DÖNEM: 23 CİLT: 16 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 77’nci
Birleşim 13 Mart 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, 14 Mart Tıp Bayramı ve
Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı ve
Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 3.- Bursa
Milletvekili Ali Kul’un, İstiklal Marşı’mızın
kabulünün 87’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/34) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin,
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un
uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150) 2.- Kastamonu
Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 milletvekilinin,
Kastamonu başta olmak üzere tarihî ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak
etkin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151) 3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) 2.- Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3
milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) 3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1612) 2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
Türk Ceza Kanunu’nun 301 inci maddesine göre açılan davalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1630) 3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Anten AŞ’ye
ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
(7/1858) 4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, hidroelektrik santralı lisans başvurularına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in
cevabı (7/1864) 5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı yakınlarının kamu gö-revine girişleriyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/2052) 6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kredi kullanan
ve işletmesini kapatan esnafa ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2110) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı. Birinci
Oturum İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, İstiklal Marşı’mızın
kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına, Erzurum
Milletvekili İbrahim Kavaz, Erzurum’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne, Antalya
Milletvekili Tunca Toskay, turizm sektörünün
sorunlarına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. Anayasa’nın
83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine
bildirilen: Mardin
Milletvekili Emine Ayna hakkında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen, Mardin
Milletvekili Ahmet Türk hakkında İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde açılan, Kamu davalarının
devam ettiğine ilişkin duyuru bilgiye sunuldu. İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin,
Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik (10/147), Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe
yaşanan (10/148), Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında
yaşanan (10/149), Sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/498) (S. Sayısı: 110)
görüşmelerine devam edilerek tümü üzerindeki konuşmalar tamamlandı, maddelerine
geçilmesi kabul edildi.
İkinci,
Üçüncü ve Dördüncü Oturum Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/498) (S. Sayısı: 110)
görüşmeleri, verilen aradan sonra; 3’üncü sırasında
bulunan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu
ve 3 milletvekilinin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/146) (S. Sayısı: 111), 4’üncü sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın (1/478) (S. Sayısı: 93) görüşmeleri, İlgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/65) (S.
Sayısı: 72) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş: Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Konuşmalarında
şahsına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptı. 13 Mart 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.52’de son verildi.
No.: 108 II.- GELEN KÂĞITLAR 13 Mart 2008 Perşembe Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin,
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun
uygulanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2008) 2.- Kastamonu
Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 Milletvekilinin,
Kastamonu başta olmak üzere tarihi ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak
etkin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2008) 3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 Milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/152) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/03/2008) 13 Mart 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl),
Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77’nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Tıp Bayramı hakkında söz isteyen Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’a aittir. Sayın Durmuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na ilişkin
gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; modern tıp hayatının başlangıç günü olarak, II. Mahmut Döneminin
Hekimbaşısı Mustafa Behçet Bey, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire tarzında, bir konakta iki ayrı bilim
dalının kurulmasını temin etmiş, o güne kadar pozitif bilimler alanında, tıp
sahasında böyle bir imkân yokken bugün tıp eğitiminin temeli o gün atıldığı
için, 14 Mart, hekimlerimiz tarafından “Tıp Bayramı” olarak ilan edilmiş. Değerli arkadaşlarım, uzun süre bu gün kutlanmamıştır. 1921
yılının 14 Martında, bugün Orta Doğu’da ve ülkemizde baskılar kuran emperyalist
ülkeler donanmalarıyla İstanbul’u işgal etmişler. O günün vatansever
tıbbiyelileri bir dershanede toplanmışlar ve ünlü hocaları Akil Muhtar, Besim
Ömer, Ekrem Paşa benzerleri, bu kutlamayı, millî direnişin, işgale itirazın bir
toplantısı hâline getirmişlerdir. Dolayısıyla 1921 işgalini protesto eden bu
harekete “bayram” denir mi bilemiyorum, aynı bugün yaşadığımız ortamda olduğu
gibi! Biliyorsunuz, modern üniversitenin önünde birçok engel vardı.
Bugün, Türkiye sosyal yapısına müdahale eden birçok cemaat, o gün de modern
üniversitenin kuruluşu önünde büyük engeller oluşturmuş ve 1863’te kurulan
İstanbul Darülfünunu inkıtaya onlar yüzünden
uğramıştı. Değerli meslektaşlarım, yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören
Yunusça bir felsefe, hekimlik camiasının felsefesidir. Hekimlik mesleğine
biçilen rol, renk, din, dil, ırk, siyasal tercih ve kanaat ayrımı yapmaksızın
insanı insan olarak görmek; onun ıstırabını, acısını dindirmek rolleriyle,
göreviyle görevlendirilmiştir. Hekimlik mesleğinin bir de ahlaki değerleri var, etiği var, tıp
etiği var. “Tıbbi deontoloji” dediğimiz bu etik, hekime bazı sorumluluklar
yüklüyor. Din, örf, adet, gelenek hekim davranışlarına sınırlama getiremez.
Gerçeğe ulaşmak için bilimin ışığında araştırır, deneysel çalışmalar ve
araştırmalar yapar. Bu deneysel çalışmalarda kullandığı bazı deney
hayvanlarının uygulaması sırasında dahi onların ıstırap çekmemesi, onların
birer canlı olduğu gerçeğini göz ardı edemez. Kaldı ki bu araştırmayı
yapabilmek için de etik kurullarından izin almak zorundadır. Yapacağı deneyin
bilimsel gerçeğe bir katkı sağlayıp sağlamayacağı kanaati oluşturulduktan sonra
ona hayvan deneyi yapma yetkisi verilir. Tıp mesleğinin yerine getirilmesi hekimlere hem bir ayrıcalık hem
de sorumluluk yüklemektedir. Son yıllarda, hekimler arasında bazı
kamplaşmaların olduğunu görüyoruz. Bu, tıp etiğine de hekimlik hayatına da
uygun değildir. Başı örtülü hastanın göz muayenesini yapmayan hekime ödül
vermek ya da bazı dinî grupların özel hastaneleri, sadece bazı hastaların
gittiği hastaneler türü organizasyon tıp ahlakına, tıp etiğine uymayan
davranışlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız. OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Tamamlıyorum. Üzülerek ifade ediyorum, piyasalaşan tıp hayatında hekim, zaman zaman sorumluluğundan uzaklaşmaktadır. Oysa hekimin duruşu,
toplumsal gerçeklerden, değişik inanışlardan, farklı siyasal düşüncelerden
soyutlanarak birtakım küçültücü çıkarlar uğruna farklılıklar sergilememelidir. Değerli milletvekilleri, 14 Mart Tıp Bayramı hekimlik mesleğinin
sorunlarının da görüşüldüğü bir gündür. Bugün, beş ayrı istihdam politikası
uygulanmaktadır. Devlet personel rejiminin dışında -aynı B-4, C-4 patlayıcıları
gibi- 4/B, 4/C gibi istihdamlar yapılmaktadır. Ailenin bütünlüğü
korunmamaktadır. 4/B’yle sözleşmeli olarak giden
personelin eş durumu tayinleri göz ardı edilmektedir. Elimde bir liste vardı,
onu burada söylemeyeceğim. 14 hekim mesleğinin etiğine uygun davranarak hizmet
ürettiği sırada şiddete uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Üzülerek ifade
ediyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Durmuş süreniz doldu, son cümlelerinizi alayım
lütfen. OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Lütfen… Üzülerek ifade ediyorum, son zamanlarda hekimler üzerinde
müfettişlerle kurulan baskılar dolayısıyla intihar eden hekimler vardır. Bolu
Devlet Hastanesi Başhekimi bunun bir örneğidir. Günlerdir burada değişik vesilelerle ifade ediyoruz. Bu makam,
mevkiler geçicidir. Başhekimleri görevden almak için silahla tehdit ettirmek
yanlıştır. İnsanlarımızın hekimler arasında ayrıma uğraması yanlıştır. Böylesi
zor günlerde, hekimleri tıp etiğine uygun davranmaya davet ediyorum. Hasta ve
toplumun da hekimler mesleğini icra ederken onlara saygı ve sevgi
göstermelerini istiyorum. Hekimlik mesleği oldukça ulvi ve yüksek, zorlu bir
meslektir. Bu meslekten dolayı hekim tehdide uğramamalı, hayatını
kaybetmemelidir. Bu duygularla, inşallah kutlanabilecek 14 Mart Tıp Bayramlarına
kavuşuruz; inşallah toplumsal huzur sağlanır, Türkiye bu bunalımlı dönemlerden
çıkar ve insanca muamele şansını yakalarız diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Durmuş, teşekkür ediyorum. Gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda, Tıp Bayramı konusunda
söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sacid
Yıldız’a aittir. Sayın Yıldız, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’na
ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
14 Mart modern tıbba geçmemizin 181’inci yıl dönümü nedeniyle bugün, sağlık
değil hekim ve hekim sorunları hakkında konuşmak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Benden evvelki konuşmacının da ifade ettiği gibi, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i
Amire 14 Mart 1827’de açılmıştır ve modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak
kabul edilir. Tıp Bayramı ilk kez, yabancı işgal kuvvetlerine karşı olarak 1919
yılında, 14 Martta tepki olarak kutlanmıştır. Ama günümüzde artık “Tıp Bayramı”
şeklinde değil “Sağlık Haftası” şeklinde anılmaktadır. Belki doğrusu da budur. Hekimlerimiz, son zamanlarda çok huzursuz, geleceklerini
görememektedirler. Ülkemizde 100 bini aşkın hekim vardır. Bunu, dün Sayın Bakana da
sordum, “103 bin veya 104 bin” gibi dendi. Hekimlik mesleği meşakkatli, uzun, yorucu bir meslektir. Bugün,
ülkemizde meslekler içinde eğitimi en uzun olan hekimlik mesleği altı yıldır.
Bunun arkasından, üç yüz gün ila altı yüz gün mecburi hizmet gelir; arkasından,
eğer uzmanlık yapacaksanız, bir beş sene uzmanlık; arkasından, yine üç yüz ila
altı yüz gün bir zorunlu hizmet gelir; yan dal uzmanlığı yaparsanız, onun
arkasından yine bir zorunlu hizmet gelir. Yani çok uzun, meşakkatli
bir meslek. Ama şimdi hekimler mutsuz, kırgın, endişeliler, çünkü
geleceklerine güvenle bakamamaktadırlar, kendilerini ezilmiş ve kıstırılmış
hissetmektedirler devlet ile büyük sermayenin arasında. Bu hekimler ki, cumhuriyetin kuruluşunda, hatta cumhuriyetin
kuruluşundan evvel özveriyle çalışmışlardır. Dün ve bugün benden evvel konuşan
arkadaşlarımın da dediği gibi, hekimlik mesleği yüce, kutsal, onurlu bir
meslektir, bunu göz ardı etmeyelim. Daha dün İstiklal Marşı’mızın
kabul edilişinin yıl dönümünü kutladık. İstiklal Marşı’mızın
büyük şairi Çanakkale zaferlerini de destanlaştırmıştır. İşte, hekimler, 1915
yılında 18-19 Mayıs gecesi -bu Çanakkale’de- o zamanki Darülfünunun Tıp
Fakültesi öğrencileri gönüllü gitmişler ve o gün, orada, 57’nci Alay’da 9 bin
şehit vermişlerdir. Bunlar Darülfünun öğrencileri, çoğunluğu da tıp
fakültesinin öğrencileridir. Bu şehitlik nedeniyle, İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi (Darülfünun) 1921 yılında mezun verememiştir değerli arkadaşlar. Bu
kadar özverili bir meslek grubudur. Gönüllü olarak gitmişlerdir. Atatürk, daha
sonra, “Biz burada Darülfünunu gömdük.” demiştir Çanakkale gezisinde. Yine hekimler, Kurtuluş Savaşı’nda, kendi seçtikleri bir
temsilcilerini –Tıbbiyeli Hikmet diye biliyoruz biz onu- Sivas Kongresi’ne
göndermişlerdir. Bu Tıbbiyeli Hikmet de, Atatürk’e “Eğer siz mandadan
tarafsanız biz size de karşıyız.” diyebilmiştir. Yani bağımsızlık konusunda ve
özveri konusunda hekimler, bütün var oluşundan beri cumhuriyette
çalışmışlardır. Cumhuriyet devrinde de sıtma savaşında, verem savaşında, trahom
savaşında, anne sağlığında, bebek ölümlerinde hekimler cansiparane
çalışmışlardır ve bu çalışmaya da devam etmişlerdir. Ama, son zamanlarda,
dediğim gibi, Sağlık Bakanlığının çıkardığı yasa ve yönetmeliklerle hekimlerin
çalışma alanları daraltılmıştır. Hekimler mutlu değillerdir bu açıdan. Kendimiz
hekim camiasında olduğumuz için her gün bana ve diğer meslektaşlarıma da bu
konuda yakınmalar, eminim ki gelmektedir. Şimdi, önümüzde bir tam gün yasası var. Tamam, tam gün yasasına
karşı değiliz, ama burada, mesela, 2547 sayılı Yasa’da kısmi statü bütün
üniversite çalışanlarına, doçent, profesörlere verilmiştir, ama oradan
alıyorsunuz, tıp fakültesi öğretim üyelerinde kaldırıyorsunuz, diğerlerine,
hukuk ve ekonomiye veriyorsunuz. Yani, bunu, daha değişik,
adilane düşünmek lazım. Gene, özel hastaneler ve ayakta tedavi kuruluşları nedeniyle de
hekimler mağdur olmaktadırlar. Sağlığa yön veren uluslararası sermayenin
istekleri doğrultusunda ithal hekim çalıştırılması da gündeme geldi, ama
sanıyorum şu anda pek uygun görülmedi. İthal hekimler, ülkemiz koşullarında,
dil bilmedikleri için büyük illerde kendi kuracakları özel hastanelerde
çalışacaklar ve bize pek faydalı hizmet etmeyecekler kanısındayım. Hızla açılan tıp fakültelerinde de nitelikli hekim yetişmesi çok
zor. Hekimde, tabii, sayının yanında nitelik de çok önemlidir. Yardımcı sağlık personeli… Özellikle hemşire ve diğer yardımcı
sağlık personeli de hekim çalışmasında çok önemlidir. Sağlık alanında görülen
her türlü kusur hekimin başına kakılmaktadır. Hekimlere çok şiddet uygulanmıştır son zamanlarda... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim. SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim. … En son Ali Menekşe öldü, Göksel Kalaycı öldürüldü, Necati Yenice
felç oldu, çalışamaz durumda. Bunlar da ülkemizde gittikçe artmaktadır ve
Ankara Tabip Odası hekime şiddeti bu senenin konusu olarak seçmiştir. Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetlerinin sunumunda önce hekim
gelir; çünkü, hekim orkestra şefidir. O nedenle,
sağlık sorunlarına, önce hekimin sorunlarını çözmekle başlayalım, onu mutlu
etmekle başlayalım. Mutsuz hekimlerin iyi sağlık hizmeti sunması mümkün
değildir. Halkımızın söylediği çok güzel bir söz var: “Her şeyin başı sağlık”
derler. Eğer her şeyin başı sağlıksa, sağlığın başı da hekimdir. Hekimlerimizi
küstürmeyelim, çalışma şevklerini kırmayacak düzenlemeler getirelim. Dileriz, bu 14 Mart Tıp Bayramı ya da Sağlık Haftası’nda hekimleri
mutlu edecek gelişmeler olur, çünkü, sağlık, her zaman
herkese lazım olabilecek bir haktır. Sağlıklı insan gücü ülkenin gelişmesinde
de önemli bir unsurdur. Bu düşüncelerle, tüm hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının Tıp
Bayramı’nı kutluyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız. Gündem dışı konuşmalara Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, değerli
milletvekilleri; bugün, 14 Mart Tıp Bayramı günü. Aslında, benden önce de
değerli milletvekili arkadaşlarım Sayın Osman Durmuş ve Sayın Sacid Yıldız, bu meselenin önemini gayet güzel veciz bir
biçimde ifade ettiler. Biz, artık, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, içinde bulunduğu
haftayla beraber sağlıkçıların haftası olarak kutlamayı hedeflemiş durumdayız
ve bütün Türkiye’de de bu kapsamda değerlendirmeler ve çalışmalar yapıyoruz. Evet, 14 Mart, aslında bizim için olağanüstü şartlarda, insanüstü
gayretlerle, bulunduğu her yerde, din farkı, dil farkı, ırk, renk ve düşünce
farkı gözetmeksizin sağlık hizmetini yerine getirenlerin bayramıdır. Tıp
Bayramı, başka bir deyişle, yaratılmışların en şereflisine hizmet edenlerin ve
insan denen varlığa hizmet şuuruna erişenlerin bayramıdır. Tıp tarihinin insanlık tarihiyle başladığını söylemek zannediyorum
yanlış olmaz, çünkü, insanla birlikte hastalık da
başlamıştır ve insan, kuşkusuz, sağlığıyla ilgilenmeye başlamıştır ve tarihî
gelişimin hemen bütün aşamalarında biz Türk hekimlerinin imzası vardır.
Darüşşifaları tıp dünyasına hediye eden Türk tıp camiasıdır. Orta Çağ
Avrupa’sında akıl hastaları yakılırken, çeşitli tedavi yöntemlerine ek olarak
onları musikiyle tedavi eden, onlara şefkatle yaklaşanlar da bizlerdik.
Karanlık Orta Çağı İbni Sina ile El Razi’lerle aydınlatanlar da Türk hekimleriydi. Değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, ülkemizde modern anlamda
ilk tıp fakültesi 14 Mart 1827’de kuruldu ve ilk tıp bayramını da yine bir 14
Martta, 1919’da işgal altındaki İstanbul’da işgale bir tepki olarak tabipler
dile getirdiler. Bu sebepledir ki, 14 Mart, aynı zamanda bağımsızlık ruhunun da
sembolleştiği bir günü hepimiz için ifade etmektedir. Yine bugün, Sarıkamış’ta
donarak şehit olan 165 Türk hekiminin, vatanı tehlikede gördüğü için
Çanakkale’de cepheye koşarak canını feda edebilen Türk tıp talebelerinin
bayramıdır. Hekimlik, çileli bir hayatı tercih etmenin, insan sağlığı için
hizmeti -hem de karşılık beklemeksizin- yapabilmenin adıdır. Hekim, önce
meslekî ahlak ve ilkeleri öğrenir ve bu değerlere bağlılık yeminiyle görevine
başlar. Bu şuurladır ki ülkemizdeki değerli meslektaşlarımız, sağlık
çalışanlarımız, hekimlerimiz ülke dışındaki ihtiyaç alanlarına bile, değerli
milletvekilleri, ilk elini uzatan kişiler olmuştur. Bunu, geçtiğimiz beş yıl
içerisinde Pakistan’da, İran’da ve Endonezya’daki felaketlerde olduğu gibi,
bundan sonra da devam ettireceğiz. Elimizi ilk uzatanlardan olacağız. Bir
yangın yeri olan Irak’ta, Telafer’de, Afganistan’da,
Sudan’da canını hiçe sayan hekimlerimiz görevli ve gönüllü olarak hizmete
koşmaktadırlar ve bu hizmetlerine bundan böyle de devam edecekler. Bu bağlamda,
hekimlik, insan sağlığı için, aslında biraz da kendimizden, ailemizden,
çocuklarımızdan verdiklerimizdir; fedakârlıktır, diğerkâmlıktır, insan
sevgisini ve şefkati üst seviyede ihtiva eden kutsal bir hizmettir. Bizler, sağlık çalışanları olarak insanların, hastaların, onların
yakınlarının -ki bunlar, bazen bir anne baba olurlar, bazen bir bacı olurlar,
bazen bir eş olurlar, bazen bir evlat olurlar- bütün bu insanların bütün
acılarına şahit oluruz ve bu acıların yükünü de omuzlarımızda taşımaya
kendimizi mecbur hissederiz. Güçlü olmak zorundayız her zaman sağlık
çalışanları olarak ve bütün bu yükleri de merhametli bir kalple hafifletmeyi
kendimize görev biliriz. Biliyoruz ki sağlık çalışanları olarak, sevgi en iyi
ilaçtır değerli milletvekilleri. Şunu da ifade etmek istiyorum: Son beş yıl içerisinde Türkiye’de
ciddi bir dönüşüm programı uyguluyoruz. Bu dönüşüm programında Hükûmetimizin, Büyük Millet Meclisimizin ve sağlık
çalışanlarının destekleri için, bu önemli günde, bu anlamlı günde, bütün emeği
olanlara Türk halkı adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Bütün bu
desteklerle yürütmekte olduğumuz Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birçok
iyileştirmelere ve yeniliklere imza attık. Bu arada, her hekime, her hekim
arkadaşımıza bir oda uygulaması, teknolojik imkânları kullanma hususunda
hekimlerin ve sağlık çalışanlarının yeni imkânlara kavuşturulması ve buna
benzer uygulamalarla hekimlerimizin mesleki tatminleri de büyük ölçüde
artırıldı. Yine, sağlık çalışanlarına ekonomik açıdan ciddi desteklerde
bulunabildiğimiz program kapsamında yeni bir uygulama, ek ödeme uygulaması
başlattık ve böylece hekimlik mesleği tekrar en gözde meslekler konumuna geldi. Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, her sektörde bazı sıkıntılar var
ve ne kadar iyi ve güzel işler yapsanız, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için,
aşmak için çabalarınıza devam etmeniz gerekir. Ama bazı göstergeler de var.
Bakınız beş yıl öncesine kadar Türkiye’de tıp fakültelerine girişte, ÖSYM
sınavlarında sürekli olarak bir irtifa kaybı vardı, puanlar geriliyordu ve
artık Türkiye’nin en başarılı öğrencileri, en iyi öğrencileri tıp fakültelerini
tercih etmez olmuştu. Şükürler olsun ki sen beş yıl içerisinde bu eğilim
tersine döndü. Bugün, yine, tıp fakülteleri, öğrenciler tarafından en önde
tercih edilen fakülteler durumuna geçti, puanları yükseldi -bu çok önemli bir
göstergedir- ve sınavlarda ön sıralarda yer alan öğrencilerimiz tıp fakültelerini
tercih etmeye başladılar. Bunun, insanımızın sağlığı açısından da bir önemi ve
bir değeri var. Tabii, bu arada, özellikle hekimlerimizin üzerinde önemli bir iş
yükünün olduğunu da biliyoruz. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, ülkemizde şu
veya bu maksatla on yıllar boyunca hekim sayısının sınırlı sayıda tutulması,
artırılmaması ve süreç içerisinde yetersiz hâle gelmesi, bugün, sağlık
sisteminin en önemli problemlerinden biridir. Çünkü,
yeni binalar yapabilirsiniz, buna gücünüz yeter, sağlık kampüsleri,
sağlık şehirleri yaparsınız, bunlara da gücünüz yetebilir, en yeni teknolojiyi
getirip ülkenizde kullanabilirsiniz, buna da gücünüz yeter, ama sağlık insan
kaynağınız, sağlık insan gücünüz, özellikle hekim kaynağınız yetersiz sayıda
ise gerçekten iş çok zorlaşıyor. Bugün Türkiye’de yaşadığımız budur. Aslında bu
yetersiz sayı, bir taraftan vatandaşımızın işlerini görmek hususunda bizim
işimizi zorlaştırırken veya vatandaş bu anlamda hizmet almakta zorlanırken, öte
yandan da sağlık çalışanlarının ve bizzat hekimlerin işi maalesef çok
zorlaşıyor. Yani, bir hekimin önüne siz günde 10 tane
hastayı, 20 tane hastayı götürürseniz bu hekim işini kolayca yapabilir,
hastalarıyla çok daha fazla alakadar olur, onlara daha fazla zaman ayırabilir
ama sayısal yetersizlikten dolayı, sistemin önünde biriken hasta yükünden
dolayı bir hekimin önüne 40 kişi, 50 kişi, 60 kişi çıktığında, takdir edersiniz
ki, hekimlik çok daha zor yürütülen bir meslek hâline geliyor. Aslında,
yıllar boyunca bu sayının düşük kalmasında sorumlu olanların bir anlamda
hekimlerimize de bir özür borcu var. Biz, şimdi Yükseköğretim Kuruluyla yakın
görüşmelere başlayabildik bu son yönetimle beraber ve Türkiye’de hekim
sayısının artırılması konusunda hangi tedbirleri alacağız, neler yapacağız,
artık birlikte çalışabiliyoruz. Benden önceki konuşmacı arkadaşım Sayın Yıldız da ifade ettiler
-değerli milletvekili arkadaşım- elbette kaliteden taviz vermemek lazım. Yani
sayısal anlamda yeterli hekim iş gücüne ulaşmayı hedef edinirken kaliteden de
iyi eğitimden de asla vazgeçmememiz gerekiyor. Ama sonuç itibarıyla, Avrupa
ortalamasıyla kıyasladığınızda, Avrupalı ülkelerin nüfus itibarıyla, daha
doğrusu nüfusa hitap eden hekim itibarıyla yarısı kadar hekimin olduğu bir
ülkede hakikaten hepimizin işi zor, benim değerli meslektaşlarım Türk
hekimlerinin işi de zor. Ama biz Türk hekimleri olarak, bu zor hizmetin
üstesinden gelmek için fedakârca çalışmaya kuşkusuz ki devam edeceğiz. Hükûmet olarak da Sağlık
Bakanlığı olarak da hizmeti sağlık çalışanlarımızla birlikte daha da
geliştireceğimiz yenilikleri önümüzdeki dönemde de gerçekleştirmeye devam
edeceğiz. Bazı niyet okuyucularının söylemlerine, duyarsızca yapılan maksatlı
eleştirilere de aldırmadan, sağlıkçılar olarak, milletimizin hak ettiği sağlık
hizmetlerini gerçekleştirmek amacıyla yolumuza devam edeceğiz. Bugün düne göre
daha ileride olduğumuzu biliyoruz; yarınlarda ise çok daha ileride olacağımız
ümit, azim ve inancındayız. Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; müsaadenizle, burada
değerli Türk medyasına da bir mesaj vermek istiyorum: Sağlık çalışanlarının
gerçekten nasıl bir fedakârlık mesleği içinde çalıştığını hepimiz biliyoruz ve
bunu hepimiz kabul ediyoruz, ama bazen medyada sağlık çalışanlarına yönelik ön
yargılı haberlerin de çıkabildiğini görüyoruz. Yani bir yerde bir hata yapılmış
olabilir, bir yanlış yapılmış olabilir ama ön yargılı davranmamak lazım. Hele
yapılmış bir hatayı veya eksik bırakılan bir hususu bütün bir camiaya mal etmek
anlamına gelebilecek haberler, gerçekten, camiamızı, sağlıkçıları ziyadesiyle
üzmektedir. Bakınız, öyle haberler biliyorum ki ben: “Başkentin göbeğinde kırk
beş dakika ambulans bekledi.” diye bir haber yapılıyor. Sonra biz bunu
araştırıyoruz. Bugün bütün Türkiye’de 112 acil sağlık hizmetlerimiz dijital
kayıt altında yürütülüyor. Yani siz vatandaş olarak telefonu çevirdiğinizde ve
112’ye ulaştığınızda bu kayıt altına alınmaya başlanıyor. Hangi dakikada, hangi
saatte aradığınız, kiminle görüştüğünüz ve konuşmalarınız da kaydediliyor.
Böyle bir haberi, peşine düşüp araştırdığımızda… Tabii, sorumlu kişi olarak
“Acaba gerçekten, bir vatandaş bu şekilde Başkent’in göbeğinde kırk beş dakika
bekletilmiş mi, niçin bekletilmiş, nasıl olmuş?” diye biz hemen harekete
geçiyoruz ve bu haberin peşine düşüp araştırdığımızda görüyoruz ki 112
Merkezine telefon açıldıktan itibaren dört buçuk dakikada arkadaşlarımız
ambulansla olay mahalline ulaşmışlar. Şimdi, bu 112 servisinde çalışan, bu Acil Merkezde çağrı
karşılayan arkadaşlarımızın psikolojisini bir düşünün, motivasyonlarını
bir düşünün. Bu haksızlığı bu değerli insanlara yapmaya hiç kimsenin,
kanaatimce, hakkı yok. Yani kırk beş dakika… Dört buçuk dakika… İnsanın biraz
“el insaf!” diyesi geliyor. Onun için, kuşkusuz, eksikliklerin üstünü örtmeyeceğiz,
eksiklikleri tamamlamaya çalışacağız, daha iyisine gitmeye çalışacağız. Ama bu camiaya karşı ön yargılı haberlerin yapılmaması gerçekten
çok önemli. Bu anlamda, ben, sağlıkçıların gönlünde, yüreğinde herkese yetecek
bir sevginin olduğuna inanıyorum ve bunu biliyorum. Bu sevgiyi bütün toplumda
yeşertmeye çalışmamız lazım. Gerek hizmet veren sağlıkçılar açısından,
doktorlar açısından gerekse bu hizmeti alan vatandaşlarımız açısından
karşılıklı bir anlayışın, hoşgörünün ve sevgi ikliminin oluşmasına mutlaka
hepimiz katkıda bulunmalıyız ve buna değerli medyamızın da katkıda bulunacağına
inanıyorum. Hizmet aşkımız, insan sevgisine ve milletimizden aldığımız güce
dayanmaktadır. Milletimizin güvenine layık olmak için sabırla ve özveriyle
çalışmalarımıza devam edeceğiz. Hedefimiz, sağlıklı insandır, sağlıklı toplumdur ve bunun
sürdürülebilir bir hâle getirilmesidir. Hedefimiz, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” prensibinin hep diri
kalmasıdır. Böyle bir Tıp Bayramı’nda, sağlıkçıların haftasında, ben, bütün
sağlıkçı meslektaşlarım, camiamız adına yüce Meclisimize sevgilerimizi
sunuyorum ve yüce Meclisin şahsında, milletimizden de yapacağımız hizmetler
için, sağlıkçıların yapacağı hizmetler için destek beklediğimi bir kere daha
ifade ediyorum. Cana can katan değerli meslektaşlarımın Tıp Bayramı’nı kutluyor,
yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gündem dışı üçüncü söz, İstiklal Marşı’mızın
kabulünün 87’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Ali
Kul’a aittir. Buyurun Sayın Kul. (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Bursa Milletvekili Ali Kul’un,
İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı ALİ KUL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; dün,
milletimize istiklali getiren bağımsızlık savaşının fitilinin ateşlendiği yer
olan dadaşlar diyarı Erzurum’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl
dönümü kutlamalarına büyük bir coşkuyla eşlik ettik. Ben de tüm hemşehrilerimizin bu gününü kutluyorum. İstiklalimizin sembolü olan İstiklal Marşı’mızın
kabulünün 87’nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, öyle, sipariş edilerek yazılan
bir marş değil, topyekûn bir milletin canhıraş çırpınışıyla gerçekleştirdiği
kurtuluş mücadelesi sonunda milletimizin yüce duygu ve hislerine tercüman olan
ve okunduğunda herkesi duygulandıran bir marştır. Değerli milletvekilleri, bu ülke bugüne öyle, elini kolunu
sallayarak gelmedi. Bak, bugün İstiklal Marşı Şairimizi minnet ve hürmetle anarken,
şöyle sesleniyor bize: “Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan, Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan? Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu! Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu! Bu ne hicran-ı müebbed, bu ne hüsran-ı mübin... Ezilir ruh-i sema, parçalanır kalb-i
zemin! Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar! Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler! … Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler! … İşte bunlar o felaketzedeler ki, düşün! Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!” Diyor ve devam ediyor, uzun bir şiir. (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar) 12 Mart 1921 günü yedi yüz yirmiş beş
şiirin arasından seçilen İstiklal Marşımız, tüm dünyaya, milletimizin
özgürlüğe, bağımsızlığa olan aşkını ve tutkusunu âdeta haykırıyordu. Ülkenin
dört bir yanından acılı haberlerin geldiği, hatta Meclisin Kayseri’ye
taşınmasının bile gündeme geldiği bir ortamda, Gazi Mecliste kabul edilen bu
marş, milletimizin bağımsızlığa olan güçlü inancını simgeliyordu. Değerli arkadaşlarım, gelişen teknoloji bir çığ gibi milletimizin
üzerine gelişmiş ülkelerin kültür değerlerini taşıyor. 2000’li yıllar dünyada
büyük bir kültür savaşının, büyük bir kültür emperyalizminin yaşanacağı zaman
dilimleri olacaktır. Eğer milletler kendi kültür değerlerini bütün dünyaya, en
iyi biçimde tanıtma gayretinde olmazlarsa televizyon ekranları gelişmiş
kültürlerin gelişme bahtına kavuşamamış kültürlere ait programları sunmakla
meşgul olacaklardır. Ağlamakla, sızlamakla, şikâyet etmekle aydınlığa
kavuşulamayacağına iman edenlerden birisiydi Âkif ve
diyor ki: “Bırakın matemi yahu! Bırakın feryadı. Ağlamak fayda verseydi, babam kalkardı. Gözyaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz? Bari müstakbeli kurtarmaya bir azmediniz.” Değerli kardeşlerim, bu ülke bizim. Gelin, iktidarıyla
muhalefetiyle el ele verelim, müstakbeli, geleceğimizi nesillere aktarmaya
çalışalım, millî ve manevi değerlerimize sahip çıkalım. Bakın “Oh be!”
dedirtecek, sahip olduğumuz mesuliyeti ve yükümüzü sırtımızdan bir kenara koyup
“Oh be, dünya varmış!” dedirtecek, dinlenmemizi sağlayacak bir tane dostumuz
yok dünyada. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için mecburuz birlik ve
beraberlik içinde olmaya, birbirimizin kuyusunu kazmamaya, birbirimizi sevmeye,
birbirimizin acılarını paylaşmaya. Yoksa bu ülkeden neler geldi neler geçiyor. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kimler geldi, kimler gidecek! MUHARREM İNCE (Yalova) – Amerika’da Anayasa’yı tartışanlara
okuman lazım bu şiiri. ALİ KUL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yarın Tıp Bayramı’nı
kutlayacağız büyük bir coşkuyla. Gerek evlerinde gerekse hastanelerde yatan tüm
hasta kardeşlerimize huzurunuzda acil şifalar dilerken… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. ALİ KUL (Devamla) – …bu şerefli millete gerçekten gecesini
gündüzüne katarak tıp alanında hizmet eden, başta Sayın Bakanım olmak üzere,
tüm tıp camiamızın, doktorlarımızın, hemşirelerimizin, hasta bakıcılarımızın,
bu camiaya hizmet veren gönüllü kardeşlerimizin hepsinin bayramını kutluyor,
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gündem dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay katkıda bulunacaklardır. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; dün, Değerli Arkadaşımızın da gündeme getirdiği gibi,
İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabulünün 87’nci yıl dönümüydü. Ben de bu güzel olayı, onurlu olayı anarken Âkif’in duasını tekrar etmek istiyorum: “Allah milletimize
bir kez daha istiklal marşı yazma zorunluluğunu hissettirmesin.” Âkif, burada
kendisini saygı ve rahmetle anmamız gereken, sadece bir şair değil, sadece bir
yazar değil, önemli bir ahlak abidesidir. Özellikle bunun altını çizmek
istiyorum. Değerli Arkadaşım yedi yüz yirmi beş şiir arasından Âkif’in şiirinin seçildiğini söylemişti. Aslında, yedi yüz
yirmi dört şiir arasından istiklal marşı olabilecek bir şiir seçilemedi. Bunun
üzerine Âkif’e başvuruldu ve Âkif,
Ankara’nın 1921 yılının kış koşullarında, o koşullara uygun bir paltosu bile
sırtında olmamasına rağmen, bir şartla, istiklal marşı için konulmuş bulunan ve
Ankara’da o tarihlerde birkaç ev almaya uygun bulunabilecek olan para ödülünü
kabul etmeme kaydıyla bu yarışmaya bir şiir gönderdi. Şiiri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, galiba Hamdullah Suphi bey tarafından, 10 kez okunarak ve
ayakta alkışlanarak, milletimizin İstiklal Marşı kabul edildi. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Âkif’i bu yönüyle, bu
ödülü kabul etmeme yönüyle bir kez daha burada tekrar etmek ve hafızalarımıza
nakşetmek istiyorum. Bir şair olarak hafızalarımızda Çanakkale Destanı’nın
yazarı, Safahat’ın yazarı, İstiklal Marşı’mızın
şairi, ama bir ahlak abidesi olarak genç kuşaklara özellikle, yeni insanlara Âkif’in anlatılması, bu yönüyle tanıtılması gerekiyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bir küçük mutluluğu, bir buruk mutluluğu sizinle paylaşmak
istiyorum. Yıllar önceydi, Hacettepe Üniversitesi çevresinde, çocuklarımın
sağlığıyla ilgili bir kontrol sırasında birkaç saatimiz kalmıştı arada, öğlende
geçirmemiz gereken birkaç saat. Bir bahar günüydü galiba. “Hadi sizi Mehmet Âkif’in kaldığı, İstiklal Marşı Şairi’nin kaldığı eve
götüreyim.” dedim çocuklarıma. Ben de çok uzun bir zamandır, doğru düzgün
gitmemiştim. Aldım, götürdüm yedi sekiz yıl kadar önce. Aldım, götüremedim.
