DÖNEM: 23                            CİLT: 11                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

47’nci Birleşim

9 Ocak 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Türkiye Taşkömürü İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımının içinde bulunduğu duruma ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/262)

2.- Irak Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Irak’a Komşu Ülkeler Meclis Dış İlişkiler Komisyonları Toplantısı’na katılmak üzere, Irak’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/263)

3.- Hindistan’a resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/264)

B) ÖNERGELER

1.- Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf, Muş Milletvekili Medeni Yılmaz, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt ve İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni (2/82) geri aldıklarına ilişkin müşterek önergeleri (4/11)

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin durumunun araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86)

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 28 milletvekilinin, bazı TÜBİTAK ve ASELSAN çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü beyanlarda bulunduğu iddiasıyla açıklaması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, fiş ve fatura karşılığı vergi iadesinin kaldırılmasının vergi tahsilatına etkisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1268)

2.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Mersin Limanı güvenlik otomasyon işini alan firmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1292)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, finansal kiralama işlemlerinde uygulanan KDV oranının yüzde 18’e çıkarılmasının üretim üzerindeki olumsuz etkilerine,

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ilinin ekonomik sorunlarına,

Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Teşvik Kanunu ve uygulamalarındaki sorunlara,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi.

İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 milletvekilinin, asgari ücretliler ile özellikle kamu kurumlarında hizmet alım ihaleleriyle çalıştırılan personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/83),

Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/84),

Kocaeli Milletvekili M. Cevdet Selvi ve 21 milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve yeterliliği konusunda (10/85),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Brüksel’de yapılacak olan “Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği” konulu toplantıya davet edilen Kütahya Milletvekili TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık,

İngiltere’ye resmî ziyarette bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,

Tezkereleri;

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Muhtar Ödeneklerinin Artırılmasına ve Sosyal Güvenliklerine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/42) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

2’nci sırasında bulunan (6/141),

4’üncü                        (6/148),

5’inci                          (6/149),

6’ncı                           (6/151),

7’nci                           (6/154),

8’inci                          (6/160),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

1’inci sırasında bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/140) esas numaralı sorusuna Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;

3 ve 10’uncu sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/142), (6/166),

79’uncu sırasında bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun (6/254),

Esas numaralı sorularına Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Genel Kurulu ziyaret eden Brezilya Parlamentosu Dışişleri ve Savunma Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) (1/335) (S. Sayısı: 56) görüşmelerine devam edilerek dördüncü bölümüne kadar kabul edildi.

9 Ocak 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.02’de son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Bingöl

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 66

II.- GELEN KÂĞITLAR

9 Ocak 2008 Çarşamba

Tasarılar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/490) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2007)

2.- Posta Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/491) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2007)

3.- Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/492) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2007)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/493) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.1.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 Milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin durumunun araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/01/2008)

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 Milletvekilinin, Van Gölündeki çevre sorunlarının ve Gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2007)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 28 Milletvekilinin, bazı Tübitak ve Aselsan çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2007)

 

9 Ocak 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye Taşkömürü İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılması hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal’a aittir.

Buyurun Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Türkiye Taşkömürü İşletmesine işçi alınması ve üretimin artırılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak Türkiye Taşkömürü İşletmesine üretim işçisi alınması ve üretimin artırılmasıyla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, taş kömürü üretiminin başladığından bu yana Zonguldak maden ocaklarında görevi başındayken, kaza sonucu hayatını kaybeden ve şehit olan 5 bin dolayında madencimizi rahmetle anıyorum. Ayrıca, geçtiğimiz cumartesi günü saat 03.00 sıralarında Zonguldak Asma Maden Ocağı’nda bir çökme sonucu hayatını kaybeden 2 madenci şehidimize de rahmet, yakınlarına ve Zonguldak halkına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Türkiye’miz sorunlar yumağı hâline gelmiştir. Her bölgenin, ilin, ilçenin ve beldenin kendine özgü çözüm bekleyen sorunları vardır. Bu sorunların bir çoğu illere ve bölgelere göre farklılıklar taşımaktadır, ama bazı sorunlar var ki, herkesi, ülkemizin tümünü ilgilendirmektedir.

Nitekim, ulusumuzun geleceği için stratejik bir özelliğe sahip olan ve sadece Zonguldak havzasında üretilen taş kömürü hepimizi ilgilendirmektedir. Çünkü, Zonguldak taş kömürü cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülke sanayisinin kurulması ve gelişmesine büyük katkı vermiş ve iki demir çelik fabrikasıyla, bir termik elektrik santrali taş kömüründen yararlanmak amacıyla bu bölgeye kurulmuştur. Zaten Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, Zonguldak denince ilk akla gelen taş kömürüdür, Erdemir’dir, Kardemir’dir. Kömürle birlikte var olan Zonguldak, aynı zamanda, cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk vilayet olma özelliğine sahiptir.

Değerli milletvekilleri, 1980’li yıllara kadar başta demir çelik sektörü olmak üzere, ülkemiz sanayisinin koklaşabilir kömür ihtiyacının yaklaşık yüzde 100’ünü karşılayabilen havza, günümüzde enerji ve demir çelik sektörünün kömür ihtiyacının ancak yüzde 8’lik kısmını karşılayabilmektedir. Bunun nedeni, 80’li yıllardan itibaren “yeni dünya düzeni” olarak da adlandırılan küreselleşme sonucu uygulanan yanlış politikalar ve son beş yıldır da TTK’daki idari ve teknik iyileştirmeler ile yatırımların zamanında yapılmaması ve taş kömürünün önemini kavrayamayan ve maden politikası olmayan hükûmetlerin etkisiyle işçi sayısı ve buna bağlı olarak da taş kömürü üretiminin hızlı bir şekilde düşmüş olmasıdır.

Türkiye’nin yıllık 15 milyon ton taş kömürüne ihtiyacı vardır. TTK, yani Türkiye Taşkömürleri 2002 yılında yılda 2,5 milyon ton üretim yaparken, bugün 1,5 milyon ton üretim yapma sınırına düşmüştür. 2002’deki 15 bin 500 işçi sayısı, Aralık 2007 itibarıyla 10 binlere düşürülmüştür.

Son yıllarda dünyada ve ülkemizde taş kömürü ihtiyacı artarken, bilinçsiz ve sorumsuz bir şekilde, farkında olmadan TTK’da kömür üretimi azalmış, ithalat artmış ve böylece de demir çelik sanayisi dışa bağımlı hâle gelmiştir. Bilindiği gibi, dünyadaki enerji kaynaklarının hızla tükendiği, eldeki verilere göre dünya petrollerinin otuz beş yıl, doğal gaz rezervinin altmış yıl, kömür rezervinin ise iki yüz yıl ömrü olduğu değerlendirilmektedir. Zonguldak havzasında bulunan toplam taş kömürü rezervi 1,5 milyar ton civarındadır, bu da yaklaşık olarak iki yüz yıllık bir üretim anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin sahip olduğu metalürjik özellikli Zonguldak taş kömürü, demir çelik sektörü ve termik santraller açısından tek güvencemizdir. Bugüne kadar TTK üzerinde izlenen yanlış ekonomik ve siyasi politikalar ile yatırım yetersizliği, kurumu üretim yapamaz duruma düşürmüştür. Dünyadaki taş kömürü fiyatları ve üretimi hızla artmasına karşın TTK’da üretim artışı sağlanamamıştır. Taş kömürü ihtiyacımızı iç kaynaklarımızdan karşılayabilme imkânlarımız varken, kömür ithalatı için yıllık yaklaşık 2 milyar dolar ödüyoruz. Böyle giderse, 2010 yılında kömür ithalatı için 5 milyar dolar ödeyeceğimiz açıktır.

Ülkemizin iç ve dış borç batağına sürüklendiği, İran’ın doğal gaz akışını kestiği günümüzde, kaynaklarımıza, dolayısıyla TTK’ya sahip çıkmak ulusal bir görev sayılmalıdır çünkü hemen yanı başındaki Erdemir ve Kardemir ile termik elektrik santralleri, üretilecek her kilo taş kömürü satın almaya hazır beklemekte ve dışarıya verilen dövizlerle yeni yatırımlar yapmak istemektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Koçal.

