DÖNEM: 23 CİLT: 14 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 65’inci
Birleşim 14 Şubat 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilişinin 82’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı 2.- Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Gümüşhane’nin
düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü nedeniyle; yapılan yatırımlar
ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt ilimizde fıstık
üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22
milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124) B) Tezkereler 1.- Brüksel’de
yapılacak olan “Kültürlerarası Diyalogda Kadının Rolü” konulu toplantıya icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/284) 2.- Mısır Halk
Meclisi Dışişleri Komisyonu tarafından Mısır’a davet edilen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/282) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması 2.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması 3.- Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in konuşmasında şahsına ve
Başbakana sataşması nedeniyle konuşması 4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu adına konuşma
yapan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın konuşması
sırasında söylediği ifadeler nedeniyle, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hayati Yazıcı’nın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması VIII.-
OYLAMALAR 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 25’inci maddesinin oylaması 2.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 26’ncı maddesinin oylaması IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak’ın cevabı (7/1611) 2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Aksantaş toplu konutlarının teslimatına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/1646) 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinin tüzel kişilik
kazanmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/1712) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı. Birinci ve İkinci
Oturum İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu
meydana gelen can kayıplarına, İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde
meydana gelen tren kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen
kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu
ilçesinde yaşanan patlamaya, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi. Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, AK Parti Hükûmetleri
döneminde Ardahan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri
gönderilen maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 14’üncü maddesi,
görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi. 9/11/2006 tarihli ve 5555
sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporunun (S. Sayısı: 98) 16’ncı maddesinin görüşmelerine
başlanılmadan önce, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından verilen ve ilgili maddenin
Cumhurbaşkanınca, “Anayasa’ya ve Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu”
gerekçesiyle veto edildiği; Sayın Başbakanın, bu Kanun’un menfaatleri
koruduğunu ifade etmesi, ancak bu menfaatlerin ne olduğunu belirtmemesi
nedeniyle bu ifadenin içinin doldurulması gerektiği, bunun için de
menfaatlerimizin korunması konusunda yeterli bilginin verilmesi amacıyla İç
Tüzük’ün 70’inci maddesi uyarınca, konunun kapalı oturumda görüşülmesine
ilişkin önergeleri üzerine kapalı oturuma geçildi. Üçüncü Oturum (Kapalıdır) Dördüncü, Beşinci
ve Altıncı Oturum Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri
gönderilen maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 16’ncı maddesi kabul
edildi, 25’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü. Tunceli Milletvekili Kamer Genç,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 14 Şubat 2008 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.01’de son
verildi.
No.:91 II.- GELEN KÂĞITLAR 14 Şubat 2008 Perşembe Tasarı 1.- Tapu Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/526) (Plan ve Bütçe;
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2008) Rapor 1.- Bazı Kamu Alacaklarının
Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/515) (S. Sayısı: 109) (Dağıtma tarihi: 14.2.2008) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergesi 1.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Türkiye
Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/02/2008) 14 Şubat 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 65’inci Birleşimini açıyorum. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, çoğunluğumuz yoktur, yoklama istiyoruz. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur, beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.06 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.12 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN - Açılışta yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini
tekrarlayacağım. Yoklama için üç dakika süre
veriyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter
sayımız vardır. Sayın milletvekilleri,
görüşmelere başlamadan önce, 13 Şubat 2008 tarihli 64’üncü Birleşimde yapılan
kapalı oturuma ait tutanak özetinin, İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre
okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle, sayın
milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve
yeminli görevliler dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum. Tutanak özeti okunduktan
sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın İdare Amirlerinin bu
konuda yardımcı olmalarını ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber
vermelerini rica ediyorum. Şimdi, kapalı oturuma
geçiyoruz. Kapanma Saati: 14.17 ÜÇÜNCÜ OTURUM (Kapalıdır) DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.30 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin kapalı
oturumundan sonraki Dördüncü Oturumunu açıyorum. Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Türk
Medeni Kanunu’nun kabulünün 82’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen, Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’a
aittir. Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilişinin 82’nci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 82’nci
yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. Türk Medeni Kanunu, bir hukuk
metni olmanın çok ötesinde, Atatürk devrimlerinin temeli, dinsel hukuk
düzeninden laik hukuk düzenine geçişin belgesi, bir hukuk ve uygarlık anıtıdır.
30 Ağustos 1925 yılında
Kastamonu’yu ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk şu konuşmayı
gerçekleştirmiştir: “Bir sosyal toplum, bir
millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmuştur. Kabul edilebilir mi
ki, bir kitlenin bir parçasını yükselttirelim, diğerini görmezlikten gelelim
de, kitlenin tamamı yükselebilsin? Olabilir mi ki, bir toplumun yarısı
topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe
yok, yükselme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça
atılmak ve yükselme ve yenilenme alanında birlikte aşama kaydetmek gereklidir.
Böyle olursa devrim başarılı olur. Mutlulukla gözle görülmektedir ki, bugünkü
hareketimiz gerçek amaca yaklaşmaktadır. Her halde daha korkusuz olmak
gerektiği açıktır. Bazı yerlerde kadınlar
görüyorum ki, başına bir peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü
gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak
yumulur. Bu davranışın anlam ve işareti nedir? Efendiler, medeni bir millet
anası, millet kızı bu garip şekle, bu ilkel duruma girer mi? Bu durum milleti
çok gülünç gösteren bir görüntüdür. Derhal düzeltilmesi gereklidir.” Bu söylemin üzerine hukuk
alanındaki çalışmalara hız veren Atatürk, kadının bir birey olarak toplum
içerisinde yer alabilmesi için dinî hükümler içeren ve kadını ikincilleştiren
Mecelle’nin bir an evvel yürürlükten kaldırılması gerektiği gerçeğiyle hareket
etti ve 17 Şubat 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu Türkiye Büyük Meclisinde
kabul edildi. Bu Kanun’un genel gerekçesini
yazan Mahmut Esat Bozkurt, böylesi bir kanuna neden gereksinim duyulduğunu
“Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin tedvin edilmiş bir Medeni Kanunu yoktur.
Yalnız, sözleşmelerin küçük bir kısmına değinebilen Mecelle vardır… Mecelle'nin
kuralı ve ana çizgileri dindir. Halbuki insanlık
yaşamı, her gün hatta her an esaslı değişikliklerle karşı karşıyadır. Bunun
değişikliklerini, yürüyüşünü hiçbir zaman bir nota çevresinde saptamak ve
doldurmak mümkün değildir. Kanunları dine dayalı olan devletler kısa bir zaman
sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Çünkü dinler
değişmez hükümler belirtirler. Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir, din
kanunları, kesinlikle ilerleyen yaşamın önünde biçimden ve ölü sözcüklerden
fazla bir değer, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek dinler için bir
zorunluluktur. Bu bakımdan dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması
günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli
ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını dinlerden alan kanunlar,
uygulanmakta oldukları toplumları indikleri ilkel dönemlere bağlarlar ve
ilerlemeye engel belli başlı etken ve nedenler arasında bulunurlar… Kuşku yoktur
ki, kanunların amacı herhangi bir gelenek ve görenek veya yalnız vicdanla
ilgili olması gereken dinsel hükümler değil, siyasal, toplumsal, ulusal
birliğin her neye mal olursa olsun güvencesi ve tatminidir.” demektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçen seksen iki yılda kadınlarımız çoğunlukla haklarının farkında olmadıkları
için ya da haklarını nasıl kullanacaklarını bilmedikleri için yahut da
haklarını kullanabilecekleri araçlara ulaşmada sıkıntı yaşadıkları için
kadın-erkek eşitsizliği arasındaki uçurum da giderek artmıştır. Bu sorunların
acil çözümü gerekmektedir. Kadınlar evde, iş yerinde ve toplumsal yaşamda
güçlenmeli, evdeki karar alma mekanizmasında eşit biçimde söz sahibi
olabilmelidir. Ekonomik yaşamda kadının görünür kılınması, bir anlamda,
kaynakların daha verimli kullanılmasını da sağlayacaktır. Kadınların yönetici olması
da, yine kadınların çıkarlarının korunması ve toplumsal barışın sağlanması
açısından desteklenmelidir. Kadınlar, kendi
potansiyellerini geliştirme imkânlarını bulduklarında, yaşadıkları toplumların
da gelişmelerine ivme katacaklardır. Ancak bunun için de, kadının toplum
hayatında görünür kılınması ve erkekle eşit şartlara sahip olması birinci
koşuldur. Ancak, ister ev kadını olsun ister çalışan kadın, emeğinin
karşılığını almadan çalışmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbatur. NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1926 yılında devrimci bir kanun olarak
yaşama geçen Türk Medeni Kanunu, gelişen toplumsal yaşam nedeniyle, 2001
yılında yeniden düzenlenmiştir. Yeni Kanun’da kadın-erkek eşitliği daha çok ön
plana çıkmış, ancak mal ortaklığı rejimi, Yasa’nın yürürlüğe girdiği 2002
tarihinden önceki evlilikleri kapsamamıştır. Böylece, kadınların emeği görünmez
kılınmıştır. Evde yapılan işleri eğer para verip yaptırsaydık, erkeklerin
maaşları yetmezdi. Kadınlar yoksul, ülkemizdeki gayrimenkullerin sadece yüzde
8’ine sahipler. O zaman, kadınların ev içinde harcadığı emeğin görünür
kılınması gerekir. Ancak Yürürlük Kanunu’nun 10’uncu maddesi, 2002’den önce
evlenen kadınları mağdur duruma düşürmektedir. Kanun’un çıkarıldığı dönemde
muhalefette olan Sayın Mehmet Ali Şahin “Yürürlük Kanunu 10’uncu madde,
kadınların emeğine yapılmış en büyük haksızlıktır. İktidar olunca bu haksızlığı
gidereceğiz.” demişti. Şimdi Sayın Şahin Adalet Bakanı, fakat konuyla ilgili
beş yılı aşkın bir süredir henüz bir girişimde bulunulmamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) –
Bir cümle daha söyleyip bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun. NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) –
Sayın Şahin’in, artık çok yetkili bir konumda olduğundan dolayı, bu konuda ümit
bekleyen, 2002’den önce evlenmiş olan kadınların durumunu da göz önüne alarak,
bu durumun düzeltilmesini bekliyorum. Bugün, kadınları baş tacı
ettiğiniz bu “Sevgililer Günü”nde, Yürürlük Kanunu’nun bu maddesinin bir an
evvel değişeceğini umuyorum Sayın Başkan ve sözlerime son verirken, bu
vesileyle, cumhuriyeti kuranları bir kez daha saygıyla anıyor, yüce Meclisimize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbatur. Sayın Bakan, konuşacaksınız
herhâlde? ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Adalet Bakanı Sayın
Mehmet Ali Şahin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Türk Kanunu Medenisi’nin
kabul edilmesinin 82’nci yıl dönümü dolayısıyla, gündem dışı söz alan Adana
Milletvekili arkadaşımız Sayın Erbatur’un
konuşmasıyla ilgili bir değerlendirme yapmak için huzurunuzdayım. Sayın Erbatur’un
da ifade ettiği gibi, Türk hukuk inkılabının temel
taşlarından biridir Türk Kanunu Medenisi. 1926 yılının 17 Şubatında Türkiye
Büyük Millet Meclisince görüşülerek kabul edilmiş ve yine, aynı yıl, 4 Ekim
1926 yılında, Borçlar Kanunu’yla birlikte yürürlüğe girmiştir. Değerli arkadaşlarım, geçmişe
baktığımızda, kanunlaşma hareketlerinin, özellikle Batı dünyasında, 18’inci
yüzyıldan itibaren başladığını görüyoruz. Kanunlaşma hareketinden, kuşkusuz ki,
Osmanlı İmparatorluğu da etkilenmiştir. 19’uncu yüzyıldan itibaren, özellikle
Tanzimat Fermanı’yla birlikte, Osmanlıda da kanunlaşma hareketleri başlamıştır.
Cumhuriyet, Türkiye
Cumhuriyeti, yeni bir anlayışla, millet iradesine dayalı bir rejimin adıdır.
Çağdaş hukuk anlayışını esas alarak, daha cumhuriyet kurulur kurulmaz, temel
kanunlar, bir bir, birbirinin arkası sıra yürürlüğe
girmiştir. Bunlardan bir tanesi de, biraz önce temas ettiğim gibi, Türk Kanunu
Medenisi’dir. Türk Kanunu Medenisi’nin iki
temel özelliği vardır. Bunlardan bir tanesi, kurallarının laik bir temele
dayanması, ikincisi de, kadın-erkek eşitliğinin ilke olarak kabul edilmiş olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, nasıl
ki canlı organizmalar, doğarlar, büyürler, gelişirler, bir görev ifa ederler ve
ömürlerini tamamlarlar; yasalar da böyledir, belirli bir süre işlev yerine
getirirler, daha sonra günün ve çağın değişen ve gelişen şartlarına ayak
uyduramazlar, onlar da değişmek veya değiştirilmek zorunda kalırlar. 4 Ekim 1926 yılında yürürlüğe
giren Türk Kanunu Medenisi, ülkemizde yetmiş beş yıl uygulandı. 2001 yılında
yeni Türk Medeni Kanunu’nun yapılmasıyla ilgili uzun süredir devam eden çalışmalar
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe
girdi. Şu anda, kabulünün 82’nci yıl dönümünü kutlamakta olduğumuz Türk Kanunu
Medenisi’nin yerine, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olan yeni bir Türk
Medeni Kanunu vardır. Tabii ki
eski Kanun’dan hükümler, bakış açıları bu Kanun’a da yansımıştır, ama şunu
hemen ifade edeyim ki: Türk Kanunu Medenisi İsviçre Medeni Kanunu’ndan
alınmıştır, ama yeni Medeni Kanun’umuz, Türk hukukçularının, bu konuda çaba
sarf eden üniversitelerimizin, savcılarımızın, hâkimlerimizin, yüksek yargı
organları mensuplarımızın, barolarımızın katkılarıyla, uzun süre üzerinde
çalışılarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir. O Kanun
çalışmaları esnasında ben de Parlamentodaydım, 21’inci
Yasama Dönemiydi ve Adalet Komisyonu üyesiydim, Sayın Hikmet Sami Türk Adalet
Bakanıydı ve uzun süren komisyondaki bir çalışma sonucunda şu anda yürürlükte
bulunan Türk Medeni Kanunu, biraz önce ifade ettiğim gibi, Meclisimizce de
kabul edilerek yürürlüğe girdi. İzin verirseniz, bu yeni
Medeni Kanun’un ne gibi yenilikler getirdiğini birkaç cümleyle sadece
hatırlatmak istiyorum: Anayasa’mız ve insan hakları
belgelerinde düzenlenen “insan hakları” kavramının getirilen yeni
düzenlemelerle daha çok ön plana çıktığını görüyoruz yeni Medeni Kanun’umuzda. Tüzel kişilere ilişkin genel
hükümler Türk Kanunu Medenisi’ne göre daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş,
dernekler ve vakıflar yönündense ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir, daha
önceki Medeni Kanun’a göre yeni Medeni Kanun’da. Zannediyorum, yeni Medeni
Kanun’un en büyük özelliklerinden biri, Anayasa’da da açıkça ifade edilen
kadın-erkek eşitliğiyle ilgili ilkeye aykırı hükümlerin Medeni Kanun’dan
temizlenmiş olmasıdır. Birkaç tane maddeyi hatırlatmak isterim: Örneğin, Türk
Kanunu Medenisi’nde kadın ve erkeğin evlenme yaşları farklı düzenlenmişti ama
yeni Medeni Kanun’da bu fark kaldırılmıştır. “On yedi yaşını bitiren kadın ve
erkeğin evlenebilecekleri, zaruri hallerde de on altı yaşın bitirilmesi”
şeklinde. Yani, fark yeni Medeni Kanun’la ortadan kaldırılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bunun
dışında, ikametgâh, evin iaşesi, evin reisliği ile ilgili de kadın-erkek
eşitliğine uymayan, Medeni Kanun’daki hükümlerin, yine yeni Medeni Kanun’da
kadın-erkek eşitliğine uygun hâle getirildiğini görüyoruz. Şimdi, Sayın Erbatur bana atıfta bulunarak, bu yeni Medeni Kanun’la
kabul edilmiş olan edinilmiş mallara katılma, mal rejimi konusunda bu kanun
-geçmişteki kanun- görüşmeleri devam ederken bir beyanıma atıfta bulundu. Türk
Kanunu Medeni’sinde yasal mal rejimi, mal ayrılığı rejimiydi, ama, şu anda yürürlükte bulunan yeni Medeni Kanun, mal
rejimi olarak, “edinilmiş mallara katılma” şeklinde ifade edebileceğimiz bir
rejimi kabul etti. Yürürlük tarihi -uygulama yasasında- “Bu Kanunun yürürlüğü
tarihinden itibaren olacak.” şeklinde düzenlendi. Ben komisyon üyesi olarak
Adalet Komisyonunda, “evlilik birliğinin kurulduğu tarihten itibaren edinilmiş
mallara katılım rejiminin uygulanması gerektiği” tezini savundum. O sırada,
benim mensubu bulunduğum siyasi partiden de komisyon üyeleri vardı, ancak,
benim mensubu bulunduğum siyasi partiden komisyonda bulunan arkadaşlarım da
bana katılmadılar, onlar benim bu önerime “ret” oyu verdiler. Ama, tabii komisyonda, sanıyorum, bir ben, bir de bir başka
arkadaşımız benim gibi düşündü bu konuda ama komisyonca kabul edilmedi, Genel
Kurulda da önergeler verildi, kabul edilmedi. Nitekim, benim
muhalefet şerhim vardır. Ben hâlâ o düşüncemin, o önerimin arkasındayım. Ancak,
bunun bir Hükûmet tasarısı hâline getirilmesi, tabii,
mutlaka görüşülmesi ve Bakanlar Kurulunda tartışılarak kabulüyle olur. Bunun
zorluğunu geçmişte komisyonda yaşadım, aynı partiden olmamıza rağmen diğer
arkadaşlar bana katılmadılar. BİRGEN KELEŞ (İstanbul) –
Teklif var. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ben düşünce olarak gene aynı düşüncedeyim. Eğer, bir teklif
buraya gelirse… BİRGEN KELEŞ (İstanbul) –
Teklif var. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Teklif var. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – …ben, Mehmet Ali Şahin olarak, sizin o teklifinize destek
veririm. BİRGEN KELEŞ (İstanbul) –
2002’den beri teklif var. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Veririm… Geçmişte ne söylemişsem, doğru olduğuna inandığım
her fikrin, her düşüncenin sonuna kadar arkasında olurum. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Yeni teklif verdik. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Hâlâ aynı düşüncedeyim. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Teklif var Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Nitekim, o sırada, mesela Cumhuriyet
Halk Partisi sıralarında bulunan ve o dönemde de komisyonda görev yapmış veya
parlamenter olmuş arkadaşlarımızın da bir kısmı benim bu görüşüme
katılmamışlardı. Yani, değişik siyasi partilerde… HAKKI SUHA OKAY (Ankara)
– CHP yoktu. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Sayın Şandır da çok yakinen hatırlayacaktır… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
CHP o zaman Parlamentoda değildi. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Biz
yoktuk o zaman. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – …bu, çok tartışmalı bir konuydu. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Bakan, o zaman biz yoktuk. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ama, ben, kişisel olarak aynı
düşüncedeyim ve onun doğru olduğuna inanıyorum. Yani, yeni mal rejiminin
evlilik birliğinin kurulduğu andan itibaren yürürlüğe girmesinin daha doğru
olduğu inancındayım. Bu konuda önergeler verilmiş. Eğer burada görüşülürse,
geleceğim ve destek vereceğim. Ama, ben, Hükûmetim adına burada Hükûmeti
bağlayıcı bir beyanda bulunamam. Çünkü, bu konu orada
konuşulmuş değildir. NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Efendim, yeni kanun teklifi verdik Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, sözlerimi fazla uzatacak
değilim. Çünkü, sürem de sanıyorum dolmak üzere. İzin
verirseniz şöyle tamamlayayım: Temel kanunlarımızda yenilenme çalışmaları
Medeni Kanun’la kalmadı. Medeni Kanun’dan hemen sonra, özellikle bizim
iktidarlarımız döneminde, Türk Ceza Kanunu da tamamen değişti. Şimdi, Türk
Ticaret Kanunu Adalet Komisyonumuzdan geçti, Genel Kurul gündemindedir. Onu da,
tamamen bizim hukukçularımız, bizim bilim insanlarımız hazırladılar ve buraya
kadar indirdiler. Borçlar Kanunu Meclise sevk edilmiştir, Adalet Komisyonumuzun
gündemindedir. Temel kanunlarımızı çağın gereklerine uygun hâle getirme
çalışmaları bizim iktidarlarımız döneminde de büyük bir hızla devam etmiştir,
bundan sonra da devam edecektir. Buna ihtiyaç vardır. Biraz önce ifade ettiğim
gibi, yasalar da canlı organizmalar gibidir, zaman içinde değişmeyi
gerektirebilir. Biz, bu konuda, iktidar olarak, iktidar partisi olarak, çağdaş
uygarlık neyi gerektiriyorsa, çağdaşlık neyi gerektiriyorsa yasalarımızı ona
uygun hâle getirmenin gerekliliğine inanıyoruz. Sözlerimi şöyle tamamlayayım:
Cumhuriyetimizi kuran, çağdaş uygarlığı bize hedef olarak gösteren, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm büyüklerimize yeniden minnetlerimizi,
şükran duygularımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Gündem dışı ikinci söz,
Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’a aittir. Buyurun Sayın Aydın. (AK
Parti sıralarından alkışlar) 2.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin
Aydın’ın, Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü
nedeniyle; yapılan yatırımlar ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin derinliklerinden berrak bir
toplum yapısıyla süzülerek gelen Gümüşhane, 1916 yılının 19-20 Temmuzunda Rus
orduları tarafından işgal edilmiş, işgal aynı gün Torul ilçesinde, 22 Temmuzda
da Kelkit ilçesinde gerçekleşmiştir. On dokuz aya yakın süren bu zalim işgalden
1918 yılının 14 Şubatında Torul ilçesi, 15 Şubatında Gümüşhane, 17 Şubatında
Kelkit, kahramanlık destanlarıyla Rus işgalinden kurtarılmıştır. Bu vesileyle,
tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun diyor, bugün şirin Gümüşhane’nin kurtuluşunun
90’ıncı yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum ve sevgilim olan
Gümüşhane’nin kurtuluşu vesilesiyle hepinizin Sevgililer Günü’nü kutluyorum. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde
olan ilimiz, Harşit ve Kelkit Havzalarından oluşmakta
olup, coğrafi olarak hem Karadeniz Bölgesi özelliklerini hem de Anadolu, Orta
Anadolu Bölgesi özelliklerini taşımaktadır. Mustafa Kemal Atatürk
döneminde Gümüşhane’de yol ve köprü yapımına önem verilmiş, tarım
geliştirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan
ulusal sıkıntılardan dolayı bu gelişme çalışmaları biraz duraklamış, 1950’lerde
başlayan ikinci hamle de daha sonra yüksek hızla devam edemeyince, göç veren
Gümüşhane, göçün etkisiyle kentin gittikçe küçülmesine neden olmuştur. Buna
rağmen, tüm kutsal değerlerin yoğunlukla yaşandığı ilimizde vatan sevgisi, tüm
koşullara rağmen, yükselerek sarsılmaz noktalara ulaşmış olup, devletinin
istediği, şehitlik dâhil, her şeyini vermiştir. Hükûmetimiz
döneminde ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretleriyle ilimize
KÖYDES projeleri kapsamında son iki yılda 60 milyon YTL’lik bir ödenek gönderilmiş
olup, cumhuriyet tarihi boyunca Millî eğitimde Hükûmetimiz döneminde ilköğretim okulları, anaokulları,
Anadolu ve ilk defa fen lisesi, yeni pansiyon binaları, halk eğitim merkezleri
yapılmış olup, 2002 yılına kadar 980 derslik yapılmışken, Hükûmetimiz
döneminde buna 300 adet derslik daha eklenmiştir. Yıllarca “Su akar, Türk
bakar.” mantığından vazgeçilerek on sekiz yıldır bitirilemeyen Kürtün Barajı Hükûmetimiz döneminde bitirilmiş olup 28 Eylül 2003
tarihinde Başbakanımız tarafından hizmete açılmıştır. 2000 yılında yapımına
başlanan Torul Barajı Hükûmetimiz zamanına kadar
yüzde 5’i tamamlanmış iken 100 milyon dolardan fazla kaynak ayrılarak üç ay
önce su tutulmaya başlanmıştır. SIRRI SAKIK (Muş) – Bunların
Gümüşhane’nin kurtuluşuyla ne alakası var? KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Şiran-Koruluk Barajı, Köse Barajı, Harşit Çayı yan
dereleri ıslahı ve taşkın koruma işlemleri, tarihte kurtarılmış olan
Gümüşhane’nin sadece tarihsel ve düşman işgalinden kurtarılması değildir. O
toprakların ekonomik ve sosyal olarak gelişmişliğinin sağlanmasıyla
kurtarılması sağlanacaktır. O nedenle de, alakasız bulduğunuz bu Hükûmetimiz döneminde yapılmış olan konuları tekrar
anlatmaya devam edeceğim. Hükûmetimiz
döneminde ülkemizin yüz akı projelerinden biri olan TOKİ aracılığıyla 100
milyon YTL’lik yatırım yapılmış olup bu dönemimizde de hem Kelkit hem de
Gümüşhane kent merkezinde kent dönüşüm projeleri yapılacaktır. Sağlık alanında da cumhuriyet
tarihi boyunca yapılmış olan yatırımlara yüksek bir katılım ile Kelkit Devlet
Hastanesi 2005 yılında başlanmış olup 2007 yılında tamamlanmış, hizmete açılma
noktasındadır. Gümüşhane Devlet Hastanesine son bir yıl içerisinde 6 milyon YTL
yatırım yapılarak çağdaş, modern bir hâl kazandırılmış; ağız-diş sağlığı
hastanesi açılmış, Şiran ve Kürtün ilçelerimizin hastaneleri yapılmıştır. Eylül 2007 yılında Karadeniz
Teknik Üniversitesi bünyesindeki kampüsümüzde
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Şiran Meslek Yüksekokulları açılmış olup,
Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimizin tasarılarıyla,
inşallah bu yıl Gümüşhane Üniversitesi de açılacaktır. İlimizin maden yatakları son
yıllarda aktif hale getirilmiş olup, diğer yer altı değerimiz olan
mağaralarımızın ve özellikle Karaca Mağaramızın, yer üstü tarihî
zenginliklerimiz olan eski Gümüşhane ve “Santa/
tarihî kent” gibi varlıklarımızın turizme kazandırılması şehrimize önemli
katkılar sağlamaktadır. Yine ilimiz sınırları
içerisinde bulunan Zigana Çakırgöl Kayak Merkezi,
Zigana Merkezi ve Süleymaniye Kayak Merkezleri de gelecek zaman içerisinde
tamamlanarak ilimizin turistik anlamda da büyük gelir elde etmesi sağlanacaktır.
Gelecek zaman içerisinde
Kelkit Havzası’nın baraj ihtiyaçları, Şiran-Gümüşhane kara yolunun
tamamlanması, sektörel teşvik, doğal gaz ve tren yolu
çalışmaları yakından takip edilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın. KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Sözlerimi bugün ve bu anlamlı 90’ıncı kurtuluş gününde, Gümüşhaneli şair ve
12’nci ve 14’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi olan Sayın Nurettin
Özdemir’in “Vatan” şiirinin son mısralarıyla bitirmek istiyorum: “Vatan, Hudut boylarında dalgalanan Güzel bayrağımızda Hare haredir. Vatan, Küçük ellerinin avuçladığı Sade bir toprak değil
çocuğum, Toprakla büyüyen bir kutsal
düşüncedir.” Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür Sayın
Aydın. Gündem dışı üçüncü söz, Siirt
ilimizin fıstık üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen
Siirt Milletvekili Osman Özçelik’e aittir. Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar) 3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in,
Siirt ilimizde fıstık üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Siirt ilimizin sorunlarına Meclisin dikkatini
çekmek üzere söz almış bulunuyorum. Adını “se’erd”
yani üç yer, üç topraktan alan ilimiz, geri bıraktırılmış Doğu ve Güneydoğu
Bölgemiz içinde en geri bıraktırılmış illerden biridir. Devletin resmî
rakamlarına ve kurumlardan elde ettiğimiz rakamlara bakarak, bu geri
bıraktırılmışlığı açıkça görmekteyiz. Siirt’te entegre
sanayi tesisi yoktur. 39 KOBİ’den ancak 35’i faal hâldedir. Doğu ve Güneydoğu
illeri toplamının teşvik primlerinden aldığı pay yüzde 8’dir. Oysa, Marmara Bölgesi’nin aldığı teşvik primi oranı yüzde
44’tür. Oranlar açık bir ayrımcılığın göstergesidir. Fert başına düşen millî gelir
Siirt’te bin doların altındadır. Bu, en geri kalmış Afrika ülkelerinin
düzeyidir. 291 bin yaklaşık toplam nüfusu olan Siirt’te 134 bin yurttaş
yoksulluk belgesi yeşil kart almıştır. Muhalif olduğu gerekçesiyle yeşil kart
alamayanlar ile veya yeşil kartı iptal edilenler bu rakamların dışındadır. Resmî veriler Siirt’te 2005
yılı ile 2006 yılı arasında işsizlik oranının yüzde 50 oranında arttığını göstermektedir.
Yani Siirt’te, çalışabilir nüfusun yarısı çalışamaz hâldedir, iş bulamaz
hâldedir. Siirtliler bir iş bulma amacıyla, umuduyla batı kentlerine göç
etmektedirler, bu batıya göç de asimilasyon amaçlı resmî politikalara uygun
düşmektedir. Marmara Bölgesi’nde devlet
hastanesi sayısı 334, İç Anadolu’da 207, Karadeniz’de 104 iken Güneydoğu
Anadolu’da 67’dir. Bölgedeki 718 sağlık ocağından 200
tanesi faal durumdadır, 518 tanesi personel ve donanım yetersizliği nedeniyle
hizmet verebilir durumda değil. Siirt’te ilçeler dâhil –Siirt merkez ve ilçeler
dâhil- toplam 6 hastane, 27 sağlık ocağı vardır. Hekim başına düşen hasta
sayısı Siirt’te 6 bin kişidir. 0-1 yaş bebek ölümleri oranı bakımından binde 63
ile Türkiye’de en çok bebek ölümlerinin rastlandığı kentimizdir Siirt, birinci
sıradadır. Okullaşma oranı, düzeyi
bakımından da Siirt ilimizin geri kalmışlığı bir tablo olarak ortaya
çıkmaktadır. Okul öncesi okullaşma oranı yüzde 45, ilköğretimde yüzde 74,
ortaöğretimde de yüzde 60 civarında okullaşma var. Yani, okul çağında olup da
okula gitmesi gerekenlerin ancak yarısı eğitim alabilmektedir ve yine Siirt’te
Türkiye ortalamasının çok altında, yüzde 54’le okuma yazma oranı görülmektedir. İllerin gelişmişlik
sıralamasında Türkiye’de son 22 ilden 18’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndedir. Siirt de bu kentlerden bir tanesidir. Bunu tesadüfle açıklamak
mümkün olmadığı gibi, son yıllarda yaşanan çatışmalara da bağlamak mümkün
değildir. Çatışmalar başlamadan önce de Siirt’te ve bölgede geri kalmışlık düzeyi
bugünkünden farklı değildi. Propaganda edildiği gibi bölgenin geri kalmışlığı,
verimsiz coğrafik yapıdan ve elverişsiz doğa koşullarından kaynaklanmamaktadır.
Türkiye petrol kaynaklarının
tamamı bölgededir. Bölge, su ve maden kaynakları bakımından zengindir.
