DÖNEM: 23                            CİLT: 14                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

65’inci Birleşim

14 Şubat 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilişinin 82’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

2.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü nedeniyle; yapılan yatırımlar ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt ilimizde fıstık üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)

 

B) Tezkereler

1.- Brüksel’de yapılacak olan “Kültürlerarası Diyalogda Kadının Rolü” konulu toplantıya icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/284)

2.- Mısır Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu tarafından Mısır’a davet edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/282)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

 

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, Bursa Milletvekili Onur Öymen’in konuşmasında şahsına ve Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu adına konuşma yapan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın konuşması sırasında söylediği ifadeler nedeniyle, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 25’inci maddesinin oylaması

 

2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 26’ncı maddesinin oylaması

 

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1611)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Aksantaş toplu konutlarının teslimatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/1646)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinin tüzel kişilik kazanmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1712)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Birinci ve İkinci Oturum

 

İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu meydana gelen can kayıplarına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde meydana gelen tren kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlamaya,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, AK Parti Hükûmetleri döneminde Ardahan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 14’üncü maddesi, görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

9/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun (S. Sayısı: 98) 16’ncı maddesinin görüşmelerine başlanılmadan önce, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından verilen ve ilgili maddenin Cumhurbaşkanınca, “Anayasa’ya ve Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu” gerekçesiyle veto edildiği; Sayın Başbakanın, bu Kanun’un menfaatleri koruduğunu ifade etmesi, ancak bu menfaatlerin ne olduğunu belirtmemesi nedeniyle bu ifadenin içinin doldurulması gerektiği, bunun için de menfaatlerimizin korunması konusunda yeterli bilginin verilmesi amacıyla İç Tüzük’ün 70’inci maddesi uyarınca, konunun kapalı oturumda görüşülmesine ilişkin önergeleri üzerine kapalı oturuma geçildi.

 

Üçüncü Oturum

(Kapalıdır)

 

Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturum

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 16’ncı maddesi kabul edildi, 25’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

14 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.01’de son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                             No.:91

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

14 Şubat 2008 Perşembe

Tasarı

1.- Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/526) (Plan ve Bütçe; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2008)

Rapor

1.- Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/515) (S. Sayısı: 109) (Dağıtma tarihi: 14.2.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 Milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/02/2008)

 

 

14 Şubat 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşimini açıyorum.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, çoğunluğumuz yoktur, yoklama istiyoruz.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur, beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayımız vardır.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce, 13 Şubat 2008 tarihli 64’üncü Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin, İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir.

Bu nedenle, sayın milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.

Tutanak özeti okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir.

Sayın İdare Amirlerinin bu konuda yardımcı olmalarını ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.

Şimdi, kapalı oturuma geçiyoruz.

Kapanma Saati: 14.17

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

(Kapalıdır)

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin kapalı oturumundan sonraki Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 82’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’a aittir.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilişinin 82’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 82’nci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Türk Medeni Kanunu, bir hukuk metni olmanın çok ötesinde, Atatürk devrimlerinin temeli, dinsel hukuk düzeninden laik hukuk düzenine geçişin belgesi, bir hukuk ve uygarlık anıtıdır.

30 Ağustos 1925 yılında Kastamonu’yu ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk şu konuşmayı gerçekleştirmiştir:

“Bir sosyal toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmuştur. Kabul edilebilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını yükselttirelim, diğerini görmezlikten gelelim de, kitlenin tamamı yükselebilsin? Olabilir mi ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, yükselme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve yükselme ve yenilenme alanında birlikte aşama kaydetmek gereklidir. Böyle olursa devrim başarılı olur. Mutlulukla gözle görülmektedir ki, bugünkü hareketimiz gerçek amaca yaklaşmaktadır. Her halde daha korkusuz olmak gerektiği açıktır.

Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlam ve işareti nedir? Efendiler, medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu ilkel duruma girer mi? Bu durum milleti çok gülünç gösteren bir görüntüdür. Derhal düzeltilmesi gereklidir.”

Bu söylemin üzerine hukuk alanındaki çalışmalara hız veren Atatürk, kadının bir birey olarak toplum içerisinde yer alabilmesi için dinî hükümler içeren ve kadını ikincilleştiren Mecelle’nin bir an evvel yürürlükten kaldırılması gerektiği gerçeğiyle hareket etti ve 17 Şubat 1926 tarihinde Türk Medeni Kanunu Türkiye Büyük Meclisinde kabul edildi.

Bu Kanun’un genel gerekçesini yazan Mahmut Esat Bozkurt, böylesi bir kanuna neden gereksinim duyulduğunu “Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin tedvin edilmiş bir Medeni Kanunu yoktur. Yalnız, sözleşmelerin küçük bir kısmına değinebilen Mecelle vardır… Mecelle'nin kuralı ve ana çizgileri dindir. Halbuki insanlık yaşamı, her gün hatta her an esaslı değişikliklerle karşı karşıyadır. Bunun değişikliklerini, yürüyüşünü hiçbir zaman bir nota çevresinde saptamak ve doldurmak mümkün değildir. Kanunları dine dayalı olan devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Çünkü dinler değişmez hükümler belirtirler. Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir, din kanunları, kesinlikle ilerleyen yaşamın önünde biçimden ve ölü sözcüklerden fazla bir değer, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek dinler için bir zorunluluktur. Bu bakımdan dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını dinlerden alan kanunlar, uygulanmakta oldukları toplumları indikleri ilkel dönemlere bağlarlar ve ilerlemeye engel belli başlı etken ve nedenler arasında bulunurlar… Kuşku yoktur ki, kanunların amacı herhangi bir gelenek ve görenek veya yalnız vicdanla ilgili olması gereken dinsel hükümler değil, siyasal, toplumsal, ulusal birliğin her neye mal olursa olsun güvencesi ve tatminidir.” demektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen seksen iki yılda kadınlarımız çoğunlukla haklarının farkında olmadıkları için ya da haklarını nasıl kullanacaklarını bilmedikleri için yahut da haklarını kullanabilecekleri araçlara ulaşmada sıkıntı yaşadıkları için kadın-erkek eşitsizliği arasındaki uçurum da giderek artmıştır. Bu sorunların acil çözümü gerekmektedir. Kadınlar evde, iş yerinde ve toplumsal yaşamda güçlenmeli, evdeki karar alma mekanizmasında eşit biçimde söz sahibi olabilmelidir. Ekonomik yaşamda kadının görünür kılınması, bir anlamda, kaynakların daha verimli kullanılmasını da sağlayacaktır.

Kadınların yönetici olması da, yine kadınların çıkarlarının korunması ve toplumsal barışın sağlanması açısından desteklenmelidir.

Kadınlar, kendi potansiyellerini geliştirme imkânlarını bulduklarında, yaşadıkları toplumların da gelişmelerine ivme katacaklardır. Ancak bunun için de, kadının toplum hayatında görünür kılınması ve erkekle eşit şartlara sahip olması birinci koşuldur. Ancak, ister ev kadını olsun ister çalışan kadın, emeğinin karşılığını almadan çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbatur.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1926 yılında devrimci bir kanun olarak yaşama geçen Türk Medeni Kanunu, gelişen toplumsal yaşam nedeniyle, 2001 yılında yeniden düzenlenmiştir. Yeni Kanun’da kadın-erkek eşitliği daha çok ön plana çıkmış, ancak mal ortaklığı rejimi, Yasa’nın yürürlüğe girdiği 2002 tarihinden önceki evlilikleri kapsamamıştır. Böylece, kadınların emeği görünmez kılınmıştır. Evde yapılan işleri eğer para verip yaptırsaydık, erkeklerin maaşları yetmezdi. Kadınlar yoksul, ülkemizdeki gayrimenkullerin sadece yüzde 8’ine sahipler. O zaman, kadınların ev içinde harcadığı emeğin görünür kılınması gerekir. Ancak Yürürlük Kanunu’nun 10’uncu maddesi, 2002’den önce evlenen kadınları mağdur duruma düşürmektedir. Kanun’un çıkarıldığı dönemde muhalefette olan Sayın Mehmet Ali Şahin “Yürürlük Kanunu 10’uncu madde, kadınların emeğine yapılmış en büyük haksızlıktır. İktidar olunca bu haksızlığı gidereceğiz.” demişti. Şimdi Sayın Şahin Adalet Bakanı, fakat konuyla ilgili beş yılı aşkın bir süredir henüz bir girişimde bulunulmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Bir cümle daha söyleyip bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Sayın Şahin’in, artık çok yetkili bir konumda olduğundan dolayı, bu konuda ümit bekleyen, 2002’den önce evlenmiş olan kadınların durumunu da göz önüne alarak, bu durumun düzeltilmesini bekliyorum.

Bugün, kadınları baş tacı ettiğiniz bu “Sevgililer Günü”nde, Yürürlük Kanunu’nun bu maddesinin bir an evvel değişeceğini umuyorum Sayın Başkan ve sözlerime son verirken, bu vesileyle, cumhuriyeti kuranları bir kez daha saygıyla anıyor, yüce Meclisimize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbatur.

Sayın Bakan, konuşacaksınız herhâlde?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Türk Kanunu Medenisi’nin kabul edilmesinin 82’nci yıl dönümü dolayısıyla, gündem dışı söz alan Adana Milletvekili arkadaşımız Sayın Erbatur’un konuşmasıyla ilgili bir değerlendirme yapmak için huzurunuzdayım.

Sayın Erbatur’un da ifade ettiği gibi, Türk hukuk inkılabının temel taşlarından biridir Türk Kanunu Medenisi. 1926 yılının 17 Şubatında Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülerek kabul edilmiş ve yine, aynı yıl, 4 Ekim 1926 yılında, Borçlar Kanunu’yla birlikte yürürlüğe girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, geçmişe baktığımızda, kanunlaşma hareketlerinin, özellikle Batı dünyasında, 18’inci yüzyıldan itibaren başladığını görüyoruz. Kanunlaşma hareketinden, kuşkusuz ki, Osmanlı İmparatorluğu da etkilenmiştir. 19’uncu yüzyıldan itibaren, özellikle Tanzimat Fermanı’yla birlikte, Osmanlıda da kanunlaşma hareketleri başlamıştır.

Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir anlayışla, millet iradesine dayalı bir rejimin adıdır. Çağdaş hukuk anlayışını esas alarak, daha cumhuriyet kurulur kurulmaz, temel kanunlar, bir bir, birbirinin arkası sıra yürürlüğe girmiştir. Bunlardan bir tanesi de, biraz önce temas ettiğim gibi, Türk Kanunu Medenisi’dir.

Türk Kanunu Medenisi’nin iki temel özelliği vardır. Bunlardan bir tanesi, kurallarının laik bir temele dayanması, ikincisi de, kadın-erkek eşitliğinin ilke olarak kabul edilmiş olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, nasıl ki canlı organizmalar, doğarlar, büyürler, gelişirler, bir görev ifa ederler ve ömürlerini tamamlarlar; yasalar da böyledir, belirli bir süre işlev yerine getirirler, daha sonra günün ve çağın değişen ve gelişen şartlarına ayak uyduramazlar, onlar da değişmek veya değiştirilmek zorunda kalırlar.

4 Ekim 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanunu Medenisi, ülkemizde yetmiş beş yıl uygulandı. 2001 yılında yeni Türk Medeni Kanunu’nun yapılmasıyla ilgili uzun süredir devam eden çalışmalar Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girdi. Şu anda, kabulünün 82’nci yıl dönümünü kutlamakta olduğumuz Türk Kanunu Medenisi’nin yerine, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olan yeni bir Türk Medeni Kanunu vardır.

Tabii ki eski Kanun’dan hükümler, bakış açıları bu Kanun’a da yansımıştır, ama şunu hemen ifade edeyim ki: Türk Kanunu Medenisi İsviçre Medeni Kanunu’ndan alınmıştır, ama yeni Medeni Kanun’umuz, Türk hukukçularının, bu konuda çaba sarf eden üniversitelerimizin, savcılarımızın, hâkimlerimizin, yüksek yargı organları mensuplarımızın, barolarımızın katkılarıyla, uzun süre üzerinde çalışılarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir. O Kanun çalışmaları esnasında ben de Parlamentodaydım, 21’inci Yasama Dönemiydi ve Adalet Komisyonu üyesiydim, Sayın Hikmet Sami Türk Adalet Bakanıydı ve uzun süren komisyondaki bir çalışma sonucunda şu anda yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanunu, biraz önce ifade ettiğim gibi, Meclisimizce de kabul edilerek yürürlüğe girdi.

İzin verirseniz, bu yeni Medeni Kanun’un ne gibi yenilikler getirdiğini birkaç cümleyle sadece hatırlatmak istiyorum:

Anayasa’mız ve insan hakları belgelerinde düzenlenen “insan hakları” kavramının getirilen yeni düzenlemelerle daha çok ön plana çıktığını görüyoruz yeni Medeni Kanun’umuzda.

Tüzel kişilere ilişkin genel hükümler Türk Kanunu Medenisi’ne göre daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, dernekler ve vakıflar yönündense ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir, daha önceki Medeni Kanun’a göre yeni Medeni Kanun’da.

Zannediyorum, yeni Medeni Kanun’un en büyük özelliklerinden biri, Anayasa’da da açıkça ifade edilen kadın-erkek eşitliğiyle ilgili ilkeye aykırı hükümlerin Medeni Kanun’dan temizlenmiş olmasıdır. Birkaç tane maddeyi hatırlatmak isterim: Örneğin, Türk Kanunu Medenisi’nde kadın ve erkeğin evlenme yaşları farklı düzenlenmişti ama yeni Medeni Kanun’da bu fark kaldırılmıştır. “On yedi yaşını bitiren kadın ve erkeğin evlenebilecekleri, zaruri hallerde de on altı yaşın bitirilmesi” şeklinde. Yani, fark yeni Medeni Kanun’la ortadan kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, ikametgâh, evin iaşesi, evin reisliği ile ilgili de kadın-erkek eşitliğine uymayan, Medeni Kanun’daki hükümlerin, yine yeni Medeni Kanun’da kadın-erkek eşitliğine uygun hâle getirildiğini görüyoruz.

Şimdi, Sayın Erbatur bana atıfta bulunarak, bu yeni Medeni Kanun’la kabul edilmiş olan edinilmiş mallara katılma, mal rejimi konusunda bu kanun -geçmişteki kanun- görüşmeleri devam ederken bir beyanıma atıfta bulundu. Türk Kanunu Medeni’sinde yasal mal rejimi, mal ayrılığı rejimiydi, ama, şu anda yürürlükte bulunan yeni Medeni Kanun, mal rejimi olarak, “edinilmiş mallara katılma” şeklinde ifade edebileceğimiz bir rejimi kabul etti. Yürürlük tarihi -uygulama yasasında- “Bu Kanunun yürürlüğü tarihinden itibaren olacak.” şeklinde düzenlendi.

Ben komisyon üyesi olarak Adalet Komisyonunda, “evlilik birliğinin kurulduğu tarihten itibaren edinilmiş mallara katılım rejiminin uygulanması gerektiği” tezini savundum. O sırada, benim mensubu bulunduğum siyasi partiden de komisyon üyeleri vardı, ancak, benim mensubu bulunduğum siyasi partiden komisyonda bulunan arkadaşlarım da bana katılmadılar, onlar benim bu önerime “ret” oyu verdiler. Ama, tabii komisyonda, sanıyorum, bir ben, bir de bir başka arkadaşımız benim gibi düşündü bu konuda ama komisyonca kabul edilmedi, Genel Kurulda da önergeler verildi, kabul edilmedi.

Nitekim, benim muhalefet şerhim vardır. Ben hâlâ o düşüncemin, o önerimin arkasındayım. Ancak, bunun bir Hükûmet tasarısı hâline getirilmesi, tabii, mutlaka görüşülmesi ve Bakanlar Kurulunda tartışılarak kabulüyle olur. Bunun zorluğunu geçmişte komisyonda yaşadım, aynı partiden olmamıza rağmen diğer arkadaşlar bana katılmadılar.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teklif var.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ben düşünce olarak gene aynı düşüncedeyim. Eğer, bir teklif buraya gelirse…

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teklif var.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teklif var.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …ben, Mehmet Ali Şahin olarak, sizin o teklifinize destek veririm.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – 2002’den beri teklif var.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Veririm… Geçmişte ne söylemişsem, doğru olduğuna inandığım her fikrin, her düşüncenin sonuna kadar arkasında olurum.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Yeni teklif verdik.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Hâlâ aynı düşüncedeyim.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teklif var Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Nitekim, o sırada, mesela Cumhuriyet Halk Partisi sıralarında bulunan ve o dönemde de komisyonda görev yapmış veya parlamenter olmuş arkadaşlarımızın da bir kısmı benim bu görüşüme katılmamışlardı. Yani, değişik siyasi partilerde…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –  CHP yoktu.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Şandır da çok yakinen hatırlayacaktır…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – CHP o zaman Parlamentoda değildi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Biz yoktuk o zaman.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …bu, çok tartışmalı bir konuydu.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Bakan, o zaman biz yoktuk.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ama, ben, kişisel olarak aynı düşüncedeyim ve onun doğru olduğuna inanıyorum. Yani, yeni mal rejiminin evlilik birliğinin kurulduğu andan itibaren yürürlüğe girmesinin daha doğru olduğu inancındayım. Bu konuda önergeler verilmiş. Eğer burada görüşülürse, geleceğim ve destek vereceğim. Ama, ben, Hükûmetim adına burada Hükûmeti bağlayıcı bir beyanda bulunamam. Çünkü, bu konu orada konuşulmuş değildir.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Efendim, yeni kanun teklifi verdik Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, sözlerimi fazla uzatacak değilim. Çünkü, sürem de sanıyorum dolmak üzere. İzin verirseniz şöyle tamamlayayım: Temel kanunlarımızda yenilenme çalışmaları Medeni Kanun’la kalmadı. Medeni Kanun’dan hemen sonra, özellikle bizim iktidarlarımız döneminde, Türk Ceza Kanunu da tamamen değişti. Şimdi, Türk Ticaret Kanunu Adalet Komisyonumuzdan geçti, Genel Kurul gündemindedir. Onu da, tamamen bizim hukukçularımız, bizim bilim insanlarımız hazırladılar ve buraya kadar indirdiler. Borçlar Kanunu Meclise sevk edilmiştir, Adalet Komisyonumuzun gündemindedir. Temel kanunlarımızı çağın gereklerine uygun hâle getirme çalışmaları bizim iktidarlarımız döneminde de büyük bir hızla devam etmiştir, bundan sonra da devam edecektir. Buna ihtiyaç vardır. Biraz önce ifade ettiğim gibi, yasalar da canlı organizmalar gibidir, zaman içinde değişmeyi gerektirebilir. Biz, bu konuda, iktidar olarak, iktidar partisi olarak, çağdaş uygarlık neyi gerektiriyorsa, çağdaşlık neyi gerektiriyorsa yasalarımızı ona uygun hâle getirmenin gerekliliğine inanıyoruz.

Sözlerimi şöyle tamamlayayım: Cumhuriyetimizi kuran, çağdaş uygarlığı bize hedef olarak gösteren, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm büyüklerimize yeniden minnetlerimizi, şükran duygularımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü nedeniyle; yapılan yatırımlar ve hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin derinliklerinden berrak bir toplum yapısıyla süzülerek gelen Gümüşhane, 1916 yılının 19-20 Temmuzunda Rus orduları tarafından işgal edilmiş, işgal aynı gün Torul ilçesinde, 22 Temmuzda da Kelkit ilçesinde gerçekleşmiştir. On dokuz aya yakın süren bu zalim işgalden 1918 yılının 14 Şubatında Torul ilçesi, 15 Şubatında Gümüşhane, 17 Şubatında Kelkit, kahramanlık destanlarıyla Rus işgalinden kurtarılmıştır. Bu vesileyle, tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun diyor, bugün şirin Gümüşhane’nin kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum ve sevgilim olan Gümüşhane’nin kurtuluşu vesilesiyle hepinizin Sevgililer Günü’nü kutluyorum.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde olan ilimiz, Harşit ve Kelkit Havzalarından oluşmakta olup, coğrafi olarak hem Karadeniz Bölgesi özelliklerini hem de Anadolu, Orta Anadolu Bölgesi özelliklerini taşımaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk döneminde Gümüşhane’de yol ve köprü yapımına önem verilmiş, tarım geliştirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan ulusal sıkıntılardan dolayı bu gelişme çalışmaları biraz duraklamış, 1950’lerde başlayan ikinci hamle de daha sonra yüksek hızla devam edemeyince, göç veren Gümüşhane, göçün etkisiyle kentin gittikçe küçülmesine neden olmuştur. Buna rağmen, tüm kutsal değerlerin yoğunlukla yaşandığı ilimizde vatan sevgisi, tüm koşullara rağmen, yükselerek sarsılmaz noktalara ulaşmış olup, devletinin istediği, şehitlik dâhil, her şeyini vermiştir.

Hükûmetimiz döneminde ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretleriyle ilimize KÖYDES projeleri kapsamında son iki yılda 60 milyon YTL’lik bir ödenek gönderilmiş olup, cumhuriyet tarihi boyunca 224 kilometre asfaltlı yol ağına 900 kilometre yeni yol ağı eklenmiştir. Tarımda 60 milyon YTL’den fazla doğrudan gelir desteği, mazot yardımı ve diğer yardımlar ilimize yapılmıştır.

Millî eğitimde Hükûmetimiz döneminde ilköğretim okulları, anaokulları, Anadolu ve ilk defa fen lisesi, yeni pansiyon binaları, halk eğitim merkezleri yapılmış olup, 2002 yılına kadar 980 derslik yapılmışken, Hükûmetimiz döneminde buna 300 adet derslik daha eklenmiştir.

Yıllarca “Su akar, Türk bakar.” mantığından vazgeçilerek on sekiz yıldır bitirilemeyen Kürtün Barajı Hükûmetimiz döneminde bitirilmiş olup 28 Eylül 2003 tarihinde Başbakanımız tarafından hizmete açılmıştır. 2000 yılında yapımına başlanan Torul Barajı Hükûmetimiz zamanına kadar yüzde 5’i tamamlanmış iken 100 milyon dolardan fazla kaynak ayrılarak üç ay önce su tutulmaya başlanmıştır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bunların Gümüşhane’nin kurtuluşuyla ne alakası var?

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Şiran-Koruluk Barajı, Köse Barajı, Harşit Çayı yan dereleri ıslahı ve taşkın koruma işlemleri, tarihte kurtarılmış olan Gümüşhane’nin sadece tarihsel ve düşman işgalinden kurtarılması değildir. O toprakların ekonomik ve sosyal olarak gelişmişliğinin sağlanmasıyla kurtarılması sağlanacaktır. O nedenle de, alakasız bulduğunuz bu Hükûmetimiz döneminde yapılmış olan konuları tekrar anlatmaya devam edeceğim.

Hükûmetimiz döneminde ülkemizin yüz akı projelerinden biri olan TOKİ aracılığıyla 100 milyon YTL’lik yatırım yapılmış olup bu dönemimizde de hem Kelkit hem de Gümüşhane kent merkezinde kent dönüşüm projeleri yapılacaktır.

Sağlık alanında da cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış olan yatırımlara yüksek bir katılım ile Kelkit Devlet Hastanesi 2005 yılında başlanmış olup 2007 yılında tamamlanmış, hizmete açılma noktasındadır. Gümüşhane Devlet Hastanesine son bir yıl içerisinde 6 milyon YTL yatırım yapılarak çağdaş, modern bir hâl kazandırılmış; ağız-diş sağlığı hastanesi açılmış, Şiran ve Kürtün ilçelerimizin hastaneleri yapılmıştır.

Eylül 2007 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi bünyesindeki kampüsümüzde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Şiran Meslek Yüksekokulları açılmış olup, Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimizin tasarılarıyla, inşallah bu yıl Gümüşhane Üniversitesi de açılacaktır.

İlimizin maden yatakları son yıllarda aktif hale getirilmiş olup, diğer yer altı değerimiz olan mağaralarımızın ve özellikle Karaca Mağaramızın, yer üstü tarihî zenginliklerimiz olan eski Gümüşhane ve “Santa/ tarihî kent” gibi varlıklarımızın turizme kazandırılması şehrimize önemli katkılar sağlamaktadır.

Yine ilimiz sınırları içerisinde bulunan Zigana Çakırgöl Kayak Merkezi, Zigana Merkezi ve Süleymaniye Kayak Merkezleri de gelecek zaman içerisinde tamamlanarak ilimizin turistik anlamda da büyük gelir elde etmesi sağlanacaktır.

Gelecek zaman içerisinde Kelkit Havzası’nın baraj ihtiyaçları, Şiran-Gümüşhane kara yolunun tamamlanması, sektörel teşvik, doğal gaz ve tren yolu çalışmaları yakından takip edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Sözlerimi bugün ve bu anlamlı 90’ıncı kurtuluş gününde, Gümüşhaneli şair ve 12’nci ve 14’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi olan Sayın Nurettin Özdemir’in “Vatan” şiirinin son mısralarıyla bitirmek istiyorum:

“Vatan,

Hudut boylarında dalgalanan

Güzel bayrağımızda

Hare haredir.

Vatan,

Küçük ellerinin avuçladığı

Sade bir toprak değil çocuğum,

Toprakla büyüyen bir kutsal düşüncedir.”

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür Sayın Aydın.

Gündem dışı üçüncü söz, Siirt ilimizin fıstık üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Osman Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar)

3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt ilimizde fıstık üretimi ve fıstık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siirt ilimizin sorunlarına Meclisin dikkatini çekmek üzere söz almış bulunuyorum.

Adını “se’erd” yani üç yer, üç topraktan alan ilimiz, geri bıraktırılmış Doğu ve Güneydoğu Bölgemiz içinde en geri bıraktırılmış illerden biridir. Devletin resmî rakamlarına ve kurumlardan elde ettiğimiz rakamlara bakarak, bu geri bıraktırılmışlığı açıkça görmekteyiz.

Siirt’te entegre sanayi tesisi yoktur. 39 KOBİ’den ancak 35’i faal hâldedir. Doğu ve Güneydoğu illeri toplamının teşvik primlerinden aldığı pay yüzde 8’dir. Oysa, Marmara Bölgesi’nin aldığı teşvik primi oranı yüzde 44’tür. Oranlar açık bir ayrımcılığın göstergesidir.

Fert başına düşen millî gelir Siirt’te bin doların altındadır. Bu, en geri kalmış Afrika ülkelerinin düzeyidir. 291 bin yaklaşık toplam nüfusu olan Siirt’te 134 bin yurttaş yoksulluk belgesi yeşil kart almıştır. Muhalif olduğu gerekçesiyle yeşil kart alamayanlar ile veya yeşil kartı iptal edilenler bu rakamların dışındadır.

Resmî veriler Siirt’te 2005 yılı ile 2006 yılı arasında işsizlik oranının yüzde 50 oranında arttığını göstermektedir. Yani Siirt’te, çalışabilir nüfusun yarısı çalışamaz hâldedir, iş bulamaz hâldedir. Siirtliler bir iş bulma amacıyla, umuduyla batı kentlerine göç etmektedirler, bu batıya göç de asimilasyon amaçlı resmî politikalara uygun düşmektedir.

Marmara Bölgesi’nde devlet hastanesi sayısı 334, İç Anadolu’da 207, Karadeniz’de 104 iken Güneydoğu Anadolu’da 67’dir. Bölgedeki 718 sağlık ocağından 200 tanesi faal durumdadır, 518 tanesi personel ve donanım yetersizliği nedeniyle hizmet verebilir durumda değil. Siirt’te ilçeler dâhil –Siirt merkez ve ilçeler dâhil- toplam 6 hastane, 27 sağlık ocağı vardır. Hekim başına düşen hasta sayısı Siirt’te 6 bin kişidir. 0-1 yaş bebek ölümleri oranı bakımından binde 63 ile Türkiye’de en çok bebek ölümlerinin rastlandığı kentimizdir Siirt, birinci sıradadır.

Okullaşma oranı, düzeyi bakımından da Siirt ilimizin geri kalmışlığı bir tablo olarak ortaya çıkmaktadır. Okul öncesi okullaşma oranı yüzde 45, ilköğretimde yüzde 74, ortaöğretimde de yüzde 60 civarında okullaşma var. Yani, okul çağında olup da okula gitmesi gerekenlerin ancak yarısı eğitim alabilmektedir ve yine Siirt’te Türkiye ortalamasının çok altında, yüzde 54’le okuma yazma oranı görülmektedir.

İllerin gelişmişlik sıralamasında Türkiye’de son 22 ilden 18’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndedir. Siirt de bu kentlerden bir tanesidir. Bunu tesadüfle açıklamak mümkün olmadığı gibi, son yıllarda yaşanan çatışmalara da bağlamak mümkün değildir. Çatışmalar başlamadan önce de Siirt’te ve bölgede geri kalmışlık düzeyi bugünkünden farklı değildi. Propaganda edildiği gibi bölgenin geri kalmışlığı, verimsiz coğrafik yapıdan ve elverişsiz doğa koşullarından kaynaklanmamaktadır.

Türkiye petrol kaynaklarının tamamı bölgededir. Bölge, su ve maden kaynakları bakımından zengindir. Hayvancılık ve tarıma son derece elverişli bir bölgedir.

İsrail’in durumunu göz önüne aldığımızda, çölün ortasında hayat ortaya koyan İsrail’e baktığımızda bölgemizdeki yoksulluğun bir kader olmadığını görürüz; yeter ki devletin olanakları yöneltilsin, kaynaklar bölgeye yöneltilsin ve bölgeler arası ayrımcı tutumdan vazgeçilsin.

Hükûmetin bölgede bir sanayi hamlesini başlatmak, işsizliği makul düzeylere çekmek, sağlık ve eğitimde bölgeler arası farkı pozitif bir ayrımcılıkla gidermek gibi bir projeye sahip olmadığını biliyoruz. Sayın Başbakanı Başbakan yapan Siirt halkının da bir kez daha kandırılmış ve unutulmuş olmanın yarattığı öfkeyi Meclisin dikkatine sunuyorum.

Siirt’te dünyanın en kaliteli fıstık üretimi yapılmaktadır. Dünya fıstık üretiminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Tamamlıyorum.

…önemli bir paya sahip olan Türkiye’de fıstık üretimi Siirt, Gaziantep ve Urfa’da yapılmaktadır. Fıstık bitkisi, diğer kültür bitkileri içinde üretime elverişli olan bir bitkidir; kıraç, taşlık bölgelerde yetiştirilebilmektedir. Bu nedenle, uygun bir bitkidir bölge açısından.

Fıstık tüketimi giderek artmaktadır. Çikolata sanayisinde, pastada ve daha sonraki yıllarda da et ürünlerinde fıstık kullanılmaktadır. Bu nedenle fıstık üretiminin önemi giderek ortaya çıkmaktadır. Fıstığın yurda kazandırdığı döviz bakımından da tarım ürünleri arasında ilk on sırayı almaktadır ancak ilgisizlik nedeniyle bu oran artırılamıyor.

Siirt fıstığı gösterişli yapısı, doğal çatlama oranı ve çatlama aralığının büyüklüğü, iri olması, güzel rengi, aromasıyla, yüzde 57 yağ oranı ve protein oranıyla gerçekten benzer ürünlerden kendisini farklı kılan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Bitti mi efendim?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Son bir cümlemi müsaade ederseniz…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, cümlesini tamamlasın.

BAŞKAN – Teamül hâline getiriyorsunuz bunu. Bundan sonra bütün konuşmalarda aynı sistem oluyor efendim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür etsin.

BAŞKAN – Maalesef veremeyeceğim efendim.

Buyurun.

Teamül hâline geldi efendim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, DTP’ye tahammülsüzlük mü ne anlamadım ama az önce verdiniz!

BAŞKAN – Hayır efendim, ben süreye dikkat eden bir insanım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz önceki konuşmacılara niye verdiniz?