Götürmeye kalkıştım. Harap bitap, pejmürde bir ortam, çamur çorak; oradaki Tacettin Dergâhı’nın çevresine doğru giderken inanılmaz bir
sevimsiz ortam vardı. Şu kadarcık kızım, burasına
kadar gırtlağı dolarak, “İstiklal Marşı’nın şairine milletin verdiği ortam bu
mu?” demeye kalktı. Tuttum çocuklarımın elinden, gerisin geriye döndüm ve o gün
bugün içimde bir acı vardı. Huzurunuzda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda, Ankara’daki
özel idare, Ankara’daki yerel yönetici arkadaşlarım, özellikle Altındağ
Belediyesi çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum. Bizim Bakanlığımızın da
koordinatörlüğüyle, Vakıfların da katkılarıyla, ama bir belediye, Altındağ
Belediyesi bu işi birkaç yıldır üstlendi, dert edindi ve dün -oldukça gecikmiş
bir biçimde- Akif’e karşı bir küçük saygıyı, bir küçük vefa duygusunu yerine
getirmeye çalıştık. Şu anda o Tacettin Dergâhı’nın
çevresinde bir park oluştu, Akif’in bir anıtı oluştu, tertemiz bir mekân oluştu
ve insanlar gezerken artık Akif’i hiç olmazsa hoş bir mekân içinde
tanıyacaklar, bilecekler. Kitabeler yazıldı, şiirler yazıldı duvara. Bir kez daha söylüyorum ki çok geçtir bunlar. Çok geçtir ama hiç
olmazsa bir küçük vefa duygusu yerine getirilmiş oldu. Bundan duyduğum sevinci
-dün orada ortamı paylaştık arkadaşlarımızla- sizinle paylaşmak istiyorum. Bir küçük noktayı daha belirtmek istiyorum: Her zaman bir belli
sıfat taşımış olmak, bir belli mevki, makam taşımış olmak her konuda bilgili
olmayı sağlamıyor ne yazık ki. Bu geçmiş dönemlerde, bu yakın tarihlerde, çok
önemli sıfatlar isminin başında bulunan bazı arkadaşlarımızın çok talihsiz
açıklamaları oldu. Akif’i ardından gidilebilecek bir önder olarak nitelemeyen,
ümmetçi sıfatıyla ve ümmetçiliği de bir karalama vesilesi olarak kullanmaya
çalışan birtakım talihsiz açıklamalar oldu. Şunu söylemek istiyorum: Akif’in dünyasının tamamen dışından ama
Türk şiirinin, Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisi Nâzım Hikmet,
Kurtuluş Savaşı Destanı’nda, dün de söyledim bunları, o törende: “Âkif inanmış adam, bir büyük şair.” diyor. Bu niteleme, Âkif’in dünyasının tamamen dışından bir başka edebiyatçının
yaptığı niteleme. Âkif’in şairliği
tartışılmaz ama Âkif’in inanmışlığı, hiçbir zaman,
yüzü geçmişe dönük bir inanmışlık, hurafeye dayalı bir anlayış, hiçbir zaman
donmuş, durağan bir anlayış değildi. Asrın idrakine İslam’ı söylemeyi telaffuz
eden bir reformist, bir ilericiydi Âkif ve
toplumumuzun inançlarıyla kavga etmeden, toplumumuzun hayatını; sadece bizim
toplumumuzun değil, bir insanlık ülküsüyle, bir inanç ülküsüyle yaşadığımız
coğrafyanın hayatını ileriye götürmeyi dert edinmiş bulunan büyük bir
mütefekkirdi. Bilmeden eğer yapılmış bir hataysa bağışlıyorum, bilerek yapılmış
bir hataysa bu vesileyle şiddetle kınıyorum. Âkif’i rahmetle
anıyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Biz de Âkif’e Allah’tan rahmet
diliyoruz. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A)
Önergeler 1.- Mardin Milletvekili Emine
Ayna’nın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/34) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. 11.3.2008 Emine
Ayna Mardin BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: B) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un uygulanmasında
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 5233 sayılı “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun”un uygulanmasından kaynaklanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98,
İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ve talep ederiz. 1) Hasip Kaplan (Şırnak) 2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan (Iğdır)
15) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 16) Akın Birdal (Diyarbakır)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli)
20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: "Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
hakkında Kanun" 17 Temmuz 2004 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yasa gerek tasarı aşamasında gerekse de yasalaştıktan sonra önemli ve
çoğunlukla haklı eleştirilere maruz kalmıştır. Uygulama yönetmeliği 04.10.2004
tarihinde çıkarıldı. 5442, 5562 ve 24.05.2007'de kabul edilen 5666 sayılı Yasa
ile sonuçlandırma süreleri uzatılmıştır. Valiliklere yapılan başvurular havale, evrak kayıt gibi bürokratik
işlemlerle, İl Özel İdaresi'nde kurulan Komisyonlarda uzun süre bekletilmektedir.
Ciddi personel ve teknik donanım eksikliği bulunmaktadır. Sekreterya
odaları dosya yığınları ile doludur. Sistemli ve istekli bir çalışma
yapılmamaktadır. En basit hukuksal sorunlarda bile ancak personelle muhatap
olunabilmekte, açıklama ve anlaşma konularında önemli sorunlar yaşanmaktadır. Keşifler sırasında sulak ve geniş arazileri olan köylerde arazi
miktarının sınırlandırılması (kota) olmaktadır. Valiliğin talimatı ile
araziler, olayların henüz çıkmadığı bir tarih olan 1952 memleket haritası
dikkate alınarak, neye göre hesaplandığı bilinmeyen bir hesaplama ile arazi
miktarının belirlenmektedir. Mevcut ekilebilir arazinin yalnızca 4/1'i dikkate
alınmaktadır. 2003 tarihinde köye dönüş sonrası inşa edilen yerler dikkate
alınmamaktadır. Gayrı menkul zararları için "Yapı Denetim Komisyonu
Başkanlığınca" her yıl yayınlanan yaklaşık birim fiyatları
uygulanmaktadır. Ancak; uygulama birliği olmadığı gibi farklı takdirler
yapılmaktadır. Çiftçilik yapan başvurucuların mülkiyete ulaşamama, arazi, bağ
ve bahçelerinden yararlanamama, geçim kaynaklarından mahrum kalma durumları
tespit edilmemektedir. Keşif yapılan başvurular yıllarca bekletilmektedir. Göçe zorlanan kirada kalan, kira zararlarını belgelemeyenler
dikkate alınmamaktadır. Yakılan evler için, keşifler esnasında yanık izleri
tespit edilmesine, soruşturmalarla sabit olmasına rağmen eşya zararları
karşılanmamaktadır. AİHM'in önündeki
binlerce dosyadan mahkum olmamak için Hükümet bazı
dosyaları göstermelik sulh ile sonuçlandırmış, istediği yönde kararlar çıkınca
da başvurucular için büyük mağduriyet doğuran uygulamalara imza atmıştır. AİHM
den dönen karar aşamasında ki 1.500 dosya hâlâ bekletilmektedir. Başvuruların
yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılacağı düzenleme altına
alınmış ancak, sonuçlandırılmamıştır. Komisyonlarda çalışma usulleri ile ilgili ciddi sorunlar
yaşanmakta, başvurular yanıtsız kalmaktadır. Başvurucular ve avukatlarından
bazı kişilerce suç teşkil eden çıkarlar talep edilmektedir. Çıkar sağlanan
dosyalar öne alınabilmektedir. Başvuruların başvuru tarihine göre incelemeye
alınması gerekirken hangi sebeplerle bekletildikleri anlaşılamamaktadır.
Komisyonlar üzerinde etkin bir denetim sağlanamamaktadır. Kadın başvurucular için eşlerinin noter onaylı muvafakatları,
sabıka kaydı talep edilmekte, başvurucuların arazi dönümleri, uçuş haritaları
ile ormanlık arazi olduğu gerekçesi ile ya düşürülmekte ya da hiç hesaba
katılmamaktadır. Sulhname imzalanan
dosyalar bekletilmekte, örneği avukatlara verilmemekte, İçişleri Bakanlığı'ndan
geç ödenek talep edilmekte, ödeneğin geç çıkarılması sonucu mağdur edilmekte,
gecikme faizi uygulanmamaktadır. Köy boşaltmalarda, güvenlik güçlerinden belgeler istenmekte,
askeri makamların ifade ve beyana çağırdığı başvurucular ve muhtarlar sorulan
sorularla zor durumda bırakılmakta, üstü örtülü olarak tehdit edilmektedir. İçişleri Bakanlığı 24.09.2007 tarihinde, 274.359 başvurunun
yapıldığını, 87.665’inin sonuçlandığını, İdari yargıda 4.547 dava açıldığını
331.988.084.80 YTL ödeme yapıldığını açıklamıştır. AİHM’den
dönen 1.500 dosyanın sonuçlandırıImadığı dikkate
alınacak olursa yeniden binlerce başvurunun yapılacağı görülmektedir. 2008
bütçesine ayrılan ödeneğin çok az olması nedeniyle başvuruların sonuçlanmasının
uzayacağı görülmektedir. Bu nedenlerle TBMM Araştırma Komisyonunun kurularak sorunun bütün
yönleriyle araştırılması gerektiği inancındayız. 2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu ve 22 milletvekilinin, Kastamonu başta olmak
üzere tarihî ve kültürel varlıklarımızın araştırılarak etkin korunması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/151) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde mevcut tarihi ve kültürel varlıklarımız izinsiz ve kaçak
kazılarla tahriple yok edilmektedir. Başta Kastamonu'daki tarihi ve kültürel varlıklarımız olmak üzere,
ülkemiz içinde ve dışında kültürel varlıklarımızın tespiti ve korunmaları için
alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İç
tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu) 2) Mahmut Dede (Nevşehir) 3) Nurettin Akman (Çankırı) 4) Zekeriya Aslan (Afyonkarahisar) 5) Nuri Uslu (Uşak) 6) İsmail Özgün (Balıkesir) 7) Ahmet Aydoğmuş (Çorum) 8) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray) 9) Enver Yılmaz (Ordu) 10)Mehmet Emin Ekmen (Batman) 11) Mehmet Erdem (Aydın) 12) Ramazan Başak (Şanlıurfa) 13) İsmail Bilen (Manisa) 14) Ayhan Sefer Üstün (Sakarya) 15) Öznur Çalık (Malatya) 16) Murat Yıldırım (Çorum) 17) Selami Uzun (Sivas) 18) Mehmet Alp (Burdur) 19) Haydar Kemal Kurt (Isparta) 20) Bayram Özçelik (Burdur) 21) İsmail Hakkı Biçer (Kütahya) 22) Cafer Tatlıbal (Kahramanmaraş) 23) Ahmet Erdal Feralan (Nevşehir) Gerekçe: Sit alanları, ülkemizin kültür ve tabiat varlıklarını koruma
altına alarak gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca Kültür Bakanlığınca tespit edilir ve
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları kararıyla tescil edilir. Sit,
2863 sayılı Kanunda "tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli
medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devrin sosyal, ekonomik, mimarı ve
benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihî
hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile
korunması gereken alanlarıdır" şeklinde tanımlanmıştır. Ülkemizde
arkeolojik, doğal, kentsel, tarihîı ve diğer olmak
üzere, beş türde sit alanı bulunmaktadır. Bakanlık tarafından tespit edilen bölgelerde kurulan koruma
kurulları, sit alanlarının tescilinin yanında, kültür ve tabiat varlıklarının
gruplandırılması, koruma alanlarının tespiti, geçiş dönemi yapı şartları,
koruma amaçlı imar planları ve değişikliklerin onaylanması, korunması gerekli
taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil
kayıtlarının kaldırılması, koruma alanlarıyla ilgili uygulamaya yönelik
kararların alınması gibi görevleri üstlenmektedir. Sit alanlarının tespitinde temel amaç, kültür ve tabiat
varlıklarımızın korunması olmakla beraber, uygulama neticelerinin bu amacı
temin edemediği görülmektedir. Örneğin birçok medeniyete beşiklik yapmış Kastamonu'da, 1 inci
derecede arkeolojik sit alanı olan Kastamonu ve Ağlı Kaleleri, Pınarbaşı
İlçesi'ndeki Ilgarini Mağarası gibi tarihî ve
kültürel varlıklarımız, yetkili organlardan usulüne uygun izin alınmadan veya
kaçak kazılarla orijinalliği bozulmakta veya telafi edilemeyecek şekilde tahrip
edilmektedir. Bu kabil örneklere ülkemizin birçok yerinde rastlamak mümkündür. Sonuç olarak, buradan hareketle başta Kastamonu'daki tarihi ve
kültürel varlıklarımız olmak üzere ülkemiz içinde ve yurt dışında korunması
gereken tarihi ve kültürel varlıklarımızın yeterince korunabilmesi, öncelikle
bu değerlerimizin tespiti, yanlış uygulamalardan kaynaklanan tahriplerin
önlenmesi, bilimsel uygulamaların önünün açılması ve alınması gereken diğer
önlemlerin belirlenmesiyle mümkün olacaktır. Bu amaçla, kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması ve bu amaca
yönelik sit alanı uygulamaları ile sit alanlarına yapılan usulsüz ve yetkisiz
müdahalelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması ve mevcut
durumun tespiti, kültür ve tabiat varlıklarımızın geleceğe taşınmasını
sağlayacaktır. 3.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/152) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1990 yılından başlamak üzere günümüze kadar halen devam etmekte
olan ve kamu oyunda "faili meçhul
cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla Anayasa'nın
98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis
Araştırması" açılmasını saygılarımla arz ederiz. 1) Pervin Buldan (Iğdır) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van) 5) Emine Ayna (Mardin) 6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş) 12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 14) Gültan Kışanak
(Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: Ülkemizde 1990 yılından sonra siyasi nitelikli olduğu tespit
edilen ve "faali meçhul" olarak adlandırılan cinayetler işlenmeye
başlamıştır. Belli güç odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu sayısı onbinleri bulan, çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş
adamı ve daha birçok yurttaşımız katledilmiştir. İşlenen bu cinayetler Türkiye
Büyük Millet Meclisinin de bazı üyelerini hedef almış ve bunun sonucunda
Milletvekili Sayın Mehmet Sincar katledilmiştir.
Susurluk skandalı ve ardından Şemdinli olayı da bu cinayetlerin ucunun devlet
güçlerine kadar uzanan bağlantılarının varlığını ortaya koymuş ancak bu olaylar
yeterince araştırılmamış olaylar âdeta kendi haline terk edilmiştir. Susurluk
olayının üzeri örtülmüş araştırma sonuçları sansürlenerek kamuoyuna
açıklanmıştır. Şemdinli olayını araştırmak üzere TBMM bünyesinde kurulan
araştırma komisyonunun raporu ise saklı tutulmuş kamuoyuna açıklanmamıştır.
Devletin ve hükümetin bu tutumu "faili meçhul" cinayetlerin devam
etmesine olanak sağlamıştır. Ülkemizde, karanlık bırakılan güçler tarafından hâlâ cinayetler
işlenmektedir ve bu cinayetlere en son kurban verilen yurttaşımız da değerli
gazeteci-yazar Hrant Dink'tir.
Yeterince araştırılmadığı için, uzun yıllardır devam etmesine ve binlerce
vatandaşımız bu şekilde katledilmesine rağmen yüzeysel ve göstermelik
yargılamalar yapılmış, ülkemizde faili meçhul bırakılmış cinayetler hususunda
adalet tecelli etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülen onlarca
davada Türkiye yüzbinlerce avroluk maddi tazminata
mahkûm edilmiştir. Ancak bu sadece ülkemizin "faili meçhul"
cinayetlerin bedeli olarak ödediği maddi bedeldir. Fakat ülkemiz, esas bedeli
bu cinayetlerle daha çok acı yaşayarak ve kaos
ortamına sürüklenerek ödemektedir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve
kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ
sayısı onbinleri bulan cinayetlerin aydınlatılmamış
olması; kardeşçe yaşamı, demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız
kılmaktadır. Ülkemizin cinayetlerle geçen karanlık tarihi aydınlatılmadan ne
bizim için ne milyonlarca yurttaşımız için ne de çocuklarımız için bu ülke
güvenle yaşadıkları bir ülke olamayacaktır. Ve ülkemiz karanlık güçlerin gölgesi
ve korkusu altında yaşamaya mahkûm olacaktır. Aydınlık bir gelecek için faili
meçhul kalmış cinayetlerle kararan ülke tarihi aydınlatılmalıdır. Bu konuda
Türkiye Büyük Millet Meclisi esas sorumluluğu taşımaktadır. En son düzenlenen
"Ergenekon operasyonu" birçok karanlık bağlantıyı ortaya çıkaran
olumlu bir gelişmedir ve devletin yasa dışı faaliyetlerde bulunan güçleri ve
failli meçhul kalan siyasi cinayetlerin sorumlularını ortaya çıkarması
açısından tarihi bir fırsat sunmaktadır. Nitekim ortaya çıkan bağlantılar bunu
ortaya koymaktadır. Tam da bu süreçte bu cinayetleri işleyen güç odaklarının ve
bağlantılarının Meclisimiz tarafından araştırılması tarihi zorunluluk olmakla
beraber olayların aydınlatılması açısından oldukça büyük fayda sağlayacaktır. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. 1’inci maddeyi okutuyorum: SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE
SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 10 uncu
maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir. “Yurt dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarıyla ilgili
seçim işlerini yönetmek üzere Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı Yurt Dışı Merkez
İlçe Seçim Kurulu oluşturulur. İhtiyaç duyulması halinde birden fazla yurt dışı
merkez ilçe seçim kurulu teşkil edilebilir.” BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın; şahısları adına
İstanbul Milletvekili Güldal Akşit,
Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş, Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut, Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz, Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın söz talepleri vardır. İlk söz Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili
Osman Özçelik’e aittir. Buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın başkan, değerli
milletvekilleri; yarın 14 Mart Tıp Bayramı, bir sağlık meslek grubu mensubu
olarak ben de meslektaşlarımızın tıp bayramını kutluyorum. Tıp Bayramı’ndan iki
gün sonra da Halepçe katliamı, kimyasal silahlarla
binlerce Kürt’ün katledildiği Halepçe katliamı. Bu
vesileyle, tüm kimyasal silahları, kitle imha silahlarını üretenleri ve
kullananları protesto ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (x)
110 S. Sayılı Basmayazı 27/02/2008
tarihli 70’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Demokrasi, halkın bizzat kendisini yönetmesi olarak kabul edilir.
Giderek artan nüfus karşısında ülke yönetiminin halkın bizzat kendisi
tarafından doğrudan yönetimini olanaksız kılması üzerine, temsilî
demokrasi kavramının sosyolojik bir olgu olarak toplumsal yaşamda yer almasına
neden olmuştur. Temsilî demokrasi, seçim kavramını
gündeme getirmiş ve seçim hukuku toplumsal yaşamda özgün bir yer almıştır. Gelişmiş demokratik ülkeler seçim hukukunda seçmenler ve
temsilciler açısından eşitlikçi ve adaletli olmaya özen gösterirken, seçimlerin
serbest, eşit ve özgür bir şekilde yapılmasının koşullarını yaratma ve bu
sınırları genişletme konusunda büyük bir çaba sarf etmektedirler. Demokratik
ülkeler temsilde adalet, yönetimde istikrar dengesini titizlikle sağlamaya
çalışırlar. Yine demokratik ülkelerde katılımcı demokrasi gereği tüm siyasi
düşüncelerin açıkça ifade edilebilmesi ve örgütlenmesine olanak sağlanmakta,
toplumun tüm kesimlerinin en yaygın biçimde yönetime katılımını sağlayıcı
önlemler alınmaktadır. Siyasi düşüncenin en üst boyutta örgütlenmesi siyasi parti
örgütlenmesidir. Temel hukuk kuralları çerçevesinde kalmak ve şiddet unsuruna
yer vermemek üzere siyasi partiler bir etnik yapıya, bir inanç grubuna, bir
toplumsal kategoriye, bir felsefi görüşe dayalı olarak ve ideolojik olarak
kurulabilirler. Siyasi partiler demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez
unsurları olarak kabul edilirler. Yasal, demokratik siyasi partilerin temel
hedefi, programlarında belirttiği ve kamuoyuna açıkladıkları dünya görüşleri ve
yönetimdeki öncelikleri doğrultusunda ülke yönetiminde söz sahibi olurlar.
Siyasi partileri ve kadrolarını bağlayan, program, tüzük ve kamuoyuna
açıkladıkları görüşleridir. Ne kişiler ne de siyasi partiler, niyetleri
sorgulanarak demokratik yaşamdan ve ülke yönetiminden uzak tutulamazlar. Gerek ekonomik açıdan gerekse geliştirilen demokratik
kazanımlar açısından geri kalmış ülkelerde başta etnik sorunlar olmak üzere,
inanç sorunu, sınıflar arası çelişkiler sorunu, bölgeler arası kalkınmadaki
dengesizlik, gelir dağılımındaki haksız ve ölçüsüz paylaşım gibi temel sorunlar
yanında, vatandaşların eğitim, sağlık, konut, iş güvencesi gibi sorunları
çözümsüz kalmakta, toplumsal barış ve huzur büyük bir istikrarsızlık
göstermektedir. Yani kalkınmanın
temel dinamiği demokratikleşmedir. Antidemokratik yönetimlerde farklı düşünce ve bu düşüncelerin
örgütlenmesi zararlı akımlar olarak görülür. Özgürce örgütlenemeyen düşünce
yeraltına iner. Özgürlüğün bulunmadığı ve şiddet uygulanarak düşüncenin
bastırıldığı ortamlarda karşı şiddet doğar. Antidemokratik yönetimler şiddeti
gerekçe göstererek hak ve özgürlükleri kısma konusunda bir gerekçe bulmuş
olurlar. Antidemokratik yönetimlerde yine, yönetimce kontrol edilebilir bir
şiddet, düzeni sürdürmelerine olanak sağlayan bir araç olarak görülür ve âdeta
teşvik edilir. Bu nedenle, toplumsal barışın sağlanması için sunulan demokratik
çözüm önerilerine kendilerini kapalı tutarlar. Bu tür ülkelerde sistemden
beslenen partiler de sistemin devamından yana her türlü çabayı gösterirken, hak
ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesinden, toplumsal sorunların demokratik
yollardan çözümünden yana olan siyasi partiler ve sivil kuruluşlar arasında
büyük bir çatışma vardır; bu çatışma, statükonun
devamından yana olanlarla, değişim, dönüşümden yana olanlar arasındadır. Ne
yazık ki, Türkiye’de, kuruluşundan günümüze kadar bu çatışmalı süreç yaşanıyor,
gelişmiş demokratik bir düzene ne yazık ki henüz ulaşılamadı. Demokratikleşme çabalarının önündeki en büyük engel, askerî
vesayetler, askerî darbeler ve bu darbelerle oluşturulan sistemin yarattığı
bilinç çarpıtmasıdır. Ülke, üç askerî darbe, birçok darbe girişimi ve
muhtırayla karşılaştı. Askerî darbelerin en ağırı 12 Eylül darbesidir. Topluma
baskı uygulanarak bir anayasa kabul ettirildi, antidemokratik anayasanın
kısıtlayıcı hükümleri tüm hukuk sistemine yerleştirildi, tüm hukuk sitemine
işlendi. İşte bugün bir köşesinden düzeltmeye çalıştığımız seçim mevzuatı, bu dönemin
ürünüdür. Anayasa tümden değiştirilmeden, evrensel hukuk ilkelerine uyumlu,
sivil, demokratik bir anayasa hazırlanmadan, hukuk sisteminde yapılacak kısmi
düzenlemelerle demokratik bir ülke yaratılamayacağı açıktır. Seçim mevzuatı, antidemokratik hükümlerle donatılıdır. Temsilde
adalet, yüzde 10 genel seçim barajıyla engellenmektedir. Bugün, Avrupa
Birliğine üye ve aday olan ülkeler arasında seçim barajı en yüksek olan ülke
Türkiye’dir. Fransa’da, Hollanda’da, İrlanda’da, İngiltere’de, İspanya’da, Portekiz’de,
Finlandiya’da, Malta’da, Kıbrıs Rum Kesimi’nde seçim barajı yoktur, sıfırdır;
Danimarka’da yüzde 2, Yunanistan’da yüzde 3’tür; bazı ülkelerde yüzde 4 ve 5
oranını aşmamaktadır, en yüksek baraj, Almanya’da yüzde 5’tir. Ancak Almanya’da
dar bölge seçim sistemi uygulandığından, ülke 299 dar seçim bölgesine ayrılmış
ve Federal Parlamentonun 598 üyesinden 299’u dar bölgelerden -her bölgeden 1
milletvekili seçilmek üzere- seçilmekte, diğer 299 üye de genel listeden, her
siyasi partinin aldığı oy oranında parti listelerinden seçilmektedir. Eğer bir
siyasi parti dar bölgelerin üçünde birinci parti olmuş ve 3 milletvekili
kazanabilmişse -yüzde 5 barajını aşmamış olsa bile- baraj dikkate alınmamakta
ve 3 kişi seçilebilmektedir. Türkiye’de yüksek seçim barajının Kürt sorunu bağlamında ele
alındığı ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle Parlamentoda temsilini engellemeye
yönelik olduğu gizlenmiyor artık. Yüksek orandaki seçim barajıyla Türkiye'nin
taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin
25’inci maddesi ihlal edilmektedir. Muhalefette iken seçim barajının
kaldırılması veya makul seviyelere indirilmesi için çaba gösteren siyasi
partiler, parlamentoya geldikten sonra bu taleplerinden vazgeçmektedirler. Partimiz Demokrat Toplum Partisi, genel ülke barajı nedeniyle 22
Temmuz seçimlerine bağımsız adaylarla katılmak zorunda kalmış, temsilimizin
asgari düzeyde gerçekleşmesi için yapılan yasal değişiklikler ve tüm
engellemelere rağmen Parlamentoda bir grup kuracak kadar halk desteği bulmuştur.
Yaklaşık sekiz aydan beri Parlamento çalışmalarına, yasama faaliyetlerine
katılıyoruz. Yapıcı, demokratik muhalefetimizi büyük bir sorumlulukla yerine
getiriyoruz. Partimiz, yıllardır dili, kültürü, tarihi ve nihayet varlığı inkâr
edilen Kürt halkının, ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan emekçiler ve
diğer toplumsal kategorilerin, farklı inanç gruplarının, Alevilerin, samimi,
gerçek Müslümanların ve diğer azınlıkların sorunlarına çözüm arayan ve onların
sözcülüğünü yapmaya çalışan bir partidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Partimiz, mevcut statükoya
karşı değişim ve dönüşümden yana tüm muhalefet dinamikleriyle yakın dostluk ve
demokratik iş birliği içinde, toplumsal muhalefetin en kitlesel gücü
konumundadır. Toplumsal, tarihsel gerçekliğe aykırı oluşturulan resmî söylemi
ve ezberleri bozan bir partiyiz. Kokuşmuşun, köhnemişin, çürümüş değerlerin,
uluslararası hiçbir itibarı ve değeri kalmamış resmî söylemin karşısında
yeniyi, çağdaşı, moderni temsil ediyoruz. Şimşekleri üzerimize çekmemizin
nedeni budur. Statükocuların nefretini kazanma pahasına, bedeller ödeme
pahasına yeniyi ve doğruyu savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz. Bu nedenle
partilerimiz kapatılmakta, bu nedenle partilerimizin Parlamentoda temsilini
engelleyici yasal hükümler yürürlükte tutulmaktadır. Sevgili milletvekilleri, yurt dışı seçmenlerin oy
kullanabilmelerini sağlayıcı yasal düzenlemeyi olumlu bulmakla birlikte
yetersiz buluyoruz. Biz, değişiklik önergelerimizle, önerilerimizle yasanın
güçlenmesi çabası içinde olacağız. Değişikliklerin yapılması durumunda tabii ki
yasayı destekleyeceğiz. Umarım iyi bir yasa oluşur. Hayırlı uğurlu olsun
diyorum şimdiden. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın. Sayın Yalçın, buyurun efendin. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri
ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu kürsüde, iki gündür İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yılı münasebetiyle çok veciz
sözler ifade edildi, güzel şiirler okundu ve bütün konuşmacılar, ortaklaşa
olarak, rahmetle andığımız Âkif’in o muhteşem duasını
tekrarladı. Biz de bu duaya katılıyoruz “âmin” diyoruz ancak
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni anayasasının henüz Türkiye’de müzakereye açılmadan
Amerika’da belli odaklara takdim edildiği, Güneydoğu paketi olarak takdim
edilen paketin Türk kamuoyunda müzakereye açılmadan Amerika’daki basın
kuruluşlarına takdim edilmesiyle İstiklal Marşı’mızın
kabulünün aynı günlere gelmesini çok hazin bir tecelli olarak
değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, aynı zamanda, başka konuşmacılar da ifade
ettiler, yarın malum 14 Mart Tıp Bayramı olması sebebiyle biz de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bütün tıp camiasının bayramını tebrik ediyor,
sorunlarının en kısa zamanda çözüme kavuşturulmasını da temenni ediyoruz. Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın genel seçimlerde oy kullanabilme imkânını
genişleten bu tasarıyı heyecanla, mutlulukla destekliyor ve çok da
önemsediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Bir demokrasinin temel niteliklerinden
birinin iktidarın serbest seçimlerle belirleniyor olması hepinizin malumudur.
Ne var ki bugüne kadar en temel haklardan olan seçme hakkı özellikle yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından yeterince kullanılabilir hâle
getirilememiştir. Dünyanın farklı ülkelerinde hayatını kazanma, eğitimini
sürdürme gibi amaçlarla 6 milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı bilinmektedir.
Bu vatandaşlarımızın 4 milyona yakınının seçmen olduğu ve sadece Almanya’da 3
milyona yakın insanımız yaşamakta iken bu vatandaşlarımızın 2 milyona yakınının
da seçmen vasfı taşıdığı rakamlardan anlaşılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, görüldüğü üzere neredeyse, dünyada Türk’ün
olmadığı memleket bulunmamaktadır. Bu rakamlardan anlaşıldığı gibi bu tasarı
doğrudan ve dolaylı olarak milyonlarca vatandaşımızı ilgilendirmektedir ve
neredeyse, ülkemiz seçim çevreleriyle kıyaslandığında yurt dışı en büyük seçim
çevrelerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın milletvekilleri, önceki hükûmetler
döneminde de yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanabilmesi için çalışmalar
yapılmış, kısmi iyileştirmeler sağlanmışsa da vatandaşlarımızın yaşadığı
ülkelerin tavrı ve teknolojik gelişmelerin yetersizliğine bağlı sebeplerle
bugüne kadar bu ölçüde kapsamlı bir çalışma imkânı bulunamamıştır. Yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız, uzun yıllar yabancı memleketlerde hayat mücadelesi
verirken başka bir kültürün taklitçisi olmak yerine kendi öz kültürünü devam
ettirmeyi seçmiş ve hatta önemli bir kısmı belki burada ihmal ettiği millî ve
manevi değerlerimize daha fazla değer veren bir anlayışa sahip olmuştur. Bu
vatandaşlarımız, zor şartlarda verdikleri hayat mücadelesinden elde ettikleri
kazançların önemli bir kısmını kendi memleketlerine yatırım olarak sarf ederken
tatillerini de ülkemizde geçirmeyi bir alışkanlık hâline getirmişlerdir. Ne var ki, yurt dışında yabancı, Türkiye’de Almancı olmaktan
kurtulamayan bu vatandaşlarımız, bir dönem işçi şirketleri adı altında
dolandırılmış, bir dönem bankerlik furyası adı altında dolandırılmış, son
yıllarda da yüksek kâr ve cennetten bahçeler vaat eden malum holdingler
tarafından dolandırılmıştır. Son zamanların modası, değerli milletvekilleri, bu
sefer de hayır kurumları eliyle bu vatandaşlarımız dolandırılmaya devam edilmek
istenmektedir. Ne yazık ki, doğdukları topraklara, ait oldukları millete vefa
ve bağlılık duygusunu artırarak sürdüren bu kardeşlerimizin ülkemize olan
güvenleri bu olaylar sebebiyle zedelenmiş, bu holdinglerle aynı paralelde
siyaset yapanlar, vatandaşlarımızın mağduriyetine çare aramak yerine
vatandaşlarımızı “Paranı verirken bana mı sordun?” diye azarlayabilmişlerdir.Yurt
dışındaki vatandaşlarımız yaşadıkları bu derin hayal kırıklığı sonucu ne yazık
ki ülkemize daha az gelir olmuş ve neredeyse yatırımlarını ülkemize getirmekten
çekinir hâle gelmişlerdir. Sayın milletvekilleri, ne yazık ki, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız uzun zamandır dozunu artırarak devam eden ırkçı saldırılara da
hedef olmaktadır. Demokrasinin beşiği olarak kendisini takdim eden İngiltere’de
ırkçı çetelerin saldırıları sonucu 2007 yılında kimi rakamlara göre 4, kimi
rakamlara göre 8 ve kimi rakamlara göre daha fazla vatandaşımız sadece Türk
oldukları için öldürülmüşlerdir. Türklerin en çok yaşadığı Almanya’da ne yazık ki ırkçı saldırılar
hızla sürmekte ve özellikle Türklerin ev ve iş yerleri arka arkaya yakılmakta
ve âdeta saldıralar tek merkezden yönetiliyormuş gibi artarak devam etmektedir.