ALİ KOÇAL (Devamla) – TTK şu anda, yer altında kazılmaya hazır kömür sahalarının ancak üçte 1’ini çalıştırabilmektedir. Maden ocaklarının üçte 2’si işçi açıkları nedeniyle çalıştırılamıyor. Aslında, dışa bağımlılıktan kurtulmak, üretimi artırmak ve istihdam sağlamak için her şey hazır. Yapılması gereken, Zonguldak TTK’ya üretim işçisi almaktır. TTK’nın ve sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının talebi de budur. Biz, bu nedenle, üretime hazır maden ocaklarında zamanında üretim yapılamaz ve ocaklar kapanırsa, bunların yeniden açılmasının oldukça zor olduğunu ve 2 kat daha masraflı olduğunu ifade ediyoruz ve bütün bu nedenlerle diyoruz ki: “Zonguldak TTK taş kömürü işletmelerine 2.000+2.000 toplam 4.000 üretim işçisi ve 500 hazırlık işçisinin vakit geçirilmeden alınması, artık, bir zorunluluk hâline gelmiştir.” Zaten, Sanayi ve Enerji Bakanımız 2004 yılında Zonguldak’ta ve 2008 yılında bütçe konuşmasında TTK’ya 5 milyon ton üretim yapabilmesi için işçi alınması gerektiğini ifade etmiş. Ancak, 10 bin işçiyle bunun yürütülemeyeceği açıktır. O nedenle, en kısa zamanda 4.500 işçi alınmalı ve üretim, hedeflenen noktaya getirilmelidir diyor; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koçal.

Gündem dışı ikinci söz, zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımı hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü nedeniyle Türk tarımının içinde bulunduğu duruma ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zirai öğretimin 162’nci yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toprak, su, bitki gibi değerli, kutsal varlıklarla uğraşan ziraat mühendisliği mesleğinin çok değerli temsilcilerinin hayatta olanlarını sevgi ve saygıyla, ölenlerini rahmetle anarak sözlerime başlıyorum.

Ülkemiz 26,5 milyon hektar tarıma uygun işlenebilir arazi varlığı bakımından dünyada on ikinci, Avrupa Birliğinde ise birinci sırada yer almaktadır. Yine, bazı meyve, sebze çeşitlerinin üretimiyle, bazı hayvan varlıkları bakımından, ülkemiz dünyada ve Avrupa Birliğinde hatırı sayılır bir konuma sahiptir.

70 milyonun üzerindeki nüfusu ile dünyada on altıncı Avrupa Birliği içinde ikinci sırada yer almaktadır. Bu nüfusun yaklaşık yüzde 32’lik kısmı olan 23 milyonu kırsal alanda yaşamını sürdürmekte ve geçimini tarımdan sağlamaktadır. Tarımın gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay giderek düşmektedir; 2002 yılında yüzde 13,4 iken 2006 yılında yüzde 11,2’ye gerilemiştir. Yine, tarımın büyüme hızı 2002 yılında 7,1 iken, düşerek, 2006 yılında 2,9’a gerilemiştir. Ülkemiz 2006 yılı tarımsal ihracatı 8,6 dolarla genel ihracatta yüzde 9,2’lik bir paya sahip, ithalatı ise 7,2 milyar dolarla genel ithalatta yüzde 5,3’lük bir paya sahiptir. Bu potansiyelimize rağmen, ülkemizde çeşitli tarımsal sorunlarımız mevcuttur ve bu sorunlar gün geçtikçe artmaktadır.

Ülkemizde işletme sayısı 3,1 milyon ve ortalama işletme arazisi büyüklüğü 61 dekardır. Arazilerin çok parçalı olması nedeniyle toplam parsel sayısı ise 23 milyon civarındadır. İşletmelerin küçüklüğünün yanı sıra, birinci sınıf tarım arazilerinin sanayi ve iskâna açılması ile yanlış arazi işleme ve sulama nedeniyle erozyon ve çölleşme gibi sorunlarla da karşı karşıyayız. Tarım sektörü, yapısı gereği iklimsel faktörlere karşı da çok duyarlı ve sürekli bir risk altındadır. Bu olumsuzluklara ilave olarak, çiftçilerin gelir düzeyinin düşüklüğü, altyapı hizmetlerinin yetersizliği ve pazarlama sisteminin yetersiz ve üretici lehine işlememesi gibi sorunları da sıralayabiliriz.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan istihdam rakamlarına göre, tarım kesimindeki istihdam azalma eğilimindedir. 2002 yılında 10,2 milyon olan tarımdaki istihdam, 2006 yılında 9,2 milyona gerileyerek 1 milyon kişi azalmıştır. Kırsal alanda oturan yoksul sayısı son üç yılda 9,4 milyondan 11 milyona çıkarak, ülkemizde kırsaldaki yoksul insan sayısı yaklaşık 1,6 milyon artış göstermiştir. Yani, tarımla iştigal edenlerin yarıya yakını yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Çiftçilerimiz, yumurtayı, eti, sütü pazardan alıp köyüne götürmek ya da yapılacak sosyal yardımlardan payını beklemek durumuna düşürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, tarımsal potansiyelimiz, toprak ve su varlığımız, temiz arazi ve su kaynaklarımız, doğal çevremiz, iş gücü potansiyelimiz, ziraat mühendisleri varlığımız itibarıyla tarımsal üretimde dünyada her yönden üst sıralarda yer almamız gerekmektedir. Ancak, yanlış politikalar ve yanlış uygulanan projeler nedeniyle bu hedeflere ulaşmak zor görünmektedir. Tohumculukta dünyanın neresindeyiz? Sulama tekniklerinde, damızlık hayvan üretiminde, tarımsal verimlilikte dünyada kaçıncı sıradayız?

Tarımsal potansiyeli olmayan, çok daha zor şartlarda bulunan ülkeler bile bizi geride bırakmışlardır. Özellikle genetik çalışmalarda, sulama tekniklerinde ve tarımsal verimlilikte hedef büyütmemiz gerekmektedir.

Türk tarımcıları bu ülkede güzel şeyler yapmışlardır. Dünyanın neresinde yeni bir teknik geliştirilmişse tarımsal bir gelişme var ise çok defa o gelişme eş zamanlı olarak ülkemize de kazandırılmıştır. Ülkemiz insanı aç ve açık bırakılmamıştır. 1923 yılında 13,6 milyon nüfusu besleyen ülkemiz şu anda 70 milyonun üzerindeki nüfusu besler durumdadır. Nüfusun artışına eş değer ve hatta daha üzerinde üretim yapılarak toplumumuzun ihtiyaçları karşılanmıştır. Örneğin şeker pancarı verimi 1926 yılında 872 kilogram iken 2002 yılında 4.400 kilogram olmuştur. Buğdayda 70-100 kilogram verim alınırken 500-600 kilogram/dekara ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yem bitkileri üretiminde çeşitlilik ve verim olarak önemli aşamalar kaydedilmiştir. Hayvansal üretimdeki üretim ve verim artışı ortadadır.

Elbette ki bu gelişmeye en önemli katkı ziraat mühendisleri tarafından sağlanmıştır. Bunları herkesin görmesi ve takdir etmesi gerekmektedir. Ziraat mühendisliği mesleği birilerinin stres topu olmamalıdır. Mesleğimizin onur ve saygınlığını daima korumalıyız. Şu an kamuda çalışan meslektaşlarımız özlük hakları bakımından da diğer kurumlarda çalışan ve eş değer görev yapanlar arasında madden en fazla mağdur olanlardır. Bu haksızlığın da giderilerek meslektaşlarımızın özlük haklarının düzeltilmesi gerekir. Bazı meslek gruplarından korkarak, bazılarını da arka bahçesi görerek ayrım yapmak ne adalete ne de vicdana sığar. Meslek saygınlığı ve meslektaş onurunu korumak Tarım ve Köyişleri Bakanlığına düşer. Bu konuda Sayın Bakanın gerekli titizliği göstereceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemiz tarımının önümüzdeki süreçte hak ettiği konuma gelmesi, çiftçimizin, ziraat mühendislerinin, tarım camiasının ve topyekûn ülke insanının huzur ve refah düzeyinin yükseltilmesiyle mesleğimizin sorunlarının daha az olacağı nice yıllarda hep birlikte olmak dileklerimle, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ziraat mesleğine hizmeti geçmiş herkese teşekkür ediyor, ahirete intikal etmiş meslektaşlarımıza rahmet diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.

Gündem dışı üçüncü söz, GAP ve içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi en içten saygı ve sevgilerle salamlarım.

Türkiye için önemli bir proje olan GAP ve sorunları hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyini veya hayat standardını yükseltmek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi ulusal kalkınma hedeflerine katkıda bulunacak olan GAP, çok sektörlü, bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışıyla ele alınan bir bölgesel kalkınma projesi olarak tanımlanmaktadır. “Verimli Hilal veya Yukarı Mezopotamya” olarak da adlandırılan bölgede; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak olmak üzere toplam dokuz il bulunmaktadır. Ayrıca GAP bölgesi, insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak da bilinmektedir.