Hayvancılık ve tarıma son derece elverişli bir bölgedir. İsrail’in durumunu göz önüne
aldığımızda, çölün ortasında hayat ortaya koyan İsrail’e baktığımızda
bölgemizdeki yoksulluğun bir kader olmadığını görürüz; yeter ki devletin
olanakları yöneltilsin, kaynaklar bölgeye yöneltilsin ve bölgeler arası ayrımcı
tutumdan vazgeçilsin. Hükûmetin bölgede
bir sanayi hamlesini başlatmak, işsizliği makul düzeylere çekmek, sağlık ve
eğitimde bölgeler arası farkı pozitif bir ayrımcılıkla gidermek gibi bir
projeye sahip olmadığını biliyoruz. Sayın Başbakanı Başbakan yapan Siirt
halkının da bir kez daha kandırılmış ve unutulmuş olmanın yarattığı öfkeyi
Meclisin dikkatine sunuyorum. Siirt’te dünyanın en kaliteli
fıstık üretimi yapılmaktadır. Dünya fıstık üretiminde… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik. OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Tamamlıyorum. …önemli bir paya sahip olan
Türkiye’de fıstık üretimi Siirt, Gaziantep ve Urfa’da yapılmaktadır. Fıstık
bitkisi, diğer kültür bitkileri içinde üretime elverişli olan bir bitkidir;
kıraç, taşlık bölgelerde yetiştirilebilmektedir. Bu nedenle, uygun bir bitkidir
bölge açısından. Fıstık tüketimi giderek
artmaktadır. Çikolata sanayisinde, pastada ve daha sonraki yıllarda da et
ürünlerinde fıstık kullanılmaktadır. Bu nedenle fıstık üretiminin önemi giderek
ortaya çıkmaktadır. Fıstığın yurda kazandırdığı döviz bakımından da tarım
ürünleri arasında ilk on sırayı almaktadır ancak ilgisizlik nedeniyle bu oran
artırılamıyor. Siirt fıstığı gösterişli yapısı,
doğal çatlama oranı ve çatlama aralığının büyüklüğü, iri olması, güzel rengi, aromasıyla, yüzde 57 yağ oranı ve protein oranıyla gerçekten
benzer ürünlerden kendisini farklı kılan… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Bitti mi efendim? BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özçelik. OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Son
bir cümlemi müsaade ederseniz… SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) – Sayın Başkanım, cümlesini tamamlasın. BAŞKAN – Teamül hâline
getiriyorsunuz bunu. Bundan sonra bütün konuşmalarda aynı sistem oluyor
efendim. SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür etsin. BAŞKAN – Maalesef
veremeyeceğim efendim. Buyurun. Teamül hâline geldi efendim. SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, DTP’ye tahammülsüzlük mü
ne anlamadım ama az önce verdiniz! BAŞKAN – Hayır efendim, ben
süreye dikkat eden bir insanım. SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz
önceki konuşmacılara niye verdiniz? OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –
Karadeniz fındığına gösterilen ilginin Siirt fıstığına da gösterilmesini arzu
ediyoruz. Sayın Bakanın, Sayın Başkanın da bölgeden bir insan olması nedeniyle,
Sevgililer Günü dolayısıyla herkese bir paket fıstık hediye edilmesini... (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özçelik. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Hükûmet adına müsaade ederseniz… BAŞKAN – Buyurun efendim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Ben özellikle Siirt’le
alakalı bazı hususları, Hükûmetimizin yaptığı
yatırımları anlatmak maksadıyla söz almış bulunuyorum. Esasen şunu çok açıkça
ifade edeyim: Sayın Başbakanımız -bizzat ben şahidim- Siirt’e her zaman sahip
çıkıyor. Bizzat bana talimat vermiştir ve ben de DSİ Genel Müdürüyken Siirt’e
giderek bütün Siirt’i ve kazalarını inceledim. Siirt’in meselelerini masaya
yatırmak suretiyle orada gerçekten çok büyük yatırımlar yaptık. Bir kere
Siirt’te içme suyu problemi vardı. Özellikle şunu belirteyim: İçme suyu problemini
çözmek için, çok zor şartlarla Siirt’le Bingöl arasındaki Kezer
Çayı’ndan su getirmek suretiyle… Hem de o kadar zor şartlarla su getirdik ki,
tamamen, keçinin dahi yürümediği yerlerden yol açarak isale hattı geçirmek
suretiyle Siirt’e çok kısa zamanda su getirdik ve bunun mutluluğunu duyuyoruz. OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siirt
hâlâ susuz Sayın Bakanım, Siirt hâlâ susuz! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) – Sadece bununla yetmiyor. Bakın şöyle özetleyeyim: Bununla da
yetmedi, Sayın Başbakanımız da talimat verdi: “Siirt’e İstanbul’daki içme suyu
arıtma tesisi gibi mükemmel bir arıtma tesisi de ilave olarak yap, 2040 yılına
kadar Siirt’te hiçbir problem olmasın.” dedi. Şu anda bunun da ihalesi yapıldı.
Hatta Siirt’ten bir de Kurtalan istikametinde -bir arıtma tesisinden sonra-
isale hattının çalışmaları da başladı. Bunun dışında Siirt’te dere
ıslahları vardı. Gerçekten, ben DSİ Genel Müdürüyken de dere ıslahları
konusunda büyük destekler verdim, özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca, Siirt şu anda çok
kısa zamanda Türkiye’nin en modern atık su arıtma tesisine sahip olacak. Bu
konuda, hatta evvelsi gün Sayın Belediye Başkanı beni ziyaret etti, atık su
arıtma tesisiyle alakalı bazı problemler var, onları da çözerek bu atık su
arıtma tesisinin en kısa zamanda devreye alınması için kendisine söz verdim. Ki
her türlü desteği yapacağımızı ben burada ifade etmek istiyorum. Hakikaten
Siirt’i seviyoruz, Siirtlileri seviyoruz. OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sevgi
yetmiyor Bakanım, hizmet istiyoruz. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında özellikle okullar konusunda, bu konuda da
ciddi yatırımlar yapıldı. İnşallah, önümüzdeki oturumlarda, Siirt’e okullar
konusunda -şu anda elimde bilgi yok ama- gerçekten mükemmel yatırımlar
yapıldığını, ben burada sizlere göstereceğim. Bir diğer, tabii Sayın
Milletvekilinin sözlerine katılıyorum. Hakikaten Siirt fıstığı dünyanın en
güzel fıstıklarından birisi… SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) – Bir tek ona mı katılıyorsunuz? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) – Bu konuda teşvik edilmesi gerektiğini, her türlü desteğin
verilmesi gerektiğini ben de kabul ediyorum. Hatta,
biz şu anda Çevre ve Orman Bakanlığı olarak oturduk, hem Belediye Başkanı hem
Valimiz hem de genel müdürlerle beraber, Siirt’te, acaba, ağaçlandırma
çerçevesinde ayrıca fıstık çamı, badem, ceviz, ayrıca Siirt fıstığı nasıl
geliştirilebilir diye bu konuda da bir eylem planı hazırladık, bununla ilgili,
inşallah, bunun meyvelerini de en kısa zamanda göreceğiz. Yani, özetle,
söylenecek çok şey var, ama vaktimiz sınırlı olduğu için ben şunu söylemek
istiyorum: Siirt, ülkenin seksen bir vilâyeti gibi bizim kalbimizdedir. Tabii
ki bu güzel Sevgililer Günü’nde biz Siirt’i de seviyoruz. Buradan ben de bütün
Türkiye’deki vatandaşlarımıza bir kırmızı bir gül gönderiyorum. Hepinizi
hürmetle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına
ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/124) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Türkiye
Kızılay Derneğinin yargı kararlarına karşı oluşan yönetimlerinin
tasarruflarının hukuka aykırılıklarını, bu tasarrufların yol açtığı sorunları
araştırmak ve belirlemek, Kızılay’ın insani yardım konusundaki işlevini etkin
yürütüp yürütülmediği ve bu konudaki kabiliyet ile eksikliklerini saptamak ve
alınması gerekli önlemleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 2) Çetin
Soysal (İstanbul) 3) Faik Öztrak (Tekirdağ) 4) Orhan
Ziya Diren (Tokat) 5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin) 6) Tacidar Seyhan (Adana) 7)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 8) Enis
Tütüncü (Tekirdağ) 9) Vahap Seçer (Mersin) 10)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 11)
Hüseyin Ünsal (Amasya) 12)
Turgut Dibek (Kırklareli) 13) Fevzi
Topuz (Muğla) 14) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) 15) Tekin
Bingöl (Ankara) 16) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) 17) Rasim
Çakır (Edirne) 18) Rahmi
Güner (Ordu) 19) Osman
Kaptan (Antalya) 20) İsa
Gök (Mersin) 21)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 22) Ahmet
Ersin (İzmir) 23)
Şevket Köse (Adıyaman) Gerekçe: 1868’den beri Türk halkının
“kara gün dostu” olarak tanımladığı, insani yardım alanında ülkemizin güvenilir
kurumu olan Türkiye Kızılay Derneği, aynı zamanda uluslararası alanda da bu
konuda Türkiye’yi temsil eden en büyük yardım kuruluşumuzdur. Kızılay’ın
yönetsel olarak bağımsızlığı, hem yürürlükteki mevzuatımız açısından hem de
diğer ülkelerdeki Kızılhaçlar ve Kızılaylar gibi benzer kuruluşlarda olduğu
gibi yürütülen hizmetin gereğidir. Ancak, siyasi iktidar
bağımsızlık ilkesini zedeleyen, yasal dayanağı yargı kararlarıyla ortadan
kaldırılan bir Bakanlar Kurulu kararı ile Kızılay yönetimini yeniden
oluşturmuştur. Bu değişimden sonra da hukuksuzluklar zinciri hiç hız kesmeden
devam etmiştir. Bakanlar Kurulunun atadığı yönetim kurulu aralarında çıkan
çekişme nedeniyle sonradan Kızılay Genel Merkez Kurulunca tekrar seçilmiştir.
Böylece en temel hukuk kurallarından olan, bir normun ancak konulurken izlenen
yöntemin aynısıyla değiştirileceği kuralı çiğnenmiş, yeni yönetim Bakanlar
Kurulu kararı yerine Kızılay Genel Merkez Kurulu tarafından seçilmiştir. Ayrıca bu süreçte, Kızılay
gibi saygın ve uluslararası alanda kabul gören bir kurumun genel başkanlığına
hayali ihracattan yargılanan bir kişinin atanması son derece talihsiz olmuştur.
Yaşanan hukuksuzluklar,
Türkiye’nin ve Kızılay’ın itibarını uluslararası alanda da zedelemiş, Kızılay
ve Kızılhaç Federasyonu (IFRC) ve Dünya Kızılhaç Komitesi (ICRS) tarafından bu
konuda açıklamalar yapılmıştır. Yargı
süreci; Bakanlar Kurulunun görevden alma ve alınanların yerlerine atama
yapılmasına ait idari işlemi için önce yürütmeyi durdurma, sonra da iptal
kararı verilmesine rağmen, İdare tarafından bu kararların uygulanmaması
üzerine, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2007 tarihli kararı ile Başbakanlık,
İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliğini tazminat ödemeye mahkûm etmesiyle
sonuçlanmıştır. Eski yönetimin hukuksuz bir
şekilde görevden uzaklaştırılması ve bu konudaki yargı kararlarının yerine
getirilmemesinin yanı sıra Kızılay yönetiminin bazı uygulamaları kamuoyunda
çeşitli şaibelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu konuda; Kızılay yönetiminin taşra
örgütünü hukuksuz bir şekilde görevden aldığına ilişkin iddialar ve bu konuda
açılan davalar, Yeni atanan yönetim
tarafından çok sayıda Kızılay çalışanının görevden alınıp yerlerine yeni
elemanların işe başlatılması, Yeni atanan yöneticiler
arasında, bakan danışmanları ve siyasal yandaşlara yer verildiğine ilişkin
iddialar ile yeni atanan yöneticilere var olan yöneticilerin çok üzerinde
ücretler ödenmesine ilişkin iddialar, Öğrenci burslarının siyasi
iktidar mensubu Partinin üyeleri ve belediye başkanlarının çocukları için
kullandırılmasına ilişkin iddialar, Kızılay’ın bazı
taşınmazlarının değerinin altında satışına ilişkin ortaya çıkan iddialar, Kızılay’ın kuruluş amacıyla
bağdaşmayan, yüksek bedeller ödenerek madalya ve nişan hazırlatılması gibi
faaliyetleri, Uzak Doğu depremi nedeniyle
Bankadan 2 trilyon çekilmesine karşın, bu paranın gideceği yere banka yoluyla
gönderilmemesi ve bavul içinde götürülmesine karşılık gümrükten geçişte tutarı
konusunda bir tespitin yaptırılmamış olması ve gittiği yerde ne kadarının
teslim edildiğinin belli olmamasına ilişkin iddialar, kamuoyunda
Kızılay’ın saygınlığına gölge düşürmüştür. Dünyadaki örneklerinde olduğu
gibi Kızılay’ın da her türlü siyasi etkiye kapalı, bağımsız bir şekilde faaliyetlerini
yürütmesi gerekmektedir. Bu hem ahlaki hem de hukuki bir zorunluluktur. Bu açıdan, Kızılay’ın
bağımsızlığı ve tüzüğüne ters düşen siyasi baskılara maruz kalıp kalmadığı,
kuruluş amacıyla bağdaşmayan harcamaları ile şaibeli işlemlerinin olup olmadığının
Yüce Meclisimizce ele alınması son derece önem taşımaktadır. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. B) Tezkereler 1.- Brüksel’de yapılacak olan “Kültürlerarası Diyalogda Kadının Rolü”
konulu toplantıya icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/284) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna Avrupa Parlamentosu İnsan
Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi tarafından 6 Mart 2008 Perşembe günü
Brüksel’de “Kültürlerarası Diyalog’da Kadının Rolü” konulu bir toplantı
düzenlenecektir. Sözkonusu
toplantıya icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 9 uncu Maddesi
uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2.- Mısır Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu tarafından Mısır’a davet
edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun davete icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/282) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna Mısır Halk Meclisi Dışişleri
Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu’nu Mısır’a davet
etmektedir. Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6 ncı Maddesi uyarınca
Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Tezkereyi
oylarınıza… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı istiyorum. Bir de bu konuda bir açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağız efendim. Kabul edenler… Kâtip Üyeler arasında
tereddüt var, oylamayı cihazla yapacağız. Oylama için üç dakika süre
veriyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
Komisyon Mısır’ı ziyaret ediyorsa kendi cebinden versin parasını gitsin,
Meclisin bütçesinden vermesin parayı. Böyle şey olur mu ya! (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Karar yeter sayısı
var. Tezkere kabul edilmiştir
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, panoya intikal ettirir misiniz? Bakın, şu panoların burada
bulunmasının sonucu, oylama sonuçları panoya intikal ettirilir. BAŞKAN – Açıklama
mecburiyetimiz yok. KAMER GENÇ (Tunceli) – Var
efendim. BAŞKAN – Ama,
yeterli sayı var. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın
Başkan, bakın, eğer panoya intikal ettirirseniz, toplantı yeter sayısı var
mıdır, yok mudur, onu da göreceğiz. BAŞKAN – 2 tane Kâtip Üyemiz
burada efendim. Var mı, yok mu? KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, panoya intikal ettiriniz, rica ediyorum. BAŞKAN – Buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
panoların orada olmasının nedeni, kaç kişi iştirak etmiş, kaç kabul, kaç ret… BAŞKAN – İşari
oy olduğu için, intikal ettiremiyoruz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, doğrusu bu. OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç
kişi katıldı ki? BAŞKAN – Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan,
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89 uncu ve 104
üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x) (x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008
tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir. Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006 - 9/11/2006
tarihleri arasındaki 13 ila 17’nci birleşimlerde yapılmıştır. BAŞKAN – Komisyon? Buradalar.
Hükûmet?
Buradalar. Geçen birleşimde, 25’inci
madde üzerinde gruplar adına konuşmalar, şahıslar adına ilk konuşma ve Hükûmet adına yapılan konuşma tamamlanmıştı. Şimdi, söz sırası, Komisyon
adına, Adalet Komisyonu Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya’ya aittir. Buyurun Sayın İyimaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Değerli Başkanım, muhterem Parlamentonun değerli
üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dün, konuşmamı bir sisteme
oturtmuş ve muhalefet partisinin, partilerinin, Cumhurbaşkanımızın ortaya
koyduğu itirazları değerlendireceğimi ifade etmiştim. Bugün, o dört itirazın en
sonunu ve en ağırını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu düzenlemede ve
yürürlükteki Türk hukuk düzeninde tarihî gelişim seyri içerisinde azınlık
vakıflarının hukuki durumu nedir? Müzakereler vesilesiyle iki görüş ortaya
atılmaktadır: Birincisi “Bu düzenlemenin azınlık vakıflarına ilişkin hükümleri
Misakımillî’yi delmekte, Lozan’ı çökertmekte, Sevr’i çağrıştırmaktadır.”
deniyor. İkinci tez, ikinci görüş, “Ortada yeni bir düzenleme yok. Var olan
düzenlemenin, vakıflar alanında bütüncül bir kanun yapılması sebebiyle buraya
aktarılması var. Hukuk çizgisinde bir kırılma yok, adalet, hukuk ve eşit
vatandaşlık temelinde esasen hukukumuzda olanın tekrarı söz konusudur.” Şimdi, değerli arkadaşlar,
tasarıya siyasal veya tarihsel bir anlam yüklemesi yapmaksızın, gerçekten,
azınlık vakıfları konusunda Lozan’dan bu yana Türk hukukunun düzenlemesi,
uygulaması nedir sorusuna sağlam kanaatin oluşması, sağlam çözüme ulaşılması
için, ön yargılardan arındırılmış olarak bu tartışmayı yapmamız lazım. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yanlış
konuşuyorsunuz Sayın Başkan. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Devamla) - 1) Bir defa, azınlık
vakıflarıyla veya azınlıklarla ilgili düzenlememizin tarihinde, azınlıkların,
Osmanlı İmparatorluğu’nun -bilhassa gerileme dönemlerinde- zayıflamasından
kaynaklanan bir devlet hukukuna yaraşmayan bir tavırları var. Bu konuda derin
reflekste hafızalarımızda yer var. 1867 tarihli Tebaayı Ecnebiyenin
Emlake Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun’un “ratio legis”i budur, bunu tespit edelim. 2) Osmanlı Devleti’nden,
çöküş döneminden cumhuriyete geçişte, bu noktada, bir hukuki normalleşme var ve
cumhuriyet, bu normalleşmenin istikrar kazandığı bir dönem. Tabii, büyük
devletlerin içimizdeki soruna el atmalarının yarattığı harabiyet
de ister istemez, bugünkü aksülamelde ve aksiyonda hak ettiği yerini
almaktadır. Değerli arkadaşlar, Osmanlı
döneminde azınlıklar veya azınlık vakıflarında düzenlemeye hâkim olan temel
prensip, içimizde bulunan azınlıkların yabancılara benzeştirme yoluyla
tanzimdir. O kanunlarda, en son kanun dâhil, bu var. Cumhuriyet döneminde,
Büyük Atatürk’ün, aziz milletin, Gazi Meclisin, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra
hâkim olan temel ruh, bunlar bizim vatandaşımızdır, Galiçya’da
şehit olan Dimitri’nin torunu da, Galiçya’da şehit
olan Ahmet İyimaya’nın amcası Osman Efendi’nin torunu
da Türk vatandaşıdır felsefesi üzerine oturmuş. 1926-1935, madde 44, 42/2
tamamen bu perspektifte. Şimdi, biz bu sorunu siyaset
malzemesi yapmaksızın doğru zeminde tartışmak istiyor isek, üç tane hukuk
zeminini açıkça değerlendirmemiz lazım. Bunlardan birinci zemin, Lozan
zeminidir; ikinci zemin, iç hukuk zeminimizdir; üçüncü zemin, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Protokolü’nün 1’inci
maddesidir. Her üç noktada, uygulamalarımıza da atıf yapmak üzere, değer
yargısı yüklemeksizin var olan hukuku sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak, bu paylaşıma gitmeden evvel, benzeri bir tartışmada,
bilhassa Kıbrıs hadisesi çıktığında, Kıbrıs hadisesi problem olarak kamuoyunda,
Türk siyaset dünyasında yer aldığında, merhum Menderes, o dönemin anayasasının
-1924 Anayasası’nın- 26’ncı maddesi uyarınca Vakıflar Kanunu’nun 44’üncü
maddesinin gerek azınlık vakıflarının hükmi şahsiyetleri gerekse onlara yapılan
hibelerin, vasiyetlerin hukuki rejimleri bakımından, bilhassa uluslararası
diplomatik kriz sebebiyle bir tefsir isteminde bulunur. O dönemde
milliyetçi refleksi ve hassasiyeti var olan Osman Bölükbaşı da -yine mekân
burası değil ama- Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesidir, Kırşehir
Milletvekilidir. O dönemde Meclise gelen tefsir talepleri, Adalet Komisyonu
tarafından cevaplandırılır, reddedilir veya kabul edilir, Genel Kurul
tarafından sonuçlandırılır. Değerli arkadaşlar, ben o
uzun tefsiri okumayacağım -iç hukuka ondan sonra geçeceğim- ancak, o dönemin
Adalet Komisyonu ve Parlamentonun hukuk ve felsefe derinliği bakımından
vaziyetini ifade etmek üzere -tarihini ve sayısını sizinle paylaşacağım,
zannediyorum alırsınız- bir bölümünü de okuyacağım. O tefsir, 2 Temmuz 1956 tarihli,
1972 sayılı tefsirdir. Adalet Komisyonunun -cümle değil- sadece bir tamlamasını
okuyacağım, ondan sonra cümleyi. Diyor ki: “Azınlıklarımıza daha evvel, yani
1912 düzenlemesi öncesi büyük haksızlıklar yapıldı.” Ona atıf yapıyor,
referansta buluyor. Bakın, hukuk sosyolojisi… “Hukuki hakikat ve şe’niyyetlerle telifi kabil olmayan…” Yani,
sosyolojik tefsir. Çok enteresan. Tefsirin bir bölümünü okuyacağım size.
Zorunlu durumları ortaya koyuyor. Parlamento diyor ki: “Bu
ıstırara sevk eden memnuiyetin -mal edinme yasağı yorumunun- makûl olmadığı kabul edilip de hükmi şahısların kayden gayrimenkul iktisabetmelerine
mezkûr maddeyle müsaade edilince -44’üncü maddeye atıf yapıyor- evvelki yanlış
memnuiyetin sevk ettiği hukukan tehlikeli durumların
ıslah ve telâfisi adalet ve hukuk icabından bulunduğunda gayrimüslim cemaat
vakıflarının haddizatında vakıflarına aidolup da
işaret edilen zaruretlerle mevcut veya mevhum hakiki şahısların üzerlerine
takyidine devam edilir.” Şimdi, iki şeyi birbirinden
ayıralım değerli arkadaşlar: Bir, bugün yaptığımız ne; iki, hukukumuzda olan
ne? Şimdi, Lozan… Lozan’ı
anlatmama gerek yok. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın İyimaya. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Herhâlde zaman yetmeyecek. Lozan’ı anlatmama gerek yok,
orada mütekabiliyet veya paralellik ilkesi var ve orada azınlık vakıfları daha
evvel hükmi şahsiyet kazanmışlar idi Eşhası Hükmiyenin
Gayrimenkul İktisabına İlişkin Kanunu Muvakkat’la
ve bu noktada Lozan’ın şu ibaresine çok iyi bakmak lazım: “Âkit
devletlerin hepsi, taraf devletler -ki, Yunanistan olabilir bu, Türkiye
olabilir- teshilatı lazimeyi
diriğ etmeyecektir.” Orijinal nüsha budur. Hukukun ve şartların gerekli kıldığı
kolaylıkları esirgemeyecektir. 1926’daki düzenleme ne
azınlık vakıfları bakımından? Değerli arkadaşlar, bu konuda aşağı yukarı beş
tane doktora tezi var, onları da tahlillerimde objektif olmak bakımından bu ara
tetkik ettim, tahlil ettim. Doktora… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İyimaya uzatamayacağım maalesef. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, devam etsinler, bizce mahzuru yok. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tamam, istemiyorum efendim. Ben saygı sunuyorum. Diğer
maddede devam edeceğim arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İyimaya. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu
söylediklerine sen inanıyor musun Sayın Başkan! BAŞKAN – Şahsı adına ikinci
söz Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın İyimaya Meclisin tefsir kararından bahsediyor, ortada yargı
kararı var. Yargıtay kararı… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Geleceğim, geleceğim ona. KAMER GENÇ (Tunceli) – Onları
da söyle. Yargının kararlarını da.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onlara geleceğim, merak etmeyin kardeşim geleceğim.
Yargı kararlarına da geleceğim hiç merak etmeyin. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tefsir
kararları kalktı… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Kardeşim sabır buyurun, geleceğim. BAŞKAN – Yerinizden
konuşmayın efendim. Buyurun Sayın Hamarat. (AK
Parti sıralarından alkışlar) MUSTAFA HAMARAT (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının
25’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu maddede, vakıfların
uluslararası faaliyetleri düzenlenmektedir. Bu maddeyle ilgili genelde cemaat
vakıflarının da bu maddeden yararlanarak uluslararası faaliyet yapacağı yönünde
itirazlar yapılmakta. Yalnız, zannediyorum madde dikkatle okunduğunda cemaat
vakıflarının kuruluş senedi olmadığı için ve yine maddede yer alan amaçlarında
ve faaliyet alanlarında böyle bir hüküm bulunmayacağı için uluslararası
faaliyet yapmadan yararlanmayacağı düşünülmeden bu itirazlar yapılmaktadır. Bu
nedenle, yerinde itiraz değildir. Ayrıca burada şunu da
belirtmek istiyorum ki: Vakıfların birer hayır kurumu olduğu unutulmadan bu
itirazlar yapılmalıdır diye düşünüyorum. MUHARREM VARLI (Adana) –
Hangi hayır kurumu? FARUK BAL (Konya) – Rockefeller, Soros… MUSTAFA HAMARAT (Devamla) –
Dün burada çok enteresan bir benzetme de yapıldı, vakıflarla siyasi partiler
kıyaslandı. MUHARREM VARLI (Adana) –
Sanki vakıflardan bahsettiğinizi bilmiyoruz biz! MUSTAFA HAMARAT (Devamla) –
Vakıflarla siyasi partiler kıyaslanarak burada eleştiri yapılmasının,
eleştirilerin içerikten yoksun ve siyasi saikle
yapıldığının da açık göstergesi olduğunu düşünüyorum. SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay)
– Tabii siyasi olacak! MUSTAFA HAMARAT (Devamla) -
Bu nedenle, yapılan itirazların sadece, salt manada siyasi itirazlardan ibaret
olduğunu milletimizin bilmesi gerektiğini burada ifade ettikten sonra, yasanın
milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Hamarat. Madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap işlemine
başlıyoruz. Süremiz on dakikadır. Buyurun Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim. Sayın Bakanım, vakıf
senedinde fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunduğunun
yazılı olduğu kaç adet vakıf vardır? Özellikle bu vakıflara yapılan yardımlar
gider olarak gösterilebilmekte midir? Faaliyetlerini çok övdüğünüz Deniz Feneri
bu tür vakıflardan mıdır veya dernek midir? Yurt dışında para toplamadan
yargılanmış mıdır, sonucu ne olmuştur? Vakıflar Genel Müdürlüğünüz, olayı ve bu
Deniz Feneri Derneği veya vakfını takibe almış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz. Buyurun Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, ben, özellikle Osmanlıyı yıkan, duraklama devrinde emperyalistlerin
dayattığı üç konu üzerinde durup bir soru soracağım. Kutsal yerler meselesi
gündeme gelmişti Osmanlıda, Kudüs vesaire. Bunu hallettiler. Azınlıklar
meselesi gündeme geldi, bunu da vakıf yoluyla hallettiler. Şimdi, tekrar böyle
bir teslimiyetçi vakıf anlayışı dayatılıyor. Üçüncü mesele de boğazlar
meselesiydi Osmanlıda. Soruyorum Sayın Bakana: Acaba bu Vakıf Yasası bir müddet
uygulandıktan sonra boğazları teslim edecekler mi? MUHARREM VARLI (Adana) –
Ederler, ederler! BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelik. Buyurun Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum, daha önce de defalarca sorduk: Bu
Yasa’dan sonra, geriye doğru hangi taşınmazlarla ilgili milletimize bir maliyet
çıkacak? 161 adet taşınmazla ilgili olduğunu, cevap verdiniz. Ama Vefa Rum
Lisesinin avukatlarının uluslararası mahkemelere başvurdukları belgelerde,
2.234 taşınmaz için Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
yetkili makamlarına başvurduklarını, 434 belgenin karşılığının olduğunu, tescil
edildiğini söylüyor. Bunun doğrusu nedir? Bir ikincisi: Uluslararası
mahkemeler verdikleri kararla bu sizin söylediğiniz 161 sayısını, 261, 361,
2.561 gibi değişik tesciller yapabilecek midir? Bu konuda bir garantiniz var
mıdır Türk milletine? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, yasayla tüzel
kişiliği oluşturulan, kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği
konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılmasına izin verilmesini
hukuk devleti ilkesiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bu konuda yüce heyetimizi
bilgilendirir misiniz efendim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Asil. Buyurun Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tasarı ile güçlendirdiğiniz
yerli ve yabancı vakıfların siyasi partilerin doğrudan yapamadığı seçim
yardımlarını yapmalarına ve bu yolla siyaseti yozlaştırmalarına nasıl engel
olmayı düşünüyorsunuz ya da engel olmayı düşünmüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Coşkun, buyurun
efendim. HAKAN COŞKUN (Osmaniye) –
Teşekkürler Sayın Başkan. Diaspora ve lobilerin
aracılığıyla cemaat vakıflarının Soros tipi fonlar
aracılığıyla Türkiye'nin ulusal güvenliği için çok büyük tehditler oluşturması
mümkündür. Hiçbir sınır olmaksızın ve hiçbir kamu makamının iznine
dayanmaksızın sınırsız bağış alabilmesi, 25’inci madde uygulamasıyla
Türkiye'nin Soros tipi fonların ve Türk düşmanı lobi
ve diasporaların rahatlıkla faaliyet göstereceği uygun
hukuksal bir alan hâline gelmesi demektir. Bu da ulusal güvenliğin sürekli risk
altında kalmasına yol açmaz mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çoşkun. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Azınlık vakıflarının üzerlerine
aldıkları, tasarruflarında bulundurdukları ve sahiplenmeye çalıştıkları 2.236
adet gayrimenkulle ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü kök tapu kayıtları, kadastro
tutanakları, Osmanlı vakıf şerhleri, mahkeme kararları ve tapuda adlarına
kayıtlı şahıslar ve mirasçılarla ilgili ne gibi çalışma yapılmıştır? Bu 2.236 tane gayrimenkulle
ilgili Genel Kurula bilgi verirler mi? Ayrıca, maddede vakıf
senetlerinden bahsediyor. Bu ecnebi vakıfların vakıf senetleri yok, vakfiyeleri
yok. Nasıl bir tasarrufta bulunacaklar? Tabii bunun da açıklanmasını istiyorum. Efendim, şimdi, cemaat
vakıflarına, hiçbir kuruma sormadan ve hiçbir resmî makamdan izin almadan bağış
alma, bağışta bulunma, iktisadi işletme ve şirket kurma, gayrimenkul satın alma
ve diledikleri şekilde satma yolunda Kanun’da hükümler getirilmişti. Şimdiye
kadar Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde bulunan metruk kiliselerin mallarının
iadesi… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Genç. Soru sorma süresi
tamamlanmıştır. Sayın Bakanım cevap
vereceksiniz herhâlde. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Şimdi, birinci soruyu
yönelten arkadaşımız “Gıda bankası gibi bir oluşum düşünülüyor mu? Bu banka
aracılığıyla vakıflara yardım yapılmak planlanıyor mu ve Deniz Feneri’ne yardım
yapıldı mı?” şeklinde bir soru yöneltti. Bildiğim kadarıyla Deniz Feneri vakıf
değil, dernektir. Dernek olduğuna göre faaliyetleri, eylem ve işlemleri
Dernekler Kanunu çerçevesinde İçişleri Bakanlığı tarafından denetimi
yapılmaktadır. Onun ötesinde Vakıflar Genel
Müdürlüğünün, vakıflara bir gıda bankası kurulması şeklinde bir planlama
içerisinde yardım yapması da söz konusu değil. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Efendim, soru öyle değil; soruyu yanlış anladınız, soru öyle değil. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Anladığım kadarıyla cevap veriyorum,
eksik bulursam yazılı olarak bildireceğim. Kayıtlardan alabildiğim kadarıyla… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Anladığınız gibi cevap veriyorsunuz. Öyle sormadım ki ben! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Doğru, ben anladığım gibi cevap
vereceğim, eksik olursa yazılı olarak bildireceğim zaten size. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Tamamen eksik ve gerçek dışı. İşinize geldiği gibi cevap veriyorsunuz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – İkinciyi soruyu yönelten arkadaşımızın…
Sanırım bu çok ağır bir eleştiri, soru değil bir eleştiri. Türkiye
Cumhuriyeti'nin hiçbir vatandaşının böyle bir şeyi, değil düşünmesi cümle
kurarak ifade etmesini dahi uygun bulmuyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Soru
nedir? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Boğazları da düşünecek misiniz?” Böyle
bir şey… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 1937’de
biz zor aldık boğazları. BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
böyle bir usul yok. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hiçbir vatandaşın, bakın değil Türkiye
Büyük Millet Meclisi… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Zor
aldık. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …üyeliğine gelmiş bir kişinin, Türkiye
Cumhuriyeti hudutları içerisinde bu yüce devletin kimliğini taşıyan hiçbir
vatandaşın böyle bir şeyi değil ifade etmesi hayal bile etmesi mümkün değildir.
Cevabım bu size. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Avrupa Birliği… OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi
ifade etmesi? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu
Avrupa Birliği ifade ettiğinde hiç tepkiniz olmuyor ama. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
Fırat’ın, Dicle’nin sularını istiyorlar Sayın Bakan. OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
itiraz etmiyorsunuz? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Milletvekilimizin suçlanmasına itiraz ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
amaçla suçlanıyor? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, arkadaşlar… BAŞKAN –
Sayın Bakan devam eder misiniz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …bu tip sorular, özel bir amaç
taşımıyorsa güvensizliğin göstergesidir. OKTAY VURAL (İzmir) –
Elbette, gayet tabii neye güveneceğiz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Türkiye devleti güçlüdür, güçlü bir hükûmet var. MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Sayın Bakanım, Avrupa Birliği… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz milletin çıkarlarını sonuna kadar
koruruz. Bunu millet biliyor. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Avrupa Birliği bunları isteyince niye bu itirazı yapmıyorsunuz Sayın Bakanım. BAŞKAN – Sayın Şandır,
lütfen… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Milletvekilinin bu noktada suçlanmasını kabul etmiyorum, iade ediyorum. BAŞKAN – Karşılıklı
konuşmayalım efendim, lütfen. Buyurun Sayın Bakan, devam
edelim. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, söz istiyorum. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Burada, bu Kanun çıktıktan sonra hangi
taşınmazların gündeme geleceğine ilişkin müteaddit sorular yöneltildi. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN – Böyle bir usul yok. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu sorulara defaatle
cevap verdik. Bir defa nam-ı mevhum nam-ı müstear kapsamında ek 7’nci maddede,
geçici maddede düzenleme konusu yapılan taşınmaz sayısı on sekiz adettir. Bunu defaatle ifade ettim, bir kez daha söylüyorum, sorarsanız
gene söyleyeceğim: On sekiz adet taşınmaz var nam-ı mevhum ve nam-ı müstear
nitelikli. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan sataşmış durumda, söz istiyorum. İtham altında tutuyor. Biz
doğruları söylüyoruz burada. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Gene Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde
yirmi sekiz adet taşınmaz, hazine nezdinde de yüz on dört adet taşınmaz var.
Ha, bunun dışında, vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her birey
kendisine yasaların verdiği hak ve yetkiyi kullanır, dava konusu yapabilir.
Bakın, sanıyorsunuz ki bu Kanun’la bu taşınmazlar gündeme geliyor. Oysa
Türkiye’de yapılan uygulama nedeniyle cemaat vakıfları, taşınmazlarla ilgili
sorunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımış ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu davaları haklı bulmuş, Türkiye tazminat ödemek zorunda kalmıştır.