Çoğu çocuk 9 vatandaşımızın diri diri yakılarak
öldürülmesi hafızalarda derin izler bırakmıştır. Son olarak bir vatandaşımızın
da sığındığı karakolda dövülerek öldüğü haberleri ve üstelik darp olmadığına
ilişkin şaibeli raporlar, ırkçı saldırılara maruz kalmış vatandaşlarımızın
güvenlik güçlerine olan inancını da önemli ölçüde sarsmış bulunmaktadır. Son zamanlarda İngiltere vatandaşlarımızı farklı yollarla ülke
dışına göndermeye başladığı gibi, Almanya ise antidemokratik Göç Yasası gibi
düzenlemelerle vatandaşlarımızın yaşamlarını zorlaştırmakta, aileleri bölmekte
ve “entegrasyon” adıyla asimilasyon politikaları
uygulamaktadır. Sayın milletvekilleri, üzücü olan, yurt dışındaki vatandaşlarımıza
yapılan bu insanlık dışı muameleler karşısında devletimizden gereken ilgi ve
desteği bulamayan vatandaşlarımızın âdeta terör örgütlerinin ve devletimiz ve
milletimizin aleyhine çalışan grupların kucağına itildiği gerçeğidir. Daha da
üzücü olan, bu insanlık dışı olaylar, işlendikleri ülke medyasında neredeyse
sansüre tabi tutulurken, ülkemizdeki medya kuruluşlarında ise milletimize
iftira edenler daha çok yer bulabilmektedir. Diri diri yakılan minicik yavrularımızın
hesabını soramayan devletimizden Almanya, bir İngiliz kızının ırzına tacizden
tutuklu vatandaşının tutuklanmasının hesabını sormaktadır. Hem kendi medyamızda
hem Alman medyasında bir tecavüz zanlısı, âdeta kahraman gibi takdim edilebilmektedir.
Sayın milletvekilleri, yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen
dünyanın neresinde olursa olsun bütün Türkler için Türkiye, bir kutup yıldızı
gibi parlamakta ve yol göstermeye devam etmektedir. Bu yasa tasarısıyla, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımıza da gümrük kapılarında var olan oy kullanma
imkânı, sandık kurulması, elektronik posta ve mektupla oy kullanmak şeklinde
genişletilmektedir. Bu suretle, yurt dışında memleketinden uzak, bayrağının
gölgesine hasret vatandaşlarımız, Türkiye’yi büyüklüğüyle orantılı
yönetebilecek, milletimizle devletimizin varlık, birlik ve bekasını bütün
varlığından üstün tutan, meşruiyetini yurt dışındaki vatandaşlarımıza eziyet
eden odaklardan değil, milletimiz ve milletimizin değerlerinde arayan,
milletimizin varlıklarını milletimiz düşmanlarına peşkeş çekenlere dur diyecek,
cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünde Türkiye’yi lider ülke idealine
taşıyacak bir iktidara oy verebilme imkânına kavuşacaklardır. İşte o zaman, nüfusumuzun olduğu yerde nüfusumuz da olacaktır. Bu duygularla, dünyanın dört bir yanında yüreği vatan, millet,
bayrak sevgisiyle dolu kardeşlerimize selam ediyor, tasarının hazırlanmasında
emeği geçenleri tebrik ediyor, yasanın yurt dışındaki vatandaşlarımıza,
ülkemize, aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel. Sayın Yüksel buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde görüşlerimi sunmak
üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bugün, burada, yoğun olarak yurt dışına iş gücü göçünün yaşanmaya
başladığı 1960’lardan beri kanayan bir yarayı tedavi etmek için bir araya
geldik. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan vatandaşlarımızın
yanı sıra yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da aynı ölçüde seçme hakkının
tanınmasını öngören bu kanun tasarısını oylamak için buradayız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının -gerek yurt içinde gerek yurt
dışında yaşasın- seçme ve seçilme hakkı, kaynağını Anayasa’dan alan en temel
siyasi bir hak ve özgürlüktür. 23/7/1995 tarihli ve
4121 sayılı Kanun’ Hemen tüm partiler, seçimlere giderken ya da yurt dışı
ziyaretlerinde, oy vermenin bir yurttaşlık hakkı olduğunu, o nedenle gerekli
düzenlemelerin en kısa zamanda yapılacağını söylemişlerdir, ama sözlerini
maalesef tutmamışlardır. Konuya ilişkin sonuç getirmeyen iki girişimi hatırlayacak olursak,
bunlardan ilki, 1987 seçimlerinde gümrük kapılarında oy kullanılmasına ilişkin
düzenleme, ikincisi de -biraz önce bahsettiğim- 23/7/1995
tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile yurt dışındaki yurttaşların seçme
hakkının anayasal güvence altına alınması idi. 1987 seçimlerinden itibaren uygulanan gümrüklerde oy kullanma
yöntemi soruna hiçbir şekilde çözüm getirmedi. 1987’de Türkiye’ye tatile gelmiş
vatandaşların 50 bin kadarı oy kullanabildi. 2002’de yapılan son genel
seçimlerde bu sayı ancak 114 bine çıktı. Ama yapılan araştırmalar, hâlen yurt
dışında seçme, seçilme haklarına sahip yurttaşlarımızın sayısının 2,5 milyon ve
hatta daha fazla olduğunu gösteriyor. Kullanılan oy ile seçmen sayısı
arasındaki uçurumu dikkate aldığımızda, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
ülkemiz yönetimine katılımının da ne kadar az olduğu görülmektedir. Oysa, Türkiye, 5,2 milyonu Avrupa Birliği sınırları içinde
bulunan, dünyadaki 6,5 milyon soydaşıyla Çin, Hindistan ve İsrail’in ardından
ülkesi dışında kendisiyle soy ve/veya vatandaşlık bağına sahip dördüncü büyük
ülke konumunda. Bu vatandaşların, yurttaşı oldukları ülkede temsil edilme
haklarının ellerinden alınması demokrasinin hiçbir unsuruyla bağdaşacak
nitelikte değildir. Bu sistem, katılımcı demokrasinin AB ülkelerinde kabul
gören temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bakınız, Almanya başta olmak
üzere, geçtiğimiz yıllarda Avrupa ülkelerinin birçoğunda hiçbir sorun olmadan
kendi başkonsolosluklarında veya mektupla oy kullanabildiler. Çağdaş, katılımcı demokrasilerde yurttaşların seçimler yoluyla
yönetime katılım haklarının ne derece garanti alındığı, o ülkede uygulanan
demokrasinin kalitesini de gösterir. Diğer yandan, ülkemiz yönetimine yabancı
ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın iradesini yansıtmamamız vatandaşlarımızın
yabancılaşmasına da neden olabilmektedir. Bizler nasıl Türk ekonomisine bu
vatandaşların katılımlarını bekliyorsak, temsil edilme hakkı tanıyarak
vatandaşlarımızı yönetime de katmalı, sorunlarının temsilcileri yoluyla
çözüleceğinin garantisini vermeliyiz. Bu yasa tasarısıyla temsilde adaleti kabul edilebilir ölçülerde
sağlayan daha etkin ve demokratik bir yöntem benimsenmiştir. Tasarıda,
yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için yurt dışı seçmen kütüğünün tanımı
yapılmakta, oluşturulması esasa bağlanmakta, Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı
olmak üzere yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu oluşturulmakta, ihtiyaç
duyulması hâlinde birden fazla yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu teşkil
edilmesi ve ayrıca, mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy
kullanma yöntemi getirilmiş, yabancı ülkenin durumuna göre hangi yöntemle oy
kullanılacağının Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulunca
belirleneceği öngörülmüş, yurt dışında bulunan vatandaşların mutlak suretle
ülkemiz için oy kullanmalarına imkân sağlanması amaçlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Yüksel. CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Özetle tasarıyı iki temel nedenden ötürü
oldukça önemli bulduğumu belirtmek isterim. Tasarı, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ülkemizin ekonomik, kültürel ve bilimsel yaşamına da önemli
katkılarda bulunurken, seçme haklarını kullanmalarına imkân sağlamaktadır.
Diğer yandan da tasarı, son yıllarda AK Parti Hükûmeti
tarafından başlatılan demokratikleşme hareketinin “katılımcı demokrasi” adına
verdiği oldukça güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Bu bağlamda tasarının milletimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel. Şahsı adına ikinci konuşmacı Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş. Sayın Daniş, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair -110 sıra sayılı- Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Tasarı üzerinde benden önce söz almış olan bütün arkadaşlarım
konuyu enine boyuna ortaya koymuşlardır. Düzenleme, iktidar ve muhalefetin
üzerinde mutabakata vardığı, yıllardan beri çözüm bekleyen çok önemli bir
problemdir. Anayasa’nın 62’nci maddesinde, yurt dışında çalışan Türk
vatandaşlarının ana vatanla bağlarının korunması hükmü yer almaktadır. Bu bağ,
ortak kültürel ve tarihsel merkez üzerine tesis edilmiştir. İçinde bulunduğumuz hafta, 12-18 Mart Şehitler Haftası olarak
kutlanmakta ve 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümüyle taçlanmaktadır.
18 Mart 2008 tarihi Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüdür. Hepimiz
çok iyi biliyoruz ki Çanakkale’de 253 bin vatan evladı, gül bahçesine
girercesine şehadet şerbetini içmiştir. Üzerinden
doksan üç yıl geçmesine rağmen, Çanakkale Zaferi Mehmet Âkif’in
dizeleriyle zihnimizde her zaman tazedir. “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan
şüheda!” nidalarıyla hep zihinlerimizdedir. Yine Mehmet Âkif’in hisleriyle: “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi… Bedr'in aslanları ancak
bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? ‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.” Milletlerin tarihinde var olma mücadelesi ve dönemleri olmuştur.
Bizim tarihimizde de Çanakkale direnişinin ve zaferinin böylesine önemli bir
rolü vardır. Binlerce, yüz binlerce memleket evladı vatanı için, toprakları
için burada şehit olmuştur. Anadolu’muzun her köşesinden, bütün aile ve
ocaklarından yüz binlerce şehidimizin canı pahasına kazanılan bu zafer, millî
şuuru perçinleyen, ordusuyla bütünleşen milletimizin nelere muktedir olacağını
gösteren bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Mehmet Âkif
Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği şiirle bu zaferi milletimizin ruhunda
ölümsüzleştirmiştir. Türk milletinin benliğinde var olan vatan ve bayrak
sevgisini Çanakkale kahramanlarıyla özdeşleştirerek bu şiiri milletimize bir
kahramanlık destanı olarak armağan etmiştir. Çanakkale şehitleri için ne kadar
övücü sözler söylenilse yine azdır. Mehmet Akif’in deyişiyle: “Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât. Ey, şehid oğlu şehid,
isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.” Tabii ki bu müjde bütün şehitlerimize, gazilerimize elbette yeter
ve bu kadar takdire layık, hürmete layık insanlardır. Bu vesileyle, vatanı için şehit düşmüş tüm şehitlerimizi, Dağlıca
şehitlerimizi, Güneş Harekâtı şehitlerimizi, gazilerimizi, Anafartalar Cephe
Komutanı Miralay Mustafa Kemal Paşa’yı ve silah arkadaşlarını, bir gecede
Çanakkale Boğazı’nın baştan başa mayınlarla döşetilme
emrini veren Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’yı, yine bu mayınları döşeyen
Tophaneli Hakkı’yı ve Seyit Çavuş’u, İstiklal Marşı’mızın
büyük şairi Mehmet Âkif’i hürmetle ve rahmetle yâd
ediyoruz. Allah hepsinin mekânını cennet etsin. Değerli arkadaşlarım, müttefik donanmasına komuta etmiş olan
İngiliz Amiral Hamilton’un İngiliz Kralı’na söylediği
şu söz çok anlamlıdır. Kral sormuş Hamilton’a: “Niye
mağlup olduk?” Demiş ki: “Majesteleri, biz Çanakkale’de öyle bir askerle
çarpıştık ki, o asker namlunun ucuna baktığında cennetteki makamını görüyordu.”
Değerli arkadaşlar, bu savaşın olduğu yerler, başta Gelibolu
Yarımadası olmak üzere birçok yönden önemlidir. Burası bizim için millî birlik
ve bütünlüğümüzün simgesi hâline gelmiştir. Şehitliklerde Yozgatlısı,
Hakkârilisi, Trabzonlusu, Adanalısı, ülkenin her yanından, hatta Yemen’den, Saraybosna’dan, Gümülcine’den
gençler koyun koyuna yatmaktadırlar. Hiç şüphesiz ki Çanakkale zaferinden
alınacak dersler vardır. İnanıyorum ki bu ruhu, bu vatan sevgisini, bu
fedakârlığı ve vatanı canından daha çok sevme anlayışını gelecek nesillere
taşımak bizim boynumuzun borcudur. Bu kapsamda, 2003 yılından bugüne Çanakkale şehitliklerimizde
Başbakanımızın da talimatlarıyla âdeta bir seferberlik başlamış, Abide’den
başlanmak üzere mevcut şehitliklerimiz ve tabyalarımız yeniden düzenlenmiş,
bakımsız bir hâlde bulunan birçok şehitliğimiz ihya edilmiş, 250 bin olan
ziyaretçi sayısı bu çalışmalar neticesinde 2,5 milyona ulaşmıştır. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan her yıl olduğu gibi bu yıl
da törenlere iştirak edeceklerdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Seçmen kütükleriyle ne alakası var? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan cevap verir herhâlde! MEHMET DANİŞ (Devamla) – Başta Başbakanımız olmak üzere ilgili
bakanlarımıza, bürokratlarımıza ve Çanakkale’de görev yapan yöneticilerimize
teşekkürü bir borç biliyorum. Çanakkale dünümüzdür, bugünümüzdür, yarınımızdır. Çanakkale,
zilletle yaşamaktansa izzetle ölmeyi tercih eden bir milletin destanıdır. Bu duygu ve düşüncelerle yasanın milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daniş. Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Özdemir... HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanıma soruyorum: Yurt dışında bulunan çifte vatandaşlığı olan vatandaşlarımız kendi
bulunduğu ülkedeki genel seçimlerde oy kullanmış iseler ülkemizdeki genel
seçimlerde de oy kullanabilecekler mi? İkinci sorum: Bundan bir iki ay önce, Almanya’da 9 Gaziantepli
vatandaşımızın şüpheli ev yangınında diri diri
yakıldıklarını hepimiz, içimiz kan ağlayarak gördük. Başta Almanya olmak üzere,
son üç yıl içerisinde, sırf Türk olduklarından dolayı ırkçı saldırılarda kaç
vatandaşımız yaralanmış veya öldürülmüştür? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, Sayın Başkan; yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız genel seçimlerde oy kullanmak için sınır kapılarına
gelmekteydi. Bu kanunla bu zorunluluk ortadan kaldırılmakla beraber,
bulundukları yerde oy kullanma şartları da kolaylaştırılmamıştır. Bu
vatandaşlarımızın bulundukları ülkede ve bölgede oy kullanabilmesi için, Seçim
Kuruluna, sadece bir seçim için yeni geçici kadro ihdas edilmesi uygun
olacaktır. Bu cümleden olarak, böyle bir kadro oluşturmayı ve bunların
belirlenmesi için nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hükûmet veya Komisyon
cevap verebilir. Şimdi, bununla, Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı Yurt Dışı
Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturuluyor. Şimdi, bu Seçim Kurulunun görev süresi
ne zaman başlayacak, ne zaman bitecek? Bir. İkincisi: Biliyorsunuz, ilçe seçim kurulu, bir hâkimin
başkanlığında 6 asil ve 6 yedek üyeden kuruluyor. Bunun 4 asil ve 4 yedeği
siyasi partilerden oluşuyor, geriye kalan o 2 memur da o ilçe seçim kurulundaki
en yüksek memurdan oluşuyor. Burada, şimdi, yurt dışında aynı şekilde ilçe
seçim kurulu oluşturulacak ise yine siyasi partiler temsilcileri oraya gidecek
mi? Bunu siyasi partiler mi gönderecek? Ayrıca, tabii çok
masraflı bir şey bu. Sayın Hükûmet veya Komisyon
bunu -mesela yüz yetmiş beş tane galiba ülke var dışarıda- yani 50 tane seçmeni
olan bir yerde de ilçe seçim kurulu kurmayı düşünüyor mu? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Otomatik kesildi Sayın Genç. Sisteme girin tekrar, başka
söz isteyen yok, söz sürenizi uzatayım. Sisteme giriniz. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu durumda, mesela, 50 seçmeni, 100
seçmeni olan ilde de merkez ilçe seçim kurulu kuracak mısınız orada? Yani
burada kanunla, mesela, en azından 300 bin, 500 bin seçmeni olan bir ülkede bir
merkez seçim kurulunu oluşturalım. Yani bence kanunda bunları
belirtmek lazım. Çünkü çok büyük masraflara mal olacak. Oraya hâkim
göndereceksiniz, siyasi parti temsilcilerini göndereceksiniz, memur
göndereceksiniz. Çok büyük bir şey. Acaba bu konuda
daha detaylı, yasanın çok da uygulamaya bırakmayacağı bir düzenleme yapmayı
düşünüyor mu Hükûmet efendim? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çifte vatandaşlıkla ilgili konuda, tabiatıyla her ülkenin
mevzuatına ayrıca bir bakmak lazım. Ama prensip
itibarıyla çifte vatandaş olan birisi Türkiye’de de oy kullanabilir, prensip
olarak o ülkede de kullanabilir ama o ülkenin mevzuatında bir engel varsa o
zaman kendisi tercihini yapabilecektir. Sayın Özdemir’in sorduğu sorunun ikinci kısmı doğrudan kanunla
ilgili değil. Tabiatıyla, bu ırkçı saldırılar veya başka türlü saldırılar
sebebiyle ne kadar oradaki vatandaşımız hayatını kaybetti, ne kadarı hak
mahrumiyetine uğradı, bu ayrı bir bilgiyi gerektirir. Ben kendisine yazılı
cevap vereceğim. Seçimlerin düzen içerisinde yapılabilmesiyle ilgili Sayın Akkuş’un
sorduğu soru: Eğer Yüksek Seçim Kurulunun bu konuda bir ihtiyacı söz konusu
olacaksa zaten seçimler başlamadan evvel Yüksek Seçim Kurulu zaman zaman ihtiyaçlarını Hükûmete
bildiriyor ve bu ihtiyaçlar da bugüne kadar karşılandı. İster kadro konusunda
isterse mali konularda bir sıkıntısı varsa bu Hükûmete
bildirilir, karşılanır. Zaten bugüne kadar da bütün cumhuriyet hükûmetleri seçim kurulunun istediği talepleri büyük ölçüde
karşılamışlardır. Sayın Genç’in sorduğu soruyla ilgili olarak ise 2’nci maddede bu
sorunun cevabı var. Yurt dışı merkez ilçe seçim kurullarının oluşturulması ne
zaman başlayacak, ne olacak, nasıl olacak, kimlerden teşekkül edecek? 2’nci
maddede bu düzenleme yapılıyor. Dün yaptığım açıklamada da ifade etmeye
çalıştım, şu an yüz elli beş ülkede Türk vatandaşları bulunmaktadır. Her
ülkenin şartları, hukuku, iç düzeni farklı olacağı için Dışişleri Bakanlığıyla
da görüşmek suretiyle, hem oy kullanım şekli hem de bu kurulların oluşmasıyla
ilgili… Dışarıdaki kısmını söylüyorum. Merkezde ise zaten hâkim nezaretindedir.
Oyların hepsinin Ankara’da kurulacak olan bir hâkimin başkanlığındaki bir heyet
tarafından değerlendirilmesi yapılacaktır. Teşekkür ederim Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yurt dışında hâkim olmayacak mı Sayın
Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yüz
elli beş ülkede hâkim olmayacak, hâkim burada olacak. Zaten Türkiye’de de,
Ankara’da da her sandığın başında bir hâkim yok. İlçe bazı itibarıyla bu
konudaki yetkiyi Yüksek Seçim Kuruluna veriyoruz. Yüksek Seçim Kurulu işin
gereğini kendisi tayin ve takdir edecektir. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Yasanın 1 nci
maddesinin ikinci fıkrasında “hâlinde” kelimesinden sonra gelmek üzere “hâkim
gözetiminde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşacak mısınız gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Türkiye’de seçimler yargı gözetiminde yapılmaktadır. Yurt dışında
da ilçe seçim kurullarının yargıç gözetiminde yapılması gerekir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 298 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (12) numaralı
bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (13) numaralı bent eklenmiş ve mevcut
(13) numaralı bendin numarası (14) olarak teselsül ettirilmiştir. “13. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun oluşturulmasını ve yurt
dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli
düzenlemeleri yapmak.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu; şahısları adına
Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, Giresun Milletvekili Hacı Hasan Sönmez,
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz ve Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın söz talepleri vardır. İlk söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’a aittir. Sayın Kaplan, buyurun. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, gerçekten, demokrasisi gelişmekte olan… Artık daha
kibar bir tanımla “az gelişmiş ülkeler” yerine “gelişmekte olan ülkeler” tanımı
kullanılıyor. Çünkü, demokrasilerin en büyük ölçüsü,
ilkesi demokratik ve özgür seçimlerdir, yani en önemli kıstası budur. Aslında
bu, Avrupa Birliği yolumuzda da Avrupa Birliğinin temel değeridir. Böyle olunca
zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No.lu Protokol’ün 3’üncü maddesi
hür seçimleri düzenlemiştir. AGİT insani boyut denetim mekanizmaları içinde de
demokratik seçimlerin yapılması yer almakta ve ülkemiz, birçok ülkede seçim
gözlemcisi bulundurmuştur, biliyorsunuz. Kopenhag Siyasi Kriterlerinin de
ölçüsü bu. Şimdi, bu taslakla, gerçekten, yurt dışındaki sayısı 5-6 milyon
civarında olan, yüz elli beş ülkede yaşayan yurttaşlarımızın oy kullanmasının
sağlanması, katılımcılığın en önemli özelliklerinden biridir ve bunu herkesin
desteklemesi gerekir. Ancak, seçimlerde seçim hilelerine karşı da uygulama
konusunda yasa çıkarırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Burada, özellikle Demokratik Toplum Partisi olarak arkadaşlarımız
da açıkladılar. Her yurttaşımızın, yurt dışında olan bütün yurttaşlarımızın
oylarını kullanıp Türkiye’deki seçim sürecine katılması demokrasinin gereğidir,
biz bunu destekleriz ama bu tasarıda yanlış bulduğumuz maddelere de
önergelerimizle muhalefet şerhimizi koyarız, çünkü bugüne kadar gümrüklerde oy
kullananların sayısı 125 bin civarında. Eğer 5-6 milyon nüfusunuz varsa ve bu
rakam karşısında çok azı oy kullanabiliyorsa bu oy kullanmanın bir kolaylığını
artık yaratmak gerekiyor. Ancak, bu konudaki eleştirilerimize geçmeden önce bir iki noktaya
değinmeyi gerekli buluyoruz. Türkiye’de, yurt dışındaki seçmenlerimizin kendi
şehirleriyle bağları kopmuyor. İstanbul’da yaşayan, İzmir’de yaşayan, Mersin’de
yaşayan bir yurttaşımız şimdi Almanya’da yaşıyorsa evi, ailesi yine kendi
şehrinde kalıyor. O kendi şehriyle ilgili yerel seçimlerde neden oy
kullanamıyor diye sormak istiyorum. Yerel seçimlerde oy kullanamayacak yurt
dışındaki yurttaşlarımız, çok açık. Yurt dışındaki yurttaşlarımız, sadece ve
sadece milletvekili genel seçimlerinde, arkasından cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde ve belki, referandumlarda oy kullanabilecekler. Peki, sormak
gerekiyor: Yerel seçimler, yerel demokrasiler seçim değil midir? Bir yıl sonra
yerel seçimler var. Önümüzdeki, bir dahaki baharda seçime gideceğiz.
Yurttaşlarımızı yerel seçimlerde oy kullanmaktan niye mahrum ediyoruz? Yani,
bunun makul bir ölçüsünü bulmak mümkündür. Örneğin, nüfusu 50 bini aşan
belediye olan yerlerde yurt dışındaki seçmenlerimizin oy kullanması durumunda,
o belde veya ilçede seçimleri etkilemeleri de mümkün değil, ama oylarını
kullanarak kendi başkanlarını ve il meclis üyelerini seçme hakkını elde
edecekler. Eğer il meclisleri ki KÖYDES’i, BELDES’i teslim ediyorsunuz onlara. İhaleler, bütün
kararlar oradan çıkıyor, il meclislerinden çıkıyor. “O il meclisleri de yerel
yönetimlerin demokrasi şartı” diyorsunuz. Niye il encümenlerini yurt dışındaki
yurttaşlarımız seçemesin, belediye meclislerini niye seçemesinler, belediye
başkanlarını niye seçemesinler? Yani bunu anlamak mümkün değil. Burada, en azından, gruplarla bir danışma olsaydı, bir konsensüs sağlanabilseydi, ortaklaşabilirdik. Nüfus baremi
koyardık veya bir seçmen baremi koyardık, derdik ki işte seçmen sayısı şu
kadarın üstünde olan yerlerde kendi kimlik numarasına göre, daha önceki adrese
dayalı sayımda, TÜİK’in sayımında eğer bulunduğu yer
Mersin ise Mersin’deki şehirle ilgili oylamaya katılabilmelidir. Şimdi, bunu
yapmadığınız zaman, bu getirdiğiniz yasayla vatandaşınıza yarım seçmen hüviyeti
kazandırıyorsunuz, yarım. Yerelde seçmen olarak oy kullanamazsın, genel seçimde
kullanabilirsin. Burada, yeri geldiğinde elbette değineceğiz. Ancak, 22 Temmuz
seçimlerini çok yakında geride bıraktık. Anayasa reformu oldu, paketler, uyum
yasaları geldi. Peki, Siyasi Partiler Yasası’nı niye değiştirmiyoruz? Siyasi
Partiler Yasası’nın kendisi şu anda Anayasa değişikleri karşısında kadük duruma gelmiş, uygulanamaz durumda. Bir siyasi
partiler yasa tasarısı olmadan, Türkiye’deki yurttaşlarımız için seçmen
kütükleriyle ilgili yeni bir düzenleme olmadan, milletvekili seçimi kanunu
düzenlenmeden, kendi ülkende bu düzenlemeleri seçmenine tanımadan, birdenbire,
acelesi de olmadan, yurt dışındaki seçmen yurttaşlarımıza tanımak bir tezat
teşkil ediyor. Yüzde 10 barajını koruyacaksınız, halkın özgür iradesinin
Meclise yansımasına engel olacaksınız, 2002 seçimlerinde kırk küsur partiden sadece
iki tanesi barajı aşıp aldıkları oyların çok üstünde bir temsiliyetle
Meclise gelecekler, lider sultası devam edecek, partilerde kırk sene isteyen
genel başkanlık yapmaya devam edecek, parti içi hukuku işletmeyeceksiniz, ön
seçimler olmayacak, adayları atama-tayin sistemiyle halkın iradesine rağmen
seçmeye devam edeceksiniz, arkasından yurttaşlarınız seçimlerde oy kullanıyor
diye, burada, çıkıp bu tasarıyla durumu değiştirmeye çalışacaksınız. Bu doğru bir yaklaşım tarzı değildir. Bugün, 23’üncü Dönem Meclisinin önünde henüz seçim takvimi yok
yerel seçimlerin dışında. Bütün parti gruplarının, yeni bir siyasi partiler
yasası, yeni bir seçim, seçmen kütükleriyle ilgili yasa konusunda uzlaşması,
ortak bir çabaya girmesi, ülkemizde demokrasinin ve temsiliyetin
önünü açmış olacaktır. Şimdi, böyle olunca, gerçekten bakıyoruz, yani bu yurt dışındaki
seçmenlerimize yerel seçimlerde oy kullanmak hakkını vermiyorsunuz, sadece
genel seçimlerde… Bunu, 2002 genel seçimlerinden de önce yapmadınız, yerel
seçimde de oy kullanamayacaklar. Bu yanlış bir gidişat, otobana ters girmiş bir
Vosvos gibi. Yani, önce genel seçimleri
düzenlersiniz, sonra ona da yerel seçimleri tabi tutarsınız. Burada kafa
karıştıran konular da var. Şimdi, Anayasa çok açık. Diyor ki: Yargı yönetim ve denetimi şarttır. Şimdi, yüz elli beş
merkezde oy kullanılırken gümrük kapılarında, temsilciliklerimizde, hem seçmen
kütüğünün oluşturulması hem serbest, eşit, gizli, tek dereceli oy sistemini
kabul eden Anayasa’mıza göre mektupla oyu kullandırtamazsınız. Mektupla oy,
tehdit altında kalacak seçmenin iradesi dışında her türlü organizasyonun, her
türlü örgütlenmenin, her türlü tarikatın, her türlü siyasi derneklerin çok
rahat nüfuz edip yönlendirebileceği bir sistemdir. Siz mektupla oy
kullandırtırsanız, bunun denetimini nasıl sağlayacaksınız? Bu mümkün değildir.
Bu başka ülkelerde, Amerika’da vardır diye Türkiye’de bunu uygulamak mümkün
değildir. Bu mektupla ilgili konuda partilerin bir uzlaşı içine girmesi
gerektiğini düşünüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Aynı şekilde, elektronik oylamayı -yani
kendi ülkende, içeride elektronik oylamayı sağlayamadıktan sonra- nasıl
sağlayacaksınız? Bu yanlış bir yaklaşımdır. Vekâleten oy kullanma: Vekâleten oy kullanma sistemi, bir
iradenin, kişiye bağlı iradenin başkası tarafından kullandırılması demektir.
Bunun da sağlıklı bir yöntem olmadığını biliyoruz. Bazen 1 oyun, bazen 5 oyun
bir seçimi nasıl etkilediğini biz, Amerika Birleşik Devletleri seçimlerinden de
biliyoruz, Hakkâri’deki seçimlerde gümrük oylarıyla nasıl bağımsızların oy
kaybettiğini de biliyoruz. Aynı şekilde bir şey daha söyleyeyim: Yani bu seçmen kütükleri
tasarısında da hâlâ bağımsız adaylara oy kullandırılmaması gibi bir yanlış
yaklaşım devam ediyor. Bu yanlış yaklaşımlardan da vazgeçilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Umarız ki bu, diğer maddelerde de uzlaşıyla çözülür. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın
Metin Çobanoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -110 sıra sayılı- Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında İstiklal Marşı’mızın
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünün 87’nci yıl dönümü
münasebetiyle büyük şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’a huzurlarınızda Allah’tan rahmet diliyor ve
onun bu İstiklal Marşı’mızı yazdıktan sonra
söyledikleri sözlerini bir kere daha tekrar etmek istiyorum: “Allah bu millete
bir kere daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” Değerli milletvekilleri, bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız
tasarı, Seçim Kanunu’nda, seçimlerin temel hükümleri konusunda değişiklik yapan
bir tasarı. Bunun, tabii, önemli olan kısmı da yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın oy kullanmalarını kolaylaştıran bir tasarı… Tabii, parti olarak bu tasarıya olumlu bakıyoruz. Bugün yurt
dışında, öyle tahmin ediyorum, kesin olmamakla birlikte 5-6 milyon civarında
vatandaşımız Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamakta. Bu rakam, orta ölçekli
bir Avrupa ülkesinin nüfusuna eşit hâle gelmiştir. Hepinizin bildiği gibi,
1960’lı yılların başında çalışmak üzere, çalışıp bir an önce ülkesine dönmek
üzere giden vatandaşlarımızın birçoğu dönmemişler ve Avrupa’da kalıcı olduklarını
da çeşitli vesilelerle bizlere ifade etmişlerdir. Biz, artık, özellikle
Avrupa’da yaşayan gurbetçi kardeşlerimize “Avrupalı Türkler” ifadesini
kullanıyoruz. Bu ifadeyi kendileri de zaman zaman
bize söylemekte, bu ifadenin doğru olduğunu kabul etmektedirler. Değerli milletvekilleri, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletine
gönülden bağlı bu insanlar, gittikleri günden beri ülkemize gönderdikleri
dövizlerle de ailelerine gönderdikleri paralarla da ülke ekonomisine çok ciddi
katkılar yapmışlar, zaman zaman, işte, döviz
ihtiyacıyla ilgili hesaplar yapılırken de işçi dövizleri, bu anlamda,
Türkiye'nin döviz ihtiyacının karşılanmasında ciddi bir görev görmüştür. Fakat
tabii, ülkemize bu kadar sıcak, candan bağlı olan insanlar Türkiye ile ilgili
bazı konularda ciddi olarak da istismar edilmişler. 70’li
yılların başında “işçi ortaklığı” olarak kurulan ve ülkemizin kalkınması
noktasında çok önemli bir model olabilecek bir kalkınma projesi, maalesef, o
yıllarda kurulan şirketlerin emin ellerde olmaması, ciddi denetlenememesi
neticesinde, 70’li yılların başında Avrupa’da çalışan işçilerimizin
ortaklıklarıyla kurulmuş hiçbir fabrika ve işletmede, o fabrikanın kuruluşunda
para sahibi olan, parasını katmış, emeğinin, alın terinin karşılığını, helal
kazancını koymuş vatandaşlarımızın bugün bu fabrikaların hiçbirinde ne
sermayesi vardır ne söz hakkı vardır. Zaten, bu kurulmuş fabrikaların
bir kısmı da kısa sürede el değiştirdi, zaman içerisinde de arsa fiyatına bir
başkalarının, üçüncü, dördüncü şahısların eline geçti. Tabii, buradaki vatandaşlarımız, gurbette olmalarının neticesinde,
ülkemizden gelen özellikle çeşitli yönlendirmeler noktasında da çok samimi
olmaktalar, varını yoğunu ortaya koymaktalar. Değerli arkadaşlarım, birkaç yıldır da yine Avrupa’da yaşayan
vatandaşlarımızın holdinglerin topladıkları paralarla ilgili sıkıntılarına
bizzat şahit olmaktayız. Değerli arkadaşlarım, çeşitli vesilelerle Avrupa’ya zaman zaman gidiyoruz. Özellikle Avrupa Türk Federasyonunun –ki,
bu Federasyon, Avrupa’da, aşağı yukarı, Türk işçilerinin bulunduğu her ülkede
teşkilatlanmış, dört yüzün üzerinde derneği olan bir federasyon- çeşitli
toplantılarında da vatandaşlarımızla doğrudan sohbet etme imkânını buluyoruz.
