandaşlığı, biz ülke olarak teşvik etmişizdir. Vatandaşlarımızın, hep, bulundukları ülkede vatandaş olmalarını istemiştik. Orada birtakım demokratik haklarını kullanmalarını… Gerek siyasi irade -bakanlar ve Hükûmet- aracılığıyla gerekse ülkemizi orada, o ülkelerde temsil eden büyükelçiler ve konsoloslar aracılığıyla, vatandaşlarımıza, bulundukları ülkenin vatandaşı olmalarını sürekli tavsiye etmişizdir, hatta istemişizdir, yönlendirmişizdir. Ama bu vatandaşlarımızın ülke içerisindeki haklarını koruma noktasında yapabildiğimiz tek şey, onlara bir pembe kart vermek suretiyle, ne manaya geldiğini, bugün de hiçbir geçerliliği olmadığını, vatandaşların hiçbir hukukunu teminat altına almadığını gördüğümüz ve bildiğimiz bir uygulama yapmışızdır. Dolayısıyla, çifte vatandaş olamamışlar, çifte vatandaş olanların birçoğuna da -belli tarihlerden önce bu hakkı elde etmiş olanlara da- denilmiştir ki: “Ya kendi ülke vatandaşlığın ya bizim ülke vatandaşlığı; birini bırakacaksın.”

Ben buradan, tabii, bu kanun vesilesiyle özellikle ilgili bakanlara da seslenmek istiyorum: Vatandaşlarımızı bulundukları ülkelerin vatandaşı olmaları konusunda yönlendirirken, buradan, vatandaşlıktan çıkmak mecburiyetinde bırakmayacak bir yasal düzenleme de mutlaka yapılmalıdır Sayın Bakanım. Aksi takdirde, vatandaşlarımız pembe kartlarla buradaki hukuklarını, buradaki haklarını teminat altına alma imkânını bulamamaktadır, birçok sıkıntıyla, zorlukla karşılaşmaktadır, birçok alanda da aynı şekilde sıkıntılar vardır.

Bu yasaya gelince: Değerli arkadaşlar, biz AK Parti Hükûmeti olarak, AK Parti olarak, geçtiğimiz yasama yılında, yani 22’nci Dönemde bu yasayı çıkartmak istedik, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın seçme haklarıyla, seçilme haklarıyla -ki seçilme haklarının önünde bir engel yoktu, gelip buradan aday olabiliyorlardı, ama seçme imkânları yoktu- ilgili bir yasal düzenleme yapmak istedik. Seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız buradadır. Bu çerçevede, Yüksek Seçim Kuruluyla birtakım çalışmalar yaptık. Sayın Başbakanımız bize bu konuda bir direktif verdi: “Bir hazırlık yapın mutlaka, uzun yıllardan beri vatandaşımızın beklentisi olan bu yasal düzenlemeyi mutlaka yapalım.” denildi. Ciddi çalışmalar oldu. Tabii, ben, burada, özellikle Anayasa Komisyonumuzdaki hukukçu arkadaşların -Nurel Hanım’ın- mutlaka ismini zikretmek istiyorum. Uzun yıllardan beri bu yasayla ilgili çok uzun çalışmalar yapmıştır, en önemli bilgi ve belgeler de -konuyla ilgili- kendisindedir. Ama, bu çalışmalar yapıldı, hazırlıklar da yapıldı, teklifler de hazırlandı. Fakat, Türkiye, Anayasa gereği bir erken seçime gitmek mecburiyetinde kalınca, Sayın Başbakanımız bize şunu söyledi, dedi ki: “Ya, bunun, sanki seçim öncesinde bir siyasi beklentiyle çıkartılıyor görüntüsü olmasın. Bu, uzun yıllardan beri bu beklentisi konusunda istismar edilen yurt dışındaki vatandaşlarımıza, insanlarımıza saygısızlık olur. Bunu seçim sonuna erteleyelim. Seçim sonunda da ilk, hükûmetin öncelikli çıkartacağı yasalar içerisinde olsun.” Ve Sayın Başbakan da o söz üzerine, bakın, bir seçim dönemi falan değildir… Biz, o zaman -ilgili arkadaşlarımız hatırlayacaktır- yurt dışında çok farklı sosyal kesimleri temsil eden yaklaşık on yedi sivil toplum örgütüyle beraber de bu yasanın hazırlanması noktasında bir çalışma yaptık. Onlar mutlaka bizi dinliyorlardır. Bu konuyla ilgili de zaten beklentileri vardı.