Pilot davalar açılmıştır, pilot davalar açılmıştır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Bizim de itiraz ettiğimiz bu nokta efendim! MUHARREM VARLI (Adana) –
Ermeni meselesi de taşındı, onu da verelim o zaman. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
69’uncu maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Ben lafını kesemem,
süresi kısa, ondan sonra konuşacağız sizinle. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani siz cemaat vakfının iktisap ettiği
bir taşınmazı, tapu kaydını geriye döndürürseniz… O da bu hakkını aramak
amacıyla konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımış ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi: “Bu taşınmaz, vakfındır, iadesi gerekir…” Taşınmazın iadesi
mümkün olmadığından tazminat ödenmiştir. Ha, bu dava benzer olaylara emsal
teşkil edecek. Ama çıkarılan bu Kanun bu tür sorunları tasfiye ediyor, bu tür
sorunları tasfiye edecek. OKTAY VURAL (İzmir) – Demek
sorun var yani! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – E, söylediğim taşınmazlar açısından var,
sayılarını verdim ben size. MUHARREM VARLI (Adana) –
Ermenilere de verin, Ermenilere de Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, yasayla çizilmiş, tüzel kişilik
sınırları belirtilmiş, tüzel kişilik verilmemiş, bunları nasıl
kazandıracaksınız? İnsanların hak ve hukuku kanunla, yasayla düzenlenir hukuk
devletinde. Yani bir eksiklik varsa bu Parlamento yapacağı yasal düzenlemelerle
o eksikliği elbette giderecektir. Gene defaatle
ifade ettik. 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereği… BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz
doldu efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yazılı cevap verin Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …verilen beyannamelerle, cemaat vakıflarına tüzel
kişilik verilmiştir, vakıf olarak kabul edilmiştir ve bu Kanun da bunun
vurgusunu yapmaktadır. Diğer sorulara da yazılı
olarak cevap vereceğim. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, grubumdan bir milletvekili, Sayın Behiç Çelik, Sayın Bakan
tarafından itham edilmiştir. Bu doğru değildir. Hem bunu reddediyorum hem de
sayın milletvekilime açıklama yapmak üzere 69’a göre söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. İki dakika süre veriyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Yalnız, lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermemek üzere efendim. Rica ediyorum. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, sorumda, aslında Sayın
Bakanımıza bir uyarı ve içinde, gerçekten inandığım bir soruyu tevcih etmiş
bulunuyordum ancak Sayın Bakan, bizim, kendimizin, bu konuda duymak
istemediğini ve bu şekilde kelimeler kullanarak bizi suçlayıcı mahiyette
konuşmasından dolayı fevkalade müteessir oldum. Çünkü hayatını Türkiye
Cumhuriyeti’ne ve büyük Türk milletine adamış bir kişi olarak, otuz yılın
üzerinden emekli oldum, bir bürokrat olarak -bunu Sayın Bakanımızın bilmesi
gerekiyor- neyin nereye varacağını da çok iyi biliyorum. Burada, bu Vakıflar Kanunu
Tasarısı’nın Türk milletine ne kadar büyük tehlikeler getirdiğini, yüksek
dikkatlerinize bir kez daha, ikazen bildirmek
istiyorum çünkü Osmanlı yıkılırken de aynı sistemle yıkıldı. Onu vurguladım
ben. Önce dediler ki “azınlıklar meselesi”, ondan sonra “kutsal yerler
meselesi” ve nihayet “Boğazlar meselesi” dediler, Boğazlarımıza el koydular. 1937 yılında
Montrö Sözleşmesi’yle Boğazları biz zor ele geçirdik. Ben bunu sordum, “Sıra
Boğazlara mı geldi?” dedim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Avrupa Birliğinin talepleri… BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Buna
garanti vermesi lazım Hükûmet üyesi olarak Sayın
Bakanımızın. Onun için… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Boğazları teslim edecek misiniz?”
dediniz, cevap verdim işte. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Asla teslim
etmeyeceğiz, asla teslim etmeyeceğiz. Ben bunu ikazen
söyledim. Onun için… OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de
onu söyleyin ama… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, etmeyeceğimizi söyleyin. Biz de onu söylettirmeye çalışıyoruz. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Elbette
teslim edilmeyecek, bir çakıl taşı dahi teslim edilmeyecek ama bu Vakıflar
Yasası bu gidişatın öncüsüdür. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelik. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkan… BAŞKAN – Açıklama mı
yapacaksınız? Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, biz Sayın Bakanımıza, işte, hepimizin duymak istediği, dünyaya ilan
edeceğimiz bir fırsat veriyoruz. “Boğazları asla teslim etmeyiz.” demesini
bekliyoruz, bunu istiyoruz. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Bakanın cevabı öyleydi zaten Sayın Şandır, cevabı o mealdeydi. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu
Avrupa Birliği talebine… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar… BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben cevabımda… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
“Boyun eğmeyiz.” deyin. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, bana sorulan soru şu: “Boğazları
da teslim edecek misiniz, cevap verin.” dendi bana. FARUK BAL (Konya) –
“Etmeyeceğiz.” de, “Etmeyeceğiz.” de Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) – Ben de şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hiçbir
bireyin, değil bu Meclis üyesi, hiçbir bireyin bunu telaffuz etmesi değil,
düşünmesi bile düşünülemez. Bunu düşünmeyeceksiniz, düşünemezsiniz. Cevabım bu.
(MHP sıralarından gürültüler) MUHARREM VARLI (Adana) – Bu
Vakıfları da çıkartmayın o zaman Sayın Bakan. Bu Kanun’u da
çıkartmaması lazım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının. BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
lütfen… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım… BAŞKAN – Sayın Şandır… MUHARREM VARLI (Adana) – Yani
onun için endişelerimiz var. Damat Feritlerden korkmaya başladık, Damat
Feritlerden! MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, Avrupa Birliği… BAŞKAN – Sayın Şandır,
lütfen… ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, o zamanki Ali Kemaller, Damat Feritler Osmanlı vatandaşı değil miydi? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Avrupa Birliği talepleri karşısında duyarlılığınızı duymak istiyoruz. Avrupa
Birliği nasıl Boğazlara, İstanbul Boğazı… BAŞKAN – Sayın Şandır, böyle
bir usulümüz yok lütfen… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu duyarlılığı… BAŞKAN – Soru sormuyorsunuz
ki şimdi siz açıklama istiyorsunuz, soru sormadınız ama. Böyle bir usulümüz
yok, lütfen buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Tamam, teşekkür ediyorum. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, 25’inci madde
üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bilindiği
gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 09.11.2006 gününde kabul
edilen 5555 sayılı "Vakıflar Kanunu" Cumhurbaşkanlığı tarafından
incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 25 inci maddesiyle ilgili olarak,
Yasayla, tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin
çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması ya da
çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin, amacının
ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi
durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk
tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını; vakfiyelerinde ya
da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 25 inci maddesinin
ikinci fıkrasının, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci
maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği
ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü
ve 35 inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmadığını; incelenen Yasayla
getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, cemaat vakıflarının
mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi
değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri
doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlandığını
ifade etmiştir. Sayın
Cumhurbaşkanı ayrıca, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini
değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni
haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden
çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak
sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal
ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları yasaklayan 10 uncu
maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmanın
olanaklı olmadığından bahisle, 25 inci maddenin Anayasanın Başlangıç bölümüne,
2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğunu
belirtmiştir. Adalet Komisyonunda da,
Anayasanın 89 uncu ve içtüzüğün 35 inci maddesine dayanılarak 5555 sayılı
Vakıflar Kanununun Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 25. maddesinin
görüşülmesi kabul edilmiştir. Komisyonda
25 inci madde üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; Vakıfların hayır kurumları
olduğu, gelirlerinin büyük bölümünü de hayırseverlerin yaptıkları bağış ve
yardımların oluşturduğu, madde ile vakıfların yurt içi ve yurtdışından
aldıkları veya yaptıkları nakdi yardım ve bağışların banka aracılığı ile
alınması ve yapılması ile bu hususta Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirimde
bulunulması zorunluluğu getirilerek, bu hususun denetlenmesi amaçlandığından,
Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine Komisyon katılmamış ve madde
oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet
şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir. Bugün TBMM Genel kurulunda
yaptığımız müzakereler yeterince yeterli değildir. Anayasa'nın, Başlangıç
bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk millî çıkarlarının, Türk
varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve
manevi değerlerinin, karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa'nın
öngördüğü hukuk düzeni içinde millî menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması
gerektiği kabul edilmiştir. Eskiden
kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın,
ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar
tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf
türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını
sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş
ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle,
Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca millî
menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince
giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir. Bu bakımdan Meclis
İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 25. maddenin görüşmelerine devam edilmesini
arz ederiz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Madde üzerinde beş önerge
vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 25. maddesinin ilk fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının
teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile”
ibaresinin, İkinci fıkrasına “Genel
Müdürlüğüne bildirilir.” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışından alınan
ve yurt dışına yapılan bağışlar vakfın bilançosunda gösterilir, her yılın
aralık ayının son günü itibariyle Türkiye genelinde yayınlanan en az iki günlük
gazetede ilan edilir.” cümlesinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 9.11.2006
tarih ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısının 25. maddesinin 2. fıkrasının
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
TBMM Başkanlığına 98 sıra sayılı yasa
tasarısının 25 nci maddesinde “vakıf senetlerinde yer
almak kaydıyla” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir.
Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin
istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun
“Uluslararası Faaliyet” başlıklı 25 inci maddesinin, Anayasaya aykırılığı
nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra
sayılı kanunun 25. maddesinin anayasaya aykırı olduğu için metinden
çıkartılmasını arz ve talep ediyoruz.
BAŞKAN – Komisyon son
okuttuğum iki önergeye katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; bu Yasa’yla ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü doğrudan ilgili
olduğu için bazı hususları sunmak istiyorum. Devlet Denetleme Kurumu, 2007
yılına ilişkin, Vakıflar Genel Müdürlüğünde denetimler yapıyor. Bu denetimler
sonucunda saptanan hususlardan Erzurum ve İzmir illerinde yapılan incelemeler
ile Genel Müdürlükçe hâlen bitirilemeyen projeler olan CBS ve VAYS ile ilgili
konular Başbakanlık müfettişi olmaksızın 2 Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişi
tarafından yapılmıştır. Erzurum Vakıflar Bölge
Müdürlüğü faaliyet alanında Kurşunlu Camisi ve Medresesi, Merkez Gümrük Hanı ve
Ağrı Doğubeyazıt Şafi Camisi restorasyonlarıyla
ilgili incelemeler yapılmış, bir de İzmir’le ilgili incelemeler yapılmıştır.
Kurşunlu Camisi ve Medresesi restorasyonu işinde
90.949,91 YTL, Merkez Gümrük Hanı restorasyonu işinde 272.444,50 YTL, Ağrı Doğubeyazıt Şafi Camisi restorasyonu işinde 44.441,49 YTL
tutarında hak edilmediği hâlde ödemenin yapıldığını ortaya koymuşlardır. Diğer taraftan, eksik ve
noksanlar tam anlamıyla ortaya konulmadan geçici kabullerin gerçekleştirilmiş
olduğu kanaatine varılmıştır. Yine İzmir’deki çalışmalarda,
İzmir Bölge Müdürlüğü Hizmet Binası restorasyonu,
Ödemiş Birgi Derviş Ağa Camisi onarımı, Manisa Hüsrev
Ağa Hamamı restorasyonu ve Karakadı Necmettin
Külliyesi onarımı işleriyle ilgili olarak ihale sürecinden tamamlanmasına kadar
geçen zaman diliminde gerçekleştirilen bütün iş ve işlemler incelendikçe ve
konuyla ilgili çok çarpıcı gerçeklere yaklaşıldıkça müfettişlere baskı gelmeye
başlamıştır. Onlara denmiştir ki: “Siz fazla uğraşmayın, konunun üzerine gitmeyin,
mukayeseli keşif yaptırmayın, kurum dışından bilirkişi görevlendirmeyin,
yazacağınız raporla bu işleri Genel Müdürlükte kurulacak bir komisyona havale
edin yoksa açığa alınırsınız.” Sürekli
olarak yapılan bu baskıya 2 müfettişten kıdemli ve koordinatör başmüfettiş
karşı koyamamış, boyun eğmiş ve raporu istenildiği gibi, yani yapılan bütün
imalatları mahallinde incelemeden, metrajlar teker teker
ele alınmadan, kullanılan malzemelerin yerindeliği irdelenmeden, belirlenmiş
pozların doğruluğu sorgulanmadan, yapılan işle orantılı ödeme gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediği ortaya konulmadan ve kurumdan bağımsız bilirkişilere
hazırlattırılacak mukayeseli keşif ve analizin yapıldığı bir teknik rapor
hazırlanmaksızın düzenlenmek zorunda kalınmıştır. Ancak bu ülkede bu
haksızlıklara, bu talanlara boyun eğmeyen müfettişler de var. Müfettişlerden
birisi muhalefet şerhi koyuyor. Şerh aynen şöyle: “Görev emrinde bahsedilen restorasyonların çok kalitesiz biçimde gerçekleştirildiği,
şartname ve mevzuata uyulmadığı gibi konular hakkında belli bir sonuç ve
kanaate ulaşılabilmesi ancak yapılan bütün imalatların mahallinde incelenmesi,
metrajların ele alınması, kullanılan malzemelerin yerindeliğinin irdelenmesi,
belirlenmiş pozların doğruluğunun sorgulanması ve nihayet yapılan işle orantılı
ödeme gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin ortaya konulmasıyla mümkün
olabilir. Bir diğer ifadeyle, görev emrinin gereği ancak ve ancak bu mahiyette
bir çalışma yapılarak yerine getirilebilir. Kanaatimizce, şartlar ne olursa olsun,
bu tarz bir çalışma muhakkak yapılmalıdır. Bu nedenle, anlatılmaya çalışılan
mahiyetteki mukayeseli bir analiz yapılmadan varılacak sonuçların hatalı ve
dolayısıyla yapılacak incelemenin de eksik olacağı açıktır. Müfettişliğimize
verilen görevin gereği olarak işin layıkıyla yapılması gerekir. Konunun
ilerleyen dönemlerde başkaca komisyonlar kurularak incelemeye tabi tutulması
yönündeki yaklaşımlar, görevin gereğinin yapıldığı anlamına gelmemektedir.
Hatta ve hatta eksik inceleme yapılmış olacağından görev emri ile talimatlandırılan hususların gereğinin yapılmadığı
açıktır.” Peki, olay İzmir’de olup
biterken ve buradaki Bölge Müdürlüğü personelinin sorumluluğu söz konusu iken
Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ve Teftiş Kurulu ne için bu işle ilgili
olarak canhıraş uğraşmakta ve konuyu kapatmaya çalışmaktadır? Hangi siyasal
baskıların sonucunda bunlar yapılmaktadır? İzmir’de son dört yılda 38 proje
temini, 23 adet işle alakalı müşavirlik hizmeti ve 41 adet restorasyon
ihalesi yapılmıştır. Bu ihalelerin dağıtılmasında başrolde İzmir Vakıflar Bölge
Müdürlüğünde sözleşmeli mimar olarak çalışan bir kişinin etkinliği var mıdır,
yok mudur? Bu kişinin Ankara’da arkasında duran genel müdür yardımcısı kimdir?
Bunların ortak paravan şirketleri var mıdır? Örneğin, Devlet Denetleme Kurulu
raporunda açıkça eleştirilen bir şirket niçin özenle inceleme dışında
tutulmuştur? Bunlar eski eserleri talan edip haksız kazanç temin etmekte
midirler? Talan edilen tarihî eserlere son örnek geçtiğimiz günlerde Yeni Asır
gazetesine de haber olan İzmir-Karaburun Ayşe Kadın Camisi işidir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim,
devam edin. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bu talanın tek sorumlusu AKP İktidarıdır. AKP bu talanlara seyirci kalmaktadır.
Burada açıkça verdiğim bilgiler Sayın Bakan tarafından araştırılacak mı?
Araştırılıp bu yüce Meclise bu konuda bilgi verilecek mi? Dün Sayın Bakana bir soru
sormuştum, sorumun yanıtını vermedi. Bu soruyu bugün yine tekrar ediyorum: 2005
Mayıs ayında, eski adıyla “Azınlıklar Tali Komisyonu” yeni adıyla “Azınlıklar
Koordinasyon Kurulu” toplantısında Lozan Antlaşması’nın vakıflarla ilgili
mütekabiliyet ilkesinden geçilmesine ilişkin bir karar alındı mı, alınmadı mı?
Sorunun cevabı çok basit, evet veya hayır… Alındıysa alındı, alınmadıysa
alınmadı. Neden yanıt verilmiyor? Bu soru iki senedir AKP Hükûmetine
soruluyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bir de bir arkadaşımız, dün, siyasi partilere tanınmayan olanağın vakıflara
tanındığını söyledi. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Diğer önerge üzerinde Sayın Yazıcıoğlu. Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25’inci maddeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Anayasa’mızın temel kurallarına ve eşitlik ilkesine aykırılığı
gerekçesiyle söz almış bulunuyorum. Esas
itibarıyla, gündemimize getirilmiş olan Vakıflar Yasası’nın bütününe
baktığımızda, bu Yasa, Lozan Anlaşması’nı delmekte, yabancı ve azınlık
cemaatlerine özel ayrıcalık tanımakta ve Türkiye’nin dış ilişkilerinde dışarıya
karşı Türkiye’nin elini zayıflatmakta ve mütekabiliyet esasları itibarıyla her
ne kadar korunacağı ifade edilmiş olsa bile, bununla ilgili Avrupa müktesebatı
açısından önceden bunun tedbirlerinin alınmadığı dikkate alındığında, bu konuda
da Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırılık ifade etmektedir. Kanun’un 25’inci maddesiyle,
vakıflar, vakıf senedinde yer almak kaydıyla, uluslararası faaliyet ve iş
birliğinde bulunabilecek, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilecek ve yurt
dışında kurulan kuruluşlara üye olabileceklerdir. Vakıflar, yurt içi ve yurt
dışındaki kişi ve kuruluşlardan ayni ve nakdî bağış ve yardım alıp, yardımda
bulunabilecektir. Ancak bu konuda herhangi bir izin müessesesi getirilmemiştir.
Vakıfların yurt dışı ilişkilerini devlet kurumlarının takip etme yetkisini
elinden almıştır. Türkiye’nin de üyesi olma
yolunda üyelik sürecini işlettiği Avrupa Birliği müktesebatında, insan haklarının
uluslararası alanlarda kullanılması, ulus devletlerin kendi vatandaşlarının
uluslararası faaliyetlerini takip ve kontrol etme hakkını ortadan
kaldırmaktadır. Bu nedenle, yeni Kanun’da belirtilen uluslararası
faaliyetlerin, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığına önceden bildirilmesi ve faaliyet sonrası da yıllık faaliyet
raporlarının ilgili kurumlara gönderilmesi zorunluluğu getirilmelidir. Ancak bu
konuda bir boşluk vardır. Yeni Kanun, uluslararası faaliyet boyutuyla bu konuda
temel kanun olan Türk Medeni Kanunu hükümlerini aşan düzlemler getirmektedir. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 5’nci maddesinin ikinci fıkrasında
“Yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri
Bakanlığının izniyle Türkiye'de faaliyette veya işbirliğinde bulunabilir,
temsilcilik veya şube açabilir, dernek veya üst kuruluş kurabilir veya kurulmuş
dernek veya üst kuruluşlara katılabilirler.” hükmü yer almasına rağmen, madde
hükmünün vakıflara uyarlanması yapılmayarak, yani hiçbir izin düzenlemesi
getirilmeyerek Türk Medeni Kanunu’nun 117’nci maddesiyle getirilen kıyas hükmü
çiğnenmiştir. Bütün bunlar dikkate
alındığında, Türkiye’nin içeride oluşturulacak olan, oluşturulan birtakım
vakıflar vasıtasıyla tamamen denetimden uzak ve kontrolü mümkün olmayan,
herhangi bir şekilde muhakeme edilmesi hâlinde uluslararası boyuta mahkemeleri
taşıyabilecek ve böylece uluslararası mahkemelerde de bizi sıkıntıya
sokabilecek bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu
şartlar altında Soros Vakfının çevremizde
gerçekleştirmiş olduğu eylemlere ve devletlerin iç işlerine karışma
potansiyeline baktığımız zaman, Soros’un kendi yazmış
olduğu kitabını okuduğumuz zaman, o kitapta bazı devletlerin iç işlerine nasıl
karıştıklarını ve vakıfları yoluyla, vakıfları marifetiyle o ülkelerde nasıl
bir düzen değiştirme potansiyeline sahip olduğuna yönelik itiraflarını dikkate
aldığımızda, Türkiye’nin ciddi bir tehditle karşı karşıya olacağını
düşünüyorum. Bu sebeple, gündemimize
getirilmiş olan Vakıflar Yasası’nı Türk millî menfaatlerine uygun görmediğimi,
bu noktada çok ciddi şekilde Türkiye’nin millî menfaatlerini tehdit eder bir
boyutta olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu Yasa’nın bir an evvel geriye
çekilmesini ve Vakıflar Yasası’nın, tekrar, daha ciddi tartışmalar yapıldıktan
sonra ancak gündeme getirilmesini faydalı buluyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) –
Bu duygular içerisinde, iktidar partisinin ciddi bir veballe karşı karşıya
olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Bu konuda, elbette Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırı, millî
çıkarlarımıza uygun olmayan ve bununla bağdaşmayan bir yasayı, her türlü ikaza
rağmen, muhalefete rağmen, sadece çoğunluğa dayanarak geçirmesinin, burada
ciddi bir vebal ortaya koyduğunu ifade etmek istiyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yazıcıoğlu. Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum
efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 98 sıra sayılı yasa
tasarısının 25 nci maddesinde “vakıf senetlerinde yer
almak kaydıyla” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim önergemiz “vakıf senetlerinde yer almak
kaydıyla” ibaresinin çıkarılmasına yönelik. Bu da
uluslararası faaliyeti tanımlayan bir madde. Burada, cemaat vakıfları,
azınlık vakıfları değil, Türkiye’de tüzel kişiliği olan bütün vakıfları
kapsamaktadır. Ülkemizde bu yönüyle
baktığımız zaman, imparatorluk dönemi vakıflarının hem tüzel kişiliğinin
olmadığını, fermanlarla kurulan vakıfların, yine aynı şekilde hem
vakfiyelerinin olmadığını hem vakıf senetlerinin olmadığını biliyoruz. Daha
sonra, 1328’de yeni bir düzenleme yapılmış, orada da vakfiye ve vakıf senedi
yok. Yani, bizim, Balkanlarda, Orta Doğu’da, Kafkaslarda kurulan hayratların
yüzlercesinin, binlercesinin vakıf senedinde bu uluslararası faaliyet yok.
Böyle olunca, bu düzenlemenin değiştirilmesi, bir genel olarak, öncelikle bizim
Osmanlı döneminden bu yana kurulan vakıflar ve vakfiyelerinde, senetlerinde yer
almayan vakıfları da kapsayan bir şekilde genişletilirse bir eşitlik sağlanmış
olur. Aksi takdirde şöyle bir yanılgıya düşeriz, onu vurgulamakta yarar
görüyorum: Türkiye’de, biliyorsunuz, Medeni Kanun, temel kanunla, dernekler ve
vakıfların uluslararası faaliyet yasağı kaldırıldı. Tabii ki, o da belli bir
uygulama şartına bağlıdır, İçişleri Bakanlığına bildirimi var Dışişlerinin.
Ancak, bu yasa değişikliği olmadan da yabancı vakıflar Türkiye’de faaliyet
gösteriyorlar, bu bir gerçek. Türkiye’deki vakıflar da Avrupa’da faaliyet gösteriyorlar.
Örneğin Henrik Böll Vakfı, Konrad Vakfı, evet, Soros’un
enstitüleri, bizim İktisadi Kalkınma Vakfımız, Demokrasi Vakfı, bunu çok
sayabiliriz, bunlar da uluslararası faaliyet yürütüyorlar. Ancak, bunlarla
beraber son vakıflar, özellikle üniversite vakıfları birçok ülkede okul açıyor,
ilişkiler geliştiriyorlar. Şimdi, durum böyle olunca, bu tür bir hüküm
konulması, “Vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” diye bir sınırlama
getirilmesi, doğrusu, imparatorluktan ulus devlet sürecine girerken -ki imparatorluklar
döneminde uluslararası bir faaliyet söz konusu olamayacağı için- vakıf senedi
olanların da vakıflarında bu yer almıyordu. Böyle olunca, bunları değiştirmekte
büyük bir yarar var. Özellikle de şunu ifade etmekte yarar var: Yani bu madde
hükmü, sadece azınlık vakıflarını, cemaat vakıflarını ilgilendiren bir hüküm
değil. Bu konuda öğretim üyelerinin, uzmanların yazdıklarına baktığımız zaman,
getirilen düzenlemelerle, gayrimüslim Türk vatandaşlarının yabancı sayılmadan,
ayrıma uğramadan bir daha kendi yurttaşlarımız olarak haklarını kullanmasını da
kapsamakla beraber genelde bizim kendi vakıflarımızı ilgilendirmektedir. Bu vakıflarımızın Bosna-Hersek’ten Kosova’ya, Kosova’dan Arnavutluk’a,
Arnavutluk’tan Suriye’ye, Suriye’den Mısır’a -özellikle Mısır diyorum- oradan
Suudi Arabistan’a kadar olan birçok ilişkilerinde bu yasal sınırlamanın
kaldırılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu açıdan
baktığımız zaman da, zaten yapılan düzenlemelerin -artık Türkiye Cumhuriyeti-
Anayasa’nın 2, 10, 35, 90’ıncı maddesinin beşinci fıkrası; Vakıflar Kanunu’nun
44; 4771 sayılı Yasa’nın 4; Lozan’ın 37,
39/2, 40, 42/3; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14; 1969 Viyana Antlaşmalar
Hukuku Sözleşmesi’nin 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasına uygun bir düzenleme
hâline geleceğini düşünüyoruz. Biz, bu konuda artık Türkiye’nin içine
kapanan bir ülke olmaktan kurtulduğunu, uluslararası ilişkileri güçlü,
Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda ve Avrupa Konseyinin kuruluş sürecinde yer
almış bir ülke olarak… Ayrıca birçok uluslararası kuruluşun üyesi olduğunu
biliyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bitiriyorum efendim. Türkiye’nin açılmasından,
uluslararası faaliyetlerinden çekinmemek, korkmamak gerekiyor. Gelecek, gidecek
bağışların, paraların trafiğinin mutlak denetlenmesi zaten mevzuatta vardır,
bu, keyfî ve gizli değildir. Onu belirtmekte yarar görüyorum. Ben
kendim de Avrupa Hukukçular Birliğine 1994 senesinde üye olduğumda bu kuruluş
tüzel kişiydi, derneklerin oluşturduğu bir kuruluştu ve ne yazık ki, Türkiye
tüzel kişilerin, derneklerin ve vakıfların uluslararası ilişkilerini
yasakladığı için ben kişi üye olarak uzun bir süre, Medeni Kanun değişikliği
yapılana kadar, on yıla yakın bir süre burada görev yaptım, bunun sıkıntısını
çok iyi de biliyorum. Bu değişikliğin, cemaat
vakıflarını değil, aslında, Osmanlıdan, imparatorluk döneminden kalan binlerce
vakfımızı olumlu etkileyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle önergeye destek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaplan. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 9.11.2006
tarih ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısının 25. maddesinin 2. fıkrasının
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi mi
okutalım efendim? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır, Sayın Hasan Çalış konuşacak. BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış.
(MHP sıralarından alkışlar) HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, saygı ve hürmetlerimi sunarak
sözlerime başlıyorum. Önergemiz, Ermeni, Rum,
Yahudi azınlıklarına ait vakıfların uluslararası faaliyet göstermesinin önünü
açan ve dışarıdan yardım aldıkları değişik dernek, vakıf ve kişilerle
ilişkilerini yasallaştıran 25’inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden
çıkarılmasıyla ilgilidir. Burada “cemaat vakıfları”
kelimesi geçince, gayrimüslim azınlıklara ait olan vakıfları özellikle
vurgulamak istiyorum. Çünkü bizleri televizyonları başında izleyen değerli
izleyicilerimiz, bizim bin yıllık kültürümüzde çok önemli yeri olan
vakıflarımızla karıştırabiliyorlar. Bir diğer
husus da gayrimüslim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızla ilgili. Türkiye
Cumhuriyeti’nin yasalarına saygılı, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmaktan
gurur duyan her vatandaşın başımızın üstünde yeri vardır ama millî birliğimize
kasteden kurumlarla, kuruluşlarla, örgütlerle iş birliği hâlinde olan herkesle,
milletimiz adına bizim mücadele etme mecburiyetimiz vardır. Maddenin metinden
çıkarılmasını istememizin önemli nedenleri vardır. Bu nedenlerden birincisi:
Selçuklunun ve Osmanlının bin yıldan fazla hüküm sürdüğü ve bugün üzerinde
altmıştan fazla ülkenin var olduğu hiçbir ülkede böyle bir vakıflar kanunu
yoktur değerli arkadaşlarım. Sadece Yunanistan’da benzer bir kanun var ama
onlar da “Türk” kelimesini bile hazmedememektedirler. Burada da önceki değerli
konuşmacılarımız dile getirdiler; getirin Yunanistan’ın bir hafta önce
çıkardığı kanunu, biz oy birliği hâlinde destek vereceğiz.(x) Ama siz onu
getirdiğiniz gün, biz biliyoruz ki, Avrupa Birliğinin arkasına sığınarak sizin
önünüze bu teklifleri getirtenler kıyameti koparacaklardır. Getirirseniz biz
destekleyeceğiz değerli arkadaşlar. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bir diğer husus: Bizim yerel
mahkemelerimizde uyuşmazlık olduğu zaman gidilecek makam neresidir? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesiyle ilgili, Birlik ülkelerinin hiçbirinde bizimkine benzer bir vakıf
mevzuatı yoktur değerli arkadaşlarım. Bir diğer husus da değerli
arkadaşlarım: Avrupa Birliğine bizden daha önce Yunanistan girdi, Romanya
girdi, Kıbrıs Rum kesimi de girdi. Bizimkine benzer bir vakıflar dayatmasıyla
karşı karşıya kaldılar mı? Bizim, Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığının
haklarıyla ilgili Yunanistan’a söylediler mi “Kardeşim şu yasal düzenlemeleri
getirmeniz lazım.” diye? Var mı böyle bir bilginiz? Bizim bilgimiz yok değerli
arkadaşlarım. Bir diğer husus değerli
arkadaşlarım: Bugün Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmını işgal etmiş
olan, anayasasına da Türkiye Cumhuriyetinden toprak talebi olduğunu açıkça
yazan, tanımadığımız Ermenistan, bu Yasa’dan sonra endirekt olarak faaliyet
kuracak kuruluşlarla rahat iş birliği imkânı bulacaktır. (x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme, 19/2/2008
tarihli 66’ncı Birleşim Tutanak Dergisinin “ Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar”
bölümünde yer almıştır. Bir diğer husus: Uluslararası
faaliyet gösteren küresel güçlere, kiliselere, değişik ülkelerin istihbarat
örgütlerine, bu kılıf altında ülkemizde çok önemli bir faaliyet alanı açıldı
değerli arkadaşlarım. Bu konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir diğer husus değerli
arkadaşlar: Bu taleplerin arkası kesilmeyecektir. Rum lobisi, Ermeni lobisi,
Avrupa Birliği havucunun arkasına saklanmış… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Devamla) -
…taleplerini Birlik aracılığıyla dayatmaya devam ediyor. Eğer, Patrik Bartholomeos’un açıklamalarına, 11-12-16/12/2007
tarihlerinde sizlerin çok sevdiğiniz, bazı gazetelerde de köşe yazarlığı yapan Ethem Mahçupyan’ın makalelerine
bakarsanız taleplerin arkası bitmeyecektir. Ne zamana kadar? Anadolu’yu
Türklerden temizleyene kadar değerli arkadaşlarım. Bu Yasa’yla bugün tebessüm
eden arkadaşlarımızın -tarihin bizi mahcup etmesini bekliyorum- ileri de de tebessüm etmesini ümit ediyorum değerli arkadaşlar.