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Karadeniz fındığına gösterilen ilginin Siirt fıstığına da gösterilmesini arzu ediyoruz. Sayın Bakanın, Sayın Başkanın da bölgeden bir insan olması nedeniyle, Sevgililer Günü dolayısıyla herkese bir paket fıstık hediye edilmesini... (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Hükûmet adına müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Ben özellikle Siirt’le alakalı bazı hususları, Hükûmetimizin yaptığı yatırımları anlatmak maksadıyla söz almış bulunuyorum. Esasen şunu çok açıkça ifade edeyim: Sayın Başbakanımız -bizzat ben şahidim- Siirt’e her zaman sahip çıkıyor. Bizzat bana talimat vermiştir ve ben de DSİ Genel Müdürüyken Siirt’e giderek bütün Siirt’i ve kazalarını inceledim. Siirt’in meselelerini masaya yatırmak suretiyle orada gerçekten çok büyük yatırımlar yaptık. Bir kere Siirt’te içme suyu problemi vardı. Özellikle şunu belirteyim: İçme suyu problemini çözmek için, çok zor şartlarla Siirt’le Bingöl arasındaki Kezer Çayı’ndan su getirmek suretiyle… Hem de o kadar zor şartlarla su getirdik ki, tamamen, keçinin dahi yürümediği yerlerden yol açarak isale hattı geçirmek suretiyle Siirt’e çok kısa zamanda su getirdik ve bunun mutluluğunu duyuyoruz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Siirt hâlâ susuz Sayın Bakanım, Siirt hâlâ susuz!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sadece bununla yetmiyor. Bakın şöyle özetleyeyim: Bununla da yetmedi, Sayın Başbakanımız da talimat verdi: “Siirt’e İstanbul’daki içme suyu arıtma tesisi gibi mükemmel bir arıtma tesisi de ilave olarak yap, 2040 yılına kadar Siirt’te hiçbir problem olmasın.” dedi. Şu anda bunun da ihalesi yapıldı. Hatta Siirt’ten bir de Kurtalan istikametinde -bir arıtma tesisinden sonra- isale hattının çalışmaları da başladı.

Bunun dışında Siirt’te dere ıslahları vardı. Gerçekten, ben DSİ Genel Müdürüyken de dere ıslahları konusunda büyük destekler verdim, özellikle vurgulamak istiyorum.

Ayrıca, Siirt şu anda çok kısa zamanda Türkiye’nin en modern atık su arıtma tesisine sahip olacak. Bu konuda, hatta evvelsi gün Sayın Belediye Başkanı beni ziyaret etti, atık su arıtma tesisiyle alakalı bazı problemler var, onları da çözerek bu atık su arıtma tesisinin en kısa zamanda devreye alınması için kendisine söz verdim. Ki her türlü desteği yapacağımızı ben burada ifade etmek istiyorum. Hakikaten Siirt’i seviyoruz, Siirtlileri seviyoruz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sevgi yetmiyor Bakanım, hizmet istiyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında özellikle okullar konusunda, bu konuda da ciddi yatırımlar yapıldı. İnşallah, önümüzdeki oturumlarda, Siirt’e okullar konusunda -şu anda elimde bilgi yok ama- gerçekten mükemmel yatırımlar yapıldığını, ben burada sizlere göstereceğim.

Bir diğer, tabii Sayın Milletvekilinin sözlerine katılıyorum. Hakikaten Siirt fıstığı dünyanın en güzel fıstıklarından birisi…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bir tek ona mı katılıyorsunuz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu konuda teşvik edilmesi gerektiğini, her türlü desteğin verilmesi gerektiğini ben de kabul ediyorum. Hatta, biz şu anda Çevre ve Orman Bakanlığı olarak oturduk, hem Belediye Başkanı hem Valimiz hem de genel müdürlerle beraber, Siirt’te, acaba, ağaçlandırma çerçevesinde ayrıca fıstık çamı, badem, ceviz, ayrıca Siirt fıstığı nasıl geliştirilebilir diye bu konuda da bir eylem planı hazırladık, bununla ilgili, inşallah, bunun meyvelerini de en kısa zamanda göreceğiz. Yani, özetle, söylenecek çok şey var, ama vaktimiz sınırlı olduğu için ben şunu söylemek istiyorum: Siirt, ülkenin seksen bir vilâyeti gibi bizim kalbimizdedir. Tabii ki bu güzel Sevgililer Günü’nde biz Siirt’i de seviyoruz. Buradan ben de bütün Türkiye’deki vatandaşlarımıza bir kırmızı bir gül gönderiyorum. Hepinizi hürmetle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 22 milletvekilinin, Türkiye Kızılay Derneğine yönelik çeşitli iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Kızılay Derneğinin yargı kararlarına karşı oluşan yönetimlerinin tasarruflarının hukuka aykırılıklarını, bu tasarrufların yol açtığı sorunları araştırmak ve belirlemek, Kızılay’ın insani yardım konusundaki işlevini etkin yürütüp yürütülmediği ve bu konudaki kabiliyet ile eksikliklerini saptamak ve alınması gerekli önlemleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)  Kemal Kılıçdaroğlu                   (İstanbul)

2) Çetin Soysal                               (İstanbul)

3) Faik Öztrak                                (Tekirdağ)

4) Orhan Ziya Diren                       (Tokat)

5) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

6) Tacidar Seyhan                           (Adana)

7) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

8) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

9) Vahap Seçer                                (Mersin)

10) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

11) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

12) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

13) Fevzi Topuz                             (Muğla)

14) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

15) Tekin Bingöl                            (Ankara)

16) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

17) Rasim Çakır                             (Edirne)

18) Rahmi Güner                            (Ordu)

19) Osman Kaptan                         (Antalya)

20) İsa Gök                                    (Mersin)

21) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

22) Ahmet Ersin                             (İzmir)

23) Şevket Köse                             (Adıyaman)

Gerekçe:

1868’den beri Türk halkının “kara gün dostu” olarak tanımladığı, insani yardım alanında ülkemizin güvenilir kurumu olan Türkiye Kızılay Derneği, aynı zamanda uluslararası alanda da bu konuda Türkiye’yi temsil eden en büyük yardım kuruluşumuzdur. Kızılay’ın yönetsel olarak bağımsızlığı, hem yürürlükteki mevzuatımız açısından hem de diğer ülkelerdeki Kızılhaçlar ve Kızılaylar gibi benzer kuruluşlarda olduğu gibi yürütülen hizmetin gereğidir.

Ancak, siyasi iktidar bağımsızlık ilkesini zedeleyen, yasal dayanağı yargı kararlarıyla ortadan kaldırılan bir Bakanlar Kurulu kararı ile Kızılay yönetimini yeniden oluşturmuştur. Bu değişimden sonra da hukuksuzluklar zinciri hiç hız kesmeden devam etmiştir. Bakanlar Kurulunun atadığı yönetim kurulu aralarında çıkan çekişme nedeniyle sonradan Kızılay Genel Merkez Kurulunca tekrar seçilmiştir. Böylece en temel hukuk kurallarından olan, bir normun ancak konulurken izlenen yöntemin aynısıyla değiştirileceği kuralı çiğnenmiş, yeni yönetim Bakanlar Kurulu kararı yerine Kızılay Genel Merkez Kurulu tarafından seçilmiştir.

Ayrıca bu süreçte, Kızılay gibi saygın ve uluslararası alanda kabul gören bir kurumun genel başkanlığına hayali ihracattan yargılanan bir kişinin atanması son derece talihsiz olmuştur.

Yaşanan hukuksuzluklar, Türkiye’nin ve Kızılay’ın itibarını uluslararası alanda da zedelemiş, Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu (IFRC) ve Dünya Kızılhaç Komitesi (ICRS) tarafından bu konuda açıklamalar yapılmıştır.

Yargı süreci; Bakanlar Kurulunun görevden alma ve alınanların yerlerine atama yapılmasına ait idari işlemi için önce yürütmeyi durdurma, sonra da iptal kararı verilmesine rağmen, İdare tarafından bu kararların uygulanmaması üzerine, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2007 tarihli kararı ile Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliğini tazminat ödemeye mahkûm etmesiyle sonuçlanmıştır.

Eski yönetimin hukuksuz bir şekilde görevden uzaklaştırılması ve bu konudaki yargı kararlarının yerine getirilmemesinin yanı sıra Kızılay yönetiminin bazı uygulamaları kamuoyunda çeşitli şaibelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu konuda;

Kızılay yönetiminin taşra örgütünü hukuksuz bir şekilde görevden aldığına ilişkin iddialar ve bu konuda açılan davalar,

Yeni atanan yönetim tarafından çok sayıda Kızılay çalışanının görevden alınıp yerlerine yeni elemanların işe başlatılması,

Yeni atanan yöneticiler arasında, bakan danışmanları ve siyasal yandaşlara yer verildiğine ilişkin iddialar ile yeni atanan yöneticilere var olan yöneticilerin çok üzerinde ücretler ödenmesine ilişkin iddialar,

Öğrenci burslarının siyasi iktidar mensubu Partinin üyeleri ve belediye başkanlarının çocukları için kullandırılmasına ilişkin iddialar,

Kızılay’ın bazı taşınmazlarının değerinin altında satışına ilişkin ortaya çıkan iddialar,

Kızılay’ın kuruluş amacıyla bağdaşmayan, yüksek bedeller ödenerek madalya ve nişan hazırlatılması gibi faaliyetleri,

Uzak Doğu depremi nedeniyle Bankadan 2 trilyon çekilmesine karşın, bu paranın gideceği yere banka yoluyla gönderilmemesi ve bavul içinde götürülmesine karşılık gümrükten geçişte tutarı konusunda bir tespitin yaptırılmamış olması ve gittiği yerde ne kadarının teslim edildiğinin belli olmamasına ilişkin iddialar,

kamuoyunda Kızılay’ın saygınlığına gölge düşürmüştür.

Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi Kızılay’ın da her türlü siyasi etkiye kapalı, bağımsız bir şekilde faaliyetlerini yürütmesi gerekmektedir. Bu hem ahlaki hem de hukuki bir zorunluluktur.

Bu açıdan, Kızılay’ın bağımsızlığı ve tüzüğüne ters düşen siyasi baskılara maruz kalıp kalmadığı, kuruluş amacıyla bağdaşmayan harcamaları ile şaibeli işlemlerinin olup olmadığının Yüce Meclisimizce ele alınması son derece önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Brüksel’de yapılacak olan “Kültürlerarası Diyalogda Kadının Rolü” konulu toplantıya icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/284)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi tarafından 6 Mart 2008 Perşembe günü Brüksel’de “Kültürlerarası Diyalog’da Kadının Rolü” konulu bir toplantı düzenlenecektir.

Sözkonusu toplantıya icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 9 uncu Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                              Köksal Toptan

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Mısır Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu tarafından Mısır’a davet edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/282)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Mısır Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu’nu Mısır’a davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6 ncı Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                              Köksal Toptan

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

Bir de bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağız efendim.

Kabul edenler…

Kâtip Üyeler arasında tereddüt var, oylamayı cihazla yapacağız.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Komisyon Mısır’ı ziyaret ediyorsa kendi cebinden versin parasını gitsin, Meclisin bütçesinden vermesin parayı. Böyle şey olur mu ya!

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı var.

Tezkere kabul edilmiştir efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, panoya intikal ettirir misiniz?

Bakın, şu panoların burada bulunmasının sonucu, oylama sonuçları panoya intikal ettirilir.

BAŞKAN – Açıklama mecburiyetimiz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var efendim.

BAŞKAN – Ama, yeterli sayı var.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın, eğer panoya intikal ettirirseniz, toplantı yeter sayısı var mıdır, yok mudur, onu da göreceğiz.

BAŞKAN – 2 tane Kâtip Üyemiz burada efendim. Var mı, yok mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, panoya intikal ettiriniz, rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu panoların orada olmasının nedeni, kaç kişi iştirak etmiş, kaç kabul, kaç ret…

BAŞKAN – İşari oy olduğu için, intikal ettiremiyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, doğrusu bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç kişi katıldı ki?

BAŞKAN – Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x)

                               

(x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008 tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006 - 9/11/2006 tarihleri arasındaki 13 ila 17’nci birleşimlerde yapılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon? Buradalar.

Hükûmet? Buradalar.

Geçen birleşimde, 25’inci madde üzerinde gruplar adına konuşmalar, şahıslar adına ilk konuşma ve Hükûmet adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, Komisyon adına, Adalet Komisyonu Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya’ya aittir.

Buyurun Sayın İyimaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Değerli Başkanım, muhterem Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, konuşmamı bir sisteme oturtmuş ve muhalefet partisinin, partilerinin, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu itirazları değerlendireceğimi ifade etmiştim. Bugün, o dört itirazın en sonunu ve en ağırını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu düzenlemede ve yürürlükteki Türk hukuk düzeninde tarihî gelişim seyri içerisinde azınlık vakıflarının hukuki durumu nedir? Müzakereler vesilesiyle iki görüş ortaya atılmaktadır: Birincisi “Bu düzenlemenin azınlık vakıflarına ilişkin hükümleri Misakımillî’yi delmekte, Lozan’ı çökertmekte, Sevr’i çağrıştırmaktadır.” deniyor. İkinci tez, ikinci görüş, “Ortada yeni bir düzenleme yok. Var olan düzenlemenin, vakıflar alanında bütüncül bir kanun yapılması sebebiyle buraya aktarılması var. Hukuk çizgisinde bir kırılma yok, adalet, hukuk ve eşit vatandaşlık temelinde esasen hukukumuzda olanın tekrarı söz konusudur.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, tasarıya siyasal veya tarihsel bir anlam yüklemesi yapmaksızın, gerçekten, azınlık vakıfları konusunda Lozan’dan bu yana Türk hukukunun düzenlemesi, uygulaması nedir sorusuna sağlam kanaatin oluşması, sağlam çözüme ulaşılması için, ön yargılardan arındırılmış olarak bu tartışmayı yapmamız lazım.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yanlış konuşuyorsunuz Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - 1) Bir defa, azınlık vakıflarıyla veya azınlıklarla ilgili düzenlememizin tarihinde, azınlıkların, Osmanlı İmparatorluğu’nun -bilhassa gerileme dönemlerinde- zayıflamasından kaynaklanan bir devlet hukukuna yaraşmayan bir tavırları var. Bu konuda derin reflekste hafızalarımızda yer var. 1867 tarihli Tebaayı Ecnebiyenin Emlake Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun’un “ratio legis”i budur, bunu tespit edelim.

2) Osmanlı Devleti’nden, çöküş döneminden cumhuriyete geçişte, bu noktada, bir hukuki normalleşme var ve cumhuriyet, bu normalleşmenin istikrar kazandığı bir dönem. Tabii, büyük devletlerin içimizdeki soruna el atmalarının yarattığı harabiyet de ister istemez, bugünkü aksülamelde ve aksiyonda hak ettiği yerini almaktadır.

Değerli arkadaşlar, Osmanlı döneminde azınlıklar veya azınlık vakıflarında düzenlemeye hâkim olan temel prensip, içimizde bulunan azınlıkların yabancılara benzeştirme yoluyla tanzimdir. O kanunlarda, en son kanun dâhil, bu var. Cumhuriyet döneminde, Büyük Atatürk’ün, aziz milletin, Gazi Meclisin, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra hâkim olan temel ruh, bunlar bizim vatandaşımızdır, Galiçya’da şehit olan Dimitri’nin torunu da, Galiçya’da şehit olan Ahmet İyimaya’nın amcası Osman Efendi’nin torunu da Türk vatandaşıdır felsefesi üzerine oturmuş. 1926-1935, madde 44, 42/2 tamamen bu perspektifte.

Şimdi, biz bu sorunu siyaset malzemesi yapmaksızın doğru zeminde tartışmak istiyor isek, üç tane hukuk zeminini açıkça değerlendirmemiz lazım. Bunlardan birinci zemin, Lozan zeminidir; ikinci zemin, iç hukuk zeminimizdir; üçüncü zemin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Protokolü’nün 1’inci maddesidir. Her üç noktada, uygulamalarımıza da atıf yapmak üzere, değer yargısı yüklemeksizin var olan hukuku sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak, bu paylaşıma gitmeden evvel, benzeri bir tartışmada, bilhassa Kıbrıs hadisesi çıktığında, Kıbrıs hadisesi problem olarak kamuoyunda, Türk siyaset dünyasında yer aldığında, merhum Menderes, o dönemin anayasasının -1924 Anayasası’nın- 26’ncı maddesi uyarınca Vakıflar Kanunu’nun 44’üncü maddesinin gerek azınlık vakıflarının hükmi şahsiyetleri gerekse onlara yapılan hibelerin, vasiyetlerin hukuki rejimleri bakımından, bilhassa uluslararası diplomatik kriz sebebiyle bir tefsir isteminde bulunur. O dönemde milliyetçi refleksi ve hassasiyeti var olan Osman Bölükbaşı da -yine mekân burası değil ama- Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesidir, Kırşehir Milletvekilidir. O dönemde Meclise gelen tefsir talepleri, Adalet Komisyonu tarafından cevaplandırılır, reddedilir veya kabul edilir, Genel Kurul tarafından sonuçlandırılır.

Değerli arkadaşlar, ben o uzun tefsiri okumayacağım -iç hukuka ondan sonra geçeceğim- ancak, o dönemin Adalet Komisyonu ve Parlamentonun hukuk ve felsefe derinliği bakımından vaziyetini ifade etmek üzere -tarihini ve sayısını sizinle paylaşacağım, zannediyorum alırsınız- bir bölümünü de okuyacağım. O tefsir, 2 Temmuz 1956 tarihli, 1972 sayılı tefsirdir. Adalet Komisyonunun -cümle değil- sadece bir tamlamasını okuyacağım, ondan sonra cümleyi. Diyor ki: “Azınlıklarımıza daha evvel, yani 1912 düzenlemesi öncesi büyük haksızlıklar yapıldı.” Ona atıf yapıyor, referansta buluyor. Bakın, hukuk sosyolojisi… “Hukuki hakikat ve şe’niyyetlerle telifi kabil olmayan…” Yani, sosyolojik tefsir. Çok enteresan. Tefsirin bir bölümünü okuyacağım size. Zorunlu durumları ortaya koyuyor. Parlamento diyor ki: “Bu ıstırara sevk eden memnuiyetin -mal edinme yasağı yorumunun- makûl olmadığı kabul edilip de hükmi şahısların kayden gayrimenkul iktisabetmelerine mezkûr maddeyle müsaade edilince -44’üncü maddeye atıf yapıyor- evvelki yanlış memnuiyetin sevk ettiği hukukan tehlikeli durumların ıslah ve telâfisi adalet ve hukuk icabından bulunduğunda gayrimüslim cemaat vakıflarının haddizatında vakıflarına aidolup da işaret edilen zaruretlerle mevcut veya mevhum hakiki şahısların üzerlerine takyidine devam edilir.”

Şimdi, iki şeyi birbirinden ayıralım değerli arkadaşlar: Bir, bugün yaptığımız ne; iki, hukukumuzda olan ne?

Şimdi, Lozan… Lozan’ı anlatmama gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İyimaya.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Herhâlde zaman yetmeyecek.

Lozan’ı anlatmama gerek yok, orada mütekabiliyet veya paralellik ilkesi var ve orada azınlık vakıfları daha evvel hükmi şahsiyet kazanmışlar idi Eşhası Hükmiyenin Gayrimenkul İktisabına İlişkin  Kanunu Muvakkat’la ve bu noktada Lozan’ın şu ibaresine çok iyi bakmak lazım: “Âkit devletlerin hepsi, taraf devletler -ki, Yunanistan olabilir bu, Türkiye olabilir- teshilatı lazimeyi diriğ etmeyecektir.” Orijinal nüsha budur. Hukukun ve şartların gerekli kıldığı kolaylıkları esirgemeyecektir.

1926’daki düzenleme ne azınlık vakıfları bakımından? Değerli arkadaşlar, bu konuda aşağı yukarı beş tane doktora tezi var, onları da tahlillerimde objektif olmak bakımından bu ara tetkik ettim, tahlil ettim. Doktora…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İyimaya uzatamayacağım maalesef.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devam etsinler, bizce mahzuru yok.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tamam, istemiyorum efendim.

Ben saygı sunuyorum. Diğer maddede devam edeceğim arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu söylediklerine sen inanıyor musun Sayın Başkan!

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın İyimaya Meclisin tefsir kararından bahsediyor, ortada yargı kararı var. Yargıtay kararı…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Geleceğim, geleceğim ona.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onları da söyle. Yargının kararlarını da..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Onlara geleceğim, merak etmeyin kardeşim geleceğim. Yargı kararlarına da geleceğim hiç merak etmeyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tefsir kararları kalktı…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Kardeşim sabır buyurun, geleceğim.

BAŞKAN – Yerinizden konuşmayın efendim.

Buyurun Sayın Hamarat. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 25’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu maddede, vakıfların uluslararası faaliyetleri düzenlenmektedir. Bu maddeyle ilgili genelde cemaat vakıflarının da bu maddeden yararlanarak uluslararası faaliyet yapacağı yönünde itirazlar yapılmakta. Yalnız, zannediyorum madde dikkatle okunduğunda cemaat vakıflarının kuruluş senedi olmadığı için ve yine maddede yer alan amaçlarında ve faaliyet alanlarında böyle bir hüküm bulunmayacağı için uluslararası faaliyet yapmadan yararlanmayacağı düşünülmeden bu itirazlar yapılmaktadır. Bu nedenle, yerinde itiraz değildir.

Ayrıca burada şunu da belirtmek istiyorum ki: Vakıfların birer hayır kurumu olduğu unutulmadan bu itirazlar yapılmalıdır diye düşünüyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi hayır kurumu?

FARUK BAL (Konya) – Rockefeller, Soros

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Dün burada çok enteresan bir benzetme de yapıldı, vakıflarla siyasi partiler kıyaslandı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sanki vakıflardan bahsettiğinizi bilmiyoruz biz!

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Vakıflarla siyasi partiler kıyaslanarak burada eleştiri yapılmasının, eleştirilerin içerikten yoksun ve siyasi saikle yapıldığının da açık göstergesi olduğunu düşünüyorum.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Tabii siyasi olacak!

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) - Bu nedenle, yapılan itirazların sadece, salt manada siyasi itirazlardan ibaret olduğunu milletimizin bilmesi gerektiğini burada ifade ettikten sonra, yasanın milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamarat.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Süremiz on dakikadır.

Buyurun Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, vakıf senedinde fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunduğunun yazılı olduğu kaç adet vakıf vardır? Özellikle bu vakıflara yapılan yardımlar gider olarak gösterilebilmekte midir? Faaliyetlerini çok övdüğünüz Deniz Feneri bu tür vakıflardan mıdır veya dernek midir? Yurt dışında para toplamadan yargılanmış mıdır, sonucu ne olmuştur? Vakıflar Genel Müdürlüğünüz, olayı ve bu Deniz Feneri Derneği veya vakfını takibe almış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, ben, özellikle Osmanlıyı yıkan, duraklama devrinde emperyalistlerin dayattığı üç konu üzerinde durup bir soru soracağım. Kutsal yerler meselesi gündeme gelmişti Osmanlıda, Kudüs vesaire. Bunu hallettiler. Azınlıklar meselesi gündeme geldi, bunu da vakıf yoluyla hallettiler. Şimdi, tekrar böyle bir teslimiyetçi vakıf anlayışı dayatılıyor.

Üçüncü mesele de boğazlar meselesiydi Osmanlıda. Soruyorum Sayın Bakana: Acaba bu Vakıf Yasası bir müddet uygulandıktan sonra boğazları teslim edecekler mi?

MUHARREM VARLI (Adana) – Ederler, ederler!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum, daha önce de defalarca sorduk: Bu Yasa’dan sonra, geriye doğru hangi taşınmazlarla ilgili milletimize bir maliyet çıkacak? 161 adet taşınmazla ilgili olduğunu, cevap verdiniz. Ama Vefa Rum Lisesinin avukatlarının uluslararası mahkemelere başvurdukları belgelerde, 2.234 taşınmaz için Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin yetkili makamlarına başvurduklarını, 434 belgenin karşılığının olduğunu, tescil edildiğini söylüyor. Bunun doğrusu nedir?

Bir ikincisi: Uluslararası mahkemeler verdikleri kararla bu sizin söylediğiniz 161 sayısını, 261, 361, 2.561 gibi değişik tesciller yapabilecek midir? Bu konuda bir garantiniz var mıdır Türk milletine?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yasayla tüzel kişiliği oluşturulan, kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılmasına izin verilmesini hukuk devleti ilkesiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bu konuda yüce heyetimizi bilgilendirir misiniz efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Asil.

Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tasarı ile güçlendirdiğiniz yerli ve yabancı vakıfların siyasi partilerin doğrudan yapamadığı seçim yardımlarını yapmalarına ve bu yolla siyaseti yozlaştırmalarına nasıl engel olmayı düşünüyorsunuz ya da engel olmayı düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Coşkun, buyurun efendim.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Diaspora ve lobilerin aracılığıyla cemaat vakıflarının Soros tipi fonlar aracılığıyla Türkiye'nin ulusal güvenliği için çok büyük tehditler oluşturması mümkündür. Hiçbir sınır olmaksızın ve hiçbir kamu makamının iznine dayanmaksızın sınırsız bağış alabilmesi, 25’inci madde uygulamasıyla Türkiye'nin Soros tipi fonların ve Türk düşmanı lobi ve diasporaların rahatlıkla faaliyet göstereceği uygun hukuksal bir alan hâline gelmesi demektir. Bu da ulusal güvenliğin sürekli risk altında kalmasına yol açmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çoşkun.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Azınlık vakıflarının üzerlerine aldıkları, tasarruflarında bulundurdukları ve sahiplenmeye çalıştıkları 2.236 adet gayrimenkulle ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü kök tapu kayıtları, kadastro tutanakları, Osmanlı vakıf şerhleri, mahkeme kararları ve tapuda adlarına kayıtlı şahıslar ve mirasçılarla ilgili ne gibi çalışma yapılmıştır?

Bu 2.236 tane gayrimenkulle ilgili Genel Kurula bilgi verirler mi?

Ayrıca, maddede vakıf senetlerinden bahsediyor. Bu ecnebi vakıfların vakıf senetleri yok, vakfiyeleri yok. Nasıl bir tasarrufta bulunacaklar? Tabii bunun da açıklanmasını istiyorum.

Efendim, şimdi, cemaat vakıflarına, hiçbir kuruma sormadan ve hiçbir resmî makamdan izin almadan bağış alma, bağışta bulunma, iktisadi işletme ve şirket kurma, gayrimenkul satın alma ve diledikleri şekilde satma yolunda Kanun’da hükümler getirilmişti. Şimdiye kadar Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde bulunan metruk kiliselerin mallarının iadesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakanım cevap vereceksiniz herhâlde.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, birinci soruyu yönelten arkadaşımız “Gıda bankası gibi bir oluşum düşünülüyor mu? Bu banka aracılığıyla vakıflara yardım yapılmak planlanıyor mu ve Deniz Feneri’ne yardım yapıldı mı?” şeklinde bir soru yöneltti. Bildiğim kadarıyla Deniz Feneri vakıf değil, dernektir. Dernek olduğuna göre faaliyetleri, eylem ve işlemleri Dernekler Kanunu çerçevesinde İçişleri Bakanlığı tarafından denetimi yapılmaktadır.

Onun ötesinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün, vakıflara bir gıda bankası kurulması şeklinde bir planlama içerisinde yardım yapması da söz konusu değil.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Efendim, soru öyle değil; soruyu yanlış anladınız, soru öyle değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Anladığım kadarıyla cevap veriyorum, eksik bulursam yazılı olarak bildireceğim. Kayıtlardan alabildiğim kadarıyla…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anladığınız gibi cevap veriyorsunuz. Öyle sormadım ki ben!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Doğru, ben anladığım gibi cevap vereceğim, eksik olursa yazılı olarak bildireceğim zaten size.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tamamen eksik ve gerçek dışı. İşinize geldiği gibi cevap veriyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – İkinciyi soruyu yönelten arkadaşımızın… Sanırım bu çok ağır bir eleştiri, soru değil bir eleştiri. Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir vatandaşının böyle bir şeyi, değil düşünmesi cümle kurarak ifade etmesini dahi uygun bulmuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Soru nedir?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Boğazları da düşünecek misiniz?” Böyle bir şey…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 1937’de biz zor aldık boğazları.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, böyle bir usul yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hiçbir vatandaşın, bakın değil Türkiye Büyük Millet Meclisi…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Zor aldık.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …üyeliğine gelmiş bir kişinin, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde bu yüce devletin kimliğini taşıyan hiçbir vatandaşın böyle bir şeyi değil ifade etmesi hayal bile etmesi mümkün değildir. Cevabım bu size. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa Birliği…

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi ifade etmesi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu Avrupa Birliği ifade ettiğinde hiç tepkiniz olmuyor ama.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Fırat’ın, Dicle’nin sularını istiyorlar Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye itiraz etmiyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Milletvekilimizin suçlanmasına itiraz ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne amaçla suçlanıyor?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Bakan devam eder misiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …bu tip sorular, özel bir amaç taşımıyorsa güvensizliğin göstergesidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Elbette, gayet tabii neye güveneceğiz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Türkiye devleti güçlüdür, güçlü bir hükûmet var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Bakanım, Avrupa Birliği…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz milletin çıkarlarını sonuna kadar koruruz. Bunu millet biliyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa Birliği bunları isteyince niye bu itirazı yapmıyorsunuz Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Milletvekilinin bu noktada suçlanmasını kabul etmiyorum, iade ediyorum.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim, lütfen.

Buyurun Sayın Bakan, devam edelim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Burada, bu Kanun çıktıktan sonra hangi taşınmazların gündeme geleceğine ilişkin müteaddit sorular yöneltildi.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Böyle bir usul yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu sorulara defaatle cevap verdik. Bir defa nam-ı mevhum nam-ı müstear kapsamında ek 7’nci maddede, geçici maddede düzenleme konusu yapılan taşınmaz sayısı on sekiz adettir. Bunu defaatle ifade ettim, bir kez daha söylüyorum, sorarsanız gene söyleyeceğim: On sekiz adet taşınmaz var nam-ı mevhum ve nam-ı müstear nitelikli.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sataşmış durumda, söz istiyorum. İtham altında tutuyor. Biz doğruları söylüyoruz burada.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Gene Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde yirmi sekiz adet taşınmaz, hazine nezdinde de yüz on dört adet taşınmaz var. Ha, bunun dışında, vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her birey kendisine yasaların verdiği hak ve yetkiyi kullanır, dava konusu yapabilir. Bakın, sanıyorsunuz ki bu Kanun’la bu taşınmazlar gündeme geliyor. Oysa Türkiye’de yapılan uygulama nedeniyle cemaat vakıfları, taşınmazlarla ilgili sorunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu davaları haklı bulmuş, Türkiye tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Pilot davalar açılmıştır, pilot davalar açılmıştır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizim de itiraz ettiğimiz bu nokta efendim!

MUHARREM VARLI (Adana) – Ermeni meselesi de taşındı, onu da verelim o zaman.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben lafını kesemem, süresi kısa, ondan sonra konuşacağız sizinle.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani siz cemaat vakfının iktisap ettiği bir taşınmazı, tapu kaydını geriye döndürürseniz… O da bu hakkını aramak amacıyla konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: “Bu taşınmaz, vakfındır, iadesi gerekir…” Taşınmazın iadesi mümkün olmadığından tazminat ödenmiştir. Ha, bu dava benzer olaylara emsal teşkil edecek. Ama çıkarılan bu Kanun bu tür sorunları tasfiye ediyor, bu tür sorunları tasfiye edecek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek sorun var yani!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – E, söylediğim taşınmazlar açısından var, sayılarını verdim ben size.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ermenilere de verin, Ermenilere de Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, yasayla çizilmiş, tüzel kişilik sınırları belirtilmiş, tüzel kişilik verilmemiş, bunları nasıl kazandıracaksınız? İnsanların hak ve hukuku kanunla, yasayla düzenlenir hukuk devletinde. Yani bir eksiklik varsa bu Parlamento yapacağı yasal düzenlemelerle o eksikliği elbette giderecektir.

Gene defaatle ifade ettik. 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereği…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yazılı cevap verin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …verilen beyannamelerle, cemaat vakıflarına tüzel kişilik verilmiştir, vakıf olarak kabul edilmiştir ve bu Kanun da bunun vurgusunu yapmaktadır.

Diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, grubumdan bir milletvekili, Sayın Behiç Çelik, Sayın Bakan tarafından itham edilmiştir. Bu doğru değildir. Hem bunu reddediyorum hem de sayın milletvekilime açıklama yapmak üzere 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika süre veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Yalnız, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere efendim. Rica ediyorum.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, sorumda, aslında Sayın Bakanımıza bir uyarı ve içinde, gerçekten inandığım bir soruyu tevcih etmiş bulunuyordum ancak Sayın Bakan, bizim, kendimizin, bu konuda duymak istemediğini ve bu şekilde kelimeler kullanarak bizi suçlayıcı mahiyette konuşmasından dolayı fevkalade müteessir oldum. Çünkü hayatını Türkiye Cumhuriyeti’ne ve büyük Türk milletine adamış bir kişi olarak, otuz yılın üzerinden emekli oldum, bir bürokrat olarak -bunu Sayın Bakanımızın bilmesi gerekiyor- neyin nereye varacağını da çok iyi biliyorum.

Burada, bu Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın Türk milletine ne kadar büyük tehlikeler getirdiğini, yüksek dikkatlerinize bir kez daha, ikazen bildirmek istiyorum çünkü Osmanlı yıkılırken de aynı sistemle yıkıldı. Onu vurguladım ben. Önce dediler ki “azınlıklar meselesi”, ondan sonra “kutsal yerler meselesi” ve nihayet “Boğazlar meselesi” dediler,  Boğazlarımıza el koydular. 1937 yılında Montrö Sözleşmesi’yle Boğazları biz zor ele geçirdik. Ben bunu sordum, “Sıra Boğazlara mı geldi?” dedim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa Birliğinin talepleri…

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Buna garanti vermesi lazım Hükûmet üyesi olarak Sayın Bakanımızın. Onun için…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Boğazları teslim edecek misiniz?” dediniz, cevap verdim işte.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Asla teslim etmeyeceğiz, asla teslim etmeyeceğiz. Ben bunu ikazen söyledim. Onun için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de onu söyleyin ama…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, etmeyeceğimizi söyleyin. Biz de onu söylettirmeye çalışıyoruz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Elbette teslim edilmeyecek, bir çakıl taşı dahi teslim edilmeyecek ama bu Vakıflar Yasası bu gidişatın öncüsüdür. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Açıklama mı yapacaksınız?

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, biz Sayın Bakanımıza, işte, hepimizin duymak istediği, dünyaya ilan edeceğimiz bir fırsat veriyoruz. “Boğazları asla teslim etmeyiz.” demesini bekliyoruz, bunu istiyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanın cevabı öyleydi zaten Sayın Şandır, cevabı o mealdeydi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu Avrupa Birliği talebine…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben cevabımda…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “Boyun eğmeyiz.” deyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bakın, bana sorulan soru şu: “Boğazları da teslim edecek misiniz, cevap verin.” dendi bana.

FARUK BAL (Konya) – “Etmeyeceğiz.” de, “Etmeyeceğiz.” de Sayın Bakan.

 DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben de şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hiçbir bireyin, değil bu Meclis üyesi, hiçbir bireyin bunu telaffuz etmesi değil, düşünmesi bile düşünülemez. Bunu düşünmeyeceksiniz, düşünemezsiniz. Cevabım bu. (MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu Vakıfları da çıkartmayın o zaman Sayın Bakan. Bu Kanun’u da çıkartmaması lazım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani onun için endişelerimiz var. Damat Feritlerden korkmaya başladık, Damat Feritlerden!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, Avrupa Birliği…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, o zamanki Ali Kemaller, Damat Feritler Osmanlı vatandaşı değil miydi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa Birliği talepleri karşısında duyarlılığınızı duymak istiyoruz. Avrupa Birliği nasıl Boğazlara, İstanbul Boğazı…

BAŞKAN – Sayın Şandır, böyle bir usulümüz yok lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu duyarlılığı…

BAŞKAN – Soru sormuyorsunuz ki şimdi siz açıklama istiyorsunuz, soru sormadınız ama. Böyle bir usulümüz yok, lütfen buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam, teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, 25’inci madde üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 09.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı "Vakıflar Kanunu" Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 25 inci maddesiyle ilgili olarak, Yasayla, tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması ya da çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin, amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını; vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 25 inci maddesinin ikinci fıkrasının, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü ve 35 inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmadığını; incelenen Yasayla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, cemaat vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlandığını ifade etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları yasaklayan 10 uncu maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmanın olanaklı olmadığından bahisle, 25 inci maddenin Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğunu belirtmiştir.

Adalet Komisyonunda da, Anayasanın 89 uncu ve içtüzüğün 35 inci maddesine dayanılarak 5555 sayılı Vakıflar Kanununun Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 25. maddesinin görüşülmesi kabul edilmiştir.

Komisyonda 25 inci madde üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; Vakıfların hayır kurumları olduğu, gelirlerinin büyük bölümünü de hayırseverlerin yaptıkları bağış ve yardımların oluşturduğu, madde ile vakıfların yurt içi ve yurtdışından aldıkları veya yaptıkları nakdi yardım ve bağışların banka aracılığı ile alınması ve yapılması ile bu hususta Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirimde bulunulması zorunluluğu getirilerek, bu hususun denetlenmesi amaçlandığından, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine Komisyon katılmamış ve madde oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir.

Bugün TBMM Genel kurulunda yaptığımız müzakereler yeterince yeterli değildir. Anayasa'nın, Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk millî çıkarlarının, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa'nın öngördüğü hukuk düzeni içinde millî menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir.

Eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca millî menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir.

Bu bakımdan Meclis İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 25. maddenin görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

Kamil Erdal Sipahi

 

İzmir

Mersin

İzmir

 

 

 

 

 

Ahmet Orhan

H. Hamit Homriş

Münir Kutluata

 

Manisa

Bursa

Sakarya

 

 

 

 

 

Hüseyin Yıldız

Süleyman L. Yunusoğlu

Beytullah Asil

 

Antalya

Trabzon

Eskişehir

 

 

 

 

 

Nevzat Korkmaz

İsmet Büyükataman

Cumali Durmuş

 

Isparta

Bursa

Kocaeli

 

 

 

 

 

Şenol Bal

Gündüz S. Aktan

Rıdvan Yalçın

 

İzmir

İstanbul

Ordu

 

 

 

 

 

Ahmet Bukan

Mehmet Serdaroğlu

Osman Ertuğrul

 

Çankırı

Kastamonu

Aksaray

 

 

 

 

 

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Durmuş Ali Torlak

Mustafa Enöz

 

İzmir

İstanbul

Manisa

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Akif Akkuş

Emin Haluk Ayhan

A. Deniz Bölükbaşı

 

Mersin

Denizli

Ankara

 

 

 

 

 

Bekir Aksoy

Kürşat Atılgan

Hasan Özdemir

 

Ankara

Adana

Gaziantep

 

 

 

 

 

Recai Yıldırım

Behiç Çelik

Mustafa Kalaycı

 

Adana

Mersin

Konya

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 25. maddesinin ilk fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin,

İkinci fıkrasına “Genel Müdürlüğüne bildirilir.” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışından alınan ve yurt dışına yapılan bağışlar vakfın bilançosunda gösterilir, her yılın aralık ayının son günü itibariyle Türkiye genelinde yayınlanan en az iki günlük gazetede ilan edilir.” cümlesinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.

 

Faruk Bal

Kadir Ural

Metin Ergun

 

Konya

Mersin

Muğla

 

Emin Haluk Ayhan

Mustafa Enöz

 

 

Denizli

Manisa

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 9.11.2006 tarih ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısının 25. maddesinin 2. fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Kamil Erdal Sipahi

Hasan Çalış

 

Mersin

İzmir

Karaman

 

Beytullah Asil

Tunca Toskay

 

 

Eskişehir

Antalya

 

TBMM Başkanlığına

98 sıra sayılı yasa tasarısının 25 nci maddesinde “vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

Sevahir Bayındır

 

Şırnak

Muş

Şırnak

 

Mehmet Nezir Karabaş

Sebahat Tuncel

 

 

Bitlis

İstanbul

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi, bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Uluslararası Faaliyet” başlıklı 25 inci maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

M. Rıza Yalçınkaya

Ali Rıza Öztürk

 

Afyonkarahisar

Bartın

Mersin

 

Atilla Kart

F. Nur Serter

Ali İhsan Köktürk

 

Konya

İstanbul

Zonguldak

 

Rahmi Güner

Bilgin Paçarız

Şahin Mengü

 

Ordu

Edirne

Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı kanunun 25. maddesinin anayasaya aykırı olduğu için metinden çıkartılmasını arz ve talep ediyoruz.

 

Recai Birgün

Hüseyin Mert

Mustafa Vural

 

İzmir

İstanbul

Adana

 

Harun Öztürk

Muhsin Yazıcıoğlu

 

 

İzmir

Sivas

 

BAŞKAN – Komisyon son okuttuğum iki önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bu Yasa’yla ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü doğrudan ilgili olduğu için bazı hususları sunmak istiyorum.

Devlet Denetleme Kurumu, 2007 yılına ilişkin, Vakıflar Genel Müdürlüğünde denetimler yapıyor. Bu denetimler sonucunda saptanan hususlardan Erzurum ve İzmir illerinde yapılan incelemeler ile Genel Müdürlükçe hâlen bitirilemeyen projeler olan CBS ve VAYS ile ilgili konular Başbakanlık müfettişi olmaksızın 2 Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişi tarafından yapılmıştır.

Erzurum Vakıflar Bölge Müdürlüğü faaliyet alanında Kurşunlu Camisi ve Medresesi, Merkez Gümrük Hanı ve Ağrı Doğubeyazıt Şafi Camisi restorasyonlarıyla ilgili incelemeler yapılmış, bir de İzmir’le ilgili incelemeler yapılmıştır. Kurşunlu Camisi ve Medresesi restorasyonu işinde 90.949,91 YTL, Merkez Gümrük Hanı restorasyonu işinde 272.444,50 YTL, Ağrı Doğubeyazıt Şafi Camisi restorasyonu işinde 44.441,49 YTL tutarında hak edilmediği hâlde ödemenin yapıldığını ortaya koymuşlardır.

Diğer taraftan, eksik ve noksanlar tam anlamıyla ortaya konulmadan geçici kabullerin gerçekleştirilmiş olduğu kanaatine varılmıştır.

Yine İzmir’deki çalışmalarda, İzmir Bölge Müdürlüğü Hizmet Binası restorasyonu, Ödemiş Birgi Derviş Ağa Camisi onarımı, Manisa Hüsrev Ağa Hamamı restorasyonu ve Karakadı Necmettin Külliyesi onarımı işleriyle ilgili olarak ihale sürecinden tamamlanmasına kadar geçen zaman diliminde gerçekleştirilen bütün iş ve işlemler incelendikçe ve konuyla ilgili çok çarpıcı gerçeklere yaklaşıldıkça müfettişlere baskı gelmeye başlamıştır. Onlara denmiştir ki: “Siz fazla uğraşmayın, konunun üzerine gitmeyin, mukayeseli keşif yaptırmayın, kurum dışından bilirkişi görevlendirmeyin, yazacağınız raporla bu işleri Genel Müdürlükte kurulacak bir komisyona havale edin yoksa açığa alınırsınız.”

Sürekli olarak yapılan bu baskıya 2 müfettişten kıdemli ve koordinatör başmüfettiş karşı koyamamış, boyun eğmiş ve raporu istenildiği gibi, yani yapılan bütün imalatları mahallinde incelemeden, metrajlar teker teker ele alınmadan, kullanılan malzemelerin yerindeliği irdelenmeden, belirlenmiş pozların doğruluğu sorgulanmadan, yapılan işle orantılı ödeme gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği ortaya konulmadan ve kurumdan bağımsız bilirkişilere hazırlattırılacak mukayeseli keşif ve analizin yapıldığı bir teknik rapor hazırlanmaksızın düzenlenmek zorunda kalınmıştır.

Ancak bu ülkede bu haksızlıklara, bu talanlara boyun eğmeyen müfettişler de var. Müfettişlerden birisi muhalefet şerhi koyuyor. Şerh aynen şöyle: “Görev emrinde bahsedilen restorasyonların çok kalitesiz biçimde gerçekleştirildiği, şartname ve mevzuata uyulmadığı gibi konular hakkında belli bir sonuç ve kanaate ulaşılabilmesi ancak yapılan bütün imalatların mahallinde incelenmesi, metrajların ele alınması, kullanılan malzemelerin yerindeliğinin irdelenmesi, belirlenmiş pozların doğruluğunun sorgulanması ve nihayet yapılan işle orantılı ödeme gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin ortaya konulmasıyla mümkün olabilir. Bir diğer ifadeyle, görev emrinin gereği ancak ve ancak bu mahiyette bir çalışma yapılarak yerine getirilebilir. Kanaatimizce, şartlar ne olursa olsun, bu tarz bir çalışma muhakkak yapılmalıdır. Bu nedenle, anlatılmaya çalışılan mahiyetteki mukayeseli bir analiz yapılmadan varılacak sonuçların hatalı ve dolayısıyla yapılacak incelemenin de eksik olacağı açıktır. Müfettişliğimize verilen görevin gereği olarak işin layıkıyla yapılması gerekir. Konunun ilerleyen dönemlerde başkaca komisyonlar kurularak incelemeye tabi tutulması yönündeki yaklaşımlar, görevin gereğinin yapıldığı anlamına gelmemektedir. Hatta ve hatta eksik inceleme yapılmış olacağından görev emri ile talimatlandırılan hususların gereğinin yapılmadığı açıktır.”

Peki, olay İzmir’de olup biterken ve buradaki Bölge Müdürlüğü personelinin sorumluluğu söz konusu iken Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ve Teftiş Kurulu ne için bu işle ilgili olarak canhıraş uğraşmakta ve konuyu kapatmaya çalışmaktadır? Hangi siyasal baskıların sonucunda bunlar yapılmaktadır? İzmir’de son dört yılda 38 proje temini, 23 adet işle alakalı müşavirlik hizmeti ve 41 adet restorasyon ihalesi yapılmıştır. Bu ihalelerin dağıtılmasında başrolde İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğünde sözleşmeli mimar olarak çalışan bir kişinin etkinliği var mıdır, yok mudur? Bu kişinin Ankara’da arkasında duran genel müdür yardımcısı kimdir? Bunların ortak paravan şirketleri var mıdır? Örneğin, Devlet Denetleme Kurulu raporunda açıkça eleştirilen bir şirket niçin özenle inceleme dışında tutulmuştur? Bunlar eski eserleri talan edip haksız kazanç temin etmekte midirler? Talan edilen tarihî eserlere son örnek geçtiğimiz günlerde Yeni Asır gazetesine de haber olan İzmir-Karaburun Ayşe Kadın Camisi işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, devam edin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu talanın tek sorumlusu AKP İktidarıdır. AKP bu talanlara seyirci kalmaktadır. Burada açıkça verdiğim bilgiler Sayın Bakan tarafından araştırılacak mı? Araştırılıp bu yüce Meclise bu konuda bilgi verilecek mi?

Dün Sayın Bakana bir soru sormuştum, sorumun yanıtını vermedi. Bu soruyu bugün yine tekrar ediyorum: 2005 Mayıs ayında, eski adıyla “Azınlıklar Tali Komisyonu” yeni adıyla “Azınlıklar Koordinasyon Kurulu” toplantısında Lozan Antlaşması’nın vakıflarla ilgili mütekabiliyet ilkesinden geçilmesine ilişkin bir karar alındı mı, alınmadı mı? Sorunun cevabı çok basit, evet veya hayır… Alındıysa alındı, alınmadıysa alınmadı. Neden yanıt verilmiyor? Bu soru iki senedir AKP Hükûmetine soruluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bir de bir arkadaşımız, dün, siyasi partilere tanınmayan olanağın vakıflara tanındığını söyledi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Diğer önerge üzerinde Sayın Yazıcıoğlu.

Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.

MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25’inci maddeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Anayasa’mızın temel kurallarına ve eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle söz almış bulunuyorum.

Esas itibarıyla, gündemimize getirilmiş olan Vakıflar Yasası’nın bütününe baktığımızda, bu Yasa, Lozan Anlaşması’nı delmekte, yabancı ve azınlık cemaatlerine özel ayrıcalık tanımakta ve Türkiye’nin dış ilişkilerinde dışarıya karşı Türkiye’nin elini zayıflatmakta ve mütekabiliyet esasları itibarıyla her ne kadar korunacağı ifade edilmiş olsa bile, bununla ilgili Avrupa müktesebatı açısından önceden bunun tedbirlerinin alınmadığı dikkate alındığında, bu konuda da Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırılık ifade etmektedir.

Kanun’un 25’inci maddesiyle, vakıflar, vakıf senedinde yer almak kaydıyla, uluslararası faaliyet ve iş birliğinde bulunabilecek, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilecek ve yurt dışında kurulan kuruluşlara üye olabileceklerdir.

Vakıflar, yurt içi ve yurt dışındaki kişi ve kuruluşlardan ayni ve nakdî bağış ve yardım alıp, yardımda bulunabilecektir. Ancak bu konuda herhangi bir izin müessesesi getirilmemiştir. Vakıfların yurt dışı ilişkilerini devlet kurumlarının takip etme yetkisini elinden almıştır.

Türkiye’nin de üyesi olma yolunda üyelik sürecini işlettiği Avrupa Birliği müktesebatında, insan haklarının uluslararası alanlarda kullanılması, ulus devletlerin kendi vatandaşlarının uluslararası faaliyetlerini takip ve kontrol etme hakkını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle, yeni Kanun’da belirtilen uluslararası faaliyetlerin, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına önceden bildirilmesi ve faaliyet sonrası da yıllık faaliyet raporlarının ilgili kurumlara gönderilmesi zorunluluğu getirilmelidir. Ancak bu konuda bir boşluk vardır. Yeni Kanun, uluslararası faaliyet boyutuyla bu konuda temel kanun olan Türk Medeni Kanunu hükümlerini aşan düzlemler getirmektedir. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 5’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye'de faaliyette veya işbirliğinde bulunabilir, temsilcilik veya şube açabilir, dernek veya üst kuruluş kurabilir veya kurulmuş dernek veya üst kuruluşlara katılabilirler.” hükmü yer almasına rağmen, madde hükmünün vakıflara uyarlanması yapılmayarak, yani hiçbir izin düzenlemesi getirilmeyerek Türk Medeni Kanunu’nun 117’nci maddesiyle getirilen kıyas hükmü çiğnenmiştir.

Bütün bunlar dikkate alındığında, Türkiye’nin içeride oluşturulacak olan, oluşturulan birtakım vakıflar vasıtasıyla tamamen denetimden uzak ve kontrolü mümkün olmayan, herhangi bir şekilde muhakeme edilmesi hâlinde uluslararası boyuta mahkemeleri taşıyabilecek ve böylece uluslararası mahkemelerde de bizi sıkıntıya sokabilecek bir durum ortaya çıkmaktadır.

Bu şartlar altında Soros Vakfının çevremizde gerçekleştirmiş olduğu eylemlere ve devletlerin iç işlerine karışma potansiyeline baktığımız zaman, Soros’un kendi yazmış olduğu kitabını okuduğumuz zaman, o kitapta bazı devletlerin iç işlerine nasıl karıştıklarını ve vakıfları yoluyla, vakıfları marifetiyle o ülkelerde nasıl bir düzen değiştirme potansiyeline sahip olduğuna yönelik itiraflarını dikkate aldığımızda, Türkiye’nin ciddi bir tehditle karşı karşıya olacağını düşünüyorum.

Bu sebeple, gündemimize getirilmiş olan Vakıflar Yasası’nı Türk millî menfaatlerine uygun görmediğimi, bu noktada çok ciddi şekilde Türkiye’nin millî menfaatlerini tehdit eder bir boyutta olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu Yasa’nın bir an evvel geriye çekilmesini ve Vakıflar Yasası’nın, tekrar, daha ciddi tartışmalar yapıldıktan sonra ancak gündeme getirilmesini faydalı buluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.

MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Bu duygular içerisinde, iktidar partisinin ciddi bir veballe karşı karşıya olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

Bu konuda, elbette Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırı, millî çıkarlarımıza uygun olmayan ve bununla bağdaşmayan bir yasayı, her türlü ikaza rağmen, muhalefete rağmen, sadece çoğunluğa dayanarak geçirmesinin, burada ciddi bir vebal ortaya koyduğunu ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yazıcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı yasa tasarısının 25 nci maddesinde “vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim önergemiz “vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” ibaresinin çıkarılmasına yönelik. Bu da uluslararası faaliyeti tanımlayan bir madde. Burada, cemaat vakıfları, azınlık vakıfları değil, Türkiye’de tüzel kişiliği olan bütün vakıfları kapsamaktadır.

Ülkemizde bu yönüyle baktığımız zaman, imparatorluk dönemi vakıflarının hem tüzel kişiliğinin olmadığını, fermanlarla kurulan vakıfların, yine aynı şekilde hem vakfiyelerinin olmadığını hem vakıf senetlerinin olmadığını biliyoruz. Daha sonra, 1328’de yeni bir düzenleme yapılmış, orada da vakfiye ve vakıf senedi yok. Yani, bizim, Balkanlarda, Orta Doğu’da, Kafkaslarda kurulan hayratların yüzlercesinin, binlercesinin vakıf senedinde bu uluslararası faaliyet yok. Böyle olunca, bu düzenlemenin değiştirilmesi, bir genel olarak, öncelikle bizim Osmanlı döneminden bu yana kurulan vakıflar ve vakfiyelerinde, senetlerinde yer almayan vakıfları da kapsayan bir şekilde genişletilirse bir eşitlik sağlanmış olur. Aksi takdirde şöyle bir yanılgıya düşeriz, onu vurgulamakta yarar görüyorum: Türkiye’de, biliyorsunuz, Medeni Kanun, temel kanunla, dernekler ve vakıfların uluslararası faaliyet yasağı kaldırıldı. Tabii ki, o da belli bir uygulama şartına bağlıdır, İçişleri Bakanlığına bildirimi var Dışişlerinin. Ancak, bu yasa değişikliği olmadan da yabancı vakıflar Türkiye’de faaliyet gösteriyorlar, bu bir gerçek. Türkiye’deki vakıflar da Avrupa’da faaliyet gösteriyorlar. Örneğin Henrik Böll Vakfı, Konrad Vakfı, evet, Soros’un enstitüleri, bizim İktisadi Kalkınma Vakfımız, Demokrasi Vakfı, bunu çok sayabiliriz, bunlar da uluslararası faaliyet yürütüyorlar. Ancak, bunlarla beraber son vakıflar, özellikle üniversite vakıfları birçok ülkede okul açıyor, ilişkiler geliştiriyorlar. Şimdi, durum böyle olunca, bu tür bir hüküm konulması, “Vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” diye bir sınırlama getirilmesi, doğrusu, imparatorluktan ulus devlet sürecine girerken -ki imparatorluklar döneminde uluslararası bir faaliyet söz konusu olamayacağı için- vakıf senedi olanların da vakıflarında bu yer almıyordu. Böyle olunca, bunları değiştirmekte büyük bir yarar var. Özellikle de şunu ifade etmekte yarar var: Yani bu madde hükmü, sadece azınlık vakıflarını, cemaat vakıflarını ilgilendiren bir hüküm değil. Bu konuda öğretim üyelerinin, uzmanların yazdıklarına baktığımız zaman, getirilen düzenlemelerle, gayrimüslim Türk vatandaşlarının yabancı sayılmadan, ayrıma uğramadan bir daha kendi yurttaşlarımız olarak haklarını kullanmasını da kapsamakla beraber genelde bizim kendi vakıflarımızı ilgilendirmektedir.

Bu vakıflarımızın Bosna-Hersek’ten Kosova’ya, Kosova’dan Arnavutluk’a, Arnavutluk’tan Suriye’ye, Suriye’den Mısır’a -özellikle Mısır diyorum- oradan Suudi Arabistan’a kadar olan birçok ilişkilerinde bu yasal sınırlamanın kaldırılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu açıdan baktığımız zaman da, zaten yapılan düzenlemelerin -artık Türkiye Cumhuriyeti- Anayasa’nın 2, 10, 35, 90’ıncı maddesinin beşinci fıkrası; Vakıflar Kanunu’nun 44;  4771 sayılı Yasa’nın 4; Lozan’ın 37, 39/2, 40, 42/3; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14; 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasına uygun bir düzenleme hâline geleceğini düşünüyoruz. Biz, bu konuda artık Türkiye’nin içine kapanan bir ülke olmaktan kurtulduğunu, uluslararası ilişkileri güçlü, Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda ve Avrupa Konseyinin kuruluş sürecinde yer almış bir ülke olarak… Ayrıca birçok uluslararası kuruluşun üyesi olduğunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Türkiye’nin açılmasından, uluslararası faaliyetlerinden çekinmemek, korkmamak gerekiyor. Gelecek, gidecek bağışların, paraların trafiğinin mutlak denetlenmesi zaten mevzuatta vardır, bu, keyfî ve gizli değildir. Onu belirtmekte yarar görüyorum.

Ben kendim de Avrupa Hukukçular Birliğine 1994 senesinde üye olduğumda bu kuruluş tüzel kişiydi, derneklerin oluşturduğu bir kuruluştu ve ne yazık ki, Türkiye tüzel kişilerin, derneklerin ve vakıfların uluslararası ilişkilerini yasakladığı için ben kişi üye olarak uzun bir süre, Medeni Kanun değişikliği yapılana kadar, on yıla yakın bir süre burada görev yaptım, bunun sıkıntısını çok iyi de biliyorum.

Bu değişikliğin, cemaat vakıflarını değil, aslında, Osmanlıdan, imparatorluk döneminden kalan binlerce vakfımızı olumlu etkileyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle önergeye destek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 9.11.2006 tarih ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısının 25. maddesinin 2. fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, Sayın Hasan Çalış konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, saygı ve hürmetlerimi sunarak sözlerime başlıyorum.

Önergemiz, Ermeni, Rum, Yahudi azınlıklarına ait vakıfların uluslararası faaliyet göstermesinin önünü açan ve dışarıdan yardım aldıkları değişik dernek, vakıf ve kişilerle ilişkilerini yasallaştıran 25’inci maddesinin ikinci fıkrasının metinden çıkarılmasıyla ilgilidir.

Burada “cemaat vakıfları” kelimesi geçince, gayrimüslim azınlıklara ait olan vakıfları özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü bizleri televizyonları başında izleyen değerli izleyicilerimiz, bizim bin yıllık kültürümüzde çok önemli yeri olan vakıflarımızla karıştırabiliyorlar.

Bir diğer husus da gayrimüslim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızla ilgili. Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına saygılı, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmaktan gurur duyan her vatandaşın başımızın üstünde yeri vardır ama millî birliğimize kasteden kurumlarla, kuruluşlarla, örgütlerle iş birliği hâlinde olan herkesle, milletimiz adına bizim mücadele etme mecburiyetimiz vardır.

Maddenin metinden çıkarılmasını istememizin önemli nedenleri vardır. Bu nedenlerden birincisi: Selçuklunun ve Osmanlının bin yıldan fazla hüküm sürdüğü ve bugün üzerinde altmıştan fazla ülkenin var olduğu hiçbir ülkede böyle bir vakıflar kanunu yoktur değerli arkadaşlarım. Sadece Yunanistan’da benzer bir kanun var ama onlar da “Türk” kelimesini bile hazmedememektedirler. Burada da önceki değerli konuşmacılarımız dile getirdiler; getirin Yunanistan’ın bir hafta önce çıkardığı kanunu, biz oy birliği hâlinde destek vereceğiz.(x) Ama siz onu getirdiğiniz gün, biz biliyoruz ki, Avrupa Birliğinin arkasına sığınarak sizin önünüze bu teklifleri getirtenler kıyameti koparacaklardır. Getirirseniz biz destekleyeceğiz değerli arkadaşlar. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bir diğer husus: Bizim yerel mahkemelerimizde uyuşmazlık olduğu zaman gidilecek makam neresidir? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle ilgili, Birlik ülkelerinin hiçbirinde bizimkine benzer bir vakıf mevzuatı yoktur değerli arkadaşlarım.

Bir diğer husus da değerli arkadaşlarım: Avrupa Birliğine bizden daha önce Yunanistan girdi, Romanya girdi, Kıbrıs Rum kesimi de girdi. Bizimkine benzer bir vakıflar dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar mı? Bizim, Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığının haklarıyla ilgili Yunanistan’a söylediler mi “Kardeşim şu yasal düzenlemeleri getirmeniz lazım.” diye? Var mı böyle bir bilginiz? Bizim bilgimiz yok değerli arkadaşlarım.

Bir diğer husus değerli arkadaşlarım: Bugün Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmını işgal etmiş olan, anayasasına da Türkiye Cumhuriyetinden toprak talebi olduğunu açıkça yazan, tanımadığımız Ermenistan, bu Yasa’dan sonra endirekt olarak faaliyet kuracak kuruluşlarla rahat iş birliği imkânı bulacaktır.

                          

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme, 19/2/2008 tarihli 66’ncı Birleşim Tutanak Dergisinin “ Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.

Bir diğer husus: Uluslararası faaliyet gösteren küresel güçlere, kiliselere, değişik ülkelerin istihbarat örgütlerine, bu kılıf altında ülkemizde çok önemli bir faaliyet alanı açıldı değerli arkadaşlarım. Bu konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir diğer husus değerli arkadaşlar: Bu taleplerin arkası kesilmeyecektir. Rum lobisi, Ermeni lobisi, Avrupa Birliği havucunun arkasına saklanmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) - …taleplerini Birlik aracılığıyla dayatmaya devam ediyor. Eğer, Patrik Bartholomeos’un açıklamalarına, 11-12-16/12/2007 tarihlerinde sizlerin çok sevdiğiniz, bazı gazetelerde de köşe yazarlığı yapan Ethem Mahçupyan’ın makalelerine bakarsanız taleplerin arkası bitmeyecektir. Ne zamana kadar? Anadolu’yu Türklerden temizleyene kadar değerli arkadaşlarım.

Bu Yasa’yla bugün tebessüm eden arkadaşlarımızın -tarihin bizi mahcup etmesini bekliyorum- ileri de de tebessüm etmesini ümit ediyorum değerli arkadaşlar. Lütfen, bu Yasa’yı okuyun, bu Yasa’yı inceleyin, “Evet” derken vicdanınıza danışın. Vicdanınızla hesaplaşabiliyorsanız, gene “Evet” deyin değerli kardeşlerim. Ama gerçekten bu Yasa’yla iyi şeyler yapmıyorsunuz, bu Yasa’yla gerçekten iyi bir sınav da veremiyorsunuz. Ne yazık ki burada konuşmacı arkadaşım çıkıyor, bizim bin yıllık geleneğimiz olan vakıf geleneğinin bir vakıf kanunu çıkıyormuş gibi takdim ediyor.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 25. maddesinin ilk fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin,

İkinci fıkrasına “Genel Müdürlüğüne bildirilir.” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışından alınan ve yurt dışına yapılan bağışlar vakfın bilançosunda gösterilir, her yılın aralık ayının son günü itibariyle Türkiye genelinde yayınlanan en az iki günlük gazetede ilan edilir.” cümlesinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, o konu zaten maddede açıklandığı gibi yönetmelikle düzenlenecektir. Bu sebeple önergeye katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bal konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Vakıflar Yasası’yla ilgili, 25’inci madde üzerinde değişiklik yapılmasını içeren önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Zatınızı ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, vakıfların uluslararası ilişkilerini ve uluslararası kuruluşlara, kişilere ve kurumlara yardımları ile onlardan alacakları yardımları düzenlemektedir. İşte, meselenin bam teli de buradadır. Bu Yasa tümüyle değerlendirildiğinde değerli arkadaşlarım, olduğu gibi, Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesinde düzenlenen ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 19’uncu yüzyılda tasfiyesini öngören bir düzenlemenin benzeri buradadır. Bunun aksi, bir millî mücadele savaşı verilerek elde edilen yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası anlamda kabulü şeklinde değerlendirilen Lozan Anlaşması hükümlerine külliyen aykırıdır ve meselenin ağırlığı da burada toplanmaktadır.

