DÖNEM: 23 CİLT: 11 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 47’nci
Birleşim 9 Ocak 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Türkiye Taşkömürü
İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai öğretimin
162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımının içinde bulunduğu duruma ilişkin
gündem dışı konuşması 3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.- Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti
Grubunca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın üyeliğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/262) 2.- Irak Ulusal
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini,
Irak’a Komşu Ülkeler Meclis Dış İlişkiler Komisyonları Toplantısı’na katılmak
üzere, Irak’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/263) 3.- Hindistan’a
resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak’a refakat eden heyete katılması uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/264) B)
ÖNERGELER 1.- Rize
Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf,
Muş Milletvekili Medeni Yılmaz, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt ve İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni (2/82) geri
aldıklarına ilişkin müşterek önergeleri (4/11) C)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin
durumunun araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) 2.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre
sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 28 milletvekilinin, bazı TÜBİTAK ve ASELSAN
çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/88) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında Türkiye
Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü beyanlarda bulunduğu iddiasıyla açıklaması VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, fiş ve fatura karşılığı vergi iadesinin
kaldırılmasının vergi tahsilatına etkisine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/1268) 2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Mersin Limanı güvenlik otomasyon işini
alan firmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1292) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
finansal kiralama işlemlerinde uygulanan KDV oranının yüzde 18’e çıkarılmasının
üretim üzerindeki olumsuz etkilerine, Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne ilinin ekonomik sorunlarına, Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Teşvik Kanunu ve uygulamalarındaki
sorunlara, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi. İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 20 milletvekilinin, asgari ücretliler ile özellikle
kamu kurumlarında hizmet alım ihaleleriyle çalıştırılan personelin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/83), Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21
milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/84), Kocaeli
Milletvekili M. Cevdet Selvi ve 21 milletvekilinin,
asgari ücretin belirlenme yöntemi ve yeterliliği konusunda (10/85), Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Brüksel’de
yapılacak olan “Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği” konulu toplantıya
davet edilen Kütahya Milletvekili TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un davete icabet
etmesine ilişkin Başkanlık, İngiltere’ye
resmî ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a
refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık, Tezkereleri; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Muhtar Ödeneklerinin Artırılmasına ve Sosyal Güvenliklerine İlişkin Kanun
Teklifi’nin (2/42) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 2’nci sırasında bulunan (6/141), 4’üncü “ “ (6/148), 5’inci “ “ (6/149), 6’ncı “ “ (6/151), 7’nci “ “ (6/154), 8’inci “ “ (6/160), Esas numaralı
sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi; 1’inci sırasında
bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/140)
esas numaralı sorusuna Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap
verdi; 3 ve 10’uncu
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/142), (6/166), 79’uncu sırasında
bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun
(6/254), Esas numaralı
sorularına Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi; Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu
cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Genel Kurulu
ziyaret eden Brezilya Parlamentosu Dışişleri ve Savunma Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) (1/335)
(S. Sayısı: 56) görüşmelerine devam edilerek dördüncü bölümüne kadar kabul
edildi. 9 Ocak 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
23.02’de son verildi.
No.: 66 II.-
GELEN KÂĞITLAR 9
Ocak 2008 Çarşamba Tasarılar 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/490) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2007) 2.- Posta
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/491) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2007) 3.- Spor
Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının Özel Hukuk
Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/492) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.12.2007) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/493) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2008) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin
durumunun araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/01/2008) 2.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 Milletvekilinin, Van Gölündeki çevre
sorunlarının ve Gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2007) 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 28 Milletvekilinin, bazı Tübitak
ve Aselsan çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/88) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2007) 9
Ocak 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.04 BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum. III.-
YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Türkiye Taşkömürü İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılması
hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal’a
aittir. Buyurun Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.-
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Türkiye
Taşkömürü İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılmasına ilişkin gündem
dışı konuşması ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak Türkiye
Taşkömürü İşletmesine üretim işçisi alınması ve üretimin artırılmasıyla ilgili
olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, taş
kömürü üretiminin başladığından bu yana Zonguldak maden ocaklarında görevi
başındayken, kaza sonucu hayatını kaybeden ve şehit olan 5 bin dolayında
madencimizi rahmetle anıyorum. Ayrıca, geçtiğimiz cumartesi günü saat 03.00
sıralarında Zonguldak Asma Maden Ocağı’nda bir çökme sonucu hayatını kaybeden 2
madenci şehidimize de rahmet, yakınlarına ve Zonguldak halkına başsağlığı
diliyorum. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Türkiye’miz sorunlar yumağı hâline
gelmiştir. Her bölgenin, ilin, ilçenin ve beldenin kendine özgü çözüm bekleyen
sorunları vardır. Bu sorunların bir çoğu illere ve
bölgelere göre farklılıklar taşımaktadır, ama bazı sorunlar var ki, herkesi,
ülkemizin tümünü ilgilendirmektedir. Nitekim, ulusumuzun geleceği için stratejik bir özelliğe sahip olan ve
sadece Zonguldak havzasında üretilen taş kömürü hepimizi ilgilendirmektedir. Çünkü, Zonguldak taş kömürü cumhuriyetin ilk yıllarından
itibaren ülke sanayisinin kurulması ve gelişmesine büyük katkı vermiş ve iki
demir çelik fabrikasıyla, bir termik elektrik santrali taş kömüründen
yararlanmak amacıyla bu bölgeye kurulmuştur. Zaten Türkiye’nin neresine
giderseniz gidin, Zonguldak denince ilk akla gelen taş kömürüdür, Erdemir’dir, Kardemir’dir. Kömürle birlikte var olan
Zonguldak, aynı zamanda, cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk vilayet olma
özelliğine sahiptir. Değerli
milletvekilleri, 1980’li yıllara kadar başta demir çelik sektörü olmak üzere,
ülkemiz sanayisinin koklaşabilir kömür ihtiyacının yaklaşık yüzde 100’ünü
karşılayabilen havza, günümüzde enerji ve demir çelik sektörünün kömür ihtiyacının
ancak yüzde 8’lik kısmını karşılayabilmektedir. Bunun nedeni, 80’li yıllardan
itibaren “yeni dünya düzeni” olarak da adlandırılan
küreselleşme sonucu uygulanan yanlış politikalar ve son beş yıldır da TTK’daki idari ve teknik iyileştirmeler ile yatırımların
zamanında yapılmaması ve taş kömürünün önemini kavrayamayan ve maden politikası
olmayan hükûmetlerin etkisiyle işçi sayısı ve buna
bağlı olarak da taş kömürü üretiminin hızlı bir şekilde düşmüş olmasıdır. Türkiye’nin
yıllık 15 milyon ton taş kömürüne ihtiyacı vardır. TTK, yani Türkiye
Taşkömürleri 2002 yılında yılda 2,5 milyon ton üretim yaparken, bugün 1,5
milyon ton üretim yapma sınırına düşmüştür. 2002’deki 15 bin 500 işçi sayısı,
Aralık 2007 itibarıyla 10 binlere düşürülmüştür. Son yıllarda
dünyada ve ülkemizde taş kömürü ihtiyacı artarken, bilinçsiz ve sorumsuz bir
şekilde, farkında olmadan TTK’da kömür üretimi
azalmış, ithalat artmış ve böylece de demir çelik sanayisi dışa bağımlı hâle
gelmiştir. Bilindiği gibi, dünyadaki enerji kaynaklarının hızla tükendiği,
eldeki verilere göre dünya petrollerinin otuz beş yıl, doğal gaz rezervinin
altmış yıl, kömür rezervinin ise iki yüz yıl ömrü olduğu değerlendirilmektedir.
Zonguldak havzasında bulunan toplam taş kömürü rezervi 1,5 milyar ton
civarındadır, bu da yaklaşık olarak iki yüz yıllık bir üretim anlamına
gelmektedir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin sahip olduğu metalürjik özellikli Zonguldak taş
kömürü, demir çelik sektörü ve termik santraller açısından tek güvencemizdir.
Bugüne kadar TTK üzerinde izlenen yanlış ekonomik ve siyasi politikalar ile
yatırım yetersizliği, kurumu üretim yapamaz duruma düşürmüştür. Dünyadaki taş
kömürü fiyatları ve üretimi hızla artmasına karşın TTK’da
üretim artışı sağlanamamıştır. Taş kömürü ihtiyacımızı iç kaynaklarımızdan
karşılayabilme imkânlarımız varken, kömür ithalatı için yıllık yaklaşık 2
milyar dolar ödüyoruz. Böyle giderse, 2010 yılında kömür ithalatı için 5 milyar
dolar ödeyeceğimiz açıktır. Ülkemizin iç ve
dış borç batağına sürüklendiği, İran’ın doğal gaz akışını kestiği günümüzde,
kaynaklarımıza, dolayısıyla TTK’ya sahip çıkmak
ulusal bir görev sayılmalıdır çünkü hemen yanı başındaki Erdemir
ve Kardemir ile termik elektrik santralleri, üretilecek her kilo taş kömürü
satın almaya hazır beklemekte ve dışarıya verilen dövizlerle yeni yatırımlar
yapmak istemektedirler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın Sayın Koçal. ALİ KOÇAL
(Devamla) – TTK şu anda, yer altında kazılmaya hazır kömür sahalarının ancak
üçte 1’ini çalıştırabilmektedir. Maden ocaklarının üçte 2’si işçi açıkları
nedeniyle çalıştırılamıyor. Aslında, dışa bağımlılıktan kurtulmak, üretimi
artırmak ve istihdam sağlamak için her şey hazır. Yapılması gereken, Zonguldak TTK’ya üretim işçisi almaktır. TTK’nın
ve sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının talebi de budur. Biz, bu nedenle, üretime hazır maden ocaklarında zamanında üretim
yapılamaz ve ocaklar kapanırsa, bunların yeniden açılmasının oldukça zor
olduğunu ve 2 kat daha masraflı olduğunu ifade ediyoruz ve bütün bu nedenlerle
diyoruz ki: “Zonguldak TTK taş kömürü işletmelerine 2.000+2.000 toplam 4.000
üretim işçisi ve 500 hazırlık işçisinin vakit geçirilmeden alınması, artık, bir
zorunluluk hâline gelmiştir.” Zaten, Sanayi ve Enerji Bakanımız 2004
yılında Zonguldak’ta ve 2008 yılında bütçe konuşmasında TTK’ya
5 milyon ton üretim yapabilmesi için işçi alınması gerektiğini ifade etmiş.
Ancak, 10 bin işçiyle bunun yürütülemeyeceği açıktır. O nedenle, en kısa
zamanda 4.500 işçi alınmalı ve üretim, hedeflenen noktaya getirilmelidir diyor;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Koçal. Gündem dışı
ikinci söz, zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımı hakkında
söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a
aittir. Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar) 2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımının içinde bulunduğu
duruma ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zirai öğretimin
162’nci yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Toprak, su, bitki
gibi değerli, kutsal varlıklarla uğraşan ziraat mühendisliği mesleğinin çok
değerli temsilcilerinin hayatta olanlarını sevgi ve saygıyla, ölenlerini
rahmetle anarak sözlerime başlıyorum. Ülkemiz 26,5
milyon hektar tarıma uygun işlenebilir arazi varlığı bakımından dünyada on
ikinci, Avrupa Birliğinde ise birinci sırada yer almaktadır. Yine, bazı meyve,
sebze çeşitlerinin üretimiyle, bazı hayvan varlıkları bakımından, ülkemiz
dünyada ve Avrupa Birliğinde hatırı sayılır bir konuma sahiptir. 70 milyonun
üzerindeki nüfusu ile dünyada on altıncı Avrupa Birliği içinde ikinci sırada
yer almaktadır. Bu nüfusun yaklaşık yüzde 32’lik kısmı olan 23 milyonu kırsal
alanda yaşamını sürdürmekte ve geçimini tarımdan sağlamaktadır. Tarımın
gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay giderek
düşmektedir; 2002 yılında yüzde 13,4 iken 2006 yılında yüzde 11,2’ye
gerilemiştir. Yine, tarımın büyüme hızı 2002 yılında 7,1 iken, düşerek, 2006
yılında 2,9’a gerilemiştir. Ülkemiz 2006 yılı tarımsal ihracatı 8,6 dolarla
genel ihracatta yüzde 9,2’lik bir paya sahip, ithalatı ise 7,2 milyar dolarla
genel ithalatta yüzde 5,3’lük bir paya sahiptir. Bu potansiyelimize rağmen,
ülkemizde çeşitli tarımsal sorunlarımız mevcuttur ve bu sorunlar gün geçtikçe
artmaktadır. Ülkemizde işletme
sayısı 3,1 milyon ve ortalama işletme arazisi büyüklüğü 61 dekardır. Arazilerin
çok parçalı olması nedeniyle toplam parsel sayısı ise 23 milyon civarındadır.
İşletmelerin küçüklüğünün yanı sıra, birinci sınıf tarım arazilerinin sanayi ve
iskâna açılması ile yanlış arazi işleme ve sulama nedeniyle erozyon ve çölleşme
gibi sorunlarla da karşı karşıyayız. Tarım sektörü, yapısı gereği iklimsel
faktörlere karşı da çok duyarlı ve sürekli bir risk altındadır. Bu
olumsuzluklara ilave olarak, çiftçilerin gelir düzeyinin düşüklüğü, altyapı
hizmetlerinin yetersizliği ve pazarlama sisteminin yetersiz ve üretici lehine
işlememesi gibi sorunları da sıralayabiliriz. Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan istihdam rakamlarına göre, tarım
kesimindeki istihdam azalma eğilimindedir. 2002 yılında 10,2 milyon olan
tarımdaki istihdam, 2006 yılında 9,2 milyona gerileyerek 1 milyon kişi
azalmıştır. Kırsal alanda oturan yoksul sayısı son üç yılda 9,4 milyondan 11
milyona çıkarak, ülkemizde kırsaldaki yoksul insan sayısı yaklaşık 1,6 milyon
artış göstermiştir. Yani, tarımla iştigal edenlerin yarıya yakını yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır. Çiftçilerimiz, yumurtayı, eti, sütü pazardan
alıp köyüne götürmek ya da yapılacak sosyal yardımlardan payını beklemek
durumuna düşürülmüştür. Sayın
milletvekilleri, tarımsal potansiyelimiz, toprak ve su varlığımız, temiz arazi
ve su kaynaklarımız, doğal çevremiz, iş gücü potansiyelimiz, ziraat
mühendisleri varlığımız itibarıyla tarımsal üretimde dünyada her yönden üst
sıralarda yer almamız gerekmektedir. Ancak, yanlış politikalar ve yanlış
uygulanan projeler nedeniyle bu hedeflere ulaşmak zor görünmektedir.
Tohumculukta dünyanın neresindeyiz? Sulama tekniklerinde, damızlık hayvan
üretiminde, tarımsal verimlilikte dünyada kaçıncı sıradayız? Tarımsal
potansiyeli olmayan, çok daha zor şartlarda bulunan ülkeler bile bizi geride
bırakmışlardır. Özellikle genetik çalışmalarda, sulama tekniklerinde ve
tarımsal verimlilikte hedef büyütmemiz gerekmektedir. Türk tarımcıları
bu ülkede güzel şeyler yapmışlardır. Dünyanın neresinde yeni bir teknik
geliştirilmişse tarımsal bir gelişme var ise çok defa o gelişme eş zamanlı
olarak ülkemize de kazandırılmıştır. Ülkemiz insanı aç ve açık bırakılmamıştır.
1923 yılında 13,6 milyon nüfusu besleyen ülkemiz şu anda 70 milyonun üzerindeki
nüfusu besler durumdadır. Nüfusun artışına eş değer ve hatta daha üzerinde
üretim yapılarak toplumumuzun ihtiyaçları karşılanmıştır. Örneğin şeker pancarı
verimi 1926 yılında (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Paksoy. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ederim. Yem bitkileri
üretiminde çeşitlilik ve verim olarak önemli aşamalar kaydedilmiştir. Hayvansal
üretimdeki üretim ve verim artışı ortadadır. Elbette ki bu
gelişmeye en önemli katkı ziraat mühendisleri tarafından sağlanmıştır. Bunları
herkesin görmesi ve takdir etmesi gerekmektedir. Ziraat mühendisliği mesleği
birilerinin stres topu olmamalıdır. Mesleğimizin onur ve saygınlığını daima
korumalıyız. Şu an kamuda çalışan meslektaşlarımız özlük hakları bakımından da
diğer kurumlarda çalışan ve eş değer görev yapanlar arasında madden en fazla
mağdur olanlardır. Bu haksızlığın da giderilerek meslektaşlarımızın özlük
haklarının düzeltilmesi gerekir. Bazı meslek gruplarından korkarak, bazılarını
da arka bahçesi görerek ayrım yapmak ne adalete ne de vicdana sığar. Meslek
saygınlığı ve meslektaş onurunu korumak Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına düşer. Bu konuda Sayın Bakanın gerekli titizliği göstereceğine
inanıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle, ülkemiz tarımının önümüzdeki süreçte hak ettiği konuma gelmesi,
çiftçimizin, ziraat mühendislerinin, tarım camiasının ve topyekûn ülke
insanının huzur ve refah düzeyinin yükseltilmesiyle mesleğimizin sorunlarının
daha az olacağı nice yıllarda hep birlikte olmak dileklerimle, cumhuriyetin
kuruluşundan bugüne kadar ziraat mesleğine hizmeti geçmiş herkese teşekkür
ediyor, ahirete intikal etmiş meslektaşlarımıza
rahmet diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Paksoy. Gündem dışı
üçüncü söz, GAP ve içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) 3.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP ve sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken
hepinizi en içten saygı ve sevgilerle salamlarım. Türkiye için
önemli bir proje olan GAP ve sorunları hakkında konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Temel hedefi,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyini veya hayat standardını
yükseltmek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan
kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal
istikrar, ekonomik büyüme gibi ulusal kalkınma hedeflerine katkıda bulunacak
olan GAP, çok sektörlü, bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışıyla
ele alınan bir bölgesel kalkınma projesi olarak tanımlanmaktadır. “Verimli Hilal veya Yukarı Mezopotamya” olarak da adlandırılan
bölgede; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt,
Şanlıurfa ve Şırnak olmak üzere toplam dokuz il bulunmaktadır. Ayrıca GAP
bölgesi, insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak da bilinmektedir. GAP, Türkiye
yüzölçümünün yaklaşık yüzde 10’u kadar bir bölgeyi kapsamakla birlikte,
sonuçları itibarıyla sadece bu bölge değil, tüm Türkiye’yi ilgilendirmektedir.
GAP, bitirildiği takdirde 1,7 milyon hektar gibi büyük bir alan sulanacaktır.
Yaklaşık 4 milyon kişiye iş imkânı yaratılacaktır. Dolayısıyla, 4 milyon
insanın karnı doyacaktır. Bu rakamlar, sosyoekonomik gelişmelerle desteklendiği
takdirde ortaya çıkacak sonuç daha da önemli olacaktır. Sonuç itibarıyla,
güneydoğuda çocuklar okuyacak, bebekler hastalıktan ölmeyecek, insanlar insan
gibi yaşayacaktır. GAP’ın tam
anlamıyla gerçekleşmesi için bugüne kadar 32 milyar dolar öngörülmüş iken, oysa, 2003 yılına kadar sadece 16,6 milyar dolar
harcanmıştır. Yatırım amacıyla alınan milyarlarca dolarlık dış borç neden
GAP’ın bitirilmesi için kullanılmamıştır? GAP’ın bitirilmesi için yatırım
yapılması lazım. Yatırımı yapacak olan siyasi iktidardır. Sulama kanallarını
özel sektör yapmaz, iktidar yapar. Özel sektör, bunun üzerine, gelir,
fabrikalarını kurar. Değerli
milletvekilleri, Hükûmet GAP’a yatırımı kısmaktadır.
2008 yılı bütçesine baktığımızda, 2007’de verilen yatırım payından tam olarak
634 bin yeni Türk lirası daha az bir pay verilecektir. Size soruyorum: Şimdi,
GAP bu ödeneklerle bitirilebilir mi? Siyasi iktidar GAP’ı tamamlamak için
ödenek ayırmayacak, sonra da “Güneydoğunun sorunlarını ben çözüyorum.” diyecek.
Siz de buna inanıyor musunuz acaba? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu’da halkın geçimini düşünürsek, akla
hemen tarım gelmektedir. Tarıma bakalım; Hükûmetin,
ekonomik sektörler içerisinde, 2007 yılında GAP bölgesinde tarıma ayırdığı pay
sadece yüzde 7,9’dur. Bu durumda kalkınma nasıl sağlanabilir acaba? Yoksa, kolayı var deyip ithalata zemin mi hazırlıyorsunuz?
Ayrıca, GAP bölgesinde sosyal sektörler içerisinde Hükûmetin
eğitime ayırdığı pay yüzde 8,2’dir. Ancak, vakit darlığı nedeniyle bu konuya
giremiyorum. GAP demek, kalkınma
demektir; eğitim, sağlık ve son günlerde daha çok ihtiyaç duyduğumuz huzur
demektir, barış demektir, güvenlik demektir. Ama, bu
şartlarda ayrılan bu ödeneklerle GAP’ı bitirmek de mümkün görünmüyor. Burada
iktidara sesleniyorum: Ayrılan bu ödeneklerle GAP bitirilemez, tarım
geliştirilemez, köylünün karnı doymaz, işsizlik sorununu çözemezsiniz GAP
bölgesinde. Dolayısıyla, bölge, ırgat bölgesi hâline gelecektir. GAP, maalesef,
sadece enerjiyle idare ediliyor, çünkü tarım es geçiliyor. Aynı zamanda GAP bölgesi
hem tarım hem de enerji bölgesidir. Ayrıca, sanayi yeteri kadar önemsenmiyor.
GAP’ın sosyoekonomik olarak büyük katkıları göz ardı ediliyor ve edilmeye devam
ediliyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, iki gün sonra, yani 11 Ocak Kerbela şehitlerinin anma günüdür. Kerbela’da
zalimin zulmüne karşı onurlu ve haysiyetli bir şekilde durup, dünyada eşi ve
benzeri görülmemiş vahşetle katledilen Hazreti Hüseyin ve yakın canlarını
saygıyla anıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse. Şimdi gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım. V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.-
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti
Grubunca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın üyeliğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/262) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu yedek üyeliğinden istifasıyla
boşalan üyelik için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) fıkrası uyarınca,
AK Parti Grup Başkanlığınca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercan’ın üyeliği hususu, TBMM Başkanlık Divanı’nın 7.1.2008 tarih ve 14 sayılı
Kararı’nı müteakiben Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Şükran
Güldal Mumcu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Vekili BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
B) ÖNERGELER 1.- Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl,
Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf, Muş Milletvekili Medeni Yılmaz, Erzurum
Milletvekili Muzaffer Gülyurt ve İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’ni (2/82) geri aldıklarına ilişkin müşterek önergeleri (4/11) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2/82 Esas numaralı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi”mizi geri çekiyoruz. Gereğinin yapılmasını arz ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda bulunan
teklif geri verilmiştir. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse ve 20 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin durumunun
araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) neden bitirilemediğinin ve
bitirilebilmesi için gereken çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla
Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis
Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Şevket Köse (Adıyaman) 2) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 3) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 4) Fevzi Topuz (Muğla) 5) Tacidar Seyhan (Adana) 6) Hulusi Güvel (Adana) 7) Turgut Dibek (Kırklareli) 8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 9) Tansel Barış (Kırklareli) 10) Zekeriya Akıncı (Ankara) 11) Hüseyin Ünsal (Amasya) 12) Algan Hacaloğlu
(İstanbul) 13) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 14) Abdurrezzak Erten (İzmir) 15) Osman Kaptan (Antalya) 16) Mehmet Ali Susam (İzmir) 17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 18) Tekin Bingöl (Ankara) 19) Necla Arat (İstanbul) 20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 21) Gökhan Durgun (Hatay) Gerekçe: Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve
hayat standardını yükselterek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki
gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi
ulusal kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP, çok sektörlü,
bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bir bölgesel
kalkınma projesi olarak tanımlanmaktadır. Verimli Hilal veya Yukarı Mezopotamya olarak da adlandırılan
bölgede; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt,
Şanlıurfa ve Şırnak olmak üzere 9 il kapsam içerisine alınmıştır. Proje
bölgesi, insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak bilinmektedir. Maalesef GAP'ın önemi ya anlaşılamamış ya da kimi küçük örneklerin
dışında enerji, istihdam gibi ekonomik noktalar dışında görülememiştir. Benzeri
bir proje, Amerika Birleşik Devletleri'nin fakir bir güney eyaleti olan
Tennessee Vadisi'nde başarıyla uygulanmıştır. Projelerin amaçları arasındaki
benzerlik, ne yazık ki sonuçlara yansımamıştır. GAP, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık % 10'u kadar bir bölgeyi
kapsamakla birlikte, sonuçları itibariyle sadece bu bölgeyi değil, tüm
Türkiye'yi ilgilendirecektir. 1,7 milyon hektar gibi muazzam bir alanın
sulanması, yılda 27 milyar kilovat saatlik elektrik enerjisi üretilmesi, yüksek
tarım ve sanayi potansiyeli ile bölgede gelir düzeyinin 5 kat artırılması,
yaklaşık 3,8 milyon kişiye iş imkanı yaratılması
hedeflenmektedir. Bu rakamların ithalat, ihracat gibi ekonomik; eğitim, sağlık
gibi sosyal gelişmelerle desteklendiği de düşünüldüğünde, ortaya çıkacak sonuç
daha da aydınlık olacaktır. Projenin 32 milyar Amerikan Doları'na mal olacağı tahmin
edilmektedir. Ancak; proje için 2003 yılına kadar 16,6 milyar Dolar
harcanmıştır. 2007 yılında GAP için 11 milyon 763 bin Yeni Türk Lirası yatırım
amaçlı olmak üzere, toplam 23 milyon 814 bin Yeni Türk Lirası ödenek
ayrılmıştır. Yalnız, bölgede yaşanan kimi acı olaylar da ders olmamıştır. 2008
yılı için verilmesi düşünülen ödenek 24 milyon 330 bin Yeni Türk Lirası olarak
belirlenmiştir. Aradaki artış aldatıcı olabilir. Zira,
yetersiz olan yatırım harcamaları, 2007 yılı içerisinde 11 milyon 763 bin Yeni
Türk Lirasıyken, bu rakam 2008 yılı için 634 bin Yeni Türk Lirası geriletilerek
11 milyon 129 bin Yeni Türk Lirası yapılmıştır. GAP bitirildiği takdirde, ülkemizin kazancı hem sosyal hem de
ekonomik tüm alanlarda olacaktır. GAP barış projesidir, kalkınma projesidir.
Türkiye'yi kurtaracak projelerden belki de en önemlisidir. İşte bu nedenlerden dolayı GAP'ın neden bitirilemediği ve
bitirilebilmesi için ne gibi çözüm önerilerinin gerektiğini araştırmak üzere
Meclis Araştırması yerinde olacaktır. 2.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün
potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/87) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Van Gölü, bölgenin can gölü, yöresel adıyla Van Denizi olarak
bilinir. Van Gölü muhteşem manzarasının yanı sıra tarih ve kültürün iç içe
geçtiği tabiatıyla da ön plana çıkmaktadır. Volkanik Nemrut Dağı'nın
patlamasıyla 3713 Km2lik bir alanda oluşan bu göl, tarih boyunca hiçbir zaman
gündemden düşmemiştir. Bazen sodalı oluşu ile bazen sodalı suda yaşayan
canlıların var oluşu ile bazen de göl altında bulunan maden yatakları ve hatta
Hazar Denizi ile bağlantılı olmasıyla hep gündem de olmuştur. Ancak son
yıllarda, dünyanın en orijinal maviliğine sahip olan bu muhteşem güzellik yok
olma aşamasına gelmiştir. Yıllarca bölge insanının, gölün kirliliğini
haykırmasına rağmen kulak tıkanmıştır. Bugün evsel ve kimyasal atıkların
çöplüğü haline gelme tehlikesiyle karşı karşıya olan Van Gölü oluşumundaki
gizem turistik ve doğal mekanları, uranyum ve petrol
rezervi, sodalı ortama rağmen canlı türlerinin yaşayabilme gibi nedenlerden
dolayı etraflıca araştırılmasını gerektiren bir varlığa sahiptir. Bu açıdan Van
Gölünde meydana gelen bu kirliliğin nedenlerinin, var olan doğal ve turistik
zenginlik ile maden yataklarının potansiyelinin ve sodalı suda canlı türlerinin
yaşamasının nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz. 1) Kayhan Türkmenoğlu (Van) 2) Kerem Altun (Van) 3) Ali Güner (Iğdır) 4) Yaşar Eryılmaz (Ağrı) 5) Abdulmuttalip Özbek (Hakkâri) 6) Vahit Kiler (Bitlis) 7) Faruk Septioğlu (Elâzığ) 8) Gülşen Orhan (Van) 9) Tahir Öztürk (Elâzığ) 10) Mücahit Fındıklı (Malatya) 11) Cemal Taşar (Bitlis) 12) İkram Dinçer (Van) 13) Medeni Yılmaz (Muş) 14) Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep) 15) Lütfi Elvan (Karaman) 16) Abdullah Veli Seyda (Şırnak) 17) Abdullah Çetinkaya (Konya) 18) Afif Demirkıran (Siirt) 19) Kâzım Ataoğlu (Bingöl) 20) Cemal Kaya (Ağrı) Gerekçe: Dünya mirası Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden
farklı dünya da ender görülen bir sucul ekosistemdir. Göl üzerinde feribotlarla
Tatvan-Van arasında seferlerin yapılması, yolcu ve yük taşımacılığı bakımından
önemlidir. Elazığ-Muş demiryolu, Tatvan-Van feribot seferleriyle İran'a
bağlanır. Ayrıca karayolları ile çevreye bağlantıların olması, bölgenin
ticaretine müsbet olarak tesir eder. Van ili,
adaları, tarihî camiIeri, medreseleri, mezar
anıtları, kümbetleri, kiliseleri, köprüleri, hanları ve hamamlarıyla tarihî ve
kültürel yönden büyük öneme sahip bir ilimizdir. Bölgenin tarihî ve turistik
değerlerinin daha iyi şartlarda ortaya konulması, iç ve dış turizmi de
canlandıracak bir ögedir. Öte yandan yabancı
firmaların yaptığı araştırmaya göre göl içerisinde petrol ve uranyum
yataklarının varlığı iddiası, ülkemizin günümüz ekonomik koşulları göz önüne alındığında,
gelir hanemize yazılacak ciddi bir kazanç olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca
Hazar Denizi ile bağlantısının olduğu varsayımları, gölün zaman zaman 5 metreye kadar yükselmesi, suyun renginin
aralıklarla değişim göstermesi yine ciddi bir araştırma konusudur. Gölün bir
nevi hammaddesi olan sodanın kimya sektöründe kullanılması ihtimali bölge
ekonomisine doğrudan katkı sağlayacaktır. Sodanın kendi özel yapısına rağmen,
göl içinde canlı türlerinin yaşamasının bir mucize olduğu da unutulmamalıdır. Tüm bu zenginliğe rağmen cennet köşemiz, insanoğlunun marifeti ve
sorumsuzluğuyla can çekişmektedir. Van Gölü'nde son yıllarda önemli bir
kirlilik yaşanmaktadır. Yıllardan beri çözülemeyen kanalizasyon sorunu, evsel
ve katı atıkların Van Gölü'ne bırakılması, dünyanın ender güzelliklerini
bünyesinde barındıran bu güzide köşemizin, çevre sorunlarıyla, felakete
sürüklenmesine neden olmaktadır. Bilim adamlarına göre, sahip çıkılmaması
halinde Van Gölü'nün yirmi beş yıllık bir ömrü kalmıştır. Van Gölü % 40 kirlilik oranıyla çok ciddi bir tehlike altındadır.
Tuzlu ve sodalı suyu ile 3 bin Van Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan fabrikaların arıtma
üniteleri bulunmamaktadır. Gölde balıkçılık ve turizm amaçlı olarak kullanılan
teknelerin atık su tankı bulunmamaktadır. Her türlü atıklar doğrudan göle
bırakılmaktadır. Dışarıya akışı olmaması ve kendini yenileyememesi nedeniyle
içine düşen her atık gölde kirlilik yaratmaktadır. Dolayısıyla gölün yerleşim
yerlerine yakın kıyılarda dışkı bulunması anlamına gelen kolibasili oranındaki
artış, gölde yüzen insanların sağlığını ve gölde yaşayan tek canlı olan inci
kefalinin de yaşama alanını kısıtlamaktadır. Bu kirlilik devam ederse göle
karışan azot, fosfor parametreleri artarak oksijen miktarına etki edecek,
ileriki zamanlarda ekosistem değişecek ve Van Gölü'nün yaşamsal faaliyeti
durmuş, etrafa pis kokular yayan büyük bir bataklık olma ihtimali ortaya
çıkacaktır. Kanalizasyon sistemi bulunmayan bölgelerde kullanılan foseptik çukurlarıyla da atıkların depolanması, yeraltı su
kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Gün geçtikçe maviliği yitiren ve her gün
biraz daha ölüme doğru giden Van Gölü alarm veriyor. Van Gölüne dökülen derelere atılan katı atıklar, genelde açıkta
akan dereler vasıtasıyla göle çöpleri taşımaktadır. Son zamanlarda gölde su
seviyesinde yaşanan düşüş, tuz konsantrasyonu ve diğer
bileşkelerin artması başta endemik tür olan inci kefali balığı olmak üzere suda
yaşayan diğer canlıları ve burada yaşayan kuşları da olumsuz etkilemektedir. Bilinçsiz aşırı tüketim atık miktarlarını artırmakta, bölgemizde
atıkları ulusal ekonomiye kazandıracak, geri dönüşüm sağlayacak tesislerin
bulunmaması sonrasında ise çevre sorunları günden güne artmaktadır. Van
Gölü'ndeki kirliliğin önlenmesi, çevresinin kurtarılması, yörenin turizm potansiyelinin
canlandırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis Araştırması açılması büyük yarar sağlayacaktır. 3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve 28 milletvekilinin, bazı TÜBİTAK ve ASELSAN çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ASELSAN ve TÜBİTAK'ta çalışan uzmanların kamuoyunda şüphe
uyandıran kayıplarının arkasındaki sebepler, bugüne kadar ileri teknoloji
projelerinde çalışmış olanların karşılaştıkları tehditler ve benzer kayıplar
ile ileri teknolojide çalışan uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin
korunması için gerekli tedbirlerin tespiti konularının Yüce Meclisimiz
tarafından araştırılması amacıyla ekte yer alan gerekçe doğrultusunda
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Araştırma
Komisyonu kurulmasını arz ederiz. 1) Oktay Vural (İzmir) 2) Mehmet Şandır (Mersin) 3) Osman Çakır (Samsun) 4) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 5) Ahmet Orhan (Manisa) 6) Mustafa Enöz (Manisa) 7) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 8) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 9) Kadir Ural (Mersin) 10) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 11) Recep Taner (Aydın) 12) Beytullah Asil (Eskişehir) 13) Nevzat Korkmaz (Isparta) 14) Cemaleddin Uslu (Edirne) 15) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 16) Hakan Coşkun (Osmaniye) 17) Mümin İnan (Niğde) 18) Osman Ertuğrul (Aksaray) 19) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 20) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara) 21) Şenol Bal (İzmir) 22) Hüseyin Yıldız (Antalya) 23) Yılmaz Tankut (Adana) 24) Behiç Çelik (Mersin) 25) Metin Çobanoğlu (Kırşehir) 26) Alim Işık (Kütahya) 27) İsmet Büyükataman (Bursa) 28) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 29) Kürşat Atılgan (Adana) Gerekçe Basınımızda geniş bir biçimde yer aldığı üzere, ASELSAN'da çalışan
3 mühendisimiz 4 Ağustos 2006, 16 Ocak 2007 ve 24 Ocak 2007 tarihlerinde arka
arkaya intihar etmiştir. Bu mühendislerin oldukça önemli teknoloji projeleri üzerinde
çalıştığı belirtilmektedir. ASELSAN'da askerî araçlara Türk milli yazılımını
üreten stratejik öneme sahip projelerde çalıştığı belirtilen bu
mühendislerimizin altı ay içinde vuku bulan bu üzücü intiharları kamuoyunda
tartışılmaya devam etmekte, çeşitli yorumlar yapılmakta ve geniş yankı
uyandırmaktadır. İntihar ettiği ifade edilen Hüseyin Başbilen'in
"Millî Tank Projesi" üzerinde çalıştığı, ancak bu projenin ölümünden
sonra kaybolduğu ve hatta çalındığı iddia edilmektedir. Bu konu hakkında ASELSAN tarafından da bir kamuoyu açıklaması
yayınlanmıştır. Ancak bu açıklama ile basın ve internet ortamında yer alan
haber ve yorumlar arasında büyük farklar bulunmaktadır. Diğer taraftan ASELSAN Mühendislerinden Hüseyin Başbilen'in ölümüne ilişkin Ankara Adli tıp Kurumunun oybirliğiyle
intihar olarak yaptığı tespitten sonra, İstanbul Adli Tıp Kurumundaki 10
uzmandan 3 uzmanın cinayet olabileceği şeklindeki görüşleri kuşkuları daha da
artırmıştır. Diğer taraftan 14 Temmuz 2004 tarihinde vuku bulan bir trafik
kazası sonucunda bir TÜBiTAK projesinde çalışan 3
uzmanın vefat etmesine yönelik kaza hakkında şüpheler halen kamuoyunu meşgul
etmektedir. Bu uzmanların Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili kriptolar
üzerinde çalıştıkları ifade edilmişti. Kazada vefat eden bir uzmanın
bilgisayarının kaybolduğu, daha sonrada bilgisayarın kırıldığı iddia edilmişti.
Türkiye'nin kalkınma mücadelesinde rekabet gücü elde edebilmesi,
ileri teknoloji üretimine bağlı olduğu açıktır. İleri teknolojiye ulaşma
yolunda amansız bir mücadelenin küresel seviyede gerçekleştiği bir ortamda,
bilgi kaynaklarımızın korunması ve sahiplenilmesi büyük önem kazanmıştır. Bütün
bu olaylar dikkate alınarak ileri teknoloji çalışmalarında yer alan
uzmanlarımızın kaybındaki şüphelerin aydınlatılması gerekmektedir. Öte yandan ileri
teknolojide yer alan uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin korunmasına
yönelik alınması gereken tedbirlerin bu vesileyle tespit edilmesi
gerekmektedir. Yukarıda yer alan hususlar dikkate alınarak ASELSAN'da
çalışan uzmanların kaybının arkasındaki sebepler, bu konuda ortaya çıkan
şüphelerin giderilmesi, kamuoyunun bu konularda bilgilendirilmesi, bu
uzmanların çalışma alanlarının önemi, bugüne kadar ileri teknoloji projelerinde
çalışmış olanların karşılaştıkları tehditler ile ileri teknolojide çalışan
uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin korunması için alınması gereken
tedbirlerin Yüce Meclisimiz tarafından araştırılması gerekmektedir. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım: A) TEZKERELER (Devam) 2.- Irak Ulusal Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Irak’a Komşu
Ülkeler Meclis Dış İlişkiler Komisyonları Toplantısı’na katılmak üzere, Irak’a
davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/263) 07
Ocak 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Irak Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetini Irak’a Komşu Ülkeler Meclis Dış
İlişkiler Komisyonları toplantısına katılmak üzere Irak’a davet etmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerimizin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir
tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: 3.- Hindistan’a resmî ziyarette
bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılması uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/264) 08/01/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, “Afetlerin
Önlenmesi Konusunda 2. Asya Bakanlar Konferansı”na katılmak üzere bir heyetle
birlikte 5-9 Kasım 2007 tarihlerinde Hindistan’a yaptığı resmi ziyarete, ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Nusret Bayraktar İstanbul
Milletvekili Mustafa Demir Samsun Milletvekili Asım Aykan Trabzon
Milletvekili BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335)
(S. Sayısı: 56)(x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerlerini
aldılar. Geçen birleşimde tasarının üçüncü bölümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi, dördüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Dördüncü bölüm 91 ila 120’nci maddeleri kapsamaktadır. Dördüncü bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman söz
istemiştir. Buyurunuz Sayın Büyükataman. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 91’inci
maddesinden 120’nci maddesine kadar olan dördüncü bölümü üzerinde, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (x) 56 S. Sayılı Basmayazı 3/1/2008 tarihli 45’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Saygıdeğer milletvekilleri, bütün arkadaşlarımızın bildiği gibi,
bu kanun tasarısıyla yaklaşık yüz yetmiş kanunda, altı yüz elli bir maddelik,
“uyum” adı altında değişiklik yapılmaktadır. Böyle bir kanun taslağı cumhuriyet
tarihinde Meclise ilk defa gelmektedir. Her kanunun kendi içerisinde, kendine ilişkin maddelerinin
değiştirilmesi tüm dünyanın kabul ettiği bir sistemdir. Böyle bir uygulama
tercih edilmesi icap ederken “toptancı”, “kolaycı” ve “torba kanun” diye
nitelendirilen bir uygulama tercihinde bulunulmuş olmasını doğru bulmadığımızı
ifade etmek istiyorum. Bu kanun taslağının dördüncü bölümünde yer alan maddelerinin tamamı
üzerinde bu zaman dilimi içerisinde konuşmak mümkün değildir. Bu nedenle, ben,
bu bölüm içerisinde yer alan 104, 105 ve 115’inci maddelere kısaca değinmek
istiyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, 3573 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin
üçüncü fıkrası “Yukarıdaki fıkra gereğince kurulacak birliklerin kuruluş ve
çalışma esasları ile zeytinliklerin bakımı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca üç ay içinde hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Belirlenecek bu
kurallara göre zeytinliklerine bakmayan üreticiden ağaç başına yirmi beş bin
lira hafif para cezası alınır.” hükmü taşırken, “Yirmi beş bin lira hafif para
cezası alınır.” ibaresi “On Türk lirası idari para cezası verilir.” şeklinde
değiştirilmiştir. İdari para cezasının günümüz ekonomik şartlarına göre yeniden
belirlenmesi, zeytinliklerin korunması ve zeytinciliğin devamı adına uygun bir
düzenleme olmakla birlikte, bize göre, yeterli bir düzenleme değildir. 3573 sayılı Kanun’un 20’nci maddesinin ikinci fıkrası “Zeytincilik
sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik
sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde, altyapı ve sosyal
tesisler dahil, toplam yapılaşma zeytinlik alanının
yüzde 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine
tabidir. Bu iznin verilmesinde Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı araştırma enstitüsünün ve mahallinde varsa ziraat odasının
uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı
kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlerden ağaç başına iki
milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve
sökülen ağaçlar müsadere edilir.” şeklindeyken, “İzinsiz kesenler veya
sökenlerden ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para
cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir.” ibaresi “İzinsiz
kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk lirası idari para cezası
verilir.” şeklinde değiştirilmesi uygun görülmüştür. Bu değişimde de idari para
cezasının günümüz ekonomik şartlarına göre düzenlenmesi yapılmıştır. Geçmiş yıllarda, bu Yasa, uygulamadan uzak kalmıştır. Zeytin
sahalarının yerine apartmanlar konulmuştur. Umut ediyoruz ki, değiştirilen bu
yasa uygulamadan uzak kalmaz. Belediyelerimiz bu ve buna benzer gerek tarımı gerekse çevreyi
korumayı amaçlayan kanunların uygulanmasında yetersiz kalmaktadır. Yerel
yönetimler, bu kanun paralelinde kendi bölgelerini daha sıkı bir denetimle
korumalıdırlar. Ancak bu zamana kadarki uygulamalara baktığımızda,
belediyelerimiz, imar planı çalışmalarında maalesef yetersiz kalmışlardır. Netice itibarıyla, zeytin alanlarının korunması adına bu yasayı
desteklediğimizi bu vesileyle, burada ifade etmek istiyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, yine bu vesileyle, zeytincilik üzerine
önemli birkaç konuya da huzurlarınızda değinmek istiyorum. Bilindiği gibi, ülkemizde plansız olarak zeytin dikimi
yapılmaktadır. Çeşitli bölgelerde Tarım Bakanlığının zeytin dikimini teşvik
etmesi zeytinciliğe büyük zarar vermektedir. Zeytin açığı olan zeytin türleri,
yağlık zeytin ve kalamatadır. Yeşil zeytine yönelik, belli bölgelerde zeytin
fidanı dağıtımı yapılabilir ancak ısrarla, Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan
geniş bir coğrafyada Gemlik tipi siyah zeytin fidanlarının dağıtılması, uzun
vadede zeytinciliğe ve Türk tarımına zarar verecektir. Gemlik tipi zeytinin
anavatanı olan güney Marmara Bölgesi dışında yetiştirilen Gemlik tipi
zeytinler, bölge zeytini gibi piyasaya sunulabilmektedir. Gemlik tipi zeytinin
coğrafi işareti olmasına rağmen, gerekli kontroller yapılmadığı için
tüketicileri yanıltan, bölge üreticisini mağdur eden uygulamalar
olabilmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
zeytinle ilgili bir politika belirlemesi, bu politika çerçevesinde planlama
yapması, arz ettiğim hilelerin önüne geçmek üzere, başta Hal Kanunu olmak üzere
çeşitli düzenlemeler yapması, uzun vadede üreticimizin zarar görmemesi için
yararlı olacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, 2/7/1941
tarihli 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’un 10’uncu
maddesi: “Bu kanunda yazılı istisnalar dışında koruma ve ihtiyar meclislerinin
bu kanun hükümlerine tevfikan verecekleri kararlar aleyhine alakalılar
tarafından kararın kendilerine tebliği tarihinden itibaren on gün zarfında
murakabe heyetine müracaat ve itiraz olunabilir. Müddeti zarfında aleyhine
itiraz edilmeyen kararlar katileşir. Bu suretle katileşen veya (murakabe
heyetlerince itiraz üzerine verilen kararlar aleyhine hiçbir kanun yoluna
müracaat olunamaz) ve bunlar derhal icra olunur.” hükmü taşırken “…müddeti
zarfında aleyhine itiraz edilmeyen kararlar katileşir. Bu suretle katileşen
veya (murakabe heyetlerince itiraz üzerine verilen kararlar aleyhine hiç bir
kanun yoluna müracaat olunamaz) ve bunlar derhal icra olunur.” ibaresi,
“Murakabe heyetinin verdiği; a) İdarî para cezasına ilişkin kararlarına karşı Kabahatler Kanunu
hükümlerine göre, b) Diğer kararlarına karşı bu kanun hükümlerine göre, kanun yoluna
başvurabilir.” şeklinde değiştirilmesi uygun görülmüştür. Aslında, 4081 sayılı Kanun yeni teşekkül etmiş ilçeler ve az
nüfuslu bölgelerdeki ilçelerde sürekli ve başarılı bir uygulama
sağlayamamıştır. Kanun hükümlerinin yurt genelinde uygulanabilir olması
gerekirken bu kanun genel tatbik kabiliyetini kazanamamıştır. Kanun’un
tatbikatında çok güçlük çekilmekte, bu üzüntü vesilesi olmakta, dolayısıyla
uygulandığı yerlerde etkili ve başarılı bir tatbikat kazanamamaktadır. Bize göre, Kanun’un uygulanamamasının başlıca iki sebebi vardır:
Kanun tatbikatçılarının gerekli ilgiyi göstermemeleri ve vazifelerini hakkıyla
yapmamaları ve Kanun icaplarını yerine getirecek koruma meclisi ve ihtiyar
heyeti üyelerinin gerekli ve zaruri nitelikli yetişmiş olmamalarıdır. Koruma ve
ihtiyar kurulları ile denetleme kurulunun görev ve yetkileri genişletilmelidir.