Lütfen, bu Yasa’yı okuyun, bu Yasa’yı inceleyin, “Evet” derken vicdanınıza
danışın. Vicdanınızla hesaplaşabiliyorsanız, gene “Evet” deyin değerli
kardeşlerim. Ama gerçekten bu Yasa’yla iyi şeyler yapmıyorsunuz, bu Yasa’yla
gerçekten iyi bir sınav da veremiyorsunuz. Ne yazık ki burada konuşmacı
arkadaşım çıkıyor, bizim bin yıllık geleneğimiz olan vakıf geleneğinin bir
vakıf kanunu çıkıyormuş gibi takdim ediyor. Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çalış. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 25. maddesinin ilk fıkrasının başına “Dışişleri
Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun
izni ile” ibaresinin, İkinci fıkrasına “Genel
Müdürlüğüne bildirilir.” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışından alınan
ve yurt dışına yapılan bağışlar vakfın bilançosunda gösterilir, her yılın
aralık ayının son günü itibariyle Türkiye genelinde yayınlanan en az iki günlük
gazetede ilan edilir.” cümlesinin eklenmesini saygı ile arz ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, o konu zaten maddede
açıklandığı gibi yönetmelikle düzenlenecektir. Bu sebeple önergeye
katılmıyoruz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bal konuşacak. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
(MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Vakıflar Yasası’yla
ilgili, 25’inci madde üzerinde değişiklik yapılmasını içeren önergemiz hakkında
söz almış bulunuyorum. Zatınızı ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bu madde, vakıfların
uluslararası ilişkilerini ve uluslararası kuruluşlara, kişilere ve kurumlara
yardımları ile onlardan alacakları yardımları düzenlemektedir. İşte, meselenin
bam teli de buradadır. Bu Yasa tümüyle değerlendirildiğinde değerli
arkadaşlarım, olduğu gibi, Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesinde düzenlenen ve
Osmanlı İmparatorluğu’nun 19’uncu yüzyılda tasfiyesini öngören bir düzenlemenin
benzeri buradadır. Bunun aksi, bir millî mücadele savaşı verilerek elde edilen
yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası anlamda kabulü şeklinde
değerlendirilen Lozan Anlaşması hükümlerine külliyen aykırıdır ve meselenin
ağırlığı da burada toplanmaktadır. Mesele o kadar ağırdır ki
değerli arkadaşlarım, dere geçerken kaç tane at değiştirilmiştir ya da dere
geçerken kaç tane ölçü değiştirilmiştir, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu Kanun ve evveliyatı
“Avrupa Birliğine Uyum Paketi” altında getirilmiştir, öyle pazarlanmıştır, öyle
tezgâhlanmıştır. Ancak öyle alıcı bulabileceği için, bir küresel psikolojik
harekâtın neticesinde, nereye varacağı bilinmeden bu noktalara kadar
getirilmiştir. Üçüncü uyum paketiyle bir delik açılmış, yetmemiş, AKP’nin ilk hükûmetinde, 2004 yılı Ocak ayında dördüncü uyum paketiyle
bu delik genişletilmiştir. Yetmemiştir, altıncı uyum paketiyle bu delik daha da
genişletilmiştir; yetmemiş, yedinci uyum paketinde bu delik genişletilmiştir;
yetmemiş, bu görüştüğümüz Kanun, dokuzuncu uyum paketi çerçevesi içerisinde,
külliyen her şeyi teslimiyet politikasına terk eden bir anlayışla
getirilmiştir. Şimdi, ölçü neydi? Ölçü,
Avrupa Birliğinin müktesebatına uyum idi. Ancak, önemli bir değişiklik oldu bu
sırada, Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’da, 7 Şubat 2008 günü, yani bundan
on gün önce, Lozan Anlaşması çerçevesinde Batı Trakya Türkleri için bir kanun
çıkarıldı, vakıfları için. Bu kanunun özü şu: Yunan Hükûmeti
Batı Trakya’daki Türklere ve onların vakıflarına ve tesislerine diyor ki:
“Yaşayabilirsin, ancak benim istediğim kadar.” Bunu tersine okuyacak olursak “Canım istediği
zaman seni öldürürüm.” kanunu çıkmıştır orada. Bu Kanun çıkınca AKP’nin
elindeki ölçü değişti: “Efendim, biz bunu Avrupa Birliği için yapmıyoruz,
ecdadımız için yapıyoruz.” Ecdadının ruhu, evladı fatihanın
ruhu yukarıda sizi izliyor değerli arkadaşlarım. Ecdadınızın kurduğu vakıflar
Yunanistan’da o muameleye tabi tutulurken siz burada hangi ecdattan
bahsediyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, ikinci
ölçü buydu, Avrupa Birliği. Avrupa Birliğinin tersi ortaya çıktı. Avrupa Birliği
olan Yunanistan oradaki Türk ve Müslüman vakıflarını yok etme yasasını çıkardı.
“Ecdadımız” da tutmayınca “Efendim, biz bunu dünyaya örnek olsun diye
yapıyoruz.” Dünyaya örnek olsun diye, Kanuni’nin yaptığı kapitülasyonlar,
değerli arkadaşlarım, Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmiştir. Bu getirilen Yasa
bir kapitülasyon yasasıdır. (MHP sıralarından alkışlar) O da tutmadı. Dördüncü ölçü:
Küreselleşiyoruz. “Küreselleşiyoruz.” ölçüsü olmuştur. Dört tane ölçü
değişmiştir arkadaşlarım. Siz küreselleşmenin aktörü değil pazarı olmaya
talipsiniz bu Kanun ile. Şimdi, her kanun çıkarken
değerli arkadaşlarım, bir nirengi noktası olur, bir esas olduğu nokta olur, bir
kantarı olur, bir ölçüsü olur, bir değeri olur. Yani, bakkala gittiğiniz zaman
“1 kilo şeker ver bana.” dersiniz, (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Bakanın ve Sayın Komisyon Başkanının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevzuatına
bir yeni yasa katılırken aklıselimle hareket edeceğine inanıyoruz ve insicamı
aklıselimde buluşturacaklarına inanıyoruz. Dünkü olumsuz ve siyasi tavrı, hiç
beğenilmeyen davranışlarının tekerrür etmeyeceğine inanıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu
sadece Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü değildir. Bu, binlerce sivil toplum
örgütünden bize ulaşan düşüncelerdir. Okuyamıyorum ama MÜSİAD’ın
sayın yöneticileri Konya’dan gönderiyorlar ve Konya’dan gönderdikleri bizim
söylediklerimizin aynı; Burhanettin Hakgüder İstanbul’dan gönderiyor, gönderdikleri aynı;
İstanbul Barosunun Sayın Genel Sekreteri gönderiyor, gönderdikleri aynı. OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin
Sayın Başkan, bu Kanun’u çekin. Millete rağmen olmaz. FARUK BAL (Devamla) - Batı
Trakya’yla ilgili bütün sivil toplum örgütleri bizimle irtibata geçiyor,
teşekkür ediyorlar ama güçleri, sizin ölçüsüz bir şekilde bu Kanun’u ortaya
koyuşunuzla, size ulaşmaya yetmiyor. Lütfen milletin sesini
dinleyin, lütfen milletin hukukuna ve sesine kulak verin. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı istiyoruz efendim. BAŞKAN - Arayacağız. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Efendim, uzlaşma yok iki
Kâtip Üye arasında. Tekrar, cihazla oylama yapacağız. İki dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır. Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önerge reddedilmiştir. Bilgilerinize arz olunur. 25’inci maddenin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup, imza
sahiplerini arayacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıda isimleri ve imzaları
olan milletvekilleri görüşülmekte olan 25’inci maddenin açık oylama ile
oylanmasını arz ederiz. BAŞKAN – Oktay Vural? Burada. Mehmet Şandır? Burada. Hasan Çalış? Burada. Mümin İnan? Burada. Alim Işık?
Burada. Kürşat Atılgan? Burada. Osman Durmuş? Burada. Beytullah Asil?
Burada. Recep Taner? Burada. Yılmaz Tankut?
Burada. Hasan Özdemir? Burada. Reşat Doğru? Burada. Mehmet Günal?
Burada. Emin Haluk Ayhan? Burada. Necati Özensoy?
Burada. Münir Kutluata?
Burada. Mustafa Kalaycı? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Takabbül ediyorum. BAŞKAN – Sayın Korkmaz takabbül ediyor. Erkan Akçay… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bozdağ takabbül ediyor. Gürcan Dağdaş?
Yok. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Takabbül ediyorum. BAŞKAN – Sayın Okay… Osman Ertuğrul? Burada. Behiç Çelik? Burada. Mustafa Kemal Cengiz… BAŞKAN – Tamam, yeterli sayı
var efendim. Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını… OKTAY VURAL (İzmir) – Ad
okunmak suretiyle yapsak efendim. Tarihe not düşelim. BAŞKAN – Yani zamandan
istifade etmek için ne lazımsa yapıyorsunuz. Bravo size vallahi, bravo! Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince, açık
oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için dört dakika süre
veriyorum. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 25’inci maddenin açık
oylama sonucunu bildiriyorum: Kullanılan
oy sayısı : 266 Kabul : 204 Ret : 62 (x) Böylece 25’nci madde kabul
edilmiştir. Birleşime beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.46 (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.58 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum. 98 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 26’ncı maddeyi okutuyorum: İktisadî işletme ve şirket kurulması MADDE 26- Vakıflar; amacını
gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel
Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş
şirketlere ortak olabilirler. Genel Müdürlük; Bakanlar
Kurulu kararıyla Genel Müdürlük ve mazbut vakıfların gelirleri ve akar malları
ile iktisadî işletme veya şirket kurmaya yetkilidir. Şirket hisseleri ve
hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesi, paraya çevrilmesi,
değerlendirilmesi ve bunlara bağlı her türlü hakkın kullanılması ile ortaklık
paylarına bağlı hakların kullanılması Genel Müdürlük tarafından yürütülür. BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart… Buyurun Sayın Kart. CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu
Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
öncelikle ve önemle ifade ediyoruz. Medeni Kanun’un 101’inci maddesine göre,
Anayasa’nın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka aykırı veya belli bir ırk ya da
cemaat mensuplarını desteklemek amaçlarını güden vakıfların kurulması artık
mümkün değil. Bu düzenleme, kabul etmek gerekir ki, çağdaş hukuka da uygun
olan, insan hakları boyutuyla olayı değerlendiren bir düzenleme niteliğindedir.
Bu düzenleme karşısında ülkemizde bundan böyle “cemaat vakıfları” veya “azınlık
vakıfları” adıyla vakıf kurulması söz konusu olamayacaktır, olmaması
gerekmektedir. Bu çerçevede ifade ediyorum: Mülhak vakıflar yabancı müesseseler
olmayıp gayrimüslim Türk vatandaşlarının kurumları olduğundan, yabancı uyruklu
gerçek ve tüzel kişilere uygulanan kısıtlamalar bunlara uygulanmamaktadır. Değerli arkadaşlarım,
aslında, bakıyorsunuz, Lozan Antlaşması’nın 37, 39 ve 40’ıncı maddelerinde de
bu konular ayrıca yasal güvenceye bağlanmış. Öyle ki 41’inci maddede, genel
eğitim ve öğretim konusunda, Türkiye Hükûmetinin
Müslüman olmayan halkın önemli bir oran içinde oturdukları il ve ilçelerde bu
Türk vatandaşlarının çocuklarının ilkokullarda kendi dilleriyle eğitim
görmeleri için gereken kolaylığı göstereceği yolunda düzenleme yapılıyor. Yani,
değerli milletvekilleri, gayrimüslim cemaat vakıfları bu anlamda ayrıcalıklı
konumdalar, diğer etnik grupların sahip olmadığı haklara sahipler. Bu düzenlemeler karşısında,
mülhak vakıflar konusunda, Anayasa, Vakıflar Yasası ve Medeni Kanun hükümleri
çerçevesinde Türk uyruklu tüm yurttaşlara tanınan hak, sorumluluk ve yetkiler
çerçevesinde düzenleme yapılmasının ve uygulanmasının çağdaş ve evrensel
normlara uygun olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Doğaldır ki bu aşamada
hiçbir grup lehine imtiyaz yaratılmaması gerekmektedir. Hamaset ve demagoji yapmadan bu gerçekleri ifade etmemiz gerekiyor
değerli arkadaşlarım. Bu ihtirazi kayıtla olayı
değerlendirdiğimiz zaman şöyle bir tablonun karşımıza çıktığını görüyoruz.
Burada bu değerlendirmeyi yaparken, hemen, cemaat vakıfları konusundaki tarihî
süreci de kısaca ifade etmek istiyorum. Bakıyoruz değerli arkadaşlarım, 19
Haziran 1936 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar Yasası’nda, cemaat vakıflarının
mülhak vakıflar statüsüne alındığını görüyoruz. Bu Kanun’un 44’üncü maddesine
göre, dava konusu yapılan taşınmazların en az 1921 yılından itibaren, yani
Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten on beş yıl öncesinden itibaren tasarruf
edildiğinin birtakım kayıtlarla ispatlanması gerekiyor ve bundan sonra vakıf
kütüğüne kaydı yapılabilecek. Yani değerli arkadaşlarım, neyi görüyoruz? Bakın,
tarihî anlamda bir dönüşümün yaşandığı, sosyal anlamda bir dönüşümün yaşandığı
bir dönemde, cumhuriyet hükûmetinin, kendi
vatandaşlarının, gayrimüslim olan kendi vatandaşlarının hak ve hukukunu teminat
altına aldığını görüyoruz. Modern devletlerin yapması gerekeni cumhuriyet hükûmetleri 1935, 1936 yıllarında yapıyor, hukuki istikrar
adına yapıyor, o insanlarımızın, o vatandaşlarımızın kazanılmış haklarını
teminat altına almak adına yapıyor. Bunu Sayın Komisyon Başkanının ifadesiyle
“Bir normalleşme dönemi” olarak ifade etmemiz gerekiyor. Komisyon Başkanının bu
tespitine de katıldığımı ifade etmek istiyorum. Ancak, şunu görüyoruz değerli
arkadaşlarım: Bakıyoruz, yapılan düzenlemelerde, azınlık vakıflarının mevcut
olan bu gayrimenkullerinin kendilerine tanınan 16 Şubat 1328 -yani 1912
tarihli- ve 1936 yılındaki kanunlar çerçevesinde ve bu süreler içinde değil,
her nedense ağırlıklı olarak bu tespit ve kayıt işlemlerinin 1948 yılından
sonra yapıldığını görüyoruz. Bir başka ifadeyle, 16 Şubat 1912 tarihinde
yürürlüğe giren Kanunu Muvakkat ile 19 Haziran 1936 tarihinde yürürlüğe giren
Vakıflar Yasası’nın cemaat vakıflarının mülk edinmesine ilişkin sınırlayıcı
hükümleri tarih olarak ve dönem olarak ülkemizde uygulanmamış, bu hükümler
delinmiştir. Hükûmetler buna göz yummuşlar, konjonktürel ve siyasi sebeplerle ve dış müdahalelerle
yasal hükümlerin ihlalini görmezden gelmişlerdir. İşte, değerli arkadaşlarım,
bu tablonun, bakıyoruz, bu Hükûmet döneminde, mevcut Hükûmet döneminde daha da ileri boyutlara ulaştığını
görüyoruz. Hükümetin, vakıfların resmî kayıtlarına ve kendi gündemine hâkim
olmadığını görüyoruz, bunu umursamayan bir tavır içinde olduğunu görüyoruz. Bakın, 2006 yılında, dönemin
ilgili Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin şöyle diyor: 36 adet namı müstear ve namı
mevhum adına kayıtlı gayrimenkul bulunduğunu ifade ediyor Sayın Bakan. Oysa
biliyoruz ki, oysa yargılama dosyalarına intikal eden belge ve bulgularla sabit
ki, sadece Maria Binti Yuvakim -tekrar ifade ediyorum, Maria
Binti Yuvakim- ismindeki
kişi adına kırk dosyada namı müstear olarak uygulama yapıldığını görüyoruz. O
zaman Hükûmetin ne yapması gerekiyor? Hamaset yapmak
yerine, konuyu saptırmak yerine, demagoji yapmak
yerine, namı müstear olarak gösterilen gerçek kişilerin adlarına kayıtlı olan
bu gayrimenkullerle ilgili olarak yeni ve ciddi bir çalışmayı yapması
gerekiyor. Bakıyoruz, Hükûmetin benzer uygulamayı
AİHM nezdindeki davalarda da sürdürdüğünü görüyoruz
değerli arkadaşlarım. Orada, o yargılama dosyalarında, mevzuatımızla ilgili
hükümleri dile getirmediğini görüyoruz Hükûmetin;
mülhak vakıfların yardım, bağış, vasiyet yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri
hususlarını dile getirmediğini, savunmada bunları anlatmadığını görüyoruz,
biliyoruz. Bu dosya numaralarını Sayın Bakan merak ederlerse kendilerine ifade
edebiliriz. Geldiğimiz aşamada temel
sorun şudur sayın milletvekilleri: Vakıf yapılanması, belli bir süreden bu
yana, Hükûmet tarafından, organize bir şekilde bir
siyaset üretme aracı olarak kullanılmaktadır, sosyoekonomik dönüşümler bu yolla
yapılmaktadır. Özellikle son dönemlere bakıldığında, dış kaynaklı fonlarla
beslenen vakıfların ülke yönetimlerinde ve toplum yapılanmasında belirleyici
bir rolü olduğunu görüyoruz. Hükûmet, bu alanı, bu
gelişmeyi bilinçli olarak kullanmaktadır. Bu politikanın en yoğun şekilde
uygulandığı alanların başında da vakıf yapılanması gelmektedir değerli
arkadaşlarım. Bu noktada şunu görüyorsunuz: Cemaat vakıfları yapılanmasını 1912
ve 1936 tarihli kanunların kapsamı dışında, siyaseten ve ekonomik olarak
kullanan dış odaklı bir anlayış ile Hükûmetin bu
anlattığımız uygulamasının ve anlayışının örtüştüğünü görüyoruz. Bu tablo,
elbette sorgulanması gereken bir tablodur. Bu konudaki kaygılarımızın bir
saplantıdan ibaret olmadığını, soyut ifadeler olmadığını biraz sonra önergeyle
ilgili konuşma yaparken tarihî belgeleri ile somut yer ve isimler ifade ederek
bunları sizlere anlatacağım. Umarım ki, dilerim ki o noktada biraz olsun
sorumluluğunuzun gereğini yapma ihtiyacını duyarsınız. Değerli arkadaşlarım, bakın,
burada Hükûmet sözcülerinin ve iktidar grubu
sözcülerinin ısrarla şu kavramı kullandığını görüyoruz: “Ne yani, efendim,
gayrimüslim vatandaşlarımızın mal mülk edinmesine neden karşı çıkıyorsunuz,
neden bunu engelliyorsunuz?” E olayın böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Ne
diyoruz biz? Cemaat vakıfları kavramıyla, cemaat mensupları kavramını birbirine
karıştırmayın, buna tenezzül etmeyin. Cemaat mensupları, elbette, Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının sahip oldukları temel hak ve özgürlüklere
sahiptirler vakıf kurma konusunda, o noktada bir kısıtlama yoktur, ama cemaat
vakıfları olayı geçici bir statüdür. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. ATİLLA KART (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Cemaat vakıfları olayıyla,
cemaat vakıfları kavramıyla cemaat mensupları kavramını, bunları birbirine
karıştırmamak gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Bu noktada Komisyon
Başkanını ve Hükûmeti daha tutarlı olmaya, daha ciddi
olmaya, daha sorumlu olmaya ve kavramları bu anlamda birbirine karıştırmamaya, yani
demagoji yapmadan bu tasarının özünü kamuoyuna
yansıtmak noktasında bir kez daha sorumluluğa davet ediyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kart. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul. Buyurun Sayın Ertuğrul. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı
Vakıflar Kanunu tasarısının 26’ncı maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biz
bir vakıf medeniyetinin mensubu ve mirasçılarıyız. Osmanlı İmparatorluğu
döneminde devlet hizmetlerinin büyük çoğunluğu vakıflar eliyle yapılıyordu.
Türk milleti, vakıf kurmak ve yaşatmak için elinden gelen desteği hep
vermiştir. Ancak görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu ülkemizin geleceğini çok
yakından ilgilendirmektedir. Bu Yasa’nın getireceği tehlikeleri,
endişelerimizi, öngörü ve uyarılarımızı, yüce heyetiniz ve büyük Türk
milletinin dikkatine ve takdirine sunuyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde kurulmuş ve kurulacak olan Ermeni, Rum ve Yahudilere
ait azınlık vakıflarının durumunu ve bazı faaliyetlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu Kanun’un en temel yanlışı, eski ve yeni vakıfların aynı kanunla ve aynı
statüde düzenlenmesidir. Vakıflar Kanunu Tasarısı, 2002’den itibaren AB’nin,
2004’ten itibaren ABD’nin ısrarlı talepleri üzerine hazırlanmıştır. Yasa, daha
önce AB’ye uyum için iki kez değiştirilmiş ve azınlık vakıflarına mal mülk
edinme hakkı verilmiştir. Bunun sonucunda, azınlık vakıflarının kendilerine ait
olduğunu öne sürdükleri taşınmaz mülkler idari bir kararla iade edilmiştir.
İadesi istenilen ve olmazsa olmaz denilen 10.500 adet gayrimenkulün hemen hemen hepsi İstanbul surlarının içinde bulunmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün şu günkü hesaplarına göre, azınlık vakıflarına iade
edilecek mülklerin değeri 150 trilyon YTL’dir. Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Türkiye’de Rum Ortodoks, Ermeni ve Yahudi vakıfları başta olmak üzere toplam
161 azınlık vakfı tanımaktadır. 161 vakfın tanınması ve yapılan yasal
düzenlemeler sonucu şu ana kadar 364 mülk iade edilmiştir. Azınlık vakıfları beyanda
bulunmak şartıyla ülkenin her tarafında şube ve temsilcilikler açabilirler.
Azınlık vakıfları malları onarım ve restorasyon
karşılığı başka vakfa ve derneklere tahsis edebilirler. Azınlık vakıfları
uluslararası faaliyette ve iş birliğinde bulunabilirler. Azınlık vakıfları yurt
dışında şube ve temsilcilikler açabilirler, yurt dışında kurulmuş vakıflar
ülkemizde şube ve temsilcilikler açabilirler, üst kuruluş kurabilirler, yurt
dışındaki kuruluşlara üye olabilirler. Azınlık vakıfları yurt içi ve yurt
dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdî bağış alabilirler. Azınlık
vakıfları yurt içi ve yurt dışındaki vakıf ve derneklere ayni ve nakdî bağış
yapabilirler. Azınlık vakıfları iktisadi işletme ve şirket kurabilirler ve
şirketlere ortak olabilirler. Azınlık vakıflarının malları da haczedilemez.
Azınlık vakıflarının tüzel kişiliğinin nasıl sona ereceği belirtilmemiş.
Yasalarda nasıl sona ereceği belli olmayan tek tüzel kişilik devlettir. Bu azınlık vakıfları ve
derneklere bu yasalarla verdiğimiz yetkileri nasıl kullanacaklarının, ülkemize
getireceği sıkıntıların hiç mi muhasebesini yapmıyorsunuz? En çok sığındığınız
mütekabiliyet esasını Musevi ve Ermeni cemaat vakıfları bakımından hangi
devletleri değerlendirerek yapacaksınız? Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Batı Trakya’daki Türklerle ilgili olarak geçerli mevzuatta bu
haklar var mı? Yok. O zaman niçin siz bunu getiriyorsunuz? Lozan Anlaşması’nın
37 ile 44’üncü maddeleri İstanbul’daki Rum azınlıklarıyla ilgilidir. Bir de
45’inci madde var, “Aynen bu haklar Batı Trakya’daki Türkler için de
uygulanır.” diyor. Yani, eşitlik getirmiş bir maddedir. Hâlâ ne diye
devletimizi ve milletimizi ateşe atarak kendi elimizle Lozan’ı delmeye
çalışıyoruz, kime hizmet ediyoruz, doğrusu anlamış değilim. Şu anda Yunanistan, Batı
Trakya Müslüman Türk azınlığa ait vakıflarla ilgili yasayı, 7 Şubat 2008
Perşembe günü, Batı Trakya Türk Milletvekilinin 1 ret oyuna karşılık tüm Yunan
milletvekillerinin oylarıyla kabul etti. Bu yasa da Müslüman Türk vakıflarının
elinde kalan son taşınır ve taşınmaz tüm malların elinden alınması ve bu
vakıfların faaliyetlerini bitirmek amacıyla çıkarılmıştır. Bu düzenlemelerin
mütekabiliyetle izahı yapılabilir mi? Yunanistan Lozan’ı tanımıyor da Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluş anlaşmasını biz tanıyor muyuz? AB ve ABD istedi
diye bu kanunu çıkarmaya mecbur muyuz? Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ve Ticaret Kanunu’nda şirket
kurmak zaten serbesttir. Yabancıların Vakıflar Yasası altında ticari hayatımıza
girmesinin mantığı nedir? Yabancı sermayenin desteğini almış olan azınlık
vakıflarıyla ticari hayatımızda nasıl rekabet edeceğiz? Gümrük birliğiyle
ekonomi çökertildi, yabancı işgalin önü açıldı, devletin şirketleri
özelleştirme adı altında yağmalandı. İktidar, AB’nin dayattığı ekonomik ve
siyasi kriterler dışına çıkamıyor. Dünya Bankası,
öğretmenlerin bile maaşına müdahale eder hale geldi. 400 milyar doların
üzerinde bir borçla 20 milyona yakın insanımızın yoksulluk sınırında olduğu,
nüfusumuzun yüzde 10’undan fazlasının işsiz olduğu bir zamanda yabancı
sermayenin bir de vakıflar kanalıyla ticaret hayatımıza girdiğinde nelerin
olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bunlara, ülkemizin ve dünyanın her yerinde
şube ve temsilcilik açma yetkisi veriyoruz, “Uluslararası faaliyette ve
işbirliğinde bulunabilir.” diyerek önlerini açıyoruz. Azınlık vakıfları, din
yayılmacılığı misyonu ile Türkiye’ye gelen
misyonerlerin hedef kitlelere doğru ulaşabilmeleri için uygun mekânlar haline
gelmiştir. Azınlık vakıflarına imtiyaz ve ayrıcalık tanınması için yapılan
dayatmacılığın arkasında misyonerlere rahat çalışma ortamı sağlamak hedefi
yatmaktadır. Vakıf kurumu aracılığıyla Türkiye tam bir ideolojik mücadele ve
dinler arası mücadele alanına dönüşecektir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamış olduğu kapitülasyonlardan
ancak Kurtuluş Savaşı’nı vererek kurtulabildik. Bu Vakıflar Yasası’nın başımıza
açacağı problemlerden acaba nasıl kurtulacağız? Büyük Orta Doğu Projesi eş
başkanı oldunuz, Orta Doğu’nun hali ortada. Yalnız Irak’ta 1 milyondan fazla
Müslüman öldü ve İslam ülkeleri kan ağlıyor. Ilımlı İslam diyorsunuz, İslam’ın
ılımlısının nasıl olduğunu söylemiyorsunuz, söyleyin de bilelim. “Dinler arası
diyalog” diyorsunuz. Acaba bu yasayla mı, Ermeni, Yahudi ve Rum azınlık vakıflarına
her türlü kolaylığı sağlayarak mı, ülkemizin en ücra köşesinde bile ticari
faaliyet ve misyonerlik faaliyetlerine müsaade ederek mi dinler arası diyaloğu kuracaksınız? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ertuğrul. OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) –
Yaptığınız birçok işi “Allah rızası için yapıyoruz.” diyorsunuz. Sizden ricam,
bu Yasa’yı Allah rızası için yapmayın. Aklınızla, basiretinizle, elinizi
vicdanınıza koyun, iradenizi kullanın, ona göre oyunuzu verin. Bu Yasa, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin hayrına değildir. Onun için bu
Yasa’ya hayırlı olsun demiyorum, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ertuğrul. Şahısları adına ilk söz,
Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’ya
ait. Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK
Parti sıralarından alkışlar) ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5555 sayılı Yasa’nın 26’ncı
maddesi üzerinde şahsi görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu Yasa’yla, vakıflarımıza
iktisadi işletme ve şirket kurma hakkı tanınmakta ve kârlı buldukları
şirketlere ortak olabilme yetkisi getirilmektedir. Vakıfların bu yetkiyi keyfî
kullanmasını önlemek üzere üç şarta bağlanmıştır. Vakfın amacını
gerçekleştirmeye yardımcı olacak iktisadi işletmeler veya şirketler kurabilir,
vakfa gelir temin edecek şartına bağlanmıştır. Vakfın gelirlerini azaltacak bir
şirket kurma veyahut bir iktisadi işletme kurmanın önü alınmıştır. Bir de Genel
Müdürlüğe bilgi verilecektir. Eğer vakıf bu şirketlerden toplum adına veya
ülkemiz adına, milletimiz adına olumsuz bir şey yapacak olursa Genel Müdürlüğün
bunu mahkemeye götürme hakkı mevcuttur. Aynı
maddeyle de Genel Müdürlüğün birtakım tasarrufunun önleri açılmakta, Genel
Müdürlük gelirleri ve mazbut vakıfların gelirleri ve akarları ile gene iktisadi
işletme ve şirket kurmaya yetkili kılınmakta, hisselerin daha yararlı olanları
ile değiştirilmesinin önü açılmakta, hisselerin paraya çevrilmesi,
değerlendirilmesi ve bunlar dışında kalan her türlü hakkın kullanılması Genel
Müdürlüğe bir yetki olarak verilmektedir. Gene bu
yetkiler de Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştirilebilecektir. Yani sadece
kendi başlarına vakıf mütevelli heyetinin bunları gerçekleştirme imkânı yoktur.
Gene ben de malum cümleyle
kısa bir izahat getirmek istiyorum: Tabiatıyla vakıfların önü açılacak. Çünkü
hakikaten Osmanlıdan bu yana milletimizin iftihar ettiği medeniyetin en temel
taşlarından birisi olan vakıflar, şehircilik, çevre, sağlık, eğitim, kültür,
hatta ekonomik ve ticari birçok hizmet alanlarında etkili bir şekilde toplum
yararına çalışmış müesseselerdir. Bunların önleri açıldığı zaman da bu
alanlarda birçok hizmetin de önü açılmış olacaktır. Ben sadece şu cümlelerle
konuşmama son vermek istiyorum: Üç dini bir arada yaşatma geleneğine, hatta
şerefine sahip olmuş olan bu milletin vakıflar konusunda da bana göre bir
endişe taşımaması gerekir. Hatta kendi kurumu, kendi müessesesi olan vakıfların
ne şekilde kullanıldığı zaman toplum hizmetinde kullanılabileceğinin en canlı
örneğini günümüz şartlarında, modern şartlarda, cumhuriyetimizin şartlarında ne
şekilde kullanılabileceğinin örneğini bu Vakıflar Yasası’yla gösterdiğimizi
düşünüyorum. Ayrıca da dünkü yapılan konuşmalarda bu getirilen Kanun’un
Lozan’ın ruhuna aykırı olduğu yolundaki cümleler etkiledi beni. Gittim, bu
Kanun’u istedim, bu kanunlarla ilgili maddelere baktım ve hakikaten Lozan’ın
ruhunun nasıl bozulduğunu doğrusu anlayamadım. Bunu ben bir daha… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Anlamak için bakmıyorsunuz! ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Arkadaşlar, lütfen… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Boşuna bakmışsın. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Dinledim ben… Bir cümle söyleyerek ayrılacağım buradan. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Söylemesen de zaten oy vereceksin. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – 37 ile 45… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Boşuna yorulma. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Arkadaşım, lütfen… 37 ile 45’inci maddelerin bir
daha, tekrar okunmasını rica ediyorum. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Boşuna anlatma. Talimatı aldın, oy vereceksin. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Ya ben anlayamıyorum ya buradaki sözler herhangi bir metne
bağlanmadan söyleniyor. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tarih
sizi mahkûm edecek! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Türk milleti bunun hesabını size soracak. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Ben çocuklarımın ve torunlarımın, bu Kanun’la ileride araştırma
yaptığı zaman, yüksek lisans ve doktora yaptığı zaman benimle gurur
duyacaklarını düşünüyorum. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tarih
sizi mahkûm edecek Sayın Milletvekilim! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Millet bunun hesabını sizden soracak. ABDURRAHMAN DODURGALI
(Devamla) – Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KADİR URAL (Mersin) – Sizlere
hayırlı olsun! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sizle gurur duyacaklar! KADİR URAL (Mersin) – Evet,
Fener Rum Patrikhanesi sizlerle gurur duyacak! MUHARREM VARLI (Adana) – Bartholomeos da… Bartholomeos da… KADİR URAL (Mersin) – Onları
da unutma. Evet, o da duyacak sizinle! BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dodurgalı. Hükûmet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı cevap verecek. Buyurun Sayın Yazıcı. (AK
Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Efendim, konuşan
arkadaşlarımızdan bir tanesi “Cemaat vakıfları yurt içinde ve yurt dışında şube
kurabilecek, malları haczedilemeyecek ve bunların tüzel kişilikleri hiçbir
zaman sona ermeyecek. Oysa tüzel kişiliği sona ermeyen tek devlettir. Bu nasıl
olur?” diyor. Yine, defaatle
bu konuları açıklığa kavuşturduk. Tasarının 5’inci maddesi ve hemen az önce
müzakeresini bitirdiğimiz 25’inci maddesi dolayısıyla yapılan açıklamalar
çerçevesinde belirtildiği üzere, cemaat vakıflarının yurt içinde ve yurt
dışında kesinlikle şube açmaları söz konusu değildir. Şimdi ben normatif
düzenlemeleri tekrarlayarak zamanınızı almak istemiyorum, ama 25’inci maddenin
başlığında, vakıflar, vakıf senetlerinde yer alması şartıyla yurt içinde ve
yurt dışında şube açabilirler… Vakıf senetleri olmadığı için cemaat
vakıflarının böyle bir şube açma durumları söz konusu değil. Malları
haczedilemeyecek… Böyle bir durum da söz konusu değil. Arkadaşlar, bakın, vakıf
hukuku çok teknik bir hukuktur. Hayrat taşınmazlar var, akarlar var, mukataalı,
icareteynli vakıflar var vesaire falan. Bu Kanun’da
haczedilemeyecek olarak hükme bağlanan hayrat taşınmazlardır. Yoksa, diğer vakıfların malları haczedilemez diye bir durum
söz konusu değil. Bir de elbette ki Genel Müdürlüğün yönetimine geçmiş mazbut
vakıfların da varlıkları haczedilemeyecek. Bunları ifade etmek isterim. Gene bir arkadaşım ısrarla bugün
sorusunu tekrarladı. Efendim, Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulunda 2005
yılında bir toplantı yapıldığını ve o toplantıda, Lozan’daki mütekabiliyet
ilkesinin kaldırılmasının kararlaştırıldığını iddia etti. Kesinlikle böyle bir
durum söz konusu değil. Ve hatta iddiasını o kadar ileri götürdü ki, bugüne
kadar defaatle bu konu tekrarlandığı hâlde hiç
kimsenin buna cevap vermediği, veremediği iddiasında bulundu. Böyle bir durum
söz konusu olamaz. Net bir şekilde ifade ediyorum: Kesinlikle toplantıda
Mütekabiliyet Yasası’nın kaldırılması diye bir durum müzakere edilmemiş, böyle
bir taahhüt altına girilmemiştir. ŞENOL BAL (İzmir) –
Başbakanınız öyle söyledi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Kaldı ki Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde
uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Dolayısıyla bu nedenle de mümkün
değildir. Bir gerekçe daha: Lozan Anlaşması birden fazla ulusu ilgilendiren bir
anlaşmadır. Bu çerçeve itibarıyla da böyle bir durum söz konusu değil. Bunu net
bir şekilde bilginize sunuyorum. Gene aynı arkadaşım, efendim,
işte İzmir’de yapılan vakıf onarımları dolayısıyla müfettiş raporlarına atıfta,
birtakım iddialarda bulundu. Elbette ki bunları Genel Müdürlük inceliyor,
inceletiyor, ama ben de bunları inceleteceğim ve sonuçları da arkadaşıma
bildireceğim. Bunu bilmesini özellikle rica ederim. Bir arkadaşım konuşmasında
-bilemiyorum yani nasıl bu şekilde bir beyanda bulunabiliyor- şunu söylüyor:
“Yunanistan’ın çıkardığı, bir hafta önce Meclisten geçirdiği Müslüman cemaatle
ilgili vakıf kanunu aynen bizim ülkemize getirilsin, altına imza atar, bunu
onaylarız.” diyor. Bir maddesini okuyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O
anlamda söylemiyor Sayın Bakan! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O kendisi söyledi. Ne anlamda söylediğini
sizin kadar ben de anlıyorum. Bakın, orada şöyle bir şey
söylüyor. Ben, tabii, Yunanlıların geçirdiği sözleşmenin en olumlu maddesini
okuyorum. Ama Türk pozitif hukuku açısından bunu nasıl değerlendireceğinizi
takdirlerinize sunuyorum. Madde şu, vakıf 2’nci madde: “Kutsal İslam yasasına
göre vakıf, dinî ve hayır amaçlı, genel olarak toplum yararına veya insani
amaçlara yönelik, kâr amacı gütmeyen ve kendisine taşınmaz veya taşınır mal
varlığı veya gelir tahsil edilmiş, hâlihazırda var olan veya kurulacak olan
hayır kurumudur.” RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Diğer
kısıtlamalar? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ama biz diyoruz ki: “Türkiye’de cemaat
vakfının sayısı yüz altmış birdir, bir
daha cemaat vakfı kurulamayacak.” Siz bunun altına imza atıyorsanız, siz cemaat
vakıflarının tekrar yolunu açıyorsunuz, çoğaltıyorsunuz. Bu önemli bir çelişki,
onu ifade etmek isterim. (MHP sıralarından gürültüler) Diğer bir konu… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, çıkardığınız Vakıf Yasası’nda Batı Trakya’daki Türk varlığını… KADİR URAL (Mersin) – Hepsini
okumadınız galiba o Kanun’un? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hepsini okumadım, hepsini niye okuyayım?