GAP, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yüzde 10’u kadar bir bölgeyi kapsamakla birlikte, sonuçları itibarıyla sadece bu bölge değil, tüm Türkiye’yi ilgilendirmektedir. GAP, bitirildiği takdirde 1,7 milyon hektar gibi büyük bir alan sulanacaktır. Yaklaşık 4 milyon kişiye iş imkânı yaratılacaktır. Dolayısıyla, 4 milyon insanın karnı doyacaktır. Bu rakamlar, sosyoekonomik gelişmelerle desteklendiği takdirde ortaya çıkacak sonuç daha da önemli olacaktır. Sonuç itibarıyla, güneydoğuda çocuklar okuyacak, bebekler hastalıktan ölmeyecek, insanlar insan gibi yaşayacaktır.

GAP’ın tam anlamıyla gerçekleşmesi için bugüne kadar 32 milyar dolar öngörülmüş iken, oysa, 2003 yılına kadar sadece 16,6 milyar dolar harcanmıştır. Yatırım amacıyla alınan milyarlarca dolarlık dış borç neden GAP’ın bitirilmesi için kullanılmamıştır? GAP’ın bitirilmesi için yatırım yapılması lazım. Yatırımı yapacak olan siyasi iktidardır. Sulama kanallarını özel sektör yapmaz, iktidar yapar. Özel sektör, bunun üzerine, gelir, fabrikalarını kurar.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet GAP’a yatırımı kısmaktadır. 2008 yılı bütçesine baktığımızda, 2007’de verilen yatırım payından tam olarak 634 bin yeni Türk lirası daha az bir pay verilecektir. Size soruyorum: Şimdi, GAP bu ödeneklerle bitirilebilir mi? Siyasi iktidar GAP’ı tamamlamak için ödenek ayırmayacak, sonra da “Güneydoğunun sorunlarını ben çözüyorum.” diyecek. Siz de buna inanıyor musunuz acaba?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu’da halkın geçimini düşünürsek, akla hemen tarım gelmektedir. Tarıma bakalım; Hükûmetin, ekonomik sektörler içerisinde, 2007 yılında GAP bölgesinde tarıma ayırdığı pay sadece yüzde 7,9’dur. Bu durumda kalkınma nasıl sağlanabilir acaba? Yoksa, kolayı var deyip ithalata zemin mi hazırlıyorsunuz? Ayrıca, GAP bölgesinde sosyal sektörler içerisinde Hükûmetin eğitime ayırdığı pay yüzde 8,2’dir. Ancak, vakit darlığı nedeniyle bu konuya giremiyorum.

GAP demek, kalkınma demektir; eğitim, sağlık ve son günlerde daha çok ihtiyaç duyduğumuz huzur demektir, barış demektir, güvenlik demektir. Ama, bu şartlarda ayrılan bu ödeneklerle GAP’ı bitirmek de mümkün görünmüyor. Burada iktidara sesleniyorum: Ayrılan bu ödeneklerle GAP bitirilemez, tarım geliştirilemez, köylünün karnı doymaz, işsizlik sorununu çözemezsiniz GAP bölgesinde. Dolayısıyla, bölge, ırgat bölgesi hâline gelecektir.

GAP, maalesef, sadece enerjiyle idare ediliyor, çünkü tarım es geçiliyor. Aynı zamanda GAP bölgesi hem tarım hem de enerji bölgesidir. Ayrıca, sanayi yeteri kadar önemsenmiyor. GAP’ın sosyoekonomik olarak büyük katkıları göz ardı ediliyor ve edilmeye devam ediliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, iki gün sonra, yani 11 Ocak Kerbela şehitlerinin anma günüdür. Kerbela’da zalimin zulmüne karşı onurlu ve haysiyetli bir şekilde durup, dünyada eşi ve benzeri görülmemiş vahşetle katledilen Hazreti Hüseyin ve yakın canlarını saygıyla anıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/262)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu yedek üyeliğinden istifasıyla boşalan üyelik için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) fıkrası uyarınca, AK Parti Grup Başkanlığınca aday gösterilen Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın üyeliği hususu, TBMM Başkanlık Divanı’nın 7.1.2008 tarih ve 14 sayılı Kararı’nı müteakiben Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                      Şükran Güldal Mumcu

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                            Başkanı Vekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

B) ÖNERGELER

1.- Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf, Muş Milletvekili Medeni Yılmaz, Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt ve İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni (2/82) geri aldıklarına ilişkin müşterek önergeleri (4/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/82 Esas numaralı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”mizi geri çekiyoruz.

Gereğinin yapılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Lütfi Çırakoğlu

Cevdet Erdöl

Selma Aliye Kavaf

 

Rize

Trabzon

Denizli

 

Medeni Yılmaz

Muzaffer Gülyurt

Lokman Ayva

 

Muş

Erzurum

İstanbul

BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin durumunun araştırılarak tamamlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/86)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) neden bitirilemediğinin ve bitirilebilmesi için gereken çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

3) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

4) Fevzi Topuz                               (Muğla)

5) Tacidar Seyhan                           (Adana)

6) Hulusi Güvel                              (Adana)

7) Turgut Dibek                              (Kırklareli)

8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu         (Kayseri)

9) Tansel Barış                               (Kırklareli)

10) Zekeriya Akıncı                        (Ankara)

11) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

12) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

13) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

14) Abdurrezzak Erten                   (İzmir)

15) Osman Kaptan                         (Antalya)

16) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

17) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

18) Tekin Bingöl                            (Ankara)

19) Necla Arat                                (İstanbul)

20) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

21) Gökhan Durgun                       (Hatay)

Gerekçe:

Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek, bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi ulusal kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP, çok sektörlü, bütünleşmiş ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bir bölgesel kalkınma projesi olarak tanımlanmaktadır.

Verimli Hilal veya Yukarı Mezopotamya olarak da adlandırılan bölgede; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak olmak üzere 9 il kapsam içerisine alınmıştır. Proje bölgesi, insanlık tarihinde medeniyetin beşiği olarak bilinmektedir.

Maalesef GAP'ın önemi ya anlaşılamamış ya da kimi küçük örneklerin dışında enerji, istihdam gibi ekonomik noktalar dışında görülememiştir. Benzeri bir proje, Amerika Birleşik Devletleri'nin fakir bir güney eyaleti olan Tennessee Vadisi'nde başarıyla uygulanmıştır. Projelerin amaçları arasındaki benzerlik, ne yazık ki sonuçlara yansımamıştır.

GAP, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık % 10'u kadar bir bölgeyi kapsamakla birlikte, sonuçları itibariyle sadece bu bölgeyi değil, tüm Türkiye'yi ilgilendirecektir. 1,7 milyon hektar gibi muazzam bir alanın sulanması, yılda 27 milyar kilovat saatlik elektrik enerjisi üretilmesi, yüksek tarım ve sanayi potansiyeli ile bölgede gelir düzeyinin 5 kat artırılması, yaklaşık 3,8 milyon kişiye iş imkanı yaratılması hedeflenmektedir. Bu rakamların ithalat, ihracat gibi ekonomik; eğitim, sağlık gibi sosyal gelişmelerle desteklendiği de düşünüldüğünde, ortaya çıkacak sonuç daha da aydınlık olacaktır.

Projenin 32 milyar Amerikan Doları'na mal olacağı tahmin edilmektedir. Ancak; proje için 2003 yılına kadar 16,6 milyar Dolar harcanmıştır.

2007 yılında GAP için 11 milyon 763 bin Yeni Türk Lirası yatırım amaçlı olmak üzere, toplam 23 milyon 814 bin Yeni Türk Lirası ödenek ayrılmıştır. Yalnız, bölgede yaşanan kimi acı olaylar da ders olmamıştır. 2008 yılı için verilmesi düşünülen ödenek 24 milyon 330 bin Yeni Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Aradaki artış aldatıcı olabilir. Zira, yetersiz olan yatırım harcamaları, 2007 yılı içerisinde 11 milyon 763 bin Yeni Türk Lirasıyken, bu rakam 2008 yılı için 634 bin Yeni Türk Lirası geriletilerek 11 milyon 129 bin Yeni Türk Lirası yapılmıştır.

GAP bitirildiği takdirde, ülkemizin kazancı hem sosyal hem de ekonomik tüm alanlarda olacaktır. GAP barış projesidir, kalkınma projesidir. Türkiye'yi kurtaracak projelerden belki de en önemlisidir.

İşte bu nedenlerden dolayı GAP'ın neden bitirilemediği ve bitirilebilmesi için ne gibi çözüm önerilerinin gerektiğini araştırmak üzere Meclis Araştırması yerinde olacaktır.