Köy, şehir ve kasabalarda çiftçilikle uğraşan yurttaşların hayat seviyesini göz
önünde bulundurarak, hiç olmazsa ilçe ve illerde murakabe heyetleri yerine kaim
olacak kurullarda vazife alacaklara verilecek huzur hakkı devletçe
karşılanmalıdır. Yurdumuz bakımından özel bir önemi olan kışlık yaylak
hareketlerini düzenleme bakımından ilçe ve il murakabe heyetlerine… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. …birbirleriyle iş birliği yapmak ve genel asayiş kuvvetlerinden de
faydalanmak suretiyle kararlar alıp icra etmek yetkisi tanınmalıdır. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, yeni kanunun milletimize
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve
hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Büyükataman. Size de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam. Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın dördüncü bölümünde, zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin
aşılattırılmasıyla, çiftçi malları korumasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.
Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Bugün konuştuğumuz konu, Avrupa Birliği müktesebatına uyum
sağlamak için yasalarımızda bazı değişiklik yapılmasına ilişkin, zeytin
aşılamak, mevcutlarını korumak ve çiftçi mallarını korumakla ilgili kanunda
yapılacak bazı değişikler üzerine. Bu konuşmayı yaparken Türkiye’de
zeytincilikle ilgili 400 bin aile ilgilenmektedir, direkt geçinen aile. 1
milyon 200 bin zeytinle ilgili çalışan insan vardır. Toplam 6 milyonun üzerinde
nüfus da zeytincilik işiyle direkt geçinmektedir. Yani, bugün konuştuğumuz konu
6-7 milyon vatandaşımızı direkt ilgilendiren bir konudur. Bu yasal
düzenlemelerdeki ceza miktarlarının iki yüz elliden beş yüze veya bine çıkması
değil, 6-7 milyon nüfusu ilgilendiren zeytincilikle ilgili Türkiye Avrupa
Birliğiyle hangi konumda? Avrupa Birliği nerede, Türkiye nerede? Bugün konuşmamda
biraz da bunların karşılıklı mukayesesini yapmak istiyorum. Türkiye zeytinin ana vatanı. Zeytin ağacı barışın simgesi. Türkiye
zeytini bütün Avrupa’ya göndermiş olan ülke. Bugün Türkiye
sofralık zeytinde dünya ikincisi, yağda dördüncüsü. Zeytinyağı dünyada
sıvı yağ olarak kalp ve damar hastalıklarında bir numaralı yağ noktasına
gelmiş. Zeytinyağı altın sıvı ve hiçbir şekilde yerine başka topraklarda ikame
etme şansı olmayan bir ürün, yani nasıl Türkiye için bor bir madense, zeytin ve
zeytinyağı da bir maden. O madenin asıl ülkesi olarak bugün Avrupa Birliğiyle
kıyasladığımızda geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değil. Bugün bizi dinleyen kahvesinde oturmuş zeytin üreticisi, hâlâ
Aydın’da, İzmir’de, Edremit’te zeytin toplayan köylü, topladığı ürünün karşılığını
alamamanın mutsuzluğu içerisindedir. Birçoğu toplattırdığı işçilik parasını
ödeyememiş, bir kısmı kooperatife verdiği zeytinyağın fiyatının kaç para
ettiğini bilememekte, bir kısmı ise zeytinin, koyduğu kapta değerinin ne
edeceğini bilememektedir. Değerli arkadaşlarım, bunun temel nedeni, Türkiye’de zeytincilikle
ilgili bir strateji yoktur. Dünyada zeytinle ilgili coğrafi bilgiler tamdır.
Bizim ülkemizde kaç tane zeytin ağacı var, kaç kilo zeytin çıkıyor, maalesef,
bilinememektedir. Uzaktan algılama sistemiyle bunlar rahatlıkla
saptanabilecekken ülkemizde bu sistem uygulanmamakta, bunlar yapılmadığı için
de, az önce değerli arkadaşımın dediği gibi, farklı bölgelerde kendiliğinden
farklı zeytinler ekilmektedir. Örneğin, Gemlik zeytini Aydın’da dikilmekte;
örneğin, Edremit’teki çizik zeytin gidip Aydın’da dikilmekte ve böylece coğrafi
işaretleme sistemine uyulmadan, farklı bölgelerde farklı bölgelerde farklı
ürünler yapılmaktadır. Bunun sonucu, Türkiye’nin çok iddialı olacağı bir dalda
iddiasını yitirmesine neden olmaktadır. Bunun için, Türkiye’de zeytinin, ilaçlama, gübreleme, sulama,
budama; elde edilen ürünün havuzda korunma, pazarlama ve ihracatında ciddi
sorunlar vardır. Bugün köylüye bu konularda herhangi bir destek verilmemiştir.
Avrupa Birliğinde 1,32 euro destek alan Avrupa
üreticisi, maalesef ülkemizde 11 kuruş destek almaktadır. Bu anlamıyla zeytin
üreticisinin kendi kaderine terk edildiği çok açıktır. Zeytinin, zeytinyağının, ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda,
diğer sorunları da ortadadır. Sofralık zeytinde üreticinin kooperatifleri
aldıkları ürünü stoklama maliyetinin altından kalkamamaktadır. Örneğin,
sofralık zeytinde Marmarabirlik aldığı zeytinin
parasını tamamen ödeme şansına sahip değildir. Bu konuda devlet desteğine gerek
vardır. TARİŞ aldığı zeytinyağının parasını ödeyememektedir, fiyatını tespit
edememektedir. Neden? Çünkü, bunlar kooperatif
örgütlenmeleri olarak üyelerinin tüm ürünlerini almak durumundadırlar. Ama
bunun bir stok maliyeti vardır. Bu stok maliyeti Yeniden Yapılandırma Kanunu
ile kooperatifleri kendi kaderine terk etmiştir. Bugün, Yeniden Yapılandırma
Kanunu diye çıkarılan kanunda maalesef kooperatiflerin temsil hakkı da
ellerinden alınmıştır. 7 kişilik yönetimde 1 tane kooperatif temsilcisi, 4 tane
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı temsilcisi, 2 tane hazine temsilcisi vardır.
Yeniden yapılandırmanın getirmiş olduğu bu sonuçla, hiçbir şekilde bu yönetim
anlayışıyla kooperatifçiliğin, köylünün, üreticinin hakkını koruyacak bir
noktada iş yapmasını sağlayamayız. Kanunun ek maddesine konulan bir
düzenlemeyle de hiçbir kamu veya diğer kuruluşlardan destek almasının önüne
geçilmiştir. Değerli arkadaşlarım, kooperatifçilik hareketine destek vermeden
köylüyü kalkındırmak mümkün değildir. Eğer kooperatifçilik hareketinde bazı
olumsuzluklar varsa bunu çözmek çok kolaydır. Koyarsınız bağımsız dış denetimi,
kooperatiflerin tüm hesaplarını denetlersiniz, ama kooperatifçiliği ihmal eden,
onu dışlayan, köylüyü piyasada kendi kaderine bırakan, kooperatifin ona sahip
çıkma özelliğini ortadan kaldıran anlayışla Türk çiftçisini bir noktaya
taşıyamayız. Değerli arkadaşlarım, zeytinyağı ihracatında da çok ciddi şekilde
Avrupa Birliğinin haksız rekabetiyle karşı karşıyayız. Avrupa Birliği, Tunus,
Cezayir, Fas gibi ülkelere kota sağlamakta, gümrüksüz zeytinyağının Avrupa
Birliğine girmesine imkân sağlamaktadır. Tunus, Avrupa Birliğine gümrüksüz 56
bin ton yağ sokmaktadır. Yeni, Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen, Avrupa
Birliği Akdeniz Anlaşması çerçevesinde Suriye’ye de aynı hak tanınma noktasına
gitmektedir. Türkiye’nin 15-20 milyon civarında kutulu, ambalajlı ihracı,
toplam olarak 60-70 bin ton civarındaki zeytinyağı ihracatında büyük oranda
açık yağ noktasında devam etmektedir. Türk zeytinyağının ihracatında kutulu,
markalı zeytinyağı olarak dünya pazarlarına girmesine büyük ihtiyaç vardır. Bu anlamıyla burada önemli bir destek lazımdır. Fuarlar ve diğer
desteklerle, reklam ve promosyonlarla Türk
zeytinyağının markası dünyada tutturulmaya çalışılmalıdır. Bu konuda çaba sarf
eden, başta TARİŞ olmak üzere bazı ihracatçıların kendi çabalarının dışında,
devlet desteği bu anlamda kesinlikle şarttır. İkinci olay, zeytinyağındaki tağşiştir, yani karıştırmadır.
Zeytinyağının hiçbir maddeyle karıştırılmaması gerekirken, maalesef, ülkemizde
denetim yetersizliği nedeniyle bu karıştırma yapılmakta ve zeytinyağı bu
noktada ciddi bir şekilde imaj kaybına uğramaktadır. Değerli arkadaşlarım, kısa süre içerisinde zeytin ve
zeytinyağcılığın tüm sorunlarına değinmek mümkün değil, ama şunu içtenlikle
söylemek zorundayım ki, zeytincilikte destekler bu düzeyde devam ederse
zeytinyağı gibi, zeytin gibi çok önemli bir ürünümüzde pazar kaybımız devam
edecektir. Sulamada, Türkiye hâlâ yüzde 92’si sulanamayan bir noktadadır.
Damlama sulama Türkiye için teşvik edilmesi gereken bir sulama anlayışıdır… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Susam. MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …ama, Hükûmet damlama sulamaya vereceği desteği açıklamış
olmasına rağmen uygulamada destek yoktur. Buradan sözlerimi tamamlarken şunun bir kez daha altını çizmek
istiyorum: Marmara Bölgesi’nden başlayarak, Ege Bölgesi’ne, Akdeniz’e kadar
uzanan bölgedeki zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarına bir devlet
politikası olarak sahip çıkmamız lazım. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin
geçen dönem hazırlamış olduğu zeytin ve zeytinyağcılıkla ilgili çok kapsamlı
bir rapor ve bu konuda TARİŞ başta olmak üzere Marmarabirlik
başta olmak üzere çeşitli kuruluşlarımızın ve ihracatçı birliklerimizin hazırladıkları
raporlar açıktır. Bu raporlara dikkat edilirse inanıyorum ki çok rahatlıkla bu
sorun çözülecek, zeytinyağcıların, zeytincilerin, Türk köylüsünün, yani 6-7
milyon köylü vatandaşımızın yüzü gülecektir. Bu duygularla, bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam. Dördüncü bölüm üzerinde şahısları adına söz isteyen Batman
Milletvekili… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup adına söz isteğimiz vardı Sayın Başkan. BAŞKAN – Dördüncü bölüm üzerine gelmemiş bize efendim, beşinci
bölüm üzerine söz istemişsiniz. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Dördüncü bölüm üzerinde olacaktı efendim. BAŞKAN – Dördüncü bölüm üzerinde konuşacaksanız, buyurunuz
efendim. Dördüncü bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına Sayın Hasip Kaplan, buyurunuz. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dördüncü bölüm, 90 ve 120’nci maddelerle ilgili en önemli iki
düzenlemenin birisi zeytincilik, zeytin alanlarının korunması, ıslahı,
alanlarının daraltılmaması gibi bazı konularda müeyyidelerin artırılması, diğer
bir bölümü de millî müdafaa mükellefiyetinin tatbikiyle ilgili. Tabii, bu konuda baktığımız zaman, Türkiye’de uyum yasalarının
Avrupa Birliği müzakere süreci öncesi yapılan reformlarla değiştirilen Türk
Ceza Kanunu’na, temel kanunlara yapılan uyumların olduğunu, daha çok şeklî
olarak o alanın sıkıştırıldığını görüyoruz. Oysaki,
Avrupa Birliğine uyum yasaları denildiği zaman yasaları şeklî olarak, o Türk
Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklere uygun cezaları artırmak anlamında almak
yanılgıdır. Çünkü, Avrupa Birliği ilerleme raporlarına
baktığımız zaman, en önemli başlığın “tarım” olduğunu görürüz. Tarımda
özellikle bazı ürünlerde destekleme ve genişleme, ekolojik
tarım konusunda Türkiye’ye özel bir önem verilmektedir. Ancak,
zeytincilik konusu, Türkiye açısından tarımın, tütün gibi, fındık gibi, üzüm
gibi, pancar gibi, yani bir tarım ülkesi olmanın özelliklerinden öte, çok
önemli bir tarım ve endüstri sektörü olarak yer alması, alanının, üretim
alanının ve kullanıldığı alanın genişliği dikkate alındığı zaman çok daha
önemli olan bu konuda çok daha dikkatli olmamız gerektiği ortaya çıkıyor. Zeytin ağacı, belki tarihin her aşamasında Akdeniz’de kurulan
bütün uygarlıkların vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Zeytinin
ana vatanının Güneydoğu Anadolu olduğu, ancak, zaman içinde önce Akdeniz
kıyıları ve daha sonra Asya ve Amerika’yla dünyaya yayıldığı bir teori, bir
varsayım olarak konulurken, zeytinin dünya insanı için sadece önemli bir gıda
maddesi değil, sağlık, güzellik iksiri, ışık kaynağı, aynı zamanda Akdeniz
uygarlıklarının ticaretinin temeli olduğu da tarihte görülür. Eğer
buradan yola çıkarsak, Zeugma’nın tarihinden Efes’e gelirsek, Efes’ten Homeros
Destanı’na gelirsek, zeytinin hep Ege’nin bir yakasının değil, bugün altın
aramayla kazılan Kaz Dağları’nın da, Assos’un da, Ayvalık’ın da, İzmir’in de,
Muğla’ya kadar inilen Ege alanının da, Anadolu’nun en önemli üretiminin ve
ticaretinin kaynağı olduğu görülür. Batı medeniyetlerinin tartışmasız
ağırlığından ötürü, zeytinyağı, zeytinin üretilmesi konusunda, Milet’in,
Efes’in, Foça’nın, Urla’nın ve Anadolu yakasının, Yunan kültüründen daha çok
yer aldığı, şu tarihçi kaynakları da ortaya çıkarıyor. Ege’deki
Santorini adasında yapılan arkeolojik çalışmalarda
bulunan fosiller, otuz dokuz bin yıllık zeytin yaprağı fosilleri, yine Kuzey
Afrika’daki Sahra bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar ve bu
konuda en fazla Girit medeniyetinin ve milattan önce 4500 yıllarına uzanan,
zeytin, zeytincilik ve zeytinyağı kültürünün Akdeniz mutfağının da en önemli
tarım ürünü olduğunu ortaya koyuyor. Bu dönüşümü ve mübadeleyi, değişimi
Yaşar Kemal “Karıncanın Su İçtiği” adlı romanında çok güzel anlatmaktadır. Bir zeytin ağacının ortalama ömrünün üç yüz dört yüz yıl
olduğu, ağır ve zahmetli bir büyüme karşısında oldukça uzun ömürlü olması,
hatta üç bin yaşında zeytin ağaçlarına rastlanması ve bizim Anadolu’ya geliş
tarihimizden önce, özellikle Marmara’da, Gemlik’ten Mudanya’ya doğru giderken,
Çanakkale’ye kadar tüm alanların zeytin ağaçlarıyla kaplı olduğunun tarih
kitaplarında yazılması, bu elverişli Akdeniz ikliminde Türkiye’yi müstesna bir
yere getirmiş ve özellikle 2007 I. Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri
Fuarı ve Kongresi’nde, Türkiye’nin İspanya’dan sonra en önemli ikinci pazar
durumuna yükselmesini sağlamıştır. Şimdi, ekonomimizde böylesine önemli bir yer tutan ve İspanya’dan
sonra, son yıllarda, özellikle yakın zamanda, üretimde ikinci bir duruma…
Özellikle de, yine, TARİŞ dışında çok sayıda yabancı firmanın Ege’de
yatırımlara girişmesiyle beraber bir başıboşluk ve üretim alanlarının giderek
turizm beldeleri hâline dönüştürülmesi karşısında zeytinciliğin ıslahı ayrı bir
önem, yabanilerin aşılattırılması ayrı bir tarım politikası, yine zeytincilik
alanlarının daraltılmaması ayrı bir önem taşımaktadır. Yine, bunların
korunmasına yönelik önemli bir devlet politikasının, hükûmet
politikasının olması gerekiyor. Ancak, üzülerek ifade edelim ki, 2008 mali yılı
bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanının da ifadesinde belirttiği gibi, Türkiye’de
en çok gerileyen sektörün tarım sektörü olduğu ve yine gayrisafi millî
gelirdeki düşüşün son dokuz çeyrekte en asgari düzeye düşmesinin nedeni de
tarım sektörünün, tarım istihdamının gerilemesi olarak ortaya çıkıyor. Onun
için biz buradan söylemiştik, Hükûmete şu uyarıda
bulunmuştuk: KÖYDES var, BELDES var, tarımı destekleme projesi “TARDES” niye
yok? Şimdi, biz, bu zeytini, fındığı, üzümü ve diğer… Bu konuda
zeytincilikle ilgili uygulamalar var, yani şikâyete tabi suç hâline getirip üç
aya kadar hapis ve adli para cezası vererek mevcut zeytinlik alanlarını nasıl
koruyacağız? Bu bir koruma olabilir mi? Böyle bir uyarlamayla ıslah ve yabani
zeytin ağaçlarının aşılanması mümkün mü? Zeytincilik sahasını daraltan turizm
sektörüne, özellikle de bu konuda Kültür Bakanlığına ve yerel yönetimlere,
İçişleri Bakanlığına büyük görev düşerken, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinde doğru dürüst bir planlama yapılmazsa
ki, yapılmıyor… Gidin Edremit’e, Akçay’a, Ayvalık’a, Assos’a, her gün, zeytin
tarlalarının yerine turizm siteleri, tatil siteleri yükseliyor. Bu yükselen
yerlerin her birisinin bin yıllık, beş yüz yıllık, üç yüz yıllık zeytin
ağaçlarını söküp götürdüğü biliniyor. Yine, buradaki uygulamalara baktığımız
zaman, izinsiz ağaç kesenlere, sökenlere ağaç başına 60 Türk lirası idari para
cezası veriliyor. Şimdi, o ağacın değeri 60 lira mı ki, 60 Türk lirası para
cezası veriyoruz! Bir zeytin ağacının, üç bin yıllık bir zeytin ağacının
değeri, onun ederi 60 liraysa 60 lira verelim… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) - …eğer değilse, onun sadece bir yıllık
ürünü 6 bin YTL ise, bu tür az cezalarla bunu sağlamamız, korumamız mümkün
değildir. Tabii ki, bu süre içinde, millî müdafaa mükellefiyetiyle ilgili,
araçlara el konulmasıyla ilgili hükümler var. Burada da, Hummer
ciplerini millî müdafaa için çağırdığınızda, Hummer
ciplerinin sahipleri bunu getirmediği zaman verilecek adli para cezası miktarı
maalesef çok düşük. Yirmi gün gibi kısa sorumluluklarla da bu millî müdafaayı
sağlamak mümkün değildir. Bir tekerinin ederinin beşte 1’i bir caydırıcılıkla
bunun da korunacağını sanmıyoruz. Bu nedenle bazı önergelerimiz olacaktır,
özellikle zeytincilikle ilgili. Bu konuda tüm değerli milletvekillerinden
destek istiyoruz. Bunu kendimiz için istemiyoruz, ülke için istiyoruz. Teşekkür ediyoruz. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Dördüncü bölüm üzerinde şahısları adına, Batman Milletvekili Sayın
Mehmet Emin Ekmen. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurunuz Sayın Ekmen. Süreniz beş dakikadır. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 90 ve 120’nci maddelerini
kapsayan dördüncü bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Tüm Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizin temelini oluşturan temel
ceza yasalarımızdan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu
ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
Bu, reform sayılabilecek temel değişiklerin eş güdümlü diğer yasalarda da
yapılması gereken değişikliklerin bugüne kadar yapılmamış olması nedeniyle Türk
yargı sistemi üzerinde de ciddi bir yük oluşmuş ve uzunca bir süredir, önce
Adalet Komisyonunda görüşülmesi beklenen rapora bağlanan ve ardından Meclis
gündeminde bekleyen bu tasarı gündemimize gelmiştir. Bu
tasarı temel olarak 170 yasada 654 madde üzerinde değişiklik yapmaktadır ve bu
değişikliklerin tamamı konunun özüne ve ruhuna dokunmayan, sadece temel ceza
reformumuza eş güdümlü bir şekilde hapis ve hafif hapis arasındaki ayrımı
kaldıran, ağır para ve hafif para cezası arasındaki ayrımı kaldıran ve adli
makamlarca verilen tüm cezaların “Adli para cezası” adı altında
sistemleştirilmesini öngören -adından anlaşıldığı üzere- bir uyum yasasıdır. Tabii ki, bu uyum yasasında birçok farklı konular gündeme
gelmektedir ve burada da saygıdeğer konuşmacılarca birtakım hususlar
eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin birçoğu makuldür ve bu Meclisin gündeminde
kendisine yer bulması doğru olan eleştirilerdir. Ancak şuna da dikkat çekmek
gerekir ki, biz burada Türk hukuk sisteminin veyahut da Türk tarım sisteminin
tamamını reforme eden bir değişiklik üzerinde
çalışmıyoruz. Çeltik Yasası’nın veyahut da Zeytincilik Yasası’nın tamamını
gözden geçiren bir yasa üzerinde de çalışmıyoruz. Sadece, 1939 tarihinde, 1937
tarihinde çıkartılmış birtakım yasaların, artık güncelliğini yitirmiş para
cezalarının miktarlarının güncellenmesi üzerinde çalışıyoruz veyahut da bu para
cezalarının cinsi ve bu para cezalarını veren makamın düzenlenmesine ilişkin
temel reforma uyum sağlıyoruz. Ümit ediyorum ki burada, değişik
konuşmacılarımızın dile getirdiği değişik temel reformlar da belirli bir düzen
ve sıra içerisinde Meclis Genel Kurulumuzun gündemine gelir ve biz, Türk hukuk
sisteminin tamamını, burada belirli bir sıra ve düzenleme içerisinde elden
geçiririz, temel reformlara bağlarız. Saygıdeğer arkadaşlarım, bu bölüm içerisinde 11 yasa
bulunmaktadır. Tabii, 654 maddelik bir temel kanun, belki, bütün arkadaşlarımız
bunun tamamını inceleme fırsatı bulamamışlardır düşüncesiyle, bu 11 yasanın
başlığını ve bu başlıklarda meydana getirilen değişiklikleri dikkatinize sunmak
istiyorum. Burada, bu 11 yasanın 10’unda arkadaşlar, meydana getirilen
düzenlemeler, idari para cezalarında yapılan düzenlemelerdir, buradaki cezayı
veren makamın ve cezanın miktarına ilişkin değişikliklerdir. Hapis cezasını
düzenleyen sadece 1 yasada düzenleme yapılmaktadır, değişiklik yapılmaktadır. O
da Yangın, Yersarsıntısı, Seylap veya Heyelan
Sebebiyle Mahkeme ve Adliyelerde Ziyaa Uğrayan
Dosyaların Yeniden Teşekkülünü Oluşturan Yasa’nın ilgili maddesinde, bu
Yasa’nın ilgili şahsa yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeyen kişilere, bir
yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmektedir bu değişiklikle
birlikte. Bunun dışında arkadaşlar, zeytincilikle ilgili olarak birçok
arkadaşımız konuya değindiği için bu konuyu geçiyorum. Bir diğer yasa ise, Radyoloji, Radiyom
ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun’da
yapılan bir değişikliktir. Bu Kanun’da yapılan değişiklikle, arkadaşlar, bir
konuda uzmanlığı veya mütehassıslığı olan, ancak usulüne uygun
ruhsatlandırılmamış bir yerde bu faaliyeti yürüten kişilere yönelik olarak 3
bin ve 5 bin yeni Türk lirası idari para cezalarını düzenlemektedir. Radyolojik faaliyetlerin insan sağlığına etkisi herkesçe kabul
edilmektedir ve buralarda, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından
ruhsatlandırma, sadece orada hastalara yönelik veyahut da o iş yerinde çalışan
kişilere yönelik değil, belli bir alanda yakın komşularını ve hatta oradan
geçen insanları bile etkileyebilecek ve zararlar doğurabilecek, insan sağlığını
tehdit edici birtakım unsurlar söz konusudur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – O nedenle bu tip yerlerin
ruhsatlandırılmadan çalıştırılmasına ilişkin ceza tesisi kanaatimce önemlidir.
Belki de 3 bin lira, 5 bin lira gibi rakamların günümüzde insan sağlığı göz
önüne alındığında yetersiz rakamlar olduğu bile söylenebilir. Bir de -önemli bir yasa- Allah bu millete, bu devlete, bu
memlekete göstermesin, savaş, seferberlik hâli veya benzeri durumlarda Bakanlar
Kurulu kararıyla insanlara yüklenen mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi
hâlinde ortaya çıkacak idari para cezalarını düzenleyen yasada, Millî Müdafaa
Mükellefiyeti Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır. Bu değişikliğin bu
memlekette hiçbir zaman uygulanmamasını temenni etmekteyiz. Tabii, uzun
maddeler. Son olarak, iki cümleyle, bu yasada yer alan, daha doğrusu, bu
bölümde yer alan 95’inci ve 100’üncü maddelerin, sanıyorum, birtakım
önergelerle de çıkartılması söz konusudur. Çünkü, o
temel yasalar tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekmen. Şahsı adına, Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin. Buyurunuz Sayın Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar) FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel
Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın dördüncü bölümüyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Anayasa’da da belirtildiği gibi, hangi fiillerin
suç oluşturduğunun kanunda açık bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu düşüncenin
bir sonucu olarak, ancak bir kanuni tanımda belirlenen muayyen fiiler ceza yaptırımını gerekli kılabilir. Bu bakımdan,
belirli bir kanuna yollamada bulunmak suretiyle soyut olarak bu kanuna aykırı
davranışların ceza yaptırımına bağlanması, suçta kanunilik ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Ceza hükmü içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin
yanı sıra, çoğu zaman , örneğin, teşebbüs, iştirak ve
içtima gibi konularda Türk Ceza Kanunu’nda benimsenen ilkelerle çelişen
hükümlere de yer verilmektedir. Böylece, Ceza Kanunu’nda benimsenen genel
kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler âdeta
dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca, hukuk
uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak için, diğer kanunlarda
sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların
belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili
olarak Türk Ceza Kanunu’nda belirlenen genel ilkelerin özel kanunlarda
tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, benden önce söz almış değerli arkadaşım
ayrıntılarla ilgili bilgi verdi. Ben, daha çok, bu kanunla beraber ve söz almış
olduğum bölümle ilgili olarak, bu tasarıyla getirilen ilkeler bazında, birkaç
cümleyle sözlerimi tamamlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, tasarıda, idari yaptırıma dönüşen fiiller
bakımından uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla, idari
yaptırım kararlarını verecek merci açıkça gösterilmiştir. İdari yaptırım
kararlarının tebliği, kesinleşmesi, kanun yolu, takip ve tahsile ilişkin
düzenlemeler Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate alınarak ilgili kanun hükümlerinden
çıkarılmış, ancak, kanun yolu bakımından bazı kanunlarda istisnai hükümlere yer
verilmiştir. 5252 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, ilgili
kanunlarda yer alan hafif hapis veya hafif para cezaları kural olarak idari
para cezasına dönüştürülmüş, ancak, haksızlık oluşturan hareketin kapsam ve
niteliği dikkate alınarak, bazı fiiller bakımından bu yöntem benimsenmemiştir. İlgili kanunlarda suç karşılığı uygulanan ağır para cezaları,
kural olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi hükümleri dikkate
alınarak, suçun kapsam ve niteliğine göre bazen alt sınır gösterilmek
suretiyle, bazen de alt sınır gösterilmeyerek adli para cezasına
dönüştürülmüştür. İdari yaptırım kararını gerektirip de ilgili kanunda tekerrür
hükmüne yer verilmiş olması hâlinde aykırılığın haksızlık oluşturan fiilin
niceliğine göre tekerrür hali fiilin tekrarı olarak düzenlenmiş ve fiilin
tekrarıyla ilgili kanun maddesinde öngölüren idari
para cezasının artırılması veya idari yaptırımın başka bir nevine dönüştürülmesi
olarak düzenlenmiş. Bu durumlarda da idari para cezasının alt ve üst sınırları
arasında makas açılmak suretiyle bu cezayı uygulayacak makamlara takdir yetkisi
tanınmıştır. Değerli milletvekilleri, yaptırım teorisinin verilerine aykırı
olarak çeşitli kanunlarda yer verilen belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı hak
yoksunluklarını gerektiren kazuistik hükümlerin önüne
geçilerek yeni bir rejim getirilmiştir. Ceza hükmü içeren kanunlarda bir mahkûmiyet hükmünün sonucu olarak
belirtilen hak yoksunlukları bakımından yasak hakların geri verilmesine yönelik
olarak yeni hükümlere yer verilmiştir. Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlardan üst sınır
gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235
sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır. Değerli arkadaşlar, hem tasarıda hem de söz almış olduğum
bu bölümde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun
yürürlüğe girmesinden sonra idari yaptırım kararını gerektiren fiiller ve suç
açısından uygulama birliği sağlanması, ceza hükmü içeren kanunların
uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi, Türk Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri de dikkate alınmak suretiyle
ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu kanunlarla uyumlu hâle
getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237 sayılı Kanun’a uyum
sağlanması amaçlanmıştır. Bu önemli
değişikliklerle beraber… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın. FATİH METİN (Devamla) – …mevcut tasarının kanunlaşması hâlinde
Türk yargı sistemimize ve ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Metin. Şimdi, dördüncü bölüm üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Bir soru vardır. Sayın Çalış, buyurunuz. HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum. Bildiğimiz
gibi, yılbaşı öncesinde ülkemizde yeterli miktarda millî piyango bileti satıldı
ve son günlerde de biletlerin bittiğine dair sansasyonlar
yapıldı, basında ve medyada yayınlar çıktı. Bu yasalara uygun hareket
etmediğinden dolayı -sahte bilet vesaire- bundan dolayı işlem yapılan bayi veya
şahıslar var mıdır? Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış. Buyurunuz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu
konuda şu anda bir bilgim yok. O nedenle, arkadaşımızın bu sorusuna, araştırıp,
yazılı cevap vereceğim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Başka soru olmadığı için soru-cevap işlemini tamamlanmış sayıyoruz
ve dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, dördüncü bölümde yer alan maddeler, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 91’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 91.
maddesinde geçen “yüz Türk Lirası” ibaresinin “iki yüz Türk Lirası” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz? MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Evet. BAŞKAN – Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu,
buyurunuz. Süreniz beş dakikadır. MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum. Bu tasarıyla 3039 sayılı Çeltik Ekim Kanunu’nda bazı değişiklikler
yapılmaktadır. Bu sebeple, çeltik üreticilerimizin bazı sorunlarını dile
getirmeyi de düşündüm. Yakından bildiğim Kastamonu, Çorum, Çankırı, Sinop
illerimizdeki pirinç ekim alanları olan başta Tosya olmak üzere Kargı,
Osmancık, Boyabat ilçelerimizde çeltik üretimi yapan çiftçilerimiz, 2007
yılında yaşanan kuraklık nedeniyle büyük sıkıntı ve zararla karşı karşıya
kalmıştır. Birçok çeltik ekim bölgesi de bu şartlar içindedir. Biliyorsunuz ki, çeltik demek su demektir. Yaşanan kuraklık çeltik
ekiminde, üretiminde verimin azalmasına ve kalitenin düşmesine neden olmuştur.
22 Temmuz seçimi öncesinde, seçime on sekiz gün kala çıkarılan Kuraklık
Kararnamesi’nde sulu tarıma yer verilmemiştir. Kararname, fiğ, korunga, arpa ve
buğdaydan oluşan dört ürünle sınırlı kalmıştır. Böylece, diğer kuru tarım
ürünleri de göz ardı edilmiştir. Oysa, ayçiçeği,
pamuk, mısır, incir, narenciye, meyveler ve özellikle değerli
milletvekillerimizin de dile getirdiği zeytin gibi birçok ürün kuraklıktan
ciddi şekilde etkilenmiştir. Kararnameyle Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan
çiftçi borçlarının erteleneceği ve kuraklıktan zarar görenlere maddi tazminat
ödeneceği taahhüt edilmişti. Kastamonu’da bugüne kadar kuraklıkla ilgili bir
ödeme yapılmamıştır. Bu konuyla ilgili AKP teşkilatları da kapı kapı dolaşarak kararnameyi anlatıp seçimde oyları AKP’ye
istemişlerdir. Bazı çiftçiler “Biz hasat ettik. Tespiti nasıl yapılacak?” diye
sorunca da “Uydu fotoğrafları çekildi. Sorun yaşamayacaksınız.” denildi.
Böylece de seçimde belli nispette çiftçinin iradesi etkilenmiş oldu, ancak
seçimden bugüne kadar kararname sorunu bütün hatlarıyla çözmüş değildir.
Kararnamede sulu tarım yer almadığı için, kalitesi ve verimi suya bağlı olan
çeltik ve çeltik üreticisi bu kararnameden yararlanamamışlardır. Aslında,
kuraklıktan, sulu tarım arazileri kurak araziler kadar etkilenmişlerdir. Devrez Irmağı’nın suyunun kesilmesiyle Aşağı ve Yukarı Devrez Vadisi’ndeki çeltik üreticisi ile sulu tarım yapan
rençper ciddi manada mağdur olmuştur. Bu vesileyle, Sayın Bakanımıza soru önergesini vererek sorduğum Kızlaryolu Barajı’nın bu vadi için hayati önem taşıdığını
bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum. 16 bin hektar alanı sulayarak bu vadiye
hayat verecek olan Kızlaryolu Barajı, başta çeltik
olmak üzere tarımın her çeşidinde verim artışı sağlayacaktır. Değerli milletvekilleri, önergemin gerekçesine gelince, ülkemizde
tüketilen yıllık pirinç miktarı 650 bin tondur, bunun 250 bin tonu ithal
edilmektedir. Bunun için de her yıl yaklaşık 100 milyon dolar yabancı çiftçinin
cebine gitmektedir. Bu parayı yabancı çeltikçiye vereceğimize, suyun, sülüğün,
çamurun, yılanın, çıyanın içerisinde üretim yapan çeltik üreticimize farklı bir
destek vererek bunları destekleyebilir ve ekim alanlarını çoğaltabilir,
dolayısıyla pirinç üretimini artırabiliriz. Çeltiğe farklı destek vermemiz için gerekçelerimiz çoktur. Sadece
birini ifade etmek gerekirse, o da kendi adına 3039 sayılı Çeltik Kanunu’nun
bulunmasıdır. Ayrıca, görüştüğüm çeltik üreticilerinin sıkıntılarını şu şekilde
özetlemek istiyorum: Girdi maliyetlerinin yüksekliğinden şikâyet ediyorlar. Pirinç ithalatında zamanlamaya dikkat edilmesini Sayın Hükûmetimizden istirham ediyorlar. Sertifikalı tohumluk kullanımının teşvik edilmesini istiyorlar. Münavebe uygulanmasını ve münavebe uygulanan bitkilere de destek
verilmesini istiyorlar. Ve dışarıdan ithal edilen pirinç, yerli üretim olan başta Osmancık
pirincine yüzde 50, baldo pirincine yüzde 10 civarında karıştırılarak piyasaya
sürüldüğünden şikâyette bulunuyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Bu pirincin yabancı pirinçle
karıştırılmasıyla birlikte damak zevkinin ortadan kalktığını, üreticinin
yetiştirdiği saf ürünün de değerini kaybettiğini ve bu durumun Türk Gıda
Kodeksi’ne uymadığını çeltik üreticilerimiz büyük bir samimiyetle ifade
ediyorlar. Çeltiğe ve çeltik üreticisinin sorunlarına dikkat çekmek üzere söz
almıştım ve önergemi de verdim. Desteklerseniz memnun olurum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 91’inci madde kabul edilmiştir. 92’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 92’nci madde kabul edilmiştir. 93’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 93’üncü madde kabul edilmiştir. 94’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 94’üncü madde kabul edilmiştir. 95’inci madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 95 inci
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 3122 sayılı Öğretici ve Teknik Filimler Hakkında Kanun, 26/04/2007 tarihli ve 5637 sayılı Uygulama İmkânı Kalmamış
Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanunla tamamen yürürlükten
kaldırıldığından iş bu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve önerge doğrultusunda 95’inci madde
metinden çıkarılmıştır. 96’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 96’ncı madde kabul edilmiştir. 97’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 97’nci madde kabul edilmiştir. 98’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 98’inci madde kabul edilmiştir. 99’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 99’uncu madde kabul edilmiştir. 100’üncü madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 100 üncü maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 3467 sayılı Yüksek Mühendis ve Teknik Okulları Mezunlarının
Mecburi Hizmetlerine Dair Kanun, 26/04/2007 tarihli ve
5637 sayılı Uygulama İmkanı Kalmamış Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Kanunla tamamen yürürlükten kaldırıldığından iş bu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve 100’üncü madde metinden çıkartılmıştır. 101’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 101’inci madde kabul edilmiştir. 102’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 102’nci madde kabul edilmiştir. 103’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun
tasarısının 103 üncü madde son fıkrasında “hakkında” kelimesinden sonra gelen
ibarenin “… altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi
okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okuyunuz lütfen. Gerekçe: Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılması konusunda daha
etkin düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 103’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 103’üncü madde kabul edilmiştir. 104’üncü maddede de bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun
tasarısının 104 üncü maddesinde “ağaç başına” ibaresinden sonra gelen ibarenin
“… elli Türk lirası idari para cezası verilir…”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Zeytinliklerin korunması ve bakımı açısından etkin
düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 104’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 104’üncü madde kabul edilmiştir. 105’inci madde üzerinde üç tane önerge vardır; sırasıyla okutup
işleme alacağım. Önergeleri okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 105. maddesinde
geçen (altmış) ifadesinin (Beş yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz
ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun
tasarısının 105 nci maddesinde “ağaç başına”
ibaresinden sonra gelen ibarenin “… iki yüz elli Türk
lirası idari para cezası verilir…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Yasa tasarısının 105. maddesinin
sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. “Kesilen veya sökülen her zeytin ağacının yerine bir zeytin fidanı
dikmek ve ihya etmek zorunda bırakılır.”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, her maddede iki önerge
görüşüleceğine göre, nasıl olacak? BAŞKAN – Şimdi, efendim, grubu olmayan milletvekilleri önerge
verebiliyorlar iki tane, ama, grup sahibi
milletvekilleri… KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz öyle şey… BAŞKAN – İç Tüzük gayet açık Sayın Genç. İlk ikisi gruptan geldiği zaman, gruptan… Şöyle, okuyayım:
“…milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil
madde üzerinde iki önerge verilebilir. Ancak, her siyasî parti grubuna mensup
milletvekillerinin birer önerge verme hakları saklıdır.” Bu çerçeve içinde
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim, uygulamanız doğru. BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım? BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Konuşacağım. BAŞKAN – Sayın Asil, buyurunuz. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zeytin sahalarının önemi üzerinde az önce arkadaşlarım durdu,
hepinizce de malum. Zeytin bitkisinin, zeytinciliğin, hem insanlık için hem
ülkemiz için ne denli önemli ve Türkiye’de terk edilmesi asla mümkün olmayan
stratejik bir ürün olduğunu hepimiz biliyoruz. Ben hemen değişiklik isteğimiz, önergemiz hakkında birkaç
kelimeyle önergemizi desteklemenizi sizlerden istirham ediyorum. Şimdi,
Yasa’nın 20’nci maddesinde amir bir hüküm var: “Zeytincilik sahaları
daraltılamaz.” Şimdi, bu amir hüküm burada dururken bu yasa maddesinde
ilavesini istediğimiz “Kesilen veya sökülen her ağaç yerine bir fidan dikmek ve
ihya etmek zorunda bırakılır.” Eğer, bu ibare, bu yasanın sonunda, içinde olmaz
ise o zaman “Zeytincilik sahaları daraltılamaz.” ibaresine aykırı hareket etmiş
oluruz. Şimdi ”Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları
içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması
hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının
yüzde 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine
tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının
uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi –bakın, bu hâlde dahi- kesin zaruret
görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez.” Şimdi, bu
amir hüküm burada. “İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına 60 Türk
Lirası idarî para cezası verilir.” Siz olsanız, enstitüye müracaat, ziraat
odalarına müracaat, şuraya müracaat, oradan iznin çıkmasını bekler misiniz,
yoksa 10 ağaç için 600 milyon lira, arsanızda 10 ağaç varsa, 600 milyon lirayı
peşin peşin götürür yatırır, hiç kimseden de
çekinmeden, korkmadan ağaçları keser misiniz? Değerli arkadaşlarım, o zaman ya Komisyon diyecek ki: “Hayır,
yeniden düzenleyelim bu yasa maddesini ‘Zeytincilik sahaları daraltılamaz’
ibaresini kaldıralım.” veya bu önergenin kabulü gerekmektedir. Şimdi, bu
“Zeytincilik sahaları daraltılamaz.” amir hükmü buradayken bu önergemiz
reddedilirse bu yasa maddesinin hiçbir hükmünün, buradaki bu amir hükmün,
sizlerin az sonra yasa tasarısını onaylamanızdan sonra amir hüküm hâline
gelecek bu hükmün burada bulunmasının hiçbir amacı ve gayesi kalmayacaktır. O nedenle, ben, Komisyon Başkanı ve Sayın Bakanımdan bir kez daha
bunun değerlendirilmesini… Kesilen veya sökülen her ağacın yerine bir zeytin
fidanı dikmek ve onu ihya etmek zorunda bırakılmasını teklif ettik. Bu teklifimizin yüce heyetinizce kabul göreceğini umuyor, hepinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun
tasarısının 105 nci maddesinde “ağaç başına”
ibaresinden sonra gelen ibarenin “…iki yüz elli Türk lirası idari para cezası
verilir...” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önceki konuşmamda “Bir zeytin ağacını, iki bin yıllık, üç bin yıllık, üç
yüz yıllık, beş yüz yıllık bir zeytin ağacını kesmenin, ona kıymanın cezası 60
lira olamaz.” dedik. 60 lira olursa 100 tanesi 6 bin lira olur; 100 tanesini
bir çırpıda keserler, bir beton bina ve o beton binaya da “turistik tesis”
adını takarlar. Ondan sonra, şu an Akçay’da, Ayvalık’ta o sıra sıra Ege Denizi’ne bakan beton binalar gibi olur. Üçkuyular’dan taa Kaz Dağları’nın
yürüme parkurlarına gidene kadar, artık, ağaç ararsınız. Şimdi, o kadar kolay bir şey değil zeytin yetiştirmek. Biz zeytini
Anadolu’ya geldikten sonra hazır bulduk bu topraklarda. Biz kaç tane zeytin
ağacı diktik de kaç tanesini koruyabildik de… Oysaki zeytin, Ege’de insanın
hayatında, sofrasında, şarkısında, “Zeytin Gözlüm” türkülerinde, daha nelerde nelerde var. Size, sadece, Denizli’nin Tavas ilçesinin
Kozlar köyünden bir ilkokul öğrencisinin bir münazaradaki bir cümlesiyle iki
kelime hatırlatmak istiyorum, zeytin ağacı, zeytin konusunda. Bakın ne diyor,
genç bir kız çocuğu, ilkokul öğrencisi: “İddia ediyorum: Dünyanız bir zeytin
tanesine dönüşmüştür. Birden bire olmuştur bu. Bir sabah yalnız dünya değil
bütün gezegenler birer zeytin tanesi olmuşlardır. Paralar tedavülden
kaldırılmış, insanlar zeytinle alıp, zeytinle satmaya başlamışlardır. Elmas ve
pırlanta yerine yüzük taşı olarak zeytin çekirdeği kullanılmaya başlanmıştır.
İnci yerine iplere dizilen zeytinler takılmıştır boyunlara. Kuyumcu vitrinlerinde
renk renk zeytinler; yeşil, kahverengi, siyah...
Elektrikler kesilmiş, lambalarda zeytinyağı yanmaktadır. Volta atan mahkûmların
tespihleri Oltu taşından değil kırık zeytinlerdendir. En parlak ışık zeytin
tanelerinden fışkırmakta, en koyu gölge zeytin ağaçlarından düşmektedir yere.” Böylesine önemli, ülkemizin tarımında önemli yer tutan zeytin
ağaçlarının değeri, kesilmesinin bedeli 60 YTL olamaz. En azından bunun
caydırıcı bir rakama yükseltilmesi lazım. Bir önerge var -biraz fazla diyor-
500, biz 250 diyoruz. Bir başka önerge var, deniliyor ki “Ağacı kesen hem ağacı
diksin yerine hem ihya etsin.” Belki ağacı dikip ihya etmek zordur, ama şu
Kurulda, bir ağacın, bir zeytin ağacının kesilmesinin bedeli 60 YTL olmadığını
kanıtlamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bu nedenle önergeye destek istiyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 105. maddesinde
geçen (altmış) ifadesinin (Beş yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz
ederim. Kamer
Genç Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergemi açıklamak istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ben biraz önce Sayın Başkana, işte, üç önerge var, bunu nasıl
işleme koyarsınız dediğimde, Sayın Başkanımız tabii haklı olarak doğru olan
şeyi söyledi. Ancak, Başkanlık Divanının İç Tüzük’ün 87’nci maddesiyle ilgili
bir aykırı uygulaması var. Orada, milletvekillerinin yedi önerge verme hakkı
var. Ama diyor ki… Orada da aynı cümle yer alıyor, “Her grubun önerge verme
hakkı saklıdır.” diyor. Ama Başkanlık Divanı orada -tabii Sayın Başkanımız
değil, başka bir Başkan Vekili- “Gruplar vermişse milletvekilleri üç önerge
verir.” diyor. Bu tamamen İç Tüzük’e aykırı bir şey, ama Sayın Başkanın yaptığı
uygulama doğru bir şey. Şimdi, değerli milletvekilleri, bir kanun gelmiş. Tabii ki… Bakın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce bir Meclis ve ciddi bir Meclistir. Şimdi,
getirmiş Komisyon… Bakın, kaç tane önergeyle yürürlükten kalkmış kanunları
burada tekrar müzakere ediyoruz. Bu, Meclis ciddiyetine uymayan bir
davranıştır. Şimdi, bunun bir yolu var. Grup başkan
vekillerinizin aslında bunu şey etmesi lazım. Mesela, İç Tüzük’ün
83’üncü maddesi diyor ki: “Genel Kurulda bir maddenin diğerinden önce
konuşulması işaret oyuyla karara bağlanabilir.” Ayrıca da mesela, bir
uygulamayla, çok yakın -tabii, daha başka suistimallere
meydan vermemek üzere- olarak, birbirine uygun görünen maddeler birlikte de
görüşülebilir şeklinde, bu yürürlükten kalkan maddelerin hepsini bir madde
altında toplayıp, yani buna işaret oyuyla karar alıp da hepsini kaldıralım,
ayıp oluyor. Yani, şimdi bizi dinleyen vatandaşlar diyor ki: “Allah Allah, yahu, yürürlükten kaldırılmış kanunları tekrar
getirip müzakere ediyorlar.” Bu, hakikaten, bu Meclisin ciddiyetine yakışmıyor.