Siz hepsini, tümünü kabul ediyorsunuz. BAŞKAN – Hatibe müdahale
etmeyin lütfen efendim. Sayın Bakan, devam edin,
buyurun efendim. KADİR URAL (Mersin) – Hepsini
okuyacaksınız! İşine geleni okuyor, işine
gelmeyeni okumuyor! MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sözün tamamını söyleyelim. MUHARREM VARLI (Adana) –
“Oradaki Türklere ne hak verildiyse biz de o hakları verelim.” dediniz, o
manada söylüyoruz bunu! KADİR URAL (Mersin) –
Tamamını okuyun Sayın Bakan, tamamını! BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
böyle bir usul yok yani. MUHARREM VARLI (Adana) –
Yanlış cevap veriyor Sayın Başkan, ne diyeceğiz? Susacağız mı efendim? BAŞKAN – Tamam, çıkıp cevap
verirsiniz. Başka madde de var. Cevap verirsiniz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Diğer bir arkadaşım dünkü konuşmasında şunu
söylüyor: “Kıbrıs’ta Arestis davasında, Abdullah Paşa
Vakfına ait bir vakfa el koyan Rum’un iddiasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kabul etmiş. Ne hazindir ki mahkeme şunu söylemiştir: ‘Daha sonra bunun tapu
kaydı çıktı. Bu tapu kaydı çıktığı zaman, Türkiye bu tapu kaydını bize geç
göndermiştir.’ İşte burada, vakıf senetleri burada, Abdullah Paşa’ya ait.”
diyor. “Size soruyorum: Bir vakfa ait mülkün üzerinde nasıl mülkiyet hakkı
iddia edilebilir?” vesair şeklinde sorusunu
yöneltiyor, “Bakan kalksın cevap versin.” diyor, cevap veriyoruz biz de değerli
arkadaşıma. Değerli arkadaşlar, bu dava
Kıbrıs Vakıflar İdaresiyle alakalı, Yani davanın tarafı Kıbrıs Vakıflar İdaresi
ve Kıbrıs Vakıflar İdaresi, Genel Müdürlüğümüze -25/12/2003
tarihinde yazışmalar olmuş- birinci yazışmayı 14/11/2003 tarihinde yazmış ve
Genel Müdürlüğümüz 25/12/2003 tarihinde, ilgili Abdullah Paşa Vakfı’na ait
senedi göndermiştir -ikinci bir yazışma- 30/6/2004 tarihinde gene Kıbrıs
Vakıflar İdaresi Genel Müdürlüğümüze yazmış ve bu yazıya da 02/07/2004
tarihinde cevap verilmiş, vakıf senedi gönderilmiş, üçüncü bir yazışma daha
sonra olmuş, ona da cevap vermiş. Dolayısıyla, bu iddiaların mesnetsiz olduğunu
sizlerle bu şekilde paylaşmış oluyorum. Son bir noktaya temas etmek istiyorum. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Savunamadınız mı? Savunmayı mı beceremediniz? Niye gidip tazminat ödediniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buradaki
müzakerelerden hep şu anlaşılıyor, belki de bizi dinleyen sevgili yurttaşlarımız
da öyle anlıyor: Sanki, bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra, bu taşınmazlara
ilişkin çekişmeler, ihtilaflar gündeme gelecek ve birçok taşınmaz cemaat vakıflarının
iktisabına geçecek. Konu böyle değil. MUHARREM VARLI (Adana) –
Aynen öyle! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, şu anda -daha önceki konuşmamda da
atıf yaptım, sizlerle paylaştım- cemaat vakıflarının açtığı dava sonucu, cemaat
vakfına geçen taşınmazla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir taşınmaza
ilişkin özet kararını sizlerle paylaşmak istiyorum. Olayın seyir süreci şu: Samatya’daki Surp Kevork Ermeni Kilisesi Sahakyan Nunyan Mektebi ve
Mezarlığı Vakfı’nın açtığı dava. Tapuda Hovnan Palakoşyan adına kayıtlı taşınmaz. Bu kişi taşınmazını 1949
tarihinde vasiyet yoluyla vakfa bağışlamış, 1955’te vakıf adına tescili
yapılmış, 1974 yılında, hep sözünü ettiğimiz Hukuk Genel Kurulu kararı gereği
Hazine iptal davası açmış ve sonuçta taşınmazın vakıf adına olan tapu kaydı
iptal edilmiş ve bu taşınmaz rücuen eski maliki adına
dönüştürülmüş. Vakıf Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş ve açtığı dava
sonucu idare, taşınmazı iade edemediğinden tazminat ödemek zorunda kalmıştır. İşte, bu Yasa’yla bu tür
çekişmeleri biz tasfiye ediyoruz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Tedbiriniz yok yani Sayın Bakan! KADİR URAL (Mersin) – Yani
hepsini verecek miyiz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geçici 7’nci maddeyle bunu düzenliyoruz. KADİR URAL (Mersin) – Yani,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden verelim diyorsunuz! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Valla “hepsi”nden neleri kastediyorsunuz
anlamıyorum, ama hak ettiği varsa, bir vatandaş, taşınmazını bir vakfa, tercih
ettiği vakfa bağışlamışsa, elbette ki o vakıf onu alma hakkına sahip. KADİR URAL (Mersin) –
Bulgaristan’dakileri niye vermiyorlar o zaman Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz, tarihte adalet dağıtan bir milletiz,
bir ulusuz. Adaletin dağıtıcısıyız. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) –
Ayasofya’yı da verecek miyiz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ve gene 3 Ağustos 2002 tarihinde
çıkartılan 4771 sayılı Kanun -bu Kanun’dan söz ederken hep heyecanlanıyorsunuz-
sonucunda 1.263 başvuru yapılmış, 365 eser tescilen
iade edilmiştir. 898 talep reddedilmiş, mahkemeye gitmişler, kaybetmişler,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gider mi, gitmez mi bilemiyorum. Şu anda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde devam eden 31 adet dava var. Bunlar devam ediyor. Elbette ki
cemaat vakıflarının -bütün bunların dışında uhdelerinde bulunan taşınmazlar da
var- toplam taşınmaz adedi 2.399 adettir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ŞENOL BAL (İzmir) – 11.500! MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Şimdilik! BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Son bir soruyla bitirmek
istiyorum. Yine, çok değerli bir arkadaşım diyor ki: -demin de özetledim
sorusunu- “Devlet, sadece sona eremez… Cemaat vakıfları sona ermeyecek şekilde
düzenleniyor.” Değerli arkadaşlar, Medeni
Kanun’un 116’ncı maddesi açık. Bakın, burada şöyle deniyor… 4721 sayılı Medeni
Kanun’un 116’ıncı maddesi. Sanırım, sizin iktidarınız döneminde yürürlüğe
girmiş. Maddenin başlığı “Vakfın Sona Ermesi” “Amacın gerçekleşmesi olanaksız
hâle geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakıf
kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Yasak amaç
güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı
sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf,
denetim makamının ya da cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma
yapılarak dağıtılır.” Durum budur. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakanım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, 69’a göre bir açıklama yapılması gerekiyor. Sayın Bakan, bizim bir
arkadaşımızın, bir sayın milletvekilimizin konuşmasını ihsas ederek
“Yunanistan’ın çıkardığı Vakıf Yasası’nın bir maddesinin altını imzalarım.”
dediği iddiasında bulundu. Tabii bu, önemli bir, sözün tamamı söylenmeden
ortaya atılmış, şüphe uyandıran bir durum. Şimdi, bu konuda… BAŞKAN – Söylemedi mi
diyorsunuz efendim? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet
efendim. Bu konuda… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Söyledi ama, zabıtlar orada. BAŞKAN – Zabıtları getirteyim
bakayım efendim. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Benim elimde de zabıtlar var, ben de
oradan okuyacağım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, olay konuşulduğu anda tartışılmalı. BAŞKAN – Tamam efendim,
bakayım. Söylememişse söz vereceğim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, efendim, ben lafımı toparlayayım. BAŞKAN – Söz vereceğim,
tamam. Zabıtlara bakma hakkım değil mi? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım Türkiye Cumhuriyeti… BAŞKAN – Efendim, zabıtlara
bakacağım Sayın Şandır. Yani, bakmayayım mı? FARUK BAL (Konya) – Efendim,
dün “Bakacağım.” dediniz o zabıtlara,
zabıtlar gelmeden oturum bitti. BAŞKAN – Hayır, bitmeyecek
efendim. Bu oturumda vereceğim eğer şey varsa. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım… FARUK BAL (Konya) – Dün o
hakkımız yok edildi Sayın Başkan. BAŞKAN – Hayır efendim. FARUK BAL (Konya) - Yok edildi efendim. Dün ben cevap veremedim
Sayın Bakana. BAŞKAN – Hayır efendim, yok
edilmez. FARUK BAL (Konya) – Oturum sona erince… BAŞKAN – Ara vermeyeceğim
efendim. Ara vermediğim için yok edilmez. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, bakın, şöyle: Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız burada. Benim
söylediğimde bir yanlış varsa, Bakanım itiraz edebilir. Bakın, diyor ki Sayın Bakan:
“İçinizden bir arkadaşınız Yunanistan kanununun altına imza atarım dedi” ve bir
maddesini okudu. Şimdi bu çok ciddi bir… BAŞKAN – Tamam, Sayın Bakan
Bey yanlış değinmiş olabilir. Bakacağız efendim. Eğer böyle bir şey varsa,
zaten düzeltiriz efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, benim söylediğimde bir yanlışlık var mı? Sayın Bakanım, böyle
söylemediniz mi? BAŞKAN - Var mı öyle bir şey, bakalım efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, neye bakacaksınız? Anlamıyorum. Benim söylediğimde bir yanlışlık var
mı efendim? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, “Zabıtları getirtip bakayım.” diyor Sayın Şandır. BAŞKAN – Niçin bakmayayım
efendim? Tutanaklara bakmak hakkım değil mi efendim Başkan olarak? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, yanlış ifade ediyorsunuz.
Arkadaşınız diyor ki… Ben isim de vermedim. Arkadaşlarınızdan bir tanesi diyor
ki… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Evet, arkadaşımızın biri böyle söyledi. Arkadaşımız neyi… Efendim, benim söylediğim şey
şu: Arkadaşımız neyi söylediğini kalkıp ifade etsin. BAŞKAN – Tamam, vereceğiz söz
efendim. Beş dakika sonra olsun... Bakacağız tutanaklara, vereceğim efendim, söylemişse
vereceğiz. Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oldu
efendim. BAŞKAN – Şahısları adına
ikinci söz sırası, Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya’ya
aittir. Buyurun Sayın Öksüzkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu’nun
26’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Toplumsal bir ortamda
yaşamanın bazı sorumlulukları vardır. İnsanlık âlemi bu sorumluluklarını çeşitli
yöntemlerle yerine getirmektedir. Farklı toplumlarda farklı isimlerle ortaya
çıkan bu dayanışma ve yardımlaşma bizim kültürümüzde “vakıf” adıyla kendini
göstermiştir. Tarih boyunca bütün Türk devletlerinde vakıflar önemli içtimai
müesseseler olarak hizmet görmüşlerdir. Bilhassa, Selçuklular ve Osmanlılar
zamanında artan sosyal refaha ve halkın zenginleştirilmesine paralel olarak çok
zengin vakıflar tesisleri kurulmuştur. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 26’ncı maddede “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı
olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek
şartıyla iktisadi işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak
olabilirler” denilmektedir. Günümüz koşullarında bir
tüzel kişinin gelir elde edebilmesi amacıyla şirket veya iktisadi işletme
kurması son derece doğaldır. Vakıf şirket ve işletmeleri, vakıfta hedeflenen
amacın gerçekleştirilmesi araçlarıdır. Hâlen yeni vakıflar tarafından izin
alınmaksızın şirket veya iktisadi işletme kurma hakkının özel hukuk tüzel
kişisi olan diğer tür vakıflara da verilmesi Anayasa’nın eşitlik ilkesi
gereğidir. Sürekli değişen ve gelişen
dünya şartları karşısında insanlığın saadeti için konulan kanunlar da çağın
gereklerine ve yeniden oluşan millî ve insanlığın ortak değerlerine uyumlu bir
gelişme sürecinde olmalıdır. Mimari ve tarihî değerlere sahip vakıf abide ve
eserlerin muhafazası, onarımı ve vakıflara ait taşınmazların ekonomik bir
şekilde işletilmesi gibi pek çok önemli düzenlemeyi içeren bu Kanun bir ihtiyaç
hâline gelmiştir. Kanun’daki bu çok önemli düzenlemeler ülkemizin birlik ve
beraberlik ve bütünlüğüne ait hiçbir tehdit de içermemektedir. Bin yıldan
fazla, vakıf geleneği ve kültürü olan milletimizin mevcut birikimlerine
yenilerinin eklenmesi ile gelecek nesillerimize önemli bir eser bıraktığımız
kanaatindeyim. Bu duygu ve düşüncelerle
konuşmama son verirken, çıkacak olan yeni kanunun hayırlar getirmesini temenni
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öksüzkaya. Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap işlemine
başlıyorum. Süremiz on dakikadır. Buyurun Sayın Cengiz… Yok. Buyurun Sayın Yalçın. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, Türkiye’de
yabancıların kurduğu vakıflar ya da yabancı vakıflar ya da herhangi bir yabancı
unsur taşıyan vakıflar, doğrudan ya da yurt dışında üniversite vakfı şeklinde
bir vakıfsa şube ya da temsilcilik açmak suretiyle de olsa Türkiye’de üniversite
kurabilecekler midir? Bu hususun açıklanmasını istirham ediyorum. Ayrıca Sayın Genel Müdürümüz
Komisyonda “Yurt dışında kalmış Türk eserlerini bir sponsor
firma tarafından resimlettirdik.” demişti, bu sponsor firmanın açıklanmasını
talep ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yalçın. Buyurun Sayın Akcan. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Aracılığınızla Sayın Bakandan
sorularıma cevap istiyorum ancak soruya başlamadan önce, Sayın Bakanın tutanak
merakına dayalı, ben de tutanaklardan kendi ifadesini okumak istiyorum (57’nci
Birleşim, 15.48): “Genel Kurulda bir kez daha ifade ediyorum ki, bu Kanun,
Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamak, Türk vatandaşlarının hamiyetperver
duygularının önünü açmak amacıyla düzenlenmektedir...” Sayın Başbakan salı
günkü grup toplantısında “Nereden çıkartıyorsunuz bu mütekabiliyet esasını?”
ifadesini kullanmıştır. Sayın Bakan aynı gün, 57’nci Birleşimde saat 20.00’de
“Mütekabiliyet esası yoktur...” diyor tutanaklarda. Aynı şekilde, “Zaten demin
konuşmamda da ifade ettim, yabancı vakıflara ilişkin bu Kanun’da herhangi bir
sözcük, herhangi bir düzenleme söz konusu değildir.” tutanak. Bu kanun
tasarısının 5’inci maddesi, son paragraf: “Yabancılar, Türkiye’de, hukukî ve
fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıflar kurabilirler.” Kanun’un 2’nci
maddesinin ikinci paragrafı: “Bu Kanunun uygulamasında milletlerarası
mütekabiliyet ilkesi saklıdır.” Bu tasarıyı MHP getirmediğine, siz
getirdiğinize göre, bu söylenenlerden, Sayın Bakan sizin ve Sayın Başbakanın
söylediğinden hangisini doğru kabul edeceğiz? OKTAY VURAL (İzmir) – Kanun’u
mu? ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ve “Güvenmiyor musunuz bu iktidara,
hükümete?” diyorsunuz. Bu millet, bu halk, bu Meclis sizin neyinize güvenecek,
nasıl güvenecek? Bu sorumuzu cevaplandırınız. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yani, bu çelişki niye? ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye bu çelişki? BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Türk milleti 22 Temmuzda güvenini koymuştur efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 22
Temmuz bitti, yenisi gelecek… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakan… OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
22 Temmuzda oy aldım diye milletin millî menfaatlerini haleldar etme hakkını mı
aldın? BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay. OKTAY VURAL (İzmir) - Onun
için mi oy verdiler sana? TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Süre bitiyor Sayın Başkanım… HAKKI SUHA OKAY (İzmir) –
Efendim… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, lütfen… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Efendim, Sayın Elitaş’ı ikaz ederseniz… Sayın Elitaş’ı ikaz ederseniz… OKTAY VURAL (İzmir) - Sana,
bu milletin tapulu arazisini yabancılara ver diye mi oy verdi? Onu söylesenize! BAŞKAN – Sayın Elitaş, sizi ikaz ediyorum. Lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 22
Temmuz… BAŞKAN - Buyurun, sorunuzu
sorun efendim. OKTAY VURAL (İzmir) - Çok
talihsiz bir… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Grup Başkan Vekili, müzakereleri ajite etmek niyeti taşımaktadır. TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sayın Başkanım, yedi buçuk dakika vardı. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan… MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Yani, bu Kanun’un bitmesini siz arzuluyorsunuz, siz getirdiniz. BAŞKAN – Efendim, tekrarlarsa
ben gereğini yaparım, siz merak etmeyin. Tekrarlamayacaktır efendim. Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
yapalım? 22 Temmuzu konuşmaya başlayalım. BAŞKAN – Tekrarlamayacak
efendim, tekrarlamayacak. Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gelin, 22 Temmuzun sonuçlarını tekrar tartışalım. BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkanım, soru-cevap bölümünde, Sayın Elitaş’ın
müdahalesiyle bir buçuk dakika zaman işlemiştir. BAŞKAN – Ekledik efendim,
ekledik. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Zannederim, bunu, milletvekillerinin hakkının bir gaspı olarak kullanmazsınız. Sayın Başkanım, Sayın Bakana
şu soruyu sormak istiyorum: Kendileri de biraz evvel konuşmalarını yaparken
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde otuz bir tane dava olduğunu söylediler. Keza,
grubumuz adına görüşlerini açıklayan sözcümüz de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde Türkiye adına yeterli savunma yapılmadığını ifade ettiler. Ben çok
somut bir örneği Sayın Bakana soracağım ve cevabını bekliyorum. Fener Rum Erkek
Lisesi davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görüşüldükten sonra,
Türkiye aleyhine karar verilmesinde, akabinde, niçin Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde Büyük Daireye müracaat etmemiştir? Niye Türkiye'nin hukuku
savunulmamıştır? Eğer Sayın Bakanın… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Galiba
bana ekleme yapacaksınız. BAŞKAN – Efendim, tamam
süreniz. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Nasıl? Sayın Elitaş kullandı benim süremi. BAŞKAN - Efendim, on dakika
süremiz var, burada on kişiden fazla talep var efendim, talep var. Teşekkür ederim. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, müdahale netice itibarıyla… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan… BAŞKAN - Sayın Özdemir,
buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, süreyi kullanamadı efendim. OKTAY VURAL (İzmir) –
Kullanamadı efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Efendim, olur mu böyle bir uygulama? BAŞKAN - Verdik efendim,
samimi olarak söylüyorum, verdim size bir dakika süre. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan… OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, devredebilir miyiz Sayın Okay’a? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Elitaş, bana söz hakkını verdikten sonra
müdahale etti ve benim sorumun zamanının yarısını aldı. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, süremiz de geçiyor. BAŞKAN – Sayın Özdemir… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Özdemir, Sayın Okay’a devrediyor hakkını. BAŞKAN - Öyle mi? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Evet. BAŞKAN – Peki. Sayın Okay,
buyurun. KADİR URAL (Mersin) – Vakit
geçiyor, saati bari durdurun Sayın Başkan. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Özellikle, Sayın Başkanım, bu soru-cevap faslında rica edeceğim. Özellikle
iktidar grubuna mensup milletvekillerinin müdahalesiyle… BAŞKAN – Çok sıra var
efendim, on beş kişi var sırada. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
…bizlerin hakkını ketmetmesinler, onun için de
haksızlık olmasın. BAŞKAN – O zaman 3 kişi
konuşsun, ondan sonrası konuşamasın. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Ve sorumu çok net olarak söylüyorum: Eğer Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde Türkiye’ye ilişkin savunmalar, Fener Rum Erkek Lisesinde
olduğu gibi, Büyük Daireye müracaat etmeme kararı olan bir siyasal iktidarın böylesi
bir savunma yöntemiyle Türkiye savunuluyorsa ve bunda kararlıysa Sayın Bakan,
bundan sonraki süreçte bu Türkiye’yi savunmasız bırakma iradelerini devam
ettirecekler mi, ettirmeyecekler mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Okay. Soru sorma süresi
tamamlanmıştır. Sayın Bakanım, cevap verecek
misiniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet efendim. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Değerli arkadaşlar, son
sorudan başlayayım. Tabii ki bu davaları, bilmeniz gerekir ki Dışişleri
Bakanlığı takip etmektedir, yani Dışişleri Bakanlığı bu davalarda savunmayı
hazırlar. OKTAY
VURAL (İzmir) – Türkiye Cumhuriyeti adına. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Elbette ki savunma sürecinde Genel Müdürlükten
de gerekli doneleri toplar. Dolayısıyla, dediğiniz
gibi Yüksek Daireye başvuru yapılmış mı yapılmamış mı şu anda bir bilgi sahibi
değilim, ama bunu öğreneceğim. Ama hiç şüpheniz olmasın, bu tür davalar, sonuna
kadar bütün aşamalar gözetilmek suretiyle çok ciddi bir şekilde takip ediliyor
ve edilmeye devam edecek. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 150
metrekareye 901 bin euro teminat ödedik efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben, şimdi onun şeyleri üzerinde
durmayayım, niye olduğu gibi. Orada da bir bankanın sattığı hisse de bankaya
dönüyor, vesaire falan oluyor. Demin zamanım olmadı, izah edemedim. O davanın
bütününü alır okursanız çok fazla söylenecek bir şey olmadığını göreceksiniz. Diğer bir arkadaşım şunu
söylüyor: Yabancı vakıflar üniversite kuracak mı? Hayır. Bunu dün de ifade
ettim, zabıtlara geçmiştir. Yabancı vakıflar, kesinlikle Türkiye’de üniversite
açamazlar, üniversite kuramazlar. Üniversite kurulması, biliyorsunuz bizim
mevzuatımıza göre, kanunla, özel düzenlemeyle mümkündür, onun bulunması
gerekir, Anayasa’nın 130’uncu maddesinde bu konu açıklanmıştır. Yine şube
açmaları, Dışişleri Bakanlığının izni ve İçişleri Bakanlığının oluruyla mümkün
olabilmektedir. Cevap olarak bunları ifade etmek istiyorum. Şimdi, bir arkadaşım
tutanakları okudu. Tutanaklarda söylenen sözler elbette ki bana ait, doğrudur.
Burada aslında hiçbir çelişki yoktur. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Tamam işte onun cevabını verelim efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hiçbir çelişki yok arkadaşlar, bakın
bunlar çok teknik konular. Çok dikkatlice bütün mevzuatı birlikte irdeleyip
değerlendirmek gerekir. OKTAY VURAL (İzmir) –
İrdeleyin! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yabancı vakıflar ayrıdır -ben iki defa
konuşmamı bu konuya hasrettim- yabancıların kurduğu vakıflar ayrıdır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yabancı vakıflar ayrı, doğrudur. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O 5’inci maddede sözü edilen yabancıların,
Türkiye’de vakıf kurmalarına ilişkin düzenlemedir. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Daha
kötü ya Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yabancıların vakıflarıyla ilgili bu
Kanun’da bir düzenleme yok, ama yabancıların Türkiye’de vakıf kurmaları için
düzenleme var ve yabancılar Türkiye’de vakıf kurdukları zaman, o vakıf yabancı
vakıf değil, Türk vakfı oluyor. Bizim mevzuatımıza göre kuruluyor. TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Tamamı yabancı olsa da Türk vakfı… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O vakfın tesciline karar verecek olan
Türk mahkemesidir, Türk yargısıdır. Bu ayrımı iyi bilmek gerekir. Bu bakımdan,
mütekabiliyet kavramları itibarıyla da herhangi bir çelişkili durum söz konusu
değil. Çünkü mütekabiliyet, ülkeler arası, farklı ülkelere mensup vatandaşların
hukukuyla alakalı bir konudur. Oysa, Lozan
Anlaşması’nda böyle bir durum söz konusu değil. Ama,
bizim kanunumuzda, yabancıların Türkiye'de vakıf kurmaları söz konusu
olduğunda, hem Yasa’nın 2’nci maddesinde hem 5’inci maddesinde hukuki ve fiilî
mütekabiliyet esasını arayacağız. Bugüne kadar aranmıyordu, bundan sonra
arayacağız. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın
Bakanım, yabancıların Türkiye'de kurduğu vakıflar üniversite de kurabilecekler
mi? DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – “Türk
vakfı” diyorsunuz ya, yabancıların Türkiye'de kurduğu vakıf… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır… Yani arkadaşlar, bakın, Türkiye'de
şu anda herhangi bir vakıf, yeni vakıf olsun eski vakıf olsun herhangi bir
vakıf “Ben üniversite kuruyorum.”
diyerek üniversite kurabilir mi? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır, kanunla kurdu… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Ona tabi, Anayasa’nın 136’ncı maddesine
tabi. OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl
reddedeceksiniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Başvuracak, yüce Meclis değerlendirirse,
uygun görürse yasayı çıkaracak, izin verecektir. Teşekkür ediyorum. Diğer
sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim. Bir de “Sponsor kim?” diye
bir soru yöneltilmişti, yurt dışındaki eserlerle alakalı. Bu da Vakıflar
Bankasıdır. Bilgilerinize arz ediyor,
saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım… TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Süremiz var daha, ben sorumu sorabilir miyim? BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Geçen tutanaklarda İzmir
Milletvekilimiz Sayın Şenol Bal’ın, Patrikhanenin ekümenikliğiyle
ilgili sorduğu bir soruya Sayın Bakan “Patrikhaneyle ilgili Lozan’da bir
düzenleme yoktur.” ifadesini kullanmıştı. Oysa,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi Patrikhanenin ekümenik
olamayacağını ve bunun da Lozan’da sözlü müzakereler sırasında, sözlü senet
olarak ifade edileceğini belirtmişti. Yargıtay Dairesi Lozan Konferansı’nın
müzakere kayıtlarını… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilinin konuştuğu konu kürsüde anlatılacak
bir şey. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, düzeltilmesi gereken bir husustur. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Şandır’ın biraz önce ifade ettiği konuyu burada
açıklıyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Lozan Anlaşması… BAŞKAN – Efendim, bu
açıklamayı niçin yapıyorsunuz? Niçin
yapıyorsunuz? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım… Sayın Başkanım, Lozan Anlaşması… BAŞKAN – Bu şekilde bir
açıklama olmaz Sayın Vural. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır’ın biraz önce söylediği konu, aynı
şekilde ajite ediliyor burada. OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, müsaade eder misiniz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
“Lozan’la ilgisi yok” denilirken yanlış bilgi veriliyor, Sayın Vural bunu
düzeltiyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bakın bu müzakereler önemli. Bir Hükûmet,
Türkiye Cumhuriyeti… BAŞKAN – Sayın Vural, İç
Tüzük’ü çok zorluyorsunuz, yani lütfen! Lütfen… Bakın İç Tüzük’ü çok
zorluyorsunuz. Ben de mecburen İç Tüzük’ü uygulayacağım şimdi, olmaz böyle şey.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim. Sayın Başkan, müsaadenizi
rica edeyim, bir derdimizi anlatayım. BAŞKAN – Ama derdinizi, zaten
konuşmacılarınız anlatıyor. Verirsiniz bir arkadaşın eline, çıkar konuşur bunu
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, muradım o değil… Bir dakika müsaade edin… Müsaade edin… (AK Parti
sıralarından gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, böyle olursa biz bu görüşmeyi yapamayız ki. BAŞKAN – Yani beni zor
durumda bıraktınız. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim
bakın, ben, Sayın Bakandan, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre, o tutanakta
geçen “Patrikhane ile ilgili Lozan’da herhangi bir düzenleme yok.” ifadesini
düzeltmesini istiyorum. Yargıtay Dördüncü… BAŞKAN – Yeri gelince sorarız
efendim. Başka maddeler gelecek efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Sormak
değil efendim… Efendim, Lozan’da vardır… BAŞKAN – Varsa var… OKTAY VURAL (İzmir) –…ve
bunun siyasi işlerle uğraşamayacağı konusunda sözlü senet verilmiştir. BAŞKAN – Oldu. Tamam efendim, tamam. OKTAY VURAL (İzmir) -
Yargıtay 4. Ceza Dairesi de bu konuda karar vermiştir. Düzeltiniz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, 26’ncı madde üzerindeki
görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bilindiği
gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 09.11.2006 gününde kabul
edilen 5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş
Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 26 ncı maddesiyle ilgili
olarak, Yasayla, tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın,
vakfedenin çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması
ya da çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin,
amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin
verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın
özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını ifade
etmiş; vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna
bağlamayan 26 ncı maddeyi, hukukun genel ilkeleriyle,
Anayasanın 2 nci maddesinde yer verilen hukuk devleti
niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme
özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü ve 35 inci maddelerindeki
kurullarla bağdaşmadığını belirtmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, ayrıca,
Yasayla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, azınlık
vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir
tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve
etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini
artırmalarına olanak sağlayacağı; bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat
vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç
elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak
vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal
varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan
Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu
anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları
yasaklayan 10 uncu maddesiyle
ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmanın
olanaklı olmadığını ifade etmiş, bu bağlamda 26 ncı
maddenin Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü
ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Adalet Komisyonunda 26. madde
üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; aslolan vakfa
tahsis edilen varlıkla yetinmektir. Ne var ki, varlığın şirket ve diğer
ekonomik işletmeler kurma yoluyla büyütülmesinin hukuken yasaklanması, vakıf
iradesine ve hedeflenen amacın gerçekleşmesine bir engel oluşturur… OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, hızlı okumak… Anlaşılmıyor. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Efendim, hiç anlamıyoruz, hızlı okunuyor. Yavaş okusun biraz. BAŞKAN – Biraz yavaş okuyun. Buyurun. …Vakıf şirket ve işletmeleri,
vakıfta hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi araçlarıdır. Bu tür bir yapısal
dönüşümün, vakfın özü ile bağdaşmadığı söylenemez. Şu kadar ki, vakfı, şirket
ve işletmelerin yani ticaretin aracı haline getiren hiçbir yapılanma vakıf
hukuki rejiminde korunamaz, korunmamalıdır. (Benzeri yaklaşım için bkz.
Anayasa, md, 130/II) Öte yandan yeni vakıfların izin almaksızın şirket veya
iktisadi işletme kurabilme ve girişim özgürlüğünden yararlanma hakkına sahip
olmaları karşısında; bu Kanunun düzenleme kapsamındaki vakıflara aynı imkanı tanımamak; hukuk devleti ve eşitlik ilkesi ile
bağdaşmamaktadır. Belirtilen nedenlerle Komisyon geri gönderme gerekçesine
katılmamış ve madde oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir Milliyetçi Hareket
Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet
şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir. Bugün TBMM Genel kurulunda
yaptığımız müzakereler yeterli değildir. Anayasa’nın Başlangıç bölümünün
beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarının, Türk
varlığının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin karşısında korunma
göremeyeceği belirtilerek, Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzeni içinde milli
menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir. Eskiden
kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın,
ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar
tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf
türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını
sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş
ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle,
Anayasa’nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca milli
menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince
giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir. Bu bakımdan Meclis
İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 26. maddenin görüşmelerine devam edilmesini
arz ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Önergenin tamamını okumuyor. Yazılanları… “Ankara” diye yazmıyor, “Ankara
Milletvekili” yazıyor. Kendi kendine önergede düzeltme yapamaz ki. Yani, ne
yazılıyorsa onu okuması gerekiyor. BAŞKAN – 72’nci maddeye göre
verilmiş… III.- YOKLAMA (MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı) OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Arayacağım. 72’nci maddeye göre verilmiş
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istedik efendim. BAŞKAN – Yoklama isteyen
arkadaşları tespit edeceğim. Sayın Şandır, Sayın Vural,
Sayın Bal, Sayın Akcan, Sayın Özdemir, Sayın Çirkin... MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, ayakta 26 kişi var efendim, onların hepsini tespit ediniz. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, 20’ye kadar sayarız, sonra otururuz. BAŞKAN – Sayın Durmuş, Sayın
Asil, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Bukan, Sayın Enöz, Sayın Doğru, Sayın Atılgan, Sayın Yunusoğlu,
Sayın Bal, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Torlak, Sayın Günal.