Aslında, bizim yapmış olduğumuz, geçmişteki uygulama şuna benziyordu: Bu haymatloslar var ya, vatansız insanlar. Bu, bizim insanımız, yani oy kullanamayan, bulundukları ülkede oy kullanma imkânı bulamayan vatandaşlarımız, biraz, demokratik haymatloslara benziyordu, vatansız insanlara. Bir ülkenin vatandaşı, seçmesi önünde hiçbir hukuki engel yok ama oy kullanamıyor, hakkını kullanamıyordu. Bu, öyle zannediyorum ki yurt dışındaki vatandaşlarımızın beklentilerine büyük ölçüde cevap verecek bir yasadır. Ha, bunun eksikleri var mıdır? Uygulamada, varsa eksiklikler, mutlaka görülecektir. Ama ben, bu yasayla beraber, bu yasanın nihai hedefinde, yurt dışı seçim çevrelerinin oluşması veya yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan, en azından, bu seçim çevresi oluşmuyorsa, buradaki siyasi partilerde aday olma zarureti veya siyasi partilerin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan mutlaka aday gösterme zarureti gibi birtakım sorumluluklar da getirmesinin olayın sahiplenilmesi açısından da faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bu yasa en fazla hangi konuda fayda temin eder? Bu yasanın, öyle zannediyorum ki… Zaten uzun bir ihmal var, arkadaşlarımız birçoğunu söyledi. Bu insanlara, işte, vatandaşlık konusunda yapılan ihmaller, çifte vatandaşlık konusunda yapılan ihmaller, birçok demokratik talepler konusunda yapılan ihmaller, geçmişte şirketlerle ilgili yaşanan ihmaller ve duyarsızlıklar, Merkez Bankası üzerinden bu insanlara yapılan haksızlıklar, bunları kalem kalem burada böyle söyleyebiliriz ama süre ve zaman buna müsait değil.

Yani, dolayısıyla bu yasayla beraber, biz, insanlarımıza bir aidiyet duygusu kazandırmış olabiliriz. Yani “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım, ülkeme gider oyumu kullanabilirim veya bulunduğum ülkeden teknolojinin diğer imkânlarını kullanmak suretiyle kendi ülkemdeki seçimlere taraf olabilirim, görüşümü ve irademi ortaya koyabilirim.” gibi böyle bir aidiyet duygusu, hissi, kabullenme, sahiplenme hissi getirebilir. Ama bu vatandaşlarımızı çok kırdığımızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben de Malatya’ya gitmek istiyorum Eyüp Bey.

BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar başlarsa tasarıyı bitiremeyebiliriz. Takdirlerinize arz ederim.

Buyurun Sayın Fatsa.

EYÜP FATSA (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, biz millî sınırlarımızın dışında bulunan vatandaşlarımızdan bahsediyoruz. Malatya’ya haksızlık etme, Malatya ülkenin millî sınırları içindedir.

Şimdi, böyle bir aidiyet duygusunu kazandırabiliriz, ama tabii, vatandaşlarımızın bunun dışında yaşadığı bazı sıkıntılar var. Mutlaka bu yasal düzenlemeyi, bu demokratik açılımla beraber… Vatandaşlarımızın, özellikle yoğun olarak Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın, yeni Yabancılar Yasası’ndan uğradıkları zarar ve ziyanlar var, haksızlıklar var, özellikle aile birleşimi konusunda yaşadıkları haksız uygulamalar var. Bir de -genel olarak bütün Avrupa’yı söylüyorum- Avrupa’daki siyasi iktidarlar ve siyasiler yabancılarla ilgili ön yargılı görüş ve düşüncelerinden dolayı kamuoylarını olumsuz yönde etkilemek suretiyle vatandaşlarımıza karşı bir husumet oluşturuyorlar. Bu konunun da Türkiye'nin ilgili ülkeler nezdinde takip etmesi gereken öncelikli konulardan biri olduğu kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) – Teşekkür etmek için…

BAŞKAN – Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) – Ben bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. Emeği geçen elbette ki herkese, bütün yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız adına ki, ben de bir on yıldan fazlasını onlarla beraber yaşadım…

BAŞKAN – Sayın Fatsa, teşekkür ediniz lütfen efendim.