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Van Gölü, bölgenin can gölü, yöresel adıyla Van Denizi olarak bilinir. Van Gölü muhteşem manzarasının yanı sıra tarih ve kültürün iç içe geçtiği tabiatıyla da ön plana çıkmaktadır. Volkanik Nemrut Dağı'nın patlamasıyla 3713 Km2lik bir alanda oluşan bu göl, tarih boyunca hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Bazen sodalı oluşu ile bazen sodalı suda yaşayan canlıların var oluşu ile bazen de göl altında bulunan maden yatakları ve hatta Hazar Denizi ile bağlantılı olmasıyla hep gündem de olmuştur. Ancak son yıllarda, dünyanın en orijinal maviliğine sahip olan bu muhteşem güzellik yok olma aşamasına gelmiştir. Yıllarca bölge insanının, gölün kirliliğini haykırmasına rağmen kulak tıkanmıştır. Bugün evsel ve kimyasal atıkların çöplüğü haline gelme tehlikesiyle karşı karşıya olan Van Gölü oluşumundaki gizem turistik ve doğal mekanları, uranyum ve petrol rezervi, sodalı ortama rağmen canlı türlerinin yaşayabilme gibi nedenlerden dolayı etraflıca araştırılmasını gerektiren bir varlığa sahiptir. Bu açıdan Van Gölünde meydana gelen bu kirliliğin nedenlerinin, var olan doğal ve turistik zenginlik ile maden yataklarının potansiyelinin ve sodalı suda canlı türlerinin yaşamasının nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.

1) Kayhan Türkmenoğlu                (Van)

2) Kerem Altun                              (Van)

3) Ali Güner                                   (Iğdır)

4) Yaşar Eryılmaz                           (Ağrı)

5) Abdulmuttalip Özbek                 (Hakkâri)

6) Vahit Kiler                                 (Bitlis)

7) Faruk Septioğlu                          (Elâzığ)

8) Gülşen Orhan                             (Van)

9) Tahir Öztürk                               (Elâzığ)

10) Mücahit Fındıklı                       (Malatya)

11) Cemal Taşar                             (Bitlis)

12) İkram Dinçer                            (Van)

13) Medeni Yılmaz                         (Muş)

14) Halil Mazıcıoğlu                       (Gaziantep)

15) Lütfi Elvan                               (Karaman)

16) Abdullah Veli Seyda                (Şırnak)

17) Abdullah Çetinkaya                  (Konya)

18) Afif Demirkıran                       (Siirt)

19) Kâzım Ataoğlu                         (Bingöl)

20) Cemal Kaya                              (Ağrı)

Gerekçe:

Dünya mirası Van Gölü hem tatlı su hem de deniz ekosistemlerinden farklı dünya da ender görülen bir sucul ekosistemdir. Göl üzerinde feribotlarla Tatvan-Van arasında seferlerin yapılması, yolcu ve yük taşımacılığı bakımından önemlidir. Elazığ-Muş demiryolu, Tatvan-Van feribot seferleriyle İran'a bağlanır. Ayrıca karayolları ile çevreye bağlantıların olması, bölgenin ticaretine müsbet olarak tesir eder. Van ili, adaları, tarihî camiIeri, medreseleri, mezar anıtları, kümbetleri, kiliseleri, köprüleri, hanları ve hamamlarıyla tarihî ve kültürel yönden büyük öneme sahip bir ilimizdir. Bölgenin tarihî ve turistik değerlerinin daha iyi şartlarda ortaya konulması, iç ve dış turizmi de canlandıracak bir ögedir. Öte yandan yabancı firmaların yaptığı araştırmaya göre göl içerisinde petrol ve uranyum yataklarının varlığı iddiası, ülkemizin günümüz ekonomik koşulları göz önüne alındığında, gelir hanemize yazılacak ciddi bir kazanç olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca Hazar Denizi ile bağlantısının olduğu varsayımları, gölün zaman zaman 5 metreye kadar yükselmesi, suyun renginin aralıklarla değişim göstermesi yine ciddi bir araştırma konusudur. Gölün bir nevi hammaddesi olan sodanın kimya sektöründe kullanılması ihtimali bölge ekonomisine doğrudan katkı sağlayacaktır. Sodanın kendi özel yapısına rağmen, göl içinde canlı türlerinin yaşamasının bir mucize olduğu da unutulmamalıdır.

Tüm bu zenginliğe rağmen cennet köşemiz, insanoğlunun marifeti ve sorumsuzluğuyla can çekişmektedir. Van Gölü'nde son yıllarda önemli bir kirlilik yaşanmaktadır. Yıllardan beri çözülemeyen kanalizasyon sorunu, evsel ve katı atıkların Van Gölü'ne bırakılması, dünyanın ender güzelliklerini bünyesinde barındıran bu güzide köşemizin, çevre sorunlarıyla, felakete sürüklenmesine neden olmaktadır. Bilim adamlarına göre, sahip çıkılmaması halinde Van Gölü'nün yirmi beş yıllık bir ömrü kalmıştır.

Van Gölü % 40 kirlilik oranıyla çok ciddi bir tehlike altındadır. Tuzlu ve sodalı suyu ile 3 bin 900 hektar alana sahip Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise 451 metredir. Türkiye'nin en büyük gölü Van Gölü, son yıllarda ciddi şekilde kirlenmektedir. 538 kilometrelik kıyı şeridine sahip olan gölü başta yerleşim birimlerinden akan kanalizasyon (büyük bir bölümü arıtılmadan göle akıtılmakta), ile göle kıyısı olan ilçelerin tonlarca çöpü arıtmaya tabi tutmadan göle akıtması ve arıtma tesisine sahip yerlerin de tesislerinin verimli çalıştırılmaması ve düzensiz depolama sahaları kirletmektedir.

Van Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan fabrikaların arıtma üniteleri bulunmamaktadır. Gölde balıkçılık ve turizm amaçlı olarak kullanılan teknelerin atık su tankı bulunmamaktadır. Her türlü atıklar doğrudan göle bırakılmaktadır. Dışarıya akışı olmaması ve kendini yenileyememesi nedeniyle içine düşen her atık gölde kirlilik yaratmaktadır. Dolayısıyla gölün yerleşim yerlerine yakın kıyılarda dışkı bulunması anlamına gelen kolibasili oranındaki artış, gölde yüzen insanların sağlığını ve gölde yaşayan tek canlı olan inci kefalinin de yaşama alanını kısıtlamaktadır. Bu kirlilik devam ederse göle karışan azot, fosfor parametreleri artarak oksijen miktarına etki edecek, ileriki zamanlarda ekosistem değişecek ve Van Gölü'nün yaşamsal faaliyeti durmuş, etrafa pis kokular yayan büyük bir bataklık olma ihtimali ortaya çıkacaktır. Kanalizasyon sistemi bulunmayan bölgelerde kullanılan foseptik çukurlarıyla da atıkların depolanması, yeraltı su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Gün geçtikçe maviliği yitiren ve her gün biraz daha ölüme doğru giden Van Gölü alarm veriyor.

Van Gölüne dökülen derelere atılan katı atıklar, genelde açıkta akan dereler vasıtasıyla göle çöpleri taşımaktadır. Son zamanlarda gölde su seviyesinde yaşanan düşüş, tuz konsantrasyonu ve diğer bileşkelerin artması başta endemik tür olan inci kefali balığı olmak üzere suda yaşayan diğer canlıları ve burada yaşayan kuşları da olumsuz etkilemektedir.

Bilinçsiz aşırı tüketim atık miktarlarını artırmakta, bölgemizde atıkları ulusal ekonomiye kazandıracak, geri dönüşüm sağlayacak tesislerin bulunmaması sonrasında ise çevre sorunları günden güne artmaktadır. Van Gölü'ndeki kirliliğin önlenmesi, çevresinin kurtarılması, yörenin turizm potansiyelinin canlandırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması büyük yarar sağlayacaktır.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 28 milletvekilinin, bazı TÜBİTAK ve ASELSAN çalışanlarının şüphe uyandıran ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ASELSAN ve TÜBİTAK'ta çalışan uzmanların kamuoyunda şüphe uyandıran kayıplarının arkasındaki sebepler, bugüne kadar ileri teknoloji projelerinde çalışmış olanların karşılaştıkları tehditler ve benzer kayıplar ile ileri teknolojide çalışan uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin korunması için gerekli tedbirlerin tespiti konularının Yüce Meclisimiz tarafından araştırılması amacıyla ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.