Buralarda gördüğümüz, yine millî ve manevi birtakım değerlerimizi ön plana çıkararak,
yine bizim vatandaşlarımızın kurdukları derneklerin mescitlerinde, camilerinde
dinî temalar işlenerek, göz yaşları içerisinde, otuz
yıllık birikimleri, Avrupa’da yaşayan bizim vatandaşlarımızın ellerinden
alınmış. Tabii, bu söylemlerle birlikte “kâr” vaadi de ön
plana çıkarılmış, ortak nokta olarak da ne Alman bankalarının ne Türk
bankalarının verebileceği yasal faizin üzerinde “kâr payı” -yani buna dinî bir
kılıf da uydurularak- adı altında yüzde 20’lerden 40’lara kadar senelik kâr
payı verileceği vaadiyle birçok vatandaşımızın -ki bunun sayısı 100 binlerin
üzerindedir- maalesef, otuz yıllık birikimi heba edilmiş, yok edilmiştir. Değerli milletvekilleri, gerçekten -Türkiye’de de görüştüm,
Avrupa’da da görüştüm- bazı insanlar evini satmış. Diyeceksiniz ki: “Niye
satmış?” Ama bakın, buralardan da gidip oralarda o kadar güzel şeyler
anlatılıyor ki: “Fabrika yapan fabrikalar kurulacak, Türkiye'nin istihdam
meselesine çözüm üretilecek, üretim arttırılacak, ihracat arttırılacak. İşte
biz bunları sizlerin vereceği paralarla yapacağız ve size vereceğimiz bu
paralar kesinlikle faiz değildir, kâra da ortaksınız, zarara da.” Ama ilk
başlarda bu işleyen çark -bir saadet zinciri şeklinde- sıcak para girişi
bittiği gün sıkıntıya uğramış ve maalesef, Avrupa’da -bir söze göre, kendi
ifadeleriyle- 5 milyar euronun üzerinde bir paranın
Türkiye’deki bu holdingiler vasıtasıyla bugün nereye gittiği belli değildir.
Bazı vatandaşlarımız, paralarını kaybeden vatandaşlarımız, kaptıran
vatandaşlarımız intihar etmiştir. Eşleriyle görüştüm, çocuklarıyla görüştüm:
Bir kısmı psikolojik destek alarak hayatlarını devam ettirebilmekte ve bugün
yiyecek ekmeğe muhtaç hâle gelmişlerdir. Birçoğu da belediyelerin sosyal
yardımlarıyla, çok cüzi miktarlarda aldıkları sosyal yardımlarla hayatiyetlerini
devam ettirebilmektedirler. Buna mutlaka bir çözüm bulmak durumundayız. Ülke
olarak “bize ne” deme hakkına sahip değiliz. Nasıl Türkiye’deki bankaların
hortumlanması neticesinde birtakım “zede”ler ortaya
çıktı, bu konuda devletimiz üzerine düşeni yaptı… Ama,
maalesef, Avrupa’daki ülkemize gönülden bağlı insanlar konusunda üzerimize
düşen yapılamamıştır. Bu feryatlar her Avrupa ziyaretimizde karşımıza gelmekte,
zaman zaman da yazın izne gelen vatandaşlarımız
tarafından bunlar bize ifade edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, yine, Avrupa Türklüğü, Avrupa’nın iki-
yüzlülüğüyle de karşı karşıyadır. Bakın, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız
ırkçı saldırılara maruz kalmakta ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin oradaki
Türklere bakış açısını da yakından görmektedirler. Bakın, Hollanda’da Türkçe
dersleri yasaklanmıştır değerli milletvekili arkadaşlarım. Sebebi sorulduğunda,
Hollanda Hükûmetinin ve yetkililerin cevabı: “Türkçe
dersleri kültürel bütünlüğümüzü bozuyor.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Almanya aynı yoldadır, Danimarka’da
bunlara benzer düzenlemeler yapılmaktadır. Fakat aynı Avrupa, aynı Avrupa
Birliği, Türkiye ile ilgili her ilerleme raporunda Türkçe dışında eğitimi
zorlamakta, ama kendilerine geldiklerinde “Biz kültürel birliğimizi
bozdurmayız.” demektedirler. Değerli milletvekilleri, tabii, seçim yasaları önemli, bu yasalar
yapılırken objektif ve seçim hesabı yapılmadan ortaya koymamız gerekir. Biz bu
yasaya parti olarak olumlu oy vereceğiz. Ama şunu da ifade etmeden
geçemeyeceğim: Temel seçim yasalarımız 1961’den bugüne kadar 12 kere, 15 kere
değiştirilmiş yasalardır. Niye değiştirilmiş? İşte, iktidar mensupları
seçimlere yönelik nasıl işlerine gelirse öyle davranmışlardır. Ama bu tür
değişikliklerin hiç kimseye de faydası olmamıştır. Ben hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu. Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu. Buyurun Sayın Durdu. (AK Parti sıralarından alkışlar) MAHMUT DURDU (Gaziantep) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasanın alt komisyon çalışmasında Cumhuriyet
Halk Partisinden Turgut Dibek Beyefendi, Milliyetçi Hareket Partisinden Behiç
Bey ve AK Partiden Hasan Sönmez ve Mustafa Çetin arkadaşlarımla birlikte
çalıştık. Bu mesaide, uzman arkadaşlarımızla birlikte, sizin görüşmekte
olduğunuz yasanın ana hatlarını çizdik, size takdim ettik. İnşallah memleketimize
hayırlı olur, hayırlara vesile olur. Bu vesileyle hepinize de saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durdu. Şahsı adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Hasan
Sönmez, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın yıllardır beklediği, ancak
bugün kadar, yaklaşık on üç yıldır, Anayasa’da düzenleme yapılmasına ilişkin
hüküm bulunmasına rağmen realize edilemeyen önemli
bir hususu birlikte gerçekleştireceğiz. Biliyorum ki yurt dışında bulunan vatandaşlarımız heyecanla
bugünkü bu çalışmamızın sonucunu beklemektedir. Muhalefetle birlikte yapılan
çalışmada ortak bir konsensüs sağlanmıştır ve
inşallah, yurt dışında bulunan vatandaşlarımız, her ülkenin durumuna göre,
elektronik yoldan -elektronik oy verme- mektupla, sandık veya yine eskiden
olduğu gibi gümrüklerde oy kullanma yöntemlerinden biriyle -bulunduğu ülkenin
durumuna göre- oy kullanma seçeneklerinden birini kullanabileceklerdir. Ben
ülkemiz için ve başta yurt dışında bulunan vatandaşlarımız için tasarının
hayırlı olmasını diliyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısında yer alan 2. madde ile 298
sayılı kanuna eklenen 13. fıkrada bulunan “merkez” ibaresinin fıkra metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, bu, maddenin özüyle ilgili bir düzenleme değil, şeklî bir düzenleme.
Bizim yönümüzden de bir mahzuru yok. Ancak, 1’inci maddede “Yurt Dışı Merkez
İlçe Seçim Kurulu oluşturulur.” dedik. Şimdi eğer önergeye katılırsak birlikte,
kabul edersek, yukarıda “Merkez İlçe Seçim Kurulu” aşağıda farklı bir ifade
kullanılmış olacak. Tekrar başa dönme imkânı, en azından sonunda düzeltmek
kaydıyla biz bu önergeye katılıyoruz. Daha sonra o zaman 1’inci maddedeki kısmı
da “Yurt Dışı İlçe Seçim Kurulu” olarak düzeltmemiz gerekiyor. Bu şartla bu
önergeye katılıyoruz. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının kullanacakları
oyların sayımı, dökümü ve diğer seçim işlerini yürütmek üzere bu kanun ile nev-i şahsına münhasır bir seçim kurulu oluşturulmaktadır. Bu seçim kurulu, Y.S.K. ve Ankara İl Seçim Kurulu hiyerarşisinde
yer almakla birlikte diğer İlçe Seçim Kurullarından farklıdır. İsminin içinde “merkez” ifadesinin bulunması gereksiz bir
fazlalıktır. Merkez sıfatının bulunması, diğer merkez ilçe seçim kurullarıyla
karışıklığa ve kargaşaya sebebiyet verebilir. Bu nedenle “Yurtdışı İlçe Seçim
Kurulu” isminin daha doğru olacağı düşüncesiyle işbu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum… HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, benim de bir önergem var. BAŞKAN – Bu madde üzerinde mi? HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Evet. BAŞKAN – Sayın Öztürk, özür diliyorum.
Arkadaşlarımız önergeleri maddeler içerisinde karıştırmışlar. Evet, önergeyi okutuyorum şimdi: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 2- 298 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (12) numaralı
bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (13) ve (14) numaralı bentler eklenmiş
ve mevcut (13) numaralı bendin numarası (15) olarak teselsül ettirilmiştir. 13. Yurtdışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun oluşturulması ve yurt
dışında bulunan vatandaşların oy kullanmalarını sağlamak üzere gerekli
düzenlemeleri yapmak.” 14. Seçmen kütüklerinin oluşturulması, seçimlerde kullanılan
oyların sayım, döküm ve birleştirme işlemlerine ait geçici ve kesin sonuçların
ilanına kadar kullanılan bilgisayar yazılım programlarının ve bu programlarda
yapılan değişikliklerin güvenilirliği, oluşturulacak bir bilim kurulunca
incelettirilir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) –
Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan. Çünkü daha sonraki maddelerde bu konuyla ilgili
Yüksek Seçim Kuruluna verilmiş yetkiler var. Dolayısıyla, onun yeri burası
değil. Bu sebeple katılmıyoruz. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Sayın Öztürk, buyurun efendim. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan tasarı yurt dışındaki vatandaşlarımıza genel
seçimlerde oy kullanma hakkı veriyor. Esasen, yurt dışındaki vatandaşlarımız 23/7/1995 tarihinde yapılan bir Anayasa değişikliğiyle oy
kullanma hakkı elde etmişlerdi, ancak, bugüne kadar gerçekleştirememiş olmamız,
Parlamentonun ve görev alan hükûmetlerin bir
eksikliği olarak değerlendirilmelidir. Bugüne kadar yurt dışındaki vatandaşlarımız gümrüklerde oy
kullanarak iradelerini sınırlı bir şekilde sandığa yansıtma imkânı
bulabilmişlerdir. Demokratik Sol Parti olarak getirilen tasarıyı
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Önergeyle ilgili olarak düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak
istiyorum. Her ne kadar Sayın Bakan yerinin burası olmadığını söylese de bu
maddede Yüksek Seçim Kurulunun görevlerinin sayıldığını görüyoruz. Şimdi,
önergeyle ilgili olarak: Seçimlerin yargı denetiminde ve tarafsız bir şekilde
gerçekleştirildiği konusunda yasal düzenleme olarak bir eksikliğimiz bulunmamaktadır.
Ancak, Yüksek Seçim Kurulunun kullandığı bilgisayar yazılım programlarının
güvenilirliği konusunda zaman zaman tereddütler ve
endişeler dile getirildiğini de hepimiz biliyoruz. Kamuoyunda oluşan bu
tereddüt ve endişeleri gidermek üzere, Yüksek Seçim Kurulu tarafından
kullanılan yazılım programlarının uzman bir kurula denetlettirilmesinin uygun
olacağı düşüncesiyle bu önergeyi verdik. Dolayısıyla, seçimler yapıldıktan
sonra seçim sonuçları üzerindeki her türlü tereddütlerin ve endişelerin giderilmesinin
hem iktidar olacak parti için hem de muhalefet partileri için önemli olduğunu
ve seçim sonucu meydana gelecek tartışmaların da önüne geçmek için bu
düzenlemenin kabul edilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Bir önceki kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.20 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.34 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
77’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- 298 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin (B) fıkrasına
aşağıdaki (8) numaralı bent eklenmiştir. “8. Bu Kanuna göre seçmen olup, yurt dışında bulunan vatandaşların
adres kayıt sistemindeki bilgilerine dayalı olarak oluşturulan bilgiler
topluluğuna “Yurt Dışı Seçmen Kütüğü” denilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu. Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3’üncü maddesiyle ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri
saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan
vatandaşlarımızın yanı sıra yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da aynı
ölçüde seçme hakkının tanınması, katılımcı demokrasinin gerçekleştirilmesinin
ve uygulamasının sağlanması anlamında son derece önemlidir. Biliyoruz ki, son otuz beş yılda ülkemiz dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sayısı artmıştır. Bu kişiler bir bakıma bizim yurt dışındaki
resmî olmayan elçilerimizdir. Onlar sayesinde o ülke vatandaşlarıyla,
kültürleriyle, eğitim sistemiyle iletişime geçme imkânı bulmaktayız. Gerek
ekonomik, bilimsel gerekse kültürel anlamda ülkemize katkıları olan yurt
dışındaki vatandaşlarımızın seçme haklarını kullanma imkânından mahrum
bulunmaları, ülkelerinin siyasi yaşamına yeterince katılamamalarını
sağlamaktadır. Türkiye neden bir Estonya, Irak ya da Texas’ın yaptığını yapmasın ki? Anayasa’da gerekli
değişikliğin 1995 yılında yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar bu konuda bir
girişim ne yazık ki olmamıştır. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere,
Almanya, Hollanda, İsviçre, İrlanda gibi köklü demokratik ülkelerin hemen
tamamı, 1990’larda demokratikleşen Doğu Avrupa ülkeleri, Orta Asya ülkelerinin
önemli bir kısmı, hatta 2005’ten beri Irak bile yurt dışındaki vatandaşlarına
oy kullanma hakkını ve imkânını tanımıştır. Elli altmış yıldır demokratik seçim yapan ve yurt dışında yaklaşık
155 ülkede 4 milyona yakın seçmen vatandaşı bulunan Türkiye’nin şu ana kadar bu
konuyu bir çözüme kavuşturamamış olması gerçekten yadırganacak bir durumdur.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Texas Eyaleti
Parlamentosu tarafından 1997 yılında kabul edilen bir kanunla, uzay
istasyonlarında bulunan astronotların uzaydan oy kullanabilmesine imkân
sağlandığını da belirtelim. Dünyadaki uygulama bu iken ve Texas
Eyaleti uzaydan birkaç astronot vatandaşı için özel düzenleme yaparken
Türkiye’nin çözüm bulmada bu kadar gecikmiş olması gerçekten üzücüdür. Yurt
dışındaki seçmenlerin oy kullanmasıyla ilgili en önemli sorunun sağlıklı bir
yurt dışı seçmen kayıt sistemi oluşturulmasıdır. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu ve
Dışişleri Bakanlığının birlikte çalışarak bunu sağlamaları da mümkündür. Değerli milletvekilleri, yurt dışındaki Türk vatandaşlarının
Türkiye’deki seçimler için bulundukları ülkelerde oy kullanmasının, yöntem ne
olursa olsun, o ülkelerin izin vereceği bir uygulama değildir. Saydığımız
ülkelerden hiçbirisi yurt dışındaki vatandaşlarına oy kullandırırken diğer
ülkelerden izin almış değildirler. Bu, sadece Türkiye’nin alacağı ve
uygulayacağı bir karardır. Posta ya da İnternet yoluyla oy kullanılması
durumunda diğer ülkelerin bundan etkilenmeleri zaten söz konusu olamaz. Yurt
dışındaki temsilciliklerde oy kullanılması durumunda ise bu sadece
temsilciliğin ait olduğu ülkeyi ilgilendirir. Zira uluslararası hukuka göre bir
ülkenin temsilciliği o ülkenin egemenlik alanına aittir. Bu durumda sadece
temsilcilik civarında ortaya çıkabilecek yoğunluktan kaynaklanan bir trafik ve
güvenlik sorunundan söz edilebilir. Bu da oy kullanma süresinin uzun
tutulmasıyla aşılabilecek bir durumdur. Nitekim gümrük kapılarında kanun gereği
yetmiş beş güne kadar oy kullanılabiliyor. Türkiye için en uygun yöntem ne olabilir? Buna yanıt olarak da
sanırım tasarıda geçen yöntemlerden bahsedilebilir. Dünyada kullanılan başlıca
yöntemler vekâlet, posta, İnternet yoluyla ya da yurt dışı temsilciliklerde
sandıkta oy vermedir. İnternet yöntemini uygulayan Estonya’da
dileyen her vatandaş, yurt içinde ya da yurt dışında, kendisine verilen banka
kredi kartlarına benzer, bilgisayarca okunabilen, mikroçipli bir şifreli seçmen
kartı aracılığıyla İnternet üzerinden oyunu kullanabilmektedir. Gerekli
teknoloji ve İnternet güvenliği sağlanmak kaydıyla İnternet yöntemi en uygun
gibi gözükmektedir. O aşamaya ulaşıncaya kadar en azından yurt dışındaki
temsilciliklerimizde oy kullandırılması yöntemi uygulanabilir. Yine, dileyen
vatandaşlarımızın Türkiye’de güvenecekleri bir kişiye vekâlet vererek oyunu
kullanması da mümkün olmalıdır. Ayrıca, gümrük kapılarında oy kullanılması
uygulaması bunlarla birlikte sürdürülebilir. Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, medyaya da
yansımıştı, üçlü koalisyonla yönetilen Bulgaristan’da ilk üç parti arasında yer
alan, hatta en son yerel seçimlerde mahallî idareler açısından ilk parti olan
ve çoğunluğunu da Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi, Bulgar hükûmeti ve anayasanın verdiği yetkileri kullanarak
Bulgaristan göçmenlerinin yoğunlukla yaşadığı ülkemizde illere sandıklar
açarak, burada yaşayan, aynı zamanda da Bulgar vatandaşı olan kişilerin
Bulgaristan seçim sürecine aktif katılımını sağlayarak ülke bazında kendi
başarısını tescillemiştir. Bu şekilde,
Bulgaristan’daki haklarından yararlanma imkânları da devam etmektedir. Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki, ülke dışında iş, öğrenim
gibi amaçlarla yaşayan vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Türkiye ile
irtibatlarını kesmemekte, sosyal ve ekonomik ilişkilerini sürdürmektedir. Yurt
dışındaki vatandaşlarımıza, vatandaşlık bağlarının gereği olarak ülkeleriyle
olan ilişkilerine siyasal bir boyut katmak ve oy haklarını kullanmalarını
sağlamak devletimizin borcudur. Demokrasimiz adına olumsuz olan bir konuda
çözüm getirmemiz gerekmektedir. Bu sorunun bugüne kadar çözülmemiş olmasının
sebebi konulamayan, sergilenemeyen siyasi iradedir. 60’lı yıllardan bugüne kadar devam eden… 4 milyon civarında bir
vatandaş kitlesi birçok zahmete katlanmış ancak nimetlerden faydalanamamıştır.
Yönetime katılma her vatandaşımızın hakkıdır. Bu tasarının kabul edilmesi hem
ülkemiz dışında yaşayan vatandaşlarımızın siyasi sürece aktif katılımlarını
sağlayacak hem de ülkelerine yönelik aidiyet hissinin zedelenmemesine,
zedelenmiş olsa bile onarılmasına vesile olacaktır. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde
yaşam mücadelesi verirken ülkemize ekonomik, kültürel, bilimsel olarak katkıda
bulunan bu vatandaşlarımıza, geçmişten bugüne kadar gelen olumsuz yansımaların
silinmesine, devletlerinin onlara sahip çıktığına, yurt dışına çıkan veya orada
yaşayan kişilerin en çok duyduğu özlem olan aidiyete, bir kimliğe, bir kültüre
ait olmayı ifade eden, ana vatana özlem duygusuna karşı olan borcumuz da
ödenmiş olacaktır. Bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum. Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasanın 3 üncü maddesiyle
eklenen bendin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
8- Bu kanuna göre seçmen olup, yurtdışında yaşayan T.C.
vatandaşlarının tamamının oluşturduğu topluluğa “Yurt Dışı Seçmen Kütüğü” denilir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. SADULLAH ERGİN (Hatay) – Önerge sahibi yok zaten. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Adres kayıt sistemleri sağlıklı değildir. T.C. vatandaşı
olan, kimliği olan her yurttaş oy kullanmalıdır. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4- 298 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak
Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden
düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek. Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, kanun tasarısı genel olarak yurt dışındaki
vatandaşlarımızın oy kullanmasını düzenliyor. Ancak içerisinde bazı maddeler var
ki, tüm Türkiye’deki seçmenlerimizin de oy kullanmasını düzenleyen genel
maddeler var. Bir tanesi bu 4’üncü madde. Şimdi,
4’üncü maddeyle ilgili aslında kamuoyunda yaşanan bazı tartışmalar vardı.
Biliyorsunuz son 2007 Temmuz seçimlerinde yaklaşık 42 milyon 500 bin civarı
seçmenin olduğunu açıklamıştı Yüksek Seçim Kurulu. Ama 31/12/2007
tarihi itibarıyla TÜİK tarafından hazırlanan ve kamuoyuna ilan edilen son
sayımlarda, yani adres esasına göre yapılan tespitlerde on sekiz yaşını
doldurmuş ve seçmen olan vatandaş sayısının 48 milyonun üzerinde olduğunu
gördük. Şimdi, bizim ülkemizde on beşten fazla genel seçim yapıldı, 1946’dan bu
yana. Tabii, her seçimle ilgili şu güzel sözleri söylüyoruz, yani
seçimlerimizde gizli oy-açık tasnif ilkelerini esas aldığımızda, tartışmanın
yaşanmadığını görüyoruz. Yaklaşık on yedi seçim oldu. Her seçimde gerçekten
partiler seçim sathında yarışırlar, ama seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmalar,
bugüne kadar olmamıştır. Yani, bu, aslında Türkiye’deki demokrasinin ve seçim
kültürünün de güzelliğini gösteriyor. Ama bu son seçimde maalesef böyle bir
tabloyla karşılaştık. Yani 5,5 milyon seçmenin hiç seçmen olmadığını, ama o
insanların var olduğunu, yaşadığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu
gördük. Komisyonda bu konu gündeme geldi. Konya Milletvekilimiz Atilla
Kart da Yüksek Seçim Kurulu Başkanımıza bu konuyu sormuştu. Yani Anayasamızın
79’uncu maddesi var. Orada, Yüksek Seçim Kuruluna, seçimlerin güvenli ve
sağlıklı bir şekilde yapılması, Anayasa’mızın bu maddesiyle güvence altına
alınmış. Yani, Yüksek Seçim Kurulu, bu Anayasa hükmündeki görevi gereği en
azından bu seçmenleri seçmen kütüğüne niye kaydetmedi ve bu tartışmaların
olmasını niye engellemedi diye sorduğunda, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı “Bizim,
yasada böyle bir yetkimiz yok. Yani, resen biz seçmenleri seçmen kütüğüne
yazamıyoruz, ancak askıya çıkardığımızda güncelleme süreleri içerisinde
vatandaşın kendisini bu seçmen listelerine dâhil ettirmesi gerekir. Biz resen
yazamıyoruz, elimiz kolumuz bağlı.” dedi. Tabii, tartışmaya açık. Bize göre
belki daha farklı bir uygulama olabilirdi. Ama, bu
madde, işte o eksikliği, o tartışmayı ortadan kaldıracak bir madde. Yani
Komisyonda ilave edildi bu madde. Bu maddede, 4’üncü maddede ne geliyor? Yani,
298 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesindeki seçmen kütüklerinin düzenlenmesine
ilişkin maddeyle Yüksek Seçim Kuruluna bu seçmen kütüklerini resen düzenleme,
güncelleme dışında da bu vatandaşları seçmen olarak yazma yetkisini veriyor. Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, bakın, geçmişte yaşadığımız
seçimlerde aslında tartışmanın, tartışmaların olması gerektiğini ve tartışmalı
seçimler yaşadığımızı da rakamlarla size anlatmak istiyorum. Çünkü,
1995 yılında temmuz ayında, on sekiz yaşını doldurmuş vatandaşlarımızın seçmen
olma hakkı Anayasa’ya kondu. Dolayısıyla, ondan sonra kaç seçim yaşadık? İşte
99, 2002, 2007. Yani şu an 2007’de 48 milyon -yuvarladığımız zaman rakamları-
seçmen olduğunu varsaydığımızda; ki, resmî rakam bu,
ama Seçim Kurulu 42 milyon 550 bin civarı seçmen bildirmişti, 36 milyon
vatandaşımız oy kullanmıştı. Yani 48’den 36’yı çıkarırsak 12 milyon seçmenin
2007’de oy kullanmadığını görürüz. Oy kullanan 36 milyon seçmenin 1/3’ü oy
kullanmamış son seçimlerde. Yani, oranda yüzde 84,2 oy kullanma -seçmen
sayısına göre- diyor ama yüzde 75’lerin altında olduğunu görüyoruz gerçekte. 2002’ye baktığımızda, 2002 yılında da seçmen sayısının, o zaman
Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan sayının 41 milyon 400 bin olduğunu
görüyoruz. Orada da kasımda 32 milyon 760 bin seçmen
sandığa gitmiş. Yani bugün 48 milyon var ise, 2002’de 41 milyon olması mümkün
değil. Orada da 46 milyon civarı seçmen olduğunu varsayabiliriz. Orada da
baktığımızda 13-14 milyon seçmenin oy kullanmadığını görüyoruz. Aynı şey 99
için de geçerli arkadaşlar. Yani 37 milyon seçmen varmış, 32 milyon 600 bin
seçmen oy kullanmış. Yani buradan baktığımızda, aslında bizim… Ki,
belediyelerle ilgili kapatma yasasını da görüştük burada. Aslında orada da
yanlışlıklar olduğu ortaya çıkıyor bu rakamlarda. Son seçimlerde, yani 95’ten bu
yana, on sekiz yaşını doldurmuş olan vatandaşlarımızın seçmen olma hakkını
kazandığı andan bu yana, bizim çok sayıda vatandaşımız seçmen kütüğüne
yazılmamış. Şimdi, burada şu denebilir: İşte güncellemek için gerekli, askı
ilanları var, vatandaş gelir kendi iradesiyle, o süre içerisinde ismini
yazdırır. Ama değerli arkadaşlarım, şimdi, seçmen olan
vatandaşa “oyunu niye kullanmadın” diye para cezası veriyoruz -gerçi cüzi para
cezaları ama veriyoruz- yani “vatandaşlık görevini niye yerine getirmiyorsun”
diye o kişiye bir yaptırım uyguluyoruz, ama seçmen olması noktasında o kişiye,
devlet olarak veya Yüksek Seçim Kurulu olarak “sen gel, kendi iradenle seçmen
ol” diyoruz, bu yasa, bu 4’üncü madde gelene kadar. Yani, bu maddeyle,
bundan sonraki tartışmaların ortadan kalkacağını ben düşünüyorum, çünkü Yüksek
Seçim Kurulu artık, bu MERNİS projesiyle, on sekiz yaşını doldurmuş olan tüm
vatandaşları otomatik olarak seçmen kütüğüne yansıtacak ve dolayısıyla, gerçek
anlamda seçmen iradesinin sandığa yansıması da sağlanacak. Yani, şimdi, burada
konuşmacı arkadaşlar söz alıyorlar… Tabii 4 milyona yakın vatandaşımız var yurt
dışında ve bugüne kadar, yine 95’te yapılan değişiklikle, o vatandaşlarımızın
oy kullanması, maalesef gümrük kapıları dışında mümkün olmamıştı. Yani, bu son
2007 seçimlerinde 250 binin üzerinde seçmen gümrük kapılarında oy kullanmış,
ama ondan evvelki seçimlerde 100 bin civarı -yani yuvarlak rakamlarla
konuşuyorum- baktığımızda çok küçük, çok cüzi rakamların oy kullandığını
görüyoruz. Yani 4 milyon vatandaşımız bugün yurt dışında yaşıyor, bunun 3
milyon 400 bini Avrupa Birliği ülkelerinde ve yaklaşık 2 milyon civarı
vatandaşımızın da seçmen olarak Türkiye’deki seçimlere yıllardan bu yana
katılamadığını belirtiyoruz ve inşallah, bu kanunla beraber o vatandaşlarımız
da bu haklarını kullanacaklar. Ama az önce bahsettim, 12 milyon insan
Türkiye’de oy kullanamamış son seçimde. Yani, bu resmî rakam, 48 milyon,
kullanılan oy 36 milyon, 12 milyon insan oy kullanamamış. 2002’de 14 milyona
yakın insan oy kullanamamış ülkemizde. Tabii ki yurt dışındaki seçmenlerimize
bu hakkı vermek için zaten geç kaldığımızı da düşünüyoruz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, çünkü yaklaşık on üç-on dört yıl geçmiş. “Niye bugüne kadar bu
uygulamalar yapılmadı, sadece gümrük kapılarıyla sınırlı kaldı?” diyoruz. Ama, gelin görün ki, kendi ülkemiz içindeki vatandaşlarımız
için de biz aslında büyük ihmalkârlıklarda bulunmuşuz, insanlarımızın,
Türkiye'nin o genel seçimlerine katılma haklarını da kullanmalarını maalesef
devlet olarak sağlayamamışız. Tabii, bu az önce bahsettiğim, seçimlerin
gizliliği, yani gizli seçim, oy kullanma, açık tasnif; dolayısıyla, belki son
seçimde bir iki saat içerisinde sonuçların belli olması birtakım tartışmaların
yaratılmasına veya tartışmalara neden oldu nasıl bu kadar çabuk olabilir diye.
Onu bugün yine konuşmuştuk, yani UYAP sistemiyle bunların hepsi birden İnternet
ortamına verilince tabii ki daha kolay öğrenildi. Ama
Türkiye’de -uzatmak da istemiyorum- çok sayıda, milyonlarca vatandaşımız, şu
anki, şu Meclisin oluşumunda maalesef katkı koyamadılar ve bu rakam 12 milyon,
1/3, 36 milyonun 1/3’ü. Bu ayıbın da bu madde metniyle, 4’üncü maddede Yüksek
Seçim Kuruluna verilecek bu yetkiyle ortadan kalkacağını düşünüyorum ve bu
vesileyle de Cumhuriyet Halk Partisi adına tüm milletvekillerimize ve halkımıza
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek. Madde üzerinde başka bir söz talebi var mı? KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 110
sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Yasa Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, getirilen tasarı, aslında, tabii bana
göre, uygulamada çok sıkıntı yaratabilecek. Şimdi, Ankara İl Seçim Kuruluna
bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu... Yani ne oluyor? Ankara İl Seçim
Kuruluna bağlı olunca, mesela, nasıl Çankaya ilçe ise, Altındağ ilçe ise,
burada sanki bir ilçe seçim kurulu statüsünde bir seçim kurulu oluşturuluyor.
Şimdi, bunun başında da bir hâkim olacak tabii. Ben biraz önce sordum. Sanki, öyle bir düzenleme yapılmış ki, yurt dışında merkez
seçim kurulu oluşturulacak. Orada demek olmayacak. Bana göre, burada, bu il
seçim kuruluna bağlı, yurt içi ilçe seçim kuruluna bağlı olarak nasıl ki bir
ilçenin köylerinde sandıklar kuruluyor, yurt dışındaki her memleket bir sandık
kurulu olması lazım. Yani, bana göre sistemin öyle gitmesi lazım. Ama, tabii, Sayın Bakan biraz önce “İşte 2’nci maddede bu
hallediliyor.” dedi. Aslında, değerli milletvekilleri, bana göre, Türkiye’de seçimi
Yüksek Seçim Kurulu sağlıklı yönetmiyor. Maalesef, Türkiye’de, Yüksek Seçim
Kurulu görevini hakkıyla yapmıyor. Gerek 2002 seçimlerinde gerekse 2007
seçimlerinde çok keyfî kararlar veriyorlar. Yani, burada bir arkadaş dedi ki,
işte, bu, yargı… Yüksek Seçim Kurulunun verdiği kararlar yargısal kararlar
değildir, nevi şahsına münhasır bir karardır, yargısal bir şeyi de yoktur. Ama, hele o 2002 seçimlerinde Siirt seçimlerini iptal
etmeleri, hiç hakkı yokken iptal etmeleri, oradan aday olmayan Tayyip
Erdoğan’ın oraya getirilip aday gösterilmesi seçim tarihinde emsali görülmemiş
bir faciadır. Mevcut Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
lazım. Kim bunu yapacak, seçim takvimimi başlatacak? Yüksek
Seçim Kurulu. Yüksek Seçim Kuruluna başvuruyorum, diyorum ki: Sayın
Yüksek Seçim Kurulu, bu senin görevin. Şimdi, Anayasa’mızın 102’nci maddesine
göre Cumhurbaşkanını halk seçer, bugün Çankaya’da oturan kişiyi Meclis seçmiş.
Ne oluyor? Bu, mevcut Anayasa’ya göre aykırı. Dolayısıyla görevini başlat.