Hele AKP gibi iktidar… Dün, baktım, bakanlar yok burada. Şimdi, birisi, bir arkadaş,
getirdi, bana bir liste verdi. Bu listede AKP grup başkan vekili dün akşam
burada nöbetçi bakan göstermiş, Ali Babacan’ı göstermiş, Sayın Şimşek’i
göstermiş. Biz akşam televizyonda seyrettik, Şimşek ile Babacan Washington’da.
Yahu, kardeşim, siz ne biçim grupsunuz! Yani, Washington’a giden bakanınızı
burada nöbetçi gösteriyorsunuz. Böyle gayri ciddiyet olmaz arkadaşlar, olmaz.
Dünkü listeniz orada, işte grup başkan vekilleriniz de burada. Burada nöbetçi
gösterilmişti, ama adam Washington’da. Böyle gayri ciddiyetle iş yaparsanız
güven olmaz size. Burada yürürlükten kalkmış kanunları getirip, ondan sonra,
Komisyon ve Hükûmet burada müzakere ederse olmaz. Şimdi, değerli milletvekilleri, önergemizde… Tabii, biraz önce,
arkadaşlarımız “Zeytin Türkiye için, hem gıda itibarıyla hem orman itibarıyla
çok hayati bir mahsuldür, bir servettir. Bunun sökülmesini, yok edilmesini
mümkün olduğu kadar imkânsız hâle getirmek lazım…” Şimdi bu maddeyle, aslında,
AKP’den konuşanlar -gruplar konuşmuyor, milletvekillerine grupları söyletiyor-
“Efendim, biz yeni kanun getirmiyoruz…” Yahu, Meclisin karşısına yeni kanun
getiriyorsanız, çağın gereklerine uygun kanun getireceksiniz. Elli sene önce
çıkmış kanundaki, ben, cezayı artırıyorum. İyi de, cezayı artırıyorsun ama
Meclisin karşısına getirmişsin, müzakere ettiriyorsun. Dolayısıyla çağın
gereklerine ve şartlara uygun bir kanun getireceksiniz. Ondan sonra bu neye
benziyor? Arabanın dört tane lastiği patlamış, bugün bir lastiğini tamir
edeyim, üç gün sonra öteki lastiğini tamir edeyim, öteki gün… Böyle bir şey
olur mu, ciddiyetsizlik olur mu böyle arkadaşlar? Onun için, bu kanunları madem
gündeme getirmişsiniz, yüce Meclis bununla uğraşıyor, hiç olmazsa buna bir emek
verelim, çağımızın gereklerine, ülkemizin gerçeklerine uygun bir yasa yapalım.
Memleket hepimizin. Onu diyoruz işte. Zaten köylüye bir destek verdiğiniz yok, tarımı öldürdünüz,
hayvancılığı öldürdünüz. O gün ben burada söyledim, vatandaş, köylü süt
paralarının hâlâ primlerini almamış. Niye almıyor? Çıkıp da burada
bağırıyorlar: “Efendim biz tarıma şu desteği verdik…” Soralım
köylü vatandaşlarımıza, bir senedir siz köylüye süt paralarının primlerini
vermiş misiniz vermemiş misiniz. Niye vermiyorsunuz? O zaman verin
kardeşim bunları. Ha şimdi burada da… Özellikle Ege Bölgesi’nde tatil köylerinde
görüyoruz arkadaşlar. Mesela bir bölgede vatandaş önce gidiyor, çamın altını
yakıyor. O çamın altını yakınca çam bir süre sonra hastalanıyor ve düşüyor.
Onun yerine küçük küçük zeytinler ekliyorlar, orada
bir zeytin tarlası yaratmaya çalışıyorlar, arkasından bir tatil köyü
yapıyorlar. Yani bunlar millî servetler, bunları hassasiyetle korumamız lazım. Sonra, efendim, Bakanlığa siz ağaç kesme yetkisini verdiğiniz
zaman, her şeyin başı para ya, kesilmeyecek ağaçları da… İşte, maalesef en
büyük güç para gücüdür, en büyük servetler… Türkiye’de öyle insanlar var ki
Türkiye Cumhuriyeti devletinin faturasını bile bulsalar satarlar. Devleti satan
insanlar var arkadaşlar. Bunu kabul etmek lazım. Yani
paranın hüküm sürmediği alan yok maalesef, siz de biliyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için mümkün olduğu kadar bunu böyle
bakanlıkların iznine de bağlamadan bunları doğru dürüst bir kurala bağlayalım
da -bu memleket bizim- bu servetleri koruyalım, yasalarla koruyalım, yüksek
paralarla koruyalım. Benim önergem, diyoruz ki bu 60 milyon hakikaten -arkadaşlarımız
da açıkladı- çok düşük bir para, 500 milyon olsun. Tabii takdir sizindir. Bunları belirtmek için söz aldım. Saygılar sunarım efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 105’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 105’inci madde kabul edilmiştir. 106’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 106’ncı madde kabul edilmiştir. 107’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 107’nci madde kabul edilmiştir. 108’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 108’inci madde kabul edilmiştir. 109’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 109’uncu madde kabul edilmiştir. 110’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 110. maddesinde
geçen (yirmi) ifadesinin (yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacaksınız… KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım. BAŞKAN – Buyurunuz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergede değiştirilmesini istediğim maddeyi biliyorsunuz. Millî müdafaa
mükellefiyetine tabi tutulanların, bu konuda kendilerinden istenen
mükellefiyetleri, özellikle vasıtaları vermemesi hâlinde, bunlara, işte, yirmi
günden az olmamak üzere adli para cezası… Ben “yüz” diyorum ama aslında “yüz”
de az tabii. Değerli milletvekilleri, tabii ki askerlik mükellefiyeti, bir
insanın en önemli mükellefiyetlerinden birisidir. Bunun hakkıyla herkes
tarafından yapılması… Hatta bunun cezayla da, yani böyle para cezasıyla değil
de çok daha ağır cezalarla önlenmesi gerekir. Ama sizin hükûmetiniz,
idare tarzınız hakikaten sıkıntı yaratan bir tarz. Ben bunu daha önce de düşünmüştüm ama şimdi konuşmak istiyorum.
Sayın Meclis Başkanı, dün müydü, evvelsi gün müydü, bir konuşma yaptı. Mesela,
şimdi, bu DTP Genel Başkanı askerliğini yapmadığından dolayı –yurt dışına
gitmişti- hakkında bir soruşturma açıldı. Hemen gelir gelmez uçaktan alınması,
getirilip içeriye atılmasını ben tasvip etmedim bir vatandaş olarak. Bakın,
Necmettin Erbakan sizin eski genel başkanınız. Bu mahkûm oldu. Bunun hapse
girmemesi için, getirdiniz, özel kanun çıkardınız. Yani, bilmiyorum, yetmiş
veya yetmiş beş yaşını bitiren kişiler suç işlerse evinde cezayı çekecek.
Şimdi, o arkadaşımız da bir parti genel başkanıdır. Zaten kaçma imkânı olsa
gelmez yurt dışından. Ama şimdi o görüntüler Türkiye için iyi görüntüler
değildir. O görüntüleri yaratmamak da size düşer, yani sizin iktidarınıza
düşer. Efendim mahkeme karar vermiş olabilir ama hesabınıza geldiği zaman
mahkemenin tebligatlarını… Maalesef, en meşhur insanlar bulunmuyor diye
tebligat da yapmak istemiyorsunuz. Bizim istediğimiz, değerli milletvekilleri, bu ülke bizim,
birileri birtakım sudan bahanelerle bu ülkemizin görüntüsünü zayıflatmaya
çalışıyorlar. Bunları doğru yola koymak da bunlara karşı sağlıklı mücadele
vermek de bizim aklıselimle yapacağımız mücadeleyle mümkün olur. Ne olur yani o
arkadaşı uçaktan almasaydınız da sonra… Hatta tutuksuz
yargılansa. Yani, kaçarsa da o kendi sütüne kalmış bir şey. Ama Türkiye
Cumhuriyeti devletini de… İşte, birtakım insanlara da söz hakkını
bırakmazdınız. Ben, o olayı, hakikaten, ilk günden beri hoş karşılamamıştım,
ama bu vesileyle de bunu belirtmek de istiyorum. Onun için, bu millî müdafaayla da ilgili, zaten, biliyorsunuz, bu
konularda, bence doktorları bu konuda ciddiye almak lazım. Yani, askerden muaf
olması gerekmediği hâlde “Askerden muaftır.” diye bence rapor veren doktorların
doktorluklarını iptal edelim. Yani, bir ülkenin en ciddi konusu olan, en temel
görevi olan görevini yapmaktan para karşılığı veya çeşitli dostluk karşılığı
insanlara haksız rapor veren kişilere… Onları icabında doktorluktan şey edelim.
Mesela, işte, Tayyip Erdoğan’ın oğlunun, hâlâ, ben soruyorum: Hastalığı nedir?
Bize söylesin arkadaşlar. Yani herkesin… Şimdi, gittiniz, efendim, sen sahte
rapor aldın, gitmedin askere… Onu da çıksın burada bize desinler ki: “Şu falan
hastalıkta…” Hatta, ikinci defa da bir muayeneye
göndersinler. Ben, o zaman da burada Millî Savunma Bakanına söyledim,
söylemediler. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Anayasa’sının 10’uncu maddesinde yazılı eşitlik ilkesine Başbakan da olsa
riayet etmesi lazım, Cumhurbaşkanı da olsa lazım, herkesin bunlara uyması
lazım. Uymayınca, siz, birtakım insanlar hakkında uygularsanız olmaz.
Onun için, bu, yani gülünç rakamları getirip de gülünç cezaları getirerek bu
memleketin en temel görevlerini, hayati görevlerini getirmeyen insanları gülünç
cezalarla cezalandıracağınıza hiç cezalandırmasanız daha iyi yani. Ne olacak,
yani yirmi gün hapis cezasının karşılığı -Bakanlık, idare biliyor- kaç liradır,
ben bilmiyorum. Yani, bir günlük hapis cezasının Türk lirası olarak
karşılığının kaç lira olduğunu bilmiyorum, ama herhâlde olsa olsa bir 500-600 liradır, o da… Yani böyle bir cezanın da,
işte biraz önce arkadaşımız da dedi, en kıymetli, mesela trilyonlarca değer
ifade eden aracını vermiyor adam. Ona siz yirmi günlük para cezasını
vermişsiniz hiçbir şey değil. Yani, bu kanunları ya ciddi getirin yahut da
böyle gayriciddi kanunları getirip de Meclisin
zamanını almayın. Önergem budur. Kabul ederseniz… Saygılar sunarım efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 110’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 110’uncu madde kabul edilmiştir. 111’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 111’inci madde kabul edilmiştir. 112’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 112’nci madde kabul edilmiştir. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın
Başkanım, 113’te bir düzeltme talebimiz var. BAŞKAN – Evet, 113’üncü maddede bir önerge de vardır. Önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanunun 113 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Askerî yasak bölgeler dışında kalıp, manevra, tatbikat ve atış
nedenleriyle mülki amir ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması yapılan ve hususi işaret ve alametlerle
girilmesi yasak edilen yerlere girenler ve bu mahallere hayvan sokanlara mülki
amir tarafından elli Türk lirası kadar idari para cezası verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükümet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge sahibi olarak buyurunuz Sayın Sipahi. (MHP
sıralarından alkışlar) KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. 113’üncü madde konusundaki
önergemizin “icra” kısmıyla ilgili herhangi bir değişiklik önermedik. Yani
“icra” kısmıyla “yaptırım” bölümüyle ilgili kim hangi yetkiyi kullanacaksa -ki
burada mülki amir bu konuda yetkili kılınmıştır- onun vereceği idari ceza
konusunda da bir teklifimiz yok, bunun miktarı konusunda da bir teklifimiz yok.
Ancak, otuz altı sene Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış
bir eski silahlı kuvvetler mensubu olarak bu konularla ilgili, tatbikat,
manevra veya çeşitli ağır silah atışları dâhil, bu konuları bizzat yaşadığım
için, başlangıç kısmına, sadece manevraları ilgilendiren bölüm yerine “askerî
yasak bölgeler dışında kalıp manevra, tatbikat ve atış nedenleriyle mülki amir
ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması
yapılan” şeklinde bir açıklama getirilmesini teklif ettik milletvekili
arkadaşlarımla beraber. Bu tamamen teknik bir konudur. Bu konuya
geçmeden önce kısa bir açıklama yapayım. 3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyet Kanunu İkinci Dünya
Harbi’nin hemen öncesinde 1939 yılında çıkartılmış bir yasadır. O günün
şartlarına göre oldukça ağır hükümleri vardır, çok zor anlaşılır, ağdalı bir
yasadır. Bu nedenle de daha sonra “Millî savunma mükellefiyeti nedir, nasıl
uygulanır.” şeklinde, Millî Savunma Bakanlığının bir yönetmeliğiyle açıklanır
ve anlaşılır bir hâle getirilmiştir. Bu konuya girmemin nedeni, bu yasayla ilgili hâlihazır
görüştüğümüz yasaya alıntılar, ilaveler yapılırken eğer bu yönetmelik
okunmadan, sadece bu muğlak, anlaşılmaz yasaya göre
birtakım değişiklikler yapıldıysa birtakım hatalar yapılmasından korkarım Sayın
Bakan. Daha sonra 1944 yılında o günün şartları gereği, bu sefer
“Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Mükellefiyet Kanunu” diye bir ikinci yasa
çıkartılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise Askeri Yasak Bölgeler Kanunu ve
seferberlik kanunları çıkartılmıştır. Benim Sayın Bakana bir önerim var: Millî Savunma
Bakanlığıyla da konu koordine edilerek bu dört yasanın, yani Milli Müdafaa
Mükellefiyeti Kanunu’nun, Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa
Mükellefiyet Kanunu’nun, daha sonraları çıkartılan Seferberlik Kanunu’nun ve
Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’nun, dördünün birlikte mütalaa edilerek, koordine
edilerek ve birleştirilerek acilen tekrar çıkartılmasında yarar var Sayın
Bakan. Bu konuyu özellikle, tecrübelerim gereği
size yansıtıyorum. Gelelim tekrar yasa önerimize. Bu Askeri Yasak Bölgeler Kanunu,
Milli Müdafaa Mükellefiyet Kanunu’ndan daha sonra çıkartılmıştır. Şu andaki
kışlaları, bu kışlaların çevresindeki cephanelikleri, askerî tatbikat
sahalarını ve manevra sahalarını kapsamaktadır. Bunlar genelde Millî Emlak envanterinde olup Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmiş
arazilerdir. Ancak buralarla ilgili yaptırımlar konusunda zaten bir sorunumuz
yok. Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’nda bu yasak bölgeleri ihlal edenlerle ilgili
-ama hudut kesiminde ama askerî garnizon ve alanların içinde- yeterli cezai
müeyyide var. Benim buradaki yasada işaret etmek istediğim konu, askerî
yasak bölgelerin dışında kalıp da manevralarda, tatbikatlarda ve atışlarda
ilgili talimatlar ve yönergeler gereği kullanılan ve kullanılacağı zaman da
önceden -belirli bir süre önce- gerek mülki amirlere gerek zabıta kuvvetlerine
gerekse bölgedeki muhtarlıklara bu talimatlar ve yönergeler, yönetmelikler
gereği bildirimleri ve notamlaması yapılan alanlarla
ilgilidir ve bu Millî Müdafaa Mükellefiyet Kanunu’na atıf yapan kısım bu
alanları kapsamaktadır. Dolayısıyla, bir, askerî yasak bölgelerle ilgili kısmın
bu kanunla karıştırılmasına mani olmak. Çünkü, bugün askerî yasak bölgeler kapsamında bulunan tatbikat alanları
ve atış alanları da vardır. Onları bunların dışına alıp onu kendi hükümlerine
göre yürütülmesini sağlamak. Bunun dışında kalanları ise manevra, tatbikat ve
atış nedenleriyle… Çünkü, atış sadece manevra gereği
yapılmaz, atışlı tatbikatlarda da atış uygulaması yapılır. Aynı şekilde manevra
ve tatbikat olmaksızın da tank atışları, topçu atışları veya Deniz
Kuvvetlerinin veya Hava Kuvvetlerinin atışları vardır. Bunları kapsayacak şekilde
manevra, tatbikat ve atış nedeniyle konunun kapsamını genişleterek mülki amir
ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması
yapılan ki bunlar yönetmelik ve yönergeler gereği yapılmak zorundadır bu notamlamalar. Sık sık sanıyorum
bu konudaki Deniz Kuvvetlerinin bildirimlerini radyo ve televizyonlardan zaman zaman sizler de izliyorsunuz. Dolayısıyla, biz, yasaya bir
itiraz, değiştirme şeklinde değil, sadece yaptırım maddesine dokunmadan asker
gözüyle daha açıklayıcı, daha anlaşılır ve diğer yasayla karıştırılmasına mani
olucu hususların ilavesini öngördük. Teklifimiz bu mealdedir. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Komisyonun bir düzeltmesi vardır. Buyurunuz efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – İkinci
satırda “…elli Türk lirası kadar idari para cezası verilir.” şeklinde bir tabir
var. “…elli Türk lirası idari para cezası verilir.” olacak, “kadar” kelimesi
oradan çıkarılacaktır efendim. BAŞKAN – Evet, bunu not ettik. 113’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 113’üncü madde kabul edilmiştir. 114’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 114’üncü madde kabul edilmiştir. 115’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 115’inci madde kabul edilmiştir. 116’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 116’ncı madde kabul edilmiştir. 117’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 117’nci madde kabul edilmiştir. 118’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 118’inci madde kabul edilmiştir. 119’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 119’uncu madde kabul edilmiştir. 120’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 120. maddesinin
ikinci fıkrasında geçen (beş) ibaresinin (üç) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Madde bir ila beş arasındaki makas çok geniştir. Mahkemenin
takdirini azaltmak gerekir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 120’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 120’nci madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, dördüncü bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır. On beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.24 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 16.43 BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
47’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, beşinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Beşinci bölüm 121’inci madde ila 150’nci maddeleri kapsamaktadır. Beşinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Tayfur Süner söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Süner. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, bu tasarının geneli üzerinde birkaç cümle söyleyerek
konuşmama başlamak istiyorum. Bu düzenleme geçen dönem Adalet Komisyonunun gündemine gelmiş,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun haklı itirazlarına rağmen kabul edilmiş, bu
dönem ise, yine Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyelerine “Sizin bakmanıza
gerek yok.” denmiş, AKP’liler el kaldırarak kabul etmişler. Tasarıya bakıyorsunuz, aşureyi aratmıyor, içinde yok yok. Adalet Komisyonu Başkanı ve AKP’li üyeler de bir rapor
yazmışlar. Kendilerini kutlamak istiyorum. Diyorlar ki: “Bu tasarıda yer alan
yetmişi aşkın madde daha önce yasalaşmış, ama olsun, Genel Kurula yine gitsin,
orada düzeltilsin.” demişler. Bu nasıl bir anlayıştır, ben anlayamadım.
Komisyonlar niçin var, niye gerekli incelemeyi yapmıyor? Şimdi, benim konuşma alanıma giren beşinci bölüme bakalım. İçinde
neler var? İçinde tam dokuz kanun var; 4473, 4654, 4922, 5442, 5539, 5584,
5681, 5683 ve 5846 sayılı Kanunlar. On dakika içinde bu kanun üzerindeki
değişiklikleri incelemeye çalışacağız. Bunu yapmak pek olanaklı değildir. Bu
nedenle de ben şimdi, Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun üzerinde
yapılacak değişiklikler üzerinde durmaya çalışacağım. Getirilmek istenen düzenlemelerle, yasaya aykırı taşımacılık yapan
kaptan ve gemi sahiplerine verilen para cezalarında artış öngörülüyor. Ancak,
ben, burada, belgesiz kaçak taşımacılık yapanlar için hapis cezasının
kaldırılmasını anlamakta zorlanıyorum. Geçtiğimiz aylarda çok çarpıcı
örneklerini yaşadık. Akdeniz ve Ege sahillerinde onlarca insan, kolay yoldan
para kazanmak isteyen dolandırıcıların yüzünden denizde canlarını kaybettiler.
Tabii, göçmen kaçakçılığı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleniyor. Ama,
yine burada da eğer yasa dışı yollarla izinsiz, belgesiz insan taşımacılığı
yapılıyorsa bunun hapis cezası da olmalı. Hapis cezası vermek için illa da
birilerinin ölmesi gerekmiyor. İnsanlar daha iyi şartlarda yaşama, iş bulma
veya kendi ülkelerindeki çeşitli sorunlar nedeniyle batı ülkelerine göç etmek
istiyorlar. Bunu da kaçak yollardan yapmaya çalışıyorlar. Türkiye bu noktada
önemli bir geçiş noktası. Genelkurmay Başkanlığının sayfasındaki bilgilere göre
yalnızca 1 ila 6 Ocak 2008 döneminde yakalanan kişi sayısı 516. Son on iki
yılda Türkiye’de 617 bin kaçak göçmen yakalanmış. Bunların büyük bölümü deniz
yoluyla Avrupa ülkelerine gitmeye çalışıyorlar. Bu da Türkiye’deki umut tacirlerini
ortaya çıkarıyor çünkü talep yüksek. Kişi başı 1.500-2 bin dolar arası para
alınıyor. Yani kolay kazanç. Şimdi göçmen kaçakçılığı
kapsamına girmese de, bence caydırıcılığı sağlamak için, yasa dışı insan
taşımacılığının önlenmesi için buraya hapis cezası konulmasının yararlı
olacağını düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, yasa dışı deniz taşımacılığıyla ilgili
yaptırımların belirlenmesi önemli ancak bir de denizciliğimizin bugün yaşadığı
sorunlar var. Unutulmamalı ki, yaklaşık 780 bin metrekare olan vatanımızın yanı
sıra, buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, 300 bin kilometrekare civarında ülke
karasularımız, daha doğru bir tanımla, bir mavi vatanımız vardır. Her tarafımız
deniz ama deniz taşımacılığımızın payı, kabotaj dâhilinde, yani ülke karasularımızda
yüzde 3’e bile ulaşmıyor. Daha güvenli, daha ucuz olmasına karşın deniz
ulaşımını maalesef bir türlü geliştiremiyoruz. Bugün Türkiye’nin deniz yoluyla
yapılan 113,4 milyon tonluk ithalat ve ihracat taşımalarında Türk Bayraklı
gemilerin payı sadece yüzde 25’tir. Yabancı bayraklı gemilere, taşıdıkları
yüklerimiz için her yıl peşin olarak 3 milyar dolar ödenmektedir. Türkiye de
bugün görüntüsüyle, yük taşıyan değil, yük taşıtan bir ülke konumundadır. Bu
durum ülkemize hiç yakışmamaktadır. Türk armatörünün yabancı bayrakla
çalıştırmakta olduğu gemileri yeniden Türk Bayrağı’na kazandırmak için gerekli
düzenlemeler yapılmalı ve yabancı bayrağa kaçış önlenmelidir. Halkımızın denizciliğe ilgisini artırmak ve armatör denizciliğinin
gelişmesine büyük katkı sağlamak ülkemiz denizciliği ve deniz turizmi açısından
büyük önem arz etmektedir. Bu konularda sektörde Türk Bayrağı vergisi,
“mantıksız taşıt vergisi” olarak adlandırılmaya başlanan motorlu taşıt
vergisinde bir düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. Süratle gelişen dünya
denizciliği ve acımasız rekabet ortamı dikkate alındığında daha çok yol almamız
gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Denizcilik sektörünün tüm dinamikleriyle
ülkemizin lokomotif sektöründen biri olması gerektiği tartışılmaz bir
gerçektir. Hele ülkemizin ekonomik açıdan ciddi kaynağa ihtiyacı olduğu bir
durumda denizcilik sektörü ekonominin cankurtaranı olabilecek durumdadır. Bu
kaynağımızı iyi değerlendirmeli, ilgili tarafların yıllardır gündeme getirdiği
konular ciddiyetle ele alınmalı ve sonuçlandırılmalıdır. Değerli milletvekilleri, biraz da fikir ve sanat eserleri
üzerindeki cezalardan bahsetmek istiyorum: Bu fikir ve sanat eserleri konusunda
cezalarda da değişikliğe gidiliyor ve bazı cezalarda indirim getiriliyor. Bunun
nedenini anlayamadım. Yani ne oldu da, uygulamada ne gibi sonuçlarla
karşılaşıldı da fikir hırsızlarına verilecek cezalarda indirime gidiliyor? 2004 yılında “Korsanla Mücadele Yasası” olarak adlandırılan bir
yasa çıktı. Biraz baktım, uzlaşma ile çıkmış. Ciddi yaptırımlar getirilmiş ama
şimdi bundan da geri adımlar atılıyor. Fikir ve sanat eseri bir mal değildir.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. İnsanın yaratıcılığının sonucudur. Bu
açıdan bakıldığında yaratıcının korunmasının malların korunmasından daha önemli
olması gerektiğini düşünüyorum. Sanatta, sanatçıya, yeni fikirlere sahip
çıkmanın yolu, bu eserlerin sahiplerinin haklarını korumaktan geçer. Fikir ve
sanat üretimi çok zor şartlarda, büyük özverilerle gerçekleşiyor. Bunun için,
bu hakların korunmasında biz de gerekli hassasiyeti göstermeliyiz. Ancak,
görüştüğümüz tasarıda bu hassasiyetin olduğunu söylemek çok olanaklı değildir.
Daha önce, bir eseri izinsiz olarak çoğaltan, satan veya yayanlara, başkasına
ait esere kendi eseri gibi ad koyanlara, bir eserden kaynak göstermeksizin
alıntı yapanlara, yanlış kaynak gösterenlere iki ila dört yıl arasında hapis
cezası, 50 ila 150 milyar arasında para cezası veriliyordu. 2004 yılında bu
cezaların her ikisinin de aynı, yani, hem hapis hem de para cezası verilmesinin
yolu açıldı. Yani, 2004 yılında “Korsanla mücadele ediyoruz.” diyerek cezaları
artırıyorsunuz, aradan üç yıl geçiyor cezalar indiriliyor. Niye, korsanla
mücadele etmekten vaz mı geçiliyor? Korsan sorunu
çözüldü mü bu ülkede? 2004 yılında yapılan düzenlemede fikir hırsızlığı
kapsamına giren tüm suçlara da aynı ceza miktarının uygulanması öngörülüyor. Şimdi, bu tasarıda fikir hırsızlığının türüne göre cezalarda da
ayırım yapılıyor, intihal gibi suçlarda ciddi indirimler getiriliyor. Kolay
para kazanma hevesindeki dolandırıcı insanlar ne yapıyor? Kaçak olarak eserleri
çoğaltıyor, orada burada satıyor, sattırılıyor. Bunlara verilecek ceza da bu
tasarıya göre bir ila beş yıl olarak değiştiriliyor. Alt sınır iki yıldan bir
yıla indiriliyor. Neden yapılıyor bu değişiklikler? Peki, bir esere kendi eseri gibi ad koyanlara iki yıl ila dört yıl
olan cezayı altı aydan iki yıla kadar düşürmektesiniz. Niye? Biri tamamen
dolandırıcı zihniyette, kolay yoldan para kazanma amacıyla eseri çoğaltıp
satıyor; biri ise kişi tamamen fikir hırsızlığı yapıyor, adamın eserini
çalıyor, kendi eseriymiş gibi sunuyor. Bir başka nokta da, intihal konusu. Şimdi, bu intihal konusunda da iki ila dört yıl hapis cezası şimdi
altı aydan başlatılıyor. Üst sınır iki yıl. Ben burada da sormak istiyorum: Bu
cezada niye indirime gidiyoruz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Süner. TAYFUR SÜNER (Devamla) – Ne oldu? Cezalar ağır mı gelmiş
intihalcilere? İntihal, bence iki boyutlu bir suçtur; hem hırsızlık var hem de
dolandırıcılık. Yani, hem birinin fikrini çalıyorsunuz hem de onu kendi
fikriniz gibi sunarak dolandırıcılık yapıyorsunuz. Bu suçta ceza indirimini
anlamak mümkün değildir. Tabii, AKP Grubunun intihal konusunda bir hassasiyeti
var. Ama, kişisel hassasiyetler için herkesi
ilgilendiren bir konuda düzenleme yapılmasını kabul etmek doğru bir yaklaşım
olamaz. Ben şimdi sormak istiyorum: 2004 ile bugün arasında kaç kişi
intihalden hapis cezası aldı? Türkiye’de yani kanunun bu hükmüyle ilgili kaç
dava açıldı, kaç kişi ceza aldı? Sayın Bakandan soruma yanıt istiyorum. Değerli arkadaşlar, hepinize saygılar sunuyorum. Saniyelerim bitti. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Süner. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Buyurunuz Sayın Kaplan. Süreniz on dakika. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri, bu bölümde farklı konular var ve
gerçekten, bunları, denizden kültür-sanat haklarına, yanan arşivlerden,
kaybolan dosyalardan yurt içine girişi yasaklananlara kadar. Tabii ki, eski
yasaları günümüze uyarlamaya çalışırsak çağın, teknolojinin de çok gerisinde
kaldığımızı ifade etmek istiyorum. 120’nci madde ve devamı maddelerde bakıyoruz ki adliye binalarının
yanması, dosyaların kaybolmasıyla ilgili bazı yükümlülüklerde müeyyidelerin
kısmen arttırılması var. Peki, biz hani e-yargıya geçmiştik? Hani e-devlet
olmuştuk? Yani biz bir ar-ge araştırması modası
tutturduk gidiyoruz ve Bütçe Komisyonunda hangi bakanlık gelse, bir ar-ge tutturmuş, diyor ki, e-vergi, e-posta, e-adalet,
e-gümrük… Mademki bu kadar her alanda devlet son teknolojiyi kullanıyor,
yazılım endüstrisi mükemmel, Ankara’da genel müdürler bakanlık binasında bir
düğmeye basıyor, hangi dosyanın nerede olduğunu, hangi aşamada olduğunu
görüyor. O zaman bu kadar kolaylık varken, bu e-devlet projesinde birkaç kopi çıkaralım, birisi Ankara’da olsun, birisi mahkemesinde
olsun, birisi de vekillerinde, sanığında olsun, bu kadar da eziyet çekmeyelim,
bu evrakları da isteme konusunda eziyet çekmeyelim. Mademki teknoloji gelişmiş,
artık Türkiye Cumhuriyeti’ne de 21’inci yüzyılda bu yakışır diyoruz. Yoksa şu
hemen akla gelir arkasındaki maddede, efendim 123’üncü madde, hemen takibinde:
Zaman aşımı olayı. Yargıtay feryat ediyor, ama iki noktadan feryat ediyor. Bir,
“İşim çok, sıra gelmiyor, dosyalar müruruzamana uğruyor, failler kurtuluyor.” Bu, bir yanı. İkinci bir yanı, Yargıtayda
dosyalar kayboluyor. Ana davaların dosyaları kayıp. Örneğin 12 Eylül
sıkıyönetim döneminin bilmem kaç yüz klasör olan Dev-Yol dosyası, Dev-Sol
sanıklarının dosyasının kayıp olduğunu biliyoruz. Bilmem kaç yüz klasör. Nereye
gitti bu? Yani Üsküdar Ağır Cezadan ta Yargıtaya
geldiği aşamada birkaç yüz klasör kayboluyor, birkaç yaprak değil. Yangın da
yok, doğal afet de yok, sel baskını da yok, çığ da yok. Burada bir sorun var.
Asıl sorun, bazı suç tiplerinde, örneğin görevi kötüye kullanmada, ihaleye
fesat karıştırmakta, müeyyidesi beş-on sene arasında olan suçların maalesef
çoğunun bu müruruzaman tehlikesiyle karşı karşıya olduğudur. Şimdi, bu aşamada baktığımız zaman, bu grup yasaların içinde
özellikle gemilerle ilgili hükümler var. Sefere çıkan ticaret
gemilerinin seferden alıkonulması. Şimdi, seferden alıkonulan geminin
donatanı var, gemi adamı var, navlunu var, bir yerden bir yere gidecek. Onu bir
yerden aldın mı “şu evrakın eksiktir” diye basit bir nedenle, ondan sonra döner
devlete tazminat davası rücu olarak gelir yüklenirler
sigorta şirketleri. Yani burada öyle gemi çevirmek kolay değil. Bunun bu kadar
zor olduğu için mevzuatımızla, Türkiye’deki bütün gemi işletenler, armatörlerin
hepsinin gemilerine bakın, ya Malta bandıralıdır ya Seychell
Adaları bandıralıdır. Türkiye Cumhuriyeti bandıralı gemiyi az bulursunuz. Hem
vergi kaçırıyor hem sigortadan kazanıyor hem sorumluluktan kaçıyor. Yani,
şimdi, bu yükümlülüğü getirirken diyorsunuz ki: “Aylık yüzde 5 gecikme zammı
yabancı gemilerden alınır.” O yabancı gemiler de Türk vatandaşlarının veya
ortaklarının. Şimdi, hukuk kişiye, yabancıya göre ayrı uygulanmaz ki, hukuk eşit
uygulanır. Ayrımcılık yaparsanız, kanuni faiz uygulaması vardır, Türk Ticaret
Kanunu’nda ticari faiz uygulaması vardır, bu uygulamanın dışına geçip
yabancılara yüzde 5 faiz getirirseniz, mülkiyet hakkı ihlalinden yarın devletin
aleyhine dava açarlar. Şimdi, burada bir noktayı daha ifade etmek istiyorum. Bu, tabii ki
değiştirilmesi gereken… 127’nci maddede kaçak yolcu taşıma izni. Türkiye’nin
yüz karasıdır bu göçmen kaçakçılığı, insan ticareti. Bizim Ege sahillerimizde,
daha en son 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde sahillere vurmuş insanların
cesetleri ve her gün yaşadığımız bu manzara Türkiye’nin ayıbıdır. Yani, buna
etkin bir önlem getirmek gerekiyor. Elbette ki, buradaki cezaların
artırılmasıyla bunu sağlayamayız. Sahil Güvenlik Komutanlığının bütçesini görüşüyoruz. Ege
Bölgesi’nde, Ege kıyılarında kaç tane sahil güvenlik botu olduğunu biliyoruz.
Bir tanesi Kardak’ı koruyor orada, çipura davasından,
bir tanesi Foça’da, bir tanesi Çanakkale’de, bir de Rodos’un karşısında bir
tane var. O ara boşluklarda, Ege kıyılarında isteyen o küçük botlarla,
motorlarla kaçak göçmenleri götürüyor. Ama, burada bir
şey kafama takılıyor. Yani, gümrüklerle ilgili, kapılarla ilgili bütçe
sunuşlarında “Kapıdan çıkan her araç plakası bile izleniyor, denizde gezen her
gemi bile izleniyor, onu tespit ediyoruz ekrandan.” deniliyorsa, nasıl oluyor
da göçmen kaçakçılığı bu kadar rahat yapılabiliyor, götürülebiliyor? Bu konuda sadece ceza artırımı yeterli değildir, şüphesiz güvenlik
önlemleri de, uluslararası göçmen kaçakçılığıyla mücadele, bunların hepsi bir
arada bir bütün olarak yapılmak zorundadır. Yine bu hükümlerin içinde sınır dışı edilen vatandaşlar var. Diyor
ki, “Ağır ceza almışsa, sıkıyönetim mahkemelerinde ceza almışsa, darbelerde
mülteci olmuşsa, vatandaşlıktan atılmışsa, Türkiye’ye girerse cezasını
artıracağım, şu kadar yapacağım...” El insaf! Benim bir müvekkilim var. Non persona, Türkiye’ye girişi
yasak, yasak kişilerden. Açtım, araştırdım, emniyeti, 1969 yılında 1 Mayıs
mitingine katılmış. 1969 yılında Stockholm’da 1 Mayıs
mitingine katıldığı için hâlâ yasaklı. Şimdi, biz, 21’nci yüzyılda bu tür
yasakları, bu hükümlerin içinde taşıyamayız. Buna uygun da düzenleme yapmak
zorundayız. En önemli konu burada, şüphesiz, telif hakları, fikrî mülkiyet
hakları, sinema haklarıdır. Bunların içinde birkaç madde var. Bu konuda
komisyon uzmanları da çağırdı görüştü, birtakım müeyyideler artırıldı, ancak
şunu çok açık ifade edeyim: Korsanla mücadele, sinema, müzik, CD, DVD piyasasında
korsanla mücadele etkin olarak düzenlenmiş değil burada. Yine
takibi şikâyete bağlı. Ben anlarım, markada, patentte, Lacoste
markasını veya başka bir yabancı markayı, Pierre Cardin’i birisi taklit etmiş, orada tekstil alanında veya
diğer bir alanda birisinin ticari olarak parası vardır, takip eder, şikâyete
tabi tutarsınız, ama bir edebiyatçıyı, bir sanatçıyı, bir türkü yazarını, bir
şarkı yazarını, bir filmin senaristini, bir eser sahibini, bir Yaşar Kemal’i
korsanların peşinde koşturma hakkımız yoktur bu ülkede. Bunu daha etkin
müeyyidelere getirmek gerekiyor. Hele hele bu ülkede
intihale, hırsızlığa, başkasının eserini çalmaya, kendi adını koymaya, bunu da
dizilerde, TV’lerde hiç çekinmeden yapanlara göz açtırmayacak müeyyidelerin
çağdaş bir şekilde getirilmesi gerektiği ve sahtecilik suçları kapsamında Türk
Ceza Kanunu’nda daha ağır müeyyidelerle güçlendirilmesi gerektiği açıktır. Yoksa, Orhan Kemal’in de, Sezen Aksu’nun da eserlerine çok
rahatlıkla birisi kendi imzasını atarak bunu takibe koyabilir. Korsanda caydırıcılığı, şüphesiz, etkin kılmak, sadece ve sadece
ülkemizde kaldırımlarda satılan korsan CD ve kitaptan ibaret değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamam Sayın Başkan. Ve şunu çok açık ifade ediyorum: Eğer, ülkemizde hâlâ fikrî ve sınai haklar konusunda uluslararası İnternet ve mp3’lerle
eserler izinsiz yayınlanıyorsa ve bu alanda Türkiye kendi vatandaşının
haklarını yurt dışında savunamıyorsa, sanata saygı ve hukuk devletini
oluşturmanın da imkânı yoktur. Burada, ben sözlerimi tamamlarken, yine, Mevlânâ
Haftası’nı geride bıraktık; ne diyor: “Adalet nedir? Ağaçlara su vermektir.
Zulüm nedir? Dikene su vermektir. Adalet, nimeti yerine koymaktır, su çeken her
köke değil. Zulüm nedir? Yersiz yere koymaktır. Bu, sadece belaya kaynaktır.”
der Mevlânâ. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Metin Ergun. Buyurunuz Sayın Ergun. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, sayın üyeler;
hepinize saygılarımı sunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bir arkadaşımızın söylediği gibi, bu “şey” demişti, ben hukukçu
değilim, ama “hukukta bir tanımı var” demişti, bu “şey”in içerisinde çok fazla
teklif var. Bunlardan biri, beşinci bölüm. Beşinci
bölüm de kendi içerisinde ikiye ayrılmakta. Bu kısımlardan
biri Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili olarak. Fakat
şunu her şeyden önce söyleyeyim: Bu, bir uyum teklifi. Uyum teklifinde çok
fazla derinlemesine girilmemiş diğer bölümlerde. Fakat,
bu fikir ve sanat eserleriyle ilgili olan bölümde sadece zarf değil mazrufta da
bir değişiklik söz konusu. Dolayısıyla, bunu sadece çok kıymetli ceza
hukukçularımızla değil, aynı zamanda, bu alanın uzmanlarıyla da tartışmak,
görüşmek lazımdı. Bu fikir ve sanat eserleriyle ilgili meslek kuruluşlarıyla,
bu insanlarla da, bu üretimi yapan insanlarla da tartışmak, görüşmek gerekiyor
idi. Yüce Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti devletinin temeli kültürdür.”
demiş. Ne yazık ki bugün kültür hayatımız ölmek üzeredir. Kültürel, iktisadi,
ekonomik boyutları olan, siyasi boyutları olan “küreselleşme” adında bir
değerler sistemi bütün dünyaya, bütün millî ve dinî kültürel değerlerle
birlikte millî hukukun da üstünde genel kabul gören ilkelermiş gibi takdim
edilmektedir. Bütün millî kültürler küreselleşmeyi yürüten güçler tarafından
âdeta yok edilmek üzeredir. Buna karşılık, biz, ne yazık ki, kültür hayatımızı
korumaya yönelik ciddi hiçbir tedbir geliştiremedik bugüne kadar. Sadece ele
aldığımız, korsanlıkla ilgili bir uygulama, ceza. Fakat,
onu da ne yazık ki uygulamıyoruz. Hep birlikte şimdi şuradan çıkalım Kızılay’a
inelim, korsanı görelim. Ne yazık ki, korsan hayatı bugün normal kanuni
kazançlardan katbekat ileri düzeydedir. Esere ve eser sahipliğine sahip çıkmak,
değer vermek, kültür üretimine katkı sağlamanın en temel yoludur. Bugün dünyada kültür hayatını düzenleyen insanlar, gruplar,
güçler, odaklar “kültür endüstrisi” adı altında yeni bir kavramla dünyayı
tanıştırmışlardır. Kültür endüstrisi, kültürü yeniden işlemek, var olan kültürü
yeniden işlemek, çocuklarımızdan itibaren; ki, çizgi
filmlerin tamamına yakını bu taraflarca, yani başka ülkelerde, başka insanların
dikkatlerince hazırlanmaktadır ve çocuklarımız ne yazık ki bunun etkisindedir.
Bu kültür endüstrisi kavramını Türkiye’ye ne yazık ki yerleştiremedik, yani bir
millî kültür endüstrisi kuramadık. Kültürün yeniden tasarlanması, yeniden
sunulması, âdeta marketten satın alınması şeklinde bir endüstriyi, millî kültür
endüstrisini -ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak öyle değerlendiriyoruz bunu-
kuramadık. Dolayısıyla, kültür hayatını ciddiye almıyoruz. Ne yazık ki, ülkemizde, gerek basılı gerekse görsel ve işitsel
kültür eserlerinin kolaylıkla illegal kopyaları yapılabilmekte ve korsanlık hem
cezasız kalmakta, çıkan kanunlar da uygulanmamakta, uygulanamamakta hem de
bilim, düşünce ve sanat insanlarının üretim istek ve gücü kırılmaktadır. Sadece
korsanlık değil, aynı zamanda intihalin de bunun içerisinde düşünülmesi
gerekir. Ben bunu yaşamış bir arkadaşınızım. Bir gün önüme, üniversitedeyken,
bir jüri üyeliği geldi, zarfı açtım, yayınları okumaya başladım. Ben bu
cümleleri bir yerden tanıyorum, hatırlıyorum dedim. Bir müddet sonra, kendi
çalışmamı çıkardım -ki on yıl emek harcamıştım ona- baktım, benim çalışmamın
özeti niteliğinde bir çalışma. Her ilim adamı bilir, çok ince püf noktaları
vardır, ince ayrıntılar koyarız çalınmayı önlemek için, intihali önlemek için.
O ayrıntılarıma baktım, o ayrıntılarımı da bilmediği için, aynı şekilde
alınmış. Ben “hayır” oyu verdim, ama bu arkadaşımız Türkiye Cumhuriyeti
devletinin üniversitelerinde görev yaptı, duyduğum kadarıyla bugünlerde emekli
oldu; cezasız kaldı. Cümleleri değiştirmiş ama işin özü, fikri, her şeyi benim.