EYÜP FATSA (Devamla) – Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Emeği geçen herkese de teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi akşamlar diliyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında yıllardan bu yana Anayasa’mızda yazılı olmasına rağmen, maalesef yurt dışındaki vatandaşlarımızın etkili bir şekilde oy kullanmasını temin edememiştik. Bu kanunla bunu gerçekleştiriyoruz. Öncelikle, bu kanunla ilgili, özellikle ek maddelerin eklenmesi suretiyle Anayasa Komisyonu çalışmalarında Anayasa Komisyonu Başkanı ve tüm partilerden Anayasa Komisyonu üyesi arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Aslında, burada sadece yurt dışında oy kullanmayı düzenlemedik, yurt içinde oy kullanırken açıkçası önemli düzenlemeler de gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Ben bu bakımdan umarım, bundan sonraki seçim kanunlarında da, bu iş birliğiyle seçim kanununu da geçiririz. Bu konuda zannederim bir hazırlık var. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda olumlu katkı sağlamak ve uzlaşmayla bir seçim kanunu çıkarmak üzere hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Tabii, bu vesileyle de yurt dışında oyunu kullanacak değerli vatandaşlarımızın oy kullanamaması, özellikle iradesini temsil etmemesi karşısında üzüntü duymamız mümkün. Ancak, şüphesiz, bu vatandaşlarımızın başka hakları da var, hak ziyanları da var. Yıllardan bu yana biriktirdikleri emekleri hortumlayanlar hakkında da Türkiye Büyük Millet Meclisi, yurt dışında yaşayan bu vatandaşlarımızın hakkını hukukunu korumak için de adım atmalıyız diye düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle bu holdingzedelerin sıkıntılarının çözümü konusunda getirilecek her türlü yasal düzenlemenin yanında olacağımızı belirtmek istiyorum.

Kanunun hayırlı uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum, teşekkür ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek üzere lehte Çankırı Milletvekili Nurettin Akman, aleyhte Muş Milletvekili Sırrı Sakık.

Buyurun Nurettin Akman Bey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda oyumun rengini belli etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İfade edildi. Değerli milletvekilleri, bu yasa aslında çok geç kalınmış bir yasa. Ülkesine, vatanına ve milletine, yakınlarına hasret kalan gurbetçilerimizin belki de en büyük arzusu hatırlanmak, seçimden seçime de olsa vatandaşlık hakkını kullanabilmektir. Bugün böyle bir hakkın verilmesi şerefi, yüce Meclisimizi oluşturan 23’üncü Dönemde siz değerli milletvekillerimize ait olacaktır. İktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekillerimizi kutluyor, emeği geçenlere şükranlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1961 Anayasası’nın 18’inci maddesiyle, Türk vatandaşlarına yurt dışına serbestçe seyahat hakkı verilmiş ve Avrupa ülkelerine ilk Türk iş göçü 1961 yılında başlamıştır. Elinde tahta valiziyle Haydarpaşa Garı’ndan Avrupa başkentlerine hareket eden işçilerimiz bandolarla karşılanmışlar. Yarım asırlık bir süreç içerisinde; ki, o tarihte meçhule diye kalkan o trenler, bugün… O insanlar bir traktör, bir arazi alıp bu anlamda para biriktirmek amacıyla yönelik oraya giderken, maalesef, bu düşüncelerini o ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyal hayatlarına en güzel katkıyı göstermek suretiyle hayata geçirmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa ülkeleri diğer dünya ülkelerinden de göç almıştır, ancak, asimile olmadan hayatiyetini devam ettirebilen sadece Türkler olmuştur. 1998 yılında Türkiye Araştırmalar Merkezinin yapmış olduğu bir toplantıda, asimilasyon ve entegrasyon konulu bir toplantıda, bir Alman milletvekili söz alarak: “Çayın içerisine şeker atıldığında nasıl eriyorsa, Türkler de bu ülkenin, Almanya’nın içerisinde aynen o şekliyle asimile olmak durumundadırlar, ama görüyorum ki, sizler bu ülkede asimile olmadığınız gibi, kendi kültürünüzü, kendi örf ve âdetinizi bize yansıtıyorsunuz.”