Cumhurbaşkanının seçim startını başlat diyoruz. 6’ya 1
isteğimiz reddediliyor. Bu kadar hukuktan uzak bir seçim kurulu olmaz. Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en büyük sorunu sağlıklı bir
seçim yapılmamasından kaynaklanıyor. Sağlıklı bir seçim yapılmaması da siyasi
partilerin yapısından kaynaklanıyor. Siyasi partiler bugün genel başkanların
diktası altındadır, yani hep, bütün partiler öyle. Sıkıysa bir milletvekili
genel başkana “Kaşının üzerinde göz vardır.” desin, ondan sonraki seçimde
seçilemez. Böyle de olunca milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
vicdanlarının sesiyle değil genel başkanlarının sesi ve ambargosuyla hareket
ediyorlar; Türkiye’de en büyük sıkıntı bu. Bana göre bunu en kısa zamanda
halletmemiz lazım. Bunu en kısa zamanda halletmediğimiz zaman genel başkanların
şahsi keyfîlikleri daima bu Parlamentonun gündemine hâkim olur ve bu
Parlamentoda ülke yararına kanun çıkmaz, hep genel başkanların, özellikle
iktidarda bulunan kişinin yararına kanun çıkar, bence buna el atmamız lazım. Bakın, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bu memlekette hiç
olmazsa ya bir ön seçim sistemini zorunlu kabul edelim Anayasa’ya koyalım bunu
veyahut da tercihli oy getirelim. Yani tamam, bir listede 30 kişi, 40 kişi
gitsin halk karşısına, halk tercihli milletvekili seçsin. Halk, tercihli
milletvekili seçtiği zaman Parlamentoya gelen kişiler artık genel başkanlara
değil halka hizmet için buraya gelirler, artık genel başkanlara değil memlekete
hizmet etmek için gelirler buraya, bunun tek çıkar yolu budur. Bu seçim
sistemiyle, bu sistemle devam ettiğimiz takdirde inanınız ki Türkiye ekonomik
batağa da gider, yolsuzluk bataklığına gider, Türkiye yolsuzluklar cenneti
olur, soyguncuların cenneti olur. Gelin, Parlamento olarak bu işe el koyalım,
bu Siyasi Partiler Kanunu’na kesinlikle, her hâlükârda seçimlerde bir tercih
sistemini getirelim, başka çaresi yok ve isteyen de, yani hangi partiden
isterse seçime aday olur. Merkez… Daha doğrusu liste düzenlenirken, burada bir
eleme sistemini de getirmeyelim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Veriyorum sürenizi. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Siyasi partiler kendine müracaat eden
kişilerden bir aidat alsınlar. Bu bölgede aday olmak isteyen herkes seçime
katılsın ve tercihle… En azından bu çok sağlıklı bir sistem olur. Hiç olmazsa
buraya gelen milletvekili “Ben, önümüzdeki listede sayın genel başkanın hoşuna
giden davranışım olmadı, seçimde beni aday gösteremez.” davranışı içinde olmaz
ve vicdanının sesini dinler. Bu, bence Türkiye’nin çok büyük geleceğidir. Bu
yönde en seri şekilde bir düzenleme yapalım. Bu kanun da inşallah, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy
kullanması konusunda çok sağlıklı bir sonuç verir ama ben, getirilen kanunun
çok karışıklar yaratacağını, orada sağlıklı bir seçim yapacağını da
zannetmiyorum. İşte, orada tabii, sağlıklı bir oy kullanma sistemi getirilecek
midir? O sandıklar usulüne uygun olarak oluşturulacak tarafsız sandık kurulları
kararıyla oy sayımı yapılacak… Oy sayımı belki yapılmaz, merkeze… Yapılır
herhâlde yani bilmiyorum daha, oylar nasıl sandıktan çıkar, nasıl şey edilir, o
da çok açıkta değil, ilerideki maddeler herhâlde çıkarılacak. İnşallah faydalı olur düşüncesiyle, saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5- 298 sayılı Kanunun 35 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Yurt dışı seçmen kütüğü MADDE 35- Yurt dışı seçmen kütüğü, adres kayıt sistemindeki
bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslar
çerçevesinde oluşturulur.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz. Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci
maddesiyle ilgili, grubum adına görüşleri açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra,
bildiğiniz üzere, büyük bir iş gücü açığı ortaya çıkmış özellikle savaşa
katılan ülkelerde ve bu açığı kapatmak üzere bizim gibi ülkelerden iş gücü
talebinde bulunmuşlar. Hayat standartlarını yükseltmek üzere birçok
vatandaşımız özellikle Batı Avrupa ülkelerine iş bulma umuduyla göç etmişler.
Önce kısa süreli hayatını kazanma çabası, düşüncesi, daha sonra orada yerleşme
ve orada yaşama fikrine dönüşmüş. Kendilerini önce misafir gören vatandaşlarımız,
daha sonra göçmenliğe ve göçmenliğe geçtikten sonra da ülke vatandaşlığına
geçerek çift pasaport almış ve çifte vatandaş olmuşlar. İkinci ve üçüncü
kuşaklar sadece işçi olarak kalmamış, çeşitli yatırımlar yaparak işverenliğe
yükselmişlerdir. Kültür, sanat, spor alanında birçok vatandaşımız ön plana
çıkmış ve bütün bunlar âdeta bizde bir “yurt dışı Türklüğü” kavramı
geliştirmeye başlamıştır. Bu insanlarımız belki daha önceki hayat
standartlarına kavuşmasına kavuşmuş ama, bununla
birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel birçok problemi de beraberinde yaşamaya
başlamışlar. İşte, bu sorunlardan başlıcalarını
sizlerle paylaşmak istiyorum: Gurbetteki vatandaşlarımız hem Türkiye’de hem de
yaşadıkları ülkelerde birinci sınıf vatandaş muamelesi görmeyi özlemişlerdir.
Bunun temini için konsolosluklarımız hem gönül kapılarını hem de hizmet
alanlarını, hizmet kapılarını ardına kadar açmalıdır. Ülkesine ve insanına
yabancılaşmış bazı görevliler, insanlarımız ile Türkiye’nin arasındaki o ulvi
bağın zedelenmesine yol açmaktadırlar. Sırası gelmişken, Hükûmete de bir önerim
olacak: Dışişleri meslek mensuplarının hiç olmazsa stajlarının bir bölümünün
valilik ve kaymakamlıklarda yaptırılıp ülkesi ve insanıyla kucaklaşması
sağlanmalıdır. Canla başla çalışan Dışişleri mensuplarından bazılarının -yine
üzülerek belirteyim ki- yaşantısı ve tahsil hayatında Anadolu’nun kırsal
yaşamıyla ilgili çocuklarına anlatacakları en küçük bir hatıraları yoktur. Gurbetçimizin yurt dışında el emeği ve bin mihnetle yaptığı
birikimlerini bazı holdingler ve çeşitli adlar altında örgütlenmiş kişi ve
kuruluşlar çarpıp elinden almışlar ve bu yapanın yanına kâr kalmıştır. Bugüne
kadar yapılan vurgunların üzeri mutlaka açılmalı ve sorumlular bulunup adalete
teslim edilmelidir. Bir daha bu tür suistimallere
tevessül etmeye kalkışanlara, buna kalkışamayacak, buna niyetlenemeyecek kadar
ağır cezalar getirilmelidir. Türk kültür merkezleri kurulup yaygınlaştırılmalıdır. Türk
kültürünün dejenerasyonuna karşı acil önlemler
alınmalıdır. Gençler arasında suç eğiliminin artışı gözlenmektedir. Bununla
ilgili, ilgili hükümetlerle iş birliği yapılmalı, özellikle sosyal hizmet
kurumlarında, hastanelerde, hapishanelerde bir şekilde bulunan
vatandaşlarımızın durumları yakından takip edilmeli, gurbette yalnız olmadıkları
kendilerine hissettirilmelidir. Okullardaki öğrencilere gerekiyorsa destek kursları açılabilmesi
imkânları geliştirilmeli, başarılı çocuklarımıza burslar verilmeli,
yükseköğretime daha fazla nasıl Türk öğrenci kazandırabiliriz, bunların arayışı
içerisinde olunmalıdır. Türkçenin yaygın olarak kullanılması hususunda ikili kültürel
anlaşmalar yapılmalıdır. Oy verme haklarının vatandaşlıkla ilişkilendirilmesi
neticesinde, vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde yerel seçimlere dahi
katılamamaktadırlar. Alman Vatandaşlık Kanunu’nun 25’inci maddesi “Başka ülke
vatandaşlığını kazanan kişi Alman vatandaşlığını kaybeder.” demektedir. Alman
vatandaşlığına geçtikten sonra tekrar Türk vatandaşlığına dönen, bu şekilde
Alman vatandaşlığını kaybeden Türklerin sayısı 50 bine ulaşmıştır. Sorunun
insani boyutu da dikkate alınarak, vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin
önlenmesi için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır. Gurbette emekli olmuş kardeşlerimiz yalnız bırakılmamalı, onlara
yönelik sosyal ve kültürel programlar hazırlanmalıdır. İş ve iş yeri
güvenceleri takip edilmelidir. Gerekirse bu hususta onlara teknik bilgi ve
hukuk yardımı desteği verilmelidir. Yine, özellikle Avrupa Birliği ülkelerindeki vatandaşlarımızın,
hukuki eşitsizlik, ikamet statüsü, vatandaşlığa kabul edilme, yakınlarına vize
alınması gibi konularda yabancı yasalardan kaynaklanan kısıtlılıkları
mevcuttur. Hükûmet, teslimiyetçi zihniyetten kurtulup
insan onuruyla bağdaşmayan uygulamalar içinde bulunan bu ülkelere karşı
medeniyet ve insan haklarını hatırlatma, mütekabiliyet kararlarını uygulama
gibi kendisinden beklenen görevlerini acilen yerine getirmelidir. Bir müddet
sonra Meclis gündemine gelecek olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı ile yurt
dışında yaşayan ev kadınlarına ve çalışanlara Türkiye’de emekli olma imkânı
getirilmeli, kesin dönüş şartı gibi sınırlandırıcı hükümler kaldırılmalıdır.
Bulundukları toplumla entegrasyonları için ilgili hükûmetlere çözüm önerileri götürülmelidir. Her yıl
ülkemizde yapılacak ve onların sorunlarını masaya yatıracak ve her ülkedeki
vatandaşlarımızın temsilci olarak katılacağı ve onların bu görüşlerini ifade
edebilecekleri konferanslar düzenlenmelidir. Öğretmen ve din adamları kadroları
artırılarak atanacak kişilerin seçiminde gerekli itina gösterilmelidir. Saydığımız bu önemli problemlerin çözümü değerli milletvekilleri,
traktöre binip Merkel’le pozlar vermenin çok ötesinde
bir yönetim anlayışını zorunlu kılmaktadır. 5 milyon civarındaki gurbetçi
kardeşlerimiz, tüm sorunlarına karşılık ne mutludur ki ülkeleri ve insanlarıyla
bağlarını hiç koparmamışlardır, ülkelerinin karşılaştığı her darboğazda
yardımına koşmuşlardır. Anne babalar binlerce kilometre öteden çocuklarını
âdeta kendi köyünden askere uğurlar gibi ülkelerine askere göndermişlerdir.
Ekonomimiz zaman zaman sıkıntıya girmiş, bu
kardeşlerimizin gönderdiği dövizlerle sorun aşılmaya çalışılmıştır. Ülkeyi
yönetenlerin bir sözü bir işareti ile paralarını, birikimlerini millî
bankalarımıza aktarmışlardır. Belki, kendisinin, çocuklarının hiç
yararlanamayacağı, sırf köylüsü, komşusu istifade edecek diye köylerindeki
sağlık ocağına ambulans, okullarına eğitim malzemesi, belediyelerine iş
makineleri göndermişler, camiler, okullar yaptırmışlardır. Kısaca, gurbette
Türkiye’yi yaşamaktan bir an geri durmamışlardır. Tek bir istekleri vardır
ülkelerinden, unutulmamak, vatandaş olarak saygı görmek. İşte bu tasarıyı,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yüzden son derece önemsiyoruz. Devletin
gurbetçiye olan gönül borcunu ödemesi anlamına gelmektedir bu yasa. Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
milletin Meclisinde, milletin menfaatlerinin söz konusu olduğu her hususta Hükûmetin icraatlarına destek olmaya çalıştık, yapıcı bir
muhalefet anlayışıyla hareket ettiğimizi gösterdik. Bu kardeşlerimizin
demokratik haklarının temini yönünde de bu tasarıyı hem komisyonlarda hem de
Genel Kurulda desteklemeyi yurt dışı Türklüğüne karşı bir vazife bilerek
gereğini yaptık, yapıyoruz. 1995’te Anayasa’mızın 67’nci maddesinde bir değişiklik yapılmış,
yönetimlerden yurt dışı Türklüğünün seçme ve seçilme haklarını kullanabilmesi
için gerekli tedbirleri alması istenmiş olmasına rağmen bugüne kadar gümrükte
oy kullanma dışında yeterli adımlar atılamamıştır. 3 milyon civarındaki
seçmenden sadece son seçimlerde 229 bin civarında vatandaşımız oy
kullanabilmiştir. Bu tasarı, seçim mevzuatımıza yeni oy kullanma teknikleri ve yeni
kavramlar getirmektedir; mektupla oy kullanma, elektronik ortamda oy kullanma,
vekâletle oy kullanma, konsoloslukta oy verme gibi yöntemler, yurt dışı seçmen,
yurt dışı seçmen kütüğü gibi kavramlar. Değerli milletvekilleri, özünde hakikaten düzenlenmesi zor
bir konu. Çünkü sadece ülkemizin değil ama bununla
birlikte diğer ülkelerin iradesinin de belirleyici olduğu bir konu, ancak
hakikaten gecikmiş ve bir an önce çözüm üretilmesi gereken bir konu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Korkmaz. S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bu açılımı sağlarken demokrasi
inancı ve adalet anlayışının zedelenmemesi için bazı tedbirlerin gözden
geçirilmesi zarureti vardır. Örneğin, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık
Genel Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumunun birlikte uygulamaya koyduğu
Adrese Dayalı Bilgi Sistemi ve Yüksek Seçim Kurulunca uygulanan SEÇSİS’le en küçük arıza ve boşluğun bırakılmaması gibi, oy
verme özgürlüğüne organize teşkilatlar tarafından halel getirilmemesi gibi, bu
konuda karşılaşılabilecek her türlü aksaklıklar gibi. Bu eksikliklerin giderilmesi konusunda da Meclise getirilecek
yasal düzenlemelere yardımcı olacağımızı şimdiden belirtiyor, bu düşüncelerle
tasarıyı destekleyeceğimizi ve olumlu oy kullanacağımızı bir kez daha
hatırlatıyor, yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımıza ve yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Madde üzerinde başka söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6- 298 sayılı Kanunun 36 ncı
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak
her yıl güncelleştirilerek oluşturulur.Gerektiğinde,
seçmen kütüğünün dört yılda bir yeniden düzenlenmesi ve iki yılda bir
denetlenmesi için gerekli bilgileri toplamak amacıyla, bütün Türkiye’de aynı
zamanda Nisan ayının ikinci pazar günü yazım yapılmasına Yüksek Seçim Kurulunca
karar verilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 7’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7- 298 sayılı Kanunun 40 ıncı
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Muhtarlık bölgesi askı listesi, seçim dönemlerinde muhtarlıklarda
askıya çıkarılır ve iki hafta süreyle askıda kalır.” BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet vardır. Önergeyi okutup işleme
alacağım. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasanın 7 nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon katılmıyor. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yabancı ülkelerde “muhtarlık askı bölgesi” olamayacağından
çıkarılması gerekir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yeni 8’inci madde ihdasına
dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı
veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa önergeyi işleme koyacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısına 7 nci
maddeden sonra gelmek ve diğer maddeler teselsül ettirilmek suretiyle aşağıdaki
8 inci maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 8- 298 sayılı Kanunun 56 ncı
maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir. “Seçim takviminin başlangıcından itibaren seçim propagandasının
sona erdiği ana kadar” BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
salt çoğunluğumuz var, katılıyoruz. BAŞKAN – Benim de buradan gördüğüm kadarıyla, tespit ettiğim
kadarıyla Komisyonun salt çoğunluğu vardır. Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan,
önerge üzerinde yeni madde olarak görüşme açıyorum. Söz talebi yok. Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Yüksek Seçim Kurulunun 08.05.2007 tarih ve 246 sayılı kararıyla,
22.07.2007 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçiminde 12.07.2007 tarihine
kadar hoparlörle propaganda yapmanın serbest olduğu ifade edilmesine rağmen
seçim süresince farklı uygulamalar ve bunun tabii sonucu olarak gereksiz yasal
işlemler tevasül olunmaktadır. Bu konudaki yanlış uygulamaların önüne geçmek için iş bu
değişiklik önergesi verilmiştir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı ve Hükûmetin de katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir. Evet, bu işlem tamamlanmıştır. 7’inci maddeden sonra 8’inci
maddeyi ihdas etmiş oluyoruz. 8’inci maddeyi de 9’uncu madde olarak okutuyorum: Buyurun. MADDE 9- 298 sayılı Kanunun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Kurul başkanı, oyunu kullanan seçmene kimlik kartını verirken
seçmen listesindeki adı karşısına imzasını attırır. İmza atamayanların sol
elinin başparmağının izinin alınmasıyla yetinilir. Bu parmağı olmayan seçmenin
hangi parmağını bastığı yazılır.” BAŞKAN – Evet, söz talebi yok, önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Eski madde 9’u şimdi çerçeve madde 10 olarak okutuyorum: MADDE 10- 298 sayılı Kanuna 94 üncü maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki 94/A, 94/B, 94/C, 94/D ve 94/E maddeleri eklenmiştir. “Yurt dışı seçmenlerin oy verme yöntemleri ve genel ilkeler MADDE 94/A- Yurt dışı seçmenler; mektup, sandık, elektronik oylama
veya gümrük kapılarında oy kullanma yöntemlerinden ancak biri ile oy
verebilirler. Yabancı ülkenin durumuna göre hangi yöntemle oy kullanılacağı
Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir. Milletvekili genel seçimlerinde, üzerinde Yüksek Seçim Kurulu
filigranı bulunan özel imal edilmiş kâğıtlara basılı birleşik oy pusulalarında;
sadece seçime katılan siyasi partilerin özel işaretleri, kısaltılmış isimleri
ve tam yazı halinde adlarıyla her siyasi parti için ayrılan bölümün altında
çapı iki santimetre olan boş bir daire bulunur. Yurt dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı
seçimi ve halkoylamasında oy verebilirler. Yurt dışı seçmenler sadece seçime katılan siyasi partilere oy
verebilirler. Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası
yapılamaz.” BAŞKAN – Çerçeve 10’uncu maddeye bağlı madde 94/A üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek,
buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 10’uncu çerçeve maddesine gelen 94/A maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz
aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar -az önce sözlerimin arasında da belirtmiştim
kısaca- yurt içindeki vatandaşlarımızın uzun yıllardan bu yana özlemle beklemiş
olduğu, aslında, bir değişiklik bu tasarı. Daha önce, maalesef, bir tek gümrük
kapılarında oy kullanma yöntemini bu vatandaşlarımıza sunabiliyorduk. Tabii, o
da ancak yurt içine, yurt dışından Türkiye’ye giriş yapan vatandaşlarımız,
seçim öncesi belli bir zamandan belli bir süreye kadar giriş çıkış yapan
vatandaşlarımız bu haktan yararlanabiliyorlardı. Seçmenlerimizin yüzde 90-95’i,
yurt dışı seçmenlerimizin, vatandaşlarımızın yüzde 90-95’i, maalesef,
ülkemizdeki milletvekili seçimlerine ve son yapılan Anayasa, referandum,
cumhurbaşkanlığının da halk tarafından seçilmesini kapsayan referanduma
oylarını kullanamamışlardı. Tabii, bu değişiklik metni -az önce bazı konuşmacı
arkadaşlarımız temenni olarak belirttiler “Yerel seçimlerde de yurt içindeki
vatandaşlarımız oy kullansalar daha iyi olmaz mı?” diye ama- sadece milletvekili
seçimlerini ve referandumu kapsıyor. Dört ayrı seçenek sunuluyor: Sandık,
mektup, elektronik ortamda oy kullanılması ve yine, yaklaşık işte, on küsur
yıldan bu yana, on üç yıldan beri kullandığımız, daha doğrusu daha fazla
süreden bu yana kullandığımız gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi de dâhil
olmak üzere. Biraz sonra maddeler, tek tek bu
yöntemler burada konuşulurken, görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisi olarak
çekincelerimizi de dile getireceğiz. Tabii ki, bu yasanın çıkmasını doğru
bulduğumuzu her madde de belirtiyoruz ama özellikle mektupla oy kullanmayla
ilgili Komisyonda da çekincelerimiz vardı fakat maalesef bu çekincelerimizi tüm
gruplarla birlikte ortak bir noktaya getiremedik. Şimdi, gönlümüzden geçen şu, az önce konuşurken de belirtmiştim:
Tartışmasız, vatandaşlarımızın Anayasa’mızın da 67’nci maddesinde belirtilen
gizlilikle, serbest iradeyle, özgürce oylarını kullanabileceği yöntem, sandık
yöntemi: Yani, ülkemizde, yıllardan bu yana, yaklaşık altmış yılı aşkın süredir
kullandığımız yöntem ve tartışmaların gerçekten seçimlerde çok az olduğu ve
demokrasi kültürümüzün geliştiği bir yöntem. Bu yöntemi maalesef belki de yurt dışındaki birçok ülkede
kullanamayacağız. Komisyonda tartışırken özellikle “sandık yönteminin öncelikli
olması gerekir” düşüncemiz vardı. Zaten elektronik oylamayla -biraz sonra
görüşürken belirtilecek- oy kullanma yöntemi çok yakın bir zamanda, çok yakın
bir sürede pek uygulanabilir gözükmüyor. Yani, altyapı sorunları var, tabii ki
mali boyutu var. Yani, burada, yurt içindeki seçimlerde vatandaşlarımız oy
kullanırken zaten elektronik yöntemi kullanamıyoruz, yurt dışındaki
vatandaşlarımız için… Ama gelişen çağımızda, teknolojinin çok hızlı bir şekilde
ilerlediği günümüzde, belki kısa bir süre sonra -on yıl olabilir, bilemiyorum
daha da kısa olabilir- o süre içerisinde belki bu yöntem devreye girecek ama şu
anda, ileride teknolojik gelişmeyle karşılaştığımızda rezerv olarak bu yöntemi
tasarı metninde görüyoruz. Geriye kalıyor sandık, mektup ve gümrük kapıları. Değerli arkadaşlar, şöyle bir yanlış anlama da olmasın: Yani
vatandaşlarımız, yurt dışında değişik ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, bu
yöntemlerden ancak biriyle oylarını kullanacaklar. Yani, hem mektup hem sandık
veya hem sandık hem de gümrük kapısından girerken o vatandaşlar oy kullanma
hakkına sahip değiller, bir tek yöntemle oyunu kullanacak. Tabii, farklı
ülkeler için farklı yöntemler de belirlenebilir, Yüksek Seçim Kurulu bu kararı
verecek, Dışişleri Bakanlığının yabancı ülkelerle yapacağı görüşmeler neticesinde,
tabii ki vereceği bilgiler doğrultusunda bu kararı verecek. Ama,
sandık yöntemi… Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan çok sayıda
vatandaşımız var. Az önce belirtmiştim, 3 milyon 400 bin gibi yurt dışı
vatandaşımız Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor. Hele hele Almanya’ya baktığımızda, yani Almanya’daki
vatandaşlarımızın sayısı Avrupa Birliğine dâhil olan diğer ülkelerin tüm
vatandaşlarından daha fazla. Yani, bir Almanya’da Türk vatandaşlarımız
var, bir de Avrupa Birliğine dâhil olan, diğer, sayısı onları bulan, daha
fazla, yirmiye yakın ülkenin vatandaşları var, hepsini topluyoruz, Türk
vatandaşlarımız kadar yapmıyorlar. Şimdi, tabii, böyle bir sayıda, her ne kadar Almanya
İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz dönemlerde “Biz Türk vatandaşlarının sandık
konularak oy kullanmalarını kabul edeceğiz veya kabul ediyoruz.” diye beyanları
var ise de, tabii, seçim sathına girildiğinde, belki de Dışişleri Bakanlığına
bu yöntemi önermeyecekler, daha doğrusu kabul etmediklerini, kendi güvenlik
gerekçeleriyle kabul etmediklerini belirtecekler. Zaten gümrük kapılarındaki oy kullanmanın ne kadar yetersiz
olduğunu kabul ediyoruz, geriye bir tek mektup yöntemi kalıyor. Mektup
yöntemiyle ilgili olarak, maalesef, çekincelerimiz var Cumhuriyet Halk Partisi
olarak. Yani, vatandaşlarımız oylarını kullanırken istiyoruz
ki hiçbir baskı altında kalmasınlar, özgür iradeleriyle, rahat bir şekilde
oylarını kullansınlar, ama özellikle Avrupa ülkelerinde -yakından da takip
ediyoruz değerli arkadaşlar, geçmişte de bunlar televizyonlara yansıdı, basına
yansıdı- yani Anayasa’mızda yazılı olan cumhuriyetimizin temel niteliklerinin
de örselenmesini bir tarafa koyun, ortadan kaldırılmasını isteyen kuruluşlar
var, örgütler var, illegal örgütler var. Törenler yapıyorlar,
etkinlikler yapıyorlar, büyük stadyumları dolduruyorlar. Yani, bu, tabii ki,
buradan da gözlemliyoruz. Anayasa’mızdaki Türkiye’nin temel niteliklerinin
benimsenmesi ve korunması sadece Türkiye’de yaşayan vatandaşlar için geçerli
olan bir şey değil. Yani, bizim Türk vatandaşımız yurt dışında yaşıyorsa da
Anayasa’mıza bağlı olarak yaşamak zorunda. Yani, Anayasa’mızda belirtilen işte,
2’nci maddemizdeki “Laik, sosyal hukuk devleti” terimleri, artı, onun dışındaki
diğer hususlar, bölünmez bütünlüğümüz… Bu konuların yurt dışındaki vatandaşlarımız
tarafından da eksiksiz kabul edilmesi gerekir. Gerçi burada, maalesef, geçmiş
dönemlerde birtakım eksiklikler görüyoruz. Yani, Türk hükûmeti
yetkilileri yapılmış olan o olumsuz toplantılar olabilir, işte, çok açık, net,
çok açıktan, hatta hatırlayan vatandaşlarımız vardır; yani hem ülke bütünlüğüne
yönelik yapılan eylemler hem de işte, sözde “İslam Federe Devleti” adı altında
Almanya’da çok sayıda toplantılar yapıldı onların mensuplarınca. Tamamen
Anayasa’mıza aykırı düşünceler, talepler içerilmişti.
Tabii, bunlar, Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımızın oy
kullanmasında ne denli etkin olabilecekler? Bu kaygımız maalesef var. Yani,
mektupla oy kullanmak, biraz sonra burada konuşulurken yöntem olarak, hatta
kimlik tespitiyle ilgili dahi tam net değilken kafamız. Yani, vatandaşımız yurt
dışından oyunu kullanırken kimlik tespitinin nasıl yapılacağı dahi Yüksek Seçim
Kurulu tarafından tam -çünkü, oranın PTT’si ile
yapılacak olan görüşmeler de var. Yani, oradaki posta-telefon idaresiyle de
yapılacak olan görüşmeler var- o dahi net değilken, ne kadar gizlilik ve ne
kadar serbest irade içerisinde yapılacak? Bunun, tabii ki, endişelerimiz
içerisinde olduğunu belirtmek istiyorum. Bunun dışında, bakıyorum ki, Avrupa’daki ülkelerin birçoğu aslında
sandık yönteminin kullanılmasına izin veriyorlar. Yani Dışişleri Bakanlığı
temsilcimizle görüşürken Komisyonda, Avusturya, Danimarka, Fransa, Hollanda,
İngiltere, İsveç, İrlanda, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin Türk vatandaşları
için sandık konularak oy kullanmalarına muvafakat ettiklerini belirtmişti.
Tabii, burada Almanya yok, yani Almanya’yla ilgili olarak nasıl bir uygulamayla
karşılaşacağız bilemiyoruz. Ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın bu dört yöntemden en sağlıklısı ve kendileri
açısından oylarını kullanırken, iradelerini yansıtırken -tabii ki devlet
olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak onların bu iradelerini
yansıtmalarını sağlayacak yöntemleri de biz koyarken burada yasama organı
olarak- sandık yönteminin mutlaka, öncelikli olarak kullanılması gerektiğini
düşünüyoruz değerli arkadaşlarım. Sandık yöntemi dışındaki yöntemler
mutlaka tartışmaya açık olacaktır. Zaten gümrük kapılarındaki yöntem miktar
olarak sürekli tartışma getiriyor ama… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek, konuşmanızı tamamlayınız. TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Elektronik oyla kullanmanın da güvenlik sorunları var. Onlara pek
girmedim çünkü elektronik oylamayı çok kısa bir süre içerisinde Türkiye'nin,
gündemine alması pek mümkün görünmüyor. Onda da insanların
oylarını kullanırken kimlik tespiti açısından, herkesin oyunu kullanırken
güvenlilik açısından kaygılar taşıyoruz, hatta Yüksek Seçim Kurulu Başkanı “O
konuda çok fazla bir bilgimiz yok.” dedi ama tabii ki uzmanlar, teknolojinin bu
kadar geliştiği ortamda, bunun da önlemini alacaktır diye düşünüyoruz; ama bu
yöntem çok kısa bir süre içerisinde maalesef kullanılamayacak, diğer yöntemler
kullanılacak. Sözlerimi bitirirken -biraz sonra yine aynı düşünceleri ifade
edeceğimizi belirterek- biz yurt dışındaki tüm vatandaşlarımızın -tabii ki
belki sayısı çok az olan, uzak ülkelerdeki vatandaşlarımız için mektup söz
konusu olabilir, o konuda pek bir şey diyemeyeceğiz ama- sandık yönteminin değerlendirilmesini
ve sandık yöntemiyle oylarını Türkiye'de olduğu gibi kullanmalarını
arzuluyoruz. Bu düşüncelerle tüm Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek. Başka söz talebi var mı? Yok. Madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri geliş sırasına
göre okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım. Buyurun. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Tasarının çerçeve 10. maddesinin
94/A maddesinde yer alan “mektup” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın Çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/A maddesinin bir ve ikinci
fıkralarının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi arz ve teklif olunur.
“Yurt dışı seçmenlerin sandık, mektup, gümrük kapılarında oy
kullanma veya elektronik oylama yöntemlerinden hangisine göre oy kullanacağına
yabancı ülkenin durumuna göre Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak Yüksek
Seçim Kurulu karar verir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu
maddesinin “MADDE 94/A’nın 5 ve 6 ncı
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. 27.02.2008
“Yurt dışı seçmenler seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız
adaylara oy verebilirler. Yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.” BAŞKAN – En aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın 10. maddesi 94/A bendinin 3. Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Milletvekili genel seçimlerinde; üzerinde Yüksek Seçim Kurulu
Filigranı bulunan özel imal edilmiş kâğıtlara basılı olarak, biri seçimlere
katılmaya hak kazanmış siyasi partilere, diğeri de bağımsız adaylara göre olmak
üzere iki tip birleşik oy pusulası kullanılır. Siyasi partiler için hazırlanan birleşik oy pusulasında; siyasi
partilerin özel işaretleri, kısaltılmış isimleri ve tam yazı hâlinde adlarıyla
her siyasi parti için ayrılan bölümün altında çapı iki santimetre olan boş bir
daire bulunur. Bağımsız adaylar için hazırlanan birleşik oy pusulalarında; seçim
çevresinin adı ve altında o seçim çevresindeki bağımsız adayların il seçim
kurullarında çekilen kura ile belirlenmiş sıra ile adları ve her adın
karşısında bir kutucuk bulunur. Kutucuğa (x) işareti konmak suretiyle bağımsız
adaya oy verilmiş olur. Birden fazla seçim çevresi ve birden fazla aday için
kullanılmış oy geçersiz kabul edilir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Konuşacağım. BAŞKAN – Sayın Özçelik, buyurun. OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, 110 sıra sayılı 298 sayılı Yasa’da
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının eski 9, şimdi 10’uncu maddesinde
değişiklik yapılmasına dair önerimiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Seçimlerde gerek seçmenler gerekse adaylar açısından kanun
karşısında eşitlik ilkesine uyum, demokratik seçimlerin esasını
oluşturmaktadır. Yurt dışı seçmenlere, sadece siyasi partilere, siyasi parti
adaylarına oy verme hakkının tanınması hem seçmen haklarının hem de seçilmek
isteyen adayların haklarını kısıtlamaktadır. Bildiğiniz gibi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde
partimiz seçimlerde uygulanan yüksek baraj nedeniyle bağımsız adaylarla
seçimlere katılmıştı. Bir siyasi partinin, köklü bir siyasi partinin
antidemokratik yasalar nedeniyle bağımsız adaylarla seçimlere katılmak zorunda
kalması, her hâlde demokrasimizi zedeleyen bir durumdur. Seçmen kitlesi
bakımından ardına olduğumuz HADEP ve DEHAP yine çok yüksek oy oranlarına
ulaşmış olmasına rağmen baraj nedeniyle Parlamentoda temsil imkânı bulamadılar.
HADEP, 1995 seçimlerinde yüzde 4,2’yle 1 milyon 200 bin oy almasına ve on bir
seçim çevresinde birinci parti olmasına rağmen, Parlamentoda temsil imkânı
bulamadı. DEHAP, 1999 seçimlerinde yüzde 4,8 oy almasına rağmen, 1 milyon 480
bin oy almasına rağmen ve yine on bir il seçim çevresinde birinci parti olmasına
rağmen, yine Parlamentoda temsil imkânı bulamadı. DEHAP, 2002 milletvekili
genel seçimlerinde yüzde 6,2 oy almasına ve on üç seçim çevresinde, on üç ilde
birinci parti olmasına rağmen, yine Parlamentoda temsil imkânı bulamadı. Eğer
2002 seçimlerinde baraj demokratik ülkelerdeki oranda olsaydı veya hiç
olmasaydı 52 milletvekiliyle Parlamentoda temsil edilmiş olacaktık ve
Parlamentonun üçüncü büyük grubuna sahip olacaktık. Şimdi, demokrasimizde aksayan bir yan var. 2007 seçimlerinde
bağımsız adaylarla seçimlere katılmak zorunda kaldık. Bağımsız adaylarla
seçimlere katıldığımız için, mesela bugün, anayasal, yasal bir hakkımız
olmasına rağmen, hazine yardımından yararlanamıyoruz. Yani AKP, AK Parti 104
milyon YTL alırken, sıfır hazine yardımıyla, biz, şu kadar milyon insanı temsil
eden partimiz hazine yardımı alamıyor. Eşit koşullarda bir yarış içinde değiliz. Bu nedenle, yasaların
tamamında, seçim yasalarının tamamında demokratikleşme sağlanmalıdır. Bağımsız
adaylar, bağımsız adaylık… Yani biz tekrar bağımsız adaylarla seçime
katılacağız diye düşünmeyin, barajı indireceğiz, inanıyorum ve baraj inmese de
barajı aşacağımıza inanıyorum. Diğer siyasi partilerin tamamı da böyle
düşünüyor herhâlde. Bağımsız aday olmak da yasal bir haktır ve bağımsız
adayların da yasalar karşısında eşit muamele görmesi lazım. Düşünün bağımsız
aday oluyorsunuz ve yurt dışındaki seçmenlerin tamamı şimdi oy kullanma hakkına
sahip olacaklar. Bir önceki seçimde 228 bin seçmen oy kullanmış gümrüklerde,
şimdi belki 1,5 milyon seçmen oy kullanacak ve bağımsız adaylar o seçmenlerin
oylarından yararlanamayacak. Geçtiğimiz seçimde -Hakkâri örneği çok önemliydi- Hakkâri’de bir
arkadaşımız, bağımsız olan bir arkadaşımız, yerelde alınan oylar bakımından
milletvekili seçilecek kadar oy almıştı. Ama gümrük oyları gelince, Hakkâri’ye
düşen oylar bakımından, Hakkâri ikinci sıra adayı, sanıyorum kırk oyla,
gümrükten gelen oylarla seçildi ve bizim arkadaşımız seçilemedi. Yani bu tam
bir eşitsizliktir. Bunu kaldırmak lazım, bu haksızlığı
gidermek lazım. Bağımsız adaylara oy verme hakkını tanımak hem adaylar
açısından eşitlikçi davranmak, yasalar karşısında eşit olmak hem de seçmenin
istediği adaya, istediği kişiye oy vermesini sağlamak yani onun o hakkını
korumak açısından da son derece önemli ve gereklidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim. Teknik olarak bazı zorlukları olabilir. Önergemizde önerimizi
söyledik. Ayrı bir oy pusulası hazırlanabilir, bağımsız adaylar için ayrı bir
oy pusulası hazırlanabilir. Gerçi, bağımsız adayların da simge kullanmaları
yasal olarak mümkün olması lazım ama belki oy pusulasını çok fazla büyüteceği
için hadi simge kullanılmasın ama hiç değilse bağımsız adayın adının bulunduğu
ve her seçim çevresi için… Türkiye'de seksen dört seçim çevresi var. Bağımsız
adayların sayısı… Gerçi 2002 seçimlerinde naylon adaylarla 726 sayısını bulduk
daha önce 20-30 aday varken Türkiye genelinde veya 100 aday varken. Seçmenin,
seçim çevresine göre bağımsız adayların isimlerinin karşısındaki kutucuğa
işaret koymak suretiyle bağımsız adaylara oy vermeleri sağlanmalıdır. Hem
bağımsız adaylar için hem de seçmenin bu hakkını kısıtlayıcı bir durum var
yasada. Değiştirilmesini teklif ediyoruz. Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10 uncu
maddesinin “MADDE 94/A’nın 5 ve 6 ncı
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. 27.02.2008 Hamit
Geylani (Hakkâri) ve arkadaşları “Yurt dışı seçmenler seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız
adaylara oy verebilirler. Yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Geylani? HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Evet. BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani. (DTP
sıralarından alkışlar) HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Seçim hukukunu, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’ndan
soyutlayarak tek başına ele almak sorunları çözemez. Bu nedenle, ülkemizin
demokratikleşmesi için, başta 82 Anayasası olmak üzere, Anayasa kadar önemli olan
Siyasi Partiler ve ona bağlı Seçim Yasası’ndan başlayarak köklü bir hukuk
reformuna gereksinim vardır. Bu nedenle, ülkemizin demokratikleşmesi için bu
yasaların değişmesiyle birlikte, Meclisin niteliği ve işlevi gerçek demokratik
bir zemine oturmuş olacaktır. Şu an görüşülmekte olan yasada yapılmak istenen parçalı değişiklik
siyasi amaçlı olup yasayı adil kılamaz, dolayısıyla demokratikleştiremez.