Elektronik cihazla yoklama
yapacağım. Üç dakikalık süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter
sayımız vardır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Madde üzerinde beş önerge
vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 26. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra
numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi
cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca
düzenlenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra
sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Vakıflar; amacını
gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel
Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş
şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadi
işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis
edilemez. Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu yahut
paylarının yarıdan fazlasına bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal
edinmeleri hakkında aynı vakıfların mal edinmelerini düzenleyen hükümler
uygulanır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Madde 26’da “Genel Müdürlüğe
bilgi vermek şartıyla” cümlesinin “Genel Müdürlükten izin almak şartıyla”
şeklinde düzenlenmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir.
Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi
hâlinde, kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 98 sıra sayılı Kanun
Tasarının 26’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun
“İktisadi İşletme Ve Şirket Kurulması” başlıklı 26 ncı
maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Önerge sahipleri? ATİLLA KART (Konya) – Söz
istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; önergemizin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, temel
kavramlar konusunda, ısrarla, yanlış sunulmaya devam edilen, içeriği gözden
kaçırılan bir teklifi görüşmeye devam ediyoruz. Ben, bu aşamada, toplumun iki
kesimini, bunların görüşlerini, konuyla ilgili görüşlerini sizlerle paylaşmak
istiyorum. Nasıl oluyor da, toplumun bu
kadar farklı iki kesimi böylesine bir konuda birleşiyor? Aslında, bu öneriler,
bu görüşler, bu eleştiriler toplumun onlarca kesiminden geliyor, bunları
biliyoruz. Ben, sadece iki bölümünü anlatmak istiyorum. Bakın… Sayın
Başkan, çok uğultu var, lütfen uyarır mısınız. BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen, Hatibi dinler misiniz. Çok
uğultu var. OKTAY VURAL (İzmir) –
Arkadaşlar ayakta Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. ATİLLA KART (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, Devlet Denetim Elemanları Derneğinin bir raporu var. Ne
diyor denetim elemanları? Bakın, şunu söylüyorlar: “Azınlık vakıflarının
denetiminden doğan sorunlarda bile uluslararası baskıları göğüslemekte zorlanan
ülkemiz, yabancı vakıfların denetiminden doğacak sorunlar karşısında yeterli
direnci gösteremeyecektir. Vakıflar Yasası ile getirilmek istenilen
değişiklikle yabancı ülkelerde kurulan vakıfların Türkiye'de şube açmaları…”
vesaire, bunlar ifade edildikten sonra yerel savunma mekanizmalarının millî
vasıflı, gönüllü toplum teşekküllerinin dirençlerinin kurulmasının amaçlandığı
ifade ediliyor. Yine, sonuç olarak şu ifade
ediliyor: “Globalizm adı altında sürdürülen çağımızın
sömürgecilik anlayışı millî direnç güçlerini birer birer
elimine ederken…” Bunlarla bağlantılı olarak
MÜSİAD Konya Şubesinin konuyla ilgili değerlendirmesini sizlerin takdirlerinize
özellikle sunmak gereğini duyuyorum. Ne diyor MÜSİAD Konya Şubesi: “Avrupa
Birliği ülkemizdeki mülklerle çok fazla ilgilenmektedir. Başbakan Yardımcısı
Sayın Mehmet Ali Şahin’in şu ifadeleri bize göre manidardır: Avrupa Birliğinin
vakıflar ile ilgili görüşlerini isabetli bulmuyoruz. Din özgürlüğünden Avrupa
Birliğinin sadece gayrimenkul mal varlığını anlaması bizi rahatsız ediyor.” Sayın Mehmet Ali
Şahin diyor bunu değerli arkadaşlarım. O zaman, Sayın Başbakan Yardımcısının bu
söylentilere karşı, bu değerlendirmelere karşı bugünkü duruşu nedir, bunu
sormamız gerekmiyor mu? Bunu sizin sormanız gerekmiyor mu? Bu değerlendirmeyi
yapmanız gerekmiyor mu sayın milletvekilleri? İşte buyurun, Hükûmetin
Bakanı söylüyor bunu. Bütün mesele nedir? Bunların gereği neden yapılmıyor? Bakın, değerli arkadaşlarım,
şimdiye kadar anlattıklarımız, endişelerimiz soyut ve faraziyelere dayanmıyor,
somut olaylara dayanıyor, somut gelişmelere dayanıyor. Sayın milletvekilleri, 4
kişinin önderliğinde yapılan bir çalışmadan söz edeceğim… Sayın
Başkan, bir grup ısrarla konuşuyor, lütfen uyarır mısınız. TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Kaç grup!.. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanın kendisi de konuşuyor Sayın Hatip. ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, uyaracak mısınız konuşanları! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen! Bakın, ikinci uyarım oldu size. Lütfen! Hatibi
dinleyin lütfen efendim. Buyurun
Sayın Kart, devam eder misiniz. ATİLLA KART (Devamla) –
Konuşmalar aynen devam ediyor Sayın Başkan. Bu artık… (AK Parti sıralarından
gürültüler) MURAT YILDIRIM (Çorum) –
Hayret bir şey ya! ATİLLA KART (Devamla) –
Şimdi, bakın, 4 kişinin önderliğinde yapılan bir çalışmadan söz edeceğim, bunu
lütfen değerlendirin. Kim bu dört kişi? Milletvekilleri düzeyinde yapılan bir
çalışmadan söz ediyorum. Nerede yapılıyor? Bulgaristan’da yapılıyor, Beyrut’ta
yapılıyor, Romanya’da yapılıyor. Bunların isimlerini de verebiliriz. Türkiye
doğumlu Ermenilere ve mirasçılarına ulaşarak onların tapularını, Osmanlı tapu
ve makbuzlarını alıyorlar, Budapeşte’de Osmanlı Türkoloji Enstitüsünde
tercümesini yaptırıyorlar, kilise vakıflarına noter yoluyla bağış yapılmasını
sağlıyorlar. Nerede bunlar biliyor musunuz? Bu gayrimenkuller nerede değerli
arkadaşlarım? Trakya’da Kırklareli ve Tekirdağ’da; İç Anadolu’da Kayseri,
Sivas, Konya ve Niğde’de; Doğu Anadolu’da Erzurum, Sivas, Kars, Van,
Diyarbakır, Elâzığ’da; Marmara Bölgesi’nde Bursa, Yalova, Gemlik, yani mahallî
ifadesiyle Beyni bölgesinde. Toplam sayı nedir biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart. ATİLLA KART (Devamla) –
Toplam gayrimenkul sayısı 1.500. Değerli milletvekilleri,
bakıyorsunuz, Bursa Gemlik’te Hacı Panik’in çiftliğinin bu yolla alınmak üzere
olduğunu görüyorsunuz. İçinde gölün bulunduğu Karacabey Harası civarındaki dört
yüz elli tapudan söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Sayın Bakana ifade ediyorum:
Bakın, soyut olaylardan söz etmiyorum, faraziyelerden söz etmiyorum, yer ve
tapu kayıtlarından söz ediyorum. O zaman, biraz evvel anlattığımız bu temel
endişemizin ne kadar yerinde olduğu ortaya çıkıyor. Ne diyoruz? Sayın Komisyon
Başkanıyla biraz evvel onu konuştuk. Bakın, ticarileşen vakıflardan söz
ediyoruz, şirketleşen bir vakıf yapısından söz ediyoruz. Bu tasarıyla bunun
altyapısını kuruyoruz değerli arkadaşlarım. Vakfın amacını yok eden, vakfın
içeriğini yok eden, vakfın… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Ruhunu yok eden. ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, bir dakika istirham ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kart. ATİLLA KART (Devamla) –
Konuşmaları gördünüz. Bir dakika istirham ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, bir sürü sataşma oldu. BAŞKAN – Efendim, bütün
konuşmalarda uğultu oluyor zaten. O zaman herkese vermem lazım. Bütün
konuşmalarda oluyor, yani bu bahane olamaz ki, bu şey olamaz ki. ATİLLA KART (Devamla) – Bir
dakika istirham ediyorum. BAŞKAN – Efendim, size
verince diğer arkadaşlar da aynı şeyi talep edecekler, olmuyor yani. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İstemeyiz efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Nevzat Bey de istemeyecek. BAŞKAN - Müsaade ederseniz,
başka zaman konuşturayım sizi. ATİLLA KART (Devamla) – Bir
dakika efendim… BAŞKAN – Müsaade edin
efendim. (CHP ve MHP sıralarından “Bir dakika verin” sesleri) Hayır efendim,
sürede şeyim yok efendim. ATİLLA KART (Devamla) –
Cümlemi tamamlayayım, çünkü müdahale oldu. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) ATİLLA KART (Devamla) – Sayın
Başkan, cümlemi tamamlayayım, istirham ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, gündem dışı konuşmada lütfetmiştiniz. TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sayın Başkan, iki kere de uyarı yaptınız. BAŞKAN – Bu son olsun. Ama
bakın, bundan sonra hiçbir arkadaş, lütfen, benden süre istemesin. Bunu açık
konuşuyorum yani. Vermem size yani. Buyurun Sayın Kart. ATİLLA KART (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bakın değerli arkadaşlarım,
vakıfların amacından uzaklaşmasını, “vakıf” kavramının içeriğinin
boşaltılmasını, vakfın şirketleşmesinin yolunu açan bir yasal düzenlemeden söz
ediyoruz; bununla bağlantılı olarak yapılan organizasyonlardan söz ediyoruz;
dört ülkede milletvekili düzeyinde ve papazlar düzeyinde, hangi kilisenin
papazları olduğuna dair bilgi ve bulgulardan söz ediyoruz. O zaman, oturup, bu
tasarıyı, bu teklifi yeni baştan değerlendirmeniz gerekiyor. Bu noktada sizleri kendi
başınıza tarihî sorumluluğunuzla baş başa bırakmayacak kadar önemli ve kritik
bir olaydan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bu noktada sizi baş başa bırakmıyoruz,
bu yanlışın, bu yanlışların takipçisi olacağımızı, bunu her zeminde -yasal ve
yasama zemininde- takip edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kart. Diğer önerge üzerinde Sayın Öztürk, buyurun efendim. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Şimdi, bir vakfı niye
kuruyoruz? Vakıf senedinde öngörülen hayır amacına ulaşmak için. Değerli arkadaşlar, vakıf
müessesesi, devletin sosyal devlet olarak yerine getirmesi gereken sosyal
yardım hizmetlerini gerçekleştirmek üzere tümüyle devletin yerine ikame
edilecek bir müessese değildir. Bu nedenle, ileriye yönelik vakfedilen kaynağın
ötesinde, vakıfların ekonomik güç elde etmeleri sonucunu doğuracak düzenlemeler
yapılmasını doğru bulmuyoruz. Yurt içinden ve dışından sınırsız bağış kabul
etmeleri ve bağışta bulunmaları ve iktisadi işletme ve şirket kurmaları,
şirketlere ortak olmaları, vakıfların amacının ötesine geçen faaliyetlerdir. Hayır yapmak
isteyen hayır, ticaret yapmak isteyen lütfen ticaret yapsın. Bu tasarıyla Hükûmet, yabancı vakıfları da kullanarak gerçekte kendi
düşüncesine yakın vakıfları daha da güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu yolla,
Siyasi Partiler Yasası’nda yer alan partilere bağış yapılması konusunda
getirilen sınırlamalar dolaylı bir şekilde aşılmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde
kontrolsüz ekonomik güç hâline dönüşecek vakıflar, seçimlerde siyasi partilerin
seçmenlere yapmalarının yasak olduğu birtakım yardımların yapılmasına
aracılıkta kullanılabileceklerdir. Bu da siyasetin yozlaşmasına yol açacaktır. Değerli arkadaşlar,
milletimizin iş ve aş istediği, ekonomik sıkıntıların kapımıza dayandığı bir
dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Lozan Antlaşması’ndan doğan
haklarımızın delinmesine yol açacak bir yasayı görüşmekle meşgul ediliyor
olması son derece kaygı vericidir. Değerli arkadaşlar, lütfen
hafızalarınızı ve yaşadığımız ortamı bir kez daha değerlendirin. Finansal kesim ve bu arada bankaların yüzde 50’ye yakınının
yabancıların eline geçtiği bir ortamda, toptan ve perakende ticaretin çoğunun
yabancıların eline geçtiği bir ortamda -bugün izlediniz, Migros’un
da yüzde 50,8’lik hissesinin yabancılara devredilme kararını dinlediniz- toprak
satışlarının sınırsız bir şekilde açıldığı bir ortamda, borsanın yüzde 70’inin
yabancıların eline geçtiği bir ortamda biz burada bir de vakıflar konusunda
ekmek kadayıfının üstüne kaymak koymakla meşgulüz. Değerli arkadaşlar, bu
söylediklerim ülkemizin ekonomik bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu
söylediklerim, ekonomik bağımsızlığımızı tehdit etmesi dolayısıyla, ekonominin
yönlendirdiği Türkiye Cumhuriyeti siyasetini de, siyasetin bağımsızlığını da
tehdit etmek üzeredir. Hepimizin aklımızı başımıza
toplamamız dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve
MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın milletvekilleri, Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı… OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – …iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı yok efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Var, var. OKTAY VURAL (İzmir) –
Bekleyelim efendim, bekleyelim! BAŞKAN – Divan Kâtibi
arkadaşlar anlaşamıyorlar efendim, ne yapayım? OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, salonda yok, ama eğer… BAŞKAN – Divan Kâtibi
arkadaşlar… OKTAY VURAL (İzmir) – Süre
verin o zaman. BAŞKAN – Ne süresi verelim? OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
bekleyerek… BAŞKAN – Ben istesem şimdi
yoklamayı beş dakikada yaparım o zaman… Üç dakika veriyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın
efendim! BAŞKAN – Yani, böyle bir
niyetim olsa ben beş dakikaya çıkarırım, beş dakikada toparlarım hepsini. OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın! KADİR URAL (Mersin) – Tamam,
beş dakika verin, toparlayalım. BAŞKAN – Böyle bir şey olur
mu yani? Benden bunu mu şüpheleniyorsunuz? Ayıp ediyorsunuz yani! OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın
efendim! BAŞKAN – Sayın Vural, çok
ayıp ediyorsun! İkaz ediyorum, bunu bir daha yapmayın, lütfen! KADİR URAL (Mersin) – Sayın
Başkan, beş dakika bekleyelim, toplansınlar arkadaşlar! BAŞKAN – Var mı yok mu,
ikiniz anlaştınız mı efendim? OKTAY VURAL (İzmir) – Yok
efendim, yok, inanın ki yok! BAŞKAN – Anlaşmıyorlar
efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Kâtip Üye, lütfen adil olun; şurada 200 kişiden fazla milletvekili var. TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sayın Başkan, dışarıdan gelen o arkadaşlar neye oy verdiklerini biliyorlar mı? BAŞKAN – Otomatik cihazla
oylama yapacağım. Vereyim mi beş dakika şimdi?
Yani, aynı süreyi tamamlayayım mı, bunu mu istiyorsunuz yani? Allah Allah ya! Bu kadar da olmaz ki ya! Üç dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeler reddedilmiştir. Karar yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Madde 26’da “Genel Müdürlüğe
bilgi vermek şartıyla” cümlesinin “Genel Müdürlükten izin almak şartıyla”
şeklinde düzenlenmesini arz ederiz. Cemaleddin Uslu
(Edirne) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Faruk Bal konuşacak. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz Vakıflar
Kanunu’nun 26’ncı maddesinde değişiklik yapılmasını öneren önergemiz hakkında
Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlarım, bu
madde, vakıflara, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin
etmek amacıyla iktisadi işletmelere ve şirketlere ortak olabilme, bunları
kurabilme ve şirketlere ortak olabilme hakkını ve yetkisini vermektedir. Burada
bizim itiraz ettiğimiz… Sayın Başkan, siz de beni
dinlemiyorsunuz, sol taraftaki grup da dinlemiyor. BAŞKAN – Sizin Grup Başkan
Vekilinizle konuşuyorum. FARUK BAL (Devamla) –
Sanıyorum orada güçlü bir tartışma var. Lütfen müdahil olur musunuz ve süreme
ilave eder misiniz Sayın Başkanım? BAŞKAN – Sayın arkadaşlarım,
böyle yapıyorsunuz, işte, bir dakika fazla vermek mecburiyetinde kalıyorum.
Lütfen dinleyelim. Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım
“Vakıflara” diye başlayan bu cümle, tereddütsüz, yabancı vakıflar ile
yabancılar tarafından kurulmuş vakıfları ve cemaat vakıflarını da
kapsamaktadır. Bizim itirazımız da burada düğümlenmektedir. Değerli arkadaşlarım,
vakıflar kâr amacı gütmeden, belirli bir hayrî işi
gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş mal topluluklarıdır. Tanımı budur. Şimdi,
bunlara, kâr amacı gütme insiyakı içinde olan ticaret şirketleri kurma, ticari
işletmelere ortak olma ve iktisadi işletmelere katılma şeklinde
tanımlayacağımız tabirlerle bu madde içerisine koyarsak, doğal olarak tacir,
ticaret hukuku gibi kavramları da vakıf hukukunun içerisine getirmiş oluruz.
Dolayısıyla, burada vakıfların belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş
olan veya vakfedilmiş olan mal varlığı.” şeklindeki tanımın dışına çıkmış
oluruz. Bu dışına çıkma işi aslında bir kapitülasyon. Kümülatif
olarak değerlendirdiğimizde kapitülasyon anlayışıyla önümüze getirilen Kanun
ile ilgili olmak üzere iki tane temel sorunu karşımıza çıkarmaktadır. Bunlardan
bir tanesi, beyaz devrimler gerçekleştirmiş olan, dünyadaki siyasi amaçlarla
kurulmuş olan vakıfların önünü Türkiye’ye açmış oluyoruz. Bu vakıfların kimler,
neler olduğunu değerli arkadaşlarımız izah ettiler. Ukrayna’da, Kırgızistan’da,
Gürcistan’da gerçekleşen devrimlerin arkasında hangi vakıfların olduğunu bütün
dünya bilmektedir. Türkiye’de de gerçekleştirilecek küresel psikolojik bir
harekâtın temeli bu Kanun ile bu maddeyle atılmaktadır. Birinci olarak
itirazımız budur, dolayısıyla bu itirazı haklı gösterebilecek dünyada
gelişmeler olmuştur, Türkiye’de de olmuştur. Bundan sonra ortaya çıkacak
negatif gelişmelere bu madde hukuki dayanak teşkil etmektedir. Bu hukuki
dayanak gazi Meclisin iradesine tabi kılınmamalıdır. Gazi Meclis doğabilecek
sorunları önceden sezebilecek millî bir güce sahiptir, millî bir ferasete
sahiptir. Bu ferasetin burada gösterileceğini umut etmek istiyorum. Ancak, şu
güne kadar, şu saate kadar bu umudumuzu haklı kılabilecek bir gelişmeyi de
maalesef göremiyoruz. Millî iradenin tecelligâhı,
demokrasinin özü olarak tanımladığımız buradaki milletin iradesi parmak
demokrasisine kurban edilmemelidir. Değerli arkadaşlarım, bakın,
benim itiraz ettiğim, cemaat vakıflarıyla ilgili olmak üzere, madem ki bunu Avrupa Birliği yasası diye getirdiniz, madem
ki üç, dört, beş, altı, yedinci uyum paketlerinde Meclisin iradesini yazboz
tahtasına göre değiştirdiniz, tebeşirle yazılmış, kara tahtaya yazılmış gibi
Meclisin çıkardığı kanunları beğenmediniz ve dokuzuncu uyum paketi olarak
buraya getirdiniz, o zaman Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’ın bu konuda
Batı Trakya Türklerinin vakıfları ve evladı fatihanın
vakıfları için düzenlediği bir kanun var. Bu Kanun’un 2’nci maddesi de şöyle
tanımlıyor: “Kâr amacı gütmemek kaydıyla…” Bütün maddeyi orada toparlıyor,
bütün amacını orada toparlıyor. Biz de “Kâr amacı gütmemek kaydıyla.” ibaresini
buraya ilave etmemiz için… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. …vakıfların, yani cemaat
vakıflarının ve diğer küresel operasyonlarda psikolojik harekât yapabilecek
yabancı unsurlu vakıfların ticari şirketler, işletmeler ve bunlara ortaklıkla
ilgili faaliyet alanlarını sınırlandırmamız gerekmektedir. Bu sınırlandırmayı
yapmaz isek tek taraflı olarak Türkiye’nin millî çıkarları, millî menfaatleri
konusunda büyük bir zafiyet alanı yaratmış oluruz. Bu zafiyet alanı Türkiye
aleyhine gerçekleştirilecek olan psikolojik operasyonlarda hukuki bir malzeme
olarak kullanılacaktır. Tekrar aklıselime davet
ediyorum değerli milletvekillerini, tekrar ortak aklı yaratmaya davet ediyorum
değerli milletvekillerini. Hiç kimsenin vatanseverlik duygusunu ölçmeye bir
alet yoktur. Ancak, bu önümüzdeki yasa bir nirengi noktasını teşkil edecektir.
Bu nirengi noktasında ortak aklın hâkim kılınmasını sağlayabilmek için değerli
milletvekillerine bu bilgileri saygıyla arz ediyorum. Umarım ve temenni ederim
ki ortak akla katkımız olabilir. Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra
sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa Elitaş
(Kayseri) ve arkadaşları “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı
olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek
şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak
olabilirler. Şirketler dahil iktisadi işletmelerden
elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemez.
Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu yahut paylarının
yarıdan fazlasına bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal edinmeleri
hakkında aynı vakıfların mal edinmelerini düzenleyen hükümler uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz
o zaman efendim. Gerekçe:
Vakıfların kurdukları iktisadi işletme ve şirketlerden elde edilecek gelirlerin
amaca tahsis edilmesi ve Kanunun 12 nci maddesinin
son fıkrasında Tapu kanununa atıf yapılarak kurucuların çoğunluğu yabancı
uyruklu olan vakıfların mal edilmesine sınırlama getirildiğinden, burada da
aynı atıf yapılarak bu vakıfların kurduğu şirketlerin de mal edinmesine
sınırlama getirilmesini sağlamak amacıyla bu düzenleme yapılmıştır. BAŞKAN – Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükûmetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 26. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra
numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi
cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca
düzenlenir.” Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; anlaşılıyor ki aklıselimi parmak
demokrasisi katledecektir, böyle bir gelişme var. Tabii, bu gelişmeye karşı
biraz daha bizim ayrıntılı bilgi vermemiz gerekiyor. Değerli arkadaşlarım,
Yunanistan’da 7 Şubat 2008 tarihinde kabul edilen Batı Trakya’da bulunan evladı
fatihanın kurmuş olduğu vakıflarla ilgili maddeleri
ile bu kanunu ben size olabildiğince sınırlı zaman içerisinde karşılaştırarak,
daha fazla bilgi sunma imkânını değerlendirmeye çalışıyorum. Değerli arkadaşlarım, oradaki
kanunda, çıkarılan yasanın Lozan Antlaşması’yla sınırlı olduğu kanunun
başlığında ve 1’inci maddede açık ve net bir şekilde belirlidir ve sanki tapu
kaydı devredermiş gibi, özellikle Lozan’la sınırlı olduğu ifade edilmiştir.
Bizdeki ise Avrupa Birliği çerçevesi içerisinde bir düzenleme gibi takdim
edilmiş, ancak sonra bu ölçü değiştirilmiş. Çünkü, bu
kanun ortaya çıkınca -Yunanistan’daki kanun- yalan açıklanmıştır. Beş defa yüce
Meclisin iradesi yalan üzerine tesis edildiği ortaya çıkmıştır. Bu defa
ecdadımızın büyüklüğüne yönelik bir hamaset edebiyatıyla “Biz büyük bir
milletiz, herkes bizim arkamızdan gelir” gibi bir lafın arkasına düşürülmek
istenmiştir. Bu da bir lafügüzaftır. Bu da yetmemiş, arkasından
“küreselleşiyoruz” şeklinde bir düşünceye dönüşülmüştür, dönüştürülmüştür.
Küreselleşmenin pazarı oluyoruz. Küresel psikolojik harekâtın merkezi hâline
getiriliyoruz bu Kanun’la ve özellikle bu maddeyle. Değerli arkadaşlarım, 2’nci
maddede biraz önceki konuşmamda Yunanistan’daki kanunda “kâr amacı güdemez.”
demiştik. Biz, bütün şirket türlerinde herhangi bir sınırlama yapmadan, cemaat
vakıfları dâhil olmak üzere, Lozan’a tabi vakıflar dâhil olmak üzere, herkesin
at oynatabileceği bir alan yaratıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
bunların denetimini de yapmıyoruz. Bakınız, Yunanistan’daki kabul edilen
kanunda atanan müftü, seçilen müftü değil, atanan müftü vakfın tüm yönetimini
ve tüm mal varlığını her konuda denetlemeye ve yönetmeye yetkili kılınmıştır.
Maddesini söylüyorum: 3’üncü maddenin beşinci fıkrası. Yunanistan Parlamentosunda
7 Şubat tarihinde kabul edilen kanunda. Değerli arkadaşlarım, bu da
yetmiyor. Oradaki vakıfların faaliyeti, yaşaması, seçimleri, imam, atanmış
müftü, bölge sekreteri ve bunların da üzerinde beş tane bakanın iradesine tabi.
Bunların faaliyetleriyle ilgili düzenleme yapılmak üzere seçim tarihlerini
bunlar belirleyecek, seçim tarihleri belirlendikten sonra seçmen listesini
Yunan makamları belirleyecek, seçmenler oy kullanmak için ancak imamın görüşünü
almak kaydıyla oy kullanabilecekler. Müftü bu seçim sonucunu, bakacak,
beğenecek mi, beğenmeyecek mi, belli değil; atanmış müftü. Bölge sekreteri de
bu seçim hakkında bir görüş bildirecek, ancak bütün bu uyarlamaları, bütün bu
işleri -tabire dikkat edin- ayarlamak beş tane bakanın yetkisindedir. Bu beş tane bakanın yetkisiyle ilgili madde
de, değerli arkadaşlarım, Yunan Meclisinde kabul edilen 11’nci maddededir. Şimdi bütün bunları görerek
ve toparladığımız zaman Yunanistan şunu diyor: “Lozan’da tanınmış olan bizim
evladı fatihanımızın oradaki ecdat yadigârı,
arkasında çil çil kubbeler serpen ordunun orada
bıraktığı cemaatin vakıflarının hayatiyetini ben istediğim kadar
sürdürebilirsin.” diyor. Tersini okuduğumuz zaman “İstersem boğarım.” diyor.
Eğer bu anlayış orada hâkimse, biz burada bütün bir geçmişimizi, devletimizin
kuruluş belgesi olan Lozan’ı deler ve arkasından da sınırsız ve süresiz bir hak
ve yetki tanıyacak bir yasayı geçirirsek, hepimizin bunda vebali olacaktır. Burada İsa Gök Bey’i de
suçluyorum açıkça. Geliyor elindeki belgeyi gösteriyor. Oku kardeşim! Oku ne
yazdığını! Okumadığın zaman belge göstermekle kimse ne olduğunu anlamıyor ki. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimiz zaman kimsenin
vatanseverlik konusunda bir ölçüsü olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak, bugün
bir ortak iradeyi, ortak değerlerimizden yararlanarak sağlayabiliriz. Ortak
değerimiz -kim ne derse desin- Lozan hükmüdür. Lozan hükmü dışındaki getirilen
uygulamaları reddedersek, o takdirde en hayırlı işimizi yapmış oluruz. O
takdirde, evladı fatihanın bedduasına değil, duasına
mazhar olmuş oluruz. Hepimiz, hem milletin vicdanında bir muhakemeye tabi
tutulacağız hem de kendi vicdanımızda mahkemei kübramızda bir muhakemeye tabi tutulacağız. O muhakemelerin
neticesinin salim olması dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bal. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan sataşma var! Faruk Bey, İsa Bey’e sataştı. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, Hatip, Grubumuza mensup bir milletvekilini… (CHP sıralarından
gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır efendim, sataşma yok! BAŞKAN – Anlayamadım efendim…
(CHP sıralarından gürültüler) Bir dakika, susar mısınız, Sayın Grup Başkan
Vekiliniz konuşuyor efendim, bir dakika… Konu neydi efendim? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Efendim, “İsa Gök’ü suçluyorum.” dedi. İSA GÖK
(Mersin) – Efendim, sataşmayı cevaplandırabilir miyim. Şahsıma
sataşma yapıldı, İç Tüzük gereği cevap hakkımı kullanmak istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsa
Bey, okusaydın kardeşim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İç
Tüzük 69 uyarınca söz talebinde bulunuyoruz efendim. BAŞKAN – Efendim, sataşmanın
bir usulü var, size sataşıp ne dedi? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
“İsa Gök’ü açıkça suçluyorum.” dedi. İSA GÖK (Mersin) – Efendim,
doğrudan beni suçladı. BAŞKAN – Ne dedi peki?
(Gürültüler) Hayır, anlayayım da, ona göre bakayım, haklıysanız vereceğim
tabii. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen
de evrakın içindekileri niye okumuyorsun? BAŞKAN – Yani, herkes kalkar
da “Bana sataştı.” derse ben herkese söz mü vereceğim yani? Ne dedi size? İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, adım zikredilerek, kapalı oturumda beyan ettiğim kimi şeyler de
kastedilerek, adıma karşı sataşmada bulunulmuştur. BAŞKAN – Adınız geçti mi
burada? (Gürültüler) Adınız geçti mi? İSA GÖK (Mersin) – Tabii ki,
geçti. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Tutanaklara bakın Sayın Başkan. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Evet, “İsa Gök’ü suçluyorum.” dedi. (Gürültüler) Elitaş
mı yönetiyor toplantıyı? BAŞKAN – Buyurun konuşun,
buyurun konuşun. İki dakika süre veriyorum.
Yani, bu, hakkın suistimalidir. Buyurun konuşun. (Gürültüler) İsa Bey, buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi hakkı suistimal
ediyor. BAŞKAN – Sayın Grup Başkan
Vekilim, ben de biliyorum, hakkın suistimali olduğunu
ben de biliyorum. Müsaade edin. Faruk Bey mahsus öyle söylüyor, kendisi de
çıkıp konuşacak orada. (Gülüşmeler) MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Muhalefetin muhalefete sataşması olmaz arkadaşlar. BAŞKAN – Buyurun. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Faruk Bal’ın şahsıma yönelttiği ithama
karşı cevap vermek istiyorum. Bir defa, bu konuda belgeler var. Vakıflar Genel
Müdürlüğünün… FARUK BAL (Konya) – İtham
değil, gösterdiğiniz belgenin içini okuyun dedim. BAŞKAN – İsa Bey, yalnız Faruk
Bey de söz isteme durumuna gelmesin, lütfen… (Gülüşmeler) Karşılıklı
birbirinizle paslaşıyorsunuz! İSA GÖK (Devamla) – Sayın
Başkanım… Öyle bir şey yok Sayın Başkanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurun devam edin
efendim, devam edin. İSA GÖK (Devamla) – Efendim,
bakın, 92 tarihli tapu senedi. 92 tarihli. Bu, 12 Mart 92’de tanzim edilmiş.
Sahibi kısmında “Rum Patrikhanesi” geçiyor. Bu, yapılmış çok ciddi bir hata ve
hatta skandal. Bunu daha sonra düzeltmeye çalışıyorlar. Bu tapuyu aynen size
veririm, elimde sureti var. Efendim, daha sonra… (AKP sıralarından “Kim
yapmış?” sesleri) Efendim, yapan yine bu devletin kurumu, bu devletin kurumu
yapıyor. Bahsetmeye çalıştım size, sahte vasiyetnameler tanzim ediliyor. Ve
hatta yine de belge var; mahkemenin hâkimi, kendi oğlu vakfın davasını alıyor,
duruşmadan çekiliyor iki gün kala, bir hafta kala. Belgeleri var bunların,
hepsinin belgeleri var. Vakıflar mevzuatı herkesin
cirit atmak istediği tam bir rezalet hâline gelmiştir. Türkiye’de 1936’dan beri
vakıflar mevzuatı üzerinde oyun oynanıyor. Arkadaşlar, 35’ten sonra onlarca
değişiklik gerçekleştirildi bu mevzuat üzerinde. Herkes uyudu, devlet de uyudu
ne yazık ki, ne yazık ki. Yapılan hataları daha sonra düzeltmeye çalışıyorlar,
düzeltmeye. Belgeleri de sunayım. Tapuda
oynayarak tekrar “Malik” hanesi değiştirilmeye çalışılıyor. Kanunu
hazırlayanlar dedim. Kanunu hazırlayanın taslağı elimde. Kendi
karısı, oğlu duruşmalara giriyor, vakıfların vekâletini alıyor, babaları kanunu
hazırlıyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gök, buyurun. Sataşmaya iyi cevap verdiniz, teşekkür ederim efendim.
(Gülüşmeler) İSA GÖK (Devamla) – Efendim,
bir saniye Başkanım, bitireyim. BAŞKAN –
Çok güzel. Sataşmaya cevap verdiniz efendim. İSA GÖK (Devamla) – Efendim,
bitiriyorum, teşekkür edeceğim. BAŞKAN – Böyle bir usulümüz
yok Sayın Gök. Allah Allah! İSA GÖK (Devamla) – Sayın
Mehmet Şandır’ın elinde belgeler var. Niye
sunmuyorsunuz Sayın Şandır, sunun bunları. BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın
Gök… İSA GÖK (Devamla) - Elinizde
belgeler var, sunun. BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun
önünde konuşun, gidin orada konuşun, gidin orada söyleyin kendisine. Buyurun
söyleyin orada. (AKP ve DTP sıralarından alkışlar) Hadi söyleyin, niye
söylemiyorsunuz, burada söylüyorsunuz peki? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, muhalefetin muhalefete sataşması olmaz. Onun için, bunu sataşma
kabul etmiyorum. BAŞKAN - Allah Allah! Kürsü işgalinden başka bir şey değil bunlar yahu.