Ben bunu yaşamış bir insan olarak söylüyorum. Bu manada kanunlar uygulanmıyor
ve fikir eseri, sanat eseri üreten insanların azmi, iradesi kırılıyor. Başta müzik sektörü olmak üzere, korsanlığın mutlaka önüne
geçilmelidir ki nitelikli üretimler yapılabilsin. Zaman zaman
bazı korsan yayınlar toplanmakta -basından öğrendiğimiz kadarıyla- yakalanmakta
ama caddeye çıktığımız zaman, bir roman çıktığı gün -daha çıktığı gün- korsanı
da çıkıyor, bir CD çıktığı gün korsanı da çıkıyor. Realite
bu, gerçek bu. Ekonomik veriler itibarıyla, yasal yayınlardan katbekat büyüklüğe
ulaşmıştır, yani korsanlık, Türkiye’de bir sektör hâline gelmiştir. Keşke
burada Sayın Kültür Bakanımız da olmuş olsaydı; ki,
bunun ayrı getirilmesi lazım, yani fikir ve sanat eserleriyle ilgili bu teklif
ayrı bir şekilde gelip, enine boyuna iyice tartışılması gerekir; bütün meslek
kuruluşlarıyla birlikte, yazarından, söz yazarından, roman yazarına kadar
herkesle birlikte. En büyük sıkıntılarımızdan biridir. Dolayısıyla bu sektör, yani
korsanlık, artık insanların geçimini temin ettiği, çoluğunu
çocuğunu beslediği bir sektör hâline gelmiştir ama o eseri ortaya çıkaran
insanlar perişan durumdadır. Aslında söylenecek çok şey var ama dediğimiz gibi bir hamule
yapının içerisinde geldiği için, bana göre ciddiyetle yaklaşılmadığı için, bu
kadar sözün yeterli olacağı düşüncesindeyim. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergun. Beşinci bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Giresun
Milletvekili Hacı Hasan Sönmez. Sayın Sönmez, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizi oluşturan temel ceza
kanunları olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
Türkiye Büyük Millet Meclisince Kabul edilerek, 1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Belirtilen temel ceza mevzuatına uyum amacıyla yaklaşık 170
kanunun ceza hükmü içeren maddeleri iki yıldan beri Adalet Bakanlığında ve
komisyonlar aşamasında ilgili kamu kurum ve kuruşları, sivil toplum örgütleri
ve akademisyenlerin katılımıyla görüşülerek, komisyon raporu Genel Kurulun
gündemine gelmiş ve bugün görüşülmektedir. Bu bölümde, 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylap
veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliye Dairelerinde Ziyaa
Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun’un 35, 36, 38 ve
43’üncü maddelerinde, 4654 sayılı Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa
Mükellefiyeti Kanunu’nun 6 ve 8’inci maddelerinde, 4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun’un 20, 21,
22, 23 ve 24’üncü maddelerinde, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 66’ncı maddesinde, 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 21’inci maddesinde, 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 56, 57, 58, 59 ve 60’ıncı
maddelerinde, 5681 sayılı Matbaalar Kanunu’nun 6 ve 7’nci maddelerinde, 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanun’un 22, 24 ve 26’ncı maddelerinde, Ve nihayet, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 68, 71,
72, 75, 76, 77, 81, 85, 86 ve ek 10’uncu maddelerinde değişiklikler
yapılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bölümde, saydığım
kanunlarda yapılan değişikliklerin bir kısmına örnek vermek istiyorum: Tasarının çerçeve 121’inci maddesi ile 4473 sayılı Kanun’un 36’ncı
maddesi “Soruşturma evresi genel hükümler uyarınca yapılır.” şeklinde
değiştirilmiş. Yine tasarının çerçeve 122’nci maddesi ile söz konusu Kanun’un
38’inci maddesi “Kovuşturma evresinde dosyaların noksanı mahkemece ikmal
edilir. Dosya yoksa veya mevcudu duruşma yapılmasına imkân vermeyecek yapıda
ise soruşturma yeniden yapılır.” şeklinde değiştirilmiştir. Keza, tasarının 131’inci maddesinde 5442 sayılı İl İdaresi
Kanunu’nun 66’ncı maddesi değiştirilerek, il idare kurulları ve mülki amirler
tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ ve
ilan edilen kararlara muhalefet edenler Kabahatler Kanunu’nun 32’nci maddesi
uyarınca cezalandırılacaktır. Yine tasarının 132’nci maddesinde 5539 sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21’inci maddesi
değiştirilerek, erişme kontrollü karayolları için belirlenen ücretleri ödemeden
geçenlere geçiş ücretinin 10 katı idari para cezası verileceği hükme
bağlanmıştır. Öte yandan, tasarının 137’nci maddesinde, 5584 sayılı Kanun’un
60’ıncı maddesiyle, izinsiz posta faaliyetinde bulunulması cezalandırılmış ve
cezalar yeniden düzenlenmiştir. 5683 sayılı Kanun’un 22’nci maddesiyle, Türkiye’den sınır dışı
edilenlerin, İçişleri Bakanlığından özel izin alınmadıkça Türkiye’ye
dönemeyecekleri hususu yeniden düzenlenmiştir. 5846 sayılı Kanun’un 81’inci maddesinde yapılan düzenleme ile
musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara
bandrol yapıştırılması zorunluluğu getirilmiş, bu
yükümlülüğe uymayanlara, bir yıldan beş yıla kadar ceza öngörülmüştür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız. H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bu Kanun kapsamında korunan yasal
olarak çoğaltılmış bandrollü nüshaların, yol, meydan,
pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaklanmıştır, ihlal
edenlere cezai müeyyide öngörülmüştür. Özetlemek gerekirse, tasarının beşinci bölümünde, dokuz ayrı
kanunda yer alan cezalar yeniden düzenlenerek temel ceza kanunlarına uyum
sağlanmaya çalışılmıştır. Tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez. Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel. Buyurunuz Sayın Yüksel. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü ile ilgili konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çağdaş ceza mevzuatı, bireylerin güçlerini ve özgürlüklerini
ölçülülük ilkesine bağlı olarak sınırlarken insan hakları ve demokratik
değerleri korumayı hedefler, çünkü ancak hukuk çerçevesinde bireysel
özgürlüklerden ve insan haklarından söz edilebilir. Barış esasına dayalı toplum
düzeninin devamı için izlenecek yolu gösteren suç siyaseti, bir fiile suç
niteliğini kazandıran koşulların günün şartlarına göre değişimini de yakından
izlemelidir. Ceza mevzuatımız, çağın gereklerini ve yeniden oluşan millî ve
insanlığın ortak değerlerini vurgulayan, insan haklarını ve toplumsal güveni
korumayı hedefleyen bir suç ve ceza siyasetine dayandırılmalıdır. Dolayısıyla,
bizler biliyoruz ki, Türk hukuk ve yargı sistemini evrensel hukuk sistemiyle
uyumlaştırmak gerekmektedir. Ülkemizde yaklaşık seksen senedir yürürlükte olan Türk ceza
mevzuatı, çağın yeni gereksinimlerine cevap veremediğinden, evrensel ceza
hukukunun hızına yetişmekte güçlük çekmekteydi. İşte bu sorunu ortadan
kaldırmak için, 1 Haziran 2005 tarihinde, ceza adalet sistemimizi oluşturan
temel ceza kanunları, AB uyum ve çağdaş yasalar çerçevesinde yürürlüğe
girmiştir. Bu tasarıyla ise temel ceza kanunlarına uyum sağlanması amacıyla,
ceza hükmü içeren özel kanunlarda düzenlemeler yapılması öngörülmektedir. Bu
tasarı, özellikle idari yaptırım kararı gerektiren fiiller ve suç açısından
uygulama birliğinin sağlanmasını hedeflemektedir. Ayrıca, ceza hükmü içeren
kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesini sağlayarak
hukuk güvenliğini geliştirmektedir. Örneğin, yeni ceza yasaları yürürlüğe
girmeden önce, idari yaptırımlara ilişkin kazuistik
düzenlemeler arasında bir sistem birliğinden ve ahenkten söz edilemezdi. Bu
nedenle, idari nitelikteki yaptırımlarla ilgili olarak Kabahatler Kanunu kabul
edilmiştir. Kabahatler Kanunu ile kabahatlere ilişkin suçları içeren özel
kanunlar arasındaki uyum ve ahenk ise bu tasarıyla sağlanmıştır. Çağdaş ceza hukukunda önemli olan, Demoklesin
kılıcının ne denli keskin olduğu değil, ne denli caydırıcı olduğudur. Cezanın
caydırıcılığı ise, ağırlığına değil, uygulanabilir oluşuna bağlıdır. Her
ihlalin ceza yaptırımına bağlanması, yargının üzerindeki yükü artırmakta ve
zaman kaybına sebep olmaktadır. Üzerindeki ağır yük altında ezilen yargı süreci
uzadıkça da ne hukuka güven kalmakta ne de ceza hukuku önleyici ve caydırıcı
olabilmektedir. Yeni ceza mevzuatıyla birlikte suç olmaktan çıkarılan, ancak
toplumsal düzeni bozan davranışlar idari yaptırıma bağlanmaktadır. Böylece,
adli kurumlar üzerindeki iş yükü azaltılarak paylaştırılmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Ceza Kanunu’na uyum amacıyla bu
tasarıyla yapılan düzenlemeler, bir yandan insan hak ve hürriyetlerinin
korunmasını, diğer yandan da sosyal savunmayı ahenkli bir şekilde
uzlaştırabilmiştir. Diğer yandan, günümüz Türk ceza mevzuatının temelindeki suç
siyaseti, aynen müşterek çağdaş ceza hukukunda olduğu gibi, ana ilkeler olarak,
kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve hümanizm ilkesini benimsemiştir. Bu
ilkelerin özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanması bu
tasarıyla sağlanmıştır. Şimdi, bu tasarıyla ilgili örneklere geçecek olursak: Örneğin, bu
tasarının 128’inci maddesiyle 4922 sayılı Denizde Mal ve Can Koruma Hakkında
Kanun’da ve yine bu tasarının 133 ile 136 maddeleri arasındaki hükümlerle de
5584 sayılı Posta Kanunu’nda düzenlenen adli ve idari para cezaları günümüz
koşullarına uyarlanmıştır. Çağın en önemli suçluluk şekillerinden birisi
ekonomik ve örgütlü suçlardır. Bu konu ise özel hukuk tüzel kişilerinin ceza
sorumluluğunu güncel bir sorun olarak ortaya çıkarmıştır. “Ceza sorumluluğunun
şahsiliği” kuralı bağlamında özel hukuk tüzel kişileri hakkında ceza yaptırımı
uygulanamaz. Buna karşılık, güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara
hükmedilebileceği kabul edilmiştir. 5237 sayılı Yasa’yla Türk ceza mevzuatına sokulan özel hukuk tüzel
kişileri için güvenlik tedbiri uygulaması kurumuna uyumlu olarak bu tasarıda
çeşitli düzenlemeler öngörülmüştür. Örneğin, bu tasarının 137’nci maddesiyle
5584 sayılı Posta Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde yapılan değişiklikle, izinsiz
posta faaliyetinde bulunulması suçu eğer bir tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde işleniyorsa ilgili tüzel kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Günümüzde ancak teknolojik gelişimlere
uyum sağlayabilen ceza kanunları etkili bir şekilde uygulanabilir. Bilişim
teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bilgisayar programları üzerindeki
hakların ihlali de elbette yaptırımlara tabi olmalıdır. Bu gelişmelere paralel
olarak, bu tasarının 145’inci maddesiyle, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’nun 72’nci maddesinde oldukça önemli bir düzenleme getirilmektedir. Çağdaş ceza hukukunun en önemli evrensel prensiplerinden birisi
kanunilik ilkesidir. Bu tasarıyla birlikte kanunilik ilkesiyle çelişen
düzenlemelerin ortadan kaldırılmasına özellikle dikkat edilmiştir. Bu tasarının 121 ile 150'nci maddeleri arasında sıkça düzenlenen
adli ve idari kurumların ceza uygulaması sırasında keyfî hareket edebilmelerine
olanak tanıyacak boşluklar üzerinde çalışılmış, bu boşluklar bu tasarıyla
kapatılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'mız tarafından
güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi çerçevesinde çağdaş örneklerine
uyumlu bir şekilde hazırlanan bu tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yüksel. Şimdi, soru-cevap işlemine geçeceğiz. On beş dakika süremiz vardır. Sayın Doğru ve Sayın Çalış söz istemişlerdir. Buyurunuz Sayın Doğru. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum. Denizlerimizde insan kaçakçılığı yapılıyor ve 40-50 kişiden para
almak kaydıyla gemilere bindiriliyor ve gemiler batıyor. Bu gemiler kontrol
edilmiyor mu? Bu teknelerin kullanımına ilişkin denetim neden yetersiz kalıyor?
Bunlara cezai yaptırım artırılamaz mı? İkinci sorum: Duble yollar yapılmasıyla ilgili ülkemizde son
zamanlarda çok iddialı konuşmalar yapılıyor. Ancak bu duble
yollardaki bazı hatalar neticesinde de çok çeşitli kazalarla karşı karşıya
kalıyoruz. Yol yapımıyla ilgili bu yönde verilmiş bir ceza var mıdır veyahut da
böyle bir soruşturma açılmış mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanıma sormak istiyorum. Birinci sorum 120'nci maddeyle ilgili. Doğal afetlerde zarar gören adli belgeler zaman zaman değişik problemlere neden olabiliyor. Bu tür
belgelerin, merkezî bir veri bankasında otomasyon ortamında toparlanmasıyla
ilgili bilgi bankası oluşturmasıyla ilgili çalışmanız var mıdır? Varsa ne
aşamadadır? İkinci sorum ise, 130'uncu maddeyle ilgilidir. Bildiğimiz gibi
artık özel idarelerimiz ve il genel meclisi üyelerimiz her geçen gün daha
yetkili hâle gelmektedir, görevleri de artmaktadır. İl genel meclis
üyelerimizin özlük haklarıyla ilgili bir çalışmamız var mıdır; varsa, ne
aşamadadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan. Benim de sorularım kısaca: Bugüne kadar bir veri elimizde var mı
adliye binalarının arşivlerinin yangınıyla ilgili, su baskını, yangın, deprem
dâhil? Yargıtayda kaç dosya bugüne
kadar kayboldu? Türkiye’de sınır dışı edilenlerle ilgili soracağım, yasaklar ve
girişlerle ilgili. Bu biraz İçişleri Bakanlığını ilgilendiriyor ama böyle bir
veri var mı, Uluslararası Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü nedeniyle? Telif hakları mahkemeleri, hem hukuk hem ceza mahkemeleri. Fikrî ve sınai mülkiyet haklarının
gelişmesiyle ilgili çok yoğun iş alıyorlar ve kapasitelerinin en fazla iş alan
mahkeme durumunda, duruşma günlerini yedi sekiz ay ileri veriyorlar. Bu uzman
mahkemeleri artırmak, bu Telif Hakları Yasası’nın geliştirilmesi karşısında
veya farklı bir çözüm düşünüyor mu Adalet Bakanlığı? Göçmen kaçakçılığıyla ilgili Adalet Bakanlığının nezdinde
soruşturma konusu olan kaç vaka, kaç ölüm, kaç fail cezalandırıldı? Bu da
bugünkü bölümün konusuydu. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan. Sorular bu kadar. Sayın Bakan, buyurunuz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın
Doğru, zaman zaman insan kaçakçılığıyla ilgili
denizlerimizde meydana gelen ölüm olaylarına dikkati çekerek, bu deniz
araçlarının kontrol edilip edilmediğini, denetlenip denetlenmediğini sordular.
Kuşkusuz ki bunlar, başta Sahil Güvenlik Komutanlığı olmak üzere, bu konuyla
ilgili görevli kurumlarımızın yetkilileri ve organları tarafından tabii ki
takip ediliyor ve kontrol ediliyor. Ama çok küçük deniz araçlarıyla yapıldığı
anlaşılan ve bu nedenle de ölüm olaylarının çok olduğu, gerçekten, göçmen
kaçakçılığıyla ilgili daha ciddi bir takibe ve mücadeleye ihtiyaç olduğu
gerçeğini ben de kişisel olarak değerlendiriyorum. İçişleri Bakanımız da
buradalar. Sanıyorum, İçişleri Bakanlığımız ve diğer kuruluşlar bu konuyla
ilgili –zaten gündemlerindedir- daha ciddi önlemler alacaklardır. Duble yolla ilgili, tabii, siz de ifade ettiniz, bizim Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı olarak en çok övündüğümüz icraatlarımızdan bir
tanesidir. Bunu anlayışla karşılayacağınızı tahmin ediyorum. Çünkü, bölünmüş
yol veya diğer bir adıyla duble yol konusunda, bizim
dönemimize kadar yapılanların aşağı yukarı 2 misline yakın bölünmüş yol yaptık.
Tabii, kalitesi Bayındırlık Bakanlığının ilgili elemanlarınca kontrol
edilmektedir, ama zaman zaman da standartlara uygun
olmayan yollar yapılmışsa, tabii ki bunlarla ilgili de yapan müteahhit
açısından gerekli takip yapılmaktadır. Ama bu önemli bir hizmettir, bunun
-tabii ki ciddi bir kontrol edilerek- devamına ihtiyaç vardır. Çünkü, daha ülkemizde bu konuda yapılacak olan hizmetlerin
sayısı oldukça fazladır. Sayın Çalış, tabii, verilere dayalı sorular sordular, Sayın Kaplan
da aynı şekilde, işte, “Ne kadar dosya vardır? Bunların kaybolan dosya adetleri
nedir?” diye. İzin verirseniz Sayın Başkanım, hem Çalış’ın
hem de Kaplan’ın sorularına yazılı olarak cevap vereceğim, çünkü bir çalışmayı
gerektirmektedir. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. Beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece sona ermiştir. Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri; varsa, o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 121’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 122’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 123’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 124’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 125’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 126’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 126 ncı maddesinin son fıkrasında “bu masraflar” kelimesinden
sonra gelen ibarenin “…kanuni faiz ile birlikte genel hükümlere göre tahsil
olunur…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak)- Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Suç ve cezada uyrukluk esasına göre cezaların arttırılması
ayrımcılık yapılması evrensel hukuk kurallarına aykırı olduğu gibi, birçok
yabancı bandıralı geminin ortak ve sahiplerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olduğu da dikkate alınmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Komisyonun bir düzeltmesi vardır. Buyurunuz efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın
Başkanım, maddenin 4’üncü fıkrasında, yani sondan bir önceki fıkrada geçen
“6183 sayılı Amme Alacakları…” diye devam eden Kanun’un isminin baş tarafına “21/7/1953 tarihli ve” ibarelerinin eklenmesi gerekmektedir
teknik olarak. Onu arz ediyoruz efendim. BAŞKAN – Bunu not aldık. Bu değişiklikle birlikte 126’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 127’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısını 127 nci maddesinin dördüncü paragrafında “yerini
değiştirenler…” kelimesinden sonra gelen ibarenin “altı aydan bir yıla kadar
hapis cezasıyla cezalandırılır”… şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; yasanın
müeyyidesi şöyle: “Yolcu taşımasına izin verilmemiş bir ticaret gemisiyle
usulsüz yolcu taşıyanlar üç aydan altı aya kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.” diyor. Şimdi üç aydan altı aya kadar hapis cezasının bir de paraya
çevrildiğini düşünün. Yani 100-200 dolar civarında bir para cezası. Şimdi böyle
olursa küçük motorlar, küçük yatlar göçmen kaçakçılığı yapmaya devam etmez mi?
Her gün sahillerimize cesetler vurmaz mı? Her gün ekranlarımıza, televizyonlara
gelen görüntülere bakıp bakıp donmaz mıyız? Yani
bunun bir insani boyutu da vardır. Göçmen kaçakçılığı derken, bunun adı insan
kaçakçılığıdır. İnsan kaçakçılığıdır… İnsan başına para alıp Türkiye’de
Ege’den, kara sularından, Yunanistan’a veya İtalya’ya güzergah
olarak seçilen yoldan… Genellikle de Orta Asya’dan, Uzak Doğu’dan,
Afganistan’dan veya Afrika’dan yoksul insanlar geliyor ve her gün bu olaylar
yaşanıyor. Şimdi, Türkiye, uluslararası insan ticaretinin önlenmesiyle ilgili
sözleşmeyi de imzaladı. Şimdi bu yasayla, üç aydan altı aya kadar caydırıcılık
getirmeyen bir yasayla bu tür izinsiz yolcu taşımacılığını önleyemeyiz.
Yakalanır bunun faili, bindirdiği 100 tane kaçak yolcudan aldığı birisinin
parasını verir, kurtulur, 99’u da kendisine kâr kalır. Bugüne kadar uygulama
bu. Yani, iki türlü bu tür şeylerin önüne geçilmez. Ya orada görev yapanlar ile
kaçakçılık yapanlar iç içe girmiştir, ortak yapıyordur, önlenmez ya da yasalar
caydırıcıdır, önlenmez ya da orada yürütme görevini yapmıyordur. Burada
getirdiğimiz altı aydan bir yıla kadar hapis cezası da ağır bir ceza değil. Ama
bunu mükerrer olarak işleyen failler de ikinci kez hâkimin karşısına geldiği
zaman, bu müeyyideyi en azından hapis cezası olarak uygulama şansı var. Hiç
olmazsa bir sene hapiste yatarsa, altı ay hapiste yatarsa göçmen kaçakçılığı
yapmaz da insanlar denizlerde ölmez. Yaşam hakkı bütün hakların en kutsalıdır.
En kutsalı olan yaşam hakkını ticaret gemilerinin iznine bağlama hakkımız
yoktur. Biz bunu ifade ediyoruz. Yani, getirdiğimiz her önergeyi, iktidar
partisi “Çoğunluğum...” Yanlış... “Elimi kaldırırım, geçsin.” E, bir de insan,
vicdanına karşı sorumludur. Burada, her yasama Meclisi, vicdanına karşı,
halkına karşı, milletine karşı, insana karşı, dünyaya karşı, insanlığa karşı
sorumludur. Bunu biraz da böyle değerlendirin. Otomatik makine değilsiniz, el
kaldır indir, el kaldır indir! Yani, size böyle mi talimat veriliyor? Hiç mi
özgürlüğünüz yok? SONER AKSOY (Kütahya) – Siz ne yapıyorsunuz? HASİP KAPLAN (Devamla) – Yasama Meclisi üyelerinin, özgür
iradesiyle burada el kaldırıp indirmesi lazım. SONER AKSOY (Kütahya) – Sizin yaptığınız ne? HASİP KAPLAN (Devamla) – Vicdan ve insaf sınırlarının ölçüsünü
zorlamayın. Anlatıyoruz, ikna etmek için örnek veriyoruz. İnsan ticareti, insan
yaşamı… Her gün Ege sahillerine, Antalya’ya, Alanya’ya cesetler vuruyor, bunu
önleyelim diyoruz, ama tık yok. Hayırlı olsun, ne diyelim? Diyecek bir şeyimiz
yok. Biz, tarihe, bu tutanaklara karşı vicdani sorumluluğumuzu muhalefetimizle
düşeceğiz. Gerisi, herkesi vicdanıyla da baş başa bırakıyoruz. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu madde ile
konuştuğunun hiçbir alakası yok. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben söylüyorum, var. Yani, kontrol
sağlanırsa, o motorların hiçbirisi kıta sahalarını aşamaz. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 127’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 128’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 129’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 130’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 131’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 132’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 132’nci
maddesinin son fıkrasında “geçiş ücretinin” kelimesinden sonra gelen ibarenin
“…beş katı kadar para cezası verilir...” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe efendim. BAŞKAN – Lütfen gerekçeyi okuyunuz. Gerekçe: Köprü ve gişelerde trafik sıkışıklığı durumlarında, acil işi olan
sürücülerin geçiş ücreti ödemeden geçtiği bilinmektedir. Esasen yüksek olan
geçiş ücretlerinin böylesi durumlarda on katı olarak uygulanması ağır bir
cezadır. Eylemle orantılı olması için “beş katı” olarak değiştirilmesi gerekir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 132’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 133’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 134’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 135’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: T.B.M.M. Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 135. maddesinde
geçen (dört yüz) ibaresinin (ikiyüz ila bin) biçiminde
değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Konuşacak mısınız efendim? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz, Türkiye çok
ciddi terör olaylarıyla karşı karşıya bulunan bir ülke. Böyle,
çok ciddi terör olaylarının olduğu bir zamanda da posta gibi bir kurumla
tehlikeli maddeleri gönderen kişilerin çok ciddi cezalarla cezalandırılması
lazım. Bizim önergemiz… Tabii, aslında, kanun hâlâ 1940’ların, 1930’ların zihniyetiyle
hazırlanmış bir kanun, yani getirilen bu cezalar da çok önemli değil, caydırıcı
bir niteliği yok. Burada, bu kanunlar, buralarda sayılan fiilleri, yasalara
aykırı olarak işlenen fiilleri önlemek için getirilen cezalar, bunları
önleyecek miktarda ve caydırıcı miktarda değil. Bizim istediğimiz, madem, bugün, 2008 yılında bu kanunu
yapıyorsak, 2008’in değerleriyle bu cezaları önleyecek, caydıracak miktar ve
nitelikte olması lazım, ama, işte, zaten belli, Hükûmet belli, Komisyon belli, Komisyonda incelenmemiş, Hükûmetin de pek de işin içinden, özünden, haberi yok.
Yürürlükten kalkmış maddeleri getirmişler, biliyorsunuz bunun içine koymuşlar.
Yürürlükten kalkmış maddeler, tekrar, işte, burada önerge veriliyor ve onlar
kaldırılıyor, böyle gayri ciddiyetsiz bir ortamda hazırlanan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelen, Türkiye Büyük Millet Meclisine de gerektiği değer
verilmeyen bir ortamda bir kanun müzakeresini yapıyoruz. Böyle bir kanun
müzakeresi yapılırken, tabii, biz, bu kanunu, şunu açıkça söyleyeyim, enine
boyuna inceleyemedik yani. Siz altı yüz elli maddelik bir kanunu
getireceksiniz. Bizim de bunu incelemek için olanaklarımız yok. Aslında her
maddede gerekli düzeltme önergeleri vermek lazım. Böyle bir kural usulüyle işte
aradan bazı maddeleri çektik, bir önerge verdik. Biliyorsunuz, tek milletvekili
olunca, bağımsız milletvekili olunca, bir kanunda önerge vermek için kanunun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündemine alınmadan önce verilmesi lazım. Aksi
takdirde, verildikten sonra 5 tane milletvekilinin önergesi olması lazım. Böyle
koşullarla önerge verdiğimiz ve böylece yasama görevimizi çok zor şartlarda
yaptığımız bir ortamda, böyle, arada seçtiğimiz birtakım maddelerde, burada ele
aldığımız maddelerde hiç olmazsa bu önergeleri verdiğimiz maddenin günün
koşullarına göre, getirilen cezanın caydırıcı bir nitelikte olması lazım. Yani, siz, bir patlayıcı maddeyi getirip de veya insan için
tehlikeli olan bir maddeyi postaya verip de o postayla taşınan madde gittiği
yerde insanların hayatını tehlikeye sokarsa veya çok ciddi olaylar yaratırsa
veya yolda patlarsa veyahut da gittiği yerde patlarsa, bu 400 YTL’lik bir…
Aslında, burada YTL midir, eski TL midir, o da belli değil. “Türk lirası”
deniliyor, ama, herhâlde, bilmiyorum, bu hangi
tarihten itibaren… “Türk lirası” olarak geçen ibare hangi tarihten itibaren,
ben bu konuyu bilmiyorum. Hükûmet veya Komisyon
açıklama yaparsa… Bu hangi tarihten itibaren… Burada getirilen cezalar YTL
midir, eski TL midir, orada belirtmek lazım. Hatta onun bir maddesine de koymak
lazım. Eğer eski TL’yse zaten bunun hiçbir değeri yok. Önergemiz, buradaki rakamın, 400 Türk lirasının 250 bin Türk
lirası olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Önergemin
mahiyeti bu. Kabul ederseniz edersiniz, etmezseniz… Saygılar sunuyorum. İyi akşamlar. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 135’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 136’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 136 ncı maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin
verirseniz, kısa bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum. Önerge sahibi arkadaşlarımız, Hükûmet
olarak ve Komisyon olarak önergelerine katılmamış olmamızdan dolayı
alınganlıklarını ifade ediyorlar. Biraz önce Sayın Kaplan kürsüde buyurdular ki
“Bu göçmen kaçakçılığıyla ilgili üçle altı ay arasındaki cezayı altı ayla bir
yıl arasına çıkarırsak, göçmen kaçakçılığını önleyebiliriz. Niye bunu üç ayla
altı ay arasında tutuyorsunuz? Niye otomatik makine gibi eller kalkıyor” diye
bir eleştiride bulundu. Sayın Kaplan hukukçu bir arkadaşımızdır. Göçmen kaçakçılığının
cezasını Türk Ceza Kanunu’nun 79’uncu maddesi düzenlemiştir, üç yılla sekiz yıl
arasındadır. Sayın Kaplan ve söz alan arkadaşlarımız konuyu teferruatlı olarak
inceleyerek, hem Parlamentoyu hem de bizleri televizyonları başında izleyen
vatandaşlarımızı doğru bilgilendirirlerse, sanıyorum parlamenterlik görevini
daha iyi yapmış olurlar. O nedenle, bu önergeye katılamıyorum efendim. BAŞKAN – Sayın Kaplan, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız,
söz istiyor musunuz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım. BAŞKAN – Buyurunuz. Süreniz beş dakikadır. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Suçla mücadele öyle, tek boyutlu değildir. Eğer Türk Ceza
Kanunu’ndaki hükümler yeterliyse, niye ayrıca uyum yasalarında bu tür hükümler
koyuyoruz? Bunların hepsi birbirini tamamlayan hükümlerdir ve hepsinin ortak
noktası etkili sonuçlar doğurmasıdır. Örneğin, kurusıkı ve gaz fişekleriyle
ilgili yasa tasarısı bundan önceydi, erteledik. Ee,
burada da kurusıkı tabancayla ilgili yasa hükümleri var, yasaklar var. O zaman
bunu niye dağıtıyoruz? Niye bu bölümde bir, niye gaz fişekleriyle ilgili,
kurusıkı tabancayla ilgili ayrı yasa önergesi var? Niye 6136 sayılı Yasa’yla
ilgili ayrı hüküm var? Şimdi, şu an verdiğimiz önergeyle ilgili de şunu ifade ediyorum,
diyorum ki… “Posta tekeli altında bulunan maddeleri kaçak olarak götürenler ve
bunları gönderenler, başkalarının adlarına olan tekele bağlı maddeleri bir
araya toplayıp posta ile yollayanlar cezalandırılır.” diyor. Şimdi, ben Sayın
Bakana da Komisyona da haklı olarak soracağım: Telekom’un tekeli mi kaldı?
Tekelin tekeli mi kaldı? Allah aşkına, özelleştirip satmadık mı bunları?
Sattıysak, bu yasa ne? Yani, şimdi ben bunu ifade etmek durumundayım, bunu aydınlatmak
zorundayım. Özelleştireceksiniz Telekom’u, özelleştireceksiniz Tekeli,
satacaksınız, ondan sonra tekel hüviyetiyle burada yasa koyacaksınız; olmaz…
Olmaz. Komisyon da yapsa yanlış, Bakanlık da yapsa yanlış,
uzman da yapsa yanlış. Bunun uygulanma kabiliyeti yok. Al işte Tekel, Yeni Rakı, Kulüp vardı, bir rakı daha… Bilmiyorum,
şimdi seksen sekiz tane rakı çeşidi var. Sigaraların haddi hesabı, sayısı yok. Morris firmasından tutun, bilmem ne firmasına kadar bilmem
kaç tane üretici var. Şimdi, bunun neresi tekel? Eskidendi tekel. İnhisar kanunu meşhurdu. Gezerdi gümrük memurları “Çıkar
tabakayı.” derdi kahvede, tabakayı çıkartırdı; kaçak tütünü yakaladı mı basardı
cezayı, alırdı tabakayı da, tütünü de, kâğıdı da. Ne cezaydı o zaman. O Tekel
kanunu, o zaman öyle etkiliydi, ama şimdi… Şimdi, getireceğiz bu kanunu, tekel ürünlerini koruyacağız. Posta,
Telekom… Telekom’un durumu ortada. Telekom’u biz ne
hâle getirmişiz, Tekeli ne hâle getirmişiz. Yani, biz böyle bir durumda kalkıp,
hadi şimdi, 200 Türk lirası idari para cezasıyla cezalandıracağız. Kimi
cezalandıracağız? Bu maddeyi ihlal edenleri. Hangi
maddeyi? 22’nci maddedeki durumu. Bu 22’nci maddedeki
duruma bakıyorsunuz, evet birbirine geçiyor, bunlar doğru, ama,
sonradan bir yasa çıkarmışsınız, bunların hepsini silmiş, süpürmüş. O zaman,
bunun mantığında, sistematiğinde bir hata yapıyoruz. Bu uyum yasalarıyla ilgili
bu hatalara düşmemek için, burada, bakacağız hukukçu gözüyle, mantığımıza bakacağız,
son yasaya bakacağız, neyse doğru, o. Biz de bunun için diyoruz: Bu yasa kadük bir yasadır artık. Tekel gitti, oldu özel, serbest
piyasa “le passe de passe” serbest piyasa ekonomisi. Bundan sonra 200 lirayla
siz hiçbir tekeli koruyamazsınız, korunmaz. Bunu ifade ediyoruz, bu da
gerçektir ve gerçekler de acıdır ne yapalım. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 136’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 137’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 137 nci maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, biz de
katılmıyoruz. Burada kastedilen tekel, PTT’nin, postanın tekelidir. Yani, resmî
evrakların, adli evraklarının tebligatıyla ilgili hususları kastetmektedir.
Sigara veya alkol üreten Tekel değildir. O bakımdan katılmıyoruz. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi
okutalım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçeyi okutun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Internet, SMS, MMS ve gelişen teknoloji sonucu izinsiz posta
işlemleri her alana yayılmıştır. Bu nedenle “kadük”
yasa hükmündedir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 137’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 138’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 139’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 140’ıncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 140 ncı maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet. BAŞKAN - Buyurunuz. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın
İçişleri Bakanımız da burada, özellikle vurgulamak istedim. Türkiye’den sınır
dışı edilenler, İçişleri Bakanının hususi müsaadesi alınmadıkça Türkiye’ye
dönemezler. Bunlara “non person
kişiler” denir. Bu, dış işleri, hariciye, emniyet ve Emniyet Genel Müdürlüğü
nezdinde bu tür uygulamalar var. Şimdi, bunlardan başka ağır ceza mahkemesinin
görevine giren bir suçtan dolayı Türkiye’de mahkûm olmuş ve cezası çektirilerek
sınır dışı edilmiş olanlar, bir tek transit geçişlerine izin veriliyor. Burada,
sorun, mantıksal olarak şu: 12 Eylül’de siyasi mülteci olarak sağdan, soldan
birçok insan yurt dışına gitmek zorunda kaldı ve bu gidenlerle ilgili İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü yurda girişi yasaktır şeklinde kararlar
veriyor. Bu yurda girişi yasaktır şeklinde verilen kararlar var. Sınır dışı
edilenlerle ilgili verilenler var. Örneğin, en son Uluslararası Af Örgütü
Temsilcisi Jonathan ile ilgili ve daha başka
yabancılarla ilgili verilen sınır dışı edilme kararı daha sonra da kaldırıldı. Şimdi, bu tür idari mercilerce verilen kararlarda şuna çok dikkat
etmek gerekiyor: İçişleri Bakanlığının kullandığı bu takdir yetkisi şüphesiz
idare mahkemesinin yargı yetkisindedir ama, örneğin
bir kişinin 1969 yılında 1 Mayısta törene katıldığı için Stockholm’de,
Türkiye’ye girişi yasaklanıyorsa aradan kırk yıl geçtikten sonra, ki cinayet
işlese birisi müruru zamana uğrar, yani hangi suçu işlerse işlesin
müeyyideleriyle ortadan kalkar. Buna rağmen sınır dışı edilme ve alınmalarda bu
tür hükümler eski yasa ve yönetmeliklere göre veriliyorsa artık bunlara gerek
olmadığını düşünüyoruz. Yeni Türk Ceza Kanunu, temel ceza kanunu esas alınarak
yargı kararıyla bu yasaklar konabilir, yargı kararı dışında bu tür yasakların
konmaması gerekiyor. Bu madde, gereksiz bir maddedir; bunun, bu nedenle kaldırılmasını
talep ediyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 140’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 141’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 142’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 142 nci maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi
okutalım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: “Non person”
sayılan ve ülkeye girişi yasak olan kişiler sınır kapısı veya havaalanlarında sınırdışı edildiğinden ayrıca ceza uygulamasına gerek
bulunmamaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 142’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 143’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 144’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 144 üncü
maddesinin birinci fıkrasında “hakkında” kelimesinden sonra gelen ibarenin
“…iki yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” ; ikinci
fıkrasında “ad koyan kişi” kelimesinden sonra gelen ibarenin “bir yıldan iki
yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz ister misiniz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Suçta caydırıcılık ve etkin mücadele için cezalar artırılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 144’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 145’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 146’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 147’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 148’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 149’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56. sıra sayılı tasarının 149 uncu maddesinin,
dördüncü fıkrasının “kabul eden kişi” kelimesinden sonra gelen ibarenin “iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli
para cezasıyla cezalandırılır...” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALI ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Cezaların artırılması caydırıcılık sağlayacaktır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 149’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 150’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, beşinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır. Şimdi altıncı bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Altıncı bölüm, 151’inci madde ila 180’inci maddeleri kapsamaktadır.
Altıncı bölüm üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şahin Mengü konuşacaktır, Manisa Milletvekili. Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üstüne Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza geldim. Değerli milletvekilleri, yapılan değişiklik bir zaruretin
sonucudur. Yani Temel Ceza Yasası’nda, Ceza Kanunu’nda, Kabahatler Kanunu’nda,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda yapılan değişiklikler nedeniyle, maalesef,
ülkemizde yüz yetmiş tane ceza hükmü taşıyan yasada… Ki, asıl tartışmamız gereken
bence bu. Bir ülkede yüz yetmiş tane kanun -bu sadece buraya gelenler- eğer
ceza hükmü taşıyorsa, bu, ülkede bazı sorunlar olduğunu ortaya koyuyor. Bu ceza
kanunlarında, değişen Ceza Kanunu’nda ve Kabahatler Kanunu’ndaki değişikleri
buraya uyarlamaya geldik. Şimdi, bu çok doğal ve yapılması gereken bir şey. Evvela bir şeyin ciddiyetsizliğine dikkat çekmek isterim. İç Tüzük
diyor ki: Böyle temel bir yasa geliyorsa en fazla otuz maddeyle bölersiniz.
Yani, otuzun altında maddeyle bölme imkânınız var. Şimdi, bakın, ben Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun bir kısmı,
Basın Çalışanları Hakkında Kanun, At Yarışları Hakkında Kanun, Ateşli Silahlar
Hakkında Kanun, Amme Alacakları, Eczacılık ve Eczaneler Hakkında Kanun hakkında
konuşacağım. Şimdi, benden evvel konuşan arkadaşlarım da… Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’nun on maddesinde değişiklik getiriyorsunuz, sekiz maddesini
bir arkadaşım konuştu bütün partiler adına, bu bölümde, son kalan iki maddesi
için de gene başka arkadaşlarımız konuşacak. Şimdi, bunu bölmek, illa,
matematik hesap yapıp -otuz maddeyle bir araya geliyor- otuzar maddeden
bölüyoruz diye, böyle bir mantığa girmemek lazım. Bu biraz ciddiyetsizlik
oluyor. Bir ikincisi: Dün Sayın Komisyon Başkan Vekili burada iftiharla ve
haklı olarak dedi ki: “Öyle çok çalıştık ki, bürokrat arkadaşlarım şöyle iyi
çalıştılar, böyle iyi çalıştılar.” Doğrudur, altı yüz elli dört tane kanun
maddesini bir araya getirmek kolay bir iş değildir. Yapılana da saygı
duyuyorum. Yalnız, altı yüz elli dört kanun maddesi getiriyorsunuz -yüzde
20’sine yakını- doksan altı tane maddeye burada, üç grup iştirak hâlinde
değişiklik önergesi veriyor. Bir kısım maddeleri, tümden -yani yürürlükten
kalkmış maddeleri- gereği olmadığına karar verilip tasarıdan çıkartılıyor. Şimdi, tabii, şöyle bir teknik var, bunu özellikle Adalet
Bakanlığındaki bürokrat arkadaşlarım bilir: Yürürlükten kalkmış kanuna bir
başka kanun maddesiyle atıf yaparsanız, yürürlükten kalkmış kanuna hayatiyet
verirsiniz. Yani, burada, Allah’tan, grupların önerdiği arkadaşlar çalışırken
bu tasarı üstünde dikkatli davranmışlar, hayatiyeti kalmamış, yürürlükten
kalkmış kanunların, tekrar, bir hukuki yanlışla hayatiyet kazanması önlenmiş. Bu, işin bir tarafı. Buna da çok dikkat etmek gerekirdi ama
bu yanlış yapılmış. Şimdi, gene, kanunlar değişirken bir sıkıntıyı daha yaşayacağız.
Benim kısa sürede inceleyebildiğim kadarıyla, bu tasarının içinde Borçlar
Kanunu’nun 49’uncu maddesine de atıflar var. Şimdi, Borçlar Kanunu’nu da
değiştireceğiz, yakında Borçlar Kanunu da değişecek. Şimdi, buradaki 49’uncu
madde, tahmin ediyorum, yeni Borçlar Kanunu’nda bambaşka bir madde olacak.
Tekrar geleceğiz, bu tür bir sürü kanunda, gene Borçlar Kanunu’nu
değiştireceğiz. Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın
Bakanla burada, bizim, bir konuşmada diyaloğumuz oldu
“Ticaret Kanunu’nu mu önce getiriyorsunuz, Borçlar Kanunu mu?” diye. Sayın
Bakan o zaman dedi ki: “Ticaret Kanunu’nu önce getiriyoruz.” Bakın, şimdi, buradaki tehlikeye benzer bir tehlike orada da var
Sayın Bakan. Ticaret Kanunu’nun içinde Borçlar Kanunu’na atıf yapan maddeler
var. Ticaret Kanunu’nu önce getirin, Borçlar Kanunu’nu sonra getirin. İleride
Ticaret Kanunu’nun şu anda yürürlükte olan Borçlar Kanunu’na atıf yapan
maddelerini tekrar değiştirmek zorunda kalırız. Şimdi bütün bunları yaparken… Bunu, şunun için örnek veriyorum:
Elbette Ticaret Kanunu’nu tartışmıyoruz ama burada tartışılan konu, bir hukuk
çalışmasının… Özellikle biz burada, tabii çok teknik konuları tartışırken -bunu
siyasi getirisi götürüsü yok- hukuki yanlışlık
yapmamak durumundayız. Bu tip hatalar bize baştan itibaren hukuki yanlışlar
yaptırıyor ve Parlamentonun işini tıkıyor. Parlamentoyu tıkarken yargıyı
tıkıyor, hep beraber şikâyet ediyoruz. Nitekim bu kadar değişikliği yapmamızın,
şu altı yüz elli dört maddelik değişikliğin en büyük esprisi de Yargıtayın tıkanmış olması, davaların zaman aşımına
uğraması… Bunların hepsi doğru ama bunların tamamındaki hata, yani Yargıtayın bu kadar sıkışması, tıkanması, böyle apar topar
yasaların, altı yüz elli dört maddelik yasanın çok fazla irdelenmeden yüce
Meclisin önüne getirilmesinin nedenleri, bizim zamanımızda, yani Parlamentonun
zamanında bazı yasama çalışmalarını yaparken gerekli itinayı göstermemiş
olmasından kaynaklanıyor. Bunlara dikkat çekmek istedim. Onun dışında, benim kısmıma giren bölümdeki, bu, örneğin basın
çalışanlarıyla ilgili yasa olsun, eczacılıkla ilgili yasa olsun, bana bu görev
partim tarafından verilince, bu kurumların, yani bu sivil toplum örgütlerinin
yetkilileriyle görüştüm. Bana söyledikleri, gerek basın mesleğinde çalışanlarla
ilgili olsun gerek eczacılarla ilgili olsun, bu yasa değişikliklerinin
kendileriyle ilgili çok fazla bir ihtilafları olmadığını, bunu normal
karşıladıklarını söylediler. O bakımdan bunların içeriğine girmeyeceğim. Şimdi, şu, özellikle basın çalışanlarıyla ilgili yasaya baktığınız
zaman, doğrudur, işte, basın çalışanlarının, emekçinin hakları korunuyor gibi
bir anlam çıkıyor. Sözleşme yapmaya zorluyor, sözleşme yapmazsanız buna, işte,
müeyyideyi ağırlaştırıyor; o başka. Ama tabii, bu arada -hani bir yerde
kaşığıyla verip sapıyla alıyor misali olacak- bunu burada yapıyorsunuz, öbür
tarafta basın çalışanlarının bu yıpranma payıyla ilgili şeyi kaldırıyorsunuz.
Yani, şimdi, ikisinin çok tutarlı bir mantığı olmuyor. Onun dışında bu ateşli silahlarla ilgili kanun var. Şimdi ateşli
silahlarla ilgili kanunda getirilen bütün cezaların artırılmasına hiçbir
itirazım yok. Ancak öyle bir toplumda yaşıyoruz ki hepimiz -bunu, kimseyi
ayırarak söylemiyorum- çocuğumuza, torunumuza hediye götürürken tabanca
götürüyoruz. Televizyonları açıyorsunuz… Kan gövdeyi götüren video
kasetleri, DVD’ler; ne ararsanız var. Ondan sonra, Ateşli Silahlar
Kanunu’nda ha bire müeyyide artırması yapıyoruz, müeyyideleri ağırlaştırıyoruz.
Ağırlaştırın. Eğer siz, bataklığı baştan kurutmuyorsanız, bu yasaları
değiştirerek hiçbir şey elde edemezsiniz. Bu ülkede herkesin silah almasını, herkesin silahlanmasını,
ülkenin o tarihteki Başbakanı teşvik etti. Bunu, hazinenin bir gelir kaynağı
olarak gösterdi ve çok da güzel bir örnek verdi o gün, o günlere dönüp
hatırlayın: “Efendim, Amerika’da herkesin cebinde tabanca olduğu için kimse
kimseye silah çekmiyor.” dedi. Bunlar, bu Parlamento çatısı altında konuşuldu. Şimdi, bütün bunlar ortada varken, bu müeyyideleri artırmayalım,
uygulamayalım demiyorum, sakın… Baştan beri söylüyorum, bir zaruretin gereğidir
bunları yapmak ama, evvela bütün bu sorunlarımızı da
bir tartışalım, bunları nasıl önleyeceğimizi tartışalım. Bakın, korsan yayınla ilgili, burada, evvelki bölümde konuşan
arkadaşlarım da çok doğru şeyler söyledi. Eğer biz, korsan yayını, sadece işte
Kızılay’da, Kadıköy’de, Taksim’de, orada burada, tezgâhta roman satan, kaset
satan adam olarak algılıyorsak, çok ciddi yanlış yapıyoruz. Korsanın temelinde,
bunu kimin planladığını… Çünkü korsan imalatı da büyük maliyetler gerektiren,
büyük paralar gerektiren, büyük sermaye gerektiren işlemler, yani bunlar çok
ucuz yapılan işlemler değil. Şimdi, evvela, bu korsanın önüne geçebilmenin şartlarından bir
tanesi, onun imalatçısı kimse, onun üreticisi kimse… Yani
kaynağı kurutmak. Yoksa tezgâhta satan, üç kuruş para için bu işi yapan
adamı alır götürüsünüz, elindeki kaseti de alırsınız, o zavallının canı yanar.
Ama bu işten büyük rant elde eden, bunun dibindeki,
bunun kaynağındaki insanı eğer zorlamıyorsanız, onu engellemiyorsanız, her
zaman da bu kasetleri tezgâhta satacak garip vardır, dünyanın her tarafında
vardır, bizde de muhakkak vardır, yarın da olacaktır. Bu nedenle, bunun bir insanlık suçu olduğunu kabul ediyorum. Çünkü
bir insanın beyninin emeği kadar kutsal bir emek bence yok. Bir insan beyninin
en büyük ürünü insanın yarattığı değerlerdir; romandır, şiirdir, şarkıdır, ne
diyorsanız. Eğer, bu, istismar edilmeye açık hâle getiriliyorsa ve bunun
istismarı için biz elimizden geleni yapmıyorsak, o zaman bu yasaları
değiştirmek, değiştirmemek, kanun çıkartmak, bunlar çok önemli değil. Bir noktaya bir daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Şu anda yüz
yetmiş tane ceza hükmü taşıyan yasadan bahsediyoruz. Demek ki her çıkardığımız
yasada muhakkak da bir ceza hükmü koyuyoruz. Evvela bunu bir çözelim. Bu sorun
çözülmeden, biz burada daha bunu çok konuşuruz. Bu sorunların ortadan kalkması,
gereken ekonomik, sosyal bütün tedbirleri bu devletin alması gerekir. Ne kadar
zamanda alır? Gayet tabii bu, çok kolay, çok basit bir olaydır diye
söylemiyorum. Bu, sadece sizin iktidarınızın yedi yıllık faaliyeti de değildir.