Siyasi hakların kullanılması, özgürce faaliyet gösteren demokratik siyasal
partiler ve adil seçim sistemleriyle olanaklıdır. Temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ancak böyle sağlanır. Ne yazık ki baskılar ve otuza yakın partinin
kapatılmasıyla birlikte, siyasi partiler ve yüzde 10 barajlı Seçim Yasası,
demokrasinin katılımcı boyutundan koparılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşüncelerin özgürce ifade
edilmesi, örgütlenmesi ve siyasal anlamda ülke iktidarını hedeflemesi
çoğulculuğun gereğidir. Bu hakkı bireysel ve kolektif kullanma, insan doğasının
gereğidir. Onun için yurt dışındaki seçmenlerin bağımsız adaylara oy
vermelerini yasaklamak hukukun eşitlik prensibine ve demokratik seçimlerin
esprisine aykırıdır. İşte, bu yasakla hem şeffaf olmayan yöntemlerle –sanırım
bugünkü gündemde Hakkâri örneği, pilot bir örnek ve tipik bir örnek- Hakkâri ve
diğer bazı illerde kırk-elli oy farkla haksız ve hukuksuz milletvekillikleri
elde edildi. Oysaki, Anayasa’nın
68’inci maddesinde, sözde kalmasına rağmen, “Siyasî partiler, demokrasinin
vazgeçilmez unsurlarıdır.” belirlemesi yapılmaktadır. Bu anlamda, örgütlenme
özgürlüğü yalnız bir siyasi parti kurmayla sınırlandırılmamalıdır. Aynı zamanda
kuruluşundan sonra da başta seçimler olmak üzere, siyasi etkinliklerini her tür
maddi manevi baskılardan uzak ve başta ana dil ile özgürce yürütülmesini
güvence altına almak gerekir. Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarındaki açmazlarla birlikte, sadece
bazı partilere yapılan trilyonluk hazine yardımı da eklenince, oluşan
hukuksuzluk tablosu ülkeyi bir olumsuz ortama taşımıştır. Bir önemli konu da: Seçim hukuku ve diğer ilgili mevzuat, seçim
çalışmalarında propagandanın Türkçe dışında başka bir dilde yapılmasını
yasaklamaktadır. Ancak ülkemiz çok dilli, çok kültürlü bir ülkedir. Her siyasi
parti ya da bağımsız adaylar, seçmenlerine ulaşabileceği, iletişim kurabileceği
en iyi, en etkili dili kullanmak isterler. Bu, onların en doğal hakkıdır. Bu,
tartışmasız seçmenlerin de ana dilidir. Ne var ki 22 Temmuz seçimlerinde
seçmenlerimize ana dilimizle ve onların ana dili ile sadece “rojbaş” veya benzeri bir Kürtçe sözcükle hitap ettiğimiz
için onlarca dokunulmazlık fezlekelerimiz, çoğu ağır iddialı iki yüz dosyayı
geride bırakarak Meclis gündemine taşınmıştır. Bu, çifte standardın ta
kendisidir ve yansımasını ne yazık ki Genel Kurul birleşimlerinde de
göstermektedir. Şöyle ki: Bakınız, 21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü nedeniyle
iki hafta üst üste gündem dışı konuşma talebinde bulunduk. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Bugün, Tıp Bayramı nedeniyle ve başka
konularda da gündem dışı konuşmalara hak verildiği için bu hakkın bize
tanınmaması ayrıca bir ayrıcalıktı ve ne yazık ki ana olan 2 Meclis Başkan
Vekilimiz iki hafta üst üste kendilerine yaptığımız müracaatları gündeme
almadılar ve engellediler. Herhâlde bu onların demokratik takdir hakkı olamaz,
bize göre olsa olsa tek dil hakkı ve o hakkı kullanma
olur. Ancak bu haksızlık yadırganacak bir durumdur diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, seçimlerin temel argümanı anlaşılır, etkili propaganda ile anlam kazanır.
Onun için bu propaganda yurt dışında da resmî mekân sayılan temsilciliklerin
dışında, diğer tüm sivil alanlarda da yapılması seçme ve seçilme hukukunun
gereğidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Beş dakikalık süre içinde ancak bunları
ifade edebildim. Son olarak şunu söylüyorum: Kanun ve yasaklar ülkesinden hukuk
ülkesine ülkemizin geçmesi dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın Çerçeve 10 uncu maddesine bağlı 94/A maddesinin bir ve ikinci
fıkralarının aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesi arz ve teklif olunur. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları “Yurt dışı seçmenlerin sandık, mektup, gümrük kapılarında oy
kullanma veya elektronik oylama yöntemlerinden hangisine göre oy kullanacağına
yabancı ülkenin durumuna göre Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak Yüksek
Seçim Kurulu karar verir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Birinci ve ikinci fıkra arasında çelişki olduğu izleniminin
giderilmesi ve fıkraların birleştirilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Tasarının çerçeve 10. maddesinin
94/A maddesinde yer alan “mektup” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. Hakkı
Suha Okay (Ankara) ve
arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. Bir evvelki, bir önceki önergede “mektup”u kabul
ettiğimize göre, bu zait bir önerge gibi geldi bana, o sebeple katılmıyoruz. TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Önce bunun okunması lazımdı. BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanın açıklamasıyla ilgili bir bölümü söyledikten sonra,
değişiklik önergemize geleceğim. Sayın Bakan dedi ki: “Bir önceki önergeyi
kabul ettiğinize göre ve orada da ‘mektup’ yazdığına göre, artık bu önergenin
gündemden düşmüş olması gerekir.” Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik önergesi aynı zamanda maddeyle
de bağlantılı. Bu maddede “mektup” hâlâ duruyor. Onun için, bizim önerimiz
“mektup” ibaresinin çıkarılması. Niçin “mektup” ibaresinin çıkarılması? Açıkça
şunu ifade edeyim: Dün geneli üzerinde görüşme yapılırken, değerli grup başkan
vekili arkadaşlarımla görüştük ve bu “mektup” ibaresinin, seçimlerin gizliliği
ve serbest iradeyle yapılmasını sakatlayacağı endişesini söyledik. Onun
üzerine, Sayın Bakanın da katılımlarıyla, Anayasa Komisyonundaki değerli
arkadaşlarımın da katılımıyla ve bugün sabahleyin Yüksek Seçim Kurulu yetkililerinin
de katılımlarıyla bir görüşme yapıldı. Bu konudaki kimi endişelerimizin
haklılığı benimsenmekle beraber, bir başka yöntem bulmakta yaşanan sıkıntı
yüzünden, bu “mektup” ibaresinin, görüşmekte olduğumuz çerçeve 10’uncu maddenin
9/A ve 9/B maddelerinde kalma zorunluluğu ifade edildiği için, bu konuda,
gruplar arasında bir mutabakata varılamadı. Değerli arkadaşlarım, seçimler, biliyorsunuz, Anayasa’nın 67’nci
maddesinde de ifade edildiği gibi “serbest ve gizli” olması lazım. Şimdi,
mektupla seçime katılma dediğinizde, mektubu yurt dışındaki seçmene
göndereceksiniz, içinde bir zarf daha var. Yurt dışındaki seçmen, yetmiş beş
gün öncesinde başlayan bu süreçte, zarfın içindeki Yüksek Seçim Kuruluna
göndereceği zarfı açacak ve oy vermek istediği siyasi partinin ambleminin
yanına bir çarpı işareti koyacak. Şimdi, bunu, sadece bir
kişi olarak düşünmeyin, bir haneye gittiğini düşünürseniz, o hanede yaşayan 5
kişi, 6 kişi ve bir an için düşünün ki, bu -haneyi de aşıyor- birlikte yaşayan,
birlikte karar vermek isteyen veya birbirlerini denetlemek isteyen topluluklara
dönüştüğünde, hadi bakalım, hep beraber bir araya gelelim, hangi partiye oy
vereceğimizi birbirimize de göstererek şuraya çarpı koyalım. 50 kişi,
100 kişi, değişik mahfillerde, değişik mahallerde birlikte organize
toplulukların oy verme süreci başlayacak. Aslında, o siyasi partiye oy vermeyi
düşünmeyen birisi, çevresinin baskısıyla, mahallenin baskısıyla, komşuların
baskısıyla kendisini kanıtlamak için, iradesinin dışında bir başka partiye oy vermek
durumunda kalacak. O zaman Türkiye’deki seçimlerde, biz, oy vermeleri niye
gizli bölümler hâlinde yapıyoruz? Yurt dışında birileri topluluklar
oluşturacaklar ve birlikte oy kullanma noktasına varılacak. Açıkçası şunu ifade etmek istiyorum: Bu hüküm Anayasa’nın 67’nci
maddesinde yani seçme ve seçilmeyi düzenleyen maddesindeki kimi düzenlemelere
de aykırı. Tabii bizim sıkıntımız şu: Biz, yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın, yaşamını orada sürdürmek zorunda kalan yurttaşlarımızın
Türkiye’deki siyasi iradeyi belirlemekte serbestçe oy kullanmasından yanayız
ama serbestçe oy kullanmayı “birilerinin tahakkümü ve baskısı altına, hâline”
dönüşürsek o zaman o irade ifsat olur, o irade bozulur. Bunun bir biçimde
düzeltilmesi lazım. Burada şu gerekçeler olabilir: “İşte biz, bunu Dışişleri kanalıyla
çözmeye çalışıyoruz ama çözemezsek ne yapalım?” Belki zaman içerisinde çözüm
getirilebilir. Dışişleri kanalıyla belki sandıkların kurulabileceği diğer
ülkeler olduğu gibi, sorun olan ülkelerde de bu çözümlenebilir ama her ne
olursa olsun, seçimin gizliliğini ortadan kaldıracak bir yasal düzenleme
ileride bu bölümü sıkıntıya sokabilir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay. HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bu endişeleri sizlere ifade etmek
istedim. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi adına bu “mektup” ibaresinin
çıkarılması önerisinde bulunduk. Takdir yüce heyetinizindir. Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Kabul edilen önerge istikametinde madde 94/A’yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 94/B’yi okutuyorum: Yurt dışı seçmenlerin mektupla oy vermesi MADDE 94/B- Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy
pusulası ile özel renkte bastırılmış oy zarflarını, Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim
Kuruluna gönderir. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu, arkası kendi mührüyle
mühürlenmiş oy pusulası ile oy zarflarını, seçimlerin yapılacağı günün yetmişbeş gün öncesinden seçmenin yurt dışında kayıtlı
olduğu adresine gönderir. Seçmene oyunu kullanmak üzere gönderilen özel zarflardan, bir
köşesi Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun mührünü taşıyan küçük zarfa oy
pusulası konur. Bu zarf, üzerinde “Yurt Dışı Merkez İlçe
Seçim Kurulu Ankara/TÜRKİYE” yazılı orta boy ikinci zarfa konur ve bu ikinci
zarf, üzerinde seçmenin yurt dışı adresi yazılı üçüncü büyük zarfa konur. Mektubu alan seçmen, üzerinde kendi adresi yazılı zarfı açar,
mühürlü küçük zarf içerisindeki oy pusulasında tercih ettiği siyasi parti
sütunundaki daireyi veya cumhurbaşkanı seçimi ya da halkoylaması için
düzenlenen oy pusulasındaki tercih ettiği bölümü (X) işareti ile işaretler,
sadece oy pusulasını küçük zarfa koyar ve zarfı kapatır. Bu zarfı, üzerinde
alıcısı “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu Ankara/TÜRKİYE” adresi yazılı
ikinci zarfa koyar ve ağzını kapatıp seçim günü saat 17.00’a kadar Yurt Dışı
Merkez İlçe Seçim Kurulunda bulunacak şekilde posta ile gönderir. Mektupların gönderilmesi, güvenliği ve kimlik tespitine ilişkin
usul ve esaslar, Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünün görüşü alınarak
Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Posta giderleri Yüksek Seçim
Kurulunca karşılanır. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna gelen mektup, seçmenin
kimliği tespit edilip seçmen kütüğündeki ismi bulunarak işaretlendikten sonra,
sandık kurulunca açılır ve içerisinden çıkan oy pusulasının bulunduğu zarf
açılmaksızın sandığa atılır. Oy sandığı her gün saat 17:00’da
yetkili sandık kurulunca açılır, zarflar oy veren seçmen sayısı ile
karşılaştırılır ve uygunluğu tutanakla saptanır. Oy zarfları açılmaksızın
tutanağın bir örneği ile birlikte torbaya konularak ağzı mühürlenir ve sandık
kurulunca Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna teslim edilir. Seçim günü saat 17:00’dan sonra gelen
mektuplar tutanakla tespit edildikten sonra yakılarak imha edilir. Seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan
itibaren oy torbaları Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunca açılarak sayım,
döküm ve birleştirme işlemleri yapılır ve sonuçlar Ankara İl Seçim Kuruluna
iletilir. Bu Kurulca da birleştirme tutanağı düzenlenerek Yüksek Seçim Kuruluna
gönderilir. Yurt dışı seçmenler tarafından kullanılan toplam geçerli oy
sayısı, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye genelinde kullanılan toplam geçerli oy
sayısına ilave edilerek yurt düzeyinde genel oy miktarı ve her partinin ülke
genelinde aldığı geçerli oy miktarı bulunur. Bu şekilde, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü
maddesine esas teşkil eden toplam oylar bulunmuş olur. Her seçim çevresinde geçerli toplam oy, yurtdışı merkez ilçe seçim
kurulundan Ankara İl Seçim Kuruluna gelen toplam oyun diğer seçim kurullarından
gelen oylara bölünmesiyle elde edilen oranda artırılır. O seçim çevresinde
kullanılan toplam oylarla bu şekilde hesaplanan toplam oy arasındaki fark
partilere, Ankara İl Seçim Kurulundan gelen oydaki hisseleri oranında taksim
edilir ve elde edilen rakamlar o seçim çevresinde aldıkları geçerli oylara
ilave edilir. Böylece 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 34 üncü
maddesinde belirlenen esas seçim çevresinde kullanılan geçerli toplam oy
miktarı ve partilerin aldıkları toplam geçerli oy miktarı bulunur. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Onur Öymen. (CHP sıralarından
alkışlar) CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; öncelikle, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy verme hakkına
kavuşturulmasını öngören bir yasa tasarısının yüce Meclise sunulmuş olmasından
duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak yıllardan beri, yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımızın oy verme
hakkından mahrum bırakılmasının büyük bir eksiklik olduğunu söylüyorduk. O
nedenle, bu defa bu eksikliği gidermek için bir girişimde bulunulmuş olmasını
memnuniyetle karşılıyoruz. Yalnız, bir eksikliği gidereceğiz derken büyük bir
yanlış yapmamak lazım. Onun için yüce Meclisi uyarmak istiyoruz. Sorun nereden
çıkıyor? Niye şimdiye kadar yurt dışındaki vatandaşlarımıza oy verme hakkı
tanımadık? Buna karşı çıkan bir siyasi parti var mıydı Mecliste? Hayır yoktu.
E, Anayasa’mız mı buna karşıydı? Hayır. Anayasa’mızda da gerekli değişiklikleri
yapmıştık yıllarca önce. Peki, bu kadar zamandır niçin yapamıyorduk bu
değişikliği? Değerli arkadaşlarım, ben Almanya’da görevliyken bu konuyu
defalarca Alman makamlarıyla görüştük, Alman yetkilileriyle görüştük. Onlara
dedik ki: “Buradaki vatandaşlarımızın Türkiye’de yapılacak seçimlerde oy
kullanmasına izin veriniz. Bakınız, Almanya’da şu kadar ülkenin vatandaşı
yaşıyor. Hepsinin, Almanya’da, sandıklarda, kendi ülkelerindeki seçim için oy
kullanmasına izin veriyorsunuz, bir tek Türkiye’ye izin vermiyorsunuz. Bu,
hakkaniyete uymaz. Niye izin vermiyorsunuz?” Cevaben “Efendim, kamu düzenimiz
bozulur, Almanya’da kamu düzeni bozulur Türkiye’deki seçimler için burada
sandıklar konulursa.” dediler. “Niye bozulsun? Okullarda konulabilir sandıklar,
konsolosluklarda konulabilir, bazı kamu alanlarında konulabilir, bunların
güvenliği sağlanır. Niye itiraz ediyorsunuz?” dedik. Yıllarca bu itirazlarını
geri almadılar. Bu nedenle, Türkiye'nin yurt dışındaki vatandaşlarına seçme
hakkı tanıması mümkün olamamıştır. En önemli engel Almanya’dır. Almanya bu
engeli çıkarttığı için, yıllardan beri bizim yurt dışındaki milyonlarca
vatandaşımız bu vatandaşlık hakkından yararlanamıyorlar. Şimdi nasıl bir değişiklik oldu? Şöyle bir değişiklik oldu: Geçen
yıl biz Sayın Genel Başkanımızla Almanya’ya gittiğimiz zaman Almanya’nın en
büyük eyaleti olan Bavyera’nın İçişleri Bakanı Beckstein’la görüştük -şimdi kendisi Başbakan, Eyalet
Başbakanı- ona anlattık bu konuyu, dedik ki: “Bir ayıptır, bir demokrasi
ayıbıdır yurt dışındaki vatandaşlarımızın, Almanya’daki vatandaşlarımızın oy
kullanamaması. Bunun sebebi de sizin kamu düzenini ileri sürerek bu
vatandaşlarımızın oy kullanmasını sağlayacak sandıklar konulmasına engel
olmanızdır.” Bize şunu söyledi: “Evet, vaktiyle biz böyle düşünüyorduk.
Hakikaten Alman kamu düzenini etkiler diye düşünüyorduk ama artık öyle
düşünmüyoruz. Artık hiçbir mahzur kalmamıştır. Pekâlâ
Almanya’daki Türk vatandaşları da sandık koyarak oy verebilirler.” dedi. “Peki,
diğer eyaletler buna itiraz etmez mi? Federal makamlar ne der?” dedik. “Ben
Eyaletler İçişleri Bakanları Komitesinin üyesiyim. Hiçbir arkadaşımın itiraz
edeceğine ihtimal vermiyorum. Federal Hükûmetin de
itiraz edeceğine ihtimal vermiyorum.” dedi. Berlin’de de konuştuk başka bir vesileyle gittiğimizde. Aldığımız
izlenim şu: “Biz mektupla oy verilmesini tercih ederdik ama sandık da artık
hakikaten kamu düzenini Almanya’da etkilemez.” Çok güzel. Sayın Genel
Başkanımızın talimatıyla ben gittim, Sayın Başbakanı geçen yıl şubat ayında
ziyaret ettim ve ona bu tespitlerimizi anlattım. Çok memnun oldu “Hemen ilgililere
talimat veriyorum ve bu konunun derhâl halledilmesi için çalışmaya başlıyoruz.”
dedi ve biz de temenni ettik ki 22 Temmuzdan, daha doğrusu ilk yapılacak genel
seçimlerden önce bu mesele halledilecek ve vatandaşlarımız oy kullanacak.
Maalesef, bizim bilmediğimiz nedenlerle gecikme oldu, seçimlerde
vatandaşlarımız gene oy kullanamadılar ve şimdi bu konu ancak gündeme
gelebildi. Özetle, esas güçlüğü çıkaran Almanya’da, biz “Sandıktan başka
yöntem yoktur.” dediğimiz takdirde, vatandaşlarımızın sandıkta oy kullanması
mümkün olacak. Yıllardan beri onlar bize diyorlardı ki: “Efendim, mektupla oy
kullansınlar, ne var bunda?” Biz diyorduk ki: “Anayasa’mıza aykırıdır.
Anayasa’mızda gizli oy, açık tasnif sistemi vardır. Gizli oyu fiilen sağlamak
mümkün değildir.” Demin arkadaşlarım bunu ayrıntılarıyla anlattılar size, niçin
mümkün olmadığını. O bakımdan, biz yıllarca “Bu mümkün değil. Üstelik başka
ülkelerin vatandaşları sandıkta oy kullanıyor, niçin bizimkiler kullanamasın?
Yani bu ayrımcılığı niye yapıyorsunuz?” dedik ve hiçbir şey söyleyemediler. Şimdi tam onlar buna yanaşmışken biz geri adım atıyoruz. On yıl
önce bize söyledikleri formüle dönüyoruz “Mektupla oy kullansınlar, mahzuru
yok.” diyoruz. Niçin o zaman bu kadar sene bunu geciktirdik? Eğer biz bugün Mecliste
Hükûmetin sunduğu önerge gibi bir önergeyi kabul
edecek olsaydık, on yıl önce de böyle bir kanun çıkarabilirdik. Niçin yapmadık?
Çünkü, prensiplerimizden, Anayasa’mızdan fedakârlık
etmek istemedik de onun için yapmadık. Şimdi, ilk defa Anayasa’mızdan
sapıyoruz. Üstelik hangi durumda? Tam bu konuya en büyük engeli çıkaran ülkeyi
ikna ettiğimiz noktada biz geri adım atıyoruz. Acaba niçin? Yani, bu kadar
hayati midir Hükûmet açısından, mektup konusunda
ısrar etmek bu kadar mı önemlidir? Yani, şu mektupla ilgili önergemizi kabul
etmekle Hükûmetimiz ne kaybedecek? Demokrasimiz çok
şey kaybedecek, Anayasa’mız çok şey kaybedecek. Belki de bu yasa Anayasa
Mahkemesinden dönecek bu yüzden. Niçin ısrar ediyorsunuz arkadaşlar? Tam biz bunu sağlamışken,
bütün girişimleri yapmışken, sonuç almışken, Başbakana anlatmışken, Başbakanın
da -en azından bana söylediği kadarıyla- onayını almışken, memnuniyetle
karşıladığını görmüşken niçin geri adım atıyoruz, niçin on yıl önceki duruma
dönüyoruz? Bunun bir izahı var mıdır? Gizli oy... Gizli oy olmayacak, herkes
biliyor. Mektupla oylama olunca gizli oy olmaz. Mahalle baskısı, çevre baskısı,
derneklerin baskısı, cemaatlerin baskısı, istediğiniz şeyi söyleyin, şu veya bu
nedenle vatandaşlarımız serbest iradeleriyle oy kullanamayacak. Belki, bu bugün
bir partiye yarar, yarın başka partiye yarar ama bu, yanlış yöntem. Doğru
yöntem, sandıkta oy kullanmak. Bir türlü ikna edemedik, arkadaşlarımıza bir
türlü anlatamadık bunları. Hayrettir! Sayın Başbakan anlıyor, başka
arkadaşlarımız bir türlü anlayamıyor. Dehşet verici bir tablo! Şimdi, arkadaşlar, bu konuyu bir kere daha lütfen düşününüz. Eğer
tereddüdünüz varsa çekiniz kanunu geriye, bir kere daha tartışalım, size
tecrübelerimizi bir kere daha anlatalım, isterseniz sizinle birlikte gidelim,
Almanya’ya veya vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı başka ülkelere bir kere
daha gidelim. Gözünüzle görün ki, sandıkta oy kullanmak sistemi mümkündür. O
zaman daha doğru bir kanun çıkaralım, Anayasa’mıza uygun, demokrasiye uygun bir
kanun çıkaralım. Bu kadar yıl gerçekten vatandaşlarımızın oy verme hakkından
mahrum bırakılması bir ayıptır. Bu ayıbı daha fazla sürdüremeyiz. Yani, niçin
her konuda her dediğinizin mutlaka olmasını arzu ediyorsunuz yanlış olduğunu
bile bile? Yani, bu kadar olmaz. Biz, iktidar
partisinin çok değerli üyelerini bir oy makinesi gibi görmüyoruz, görmek
istemiyoruz. Lütfen düşününüz oy vermeden önce. Gizli oy olmadan bizim Anayasa
sistemimize göre seçim olabilir mi, demokratik seçim olabilir mi? Siz inanıyor
musunuz, mektupla oylama gizli oy sistemine uygun olarak cereyan edecektir?
Lütfen düşününüz, bir kere düşününüz. Yani her konuda, muhalefetin her dediğine
karşı çıkmayı üstünlüğünüzü, sayısal üstünlüğünüzü kanıtlama vesilesi olarak
yapmak istiyorsanız, göstermek istiyorsanız size söyleyecek lafımız yok. Ama, doğru bir işi iktidarla, muhalefetle birlikte yapma
imkânı elimizde varken niçin bu fırsatı kullanmayalım? Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden bir noktaya daha
değineceğim. Daha önce de söyledik. Seçimlerin sakatlanmaması
lazım ne bu şekilde ne başka şekilde. Bakın, Türkiye ulusal İstatistik
Kurumu resmî rakamları açıkladı. Sayın Başbakana bir yazılı önergeyle, soru
önergesiyle sordum. Bana cevap veriyor: “On sekiz yaşından büyük Türk
vatandaşları, yani seçmen yaşındaki Türk vatandaşlarının sayısı 48 milyon 286
bin 261’dir.” Peki, Yüksek Seçim Kurulu ne diyor? “Hayır efendim. 42 milyon 500
bindir.” Nereye gitti 5,5 milyon insanımız? 5,5 milyon seçmen kayıp. İllerin
arasında milletvekili çıkartma, sayıları değişmiş, her şey değişmiş Türkiye’de;
biz eski sistemi geçerli sayıyoruz. Niçin? Bunu nasıl düzelteceksiniz? Yani,
bu, demokrasi ayıbı değil mi, bu da bir demokrasi ayıbı değil mi? İşte, sizin
bunu dikkatinize sunuyoruz. Bu konuya mutlaka çözüm bulmamız lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öymen, konuşmanızı
tamamlayınız, buyurun. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bir ülkede eğer seçimlerde adalet kaybolmuşsa, milyonlarca insan
seçme hakkından mahrum kalmışsa, seçimlerin gizliliği ilkesi zedelenmişse o
ülkede göğsümüzü gere gere gerçek bir demokrasi
olduğunu nasıl iddia edeceğiz? Değerli arkadaşlarım, ben size sadece düşünmenizi tavsiye
ediyorum. Lütfen, bu konuyu sonuca bağlamadan düşününüz, bir kere daha düşününüz.
Ne kaybedersiniz? Düşünmekten şimdiye kadar dünyada hiç kimse, hiçbir şey
kaybetmemiştir. Sayın Bakana, çok değerli Komisyon Başkanına rica ediyorum:
Lütfen, bir kere daha düşünme fırsatı veriniz kendinize. Bir kere daha,
oturalım, konuşalım ve bu konuyu bir daha değerlendirelim. Öyle zannediyorum
ki, konuşarak bu meseleye en iyi çözümü bulabiliriz. Bu düşünceyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öymen. Madde üzerinde, Hükûmet adına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)-
Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Öymen’in
konuşması üzerine bir iki hususa temas etme lüzumunu duydum, o sebeple söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk vatandaşlarının oy kullanmasıyla ilgili, aklımızın
bulabildiği dört tane model var. Bunlardan bir tanesi sandıktır, ikincisi
mektuptur, üçüncüsü elektronik sistemdir -yurt dışındaki vatandaşlar için ifade
ediyorum- dördüncüsü de gümrük kapılarında oy kullanılmasıdır. Bu dört seçenek…
Biz tek seçenekli bir düzenleme getirmedik. Yani deseydik ki, yurt dışındaki
vatandaşlarımız sadece mektupla oy kullanabilecektir, o takdirde belki bu
endişelere, burada dile getirilen hususlara bir anlam verme imkânı olabilirdi. Hâlbuki, biz bu dört imkânı da Yüksek Seçim Kurulunun önüne
getirdik. Yüksek Seçim Kurulu tabiatıyla, ülkelerin durumunu değerlendirecek,
Dışişleri Bakanlığı. Yasayı da bugünden gündeme getirmemizin sebebi, bu
temaslara, bu tespitlere imkân verebilmek içindir. Her ülke kendi şartlarına,
kendi mevzuatına göre, Türkiye’yle olan ilişkilerine göre, bir ülkenin evet
dediği bir modele bir başkası hayır diyebilecektir. Kaldı ki, ismi geçen
devletin bugün, yetkilisinin söylediği bir sözü, yarın değişen bir bakan, “Ben
bunu kabul etmiyorum.” diyebilir veya iktidar değişir, kabul etmiyor olabilir.
Yani, onu bir hüccet kabul ederek ona göre, yabancı bir ülkenin devlet adamının
gelip söylediği bir beyana bakarak, ikili bir görüşmeye bakarak biz burada
düzenleme yaparsak işi muallakta tutmuş oluruz. Dedik
ki: Sandık kurulsun. Bizim de tercihimiz, Hükûmet
olarak da Parlamento olarak da teker teker hepimizin
en öncelikli birinci tercihi sandık kurulmasıdır. Bunu engelleyen bir hüküm var
mı? Yani, Yüksek Seçim Kurulu, vatandaşlarımızın çoğunlukla yaşadığı bir Avrupa
Birliği üyesi ülkede “Ben, burada sandıkla seçim yapılmasını istiyorum.” dedi.
Bunu engelleyen bir hüküm yok. Bu endişeler varit ise bunu ortadan kaldıracak.