Mesele o kadar ağırdır ki değerli arkadaşlarım, dere geçerken kaç tane at değiştirilmiştir ya da dere geçerken kaç tane ölçü değiştirilmiştir, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu Kanun ve evveliyatı “Avrupa Birliğine Uyum Paketi” altında getirilmiştir, öyle pazarlanmıştır, öyle tezgâhlanmıştır. Ancak öyle alıcı bulabileceği için, bir küresel psikolojik harekâtın neticesinde, nereye varacağı bilinmeden bu noktalara kadar getirilmiştir. Üçüncü uyum paketiyle bir delik açılmış, yetmemiş, AKP’nin ilk hükûmetinde, 2004 yılı Ocak ayında dördüncü uyum paketiyle bu delik genişletilmiştir. Yetmemiştir, altıncı uyum paketiyle bu delik daha da genişletilmiştir; yetmemiş, yedinci uyum paketinde bu delik genişletilmiştir; yetmemiş, bu görüştüğümüz Kanun, dokuzuncu uyum paketi çerçevesi içerisinde, külliyen her şeyi teslimiyet politikasına terk eden bir anlayışla getirilmiştir.

Şimdi, ölçü neydi? Ölçü, Avrupa Birliğinin müktesebatına uyum idi. Ancak, önemli bir değişiklik oldu bu sırada, Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’da, 7 Şubat 2008 günü, yani bundan on gün önce, Lozan Anlaşması çerçevesinde Batı Trakya Türkleri için bir kanun çıkarıldı, vakıfları için. Bu kanunun özü şu: Yunan Hükûmeti Batı Trakya’daki Türklere ve onların vakıflarına ve tesislerine diyor ki: “Yaşayabilirsin, ancak benim istediğim kadar.” Bunu  tersine okuyacak olursak “Canım istediği zaman seni öldürürüm.” kanunu çıkmıştır orada. Bu Kanun çıkınca AKP’nin elindeki ölçü değişti: “Efendim, biz bunu Avrupa Birliği için yapmıyoruz, ecdadımız için yapıyoruz.” Ecdadının ruhu, evladı fatihanın ruhu yukarıda sizi izliyor değerli arkadaşlarım. Ecdadınızın kurduğu vakıflar Yunanistan’da o muameleye tabi tutulurken siz burada hangi ecdattan bahsediyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ikinci ölçü buydu, Avrupa Birliği. Avrupa Birliğinin tersi ortaya çıktı. Avrupa Birliği olan Yunanistan oradaki Türk ve Müslüman vakıflarını yok etme yasasını çıkardı. “Ecdadımız” da tutmayınca “Efendim, biz bunu dünyaya örnek olsun diye yapıyoruz.” Dünyaya örnek olsun diye, Kanuni’nin yaptığı kapitülasyonlar, değerli arkadaşlarım, Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmiştir. Bu getirilen Yasa bir kapitülasyon yasasıdır. (MHP sıralarından alkışlar)

O da tutmadı. Dördüncü ölçü: Küreselleşiyoruz. “Küreselleşiyoruz.” ölçüsü olmuştur. Dört tane ölçü değişmiştir arkadaşlarım. Siz küreselleşmenin aktörü değil pazarı olmaya talipsiniz bu Kanun ile.

Şimdi, her kanun çıkarken değerli arkadaşlarım, bir nirengi noktası olur, bir esas olduğu nokta olur, bir kantarı olur, bir ölçüsü olur, bir değeri olur. Yani, bakkala gittiğiniz zaman “1 kilo şeker ver bana.” dersiniz, 1 metre şeker istemezsiniz. Gittiğiniz zaman 1 litre şeker istemezsiniz, 1 kilo şeker istersiniz. Bunun ölçüsü Lozan Anlaşması’dır. Sayın İyimaya burada yüksek tonda ifade ettiği kelimeleri arka arkaya sıralayarak ve bazı doğruları yanlış noktalara birleştirerek bir lafügüzaf konuşması yapmıştır. Anlattıklarının bu Kanun açısından hiçbir ölçüsü yoktur, hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Sayın İyimaya ve Sayın Bakan bu ölçüsüzlüğün içerisinde insicamını kaybetmiş bir ruh hâleti içerisindedirler. Kendilerini itidale davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bakanın ve Sayın Komisyon Başkanının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevzuatına bir yeni yasa katılırken aklıselimle hareket edeceğine inanıyoruz ve insicamı aklıselimde buluşturacaklarına inanıyoruz. Dünkü olumsuz ve siyasi tavrı, hiç beğenilmeyen davranışlarının tekerrür etmeyeceğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu sadece Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü değildir. Bu, binlerce sivil toplum örgütünden bize ulaşan düşüncelerdir. Okuyamıyorum ama MÜSİAD’ın sayın yöneticileri Konya’dan gönderiyorlar ve Konya’dan gönderdikleri bizim söylediklerimizin aynı; Burhanettin Hakgüder İstanbul’dan gönderiyor, gönderdikleri aynı; İstanbul Barosunun Sayın Genel Sekreteri gönderiyor, gönderdikleri aynı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin Sayın Başkan, bu Kanun’u çekin. Millete rağmen olmaz.

FARUK BAL (Devamla) - Batı Trakya’yla ilgili bütün sivil toplum örgütleri bizimle irtibata geçiyor, teşekkür ediyorlar ama güçleri, sizin ölçüsüz bir şekilde bu Kanun’u ortaya koyuşunuzla, size ulaşmaya yetmiyor.

Lütfen milletin sesini dinleyin, lütfen milletin hukukuna ve sesine kulak verin. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN -  Arayacağız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Efendim, uzlaşma yok iki Kâtip Üye arasında. Tekrar, cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır. Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının vermiş olduğu önerge reddedilmiştir.

Bilgilerinize arz olunur.

25’inci maddenin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda isimleri ve imzaları olan milletvekilleri görüşülmekte olan 25’inci maddenin açık oylama ile oylanmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Oktay Vural? Burada.

Mehmet Şandır? Burada.

Hasan Çalış? Burada.

Mümin İnan? Burada.

Alim Işık? Burada.

Kürşat Atılgan? Burada.

Osman Durmuş? Burada.

Beytullah Asil? Burada.

Recep Taner? Burada.

Yılmaz Tankut? Burada.

Hasan Özdemir? Burada.

Reşat Doğru? Burada.

Mehmet Günal? Burada.

Emin Haluk Ayhan? Burada.

Necati Özensoy? Burada.

Münir Kutluata? Burada.

Mustafa Kalaycı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz takabbül ediyor.

Erkan Akçay…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ takabbül ediyor.

Gürcan Dağdaş? Yok.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Okay

Osman Ertuğrul? Burada.

Behiç Çelik? Burada.

Mustafa Kemal Cengiz…

BAŞKAN – Tamam, yeterli sayı var efendim.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ad okunmak suretiyle yapsak efendim. Tarihe not düşelim.

BAŞKAN – Yani zamandan istifade etmek için ne lazımsa yapıyorsunuz. Bravo size vallahi, bravo!

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için dört dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,  25’inci maddenin açık oylama sonucunu bildiriyorum:

Kullanılan oy sayısı          : 266

Kabul                                : 204

Ret                                    :   62 (x)

Böylece 25’nci madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.46

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

26’ncı maddeyi okutuyorum:

İktisadî işletme ve şirket kurulması

MADDE 26- Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.

Genel Müdürlük; Bakanlar Kurulu kararıyla Genel Müdürlük ve mazbut vakıfların gelirleri ve akar malları ile iktisadî işletme veya şirket kurmaya yetkilidir. Şirket hisseleri ve hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesi, paraya çevrilmesi, değerlendirilmesi ve bunlara bağlı her türlü hakkın kullanılması ile ortaklık paylarına bağlı hakların kullanılması Genel Müdürlük tarafından yürütülür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart…

Buyurun Sayın Kart.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle ve önemle ifade ediyoruz. Medeni Kanun’un 101’inci maddesine göre, Anayasa’nın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amaçlarını güden vakıfların kurulması artık mümkün değil. Bu düzenleme, kabul etmek gerekir ki, çağdaş hukuka da uygun olan, insan hakları boyutuyla olayı değerlendiren bir düzenleme niteliğindedir. Bu düzenleme karşısında ülkemizde bundan böyle “cemaat vakıfları” veya “azınlık vakıfları” adıyla vakıf kurulması söz konusu olamayacaktır, olmaması gerekmektedir. Bu çerçevede ifade ediyorum: Mülhak vakıflar yabancı müesseseler olmayıp gayrimüslim Türk vatandaşlarının kurumları olduğundan, yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere uygulanan kısıtlamalar bunlara uygulanmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bakıyorsunuz, Lozan Antlaşması’nın 37, 39 ve 40’ıncı maddelerinde de bu konular ayrıca yasal güvenceye bağlanmış. Öyle ki 41’inci maddede, genel eğitim ve öğretim konusunda, Türkiye Hükûmetinin Müslüman olmayan halkın önemli bir oran içinde oturdukları il ve ilçelerde bu Türk vatandaşlarının çocuklarının ilkokullarda kendi dilleriyle eğitim görmeleri için gereken kolaylığı göstereceği yolunda düzenleme yapılıyor. Yani, değerli milletvekilleri, gayrimüslim cemaat vakıfları bu anlamda ayrıcalıklı konumdalar, diğer etnik grupların sahip olmadığı haklara sahipler.

Bu düzenlemeler karşısında, mülhak vakıflar konusunda, Anayasa, Vakıflar Yasası ve Medeni Kanun hükümleri çerçevesinde Türk uyruklu tüm yurttaşlara tanınan hak, sorumluluk ve yetkiler çerçevesinde düzenleme yapılmasının ve uygulanmasının çağdaş ve evrensel normlara uygun olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Doğaldır ki bu aşamada hiçbir grup lehine imtiyaz yaratılmaması gerekmektedir. Hamaset ve demagoji yapmadan bu gerçekleri ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım. Bu ihtirazi kayıtla olayı değerlendirdiğimiz zaman şöyle bir tablonun karşımıza çıktığını görüyoruz. Burada bu değerlendirmeyi yaparken, hemen, cemaat vakıfları konusundaki tarihî süreci de kısaca ifade etmek istiyorum. Bakıyoruz değerli arkadaşlarım, 19 Haziran 1936 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar Yasası’nda, cemaat vakıflarının mülhak vakıflar statüsüne alındığını görüyoruz. Bu Kanun’un 44’üncü maddesine göre, dava konusu yapılan taşınmazların en az 1921 yılından itibaren, yani Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten on beş yıl öncesinden itibaren tasarruf edildiğinin birtakım kayıtlarla ispatlanması gerekiyor ve bundan sonra vakıf kütüğüne kaydı yapılabilecek. Yani değerli arkadaşlarım, neyi görüyoruz? Bakın, tarihî anlamda bir dönüşümün yaşandığı, sosyal anlamda bir dönüşümün yaşandığı bir dönemde, cumhuriyet hükûmetinin, kendi vatandaşlarının, gayrimüslim olan kendi vatandaşlarının hak ve hukukunu teminat altına aldığını görüyoruz. Modern devletlerin yapması gerekeni cumhuriyet hükûmetleri 1935, 1936 yıllarında yapıyor, hukuki istikrar adına yapıyor, o insanlarımızın, o vatandaşlarımızın kazanılmış haklarını teminat altına almak adına yapıyor. Bunu Sayın Komisyon Başkanının ifadesiyle “Bir normalleşme dönemi” olarak ifade etmemiz gerekiyor. Komisyon Başkanının bu tespitine de katıldığımı ifade etmek istiyorum. Ancak, şunu görüyoruz değerli arkadaşlarım: Bakıyoruz, yapılan düzenlemelerde, azınlık vakıflarının mevcut olan bu gayrimenkullerinin kendilerine tanınan 16 Şubat 1328 -yani 1912 tarihli- ve 1936 yılındaki kanunlar çerçevesinde ve bu süreler içinde değil, her nedense ağırlıklı olarak bu tespit ve kayıt işlemlerinin 1948 yılından sonra yapıldığını görüyoruz. Bir başka ifadeyle, 16 Şubat 1912 tarihinde yürürlüğe giren Kanunu Muvakkat ile 19 Haziran 1936 tarihinde yürürlüğe giren Vakıflar Yasası’nın cemaat vakıflarının mülk edinmesine ilişkin sınırlayıcı hükümleri tarih olarak ve dönem olarak ülkemizde uygulanmamış, bu hükümler delinmiştir. Hükûmetler buna göz yummuşlar, konjonktürel ve siyasi sebeplerle ve dış müdahalelerle yasal hükümlerin ihlalini görmezden gelmişlerdir. İşte, değerli arkadaşlarım, bu tablonun, bakıyoruz, bu Hükûmet döneminde, mevcut Hükûmet döneminde daha da ileri boyutlara ulaştığını görüyoruz. Hükümetin, vakıfların resmî kayıtlarına ve kendi gündemine hâkim olmadığını görüyoruz, bunu umursamayan bir tavır içinde olduğunu görüyoruz.

Bakın, 2006 yılında, dönemin ilgili Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin şöyle diyor: 36 adet namı müstear ve namı mevhum adına kayıtlı gayrimenkul bulunduğunu ifade ediyor Sayın Bakan. Oysa biliyoruz ki, oysa yargılama dosyalarına intikal eden belge ve bulgularla sabit ki, sadece Maria Binti Yuvakim -tekrar ifade ediyorum, Maria Binti Yuvakim- ismindeki kişi adına kırk dosyada namı müstear olarak uygulama yapıldığını görüyoruz. O zaman Hükûmetin ne yapması gerekiyor? Hamaset yapmak yerine, konuyu saptırmak yerine, demagoji yapmak yerine, namı müstear olarak gösterilen gerçek kişilerin adlarına kayıtlı olan bu gayrimenkullerle ilgili olarak yeni ve ciddi bir çalışmayı yapması gerekiyor. Bakıyoruz, Hükûmetin benzer uygulamayı AİHM nezdindeki davalarda da sürdürdüğünü görüyoruz değerli arkadaşlarım. Orada, o yargılama dosyalarında, mevzuatımızla ilgili hükümleri dile getirmediğini görüyoruz Hükûmetin; mülhak vakıfların yardım, bağış, vasiyet yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri hususlarını dile getirmediğini, savunmada bunları anlatmadığını görüyoruz, biliyoruz. Bu dosya numaralarını Sayın Bakan merak ederlerse kendilerine ifade edebiliriz.

Geldiğimiz aşamada temel sorun şudur sayın milletvekilleri: Vakıf yapılanması, belli bir süreden bu yana, Hükûmet tarafından, organize bir şekilde bir siyaset üretme aracı olarak kullanılmaktadır, sosyoekonomik dönüşümler bu yolla yapılmaktadır. Özellikle son dönemlere bakıldığında, dış kaynaklı fonlarla beslenen vakıfların ülke yönetimlerinde ve toplum yapılanmasında belirleyici bir rolü olduğunu görüyoruz. Hükûmet, bu alanı, bu gelişmeyi bilinçli olarak kullanmaktadır. Bu politikanın en yoğun şekilde uygulandığı alanların başında da vakıf yapılanması gelmektedir değerli arkadaşlarım. Bu noktada şunu görüyorsunuz: Cemaat vakıfları yapılanmasını 1912 ve 1936 tarihli kanunların kapsamı dışında, siyaseten ve ekonomik olarak kullanan dış odaklı bir anlayış ile Hükûmetin bu anlattığımız uygulamasının ve anlayışının örtüştüğünü görüyoruz. Bu tablo, elbette sorgulanması gereken bir tablodur. Bu konudaki kaygılarımızın bir saplantıdan ibaret olmadığını, soyut ifadeler olmadığını biraz sonra önergeyle ilgili konuşma yaparken tarihî belgeleri ile somut yer ve isimler ifade ederek bunları sizlere anlatacağım. Umarım ki, dilerim ki o noktada biraz olsun sorumluluğunuzun gereğini yapma ihtiyacını duyarsınız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada Hükûmet sözcülerinin ve iktidar grubu sözcülerinin ısrarla şu kavramı kullandığını görüyoruz: “Ne yani, efendim, gayrimüslim vatandaşlarımızın mal mülk edinmesine neden karşı çıkıyorsunuz, neden bunu engelliyorsunuz?” E olayın böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Ne diyoruz biz? Cemaat vakıfları kavramıyla, cemaat mensupları kavramını birbirine karıştırmayın, buna tenezzül etmeyin. Cemaat mensupları, elbette, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sahip oldukları temel hak ve özgürlüklere sahiptirler vakıf kurma konusunda, o noktada bir kısıtlama yoktur, ama cemaat vakıfları olayı geçici bir statüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cemaat vakıfları olayıyla, cemaat vakıfları kavramıyla cemaat mensupları kavramını, bunları birbirine karıştırmamak gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Bu noktada Komisyon Başkanını ve Hükûmeti daha tutarlı olmaya, daha ciddi olmaya, daha sorumlu olmaya ve kavramları bu anlamda birbirine karıştırmamaya, yani demagoji yapmadan bu tasarının özünü kamuoyuna yansıtmak noktasında bir kez daha sorumluluğa davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kart.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul.

Buyurun Sayın Ertuğrul. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Kanunu tasarısının 26’ncı maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz bir vakıf medeniyetinin mensubu ve mirasçılarıyız. Osmanlı İmparatorluğu döneminde devlet hizmetlerinin büyük çoğunluğu vakıflar eliyle yapılıyordu. Türk milleti, vakıf kurmak ve yaşatmak için elinden gelen desteği hep vermiştir. Ancak görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu ülkemizin geleceğini çok yakından ilgilendirmektedir. Bu Yasa’nın getireceği tehlikeleri, endişelerimizi, öngörü ve uyarılarımızı, yüce heyetiniz ve büyük Türk milletinin dikkatine ve takdirine sunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde kurulmuş ve kurulacak olan Ermeni, Rum ve Yahudilere ait azınlık vakıflarının durumunu ve bazı faaliyetlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu Kanun’un en temel yanlışı, eski ve yeni vakıfların aynı kanunla ve aynı statüde düzenlenmesidir. Vakıflar Kanunu Tasarısı, 2002’den itibaren AB’nin, 2004’ten itibaren ABD’nin ısrarlı talepleri üzerine hazırlanmıştır. Yasa, daha önce AB’ye uyum için iki kez değiştirilmiş ve azınlık vakıflarına mal mülk edinme hakkı verilmiştir. Bunun sonucunda, azınlık vakıflarının kendilerine ait olduğunu öne sürdükleri taşınmaz mülkler idari bir kararla iade edilmiştir. İadesi istenilen ve olmazsa olmaz denilen 10.500 adet gayrimenkulün hemen hemen hepsi İstanbul surlarının içinde bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün şu günkü hesaplarına göre, azınlık vakıflarına iade edilecek mülklerin değeri 150 trilyon YTL’dir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye’de Rum Ortodoks, Ermeni ve Yahudi vakıfları başta olmak üzere toplam 161 azınlık vakfı tanımaktadır. 161 vakfın tanınması ve yapılan yasal düzenlemeler sonucu şu ana kadar 364 mülk iade edilmiştir.

Azınlık vakıfları beyanda bulunmak şartıyla ülkenin her tarafında şube ve temsilcilikler açabilirler. Azınlık vakıfları malları onarım ve restorasyon karşılığı başka vakfa ve derneklere tahsis edebilirler. Azınlık vakıfları uluslararası faaliyette ve iş birliğinde bulunabilirler. Azınlık vakıfları yurt dışında şube ve temsilcilikler açabilirler, yurt dışında kurulmuş vakıflar ülkemizde şube ve temsilcilikler açabilirler, üst kuruluş kurabilirler, yurt dışındaki kuruluşlara üye olabilirler. Azınlık vakıfları yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdî bağış alabilirler. Azınlık vakıfları yurt içi ve yurt dışındaki vakıf ve derneklere ayni ve nakdî bağış yapabilirler. Azınlık vakıfları iktisadi işletme ve şirket kurabilirler ve şirketlere ortak olabilirler. Azınlık vakıflarının malları da haczedilemez. Azınlık vakıflarının tüzel kişiliğinin nasıl sona ereceği belirtilmemiş. Yasalarda nasıl sona ereceği belli olmayan tek tüzel kişilik devlettir.

Bu azınlık vakıfları ve derneklere bu yasalarla verdiğimiz yetkileri nasıl kullanacaklarının, ülkemize getireceği sıkıntıların hiç mi muhasebesini yapmıyorsunuz? En çok sığındığınız mütekabiliyet esasını Musevi ve Ermeni cemaat vakıfları bakımından hangi devletleri değerlendirerek yapacaksınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batı Trakya’daki Türklerle ilgili olarak geçerli mevzuatta bu haklar var mı? Yok. O zaman niçin siz bunu getiriyorsunuz? Lozan Anlaşması’nın 37 ile 44’üncü maddeleri İstanbul’daki Rum azınlıklarıyla ilgilidir. Bir de 45’inci madde var, “Aynen bu haklar Batı Trakya’daki Türkler için de uygulanır.” diyor. Yani, eşitlik getirmiş bir maddedir. Hâlâ ne diye devletimizi ve milletimizi ateşe atarak kendi elimizle Lozan’ı delmeye çalışıyoruz, kime hizmet ediyoruz, doğrusu anlamış değilim.

Şu anda Yunanistan, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığa ait vakıflarla ilgili yasayı, 7 Şubat 2008 Perşembe günü, Batı Trakya Türk Milletvekilinin 1 ret oyuna karşılık tüm Yunan milletvekillerinin oylarıyla kabul etti. Bu yasa da Müslüman Türk vakıflarının elinde kalan son taşınır ve taşınmaz tüm malların elinden alınması ve bu vakıfların faaliyetlerini bitirmek amacıyla çıkarılmıştır. Bu düzenlemelerin mütekabiliyetle izahı yapılabilir mi? Yunanistan Lozan’ı tanımıyor da Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş anlaşmasını biz tanıyor muyuz? AB ve ABD istedi diye bu kanunu çıkarmaya mecbur muyuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ve Ticaret Kanunu’nda şirket kurmak zaten serbesttir. Yabancıların Vakıflar Yasası altında ticari hayatımıza girmesinin mantığı nedir? Yabancı sermayenin desteğini almış olan azınlık vakıflarıyla ticari hayatımızda nasıl rekabet edeceğiz? Gümrük birliğiyle ekonomi çökertildi, yabancı işgalin önü açıldı, devletin şirketleri özelleştirme adı altında yağmalandı. İktidar, AB’nin dayattığı ekonomik ve siyasi kriterler dışına çıkamıyor. Dünya Bankası, öğretmenlerin bile maaşına müdahale eder hale geldi. 400 milyar doların üzerinde bir borçla 20 milyona yakın insanımızın yoksulluk sınırında olduğu, nüfusumuzun yüzde 10’undan fazlasının işsiz olduğu bir zamanda yabancı sermayenin bir de vakıflar kanalıyla ticaret hayatımıza girdiğinde nelerin olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bunlara, ülkemizin ve dünyanın her yerinde şube ve temsilcilik açma yetkisi veriyoruz, “Uluslararası faaliyette ve işbirliğinde bulunabilir.” diyerek önlerini açıyoruz. Azınlık vakıfları, din yayılmacılığı misyonu ile Türkiye’ye gelen misyonerlerin hedef kitlelere doğru ulaşabilmeleri için uygun mekânlar haline gelmiştir. Azınlık vakıflarına imtiyaz ve ayrıcalık tanınması için yapılan dayatmacılığın arkasında misyonerlere rahat çalışma ortamı sağlamak hedefi yatmaktadır. Vakıf kurumu aracılığıyla Türkiye tam bir ideolojik mücadele ve dinler arası mücadele alanına dönüşecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun imzalamış olduğu kapitülasyonlardan ancak Kurtuluş Savaşı’nı vererek kurtulabildik. Bu Vakıflar Yasası’nın başımıza açacağı problemlerden acaba nasıl kurtulacağız? Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanı oldunuz, Orta Doğu’nun hali ortada. Yalnız Irak’ta 1 milyondan fazla Müslüman öldü ve İslam ülkeleri kan ağlıyor. Ilımlı İslam diyorsunuz, İslam’ın ılımlısının nasıl olduğunu söylemiyorsunuz, söyleyin de bilelim. “Dinler arası diyalog” diyorsunuz. Acaba bu yasayla mı, Ermeni, Yahudi ve Rum azınlık vakıflarına her türlü kolaylığı sağlayarak mı, ülkemizin en ücra köşesinde bile ticari faaliyet ve misyonerlik faaliyetlerine müsaade ederek mi dinler arası diyaloğu kuracaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertuğrul.

OSMAN ERTUĞRUL (Devamla) – Yaptığınız birçok işi “Allah rızası için yapıyoruz.” diyorsunuz. Sizden ricam, bu Yasa’yı Allah rızası için yapmayın. Aklınızla, basiretinizle, elinizi vicdanınıza koyun, iradenizi kullanın, ona göre oyunuzu verin. Bu Yasa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin hayrına değildir. Onun için bu Yasa’ya hayırlı olsun demiyorum, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.  (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertuğrul.

Şahısları adına ilk söz, Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’ya ait.

Buyurun Sayın Dodurgalı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5555 sayılı Yasa’nın 26’ncı maddesi üzerinde şahsi görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Yasa’yla, vakıflarımıza iktisadi işletme ve şirket kurma hakkı tanınmakta ve kârlı buldukları şirketlere ortak olabilme yetkisi getirilmektedir. Vakıfların bu yetkiyi keyfî kullanmasını önlemek üzere üç şarta bağlanmıştır. Vakfın amacını gerçekleştirmeye yardımcı olacak iktisadi işletmeler veya şirketler kurabilir, vakfa gelir temin edecek şartına bağlanmıştır. Vakfın gelirlerini azaltacak bir şirket kurma veyahut bir iktisadi işletme kurmanın önü alınmıştır. Bir de Genel Müdürlüğe bilgi verilecektir. Eğer vakıf bu şirketlerden toplum adına veya ülkemiz adına, milletimiz adına olumsuz bir şey yapacak olursa Genel Müdürlüğün bunu mahkemeye götürme hakkı mevcuttur.

Aynı maddeyle de Genel Müdürlüğün birtakım tasarrufunun önleri açılmakta, Genel Müdürlük gelirleri ve mazbut vakıfların gelirleri ve akarları ile gene iktisadi işletme ve şirket kurmaya yetkili kılınmakta, hisselerin daha yararlı olanları ile değiştirilmesinin önü açılmakta, hisselerin paraya çevrilmesi, değerlendirilmesi ve bunlar dışında kalan her türlü hakkın kullanılması Genel Müdürlüğe bir yetki olarak verilmektedir. Gene bu yetkiler de Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştirilebilecektir. Yani sadece kendi başlarına vakıf mütevelli heyetinin bunları gerçekleştirme imkânı yoktur.

Gene ben de malum cümleyle kısa bir izahat getirmek istiyorum: Tabiatıyla vakıfların önü açılacak. Çünkü hakikaten Osmanlıdan bu yana milletimizin iftihar ettiği medeniyetin en temel taşlarından birisi olan vakıflar, şehircilik, çevre, sağlık, eğitim, kültür, hatta ekonomik ve ticari birçok hizmet alanlarında etkili bir şekilde toplum yararına çalışmış müesseselerdir. Bunların önleri açıldığı zaman da bu alanlarda birçok hizmetin de önü açılmış olacaktır.

Ben sadece şu cümlelerle konuşmama son vermek istiyorum: Üç dini bir arada yaşatma geleneğine, hatta şerefine sahip olmuş olan bu milletin vakıflar konusunda da bana göre bir endişe taşımaması gerekir. Hatta kendi kurumu, kendi müessesesi olan vakıfların ne şekilde kullanıldığı zaman toplum hizmetinde kullanılabileceğinin en canlı örneğini günümüz şartlarında, modern şartlarda, cumhuriyetimizin şartlarında ne şekilde kullanılabileceğinin örneğini bu Vakıflar Yasası’yla gösterdiğimizi düşünüyorum. Ayrıca da dünkü yapılan konuşmalarda bu getirilen Kanun’un Lozan’ın ruhuna aykırı olduğu yolundaki cümleler etkiledi beni. Gittim, bu Kanun’u istedim, bu kanunlarla ilgili maddelere baktım ve hakikaten Lozan’ın ruhunun nasıl bozulduğunu doğrusu anlayamadım. Bunu ben bir daha…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Anlamak için bakmıyorsunuz!

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Arkadaşlar, lütfen…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Boşuna bakmışsın.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Dinledim ben… Bir cümle söyleyerek ayrılacağım buradan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Söylemesen de zaten oy vereceksin.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – 37 ile 45…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Boşuna yorulma.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Arkadaşım, lütfen…

37 ile 45’inci maddelerin bir daha, tekrar okunmasını rica ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Boşuna anlatma. Talimatı aldın, oy vereceksin.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Ya ben anlayamıyorum ya buradaki sözler herhangi bir metne bağlanmadan söyleniyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tarih sizi mahkûm edecek!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Türk milleti bunun hesabını size soracak.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Ben çocuklarımın ve torunlarımın, bu Kanun’la ileride araştırma yaptığı zaman, yüksek lisans ve doktora yaptığı zaman benimle gurur duyacaklarını düşünüyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Tarih sizi mahkûm edecek Sayın Milletvekilim!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Millet bunun hesabını sizden soracak.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Sizlere hayırlı olsun!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizle gurur duyacaklar!

KADİR URAL (Mersin) – Evet, Fener Rum Patrikhanesi sizlerle gurur duyacak!

MUHARREM VARLI (Adana) – Bartholomeos da… Bartholomeos da…

KADİR URAL (Mersin) – Onları da unutma. Evet, o da duyacak sizinle!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dodurgalı.

Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı cevap verecek.

Buyurun Sayın Yazıcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi muhabbetle selamlıyorum.

Efendim, konuşan arkadaşlarımızdan bir tanesi “Cemaat vakıfları yurt içinde ve yurt dışında şube kurabilecek, malları haczedilemeyecek ve bunların tüzel kişilikleri hiçbir zaman sona ermeyecek. Oysa tüzel kişiliği sona ermeyen tek devlettir. Bu nasıl olur?” diyor.

Yine, defaatle bu konuları açıklığa kavuşturduk. Tasarının 5’inci maddesi ve hemen az önce müzakeresini bitirdiğimiz 25’inci maddesi dolayısıyla yapılan açıklamalar çerçevesinde belirtildiği üzere, cemaat vakıflarının yurt içinde ve yurt dışında kesinlikle şube açmaları söz konusu değildir.

Şimdi ben normatif düzenlemeleri tekrarlayarak zamanınızı almak istemiyorum, ama 25’inci maddenin başlığında, vakıflar, vakıf senetlerinde yer alması şartıyla yurt içinde ve yurt dışında şube açabilirler… Vakıf senetleri olmadığı için cemaat vakıflarının böyle bir şube açma durumları söz konusu değil. Malları haczedilemeyecek… Böyle bir durum da söz konusu değil.

Arkadaşlar, bakın, vakıf hukuku çok teknik bir hukuktur. Hayrat taşınmazlar var, akarlar var, mukataalı, icareteynli vakıflar var vesaire falan. Bu Kanun’da haczedilemeyecek olarak hükme bağlanan hayrat taşınmazlardır. Yoksa, diğer vakıfların malları haczedilemez diye bir durum söz konusu değil. Bir de elbette ki Genel Müdürlüğün yönetimine geçmiş mazbut vakıfların da varlıkları haczedilemeyecek. Bunları ifade etmek isterim.

Gene bir arkadaşım ısrarla bugün sorusunu tekrarladı. Efendim, Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulunda 2005 yılında bir toplantı yapıldığını ve o toplantıda, Lozan’daki mütekabiliyet ilkesinin kaldırılmasının kararlaştırıldığını iddia etti. Kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil. Ve hatta iddiasını o kadar ileri götürdü ki, bugüne kadar defaatle bu konu tekrarlandığı hâlde hiç kimsenin buna cevap vermediği, veremediği iddiasında bulundu. Böyle bir durum söz konusu olamaz. Net bir şekilde ifade ediyorum: Kesinlikle toplantıda Mütekabiliyet Yasası’nın kaldırılması diye bir durum müzakere edilmemiş, böyle bir taahhüt altına girilmemiştir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanınız öyle söyledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Kaldı ki Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Dolayısıyla bu nedenle de mümkün değildir. Bir gerekçe daha: Lozan Anlaşması birden fazla ulusu ilgilendiren bir anlaşmadır. Bu çerçeve itibarıyla da böyle bir durum söz konusu değil. Bunu net bir şekilde bilginize sunuyorum.