Kürsü işgali. Ayıp yani, size yakışır mı, milletvekilisiniz siz yahu! Sizler
saate, dakikaya, saniyeye uymazsanız kim uyacak artık? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Gök’ün bu sözlerini sataşma kabul etmiyorum. BAŞKAN - Ben üzülerek
söylüyorum bu lafları yani. İnanın, üzülerek söylüyorum, ama üzülüp kalıyorum
ya! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sizin yoklamadaki tutumunuz ibret vericiydi. BAŞKAN – Sizde hiç zaman
mefhumu diye bir şey yok maalesef ya! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)-
Yoklama yaparken… BAŞKAN – Ne diyorsun? VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Faruk Bal Bey’in
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, kabul
edilen önergeyle birlikte 26’ncı maddeyi oylarınıza sunacağım. Ancak, 26’ncı
maddenin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıda imzası olan
milletvekilleri, görüşülmekte olan 26’ncı maddenin açık oylama ile oylanmasını
arz ederiz. BAŞKAN – Oktay Vural, İzmir?
Sayın Vural buradalar. Mehmet Şandır, Mersin?
Buradalar. Hasan Çalış, Karaman?
Buradalar. Alim Işık,
Kütahya? Buradalar. Mümin İnan, Niğde? Buradalar. Recep Taner, Aydın?
Buradalar. Kürşat Atılgan, Adana?
Buradalar. Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar? Buradalar. Osman Durmuş, Kırıkkale?
Buradalar. Yılmaz Tankut,
Adana? Buradalar. Beytullah Asil,
Eskişehir? Buradalar. Hasan Özdemir, Gaziantep?
Buradalar. Reşat Doğru, Tokat?
Buradalar. Emin Haluk Ayhan, Denizli?
Buradalar. Mustafa Kalaycı, Konya?
Buradalar. Mehmet Günal,
Antalya? KADİR URAL (Mersin) – Yerine… BAŞKAN – Yerine takabbül ediyorsunuz. BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa?
Buradalar. Osman Ertuğrul, Aksaray? AHMET BUKAN (Çankırı) – Yerine ... KADİR URAL (Mersin) –
Yerine... AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Hangisine
ediyorsun? KADİR URAL (Mersin) – O niye
hareket çekiyor oradan? Neye kızıyor yani? Bir sıkıntın mı var? Sıkıntısı varsa
söylesin. Ben milletvekili değil miyim lan? BAŞKAN – Necati Özensoy, Bursa? Buradalar. Gürcan Dağdaş,
Kars? Buradalar. Behiç Çelik, Mersin?
Buradalar. Münir Kutluata,
Sakarya? Buradalar. Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. İki dakika süre veriyorum
efendim. (Elektronik cihazla oylamaya
başlandı) OKTAY VURAL (İzmir) –
Önergeyi oyluyoruz, önergeyi! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, maddeyi oyluyoruz değil mi? BAŞKAN – Hayır efendim,
hayır. Açık oylama bu. Elektronik cihazla yapılıp yapılmamasını oyluyoruz
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Evet
efendim, elektronik cihazla oylama yapılmasını… BAŞKAN - Açık oylama da...
Maddeyi oyluyoruz efendim. Elektronik cihazla maddeyi oyluyoruz. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 26’ncı maddenin açık oylama sonucunu bildiriyorum: Oy sayısı : 253 Kabul : 204 Ret :
49 (x) Böylece, 26’ncı madde kabul
edilmiştir. 41’nci maddeyi okutuyorum: Meclisin oluşumu MADDE 41- Meclis, Genel
Müdürlüğün en üst seviyedeki karar organıdır. Meclis; Genel Müdür, üç Genel
Müdür yardımcısı ve I. Hukuk Müşaviri olmak üzere beş, vakıf konusunda bilgi ve
deneyim sahibi yükseköğrenim mezunları arasından Başbakanın teklifi üzerine
ortak kararname ile atanacak beş, yeni vakıflarca seçilecek üç, mülhak ve
cemaat vakıflarınca seçilecek birer üye olmak üzere toplam onbeş
üyeden oluşur. Ayrıca yeni vakıflar üç, mülhak ve cemaat vakıfları ise birer
yedek üye seçer. Seçimler; yeni vakıflarda yönetim organının mülhak vakıflarda
vakıf yöneticilerinin, cemaat vakıflarında yönetim kurullarının seçeceği birer
temsilcinin iştiraki ile Genel Müdürlüğün daveti üzerine ayrı ayrı yapılır. Genel Müdür aynı zamanda
Meclisin de başkanıdır. Genel Müdür alınan kararları
yürütmeye yetkili ve görevlidir. Genel Müdürün çeşitli nedenlerle görevinde
bulunmadığı durumlarda Genel Müdüre vekâlet eden Meclis Başkanlığına da vekâlet
eder. Meclisin çalışmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hüseyin Ünsal, Amasya
Milletvekili. Sayın Ünsal, buyurun efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Onur Öymen konuşacak efendim. BAŞKAN – Onur Öymen mi konuşacak? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Evet, Onur Bey. BAŞKAN – Yetki belgesi var
herhâlde. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Var tabii, var. BAŞKAN – Grup Başkan Vekili
söylüyor. Buyurun Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Vakıflar Yasası’nın
41’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (Gürültüler) TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Başkanım, ne oluyor yaa? BAŞKAN –
Değerli arkadaşlar, lütfen, hatibi dinler misiniz. Hakikaten
çok uğultu var, dinleyemiyorum, ben de dinleyemiyorum, lütfen. ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin, Sayın Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından dokuz maddesi çok haklı gerekçelerle Meclise
tekrar görüşülmek üzere gönderilen metinde ısrarcı olacağı anlaşılmaktadır. Benden önce söz alan
arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Atatürk döneminde düzene sokulan vakıflar
sistemimizde köklü bir sapma yapılmaktadır. Türk mahkemelerinin yıllardan beri
vakıflar konusunda yaptıkları düzenlemeler, aldıkları kararlar, içtihatlar
geçersiz olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında
bu konuda Türkiye’ye dayatılmak istenen hususlar Hükûmetçe
kabul edilmiştir ve burada, Lozan’a aykırı biçimde bir düzenleme önümüze
getirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bir
hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Burada yapılan konuşmalarda söz alan
hatiplerin hemen hepsi Lozan Anlaşması’ndan bahsetti. Buyurunuz, önünüzdeki
metne bakınız, içinde bir kelimeyle Lozan geçiyor mu, bir kelimeyle geçiyor mu?
Arkadaşlarımın dile getirdikleri Yunan yasasının hemen başında “Lozan’a uygun
hareket edeceğiz.” diyor. Siz niye demiyorsunuz? Sizin metninizde niçin Lozan’a
atıf yok? Çok merak ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanının
Meclise gönderdiği yazıda, defalarca, çok haklı olarak Lozan’a vurgu yapılıyor.
Adalet Komisyonumuz buna cevap veriyor. Verdiği cevabı dikkatle okudum:
“Cumhurbaşkanı Lozan konusunda şunları şunları
söylüyor, bizim cevabımız şudur.” diyor. Cevabın içinde, cımbızla ayıklamışlar,
bir tek kelimeyle Lozan geçmiyor. Adalet Komisyonunun raporunda, bir kelimeyle
Lozan yok, sadece karşı oylarda, muhalefetin yazdığı karşı oylarda Lozan’a atıf
var. Lozan sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor Sayın Bakan? Niçin bu kadar
rahatsız oluyorsunuz Lozan’dan? Lozan bu devletin bel kemiğidir. Lozan bu
memleketin bel kemiğidir. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Sayın Bakan sözünü
etti. Efendim, soru sordular: “Azınlıklar tali komisyonunda Lozan’daki
mütekabiliyeti kaldırmayı kararlaştırdınız mı?” “Efendim, biz kararlaştırmadık,
hâlâ ısrar ediyorlar.” diyor. Sayın Bakan, dikkatinizi çekerim, Hükûmet tarafından Meclise sunulan Vakıflar Yasası’nda,
mütekabiliyetten hiçbir şekilde bahsedilmiyor, mütekabiliyeti biz sokturduk,
Adalet Komisyonunda, mütekabiliyeti muhalefet partisi sokturdu. O da şunu
lütfen kabul ettiniz, mütekabiliyet saklı kalmak kaydıyla. Şimdi, Sayın Bakan
çıkıyor burada, mütekabiliyete sahip çıkıyor. Tebrik ederiz, kutluyoruz, ama
korkarım ki Sayın Başbakanla biraz aranız açılacak. Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup arkadaşlarımızın da zor durumda kalacaklarını düşünüyoruz.
Çünkü bakın, iki gün önce, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda
ne diyor? Bu Yasa’dan bahsediyor. “Bir vakfa ait meseleyi, mütekabiliyet arama
anlayışını doğru bulmuyorum.” Siz, şimdi, doğru buluyor
musunuz, bulmuyor musunuz? Sayın Başbakan doğru bulmuyormuş. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Demin sordum onu, cevap vermiyorlar. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Peki,
ne diyor: “Türkiye, birtakım çevrelerin korkularına ve vehimlerine göre ritmini
ayarlayamaz.” Başbakan söylüyor. Bir de şunu söylüyor: “Biz bu noktada tarihte
nasıl örnek olmuşsak, aynen ecdadımızın torunları olarak yine biz örnek olmaya
devam etmeliyiz.” Değerli arkadaşlar, bu ne
demektir? Yani, biz, Lozan’da korkularla, vehimlerle mi hareket ettik, onu mu
kastediyorsunuz? Biz vehim içinde olduğumuz için mi Lozan’a sahip çıkıyoruz?
Lozan bu memleketin bel kemiğidir ve Anayasa Mahkemesinin kararı var “Anayasa
değerindedir Lozan.” diyor. Bunu hepimiz bilelim. Şimdi, Türkiye, birtakım… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –
Sizin vekiliniz “Lozan tavizdi.” diyor. ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Lütfedin, müsaade buyurun. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Lozan’ı ortadan kaldıramazsınız. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Üstelik, ecdadımız gibi hareket edecekmiş Başbakan. Hangi
ecdadımız olduğunu da tasvir etse daha iyi olurdu. Acaba kapitülasyonları veren
ecdadımız gibi mi hareket edecek, yoksa Osmanlının son dönemindeki Osmanlı
İmparatorluğu’nu teslim eden ecdadımız gibi mi? (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bizim
ecdadımız, Lozan’ı yapan, en büyük ecdadımız Lozan’ı yapan, Kurtuluş Savaşı’nı
yapan ve cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşlarıdır. NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Pes yani! ONUR ÖYMEN (Devamla) – Biz
onların takipçisiyiz. Bizim ecdadımız onlardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin kastettiğiniz… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bin
yıla sahip çıkıyoruz. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Çünkü
siz söylüyorsunuz, Sayın Başbakan söylüyor “Mütekabiliyete karşıyım.” diyor. Mütekabiliyeti yapan Lozan. Mütekabiliyeti çıkarırsanız
değerli arkadaşlarım, Lozan’ın 45’inci maddesi… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bin
yıllık geçmişimiz var. ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Müsaade edin… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Huzur içinde otur arkadaşım, laf atıp durma!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –
Şanlı geçmişimiz var. ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Müsaade edin… Osmanlı İmparatorluğu’nu
kuranlara… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) –
Osmanlının bin yıllık geçmişi var. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Arkadaşım laf atıp durma! ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sen ne bilirsin Lozan’ı ya! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Lütfen hatibi dinleyelim efendim. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bizim
de tarihimize büyük saygımız var ama şurada konuştuğumuz konuda, bize bu
günleri yaratan, bize bugünleri yaşatan ecdadımız Lozan’ı yapanlardır,
cumhuriyeti kuranlardır. Bunu herkes böyle bilsin. Mütekabiliyetten
vazgeçecekmiş Başbakan. Hangi hakla vazgeçiyorsunuz, hangi hakla? Lozan
Anlaşması yüce Mecliste onaylanmış bir anlaşmadır. Siz bu Meclisin onayladığı
bir anlaşmayı inkâr mı edeceksiniz? Lozan’dan mütekabiliyeti çıkarın, geriye
Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesi kalır. Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesi
ne diyor? “Azınlıklar konusunda büyük devletler söyleyecektir, Osmanlı
İmparatorluğu aynen uygulayacaktır.” diyor. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Şimdi olduğu gibi. ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Karşılık var mı? Mütekabiliyet var mı? Yok. Mütekabiliyet nerede var? Lozan’da
var ve siz diyorsunuz ki –Sayın Başbakanın kendi sözlerini size okudum-
“Mütekabiliyetten vazgeçeceğiz.” DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Öyle bir şey demiyor. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Sayın
Bakan diyor ki: “Mütekabiliyete sahip çıkacağız.” Biz nasıl inanalım sizin
ciddiyetinize? Böyle bir iktidar olur mu? Böyle bir hükûmet
olur mu? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Dikkatinizi çekiyorum bütün
bunlara. Değerli arkadaşlarım, bunun
bir başka boyutu daha var. O da şudur: Yabancılara vakıf kurduracaksınız.
Yabancılara vakıf kurdurduğunuz zaman… Sayın Bakan diyor ki: “Yabancı
vakıflarla yabancılar arasında fark var.” Diyelim ki yabancı şahıslara vakıf
kurdurdunuz. “Mütekabiliyetten vazgeçeceğiz.” diyor Başbakan. Bu ne demektir?
Yani bu, Türkiye’de vakıf kuran yabancının ülkesinde eğer yabancıların -yani
diyelim ki mesela Türklerin- gayrimenkul edinmeleri mümkün değilse, siz orada
mülk edinemeyeceksiniz. Ama tam mütekabiliyet uygulamazsanız, o yabancı
gelecek, Türkiye’de mülk edinecek. Bunu mu istiyorsunuz? Bunu biz yabancılara
Toprak Yasası’nda burada ne kadar uzun tartıştık. Ne demektir mütekabiliyet
istemiyorum? Birisi çıkıp burada izah edecek. Yani böyle ulu orta konuşarak
devlet idare edilmez. Neyi kastediyorsanız çıkacaksınız, burada konuşacaksınız,
anlatacaksınız. “Efendim, bizim çoğunluğumuz var, her istediğimizi yaparız.”
Buyurun, yapın bedelini ödemek kaydıyla. Siyasette her şey serbesttir bedelini
ödemek kaydıyla ve bunun çok ağır bedelini ödersiniz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öderiz merak etmeyin. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bu
devletin temel taşı olan bir antlaşmayı Başbakanın bir sözüyle ortadan
kaldıramazsınız. Buna hakkınız yok ve bunu çok büyük bir ihanet sayarız.
Tarihimize, cumhuriyetimize büyük ihanet sayarız Lozan’dan uzaklaşırsanız eğer. Değerli arkadaşlarım, şu anda
Batı Trakya’daki soydaşlarımız, onların Türkiye’deki akrabaları bu Meclisi çok
yakından izliyorlar. Ben orada görev yaptım. Batı Trakya’da görev yaptım ve
orada ne zaman başlarına bir sıkıntı gelse gözleri Ankara’dadır. “Ankara bizi
koruyacak. Ankara bizi kurtaracak. Ankara bizim haklarımızı müdafaa edecek.”
derler. Şimdi siz “Mütekabiliyeti kaldıracağız.” dediğiniz anda elinizde hiçbir
güç kalmaz, hiçbir silah kalmaz. Hiçbir şekilde mütekabiliyet yoksa, hakkınızı aramanın kuvvet kullanmaktan başka hiçbir
yolu kalmaz uluslararası ilişkilerde. Uluslararası ilişkilerin
altın anahtarı mütekabiliyettir. “Ecdadımız gibi yapacağız, mütekabiliyeti
uygulamayacağız.” İşte, ecdadınızın sonra Türkiye’yi getirdiği yere
götürürsünüz. Bu altın kuralıdır, diplomaside mütekabiliyet yoksa hiçbir şey
yapamazsınız. Onun için ben tavsiye
ediyorum: Sayın Başbakanın sözlerini cama yazan arkadaşlar biraz yakın
tarihimizi okusunlar, biraz cumhuriyet tarihini okusunlar. Sayın Başbakanı
yanıltmasınlar. Bakın, Sayın Bakan doğrusunu söylüyor ama Başbakan tersini
söylüyor. Hangisi sizin politikanız? Yani, gerçekten son derece üzüntü
vericidir. Şimdi, bir şeye daha
dikkatinizi çekiyorum. Avrupa Parlamentosunda bu konuda alınan kararları
okuyunuz. Avrupa Komisyonunun bu konuda aldığı kararları okuyunuz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen. ONUR ÖYMEN (Devamla) – Hep
Türkiye’den vakıflar konusunda talepler var, fakat bizim talep ettiğimiz Batı
Trakya Türklerinin hakları konusunda bir tek kelime bulamazsınız. Bir kelime
yok! Bu kadar haksızlık olur mu? Bir ülkeye bu kadar haksızlık yapılır mı? Kim
koruyacak? Biz koruyacağız. Biz, Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup arkadaşlarımızla beş yıldan beri bütün kurumlarda, Avrupa
Parlamentosunda, başka toplantılarda hep birlikte savunduk deminden beri
söylediklerimi. Bunu ilk defa bugün, bu kürsüden söylemiyoruz. Sizinle birlikte
savunduk. Lozan’a dayandırdık bütün argümanlarımızı ve
siz bu kadar önemli konuda Lozan’ın adını geçirmiyorsunuz bu Yasa’da. Yazıklar
olsun! Yazıklar olsun! Çok teşekkür ediyorum. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, müsaadenizle… BAŞKAN – Grupların konuşması
bitsin, ondan sonra efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Bakan cevap verecek. BAŞKAN - Komisyon Başkanı
açıklama mı yapacak? Sayın Başkan mı konuşacak? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir sataşma var cevap vereceğim. BAŞKAN – Yerinizden mi
vereyim, buradan mı efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kısa bir açıklama yapacağım. BAŞKAN – Buyurun efendim. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın,
Bursa Milletvekili Onur Öymen’in konuşmasında şahsına
ve Başbakana sataşması nedeniyle konuşması DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
maalesef dinlediğimiz konuşmacı, Sayın Başbakanımızın temas ettiği konuyla
benim dile getirdiğim konuyu birbirine karıştırmakta. Yani bir teşevvüş hâli
var. Sayın Başbakan da doğru söylüyor, ben de doğru söylüyorum. Dolayısıyla
Sayın Başbakanın ve benim sözlerim arasında çelişki olduğuna ilişkin beyan
doğru değil. Niye doğru değil, onu arz ediyorum. Şimdi, “Mütekabiliyet olmaz.”
şeklinde Sayın Başbakanımızın açıklaması doğrudur. Nerede mütekabiliyet olmaz? OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Cemaat vakıflarına ilişkin düzenlemede
mütekabiliyet olmaz. Cemaat vakfı mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. FARUK BAL (Konya) – Lozan’ın
45’inci maddesinde… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve gerçekten Lozan Anlaşması’nın 45’inci
maddesinde öngörülen düzenleme mütekabiliyet değil, paralellik uygulamayı
öngören bir düzenlemedir. Paralellik öngörür. Paralellik öngörmeyle
mütekabiliyeti birbirine karıştırmayalım. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Burada paralellik var mı efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla bu anlamda… Paralel uygulama
yükümünü getirmiş Yunanistan’a da… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz
kimle paralel olacağız Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
…ama onlar uygulamıyorsa biz de uygulamayalım diyemeyiz. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Siz niye uyguluyorsunuz? OKTAY VURAL (İzmir) – Niye,
niye? Lozan Anlaşması’na niye aykırı davranıyorsunuz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bizim vatandaşımız, biz bunu
uygulayacağız. Biz en doğrusunu uygulayacağız. OKTAY VURAL (İzmir) – Lozan’a
aykırı davrandığınızı ifade ediyorsunuz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Öte yandan mütekabiliyet düzenlemesi bu
Yasa’da var, 2’nci maddesinde var, 5’inci maddesinde var. Yabancı vatandaşlar
Türkiye’de vakıf kurmak için başvurduklarında fiilî ve hukuki mütekabiliyet
aranacaktır. Sayın Başbakanımızın kastettiği bu mütekabiliyet değil. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Burada paralellik var mı? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başbakanımızın yanlış olarak ifade
edilen, Lozan Anlaşması’na atıf yapılarak dile getirilen konulara ilişkin bir
değerlendirmedir. Bunu bilgilerinize arz etmek istedim. Teşekkür ediyorum. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Bakan, burada paralellik olmaz mı? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet
Akif Beki Bey’in bu konuda düzeltmesi olmadı efendim. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Burada paralellik olmaz mı efendim? BAŞKAN – Efendim, konuşmaya
Sayın Öymen’in konuşması üzerine cevap verdi, MHP’yle
ilgili değil ki. Arkadaşlar, itiraz edecekse Sayın Öymen
itiraz edecek. OKTAY VURAL (İzmir) – Biz,
milletvekiliyiz efendim, milletvekiliyiz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen. ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın
Başkan, müsaade ederseniz iki dakikada Sayın Bakana cevap vereyim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yapmayın, ne cevabı? Cevaba cevap olmaz ki! Bu dava
dilekçesi değil ki yahu! BAŞKAN – Böyle bir usul yok.
Yani “Konuştu, ben çıkıp konuşacağım.” diye bir şey yok efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Konuştuğunuz açık ya! ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sözümü
yanlış yansıttı. BAŞKAN – Sözcüleriniz
çıkacak, cevap verir efendim şimdi. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, arkasından Lozan’ı tartışsınlar! ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan… VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına… ONUR ÖYMEN (Bursa) – Bir
dakika… Bir dakika… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan… ONUR ÖYMEN (Bursa) – Ama
yanlıştır verilen… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Benim açıklamam var Başkanım, Komisyon adına
açıklayacağım. BAŞKAN – Peki, buyurun,
Komisyon açıklama yapsın efendim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Komisyon açıklama yapıyor
efendim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Komisyonu bir dinleyelim
efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Adalet
Komisyonu, asli iş olarak gördüğü tasarıyı bütün yansımalarıyla ve
muhtevalarıyla incelemiştir. İkinci incelemedir dönem yenilenmesi sebebiyle.
Ayrıca, bu, Lozan, iç mevzuat ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi kompleksi değerlendirilerek yapılan bir incelemedir. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne
zaman incelemiş Sayın Başkan? Sayın Başkan, ne zaman inceledi? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Lozan’a Adalet Komisyonunun, Cumhurbaşkanımızın geri
gönderme gerekçesi içerisinde atıf yapmaması mümkün değil. Raporumuzun
23’üncü sahifesi son paragrafında veciz olarak, “Sonuç olarak yasa, gerek
yöneldiği amaç gerekse hukuki çatısı itibarıyla Anayasa’mıza, Lozan Sulh
Muahedenamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin şu tarihli, şu sayılı
kanunla onaylanmasının uygun bulunmasına ilişkin 1 no.lu Protokolün 1’inci
maddesine kazuistik yöntemle teessüs etmiş ve
asırların biçimlendirdiği vakıf teamüllerimize tamamen uygundur.” demiş ve
kapsamı içeren bir referansta bulunmuştur. Teşekkür ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) –
Çoğunlukla! Çoğunlukla! Muhalefet şerhi var mıdır? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii var. OKTAY VURAL (İzmir) –
Muhalefet var. BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan… ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın
Başkan, bir kelime de ben söyleyeceğim. BAŞKAN – Buyurun efendim,
buyurun. ONUR ÖYMEN (Bursa) –
Uluslararası ilişkilerde “paralellik” diye bir kavram yoktur, mütekabiliyet
vardır. Yunan yasasında da… BAŞKAN – Oldu efendim,
anlaşıldı. (CHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
dakika efendim, bir dakika… ONUR ÖYMEN (Bursa) – Yunan
yasasında da… BAŞKAN – Anlaşıldı efendim,
meramınız anlaşıldı. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Anlaşılmadı Başkan. BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar
Kanunu üzerinde uzunca bir
süredir tartışıyoruz ve çözemediğimiz bazı konular var. Ama
Anadolu’da bir tabir vardır: “Turpun büyüğü torbada.” Hatta torbada değil
heybede. Heybenin bir gözünde 41’inci madde var, bir gözünde 42’nci madde var.
Gelin, hep beraber olayı mütalaa edelim: 5555 sayılı Kanun’un
değiştirdiği 227 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin 4’üncü maddesi vakıflar
meclisini 4 kişiden kuruyor. Siz, bu rakamı 15’e çıkarıyorsunuz. Niye? ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) –
Demokrasi olsun, demokrasi. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Niye 15? 6 değil, 5 değil. Çünkü oraya cemaat vakıflarından bir temsilci ile
sonradan kurulacak olan yabancı vakıfların bir temsilcisini koymak
istiyorsunuz. “Konsa ne olur?” Sayın Bakanım, konsa ne olur? Bakın, konsa ne
olur? Şimdi, 42’nci maddeye
geldiğiniz vakit diyorsunuz ki: “Genel Müdürlüğe mazbut ve mülhak vakıflara ait
akar, hayrat ve taşınmazların tahsis, satış ve trampa vesair
tasarrufları ile ilgili kararları verir.” Ne verir? Vakıf meclisi verir. Şimdi,
siz, Osmanlıdan, ecdadımızdan kalmış olan vakıfların idaresiyle ilgili olarak
bir meclis kuracaksınız, bu meclise cemaat vakıflarının temsilcisini
alacaksınız, yabancı vakıfların da bir temsilcisini koyacaksınız. Yani, bunlar,
Kanunî Sultan Süleyman’ın, Fatih Sultan Mehmet’in, Köprülülerin, Sokulluların,
benim dedemin kurduğu vakfın kaderi üzerinde, söz sahibi, yetki sahibi, etki
sahibi olabilecek ama bu 15 kişilik heyet yeni vakıflarla, yani yabancı
vakıflar ile cemaat vakıfları üzerinde söz sahibi olmayacak. Bunu vicdanınızın
neresine sığdırıyorsunuz? Bu, nasıl oluyor bu iş? (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar) Bakın, beyefendiler, Sayın
Başbakan, ikide bir “Bunu ulemaya sormak gerekir.” diyor. Sordunuz mu bunu
ulemaya? (MHP sıralarından alkışlar) Ha, diyebilirsiniz ki, bizim
çok saygı duyduğumuz –güya- ve çok saygı duyduğumuz, büyük önem verdiğimiz
laiklik kuralı, laiklik prensibi buna müsaade etmiyor. Ama sizin grubunuzda,
Sayın Koca, Sayın Gülle, Sayın Kul, Sayın Ataş, Sayın Bal -isim zikrediyorum,
sataşmadan söz alın, gelin, buraya söyleyin- size soruldu mu? Caiz midir dendi
mi? Bu dine, din ahlakına sığar mı diye sordunuz mu kimseye? Sormadınız! Ben kabul etmiyorum arkadaş!
Benim dedemin kurduğu vakıfta, siz, cemaat vakıfları temsilcisi olarak bir
gayrimüslime söz hakkı vereceksiniz, yetki ve etki hakkı vereceksiniz, ama yeni
kurduğunuz yabancı vakıflar ile cemaat vakıfları üzerinde benim insanıma söz
hakkı vermeyeceksiniz. Bu nasıl adalet? Bu nasıl mütekabiliyet? Bu nasıl
paralellik? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Maddeyi okumamışsınız! Maddeyi okuyun! ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Maddede var! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Nasıl maddeyi okumamışım? Bakın, madde 42…(AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin efendim. İsim de
zikretmeyin lütfen efendim. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Niye etmeyeyim canım! BAŞKAN – O zaman cevap hakkı
doğurur. Buyurun. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– “Genel müdürlüğe, mazbut ve mülhak vakıflara ait -bakın, burada yeni vakıflar
ile cemaat vakıfları yok- akar ve hayrat taşınmazların tahsis, satış ve
trampasına yönelik tasarruflarla, kamulaştırmalarda kamu yararı kararını
vermek.” Kim? Meclis. Burada neler
zikredilmiyor? Yeni vakıflar ile cemaat vakıfları zikredilmiyor. Ama Mecliste
kim var? Cemaat vakfı temsilcisi var, yabancı vakıf temsilcisi var. Bunu
vicdanınız kaldırıyor mu? Böyle saçma şey olur mu? Bu kadar, yani affedersiniz,
inancımıza… Nasıl olur da siz, Ayasofya’nın kurucusu Fatih Sultan Mehmet’in
vakfı üzerinde bir gayrimüslim vatandaşımıza, bir yabancıya söz hakkı verirsiniz
de onun vakfı üzerinde Türk ve Müslüman diğer Meclis üyelerine söz hakkı
vermezsiniz, yetki ve etki hakkı vermezsiniz? OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Rum mu hazırlamış bunu? ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Bakın, beyler, bu Kanun’u niye aceleye getirdiğinizi anlıyorum. Ama niye hiç
değişiklik yapmadan geçirme gayreti içinde olduğunuzu anlayamıyorum. Kanun’da
ciddi yanlışlıklar var. Herhangi bir şekilde, bu Kanun’u hafif bir şekilde
değiştirir de sunarsak acaba yeni Cumhurbaşkanı tekrar mütalaa edin diye geri gönderir
diye mi korkuyorsunuz? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Göndermez. Göndermez. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Eğer, öyleyse vay hâlinize! Şimdi, bakın, heyecanlı
konuşuyorum, çünkü ciddi surette gücüme gidiyor bu durum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Öfkeli olmak bir hitabet sanatıdır. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hiçbir dinî azınlığa, hiçbir etnik
azınlığa karşı değiliz. Ama siz, bu memlekette binde 1’den az olan bir dinî
azınlığa beni, vakıflarımı denetlemek, kontrol etmek, onunla ilgili kararlar
vermek yetkisini veriyorsunuz da bana onun vakıflarını yönetme konusunda
herhangi bir yetki vermiyorsanız, bu, sadece… OKTAY
VURAL (İzmir) – Kapitülasyon. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
- Kelime bulmakta güçlük çekiyorum. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teslimiyet olur, teslimiyet. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
Tam teslimiyet. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Müsaade ederseniz... OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin
Sayın Bakanım, çekin. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Cahilliktir, ayıptır. OKTAY VURAL (İzmir) - Çekin,
maddeyi geri çekin. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Çekin maddeyi geri. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
söylenenlerde bir yanlışlık var mı Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Bakan? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var, var. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kalkın anlatın o zaman. Kalkın izah edin. BAŞKAN – Efendim, böyle bir
usulümüz yok. Soramazsınız. Devam edin, buyurun Sayın Kumcuoğlu. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Hiçbir yanlışlık yok. Ortada… Ortada… Gelsin anlatsınlar. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Yanlışlık bu Kanun’un kendisinde var. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
- Şimdi, bakın, başka bir şey söylüyorum ben size: Bizim Aydın’da vakıflar
çoktur. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Türkiye'nin her yerinde vakıflar var. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
- Benim babam, rahmetli derdi ki: “Bazen bahçenize geçmek için bir vakıf
arazisinden geçiyorsanız, o tarlayı terk etmeden önce ayakkabılarınızı siliniz
ve ayakkabılarınızı silkeleyiniz. Ayakkabınızın içine vakıf malı girip haram
bir mal kendi tarlanıza taşınmasın.” Vakıf malları bu kadar önemlidir. Ama gelin bakalım, şimdi
42’nci maddeye bakalım. Burada diyorsunuz ki, münhasıran: “Genel Müdürlüğe,
mazbut ve mülhak vakıflara ait akar, hayrat ve taşınmazların tahsis, satış ve
trampasına yönelik tasarruflarla, kamulaştırmalarda kamu yararı kararını
vermek.” Daha önceki mevzuatta iki hüküm yok. Takas yok, kamulaştırma yok. Takas konusundaki görüşümü
ifade edeyim: Bunun da hesabını her altı ayda bir soracağım. Takası, sadece
vakıf mallarıyla kamu kurumları arasındaki takas olarak algılamak istiyorum ve
bunun da bu şekilde yorumlanacağının bu yüce çatı altında ifade edilmesinde
yarar görüyorum. Şahıslarla takasa girerseniz günahı da, vebali de çok ağır
olur. OKTAY VURAL (İzmir) –
Düzeltme yapsınlar o zaman, sadece şahıslar dışında desinler. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– İkincisi: Affedersiniz, kim bana buradan izah edebilir? Niye bugüne kadar,
bizim seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihimizde biz vakıflar idaresine kamulaştırma
yetkisi vermedik de şimdi veriyoruz. Neden? Ne ihtiyaç vardı? Vakıflar Genel
Müdürlüğü hangi maksatla istimlak yapar bana izah eder
misiniz? YAŞAR KARAYEL (Kayseri) –
Camilerin halısını satmışlar da onları tahsil için… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Biliyorsanız, gelin bunu burada söyleyin. Yalnız, bakın, bu hükmü
38’inci maddeyle beraber mütalaa ettiğimizde benim kafamda kocaman bir soru
işareti beliriyor. Ne diyor? “Gelir fazlaları ertesi yıla devredilir.” Bugün
Türkiye’de devletten sonra en çok gayrimenkulü olan kurum Vakıflar Genel
Müdürlüğüdür. Bugün Türkiye’de devletten sonra gelir fazlası veren tek kurum
Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Eğer bazıları, bu, efendim istimlak
numarası adı altında bu Vakıflar Genel Müdürlüğünün fazla gelirlerini ona buna
peşkeş çekmek niyeti saklıysa bunun arkasında bunu şiddetle protesto ediyoruz
ve hayatta kaldığımız müddetçe her altı ayda bir bunu takip edeceğiz. OKTAY VURAL (İzmir) –
Özelleştirecekler o zaman vakıfları. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Her altı ayda bir yazılı soru önergesiyle bunu takip edeceğiz. (MHP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım,
muhterem beyefendiler, Sayın Başkan; bu Kanun öyle paldır küldür yazılacak,
aceleye getirilecek bir Kanun değil. Gördüğünüz gibi çok ciddi sıkıntıları var
ve bizim dinî inancımızda da bir kural vardır, bilmiyorum siz de aynı şeyde
düşünür müsünüz: Vakıf malı yiyen, vakıf malına zarar verenin cezası ruzi mahşere kalmaz, bu dünyada verilir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İflah olmaz, evet. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Bu dünyada verilir. Benim dinî inancım budur. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Vakıf malına hain bakan iflah olmaz. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Lütfen bu konularda çok dikkatli, çok hassas… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
– Bu konularda lütfen… “Ertuğrul Bey bağırdı, çağırdı, kızdı.” demeyin. Hadise
önemlidir, hadise ciddidir, bu memleketin yüksek menfaatleri tehlikededir.