Ama diyelim ki o ülke sandık koymayı kabul etmedi, bizde sadece geriye ne
kalıyor -elektronik sistem zaten bugün için mümkün değil- geriye bir tek yol
kalıyor: O ülkedeki vatandaşlar, seçmenler gelecek gümrük kapılarında oy
kullanacak. Aksi hâlde, oy kullanma durumu söz konusu olmayacak, bir sürü
sıkıntılar çıkacak. O nedenle, biz, seçenekli bir imkânı getirmeye çalıştık. Bu
endişeler var ise bu endişeleri giderme noktasında da Yüksek Seçim Kuruluna büyük
ölçüde yetki verdik. Yani, bu kanun, büyük ölçüde Yüksek Seçim Kurulunun
sorumluluğunda ve alacağı tedbirlere göre yürütülecek bir sistemi
getirmektedir. Ayrıca bir şey daha var, şimdi, seçimlerin gizli olması, oy
kullanmanın gizli olması demokratik ülkelerde demokratik bir seçimin temel
şartıdır. E, bugün birçok ülke mektupla oy kullanıyor, yani bizim için varit
olan bir kısım endişeler, sıkıntılar onlar için de varit olabilir. E, kaldı ki
Türkiye’de de zaman zaman oyların nasıl
kullanıldığını bölgeye göre hep beraber biliyoruz. Dolayısıyla, bu türlü
şeyleri düzenlemenin önüne getirip koymanın bence çok fazla bir anlamı yok. O nedenle, eğer ortada bir ayıp varsa, uzunca bir zamandır
vatandaşlarımızın oy kullanma imkânını verememiş olmamızdır, bu hepimizin
ayıbıdır. Yani, hepimiz derken bugün burada bulunanları kastetmiyorum. 60’lı
yılların başından itibaren bu insanlar oralarda bulundu, her türlü imkânını
bize sağladı ama buna karşılık daha dün denilebilecek kısa bir tarihe gelinceye
kadar gümrük kapılarında oy kullanma imkânı da yoktu. Dolayısıyla, çok açılımlı, endişeleri de büyük ölçüde ortadan
kaldıracak alternatifleri taşıyan, Yüksek Seçim Kuruluna bu noktada da
sorumluluk tevdi eden bir düzenleme getirilmiştir. Kaldı ki zaten Anayasa’nın
79’uncu maddesine göre de “Seçimlerin düzen içerisinde ve dürüstçe yapılmasını
temin etmek Yüksek Seçim Kurulunun görevidir. Bununla ilgili her türlü
tedbirleri alacaktır.” diyor. Ama bizim de birinci tercihimiz, eğer imkân
varsa, her yerde bu sandığın kurulmasıdır. Kaldı ki bazı yerler var, 1 tane
Türk vatandaşı var, 5 tane Türk vatandaşı var bu yüz elli beş ülkenin
içerisinde. 10 tane Türk vatandaşının olduğu yer var. Biri ülkenin öbür ucunda
yaşıyor, beriki beriki ucunda yaşıyor. Buna baskı
yapacak, buna etki edecek orada kendinde başka kimse de yok. Onun için ayrıca
bir sandık kurmak gibi bir yükümlülüğü illa da Yüksek Seçim Kurulunun önüne
getirmek yerine orada mektupla kullansın, en çok vatandaşımızın yaşadığı
yerlerde imkân varsa, bunun şartlarını hazırlayabiliyorsak el birliğiyle bunun
için her türlü desteği vermeye hazırız Yüksek Seçim Kuruluna. Bunu da tekrar
ifade ediyoruz. Onun için, seçenekli bir düzenleme varken… Yani böylesine önemli
bir yasayla ilgili daha işin başlangıcında bu kadar karamsar bir tablo çizmek
de bence çok doğru olmuyor. Kaldı ki bir de oradaki vatandaşlarımız açısından
da -çok doğru mudur, bilemem- yani mutlaka şu örgütün emrinde, bu bunun
şeyindedir diyerek işi genelleme yapmak da bence çok doğru değil gibi geliyor
bana. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Başka söz talebi var mı? Yok. Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10
uncu maddesine bağlı 94/B maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra Sayılı Tasarının Çerçeve 10. maddesinin
94/B maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım,
Sayın Bakanım demin gerekçeleri açıkladı. Mantıklı ve makul bence de. Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, aslında geçen önerge, yani 94/A önergemiz,
değişiklik önergemiz kabul edilmeyince sadece gerekçenin okunmasıyla
yetinecektim ancak Sayın Bakanın açıklamalarından sonra bu kürsüde yeniden söz
almak ihtiyacını hissettim. Gayet olumlu, anlayışlı, karşılıklı bir mutabakat
içerisinde bir Parlamento çalışması yapıyoruz ancak Sayın Bakan, sanki bu bütün
çalışmalarda bir muhalefet direnci varmışçasına bir üslup içerisinde, bizim
böylesine olumlu ve uzlaşmaya mütemayil ama aklın önünde taşımaya çalıştığımız
bir düzenlemede, bunun, sadece bu düzenlemeyi mektuba inhisar ettiren bir
şekilde eleştirel bir değerlendirmede bulundu. Değerli arkadaşlarım, bu yasa, oylama biçimi olarak, bir tarafta
elektronik, bir tarafta sandık, bir tarafta mektup ve bir tarafta da gümrük
kapılarını içeriyor. Şimdi, bizim söylediğimiz şu: Mektupla ilgili olan bölüm
seçimi sakatlayabilir. Sandığa bir şey demiyoruz, gümrüğe bir şey demiyoruz
-zaten var- elektronik oylamaya bir şey demiyoruz ve biz diyoruz ki: Mektupta
bazı sıkıntılar var. Bu, gizli oyu ortadan kaldırır, serbest iradeyi ortadan
kaldırır. Şimdi, bununla ilgili, sayın genel başkan yardımcımız da bir
açıklamada bulundu. Doğrudur yanlıştır. Bu tür çalışmalar olabilir ama bizim
beklediğimiz Hükûmetten -evet, bunlar önemli- bu
konuda çalışmayı devam ettirelim ve bu konuda seçimin sonucunu etkileyecek bir
düzenleme yerine, Dışişleri, Hükûmet bu temasları
artırsın ve en büyük sıkıntı olan ülkede bu sorunu aşalım. Şimdi, buraya gelip de “Bir yerde 1 kişi var, öbür tarafta 5 kişi
var, bunları ne yapalım?” Şimdi, biz burada milyonların yaşadığı yerlerden
bahsediyoruz. O 1 kişi de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, o 5 kişi de Türkiye
Cumhuriyeti’nin yurttaşı. Ama, burada bir sağlıklı
Parlamento çalışması yapıyoruz. Mutlak anlamda muhalefetten gelen eleştirel
bakışa veyahut da olumlu katkı çabasına “hayır, olmaz” deyip böylesine atipik örneklerle menfi bir görüntü vermeyi de anlamakta
zorluk çekiyorum. Şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasa çok önemli bir yasa. Aslında
yurt dışında çalışan, yaşamını sürdüren yurttaşlarımız yurt dışından Türkiye’de
temsil edilmek istiyorlar, Parlamentoda görev yapmak istiyorlar, “Bizim için de
seçim bölgesi olsun.” diyorlar. Bu talepler hepinize geliyor yurt dışına
gittiğinizde. Anayasa müsait değildir, o ayrı bir konu. Böylesine demokratik
parlamenter sistem içerisinde yer almak isteyen insanlarla ilgili kimi
değerlendirmelerde bulunurken biz de muhalefet olarak endişelerimizi ifade
ediyoruz. Bu endişelerimizin ifadesi, mutlak anlamda olumsuz ve menfi bir tepki
gerektiren bir anlayışla olmaması lazım diyorum. Bu nedenle önerimize destek
vermenizi talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10
uncu maddesine bağlı 94/B maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Evet,
muhalefet tarafından verilmiş olmasına rağmen katılıyoruz Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 2 nci maddede yapılan değişikliğe
paralellik sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 94/B’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 94/C’yi okutuyorum: Yurt dışı seçmenlerin sandıkta oy vermesi MADDE 94/C- Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan seçmenler,
yurt dışı temsilciliklerimizde ve ihtiyaç duyulması halinde yerel makamların
uygun göreceği diğer yerlerde kurulacak seçim sandıklarında seçimin yapılacağı
günün kırkbeş gün öncesinden başlamak üzere seçim
gününden önceki yedinci gün saat 17:00’a kadar oy
kullanabilirler. Oy kullanma saatleri mahalli saatle 08:00-17:00
arasıdır. Hangi yurt dışı temsilciliğinde sandık kurulu kurulacağı, oy verme
işlerinde görev alacak sandık kurullarının adedi, üyelerinin ve yedeklerinin
sayısı ile hangi görevlilerden teşkil edileceği Dışişleri Bakanlığı ile
işbirliği yapılarak Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Sandık kurulu başkan ve üyeleri 70 inci madde hükmüne göre yemin
ederek görevlerine başlar. Sandık kurulları oy verme gizliliğini ve serbestliğini sağlayacak
şekilde, yeteri kadar kapalı oy verme yeri hazırlar. Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile
özel renkte bastırılmış oy zarflarını Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna
gönderir. Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu, arkası kendi mührüyle mühürlenmiş
oy pusulası ve oy zarfları ile diğer seçim araç ve gereçlerini oy verme
işleminin başlayacağı günden en geç üç gün önce ilgili yurt dışı
temsilciliklerde bulunacak şekilde gönderir. Seçmen oy vermek için
geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan nüfus hüviyet
cüzdanını veya pasaportunu sandık kurulu başkanına tevdi eder. Oy verme işlemi
genel esaslara göre tamamlanır. Oy verme süresince sandık kurullarınca her gün saat 17:00’da bu Kanunda belirtilen usullere göre sandık açılır.
Çıkan oy zarflarının adedi ile oy kullanan seçmen miktarı ve bunların birbirine
uygunluğu bir tutanakla tespit edilir. Her dış temsilcilikte oyları saklamak ve ağzı mühürlü oy
torbalarını Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kuruluna ulaştırmakla görevli bir
komisyon oluşturulur. Komisyonun oluşum şekli Yüksek Seçim Kurulunca
belirlenir. Kapalı oy zarfları açılmaksızın tutanağın aslı ile birlikte bir
torbaya konularak ağzı sandık kurulu mührüyle mühürlenir ve muhafaza altına
alınmak üzere sandık kurulu başkanınca ilgili komisyona teslim edilir. Oy
torbaları komisyon tarafından en seri vasıtayla Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim
Kuruluna gönderilir. Tutanağın bir sureti ilgili yurt dışı temsilciliğimizde
saklanır. Komisyondan gelen ağzı mühürlü oy torbaları, seçimin yapıldığı gün
saat 17:00’dan itibaren Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim
Kurulunca genel esaslara uygun bir şekilde açılarak sayım, döküm, birleştirme
işlemi yapılır ve sonuçlar Ankara İl Seçim Kuruluna iletilir. Bu Kurulca da
birleştirme tutanağı düzenlenerek en seri vasıtayla Yüksek Seçim Kuruluna
gönderilir. Yurt dışı sandıklarda kullanılan oyların değerlendirilmesi 94/B
maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe. Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralardan
alkışlar) CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yurt dışında bulunan seçmen
yurttaşlarımızın sandıkta oy vermelerini düzenleyen madde üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
seçimlerde oy vererek ulusal iradenin tespitine katkıda bulunmaları uzun
yıllardır tartışılmaktadır. 1987 yılında yapılan değişikliklerle yurttaşların gümrük
kapılarında oy vermesi sağlanmıştır. Oy verme işlemi, şimdi görüştüğümüz
taslakla daha da genişletilmektedir. Diplomatik temsilciliklerimizde veya yerel
yöneticilerin gösterdikleri yerlerde sandık kurulması, mektupla ve elektronik
ortamda oy verme imkânı sağlanmaktadır. Hepimizin de bildiği gibi yurttaşlarımızın temel haklarından
birisi de, seçme ve seçilme hakkıdır. Bu hak devredilemeyen haklardandır, yani
oy verme hakkı şahsa bağlı olan haklardandır. Anayasa’mızın 67/1’inci
fıkrasında, yurttaşlarımızın seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu, seçimlerde
seçmenlerin eşit, serbest ve gizlilik içinde, yargı denetimi altında oy
verebileceği hüküm altına alınmıştır, yani seçimin yapılış şekli ve yöntemi
Anayasa teminatı altındadır. Şimdi, burada görebildiğimiz kadarıyla, seçmenin, etki altında
kalmadan, özgürce bağımsız iradesini yansıtması esastır. Seçmenler, kurul
önünde gizlilik esasına dayalı olarak iradesini belirler ve oyunu kullanır.
Ayrıca gizlilik, serbestlik ilkesi Anayasa’nın emredici kuralıdır da, “…altında
yapılır” demektedir. Yani, düzenleyici bir kural değil, emredici bir kuraldır.
Seçimler serbest, eşit, gizli, tek dereceli esaslarına göre yargı denetimi ve
yönetimi altında yapılmaktadır. Seçmen iradesinin seçmene ait olup olmadığının kesin olarak
belirlenmesi gerekir. Bunun belirlenmesini de kurula bırakmış dedim. Yani
sadece bir kişiyle değil, bir kurul karşısında bunun tespitini yasamız
düzenlemiştir. Yani, bu, temel bir unsurdur. Çünkü,
seçmen iradesi devredilemeyen iradelerdendir. Bu nedenle, biraz önce de
görüştüğümüz ve kabul edilen mektupla oy vermede seçmen iradesinin o seçmene
ait olduğunun tarafsız bir kurulca da tespiti gerekir. Anayasa’da serbestlik,
gizli oy, özgür iradenin kurulca ve yargı denetimiyle tespit edilmesi gerekmektedir.
Böyle bir sistemde oy verme işleminin genel oy, oy vermenin gizliliği, sayım ve
dökümün açıklığı ilkelerine uygun düşmediği bilinen bir olaydır. Bu tür bir
düzenlemenin yapılmasına, yurt dışındaki seçmenlerin yurttaşlık görevini
yapmasına olumlu olarak bakıyoruz, ama Anayasa’nın temel ilkelerine de aykırı
bir düzenlemeyi yapar bir durumdayız. Yurttaşlarımızın Anayasa’ya uygun bir
şekilde oy vermelerinin, öncelikle bu durumun sağlanması gerekir. Bu da yüce Meclisindir. Açıkçası, demin belirttiğim endişeler mektupla
oy vermede giderilememiş ve giderilememektedir. Değerli arkadaşlarım, yurt dışı temsilciliklerimizde sandıkla oy
verme işleminde iki sistem kabul ediliyor. Birincisi, yurt dışı
temsilciliklerimizde sandık kuruluyor. İkincisi, yerel makamların uygun
göreceği yerlerde sandık kuruluyor. Mektupla oy verme işlemi yetmiş beş gün
önce başlarken burada sistem kırk beş gün öncesine dayanıyor. Burada üçüncü fıkradaki bir ibare aynen şu: “Sandık kurulları, oy
verme gizliliğini ve serbestliğini sağlayacak şekilde yeteri kadar kapalı oy
verme yeri hazırlar.” Bu ibarenin konmasıyla, demin mektupla oy verme
işlemindeki uygulamayla bu ibarenin ne kadar tezat düştüğünü görüyoruz. Bu,
şimdiki düzenleme doğru bir düzenlemedir. Demek ki yurttaş bizzat sandığa gitse
dahi gitmesi yetmiyor, gizli oy verse dahi o da yetmiyor, serbest iradesiyle oy
verse dahi o da yetmiyor. Bu üç unsurun Kurul tarafından tespiti gerekiyor. İlk
defa Sandık Kurulunu dışlayarak bir oy verme işlemini yönlendiriyorsunuz. Yurt
dışındaki bir seçmen, mektupla oy kullanan seçmenlerden –atıyorum- bazıları
“Hayır, ben bunu kullanmadım.” derse “Efendim, mektup gönderin…” Gönderdiğiniz
mektup yurt dışında seçmene ulaşıyor. O ülke üzerinde bizim bir egemenlik
hakkımız yok. O başka bir ülkenin egemenlik hakkıdır. Onun denetiminde bizim
bir tasarrufumuz, onu denetim altına alma durumumuz da mümkün değil. Sevgili arkadaşlar, sandık kurullarında oy sayımı yapılmıyor.
Sandık kurullarının dışında bir komisyon kuruluyor. Bu komisyonun kaç kişiden
oluşacağı… Gerçi, biraz önce, Sayın Bakanımız da, daha ziyade, bu konulardaki
etkinliğin Yüksek Seçim Kuruluna verilerek eksikliklerin Kurul tarafından
giderileceğini söylemesine rağmen, bazı şeylerin yasal düzenleme içinde olması
daha doğrudur diye düşünüyorum. O komisyon kaç kişiden oluşacak? Kimlerden
oluşacak? Siyasi partiler Anayasa’nın teminatı altındadır ve demokrasinin
vazgeçilmez unsurlarıdır. O komisyonlarda siyasi partilerin gözlemcisi
bulunacak mı? Bir yargıç bulunacak mı? Çünkü o oylar sayılmıyor, kırk beş gün
süre içinde sandığa atılıyor, akşam zarfları açılmadan sayımı yapılıyor,
tutanağa bağlanıyor, bir yere bırakılıyor; daha sonra bunlar, uzun bir dönem
sonra Türkiye’ye gönderiliyor ve Türkiye’de sayılıyor. Burada da bir aksaklık
görüyorum. Bizim seçim sistemimizde ve Anayasa teminatı altında, açık sayım
ilkesi vardır, yurttaşın gözünün önünde sayım yapılır. Burada, yurttaşlarımız
oylarını kullanıyorlar, bu oylar torbalarıyla birlikte en seri vasıtayla ilçe
seçim kuruluna geliyor, ilçe seçim kurulunda sayım yapılıyor. Bu, sayımın ve
dökümün açıklığı ilkesine aykırıdır. Yurttaşın demokratik katılımını yapacaksak
en iyi ve en seri şekilde yapmak, ama en doğrusunu yapmak zorundayız. E biz
bunu ilk defa uyguluyoruz, bu aksaklıklar olsun derseniz, iyiyi yakalayamayız.
İyiyi, çok tartışarak, en iyi şekilde yakalamamız lazım diye düşünüyorum. Seçimlerle ilgili olduğu için bir konuyla ilgili bir düşüncemi de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Önümüzde yerel seçimler yapılacak. Yerel
seçimlerde, genellikle, sandık kurullarına, hepinizin de bildiği gibi,
ilçelerde ve illerde bulunan memurlar atanmaktadırlar. Sandık kurullarına
atanan memurlar eğer bir kasabada veya bir köyde görevlendirilmişse, oturduğu
ilçenin belediye başkanlığı seçiminde oy verememektedir. Size basit bir örnek
vereyim: Bir ilimizin bir ilçesinde bir belediye başkan adayı yirmi beş oyla
seçimi kaybetti. Oradan, o ilçeden, köylerde ve kasabalarda görevlendirilen
sandık kurul başkanı sayısı 100 küsur. Seçime etki ediyor. Bir yurttaşın, nasıl
yurt dışındaki seçmenlerimizin o yönetime katılmada oy vermesini sağlıyorsak,
sandık kurul başkanı olarak tespit ettiğimiz başkanları, oturduğu bölgenin
belediye başkanının adayının tespitinde oy vermemek gibi bir durumla
cezalandırmaya hakkımız var mı? Ya bir yöntem bulunur sandık… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım. Buna bir yöntem bulunarak sandık kurullarında görevlendirilen
sandık kurul başkanlarının bulundukları yörenin belediye başkanının tespitinde
oy kullanmaları sağlanmalı. İl genel meclisinde oy kullanabiliyor ama sandık
kurulunda kullanmıyor. Bunu sadece somut bir tespitle de sizlerle paylaşmak
istedim. Yasanın hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, bu yasa üzerindeki
endişelerimi ve olumlu düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Saygılar ve
sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe. Demokrat Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Nezir Karabaş. Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Seçim Kanunu’ndaki değişikliklerle ilgili
iki gündür tartışma yürütülüyor. Hepinizin bildiği gibi, yıllardır tüm siyasi
partilerin, iktidarların gündeminde olan en önemli konulardan biri Siyasi
Partiler ve Seçim Kanunu’dur. Tüm siyasi partilerin, şu anda
iktidar olan, şu anda muhalefet olan siyasi partilerin de ve şu anda
Parlamentoda bulunmayan, Parlamento dışında bulunan tüm siyasi partilerin de
öteden beri kabul ettiği, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda ciddi
eksikliklerin olduğu ve Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu’nun mutlaka yeniden ele
alınması, baştan sona gözden geçirilerek dünyada mevcut, gelinen düzeyde
iradenin, halkın iradesinin Meclise en doğru şekilde yansıması, Türkiye’nin de
koşulları dikkate alınarak dünyaya uygun, Avrupa’ya uygun değişikliklerin
yapılması istemi ve talebi var sürekli. Ancak, bugüne kadar hiçbir
siyasi parti, hiçbir hükûmet bu konuda ciddi
değişiklik yapmayı önüne koymamış. Bugün de bakıyoruz, Siyasi Partiler ve Seçim
Kanunu’nda ciddi değişiklikler yapma, cevap olma, iradenin Parlamentoya
yansımasını sağlama yerine yüzeysel, geçici, sadece bir konudaki bir değişiklik
üzerine tartışıyoruz. Şimdi, tabii ki yurt dışında çeşitli ülkelerde yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının oy kullanması, iradesini yansıtması kadar doğal bir
şey yok. Nitekim, dünden bu yana bu konuda düşüncesini
belirten her milletvekili aynı düşünceyi ifade etti. Ancak, biz, bunu, yurt
dışında bulunan vatandaşlarımızın oyunu kullanmasını, iradesinin Parlamentoya
yansımasını sağlamadan önce, yurt içinde yaşayan, Türkiye’de yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının oylarının tümünün sağlıklı bir şekilde, eksiksiz
bir şekilde Parlamentoya yansımasını sağlamalıyız. Şimdi, daha önceki bir iki konuşmacı arkadaş dile getirdi. CHP
Grubu adına konuşan bir arkadaş geçen iki dönem seçimlerinde 11-12 milyon
civarında Türkiye’de yaşayan vatandaşın, seçmenin oyunun sandıklara
yansımadığını dile getirdi. Yine biraz önce konuşan konuşmacı bir arkadaş,
Türkiye’de TÜİK’in açıkladığı on sekiz yaş üstü, yani
oy kullanma hakkını kazanmış 5 milyon 500 bin vatandaşın seçmen olmadığı,
seçmen kütüklerinde yazılı olmadığını söyledi. Ha şimdi bu yasa tasarısını
hazırlarken yurt dışındaki vatandaşlarımızın mektupla, elektronik ortamda,
bulunduğu ülkede sandıkta ve yine gümrüklerde oyunu kullanma hakkını
getiriyoruz. Tamam, bu doğru. Dünyanın neresinde olursa olsun
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir tek kişinin bile oyunu kullandırmak
doğru bir yöntem, ancak Türkiye’de, birincisi, çeşitli mevcut yasalardaki
eksiklikler, sıkıntılar, seçmen kütüklerinin belirlenme biçimi, insanların
seçmen kütüklerine yazılması, bu konuda bırakılan süreler ve sıkıntılar sonucu
milyonlarca insan ülke içinde oyunu kullanamıyorken ve yine seçmen kütüklerine
yazılmış olsa bile mevcut Seçim Kanunu’muzda, ikamet
edilen ilde, ilçede, beldede veya köyde ve o sandığın bulunduğu noktada aynı
günde bulunmaması durumunda oyunu kullanamamaktan dolayı birçok vatandaş oyunu
kullanamıyorken bizim biraz da duyguları kullanarak, biraz da halka ve
özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza mesaj verme şeyiyle işte
“Onların hakkıdır. Onların hakkını koruyalım.” şeklinde mevcut,
Türkiye’deki, Türkiye içinde seçmenlerin oyunu kullanabilme koşullarını
sağlamıyorken bu yasayı getiriyoruz. Peki, bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Seçim Kanunu’nu, baştan sona tüm vatandaşların kütüklere yazılacağı, tüm
vatandaşların oyunu serbestçe kullanacağı ve birçok ülkede olan, bizim şimdi
yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza sağlayabileceğimiz mektup, elektronik
ortam ve ikametgâhı dışındaysa oyunu kullanabilecekleri şeyi neden
tartışmıyoruz? Türkiye içinde yaşayan vatandaşlarımız vatandaş değiller mi?
Onların oyu, onların oyunun Meclise yansıması, iradesinin Meclise yansıması
önemli değil midir? Yine, daha önce, yurt dışında yaşayan vatandaşların sadece gümrük
kapılarında oy kullanma hakkı vardı. Bu nedenle, bu hem
demokratik değildi hem de uzun bir sürenin, yetmiş beş günlük bir sürenin
bırakılması doğruydu, ama siz, yurt dışındaki vatandaşlara, hem gümrüklerde oy
kullanmasını sağlayacaksınız, yetmiş beş günlük süre bırakacaksınız; mektupla
oy kullanma hakkını vereceksiniz, bunun için yetmiş beş gün süre
tanıyacaksınız; sandık kurup sandıklarda oy kullanma hakkını vereceksiniz, kırk
beş gün öncesinden oy kullanma hakkını vereceksiniz; elektronik ortamda bir ay
öncesinden oy kullanma hakkını vereceksiniz ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan,
resmiyette 42 milyon 500 bin olan ama gerçekte bunun çok üzerinde olan
vatandaşların bu haklarının hiçbiri olmayacak. Eğer o gün çok somut,
belli işlerle ve görevlerle il dışında olsa bile, kendi sandığının bulunduğu
alanın dışında olsa oyunu kullanamayacak. Ha, bizler neden bunu tartışmıyoruz?
42 milyon 500 bin resmiyette, gerçekte 47-48 milyon, yurt dışında bulunan 3
milyona yakın vatandaşımızı da ekleyip tüm bunları kapsayacak yasaları bu
Mecliste ve birlikte, sivil toplum örgütlerini de katarak, üniversiteleri de
katarak, diğer baroları, hukukçuları da katarak neden burada tartışmıyoruz? Sonra -daha önceki arkadaşlar belirtti- önümüzde genel bir seçim
yok. Yurt dışındaki vatandaşlarımız, yerel seçimlerde de oy kullanamıyor. Ha,
şunu da söyleyemeyiz: “Çok acildir, bir an önce çıkaralım ki önümüzdeki seçimde
bu vatandaşlarımız da oy kullansın.” Öyle bir şey de yok. O zaman, bizler,
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası’yla birlikte hem ülke dışında hem ülke
içinde bulunan tüm vatandaşlarımızın serbestçe oy kullanabileceği, iradesinin
Parlamentoya yansıyacağı değişiklikler yapalım. Bu nedenle,
bizim düşüncemiz, bir sürü eksikliği de taşıyan, çok aceleye getirilen,
gelecekte pratiğe geçtiği zaman ne tür sonuçlar doğuracağı -ki birçok arkadaş
belirtti, nasıl sorunlar yaratabilir- belli olmayan bu yasayı, çok acele
edeceğimize, tüm diğer yasalarla birlikte önümüzdeki süreçte bilim adamlarını
da katarak, hukukçuları da katarak, sivil toplum örgütlerini de katarak daha
detaylı tartışalım diyoruz. Ve verdiğimiz, reddedilen bir önerge vardı. Şimdi, Türkiye’de
resmiyette 42 milyon 500 bin seçmen var. Birçok arkadaş dile getirdi: 5
milyonun üzerinde ülke dışında vatandaşımız var, 3 milyona yakın bunların oyu
var. Farz edelim ki yarın bu insanların tümü oy kullandı, 3 milyon oy
kullanıldı. Türkiye’deki mevcut seçmen sayısının yüzde 7’sine denk geliyor ve
siz “Herkes seçimlere eşit koşullarda -hem parti olarak hem de bağımsız olarak-
girebilir.” diyorsunuz. Siz yüzde 6-7’yi bulabilecek sayıda -dışarıda parti
olduğunuz için- oy alacaksınız, aynı haklara sahip olan, Anayasa’da da
belirtilmiş olan, uluslararası hukukta da aynı şekilde olan kişinin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayın. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – …bağımsız seçime girdiği durumda,
siyasi parti adayı olarak diğerinin hakkına sahip olmaması durumunu
yaratıyorsunuz. Bu, Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırı,
uluslararası yasalara da aykırı. Nitekim birçok arkadaş belirtti. Yine
isim vermeyeceğim. Davası da açılmış ve eminim ki bu dava kaybedilecek ki bu
yasa böyle çıkarsa yarın öbür gün çok farklı şekilde bağımsız aday olmuş
insanların uğrayacakları veya uğrama ihtimali olan bu yasaya karşı davalar
açılacak ve bu davalar da AİHM’de Türkiye’nin
aleyhine sonuçlanacak. Onun için biz bu yasanın… Şunu önemsiyoruz: Tüm
Türkiye’deki vatandaşlarımızın olduğu gibi -yurt içinde- dünyanın hangi
köşesinde yaşıyorsa yaşasın, bir tek Türk vatandaşının, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının oyunun, iradesinin önemli olduğunu söylüyoruz. Ancak bunun
detaylarıyla, bunun genel hatlarıyla tartışılarak eksiksiz, hatasız bir şekilde
yapılmasını istiyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Şahsı adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Şimdi, seçmen, seçmen kütükleri ve yurt dışındaki
vatandaşlarımızın oy kullanması. Tabii, yurt dışındaki vatandaşlarımızın, bizim
vatandaşlarımızın anayasal hakkıdır; onların oy kullanması, onların iradesinin
Türkiye’deki siyasi iradeye etki etmesi en tabii anayasal haklarıdır. O
kardeşlerimiz yıllarca kendi seçmen iradesini kullanamamıştır, en tabii
haklarıdır. Özgür irade budur arkadaşlar. Ama bir seçmen kütüğü yapılırken bunun doğuracağı sonuçlar
adaletsiz sonuçlar doğurmamalı. O seçmen iradesi alınırken en ideal, en
objektif bir şekilde alınmalıdır. Şimdi, burada benim çekincelerim var. Yurt dışındaki seçmenlerin
iradesi alınırken uygulanacak yöntem ve yolla, Türkiye’deki siyasi iradeye en
doğru şekilde yansımayacağına inanıyorum. Çünkü objektif kriterler
uygulanıp uygulanmayacağı konusunda endişelerim var. Tabii, bu aynı şekilde Türkiye’deki seçmen kütüklerinde
arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, hepinizin vicdanına soruyorum: Adrese dayalı
seçmen kütüklerine, bu yapılan seçmen kütüklerine -hakikaten hepiniz- “Evet bu
seçmen kütükleri doğru yapılmıştır, adil yapılmıştır, Türkiye’de TÜİK’in yaptığı bu uygulamayla seçmen iradesi bir şekilde
yansıyacaktır.” diyen arkadaşım kaç kişi? Değerli arkadaşlarım, benim vicdanımda TÜİK’in
adrese dayalı seçmen kütüklerinin son derece doğru olmadığa yönelik endişelerim
var. Ama bu endişelerimden… Birtakım büyük haksızlıklara uğrayan
vatandaşlarımız var, beldelerimiz var, ilçelerimiz var, illerimiz var. Öyle bir
yansıyor ki büyük haksızlıklar doğuruyor arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, soruyorum size. TÜİK’in
seçmen listeleri gidiyor belli beldelere- o gün, ilk yapılan seçimde ve ilan
ettikten sonra belli beldelere seçmen kütükleri gönderiliyor, “Bunlar sizin
seçmeniniz.” diyor ve o beldenin nüfusu değişiyor. Şu anda kapattığınız
belediyelerde, 2 binin altında kalmasına rağmen TÜİK’in
o beldeye gönderip “Bunlar senin seçmeninmiş, biz bunları unutmuşuz, sonradan
ilave edilmiş.” dediği birçok belde var arkadaşlar. Ben, vicdanen rahatsızım.
2.001 olan bazı belediyeler yaşıyor şu anda, ama TÜİK daha sonra seçmen
kütüklerine ilave yapmasına rağmen, 2.500-2.700 olan bazı belediyeler kapatıldı
arkadaşlar. Bu bir haksızlık. Onun için seçmen iradesi
yansıtılırken yapılan haksızlıkları da bir kez daha gözden geçirmeniz lazım,
benim size tavsiyem. Değerli arkadaşlarım -özellikle kapattığınız belediyelerde TÜİK’in- daha çok zaman geçmeden, daha Sayın Cumhurbaşkanı
imzalamadan bir şekilde TÜİK tarafından o beldelere gönderilen ve 2 binin
üstünde nüfusu tespit edilen belediyeleri kapatıyorsunuz, yazık oluyor. Burada
büyük bir haksızlık var, burada adaletsizlik var, burada çok önemli sorunlar
var arkadaşlar veya yeniden bir şey hazırlayan arkadaşlar, en azından seçmen
iradesi alınarak referandum yapmış, birleşmeye karar vermişler, 3.500 nüfusu
olacak yerler var arkadaşlar, ama bunlar da dikkate alınmadı. Çünkü seçmen
kütükleri seçmen iradesini yansıtmadı, TÜİK doğru yapmadı. Değerli arkadaşlarım, bir kez daha sizlere söylüyorum: Gelin,
kapatılan beldelerde… İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ya, bu kanunla ne alakası var? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kardeşim, seçmen kütüğü.
Anlamadıysan anlatayım geleyim sana, tamam mı? Eğer bilmiyorsan öğreteyim sana.