Bu, yıllardır, elli yıldır bu ülkede yürütülen ekonomik faaliyetlerin, ekonomik
dünya görüşünün geldiği noktadır. Eğer bir ülkede sefalet, açlık varsa o ülkede
suç işleme oranları her zaman çok yüksektir. Refaha ulaşan ülkelerde de suç
vardır ama orada suçun vasfı değişir. Bizimkiler gibi, şu konuştuğumuz suç
vasıfları gibi suç vasfı, ekonomik olarak gelişmiş, insanca yaşama şartlarına
sahip olmuş ülkelerde yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız. ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım. Değerli milletvekilleri, görüşlerimi arz ettim. Söylüyorum, bu
yasa değişikliği bir zaruretin neticesidir yapılacaktır. Ancak böyle bir yasa
teklifini bir daha getirirken, yüzde 20’si sayın yüce Genel Kurul tarafından
değiştirilmeyen, biraz daha ciddi değerlendirilmiş yasa teklifleriyle gelirsek
çok daha sağlıklı çalışmalar yaparız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Mümin
İnan. Buyurunuz Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ait 151 ila 180’inci
maddeler üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Ceza hükmü taşıyan toplam yüz yetmiş kanunda değişiklik
yapılmasını öngören altı yüz elli bir maddeden oluşan bu tasarı, eksikleri olsa
da, anlaşılıyor ki Adalet Bakanlığı bürokratları ve Adalet Komisyonu üyeleri,
üniversite ve yüksek yargı organları mensuplarınca yoğun emekle hazırlanmış bir
tasarıdır. Hazırlanış yöntemine ve özellikle bu kadar çok kanunla ayrı ayrı tartışma için yeterince imkân sağlamasa da emeği
geçenlere grubum adına teşekkür ediyorum. Yargıtayda ve diğer
mahkemelerde bu tasarının yasalaşması beklendiğinden hem adaletin bir an önce
tecellisi ve ayrıca zaman aşımı sebebiyle cezadan kurtulacakların daha da
artmaması adına, sorumlu muhalefet anlayışımızın sonucu olarak, bu tasarının
bir an önce yasalaşması Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de dileğimizdir. Söz aldığım bölüm içerisinde bulunan ve değişiklik öngörülen Basın
Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanun ile çalışan gazetecilerin patronlarına karşı yasal güvencelere
kavuşturulduğu, var olan yaptırımların arttırıldığı görülmektedir. Bu
düzenlemeler isabetli olmakla birlikte, fiilen uygulanması ve denetlenmesi
mümkün olamamaktadır. Ülkemizde birçok gazetecinin başına gelenler hepimizin
malumudur. Bazı hükümleri değiştirilen 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da da değişiklikler öngörülmektedir.
Bu Kanun’da isabetli olarak “kurusıkı” tabir edilen veya gaz fişeği atabilen
silahların teknik özelliklerinin değiştirilerek öldürmeye elverişli hâle
getirilmesi suç olarak düzenlenmiştir. Piyasada alım satımı yapılan, namlusu
değiştirilmek suretiyle birçok suçun işlendiği, birçok masum insanımızın
hayatını kaybettiği hatırlandığında, bu değişiklik son derece isabetli
olmuştur. Kamuoyunda silahlanmaya karşı bir hassasiyet bulunduğu, özellikle
“maganda cinayetleri” diye adlandırılan olaylarda birçok insanımızın hayatını
kaybettiği hepimizin malumudur. Ancak, burada ciddi bir hata yapılmaktadır:
Silahla işlenen suçlar incelendiğinde bu suçların yüzde 100’e yakınının ruhsatsız
silahlarla işlendiği görülecektir. O hâlde mücadele edilmesi gereken olgu,
yasanın verdiği yetkiyle silah taşıyanlardan daha çok, kaçak silah taşıyanlar
olmalıdır. En azından, insanların yoğun olarak yaşadığı belediye sınırları ve
turizm bölgelerinde kaçak silah taşımanın cezasının alt sınırı bir yıldır.
Bunun alt sınırının daha yukarıda belirlenmesi, asayiş bakımından çok daha
yüksek olması gerekmektedir. 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci
fıkrasında sayılan meslek gruplarına bu tasarıyla yeni eklemeler yapılırken
belediye başkanlarının da eklenmesinin yaptığı görevler itibarıyla uygun
olacağını düşünmekteyiz. Yine de bu kanun içerisinde silah kaçakçılığının muhtelif türleri
cezalandırılmışsa da artırıcı sebepler içerisinde “silahların nitelik ve sayı
bakımından vahim” olması sayılmıştır. Birçok olayda terör örgütüyle bağlantılı
olarak yapılan silah kaçakçılığına rastlandığı görülmektedir. O hâlde bu kanuna
bir madde daha ilave edilerek, silah kaçakçılığının terör örgütleriyle
bağlantılı yapılması hâlinde, artırıcı sebep olarak değerlendirilmelidir. Eczacılık yapmaya mani suçların kapsamını genişleterek devlete
yönelik işlenen suçların da bu kapsama alınmasını olumlu buluyoruz. 6269 sayılı
Kanun’da yapılan değişiklikle, diplomasız kimyagerlik ve kimya mühendisliği
mesleğini icra edenlere hapis cezasının getirilmesi de olumludur. Ceza alt
sınırı biraz daha artırılabilir. Bu tasarıyla 6183 sayılı Kanun’da da bazı değişiklikler
öngörülmekle birlikte, 110’uncu maddede, devlete borcu bulunup da devletten mal
kaçırmanın cezasının alt sınırı artırılmaktadır. Ancak bu cezaların kaçırılan
mal oranına göre gözden geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Anadolu’da
birçok çiftçimizin, birçok esnafımızın, küçük borçlar nedeniyle eşlerinin ve de
yakınlarının üzerinde bulunan mallarıyla, milyonlarca doları başkalarının
üzerine kaçıranların arasında ceza bakımından bir uyumsuzluk olduğu
düşüncesindeyiz. Son zamanlarda, özellikle Anadolu’da, çiftçi borçları
nedeniyle çok ciddi sıkıntılar yaşanması sebebiyle karşımıza ciddi problemler
bu anlamda gelebilir. Çünkü çiftçilerin yakınlarının ve eşlerinin üzerindeki
malların da bu kapsamdan değerlendirilebilme ihtimali olduğundan dolayı bu
konunun bir kez daha gözden geçirilmesini arzu ediyor, bu kanunun hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş. Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 56 sıra
sayılı Yasa Tasarısı’nın altıncı bölümüyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu bölümde, basın çalışanlarıyla,
gazetecilerle, basın emekçileriyle ilgili, yine ateşli silahlarla ilgili -6136
sayılı Ateşli Silahlarla ilgili- ve eczacılarla ilgili düzenlemeler yer alıyor.
Ben, özellikle bu bölümde 153, 154, 155, 156 ve 157 numaralarda
düzenlenmiş olan basın emekçileriyle ilgili, gazetecilerle ilgili kısma dair
görüşlerimi ifade etmek istiyorum izninizle. Değerli arkadaşlar, ne tesadüftür ki, aynı zamanda yarın 10 Ocak
Çalışan Gazeteciler Günü. Bu vesileyle, aynı zamanda, bütün çalışan
gazetecilerin gününü de kutluyoruz DTP olarak. Değerli arkadaşlar, gerçekten de hem haber alma özgürlüğü hem
çalışma yaşamıyla ilgili hem de ifade özgürlüğüyle ilgili önemli bir alandır
medya alanı, basın alanı ve bu kamusal görevi yerine getiren gazeteciler, bu
kadar önemli temel hak ve özgürlüklerle ilgili çalıştıkları alanlarda,
maalesef, çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Öncelikle, basın
emekçilerinin çalışma yaşamından kaynaklı hak ve özgürlüklerini korumaları için
kendi aralarında güçlü bir örgütlülüğe sahip olmaları gerekir. Yoksa bu 153,
154, 155, 156 ve 157’de düzenlenen maddelerle ilgili olarak basın emekçilerinin
bireysel olarak kendi haklarını, özgürlüklerini medya patronlarına karşı,
işverenlere karşı korumaları tek başına, maalesef ki mümkün değil. Yani, bu
sözleşmelerden doğan, sözleşmelerin haksız fesihlerinden vesaire doğan
haklarıyla ilgili olarak İş Kanunu, Basın Kanunu kısmen koruma sağlasa da bu
cezaların artırılması tek başına bu kesimin, bu çalışan kesimin haklarını
koruma açısından son derece yetersiz olacaktır. Temelde, çalışanların kendi
hakkını, çalışma yaşamından doğan haklarını koruyabilmeleri için örgütlü bir
güç hâline gelmeleri asıldır. Eğer, bu alanda sendikalaşma, kendi haklarını
toplu bir şekilde koruyabilme özgürlükleri yeterince sağlanamazsa, medya
patronları karşısında basın emekçilerinin bu haklarını koruyabilmeleri de çok
olanaklı değil. Bugün, Türkiye Gazeteciler Sendikasının üyesi olan çok az sayıda
basın emekçisi vardır. Bu, acaba, basın çalışanlarının, emekçilerin sendikaya
üye olma isteksizliğinden mi kaynaklı yoksa sendikaya üye olmaları hâlinde
işlerine son verilme tehlikesi ve tehdidiyle karşı karşıya bulunmalarından mı
kaynaklı diye bakmak gerekir. Evet, Türkiye’de, hatta yerel medyalara kadar
inen büyük bir baskıyla, sendikalaşma baskısıyla karşı karşıyadır basın
emekçileri. Sendika üyesi oldukları anda veya bu iradeyi gösterdikleri anda,
maalesef ki, işlerine son verilmekte ve onların hakkını arayabilecek ciddi bir
sendikal faaliyet veya sendikal örgütlülük de maalesef bulunmamaktadır. Türkiye
Gazeteciler Sendikasının üyesi olan basın emekçileri de devlete bağlı -TRT veya
Anadolu Ajansı gibi- kurumların çalışanları olan basın emekçilerinden
oluşmakta. Özel medya kuruluşlarının, büyük medya tekellerinin, hatta -işte, az
önce ifade ettiğim gibi- yerel medya kuruluşu çalışanlarının sendikalı olma
iradesini gösterdikleri anda, böylesi bir girişimde bulundukları anda işlerine
son verildiğini pratikten, günlük yaşamdan çok iyi takip ediyor, biliyoruz. Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de medya sektörünün önemli
sorunlarından biri de medyadaki tekelleşme olgusudur. Gerçekten de medyadaki
tekelleşme, her birimizin haber alma, objektif haber edinme özgürlüğünü
kısıtladığı gibi, yine, tekelleşen medya, aynı zamanda ekonomik alanda
haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşabilmekte; siyaset üzerinde, hükûmetler üzerinde önemli bir etki yaratarak, bu yarattığı
etkiyi de kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanan büyük bir tekel
gücüne dönüşebilmektedir. Medyanın tekelleşerek bireysel çıkarlara hizmet
edecek ticari nitelik kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesine,
medyanın devletle ticari ilişkiye girmesine ve bu ilişki neticesinde de
demokratik ilkelerin, demokrasinin, hiç farkına varmadan, hiçbirimiz bunu
hissetmeden yozlaşmasına neden olmaktadır. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri de bağımsız ve özgür
basındır. Basın özgürlüğü, kamu güçleri karşısında olduğu kadar, özel güç
odaklarına karşı da korunmalıdır. Bu nedenle, medyanın belli kişi ya da
grupların elinde toplanmasını önleyen yasal düzenlemelere de ihtiyaç olduğu
açıktır. Bu vesileyle bunu da vurgulamak gerekir diye düşünüyoruz. Bugün, ülkemizde yaklaşık 19 gazeteci, basın çalışanı mesleğini
yürüttüğü sırada tutuklanmış ve cezaevine konulmuştur. Özellikle, Basın Kanunu,
Türk Ceza Kanunu’nun düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen maddeleri,
301’inci madde, Terörle Mücadele Yasası gibi maddelerle baskı altına alınan basın
kuruluşları ve basın çalışanları, özellikle muhalif basın kuruluşları ve
çalışanları işlerini yapamaz hâle gelmişler ve haber alma, haber yayma, ifade
özgürlüğünü kullanamaz hâle getirilmişlerdir. Bu muhalif basın organları
üzerindeki baskılar, bugün itibarıyla akıl almaz boyutlara gelmiştir. Bunlar
-sistematik bir biçimde kapatılan, dağıtımı engellenen- özellikle tekel hâline
gelmiş dağıtım kurumlarının dağıtımı engellemesi nedeniyle kendi
işlerini yapamaz hâle gelmişlerdir ve bazı dergiler, gazeteler, medya
organları bu nedenle, dağıtım tekeli nedeniyle bayiye
inemez ve kendi düşüncelerini topluma ulaştıramaz hâle getirilmişlerdir. Fikir
ve vicdan hürriyetinin temel unsurlarından biri olan basın organları bu
şekilde, yasaların ağır baskısı altında, cezaların ağır baskısı altında,
maalesef ki çalışamaz hâle getirilmişlerdir. Değerli arkadaşlar, bu değişikliklerle, cezaların artırılmasıyla,
her ne kadar kısmi olarak basın çalışanlarının işverenlere karşı korunması bir
yandan hedeflense de, önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek olan 5510
sayılı Sosyal Güvenlik Yasasıyla, basın çalışanlarının, emekçilerinin özellikle
yıpranma hakkı, yıpranma tazminatı ellerinden alınmak istenmektedir. Yani,
burada, biz basın çalışanlarını koruyan bir yasa maddesini oylarken,
onaylarken, birkaç gün sonra, basın çalışanlarının özgürlüğünü yine tehdit ve
tehlike altına sokacak bir başka yasa maddesiyle veya maddeleriyle karşı
karşıya kalacağız. Dolayısıyla, yapılan bütün yasal çalışmaların, yasa yapma
faaliyetlerinin aynı iradeyle gerçekleşmesi, aynı saikle
gerçekleşmesi, kendi içerisinde bir tutarlılık oluşturması gerekir. Aksi
takdirde, bugün, basın çalışanlarını koruyor gibi görünen düzenlemeyi yapıp,
yarın basın çalışanlarının sosyal güvenlikle ilgili haklarını zedeleyen yasa
tasarılarına veya tekliflerine imza atarsa bu Meclis, kendi içerisinde, yaptığı
yasama faaliyetinde, tutarsız, çelişkili bir duruma düşmüş olacaktır. Az önce arkadaşlar da ifade ettiler, yasa tekniği açısından
gerçekten de sıkıntılı bir yasayla karşı karşıyayız. Grupların
bu yasanın hızlı bir şekilde geçmesi üzerinde anlaşmasının tek nedeni acil bir
ihtiyaç olmasından kaynaklı. Hem yargı mekanizmalarının, yerel
mahkemelerin ve temyiz mahkemelerinin, Yargıtayın bu
konuda tıkanmış olması, dosyaların zaman aşımı tehdidi ve tehlikesiyle karşı
karşıya olması vesilesiyle, bu yasa tasarısının hızlı bir şekilde Meclisten
geçmesi ve toplumsal bir ihtiyaca cevap vermesi açısından, bizler de DTP olarak
bu yasanın geçmesi konusunda desteklerimizi sunuyoruz. Ama,
özellikle değişiklik önergeleriyle, teknik açıdan sıkıntılı olan maddelerin
düzeltilmesi konusunda da, biz, AK Parti Grubunun daha duyarlı ve daha dikkatli
davranması gerektiği inancındayız. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş. Altıncı bölüm üzerine şahsı adına söz isteyen Sakarya Milletvekili
Ayhan Sefer Üstün. Buyurunuz Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun altıncı bölümü üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönemde bu Meclis gerçekten yoğun bir
şekilde çalıştı, tarihte görülmedik şekilde sekiz yüzden fazla kanun çıkardı,
âdeta hukuk reformları yaptı. İşte, bu yapılan reformlardan bir tanesi de
“Temel Ceza Kanunları” dediğimiz Türk Ceza Kanunu’nun yeniden yapılmasıdır.
Buna bağlı olarak Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun da çıkartılmıştır. Bu kanunların
çıkartılmasında emeği olan akademisyenlere, bürokratlara, elbette değerli
milletvekillerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü,
bundan önceki Ceza Kanunu, İtalya’dan aldığımız, faşist İtalya’nın yazdığı ve
uyguladığı kanun idi. O kanunu aslında İtalyanlar 1945’ten sonra terk etti, ama
maalesef biz 2005’e kadar uygulamak zorunda kaldık. İşte, 2005’te böyle bir
değişiklikle bu gerçekleşti. Türk hukukçusu, Türk siyasetçisi, Türk
Parlamentosu kendi alnının teriyle böyle bir kanun çıkardı. Evet, bu kanunlar
çıkartılırken değişik kesimlerden de görüş alındı, çok önemli görüşler de
bildirildi, ama bir tanesi hakikaten üzücüydü. Bunlardan bir tanesi diyordu ki,
bir akademisyen: “Ey gafiller, siz kim oluyorsunuz ki, Türk Ceza Kanunu’nu
yazıyorsunuz? Türk hukuk sistemi ve Türk Parlamentosu hâlâ böyle bir olgunluğa gelmemiştir.”
şeklinde bir menfi, negatif bir mektup yazmıştı. Ama tabii, çok şükür ki onu
dinlemedik ve hep birlikte, muhalefetiyle iktidarıyla, Türk insanının
anlayabileceği şekilde bir kanun yaptık. İşte şimdi, özel kanunlarda olan bu yükümlülükleri de bu Türk Ceza
Kanununa uygulamak açısından bir tasarı gelmiştir. Merak etmeyin, 23’üncü
Dönemde inşallah çok daha fazla çalışarak, 22’nci Dönemden daha fazla
çalışarak, yeni yeni kanunlara, yeni yeni reformlara imza atacaklardır. Önümüzde önemli
fırsatlar vardır. Hele hele bugünlerde gündemde olan
demokratik sivil anayasayı her ne kadar bazıları, yapmayın etmeyin, deseler de,
inşallah, hep birlikte, muhalefetiyle iktidarıyla, sivil toplumuyla birlikte bu
Meclisten geçireceğiz. Artık demokrasimiz, Parlamentomuz bu olgunluğa ermiştir. Değerli arkadaşlar, altıncı bölümde neler var diye kısaca göz
atacak olursak, 5953 sayılı basın mesleğinde çalışanlarla çalıştıranlar
arasındaki münasebetleri tanzim eden Kanun’da birtakım değişiklikler yapıyoruz.
Burada ne var? İşte, yazı işleri akdi yapmayan, ölüm tazminatı ödemeyen,
gazeteciye yıllık izin vermeyen veya izinde ücret ödemeyen, fazla çalışma
ücretini ödemeyen işverene birtakım adli yaptırımlar getiriyoruz, idari
yaptırımlar getiriyoruz, para cezası getiriyoruz. Bunlar var mı, oluyor mu
memlekette? Oluyormuş demek ki, böyle bir yaptırımlar getiriliyor. Oysa, baktığımızda, medya patronları gerçekten şaşaalı bir
hayat yaşıyorlar. Zaman zaman hatta baktığımızda,
milyon dolarlar vererek bir haber müdürünü başka bir yere transfer ediyorlar.
Ama medya emekçilerine baktığımızda, elinde makineyle o, dışarıda, soğukta,
karda kışta, güneşte haber kollayan muhabire asgari ücreti vermediğini, hatta
izin parasını vermediğini görüyoruz. İşte, maalesef, bunun için bu kanunlar çıkmak
zorunda kalıyor değerli arkadaşlar. Bunun yanı sıra, kurusıkı, ses veya gaz fişeği atan tabancayı,
teknik özelliklerini değiştirerek silah gibi yapanlara da burada bir ceza hükmü
getiriliyor. Bu da önemli bir hüküm çünkü son yıllarda maalesef, bu silahları
taklit ederek, değiştirerek, suç işlediklerini görüyoruz. Yine, ateşli silah ve
mermileri yasa dışı yollarla ülkeye sokanlara da beş yıldan on iki yıla kadar
hapis, zaten daha önce de vardı bu ama yeniden düzenleme getiriliyor. Bu silahları daha çok çeteler ve terör örgütleri kullanıyorlar
maalesef, ama bu çete ülkemizin bir gerçeği oldu. Ben polisimize, yani, bu
anlamda teşekkür ediyorum, gerçekten bunları cansiparane
yakalıyor ve adalete teslim ediyor, ama bu çete davaları nedense yıllarca
sürüyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Daha geçen gün, 1995 yılında
işlenmiş bir çete olayı, suçu on dört yıl sonra ancak hükme bağlanabildi.
Şimdi, hâkim eksikliği var, şu var kabul ediyoruz. On dört yıl sürüyorsa bir
dava, bunu hâkim eksikliğiyle izah edemeyiz. Başbakana suikast yapılan bu
memlekette, üç yıl, dört yıl geçmiş ama hâlâ sürüncemede. Bakın, hâkimlik
yaptım, istersem bir davayı bir ayda bitirebilirim, istersem. Ceza Yargılama
Usulü Kanunu zaten onu emreder. Der ki: “Ceza yargılaması kesintisiz
olmalıdır.” Ama baktığımızda, çete davaları yıllarca bu memlekette sürmektedir.
O bakımdan, sadece dikkatinizi çekmek için bunları ifade ettim. İstenirse bu
davalar beş ayda, altı ayda bitebilir. Kanuna hayırlı olsun demek istemiyorum, ama insanın olduğu yerde
mutlaka suç oluyor, ceza oluyor. Hazreti Adem’den beri
bu var. O bakımdan inşallah vatandaşlarımız bunlara muhatap olmazlar, ama yine
de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün. Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman. Buyurunuz Sayın Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar) YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 56
sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde şahsım adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığımız, bürokratlarımız geçen
dönem Türk Ceza Kanunu’nun, Ceza Usul Kanunu’nun hazırlanmasında emeği geçen
hocalarımız gerçekten çok önemli bir iş yaptılar. Geçen dönem cumhuriyet tarihi
boyunca bu kapsamda el atılamayan temel yasaları değiştirme cesaretini gösterdiler.
En son Genel Kurulumuz bununla ilgili kararını verdi, Ceza Kanunu’muz
üç yıldan bu yana yürürlükte. Fakat, Ceza Kanunu
dışında ceza hükmü içeren, işte bu önümüze gelen tasarıdan da anlıyoruz ki, yüz
yetmiş civarında kanunda daha ceza içeren hükümler var. Bunun yanı sıra,
yürürlükten kaldırılan altmış iki civarında kanunda değişiklik yapan, bunları
yürürlükten kaldıran hükümler var. Bunların tamamı bir tasarı çerçevesinde
toparlanmış ve yüce Meclisin huzuruna getirilmiş. Bazı arkadaşlarımız konuşmaları sırasında bunun usulünü, şeklini
tenkit ettiler. Fakat, hiçbir arkadaşımız bunun bir
alternatifini de ortaya koyamadı. Yani, bu şekilde bir ihtiyaç var.
Uygulayıcılar için bir aciliyet arz ediyor bu durum. Ama, bunu nasıl telafi ederiz? Örneğin, bu yüz yetmiş
kanunun tamamında -ki, bazıları birer maddede değişiklik yapıyor, bazıları beş
on maddede değişiklik yapıyor- bunların her birini, örneğin ayrı tasarı olarak
Meclise sevk edersek herhâlde 23’üncü Dönem Meclisi sadece bu kanunları dahi
görüşemeyecek durumda olacak. Ben, huzurunuzda Adalet Bakanımızdan ve onun bürokratlarından bir
istirhamda bulunmak istiyorum: Bugün uygulamadan gelen arkadaşlar olarak
biliyoruz ki, hâlâ yürürlükte olan, dilini çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği,
çoğu zaman uygulama alanı da kalmamış olan kanunlarımız var. Bunlar raflarda
bekliyorlar. Ama, bugün şu saatte kabul ettiğimiz
kanunlarla hüküm açısından, önem açısından hiçbir farklılık arz etmiyor,
sonuçta yürürlükte kalmaya devam ediyorlar. Hem AB uyum yasaları çerçevesinde
de böyle bir şeye ihtiyaç var. Bunların tamamını tarayacak bir komisyon
kurulmasını ben istirham ediyorum. Böyle temel reformların
yapıldığı, Anayasa’nın değiştirileceği böyle bir Mecliste aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti tarihinden önce ve sonra çıkarılmış olan bütün kanunlar taranmak
suretiyle miadını tamamlamış, artık hüküm ifade etmeyenlerin yürürlükten
kaldırılması suretiyle -aynı paralelde birçok kanun olduğunu biliyoruz-
bunların birleştirilerek, daha derli toplu, uygulayıcıların kolay ulaşabileceği,
dilini daha iyi anlayabileceği nitelikte bir çalışma yapılmasında ben şahsen
bir zaruret görüyorum. Bunu ötelemememiz gerekiyor, çünkü bu tip
çalışmalar özellikle parçalı koalisyonlar döneminde yapılamaz, tek başına
iktidar olan dönemlerde bunları daha kolay yapmak lazım ama bunu daha ileri
götürerek, muhalefetin de, bugün olduğu gibi, katkısını almak suretiyle, bunu,
bana göre, yapmak mümkündür, yaparsak faydalı ve hayırlı bir iş yapmış oluruz. Bu görüşmekte olduğumuz altıncı bölümde, arkadaşlarımız
değindiler, yedi ayrı kanunda yaklaşık otuz madde değiştiriliyor. Bunlar, basın
mesleğinde çalışanlarla ilgili kanundan tutun da, Ateşli Silahlar Kanunu’na
kadar, eczacılar ve eczanelerle ilgili kanuna kadar birçok hüküm güncelleniyor,
ihtiyaç olanlara yeni bazı eklemeler yapılıyor. Ben, demin de ifade ettiğim gibi, genel anlamda bu kanun
tasarısının özellikle uygulayıcılar için aciliyet arz
ettiğini ama Türkiye için güzel bir örnek olduğunu, bunun bütün kanunlara
teşmil edilmek suretiyle böyle bir çalışmanın yapılmasını da bekliyorum. Kanunun uygulayıcılar için ve memleketimiz için hayırlar
getirmesini diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akman. Şimdi altıncı bölüm için soru-cevap işlemine geçiyoruz. Üç kişi soru için talepte bulunmuştur: Sayın Çalış, Sayın Doğru ve
Sayın İnan. Sırayla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben, öncelikle, beşinci bölümdeki sorularım anlaşılamadığı için
Sayın Bakanıma tekrar soracağım. Sayın Bakanım, daha önceki sorularım, evet, istatistiki
sorulardı ama bu sorularım bilgi sorusuydu, tekrar ediyorum onun için. Birinci sorum şuydu: Doğal afetlerde zarar gören adli bilgi ve
belgelerin zarar görmemesi için Bakanlığınızın merkezî adli otomasyon bilgi
bankası kurmayla ilgili bir çalışması var mıdır? Sorumun birisi buydu. Diğer sorum da, her geçen gün il genel meclislerinin daha önemli
görevler üstlenmesi nedeniyle, il genel meclisi üyelerinin özlük haklarıyla
ilgili bir çalışmanız var mı? Yoksa bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Diğer sorum da buydu. Bunları tekrar etmiş oldum. Bir diğer sorum da, bu amme alacaklarıyla ilgili olarak bu
tartıştığımız bölümle ilgili. Bildiğimiz gibi ekonominin giderek küçük esnaf ve
sanatkâr aleyhine bozulması nedeniyle pek çok küçük esnaf ve sanatkâr
borçlarını ödeyememe veya zamanında beyanda bulunamama nedeniyle hapis cezası
almış durumdadır. Bu tür mükelleflerin cezalarının, en azından belli bir sınıra
kadar olan cezaların para cezasına çevrilmesiyle ilgili bir çalışmanız var
mıdır? Yoksa böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum. 153’üncü maddede basınla ilgili, basında çalışan insanların
durumlarıyla ilgili görüşler vardır. Anadolu’muzda ve yaygın basında basın
çalışanları çok ağır şartlarda çalışıyorlar. Basın çalışanlarıyla beraber
basının sahipleri de aynı şekilde çok zor şartlarda işlerini götürebiliyorlar.
Mesela Tokat’ımızda Hür Ses gazetesi, Tokat gazetesi, Yeni Tokat gazetesinin
nasıl çalıştığını ben yakinen biliyorum. Acaba yerel olarak çalışan Anadolu
basınındaki insanlarımızın durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışma
yapılabilir mi? İkincisi, gazete veyahut da televizyon sahiplerinin en azından
Bağ-Kur primleri, vergi indirimleri veyahut da ucuz kredi gibi çeşitli
çalışmalarla ilgili herhangi bir kanun getirilebilir mi? Birinci sorum budur. İkinci sorum da, amme alacaklarıyla ilgili olarak devletimiz
borçlu olan insanlardan faiz alıyor, ancak bazı konularda da devletin borcu
var. Devletin borçlarıyla ilgili olarak, o insanlara veyahut o kurumlara
herhangi bir faiz ödemesi yapılabilir mi veyahut da bu şekilde bir çalışma var
mıdır? Üçüncü sorum da, Türkiye’mizde son yıllarda büyük bir silahlanma
durumuyla karşı karşıyayız. Son beş yılda kaç kişiye silah ruhsatı verilmiştir?
Bunlar hangi gerekçelere göre verilmiştir? Verilmiş olan silah ruhsatlarıyla
işlenen suçların sayılarıyla ilgili bilgi verilebilir mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru. Sayın İnan… MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, aracılığınız ile Sayın
Bakanıma sormak istiyorum. Son zamanlarda kamuoyunda ve gazetelerde, 2009 yılı içerisinde
kanunen yapılacak olan mahallî idareler seçimlerinin öne alınmasıyla ilgili Hükûmetinizin bir çalışmasının olup olmadığı zaman zaman basına yansımaktadır. Böyle bir çalışma var mıdır? İkinci sorum: Daha önce de sayın bakanlarımıza sorduğumuz,
özellikle Anadolu çiftçisini doğrudan ilgilendiren elektrik borçlarıyla ilgili
bugüne kadar sormuş olduğumuz, yazılı olarak verdiğimiz sorulardan herhangi bir
cevap alamadık. Çiftçilerimiz haddinden fazla yüksek faiz uygulanan elektrik
borçlarında yeniden bir yapılanmaya gidilip gidilmeyeceğini merak içerisinde
beklemektedir. Bu konuyla ilgili, sulama elektrik borçlarından kaynaklanan, Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? Yeni bir
yapılandırmaya gidecek misiniz? Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan. Buyurunuz Sayın Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım teşekkür
ederim. Sayın Çalış “Doğal afetlerden zarar gören adliyelerimizdeki
dosyalar ve oradaki evraklarla ilgili bilgi bankası anlamında Adalet
Bakanlığımızın bir çalışması var mı?” diye sordular. Ulusal Yargı Ağı Projesi kapsamında bu kıymetli evraklarla ilgili
bir çalışma yapıyor Bakanlığımız. Bu çalışma sonuçlandığı takdirde, herhangi
bir tabii afet anında onların zarar görmemesi ve daha sonra da onlardan
yararlanmayı sağlayacak, tabii ki bilişim teknolojisinden yararlanmak suretiyle
bir proje üzerinde çalışmalarımız büyük bir hızla yürümektedir. “İl genel meclisi üyelerinin özlük haklarıyla ilgili bir çalışma
var mı?" diye sordunuz. Benim Bakanlığımın yok, ama İçişleri Bakanlığının
böyle bir çalışması var mı, onu ilgili Bakanlıktan sorarak size cevap
verebilirim. “Esnaflarımızla ilgili bir af anlamına gelen, mal beyanında
bulunmamaktan kaynaklanan af anlamına gelen bir iyileştirme düşünülebilir mi?”
dediniz. Bu konuyla da ilgili Adalet Bakanlığımızın şu an itibarıyla üzerinde
çalıştığı herhangi bir taslak metin yok. Tabii bu konuyla ilgili asıl çalışmayı
yapması gereken Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızdır. Sizin bu talebinizi de Sanayi
ve Ticaret Bakanlığına sormak suretiyle yazılı olarak bundan sonraki bölümü
size intikal ettirmeye çalışacağım. Sayın Doğru “Yerel basın organlarının sorunları var.” dediler.
Doğrudur. Gerçekten çok güç şartlar altında halkımızın haber alma hakkının
kullanılmasına yardımcı oluyor bu arkadaşlarımız. Bunların sorunlarıyla ilgili
tabii doğrudan doğruya Basın ve Yayın Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakan
arkadaşımız birinci derecede muhataptır. Bu konularla da ilgili Adalet
Bakanlığımızın bir çalışması yok. Tabii başka bir bakan arkadaşımızın görev
alanına giren bir soruyu bana sordunuz, ama mademki sordunuz, ben bu soruyla da
ilgili bürokrat arkadaşlarıma rica edeceğim, ilgili bakanlıktan alacağımız
bilgileri size yazılı olarak ifade edeceğim. Sayın Doğru “Silahlanmayla ilgili son yıllarda bir artış var.
Acaba kaç kişiye silah ruhsatı verildi?” derken, tabii bunun bir süresi vardı,
onu tespit edemedim. Son beş yılı falan mı kastettiniz? REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii, onu bilmiyorum.
Onu da sorup, size yazılı olarak cevap vereyim. Mümin İnan Bey, Niğde Milletvekili arkadaşımız, mahallî idareler
seçimlerinin öne alınmasıyla ilgili Hükûmetimizin bir
çalışması olup olmadığını sordular. Şu anda Hükûmetimizin
böyle bir çalışması yoktur. Benim bildiğim kadarıyla zamanında yapılacaktır
mahallî idareler seçimleri. Elektrik borçlarıyla ilgili bizim hükûmetlerimiz
döneminde yeniden yapılanma çalışmalarını yaptık, ama böyle bir çalışmaya
yeniden ihtiyaç var mı, durum nedir? Tabii ki, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığımızın bu konuyu öncelikle gündemine alıp değerlendirmesi gerekir. Ben,
Adalet Bakanı olarak bu konuyla ilgili, size şimdi elektrik borçlarıyla ilgili
yeniden yapılanma çalışması yapacağız veya yapmayacağız diye bir beyanda
bulunamam. Bu da bir başka Bakan arkadaşımızın görev alanına giriyor. Sayın Başkanım, böylece arkadaşlarımızın sorularına sözlü olarak
cevap vermeye çalıştım. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bazı soruların
tamamına cevap vermem mümkün olmadığı için, onlarla ilgili çalışma yapıp daha
sonra yazılı olarak arkadaşlarımıza takdim edeceğim. BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Şahin. Altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, altıncı bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 151’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 152’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 153’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 153. maddesinin
(b) bendinde geçen “iki bin beş yüz “ ibaresinin “on beş bin”, (c) bendinde
geçen “iki bin beş yüz” ibaresinin de “on beş bin” olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 153 üncü maddesinin (a)
fıkrasındaki “beher mukavele için” kelimesinden sonra gelen ibarenin “yedi bin
Türk lirası”, (b) fıkrasındaki “işverene” kelimesinden sonra gelen ibarenin
“tazminatın üç katı”, (c) fıkrasındaki “ödemeyen işverene” kelimesinden sonra
gelen ibarenin “tazminatın beş katı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan. Süreniz beş dakikadır. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iş yaşamında, çalışma yaşamında en az sosyal güvenlik hakkına
sahip olan, en çok mağdur edilen, en güvencesiz, “sendikalı” diye işten atılan,
maaşları düşük gösterilen, kıdem tazminatları ödenmeyen, fazla mesai ücretleri
ödenmeyen ve gerçekten hiçbir güvenceleri olmayan çalışan gazeteciler 10 Ocak
Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’nü yarın kutlayacaklar ve böylesi koşullarda
Türkiye’de yaşamaya ve çalışmaya devam edecekler. Niye acımasızdır medya sektörü? Basın alanında çalışan
gazeteciler, haberciler, çalışanları sendikalı olduğu zaman neden işlerine son
veriliyor? Neden doğru dürüst bir sözleşme imzalanmıyor? Gerçekten bu
düşündürücüdür. Bir yıllık dahi sözleşmeler imzalanmıyor ki, kıdem tazminatı
almasınlar. Basın çalışanları bir yıl, iki yıl stajyer gazeteci adı altında
çalıştırılıyor ve hiçbir ücret ödenmiyor. Basın emekçileri, basın çalışanları
bu konudaki kaygılarını defalarca sivil muhalefetleriyle dile getirmeye çalıştılar.
Şöyle bir baktığımız zaman, ortalama on iki saat çalışan,
çoğu zaman bu çalışma saatleri uzayan, ancak sözleşmelerde de bunlar sekiz saat
gibi gösterilen ve fazla mesaileri de ödenmeyen, ancak maaşın içinde, bordroda
da ödenmiş gibi yansıtılan, yine çoğu gazetecinin maaşı bordrolarda düşük
gösterilerek kıdem tazminatını az almaları sağlanan bir acımasız uygulama var.
Sanki, medya tekelleri diyeceğim ama çok fazla
medya tekeli Türkiye’de yok, ama öyle gözüküyor ki bir iki yeşermeler de var. Fakat, iki üç kümenin arasında bile gizli bir sözleşme var.
Bir medya grubu bir gazeteciyi işten atınca, diğer medya grupları işe almıyor.
Böylesi ambargo yiyen çok gazeteci var, çok gazeteci biliyoruz. İdari
mahkemelerde haklarını arayan, sonra Avrupa mahkemesine taşıyan gazetecileri de
biliyoruz. Sosyal Güvenlik Yasası’nda, gazetecilerin dörtte 1 olan yıpranma
payının kaldırılmaya çalışılmasını anlamak da mümkün değil. Neden bu yapılıyor
diye sormak gerekiyor. Bu ölçü nedir? Yani, şöyle bir aradaki uçuruma göz
atalım. Bir televizyonda, bir haberci, bir başka gruba transfer oluyor, sanki
futbolcu gibi milyon dolarlık transferlerden bahsediliyor. Bu MEDYATAVA’yı okuyun, İnternet sayfalarını, 70 bin dolar ve
100 bin dolar aylıklardan da bahsediliyor, ama bordrolarda gözüken öyle değil.
Yani televizyonlarda, köşe yazarlarında olsun, bir kısmına ödenen ücretlerin
bordroda gerçek temsili bile söz konusu değil, kayıt dışılık da burada söz
konusu. Bu kayıt dışılığı, çok basit bir şekilde, bir manevi tazminat davası açarsanız,
herhangi bir mahkemede sosyoekonomik durumla ilgili hemen bir bordro gelir
önünüze, 100 bin dolar alan bir kişiyi dava etmişseniz, bakarsanız, geliri
orada 5 bin YTL gözüküyor. Bu kayıt dışılık karşısında, bizim verdiğimiz önergede, bunun
etkili olması için sözleşmeyi imzalamayan, kim olursa olsun işveren, hangi
medya, hangi holding olursa olsun en az 7 bin YTL sözleşmeyi imzalamadığı için
bir cezai müeyyide ile karşı karşıya kalırsa, alacağı muhabiri, alacağı gazete
çalışanının sözleşmesini yapar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) - Aksi takdirde, siz 700 lira yazarsanız,
bu 700 lira karşısında hiç kimse sözleşme hazırlamaz. Yine tazminat konusunda, ödemeyen işverenlere, tazminatın 3 katını
çalışanına öder dediğiniz takdirde, böyle bir caydırıcılık karşısında bu
haksızlığı yapmaz. Yine hak sahiplerine ölüm tazminatlarını ödemeyenlerin
neden 2.500 Türk lirası da bunun 5 katı olmaması gerektiği konusunda gerçekten
Türkiye Gazeteciler Sendikasının bu konudaki kararlı mücadelesini, Çağdaş
Gazeteciler Derneğinin bu kanundaki duyarlılıklarını biliyoruz ve bu konuda
çalışan dünyasının en mağduru olan, en mağdur durumundaki çalışanların bu
sosyal güvenlik haklarını güvenceye almadan medyanın özgürleşmesi de mümkün
değildir. Medya özgürleşemezse, özgür medyanın
kamu yararına basın ahlak kuralları ve etiği içinde doğru dürüst çalışmasının
da olanakları yoktur. Medyayı dördüncü kuvvet sayarsanız, medyanın, dördüncü
kuvveti ayakta tutan, mutfağında çalışan gazetecilerin haklarını, hukuklarını,
güvencelerini teslim etmek zorundasınız. Bugün bu uyarlama yasasıyla verdiğimiz önergeler, bunu tamamen
sağlamıyor ama bir nebze olsun bir güvence getiriyor. Bu önergelerimiz konusunda tüm milletvekillerinin duyarlı
davranacağını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 153. maddesinin
(b) bendinde geçen “iki bin beş yüz “ ibaresinin “on beş bin”, (c) bendinde
geçen “iki bin beş yüz” ibaresinin de “on beş bin” olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz
efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum. BAŞKAN – Söz istiyorsunuz. Buyurunuz Sayın Genç. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
basın çalışanlarıyla ilgili olarak getirilen bu hükümde, 153’üncü maddede “6 ncı maddenin ikinci fıkrasında bahsi geçen tazminatı
gazeteciye ödemeyen işverene ikibinbeşyüz…“ denmiş,
ben “15 bin” diyorum, 15 bin de az. “18 inci maddede yazılı ölüm tazminatını
hak sahiplerine ödemeyen işverene ikibinbeşyüz…”
bunun 15 bine çıkarılması gerektiği şeklinde bir önerge verdim. Değerli milletvekilleri, basın dünyada sağlıklı işlediği zaman bir
ülke yönetiminde, bir ülkenin gerçeklerinin dile getirilmesinde, halkın
eğitilmesinde en büyük, en etkili araçtır. Ama maalesef
Türkiye’de ve birçok yerlerde tabii -ama demokrasisi yarım kalmış, Türkiye’de
de böyle- basında çalışanlar maalesef bir köle gibi kullanılmaya çalışılmakta,
basın çalışanlarına hakları verilmemekte, birtakım basının köşe yazarları,
patronların özellikle idareyle ihale işlerinin hâlli konusunda aracılık
yapmakta, basının çalışanlarının bazıları cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla
çok yakın, içli dışlı ilişkiler kurmakta. Bir kısmı bu ilişkileri
nedeniyle safahat içinde yaşarken, ötekiler ekmek bulmakta, iş bulmakta büyük
bir sıkıntı çekmekte, hatta basın patronlarının istekleri doğrultusunda hizmet
yapmadıkları zaman da her zaman için kapının önüne konulmaktadır. Bence bu Parlamento, eğer Türkiye’ye sağlıklı bir yönetimin
gelmesini istiyorsa, başta ciddi bir basın kanunu getirip bunu düzenlemek ve
basın çalışanlarının haklarını garanti altına almak zorundadır. Şimdi, Türkiye’yi görüyoruz. İşte, Abdullah Gül bir kısım köşe
yazarlarını alıyor uçağına, uçakta her birisine bir yer veriyor. Tayyip Erdoğan
bir kısım çalışanları alıyor, kendi uçaklarında yer veriyor ve bunlarla özel
birtakım ilişkiler de kurduğu için, bunlar, bu özel köşe yazarları, belli basın
kuruluşlarının da önde gelen insanları tabii devletin uçaklarında böyle
imtiyazlı yerlere gelince de, tabii bunların koltukları şişiyor ve Hükûmetle ilgili en ufak tenkitleri yapmıyorlar. Şimdi, Abdullah Gül Amerika’ya gitti. Daha bundan önce 5 Kasımda
Tayyip Erdoğan gitti. Ne oldu da yeniden bu Abdullah gitti oraya ben anlamadım. FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Cumhurbaşkanı… KAMER GENÇ (Devamla) – Gitmiş orada nasıl beyanat veriyor:
“Efendim, Irak eğer petrol kanununu çıkarırsa, biz Irak’a yardım edeceğiz.”
diyor. Irak’ın çıkarmadığı petrol kanunu ne biliyor musunuz sayın
milletvekilleri? Saddam zamanında uluslararası tekellerin, petrol tekellerinin
ellerinden alınan hakların iadesini istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı
olan kişi gidip de Irak’taki Irak petrolleriyle niye ilgileniyor? Yani, orada
gidip de ille “Irak’taki ulusal parlamento petrol kanunu çıkarırsa biz buna
yardımcı olacağız.” diyor. Bunu kendisine sormak lazım. Yani
neden orada gidip de -bunlar tabii Türkiye’de söylenmiyor- orada
televizyonlarda şey edince… Şimdi, Amerika’ya, ben korkuyorum ki, Tayyip Erdoğan “Daha fazla
mı ben Bush’un gözüne gireceğim”, Abdullah Gül diyor ki: “Ben mi fazla
gireyim.” diye böyle tavizler verme peşinde koşuyorlarsa, bu, Türkiye için çok
büyük bir sıkıntı yaratır. Bir devletin bir tane yöneticisi ve bir tane
temsilcisi olur. Bunlar peş peşe niye gidiyorlar? İlle niye gidip de bunlarla
gizli konuşmalar yapıyorlar, ben hayret ediyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin menfaatine uygun olan bir davranış değil. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti… MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye Cumhuriyeti devleti artık
uyumuyor! KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, siz onları kendinize saklayın. Ben
bunların hepsini gayet iyi biliyorum. Burada bunlar peş peşe gidip de Amerika’nın yöneticilerinin
karşısında böyle… Bir de yanlarına Türkiye Cumhuriyeti devletinin
temsilcilerini almıyorlar, hariciyecisini almıyorlar. Şimdi, Tayyip Erdoğan Dışişleri Bakanını getiriyor. MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye artık uyumuyor! KAMER GENÇ (Devamla) - Onunla gizli konuşuyor. Ne konuşuyorsunuz
gizli kardeşim? Gizli konuştuğunuz ne? Neyi saklıyorsunuz, onu bir bilelim.