Lütfen düşünün, taşının. Eğer buradan el kaldırıp bunu indireceksiniz, elinizi
kaldırıp indirirken bir saniye şurada tutun lütfen… (MHP sıralarından alkışlar)
…ve eğer yine de böyle inip çıkacaksa bu Kanun, ben Sayın Cumhurbaşkanına rica
ediyorum bu maddeyi geri çevirsin. Efendim, hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu. Şahısları adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Yaşar Karayel. Buyurun Sayın Karayel. (AK
Parti sıralarından alkışlar) YAŞAR KARAYEL (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu’nun
41’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım. Bu Yasa vakıf medeniyetimize
yakışır bir yasadır ve vakıf medeniyetimizin hem geçmişini hem de önünü açmak
için çıkarılmakta olan bir yasadır. Vakıflar Kanunu’nu görüşürken
bu kürsü, birbirimizin milliyetçilik ve vatanseverliğini test etme kürsüsü
değildir. Bunun yeri milletin sinesidir, milletin sinesine gidilmiş ve herkesin
hizmetinden dolayı da millet de kararını vermiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
daha söyler misiniz? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kilise vakıflarını ihya edesiniz diye mi size destek veriyor bu millet? YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Bizim, ülkemizden ve yaşadığımız topraklardan şüphemiz yok. Bin yıldır bu
topraklarda yaşıyoruz, şanlı bayrağımız bundan sonraki dönemlerde de nice bin
yıllar bu topraklarda dalgalanmaya devam edecektir. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah
sizden kurtarırsa devam edecek. YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Milliyetçilik millet ve devlete güvenmektir. Biz millete de devlete de
güveniyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, yaptığımız, milliyetçilik yarışı değil Sayın Milletvekili. YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu
Kanun’la, vakıfların önünü açıyoruz, vakıfların daha demokratik şekilde
işlemesine zemin hazırlıyoruz. “Vakıf”
demek “üçüncü sektör” demek, “hayır hasenat” demek. OKTAY VURAL (İzmir) – Bunun, hayri vakıflarla hiç alakası yok, hayır hasenatla da
alakası yok. YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
“Milletin birbirleriyle dayanışması” demektir. Allah’ın kendisine verdiği
mülkü, insanlara hizmet için insanların tahsisi demektir. OKTAY VURAL (İzmir) –
Tartıştığımız maddelerin bununla da alakası yok. YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Bunun için, üçüncü sektör vakıflarından korkmamak lazım. OKTAY VURAL (İzmir) – Kim
korkuyor? YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Bunların iktisadi işletmelerinden korkmamak lazım. Bunlar gelişecek, büyüyecek
ki devlet ve millete hizmet etmeye devam etsinler. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Yazık, yazık! OKTAY VURAL (İzmir) – Siz,
Avrupa Birliğinden korkmayın! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Cumhuriyetten önceki dönemlerde, devletin birinci derece dış işleri, iç işleri
ve sadece adalet hizmetlerinin dışındaki işlerinin hepsini aşağı yukarı vakıflar
yapıyordu. OKTAY VURAL (İzmir) – Yine
böyle istiyorsunuz! Yine böyle istiyorsunuz! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bu hususları hiç bilmiyorsunuz. Yazık! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden sosyal
hayatın tüm hizmetleri vakıfların konusu olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam
edecektir. Ben bir vakıf insanıyım, bunların nasıl çalıştığını da en iyi
bilenlerden birisiyim. OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
vakıf? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hangi vakfın insanısınız? OKTAY VURAL (İzmir) – Azınlık
vakfı değil herhâlde? YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Biz
insanımıza ve devletimize güveniyoruz. Bundan sonra da güvenmeye devam
edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Biz size güvenmiyoruz! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Bizi takip etmeye devam edin! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Biz size güvenmiyoruz! YAŞAR KARAYEL (Devamla) -
Bizi takip etmeye devam edin, çok şey öğreneceksiniz. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Size güvenmiyoruz! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Hamasi laflarla burada bir yere varılamaz. OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
sözler hakkınızda şahitlik yapacak! YAŞAR KARAYEL (Devamla) -
Hamasi laflar millete hizmetle olur. Milletten aldığınız oylar da herkesin
buradaki tezahürüdür. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Bunları söylemediniz 22 Temmuzda! YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu
kürsüden, Başbakanın bu… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 22
Temmuzda meydanlarda niye söylemediniz? YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Dinle, dinle! Öğreneceksin! Laf atmaya gerek yok! OKTAY VURAL (İzmir) – Tapulu
malımızı yabancılara verin diye mi oy verdi size? YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Dinle… BAŞKAN – Sayın milletvekili,
lütfen… Yerinizden laf atmayın, lütfen… YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu
kürsüden Başbakanımızı ve iktidarımızı tenkit edenler var. Öncelikle… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Ben milletvekiliyim… BAŞKAN – Niye laf atıyorsunuz
peki? HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Millet adına konuşuyorum! BAŞKAN – Ne demek… İkaz
ediyorum seni, atma laf! Allah, Allah! Konuşuyor işte… Dinleyin! Ondan sonra
varsa cevabınız verirsiniz. Usul hâline getirdiniz bunu ya! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Öncelikle bunların, devletle ve milletle, cumhuriyetle barışması lazım. Barışı içlerine sindirmeleri lazım. Kongrelerinde Türk
Bayrağı asmayı kendilerine zül kabul edenler, İstiklal Marşı’mızı
söylemeyi zorsunanlar… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kim onlar? Sizsiniz onlar! RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ayağa
kalkmayan sizsiniz! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Terör örgütünü siyasi örgüt olarak kabul edenler… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Daha “Türk’üm” demediniz, daha “Türk'üm” demediler! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Aynı zamanda kardeşliği reddedenler bu Meclisin kıymetini bilmeliler, bu
ülkenin kıymetini bilmeliler. Bu Mecliste ne için bulunduklarını… Hem temsil
ettikleri halkı hem de kendilerini iyi temsil etmek durumundadır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Biliyor
tabii ya! Bilmeyen mi var? YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu
Meclis 2002 yılında, MHP, ANAP ve DSP koalisyonu zamanında azınlık vakıflarına
mülk edinmeyle ilgili hakkı vermiştir. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İftira
atıyorsunuz! Sayın Milletvekili, iftira atıyorsunuz! YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz
de bu Kanun’un devamı niteliğinde bir kanun çıkarıyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü
geri al! YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Anayasa Mahkemesi de bunu tescil etmiştir. BAŞKAN – Sayın Grup Başkan
Vekili, lütfen… Yani bakın, siz hak… MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, yanlış bilgi veriyor… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İftira ediyorsunuz Sayın Milletvekili! Allah’tan kork! BAŞKAN – Tutanakları
getirtsem hep siz laf atıyorsunuz, yani bu kadar olmaz ki! MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Olmaz ama! BAŞKAN – Demin Mustafa Bey,
bir tek kelime konuştu hemen cevap verdiniz. Lütfen ya… Efendim, dinleyin
lütfen ya! Böyle bir usul var mı? Yani hatibin lafını kesiyorsunuz… YAŞAR KARAYEL (Devamla) – AK
Parti İktidarı döneminde, Türkiye'nin her tarafında, 2.650 adet büyük vakıf
eseri tamir edilerek milletimize ve memleketimize hizmet için gelecek nesillere
intikal ettirilmiştir. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Efendim, siz sadece AKP’nin Meclis Başkanı mısınız Allah aşkına? YAŞAR KARAYEL (Devamla) – 100
adet büyük eser de bu yıl sonuna kadar tamamlanıp
neticelendirilecektir. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Öyle mi emredildi size? YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Özellikle
İstanbul’da Fatih Camii, Süleymaniye Camii, Valide Sultan Camii, Yavuz Selim
Camii ve Hadım İbrahim Paşa Camileri de yıl sonuna
kadar, inşallah, tamamlanacaktır. OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
alakası var bununla, ne alakası var? Milleti kandırmayın! YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Bu
büyük hizmetlere emeği geçen başta Sayın Bakan olmak üzere Genel Müdürümüzün
şahsında tüm çalışan arkadaşlara teşekkür ediyorum. KADİR URAL (Mersin) –
Kiliseleri niye söylemiyorsun Hocam! OKTAY VURAL (İzmir) –
Yazıklar olsun! YAŞAR KARAYEL (Devamla) -
41’inci maddeyle ilgili olarak cumhuriyet döneminin tek kurumsal Meclisi olarak
5 kişiden oluşan Vakıflar Meclisi bu Kanun’la 41.550 mazbut vakfı temsilen 10
adet, 4.450 yeni vakfı temsilen de kendilerince seçilecek 3 kişiyle… OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
madde hakkında konuşuyorsunuz, hangi maddeyle ilgili? Ne alakası var maddeyle
Sayın Başkanım? YAŞAR KARAYEL (Devamla) -
…300 mülhak vakfı temsilen de kendilerince seçilen 1 kişi, 161 adet cemaat
vakıflarını temsilen de kendilerinin seçtiği 1 kişiden oluşan 15 kişilik
demokratik bir vakıf meclisi olacak. Bunların kendi hak, menfaatlerini
savunmaktan başka ne kasıtları olabilir, bundan niye gocunuyorsunuz? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Hangi azınlık vakfı adına konuşuyorsunuz? YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz
devlete güveniyoruz, millete güveniyoruz. Bu seçilecek 15 kişi mi bu devletin
temel… (AK Parti sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) OKTAY
VURAL (İzmir) – Bravo, bravo. Helal olsun sana! YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz
hem devlete güveniyoruz hem de millete güveniyoruz. Bu Kanun’un hayırlara vesile
olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Karayel. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Hangi azınlık vakfı adına konuşuyorsun? Yazık, yazık! OKTAY VURAL (İzmir) –
Yazıklar olsun size! Kiliselerin yanına camilerin ismini koyuyorsunuz. Yazıklar
olsun size, yazıklar olsun! YAŞAR KARAYEL (Kayseri) –
Kiliselere düşman mısınız? BAŞKAN – Şahısları adına ikinci
söz, Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’a
aittir. Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar) RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri… (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
konuşmanızı mezarınıza koyacağız, öbür tarafta da… OKTAY VURAL (İzmir) – Ver
bakalım hesabını! Burada kim buna itiraz ediyor? BAŞKAN – Lütfen hatibi
dinleyelim efendim, konuşmaya başladı Sayın Hatip. Buyurun efendim. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlamadan önce bu anlamlı 14 Şubat Sevgililer Günü’nde hepinizi biraz daha
itidalli olmaya… (AK Parti sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Neyi alkışlıyorsunuz? Saint Valentine’s Day’i kutluyor ya! KADİR URAL (Mersin) – Bizim
için her gün Sevgiler Günü Sevgili Kardeşim, her gün Sevgililer Günü. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Siz bir gün kutlayın! RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
…sevgiyle, hoşgörüyle yüreğinizi yoğunlaştırıp bizi 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının izlediğini unutmamak dileğiyle, herkesi sevgiye, hoşgörüye
davet ederek sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz de
sizi milletimizi sevmeye davet ediyoruz. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Sayın Milletvekilim… BAŞKAN – Sayın Zeydan, lütfen dönmeyin o tarafa, Genel Kurula hitap edin
lütfen. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Saygıdeğer milletvekilleri, ben de 41’inci madde üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Cumhurbaşkanınca veto edilen
41’inci madde, Vakıflar Meclisini düzenlemektedir. Buna göre,
Vakıflar Meclisinin, Genel Müdür, 3 Genel Müdür Yardımcısı ve 1. Hukuk Müşaviri
olmak üzere 5, vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğrenim mezunları
arasından Başbakanın önerisi üzerine ortak kararnameyle atanacak 5, yeni
vakıflarca seçilecek 3, mülhak ve cemaat vakıflarınca seçilecek 1’er üye olmak
üzere, toplam 15 üyeden oluşacağı; ayrıca yeni vakıfların 3, mülhak ve cemaat
vakıflarının 1’er yedek üye seçeceği belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı, veto
gerekçesinde, Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarınca seçilecek 1 üyenin
bulunması bu vakıfları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine
çıkarmanın aracı durumuna getireceğini ifade ile bu maddenin Anayasa’nın
“Başlangıç” bölümüne, 2’nci, 3’üncü ve 5’inci maddelerine aykırı olduğu
sonucuna vararak geri göndermiştir. Sayın
Başkan ve değerli milletvekilleri; cumhuriyet döneminde kurulan teşkilatlar
içerisinde yegâne meclis şeklinde bir oluşuma sahip olan ve hâlen atanmış 5
kişiden oluşan Vakıflar Meclisi, sayısal oranlar göz önüne alınmadan demokratik
bir anlayışla, 41.550 mazbut vakfı temsilen atanan 10; 44.550 yeni vakfı
temsilen kendilerince seçilen 3; 300 mülhak vakfı temsilen kendilerince seçilen
1; 161 cemaat vakfını temsilen kendilerince seçilen 1 kişi olmak üzere, tamamen
katılım anlayışıyla 15 kişi olarak yapılandırılmıştır. Bu
suretle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en üst karar organında temsil edilmiş
olacaklardır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarının 1 üyeyle temsilinin
onları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının ötesine çıkarmanın bir aracı
durumuna geleceği iddiası çok zorlama bir yorumdur. Zaten bu vakıflara Mecliste
sadece 1 üyeyle temsil imkânı verilmektedir. Bu bakımdan, karar sürecinde
etkili olmaları hiç de düşünülemez. Fakat burada temsil edilmeleri, sorunlarını
bu Mecliste dile getirmeleri ve mümkün çözüm yollarının tartışılıp
araştırılması bakımından son derece demokratik ve olumlu bir yaklaşımdır. Bu
Mecliste temsil, onları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine
çıkaramaz, olsa olsa Lozan Antlaşması’nın normal bir
uygulaması olabilir. Çünkü, Lozan Antlaşması’na
baktığımızda, bu Antlaşma’nın 1’inci kısmının 3’üncü
bölümünün 37 ve 45 maddelerinde, azınlıklara ve vakıflarına diğer Türk
uyruklularla hukuk ve uygulamada eşit davranılacağının, aynı kolaylıkların
gösterileceğinin hükme bağlandığını görürüz. Söz gelimi,
Lozan Antlaşması madde 39/2, Türkiye'de din ayrımının yapılamayacağını
söylüyor; madde 40, gayrimüslim Türk yurttaşların dinî ve sosyal kurumlar
kurmak, yönetmek ve denetlemek konusunda eşit hakka sahip olacaklarını ifade
ediyor; madde 42/3, gayrimüslim Türk yurttaşlarının hâlen mevcut vakıflarına
her türlü kolaylıklar ve izinlerin sağlanacağını ifade ediyor; madde 37 ise
“Azınlıkların korunması” başlığı altında yer alan 38 ve 44’üncü maddelere
aykırı hiçbir ulusal resmî metin veya işlemin söz konusu olamayacağını
söylemektedir. Değerli milletvekilleri, o
hâlde, siz, bir tek kişiyle bile bu vakıfları Meclisinizde temsile izin
vermezseniz hangi eşit haklardan, hangi kolaylık ve izinlerden
bahsedebilirsiniz? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Zeydan. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Zeydan, Patrikhane mi hazırladı, Kezban
Hatemi mi hazırladı konuşmanızı? RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Anayasa’mızın “Başlangıç” kısmına, ayrıca 2, 3 ve 5’inci maddelerine aykırılık
iddialarına gelince: Başlangıç kısmını okumayacağım, herkes biliyordur, bu
kısımda, her Türk vatandaşının bu Anayasa’daki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanacağı, millî kültür… bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” anlatılır. Mecliste bu
vakıfların 1 kişiyle temsili bunun neresine aykırı olur? 2’nci madde ise cumhuriyetin
niteliklerini anlatan bir maddedir. Burada, cumhuriyetin demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilir. Adı geçen maddede, sadece laik
devlet ilkesini irdelersek, laik devlet, teokratik devletin aksine her şeyden
önce yurttaş kavramını din kavramından tamamen arındıran bir devlet türüdür.
Yani laik devlet, yurttaşları arasında din ayrımı yapmaz, yapmamalıdır. 3’üncü madde ise, dil,
bayrak, marş ve başkenti düzenleyen bir maddedir. Ayrıca, “devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütün” olduğunu ifade eder. Yani bu Meclise, bir cemaat
vakfınca biri atanınca ülke ve millet bölünmüş mü olacak? (AK parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeydan... Teşekkür ederim efendim. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olduğu müddetçe
azınlık bile olsa aynı hoşgörüyü, aynı yaklaşımı ona da göstermeliyiz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, kürsüyü işgal ediyor. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Zeydan… Sayın Zeydan, teşekkür
ederim efendim. Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun demin bir itirazı vardı, onu açıklığa kavuşturacağım efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kürsüden... BAŞKAN – Müsaade ederseniz...
Tutanakları getirttim, bir dakika efendim. Sayın Bakanım şöyle söylemiş:
“Bir arkadaşım konuşmasında şunu söylüyor: Yunanistan’ın çıkardığı, bir hafta
önce Meclisten geçirdiği Müslüman cemaatle ilgili vakıf kanunu aynen bizim
ülkemize getirilsin, altına imza atar, bunu onaylarız.” diyor, bir maddesini
okuyor, isim vermiyor. Ben tutanakları getirttim, tutanaklarda Sayın Çalış’ın böyle bir ifadesi var: “Getirin Yunanistan’ın bir
hafta önce çıkardığı kanunu, biz oy birliği hâlinde destek vereceğiz.” diyor.
Siz, galiba grup olarak buna kısa bir açıklama yapacaksınız. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet
efendim. BAŞKAN – Size yerinizden bir
dakika süre veriyorum efendim. Buyurun. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP
Grubu adına konuşma yapan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
konuşması sırasında söylediği ifadeler nedeniyle, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Tabii burada grubumuz adına
konuşan Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış, “Yunanistan’da kabul edilen
vakıflar yasasıyla, Batı Trakya’da yaşayan Türk Müslüman azınlığa uygulanan
zulmün” ifadesinde bulunuyor. “Eğer bir mütekabiliyet esası varsa o kanuna
benzer bir kanunu sizler hazırlayın, Hükûmet olarak
hazırlayın biz de onu destekleyelim.” diyor. Yoksa,
“Yunanistan’ın kanununun altına imza atarız.” anlamında bir sözü yok. Bunu,
Sayın Bakanımın da böyle anladığına inanıyorum ben. Ama, Sayın
Faruk Bal’ın basın toplantısında ifade ettiği, Yunanistan kanununun maddelerini
eğer Lozan’da arayacaksak gerçekten bugün çıkarttığımız Vakıflar Kanunu
Türkiye’nin aleyhine bir kanundur, Yunanistan’ındaki de oradaki Türk azınlığın
aleyhine bir kanundur. Bizim milletvekilimiz, grubumuz adına, bunu ifade
etmektedir efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şandır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) Şimdi soru-cevap kısmına
geçiyoruz efendim. Süremiz on dakika. Sayın Öksüzkaya,
buyurun efendim. AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) –
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Vakıflar Genel
Müdürlüğü son beş yıl içerisinde ne kadar vakıf tarihî eseri onarmıştır? Bu dönem planlanan yeni
projeler var mıdır? Vakıf eserlerinin onarımında
gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine, bu harcamalarından dolayı, kanunen
kabul edilen gider olarak kabul ediliyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öksüzkaya. Buyurun Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Sayın Bakanım, Sayın Başbakan Vakıflar Kanunu’yla ilgili dün yaptığı grup
konuşmasında “Devletler arasında mahsuplaşma yoktur,
mütekabiliyet de yoktur.” demiştir. 1) “Devletlerarası
mahsuplaşma yoktur.” ifadesi uluslararası hukuk ve siyaset biliminde ilk defa
duyulan bir tabirdir, bununla ne kastedilmiştir? Vakıflar Yasası’yla ilgili
bağlantısı nedir? Lozan’ın 45’inci maddesi
mütekabiliyeti düzenlemektedir. Görüştüğümüz Kanun’un 2’nci maddesi de
mütekabiliyeti düzenlemektedir. Görüşmelerin başında siz de sorularınızda,
mütekabiliyet ilkesine dayanarak cevaplar verdiniz. Başbakan “mütekabiliyet
ilkesi yoktur” dediğine göre, kendisine Vakıflar Kanunu hakkında yeterli bilgi verilmemiş
midir? Yoksa, farklı uygulamaların zemini mi
hazırlanmaktadır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Asil. Sayın Doğru, buyurun efendim. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Yunanistan’da, şubat
ayının başında vakıflar kanunu çıkartıldı. Bu çıkartılan vakıf kanunu büyük
oranda Batı Trakya Türklerini ilgilendirmektedir. Ancak, aralık ayının sonu
itibarıyla Dora Bakoyanni, yani Yunanistan’ın
Dışişleri Bakanı, Batı Trakya’yı ziyareti esnasında, Türk azınlığa, yani -onlar
Türk azınlık demiyorlar ama- Müslüman azınlığa, bununla ilgili, vakıflar
kanunuyla ilgili görüşlerini soracağını ifade etmişti. Ancak hiçbir görüş
sorulmadan, ne milletvekillerine -iki tane milletvekili vardır- ne de diğer
kuruluşların hiç birisine sormadan bu kanunu çıkarttılar. Ancak, kanunun
çıkartılmasıyla beraber Türk vakıflarının ellerindeki araziler de alınmaya
başlandı. Daha önceki dönemlerde, işte, vakıfların arazileri çeşitli sebeplere
bağlı olarak, askerî kışla kurulacak, okul yapılacak veya başka şey yapılacak
şeklinde alınıyordu. Bununla ilgili de, şu anda çıkartılan kanunla, orada,
bırakın vakıfları şahıslar bile arazi alamıyorlar. Bizim bu çıkartmış olduğumuz
Vakıf Kanunu’yla, biz, cemaat vakıflarına veyahut da diğer kurulacak olan
vakıflara arazi alınması noktasında veyahut da… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Doğru. Buyurun Sayın Yalçın. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, bugüne kadar,
gerek mahkemelerde gerek vakıflarla ilgili kurumlarımıza sahte evrakla müracaat
edip hak talebinde bulunan vakıflar ya da onlar adına hareket edenler olmuş
mudur, böyle bir tespit var mıdır? Bu konuda yapılmış bir işlem bulunmakta
mıdır? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın. Sayın Işık, buyurun efendim. ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma aracılığınızla
sormak istiyorum: Bir, bu tasarının
yasalaşmasını takiben Fener Rum Patrikhanesinin İstanbul Kaleiçi’nde
belirlediği 360 gayrimenkulü geri talep edeceği ifade edilmektedir. Bunlara
Bazilika, kilise veya katedral iken cami yapılanlar da dâhil edildiğinde, bu
Yasa ile İstanbul’da kaç parça taşınmaz Fener Rum Patrikhanesine iade
edilebilir? Bakanlığınızın bu konuda bir tespit çalışması var mıdır? İki, son beş yılda Vakıflar
Genel Müdürlüğü aracılığıyla kaç adet kilise, havra, sinagog ve kaç adet de
cami onarımı gerçekleştirilmiştir? Bu onarımlar için toplam kaçar para
harcanmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık. Son soru Sayın Özdemir’in. Buyurun efendim. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Yasa “Kurucuların
çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların taşınmaz edinmesi 2644 sayılı
Kanun’un 35’inci maddesine tabidir.” demektedir. Oysa Tapu Kanunu madde 35’e
göre, yabancı ülkelerde kurulu tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak
özel kanun hükmü gereğince taşınmaz edinebilirler. Yabancı vakıflar ve
dernekler taşınmaz edinemezler. Dolayısıyla Tapu Kanunu madde 35’e yapılan atıf
bir anlam ifade etmeyecektir. Son olarak, yeni yapılan
Yasa’nın, Avrupa Birliğine uyum süreci içinde çıkarılmasının zorunlu olduğu
iddia edilemez. Zira Avrupa Birliği müktesebatında vakıflarla ilgili özel bir
düzenleme yoktur. Avrupa Birliği henüz vakıfları tek tip hukuk normu hâline
getirmemiştir. Bu Kanunu
-durumu açık ve seçik- üniter devletimizin
aleyhinde olduğu belli olmasına rağmen hâlâ yasalaşması için savunacak mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özdemir. Sayın Bakanım cevap verecek
misiniz efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, Vakıflar
Genel Müdürlüğü son beş yıl içerisinde 2.650 eser restore etmiş. 2008 yılında
bin eserin restore edilmesi planlanmış ve işlemlere başlanmıştır. Bu
taşınmazların onarımları için sponsorların yaptığı
harcamalar vergi matrahından, bu Kanun’da da yapılan düzenlemede belirtildiği
şekilde, düşülecektir. Yine,
sorularda, mütekabiliyet esasına atıfta bulunulmakta. Değerli
arkadaşlar, mütekabiliyet ve paralel uygulamaya dönük görüşlerimizi daha önce
ve bu toplantı sırasında açıklamış bulunuyorum. Kanun’da
mütekabiliyet, 2’nci maddede, 5’inci maddede söz konusu. Çok Değerli
Genel Başkanımızın, Başbakanımızın grupta sözünü ettiği ifade, tamamen Lozan
Anlaşması çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan cemaatlere mensup
vakıflar ile Yunanistan’da bulunan vatandaşlarımızın bir mütekabiliyet ölçüsü
içerisinde kıyaslanarak uygulamaya tabi tutulmayacağına ilişkin bir
değerlendirmedir. “Efendim, Yunanistan’da
çıkarılan kanunla, orada bulunan vatandaşlarımızın hak ve hukuku
kısıtlanmıştır.” Evet, o kanun, elbette, bizim savunduğumuz, onay verdiğimiz,
mükemmel olarak nitelediğimiz bir kanun değil. Ama Yunanistan öyle yapıyor
diye, biz, kendi vatandaşlarımıza aynı şekilde davranma hakkına ya da lüksüne
sahip değiliz. Biz, vakıf medeniyetine sahip, derin kültürü olan bir ulusuz.
Biz referans alınacağız, Yunanistan bize referans olamaz, bunu hep
tekrarlıyoruz. Yani vakıf konusunda, dünya ülkeleri arasında referans alınacak
tek ülke ve bir numaralı ülke Türkiye’dir. (AK Parti sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sizi kim dinliyor Sayın Bakan! Yanı başımızdaki komşumuz Yunanistan bile
dinlemiyor sizi! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz referans olacağız. Bu çerçevede
bakmak gerekir. “Sahte evraklarla başvuru
yapıldı mı?” Buna yazılı cevap vereceğim, yani şu anda elimde yeterli done yok, yazılı cevap vereceğim. “Fener Rum Patrikhanesine ne
kadar taşınmaz iade edilecek?” Patrikhaneye, bir defa, mal iadesi söz konusu
değil. Patrikhane zaten bir vakıf da değil. Patrikhanenin tüzel kişiliği de
yok. Statüsünü iyi bilmek lazım. MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) – Vakfı var. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ya siz bir “var” diyorsunuz bir “yok”
diyorsunuz. Ben söylediklerimi düşünerek söylüyorum, tartarak söylüyorum.
Patrikhanenin tüzel kişiliği yoktur. Hak iktisap etmek için tüzel kişiliğe
sahip olmak gerekir. Bu, Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçası, çok temel
kurallarından bir tanesidir; hak ve fiil ehliyeti kullanmak için kişilik sahibi
olmak gerekir, gerçek kişi ya da tüzel kişi, tüzel kişilik söz konusu değildir.
İadesi gereken mallar, bu Yasa çıktığında, yine tekrarlıyorum, bugün herhâlde
üçüncü defa tekrarlıyorum, geçici 7’nci madde çerçevesinde nam-ı mevhum ve
nam-ı müstear olarak nitelenen taşınmaz sayısı 18 tane. Demin konuşmalarında
bir arkadaşım, daha önceki Bakana atıfla bu taşınmaz sayısının 36 olduğunu
ifade ettiğini beyan ettiler, ama yapılan inceleme sonucu kesin verdiğim rakam
18 tanedir. Hazinenin elinde 114 tane, Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde 28
tane taşınmaz bulunmaktadır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Üçüncü kişileri ne yapacaksınız? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Diğer taraftan, cami onarımları dışında,
kilise, havra onarımı vakıflar eliyle, vakıflar imkânlarıyla yapılmış değildir.
Onu ifade etmek isterim. “Tapu Kanunu’na yapılan atıf sonuç doğurmayacak.”
deniyor. Biz doğuracağı inancındayız. Nitekim az önce kabul edilen 26’ncı
maddede de, önergeyle o koşulu getirdik. Hiç kimsenin kaygısı olmasın,
Türkiye’nin lehine bir kanun düzenlemesi yapıyoruz. Ülkemiz için hayırlı olsun
diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş 41’inci madde üzerindeki görüşmelerin
devam etmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bilindiği
gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 09.11.2006 gününde kabul
edilen 5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş
Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 41 inci maddesiyle ilgili olarak, Vakıflar
Meclisi’nin, Genel Müdür, üç Genel Müdür Yardımcısı ve 1. Hukuk Müşaviri olmak
üzere beş, Vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğretim mezunları arasından
Başbakan’ın önerisi üzerine ortak kararnameyle atanacak beş, yeni vakıflarca
seçilecek üç mülhak ve azınlık vakıflarınca seçilecek birer üye olmak üzere
toplam onbeş üyeden oluşacağı; ayrıca yeni vakıfların
üç, mülhak ve cemaat vakıflarının birer yedek üye seçeceği belirtildiği,
maddede, Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarınca seçilecek bir üyenin de
bulunması öngörülmekte olduğunu, en üst karar organı olan ve Yasayla önemli
görevler verilen Vakıflar Meclisi’nde azınlık vakıflarınca seçilecek bir üyenin
bulunması, bu vakıfları, Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine
çıkarmanın aracı durumuna getireceğinden bahisle, Anayasanın Başlangıç
bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı
olduğunu ifade etmiştir. Adalet Komisyonunda da,
Anayasanın 89 uncu ve İçtüzüğün 35 inci maddesine dayanılarak 5555 sayılı
Vakıflar Kanununun sadece Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 41. maddesinin görüşülmesi
kabul edilmiştir. Komisyonda 41 inci madde
üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; Cumhuriyet döneminde kurulan teşkilatlar
içerisinde yegane meclis şeklinde bir oluşuma sahip
olan ve halen atanmış beş kişiden oluşan Vakıflar Meclisi, sayısal oranlar göz
önüne alınmadan demokratik bir anlayışla; 41.550 mazbut vakfı temsilen atanan
on; 4.450 yeni vakfı temsilen kendilerince seçilen üç; 300 mülhak vakfı
temsilen kendilerince seçilen bir; 161 azınlık vakfını temsilen kendilerince
seçilen bir kişi olmak üzere katılımcı bir anlayışla onbeş
kişi olarak yapılandırılarak, vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en üst
karar organında temsil edilmesi amaçlandığından, Sayın Cumhurbaşkanının geri
gönderme gerekçesine Komisyon katılmamış ve 41 inci madde oy çokluğu ile aynen
kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu
maddeyi de içeren muhalefet şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir. Bugün TBMM Genel Kurulunda
yaptığımız müzakereler yeterince yeterli değildir. Anayasa’nın Başlangıç
bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk milli çıkarlarının, Türk
varlığının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin karşısında korunma
göremeyeceği belirtilerek, Anayasanın öngördüğü hukuk düzeni içinde milli
menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir. Eskiden
kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın,
ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar
tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf
türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak
düzenlemeleri, Lozan Anlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin
ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa’nın
ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca millî menfaatlerle ve kamu
yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince giderilmiş ve konu
yeterince izah edilebilmiş değildir. Bu bakımdan Meclis
İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 41. maddenin görüşmelerine devam edilmesini
arz ederiz.
III.- YOKLAMA (MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı) OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, yoklama istiyoruz, toplantı yeter sayısı yoktur. (AK Parti
sıralarından “Yirmi kişi yok” sesleri, gürültüler) Sayın Efendim. BAŞKAN – Tespit yapacağız
efendim. Sayın Vural, Sayın Korkmaz,
Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Asil, Sayın Öztürk, Sayın Gök, Sayın Yıldız, Sayın Taner, Sayın Işık,
Sayın Şandır, Sayın Bukan, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Kalaycı, Sayın Genç, Sayın İnan, Sayın Sipahi… Var mı daha?..
17 kişiyiz efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
17’si efendim, tekrar sayın. BAŞKAN – Sayın Kılıç, Sayın
Ergin, Sayın Akçay. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, yeniden tespit edelim. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Efendim, ad okunmak suretiyle yapalım. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, yoklama yapmadan önce 41’inci madde üzerindeki görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, olmaz. Sayın Başkan, hayır, öyle bir şey olmaz efendim. BAŞKAN – …çalışma süresinin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Yoklama istedik biz. BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Suistimal ediyorsunuz. Bir saat uzatamazsınız Meclisi. BAŞKAN - Yoklamanın
sonuçlanmasına kadar efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bakın, oradaki görevinizi suistimal
ediyorsunuz. BAŞKAN - Yoklama çıkmazsa
zaten kabul edilmiyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha
kaç tane önerge var efendim? BAŞKAN - Yoklama için üç
dakika süre veriyorum efendim. Buyurun… OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim, sadece yeniden görüşmeleri devam önergesi bitinceye kadar zaten. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Maddenin bitimine kadar… BAŞKAN - Görüşme değil
efendim, maddenin bitimine kadar. Yoklama başlamıştır, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz. Neyi oyluyoruz? OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, 41’inci maddenin görüşmelerine devamla ilgili önergenin
tamamlanmasına… BAŞKAN – Onu oylayacağız
zaten şimdi. OKTAY VURAL (İzmir) – Onun
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması… BAŞKAN – Hayır efendim. Bir yoklamayı yapalım da… (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN – Evet, toplantı yeter
sayımız vardır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Şimdi, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri,
süremiz tamamlandı. Sözlü soru önergeleriyle
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 19 Şubat 2008 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.01 |
|