1) Oktay Vural                               (İzmir)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Osman Çakır                              (Samsun)

4) Abdülkadir Akcan                      (Afyonkarahisar)

5) Ahmet Orhan                             (Manisa)

6) Mustafa Enöz                             (Manisa)

7) Hamza Hamit Homriş                (Bursa)

8) Sabahattin Çakmakoğlu              (Kayseri)

 9) Kadir Ural                                 (Mersin)

10) Ahmet Duran Bulut                  (Balıkesir)

11) Recep Taner                             (Aydın)

12) Beytullah Asil                          (Eskişehir)

13) Nevzat Korkmaz                      (Isparta)

14) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

15) Mehmet Serdaroğlu                  (Kastamonu)

16) Hakan Coşkun                         (Osmaniye)

17) Mümin İnan                             (Niğde)

18) Osman Ertuğrul                        (Aksaray)

19) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

20) Ahmet Deniz Bölükbaşı           (Ankara)

21) Şenol Bal                                  (İzmir)

22) Hüseyin Yıldız                         (Antalya)

23) Yılmaz Tankut                          (Adana)

24) Behiç Çelik                               (Mersin)

25) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

26) Alim Işık                                  (Kütahya)

27) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

28) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

29) Kürşat Atılgan                          (Adana)

Gerekçe

Basınımızda geniş bir biçimde yer aldığı üzere, ASELSAN'da çalışan 3 mühendisimiz 4 Ağustos 2006, 16 Ocak 2007 ve 24 Ocak 2007 tarihlerinde arka arkaya intihar etmiştir.

Bu mühendislerin oldukça önemli teknoloji projeleri üzerinde çalıştığı belirtilmektedir. ASELSAN'da askerî araçlara Türk milli yazılımını üreten stratejik öneme sahip projelerde çalıştığı belirtilen bu mühendislerimizin altı ay içinde vuku bulan bu üzücü intiharları kamuoyunda tartışılmaya devam etmekte, çeşitli yorumlar yapılmakta ve geniş yankı uyandırmaktadır.

İntihar ettiği ifade edilen Hüseyin Başbilen'in "Millî Tank Projesi" üzerinde çalıştığı, ancak bu projenin ölümünden sonra kaybolduğu ve hatta çalındığı iddia edilmektedir.

Bu konu hakkında ASELSAN tarafından da bir kamuoyu açıklaması yayınlanmıştır. Ancak bu açıklama ile basın ve internet ortamında yer alan haber ve yorumlar arasında büyük farklar bulunmaktadır.

Diğer taraftan ASELSAN Mühendislerinden Hüseyin Başbilen'in ölümüne ilişkin Ankara Adli tıp Kurumunun oybirliğiyle intihar olarak yaptığı tespitten sonra, İstanbul Adli Tıp Kurumundaki 10 uzmandan 3 uzmanın cinayet olabileceği şeklindeki görüşleri kuşkuları daha da artırmıştır.

Diğer taraftan 14 Temmuz 2004 tarihinde vuku bulan bir trafik kazası sonucunda bir TÜBiTAK projesinde çalışan 3 uzmanın vefat etmesine yönelik kaza hakkında şüpheler halen kamuoyunu meşgul etmektedir. Bu uzmanların Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili kriptolar üzerinde çalıştıkları ifade edilmişti. Kazada vefat eden bir uzmanın bilgisayarının kaybolduğu, daha sonrada bilgisayarın kırıldığı iddia edilmişti.

Türkiye'nin kalkınma mücadelesinde rekabet gücü elde edebilmesi, ileri teknoloji üretimine bağlı olduğu açıktır. İleri teknolojiye ulaşma yolunda amansız bir mücadelenin küresel seviyede gerçekleştiği bir ortamda, bilgi kaynaklarımızın korunması ve sahiplenilmesi büyük önem kazanmıştır. Bütün bu olaylar dikkate alınarak ileri teknoloji çalışmalarında yer alan uzmanlarımızın kaybındaki şüphelerin aydınlatılması gerekmektedir. Öte yandan ileri teknolojide yer alan uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin korunmasına yönelik alınması gereken tedbirlerin bu vesileyle tespit edilmesi gerekmektedir.

Yukarıda yer alan hususlar dikkate alınarak ASELSAN'da çalışan uzmanların kaybının arkasındaki sebepler, bu konuda ortaya çıkan şüphelerin giderilmesi, kamuoyunun bu konularda bilgilendirilmesi, bu uzmanların çalışma alanlarının önemi, bugüne kadar ileri teknoloji projelerinde çalışmış olanların karşılaştıkları tehditler ile ileri teknolojide çalışan uzmanların ve sahip oldukları bilgilerin korunması için alınması gereken tedbirlerin Yüce Meclisimiz tarafından araştırılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

A) TEZKERELER (Devam)

2.- Irak Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Irak’a Komşu Ülkeler Meclis Dış İlişkiler Komisyonları Toplantısı’na katılmak üzere, Irak’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/263)

                                                                                                             07 Ocak 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Irak Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetini Irak’a Komşu Ülkeler Meclis Dış İlişkiler Komisyonları toplantısına katılmak üzere Irak’a davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerimizin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

3.- Hindistan’a resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/264)

                                                                                                               08/01/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, “Afetlerin Önlenmesi Konusunda 2. Asya Bakanlar Konferansı”na katılmak üzere bir heyetle birlikte 5-9 Kasım 2007 tarihlerinde Hindistan’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

                                          Liste

            Nusret Bayraktar                 İstanbul Milletvekili

            Mustafa Demir                    Samsun Milletvekili

           Asım Aykan                        Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde tasarının üçüncü bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, dördüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Dördüncü bölüm 91 ila 120’nci maddeleri kapsamaktadır.

Dördüncü bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Büyükataman. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 91’inci maddesinden 120’nci maddesine kadar olan dördüncü bölümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

                         

(x) 56 S. Sayılı Basmayazı 3/1/2008 tarihli 45’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bütün arkadaşlarımızın bildiği gibi, bu kanun tasarısıyla yaklaşık yüz yetmiş kanunda, altı yüz elli bir maddelik, “uyum” adı altında değişiklik yapılmaktadır. Böyle bir kanun taslağı cumhuriyet tarihinde Meclise ilk defa gelmektedir.

Her kanunun kendi içerisinde, kendine ilişkin maddelerinin değiştirilmesi tüm dünyanın kabul ettiği bir sistemdir. Böyle bir uygulama tercih edilmesi icap ederken “toptancı”, “kolaycı” ve “torba kanun” diye nitelendirilen bir uygulama tercihinde bulunulmuş olmasını doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu kanun taslağının dördüncü bölümünde yer alan maddelerinin tamamı üzerinde bu zaman dilimi içerisinde konuşmak mümkün değildir. Bu nedenle, ben, bu bölüm içerisinde yer alan 104, 105 ve 115’inci maddelere kısaca değinmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3573 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin üçüncü fıkrası “Yukarıdaki fıkra gereğince kurulacak birliklerin kuruluş ve çalışma esasları ile zeytinliklerin bakımı Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca üç ay içinde hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Belirlenecek bu kurallara göre zeytinliklerine bakmayan üreticiden ağaç başına yirmi beş bin lira hafif para cezası alınır.” hükmü taşırken, “Yirmi beş bin lira hafif para cezası alınır.” ibaresi “On Türk lirası idari para cezası verilir.” şeklinde değiştirilmiştir. İdari para cezasının günümüz ekonomik şartlarına göre yeniden belirlenmesi, zeytinliklerin korunması ve zeytinciliğin devamı adına uygun bir düzenleme olmakla birlikte, bize göre, yeterli bir düzenleme değildir.

3573 sayılı Kanun’un 20’nci maddesinin ikinci fıkrası “Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde, altyapı ve sosyal tesisler dahil, toplam yapılaşma zeytinlik alanının yüzde 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitüsünün ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlerden ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir.” şeklindeyken, “İzinsiz kesenler veya sökenlerden ağaç başına iki milyon liradan beş milyon liraya kadar hafif para cezası alınır. Kesilen ve sökülen ağaçlar müsadere edilir.” ibaresi “İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk lirası idari para cezası verilir.” şeklinde değiştirilmesi uygun görülmüştür. Bu değişimde de idari para cezasının günümüz ekonomik şartlarına göre düzenlenmesi yapılmıştır.

Geçmiş yıllarda, bu Yasa, uygulamadan uzak kalmıştır. Zeytin sahalarının yerine apartmanlar konulmuştur. Umut ediyoruz ki, değiştirilen bu yasa uygulamadan uzak kalmaz.

Belediyelerimiz bu ve buna benzer gerek tarımı gerekse çevreyi korumayı amaçlayan kanunların uygulanmasında yetersiz kalmaktadır. Yerel yönetimler, bu kanun paralelinde kendi bölgelerini daha sıkı bir denetimle korumalıdırlar. Ancak bu zamana kadarki uygulamalara baktığımızda, belediyelerimiz, imar planı çalışmalarında maalesef yetersiz kalmışlardır.