İşte bu anlamda, değerli kardeşlerim, insanlarımız her türlü farklılığa, zorluklara rağmen asimile olmadan, örfüyle, âdetiyle, inancıyla yaşayarak, bulunulan ülkenin insanlarıyla entegre bir şekilde hayatlarını devam ettirerek, ifade ettiğim gibi, bu ülkelere büyük katkı sağlamışlardır.

İkinci Dünya Harbi’nden yenik çıkan, şehirleri yerle bir olan Almanya bugünkü durumuna Türk işçilerle gelmiştir. Gurbetçilerimiz Türk ekonomisine çok büyük destek vermişler, ülkemizdeki işsizliğin azalmasının yanı sıra Türkiye’ye gönderdikleri havaleler ile de ülkenin dış ticaret açığını dengelemişler. 1973 yılında ülkeye gönderdikleri para miktarı aynı yılki Türk ihracat gelirlerinin toplamına eşit hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, üzülerek ifade etmeliyim ki 70’li yıllardan sonra yapılan yanlış anlayış ve uygulamalar, gurbetçilerimizin yaşadıkları ülkede yabancı, Türkiye’de “Almancı” konumunda anılmalarına sebep olmuştur. Bütün bunlara rağmen insanlarımız küsmemiş, ülkesine karşı görevlerini en güzel şekliyle yerine getirmeye gayret etmişlerdir. Bugün, Almanya’da 850 bin Türk, Alman vatandaşlığını elde etmiştir. Yüz yirmi üniversitede 36 bin Türk genci eğitimlerini sürdürmektedir. 500 bin Türk çocuğu ilk ve ortaöğretim okullarının öğrencisidir. 90 bin Türk girişimci işveren konumundadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler bulundukları ülkenin siyasi hayatlarında da etkin rol oynamaya başlamışlardır. Mahallî meclislere girmişler, parlamentolarda görev almışlar; milletvekili, hatta bakan olarak görevleri devam etmektedir. Memnuniyetle ifade edebileceğim en önemli husus da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN AKMAN (Devamla) - … insanımızın, ülkesinden uzak olmasına rağmen, milletine, bayrağına samimi bağlılığının devam etmesidir. Bugün sağlayacağımız bu hakla diğer dünya ülkelerinin vermiş olduğu bu hakkı vermiş olacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türk insanı denildiğinde sadece ulusal sınırlar içerisinde yaşayan vatandaşlarımız algılanmamalıdır. Türkiye, başta Avrupalı Türkler olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya Türkiye Cumhuriyeti kökenli insanlarla bütünleşmeli, kucaklaşmalıdır. Bu bütünleşme, hedefine, konunun kurumlar ve parti politikaları üstü bir anlayışla tüm ilgili kurumlar tarafından sahiplenilmesi… Bu durumda ancak varılabilecektir. İşte bu anlayışla yaklaştığımız takdirde, bugün Fransa Cumhurbaşkanı Macar asıllı bir Fransız vatandaşıysa, Alman Başbakanı Doğu Alman asıllı bir Alman vatandaşıysa, çok değil yarın bu ülkenin bakanları, başbakanları, hatta cumhurbaşkanları, değerli arkadaşlarım, Türk asıllı vatandaşlarımız olacaktır.

Ben, bu duygular içerisinde, bu vesileyle oyumu “kabul” olarak vereceğimi ifade ediyor, kanunun gurbetçilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık... (DTP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Bir konuyu düzelterek sözlerime başlamak istiyorum: Daha iki gün önce burada fezlekelerle ilgili konuşurken Sayın Adalet Bakanı çıktı, bir fezlekeden bahsederken asla böyle bir şeyinin olmadığını söyledi. Ben de buradan, fezlekeden okuyorum, tutanaklara geçmesi için: Ben, evet, sadece, anneler biz de vatanseveriz… Ve su istedim Kürtçe. Bundan dolayı dokunulmazlığım kaldırılmak isteniyor. Sayın Bakan Parlamentoyu o gün yanıltmıştı. Tutanaklara geçmesi için tekrar buna değinmek zorunda kaldım.