Gene aynı arkadaşım, efendim, işte İzmir’de yapılan vakıf onarımları dolayısıyla müfettiş raporlarına atıfta, birtakım iddialarda bulundu. Elbette ki bunları Genel Müdürlük inceliyor, inceletiyor, ama ben de bunları inceleteceğim ve sonuçları da arkadaşıma bildireceğim. Bunu bilmesini özellikle rica ederim.

Bir arkadaşım konuşmasında -bilemiyorum yani nasıl bu şekilde bir beyanda bulunabiliyor- şunu söylüyor: “Yunanistan’ın çıkardığı, bir hafta önce Meclisten geçirdiği Müslüman cemaatle ilgili vakıf kanunu aynen bizim ülkemize getirilsin, altına imza atar, bunu onaylarız.” diyor. Bir maddesini okuyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O anlamda söylemiyor Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O kendisi söyledi. Ne anlamda söylediğini sizin kadar ben de anlıyorum.

Bakın, orada şöyle bir şey söylüyor. Ben, tabii, Yunanlıların geçirdiği sözleşmenin en olumlu maddesini okuyorum. Ama Türk pozitif hukuku açısından bunu nasıl değerlendireceğinizi takdirlerinize sunuyorum. Madde şu, vakıf 2’nci madde: “Kutsal İslam yasasına göre vakıf, dinî ve hayır amaçlı, genel olarak toplum yararına veya insani amaçlara yönelik, kâr amacı gütmeyen ve kendisine taşınmaz veya taşınır mal varlığı veya gelir tahsil edilmiş, hâlihazırda var olan veya kurulacak olan hayır kurumudur.”

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Diğer kısıtlamalar?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ama biz diyoruz ki: “Türkiye’de cemaat vakfının sayısı yüz altmış birdir,  bir daha cemaat vakfı kurulamayacak.” Siz bunun altına imza atıyorsanız, siz cemaat vakıflarının tekrar yolunu açıyorsunuz, çoğaltıyorsunuz. Bu önemli bir çelişki, onu ifade etmek isterim. (MHP sıralarından gürültüler)

Diğer bir konu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, çıkardığınız Vakıf Yasası’nda Batı Trakya’daki Türk varlığını…

KADİR URAL (Mersin) – Hepsini okumadınız galiba o Kanun’un?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hepsini okumadım, hepsini niye okuyayım? Siz hepsini, tümünü kabul ediyorsunuz.

BAŞKAN – Hatibe müdahale etmeyin lütfen efendim.

Sayın Bakan, devam edin, buyurun efendim.

KADİR URAL (Mersin) – Hepsini okuyacaksınız!

İşine geleni okuyor, işine gelmeyeni okumuyor!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sözün tamamını söyleyelim.

MUHARREM VARLI (Adana) – “Oradaki Türklere ne hak verildiyse biz de o hakları verelim.” dediniz, o manada söylüyoruz bunu!

KADİR URAL (Mersin) – Tamamını okuyun Sayın Bakan, tamamını!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, böyle bir usul yok yani.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yanlış cevap veriyor Sayın Başkan, ne diyeceğiz? Susacağız mı efendim?

BAŞKAN – Tamam, çıkıp cevap verirsiniz. Başka madde de var. Cevap verirsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Diğer bir arkadaşım dünkü konuşmasında şunu söylüyor: “Kıbrıs’ta Arestis davasında, Abdullah Paşa Vakfına ait bir vakfa el koyan Rum’un iddiasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kabul etmiş. Ne hazindir ki mahkeme şunu söylemiştir: ‘Daha sonra bunun tapu kaydı çıktı. Bu tapu kaydı çıktığı zaman, Türkiye bu tapu kaydını bize geç göndermiştir.’ İşte burada, vakıf senetleri burada, Abdullah Paşa’ya ait.” diyor. “Size soruyorum: Bir vakfa ait mülkün üzerinde nasıl mülkiyet hakkı iddia edilebilir?” vesair şeklinde sorusunu yöneltiyor, “Bakan kalksın cevap versin.” diyor, cevap veriyoruz biz de değerli arkadaşıma.

Değerli arkadaşlar, bu dava Kıbrıs Vakıflar İdaresiyle alakalı, Yani davanın tarafı Kıbrıs Vakıflar İdaresi ve Kıbrıs Vakıflar İdaresi, Genel Müdürlüğümüze -25/12/2003 tarihinde yazışmalar olmuş- birinci yazışmayı 14/11/2003 tarihinde yazmış ve Genel Müdürlüğümüz 25/12/2003 tarihinde, ilgili Abdullah Paşa Vakfı’na ait senedi göndermiştir -ikinci bir yazışma- 30/6/2004 tarihinde gene Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürlüğümüze yazmış ve bu yazıya da 02/07/2004 tarihinde cevap verilmiş, vakıf senedi gönderilmiş, üçüncü bir yazışma daha sonra olmuş, ona da cevap vermiş. Dolayısıyla, bu iddiaların mesnetsiz olduğunu sizlerle bu şekilde paylaşmış oluyorum. Son bir noktaya temas etmek istiyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Savunamadınız mı? Savunmayı mı beceremediniz? Niye gidip  tazminat ödediniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buradaki müzakerelerden hep şu anlaşılıyor, belki de bizi dinleyen sevgili yurttaşlarımız da öyle anlıyor: Sanki, bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra, bu taşınmazlara ilişkin çekişmeler, ihtilaflar gündeme gelecek ve birçok  taşınmaz cemaat vakıflarının iktisabına geçecek. Konu böyle değil.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aynen öyle!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, şu anda -daha önceki konuşmamda da atıf yaptım, sizlerle paylaştım- cemaat vakıflarının açtığı dava sonucu, cemaat vakfına geçen taşınmazla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir taşınmaza ilişkin özet kararını sizlerle paylaşmak istiyorum. Olayın seyir süreci şu:

Samatya’daki Surp Kevork Ermeni Kilisesi Sahakyan Nunyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı’nın açtığı dava. Tapuda Hovnan Palakoşyan adına kayıtlı taşınmaz. Bu kişi taşınmazını 1949 tarihinde vasiyet yoluyla vakfa bağışlamış, 1955’te vakıf adına tescili yapılmış, 1974 yılında, hep sözünü ettiğimiz Hukuk Genel Kurulu kararı gereği Hazine iptal davası açmış ve sonuçta taşınmazın vakıf adına olan tapu kaydı iptal edilmiş ve bu taşınmaz rücuen eski maliki adına dönüştürülmüş. Vakıf Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş ve açtığı dava sonucu idare, taşınmazı iade edemediğinden tazminat ödemek zorunda kalmıştır.

İşte, bu Yasa’yla bu tür çekişmeleri biz tasfiye ediyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tedbiriniz yok yani Sayın Bakan!

KADİR URAL (Mersin) – Yani hepsini verecek miyiz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geçici 7’nci maddeyle bunu düzenliyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden verelim diyorsunuz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Valla “hepsi”nden neleri kastediyorsunuz anlamıyorum, ama hak ettiği varsa, bir vatandaş, taşınmazını bir vakfa, tercih ettiği vakfa bağışlamışsa, elbette ki o vakıf onu alma hakkına sahip.

KADİR URAL (Mersin) – Bulgaristan’dakileri niye vermiyorlar o zaman Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz, tarihte adalet dağıtan bir milletiz, bir ulusuz. Adaletin dağıtıcısıyız.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ayasofya’yı da verecek miyiz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ve gene 3 Ağustos 2002 tarihinde çıkartılan 4771 sayılı Kanun -bu Kanun’dan söz ederken hep heyecanlanıyorsunuz- sonucunda 1.263 başvuru yapılmış, 365 eser tescilen iade edilmiştir. 898 talep reddedilmiş, mahkemeye gitmişler, kaybetmişler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gider mi, gitmez mi bilemiyorum.

Şu anda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devam eden 31 adet dava var. Bunlar devam ediyor. Elbette ki cemaat vakıflarının -bütün bunların dışında uhdelerinde bulunan taşınmazlar da var- toplam taşınmaz adedi 2.399 adettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL BAL (İzmir) – 11.500!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdilik!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son bir soruyla bitirmek istiyorum. Yine, çok değerli bir arkadaşım diyor ki: -demin de özetledim sorusunu- “Devlet, sadece sona eremez… Cemaat vakıfları sona ermeyecek şekilde düzenleniyor.”

Değerli arkadaşlar, Medeni Kanun’un 116’ncı maddesi açık. Bakın, burada şöyle deniyor… 4721 sayılı Medeni Kanun’un 116’ıncı maddesi. Sanırım, sizin iktidarınız döneminde yürürlüğe girmiş. Maddenin başlığı “Vakfın Sona Ermesi” “Amacın gerçekleşmesi olanaksız hâle geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Yasak amaç güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf, denetim makamının ya da cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır.” Durum budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, 69’a göre bir açıklama yapılması gerekiyor.

Sayın Bakan, bizim bir arkadaşımızın, bir sayın milletvekilimizin konuşmasını ihsas ederek “Yunanistan’ın çıkardığı Vakıf Yasası’nın bir maddesinin altını imzalarım.” dediği iddiasında bulundu. Tabii bu, önemli bir, sözün tamamı söylenmeden ortaya atılmış, şüphe uyandıran bir durum.

Şimdi, bu konuda…

BAŞKAN – Söylemedi mi diyorsunuz efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet efendim.

Bu konuda…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI  (İstanbul) – Söyledi ama, zabıtlar orada.

BAŞKAN – Zabıtları getirteyim bakayım efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Benim elimde de zabıtlar var, ben de oradan okuyacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, olay konuşulduğu anda tartışılmalı.

BAŞKAN – Tamam efendim, bakayım. Söylememişse söz vereceğim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, efendim, ben lafımı toparlayayım.

BAŞKAN – Söz vereceğim, tamam. Zabıtlara bakma hakkım değil mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım Türkiye Cumhuriyeti…

BAŞKAN – Efendim, zabıtlara bakacağım Sayın Şandır. Yani, bakmayayım mı?

FARUK BAL (Konya) – Efendim, dün “Bakacağım.” dediniz o zabıtlara,  zabıtlar gelmeden oturum bitti.

BAŞKAN – Hayır, bitmeyecek efendim. Bu oturumda vereceğim eğer şey varsa.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

FARUK BAL (Konya) – Dün o hakkımız yok edildi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim.

FARUK BAL (Konya)  - Yok edildi efendim. Dün ben cevap veremedim Sayın Bakana.

BAŞKAN – Hayır efendim, yok edilmez.

FARUK BAL (Konya)  – Oturum sona erince…

BAŞKAN – Ara vermeyeceğim efendim. Ara vermediğim için yok edilmez.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, bakın, şöyle: Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız burada. Benim söylediğimde bir yanlış varsa, Bakanım itiraz edebilir.

Bakın, diyor ki Sayın Bakan: “İçinizden bir arkadaşınız Yunanistan kanununun altına imza atarım dedi” ve bir maddesini okudu. Şimdi bu çok ciddi bir…

BAŞKAN – Tamam, Sayın Bakan Bey yanlış değinmiş olabilir. Bakacağız efendim. Eğer böyle bir şey varsa, zaten düzeltiriz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, benim söylediğimde bir yanlışlık var mı?

Sayın Bakanım, böyle söylemediniz mi?

BAŞKAN  - Var mı öyle bir şey, bakalım efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, neye bakacaksınız? Anlamıyorum. Benim söylediğimde bir yanlışlık var mı efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Zabıtları getirtip bakayım.” diyor Sayın Şandır.

BAŞKAN – Niçin bakmayayım efendim? Tutanaklara bakmak hakkım değil mi efendim Başkan olarak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, yanlış ifade ediyorsunuz. Arkadaşınız diyor ki… Ben isim de vermedim. Arkadaşlarınızdan bir tanesi diyor ki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, arkadaşımızın biri böyle söyledi. Arkadaşımız neyi…

Efendim, benim söylediğim şey şu: Arkadaşımız neyi söylediğini kalkıp ifade etsin.

BAŞKAN – Tamam, vereceğiz söz efendim. Beş dakika sonra olsun... Bakacağız tutanaklara, vereceğim efendim, söylemişse vereceğiz.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oldu efendim.

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz sırası, Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Öksüzkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu’nun 26’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Toplumsal bir ortamda yaşamanın bazı sorumlulukları vardır. İnsanlık âlemi bu sorumluluklarını çeşitli yöntemlerle yerine getirmektedir. Farklı toplumlarda farklı isimlerle ortaya çıkan bu dayanışma ve yardımlaşma bizim kültürümüzde “vakıf” adıyla kendini göstermiştir. Tarih boyunca bütün Türk devletlerinde vakıflar önemli içtimai müesseseler olarak hizmet görmüşlerdir. Bilhassa, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında artan sosyal refaha ve halkın zenginleştirilmesine paralel olarak çok zengin vakıflar tesisleri kurulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26’ncı maddede “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadi işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler” denilmektedir.

Günümüz koşullarında bir tüzel kişinin gelir elde edebilmesi amacıyla şirket veya iktisadi işletme kurması son derece doğaldır. Vakıf şirket ve işletmeleri, vakıfta hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi araçlarıdır. Hâlen yeni vakıflar tarafından izin alınmaksızın şirket veya iktisadi işletme kurma hakkının özel hukuk tüzel kişisi olan diğer tür vakıflara da verilmesi Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereğidir.

Sürekli değişen ve gelişen dünya şartları karşısında insanlığın saadeti için konulan kanunlar da çağın gereklerine ve yeniden oluşan millî ve insanlığın ortak değerlerine uyumlu bir gelişme sürecinde olmalıdır. Mimari ve tarihî değerlere sahip vakıf abide ve eserlerin muhafazası, onarımı ve vakıflara ait taşınmazların ekonomik bir şekilde işletilmesi gibi pek çok önemli düzenlemeyi içeren bu Kanun bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Kanun’daki bu çok önemli düzenlemeler ülkemizin birlik ve beraberlik ve bütünlüğüne ait hiçbir tehdit de içermemektedir. Bin yıldan fazla, vakıf geleneği ve kültürü olan milletimizin mevcut birikimlerine yenilerinin eklenmesi ile gelecek nesillerimize önemli bir eser bıraktığımız kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, çıkacak olan yeni kanunun hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öksüzkaya.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyorum.

Süremiz on dakikadır.

Buyurun Sayın Cengiz… Yok.

Buyurun Sayın Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türkiye’de yabancıların kurduğu vakıflar ya da yabancı vakıflar ya da herhangi bir yabancı unsur taşıyan vakıflar, doğrudan ya da yurt dışında üniversite vakfı şeklinde bir vakıfsa şube ya da temsilcilik açmak suretiyle de olsa Türkiye’de üniversite kurabilecekler midir? Bu hususun açıklanmasını istirham ediyorum.

Ayrıca Sayın Genel Müdürümüz Komisyonda “Yurt dışında kalmış Türk eserlerini bir sponsor firma tarafından resimlettirdik.” demişti, bu sponsor firmanın açıklanmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın.

Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Aracılığınızla Sayın Bakandan sorularıma cevap istiyorum ancak soruya başlamadan önce, Sayın Bakanın tutanak merakına dayalı, ben de tutanaklardan kendi ifadesini okumak istiyorum (57’nci Birleşim, 15.48): “Genel Kurulda bir kez daha ifade ediyorum ki, bu Kanun, Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamak, Türk vatandaşlarının hamiyetperver duygularının önünü açmak amacıyla düzenlenmektedir...” Sayın Başbakan salı günkü grup toplantısında “Nereden çıkartıyorsunuz bu mütekabiliyet esasını?” ifadesini kullanmıştır. Sayın Bakan aynı gün, 57’nci Birleşimde saat 20.00’de “Mütekabiliyet esası yoktur...” diyor tutanaklarda. Aynı şekilde, “Zaten demin konuşmamda da ifade ettim, yabancı vakıflara ilişkin bu Kanun’da herhangi bir sözcük, herhangi bir düzenleme söz konusu değildir.” tutanak. Bu kanun tasarısının 5’inci maddesi, son paragraf: “Yabancılar, Türkiye’de, hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıflar kurabilirler.” Kanun’un 2’nci maddesinin ikinci paragrafı: “Bu Kanunun uygulamasında milletlerarası mütekabiliyet ilkesi saklıdır.” Bu tasarıyı MHP getirmediğine, siz getirdiğinize göre, bu söylenenlerden, Sayın Bakan sizin ve Sayın Başbakanın söylediğinden hangisini doğru kabul edeceğiz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanun’u mu?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ve “Güvenmiyor musunuz bu iktidara, hükümete?” diyorsunuz. Bu millet, bu halk, bu Meclis sizin neyinize güvenecek, nasıl güvenecek? Bu sorumuzu cevaplandırınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, bu çelişki niye?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye bu çelişki?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türk milleti 22 Temmuzda güvenini koymuştur efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 22 Temmuz bitti, yenisi gelecek…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, 22 Temmuzda oy aldım diye milletin millî menfaatlerini haleldar etme hakkını mı aldın?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay.

OKTAY VURAL (İzmir) - Onun için mi oy verdiler sana?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Süre bitiyor Sayın Başkanım…

HAKKI SUHA OKAY (İzmir) – Efendim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, Sayın Elitaş’ı ikaz ederseniz… Sayın Elitaş’ı ikaz ederseniz…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sana, bu milletin tapulu arazisini yabancılara ver diye mi oy verdi? Onu söylesenize!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sizi ikaz ediyorum. Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 22 Temmuz…

BAŞKAN - Buyurun, sorunuzu sorun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Çok talihsiz bir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Grup Başkan Vekili, müzakereleri ajite etmek niyeti taşımaktadır.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, yedi buçuk dakika vardı.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Yani, bu Kanun’un bitmesini siz arzuluyorsunuz, siz getirdiniz.

BAŞKAN – Efendim, tekrarlarsa ben gereğini yaparım, siz merak etmeyin. Tekrarlamayacaktır efendim.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne yapalım? 22 Temmuzu konuşmaya başlayalım.

BAŞKAN – Tekrarlamayacak efendim, tekrarlamayacak.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gelin, 22 Temmuzun sonuçlarını tekrar tartışalım.

BAŞKAN – Sayın Okay, buyurun efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, soru-cevap bölümünde, Sayın Elitaş’ın müdahalesiyle bir buçuk dakika zaman işlemiştir.

BAŞKAN – Ekledik efendim, ekledik.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Zannederim, bunu, milletvekillerinin hakkının bir gaspı olarak kullanmazsınız.

Sayın Başkanım, Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Kendileri de biraz evvel konuşmalarını yaparken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde otuz bir tane dava olduğunu söylediler. Keza, grubumuz adına görüşlerini açıklayan sözcümüz de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye adına yeterli savunma yapılmadığını ifade ettiler. Ben çok somut bir örneği Sayın Bakana soracağım ve cevabını bekliyorum. Fener Rum Erkek Lisesi davasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görüşüldükten sonra, Türkiye aleyhine karar verilmesinde, akabinde, niçin Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Büyük Daireye müracaat etmemiştir? Niye Türkiye'nin hukuku savunulmamıştır? Eğer Sayın Bakanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Galiba bana ekleme yapacaksınız.

BAŞKAN – Efendim, tamam süreniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Nasıl? Sayın Elitaş kullandı benim süremi.

BAŞKAN - Efendim, on dakika süremiz var, burada on kişiden fazla talep var efendim, talep var.

Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, müdahale netice itibarıyla…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özdemir, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, süreyi kullanamadı efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kullanamadı efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, olur mu böyle bir uygulama?

BAŞKAN - Verdik efendim, samimi olarak söylüyorum, verdim size bir dakika süre.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devredebilir miyiz Sayın Okay’a?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Elitaş, bana söz hakkını verdikten sonra müdahale etti ve benim sorumun zamanının yarısını aldı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, süremiz de geçiyor.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Özdemir, Sayın Okay’a devrediyor hakkını.

BAŞKAN - Öyle mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Okay, buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Vakit geçiyor, saati bari durdurun Sayın Başkan.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Özellikle, Sayın Başkanım, bu soru-cevap faslında rica edeceğim. Özellikle iktidar grubuna mensup milletvekillerinin müdahalesiyle…

BAŞKAN – Çok sıra var efendim, on beş kişi var sırada.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – …bizlerin hakkını ketmetmesinler, onun için de haksızlık olmasın.

BAŞKAN – O zaman 3 kişi konuşsun, ondan sonrası konuşamasın.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ve sorumu çok net olarak söylüyorum: Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’ye ilişkin savunmalar, Fener Rum Erkek Lisesinde olduğu gibi, Büyük Daireye müracaat etmeme kararı olan bir siyasal iktidarın böylesi bir savunma yöntemiyle Türkiye savunuluyorsa ve bunda kararlıysa Sayın Bakan, bundan sonraki süreçte bu Türkiye’yi savunmasız bırakma iradelerini devam ettirecekler mi, ettirmeyecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Okay.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakanım, cevap verecek misiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet efendim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, son sorudan başlayayım. Tabii ki bu davaları, bilmeniz gerekir ki Dışişleri Bakanlığı takip etmektedir, yani Dışişleri Bakanlığı bu davalarda savunmayı hazırlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Cumhuriyeti adına.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Elbette ki savunma sürecinde Genel Müdürlükten de gerekli doneleri toplar. Dolayısıyla, dediğiniz gibi Yüksek Daireye başvuru yapılmış mı yapılmamış mı şu anda bir bilgi sahibi değilim, ama bunu öğreneceğim. Ama hiç şüpheniz olmasın, bu tür davalar, sonuna kadar bütün aşamalar gözetilmek suretiyle çok ciddi bir şekilde takip ediliyor ve edilmeye devam edecek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 150 metrekareye 901 bin euro teminat ödedik efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben, şimdi onun şeyleri üzerinde durmayayım, niye olduğu gibi. Orada da bir bankanın sattığı hisse de bankaya dönüyor, vesaire falan oluyor. Demin zamanım olmadı, izah edemedim. O davanın bütününü alır okursanız çok fazla söylenecek bir şey olmadığını göreceksiniz.

Diğer bir arkadaşım şunu söylüyor: Yabancı vakıflar üniversite kuracak mı? Hayır. Bunu dün de ifade ettim, zabıtlara geçmiştir. Yabancı vakıflar, kesinlikle Türkiye’de üniversite açamazlar, üniversite kuramazlar. Üniversite kurulması, biliyorsunuz bizim mevzuatımıza göre, kanunla, özel düzenlemeyle mümkündür, onun bulunması gerekir, Anayasa’nın 130’uncu maddesinde bu konu açıklanmıştır. Yine şube açmaları, Dışişleri Bakanlığının izni ve İçişleri Bakanlığının oluruyla mümkün olabilmektedir. Cevap olarak bunları ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bir arkadaşım tutanakları okudu. Tutanaklarda söylenen sözler elbette ki bana ait, doğrudur. Burada aslında hiçbir çelişki yoktur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam işte onun cevabını verelim efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hiçbir çelişki yok arkadaşlar, bakın bunlar çok teknik konular. Çok dikkatlice bütün mevzuatı birlikte irdeleyip değerlendirmek gerekir.

OKTAY VURAL (İzmir) – İrdeleyin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yabancı vakıflar ayrıdır -ben iki defa konuşmamı bu konuya hasrettim- yabancıların kurduğu vakıflar ayrıdır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yabancı vakıflar ayrı, doğrudur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O 5’inci maddede sözü edilen yabancıların, Türkiye’de vakıf kurmalarına ilişkin düzenlemedir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Daha kötü ya Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yabancıların vakıflarıyla ilgili bu Kanun’da bir düzenleme yok, ama yabancıların Türkiye’de vakıf kurmaları için düzenleme var ve yabancılar Türkiye’de vakıf kurdukları zaman, o vakıf yabancı vakıf değil, Türk vakfı oluyor. Bizim mevzuatımıza göre kuruluyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Tamamı yabancı olsa da Türk vakfı…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O vakfın tesciline karar verecek olan Türk mahkemesidir, Türk yargısıdır. Bu ayrımı iyi bilmek gerekir. Bu bakımdan, mütekabiliyet kavramları itibarıyla da herhangi bir çelişkili durum söz konusu değil. Çünkü mütekabiliyet, ülkeler arası, farklı ülkelere mensup vatandaşların hukukuyla alakalı bir konudur. Oysa, Lozan Anlaşması’nda böyle bir durum söz konusu değil. Ama, bizim kanunumuzda, yabancıların Türkiye'de vakıf kurmaları söz konusu olduğunda, hem Yasa’nın 2’nci maddesinde hem 5’inci maddesinde hukuki ve fiilî mütekabiliyet esasını arayacağız. Bugüne kadar aranmıyordu, bundan sonra arayacağız.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakanım, yabancıların Türkiye'de kurduğu vakıflar üniversite de kurabilecekler mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – “Türk vakfı” diyorsunuz ya, yabancıların Türkiye'de kurduğu vakıf…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır… Yani arkadaşlar, bakın, Türkiye'de şu anda herhangi bir vakıf, yeni vakıf olsun eski vakıf olsun herhangi bir vakıf  “Ben üniversite kuruyorum.” diyerek üniversite kurabilir mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, kanunla kurdu…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Ona tabi, Anayasa’nın 136’ncı maddesine tabi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl reddedeceksiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Başvuracak, yüce Meclis değerlendirirse, uygun görürse yasayı çıkaracak, izin verecektir.

Teşekkür ediyorum. Diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

Bir de “Sponsor kim?” diye bir soru yöneltilmişti, yurt dışındaki eserlerle alakalı. Bu da Vakıflar Bankasıdır.

Bilgilerinize arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Süremiz var daha, ben sorumu sorabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Geçen tutanaklarda İzmir Milletvekilimiz Sayın Şenol Bal’ın, Patrikhanenin ekümenikliğiyle ilgili sorduğu bir soruya Sayın Bakan “Patrikhaneyle ilgili Lozan’da bir düzenleme yoktur.” ifadesini kullanmıştı. Oysa, Yargıtay 4. Ceza Dairesi Patrikhanenin ekümenik olamayacağını ve bunun da Lozan’da sözlü müzakereler sırasında, sözlü senet olarak ifade edileceğini belirtmişti. Yargıtay Dairesi Lozan Konferansı’nın müzakere kayıtlarını…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilinin konuştuğu konu kürsüde anlatılacak bir şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, düzeltilmesi gereken bir husustur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Şandır’ın biraz önce ifade ettiği konuyu burada açıklıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Lozan Anlaşması…

BAŞKAN – Efendim, bu açıklamayı niçin yapıyorsunuz?  Niçin yapıyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım, Lozan Anlaşması…

BAŞKAN – Bu şekilde bir açıklama olmaz Sayın Vural.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır’ın biraz önce söylediği konu, aynı şekilde ajite ediliyor burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, müsaade eder misiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani “Lozan’la ilgisi yok” denilirken yanlış bilgi veriliyor, Sayın Vural bunu düzeltiyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bakın bu müzakereler önemli. Bir Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti…

BAŞKAN – Sayın Vural, İç Tüzük’ü çok zorluyorsunuz, yani lütfen! Lütfen… Bakın İç Tüzük’ü çok zorluyorsunuz. Ben de mecburen İç Tüzük’ü uygulayacağım şimdi, olmaz böyle şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim.

Sayın Başkan, müsaadenizi rica edeyim, bir derdimizi anlatayım.

BAŞKAN – Ama derdinizi, zaten konuşmacılarınız anlatıyor. Verirsiniz bir arkadaşın eline, çıkar konuşur bunu efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, muradım o değil… Bir dakika müsaade edin… Müsaade edin… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle olursa biz bu görüşmeyi yapamayız ki.

BAŞKAN – Yani beni zor durumda bıraktınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim bakın, ben, Sayın Bakandan, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre, o tutanakta geçen “Patrikhane ile ilgili Lozan’da herhangi bir düzenleme yok.” ifadesini düzeltmesini istiyorum. Yargıtay Dördüncü…

BAŞKAN – Yeri gelince sorarız efendim. Başka maddeler gelecek efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sormak değil efendim…

Efendim, Lozan’da vardır…

BAŞKAN – Varsa var…

OKTAY VURAL (İzmir) –…ve bunun siyasi işlerle uğraşamayacağı konusunda sözlü senet verilmiştir.

BAŞKAN – Oldu. Tamam efendim, tamam.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yargıtay 4. Ceza Dairesi de bu konuda karar vermiştir. Düzeltiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, 26’ncı madde üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 09.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 26 ncı maddesiyle ilgili olarak, Yasayla, tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması ya da çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin, amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını ifade etmiş; vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 26 ncı maddeyi, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü ve 35 inci maddelerindeki kurullarla bağdaşmadığını belirtmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı, ayrıca, Yasayla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, azınlık vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlayacağı; bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları yasaklayan 10 uncu maddesiyle  ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmanın olanaklı olmadığını ifade etmiş, bu bağlamda 26 ncı maddenin Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu sonucuna varmıştır.

Adalet Komisyonunda 26. madde üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; aslolan vakfa tahsis edilen varlıkla yetinmektir. Ne var ki, varlığın şirket ve diğer ekonomik işletmeler kurma yoluyla büyütülmesinin hukuken yasaklanması, vakıf iradesine ve hedeflenen amacın gerçekleşmesine bir engel oluşturur…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hızlı okumak… Anlaşılmıyor.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Efendim, hiç anlamıyoruz, hızlı okunuyor. Yavaş okusun biraz.

BAŞKAN – Biraz yavaş okuyun.

Buyurun.

…Vakıf şirket ve işletmeleri, vakıfta hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi araçlarıdır. Bu tür bir yapısal dönüşümün, vakfın özü ile bağdaşmadığı söylenemez. Şu kadar ki, vakfı, şirket ve işletmelerin yani ticaretin aracı haline getiren hiçbir yapılanma vakıf hukuki rejiminde korunamaz, korunmamalıdır. (Benzeri yaklaşım için bkz. Anayasa, md, 130/II) Öte yandan yeni vakıfların izin almaksızın şirket veya iktisadi işletme kurabilme ve girişim özgürlüğünden yararlanma hakkına sahip olmaları karşısında; bu Kanunun düzenleme kapsamındaki vakıflara aynı imkanı tanımamak; hukuk devleti ve eşitlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Belirtilen nedenlerle Komisyon geri gönderme gerekçesine katılmamış ve madde oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir.

Bugün TBMM Genel kurulunda yaptığımız müzakereler yeterli değildir. Anayasa’nın Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarının, Türk varlığının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzeni içinde milli menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir.

Eskiden kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa’nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca milli menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir.

Bu bakımdan Meclis İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 26. maddenin görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

Ahmet Orhan

 

İzmir

Mersin

Manisa

 

Kamil Erdal Sipahi

Hüseyin Yıldız

Nevzat Korkmaz

 

İzmir

Antalya

Isparta

 

Süleyman L. Yunusoğlu

İsmet Büyükataman

Beytullah Asil

 

Trabzon

Bursa

Eskişehir

 

H. Hamit Homriş

Recep Taner

Münir Kutluata

 

Bursa

Aydın

Sakarya

 

Gündüz S. Aktan

Rıdvan Yalçın

Ahmet Bukan

 

İstanbul

Ordu

Çankırı

 

Şenol Bal

Osman Ertuğrul

Ahmet Kenan Tanrıkulu

 

İzmir

Aksaray

İzmir

 

Ali Torlak

Prof. Dr. Alim Işık

Prof. Dr. Akif Akkuş

 

İstanbul

Kütahya

Mersin

 

Emin Haluk Ayhan

Metin Çobanoğlu

Cumali Durmuş

 

Denizli

Kırşehir

Kocaeli

 

Hasan Çalış

Recai Yıldırım

Abdülkadir Akcan

 

Karaman

Adana

Afyonkarahisar

 

Kürşat Atılgan

Mustafa Enöz

A. Deniz Bölükbaşı

 

Adana

Manisa

Ankara

 

Bekir Aksoy

Behiç Çelik

Yılmaz Tankut

 

Ankara

Mersin

Adana

 

Hasan Özdemir

Mümin İnan

Mustafa Kemal Cengiz

 

Gaziantep

Niğde

Çanakkale

 

Osman Durmuş

 

 

 

Kırıkkale

 

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergenin tamamını okumuyor. Yazılanları… “Ankara” diye yazmıyor, “Ankara Milletvekili” yazıyor. Kendi kendine önergede düzeltme yapamaz ki. Yani, ne yazılıyorsa onu okuması gerekiyor.