Netice itibarıyla, zeytin alanlarının korunması adına bu yasayı desteklediğimizi bu vesileyle, burada ifade etmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, yine bu vesileyle, zeytincilik üzerine önemli birkaç konuya da huzurlarınızda değinmek istiyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde plansız olarak zeytin dikimi yapılmaktadır. Çeşitli bölgelerde Tarım Bakanlığının zeytin dikimini teşvik etmesi zeytinciliğe büyük zarar vermektedir. Zeytin açığı olan zeytin türleri, yağlık zeytin ve kalamatadır. Yeşil zeytine yönelik, belli bölgelerde zeytin fidanı dağıtımı yapılabilir ancak ısrarla, Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Gemlik tipi siyah zeytin fidanlarının dağıtılması, uzun vadede zeytinciliğe ve Türk tarımına zarar verecektir. Gemlik tipi zeytinin anavatanı olan güney Marmara Bölgesi dışında yetiştirilen Gemlik tipi zeytinler, bölge zeytini gibi piyasaya sunulabilmektedir. Gemlik tipi zeytinin coğrafi işareti olmasına rağmen, gerekli kontroller yapılmadığı için tüketicileri yanıltan, bölge üreticisini mağdur eden uygulamalar olabilmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının zeytinle ilgili bir politika belirlemesi, bu politika çerçevesinde planlama yapması, arz ettiğim hilelerin önüne geçmek üzere, başta Hal Kanunu olmak üzere çeşitli düzenlemeler yapması, uzun vadede üreticimizin zarar görmemesi için yararlı olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2/7/1941 tarihli 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesi: “Bu kanunda yazılı istisnalar dışında koruma ve ihtiyar meclislerinin bu kanun hükümlerine tevfikan verecekleri kararlar aleyhine alakalılar tarafından kararın kendilerine tebliği tarihinden itibaren on gün zarfında murakabe heyetine müracaat ve itiraz olunabilir. Müddeti zarfında aleyhine itiraz edilmeyen kararlar katileşir. Bu suretle katileşen veya (murakabe heyetlerince itiraz üzerine verilen kararlar aleyhine hiçbir kanun yoluna müracaat olunamaz) ve bunlar derhal icra olunur.” hükmü taşırken “…müddeti zarfında aleyhine itiraz edilmeyen kararlar katileşir. Bu suretle katileşen veya (murakabe heyetlerince itiraz üzerine verilen kararlar aleyhine hiç bir kanun yoluna müracaat olunamaz) ve bunlar derhal icra olunur.” ibaresi, “Murakabe heyetinin verdiği;

a) İdarî para cezasına ilişkin kararlarına karşı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre,

b) Diğer kararlarına karşı bu kanun hükümlerine göre,

kanun yoluna başvurabilir.” şeklinde değiştirilmesi uygun görülmüştür.

Aslında, 4081 sayılı Kanun yeni teşekkül etmiş ilçeler ve az nüfuslu bölgelerdeki ilçelerde sürekli ve başarılı bir uygulama sağlayamamıştır. Kanun hükümlerinin yurt genelinde uygulanabilir olması gerekirken bu kanun genel tatbik kabiliyetini kazanamamıştır. Kanun’un tatbikatında çok güçlük çekilmekte, bu üzüntü vesilesi olmakta, dolayısıyla uygulandığı yerlerde etkili ve başarılı bir tatbikat kazanamamaktadır.

Bize göre, Kanun’un uygulanamamasının başlıca iki sebebi vardır: Kanun tatbikatçılarının gerekli ilgiyi göstermemeleri ve vazifelerini hakkıyla yapmamaları ve Kanun icaplarını yerine getirecek koruma meclisi ve ihtiyar heyeti üyelerinin gerekli ve zaruri nitelikli yetişmiş olmamalarıdır. Koruma ve ihtiyar kurulları ile denetleme kurulunun görev ve yetkileri genişletilmelidir. Köy, şehir ve kasabalarda çiftçilikle uğraşan yurttaşların hayat seviyesini göz önünde bulundurarak, hiç olmazsa ilçe ve illerde murakabe heyetleri yerine kaim olacak kurullarda vazife alacaklara verilecek huzur hakkı devletçe karşılanmalıdır. Yurdumuz bakımından özel bir önemi olan kışlık yaylak hareketlerini düzenleme bakımından ilçe ve il murakabe heyetlerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

…birbirleriyle iş birliği yapmak ve genel asayiş kuvvetlerinden de faydalanmak suretiyle kararlar alıp icra etmek yetkisi tanınmalıdır.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, yeni kanunun milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Büyükataman.

Size de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.

Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın dördüncü bölümünde, zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılmasıyla, çiftçi malları korumasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün konuştuğumuz konu, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamak için yasalarımızda bazı değişiklik yapılmasına ilişkin, zeytin aşılamak, mevcutlarını korumak ve çiftçi mallarını korumakla ilgili kanunda yapılacak bazı değişikler üzerine. Bu konuşmayı yaparken Türkiye’de zeytincilikle ilgili 400 bin aile ilgilenmektedir, direkt geçinen aile. 1 milyon 200 bin zeytinle ilgili çalışan insan vardır. Toplam 6 milyonun üzerinde nüfus da zeytincilik işiyle direkt geçinmektedir. Yani, bugün konuştuğumuz konu 6-7 milyon vatandaşımızı direkt ilgilendiren bir konudur. Bu yasal düzenlemelerdeki ceza miktarlarının iki yüz elliden beş yüze veya bine çıkması değil, 6-7 milyon nüfusu ilgilendiren zeytincilikle ilgili Türkiye Avrupa Birliğiyle hangi konumda? Avrupa Birliği nerede, Türkiye nerede? Bugün konuşmamda biraz da bunların karşılıklı mukayesesini yapmak istiyorum.

Türkiye zeytinin ana vatanı. Zeytin ağacı barışın simgesi. Türkiye zeytini bütün Avrupa’ya göndermiş olan ülke. Bugün Türkiye sofralık zeytinde dünya ikincisi, yağda dördüncüsü. Zeytinyağı dünyada sıvı yağ olarak kalp ve damar hastalıklarında bir numaralı yağ noktasına gelmiş. Zeytinyağı altın sıvı ve hiçbir şekilde yerine başka topraklarda ikame etme şansı olmayan bir ürün, yani nasıl Türkiye için bor bir madense, zeytin ve zeytinyağı da bir maden. O madenin asıl ülkesi olarak bugün Avrupa Birliğiyle kıyasladığımızda geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değil.

Bugün bizi dinleyen kahvesinde oturmuş zeytin üreticisi, hâlâ Aydın’da, İzmir’de, Edremit’te zeytin toplayan köylü, topladığı ürünün karşılığını alamamanın mutsuzluğu içerisindedir. Birçoğu toplattırdığı işçilik parasını ödeyememiş, bir kısmı kooperatife verdiği zeytinyağın fiyatının kaç para ettiğini bilememekte, bir kısmı ise zeytinin, koyduğu kapta değerinin ne edeceğini bilememektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunun temel nedeni, Türkiye’de zeytincilikle ilgili bir strateji yoktur. Dünyada zeytinle ilgili coğrafi bilgiler tamdır. Bizim ülkemizde kaç tane zeytin ağacı var, kaç kilo zeytin çıkıyor, maalesef, bilinememektedir. Uzaktan algılama sistemiyle bunlar rahatlıkla saptanabilecekken ülkemizde bu sistem uygulanmamakta, bunlar yapılmadığı için de, az önce değerli arkadaşımın dediği gibi, farklı bölgelerde kendiliğinden farklı zeytinler ekilmektedir. Örneğin, Gemlik zeytini Aydın’da dikilmekte; örneğin, Edremit’teki çizik zeytin gidip Aydın’da dikilmekte ve böylece coğrafi işaretleme sistemine uyulmadan, farklı bölgelerde farklı bölgelerde farklı ürünler yapılmaktadır. Bunun sonucu, Türkiye’nin çok iddialı olacağı bir dalda iddiasını yitirmesine neden olmaktadır.

Bunun için, Türkiye’de zeytinin, ilaçlama, gübreleme, sulama, budama; elde edilen ürünün havuzda korunma, pazarlama ve ihracatında ciddi sorunlar vardır. Bugün köylüye bu konularda herhangi bir destek verilmemiştir. Avrupa Birliğinde 1,32 euro destek alan Avrupa üreticisi, maalesef ülkemizde 11 kuruş destek almaktadır. Bu anlamıyla zeytin üreticisinin kendi kaderine terk edildiği çok açıktır.