Değerli arkadaşlar, biz, aslında grup olarak bu yurt dışındaki kardeşlerimizle ilgili asla böyle bir şey düşünmeyiz. Yani, demokrat olmak, demokrasiyi istemek, birileri için farklı bir şey düşünmek… Demokraside bu yok. Biz, bunların eksik olduğunu, yetersiz olduğunu söylüyoruz. Onun için, ilk önce, bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’nun değişmesi lazım. Bu yasa gerçekten bir diktatörlük. Halk yok bunun içerisinde. Bunun içerisinde sadece genel başkanlar var, sadece genel başkanlara yakın olanlar var ve bu Parlamento öyle oluşuyor. Onun için, bu 12 Eylül rejiminden kalan Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu değişmediği müddetçe bu ülkede özgürlüklerden bahsetmemiz mümkün değil, halkın iradesinden bahsetmemiz mümkün değil. Onun bir an önce değişmesi lazım. Hepimizin, oturup, halkın emrine girmemiz lazım yani siyasi parti liderlerinin emrine değil. Biz, ne hikmetse, seçim bölgelerine gittiğimizde hepimiz halktan bahsederiz, canımızdan çok sevdiğimiz halkımızın emrindeyiz ve Ankara’ya geliriz o halk yok. Onun için, bir an önce bu yasaların değişmesi gerekir. Adil bir yasanın çıkması için, hep, oturarak, konuşarak, Parlamentonun içinde ve dışındaki bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle böyle bir diyalog oluşturarak bunun yeniden dizayn olması gerektiğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa, hepimizin güvence altında olduğunu söyler ama buradaki üç siyasi parti, grubu bulunan partiler hazineden tonla para alır, DTP bir tek lira almaz. Peki, sizi buraya getiren halkın iradesi DTP’yi getirmedi mi? Bunu nasıl içimize sindirebiliyoruz? Seçimlerde 141 trilyon para alan AK Parti ve karşısında tek lira para almayan bir DTP var ve sonra, Başbakan bu kürsüye çıkıyor: “Niye gelmediniz? Niye seçime katılmadınız?” Nasıl katılalım? Hani, hangi koşullarda, hangi hukukla katılalım? Onun için, oturalım, ilk önce elimizi vicdanımıza koyalım. Eğer bu ülkede gerçekten kardeşlik ve demokrasiden bahsediyorsak, bir an önce bunların telafi edilmesi gerekir.

Bakın, yeri ve zamanı gelince, arkadaşlarınız -biraz önce Eyüp Bey de bahsetti- efendim, biz seçimler öncesi bu yasayı değiştirmedik, çok adil bulmadık, AK Partinin buradan nemalanacağını söylediler, ama sorun Kürtler olunca, sorun DTP olunca, hiç anlaşamadığınız Cumhuriyet Halk Partisiyle oturdunuz, 429 milletvekiliyle Anayasa’da seçimlere karşı hile yaptınız.

AHMET BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Alakası yok.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Değil miydi, seçim öncesi yapılmadı mı bunlar? Onun için, birbirimize nutuklar atmayacağız…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz hile yapmayız. Bizi karıştırma Sırrı Bey.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve siz de çıktınız Belediyeler Yasası görüşüldüğünde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, yok, bizi karıştırma. Bizi karıştırma…

SIRRI SAKIK (Devamla) - …“Aman, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, seçimde şu ilçeyi, şu beldeyi şöyle yaparsanız hile olur.” dediniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizi karıştırma!

BENGİ YILDIZ (Batman) – İçindesiniz, nasıl karıştırmasın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizi karıştırmayın!

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – AK Partiyle anlaştığınız tek konu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama siz birlikte yaptınız. 429 milletvekiliyle iki şeyde birleştiniz, biliyor musunuz: Bir, Anayasa’da DTP’ye karşı hile oluşturmak için, 429 milletvekiliyle, Anayasa’da bağımsızları birleşik oy pusulasına dahil ettiniz. Bir de ne de anlaştınız biliyor musunuz: Hrant Dink’i katleden o 301’inci madde var ya, orada anlaştınız.