Ondan sonra da YÖK Başkanıyla konuşunca, YÖK Başkanlarına diyorlar ki: “Aman ha
dışarıda sakın bir şey söyleme, ipimizi çekerler.” Bunlar şimdi… Bakın, sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti açık bir
devlettir. Herkesin her şeyi bilmesi lazım. Bazı
gazetelerin köşe yazarlarını alacaksınız, benim verdiğim vergilerle
getireceksiniz orada yedirip içireceksiniz, onlar sizinle ilgili… MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Gazetecileri itham etme. Gazetecileri
hırsızlıkla itham ediyorsun, bu ayıptır! KAMER GENÇ (Devamla) – Sen kendi düşünceni bana havale etme. MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yanlış konuşuyorsun. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın. KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika sürem var. MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Konuyla ilgili konuş. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, Türkiye’nin gerçeklerini
söylediğimiz zaman tabii ki size dokunuyor. Burada, işte, Hükûmetiniz varsa… Var mı Hükûmet? Yok. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hani yok,
yok, Hükûmet yok. Bu saatte gidin hangi bakan,
bakanlıkta çalışıyor bir araştırın bakalım. MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Hepsi çalışıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Yok işte kardeşim, burada Hükûmet. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben burada konuşurken Hükûmet çıksın cevap versin bana. Onun için, sayın milletvekilleri, Türkiye’nin çok ciddi rejim
sorunu vardır. Rejim sorununun da en büyük şeyi basından kaynaklanıyor. Basın
doğru haberleri vermiyor, suistimalleri vermiyor,
soygunları vermiyor. Çünkü niye? Bazı basın mensuplarının büyük patronları Hükûmetle çok içli dışlı, ihaleler peşinde. Daha önergelerim var, onlarda konuşacağım da… Bugün Sabah gazetesi ve ATV’yi verdiniz
bir holdinge. Peki, bu TMSF’nin elindeydi. Nazlı
Ilıcak burada kaç lira para alıyor? Ondan sonra, orada özel program yapan
birtakım insanlar var. Bunlar kaç lira para alıyor? BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen önergeniz hakkında… KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, önergemle ilgili, basın
çalışanlarıyla ilgili konuşuyorum Sayın Başkanım. Yani basın çalışanları… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim. Önergemin kabulünü rica ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Başkan, bakın, lütfen
sayar mısınız. BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben itiraz ediyorum, sayımda hata
var. BAŞKAN – Şimdi 153’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 154’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 155’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sayılı tasarının 155 inci maddesinin “ücret
toplamı” kelimesinden sonra gelen ibarenin “üç katı olarak ödenir” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sözlü mü cevap vereceksiniz, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Basın emekçileri yıllık izinlerini çoğu kez
kullanamamakta, ücretlerini de alamamaktadır. Bu uygulamaya son verilmesi için
cezalar artırılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 155’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 156’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 157’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 157’nci
maddesinde geçen “iki katı” ibaresinin “beş katı” olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 157’nci maddesinin
sonuna “Söz konusu miktar ayrıca basın çalışanlarına da ödenir” cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Basın emekçilerinin fazla mesai ücretleri çoğunlukla
ödenmemektedir. Bu nedenle caydırıcı müeyyideler uygulanmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 157’nci
maddesinde geçen (iki katı) ibaresinin (beş katı) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Söz mü istiyorsunuz Sayın Genç? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurunuz efendim. Süreniz beş dakikadır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benim önergem, daha önceki maddede yaptığım konuşmada… Basın çalışanları, basın
emekçileri, maalesef, patronlarına, piyasada yeteri kadar işverenin olmaması ve
mevcut yasalarda basın çalışanlarının haklarının yeteri kadar garantiye
bağlanmaması nedeniyle, basın çalışanları çok zor ve zayıf durumdalar. Bunlar,
öyle oluyor ki hiç belli bir mesaiye de bağlı olmadan, işte, sabah belki
beşlerden itibaren… Bazen televizyon programlarına katılıyoruz, gidiyoruz,
gazetelerde görüyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan basın muhabiri
arkadaşlarımızı görüyoruz. İşte, bunlar gece saat yirmi dörtlere, sabah
beşlere, altılara kadar çalışıyorlar. Bu insanların hak ettikleri, sarf
ettikleri bir emek var sevgili milletvekilleri. Bu insanların bu emeklerinin
karşılığını vermeyen insanlara, emeği gasbeden
insanlara gerekli cezayı vermek lazım. Ee, nasıl
vereceksiniz? Bunların merhametine bırakmayacaksınız. Demin de söylediğim gibi,
basın patronlarının büyük bir kısmı ne yapıyor? O basın gücünü kendi şahsi
servetinin artırılmasının bir aracı olarak kullanıyor. İşte, tabii, özellikle AKP iktidara geldikten sonra birçok basın
kurumuna el koydu, TMSF’ye geçirildi. Seçimde
sizlerin fazla oy almanızın en büyük nedenlerinden de birisi, bu basının tek
yanlı olarak, hep sizin liderlerinizin ağzından çıkan kelimeyi sanki bir
kanunmuş gibi, bir ayetmiş gibi, devamlı onları halka söylediler, karşınızda
yapılan ciddi muhalefete de basın yer vermeyince, dolayısıyla, tabii ki halkı
kandırdınız, ama, bu, bundan sonra böyle gitmez. Yani,
halkı kandıracak ortamların ortadan kaldırılması lazım. Şimdi, TMSF’nin emrindeki basın
kuruluşlarında, büyük basın patronlarının gazetelerindeki ve
televizyonlarındaki köşelerinde bulunan birçok yazarçizer, maalesef, bu Hükûmete çok büyük bir prim vermektedir, gerçek haberleri
yazmamaktadır. Bugün, sayın milletvekilleri, Türkiye'de yapılan soygun,
hırsızlık, suistimal eğer kamuoyuna yansımıyorsa, bu,
basının sağlıklı haberler vermemesinden kaynaklanıyor. Bakın, bugün, mesela bir gazetenin bir köşesinde, efendim, “Gübre
fiyatı yüzde 300 arttı.” Nereden arttı? Gübrenin temel ithal maddesini bir
bakanın oğlu ithal ediyor yalnız. Yahu, şunu bir sürmanşetten versene kardeşim!
Ee, kim bu bakan? Gerçi biliniyor, tavuk mavuk meselesi vardı, o kümeslerdeki tavukların yemlerini
falan getirenlerle ilgili, böyle bir yanda bir şey söylüyor, ama,
kardeşim, söyleme, tavuktan herkes anlamıyor ki, bunun tam ismini söyle de
ondan sonra insanlar anlasın. Yani, şimdi, bakın, Türkiye’de çok ciddi vergi kaçakçılığı var,
çok ciddi ihale yolsuzlukları var. Bunların dile getirilmesi için basın
patronlarına karşı basın çalışanlarının özgürce, vicdanlarının sesiyle, memleketseverlik duygularıyla bunları dile getirmesi lazım.
Şimdi, bir memleketin yöneticileri, kendi uçaklarına… Kendi uçaklarına değil,
benim, senin verdiğin paralarla alınıyor bu uçaklar. Bir yandan, devletin 450
milyar dolar iç ve dış borcu var, gayrisafi millî hasılasından
daha fazla iç ve dış borcu var. Öte tarafta, devleti idare edenler en büyük
israf içinde. Ondan sonra, her gün kendi yandaşlarını, aile efratlarını
alıyorlar, Amerika’lara, bilmem Ortadoğu’lara, bir de kendilerine yakın
bildikleri basının köşe yazarlarının bir kısmını da yanlarına alırsa, tabii ki,
bu memleketin hâli harap olur sayın milletvekilleri. Onun için, bence, basın çalışanlarını korurken, bir yandan da
basını bu kadar hor kullanan siyasi iktidarlara karşı da tedbir almak lazım,
basın patronuna karşı da ciddi tedbir almak lazım. Aksi takdirde, Türkiye’de ciddi
haberler eğer yazılmazsa, o memlekette gerçekler su yüzüne çıkmaz. Bakın, şu Mecliste yapılan, bu Meclisin salonunda yapılan suistimali, sayın milletvekilleri, ben aşağı yukarı sekiz
ay önce kürsüde de dile getirdim, fakat bir türlü kamuoyuna mal olmadı. Ama, bir gün Meclis bütçesi müzakere edilirken, ben burada
konuşurken milletvekilinin birisi bana laf attı, dedi ki: “Yahu sen Başkan
Vekilisin, nasıl söylersin?” “Sen git o hırsız kardeşinle hesabını ver. “
deyince… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – “Yahu, ne olacak, benim kardeşim gitti iki
buçuk sene yattı, çıktı.” dedi. Ama, onun üzerine, o
gün bizi bir televizyon kanalı haber bültenine aldı. O haber bülteninde, bu Meclis
salonunun imarını alan müteahhidin o zamanki Meclis Başkanına daire verdiği
belli oldu ve bu şekilde çıktı. Yani, bir suistimali
defalarca… Ben niye defalarca dile getiriyorum? Defalarca getiriyorum ki,
birilerinin kafasına girmesi lazım. O, kafasına girecek, bir de kamuoyuna
intikal etmediği sürece, onun kamuoyu tarafından bilinmesi ve onun üzerine
gidilmesi mümkün olmayan bir sonuçtur. Onun için, yani, ben bazı şeyleri burada
devamlı olarak söylüyorsam, insanların bunu sezmesi lazım. Çünkü,
her an her şeyi dinlemezler. Değerli milletvekilleri, yine önergemin özelliği şudur: Basın
çalışanlarının, emekçinin hakkını yiyene en azından o yediği hakka uygun olarak
kendisine bir ceza verelim. Ama siz hak yiyenden tarafsanız benim önergemi
reddedersiniz, haklıdan tarafsanız benim önergemi kabul edersiniz. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalnız, Sayın Başkan, sayın lütfen. Yani,
orada olup da oy kullanmayanlar da var; belki biz çoğunluktayız. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Kabul edilen bu önergeyle birlikte 157’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 158’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 159’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacı ile Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarının 159. maddesinde TBMM genel
sekreter yardımcılarından sonra gelmek üzere “belediye başkanları” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 159. maddesinde
geçen “müsteşar ile genel sekreter ve yardımcıları” ile ilgili ibarelerin madde
metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önergeniz hakkında konuşacak mısınız? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. BAŞKAN – Buyurunuz. Süreniz beş dakikadır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Efendim, biliyorsunuz, 6136 sayılı ateşli silahlar ve bıçaklarla
ilgili bir Kanun’un 6’ncı maddesinde bir değişiklik yapılıyor. Buna göre,
tabii, bu silahları alanlar belli bir süre sonra ruhsatlarını yenilemek
zorundadırlar, ama buraya bazı bürokratlar getirmişler. Mesela
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri,
ondan sonra -mesela bir Emniyet Genel Müdürü olabilir, ona bir şey demiyorum-
işte, Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresinin Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter yardımcılarıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreter yardımcıları bu sürelere tabi
değil, yani onlar da milletvekili statüsünde. Süreleri bitince, silah
sürelerini yenilemek zorunluluğunu getirmiyorlar. Şimdi, değerli milletvekilleri, evet, milletvekillerine silah
sürelerini, süresi sonunda yenilememe imtiyazı var, ama şimdi, bu nihayet dört
veya seçim süresiyle ilgili. Şimdi, siz bazı bürokratlara, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Sekreterine, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterine, Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreter yardımcılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreter
yardımcılarına bu imtiyazı getiriyorsanız, peki, Maliye Bakanlığındaki
Müsteşarın ne kabahati var veya başka bir bakanlıkta, Tarım Bakanlığındaki
Müsteşarın ne kabahati var? Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Genel Sekretere
bu imkânı tanıyorsunuz da Danıştay veyahut da Sayıştay veya Yargıtay Genel
Sekreterlerinin niye böyle bir hakları yok? Bence, yani, burada böyle bir
imtiyaz tanınması isabetli bir durum olmamıştır. Bu, haksız bir… Eşitlik
ilkesine de aykırıdır. Bunlara tanınan bu imtiyazın kaldırılmasını talep ettim. Biraz önce de önergemi kabul ettiğiniz için de teşekkür ederim.
Emekçiden yana olduğunuzu da gösterdiniz. Zaten emekten yana olmayanların sonu
iyi değil arkadaşlar. Onun için, size teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacı ile Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarının 159. maddesinde TBMM genel
sekreter yardımcılarından sonra gelmek üzere “belediye başkanları” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Mümin
İnan (Niğde) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın İnan, söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutayım? MÜMİN İNAN (Niğde) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Belediye başkanları yürüttükleri görev nedeniyle belediye
başkanlığı süresince ve sonrasında silah taşımayı gerektiren riskleri
taşımaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 159’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 160’ıncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 160 ıncı maddesinde geçen “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci
fıkrası” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 160 ıncı
maddesinin, son fıkrasında yer alan “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 160.
Maddesinin ‘Ateşli silahla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlar ile taksirli
suçlar hariç olmak üzere bir yıl ve daha fazlası, bu kanun kapsamına giren
suçlardan dolayı altı ay ve daha fazlası hapis cezasına mahkûm olanlara, affa
uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma ve bulundurma izni
verilemez.’ şeklinde değiştirilmesini arz ederim.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Söz istiyor musunuz, yoksa gerekçeyi mi okutalım? RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Birgün. Süreniz beş dakikadır. RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 56 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 160’ıncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Burada, aslında uygulamada karşılaşılan bir aksaklığın
düzeltilmesi amacıyla bu değişiklik önergesini ben verdim. Mevcut yasada
“Ateşli silahla işlenen suçlardan -daha doğrusu bize önerilen tasarıda- hükümlü
bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan veya bu kanun
kapsamına giren suçlardan dolayı altı aydan fazla hapis cezasına mahkûm
olanlar…” diye devam ediyor. Şimdi, uygulamada Emniyete silah
için başvuran, taşıma ruhsatı veya bulundurma ruhsatı için başvuran kişiler
hakkında yapılan tahkikatta, eğer bu kişi bir yıldan fazla ceza almışsa ancak
kendisine bu verilemiyor -Genel Kurulda çok hukukçumuz var- hâkimler de karar
verirken “bir yıl bir gün” veya “altı ay bir gün” diye vermiyor kararı, “altı
ay” diyor ya da “bir yıl” diyor. Emniyet bunun incelemesini yaptığı
zaman da gelen cevap, kanunda bir yıldan fazla şartı koştuğu için o şahıs bir
yıl ceza almış olsa bile kendisine bu silah ruhsatı verilmek zorunda kalınıyor
yönetmeliğe göre. Eğer, burada biz “bir yıl” diye kanun kapsamına alırsak
uygulamadaki bu aksaklığı gidermiş olacağız. Ayrıca, burada, kanunun özünde de
silahın verilmesini kısıtlama amacı güdüldüğüne göre, eğer “bir yıl ve daha
fazlası” diye maddeyi değiştirirsek o zaman silah müracaatlarında, silah taşıma
ve bulundurma ruhsatlarını vermede biraz daha cimri davranmış olacağız. Bu
nedenle, ben bu teklifi verdim. Tabii, asıl olan, silahlanmayı, sivil halktaki
silahlanmayı azaltmak olması gerektiğine göre bence bu önergeme destek vermeniz
gerekiyor, çünkü “bir yıl ve daha fazlası” dersek bir yıldan mahkûm olanlar, bu
kanun maddesi nedeniyle, artık bundan sonra taşıma ve bulundurma silah ruhsatı
alamayacaklar. Sayın İçişleri Bakanımız buralardaydı. Hazır silahtan konu
açılmışken yine bu ruhsatlarla ilgili bir sıkıntıyı daha dile getirmek
istiyorum. Şimdi, Türkiye’de, bir şahıs herhangi bir bulundurma veya taşıma
ruhsatı aldığı zaman, onun belli bir süresi var, o süre dolduğu zaman tekrar
temdit ettirmesi gerekiyor bunu. Fakat, yönetmelikte
öyle bir düzenleme yapılmış ki bunu polis takip ediyor. Yani, bakıyor şahsın
süresi bitmiş mi. Bitmişse onun bulunduğu ikamet adresine tebligat gidiyor.
Orada polis alıyor tebligatı şahsın ikametine gidiyor ve muhtemelen de
bulamıyor zaten ve iki sene, üç sene, beş sene geçenler oluyor. Kanun maddesine
göre de şahsa tebligattan sonra cezai hüküm başladığı için bu tebligat bir süre
yapılamıyor. Ama, biliyorsunuz, trafik sigortasında
aracınızın trafik sigorta süresi bittiği zaman otomatikman yaptırmak zorunda
kalıyorsunuz, bu takibi kamu görevlisi değil ruhsata sahip olan kişi yapıyor.
Bunda da belki Sayın Bakanımız, -buralardaydı- notunu alabilirse, böyle bir
değişikliğe giderse çok memnun oluruz. Tabii, “silah” deyince akla polis geliyor, “polis” deyince de… Ben
bu kürsüye her çıktığımda sayın Genel Kurulun
hoşgörüsüne sığınarak bir şey söylemek istiyorum ve her çıktığımda da burada
söyleyeceğim bunu. Seçimlerden önce, Sayın Başbakan, meydanlarda yaklaşık 500
bin kişiyi kapsayan bir teşkilata zam sözü vermişti. Bu sözünü tutup
tutmayacağını ben bir soru önergesiyle sordum, ancak genelde milletvekillerine
yapılan muamele bize de yapıldı ve cevap dahi verilme gereği görülmedi, süre
dolduğu için de düştü. Ben buradan tekrar soruyorum: Seçim meydanlarında seçim
yatırımı olarak öne sürdüğünüz polise zam sözünü tutacak mısınız tutmayacak
mısınız Sayın Başbakan? Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Emeklilere zam sözü tutuldu da… BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birgün.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 160 ıncı
maddesinin, son fıkrasında yer alan “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yasalar, kurallar, toplumlar değişebilir, bazı suçlar sonradan
kaldırılabilir, hatta suç sayılan bazı fiiller hak durumuna gelebilir. Bu
nedenle ibarenin kaldırılmasında yarar vardır. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, 63’e göre bir söz
istiyorum bu maddeyle ilgili. Yani, kısaca yerimden açıklayabilirim. BAŞKAN – Önergeyi oylayayım… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Oylamadan önce, oylamaya ilişkin olarak
söz istiyorum. BAŞKAN – Peki, buyurunuz. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, “affa uğramış olsalar bile”
ibaresi kaldırıldığında bir af hükmü gelecek ve onun için de nitelikli çoğunluk
aranacak. Önergeyi oylamadan önce makamınızı ikaz edeyim ki oylama ona göre
yapılsın diye düşünüyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 160 ıncı maddesinde geçen “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci
fıkrası” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Kabul ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarının 160 ıncı maddesiyle, 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 7 nci maddesinin altıncı fıkrası değiştirilmektedir. Ancak
daha sonra yürürlüğe giren 29/06/2006 tarihli 5529
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesiyle maddeye yeni dördüncü
fıkra eklenmiştir. Bu nedenle çerçeve 160 ıncı
maddede yer alan “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci fıkrası” şeklinde
düzeltilmesi gerektiğinden, işbu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 160’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 161’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 162’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 163’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 164’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 165’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarının çerçeve 165 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 165 - 6136 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan, “ “(A), (B) ve (C) bentlerinde sayılan yerlere silahla giren veya
buralarda silah taşıyan kişiler, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren başka bir
suç oluşturmadığı takdirde, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile
cezalandırılır. Ayrıca, bu kişilerin silah ruhsatları bulundurmaya çevrilir. Önödeme veya mahkumiyet
kararındaki adli para cezasının infaz edildiği veya düştüğü tarihten itibaren
beş yıllık süre geçmediği takdirde, bu kişilere taşıma ruhsatı verilmez.“ BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Uygulamada karşılaşılan mağduriyetleri gidermek ve
tartışmaları sona erdirmek amacıyla, Tasarının 165 inci maddesiyle, 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 1 inci
maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik yapılabilmesi için, işbu önerge
verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 165’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 166’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 167’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 168’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: T.B.M.M Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı yasa tasarısının 168.
maddesindeki (altı aydan üç yıla) ibaresinin, (bir yıldan altı yıla) olarak
değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Kamer Genç, konuşacak mısınız? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurunuz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğim önerge 168’inci maddeyle getirilen cezaların arttırılması konusunda.
Biliyorsunuz 6183 sayılı Kanun, Amme Alacakları Kanunu’dur. Bu Kanun, vergi vesair kamu alacağını süresinde vermeyen kişilerden kamu
alacağının zor alım yoluyla, kendilerinden zorla tahsilini öngören bir
kanundur. Burada, 6183 sayılı Kanun’un 110’uncu maddesinin ikinci fıkrasında
“Gizleyerek, kaçırarak muvazaa yolu ile başkasının uhdesine geçirerek veya aslı
olmayan borçlar ikrar ederek, yahut alındılar vererek
gerçeğe aykırı surette, varlığını yok eder veya azaltır ve geri kalan mallar
borcu karşılamaya yetmezse altı aydan üç yıla kadar… “ denilmiş, ben bunun
arttırılmasını istiyorum. Şimdi, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye’de en kolay,
kaçırılan vergidir. Maalesef Türkiye vergi kaçakçılarının cennetidir ve
Türkiye’de maalesef AKP Hükûmeti zamanında vergi
incelemeleri ayrıca da ortadan kaldırılmıştır. Bunu her yerde ve… Sizin de
kabul etmeniz lazım. Ayrıca da hiçbir hükûmet
zamanında olmayan… İşte Abdullah Gül’ün oğlu ticaretle uğraşıyor, Tayyip
Erdoğan’ın oğlu ticaretle uğraşıyor, bakanlarınızın çocukları ticaretle
uğraşıyor. Şimdi, bunların hiçbirinin hesapları incelenmiyor sayın
milletvekilleri. Bunların ayrıca damatları belli holdinglerde çalışıyor, orada
büyük miktarlara baliğ olan alışverişlerde bulunuyorlar. Şimdi, Türkiye’de
ciddi bir vergi incelemesi yapılmadığı takdirde vergi kaçakçılığı artıyor.
Dünyanın birçok yerinde tabii biliyorsunuz ki vergi kaçakçılığı en büyük bir
suçtur. Bu maddeyle getirilen de vergi kaçakçılığını… Devletin kesinleşen
vergi alacağını ödemeyen insanlara, hile yaparak, desise yaparak, mallarını
kaçırarak gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişilerin bu mallarının… Bu işlemlere tevessül eden insanların gerçekten ağır cezalara maruz
bırakılması lazım. Aksi takdirde hafif cezalarla bunları siz
cezalandırdığınız zaman, hatta bir de yani paraya çevrilmesi gerekecek
seviyedeki bir cezayla cezalandırdığınız zaman, adam trilyonları gizler,
kaçırır. Ne olacak? İşte, üç beş ay içeride yatıp ondan sonra çıkabilir. Bu itibarla bu cezaların ağırlaştırılması lazım. Zaten biliyorsunuz işte, iktidarınız zamanında normal olarak
“vasıtalı vergi” diye vergi alıyorsunuz, kurumlar vergisinin nispetini
artırdınız. Hiç, durup dururken Telekom’u özelleştirdiniz, yok pahasına
özelleştirdiniz ve tuttunuz kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye
indirdiniz. Bir şey sormak istiyorum size: Şimdi bu Telekom’u alan adam 6,5
milyar dolara bu Telekom’u aldı. Bunun 1,5 milyar dolarını herhâlde ödedi,
geriye 5 milyar doları kaldı. Bu 5 milyar doları da beş senede ödeyecekti değil
mi? Benim aklımda kaldığına göre, yanlış bilmiyorsam böyleydi. Fakat size
seçimde geldi, bu 5 milyar doları size ödedi. Bu size neyi hatırlatıyor
arkadaşlar, hiç düşündünüz mü? Ben olsam şahsen, yani bir yere 5 milyar borcum
varsa, o 5 milyarı beş senede taksitle öderim ve o arada da zaten o parayı
bankalara faize verdiğim zaman, en azından 1-2 milyar dolar da faydam olur.
Şimdi bunu bir araştırın bakalım, siz iktidar partisisiniz... Yani bir kişi,
durup dururken, böyle, bu Telekom’u özelleştirmeden doğan borcunu beş senede
ödeyeceğine bir senede ödedi veya seçimde size yardım etmek için ödedi. Bu
nereden kaynaklanıyor acaba? Benim vallahi aklım ermiyor. Aslında aklım eriyor
da, şimdi açıklamak istemiyorum da ileride açıklayacağım. Peki, nasıl bunu
ödüyor? Demek ki burada birtakım Ali Cengiz oyunları var. Yani işte “Cambaza
bak.” diyorlar ya, işte cambaz… Yani arada birilerine diyorlar “Cambaza bak.”
ve milletin cebini boşaltıyorlar. İşte bu cambaz olaylarını
tabii çok iyi açıklamak lazım. Öteki maddelerde de önergelerim var. Tabii benim istediğim, bu
vergisini, borcunu ödemeyen insanlara çok ağır cezalar yüklemek lazım. Biraz
önce DSP’li konuşan arkadaşımız dedi ki: “Bu polislere verdiğiniz sözler ne
oldu?” Ben de soruyorum Sayın Bakanım: Polislere bir söz vermişsiniz. Polislere
verdiğiniz bu sözü yerine getirin. Çünkü bunlar, günlük, her zaman bize
soruyorlar, diyorlar ki: “Bize hani 200 ile 400 milyon dolar… Şey… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin iktidarınız zamanında ağzımız hep
dolara kaçıyor. Bu iktidarınız zamanında dolarizasyon
meselesi Türkiye’de aldı yürüdü ya, onun için şey… Bunu da söyleyin, çıkın deyin ki: “Kardeşim, biz, bu polislere
verdiğimiz sözü geri alıyoruz, sözümüzü yutuyoruz.” Veyahut da deyin ki: “İşte
şu tarihte ödüyoruz.” Hiç olmazsa… Milletvekillerine rast geldikleri zaman
polisler diyorlar ki: ”Beyefendi, bizim bu sorunumuzu bir sor Meclis
kürsüsünden, ne olur.” İşte arkadaşımız Recai Bey de sordu, ben de soruyorum:
Çıkın, buradan söyleyin, ya “veriyoruz” deyin ya da “vermiyoruz” deyin. Sizi
vermeye de zorlamıyoruz ama veriyorsanız deyin ki: “İşte şu tarihte vereceğiz.”
O insanlarımız da hiç olmazsa bu konuda ikna olsun. Evet, önergemi izah ettim. Saygılar sunuyorum efendim, kabulünü
diliyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 168’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 169’uncu madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum: T.B.M.M Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 169.
maddesindeki (üç aydan bir yıla) ibaresinin, (bir yıldan iki yıla) olarak
değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutayım? KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, bu madde, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’nun 111’inci
maddesini değiştiren madde. Buradaki ceza üç aydan bir yıla kadar. Ben, bir
yıldan iki yıla kadar çıkarılmasını istiyorum. Bu kanuna göre mal bildirimini
gerçeğe aykırı suretle yapanlar ile yaşayış tarzları mal bildirimine
uymayanlar… Tam, işte, Türkiye’deki sahtekârlara, tam vergi kaçakçılarının
hâlini engellemeye gereken bir madde. Şimdi, biliyorsunuz, bu memlekette banka patronları var. Bunlar
vatandaşları dolandırdılar, büyük servetler edindiler, bu servetleri getirdiler
bir yerlere koydular, ondan sonra… Hatta, öyle oldu ki
geçmişte bir banka patronu, gitti yüzde 5 bin, yüzde 7 bin yandaşlarından para
topladı, o paraları yurt dışına götürdü, kendi zimmetine geçirdi, sonra geldi
devlete dedi ki: “Vallahi kardeşim ben bu bankayı idare edemiyorum, gelin bu
bankaya el koyun.” Bu ve bunun gibi daha nice insanlarımız… Yani, bakın, yüzde
5 bin, yüzde 7 bin, yakınlarından faizle borç para aldı. Bu paraları topladı,
cebine koydu, sonra bankayı getirdi, ondan sonra “Devlet el koysun.” dedi ve bu
paraları da vatandaş olarak biz ödedik. Şimdi, bunlar bir yandan gerçek
mallarını gizlerken… İşte geçen gün gazetenin birisinde bir eski gazete
patronunun böyle çok lüks bir villada, bilmem kaç dönümlük bir arazide çok lüks
bir hayat yaşadığını gazete yazıyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bence, kanunları yaparken
bu devleti dolandıranların en şiddetli şekilde cezalandırılması lazım. Hele ekonomik yönde dolandıranların… Çünkü,
bunlar bizim kanımızı yiyorlar, vatandaşın kanını içiyorlar. Yani,
düşünebiliyor musunuz, bir devlet eğer ekonomik yönden zayıfsa, eğer ekonomik
gücü yoksa o devletin uluslararası düzeyde bir kişiliği de yok, etkinliği de
yok. Çünkü, çağımızda, biz gideceğiz, efendime
söyleyeyim, memleketimizdeki büyük varlık sahipleri borçlarını ödemeyecek,
vergi kaçakçılığını yapacak, gerçek mal bildiriminde bulunmayacak, mallarını
gizleyecek, Türkiye Cumhuriyeti devletini içine sürükledikleri âdeta mali
iflasa bunlar neden olacaklar, biz bunlara da yani çok hafif cezalar vereceğiz.
Buradan getirilen ceza üç ay. Yani, mesela üç ay, para cezasına da
çevrilebilir. Ben diyorum ki: Öyle bir ceza getirelim ki hiç olmazsa para cezasına
çevrilmesin. Yani, bunlar, bizim kanımızı emen, vergi kaçakçılığını yapıyor.
Burası da bu vergi kaçakçılığından da değil, yani belki kendi beyanıyla
tahakkuk eden bir kamu alacağıdır. Bunu, ama hileli mal beyanında bulunuyor,
malını gizliyor. Hiç olmazsa bunlara ağır cezalar verelim. Yani, şimdi, 2008’in
koşullarına uygun bir ceza hükmünü getirelim. Yoksa bundan kırk sene önceki
cezalar belki… O zaman, kırk sene önceki insanlarda haysiyet, şeref, ar, edep
biraz onlarda daha fazla, yurtseverlik çok daha ilerdeki bir safhadaydı. Çünkü, insanlar o zaman bir toplum içinde hakikaten birileri
kendilerine yan gözle baktığı zaman, yani vatanseverliğe aykırı bir hareketleri
olduğu zaman o insanlar o zaman toplumda büyük bir utanç duygularını duyarlardı
ve toplum içinde de bunun yapılmaması için azami gayret sarf ederlerdi. Ama, maalesef, bizim bu çağımızda kim hırsızsa en büyük
kahramanlık o yapıyor. Yani burada gördüğümüz şeyler. Onun için, bu vergi
kaçakçılığına, özellikle devlete vergi vermeyen insanlara ağır ceza
getirilmesini teklif ediyorum, önergemin kabulünü diliyorum. Saygılar sunarım efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 169’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 170’inci madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 170’inci
maddesindeki (bir seneye) ibaresinin (üç seneye) biçiminde değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? KAMER GENÇ (Tunceli) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bir yıllık ceza çok az olduğundan artırılması önerilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 170’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 171’inci madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 171.
maddesindeki (altı aya) ibaresinin (iki yıla) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacak mısınız? KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım. BAŞKAN – Buyurunuz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
madde, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’nun 113’üncü maddesidir. Burada “Amme
borçlusuna ait ellerinde bulundurdukları malları 55’inci maddenin son fıkrası
gereğince yapılan talebe rağmen bildirmeyenler altı aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.” Şimdi, mevcut kanunda bunun cezası için yine “altı aya kadar hafif
para cezası” demiş, yine burada da “altı aya kadar para cezası” getirmiş, yani
bir şey değiştirilmemiş. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Hafif hapis” kalktı. KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır efendim. İşte bakın, şu anda
yürürlükte olan 6183 sayılı Kanun’un “…mahkeme kararıyla, altı aya kadar hafif
hapis cezası verilir.” diyor. Burada da “…altı aya kadar hafif hapis cezası
verilir.” diyor. Yani, “hafif” şey değil… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Hafif hapis” kaldırıldığı için… KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam canım, neyse, hafifi ağırı neyse…
Önemli olan… Şimdi bu da çok tehlikeli bir madde. Yani düşünebiliyor musunuz, bu, tabii, borçlunun yakını da
olabilir. Yani bir kamu borçlusunun yakınında -eşinde, çocuklarında veyahut da
yakın akrabalarında- o kamu alacağını karşılayacak miktarda mal… Alacağı var.
Ben borçluyum ama benim mallarım başkasının üzerinde. O malların kendi üzerinde
olduğu insanlar Maliyeye gerekli “Bu mallar bendedir.” demiyor, gizliyor.
Gizleyince, sen buna altı aya kadar ceza getiriyorsun. Yani bunlar çok hafif
para cezaları. Demin de dediğim gibi, devlet malına el koyanlarla devlet
malının zıyaya uğramasını sağlayan insanlar arasında
bir suçu işleme bakımından bir fark yok. Dolayısıyla, bu derece ağır bir kamu
alacağının tahsilini engelleyen kişilere, bunlara yeteri kadar ceza vermemiz
lazım. Dediğim gibi -yani biraz önce de dedim- denetimi de vergide
kaldırdığınız için, zaten bunları tahsil etmek mümkün değil. Mesela, Maliyede
vergi denetmenlik müessesesini kaldırdınız ve bütün
kamu idarelerinde iç denetim sistemini getirdiniz, dış denetimi kaldırdınız, Sayıştaya verdiniz. Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayıştay nereyi inceleyecek
Allah’ını seversen, hangi kurumu gidip de inceleyecek? Bu, tamamen -Türkiye’de
getirilen bu sistemle- Türkiye Cumhuriyeti devletinde soygunun, hırsızlığın en
üst seviyeye gelmesi için kurulan en büyük tuzak. Yani, şimdi, bir bakanlığın
müsteşarının hesaplarını inceleyeceksiniz. Kim inceleyecek? İç denetim elemanı.
İç denetim elemanı kim? O bakanın, müsteşarın atadığı kişi. Yani, şimdi, hangi
mantıkla, hangi akılla, hangi düşünceyle, bir bakanın müsteşarının kendi emrine
atadığı bir iç denetmen gidip onun suistimalini
yakalayacak? Mümkün değil arkadaşlar. Siz, o kanunu, yani 5018 sayılı Kanun’u getirmekle Türkiye’de çok
büyük sıkıntılar yarattınız. Bizim, Türkiye’nin, öteden beri, insanların,
bürokratların korktuğu en önemli şey denetimdi. Maliye müfettişliği
müessesesini aşağı yukarı işlevsiz hâle getirdiniz. Hesap uzmanlarını işlevsiz
hâle getirdiniz. Gelirler kontrolörlerini işlevsiz hâle getirdiniz.
Defterdarlık emrinde çalışan vergi denetmenlerine de
şimdi bir sistem getirmişsiniz, ya üniversitelere gidecek hakikaten cazip bir
maaş ve yan ödenekle… Ondan sonra da, e onları da temizleyince… Dolayısıyla,
Türkiye’de denetim sistemi kalktı. Denetim sistemi kalkınca, cezaları da hafif
olunca ne olacak vatandaş? Bir yanda zaten vergi incelemesi yapılmayacak. O
vergisi bulunan insanlar da, eğer ceza da ağır olursa, işte, hileli yollarla
kendi malını mülkünü başkalarının üzerine de geçirebilecek. Onlar da elde
ettikleri malları bildirmeyecekler. Böylece, devlet, ekonomik yönden güçsüz bir
hâlde kalacak. Dolayısıyla, kamu alacağı tahsil edilmeyecek. Bakıyorum, tabii, şimdi bu saatte hepiniz de sıkıldınız. Zaten,
aslında, Sayın Başkanın biraz ara vermesi lazımdı. Ben de fazla yormayayım
sizi. Önergemin kabulünü diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. 171’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 172’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 173’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 174’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 175’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 176’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 177’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 178’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 179’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 180’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, altıncı bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır. Şimdi, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.59 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.51 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
47’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, yedinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Yedinci bölüm 181’inci madde ila 210’uncu maddeleri kapsamaktadır. Yedinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun yedinci bölümü 181 ile 210’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Bu maddelerde Hemşirelik Kanunu, Petrol Kanunu, Veteriner Hekimliği Kanunu ve
Orman Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmektedir. Aslında, tasarı tümüyle
incelendiğinde görüleceği gibi, Temel Ceza Kanunlarına uyum amacıyla yapılan
bir tasarı değil, yeni suç, eylem ve cezalar ihdas eden kimi maddelerin yeniden
düzenlenmesi bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı Adalet Komisyonunda yeterince
görüşülmemiş, görüşüldüğü kadarıyla da muhalefetin önerileri dikkate
alınmamıştır. 22’nci Dönem komisyon üyeleri de karşı görüşlerini bildirmiş,
ancak onlar da dikkate alınmamıştır. Tasarıda birtakım eksiklikler ve yanlışlar vardır. Bu hususlar
komisyonlarda söylenmesine karşın Genel Kurula mevcut şekliyle gönderilmiştir.
Aslında kanun yaparken kanunsuzluk yapıldığı çok nettir, çünkü,
tasarıda yer alan yetmiş dört maddenin daha önce yasalaştığı ve tekrar bu
tasarı kapsamına alındığı görülmektedir. Bu yetmiş dört maddenin yasalaşması
için yeniden Genel Kurula gönderilmesinin bir anlamı olmadığı açıktır. Böyle
bir yasanın çok acele bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi
daha büyük hataların yapılmasına neden olacaktır. Değerli milletvekilleri, konuşmamın kapsamına giren yedinci
bölümdeki değişikliklere bakıldığında 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nun bazı
maddelerinin değiştirildiğini görüyoruz. 1954 yılında çıkartılan bu Yasa’da
hemşirelerin görev ve yetkilerinin tam olarak belirlenmemesi nedeniyle bazı
sıkıntıların var olduğu, hemşirelerin birçok sağlık kuruluşlarında sekreterlik
dâhil her işte çalıştırıldığı bilinmektedir. Ayrıca, hemşirelerimizin sayısının
yetersiz oluşu, yetki ve sorumluluklarının dışında çalıştırılması, yoğun iş
gücü sebebiyle aşırı yıpranmalarının yanında yetersiz ücret aldıkları da
bilinen bir gerçektir. Sağlık hizmetlerinin kesintisiz, kaliteli ve hızlı
olması açısından, Yasa’da madde değişikliği yapmadan önce hemşirelerimizin
sorunlarının çözülmesi gerektiği kanısındayız. İkinci olarak, 1954 yılında çıkarılan Öğle Dinlenme Yasası’nın
7’nci maddesinde yapılan değişikliktir. Bu madde, iş yerlerinde çalışan
müstahdem ve işçilere öğle tatili vermeyen işverenlere uygulanacak cezayı
öngörmektedir. Önceki yasaya göre, işverene verilecek cezalar
hafiflettirilmiştir. Böylece, bu iktidar tarafından emeğin sömürüldüğü bir kez
daha ortaya çıkmıştır. Emeğe ve emekçiye karşı hepimizin görev ve
sorumlulukları vardır. Bu görevimizi yerine getirirken daha duyarlı olmamız
gerekmektedir. Üçüncü konu, yine, 1954 tarihli Petrol Yasası’nda yapılan
değişikliklerdir. 6326 sayılı Petrol Yasası’nın değiştirilen 124’üncü maddesi,
arama ruhsatlarıyla işletme ruhsatnamesini kapsayan cezalara yöneliktir.
Bilindiği gibi, bu Hükûmet tarafından 17 Ocak 2007
tarihinde kabul edilen Petrol Yasası zamanın Cumhurbaşkanı tarafından veto
edilmiştir. Bu Yasa’yla, yabancı petrol şirketlerine ülkemizin her yerinde sınırsız
biçimde faaliyette bulunma hakkı verilmiştir. Ruhsatlarda tekelleşme, ham
petrolde ihracat sınırlarının kaldırılması, yabancı bir devletin ülkemizde
petrol bulması durumunda, ürettiği ham petrolün tamamını ihraç edebilmesi,
üretilen ham petrolden alınacak devlet hissesinin yüzde 2’lere kadar
düşürülmesiyle, milyon dolarlara ulaşan gelir kayıpları öngörülmüştür. Bu
Petrol Yasası’yla, Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlama gerekçesiyle kamu
yararından vazgeçilerek, uluslararası şirketler lehine düzenlemeler
yapılmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının özelleştirilmesinin önü
açılmıştır. “Millî menfaatin korunması” başlıklı bölüm tamamıyla çıkartılmış,
uluslararası şirketler kamu menfaatine tercih edilmiştir. Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının sahip olduğu önceki haklarının geri alınması ve yabancı
şirketlerle aynı statüye getirilmesi öngörülmüştür. Yine bu Yasa’yla, petrol faaliyetlerinden sağlanan gelirlerden
önemli oranda vazgeçilmiştir. 6326 sayılı Petrol Yasası’nın değiştirilen
127’nci maddesi ise “Bu Kanun’a göre yapılan müracaatlarda ve muamelelerde
bilerek gerçek dışı beyanda bulunanlar altı aydan iki yıla kadar hapis veya
para cezasıyla cezalandırılır.” denmektedir. Ancak, PETKİM’in
ihalesine katılan ortak girişim grubunda yer alan Turkuaz
Petrol Anonim Şirketi hakkında bir yıl süre ile tüm ihalelere katılmama yasağı
bu maddeyi koyanlar tarafından göz ardı edilmiştir. Diğer yandan, ihale süreci devam ederken Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gül, 6 Kasım 2007 tarihinde Azerbaycan Parlamentosunda yaptığı
konuşmada, PETKİM’in Azerbaycan devletine verildiğini
açıklamıştır. Yine, Aralık 2007’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan
Cumhurbaşkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Bakü-Tiflis-Kars demir yolunun
temel atma töreninde “Azerbaycan devletinin Türkiye’de bir PETKİM’i
var.” sözleriyle, en yetkili ağızdan, henüz tamamlanmamış olan bir ihalenin
sonucu açıklanmıştır. Diğer bir değişiklik, değerli milletvekilleri, 6343 sayılı
Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına Dair Kanun değişikliklerini kapsamaktadır.
6343 sayılı Yasa’nın 68’inci maddesi, veteriner hekim olmadığı hâlde bilerek ve
isteyerek kendisini veteriner hekim sıfatıyla kamuya tanıtıp ve bu yolla yasak
bir faaliyette bulunduğunda, hem hürriyetini bağlayan hem de parayla
cezalandırılması sonucunu doğuracak olan bir eylem olarak tanımlamaktadır.
Kanun maddesi hukuki yönden incelendiğinde, ceza hukukunda kişinin kasti olarak
yaptığı eylemlerin kabahat nevinden sayılması, özellikle bir meslek mensubu
olmadığı hâlde o mesleğin mensubu gibi davranarak kamuyu yanıltma yoluyla
yetkisi olmadan bir iş, eylem ve fiil gerçekleştiren kişinin eylemi cürüm
olarak düzenlenmelidir. Bu nedenle, 6343 sayılı Yasa’da değişiklik yapılmasına
ilişkin tasarı bu yönüyle caydırıcılıktan uzak ve cezasını yani parasını ödeyen
herkesin veteriner görevini yapmasında bir sakınca bulunmadığı gibi bir durum
ortaya çıkmaktadır. Veteriner hekimlik hizmetleri, doğrudan insan sağlığını
ilgilendiren hizmetlerdir. Bu hizmetlerin veteriner hekim olmayanlarca
yapılmaya kalkışılması neticesinde, toplumun genel sağlığında onarımı mümkün
olmayan yaralar açılabilecek sonuçlar doğuracağı açıktır. 71’inci maddede ise “Veteriner hekimler ile iş ve hasta sahipleri
arasında bir menfaat karşılığında aracılık yapanlar, bir aydan altı aya kadar
hapis cezasıyla cezalandırılırlar.” kuralında öngörülen “bir aydan” kısmı
kaldırılmış olmakla, verilecek cezanın alt sınırı artık belirsiz hâle
getirilmiştir. Orman Kanunu’ndaki 77’nci maddeyi değerlendirecek olursak,
ormanların korunması, orman suçlarının önlenmesi, suçluların takibi için
çalışan orman memurları, mühendisler, yürütmekte oldukları görevleri gereği can
güvenliği tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle, memurların can
güvenliğinin sağlanması açısından silah taşıma yetkisini haiz olan orman
memurlarının emekli olduklarında da silahlarını taşımaya yetkili olmaları
sağlanmalıdır ve ayrıca her türlü harçtan muaf tutulmalıdır. Yine Orman Yasası’ndaki 79’uncu maddeye baktığımızda, orman
suçlarının engellenmesi, suçluların yakalanması faaliyeti, arazi koşullarında
yürütülen ve olağanüstü gelişen olaylardır. Yakalanan suçlunun suç nakil
vasıtası suç aletini veya usulsüz kesilen orman emvalini cumhuriyet savcılık
kararı veya işletme şefinin yazılı emri gelene kadar beklemesi imkânsızdır.
Çünkü ormancılıktaki koruma faaliyeti, yerleşim yerlerinden kilometrelerce
uzakta, dağ başlarında günün yirmi dört saatinde yürütüldüğü için, böyle bir
kararı beklemek, suçlulara imkân tanımak anlamına gelmektedir. O nedenle,
cumhuriyet savcısı veya işletme şefinin yazılı emrinin beklenmesi yasadan
çıkartılmalıdır. Ayrıca, değerli milletvekilleri, yeri gelmişken, binlerce
vatandaşımızın orman müdürlükleriyle olan davalarına değinmek isterim. Son
yıllardaki kadastro çalışmalarının hizmet satın alınması yoluyla yapılmasından
doğan aksaklıklar nedeniyle vatandaşların bağı, bahçesi, evi, tarlası orman
alanı kapsamında yazılmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ALİ KOÇAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Binlerce kişinin yetmiş yıllık tapuları yok sayılmıştır.