Zeytinin, zeytinyağının, ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda, diğer sorunları da ortadadır. Sofralık zeytinde üreticinin kooperatifleri aldıkları ürünü stoklama maliyetinin altından kalkamamaktadır. Örneğin, sofralık zeytinde Marmarabirlik aldığı zeytinin parasını tamamen ödeme şansına sahip değildir. Bu konuda devlet desteğine gerek vardır. TARİŞ aldığı zeytinyağının parasını ödeyememektedir, fiyatını tespit edememektedir. Neden? Çünkü, bunlar kooperatif örgütlenmeleri olarak üyelerinin tüm ürünlerini almak durumundadırlar. Ama bunun bir stok maliyeti vardır. Bu stok maliyeti Yeniden Yapılandırma Kanunu ile kooperatifleri kendi kaderine terk etmiştir. Bugün, Yeniden Yapılandırma Kanunu diye çıkarılan kanunda maalesef kooperatiflerin temsil hakkı da ellerinden alınmıştır. 7 kişilik yönetimde 1 tane kooperatif temsilcisi, 4 tane Sanayi ve Ticaret Bakanlığı temsilcisi, 2 tane hazine temsilcisi vardır. Yeniden yapılandırmanın getirmiş olduğu bu sonuçla, hiçbir şekilde bu yönetim anlayışıyla kooperatifçiliğin, köylünün, üreticinin hakkını koruyacak bir noktada iş yapmasını sağlayamayız. Kanunun ek maddesine konulan bir düzenlemeyle de hiçbir kamu veya diğer kuruluşlardan destek almasının önüne geçilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, kooperatifçilik hareketine destek vermeden köylüyü kalkındırmak mümkün değildir. Eğer kooperatifçilik hareketinde bazı olumsuzluklar varsa bunu çözmek çok kolaydır. Koyarsınız bağımsız dış denetimi, kooperatiflerin tüm hesaplarını denetlersiniz, ama kooperatifçiliği ihmal eden, onu dışlayan, köylüyü piyasada kendi kaderine bırakan, kooperatifin ona sahip çıkma özelliğini ortadan kaldıran anlayışla Türk çiftçisini bir noktaya taşıyamayız.

Değerli arkadaşlarım, zeytinyağı ihracatında da çok ciddi şekilde Avrupa Birliğinin haksız rekabetiyle karşı karşıyayız. Avrupa Birliği, Tunus, Cezayir, Fas gibi ülkelere kota sağlamakta, gümrüksüz zeytinyağının Avrupa Birliğine girmesine imkân sağlamaktadır. Tunus, Avrupa Birliğine gümrüksüz 56 bin ton yağ sokmaktadır. Yeni, Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen, Avrupa Birliği Akdeniz Anlaşması çerçevesinde Suriye’ye de aynı hak tanınma noktasına gitmektedir.

Türkiye’nin 15-20 milyon civarında kutulu, ambalajlı ihracı, toplam olarak 60-70 bin ton civarındaki zeytinyağı ihracatında büyük oranda açık yağ noktasında devam etmektedir. Türk zeytinyağının ihracatında kutulu, markalı zeytinyağı olarak dünya pazarlarına girmesine büyük ihtiyaç vardır.

Bu anlamıyla burada önemli bir destek lazımdır. Fuarlar ve diğer desteklerle, reklam ve promosyonlarla Türk zeytinyağının markası dünyada tutturulmaya çalışılmalıdır. Bu konuda çaba sarf eden, başta TARİŞ olmak üzere bazı ihracatçıların kendi çabalarının dışında, devlet desteği bu anlamda kesinlikle şarttır.

İkinci olay, zeytinyağındaki tağşiştir, yani karıştırmadır. Zeytinyağının hiçbir maddeyle karıştırılmaması gerekirken, maalesef, ülkemizde denetim yetersizliği nedeniyle bu karıştırma yapılmakta ve zeytinyağı bu noktada ciddi bir şekilde imaj kaybına uğramaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kısa süre içerisinde zeytin ve zeytinyağcılığın tüm sorunlarına değinmek mümkün değil, ama şunu içtenlikle söylemek zorundayım ki, zeytincilikte destekler bu düzeyde devam ederse zeytinyağı gibi, zeytin gibi çok önemli bir ürünümüzde pazar kaybımız devam edecektir.

Sulamada, Türkiye hâlâ yüzde 92’si sulanamayan bir noktadadır. Damlama sulama Türkiye için teşvik edilmesi gereken bir sulama anlayışıdır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - …ama, Hükûmet damlama sulamaya vereceği desteği açıklamış olmasına rağmen uygulamada destek yoktur.

Buradan sözlerimi tamamlarken şunun bir kez daha altını çizmek istiyorum: Marmara Bölgesi’nden başlayarak, Ege Bölgesi’ne, Akdeniz’e kadar uzanan bölgedeki zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarına bir devlet politikası olarak sahip çıkmamız lazım. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin geçen dönem hazırlamış olduğu zeytin ve zeytinyağcılıkla ilgili çok kapsamlı bir rapor ve bu konuda TARİŞ başta olmak üzere Marmarabirlik başta olmak üzere çeşitli kuruluşlarımızın ve ihracatçı birliklerimizin hazırladıkları raporlar açıktır. Bu raporlara dikkat edilirse inanıyorum ki çok rahatlıkla bu sorun çözülecek, zeytinyağcıların, zeytincilerin, Türk köylüsünün, yani 6-7 milyon köylü vatandaşımızın yüzü gülecektir.

Bu duygularla, bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Dördüncü bölüm üzerinde şahısları adına söz isteyen Batman Milletvekili…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup adına söz isteğimiz vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Dördüncü bölüm üzerine gelmemiş bize efendim, beşinci bölüm üzerine söz istemişsiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Dördüncü bölüm üzerinde olacaktı efendim.

BAŞKAN – Dördüncü bölüm üzerinde konuşacaksanız, buyurunuz efendim.

Dördüncü bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına Sayın Hasip Kaplan, buyurunuz.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dördüncü bölüm, 90 ve 120’nci maddelerle ilgili en önemli iki düzenlemenin birisi zeytincilik, zeytin alanlarının korunması, ıslahı, alanlarının daraltılmaması gibi bazı konularda müeyyidelerin artırılması, diğer bir bölümü de millî müdafaa mükellefiyetinin tatbikiyle ilgili.

Tabii, bu konuda baktığımız zaman, Türkiye’de uyum yasalarının Avrupa Birliği müzakere süreci öncesi yapılan reformlarla değiştirilen Türk Ceza Kanunu’na, temel kanunlara yapılan uyumların olduğunu, daha çok şeklî olarak o alanın sıkıştırıldığını görüyoruz. Oysaki, Avrupa Birliğine uyum yasaları denildiği zaman yasaları şeklî olarak, o Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklere uygun cezaları artırmak anlamında almak yanılgıdır. Çünkü, Avrupa Birliği ilerleme raporlarına baktığımız zaman, en önemli başlığın “tarım” olduğunu görürüz. Tarımda özellikle bazı ürünlerde destekleme ve genişleme, ekolojik tarım konusunda Türkiye’ye özel bir önem verilmektedir. Ancak, zeytincilik konusu, Türkiye açısından tarımın, tütün gibi, fındık gibi, üzüm gibi, pancar gibi, yani bir tarım ülkesi olmanın özelliklerinden öte, çok önemli bir tarım ve endüstri sektörü olarak yer alması, alanının, üretim alanının ve kullanıldığı alanın genişliği dikkate alındığı zaman çok daha önemli olan bu konuda çok daha dikkatli olmamız gerektiği ortaya çıkıyor.

Zeytin ağacı, belki tarihin her aşamasında Akdeniz’de kurulan bütün uygarlıkların vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Zeytinin ana vatanının Güneydoğu Anadolu olduğu, ancak, zaman içinde önce Akdeniz kıyıları ve daha sonra Asya ve Amerika’yla dünyaya yayıldığı bir teori, bir varsayım olarak konulurken, zeytinin dünya insanı için sadece önemli bir gıda maddesi değil, sağlık, güzellik iksiri, ışık kaynağı, aynı zamanda Akdeniz uygarlıklarının ticaretinin temeli olduğu da tarihte görülür. Eğer buradan yola çıkarsak, Zeugma’nın tarihinden Efes’e gelirsek, Efes’ten Homeros Destanı’na gelirsek, zeytinin hep Ege’nin bir yakasının değil, bugün altın aramayla kazılan Kaz Dağları’nın da, Assos’un da, Ayvalık’ın da, İzmir’in de, Muğla’ya kadar inilen Ege alanının da, Anadolu’nun en önemli üretiminin ve ticaretinin kaynağı olduğu görülür. Batı medeniyetlerinin tartışmasız ağırlığından ötürü, zeytinyağı, zeytinin üretilmesi konusunda, Milet’in, Efes’in, Foça’nın, Urla’nın ve Anadolu yakasının, Yunan kültüründen daha çok yer aldığı, şu tarihçi kaynakları da ortaya çıkarıyor. Ege’deki Santorini adasında yapılan arkeolojik çalışmalarda bulunan fosiller, otuz dokuz bin yıllık zeytin yaprağı fosilleri, yine Kuzey Afrika’daki Sahra bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar ve bu konuda en fazla Girit medeniyetinin ve milattan önce 4500 yıllarına uzanan, zeytin, zeytincilik ve zeytinyağı kültürünün Akdeniz mutfağının da en önemli tarım ürünü olduğunu ortaya koyuyor. Bu dönüşümü ve mübadeleyi, değişimi Yaşar Kemal “Karıncanın Su İçtiği” adlı romanında çok güzel anlatmaktadır.