Her kim söylüyorsa. Bilmiyorsan öğreteyim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, sakin olun
lütfen. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – İnsana haksızlık yapmayın. Bunu
söylüyorum, seçmen kütüğü bu kanun. İSMAİL BİLEN (Manisa) – TÜİK’le ne
alakası var? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne demek TÜİK? Seçmen
kütüklerini kim yazıyor? Her şeyi doğru yapıyorsunuz değil mi? Orada oturur laf
atarsın, başka bir şey yapmazsın. Gel, burada konuş, burada! Benim ciğerim
yanıyor! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer siz, 2.500 nüfusa sahip,
TÜİK tarafından gönderilen, senin nüfusun 2.500’dür diye senin de bir belden
olsa, sizin ciğeriniz yanmıyorsa yazıklar olsun size! Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sükûnetimizi muhafaza edelim,
konuşmalarımıza dikkat edelim. Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10
uncu maddesine bağlı 94/C maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 2 nci maddede yapılan değişikliğe
paralellik sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde 94/C’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 94/D’yi okutuyorum: Yurt dışı seçmenlerin elektronik ortamda oy vermesi MADDE 94/D- Yüksek Seçim Kurulu; 35 inci madde çerçevesinde
belirlenen yurt dışında bulunan vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası aracılığıyla elektronik ortamda oy kullanabilmeleri amacıyla gerekli
teknik alt yapıyı kurmaya; güvenli oy kullanılabilmesi amacıyla seçmenler için
şifre veya benzeri güvenlik tedbirleri ile mükerrer oy kullanılmasını
engelleyecek önlemleri almaya yetkilidir. Yurt dışı seçmenler, seçimin yapılacağı tarihin otuz gün
öncesinden başlamak üzere belirlenen süre içerisinde seçim günü Türkiye saati
ile 17:00’a kadar elektronik ortamda oy
kullanabilirler. Elektronik ortamda kullanılan oylar, seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan itibaren Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunca
tespit edilerek sayım, döküm ve birleştirme işlemleri yapılır ve sonuçlar
Ankara İl Seçim Kuruluna iletilir. Bu Kurulca da birleştirme tutanağı
düzenlenerek Yüksek Seçim Kuruluna gönderilir. Elektronik ortamda kullanılan oyların değerlendirilmesi, 94/B
maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır. BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 Sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10
uncu maddesine bağlı 94/D maddesinde geçen “merkez” ibarelerinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 2 nci maddede yapılan değişikliğe
paralellik sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 94/E’yi okutuyorum: Yurt dışı seçmenlerin gümrük kapılarında oy vermesi MADDE 94/E- Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan seçmenler
seçimin yapılacağı günün yetmişbeş gün öncesinden
başlamak üzere seçim günü saat 17:00’a kadar yurda
giriş ve çıkışlarında gümrük kapılarında kurulacak seçim sandıklarında oy
kullanabilirler. Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile
özel renkte bastırılmış oy zarflarını oy verme gününden en geç üç gün önce
ilgili ilçe seçim kurullarında bulunacak şekilde gönderir. Yüksek Seçim Kurulunca tespit edilecek gümrük kapılarında, oy
verme gününden önceki yetmişbeşinci gün saat 08:00’dan oy verme günü saat 17:00’a kadar oy
kullanılabilir. Hangi gümrük kapılarında tatil günleri dâhil 24 saat,
hangilerinde daha az süreyle oy kullanılabileceğini tespite Yüksek Seçim Kurulu
yetkilidir. Gümrük kapılarında yapılacak oy verme işleminde görev alacak seçim
kurulu ile sandık kurullarının adedi, üyelerinin ve yedeklerinin sayısı ile
hangi görevlilerden teşkil edileceği Yüksek Seçim Kurulu tarafından önceden
belirlenir. Sandık kurulları, oy serbestliğini ve gizliliğini sağlayacak
şekilde, yeteri kadar kapalı oy verme yeri hazırlar. İlgili idari makamlar
sandık kurullarına gerekli her türlü kolaylığı gösterir. Gümrük kapılarında seçim propagandası yapılamaz. Gümrük kapılarında seçmen oy vermek için geldiğinde pasaportunu
sandık kurulu başkanına tevdi eder. Sandık kurulu başkanı seçmenin Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası ile adını, soyadını, baba adını, yaşını ve pasaport
numarasını tespit eder. Seçmen, sandık kurulu mührüyle mühürlenmiş olan oy pusulası
ve oy zarfı ile “Evet” veya “Tercih” yazılı mührü alarak oyunu kullanmak üzere
kapalı oy yerine girer. Oyunu genel esaslara göre kullanan seçmenin pasaportunun Yüksek
Seçim Kurulunca belli edilen yerine “oyunu kullanmıştır” diye bir ifade yazılır
ve sandık kurulu mührüyle mühürlenerek başkanca imzalanır. Oyunu veren seçmene
çizelgede isminin bulunduğu yer imzalatılarak oy verme işlemi tamamlanır. Oy verme süresince sandık kurullarının değişikliği sırasında
Kanunda gösterilen usulde sandık açılır, çıkan oy zarflarının adedi ile oy
kullanan seçmen miktarı ve bunların birbirine uygunluğu bir tutanakla tespit
edilir. Oy zarfları ve tutanağın bir sureti bir torbaya konularak ağzı
mühürlenir ve muhafaza altına alınmak üzere sandık kurulu başkanınca ilgili
seçim kuruluna teslim edilir. Seçimin yapıldığı gün saat 17:00’dan
itibaren sandık ve torbalar genel esaslara uygun bir şekilde açılarak sayım ve
dökümü yapılır ve sonucu Yüksek Seçim Kuruluna en seri vasıtayla bildirilir. Gümrük kapılarında kullanılan oyların değerlendirilmesi, 94/B
maddesinin ilgili hükümlerine göre yapılır.” BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok. Önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, çerçeve 10’uncu maddeyi kabul edilen 94/A,
94/B, 94/C, 94/D ve 94/E maddeleri ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, yeni 11’inci madde ihdasına dair bir
önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife
konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı,
İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla, 13 üyeden fazlasıyla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise
önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısına çerçeve 10’uncu maddeden sonra
gelmek üzere ve diğer maddeleri teselsül ettirilmek suretiyle madde metni
olarak eklenmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 11.- 298 sayılı Kanunun 106. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. Madde 106: 105. maddedeki basılı tutanak suretinden yeteri kadar
hazırlanarak sandık kurulu başkan ve üyelerince imzalanır. Bu tutanak sandık
kurulu başkanı tarafından sandık çevresi içinde herkesin görebileceği bir yerde
bir hafta süreyle asılı kalır. Bu tutanağın onaylı bir örneği derhal siyasi partilerin ve
isterlerse bağımsız adayların müşahitlerine verilir. BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
salt çoğunluğumuz var, katılıyoruz. BAŞKAN – Evet, salt çoğunluğunuzun olduğunu ben de tespit ettim. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum. Söz talebi? Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Hükûmete
sormadınız. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Biz de
katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Katılıyorsunuz. İşlemim doğru benim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın
Başkan, gerekçeyi okutmadınız. BAŞKAN – Yok Sayın Bakanım, gerekçeyi okutmaya gerek yok. 10’uncu maddeyi 12’nci madde olarak okutuyorum: MADDE 12- 298 sayılı Kanunun 160 ıncı
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Mükerrer oy vermeye teşebbüs eden veya veren kimse hakkında da
ikinci fıkra hükmü uygulanır.” BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı yasa tasarısının 12 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Konuşacak mısınız? Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Mükerrer oy kullanılması ile ilgili düzenleme olduğundan, mükerrer
olan madde tasarıdan çıkarılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Madde 11’i 13 olarak okutuyorum: MADDE 13- 298 sayılı Kanunun 182 nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “600 (Altıyüz)”
ibaresi “(1200)” şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki adet önerge
var, ama önergeler yeni geldiği için grup başkan vekili arkadaşlarımız “bize
intikal etmedi” diyebilirler, daha yeni gelmiş oldu, ben önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 13. maddesinde yer alan “
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 1/498 esas no’lu Kanun
Tasarısının çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 13.- 298 sayılı Kanunun 182 nci
maddesinin birinci fıkrasına son cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle
eklenmiştir. “Bakanlar Kurulu bu rakamı Yüksek Seçim Kurulunun görüşünü alarak,
dört katına kadar artırmaya yetkilidir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz Sayın Başkanım. SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum… FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, önergemizi çekiyoruz, ancak
sadece bir dakika içerisinde bir açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz. BAŞKAN – Buyurun. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tabii, zaman almama şeklindeki genel kaygıya iştirak ediyorum,
birkaç cümleyle arz edeceğim. Seçimleri yapan kurulların maddi endişelerden uzak bir şekilde
görevlerini ifa etmeleri gerekir. Daha önce 600 gösterge sayısı üzerinden
hesaplanan, seçim kurullarında görev yapan değerli uzmanların, partililerin,
memurların aldıkları ücret yetersizdi. Bunun 2000’e çıkarılması şeklinde bizim
önergemiz vardı. Ancak, daha sonra, bunun, Yüksek Seçim Kurulunun kararıyla 4
kat artırılabilmesine ilişkin bir önerge de verilmiş bulunmaktadır. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bu önergeye olumlu oy verdik. Dolayısıyla, biz,
önergemizi geri çekiyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal. Kabul edilen önerge istikametinde madde 13’ü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 12’yi madde 14 olarak okutuyorum: MADDE 14- 298 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir. “EK MADDE 8- Bu Kanunda ve diğer mevzuatta 298 sayılı Kanunun 94
üncü maddesinin (II) numaralı fıkrasına yapılan atıflar, 94/E maddesine
yapılmış sayılır.” BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Eski madde 13’ü madde 15 olarak okutuyorum: MADDE 15- 298 sayılı Kanunun; a) 14 üncü maddesinin (2) numaralı bendinin son paragrafı, 68 inci
maddesinin birinci fıkrasında geçen “seçmen işaret boyası ve ıstampasını”
ibaresi ile ikinci fıkrasının (18) numaralı bendi ve 164 üncü maddesinin (5)
numaralı fıkrasının birinci paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır. b) 87 nci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “kimlik tespiti amacıyla düzenlenmiş” ibaresinden sonra gelmek üzere
“ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan” ibaresi eklenmiş, ikinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. c) 94 üncü maddesinin başlığı “Kurul görevlileri, milletvekilleri
ile milletvekili adaylarının oy vermesi:” şeklinde değiştirilmiş, maddenin (I)
numaralı fıkrasının başında yer alan “I.” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve
(II) numaralı fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe’nin madde
üzerinde bir sorusu var. Madde üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştiriyorum. Buyurun Sayın Ünlütepe. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, şimdi, düzenlediğimiz yasayla birlikte, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları, seçmen olanlar, sandıkta oy kullanabiliyor, mektupla
oy kullanabiliyor, elektronik ortamda oy kullanabiliyorlar. Anayasa’mız gereği
kanun önünde eşitlik ilkesini düşündüğümüzde, örneğin Türkiye’deki
yurttaşlarımız sadece sandıkta oy kullanma hakkına sahipken yurttaşlarımızın
bir kısmının mektupla veya elektronik ortamda oy kullanmasının kanun önünde
eşitlik ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmadığını sormak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Eşitlik ilkesine aykırı bir durum söz konusu değil. Esas
itibarıyla, vatandaşın oy kullanma hakkını temin için bir alternatif imkân
getirilmektedir bir kısım imkânsızlıklar sebebiyle. Aksi hâlde, yurt dışındaki
vatandaşlar, ta buralara kadar gelip oy kullandıkları takdirde bir kısım
sıkıntılara, ilave külfetlere katlanmaktadırlar; işinden oluyor, yol parası
veriyor, mesaisinden oluyor. Varsa eşitsizlik, zaten orada var. Bunu ortadan
kaldırmak adına bir düzenlemedir. Bir eşitsizlik söz konusu değil. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Eski madde 14’ü madde 16 olarak okutuyorum: MADDE 16 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Eski madde 15’i madde 17 olarak okutuyorum: MADDE 17 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa. Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
yürütme maddesinde söz almış bulunuyorum. Özellikle ve öncelikle, yapılan bu
yasal düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ayrıca, Başkanlık
Divanını ve Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, çok önemli bir yasal düzenleme yapıyoruz. Bu
yapılan yasal düzenlemenin elbette ki uzun bir arka planı da var.
İnsanlarımızın yurt dışına 1960’tan sonra, özellikle 61’den itibaren yoğun
olarak gittiklerini hesaba kattığımızda yaklaşık bir yarım asır sonra ancak
biz, ülke dışında yaşayan vatandaşlarımızın da birtakım demokratik haklarının
olduğunu, seçme gibi, seçilme gibi en tabii haklara sahip olduğunu nihayet
anlamış olduk. Aslında bizim yaptığımız bir lütuf falan değildir. Yani yapılan,
yarım asırdan beri verilmemiş olan bir hakkın iadesidir. Tabii, bu yasanın niye çıkmadığını daha iyi anlayabilmek için,
aslında bizim siyasi iktidarların, biraz, ülke dışındaki, yurt dışındaki
vatandaşlarımıza bakışlarını da göz önüne getirmek lazım, tahlil etmek lazım. 1987’de bu konuyla ilgili bir düzenleme yapılmış, denilmiş ki:
“Bizim yurt dışındaki vatandaşlarımız gelsinler gümrükte oy kullansınlar.”
Nasıl gelecek, bunun maliyeti nedir, zamanı olacak mı olmayacak mı? Belki,
sadece çok aşırı siyasi taraf olanlar hariç, bir de o dönemde ülkelerine gelmek
mecburiyetinde olan vatandaşlarımız hariç kimse bu hakkını kullanamamıştır. 95’te bir Anayasa değişikliği yapılmıştır ama Anayasa
değişikliğine uygun olarak yasal düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, Anayasa
değişikliği de biraz askıda kalmıştır. Hatta, nasıl
baktığımızın anlaşılması açısından da bir sayın başbakanın -şimdi ismini
söylemek istemiyorum- “Ya, işte, bunlara, yurt dışında çalışanlara böyle bir
seçme hakkı verelim de falancılar mı orada kazansın.” gibi olaya böyle
yaklaşımı da olmuştur. Yani “Demokratik hakkını kullanmak istiyorsan gel
gümrükte kullan” veya vatandaşlık konusunda da yurt dışında yaşayan
insanlarımıza bizim yaklaşımımız, “gümrükte oy kullanma” yaklaşımımızdan çok
farklı olmamıştır. Çifte vatandaşlığı, biz ülke olarak teşvik etmişizdir.
Vatandaşlarımızın, hep, bulundukları ülkede vatandaş olmalarını istemiştik.
Orada birtakım demokratik haklarını kullanmalarını… Gerek siyasi irade
-bakanlar ve Hükûmet- aracılığıyla gerekse ülkemizi
orada, o ülkelerde temsil eden büyükelçiler ve konsoloslar aracılığıyla,
vatandaşlarımıza, bulundukları ülkenin vatandaşı olmalarını sürekli tavsiye
etmişizdir, hatta istemişizdir, yönlendirmişizdir. Ama bu vatandaşlarımızın
ülke içerisindeki haklarını koruma noktasında yapabildiğimiz tek şey, onlara
bir pembe kart vermek suretiyle, ne manaya geldiğini, bugün de hiçbir
geçerliliği olmadığını, vatandaşların hiçbir hukukunu teminat altına almadığını
gördüğümüz ve bildiğimiz bir uygulama yapmışızdır. Dolayısıyla, çifte vatandaş
olamamışlar, çifte vatandaş olanların birçoğuna da -belli tarihlerden önce bu
hakkı elde etmiş olanlara da- denilmiştir ki: “Ya kendi ülke vatandaşlığın ya
bizim ülke vatandaşlığı; birini bırakacaksın.” Ben buradan, tabii, bu kanun vesilesiyle özellikle ilgili
bakanlara da seslenmek istiyorum: Vatandaşlarımızı bulundukları ülkelerin
vatandaşı olmaları konusunda yönlendirirken, buradan, vatandaşlıktan çıkmak
mecburiyetinde bırakmayacak bir yasal düzenleme de mutlaka yapılmalıdır Sayın
Bakanım. Aksi takdirde, vatandaşlarımız pembe kartlarla buradaki hukuklarını,
buradaki haklarını teminat altına alma imkânını bulamamaktadır, birçok
sıkıntıyla, zorlukla karşılaşmaktadır, birçok alanda da aynı şekilde sıkıntılar
vardır. Bu yasaya gelince: Değerli arkadaşlar, biz AK Parti Hükûmeti olarak, AK Parti olarak, geçtiğimiz yasama
yılında, yani 22’nci Dönemde bu yasayı çıkartmak istedik, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın seçme haklarıyla, seçilme haklarıyla -ki seçilme haklarının
önünde bir engel yoktu, gelip buradan aday olabiliyorlardı, ama seçme imkânları
yoktu- ilgili bir yasal düzenleme yapmak istedik. Seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız buradadır. Bu
çerçevede, Yüksek Seçim Kuruluyla birtakım çalışmalar yaptık. Sayın
Başbakanımız bize bu konuda bir direktif verdi: “Bir hazırlık yapın mutlaka,
uzun yıllardan beri vatandaşımızın beklentisi olan bu yasal düzenlemeyi mutlaka
yapalım.” denildi. Ciddi çalışmalar oldu. Tabii, ben, burada, özellikle Anayasa
Komisyonumuzdaki hukukçu arkadaşların -Nurel
Hanım’ın- mutlaka ismini zikretmek istiyorum. Uzun yıllardan beri bu yasayla
ilgili çok uzun çalışmalar yapmıştır, en önemli bilgi ve belgeler de -konuyla
ilgili- kendisindedir. Ama, bu çalışmalar yapıldı,
hazırlıklar da yapıldı, teklifler de hazırlandı. Fakat,
Türkiye, Anayasa gereği bir erken seçime gitmek mecburiyetinde kalınca, Sayın
Başbakanımız bize şunu söyledi, dedi ki: “Ya, bunun, sanki seçim öncesinde bir
siyasi beklentiyle çıkartılıyor görüntüsü olmasın. Bu, uzun yıllardan beri bu
beklentisi konusunda istismar edilen yurt dışındaki vatandaşlarımıza,
insanlarımıza saygısızlık olur. Bunu seçim sonuna erteleyelim. Seçim sonunda da
ilk, hükûmetin öncelikli çıkartacağı yasalar
içerisinde olsun.” Ve Sayın Başbakan da o söz üzerine, bakın, bir seçim dönemi
falan değildir… Biz, o zaman -ilgili arkadaşlarımız hatırlayacaktır- yurt
dışında çok farklı sosyal kesimleri temsil eden yaklaşık on yedi sivil toplum
örgütüyle beraber de bu yasanın hazırlanması noktasında bir çalışma yaptık.
Onlar mutlaka bizi dinliyorlardır. Bu konuyla ilgili de zaten beklentileri
vardı. Aslında, bizim yapmış olduğumuz, geçmişteki uygulama şuna
benziyordu: Bu haymatloslar var ya, vatansız insanlar. Bu, bizim insanımız,
yani oy kullanamayan, bulundukları ülkede oy kullanma imkânı bulamayan
vatandaşlarımız, biraz, demokratik haymatloslara benziyordu, vatansız
insanlara. Bir ülkenin vatandaşı, seçmesi önünde hiçbir hukuki engel yok ama oy
kullanamıyor, hakkını kullanamıyordu. Bu, öyle zannediyorum ki yurt dışındaki
vatandaşlarımızın beklentilerine büyük ölçüde cevap verecek bir yasadır. Ha,
bunun eksikleri var mıdır? Uygulamada, varsa eksiklikler, mutlaka görülecektir.
Ama ben, bu yasayla beraber, bu yasanın nihai hedefinde, yurt
dışı seçim çevrelerinin oluşması veya yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan,
en azından, bu seçim çevresi oluşmuyorsa, buradaki siyasi partilerde aday olma
zarureti veya siyasi partilerin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan mutlaka
aday gösterme zarureti gibi birtakım sorumluluklar da getirmesinin olayın
sahiplenilmesi açısından da faydalı olacağı kanaatindeyim. Bu yasa en fazla hangi konuda fayda temin eder? Bu yasanın, öyle
zannediyorum ki… Zaten uzun bir ihmal var, arkadaşlarımız birçoğunu söyledi. Bu
insanlara, işte, vatandaşlık konusunda yapılan ihmaller, çifte vatandaşlık
konusunda yapılan ihmaller, birçok demokratik talepler konusunda yapılan
ihmaller, geçmişte şirketlerle ilgili yaşanan ihmaller ve duyarsızlıklar,
Merkez Bankası üzerinden bu insanlara yapılan haksızlıklar, bunları kalem kalem burada böyle söyleyebiliriz ama süre ve zaman buna
müsait değil. Yani, dolayısıyla bu yasayla beraber, biz, insanlarımıza bir
aidiyet duygusu kazandırmış olabiliriz. Yani “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşıyım, ülkeme gider oyumu kullanabilirim veya bulunduğum ülkeden
teknolojinin diğer imkânlarını kullanmak suretiyle kendi ülkemdeki seçimlere
taraf olabilirim, görüşümü ve irademi ortaya koyabilirim.” gibi böyle bir
aidiyet duygusu, hissi, kabullenme, sahiplenme hissi getirebilir. Ama bu
vatandaşlarımızı çok kırdığımızı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben de Malatya’ya gitmek
istiyorum Eyüp Bey. BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar başlarsa tasarıyı
bitiremeyebiliriz. Takdirlerinize arz ederim. Buyurun Sayın Fatsa. EYÜP FATSA (Devamla) – Sayın Aslanoğlu,
biz millî sınırlarımızın dışında bulunan vatandaşlarımızdan bahsediyoruz.
Malatya’ya haksızlık etme, Malatya ülkenin millî sınırları içindedir. Şimdi, böyle bir aidiyet duygusunu kazandırabiliriz, ama tabii,
vatandaşlarımızın bunun dışında yaşadığı bazı sıkıntılar var. Mutlaka bu yasal
düzenlemeyi, bu demokratik açılımla beraber… Vatandaşlarımızın, özellikle yoğun
olarak Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın, yeni Yabancılar Yasası’ndan
uğradıkları zarar ve ziyanlar var, haksızlıklar var, özellikle aile birleşimi
konusunda yaşadıkları haksız uygulamalar var. Bir de -genel olarak bütün
Avrupa’yı söylüyorum- Avrupa’daki siyasi iktidarlar ve siyasiler yabancılarla
ilgili ön yargılı görüş ve düşüncelerinden dolayı kamuoylarını olumsuz yönde
etkilemek suretiyle vatandaşlarımıza karşı bir husumet oluşturuyorlar. Bu
konunun da Türkiye'nin ilgili ülkeler nezdinde takip etmesi gereken öncelikli
konulardan biri olduğu kanaatindeyim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) EYÜP FATSA (Devamla) – Teşekkür etmek için… BAŞKAN – Buyurun. EYÜP FATSA (Devamla) – Ben bu yasanın hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Emeği geçen elbette ki herkese, bütün yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız adına ki, ben de bir on yıldan fazlasını onlarla beraber
yaşadım… BAŞKAN – Sayın Fatsa, teşekkür ediniz lütfen efendim. EYÜP FATSA (Devamla) – Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Emeği
geçen herkese de teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi akşamlar diliyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Grup Başkan Vekili ve
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında yıllardan bu yana
Anayasa’mızda yazılı olmasına rağmen, maalesef yurt dışındaki vatandaşlarımızın
etkili bir şekilde oy kullanmasını temin edememiştik. Bu kanunla bunu
gerçekleştiriyoruz. Öncelikle, bu kanunla ilgili, özellikle ek maddelerin
eklenmesi suretiyle Anayasa Komisyonu çalışmalarında Anayasa Komisyonu Başkanı
ve tüm partilerden Anayasa Komisyonu üyesi arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Aslında, burada sadece yurt dışında oy kullanmayı düzenlemedik,
yurt içinde oy kullanırken açıkçası önemli düzenlemeler de gerçekleştirdiğimizi
düşünüyorum. Ben bu bakımdan umarım, bundan sonraki seçim kanunlarında da, bu
iş birliğiyle seçim kanununu da geçiririz. Bu konuda zannederim bir hazırlık
var. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda olumlu katkı sağlamak ve
uzlaşmayla bir seçim kanunu çıkarmak üzere hazır olduğumuzu belirtmek
istiyorum. Tabii, bu vesileyle de yurt dışında oyunu kullanacak değerli
vatandaşlarımızın oy kullanamaması, özellikle iradesini temsil etmemesi
karşısında üzüntü duymamız mümkün. Ancak, şüphesiz, bu vatandaşlarımızın başka
hakları da var, hak ziyanları da var. Yıllardan bu yana biriktirdikleri
emekleri hortumlayanlar hakkında da Türkiye Büyük Millet Meclisi, yurt dışında
yaşayan bu vatandaşlarımızın hakkını hukukunu korumak için de adım atmalıyız
diye düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle bu holdingzedelerin sıkıntılarının çözümü konusunda
getirilecek her türlü yasal düzenlemenin yanında olacağımızı belirtmek
istiyorum. Kanunun hayırlı uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz
ediyorum, teşekkür ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek üzere
lehte Çankırı Milletvekili Nurettin Akman, aleyhte Muş Milletvekili Sırrı Sakık. Buyurun Nurettin Akman Bey. (AK Parti sıralarından alkışlar) NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda oyumun rengini belli etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. İfade edildi. Değerli milletvekilleri, bu yasa aslında çok geç
kalınmış bir yasa. Ülkesine, vatanına ve milletine, yakınlarına hasret kalan
gurbetçilerimizin belki de en büyük arzusu hatırlanmak, seçimden seçime de olsa
vatandaşlık hakkını kullanabilmektir. Bugün böyle bir hakkın verilmesi şerefi,
yüce Meclisimizi oluşturan 23’üncü Dönemde siz değerli milletvekillerimize ait
olacaktır. İktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekillerimizi kutluyor, emeği
geçenlere şükranlarımı arz ediyorum. Değerli arkadaşlarım, 1961 Anayasası’nın 18’inci maddesiyle, Türk
vatandaşlarına yurt dışına serbestçe seyahat hakkı verilmiş ve Avrupa
ülkelerine ilk Türk iş göçü 1961 yılında başlamıştır. Elinde tahta valiziyle
Haydarpaşa Garı’ndan Avrupa başkentlerine hareket eden işçilerimiz bandolarla
karşılanmışlar. Yarım asırlık bir süreç içerisinde;
ki, o tarihte meçhule diye kalkan o trenler, bugün… O insanlar bir traktör, bir
arazi alıp bu anlamda para biriktirmek amacıyla yönelik oraya giderken,
maalesef, bu düşüncelerini o ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyal hayatlarına en
güzel katkıyı göstermek suretiyle hayata geçirmişlerdir. Değerli arkadaşlarım, Avrupa ülkeleri diğer dünya ülkelerinden de
göç almıştır, ancak, asimile olmadan hayatiyetini devam ettirebilen sadece
Türkler olmuştur. 1998 yılında Türkiye Araştırmalar Merkezinin yapmış olduğu
bir toplantıda, asimilasyon ve entegrasyon konulu bir
toplantıda, bir Alman milletvekili söz alarak: “Çayın içerisine şeker
atıldığında nasıl eriyorsa, Türkler de bu ülkenin, Almanya’nın içerisinde aynen
o şekliyle asimile olmak durumundadırlar, ama görüyorum ki, sizler bu ülkede
asimile olmadığınız gibi, kendi kültürünüzü, kendi örf ve âdetinizi bize
yansıtıyorsunuz.” İşte bu anlamda, değerli kardeşlerim, insanlarımız her türlü
farklılığa, zorluklara rağmen asimile olmadan, örfüyle, âdetiyle, inancıyla
yaşayarak, bulunulan ülkenin insanlarıyla entegre bir
şekilde hayatlarını devam ettirerek, ifade ettiğim gibi, bu ülkelere büyük
katkı sağlamışlardır. İkinci Dünya Harbi’nden yenik çıkan, şehirleri yerle bir olan
Almanya bugünkü durumuna Türk işçilerle gelmiştir. Gurbetçilerimiz Türk
ekonomisine çok büyük destek vermişler, ülkemizdeki işsizliğin azalmasının yanı
sıra Türkiye’ye gönderdikleri havaleler ile de ülkenin dış ticaret açığını
dengelemişler. 1973 yılında ülkeye gönderdikleri para miktarı aynı yılki Türk
ihracat gelirlerinin toplamına eşit hâle gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, üzülerek ifade etmeliyim ki 70’li yıllardan
sonra yapılan yanlış anlayış ve uygulamalar, gurbetçilerimizin yaşadıkları
ülkede yabancı, Türkiye’de “Almancı” konumunda anılmalarına sebep olmuştur.
Bütün bunlara rağmen insanlarımız küsmemiş, ülkesine karşı görevlerini en güzel
şekliyle yerine getirmeye gayret etmişlerdir. Bugün, Almanya’da 850 bin Türk,
Alman vatandaşlığını elde etmiştir. Yüz yirmi üniversitede 36 bin Türk genci
eğitimlerini sürdürmektedir. 500 bin Türk çocuğu ilk ve ortaöğretim okullarının
öğrencisidir. 90 bin Türk girişimci işveren konumundadır. Değerli arkadaşlarım, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler
bulundukları ülkenin siyasi hayatlarında da etkin rol oynamaya başlamışlardır.
Mahallî meclislere girmişler, parlamentolarda görev almışlar; milletvekili,
hatta bakan olarak görevleri devam etmektedir. Memnuniyetle ifade edebileceğim
en önemli husus da… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NURETTİN AKMAN (Devamla) - … insanımızın,
ülkesinden uzak olmasına rağmen, milletine, bayrağına samimi bağlılığının devam
etmesidir. Bugün sağlayacağımız bu hakla diğer dünya ülkelerinin vermiş olduğu
bu hakkı vermiş olacağız. Değerli arkadaşlarım, Türk insanı denildiğinde sadece ulusal
sınırlar içerisinde yaşayan vatandaşlarımız algılanmamalıdır. Türkiye, başta
Avrupalı Türkler olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı veya Türkiye Cumhuriyeti kökenli insanlarla bütünleşmeli,
kucaklaşmalıdır. Bu bütünleşme, hedefine, konunun kurumlar ve parti
politikaları üstü bir anlayışla tüm ilgili kurumlar tarafından sahiplenilmesi…
Bu durumda ancak varılabilecektir. İşte bu anlayışla yaklaştığımız takdirde,
bugün Fransa Cumhurbaşkanı Macar asıllı bir Fransız vatandaşıysa, Alman
Başbakanı Doğu Alman asıllı bir Alman vatandaşıysa, çok değil yarın bu ülkenin
bakanları, başbakanları, hatta cumhurbaşkanları, değerli arkadaşlarım, Türk
asıllı vatandaşlarımız olacaktır. Ben, bu duygular içerisinde, bu vesileyle oyumu “kabul” olarak
vereceğimi ifade ediyor, kanunun gurbetçilerimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Muş Milletvekili Sayın
Sırrı Sakık... (DTP sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben hepinize
iyi akşamlar diliyorum. Bir konuyu düzelterek sözlerime başlamak istiyorum: Daha iki gün
önce burada fezlekelerle ilgili konuşurken Sayın Adalet Bakanı çıktı, bir
fezlekeden bahsederken asla böyle bir şeyinin olmadığını söyledi. Ben de
buradan, fezlekeden okuyorum, tutanaklara geçmesi için: Ben, evet, sadece,
anneler biz de vatanseveriz… Ve su istedim Kürtçe. Bundan dolayı dokunulmazlığım
kaldırılmak isteniyor. Sayın Bakan Parlamentoyu o gün yanıltmıştı. Tutanaklara
geçmesi için tekrar buna değinmek zorunda kaldım. Değerli arkadaşlar, biz, aslında grup olarak bu yurt dışındaki
kardeşlerimizle ilgili asla böyle bir şey düşünmeyiz. Yani, demokrat olmak,
demokrasiyi istemek, birileri için farklı bir şey düşünmek… Demokraside bu yok.
Biz, bunların eksik olduğunu, yetersiz olduğunu söylüyoruz. Onun için, ilk
önce, bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’nun değişmesi lazım. Bu yasa
gerçekten bir diktatörlük. Halk yok bunun içerisinde. Bunun içerisinde sadece
genel başkanlar var, sadece genel başkanlara yakın olanlar var ve bu Parlamento
öyle oluşuyor. Onun için, bu 12 Eylül rejiminden kalan Siyasi Partiler Yasası
ve Seçim Kanunu değişmediği müddetçe bu ülkede özgürlüklerden bahsetmemiz
mümkün değil, halkın iradesinden bahsetmemiz mümkün değil. Onun bir an önce
değişmesi lazım. Hepimizin, oturup, halkın emrine girmemiz lazım yani siyasi
parti liderlerinin emrine değil. Biz, ne hikmetse, seçim bölgelerine
gittiğimizde hepimiz halktan bahsederiz, canımızdan çok sevdiğimiz halkımızın
emrindeyiz ve Ankara’ya geliriz o halk yok. Onun için, bir an önce bu yasaların
değişmesi gerekir. Adil bir yasanın çıkması için, hep, oturarak, konuşarak, Parlamentonun
içinde ve dışındaki bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle böyle
bir diyalog oluşturarak bunun yeniden dizayn olması
gerektiğine inanıyoruz. Değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa, hepimizin güvence altında
olduğunu söyler ama buradaki üç siyasi parti, grubu bulunan partiler hazineden
tonla para alır, DTP bir tek lira almaz. Peki, sizi buraya getiren halkın
iradesi DTP’yi getirmedi mi? Bunu nasıl içimize
sindirebiliyoruz? Seçimlerde 141 trilyon para alan AK Parti ve karşısında tek
lira para almayan bir DTP var ve sonra, Başbakan bu kürsüye çıkıyor: “Niye
gelmediniz? Niye seçime katılmadınız?” Nasıl katılalım? Hani, hangi koşullarda,
hangi hukukla katılalım? Onun için, oturalım, ilk önce elimizi vicdanımıza
koyalım. Eğer bu ülkede gerçekten kardeşlik ve demokrasiden bahsediyorsak, bir
an önce bunların telafi edilmesi gerekir. Bakın, yeri ve zamanı gelince, arkadaşlarınız -biraz önce Eyüp Bey
de bahsetti- efendim, biz seçimler öncesi bu yasayı değiştirmedik, çok adil
bulmadık, AK Partinin buradan nemalanacağını söylediler, ama sorun Kürtler
olunca, sorun DTP olunca, hiç anlaşamadığınız Cumhuriyet Halk Partisiyle
oturdunuz, 429 milletvekiliyle Anayasa’da seçimlere karşı hile yaptınız. AHMET BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Alakası yok. SIRRI SAKIK (Devamla) – Değil miydi, seçim öncesi yapılmadı mı
bunlar? Onun için, birbirimize nutuklar atmayacağız… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz hile yapmayız. Bizi
karıştırma Sırrı Bey. SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve siz de çıktınız Belediyeler Yasası
görüşüldüğünde… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, yok, bizi karıştırma. Bizi
karıştırma… SIRRI SAKIK (Devamla) - …“Aman, Siyasi Partiler Yasası, Seçim
Kanunu, seçimde şu ilçeyi, şu beldeyi şöyle yaparsanız hile olur.” dediniz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizi karıştırma! BENGİ YILDIZ (Batman) – İçindesiniz, nasıl karıştırmasın! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizi karıştırmayın! OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – AK Partiyle anlaştığınız tek konu. SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama siz birlikte yaptınız. 429 milletvekiliyle
iki şeyde birleştiniz, biliyor musunuz: Bir, Anayasa’da DTP’ye
karşı hile oluşturmak için, 429 milletvekiliyle, Anayasa’da bağımsızları
birleşik oy pusulasına dahil ettiniz. Bir de ne de
anlaştınız biliyor musunuz: Hrant Dink’i
katleden o 301’inci madde var ya, orada anlaştınız. O vesileyle, değerli arkadaşlar, biz yurt dışındaki
kardeşlerimizin bu sürece dahil olmasını yürekten
istiyoruz. Ama, biz yurt içindeki kardeşlerimizin de bu sürece dahil olmasını istiyoruz, oy kullanmasını istiyoruz. Ama, ne yazık ki, mesela her seçim dönemi, özellikle 2007
seçimlerinde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Sakık, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. SIRRI SAKIK (Devamla) – 2007 seçimlerinde tarım işçileri ve
bilirsiniz fındık işçileri, binlerce, on binlerce işçi oy kullanamadı. Artık
geldiğimiz noktada kendi ülkemizdeki yaşayan insanlarımızın oy kullanma hakkını
sağlayamıyorsak, yurt dışındaki kardeşlerimizin oy kullanmasına bu kadar çaba
gösteriyorsak, büyük bir tezat var. Yoksa biz karşı değiliz. Bir bütün olarak
bunun dizayn edilmesi gerekir ve bu tarım işçileriyle
ilgili de, bir an önce onların da hayata, onların da seçimlerde söz sahibi
olmasını sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Bir an önce Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu… Ve bu bütçe bu
halkın ortak malıysa, hepimizin bu bütçeden faydalanmamız gerekir. Grubu
olmayan DSP bile ve diğer partilerin de bundan pay alması gerektiğini
düşünüyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyor, teşekkür ediyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, hatibin “Hile
yaptı.” kelimesini geri almasını istiyorum. BAŞKAN – Efendim? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Hile yaptı.” kelimesini
hatibin geri almasını… Bu Parlamento hile yapmaz. (CHP sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş) – 429’u görürsün… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Hile” kelimesini geri almasını
istiyorum Sayın Başkan. SIRRI SAKIK (Muş) – Niye çıkarttınız şimdi peki? Niye, neden
yaptınız? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Önce iktidara sor. Biz
getirmedik kardeşim. SIRRI SAKIK (Muş) – Neden yaptınız? BAŞKAN – Evet, Parlamentomuz yasaları çıkarır, Anayasa’yı
değiştirir, görevini yapar. SIRRI SAKIK (Muş) – Allah için beraber yaptınız değil mi? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, biz beraber yapmadık. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının 2 ve 9’uncu maddesine
bağlı 94/B, 94/C ve 94/D maddelerinde yapılan değişiklikle “Merkez” ibareleri
madde metninden çıkarılmıştır. Tasarının 1’nci maddesinde de “Merkez” ibareleri
bulunmaktadır. Tasarıda bütünlük ve uyumu sağlamak amacıyla 1’inci maddedeki
“Merkez” ibarelerinin de metinden çıkarılarak düzeltilmesi sağlanacaktır
Komisyonun bize verdiği bilgiler tahtında. Bu düzeltmeyi de dikkate alarak tasarının tümünü oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Türk milleti, yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün
vatandaşlar için hayırlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakanım bir teşekkür konuşması yapacaklardır. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, sadece teşekkür etmek için huzurlarınızda
bulunuyorum, uzun konuşmayacağım. Bir önemli ihtiyacı karşıladık. Gerçekten, uzun yıllar, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın beklentisi olan bir düzenlemeyi hep birlikte
gerçekleştirdik. Hükûmet olarak biz vesile olduk,
Parlamento olarak siz de onayladınız değerli oylarınızla. İnşallah yasalaşmış
olacaktır. Bu işin şerefi, onuru Türk Parlamentosuna aittir. Bu vesileyle, iktidar ve muhalefet gruplarına ve teker teker de tüm milletvekili arkadaşlarımıza, Anayasa
Komisyonunun Sayın Başkan ve üyelerine, alt komisyon başkan ve üyelerine, hiç
şüphesiz bu yasa tasarısının hazırlanmasında bize çok büyük ölçüde katkı
sağlayan Yüksek Seçim Kurulunun Değerli Başkan, üye ve bürokratlarına ve emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. Hayırlı ve uğurlu olsun. Yüksek Seçim Kurulu bu Yasa’yı en iyi şekilde uygulayacaktır.
Burada dile getirilen hususları da dikkate alarak güvenli bir seçimin yapılması
noktasında elinden gelini yapacaktır; buna inancımız tamdır. Hükûmet olarak bize düşen bir husus varsa, bunun gereğini
yapmaya da hazır olduğumuzu bu vesileyle ifade ediyorum. Hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Sayın milletvekilleri, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 2.- Bursa Milletvekili Mehmet
Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S.
Sayısı: 111) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından ve çalışma süremizin
bitimine de çok az bir süre kaldığından, sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Mart 2008 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 19.46 |
|