Vatandaşlarımız tapularına binaen belediyelerden yapı ruhsatı almış ve ruhsatlı
bina ve iş yerleri yapmıştır. Ancak, tapulu arazilerin hava fotoğrafları
görüntüleri esas alınarak tapu iptal davaları açılmış ve orman köylüsü mağdur
edilmiştir. Davalardaki çok yüksek harçlar ve bilirkişi ücretlerindeki
fazlalık nedeniyle vatandaşlar hakkını aramaktan âciz
duruma düşmektedirler. Devletle vatandaş arasındaki bu sorunu Orman Bakanlığı
dava yolu ile çözmekte ısrarlı görünmektedir. Dava sayısı arttıkça tepkiler de
artacaktır. Halk mahkemelerde devletle karşı karşıya gelmekten usanmış ve
kızgındır. Orman Bakanlığı bir tespit yaparak söz konusu arsaları incelemeli
ve sorunu çözerek huzuru sağlamalıdır düşünceleriyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koçal. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldız. Buyurunuz Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
görüşmelerinde, 181’inci madde ile 210’uncu madde arasındaki, çeşitli
kanunlarda değişikliğe gidilmesi ve yeniden düzenlenmesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz madde, temel
ceza yasalarına uyum amacıyla tasarının 1’inci maddesiyle yüz yetmiş yasanın
altı yüz kırk sekiz maddesinde ve binlerce fıkrasında değişiklik getiren,
yetmiş kanun maddesi ve otuz üç kanun maddesinin fıkralarını yürürlükten
kaldıran bir maddedir. Öncelikle kanun tasarılarının getirilmeleri üzerindeki fikrimi arz
etmek istiyorum: Değerli milletvekilleri, bundan önceki tasarılarda da olduğu gibi,
56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda da değişiklik yapılması düşünülen kanunun
yürürlükteki metni elimizde bulunmamaktadır. Hepiniz takdir edersiniz ki,
burada bulunan milletvekillerinin hepsi hukukçu değildir. Hukukçu olsalar bile
tüm kanunları bilmeleri mümkün değildir. Elbette araştırarak, kütüphaneden
faydalanarak, İnternetten faydalanarak bu kanunlara ulaşmak mümkündür. Fakat, yine hepiniz takdir edersiniz ki, milletvekilleri
olarak seçim bölgelerimize gidip gelmek, seçmenlerimizin ve vatandaşlarımızın
sorunlarıyla ilgilenmek, onlara yardımcı olmak gibi de görevlerimiz
bulunmaktadır. Bu nedenle zamanımız maalesef yetmemektedir. Yasaların
çıkarılmasında tam bilgi edinememekteyiz. Tasarılar getirilirken bize gelen metinlerde yasaların yürürlükte
bulundukları hâlinin de getirilmesinin çalışmalarımızı kolaylaştıracağı
kanaatindeyim. Bundan önceki görüştüğümüz tekliflerde, hükûmetin
teklif etmiş olduğu metin, sağ tarafında da komisyonda kabul edilen metin
vardı. Bunun yanına bir de yürürlükteki metni koyacak olursak,
milletvekillerimizin burada oy kullanırken hem özgür iradelerini kullanmaları
hem de yasaları çıkarırken hangi yasayı neden çıkardığını en azından görebilme
şansları olacağı kanaatindeyim. Buradan Meclis Başkanımızdan ve partilerimizin
grup yöneticilerinden bunu talep etmekteyim. “Önerge verin” derseniz, maalesef sonuç bellidir. İktidar
partisinin grup başkan vekilleri Hükûmet yetkilisine
bakacaktır, o ona bakacaktır; birisi “hayır” dediği zaman bizim vereceğimiz
önergelerin akıbeti maalesef bellidir. Bu çalışma, elbette, kanunları buraya yazacak olursak bu
kalınlıktaki kitapçığımız biraz daha artacaktır. Bundan çekinmememiz
gerekmektedir. Eğer bunun bir mali portesi varsa, bundan dolayı kaçınılıyorsa,
bu konuyu geçerli saymıyorum. Yine, bu gelen kanunları ilgililer bilsin, milletvekillerinin
bilmesine gerek yok… Eğer, Adalet Komisyonundan geliyorsa o
komisyondaki hukukçu arkadaşlarımız, milletvekillerimiz bilsin, partilerin
milletvekilleri de ya komisyondan gelen arkadaşların hareketlerine baksın elini
kaldırırsa kaldırsın ya da grup başkanlarımızın elini kaldırmasıyla ya da hükûmet yetkililerimizin ellerini kaldırmasıyla hareket
etmesi gibi bir durumda milletvekillerinin kalmasının ne kadar doğru
olabileceğini siz değerli milletvekillerimizin takdirine bırakıyorum. Eğer, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla ilgili konuşmama
gelecek olursam; kanunun komisyonda maddeler hâlinde görüşülmemiş olması, yine
kanunun çok geniş bir alanı düzenlemekte olmasına karşın inanılmaz kısa bir
süre içerisinde görüşülerek alt komisyona indirilmesi, yine yüz yetmiş değişik
yasayı bir maddede toplayarak değişiklik yapılmaya çalışılmasını doğru
bulmamaktayız. Görüşülen bu kanun teklifinin muhalefet partilerini hiçe sayarak
hazırlanmasını Anayasa’ya da aykırı bulmaktayım. Meclis Adalet Komisyonunun, görüşmediği metinleri görüşmüş gibi
Meclise indirmelerini yine doğru bulmamaktayız. İç Tüzük’ümüzün 77’nci maddesi bahane edilerek Komisyondan, Meclis
aritmetik çoğunluğuna dayanarak da Meclis iradesinden asla korkulmamalıdır. Hükûmet olarak ya da
iktidar milletvekilleri olarak Türk milletinin menfaatlerine getireceğiniz kanun
tekliflerine biz muhalefet olarak niye karşı çıkalım? İşte, görüyorsunuz,
getirdiğiniz 56 sıra sayılı Kanun’la ilgili tüm milletvekilleri olumlu oy
kullanmaktadır. Çünkü, biz, getirdiğiniz yasaların
Türk milletinin menfaatlerine olduğunu düşündüğümüz için olumlu oy
kullanmaktayız. Keşke Komisyonda bu yasanın yeterince görüşülmesini sağlamış
olsaydınız da tartışmalı bir ortam söz konusu olmasaydı diye değerlendiriyoruz.
Umuyor ve diliyoruz ki, bundan sonraki kanunlarda uygulamalarınızda hem
komisyonu hem de Meclisi ve milletvekillerini dikkate alırsınız. Seçimler yenilendikten sonra Adalet Komisyonunun tamamı
değişmişken Milliyetçi Hareket Partisinin Komisyon çalışmalarına katkıda
bulunmasını İç Tüzük’ü bahane ederek engellemenizi de tekrar doğru bulmadığımı
ifade etmek istiyorum. Tasarılarımızda aceleden eksik kalan ve düzeltilmesi gereken
yanlışlıkların Genel Kurulda düzeltilmesi çalışmaları Meclis ciddiyetiyle
maalesef bağdaşmamaktadır. Komisyonda iktidar gücünü kanıtlamaktan vazgeçerek,
yanlışlıkları komisyonda düzeltmeliyiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
defalarca ilan ettik: Salt muhalefet olsun diye Meclis çalışmasını geciktirme
çabası içinde olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Türk milletinin
menfaatlerinin yanında, aleyhinde olanların da karşısında olacağımızdan ya da
en azından yanlış gördüklerimizi anlatarak Türk milletine şikâyet edeceğimizin
bir kez daha altını çizmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, muhalefet partisi olan Milliyetçi Hareket
Partisinin tespit etmiş olduğu, önerilerle düzeltmek istediği eksikliklerde
ise, salt inat uğruna, Komisyon ve Hükûmet
“Katılmıyoruz.” diyerek, sayısal çoğunluğunuzla bunları reddediyorsunuz. Bunun
da doğruluğunu sizlerin vicdanına bırakıyoruz. Bu yöntemlerle, hukuk devletinin
kurallarının yerine getirilmeden, suistimallere açık
bir çalışma sergilendiğini düşünmekteyiz. Fakat unutmayınız ki, bunlar Türk
milletinin gözünden kaçmamaktadır. Yasama görevini yapan siz değerli
milletvekillerinden ve kamuoyundan birtakım düzenlemelerin saklanıyor görüntüsü
verilmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak doğru bulmadığımızı bir kez daha
altını çizerek belirtmek istiyorum. Bunu, şunun için söylüyorum: Her fırsatta
60’ıncı Hükûmeti göreve getiren 22 Temmuz 2007
seçimlerine ve yüzde 46 oya atıfta bulunan AKP Hükûmetinin
ve diğer yetkililerinin Milliyetçi Hareket Partisinin de yüzde 14,5 oy aldığını
ve bu Milliyetçi Hareket Partili seçmelerin de siyasi iradesinin yok
sayılmaması gerektiğini unutmamalarını tavsiye ediyorum. AKP ve Hükûmet yetkilileri, başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere, her fırsatta kendi tarzıyla Türkiye’yi nereden nereye
getirdiğini anlatmaktadır. Tabii ki, bu hem Hükûmet
yetkililerinin hem de AKP yöneticilerinin fikridir. Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türkiye’nin iyi yönetilmediği düşüncesindeyiz. Biz de bıkmadan,
usanmadan Türk milletine bunu anlatmaya çalışacağız. Bu anlatımlarımızda da
-şunu unutmayınız- Milliyetçi Hareket Partili duyarlılığını da asla elden
bırakmayacağız. Maddeler üzerindeki eleştirilerime gelince: 186’ncı maddeyle 6326
sayılı Kanun’un 127’nci maddesi düzenlenirken “hilafıhakikat”
yerine “gerçek dışı” yazarak gelecek nesillerimizin de anlayabileceği bir dille
yazabilmeliydik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biz, bizden önceki yazılanları şimdi nasıl anlayamıyorsak, bizden
sonrakilerde bizim yazdıklarımızı maalesef anlayamayacaklar. Yani, Türkçe
yazalım, Türkçe okuyalım demeye çalıştım. Değerli milletvekilleri, yine, 205’inci maddeyle değiştirilen 6831
sayılı Kanun’un 92’nci maddesiyle izinsiz maden ocakları işletenlere ve
diğerlerine verilecek cezaları düzenlemektesiniz. Ancak, AKP Hükûmeti döneminde Türkiye'nin her yerinin maden ocakları
adı altında taş ocakları şantiyesine dönüştüğünü ve bunlarda da, özellikle
köylerimizde, maliyetleri düşürmek için içme suyu yakınlarına bu tesislerin
yapıldığı, sit alanlarına yapıldığı, yine, yeni ekim orman alanlarına taş
ocakları ruhsatı verilmesinin, o köylerdeki insanlarımızın yaşadıkları
evlerinin duvarlarının çatlamasına ve bunlara sebep olanlara verilecek
cezalara, maalesef, bu maddede hiç değinmemişsiniz. Bu konu, Türkiye'de
gerçekten kanayan bir yaradır değerli milletvekilleri. Yine, 206’ncı maddeyle düzenlenen 6831 sayılı Kanun’un 91’inci
maddesiyle, kesinleşmiş orman kadastrosu alanında kalan ve yüzyıllardır orada
yaşayan, ormanı ücretsiz bekleyen köylülerimizin mahkeme kapılarında
sürünmeleri devam etmektedir. Bunların sorunlarının çözülmesiyle ilgili hiçbir
çaba göstermeden, orada yaşayan insanların ikamet etmek ve geçinmek zorunda
olduğunu unutarak, onları sadece cezayla hizaya getirmenin doğru olmayacağını
düşünüyorum. Güzel Antalya’mın, seçim bölgem olan güzel Antalya’mın hemen
arkasındaki Toroslarda bu en çok yaşanan sorundur,
çünkü o insanlar yüz elli yıldır, iki yüz yıldır orada yaşamaktadırlar. Yine, 208’inci maddeyle düzenlenen 6831 sayılı Kanun’un 95’inci
maddesiyle de, ormana girecek kıl keçileriyle ilgili… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz. HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Bu kanunun ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygılarımla selamlarım. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız. Demokratik Toplum Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaş. Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 56 sıra sayılı Tasarı’nın
yedinci bölümü üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu bölümde, değerli arkadaşlar, daha çok ormanların korunması,
Orman Kanunu’na ilişkin değişiklikler düzenlenmekte ve ormanların korunması
hakkındaki cezalarda artırım öngörülmekte. Aslında sekizinci bölüme de sirayet
eden uzun bir düzenleme. Fakat, ormanlarla ilgili,
ormanların korunmasıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, özellikle 182’nci
maddede Öğle Dinlenmesi Yasası’nda yapılan değişikliğe ilişkin kısa bir iki
düşüncemi belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, İş Kanunu’yla çalışanların, işçilerin çalışma
yaşamına ilişkin hakları güvence altına alınmaya çalışılmış ve önemli ölçüde İş
Kanunu’nda işçi lehine düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, bazı özel kanunlarda
da, işte burada olduğu gibi, 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi Kanunu gibi
kanunlarla, özel kanunlarla işçilerin yine çalışma yaşamına ilişkin haklarının
korunması hedeflenmiştir. Şimdi, İş Kanunu’na göre sekiz saatlik çalışma süresi
düzenlenirken, elbette ki, çalışanların öğle dinlenmesi açısından da korumayı
amaçlayan özel düzenlemeler getirilmiş. Şimdi, bu yapılan yeni tasarıdaki
düzenlemeyle bu öğle dinlenmesi hükmüne uymayan işverenler 100 Türk lirası
idari cezasıyla cezalandırılacak. Düşünün, bir fabrikada sekiz saatlik çalışma
süresinin tamamını kesintisiz bir şekilde kullandıran, öğle dinlenmesi
yaptırmayan bir işverene uygulanacak ceza 100 Türk lirası. Dolayısıyla, bu, kanunun
özü itibarıyla, esası itibarıyla önemli olmasına karşılık yaptırımı son derece
caydırıcılıktan uzak ve neredeyse işvereni, hani, bu kanunu ihlal etmeye sevk
eden, özendiren bir ceza hükmüyle karşı karşıya. Dolayısıyla, bu konuda bence
komisyonun da verilecek önergeleri dikkate alması gerektiği inancındayız. Değerli arkadaşlar, bölümün önemli bir kısmı, az önce de ifade
ettiğim gibi ormanların korunmasına dair düzenlemelere yer vermiş durumda.
Gerçekten de ülkemizde ormanların ciddi bir şekilde -var olanların en azından-
korunmasında son derece acil bir ihtiyaç var. Bu konudaki düzenlemelerde de
caydırıcılık esas olmalıdır. Tabii ki, Türkiye’deki reel durum göz önünde
bulundurulduğunda, örneğin Türkiye’nin sahip olduğu tabiat şartları nedeniyle
aslında yüzde 80’inden fazlasının ormanlık alan olması gerekirken, maalesef ki
ormanlarımız, Türkiye’nin sadece yüzde 26’sında mevcut. Dolayısıyla, zaten
yeterli ormana sahip olmayan ülkemizde, var olan ormanların korunması açısından
da ciddi sıkıntıların, uygulamada en azından ciddi sorunların olduğu bir
gerçek. Hem ormanların korunması hem de var olan ormanlar üzerine yeni orman
alanlarının geliştirilmesi ve Türkiye’nin hak ettiği yüzde 80’lik orman oranına
ulaşılması açısından Orman Kanunu’nda yapılacak değişiklikler son derece etkili
olacaktır. Ama tüm kanunlarda olduğu gibi tek başına korumanın kanunla
olmayacağı, asıl korumanın eğitimle, kültürle olacağı gerçeğinin de bir kez
daha altını çizmekte fayda var. Değerli arkadaşlar, ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla ormanları
az olan bir coğrafya. Bunun tabii tarihsel nedenleri de var ama işte Türkiye,
çok eski bir yerleşim yeri olması vesilesiyle tarih boyunca sürekli savaşlara
tanık olmuş, göçlere tanık olmuş. Bu vesilelerle de ormanlar çok tahrip
edilmiş. Ama bununla birlikte, güncel olarak tarla açmak, hayvan otlatmak, yine
yakıt olarak odun ihtiyacını karşılamak üzere yapılan orman kesimleri, orman
yangınları ve aynı zamanda imara açılmak üzere ormanların tahrip edilmesi gibi
nedenlerle Türkiye’de ormanlar giderek azalmakta. Ülkemiz nüfusunun 9 milyonu, ülkemizde yaşayan nüfusun yaklaşık 9
milyonu, hatta 10 milyonu 17.445 orman içi ve kenarı köyde yaşamakta. Bu da
göstermektedir ki, Türkiye nüfusunun yaklaşık altıda 1’i ormanlarla aslında iç
içe yaşamaktadır. Dolayısıyla yaşayan nüfusu da doğrudan ilgilendiren bir konu
olduğu düşüncesindeyiz. Yine, değerli arkadaşlar, ormanlar, ormanların korunabilmesi için
değiştirilmesi gereken ilk şey yasa değil, tabii ki zihniyettir. Yani birçok
yasayı değiştirebilirsiniz, yaptırımları ağırlaştırabilirsiniz ama ancak
ormanlara verilen değer konusunda bilinç yükseltme ve bu konuda toplumsal irade
oluşturma konusunda başarılı olunamadığı takdirde, maalesef ki ormanlarımızı
giderek kaybetme ve bu kayıplardan kaynaklı olarak da ciddi sonuçlarla, negatif
sonuçlarla karşılaşma riski taşıyoruz. En azından, hava
kirliliğini önleyen, erozyonu önleyen, yine, çeşitli hayvanlara doğal barınak
sağlayan, yer altı su miktarlarını koruyan, yağmur bulutlarını çekerek yağış
oluşmasını sağlayan, insanlara ekonomik katkı sağlayan, iklimi dengeleyen,
psikolojik olarak, insan psikolojisi üzerinde pozitif etki yaratan ormanların
bu yönüyle, çok yönlü değerlendirilmesi hâlinde, bence eğitim sistemimizde
özellikle bu yönlü bilinç artırıcı faaliyetlerin yoğunlaştırılması sayesinde
ancak ormanları koruyabiliriz diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye'de belki de en çok, ormanların
yok olmasına neden olan şey, orman yangınları. Özellikle yaz aylarında, Türkiye
her gün orman yangınları gündemiyle maalesef ki ilgilenmek durumunda kalıyor. Yangınların çıkış nedenleri arasında, yüzde 53 ile en yüksek oran,
ihmal ve dikkatsizlik yer alıyor, yani her yıl çıkan yangınların yarısından
fazlası, toplumdaki, yine, bilinç düzeyinin eksikliği nedeniyle oluşan ihmal ve
dikkatsizlikle ortaya çıkıyor. Yine orman yangınlarının yüzde 25’i
belirlenemiyor, resmî istatistiklere göre; yüzde 9, ormanlar kasten yakılıyor;
yüzde 7, doğal nedenlerle -yıldırım düşmesi veya kaza sonucunda- orman
yangınları çıkabiliyor. Bu yangınlarda hem ormanlar önemli ölçüde yitiriliyor,
ama bununla birlikte, aslında geleceğimiz bu ormanlarla birlikte yanıyor. Az
önce ifade ettiğim, ormanların faydaları ve ormanın, toplum açısından, insan
açısından, varlık gerekçeleri açısından düşündüğümüzde her yanan ormanla
birlikte aslında geleceğimizin yandığının bilinmesi gerekiyor. Ormanlarla ilgili, değerli arkadaşlar, bilinmeyen çok değişik,
aslında, veriler, istatistikler var. Örneğin bir kayın ağacı bir yıl içerisinde
üç yüz kilogram zehiri emiyor, tek başına bir kayın
ağacı. Yani, hem çevre kirliliğinden, çevre kirliliğinin önlenmesinden söz
ederken, özellikle hava kirliliğinin önlenmesinden söz ederken, ormanların
önemi, burada da bir kez daha karşımıza çıkıyor. Yine, ağaçsız bir alana göre 8
kat daha fazla humus oluşturan ormanlar, toprak canlılarının yaşamasına olanak
sağlıyor. Şimdi, bu kadar, insan yaşamında, toplum yaşamında etkili olan
ormanların korunması konusunda bugüne kadarki hükûmetlerin
yeterli önlem aldıkları, bırakın önlem almayı, ormanların yok olması konusunda
yeterli önlem aldıklarını söylemek, maalesef ki mümkün değil. Hâlen günümüzde
de devam eden orman katliamları, güncel olarak gündemimizi işgal etmeye devam
ediyor. Kaz Dağları’nda, Antalya’da Belek Ormanlarında, Beykoz Ormanlarında,
yine, Güneydoğu’da, Doğu’daki orman yangınlarında, ormanların katledilişini,
maalesef ki, sessiz tanıkları olarak izlemeye devam ediyoruz ancak. Bir diğer konu da orman vasfını yitirdiği iddia edilen alanların
imara açılması, “2/B Yasası” denilen Yasa’nın hâlen sıcak tutuluyor olması,
ormana verilen, aslında verilmeyen değerin çok somut örneği ve göstergesidir
diye düşünüyoruz. Bu bölüm vesilesiyle, yedinci bölüm vesilesiyle, bir kez daha
dikkat çekmek üzere, ormanların korunması gerekliliği konusunda bir kez daha
dikkat çekmek üzere söz aldım değerli arkadaşlarım. Bu vesileyle, hepinizi, bir
kez daha, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş. Yedinci bölüm üzerinde şahsı adına söz almak isteyen Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan. Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56
sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili olarak, şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen milletimizi
saygıyla selamlıyorum. Yedinci bölüm, tasarının 181’inci maddesinden 211’inci maddesine
kadar olan kısmı kapsamaktadır. Öncelikle, tasarının 181’inci maddesinden
211’inci maddesine kadar olan bölümde hangi kanunların hangi maddelerinin
değiştirilmesinin amaçlandığını, daha sonra da değişikliğin getireceği birkaç
önemli hususu arz etmek istiyorum. Tasarının 181’inci maddesi ile 25/02/1954
tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nun 11’inci maddesinin değiştirilmesi,
182’nci maddesi ile 2 Mart 1954 tarihli ve 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi
Kanunu’nun 7’nci maddesinin değiştirilmesi, tasarının 183’üncü maddesinden
186’ncı maddesine kadar olan bölümde 7 Mart 1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol
Kanunu’nun 124’üncü maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile 125, 126, 127’inci
maddelerinin değiştirilmesi amaçlanmıştır. Bu değişikliklerle uygulamadaki
birçok eksiklik ve aksaklık giderilmiş olacaktır. Tasarının
187’nci maddesi ile 195’inci maddeleri arasındaki bölümde ise 9 Mart 1954
tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner
Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair
Kanun’un 6, 65, 66, 67, 68, 70, 71, 72’nci maddeleri ile ek 2’nci maddesinin on
beşinci fıkrasında değişiklik yapılması amaçlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 196’ncı ila
228’inci maddeleri arasındaki kısımda 31 Ağustos 1956 tarihli ve 6831 sayılı
Orman Kanunu’nun önemli birçok maddesinde değişiklik yapılması amaçlanmıştır.
Gerçekten, bu bölümdeki değişiklikler ekonomik olarak en alt gelir gruplarından
olan orman köylülerimizi, orman teşkilatını ve mevcut yasadaki eksik ve
aksaklıklar nedeniyle büyük sıkıntı çeken adli teşkilatı çok yakından
ilgilendirmektedir. Tasarının kanunlaşmasıyla önemli birçok sorun çözülecek,
suça uygun ceza verilerek Anayasa’mızda güvence altına alınan hukuk devleti,
adalet ve eşitlik ilkelerine uygunluğu tartışılan bazı maddelerdeki bu
tartışmalar da sona erecektir. Mevcut yasada ve değiştirilmesi amaçlanan
maddelerdeki bir husus, sanırım, dikkatinizi çekmiştir. Görüldüğü üzere, yanık
sahalarda işlenen suçlarda, suçun nevine göre suça verilecek ceza misli
artırılarak verilmekte, yanık sahalar acilen ağaçlandırılmaktadır. Yanık
sahalar, bundan da görüldüğü üzere, Anayasa’yla da korunan mülkiyeti en sağlam
taşınmazlardandır. Biraz önce, bir parti grubuna ait arkadaşımız yangınlar
konusunda başarısız olduğumuzdan bahsetti. AK Parti İktidarı döneminde, orman
teşkilatı, Avrupa’da yangınla mücadele konusunda 1’inci sırada; istatistikler
de bunu gösteriyor, bakabilirler. Evet, tasarıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326
sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra idari yaptırım kararı
gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliği sağlanması, ceza hükmü
içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi, Türk
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate
alınmak suretiyle ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu
kanunlarla uyumlu hâle getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237
sayılı Kanun’a uyum sağlanması amaçlanmıştır. Uyum amacıyla değiştirilen kanunlar, görüldüğü üzere çok eski
tarihli olup, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 1 Haziran 2005
tarihinde yürürlüğe giren temel ceza kanunları karşısında son derece sıkıntı
yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, uyarlama kaçınılmazdır. Sürüncemede
kalan birçok dosyanın da bir an önce çözümlenmesi açısından acilen bu uyum
tasarısının da kanunlaşması gerekmektedir. Uyarlamayla getirilmesi düşünülen birkaç değişikliğe örnek verecek
olursak, tasarıyla “yasa bozması” olarak adlandırılan sonucun önlenmesi
amacıyla, özellikle cezaların alt sınırında indirim yapılmamasına özen
gösterilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Uygulamada çok sık rastlanan kanun yolu
incelemesi sürecinde dava zaman aşımı süresinin dolması riskinin önlenmesine
yönelik tedbirlere de yer verilmiştir. Tasarıda idari yaptırıma dönüştürülen
fiiller bakımından uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla
idari yaptırım kararlarını verecek merci de açıkça gösterilmiştir. Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlarda, üst sınır
gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235
sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır. Evet, tasarının kanunlaşmasıyla uygulamadaki birçok sıkıntı
ortadan kalkacaktır. Bu kanun tasarısı, bir hukukçu olarak mensubu olmakla
gurur duyduğum AK Partinin, hukuk devleti, adalet ve eşitlik ilkelerinin tam
anlamıyla gerçekleşmesi adına önemli projelerden biridir. Görüşülmekte olan kanun tasarısının ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olmasını diliyor, tasarının hazırlanmasına emeği geçenlere,
iktidar-muhalefet tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gürkan. Şahsı adına söz isteyen Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş. Buyurunuz Sayın Daniş. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Görüştüğümüz tasarıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra, idari yaptırım
kararı gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliği sağlanması, ceza
hükmü içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi,
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate
alınmak suretiyle ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu
kanunlarla uyumlu hâle getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237
sayılı Kanun’a uyum sağlanması amaçlanmıştır. Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizi oluşturan “temel ceza
kanunları” olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiştir. Türk Ceza Kanunu’yla özel suç tanımlarına yer veren diğer kanunlar
arasındaki ilişki, Anayasamızda güvence altına alınan hukuk devleti, adalet ve
eşitlik ilkelerine uygun olarak yeniden belirlenmiştir. Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı terk edildiği için,
hürriyeti bağlayıcı ceza açısından kabul edilen hapis ve hafif hapis ayrımı da
kaldırılmış, böylece, temel ceza olarak hafif hapis cezası benimsenmiştir.
Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımının kaldırılmasının diğer bir sonucu
da para cezası bakımından ağır para cezası, hafif para cezası ayrımının terk
edilmesidir. Ancak, suç karşılığı öngörülen ve mahkeme tarafından hükmedilen
para cezası ile idari yaptırım olarak uygulanan para cezası arasındaki kavram
kargaşalığını önlemek amacıyla, ceza hukuku yaptırımı niteliğindeki para
cezasının adı adli para cezası olarak belirlenmiş ve gün para cezası sistemi
kabul edilmiştir. Türk Ceza Kanunu’nda suça teşebbüs cezalandırılabilirken,
Kabahatler Kanunu’nda kabahate teşebbüs kural olarak cezalandırılmamaktadır.
Suça iştirakte suç ortakları arasında fail ve şerik ayrımı yapılmaktadır.
Kabahatler Kanunu’nda yer alan hükümlere göre, kabahate iştirakte tek tip fail
sistemi kabul edilmiştir. Tekerrür bakımından da suçlarla kabahatler arasında
önemli farklılıklar bulunmaktadır. Suç ve ceza siyaseti ilkelerine uygun olarak ceza hükmü içeren
kanunlarda tasarıyla yapılan değişikliklerde şu ilkeler esas alınmıştır: Bazı ihlallerin cezai yaptırıma bağlanması, çeşitli sakıncalar
doğurabilmektedir. Bu ihlallerin suç olarak kalması yargılama sürecinde iş
yükünü artırmakta ve zaman kaybına neden olmaktadır. Bu ise ceza hukuku
yaptırımlarında aranan ceza hukuku yaptırımlarındaki caydırıcılık gücünü ciddi
şekilde zayıflatmaktadır. Suç olmaktan çıkarılan ancak toplumsal düzeni
bozduğuna inanılan, haksızlık oluşturan davranışlar, devlet idaresi tarafından
cezalandırılabilir idari bir yaptırıma bağlanmalıdır. 5252 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, ilgili
kanunlarda yer alan hafif hapis ve hafif para cezaları kural olarak idari para
cezasına dönüştürülmüş ancak, haksızlık oluşturan hareketin kapsam ve niteliği
dikkate alınarak bazı fiiller bakımından bu yöntem benimsenmemiştir. Ceza hükmü içeren kanunlarda bir mahkûmiyet hükmünün sonucu olarak
belirtilen hak yoksunlukları bakımından yasak hakların geri verilmesine yönelik
olarak yeni hükümlere yer verilmiştir. Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlardan üst sınır
gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235
sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır. Benden önceki arkadaşlarım da özellikle Orman Kanunu’nda yapılan
bu bölümdeki değişikliklerden bahsederken, gerçekten de ormanlarımızla ilgili
güzel düşüncelerini ifade ettiler. Ben de burada, gerçekten Türk orman
köylüsünün -her ne kadar, zaman zaman orman
yangınları veya ormanların talan edildiği konuşulsa da- öyle zannediyorum ki,
bunlarda hiç suçlayamayacağımız veya ormanların korunmasında en ufak bir
zafiyeti bulunmayan kesim olarak orman köylüsünü gördüğümü ifade etmek
istiyorum. Çünkü, orman köylüsünün orman her şeyidir,
yakacağıdır, yiyeceğidir, geçimidir, geleceğidir, onun çoluk çocuğudur. Benden
önceki arkadaşımın da ifade ettiği gibi, özellikle koru ormancılığına
geçilmesiyle Türkiye’nin ormanları kurtulmuştur. Eskiye oranla daha az yakacak
ihtiyacı olduğundan… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET DANİŞ (Devamla) - …daha çok sanayide kullanılacak orman
emvaline ihtiyaç olması bakımından ve bunun da orman köylüsünün geçimine daha
büyük katkı yapacağından dolayı bu önemli bir değişimdir diye düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle yasanın milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Daniş. Yedinci bölüm üzerindeki soru-cevap işlemine geçiyoruz. Şu anda iki soru görünüyor. Sayın Çalış ve Sayın Öztük’ün... Sırasıyla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, sorularım bizzat sizin Bakanlığınızla ilgili değil
ama görüştüğümüz konularla ve Hükûmetinizle ilgili. Birinci sorum: Orman kadastrosu geçen orman köylerinde, yıllardır
tarım yaptıkları sınırlı miktardaki arazileri ormana elverişli alan olarak kaydedilmiş
olan ve kullandırılmayan orman köylüleri mağdur edilmiştir. Orman
köylülerimizin uygulanan kadastro uygulamasından dolayı mağduriyetini giderecek
herhangi bir çalışmanız var mıdır? Bir diğer sorum: Yine orman köylerinde kıt kanaat geçinen orman köylüsü,
uygulanan politikalar sonucu mera hayvancılığı, özellikle kıl keçiciliği
yapamaz hâle gelmiştir. Orman köylüsüne nefes aldıracak Hükûmetimizin
hangi çalışmaları vardır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış. Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla sormak istiyorum: 6831 sayılı Orman Kanunu’nun
hapis cezası öngören maddelerinde de bu tasarıyla değişiklikler yapılmaktadır.
Maddeler kaleme alınırken daha iyi sınıflandırma yapabilmek amacıyla bazı
fiillerin birleştirildiği, bazılarınınsa ayrıldığı görülmektedir. Sorum şu:
Önceden bir fiil için öngörülen cezanın bu düzenlemeler sırasında
hafifletildiği olmuş mudur? Eğer olmuş ise, yapılan bu düzenlemeler Anayasa’nın
169’uncu maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı değil midir? Anayasa’nın söz konusu hükmü münhasıran orman suçları için genel
ve özel af çıkarılamayacağını, ormanları yakmak, ormanları yok etmek veya
daraltmak amacıyla işlenen suçların da genel ve özel af kapsamına
alınamayacağını öngörmektedir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, sizin konunuz
değil ama Hükûmetimizin, ülkemizin konusu olması
hasebiyle gündeme getirmekte fayda görüyorum. Ormanlarımız çok önemli. Ormanların korunması da, üretilmesinden, yetiştirilmesinden çok
daha önemli. Ormanların en büyük tahribat unsuru, yangınlar. Orman yangın
işçileri arasında, daha önce çıkarılan bir kanundan dolayı kadrolu ve kadrosuz
geçici işçi statüsünde bir farklılık yaratıldı. Bu farklılık, aynı yerde
çalışan, aynı işi yapan orman yangın işçileri arasında gerçekten bir
güvensizlik, bir moralsizlik oluşturdu. Bunun düzeltilmesi lazım. Nasıl geliştirilecekse,
hukuki statüsü hazırlanarak, aynı işi yapan bu insanların arasında gelir
farklılığının, ücret farklılığının ortadan kaldırılması lazım. Çünkü orman
yangınlarıyla mücadelede insan unsuru çok önemli bir faktördür. Bunun dikkate
alınmasını istiyorum. Birinci husus… Yani bir soru olarak değil, dikkatinize
sunmak istiyorum. Bir diğer husus: Orman kadastro çalışmaları, her dönemde, orman
içinde yaşayan köylülerimizin problemi olmuştur. Çünkü bir şekilde,
zilyetlikle, başka şekilde kullandıkları, tarım arazisi olarak kullandıkları
alanların çoğu, kadastro geçtiği takdirde orman alanı içerisine dâhil
edilmektedir. Tabii, sonucunda, adamın bahçe yaptığı, kayayı, taşı düzelterek
geçimini temin ettiği yerler, bir kadastro çalışması sonunda elinden alınmaktadır.
Hazineye intikali sonrasında da buralar bir şekilde satışa çıkarılmakta ve
sonuçta, adamın yıllardır ektiği yer bir başkasının mülkiyetine geçmektedir.
Bunlar, orman içinde yaşayan köylülerimizin gerçekten çok önemli sorunudur.
Kadastro çalışmaları gereklidir, önemlidir ama orman içinde yaşayan, o taşın,
toprağın arasında o dağları bekleyen insanlarımızın mağdur edilmeden bu
çalışmaların yapılması önemlidir. Bu noktada Sayın Bakana arzım olmuştur ama bu
noktada Hükûmetimizin bir çalışması olup olmadığını
soru şekline getirerek sormak istiyorum. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU (Edirne) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu orman vasfını kaybetmiş olan arazilerle ilgili
sormak istiyorum, yani, 2/B’yle ilgili hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu. Buyurunuz Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
teşekkür ederim. Üç değerli arkadaşımız, orman arazileri, orman vasfını kaybetmiş
araziler, bunlar üzerindeki yapılaşmaları da hatırlatan değerlendirmelerde
bulundular. Bu, Türkiye’de uzun süredir birçok ilimizde ve yerleşim yerinde
mülkiyet sorunu olarak da her zaman önümüze gelen çok önemli bir konudur. Geçtiğimiz yasama yılında buna benzer sorunları çözebilmek için
bir anayasa değişikliği yaparak, biraz önce Sayın Uslu’nun
da ifade ettiği gibi, 2/B diye nitelenen arazilerle ilgili sorunu çözmek
istemiş ve bu anayasa değişikliğini de Parlamentodan geçirmiştik. Ancak dönemin
Sayın Cumhurbaşkanı bir kez daha görüşülmek üzere bu anayasa değişikliğini
Parlamentoya iade etmişti. Geçtiğimiz yasama döneminde, bu doğrultuda, yeniden
komisyonlarda görüşülerek bir anayasa değişikliğini gerçekleştirmek mümkün
olmadı. İki gün kadar önce Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Eroğlu’yla birlikteydik. Sayın Şandır da, sanıyorum, biraz
önce “Sayın Bakana da ifade ettim.” derken Eroğlu’nu
kastetmiş olmalı. Kendisi, bizzat işin içerisinde olarak bu alanla ilgili
sorunları çözmek için ciddi bir gayret ve çalışma içerisinde. Hatta, benden, bu çalışmada kendilerine yardımcı olabilecek
tecrübeli hukukçularımızın Adalet Bakanlığında olup olmadığını sordu. Ben de
memnuniyetle kendilerinin bu çalışmalarına katkı verebileceğimizi ifade ettim.
Zannediyorum, bu yasama döneminde, tüm siyasi partilerimizle el birliği hâlinde
bu sorunu bir anayasa değişikliği gerekiyorsa -ki, bana göre gerekiyor- bunu
gerçekleştirmeliyiz. Benim seçim bölgem Antalya’da bu sorun had safhadadır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mersin de öyle. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Mersin de öyledir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Toros Dağları… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biliyorum, Mersin de
öyledir. Dolayısıyla, benim yeni seçim bölgem Antalya’da en çok karşıma çıkan
sorunların başında bu geliyordu. Dolayısıyla, hem kişisel olarak hem Kabinenin
bir üyesi olarak hem de Parlamentonun bir mensubu olarak bu sorunu çözme
konusunda el birliği hâlinde bir çalışmayı gerçekleştirmeliyiz. Ama nasıl bir
çalışma olacak? Bununla ilgili şu anda Sayın Eroğlu
bir çalışma başlattı. Bir ortaya çıksın. Biz de hukuki yardımda bulunacağız. Hatta, Yargıtayın ilgili dairesi
var bu tür orman suçlarına bakan. Daire başkanı geçenlerde arkadaşlarıyla
birlikte beni ziyarete geldiğinde o da çokça dosyanın dairelerinde olduğunu, bu
sorunları çözmek için mutlaka bir adım atılması gerektiğini, bu konuda
kendilerinin de hukuki yardımda bulunacağını ifade etti. Görüyorum ki her kesim
bu sorunun çözümü konusunda bir ittifak hâlinde. Bundan büyük memnuniyet
duyuyorum. Siz de gündeme getirdiniz. Dolayısıyla, bu sürecin hızlanmasına bu
beyanlarınızla katkıda bulundunuz. O nedenle de teşekkür ediyorum. Bir soru soruldu “Orman suçlarıyla ilgili cezalar, acaba, bu
görüşmekte olduğumuz tasarıda azaltıldı mı, indirildi mi? Böyle bir şey
yapılırsa Anayasa’ya aykırı olur.” dedi bir arkadaşımız. Var mı böyle bir şey… Evet, yani ilgili arkadaşlarımız böyle bir, daha hafif ceza ile
neticelenen bir düzenleme yapmadıklarını ifade ediyorlar. Eğer varsa, bilmek
isteriz, arkadaşlarım incelemişlerse onu da bilmek isteriz. Sayın Başkanım, bu kadar cevaplandırmakla iktifa edeyim. BAŞKAN – Peki, Sayın Bakan. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yangın işçileriyle ilgili… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, Sayın Şandır’ın bir sorusu var. Biliyorsunuz geçici statüde çalışan işçilerle ilgili geçtiğimiz
yıl bir düzenleme yaptık. Sanıyorum 220 bin civarında geçici statüde çalışan
değişik kamu kurum ve kuruluşundaki arkadaşlarımızı kadroya aldık. Bundan en
çok yararlananlar da bildiğim kadarıyla orman işçileriydi. Eğer bunun
içerisinde o yasadaki sürelere uymadığı için dışında kalmış olanlar varsa; ki, bir miktar diğer kurumlarda da vardı, birinde
500, birinde bin falan, işte, bunlar bir yekûn tutuyordu. Onları
kastediyorsunuz... MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayı 2.500 efendim. Bu çok da bir yük
getirmez. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ama,
şimdi bakın, 220 bine yakın işçinin sorununu çözmüşüz geriye 2.500 kalmışsa… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bir tenkit olarak
söylemiyorum. Bir haksızlık var orada. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Anladım, anladım. Yani, biz, bu konuda, Hükûmet olarak iyi
niyetli bir adım atmışız. Yasada öngörülen süreler sebebiyle bu işin dışında
kalmış olanlar olabilir. Onlarla ilgili de bu dönemde, ilgili bakanlık,
kuruluşlar bir çalışma yaparlar, varsa böyle bir mağduriyet, gerçekten bir
mağduriyet varsa onunla ilgili de çözümler ortaya konabilir. Sayın Başkanım, bu kadar bir değerlendirmeyle iktifa edelim. Çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Yedinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, yedinci bölümde yer alan maddeleri, varsa, o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 181’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 182’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan “Temel Ceza Kanunlarına uyum amacıyla çeşitli
kanunlarında değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı” 182. maddesiyle
değiştirilen 6301 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu kanun hükümlerine muhalif olarak müstahdem ve işçilerine,
çağdaş ve insani şartlara uygun öğle dinlenmesi imkânları hazırlamayan ve
yaptırmayan işveren ve işveren vekillerine beş yüz Türk lirası idari para
cezası verilir.” BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
arkadaşlarımızın bu önergeyi, çalışanların hak ve hukukunu korumak niyetiyle
çok iyi niyetli olarak hazırladıklarını biliyorum. Ancak, “İş Kanunu’na tabi
bulunan iş yerlerinde çalışan işçiler hakkındaki öğle dinlenmelerinin
tatbikatına, bahsi geçen kanunda yazılı hükümler dairesinde devam olunur.”
diyor. Yani şu anda, aşağı yukarı, Türkiye’de çalışan işçilerimizin çok büyük
bir ekseriyeti -pek az istisnası- İş Kanunu’na tabi olarak çalışıyorlar ve İş
Kanunu hükümlerine göre –getirdim- buradaki hükümlere göre öğle dinlenmesi
imkânlarından yararlanıyorlar. O nedenle, bu Öğle Dinlenmesi Kanunu, çok az
miktarda, belki, çalışanı ilgilendirebilir. O bakımdan, diğer maddelerle de
uyumlu olsun diye 100 Türk liralık bir idari para cezası öngörülmüş. Arkadaşlarımız,
bunu 5 misli artıralım diyorlar. O nedenle, bu açıklamalar sonucunda önergeye katılamadığımı ifade
etmek istiyorum, sorun başka şekilde çözülüyor çünkü. BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorsunuz. Buyurun. Gerekçe: - Caydırıcılığın
artırılması - Çağdaş ve insani sosyal
hak sağlanması - Verimliliğin artırılması BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 182’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 183’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: T.B.M.Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 183. maddesinin
2. bendinde geçen (üç aydan, bir yıla) ibaresinin (bir yıldan iki yıla)
biçiminde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç. Süreniz beş dakikadır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelen bu torba kanunda
petrolle ilgili bir maddede getirilen cezaların artırılması için önerge verdim.
Tabii, biraz önce 2/B’den bahsedildi. 2/B’den çok büyük rant bekleyenler
var, trilyonlar seviyesinde rant bekleyenler var. Bunlar öyle kolay şeyler
değil. Tabii, birtakım güç odakları, rant odakları,
işte, böyle, çok mahzun düşüncelere kapılarak “bunları getirin, geçirin”
diyorlar da, bunu çok iyi incelemesi gerekir. Biraz önce baktım, Hükûmet sıralarından
hiç kimse yoktu. Neyse, şimdi, 2-3 tane, 2 tane... (AK Parti sıralarından
“Hepsi burada” sesi) Sizin “hepsi” dediğiniz kaç tane hepsi yahu? Neyse… Ondan,
sonra… Yalnız, burayı, devamlı böyle boş bırakmayın. Bakarsınız Hükûmeti temsil eden kişi rahatsızlanır mahatsızlanır,
Hükûmeti temsil eden kimse bulunmaz. Bunu da biraz
göz önünde tutun. Şimdi, değerli milletvekilleri, petrol bir memleketin çok önemli
bir varlığıdır. Bunun hassasiyetle çıkarılması, bunun kamunun istifadesine
sunulması, petrol kaçakçılığının olmamasını sağlamak hükûmetlerin
görevidir. Tayyip Erdoğan ne dedi bir konuşmasında? “Ülkemizde 28 milyar dolar
petrol kaçağı var.” Kim yapıyor bu petrol kaçağını? Kendisi söyledi, devletin
Başbakanı. Peki, kim yaptı bu petrol kaçağını? 28 milyar dolar kaçakçılık
yapan, yaptığını söyleyen… Memleketin en başında bulunan kişi niye bulmuyor
bunu? Bu, büyük bir sorumluluk. Bunun arkasında Hükûmet desteği olmasa, bürokrasi desteği olmasa, bu kadar
büyük hacimde bir kaçakçılık yapılır mı sayın milletvekilleri? Mümkün değil.
Yani, siz, simit çalan insanları getirip de hapislere atıyorsunuz da, 28 milyar
dolar, devlet bütçesinin gelir kaynaklarının aşağı yukarı dörtte 1’i
miktarındaki bir kaçakçılığı örtbas ediyorsunuz. Bir haftadır söylüyorsunuz. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Aynı şeyleri tekrar ediyorsun. KAMER GENÇ (Devamla) – Dün Abdullah Gül’ün Washington’daki basın
toplantısını izledim. Efendim, diyor ki: “Irak, petrol kanununu çıkarırsa biz
Irak’ı destekleriz, Irak Federal Meclisi.” Bu nedir biliyor musunuz? Irak’ta
Federal Meclisin çıkarmasını istedikleri petrol kanunu nedir biliyor musunuz?
Petrol kartellerinin, tröstlerinin menfaatlerine uygun bir petrol kanunudur.
Yani, orada çıkarılması istenen, dışarıdaki petrol şirketleri gidecek, çünkü
Irak Amerika’nın işgali altındaki bir ülke. Orada, Türkiye Cumhuriyeti’nin en
üstünde bulunan ve Bush’un yanına misafir olarak gitmiş olan kişi diyor ki: ”
Ey Iraklılar, siz bu Amerikan şirketlerinin menfaatlerini koruyan petrol
kanununu çıkarın, biz de Türkiye olarak size bir yardımda bulunalım.” Bunu
anlamıyorum, böyle bir düşünce tarzı olabilir mi? Siz oraya gitmişsiniz,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini savunun. Yanına tabii, birçok
basının, gazetelerin köşe yazarlarının bir şeylerini getirmişsiniz, onlar da
öyle bir övüyorlar ki, sanki Amerika’yı biz keşfetmişiz! Ya, şimdi, sayın
milletvekilleri, bu Amerika’da bugüne kadar hangi konuda… Yani, evet
müttefikimiz de, işlerine geldiği zaman “stratejik ortağımız” diyorlar ama, şu Türkiye’ye yaptığı hangi yatırımda Türkiye’ye doğru
dürüst bir menfaat sağlanmıştır? İşte, askerimizin başına çuval geçiren onlar
değil mi arkadaşım? Yani, bunları bilmek lazım, ondan sonra buna göre hareket
etmek lazım. Şimdi, siz Türkiye’de gazetecileri toplayıp, uçağa getirip orada
eğlendirirsiniz. Yani, şimdi, 2 kişi, biri diyor: “Bush’a gidip, onunla en
yakın arkadaşlığı, dostluğu ben kurayım.” Ondan sonra öteki, Tayyip Bey “Ben
gideyim.” diyor. Ya hanginiz… Bush’un beğenisini kazanacağınıza Türk milletinin
beğenisini kazanın beyler. AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, daha dur bakalım, daha yeni
geldiniz. Bakın, şimdi, şu sırada, her zaman söylüyorum, işte bakın, Hükûmetinizin geldiği durum bu. Siz altı aydır
iktidardasınız, ne plan getirdiniz milletin karşısına, ne program getirdiniz,
hangi işsizlik sorununu hallettiniz, hangi bütçedeki açığı kapattınız?