BAŞKAN – 72’nci maddeye göre verilmiş…

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım.

72’nci maddeye göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istedik efendim.

BAŞKAN – Yoklama isteyen arkadaşları tespit edeceğim.

Sayın Şandır, Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Akcan, Sayın Özdemir, Sayın Çirkin...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ayakta 26 kişi var efendim, onların hepsini tespit ediniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, 20’ye kadar sayarız, sonra otururuz.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, Sayın Asil, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Bukan, Sayın Enöz, Sayın Doğru, Sayın Atılgan, Sayın Yunusoğlu, Sayın Bal, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Torlak, Sayın Günal.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayımız vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde beş önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 26. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

 

Faruk Bal

EminHaluk Ayhan

Mustafa Enöz

 

Konya

Denizli

Manisa

 

Metin Ergun

Kadir Ural

 

 

Muğla

Mersin

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Rüstem Zeydan

Avni Erdemir

 

Kayseri

Hakkâri

Amasya

 

Nusret Bayraktar

A. Sibel Gönül

 

 

İstanbul

Kocaeli

 

“Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadi işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemez. Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu yahut paylarının yarıdan fazlasına bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal edinmeleri hakkında aynı vakıfların mal edinmelerini düzenleyen hükümler uygulanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madde 26’da “Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla” cümlesinin “Genel Müdürlükten izin almak şartıyla” şeklinde düzenlenmesini arz ederiz.

 

Cemaleddin Uslu

Prof. Dr. Tunca Toskay

Mümin İnan

 

Edirne

Antalya

Niğde

 

Hasan Çalış

Prof. Dr. Akif Akkuş

Nevzat Korkmaz

 

Karaman

Mersin

Isparta

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde, kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı Kanun Tasarının 26’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

Hüseyin Pazarcı

Recai Birgün

 

İzmir

Balıkesir

İzmir

 

Ayşe Jale Ağırbaş

Hasan Erçelebi

Tayfun İçli

 

İstanbul

Denizli

Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “İktisadi İşletme Ve Şirket Kurulması” başlıklı 26 ncı maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

M. Rıza Yalçınkaya

Atilla Kart

 

Afyonkarahisar

Bartın

Konya

 

F. Nur Serter

Rahmi Güner

Ali İhsan Köktürk

 

İstanbul

Ordu

Zonguldak

 

Bilgin Paçarız

 

 

 

Edirne

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge sahipleri?

ATİLLA KART (Konya) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergemizin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, temel kavramlar konusunda, ısrarla, yanlış sunulmaya devam edilen, içeriği gözden kaçırılan bir teklifi görüşmeye devam ediyoruz.

Ben, bu aşamada, toplumun iki kesimini, bunların görüşlerini, konuyla ilgili görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nasıl oluyor da, toplumun bu kadar farklı iki kesimi böylesine bir konuda birleşiyor? Aslında, bu öneriler, bu görüşler, bu eleştiriler toplumun onlarca kesiminden geliyor, bunları biliyoruz. Ben, sadece iki bölümünü anlatmak istiyorum. Bakın…

Sayın Başkan, çok uğultu var, lütfen uyarır mısınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Hatibi dinler misiniz. Çok uğultu var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Arkadaşlar ayakta Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Devlet Denetim Elemanları Derneğinin bir raporu var. Ne diyor denetim elemanları? Bakın, şunu söylüyorlar: “Azınlık vakıflarının denetiminden doğan sorunlarda bile uluslararası baskıları göğüslemekte zorlanan ülkemiz, yabancı vakıfların denetiminden doğacak sorunlar karşısında yeterli direnci gösteremeyecektir. Vakıflar Yasası ile getirilmek istenilen değişiklikle yabancı ülkelerde kurulan vakıfların Türkiye'de şube açmaları…” vesaire, bunlar ifade edildikten sonra yerel savunma mekanizmalarının millî vasıflı, gönüllü toplum teşekküllerinin dirençlerinin kurulmasının amaçlandığı ifade ediliyor.

Yine, sonuç olarak şu ifade ediliyor: “Globalizm adı altında sürdürülen çağımızın sömürgecilik anlayışı millî direnç güçlerini birer birer elimine ederken…”

Bunlarla bağlantılı olarak MÜSİAD Konya Şubesinin konuyla ilgili değerlendirmesini sizlerin takdirlerinize özellikle sunmak gereğini duyuyorum. Ne diyor MÜSİAD Konya Şubesi: “Avrupa Birliği ülkemizdeki mülklerle çok fazla ilgilenmektedir. Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin’in şu ifadeleri bize göre manidardır: Avrupa Birliğinin vakıflar ile ilgili görüşlerini isabetli bulmuyoruz. Din özgürlüğünden Avrupa Birliğinin sadece gayrimenkul mal varlığını anlaması bizi rahatsız ediyor.” Sayın  Mehmet Ali Şahin diyor bunu değerli arkadaşlarım. O zaman, Sayın Başbakan Yardımcısının bu söylentilere karşı, bu değerlendirmelere karşı bugünkü duruşu nedir, bunu sormamız gerekmiyor mu? Bunu sizin sormanız gerekmiyor mu? Bu değerlendirmeyi yapmanız gerekmiyor mu sayın milletvekilleri? İşte buyurun, Hükûmetin Bakanı söylüyor bunu. Bütün mesele nedir? Bunların gereği neden yapılmıyor?

Bakın, değerli arkadaşlarım, şimdiye kadar anlattıklarımız, endişelerimiz soyut ve faraziyelere dayanmıyor, somut olaylara dayanıyor, somut gelişmelere dayanıyor.

Sayın milletvekilleri, 4 kişinin önderliğinde yapılan bir çalışmadan söz edeceğim…

Sayın Başkan, bir grup ısrarla konuşuyor, lütfen uyarır mısınız.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Kaç grup!..

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanın kendisi de konuşuyor Sayın Hatip.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, uyaracak mısınız konuşanları!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen! Bakın, ikinci uyarım oldu size. Lütfen! Hatibi dinleyin lütfen efendim.

Buyurun Sayın Kart, devam eder misiniz.

ATİLLA KART (Devamla) – Konuşmalar aynen devam ediyor Sayın Başkan. Bu artık… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Hayret bir şey ya!

ATİLLA KART (Devamla) – Şimdi, bakın, 4 kişinin önderliğinde yapılan bir çalışmadan söz edeceğim, bunu lütfen değerlendirin. Kim bu dört kişi? Milletvekilleri düzeyinde yapılan bir çalışmadan söz ediyorum. Nerede yapılıyor? Bulgaristan’da yapılıyor, Beyrut’ta yapılıyor, Romanya’da yapılıyor. Bunların isimlerini de verebiliriz. Türkiye doğumlu Ermenilere ve mirasçılarına ulaşarak onların tapularını, Osmanlı tapu ve makbuzlarını alıyorlar, Budapeşte’de Osmanlı Türkoloji Enstitüsünde tercümesini yaptırıyorlar, kilise vakıflarına noter yoluyla bağış yapılmasını sağlıyorlar. Nerede bunlar biliyor musunuz? Bu gayrimenkuller nerede değerli arkadaşlarım? Trakya’da Kırklareli ve Tekirdağ’da; İç Anadolu’da Kayseri, Sivas, Konya ve Niğde’de; Doğu Anadolu’da Erzurum, Sivas, Kars, Van, Diyarbakır, Elâzığ’da; Marmara Bölgesi’nde Bursa, Yalova, Gemlik, yani mahallî ifadesiyle Beyni bölgesinde. Toplam sayı nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Toplam gayrimenkul sayısı 1.500.

Değerli milletvekilleri, bakıyorsunuz, Bursa Gemlik’te Hacı Panik’in çiftliğinin bu yolla alınmak üzere olduğunu görüyorsunuz. İçinde gölün bulunduğu Karacabey Harası civarındaki dört yüz elli tapudan söz ediyorum değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakana ifade ediyorum: Bakın, soyut olaylardan söz etmiyorum, faraziyelerden söz etmiyorum, yer ve tapu kayıtlarından söz ediyorum. O zaman, biraz evvel anlattığımız bu temel endişemizin ne kadar yerinde olduğu ortaya çıkıyor. Ne diyoruz? Sayın Komisyon Başkanıyla biraz evvel onu konuştuk. Bakın, ticarileşen vakıflardan söz ediyoruz, şirketleşen bir vakıf yapısından söz ediyoruz. Bu tasarıyla bunun altyapısını kuruyoruz değerli arkadaşlarım. Vakfın amacını yok eden, vakfın içeriğini yok eden, vakfın…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ruhunu yok eden.

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Konuşmaları gördünüz. Bir dakika istirham ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir sürü sataşma oldu.

BAŞKAN – Efendim, bütün konuşmalarda uğultu oluyor zaten. O zaman herkese vermem lazım. Bütün konuşmalarda oluyor, yani bu bahane olamaz ki, bu şey olamaz ki.

ATİLLA KART (Devamla) – Bir dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, size verince diğer arkadaşlar da aynı şeyi talep edecekler, olmuyor yani.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İstemeyiz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nevzat Bey de istemeyecek.

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, başka zaman konuşturayım sizi.

ATİLLA KART (Devamla) – Bir dakika efendim…

BAŞKAN – Müsaade edin efendim. (CHP ve MHP sıralarından “Bir dakika verin” sesleri)

Hayır efendim, sürede şeyim yok efendim.

ATİLLA KART (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım, çünkü müdahale oldu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, cümlemi tamamlayayım, istirham ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, gündem dışı konuşmada lütfetmiştiniz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, iki kere de uyarı yaptınız.

BAŞKAN – Bu son olsun. Ama bakın, bundan sonra hiçbir arkadaş, lütfen, benden süre istemesin. Bunu açık konuşuyorum yani. Vermem size yani.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın değerli arkadaşlarım, vakıfların amacından uzaklaşmasını, “vakıf” kavramının içeriğinin boşaltılmasını, vakfın şirketleşmesinin yolunu açan bir yasal düzenlemeden söz ediyoruz; bununla bağlantılı olarak yapılan organizasyonlardan söz ediyoruz; dört ülkede milletvekili düzeyinde ve papazlar düzeyinde, hangi kilisenin papazları olduğuna dair bilgi ve bulgulardan söz ediyoruz. O zaman, oturup, bu tasarıyı, bu teklifi yeni baştan değerlendirmeniz gerekiyor.

Bu noktada sizleri kendi başınıza tarihî sorumluluğunuzla baş başa bırakmayacak kadar önemli ve kritik bir olaydan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bu noktada sizi baş başa bırakmıyoruz, bu yanlışın, bu yanlışların takipçisi olacağımızı, bunu her zeminde -yasal ve yasama zemininde- takip edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kart.

Diğer önerge üzerinde Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bir vakfı niye kuruyoruz? Vakıf senedinde öngörülen hayır amacına ulaşmak için.

Değerli arkadaşlar, vakıf müessesesi, devletin sosyal devlet olarak yerine getirmesi gereken sosyal yardım hizmetlerini gerçekleştirmek üzere tümüyle devletin yerine ikame edilecek bir müessese değildir. Bu nedenle, ileriye yönelik vakfedilen kaynağın ötesinde, vakıfların ekonomik güç elde etmeleri sonucunu doğuracak düzenlemeler yapılmasını doğru bulmuyoruz. Yurt içinden ve dışından sınırsız bağış kabul etmeleri ve bağışta bulunmaları ve iktisadi işletme ve şirket kurmaları, şirketlere ortak olmaları, vakıfların amacının ötesine geçen faaliyetlerdir.

Hayır yapmak isteyen hayır, ticaret yapmak isteyen lütfen ticaret yapsın. Bu tasarıyla Hükûmet, yabancı vakıfları da kullanarak gerçekte kendi düşüncesine yakın vakıfları daha da güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu yolla, Siyasi Partiler Yasası’nda yer alan partilere bağış yapılması konusunda getirilen sınırlamalar dolaylı bir şekilde aşılmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde kontrolsüz ekonomik güç hâline dönüşecek vakıflar, seçimlerde siyasi partilerin seçmenlere yapmalarının yasak olduğu birtakım yardımların yapılmasına aracılıkta kullanılabileceklerdir. Bu da siyasetin yozlaşmasına yol açacaktır.

Değerli arkadaşlar, milletimizin iş ve aş istediği, ekonomik sıkıntıların kapımıza dayandığı bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Lozan Antlaşması’ndan doğan haklarımızın delinmesine yol açacak bir yasayı görüşmekle meşgul ediliyor olması son derece kaygı vericidir.

Değerli arkadaşlar, lütfen hafızalarınızı ve yaşadığımız ortamı bir kez daha değerlendirin. Finansal kesim ve bu arada bankaların yüzde 50’ye yakınının yabancıların eline geçtiği bir ortamda, toptan ve perakende ticaretin çoğunun yabancıların eline geçtiği bir ortamda -bugün izlediniz, Migros’un da yüzde 50,8’lik hissesinin yabancılara devredilme kararını dinlediniz- toprak satışlarının sınırsız bir şekilde açıldığı bir ortamda, borsanın yüzde 70’inin yabancıların eline geçtiği bir ortamda biz burada bir de vakıflar konusunda ekmek kadayıfının üstüne kaymak koymakla meşgulüz.

Değerli arkadaşlar, bu söylediklerim ülkemizin ekonomik bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu söylediklerim, ekonomik bağımsızlığımızı tehdit etmesi dolayısıyla, ekonominin yönlendirdiği Türkiye Cumhuriyeti siyasetini de, siyasetin bağımsızlığını da tehdit etmek üzeredir.

Hepimizin aklımızı başımıza toplamamız dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – …iki önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı yok efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bekleyelim efendim, bekleyelim!

BAŞKAN – Divan Kâtibi arkadaşlar anlaşamıyorlar efendim, ne yapayım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, salonda yok, ama eğer…

BAŞKAN – Divan Kâtibi arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Süre verin o zaman.

BAŞKAN – Ne süresi verelim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, bekleyerek…

BAŞKAN – Ben istesem şimdi yoklamayı beş dakikada yaparım o zaman… Üç dakika veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın efendim!

BAŞKAN – Yani, böyle bir niyetim olsa ben beş dakikaya çıkarırım, beş dakikada toparlarım hepsini.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın!

KADİR URAL (Mersin) – Tamam, beş dakika verin, toparlayalım.

BAŞKAN – Böyle bir şey olur mu yani? Benden bunu mu şüpheleniyorsunuz? Ayıp ediyorsunuz yani!

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapın efendim!

BAŞKAN – Sayın Vural, çok ayıp ediyorsun! İkaz ediyorum, bunu bir daha yapmayın, lütfen!

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, beş dakika bekleyelim, toplansınlar arkadaşlar!

BAŞKAN – Var mı yok mu, ikiniz anlaştınız mı efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim, yok, inanın ki yok!

BAŞKAN – Anlaşmıyorlar efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Kâtip Üye, lütfen adil olun; şurada 200 kişiden fazla milletvekili var.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, dışarıdan gelen o arkadaşlar neye oy verdiklerini biliyorlar mı?

BAŞKAN – Otomatik cihazla oylama yapacağım.

Vereyim mi beş dakika şimdi? Yani, aynı süreyi tamamlayayım mı, bunu mu istiyorsunuz yani? Allah Allah ya! Bu kadar da olmaz ki ya!

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler reddedilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madde 26’da “Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla” cümlesinin “Genel Müdürlükten izin almak şartıyla” şeklinde düzenlenmesini arz ederiz.

                                                                             Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Faruk Bal konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu’nun 26’ncı maddesinde değişiklik yapılmasını öneren önergemiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, vakıflara, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla iktisadi işletmelere ve şirketlere ortak olabilme, bunları kurabilme ve şirketlere ortak olabilme hakkını ve yetkisini vermektedir. Burada bizim itiraz ettiğimiz…

Sayın Başkan, siz de beni dinlemiyorsunuz, sol taraftaki grup da dinlemiyor.

BAŞKAN – Sizin Grup Başkan Vekilinizle konuşuyorum.

FARUK BAL (Devamla) – Sanıyorum orada güçlü bir tartışma var. Lütfen müdahil olur musunuz ve süreme ilave eder misiniz Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın arkadaşlarım, böyle yapıyorsunuz, işte, bir dakika fazla vermek mecburiyetinde kalıyorum. Lütfen dinleyelim.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım “Vakıflara” diye başlayan bu cümle, tereddütsüz, yabancı vakıflar ile yabancılar tarafından kurulmuş vakıfları ve cemaat vakıflarını da kapsamaktadır. Bizim itirazımız da burada düğümlenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, vakıflar kâr amacı gütmeden, belirli bir hayrî işi gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş mal topluluklarıdır. Tanımı budur. Şimdi, bunlara, kâr amacı gütme insiyakı içinde olan ticaret şirketleri kurma, ticari işletmelere ortak olma ve iktisadi işletmelere katılma şeklinde tanımlayacağımız tabirlerle bu madde içerisine koyarsak, doğal olarak tacir, ticaret hukuku gibi kavramları da vakıf hukukunun içerisine getirmiş oluruz. Dolayısıyla, burada vakıfların belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş olan veya vakfedilmiş olan mal varlığı.” şeklindeki tanımın dışına çıkmış oluruz. Bu dışına çıkma işi aslında bir kapitülasyon. Kümülatif olarak değerlendirdiğimizde kapitülasyon anlayışıyla önümüze getirilen Kanun ile ilgili olmak üzere iki tane temel sorunu karşımıza çıkarmaktadır. Bunlardan bir tanesi, beyaz devrimler gerçekleştirmiş olan, dünyadaki siyasi amaçlarla kurulmuş olan vakıfların önünü Türkiye’ye açmış oluyoruz. Bu vakıfların kimler, neler olduğunu değerli arkadaşlarımız izah ettiler. Ukrayna’da, Kırgızistan’da, Gürcistan’da gerçekleşen devrimlerin arkasında hangi vakıfların olduğunu bütün dünya bilmektedir. Türkiye’de de gerçekleştirilecek küresel psikolojik bir harekâtın temeli bu Kanun ile bu maddeyle atılmaktadır. Birinci olarak itirazımız budur, dolayısıyla bu itirazı haklı gösterebilecek dünyada gelişmeler olmuştur, Türkiye’de de olmuştur. Bundan sonra ortaya çıkacak negatif gelişmelere bu madde hukuki dayanak teşkil etmektedir. Bu hukuki dayanak gazi Meclisin iradesine tabi kılınmamalıdır. Gazi Meclis doğabilecek sorunları önceden sezebilecek millî bir güce sahiptir, millî bir ferasete sahiptir. Bu ferasetin burada gösterileceğini umut etmek istiyorum. Ancak, şu güne kadar, şu saate kadar bu umudumuzu haklı kılabilecek bir gelişmeyi de maalesef göremiyoruz. Millî iradenin tecelligâhı, demokrasinin özü olarak tanımladığımız buradaki milletin iradesi parmak demokrasisine kurban edilmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, benim itiraz ettiğim, cemaat vakıflarıyla ilgili olmak üzere, madem ki bunu Avrupa Birliği yasası diye getirdiniz, madem ki üç, dört, beş, altı, yedinci uyum paketlerinde Meclisin iradesini yazboz tahtasına göre değiştirdiniz, tebeşirle yazılmış, kara tahtaya yazılmış gibi Meclisin çıkardığı kanunları beğenmediniz ve dokuzuncu uyum paketi olarak buraya getirdiniz, o zaman Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’ın bu konuda Batı Trakya Türklerinin vakıfları ve evladı fatihanın vakıfları için düzenlediği bir kanun var. Bu Kanun’un 2’nci maddesi de şöyle tanımlıyor: “Kâr amacı gütmemek kaydıyla…” Bütün maddeyi orada toparlıyor, bütün amacını orada toparlıyor. Biz de “Kâr amacı gütmemek kaydıyla.” ibaresini buraya ilave etmemiz için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…vakıfların, yani cemaat vakıflarının ve diğer küresel operasyonlarda psikolojik harekât yapabilecek yabancı unsurlu vakıfların ticari şirketler, işletmeler ve bunlara ortaklıkla ilgili faaliyet alanlarını sınırlandırmamız gerekmektedir. Bu sınırlandırmayı yapmaz isek tek taraflı olarak Türkiye’nin millî çıkarları, millî menfaatleri konusunda büyük bir zafiyet alanı yaratmış oluruz. Bu zafiyet alanı Türkiye aleyhine gerçekleştirilecek olan psikolojik operasyonlarda hukuki bir malzeme olarak kullanılacaktır.

Tekrar aklıselime davet ediyorum değerli milletvekillerini, tekrar ortak aklı yaratmaya davet ediyorum değerli milletvekillerini. Hiç kimsenin vatanseverlik duygusunu ölçmeye bir alet yoktur. Ancak, bu önümüzdeki yasa bir nirengi noktasını teşkil edecektir. Bu nirengi noktasında ortak aklın hâkim kılınmasını sağlayabilmek için değerli milletvekillerine bu bilgileri saygıyla arz ediyorum. Umarım ve temenni ederim ki ortak akla katkımız olabilir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

 “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadi işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemez. Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu yahut paylarının yarıdan fazlasına bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal edinmeleri hakkında aynı vakıfların mal edinmelerini düzenleyen hükümler uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz o zaman efendim.

Gerekçe: Vakıfların kurdukları iktisadi işletme ve şirketlerden elde edilecek gelirlerin amaca tahsis edilmesi ve Kanunun 12 nci maddesinin son fıkrasında Tapu kanununa atıf yapılarak kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların mal edilmesine sınırlama getirildiğinden, burada da aynı atıf yapılarak bu vakıfların kurduğu şirketlerin de mal edinmesine sınırlama getirilmesini sağlamak amacıyla bu düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin kabul ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 26. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; anlaşılıyor ki aklıselimi parmak demokrasisi katledecektir, böyle bir gelişme var. Tabii, bu gelişmeye karşı biraz daha bizim ayrıntılı bilgi vermemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Yunanistan’da 7 Şubat 2008 tarihinde kabul edilen Batı Trakya’da bulunan evladı fatihanın kurmuş olduğu vakıflarla ilgili maddeleri ile bu kanunu ben size olabildiğince sınırlı zaman içerisinde karşılaştırarak, daha fazla bilgi sunma imkânını değerlendirmeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, oradaki kanunda, çıkarılan yasanın Lozan Antlaşması’yla sınırlı olduğu kanunun başlığında ve 1’inci maddede açık ve net bir şekilde belirlidir ve sanki tapu kaydı devredermiş gibi, özellikle Lozan’la sınırlı olduğu ifade edilmiştir. Bizdeki ise Avrupa Birliği çerçevesi içerisinde bir düzenleme gibi takdim edilmiş, ancak sonra bu ölçü değiştirilmiş. Çünkü, bu kanun ortaya çıkınca -Yunanistan’daki kanun- yalan açıklanmıştır. Beş defa yüce Meclisin iradesi yalan üzerine tesis edildiği ortaya çıkmıştır. Bu defa ecdadımızın büyüklüğüne yönelik bir hamaset edebiyatıyla “Biz büyük bir milletiz, herkes bizim arkamızdan gelir” gibi bir lafın arkasına düşürülmek istenmiştir. Bu da bir lafügüzaftır. Bu da yetmemiş, arkasından “küreselleşiyoruz” şeklinde bir düşünceye dönüşülmüştür, dönüştürülmüştür. Küreselleşmenin pazarı oluyoruz. Küresel psikolojik harekâtın merkezi hâline getiriliyoruz bu Kanun’la ve özellikle bu maddeyle.

Değerli arkadaşlarım, 2’nci maddede biraz önceki konuşmamda Yunanistan’daki kanunda “kâr amacı güdemez.” demiştik. Biz, bütün şirket türlerinde herhangi bir sınırlama yapmadan, cemaat vakıfları dâhil olmak üzere, Lozan’a tabi vakıflar dâhil olmak üzere, herkesin at oynatabileceği bir alan yaratıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunların denetimini de yapmıyoruz. Bakınız, Yunanistan’daki kabul edilen kanunda atanan müftü, seçilen müftü değil, atanan müftü vakfın tüm yönetimini ve tüm mal varlığını her konuda denetlemeye ve yönetmeye yetkili kılınmıştır. Maddesini söylüyorum: 3’üncü maddenin beşinci fıkrası. Yunanistan Parlamentosunda 7 Şubat tarihinde kabul edilen kanunda.

Değerli arkadaşlarım, bu da yetmiyor. Oradaki vakıfların faaliyeti, yaşaması, seçimleri, imam, atanmış müftü, bölge sekreteri ve bunların da üzerinde beş tane bakanın iradesine tabi. Bunların faaliyetleriyle ilgili düzenleme yapılmak üzere seçim tarihlerini bunlar belirleyecek, seçim tarihleri belirlendikten sonra seçmen listesini Yunan makamları belirleyecek, seçmenler oy kullanmak için ancak imamın görüşünü almak kaydıyla oy kullanabilecekler. Müftü bu seçim sonucunu, bakacak, beğenecek mi, beğenmeyecek mi, belli değil; atanmış müftü. Bölge sekreteri de bu seçim hakkında bir görüş bildirecek, ancak bütün bu uyarlamaları, bütün bu işleri -tabire dikkat edin- ayarlamak beş tane bakanın yetkisindedir.  Bu beş tane bakanın yetkisiyle ilgili madde de, değerli arkadaşlarım, Yunan Meclisinde kabul edilen 11’nci maddededir.

Şimdi bütün bunları görerek ve toparladığımız zaman Yunanistan şunu diyor: “Lozan’da tanınmış olan bizim evladı fatihanımızın oradaki ecdat yadigârı, arkasında çil çil kubbeler serpen ordunun orada bıraktığı cemaatin vakıflarının hayatiyetini ben istediğim kadar sürdürebilirsin.” diyor. Tersini okuduğumuz zaman “İstersem boğarım.” diyor. Eğer bu anlayış orada hâkimse, biz burada bütün bir geçmişimizi, devletimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ı deler ve arkasından da sınırsız ve süresiz bir hak ve yetki tanıyacak bir yasayı geçirirsek, hepimizin bunda vebali olacaktır.

Burada İsa Gök Bey’i de suçluyorum açıkça. Geliyor elindeki belgeyi gösteriyor. Oku kardeşim! Oku ne yazdığını! Okumadığın zaman belge göstermekle kimse ne olduğunu anlamıyor ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimiz zaman kimsenin vatanseverlik konusunda bir ölçüsü olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak, bugün bir ortak iradeyi, ortak değerlerimizden yararlanarak sağlayabiliriz. Ortak değerimiz -kim ne derse desin- Lozan hükmüdür. Lozan hükmü dışındaki getirilen uygulamaları reddedersek, o takdirde en hayırlı işimizi yapmış oluruz. O takdirde, evladı fatihanın bedduasına değil, duasına mazhar olmuş oluruz. Hepimiz, hem milletin vicdanında bir muhakemeye tabi tutulacağız hem de kendi vicdanımızda mahkemei kübramızda bir muhakemeye tabi tutulacağız. O muhakemelerin neticesinin salim olması dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan sataşma var! Faruk Bey, İsa Bey’e sataştı.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Hatip, Grubumuza mensup bir milletvekilini… (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, sataşma yok!

BAŞKAN – Anlayamadım efendim… (CHP sıralarından gürültüler) Bir dakika, susar mısınız, Sayın Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor efendim, bir dakika…

Konu neydi efendim?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, “İsa Gök’ü suçluyorum.” dedi.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, sataşmayı cevaplandırabilir miyim. Şahsıma sataşma yapıldı, İç Tüzük gereği cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsa Bey, okusaydın kardeşim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İç Tüzük 69 uyarınca söz talebinde bulunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Efendim, sataşmanın bir usulü var, size sataşıp ne dedi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “İsa Gök’ü açıkça suçluyorum.” dedi.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, doğrudan beni suçladı.

BAŞKAN – Ne dedi peki? (Gürültüler) Hayır, anlayayım da, ona göre bakayım, haklıysanız vereceğim tabii.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sen de evrakın içindekileri niye okumuyorsun?

BAŞKAN – Yani, herkes kalkar da “Bana sataştı.” derse ben herkese söz mü vereceğim yani? Ne dedi size?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, adım zikredilerek, kapalı oturumda beyan ettiğim kimi şeyler de kastedilerek, adıma karşı sataşmada bulunulmuştur.

BAŞKAN – Adınız geçti mi burada? (Gürültüler) Adınız geçti mi?

İSA GÖK (Mersin) – Tabii ki, geçti.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet, “İsa Gök’ü suçluyorum.” dedi. (Gürültüler) Elitaş mı yönetiyor toplantıyı?

BAŞKAN – Buyurun konuşun, buyurun konuşun.

İki dakika süre veriyorum. Yani, bu, hakkın suistimalidir.

Buyurun konuşun. (Gürültüler)

İsa Bey, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi hakkı suistimal ediyor.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekilim, ben de biliyorum, hakkın suistimali olduğunu ben de biliyorum. Müsaade edin. Faruk Bey mahsus öyle söylüyor, kendisi de çıkıp konuşacak orada. (Gülüşmeler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefetin muhalefete sataşması olmaz arkadaşlar.

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Faruk Bal’ın şahsıma yönelttiği ithama karşı cevap vermek istiyorum. Bir defa, bu konuda belgeler var. Vakıflar Genel Müdürlüğünün…

FARUK BAL (Konya) – İtham değil, gösterdiğiniz belgenin içini okuyun dedim.

BAŞKAN – İsa Bey, yalnız Faruk Bey de söz isteme durumuna gelmesin, lütfen… (Gülüşmeler) Karşılıklı birbirinizle paslaşıyorsunuz!

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkanım… Öyle bir şey yok Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun devam edin efendim, devam edin.

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, bakın, 92 tarihli tapu senedi. 92 tarihli. Bu, 12 Mart 92’de tanzim edilmiş. Sahibi kısmında “Rum Patrikhanesi” geçiyor. Bu, yapılmış çok ciddi bir hata ve hatta skandal. Bunu daha sonra düzeltmeye çalışıyorlar. Bu tapuyu aynen size veririm, elimde sureti var. Efendim, daha sonra… (AKP sıralarından “Kim yapmış?” sesleri) Efendim, yapan yine bu devletin kurumu, bu devletin kurumu yapıyor. Bahsetmeye çalıştım size, sahte vasiyetnameler tanzim ediliyor. Ve hatta yine de belge var; mahkemenin hâkimi, kendi oğlu vakfın davasını alıyor, duruşmadan çekiliyor iki gün kala, bir hafta kala. Belgeleri var bunların, hepsinin belgeleri var.

Vakıflar mevzuatı herkesin cirit atmak istediği tam bir rezalet hâline gelmiştir. Türkiye’de 1936’dan beri vakıflar mevzuatı üzerinde oyun oynanıyor. Arkadaşlar, 35’ten sonra onlarca değişiklik gerçekleştirildi bu mevzuat üzerinde. Herkes uyudu, devlet de uyudu ne yazık ki, ne yazık ki. Yapılan hataları daha sonra düzeltmeye çalışıyorlar, düzeltmeye.

Belgeleri de sunayım. Tapuda oynayarak tekrar “Malik” hanesi değiştirilmeye çalışılıyor. Kanunu hazırlayanlar dedim. Kanunu hazırlayanın taslağı elimde. Kendi karısı, oğlu duruşmalara giriyor, vakıfların vekâletini alıyor, babaları kanunu hazırlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök, buyurun. Sataşmaya iyi cevap verdiniz, teşekkür ederim efendim. (Gülüşmeler)

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, bir saniye Başkanım, bitireyim.

BAŞKAN – Çok güzel. Sataşmaya cevap verdiniz efendim.

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, bitiriyorum, teşekkür edeceğim.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok Sayın Gök. Allah Allah!

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Mehmet Şandır’ın elinde belgeler var. Niye sunmuyorsunuz Sayın Şandır, sunun bunları.

BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) - Elinizde belgeler var, sunun.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun önünde konuşun, gidin orada konuşun, gidin orada söyleyin kendisine. Buyurun söyleyin orada. (AKP ve DTP sıralarından alkışlar) Hadi söyleyin, niye söylemiyorsunuz, burada söylüyorsunuz peki?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, muhalefetin muhalefete sataşması olmaz. Onun için, bunu sataşma kabul etmiyorum.

BAŞKAN - Allah Allah! Kürsü işgalinden başka bir şey değil bunlar yahu. Kürsü işgali. Ayıp yani, size yakışır mı, milletvekilisiniz siz yahu! Sizler saate, dakikaya, saniyeye uymazsanız kim uyacak artık?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Gök’ün bu sözlerini sataşma kabul etmiyorum.

BAŞKAN - Ben üzülerek söylüyorum bu lafları yani. İnanın, üzülerek söylüyorum, ama üzülüp kalıyorum ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin yoklamadaki tutumunuz ibret vericiydi.

BAŞKAN – Sizde hiç zaman mefhumu diye bir şey yok maalesef ya!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)- Yoklama yaparken…

BAŞKAN – Ne diyorsun?

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Faruk Bal Bey’in önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeyle birlikte 26’ncı maddeyi oylarınıza sunacağım. Ancak, 26’ncı maddenin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır.

Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda imzası olan milletvekilleri, görüşülmekte olan 26’ncı maddenin açık oylama ile oylanmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Oktay Vural, İzmir? Sayın Vural buradalar.

Mehmet Şandır, Mersin? Buradalar.

Hasan Çalış, Karaman? Buradalar.

Alim Işık, Kütahya? Buradalar.

Mümin İnan, Niğde? Buradalar.

Recep Taner, Aydın? Buradalar.

Kürşat Atılgan, Adana? Buradalar.

Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar? Buradalar.

Osman Durmuş, Kırıkkale? Buradalar.

Yılmaz Tankut, Adana? Buradalar.

Beytullah Asil, Eskişehir? Buradalar.

Hasan Özdemir, Gaziantep? Buradalar.

Reşat Doğru, Tokat? Buradalar.

Emin Haluk Ayhan, Denizli? Buradalar.

Mustafa Kalaycı, Konya? Buradalar.

Mehmet Günal, Antalya?

KADİR URAL (Mersin) – Yerine…

BAŞKAN – Yerine takabbül ediyorsunuz.

BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa? Buradalar.

Osman Ertuğrul, Aksaray?

AHMET BUKAN (Çankırı) – Yerine ...

KADİR URAL (Mersin) – Yerine...

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Hangisine ediyorsun?

KADİR URAL (Mersin) – O niye hareket çekiyor oradan? Neye kızıyor yani? Bir sıkıntın mı var? Sıkıntısı varsa söylesin. Ben milletvekili değil miyim lan?

BAŞKAN – Necati Özensoy, Bursa? Buradalar.

Gürcan Dağdaş, Kars? Buradalar.

Behiç Çelik, Mersin? Buradalar.

Münir Kutluata, Sakarya? Buradalar.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi oyluyoruz, önergeyi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, maddeyi oyluyoruz değil mi?

BAŞKAN – Hayır efendim, hayır. Açık oylama bu. Elektronik cihazla yapılıp yapılmamasını oyluyoruz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet efendim, elektronik cihazla oylama yapılmasını…

BAŞKAN - Açık oylama da... Maddeyi oyluyoruz efendim. Elektronik cihazla maddeyi oyluyoruz.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 26’ncı maddenin açık oylama sonucunu bildiriyorum:

Oy sayısı                         : 253

Kabul                               : 204

Ret                                   :   49 (x)

Böylece, 26’ncı madde kabul edilmiştir.

41’nci maddeyi okutuyorum:

Meclisin oluşumu

MADDE 41- Meclis, Genel Müdürlüğün en üst seviyedeki karar organıdır.

Meclis; Genel Müdür, üç Genel Müdür yardımcısı ve I. Hukuk Müşaviri olmak üzere beş, vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğrenim mezunları arasından Başbakanın teklifi üzerine ortak kararname ile atanacak beş, yeni vakıflarca seçilecek üç, mülhak ve cemaat vakıflarınca seçilecek birer üye olmak üzere toplam onbeş üyeden oluşur. Ayrıca yeni vakıflar üç, mülhak ve cemaat vakıfları ise birer yedek üye seçer. Seçimler; yeni vakıflarda yönetim organının mülhak vakıflarda vakıf yöneticilerinin, cemaat vakıflarında yönetim kurullarının seçeceği birer temsilcinin iştiraki ile Genel Müdürlüğün daveti üzerine ayrı ayrı yapılır.

Genel Müdür aynı zamanda Meclisin de başkanıdır.

Genel Müdür alınan kararları yürütmeye yetkili ve görevlidir. Genel Müdürün çeşitli nedenlerle görevinde bulunmadığı durumlarda Genel Müdüre vekâlet eden Meclis Başkanlığına da vekâlet eder.

Meclisin çalışmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

                     

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hüseyin Ünsal, Amasya Milletvekili.

Sayın Ünsal, buyurun efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Onur Öymen konuşacak efendim.

BAŞKAN – Onur Öymen mi konuşacak?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet, Onur Bey.

BAŞKAN – Yetki belgesi var herhâlde.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Var tabii, var.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili söylüyor.

Buyurun Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Vakıflar Yasası’nın 41’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (Gürültüler)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, ne oluyor yaa?

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, hatibi dinler misiniz. Hakikaten çok uğultu var, dinleyemiyorum, ben de dinleyemiyorum, lütfen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hükûmetin, Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından dokuz maddesi çok haklı gerekçelerle Meclise tekrar görüşülmek üzere gönderilen metinde ısrarcı olacağı anlaşılmaktadır.

Benden önce söz alan arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Atatürk döneminde düzene sokulan vakıflar sistemimizde köklü bir sapma yapılmaktadır. Türk mahkemelerinin yıllardan beri vakıflar konusunda yaptıkları düzenlemeler, aldıkları kararlar, içtihatlar geçersiz olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında bu konuda Türkiye’ye dayatılmak istenen hususlar Hükûmetçe kabul edilmiştir ve burada, Lozan’a aykırı biçimde bir düzenleme önümüze getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Burada yapılan konuşmalarda söz alan hatiplerin hemen hepsi Lozan Anlaşması’ndan bahsetti. Buyurunuz, önünüzdeki metne bakınız, içinde bir kelimeyle Lozan geçiyor mu, bir kelimeyle geçiyor mu? Arkadaşlarımın dile getirdikleri Yunan yasasının hemen başında “Lozan’a uygun hareket edeceğiz.” diyor. Siz niye demiyorsunuz? Sizin metninizde niçin Lozan’a atıf yok? Çok merak ediyorum.

Sayın Cumhurbaşkanının Meclise gönderdiği yazıda, defalarca, çok haklı olarak Lozan’a vurgu yapılıyor. Adalet Komisyonumuz buna cevap veriyor. Verdiği cevabı dikkatle okudum: “Cumhurbaşkanı Lozan konusunda şunları şunları söylüyor, bizim cevabımız şudur.” diyor. Cevabın içinde, cımbızla ayıklamışlar, bir tek kelimeyle Lozan geçmiyor. Adalet Komisyonunun raporunda, bir kelimeyle Lozan yok, sadece karşı oylarda, muhalefetin yazdığı karşı oylarda Lozan’a atıf var. Lozan sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor Sayın Bakan? Niçin bu kadar rahatsız oluyorsunuz Lozan’dan? Lozan bu devletin bel kemiğidir. Lozan bu memleketin bel kemiğidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Bakan sözünü etti. Efendim, soru sordular: “Azınlıklar tali komisyonunda Lozan’daki mütekabiliyeti kaldırmayı kararlaştırdınız mı?” “Efendim, biz kararlaştırmadık, hâlâ ısrar ediyorlar.” diyor. Sayın Bakan, dikkatinizi çekerim, Hükûmet tarafından Meclise sunulan Vakıflar Yasası’nda, mütekabiliyetten hiçbir şekilde bahsedilmiyor, mütekabiliyeti biz sokturduk, Adalet Komisyonunda, mütekabiliyeti muhalefet partisi sokturdu. O da şunu lütfen kabul ettiniz, mütekabiliyet saklı kalmak kaydıyla. Şimdi, Sayın Bakan çıkıyor burada, mütekabiliyete sahip çıkıyor. Tebrik ederiz, kutluyoruz, ama korkarım ki Sayın Başbakanla biraz aranız açılacak. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup arkadaşlarımızın da zor durumda kalacaklarını düşünüyoruz. Çünkü bakın, iki gün önce, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda ne diyor? Bu Yasa’dan bahsediyor. “Bir vakfa ait meseleyi, mütekabiliyet arama anlayışını doğru bulmuyorum.”

Siz, şimdi, doğru buluyor musunuz, bulmuyor musunuz? Sayın Başbakan doğru bulmuyormuş.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Demin sordum onu, cevap vermiyorlar. 

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Peki, ne diyor: “Türkiye, birtakım çevrelerin korkularına ve vehimlerine göre ritmini ayarlayamaz.” Başbakan söylüyor. Bir de şunu söylüyor: “Biz bu noktada tarihte nasıl örnek olmuşsak, aynen ecdadımızın torunları olarak yine biz örnek olmaya devam etmeliyiz.”

Değerli arkadaşlar, bu ne demektir? Yani, biz, Lozan’da korkularla, vehimlerle mi hareket ettik, onu mu kastediyorsunuz? Biz vehim içinde olduğumuz için mi Lozan’a sahip çıkıyoruz? Lozan bu memleketin bel kemiğidir ve Anayasa Mahkemesinin kararı var “Anayasa değerindedir Lozan.” diyor. Bunu hepimiz bilelim.

Şimdi, Türkiye, birtakım…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sizin vekiliniz “Lozan tavizdi.” diyor.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Lütfedin, müsaade buyurun.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Lozan’ı ortadan kaldıramazsınız. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Üstelik, ecdadımız gibi hareket edecekmiş Başbakan. Hangi ecdadımız olduğunu da tasvir etse daha iyi olurdu. Acaba kapitülasyonları veren ecdadımız gibi mi hareket edecek, yoksa Osmanlının son dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu’nu teslim eden ecdadımız gibi mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bizim ecdadımız, Lozan’ı yapan, en büyük ecdadımız Lozan’ı yapan, Kurtuluş Savaşı’nı yapan ve cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşlarıdır.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Pes yani!

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Biz onların takipçisiyiz. Bizim ecdadımız onlardır. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin kastettiğiniz…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bin yıla sahip çıkıyoruz.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Çünkü siz söylüyorsunuz, Sayın Başbakan söylüyor “Mütekabiliyete karşıyım.” diyor. Mütekabiliyeti yapan Lozan. Mütekabiliyeti çıkarırsanız değerli arkadaşlarım, Lozan’ın 45’inci maddesi…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bin yıllık geçmişimiz var.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Müsaade edin…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Huzur içinde otur arkadaşım, laf atıp durma! 

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Şanlı geçmişimiz var.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Müsaade edin…

Osmanlı İmparatorluğu’nu kuranlara…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Osmanlının bin yıllık geçmişi var.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Arkadaşım laf atıp durma!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen ne bilirsin Lozan’ı ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen hatibi dinleyelim efendim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bizim de tarihimize büyük saygımız var ama şurada konuştuğumuz konuda, bize bu günleri yaratan, bize bugünleri yaşatan ecdadımız Lozan’ı yapanlardır, cumhuriyeti kuranlardır. Bunu herkes böyle bilsin. Mütekabiliyetten vazgeçecekmiş Başbakan. Hangi hakla vazgeçiyorsunuz, hangi hakla? Lozan Anlaşması yüce Mecliste onaylanmış bir anlaşmadır. Siz bu Meclisin onayladığı bir anlaşmayı inkâr mı edeceksiniz? Lozan’dan mütekabiliyeti çıkarın, geriye Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesi kalır. Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesi ne diyor? “Azınlıklar konusunda büyük devletler söyleyecektir, Osmanlı İmparatorluğu aynen uygulayacaktır.” diyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi olduğu gibi.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Karşılık var mı? Mütekabiliyet var mı? Yok. Mütekabiliyet nerede var? Lozan’da var ve siz diyorsunuz ki –Sayın Başbakanın kendi sözlerini size okudum- “Mütekabiliyetten vazgeçeceğiz.”

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Öyle bir şey demiyor.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Sayın Bakan diyor ki: “Mütekabiliyete sahip çıkacağız.” Biz nasıl inanalım sizin ciddiyetinize? Böyle bir iktidar olur mu? Böyle bir hükûmet olur mu? Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Dikkatinizi çekiyorum bütün bunlara.

Değerli arkadaşlarım, bunun bir başka boyutu daha var. O da şudur: Yabancılara vakıf kurduracaksınız. Yabancılara vakıf kurdurduğunuz zaman… Sayın Bakan diyor ki: “Yabancı vakıflarla yabancılar arasında fark var.” Diyelim ki yabancı şahıslara vakıf kurdurdunuz. “Mütekabiliyetten vazgeçeceğiz.” diyor Başbakan. Bu ne demektir? Yani bu, Türkiye’de vakıf kuran yabancının ülkesinde eğer yabancıların -yani diyelim ki mesela Türklerin- gayrimenkul edinmeleri mümkün değilse, siz orada mülk edinemeyeceksiniz. Ama tam mütekabiliyet uygulamazsanız, o yabancı gelecek, Türkiye’de mülk edinecek. Bunu mu istiyorsunuz? Bunu biz yabancılara Toprak Yasası’nda burada ne kadar uzun tartıştık. Ne demektir mütekabiliyet istemiyorum? Birisi çıkıp burada izah edecek. Yani böyle ulu orta konuşarak devlet idare edilmez. Neyi kastediyorsanız çıkacaksınız, burada konuşacaksınız, anlatacaksınız. “Efendim, bizim çoğunluğumuz var, her istediğimizi yaparız.” Buyurun, yapın bedelini ödemek kaydıyla. Siyasette her şey serbesttir bedelini ödemek kaydıyla ve bunun çok ağır bedelini ödersiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Öderiz merak etmeyin.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bu devletin temel taşı olan bir antlaşmayı Başbakanın bir sözüyle ortadan kaldıramazsınız. Buna hakkınız yok ve bunu çok büyük bir ihanet sayarız. Tarihimize, cumhuriyetimize büyük ihanet sayarız Lozan’dan uzaklaşırsanız eğer.

Değerli arkadaşlarım, şu anda Batı Trakya’daki soydaşlarımız, onların Türkiye’deki akrabaları bu Meclisi çok yakından izliyorlar. Ben orada görev yaptım. Batı Trakya’da görev yaptım ve orada ne zaman başlarına bir sıkıntı gelse gözleri Ankara’dadır. “Ankara bizi koruyacak. Ankara bizi kurtaracak. Ankara bizim haklarımızı müdafaa edecek.” derler. Şimdi siz “Mütekabiliyeti kaldıracağız.” dediğiniz anda elinizde hiçbir güç kalmaz, hiçbir silah kalmaz. Hiçbir şekilde mütekabiliyet yoksa, hakkınızı aramanın kuvvet kullanmaktan başka hiçbir yolu kalmaz uluslararası ilişkilerde.

Uluslararası ilişkilerin altın anahtarı mütekabiliyettir. “Ecdadımız gibi yapacağız, mütekabiliyeti uygulamayacağız.” İşte, ecdadınızın sonra Türkiye’yi getirdiği yere götürürsünüz. Bu altın kuralıdır, diplomaside mütekabiliyet yoksa hiçbir şey yapamazsınız.

Onun için ben tavsiye ediyorum: Sayın Başbakanın sözlerini cama yazan arkadaşlar biraz yakın tarihimizi okusunlar, biraz cumhuriyet tarihini okusunlar. Sayın Başbakanı yanıltmasınlar. Bakın, Sayın Bakan doğrusunu söylüyor ama Başbakan tersini söylüyor. Hangisi sizin politikanız? Yani, gerçekten son derece üzüntü vericidir.

Şimdi, bir şeye daha dikkatinizi çekiyorum. Avrupa Parlamentosunda bu konuda alınan kararları okuyunuz. Avrupa Komisyonunun bu konuda aldığı kararları okuyunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Hep Türkiye’den vakıflar konusunda talepler var, fakat bizim talep ettiğimiz Batı Trakya Türklerinin hakları konusunda bir tek kelime bulamazsınız. Bir kelime yok! Bu kadar haksızlık olur mu? Bir ülkeye bu kadar haksızlık yapılır mı? Kim koruyacak? Biz koruyacağız.

Biz, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup arkadaşlarımızla beş yıldan beri bütün kurumlarda, Avrupa Parlamentosunda, başka toplantılarda hep birlikte savunduk deminden beri söylediklerimi. Bunu ilk defa bugün, bu kürsüden söylemiyoruz. Sizinle birlikte savunduk. Lozan’a dayandırdık bütün argümanlarımızı ve siz bu kadar önemli konuda Lozan’ın adını geçirmiyorsunuz bu Yasa’da. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

Çok teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Grupların konuşması bitsin, ondan sonra efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan cevap verecek.

BAŞKAN - Komisyon Başkanı açıklama mı yapacak? Sayın Başkan mı konuşacak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir sataşma var cevap vereceğim.

BAŞKAN – Yerinizden mi vereyim, buradan mı efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, Bursa Milletvekili Onur Öymen’in konuşmasında şahsına ve Başbakana sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; maalesef dinlediğimiz konuşmacı, Sayın Başbakanımızın temas ettiği konuyla benim dile getirdiğim konuyu birbirine karıştırmakta. Yani bir teşevvüş hâli var. Sayın Başbakan da doğru söylüyor, ben de doğru söylüyorum. Dolayısıyla Sayın Başbakanın ve benim sözlerim arasında çelişki olduğuna ilişkin beyan doğru değil. Niye doğru değil, onu arz ediyorum.

Şimdi, “Mütekabiliyet olmaz.” şeklinde Sayın Başbakanımızın açıklaması doğrudur. Nerede mütekabiliyet olmaz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Cemaat vakıflarına ilişkin düzenlemede mütekabiliyet olmaz. Cemaat vakfı mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.

FARUK BAL (Konya) – Lozan’ın 45’inci maddesinde…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve gerçekten Lozan Anlaşması’nın 45’inci maddesinde öngörülen düzenleme mütekabiliyet değil, paralellik uygulamayı öngören bir düzenlemedir. Paralellik öngörür. Paralellik öngörmeyle mütekabiliyeti birbirine karıştırmayalım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Burada paralellik var mı efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla bu anlamda… Paralel uygulama yükümünü getirmiş Yunanistan’a da…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz kimle paralel olacağız Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –  …ama onlar uygulamıyorsa biz de uygulamayalım diyemeyiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz niye uyguluyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye, niye? Lozan Anlaşması’na niye aykırı davranıyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bizim vatandaşımız, biz bunu uygulayacağız. Biz en doğrusunu uygulayacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lozan’a aykırı davrandığınızı ifade ediyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Öte yandan mütekabiliyet düzenlemesi bu Yasa’da var, 2’nci maddesinde var, 5’inci maddesinde var. Yabancı vatandaşlar Türkiye’de vakıf kurmak için başvurduklarında fiilî ve hukuki mütekabiliyet aranacaktır. Sayın Başbakanımızın kastettiği bu mütekabiliyet değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Burada paralellik var mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başbakanımızın yanlış olarak ifade edilen, Lozan Anlaşması’na atıf yapılarak dile getirilen konulara ilişkin bir değerlendirmedir. Bunu bilgilerinize arz etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, burada paralellik olmaz mı?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet Akif Beki Bey’in bu konuda düzeltmesi olmadı efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Burada paralellik olmaz mı efendim?

BAŞKAN – Efendim, konuşmaya Sayın Öymen’in konuşması üzerine cevap verdi, MHP’yle ilgili değil ki. Arkadaşlar, itiraz edecekse Sayın Öymen itiraz edecek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz, milletvekiliyiz efendim, milletvekiliyiz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz iki dakikada Sayın Bakana cevap vereyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yapmayın, ne cevabı? Cevaba cevap olmaz ki! Bu dava dilekçesi değil ki yahu!

BAŞKAN – Böyle bir usul yok. Yani “Konuştu, ben çıkıp konuşacağım.” diye bir şey yok efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Konuştuğunuz açık ya!

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sözümü yanlış yansıttı.

BAŞKAN – Sözcüleriniz çıkacak, cevap verir efendim şimdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkasından Lozan’ı tartışsınlar!

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan…

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına…

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Bir dakika… Bir dakika…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Ama yanlıştır verilen…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Benim açıklamam var Başkanım, Komisyon adına açıklayacağım.

BAŞKAN – Peki, buyurun, Komisyon açıklama yapsın efendim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Komisyon açıklama yapıyor efendim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Komisyonu bir dinleyelim efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonu, asli iş olarak gördüğü tasarıyı bütün yansımalarıyla ve muhtevalarıyla incelemiştir. İkinci incelemedir dönem yenilenmesi sebebiyle. Ayrıca, bu, Lozan, iç mevzuat ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi kompleksi değerlendirilerek yapılan bir incelemedir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne zaman incelemiş Sayın Başkan? Sayın Başkan, ne zaman inceledi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Lozan’a Adalet Komisyonunun, Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesi içerisinde atıf yapmaması mümkün değil. Raporumuzun 23’üncü sahifesi son paragrafında veciz olarak, “Sonuç olarak yasa, gerek yöneldiği amaç gerekse hukuki çatısı itibarıyla Anayasa’mıza, Lozan Sulh Muahedenamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin şu tarihli, şu sayılı kanunla onaylanmasının uygun bulunmasına ilişkin 1 no.lu Protokolün 1’inci maddesine kazuistik yöntemle teessüs etmiş ve asırların biçimlendirdiği vakıf teamüllerimize tamamen uygundur.” demiş ve kapsamı içeren bir referansta bulunmuştur.

Teşekkür ediyorum. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Çoğunlukla! Çoğunlukla! Muhalefet şerhi var mıdır?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Muhalefet var.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, bir kelime de ben söyleyeceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Uluslararası ilişkilerde “paralellik” diye bir kavram yoktur, mütekabiliyet vardır. Yunan yasasında da…

BAŞKAN – Oldu efendim, anlaşıldı. (CHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika efendim, bir dakika…

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Yunan yasasında da…

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim, meramınız anlaşıldı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anlaşılmadı Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Kanunu üzerinde uzunca bir  süredir tartışıyoruz ve çözemediğimiz bazı konular var. Ama Anadolu’da bir tabir vardır: “Turpun büyüğü torbada.” Hatta torbada değil heybede. Heybenin bir gözünde 41’inci madde var, bir gözünde 42’nci madde var. Gelin, hep beraber olayı mütalaa edelim:

5555 sayılı Kanun’un değiştirdiği 227 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin 4’üncü maddesi vakıflar meclisini 4 kişiden kuruyor. Siz, bu rakamı 15’e çıkarıyorsunuz. Niye?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Demokrasi olsun, demokrasi.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Niye 15? 6 değil, 5 değil. Çünkü oraya cemaat vakıflarından bir temsilci ile sonradan kurulacak olan yabancı vakıfların bir temsilcisini koymak istiyorsunuz. “Konsa ne olur?” Sayın Bakanım, konsa ne olur? Bakın, konsa ne olur?

Şimdi, 42’nci maddeye geldiğiniz vakit diyorsunuz ki: “Genel Müdürlüğe mazbut ve mülhak vakıflara ait akar, hayrat ve taşınmazların tahsis, satış ve trampa vesair tasarrufları ile ilgili kararları verir.” Ne verir? Vakıf meclisi verir. Şimdi, siz, Osmanlıdan, ecdadımızdan kalmış olan vakıfların idaresiyle ilgili olarak bir meclis kuracaksınız, bu meclise cemaat vakıflarının temsilcisini alacaksınız, yabancı vakıfların da bir temsilcisini koyacaksınız. Yani, bunlar, Kanunî Sultan Süleyman’ın, Fatih Sultan Mehmet’in, Köprülülerin, Sokulluların, benim dedemin kurduğu vakfın kaderi üzerinde, söz sahibi, yetki sahibi, etki sahibi olabilecek ama bu 15 kişilik heyet yeni vakıflarla, yani yabancı vakıflar ile cemaat vakıfları üzerinde söz sahibi olmayacak. Bunu vicdanınızın neresine sığdırıyorsunuz? Bu, nasıl oluyor bu iş? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, beyefendiler, Sayın Başbakan, ikide bir “Bunu ulemaya sormak gerekir.” diyor. Sordunuz mu bunu ulemaya? (MHP sıralarından alkışlar)

Ha, diyebilirsiniz ki, bizim çok saygı duyduğumuz –güya- ve çok saygı duyduğumuz, büyük önem verdiğimiz laiklik kuralı, laiklik prensibi buna müsaade etmiyor. Ama sizin grubunuzda, Sayın Koca, Sayın Gülle, Sayın Kul, Sayın Ataş, Sayın Bal -isim zikrediyorum, sataşmadan söz alın, gelin, buraya söyleyin- size soruldu mu? Caiz midir dendi mi? Bu dine, din ahlakına sığar mı diye sordunuz mu kimseye? Sormadınız!

Ben kabul etmiyorum arkadaş! Benim dedemin kurduğu vakıfta, siz, cemaat vakıfları temsilcisi olarak bir gayrimüslime söz hakkı vereceksiniz, yetki ve etki hakkı vereceksiniz, ama yeni kurduğunuz yabancı vakıflar ile cemaat vakıfları üzerinde benim insanıma söz hakkı vermeyeceksiniz. Bu nasıl adalet? Bu nasıl mütekabiliyet? Bu nasıl paralellik?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Maddeyi okumamışsınız! Maddeyi okuyun!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Maddede var!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Nasıl maddeyi okumamışım?

Bakın, madde 42…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin efendim. İsim de zikretmeyin lütfen efendim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Niye etmeyeyim canım!

BAŞKAN – O zaman cevap hakkı doğurur.

Buyurun.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – “Genel müdürlüğe, mazbut ve mülhak vakıflara ait -bakın, burada yeni vakıflar ile cemaat vakıfları yok- akar ve hayrat taşınmazların tahsis, satış ve trampasına yönelik tasarruflarla, kamulaştırmalarda kamu yararı kararını vermek.”

Kim? Meclis. Burada neler zikredilmiyor? Yeni vakıflar ile cemaat vakıfları zikredilmiyor. Ama Mecliste kim var? Cemaat vakfı temsilcisi var, yabancı vakıf temsilcisi var. Bunu vicdanınız kaldırıyor mu? Böyle saçma şey olur mu? Bu kadar, yani affedersiniz, inancımıza… Nasıl olur da siz, Ayasofya’nın kurucusu Fatih Sultan Mehmet’in vakfı üzerinde bir gayrimüslim vatandaşımıza, bir yabancıya söz hakkı verirsiniz de onun vakfı üzerinde Türk ve Müslüman diğer Meclis üyelerine söz hakkı vermezsiniz, yetki ve etki hakkı vermezsiniz?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Rum mu hazırlamış bunu?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın, beyler, bu Kanun’u niye aceleye getirdiğinizi anlıyorum. Ama niye hiç değişiklik yapmadan geçirme gayreti içinde olduğunuzu anlayamıyorum. Kanun’da ciddi yanlışlıklar var. Herhangi bir şekilde, bu Kanun’u hafif bir şekilde değiştirir de sunarsak acaba yeni Cumhurbaşkanı tekrar mütalaa edin diye geri gönderir diye mi korkuyorsunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Göndermez. Göndermez.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Eğer, öyleyse vay hâlinize!

Şimdi, bakın, heyecanlı konuşuyorum, çünkü ciddi surette gücüme gidiyor bu durum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öfkeli olmak bir hitabet sanatıdır.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hiçbir dinî azınlığa, hiçbir etnik azınlığa karşı değiliz. Ama siz, bu memlekette binde 1’den az olan bir dinî azınlığa beni, vakıflarımı denetlemek, kontrol etmek, onunla ilgili kararlar vermek yetkisini veriyorsunuz da bana onun vakıflarını yönetme konusunda herhangi bir yetki vermiyorsanız, bu, sadece…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kapitülasyon.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Kelime bulmakta güçlük çekiyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teslimiyet olur, teslimiyet.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Tam teslimiyet.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz...

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin Sayın Bakanım, çekin.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Cahilliktir, ayıptır.

OKTAY VURAL (İzmir) - Çekin, maddeyi geri çekin.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Çekin maddeyi geri. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu söylenenlerde bir yanlışlık var mı Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Bakan?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var, var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kalkın anlatın o zaman. Kalkın izah edin.

BAŞKAN – Efendim, böyle bir usulümüz yok. Soramazsınız.

Devam edin, buyurun Sayın Kumcuoğlu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Hiçbir yanlışlık yok. Ortada… Ortada… Gelsin anlatsınlar.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yanlışlık bu Kanun’un kendisinde var.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Şimdi, bakın, başka bir şey söylüyorum ben size: Bizim Aydın’da vakıflar çoktur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye'nin her yerinde vakıflar var.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Benim babam, rahmetli derdi ki: “Bazen bahçenize geçmek için bir vakıf arazisinden geçiyorsanız, o tarlayı terk etmeden önce ayakkabılarınızı siliniz ve ayakkabılarınızı silkeleyiniz. Ayakkabınızın içine vakıf malı girip haram bir mal kendi tarlanıza taşınmasın.” Vakıf malları bu kadar önemlidir.

Ama gelin bakalım, şimdi 42’nci maddeye bakalım. Burada diyorsunuz ki, münhasıran: “Genel Müdürlüğe, mazbut ve mülhak vakıflara ait akar, hayrat ve taşınmazların tahsis, satış ve trampasına yönelik tasarruflarla, kamulaştırmalarda kamu yararı kararını vermek.” Daha önceki mevzuatta iki hüküm yok. Takas yok, kamulaştırma yok.

Takas konusundaki görüşümü ifade edeyim: Bunun da hesabını her altı ayda bir soracağım. Takası, sadece vakıf mallarıyla kamu kurumları arasındaki takas olarak algılamak istiyorum ve bunun da bu şekilde yorumlanacağının bu yüce çatı altında ifade edilmesinde yarar görüyorum. Şahıslarla takasa girerseniz günahı da, vebali de çok ağır olur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzeltme yapsınlar o zaman, sadece şahıslar dışında desinler.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – İkincisi: Affedersiniz, kim bana buradan izah edebilir? Niye bugüne kadar, bizim seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihimizde biz vakıflar idaresine kamulaştırma yetkisi vermedik de şimdi veriyoruz. Neden? Ne ihtiyaç vardı? Vakıflar Genel Müdürlüğü hangi maksatla istimlak yapar bana izah eder misiniz?

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Camilerin halısını satmışlar da onları tahsil için…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Biliyorsanız, gelin bunu burada söyleyin.

Yalnız, bakın, bu hükmü 38’inci maddeyle beraber mütalaa ettiğimizde benim kafamda kocaman bir soru işareti beliriyor. Ne diyor? “Gelir fazlaları ertesi yıla devredilir.” Bugün Türkiye’de devletten sonra en çok gayrimenkulü olan kurum Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Bugün Türkiye’de devletten sonra gelir fazlası veren tek kurum Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Eğer bazıları, bu, efendim istimlak numarası adı altında bu Vakıflar Genel Müdürlüğünün fazla gelirlerini ona buna peşkeş çekmek niyeti saklıysa bunun arkasında bunu şiddetle protesto ediyoruz ve hayatta kaldığımız müddetçe her altı ayda bir bunu takip edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özelleştirecekler o zaman vakıfları.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Her altı ayda bir yazılı soru önergesiyle bunu takip edeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, muhterem beyefendiler, Sayın Başkan; bu Kanun öyle paldır küldür yazılacak, aceleye getirilecek bir Kanun değil. Gördüğünüz gibi çok ciddi sıkıntıları var ve bizim dinî inancımızda da bir kural vardır, bilmiyorum siz de aynı şeyde düşünür müsünüz: Vakıf malı yiyen, vakıf malına zarar verenin cezası ruzi mahşere kalmaz, bu dünyada verilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İflah olmaz, evet.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bu dünyada verilir. Benim dinî inancım budur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Vakıf malına hain bakan iflah olmaz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Lütfen bu konularda çok dikkatli, çok hassas…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bu konularda lütfen… “Ertuğrul Bey bağırdı, çağırdı, kızdı.” demeyin. Hadise önemlidir, hadise ciddidir, bu memleketin yüksek menfaatleri tehlikededir. Lütfen düşünün, taşının. Eğer buradan el kaldırıp bunu indireceksiniz, elinizi kaldırıp indirirken bir saniye şurada tutun lütfen… (MHP sıralarından alkışlar) …ve eğer yine de böyle inip çıkacaksa bu Kanun, ben Sayın Cumhurbaşkanına rica ediyorum bu maddeyi geri çevirsin.