O vesileyle, değerli arkadaşlar, biz yurt dışındaki kardeşlerimizin bu sürece dahil olmasını yürekten istiyoruz. Ama, biz yurt içindeki kardeşlerimizin de bu sürece dahil olmasını istiyoruz, oy kullanmasını istiyoruz. Ama, ne yazık ki, mesela her seçim dönemi, özellikle 2007 seçimlerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – 2007 seçimlerinde tarım işçileri ve bilirsiniz fındık işçileri, binlerce, on binlerce işçi oy kullanamadı. Artık geldiğimiz noktada kendi ülkemizdeki yaşayan insanlarımızın oy kullanma hakkını sağlayamıyorsak, yurt dışındaki kardeşlerimizin oy kullanmasına bu kadar çaba gösteriyorsak, büyük bir tezat var. Yoksa biz karşı değiliz. Bir bütün olarak bunun dizayn edilmesi gerekir ve bu tarım işçileriyle ilgili de, bir an önce onların da hayata, onların da seçimlerde söz sahibi olmasını sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir an önce Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu… Ve bu bütçe bu halkın ortak malıysa, hepimizin bu bütçeden faydalanmamız gerekir. Grubu olmayan DSP bile ve diğer partilerin de bundan pay alması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, hatibin “Hile yaptı.” kelimesini geri almasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Hile yaptı.” kelimesini hatibin geri almasını… Bu Parlamento hile yapmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – 429’u görürsün…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Hile” kelimesini geri almasını istiyorum Sayın Başkan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Niye çıkarttınız şimdi peki? Niye, neden yaptınız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Önce iktidara sor. Biz getirmedik kardeşim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Neden yaptınız?

BAŞKAN – Evet, Parlamentomuz yasaları çıkarır, Anayasa’yı değiştirir, görevini yapar.

SIRRI SAKIK (Muş) – Allah için beraber yaptınız değil mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, biz beraber yapmadık.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının 2 ve 9’uncu maddesine bağlı 94/B, 94/C ve 94/D maddelerinde yapılan değişiklikle “Merkez” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır. Tasarının 1’nci maddesinde de “Merkez” ibareleri bulunmaktadır. Tasarıda bütünlük ve uyumu sağlamak amacıyla 1’inci maddedeki “Merkez” ibarelerinin de metinden çıkarılarak düzeltilmesi sağlanacaktır Komisyonun bize verdiği bilgiler tahtında.

Bu düzeltmeyi de dikkate alarak tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Türk milleti, yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün vatandaşlar için hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanım bir teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sadece teşekkür etmek için huzurlarınızda bulunuyorum, uzun konuşmayacağım.

Bir önemli ihtiyacı karşıladık. Gerçekten, uzun yıllar, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın beklentisi olan bir düzenlemeyi hep birlikte gerçekleştirdik. Hükûmet olarak biz vesile olduk, Parlamento olarak siz de onayladınız değerli oylarınızla. İnşallah yasalaşmış olacaktır. Bu işin şerefi, onuru Türk Parlamentosuna aittir.

Bu vesileyle, iktidar ve muhalefet gruplarına ve teker teker de tüm milletvekili arkadaşlarımıza, Anayasa Komisyonunun Sayın Başkan ve üyelerine, alt komisyon başkan ve üyelerine, hiç şüphesiz bu yasa tasarısının hazırlanmasında bize çok büyük ölçüde katkı sağlayan Yüksek Seçim Kurulunun Değerli Başkan, üye ve bürokratlarına ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Hayırlı ve uğurlu olsun.

Yüksek Seçim Kurulu bu Yasa’yı en iyi şekilde uygulayacaktır. Burada dile getirilen hususları da dikkate alarak güvenli bir seçimin yapılması noktasında elinden gelini yapacaktır; buna inancımız tamdır. Hükûmet olarak bize düşen bir husus varsa, bunun gereğini yapmaya da hazır olduğumuzu bu vesileyle ifade ediyorum.

Hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından ve çalışma süremizin bitimine de çok az bir süre kaldığından, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Mart 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.46

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.