Getirdiğiniz bütçeden memura verdiğiniz para yüzde 2 beyler. Şimdi, getirdiğiniz bu kanunda, ruhsatsız olarak hayvan tedavisini
yapanlara verdiğiniz ceza ile ruhsatsız insan tedavisini yapan kişiye
verdiğiniz ceza, hayvanı şey edenin daha fazla. Yani, sizin insanları ruhsatsız
olarak tedavi edenlere verdiğiniz ceza hayvanları yapanlardan daha az. Demek
ki, hayvanlara insanlardan daha fazla değer veriyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir zihniyet olmaz. Yani, bu kanunu aslında, keşke enine boyuna tartışsak var ya, o
kadar yüz karası durumlarla karşılaşabiliriz ki! Ama tabii, çok büyük bir
imkânsızlık içindeyiz. Zaten, komisyonlarda doğru dürüst incelenmemiş. Burada
komisyonu temsil eden, Hükûmeti temsil eden insanlar,
kişiler bundan habersiz. Şimdi, bu kanun her bakanlığı ilgilendiren kanun. E gelsin, burada ilgili bakan otursun kardeşim, otursun da bizim
sorularımıza cevap versin. Ondan sonra, sorular havaya gidiyor, burada konuşulanlar
havaya gidiyor; ondan sonra, siz de zannediyorsunuz ki iş yaptık. İşte,
yaptığınız iş ortada. Yani, yarın öbür gün yine bunlar değişecek. Yani, aslında, size samimi söylüyorum, siz bu 340 kişi
olmasaydınız var ya, böyle tasarıları Meclisin karşısına getiren hükûmeti ertesi gün düşürürler. Bu, Meclisle alay demektir
ya. Yürürlükten kaldırılan kanunları getirip siz Mecliste tekrar müzakere
ettiriyorsunuz. Böyle bir sorumsuzluk olur mu? Böyle bir sorumsuzluk olmaz. Şimdi, Adalet Komisyonu geldi, rapor burada değişiyor devamlı. E
sen nesin Adalet Komisyonu? O zaman istifa et kardeşim. Böyle bir şey olmaz ki. İşte, önergemde bu cezaların artırılmasını istiyorum. Saygılar sunarım efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin
verirseniz, yerimden, İç Tüzük’ün ilgili maddesi gereği bir açıklama yapmak
zorundayım. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti
devletini küçük düşürücü beyanlarda bulunduğu iddiasıyla açıklaması ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok
teşekkür ederim. Biraz önce konuşan Sayın Sözcü, Türkiye Cumhuriyeti devletini
küçük düşürücü beyanlarda bulunmuştur. O nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına şu açıklamayı yapmak mecburiyetindeyim:
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Irak’ın içinde bulunduğu durumla ilgili,
kuşkusuz ki, dünya kamuoyuna da açıkladığı birtakım beklentileri vardır.
Bunlardan bir tanesi de Irak’ın doğal zenginliklerinin tüm Iraklıların olacağı
bir çözümün ortaya konulmasıdır yani Irak’taki doğal zenginlik olan petrolün
sadece belirli bir bölgede yaşayanların değil, tüm Iraklıların olacak şekilde
bir yasal düzenleme yapılmasıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Gül’ün, devlet adına
söylediği bundan başkası değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir
yetkilisi, özellikle milletimizi, devletimizi temsil eden Cumhurbaşkanlığı
makamında bulunan bir kişi, dışarıda Türkiye’yi küçük düşürücü, başka ülkelerin
piyonu olacak tavırlar içerisinde hiçbir zaman geçmişte de olmamıştır, şimdi de
olmaz, gelecekte de olmaz. (AK parti sıralarından alkışlar) Böyle bir düşünceye sahip olan bir kişinin şu Parlamento çatısı
altında da bulunmaması gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sözlerinin
tashihi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti devletine, bu Parlamentonun seçtiği bir
Cumhurbaşkanına aşağılayıcı ifadelerde bulunmak hiç kimseye yakışmaz; bu
Parlamentoya, bu ülkenin hiçbir ferdine yakışmaz. Herkes kendisine çekidüzen
vermelidir. Sabrediyoruz, euzü çekiyoruz ama
sabrımızın da bir sonu vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Sabrını hiç gösterme! BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335)
(S. Sayısı: 56) (Devam) 183’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum. (AK Parti sıralarından “Otur” sesleri) BAŞKAN – Lütfen… Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, İç Tüzük’e göre son
söz milletvekilinindir. Bakan oradan bana aşağılayıcı konuşmalar yaptı. Ben İç
Tüzük’e göre söz istiyorum. Eğer İç Tüzük’ü okursanız Sayın Başkan, konuşma
hakkı var. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – 184’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, son söz
milletvekilinindir. İç Tüzük’ü açarsanız, İç Tüzük’e göre konuşma hakkım var.
Sayın Başkan, son söz milletvekilinin, İç Tüzük’ü okursanız… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, siz devam edin efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana söz vermek zorundasınız. Yani ben
Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü bir davranış içinde olmadım.
Lütfen… Son söz milletvekilinindir. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, son söz milletvekilinindir. Hükûmet adına konuşma yapıldı, bana söz vermek
mecburiyetindesiniz. BAŞKAN – Sayın Genç, burada “son söz milletvekilinindir” kuralı
geçerli değil. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet, siz devam edin Sayın Başkanım. BAŞKAN – 185’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 186’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 187’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 188’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 189’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 190’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 191’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 192’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 193’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 194’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 195’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 196’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 197’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 198’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 199’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 200’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 201’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 202’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 203’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 204’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 205’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 206’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 207’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 208’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 209’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 210’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, yedinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır. Şimdi sekizinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz biraz önce
sataşma oldu. (AK Parti sıralarından “Otur, otur” sesleri) 61’inci maddeye göre
son söz milletvekilinindir. BAŞKAN – Sekizinci bölüm 211’inci madde ila 240’ıncı maddeleri
kapsamaktadır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakan konuştu, Bakandan sonra benim söz
almam lazım. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir hata yapılmıştır ve benim… BAŞKAN – Sayın Genç, İç Tüzük’ün o maddesi burada geçerli
değildir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim kim söylüyor bu maddeyi? BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerinde söz isteyen… KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakan hangi maddeye göre konuştu efendim?
Ayrıca, sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım. Sataşmadan söz istiyorum. Bana
dedi ki “Türkiye Cumhuriyeti devletini küçültmüştür.” dedi. Yani,
bu tarzda olmaması lazım. Ben bu Bakanla ilgili konuşmak istiyorum.
Sayın Başkanım benim haysiyetim rencide edilmiştir. BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerine… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım ya dışarı çıkarın ya
devam edelim. Uyarın lütfen bunu. BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sakin olunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben çok sakinim. BAŞKAN - Sekizinci bölüm üzerine grupları adına söz isteyenler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Bakan orada oturamaz. Bana çok ağır
ithamlarda bulundu, Türkiye Cumhuriyeti devletini küçülttüğümü söyledi.
Efendim, tutanaklara bakın. Söylediği lafları getirin, okuyun, bana söz verin. BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sakin olursanız bilahare talebinizi
göz önünde bulundurabiliriz. Lütfen… KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki… BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız. SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Senden başka itiraz eden yok, otur
yerine! RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, müdahale etmeyecek misiniz bu
arkadaşa? Dağ başı mı burası? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)- Dağ başı değil diye söylüyor zaten.
(Gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz, görüşmelere
engel oluyorsunuz. Lütfen sakin olunuz. Buyurunuz Sayın Paçarız. Süreniz on dakikadır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lütfen, ben sözümde ısrar
ediyorum, getirin tutanağı okuyunuz, inceleyiniz. BAŞKAN – Hayhay efendim. Buyurun Sayın Paçarız. CHP GRUBU ADINA BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın sekizinci bölümü
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, her zaman olduğu gibi bugün de önemli bir
kanun tasarısının görüşmelerini yapmaktayız. Bu kanun tasarısının yasalaşma
sürecini değerlendirdiğimizde, hazırlanış ve Genel Kurulda bölümler hâlinde
görüşülmesi konularında eleştirilerini sıralayan değerli milletvekilleri
arkadaşlarımıza katılmamak mümkün değil. Meclisin müzakere hakkının elinden
alınması, Meclisin emir ve kumandayla çalışması, muhalefetin sesini kısmak,
konuşturmamak, doğru uygulamalar değildir arkadaşlar. Bakın, Bursa eski Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır, 22’nci Dönem milletvekilliği sırasında ne
diyordu: “Kanunlar geliyor önümüze hiç haberimiz yok. Milletvekilinin bile
katılımının olmadığı yerde demokratik katılım olabilir mi? Anayasa ve yasalar
hepimizi bağlıyor. Onları askıya asla alamazsınız. Muhalefetin hakları
demokraside en önemli haklardandır. Muhalefeti konuşturmamak için İç Tüzük
engelleri veya diğer engeller kabul edilir metotlar değildir.” Yine, Balıkesir
eski Milletvekili Sayın Turan Çömez ise 22’nci Dönem Parlamentosunda, şu
sıralarda otururken şu ifadeyi kullanıyor: “Milletvekilleri, ne yazık ki, el
kaldırıp indirme makinesi olmaktan kurtulmalıdır.” Üzücü olan, bu
açıklamalardan bugüne bu konularda bir değişiklik yaşanmaması, tek değişikliğin
doğru söyleyenlerin artık aramızda bulunmamış olması. Değerli arkadaşlar, “Çoğunluğum var, biz zaten istediğimiz
yasaları çıkarırız.” anlayışı ile “ret”, “kabul” diyerek yasa çıkarmak bu
ülkeye bir şey kazandırmaz. “Bizler bir günde bu kadar yasa çıkardık.” anlayışı
Parlamentonun özüyle asla bağdaşmaz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa açıklamalardan
sonra, yasa tasarısının 211 ile 240’ncı maddelerini içeren sekizinci bölümüne
genel olarak baktığımızda, 6831 sayılı Orman Kanunu, 6948 sayılı Sicil Kanunu
ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu maddelerinde muhtelif
değişiklikler yapıldığını görmekteyiz. 1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı Orman Kanunu’nda bugüne
kadar 83, 85, 86, 87, 88, 95, 2000, 2003 ve 2004 yıllarında çeşitli
değişiklikler yapılmıştır. Özellikle son yıllarda Orman Kanunu ve Maden
Kanunlarında yapılan değişiklikler sonrasında, başta Çanakkale, Balıkesir Kaz
Dağları ve Artvin Cerrahtepe olmak üzere, ülkemizin
değişik bölgelerinde doğa tahribatlarının arttığını görmekteyiz. Fakat, halkımızın bu konulardaki duyarlılığı inanın kimsenin
tahmin edemeyeceği boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Bu bilinç, gelecek
kuşaklara yaşanabilir bir çevre, güzel bir doğa bırakmayı sağlayacak
düzeydedir. Değerli arkadaşlar, acaba Biga Yarımadası’ndaki Balıkesir ve
Çanakkale’yi kapsayan Kaz Dağlarını gezdiniz, gördünüz mü? Artvin Cerrahtepe mevkiini gezip, gördük mü? Bilhassa Kaz Dağları
bölgesi Türkiye’mizin doğal akciğer kaynağı. İç turizm ve dış turizmin
canlanmaya başladığı bir bölgemiz. Yer altı kaynaklarımızı yer üstü
kaynaklarımızla eşit tuttuğumuz anda, eğer yer üstü doğal zenginliklerimiz yer
altı kaynaklarımızdan vazgeçilmeyecek bir şekilde daha mükemmelse, o yüz elli
yıllık, iki yüz yıllık tarihî ormanlarımızı, doğamızı katletmeye değer mi? Ülkemizde bilinen altın rezervleri 600 ton civarındadır ve yıllık
ülkemizin ihraç ettiği altın miktarı da 200 ton civarındadır. Yani, ülkemizin
bir yılda ihraç ettiği altın miktarı, bizim üç yılda çıkarabileceğimiz altın
miktarına eşittir ve bizim bir yılda altın ihracatına verdiğimiz paranın
toplamı 5 milyar dolardır ve bizim 600 tonluk bu altın rezervimizden devlet adına,
hükûmet adına kazancımız kârdan, maalesef ve
maalesef, sadece ve sadece yüzde 2’dir. Yani, on yıllık, on beş yıllık bir
uygulama için, 15 milyar dolarlık bir geliri… Ki bunu on yıla böldüğümüz zaman
yıllık 1,5 milyar dolarlık bir gelir için, Artvin Cerrahtepe’yi,
Kaz Dağlarını, Biga Yarımadası’nı tahrip etmeye ne gerek var. Çocuklarımız, evlatlarımız, torunlarımız bizlerden Kaz Dağlarını,
Artvin Cerrahtepe’yi eskisi gibi doğal olarak
bırakmamızı bekliyor. Özellikle, 1 ton kütleden Ülkemizde, yaklaşık 7,5 milyon civarında orman köylüsü, orman
içine yerleşmiş 20 bin civarında da orman köyümüz var. Millî gelirden en az
payı alan grupta yer alan bu vatandaşlarımızın geçimleri, sadece ve sadece
tarım, hayvancılık ve orman işçiliğinden temin edilebilmektedir ve en önemli
üretim maddeleri hayvancılıktır. Değerli arkadaşlar, değerli parlamenterler; 2007 yılından 2008
yılına devrolan süt primleri, destekleme primleri acaba ne zaman ödenecek? 2007
seçimlerinden önce, tamam verdiniz, oy almak için değerli çiftçilerimizin,
köylü kardeşlerimizin oylarını almak için desteklemeyi yaptınız ve iktidar oldunuz.
Halkımızın yüzde 50’sinin oyunu aldığınızı iddia ediyorsunuz. Köylü tabandan,
kırsal kesimden oy aldınız. O zaman, seçimden sonra -bugün Ocağın 10’u- neden
2007 yılının destekleme primlerini ödemekten kaçınıyorsunuz? Yoksa
devletimizin, hükûmetimizin parası mı yok? Ama
birilerine para pekâlâ bulabiliyoruz. Öyleyse, lütfen değerli arkadaşlarım,
destekleme primlerini, buğday destekleme primlerini, lütfen, en yakın zamanda
ödeyelim. Duyduğuma göre, 2008 yılının ikinci altı ayından sonra ödemeye
başlayacakmışsınız. Lütfen, rica ediyorum, oy aldığınız seçmenlerimizi
kandırmayalım, 2007’de oylarını aldınız. Eğer desteklerinin devamını
istiyorsanız, lütfen, partizanlık gözetmeden çiftçimizin dertlerine bir göz
atın. Zaten yaptığınız zamlar ortada, zaten mazota gelen zamlar ortada, zaten
elektriğe yakın zamanda yüzde 20 zam yaptınız, LPG’ye
gelen zam ortada, zirai araç ve aletlere gelen zam ortada. 400 kuruşa aldığınız
buğday, evet, temmuz ayında, ağustos ayında 400 kuruşa aldığınız buğday ve
bugün, maalesef, (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Tamam. Buğdayın kilosunu 400 kuruştan alacaksınız, çeltiği 500 kuruştan
alacaksınız veya aldıracaksınız, ekmeğin 400 gramı benim Edirne’mde, benim
ilimde 800 kuruş olacak. Arkadaşlar, 4 kişilik bir ailenin günde beş tane, altı tane
ekmek yediğini düşünürsek -zaten temel besin maddeleri olan peynirin fiyatı
ortada, etin fiyatı ortada, zeytinin fiyatı ortada- eskiden garibanın ekmeği,
katığı zeytindi, peynirdi, domatesti, biberdi, patlıcandı, artık bu gariban
arkadaşlarımız, bu gariban kesimimiz zeytin de mi yemesin, peynir de mi
tüketmesin? Lütfen… ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Geçmişte kaldı
onlar, geçmişte! BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Tarım ve hayvancılık yaparak ormanla iç
içe yaşamak mecburiyetinde olan gelir düzeyi düşük orman köylüsü, mecburiyet
karşısında, orman açarak, tarla, bağ, bahçe, mera yapmış ve orman içine
yerleşmek durumunda kalmıştır. Yasalarımız, getirdikleri düzenlemelerle, orman
köylüsü için özel hükümler ihdas ederek, orman köylüsünün korunmasını
emretmektedir. Oysa ki, bu Orman Kanunu’yla… Ki,
çeşitli maddeleri var. Aslında vaktim kısıtlı, söylemek isterdim neyi getiriyor bu orman
kanunları? Aslında bu 7,5 milyon yaşayan orman köylümüzün bu orman kanunlarının
maddelerini tek tek öğrenmek hakkıydı. Ama, biz, otuzar maddelik, topluca geçtiğimizden dolayı, ne
biz değerli milletvekilleri konuşabiliyor ne muhalefet, biz, derdimizi anlatabiliyoruz
ne de iktidar olarak sizler duyarlı oluyorsunuz. Saygılarımı, sevgilerimi, şükranlarımı sunuyorum. Eksik olmayın,
sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paçarız. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik. Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nda vurgulanan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ilgili
maddelerinin, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun ilgili maddelerinin, 6968
sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu’nun ilgili maddelerinin değişikliğini
içeren sekizinci bölüm hakkında, MHP Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, yarın 10 Ocak 2008, basın çalışanlarının günü, onları da
yüce Meclisten selamlamak, kutlamak istiyorum. Ayrıca, yine, 10 Ocak Türk
İdareciler Günü yarın kutlanacak. Bu vesileyle, Büyük Atatürk’ün ifade ettiği
gibi, tatbik eden, icra edenin daima karar verenden daha güçlü olduğunu
gösteren idarecilerimizi ve günlerini buradan kutlamak istiyorum. 6831 sayılı Orman Kanunu, ormanla ilgili her türlü düzenlemeyi
kapsayan bir yasadır ve bir hayli uygulama imkânı bulmuş bir yasadır. Ancak, bu, bizim şu anda görüşmekte olduğumuz metin içerisinde,
köylülerin zatî ihtiyaçlarına ilişkin tedbirler, köyün müşterek ihtiyaçları,
nakliye tezkeresi düzenleme esasları, tebligat işleri, özel orman alanları,
orman amenajman planları, orman alanlarının imarı, geliştirilmesi, ağaçlandırma
yapılması, hastalık ve haşerelerle mücadeleyi kapsayan ve ayrıca, tohumlama
alanları ve fideliklerle orman yangınlarıyla mücadeleyi kapsayan ve bu hususta
kanun hilafına hareket edenler için müeyyideler getiren hükümler içermektedir. Aslında, bu hükümlerle ilgili herhangi bir sorun yoktur ve
müeyyidelerin olması veya günümüz şartlarına uydurulması gayet aklidir,
yerindedir ancak özellikle, bizim Orman Bakanlığının izlemiş olduğu, özellikle
son beş yıldaki politikaları tasvip etmek de mümkün değildir. Zira, Orman Bakanlığı, sürekli olarak personeli üzerinde
siyasal bir hegemonya tesis etmek suretiyle, Türkiye'nin özellikle orman
alanlarında, kendi alanlarında görev yapan orman şefleri, orman işletme
müdürleri, hatta bölge müdürleri, yardımcılarıyla birlikte özellikle
yetkilileri siyasal baskı altında tutarak, orman alanlarının korunmasında,
maalesef zafiyet yaratmışlardır. Bu sebeple, mümkün olduğunca teşkilat içerisinde partizan
muamelelerin ortadan kaldırılması, bunun yerine kariyer ve liyakate dayanan ve
Türk milletinin ve devletinin ali çıkarlarını ön
planda tutan bir uygulamayı öncelemesini özellikle tavsiye ediyoruz. Bu arada, 2/B konusunda burada, birtakım konuşmalar oldu, Sayın
Bakan açıklama yaptı. Bir gezimizde, Mersin Aydıncık ilçesinde Devlet Su İşleri sulama
kanalları yapmış, vatandaşlar oraya yerleşmiş, elektrik verilmiş ve seralar yapılmış,
yüzlerce sera ve şunu ifade ettiler: “Burası orman alanı ve biz, bir mahalle
olarak üçte 1’imiz sürekli olarak jandarma tarafından götürülüyoruz,
tutuklanıyoruz, tekrar çıkıyoruz, öbür üçte 1 cezaevine giriyor.” Bunun,
mutlaka, özellikle 2/B konusunda Anadolu’da çözülmesini, çözümlenmesini biz de
talep ediyoruz. Çünkü, büyük kentlere ilişkin 2/B
uygulaması çok farklı bir çalışmayı gerektirmektedir, Anadolu’daki yoksul,
fakir insanlarımızdan daha farklı bir uygulamayı içermektedir. Bu arada, yine Mersin Anamur Ören beldesinde, TOKİ, her nasılsa
maki ormanını darmadağın ederek orada kültürü, oradaki yerleşmiş gelenek ve
görenekleri dikkate almadan bir köy durumunda olan yere 1.200 civarında konut
yapmıştır ve orman alanını darmadağın etmiştir. Çevre ve görüntü kirliliği
yaratan bu konutların altyapısı da yoktur. Buna benzer uygulamaları tasvip
etmemiz yine mümkün değildir. Burada, yüz seksen günden az çalışan özellikle işçilere değinmek
istiyorum. Yine, Genel Kurulda arz etmiş olduğum üzere, yüz seksen günden az
çalışan işçilerin de kadroya geçirilmesinin sağlanmasını özellikle Hükûmetten talep ediyoruz. Bu arada, Sanayi Sicil Kanunu, 6948 sayılı Kanun’un sanayi
kuruluşlarının sicillerinin tutulma esaslarını, uymayanlar ve yanlış işler
yapanlar hakkında da müeyyideleri içermektedir. İl sanayi ve ticaret
müdürlüklerine bu konuda yetki verildiğini görüyoruz ve bu yetkinin
müeyyidelerinin güncelleştirildiğini görüyoruz. Yine, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu, Türkiye'ye
zirai ürün girişi, çıkışı ve nakilleri, numunelerine yapılacak işlemler, bitki
zararlılarına karşı alınacak önlemler ve bitki yetiştirilen alanların
temizliğiyle diğer ilgili hususları içermektedir. Yine, zirai mücadele ve karantinanın Türkiye’nin millî
menfaatlerine uygun olarak yetişmiş ve bilinçli personelle yapılması ve laboratuvarların çok iyi çalıştırılması gerektiğini
düşünmekteyiz. Bu arada, maalesef 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetler
döneminde pancar kotalarının oldukça daraltılması ve hepiniz biliyorsunuz Cargill uygulaması Bursa’daki, içler acısı bir hukuk
katliamı şeklinde cereyan eden Cargill olayı ve
genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili, maalesef, Tohumculuk Yasası’yla
bütünleşen bir uygulama getirilmiş ve bunun sonucunda Türkiye, maalesef kendi
besinini üretemeyen, kendi doğal besinleriyle beslenemeyen, dışarıdan sürekli
gıda ithal eden ve suni tatlandırıcılar kullandırtılan
bir ülke hâline gelmiş ve Türkiye’nin bu uygulamalar ve çıkarılan yasalarla
gittikçe, âdeta -söylemek istemiyorum ama- bir müstemleke ülkesi hâline
getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bundan süratle
kaçınmak gerekiyor. Pancar pahalı diye bir şey yok. Pancar, yıllardır Türk köylüsünün
ürettiği, emek çektiği zahmetli bir iş ve bunun doğal şeker olarak fabrikalarda
işlendikten sonra, bunun küspesinin de hayvanlarda yüksek süt verimine neden
olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Şeker fabrikaları bir bir
kapatılıyor. Ama “Cargill”lere izin veriliyor ve
böylece nişastadan, mısır nişastasından elde edilen tatlandırıcı ile insanlarda
gelecekte ne tür rahatsızlıklara yol açacağı şu anda kanıtlanmış değildir. Yine, tütüne değinmek istiyorum zirai mücadele ve karantina
konusunda. Tütün ekim alanlarının da oldukça yok edildiğini görmekteyiz. Tütün
üreticileri, maalesef, Türkiye’de mağdur edilmiştir, daraltılmıştır. Tekel
yolsuzlukları basında çıkmaktadır, ayyuka çıkmıştır. Bunların hepsinin
Türkiye'de tütünde, pancarda ve diğer bütün ürünlerde, narenciyede, buğdayda,
ne duruma getirildiği çok acı bir şekilde, acı bir tablo olarak karşımızda
durmaktadır. Böylece, bir bütün olarak tarım sektörünün çökertilmesi ve tarım
ve hayvancılıkta, süt ve süt ürünlerinde Türkiye'nin daha bağımlı hâle
getirilmesi, sanıyorum… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – …küresel merkezlerin, en önemli, Türkiye
açısından, argümanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla, biz milletçe silkinmek, ayağa kalkmak zorundayız.
Hâlâ bizi, başkalarının, Avrupa Birliğinin ya da başka herhangi bir ülkenin ya
da ülkelerin dayatmasıyla, zorla “et alacaksın”, zorla “gıda maddesi alacaksın,
benden alacaksın.” diye dayatmasıyla, Türkiye'yi, süratle dışa bağımlı, kendini
besleyemeyen bir ülke konumuna sokmaya hiç kimsenin hakkı yok. Onun için
burada, yüce Mecliste hepimiz, bütün milletvekilleri birleşelim ve Türkiye'yi
daha egemen, daha bağımsız kılalım diyorum. Sözlerimi burada noktalarken, tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Sekizinci bölüm üzerinde, şahsı adına söz isteyen Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan. Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının sekizinci bölümüyle
ilgili şahsi görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ormanlarımız çevre faktörü içinde en
büyük zenginlik kaynağımızdır. Ormanın sadece odunu, bugün, iki bin alanda
kullanılmakta ve ormanların faydasının altı bin civarında olduğu tespit edilmiş
bulunmaktadır. Ayrıca, ormanlarımızın iklimleri düzenlediği de artık
bilinmektedir. Ormanların yoğun olduğu bölgelerde yazın sıcaklık 5-8 derece
arası düşerken, kışın 2-8 derece arası artmaktadır. Yine ormanlarımızın,
bölgelerimizdeki su kaynaklarını, su rezervlerini koruduğu, temizlediği de
bilinen bir gerçektir. Ayrıca, ormanların en büyük hayati fonksiyon ifa eden
bir oksijen kaynağı olduğu da bilinmektedir. Bu açıdan, orman sorunları çevre
sorunlarına, çevre sorunları da zaman zaman orman
sorununa dönüşmektedir. Zira, çevre sorunları olarak
gösterilen hava ve gürültü kirliliği, su kirliliği, erozyon, iklim değişikliği
ve küresel ısınma olarak karşımıza çıkan kirliliklerin önlenmesi ve
giderilmesinde, çevre dostu olarak ormanlar büyük işleve sahiptir. Bu nedenle
ormanlar, bazen çevre sorunlarından etkilenen hasta bazen de çevrenin koruyucu
hekimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarıda,
ormanlarımızın tahrip edilmesi ve yakılmasıyla ilgili şu düzenlemelere yer
verilmektedir: Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak orman yangınına
sebebiyet verenlere iki yıldan yedi yıla kadar ceza verilebilmektedir. Ayrıca,
verilen cezanın da tazmini cihetine gidilmektedir. Kasten orman yakılması
hâlinde kişiye verilecek cezanın en alt sınırı on yıldır. Devletin güvenliğine
karşı suç işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde devlet
ormanlarını yakan kişiye müebbet hapis cezası getirilmiştir ve ayrıca, yirmi
bin güne kadar da adli para cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür. Değerli milletvekilleri, bu yasanın, devletimize, milletimize,
ülkemize, ormanlarımıza ve çevreye hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan. Şahsı adına söz isteyen Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu. Buyurunuz Sayın Kaşıkoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yasanın sekizinci bölümünde sınırlanmış olan otuz madde 211
ila 228’inci maddeleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’na ilişkin düzenlemeleri, 229
ila 232’nci maddeleri arasında ise 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’ndaki özel
ceza hükümlerini düzenleyen kanundaki birtakım değişiklikleri ve son olarak ise
233 ila 240’ıncı maddeler arasındaki değişiklik ile de 6968 sayılı Zirai
Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’yla ilgili değişiklikleri içermektedir. Benden önce konuşmasını yapan değerli arkadaşlarımız, kanunda
neyin amaçlandığı, bu kanun ile güdülen maksadı çok açık, sarih olarak ifade
ettikleri için bunları tekerrür etmemek ve Genel Kurulun, saatin bu zaman
dilimi içerisinde, fazla vaktini almamak için ben aynı konuları tekrar etmek
istemiyorum. Ancak burada, bu kanun görüşmeleri sırasında kanunun aslında
içeriğiyle de çok ilgisi olmayan bir konuşmayla ilgili olarak ben de
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten, geçen dönemde çok sıkça duymaya alıştığımız, özellikle
geçen dönemin ana muhalefet partisi CHP milletvekilleri tarafından sık sık dile getirilen unsurların, bu dönem de MHP
milletvekilleri tarafından da sık sık dile
getirildiğine tanık oluyoruz. Sık sık “sayısal
çoğunluğunuza güvenerek…” kelimesiyle, cümlesiyle karşılaşıyoruz. “Sayısal
çoğunluğunuz var, o yüzden burada her istediğinizi yapmaya çalışıyorsunuz…” AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz söylüyorsunuz, bizden çok siz
söylüyorsunuz! NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz söylüyorsunuz onu, siz! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bunları söyleyen sizsiniz de… Bizi
bunlarla itham ediyorsunuz ama ben şunu anlamakta zorluk çekiyorum: Bu kadar
hafife aldığınız sayısal çoğunluk gerçekten, arazide bu kadar kolay mı
kazanılıyor, içi bu kadar boş bir kavram mı? AKİF AKKUŞ (Mersin) – Söylemiyorum diyorsunuz, yine aynı şeyi
söylüyorsunuz. METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Eğer bu, bu kadar çok kolay ise neden
sizin sıralarınız Genel Kurulun buralarına kadar uzanmıyor da, böyle küçük
dilimler hâlinde burada oturmak durumunda oluyorsunuz da bu Genel Kurulun bu
sıraları acaba sürekli AK Partililer tarafından dolduruluyor… (MHP sıralarından
gürültüler) HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Konuya dön, konuya! MUHARREM VARLI (Adana) – Konuyla ne alakası var? METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Rahatsızlık duymanıza gerek yok. O
nedenle, bu noktada izin verirseniz ben görüşlerimi paylaşayım. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu
kadar işte! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Eğer, sizler milletin değerleriyle
çatışmaz, milletin değerlerine uygun siyaset üretirseniz, biliniz ki Genel
Kurulun bu sıraları da sizlere açık olacaktır. MUHARREM VARLI (Adana) – İnşallah, inşallah! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Yeter ki onların değerlerine
küfretmeyin, hakaret etmeyin. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Terbiyesizleşme! METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – O nedenle, ben, bu kanunun ulusumuza… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Milliyetçi Hareket Partisi ne zaman milletin değerlerine küfretmiştir? METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – …hukukumuza, hukuk devleti noktasında
taviz vermeyen “AK İktidar” dönemindeki Türkiye Cumhuriyeti devletimize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Kurulu da saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu. MUHARREM VARLI (Adana) – Fişini de al fişini! Bir daha ki dönemin
fişini al! ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – MHP
hiçbir zaman milletin değerlerine küfretmemiştir! BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, usul hakkında söz
istiyorum. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, Sayın Vekil, Milliyetçi Hareket Partisinin milletin değerlerine
küfür ve hakaret ettiği iddiasında bulunmuştur. Lütfen sözünü geri alsın! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle bir şey olmadı, hiçbir şey yok
orada. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Hayır efendim! Mustafa Bey, tutanakları getirtin. Ayıptır bu! MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletin değerlerini paylaşma… MUHARREM VARLI (Adana) – Biz paylaşmıyor muyuz milletin
değerlerini? NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kiliseleri açmak milletin değerlerine
uygun! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ben usul hakkında söz
istiyorum. BAŞKAN – Nedir? Buyurun. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Usul hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Söyleyin… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Söyleyeyim. Açacak mısınız efendim? BAŞKAN – Söyleyin. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz söylerseniz Başkan ona göre açacak.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Efendim, bugünkü müzakerelerle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma barışı ciddi surette riske girmeye
başlamıştır. Hiçbir şeyde bir şey yokken durum gerginleşiyor. Biz, burada
millete hizmet için varız. Çok üzgünüm, Sayın Bakan, belki sinirlerine hâkim
olamadı ve bir milletvekilimizi burada tehdit etti -bakın çok önemli bunlar-
görmezliğe geldik. Şimdi de bir arkadaşımız, çıktı, bu kürsüde diyor ki… Açıkça
gerçeklere aykırı bir şey söylüyor. Her şey ortada. Biliyorsunuz,
burada bir şey oldu bundan bir süre önce. Ne oldu? Bir muhalefetin önergesi,
iktidar partisi, muhalefet partisinin milletvekillerinin sayısını geçemediği
için kabul edildi. ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var? ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne alakası var mı? Çünkü
gelmiyorsunuz Meclise, gelmiyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, neyi anlatıyor Değerli
Milletvekili? ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sonra, bu kürsü istismar edilerek… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu İç Tüzük’le alakalı
bir konuşma değil. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Çok güzel! Onun için, bakın, eğer bu usul giderse biz grubumuzu
sertleştirirsek bu işten onlar zararlı çıkar! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her milletvekili… ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Lütfen Sayın Başkan… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu anda arkadaş tehdit
ediyor, grubu tehdit ediyor. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oturumu sakin bir şekilde
yürütmemizi sağlayacak şekilde davranınız lütfen ve herkes, görüşünü burada
hakaret etmeme şartıyla özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Bu yüzden, lütfen,
biraz daha sakin olmanızı, sözlerinizi seçerken özenli olmanızı rica ediyorum. Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerinde… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, sataşmadan söz istedim.
Eğer sataşma iddiasında değilseniz, 69’uncu maddeye göre benim talebimi de
oylayın. 69’uncu madde açık. Sataşmada ısrar ederse
siz de söz vermezseniz Genel Kurulun oyuna başvurursunuz, 69’uncu maddeye göre.
Reddedin, ben de rahat edeyim efendim. KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ya Kamer, sen Başkana akıl mı
veriyorsun? KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Bakan makamında oturan kişi,
“Devleti küçültüyor.” dedi. BAŞKAN – Tamam, tutanakları istetiyorum hemen Sayın Genç, birleşim
bitmeden değerlendireceğim. Derhâl tutanakları istetiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten, bu oturum bittikten sonra sataşmadan
söz veremezsiniz ki. Sataşmadan, bu oturum içinde söz vermeniz gerekir. Ben ısrar ediyorum. Eğer siz aynı kanıda değilseniz, Genel Kurulun
oyuna sunun. KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kamer, Başkan bilmiyor mu
söylediklerini? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Tutanağı istetiyorum Sayın Kamer Genç, inceleteceğim. Lütfen,
sakin olunuz. Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz. 5 kişi soru sormak istemiştir, söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Bulut. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanıma soruyorum: Balıkesir ilinin Havran ilçesi Küçükdere
ve Büyükdere köyleri arasında 176 bin metrekare
ormanlık alanı “Koza” adında bir şirket kiralamıştır ve bu bölgede ormanlık
alandaki bütün ağaçlar kesilmiştir. Bu, altın arama adına yapılan işlem, aynı
zamanda zeytinlik alanın da kenarındadır. Yürürlükteki Zeytin Kanunu’na, Zeytin
Koruma ve Islahı Yasası’na göre, zeytin alanı içerisinde böyle bir işletmeye
izin verilemez. Bu “Koza” adı altında incelemelerim sonucunda gördüğüm,
arkasında siyaset ve tarikat desteğini alan bu Koza şirketi, alenen, yürürlükte
olan Kanuna rağmen bu bölgeyi kazmakta, ağaçları kesmekte, 2 bin zeytin ağacını
keserek yok etmektedir. Eğer bu ülkede kanun hakimiyeti
varsa, idari mercilerdeki kaymakam, vali, yargıdaki savcı, hâkimler bu talana
neden göz yumuyorlar? Kamuoyunda yer aldığı hâlde, Hükûmetimiz
bu konuda, bugüne kadar ne yapmıştır? Bu ağaçların kesilmesine, ormanlık alanın
talan edilmesine neden mani olunamamaktadır? Bunu engelleyen veyahut da bu
“Koza” denen şirketin arkasında bu yetkili kişileri engelleyen nasıl bir güç
vardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut. Sayın Cengiz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Çanakkalemiz, orman vasfı açısından yüzde 54’le en geniş
alana sahip illerden biridir. Dolayısıyla, özellikle de Kaz Dağları, bu alanın
büyük bir kesimini oluşturmakta. Balıkesir’le birlikte Çanakkale’mizin
sınırında oluşan Kaz Dağlarının 256 bin hektar bir ormanlık alanı mevcuttur. Bu
ormanlık alan içinde de bazı madenlerle ilgili ruhsat, arama ve çıkarma
çalışmaları devam etmektedir. Hem florası, faunası,
arkeolojisi, jeolojisi ve jeomorfolojisiyle Türkiye’nin üçüncü dağı olan Kaz
Dağlarıyla ilgili, özellikle Balıkesir-Edremit sınırında İkinci sorum da: Kaz Dağlarında maden arama ve çıkarma çalışmaları
için ruhsat verilen ve bu konuda da çalışmaların devam ettiği maden
şirketleriyle ilgili yeni bir değerlendirme, çalışma ve bunların irdelenmesi
konusunda Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Cengiz. Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla sormak istiyorum. Biraz önceki bölümde Orman
Kanunu’ndaki suçlar için öngörülen cezalarda herhangi bir indirim yapıyor isek
bu yasada, bunun Anayasa’nın 169’uncu maddesi çerçevesinde af olarak
nitelenebileceği düşüncesiyle bir sorum olmuştu ve Sayın Bakan bu şekilde bir
düzenleme olmadığını gördü. Ancak, bu bölümdeki maddeleri tetkik ettiğimizde, 211’inci
maddeyle değişik 98’inci maddede Orman Kanunu’nun, eski düzenlemede bu fiiller
için iki aydan bir seneye kadar hapis cezası öngörülmüşken, yeni düzenlemede
yirmi gün adli para cezası öngörülmektedir. Keza, 222’nci maddeyle değişik
Orman Kanunu’nun 109’uncu maddesinde, eski düzenlemelerde sayılan fiiller suç
sayılıyor ve bir aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak yeni
düzenlemede fiiller sayılıyor ancak bu fiiller suç oluşturmadığı takdirde para
cezası öngörülüyor. Oysa eski yasada o fiillerin suç oluşturduğu söyleniyordu. Yine, 217 ve 221’inci maddeyle değişik Orman Kanunu’nun ilgili
maddelerinde de verilecek cezanın tabanı kaldırılıyor. Yani eski kanunda yirmi
günlük bir taban öngörülmüşken, “altı aya kadar” denilerek daha kısa süreli bir
ceza da verilmesi öngörülüyor. Bu konularla ilgili Sayın Bakanın düşüncelerini almak isterim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, biraz önce bir AKP sözcüsünün beyanları üzerine bir cümle söylemek
istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisini, hiç kimse, milletin değerleriyle ters
düşmekle suçlayamaz, itham edemez. Bu arkadaşımızı kınıyorum ve iddialarını
reddediyorum. Sorum şudur: Sayın Bakanım, kamu yararı gerekçesi gösterilerek
orman alanlarının özel ve kamu kuruluşlarına tahsis işlemleri Anayasa
Mahkemesinin bir kararı doğrultusunda durduruldu veya yavaşlatıldı. Başlayan
birçok proje, bunlardan biri de Mersin Kazanlı bölgesi turizm projesi, bu
sebeple durduruldu. Hükûmetiniz yeni bir kanun
çıkartarak bu boşluğu, bu belirsizliği gidermeyi düşünüyor mu? Birinci sorum bu. Çünkü bir mağduriyet oluşturuyor. Diğer bir husus: Yine bu orman alanlarının kamu gerekçesiyle özel
kuruluşlara tahsisi karşılığında bir maddi değer oluşuyor. Turizm tesisleri,
maden ocakları, taş ocakları… Kamu kuruluşlarına tahsisiyle de işte sosyal
tesisler kuruluyor, mensuplarına yine bir maddi katkı sağlıyor. Sorum şu:
Şimdi, oluşturulan bu maddi değerden orman içi ve kenarında yaşayan köylülere
herhangi bir pay ayırmayı düşünüyor musunuz? ORKÖY Fonunu yeniden
canlandırmayı, orman içi köylerinin kalkınmasına ormandan oluşan bu gelirlerin
bir kısmını ayırmayı düşünüyor musunuz? Bir diğer husus, aynı anlamda: Orman idaresinde çalışan işçi,
memur, özellikle de mühendislerin -orman mühendislerinin ve diğer mühendislerin
de- bu oluşan artık değerden, yani maddi imkândan bir pay ayırmayı düşünüyor
musunuz? Çünkü ormanlar bu milletin malıdır. Ormanların arazilerinin
tahsisinden oluşan maddi gelirin paydarı olmaları
gereken, paydasından pay almaları gereken orman içi köylüleri ve orman idaresi
bundan yeterince alamadığı kanaatiyle bu yönde bir düşünceniz, bir hazırlığınız
bulunmakta mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır. Süremizin sorulara ayrılan bölümü dolmuş olduğu için cevap
bölümüne geçiyoruz. Sayın Bakan, buyurunuz. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın
Bulut, Balıkesir Havran’da 176 bin metrekarelik bir
orman alanı içerisinde bir şirkete, sanıyorum maden araması amacıyla bir ruhsat
verildiğini ancak bunun yürürlükte bulunan yasalara açıkça aykırı olduğunu
ileri sürdü, bu konuyla ilgili bana bir soru yöneltti. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Zeytin Kanunu…
Zeytinlik alanda 2 bin ağacın kesildiği… Yürürlükteki Zeytin Kanunu’na göre, ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Eğer, gerçekten sizin
de ifade ettiğiniz gibi, bu alanda bir firmaya maden araması için zeytin
ağaçlarının kesilerek izin verilmesi mümkün değilse ve bu, yasalara aykırıysa,
konu mutlaka yargıya intikal etmiştir. Etmedi mi? AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, yargı… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yani, eğer bir ruhsat
yasalara aykırı şekilde verilmişse -siz bunu burada gündeme getirdiniz- bunu
takip eden, mutlaka, o yöre halkı… O yörede sivil toplum örgütleri vardır. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz de takip eder misiniz Sayın
Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yani, mutlaka yargıya
gitmiştir. Ben Adalet Bakanıyım yani bu konunun yargıya gitmiş olmasını temenni
ettiğim için söylüyorum. Eğer, gerçekten, sizin ifade ettiğiniz gibi yasalara
aykırı bir şey varsa, mutlaka, yargı, bu verilen ruhsatla ilgili, hukuka
aykırılık nedeniyle, ya yürütmenin durdurulması veya iptalini verir, bir şey
verir. Çünkü, benim Bakanlığımın vermiş olduğu bir
ruhsat olmadığı için, konuyu bilmediğim için sadece bir fikir egzersizi
yapıyorum. Ama bu konuyla ilgili Bakan arkadaşımızdan bilgi alarak sizi daha
geniş şekilde bilgilendireceğim. Çünkü Sayın Bakan şu anda yurt dışında bir
görevle ilgili bulunuyor. Yine, Sayın Cengiz de Çanakkale’yle ilgili, buna benzer, Kaz
Dağlarında bir maden arama ruhsatının verildiğinden bahsettiler. Onun için de
aynı şeyleri söyleyebilirim. “Hükûmetin Kaz
Dağlarıyla ilgili bir millî park ilan etme düşüncesi var mı?” dediniz. Tabii,
bu soru Çevre ve Orman Bakanlığımızı ilgilendirir. Çevre ve Orman Bakanımız
keşke burada olsaydı, bu konuda, sanıyorum, bizi aydınlatırdı. Ama, ben, sizin bu sorunuzun takipçisi olup, kendisinden
alacağım bilgiye göre sizi malumat sahibi yapmaya gayret edeceğim. “Ormanla ilgili cezalarda bir indirim var mı?” diye sormuştu, ben
de yoktur demiştim. Sayın Öztürk bazı maddelerden
bahsettiler. Şimdi, şöyle bir şey söylediniz: “Eski kanunda yirmi günlük bir
taban ceza vardı, siz altı aya kadar ceza diyorsunuz burada. Dolayısıyla, yirmi
günlük taban cezayı kaldırıyorsunuz. Bu yirmi günden az bir taban ceza da
olabilir. Dolayısıyla bu bir indirim anlamına gelir mi?” dediniz. Ama, Ceza Kanunu’muzun 49’uncu
maddesi süreli cezalarla ilgili bir düzenlemedir. Süreli cezaların bir ay ve
üstündeki cezalar olduğunu Ceza Kanunu’muz ortaya
koyar. Dolayısıyla, yani “yirmi günden altı aya kadar” yerine “altı aya kadar”
denmiş olması yirmi günden daha az başlayacağı anlamına gelmiyor Ceza
Kanunu’nun 49’uncu maddesine göre, “bir ay ve üstünde” anlamına geliyor. O
bakımdan, burada, cezalarda bir indirim olmaması gerekir Ceza Kanunu’nun
49’uncu maddesine göre diye değerlendiriyorum. Ama ilgili arkadaşlarım not
aldılar. Biraz sonra, zaten o maddelere gelirken, herhâlde Sayın Başkan… ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Bir
açıklama yaparız. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, gerekirse
açıklama yaparsınız. Sayın Şandır, siz, orman alanlarının kamu kurum ve kuruluşlarına
kamu yararı münasebetiyle, gerekçesiyle, tahsisiyle ilgili çıkan bir yasanın
Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, bu nedenle bir karmaşa meydana geldiğini
söylediniz. “Hükûmet olarak bu yasanın yerine geçecek
başka bir yasa hazırlığınız var mı?” dediniz. Tabii, bildiğim kadarıyla Anayasa
Mahkemesi böyle bir iptal kararı verdi. Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının
yayımlanıp yayımlanmadığını bilmiyorum. Eğer yayımlanmışsa Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçelerini de göz önünde bulundurmak suretiyle bu alanda yeni bir
düzenleme yapmayı düşünüyoruz. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar yayımlanmadı.
Bir an önce yayımlandığı takdirde… NURİ USLU (Uşak) – Gerekçeleri yayımlanmadı Sayın Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yayımlanmamış
gerekçeler. Yayımlandığı takdirde, bu konuyla ilgili, bu gerekçeleri de göz önünde
bulundurarak yeni bir düzenleme yapacağız. BAŞKAN – Sayın Bakan… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitti mi efendim sürem? BAŞKAN – Süreniz bir dakika daha var. Bir dakikanızı rica edeceğim. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince çalışma süremiz saat
23.00’te bitmek durumundadır. Şimdi, çalışma süresinin maddelerin oylaması bitene kadar
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Buyurunuz Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Efendim, diğer
sorularla ilgili vereceğim cevabı Bakanlığımla ilgili olmadığı ve diğer
bakanlıklardan alacağım malumatla ancak doğru cevaplandırabileceğim
düşüncesiyle yazılı olarak cevaplandıracağım. Sayın Başkanım, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Sekizinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, sekizinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım. 211’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 212’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 213’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 214’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 215’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 216’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 217’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 218’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 219’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 220’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 221’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 222’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 223’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 224’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın
Başkan, 224’üncü maddede bir düzeltme yapmak istiyorum. BAŞKAN – Madde kabul edildi yalnız. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Metindeki büyük “A” küçük “a” olacak. Büyük “A” var metinde. Sadece onu
düzeltmek istiyoruz. BAŞKAN – Tamam, teknik olarak bu değerlendirmeye alınacaktır. 225’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 226’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 227’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 228’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 229’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 230’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 231’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 232’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 233’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 234’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 235’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 236’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 237’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 238’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 239’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 240’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sekizinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 10 Ocak 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 23.04 |
|