Efendim, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu.

Şahısları adına, Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel.

Buyurun Sayın Karayel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu’nun 41’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu Yasa vakıf medeniyetimize yakışır bir yasadır ve vakıf medeniyetimizin hem geçmişini hem de önünü açmak için çıkarılmakta olan bir yasadır.

Vakıflar Kanunu’nu görüşürken bu kürsü, birbirimizin milliyetçilik ve vatanseverliğini test etme kürsüsü değildir. Bunun yeri milletin sinesidir, milletin sinesine gidilmiş ve herkesin hizmetinden dolayı da millet de kararını vermiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir daha söyler misiniz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kilise vakıflarını ihya edesiniz diye mi size destek veriyor bu millet?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bizim, ülkemizden ve yaşadığımız topraklardan şüphemiz yok. Bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz, şanlı bayrağımız bundan sonraki dönemlerde de nice bin yıllar bu topraklarda dalgalanmaya devam edecektir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah sizden kurtarırsa devam edecek.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Milliyetçilik millet ve devlete güvenmektir. Biz millete de devlete de güveniyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, yaptığımız, milliyetçilik yarışı değil Sayın Milletvekili.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu Kanun’la, vakıfların önünü açıyoruz, vakıfların daha demokratik şekilde işlemesine zemin hazırlıyoruz.

“Vakıf” demek “üçüncü sektör” demek, “hayır hasenat” demek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunun, hayri vakıflarla hiç alakası yok, hayır hasenatla da alakası yok.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – “Milletin birbirleriyle dayanışması” demektir. Allah’ın kendisine verdiği mülkü, insanlara hizmet için insanların tahsisi demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tartıştığımız maddelerin bununla da alakası yok.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bunun için, üçüncü sektör vakıflarından korkmamak lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim korkuyor?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bunların iktisadi işletmelerinden korkmamak lazım. Bunlar gelişecek, büyüyecek ki devlet ve millete hizmet etmeye devam etsinler.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık, yazık!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz, Avrupa Birliğinden korkmayın!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Cumhuriyetten önceki dönemlerde, devletin birinci derece dış işleri, iç işleri ve sadece adalet hizmetlerinin dışındaki işlerinin hepsini aşağı yukarı vakıflar yapıyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yine böyle istiyorsunuz! Yine böyle istiyorsunuz!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu hususları hiç bilmiyorsunuz. Yazık!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden sosyal hayatın tüm hizmetleri vakıfların konusu olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. Ben bir vakıf insanıyım, bunların nasıl çalıştığını da en iyi bilenlerden birisiyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi vakıf?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hangi vakfın insanısınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Azınlık vakfı değil herhâlde?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Biz insanımıza ve devletimize güveniyoruz. Bundan sonra da güvenmeye devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biz size güvenmiyoruz!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bizi takip etmeye devam edin!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biz size güvenmiyoruz!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Bizi takip etmeye devam edin, çok şey öğreneceksiniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Size güvenmiyoruz!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Hamasi laflarla burada bir yere varılamaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu sözler hakkınızda şahitlik yapacak!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Hamasi laflar millete hizmetle olur. Milletten aldığınız oylar da herkesin buradaki tezahürüdür.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bunları söylemediniz 22 Temmuzda!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu kürsüden, Başbakanın bu…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 22 Temmuzda meydanlarda niye söylemediniz?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Dinle, dinle! Öğreneceksin! Laf atmaya gerek yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – Tapulu malımızı yabancılara verin diye mi oy verdi size?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Dinle…

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen… Yerinizden laf atmayın, lütfen…

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu kürsüden Başbakanımızı ve iktidarımızı tenkit edenler var. Öncelikle…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ben milletvekiliyim…

BAŞKAN – Niye laf atıyorsunuz peki?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Millet adına konuşuyorum!

BAŞKAN – Ne demek… İkaz ediyorum seni, atma laf! Allah, Allah! Konuşuyor işte… Dinleyin! Ondan sonra varsa cevabınız verirsiniz. Usul hâline getirdiniz bunu ya!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Öncelikle bunların, devletle ve milletle, cumhuriyetle barışması lazım. Barışı içlerine sindirmeleri lazım. Kongrelerinde Türk Bayrağı asmayı kendilerine zül kabul edenler, İstiklal Marşı’mızı söylemeyi zorsunanlar…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kim onlar? Sizsiniz onlar!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ayağa kalkmayan sizsiniz!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Terör örgütünü siyasi örgüt olarak kabul edenler…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha “Türk’üm” demediniz, daha “Türk'üm” demediler!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Aynı zamanda kardeşliği reddedenler bu Meclisin kıymetini bilmeliler, bu ülkenin kıymetini bilmeliler. Bu Mecliste ne için bulunduklarını… Hem temsil ettikleri halkı hem de kendilerini iyi temsil etmek durumundadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Biliyor tabii ya! Bilmeyen mi var?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bu Meclis 2002 yılında, MHP, ANAP ve DSP koalisyonu zamanında azınlık vakıflarına mülk edinmeyle ilgili hakkı vermiştir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İftira atıyorsunuz! Sayın Milletvekili, iftira atıyorsunuz!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz de bu Kanun’un devamı niteliğinde bir kanun çıkarıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri al!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Anayasa Mahkemesi de bunu tescil etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, lütfen… Yani bakın, siz hak…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yanlış bilgi veriyor…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İftira ediyorsunuz Sayın Milletvekili! Allah’tan kork!

BAŞKAN – Tutanakları getirtsem hep siz laf atıyorsunuz, yani bu kadar olmaz ki!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olmaz ama!

BAŞKAN – Demin Mustafa Bey, bir tek kelime konuştu hemen cevap verdiniz. Lütfen ya… Efendim, dinleyin lütfen ya! Böyle bir usul var mı? Yani hatibin lafını kesiyorsunuz…

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – AK Parti İktidarı döneminde, Türkiye'nin her tarafında, 2.650 adet büyük vakıf eseri tamir edilerek milletimize ve memleketimize hizmet için gelecek nesillere intikal ettirilmiştir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, siz sadece AKP’nin Meclis Başkanı mısınız Allah aşkına?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – 100 adet büyük eser de bu yıl sonuna kadar tamamlanıp neticelendirilecektir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle mi emredildi size?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Özellikle İstanbul’da Fatih Camii, Süleymaniye Camii, Valide Sultan Camii, Yavuz Selim Camii ve Hadım İbrahim Paşa Camileri de yıl sonuna kadar, inşallah, tamamlanacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne alakası var bununla, ne alakası var? Milleti kandırmayın!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Bu büyük hizmetlere emeği geçen başta Sayın Bakan olmak üzere Genel Müdürümüzün şahsında tüm çalışan arkadaşlara teşekkür ediyorum.

KADİR URAL (Mersin) – Kiliseleri niye söylemiyorsun Hocam!

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - 41’inci maddeyle ilgili olarak cumhuriyet döneminin tek kurumsal Meclisi olarak 5 kişiden oluşan Vakıflar Meclisi bu Kanun’la 41.550 mazbut vakfı temsilen 10 adet, 4.450 yeni vakfı temsilen de kendilerince seçilecek 3 kişiyle…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi madde hakkında konuşuyorsunuz, hangi maddeyle ilgili? Ne alakası var maddeyle Sayın Başkanım?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - …300 mülhak vakfı temsilen de kendilerince seçilen 1 kişi, 161 adet cemaat vakıflarını temsilen de kendilerinin seçtiği 1 kişiden oluşan 15 kişilik demokratik bir vakıf meclisi olacak. Bunların kendi hak, menfaatlerini savunmaktan başka ne kasıtları olabilir, bundan niye gocunuyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Hangi azınlık vakfı adına konuşuyorsunuz?

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz devlete güveniyoruz, millete güveniyoruz. Bu seçilecek 15 kişi mi bu devletin temel… (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo, bravo. Helal olsun sana!

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Biz hem devlete güveniyoruz hem de millete güveniyoruz.

Bu Kanun’un hayırlara vesile olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karayel.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Hangi azınlık vakfı adına konuşuyorsun? Yazık, yazık!

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun size! Kiliselerin yanına camilerin ismini koyuyorsunuz. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Kiliselere düşman mısınız?

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz, Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’a aittir.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri… (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu konuşmanızı mezarınıza koyacağız, öbür tarafta da…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ver bakalım hesabını! Burada kim buna itiraz ediyor?

BAŞKAN – Lütfen hatibi dinleyelim efendim, konuşmaya başladı Sayın Hatip.

Buyurun efendim.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlamadan önce bu anlamlı 14 Şubat Sevgililer Günü’nde hepinizi biraz daha itidalli olmaya… (AK Parti sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neyi alkışlıyorsunuz? Saint Valentine’s Day’i kutluyor ya!

KADİR URAL (Mersin) – Bizim için her gün Sevgiler Günü Sevgili Kardeşim, her gün Sevgililer Günü.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz bir gün kutlayın!

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – …sevgiyle, hoşgörüyle yüreğinizi yoğunlaştırıp bizi 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının izlediğini unutmamak dileğiyle, herkesi sevgiye, hoşgörüye davet ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz de sizi milletimizi sevmeye davet ediyoruz.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Sayın Milletvekilim…

BAŞKAN – Sayın Zeydan, lütfen dönmeyin o tarafa, Genel Kurula hitap edin lütfen.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, ben de 41’inci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Cumhurbaşkanınca veto edilen 41’inci madde, Vakıflar Meclisini düzenlemektedir. Buna göre, Vakıflar Meclisinin, Genel Müdür, 3 Genel Müdür Yardımcısı ve 1. Hukuk Müşaviri olmak üzere 5, vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğrenim mezunları arasından Başbakanın önerisi üzerine ortak kararnameyle atanacak 5, yeni vakıflarca seçilecek 3, mülhak ve cemaat vakıflarınca seçilecek 1’er üye olmak üzere, toplam 15 üyeden oluşacağı; ayrıca yeni vakıfların 3, mülhak ve cemaat vakıflarının 1’er yedek üye seçeceği belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı, veto gerekçesinde, Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarınca seçilecek 1 üyenin bulunması bu vakıfları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine çıkarmanın aracı durumuna getireceğini ifade ile bu maddenin Anayasa’nın “Başlangıç” bölümüne, 2’nci, 3’üncü ve 5’inci maddelerine aykırı olduğu sonucuna vararak geri göndermiştir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; cumhuriyet döneminde kurulan teşkilatlar içerisinde yegâne meclis şeklinde bir oluşuma sahip olan ve hâlen atanmış 5 kişiden oluşan Vakıflar Meclisi, sayısal oranlar göz önüne alınmadan demokratik bir anlayışla, 41.550 mazbut vakfı temsilen atanan 10; 44.550 yeni vakfı temsilen kendilerince seçilen 3; 300 mülhak vakfı temsilen kendilerince seçilen 1; 161 cemaat vakfını temsilen kendilerince seçilen 1 kişi olmak üzere, tamamen katılım anlayışıyla 15 kişi olarak yapılandırılmıştır. Bu suretle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en üst karar organında temsil edilmiş olacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarının 1 üyeyle temsilinin onları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının ötesine çıkarmanın bir aracı durumuna geleceği iddiası çok zorlama bir yorumdur. Zaten bu vakıflara Mecliste sadece 1 üyeyle temsil imkânı verilmektedir. Bu bakımdan, karar sürecinde etkili olmaları hiç de düşünülemez. Fakat burada temsil edilmeleri, sorunlarını bu Mecliste dile getirmeleri ve mümkün çözüm yollarının tartışılıp araştırılması bakımından son derece demokratik ve olumlu bir yaklaşımdır. Bu Mecliste temsil, onları Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine çıkaramaz, olsa olsa Lozan Antlaşması’nın normal bir uygulaması olabilir. Çünkü, Lozan Antlaşması’na baktığımızda, bu Antlaşma’nın 1’inci kısmının 3’üncü bölümünün 37 ve 45 maddelerinde, azınlıklara ve vakıflarına diğer Türk uyruklularla hukuk ve uygulamada eşit davranılacağının, aynı kolaylıkların gösterileceğinin hükme bağlandığını görürüz. Söz gelimi, Lozan Antlaşması madde 39/2, Türkiye'de din ayrımının yapılamayacağını söylüyor; madde 40, gayrimüslim Türk yurttaşların dinî ve sosyal kurumlar kurmak, yönetmek ve denetlemek konusunda eşit hakka sahip olacaklarını ifade ediyor; madde 42/3, gayrimüslim Türk yurttaşlarının hâlen mevcut vakıflarına her türlü kolaylıklar ve izinlerin sağlanacağını ifade ediyor; madde 37 ise “Azınlıkların korunması” başlığı altında yer alan 38 ve 44’üncü maddelere aykırı hiçbir ulusal resmî metin veya işlemin söz konusu olamayacağını söylemektedir.

Değerli milletvekilleri, o hâlde, siz, bir tek kişiyle bile bu vakıfları Meclisinizde temsile izin vermezseniz hangi eşit haklardan, hangi kolaylık ve izinlerden bahsedebilirsiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zeydan.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Zeydan, Patrikhane mi hazırladı, Kezban Hatemi mi hazırladı konuşmanızı?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Anayasa’mızın “Başlangıç” kısmına, ayrıca 2, 3 ve 5’inci maddelerine aykırılık iddialarına gelince: Başlangıç kısmını okumayacağım, herkes biliyordur, bu kısımda, her Türk vatandaşının bu Anayasa’daki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanacağı, millî kültür… bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” anlatılır. Mecliste bu vakıfların 1 kişiyle temsili bunun neresine aykırı olur?

2’nci madde ise cumhuriyetin niteliklerini anlatan bir maddedir. Burada, cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilir. Adı geçen maddede, sadece laik devlet ilkesini irdelersek, laik devlet, teokratik devletin aksine her şeyden önce yurttaş kavramını din kavramından tamamen arındıran bir devlet türüdür. Yani laik devlet, yurttaşları arasında din ayrımı yapmaz, yapmamalıdır.

3’üncü madde ise, dil, bayrak, marş ve başkenti düzenleyen bir maddedir. Ayrıca, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olduğunu ifade eder. Yani bu Meclise, bir cemaat vakfınca biri atanınca ülke ve millet bölünmüş mü olacak?  (AK parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeydan... Teşekkür ederim efendim.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olduğu müddetçe azınlık bile olsa aynı hoşgörüyü, aynı yaklaşımı ona da göstermeliyiz. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, kürsüyü işgal ediyor.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Zeydan… Sayın Zeydan, teşekkür ederim efendim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun demin bir itirazı vardı, onu açıklığa kavuşturacağım efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kürsüden...

BAŞKAN – Müsaade ederseniz... Tutanakları getirttim, bir dakika efendim.

Sayın Bakanım şöyle söylemiş: “Bir arkadaşım konuşmasında şunu söylüyor: Yunanistan’ın çıkardığı, bir hafta önce Meclisten geçirdiği Müslüman cemaatle ilgili vakıf kanunu aynen bizim ülkemize getirilsin, altına imza atar, bunu onaylarız.” diyor, bir maddesini okuyor, isim vermiyor. Ben tutanakları getirttim, tutanaklarda Sayın Çalış’ın böyle bir ifadesi var: “Getirin Yunanistan’ın bir hafta önce çıkardığı kanunu, biz oy birliği hâlinde destek vereceğiz.” diyor. Siz, galiba grup olarak buna kısa bir açıklama yapacaksınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet efendim.

BAŞKAN – Size yerinizden bir dakika süre veriyorum efendim.

Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu adına konuşma yapan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın konuşması sırasında söylediği ifadeler nedeniyle, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tabii burada grubumuz adına konuşan Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış, “Yunanistan’da kabul edilen vakıflar yasasıyla, Batı Trakya’da yaşayan Türk Müslüman azınlığa uygulanan zulmün” ifadesinde bulunuyor. “Eğer bir mütekabiliyet esası varsa o kanuna benzer bir kanunu sizler hazırlayın, Hükûmet olarak hazırlayın biz de onu destekleyelim.” diyor. Yoksa, “Yunanistan’ın kanununun altına imza atarız.” anlamında bir sözü yok. Bunu, Sayın Bakanımın da böyle anladığına inanıyorum ben.

Ama, Sayın Faruk Bal’ın basın toplantısında ifade ettiği, Yunanistan kanununun maddelerini eğer Lozan’da arayacaksak gerçekten bugün çıkarttığımız Vakıflar Kanunu Türkiye’nin aleyhine bir kanundur, Yunanistan’ındaki de oradaki Türk azınlığın aleyhine bir kanundur. Bizim milletvekilimiz, grubumuz adına, bunu ifade etmektedir efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

Şimdi soru-cevap kısmına geçiyoruz efendim.

Süremiz on dakika.

Sayın Öksüzkaya, buyurun efendim.

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, Vakıflar Genel Müdürlüğü son beş yıl içerisinde ne kadar vakıf tarihî eseri onarmıştır?

Bu dönem planlanan yeni projeler var mıdır?

Vakıf eserlerinin onarımında gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine, bu harcamalarından dolayı, kanunen kabul edilen gider olarak kabul ediliyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öksüzkaya.

Buyurun Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakanım, Sayın Başbakan Vakıflar Kanunu’yla ilgili dün yaptığı grup konuşmasında “Devletler arasında mahsuplaşma yoktur, mütekabiliyet de yoktur.” demiştir.

1) “Devletlerarası mahsuplaşma yoktur.” ifadesi uluslararası hukuk ve siyaset biliminde ilk defa duyulan bir tabirdir, bununla ne kastedilmiştir? Vakıflar Yasası’yla ilgili bağlantısı nedir?

Lozan’ın 45’inci maddesi mütekabiliyeti düzenlemektedir. Görüştüğümüz Kanun’un 2’nci maddesi de mütekabiliyeti düzenlemektedir. Görüşmelerin başında siz de sorularınızda, mütekabiliyet ilkesine dayanarak cevaplar verdiniz. Başbakan “mütekabiliyet ilkesi yoktur” dediğine göre, kendisine Vakıflar Kanunu hakkında yeterli bilgi verilmemiş midir? Yoksa, farklı uygulamaların zemini mi hazırlanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Asil.

Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Yunanistan’da, şubat ayının başında vakıflar kanunu çıkartıldı. Bu çıkartılan vakıf kanunu büyük oranda Batı Trakya Türklerini ilgilendirmektedir. Ancak, aralık ayının sonu itibarıyla Dora Bakoyanni, yani Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı, Batı Trakya’yı ziyareti esnasında, Türk azınlığa, yani -onlar Türk azınlık demiyorlar ama- Müslüman azınlığa, bununla ilgili, vakıflar kanunuyla ilgili görüşlerini soracağını ifade etmişti. Ancak hiçbir görüş sorulmadan, ne milletvekillerine -iki tane milletvekili vardır- ne de diğer kuruluşların hiç birisine sormadan bu kanunu çıkarttılar. Ancak, kanunun çıkartılmasıyla beraber Türk vakıflarının ellerindeki araziler de alınmaya başlandı. Daha önceki dönemlerde, işte, vakıfların arazileri çeşitli sebeplere bağlı olarak, askerî kışla kurulacak, okul yapılacak veya başka şey yapılacak şeklinde alınıyordu. Bununla ilgili de, şu anda çıkartılan kanunla, orada, bırakın vakıfları şahıslar bile arazi alamıyorlar. Bizim bu çıkartmış olduğumuz Vakıf Kanunu’yla, biz, cemaat vakıflarına veyahut da diğer kurulacak olan vakıflara arazi alınması noktasında veyahut da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Buyurun Sayın Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugüne kadar, gerek mahkemelerde gerek vakıflarla ilgili kurumlarımıza sahte evrakla müracaat edip hak talebinde bulunan vakıflar ya da onlar adına hareket edenler olmuş mudur, böyle bir tespit var mıdır? Bu konuda yapılmış bir işlem bulunmakta mıdır?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma aracılığınızla sormak istiyorum:

Bir, bu tasarının yasalaşmasını takiben Fener Rum Patrikhanesinin İstanbul Kaleiçi’nde belirlediği 360 gayrimenkulü geri talep edeceği ifade edilmektedir. Bunlara Bazilika, kilise veya katedral iken cami yapılanlar da dâhil edildiğinde, bu Yasa ile İstanbul’da kaç parça taşınmaz Fener Rum Patrikhanesine iade edilebilir? Bakanlığınızın bu konuda bir tespit çalışması var mıdır?

İki, son beş yılda Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla kaç adet kilise, havra, sinagog ve kaç adet de cami onarımı gerçekleştirilmiştir? Bu onarımlar için toplam kaçar para harcanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Son soru Sayın Özdemir’in.

Buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Yasa “Kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların taşınmaz edinmesi 2644 sayılı Kanun’un 35’inci maddesine tabidir.” demektedir. Oysa Tapu Kanunu madde 35’e göre, yabancı ülkelerde kurulu tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak özel kanun hükmü gereğince taşınmaz edinebilirler. Yabancı vakıflar ve dernekler taşınmaz edinemezler. Dolayısıyla Tapu Kanunu madde 35’e yapılan atıf bir anlam ifade etmeyecektir.

Son olarak, yeni yapılan Yasa’nın, Avrupa Birliğine uyum süreci içinde çıkarılmasının zorunlu olduğu iddia edilemez. Zira Avrupa Birliği müktesebatında vakıflarla ilgili özel bir düzenleme yoktur. Avrupa Birliği henüz vakıfları tek tip hukuk normu hâline getirmemiştir. Bu Kanunu             -durumu açık ve seçik- üniter devletimizin aleyhinde olduğu belli olmasına rağmen hâlâ yasalaşması için savunacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım cevap verecek misiniz efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü son beş yıl içerisinde 2.650 eser restore etmiş. 2008 yılında bin eserin restore edilmesi planlanmış ve işlemlere başlanmıştır. Bu taşınmazların onarımları için sponsorların yaptığı harcamalar vergi matrahından, bu Kanun’da da yapılan düzenlemede belirtildiği şekilde, düşülecektir.

Yine, sorularda, mütekabiliyet esasına atıfta bulunulmakta. Değerli arkadaşlar, mütekabiliyet ve paralel uygulamaya dönük görüşlerimizi daha önce ve bu toplantı sırasında açıklamış bulunuyorum. Kanun’da mütekabiliyet, 2’nci maddede, 5’inci maddede söz konusu. Çok Değerli Genel Başkanımızın, Başbakanımızın grupta sözünü ettiği ifade, tamamen Lozan Anlaşması çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan cemaatlere mensup vakıflar ile Yunanistan’da bulunan vatandaşlarımızın bir mütekabiliyet ölçüsü içerisinde kıyaslanarak uygulamaya tabi tutulmayacağına ilişkin bir değerlendirmedir.

“Efendim, Yunanistan’da çıkarılan kanunla, orada bulunan vatandaşlarımızın hak ve hukuku kısıtlanmıştır.” Evet, o kanun, elbette, bizim savunduğumuz, onay verdiğimiz, mükemmel olarak nitelediğimiz bir kanun değil. Ama Yunanistan öyle yapıyor diye, biz, kendi vatandaşlarımıza aynı şekilde davranma hakkına ya da lüksüne sahip değiliz. Biz, vakıf medeniyetine sahip, derin kültürü olan bir ulusuz. Biz referans alınacağız, Yunanistan bize referans olamaz, bunu hep tekrarlıyoruz. Yani vakıf konusunda, dünya ülkeleri arasında referans alınacak tek ülke ve bir numaralı ülke Türkiye’dir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizi kim dinliyor Sayın Bakan! Yanı başımızdaki komşumuz Yunanistan bile dinlemiyor sizi!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz referans olacağız. Bu çerçevede bakmak gerekir.

“Sahte evraklarla başvuru yapıldı mı?” Buna yazılı cevap vereceğim, yani şu anda elimde yeterli done yok, yazılı cevap vereceğim.

“Fener Rum Patrikhanesine ne kadar taşınmaz iade edilecek?” Patrikhaneye, bir defa, mal iadesi söz konusu değil. Patrikhane zaten bir vakıf da değil. Patrikhanenin tüzel kişiliği de yok. Statüsünü iyi bilmek lazım.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Vakfı var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ya siz bir “var” diyorsunuz bir “yok” diyorsunuz. Ben söylediklerimi düşünerek söylüyorum, tartarak söylüyorum. Patrikhanenin tüzel kişiliği yoktur. Hak iktisap etmek için tüzel kişiliğe sahip olmak gerekir. Bu, Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçası, çok temel kurallarından bir tanesidir; hak ve fiil ehliyeti kullanmak için kişilik sahibi olmak gerekir, gerçek kişi ya da tüzel kişi, tüzel kişilik söz konusu değildir. İadesi gereken mallar, bu Yasa çıktığında, yine tekrarlıyorum, bugün herhâlde üçüncü defa tekrarlıyorum, geçici 7’nci madde çerçevesinde nam-ı mevhum ve nam-ı müstear olarak nitelenen taşınmaz sayısı 18 tane. Demin konuşmalarında bir arkadaşım, daha önceki Bakana atıfla bu taşınmaz sayısının 36 olduğunu ifade ettiğini beyan ettiler, ama yapılan inceleme sonucu kesin verdiğim rakam 18 tanedir. Hazinenin elinde 114 tane, Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde 28 tane taşınmaz bulunmaktadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Üçüncü kişileri ne yapacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Diğer taraftan, cami onarımları dışında, kilise, havra onarımı vakıflar eliyle, vakıflar imkânlarıyla yapılmış değildir. Onu ifade etmek isterim. “Tapu Kanunu’na yapılan atıf sonuç doğurmayacak.” deniyor. Biz doğuracağı inancındayız. Nitekim az önce kabul edilen 26’ncı maddede de, önergeyle o koşulu getirdik. Hiç kimsenin kaygısı olmasın, Türkiye’nin lehine bir kanun düzenlemesi yapıyoruz.

Ülkemiz için hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş 41’inci madde üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 09.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 41 inci maddesiyle ilgili olarak, Vakıflar Meclisi’nin, Genel Müdür, üç Genel Müdür Yardımcısı ve 1. Hukuk Müşaviri olmak üzere beş, Vakıf konusunda bilgi ve deneyim sahibi yükseköğretim mezunları arasından Başbakan’ın önerisi üzerine ortak kararnameyle atanacak beş, yeni vakıflarca seçilecek üç mülhak ve azınlık vakıflarınca seçilecek birer üye olmak üzere toplam onbeş üyeden oluşacağı; ayrıca yeni vakıfların üç, mülhak ve cemaat vakıflarının birer yedek üye seçeceği belirtildiği, maddede, Vakıflar Meclisinde cemaat vakıflarınca seçilecek bir üyenin de bulunması öngörülmekte olduğunu, en üst karar organı olan ve Yasayla önemli görevler verilen Vakıflar Meclisi’nde azınlık vakıflarınca seçilecek bir üyenin bulunması, bu vakıfları, Lozan Antlaşması’ndaki konumlarının çok ötesine çıkarmanın aracı durumuna getireceğinden bahisle, Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Adalet Komisyonunda da, Anayasanın 89 uncu ve İçtüzüğün 35 inci maddesine dayanılarak 5555 sayılı Vakıflar Kanununun sadece Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 41. maddesinin  görüşülmesi kabul edilmiştir.

Komisyonda 41 inci madde üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; Cumhuriyet döneminde kurulan teşkilatlar içerisinde yegane meclis şeklinde bir oluşuma sahip olan ve halen atanmış beş kişiden oluşan Vakıflar Meclisi, sayısal oranlar göz önüne alınmadan demokratik bir anlayışla; 41.550 mazbut vakfı temsilen atanan on; 4.450 yeni vakfı temsilen kendilerince seçilen üç; 300 mülhak vakfı temsilen kendilerince seçilen bir; 161 azınlık vakfını temsilen kendilerince seçilen bir kişi olmak üzere katılımcı bir anlayışla onbeş kişi olarak yapılandırılarak, vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en üst karar organında temsil edilmesi amaçlandığından, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine Komisyon katılmamış ve 41 inci madde oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir.

Bugün TBMM Genel Kurulunda yaptığımız müzakereler yeterince yeterli değildir. Anayasa’nın Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk milli çıkarlarının, Türk varlığının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasanın öngördüğü hukuk düzeni içinde milli menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir.

Eskiden kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Anlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa’nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca millî menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler yeterince giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir.

Bu bakımdan Meclis İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 41. maddenin görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

Kâmil Erdal Sipahi

 

İzmir

Mersin

İzmir

 

Ahmet Orhan

H. Hamit Homriş

Münir Kutluata

 

Manisa

Bursa

Sakarya

 

Hüseyin Yıldız

Süleyman L. Yunusoğlu

Beytullah Asil

 

Antalya

Trabzon

Eskişehir

 

Recep Taner

Alim Işık

Gündüz S. Aktan

 

Aydın

Kütahya

İstanbul

 

İsmet Büyükataman

Nevzat Korkmaz

Şenol Bal

 

Bursa

Isparta

İzmir

 

Rıdvan Yalçın

Ahmet Bukan

Osman Ertuğrul

 

Ordu

Çankırı

Aksaray

 

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Ali Torlak

Akif Akkuş

 

İzmir

İstanbul

Mersin

 

Emin Haluk Ayhan

Cumali Durmuş

Hasan Çalış

 

Denizli

Kocaeli

Karaman

 

Recai Yıldırım

A. Deniz Bölükbaşı

Abdülkadir Akcan

 

Adana

Ankara

Afyonkarahisar

 

Bekir Aksoy

Kürşat Atılgan

Metin Çobanoğlu

 

Ankara

Adana

Kırşehir

 

Behiç Çelik

Yılmaz Tankut

Hasan Özdemir

 

Mersin

Adana

Gaziantep

 

Mümin İnan

Mustafa Kemal Cengiz

Osman Durmuş

 

Niğde

Çanakkale

Kırıkkale

III.- YOKLAMA

 (MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, yoklama istiyoruz, toplantı yeter sayısı yoktur. (AK Parti sıralarından “Yirmi kişi yok” sesleri, gürültüler)

Sayın Efendim.

BAŞKAN – Tespit yapacağız efendim.

Sayın Vural, Sayın Korkmaz, Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Asil, Sayın Öztürk, Sayın Gök, Sayın Yıldız, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Şandır, Sayın Bukan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Kalaycı, Sayın Genç, Sayın İnan, Sayın Sipahi…

Var mı daha?.. 17 kişiyiz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne 17’si efendim, tekrar sayın.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, Sayın Ergin, Sayın Akçay.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yeniden tespit edelim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Efendim, ad okunmak suretiyle yapalım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama yapmadan önce 41’inci madde üzerindeki görüşmelerinin tamamlanmasına kadar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, olmaz. Sayın Başkan, hayır, öyle bir şey olmaz efendim.

BAŞKAN – …çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yoklama istedik biz.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Suistimal ediyorsunuz. Bir saat uzatamazsınız Meclisi.

BAŞKAN - Yoklamanın sonuçlanmasına kadar efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, oradaki görevinizi suistimal ediyorsunuz.

BAŞKAN - Yoklama çıkmazsa zaten kabul edilmiyor efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha kaç tane önerge var efendim?

BAŞKAN - Yoklama için üç dakika süre veriyorum efendim.

Buyurun…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, sadece yeniden görüşmeleri devam önergesi bitinceye kadar zaten.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Maddenin bitimine kadar…

BAŞKAN - Görüşme değil efendim, maddenin bitimine kadar.

Yoklama başlamıştır, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz. Neyi oyluyoruz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, 41’inci maddenin görüşmelerine devamla ilgili önergenin tamamlanmasına…

BAŞKAN – Onu oylayacağız zaten şimdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onun tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması…

BAŞKAN – Hayır efendim.

Bir yoklamayı yapalım da…

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Evet, toplantı yeter sayımız vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, süremiz tamamlandı.

Sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek üzere, 19 Şubat 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.01

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.