Bir zeytin ağacının ortalama ömrünün üç yüz dört yüz yıl olduğu, ağır ve zahmetli bir büyüme karşısında oldukça uzun ömürlü olması, hatta üç bin yaşında zeytin ağaçlarına rastlanması ve bizim Anadolu’ya geliş tarihimizden önce, özellikle Marmara’da, Gemlik’ten Mudanya’ya doğru giderken, Çanakkale’ye kadar tüm alanların zeytin ağaçlarıyla kaplı olduğunun tarih kitaplarında yazılması, bu elverişli Akdeniz ikliminde Türkiye’yi müstesna bir yere getirmiş ve özellikle 2007 I. Avrasya Zeytin, Zeytinyağı ve Prosesleri Fuarı ve Kongresi’nde, Türkiye’nin İspanya’dan sonra en önemli ikinci pazar durumuna yükselmesini sağlamıştır.

Şimdi, ekonomimizde böylesine önemli bir yer tutan ve İspanya’dan sonra, son yıllarda, özellikle yakın zamanda, üretimde ikinci bir duruma… Özellikle de, yine, TARİŞ dışında çok sayıda yabancı firmanın Ege’de yatırımlara girişmesiyle beraber bir başıboşluk ve üretim alanlarının giderek turizm beldeleri hâline dönüştürülmesi karşısında zeytinciliğin ıslahı ayrı bir önem, yabanilerin aşılattırılması ayrı bir tarım politikası, yine zeytincilik alanlarının daraltılmaması ayrı bir önem taşımaktadır. Yine, bunların korunmasına yönelik önemli bir devlet politikasının, hükûmet politikasının olması gerekiyor. Ancak, üzülerek ifade edelim ki, 2008 mali yılı bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanının da ifadesinde belirttiği gibi, Türkiye’de en çok gerileyen sektörün tarım sektörü olduğu ve yine gayrisafi millî gelirdeki düşüşün son dokuz çeyrekte en asgari düzeye düşmesinin nedeni de tarım sektörünün, tarım istihdamının gerilemesi olarak ortaya çıkıyor. Onun için biz buradan söylemiştik, Hükûmete şu uyarıda bulunmuştuk: KÖYDES var, BELDES var, tarımı destekleme projesi “TARDES” niye yok?

Şimdi, biz, bu zeytini, fındığı, üzümü ve diğer… Bu konuda zeytincilikle ilgili uygulamalar var, yani şikâyete tabi suç hâline getirip üç aya kadar hapis ve adli para cezası vererek mevcut zeytinlik alanlarını nasıl koruyacağız? Bu bir koruma olabilir mi? Böyle bir uyarlamayla ıslah ve yabani zeytin ağaçlarının aşılanması mümkün mü? Zeytincilik sahasını daraltan turizm sektörüne, özellikle de bu konuda Kültür Bakanlığına ve yerel yönetimlere, İçişleri Bakanlığına büyük görev düşerken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinde doğru dürüst bir planlama yapılmazsa ki, yapılmıyor… Gidin Edremit’e, Akçay’a, Ayvalık’a, Assos’a, her gün, zeytin tarlalarının yerine turizm siteleri, tatil siteleri yükseliyor. Bu yükselen yerlerin her birisinin bin yıllık, beş yüz yıllık, üç yüz yıllık zeytin ağaçlarını söküp götürdüğü biliniyor. Yine, buradaki uygulamalara baktığımız zaman, izinsiz ağaç kesenlere, sökenlere ağaç başına 60 Türk lirası idari para cezası veriliyor. Şimdi, o ağacın değeri 60 lira mı ki, 60 Türk lirası para cezası veriyoruz! Bir zeytin ağacının, üç bin yıllık bir zeytin ağacının değeri, onun ederi 60 liraysa 60 lira verelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) - …eğer değilse, onun sadece bir yıllık ürünü 6 bin YTL ise, bu tür az cezalarla bunu sağlamamız, korumamız mümkün değildir.

Tabii ki, bu süre içinde, millî müdafaa mükellefiyetiyle ilgili, araçlara el konulmasıyla ilgili hükümler var. Burada da, Hummer ciplerini millî müdafaa için çağırdığınızda, Hummer ciplerinin sahipleri bunu getirmediği zaman verilecek adli para cezası miktarı maalesef çok düşük. Yirmi gün gibi kısa sorumluluklarla da bu millî müdafaayı sağlamak mümkün değildir. Bir tekerinin ederinin beşte 1’i bir caydırıcılıkla bunun da korunacağını sanmıyoruz. Bu nedenle bazı önergelerimiz olacaktır, özellikle zeytincilikle ilgili. Bu konuda tüm değerli milletvekillerinden destek istiyoruz. Bunu kendimiz için istemiyoruz, ülke için istiyoruz.

Teşekkür ediyoruz. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Dördüncü bölüm üzerinde şahısları adına, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ekmen.

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 90 ve 120’nci maddelerini kapsayan dördüncü bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizin temelini oluşturan temel ceza yasalarımızdan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Bu, reform sayılabilecek temel değişiklerin eş güdümlü diğer yasalarda da yapılması gereken değişikliklerin bugüne kadar yapılmamış olması nedeniyle Türk yargı sistemi üzerinde de ciddi bir yük oluşmuş ve uzunca bir süredir, önce Adalet Komisyonunda görüşülmesi beklenen rapora bağlanan ve ardından Meclis gündeminde bekleyen bu tasarı gündemimize gelmiştir. Bu tasarı temel olarak 170 yasada 654 madde üzerinde değişiklik yapmaktadır ve bu değişikliklerin tamamı konunun özüne ve ruhuna dokunmayan, sadece temel ceza reformumuza eş güdümlü bir şekilde hapis ve hafif hapis arasındaki ayrımı kaldıran, ağır para ve hafif para cezası arasındaki ayrımı kaldıran ve adli makamlarca verilen tüm cezaların “Adli para cezası” adı altında sistemleştirilmesini öngören -adından anlaşıldığı üzere- bir uyum yasasıdır.

Tabii ki, bu uyum yasasında birçok farklı konular gündeme gelmektedir ve burada da saygıdeğer konuşmacılarca birtakım hususlar eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin birçoğu makuldür ve bu Meclisin gündeminde kendisine yer bulması doğru olan eleştirilerdir. Ancak şuna da dikkat çekmek gerekir ki, biz burada Türk hukuk sisteminin veyahut da Türk tarım sisteminin tamamını reforme eden bir değişiklik üzerinde çalışmıyoruz. Çeltik Yasası’nın veyahut da Zeytincilik Yasası’nın tamamını gözden geçiren bir yasa üzerinde de çalışmıyoruz. Sadece, 1939 tarihinde, 1937 tarihinde çıkartılmış birtakım yasaların, artık güncelliğini yitirmiş para cezalarının miktarlarının güncellenmesi üzerinde çalışıyoruz veyahut da bu para cezalarının cinsi ve bu para cezalarını veren makamın düzenlenmesine ilişkin temel reforma uyum sağlıyoruz. Ümit ediyorum ki burada, değişik konuşmacılarımızın dile getirdiği değişik temel reformlar da belirli bir düzen ve sıra içerisinde Meclis Genel Kurulumuzun gündemine gelir ve biz, Türk hukuk sisteminin tamamını, burada belirli bir sıra ve düzenleme içerisinde elden geçiririz, temel reformlara bağlarız.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bu bölüm içerisinde 11 yasa bulunmaktadır. Tabii, 654 maddelik bir temel kanun, belki, bütün arkadaşlarımız bunun tamamını inceleme fırsatı bulamamışlardır düşüncesiyle, bu 11 yasanın başlığını ve bu başlıklarda meydana getirilen değişiklikleri dikkatinize sunmak istiyorum.

Burada, bu 11 yasanın 10’unda arkadaşlar, meydana getirilen düzenlemeler, idari para cezalarında yapılan düzenlemelerdir, buradaki cezayı veren makamın ve cezanın miktarına ilişkin değişikliklerdir. Hapis cezasını düzenleyen sadece 1 yasada düzenleme yapılmaktadır, değişiklik yapılmaktadır. O da Yangın, Yersarsıntısı, Seylap veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliyelerde Ziyaa Uğrayan Dosyaların Yeniden Teşekkülünü Oluşturan Yasa’nın ilgili maddesinde, bu Yasa’nın ilgili şahsa yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeyen kişilere, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmektedir bu değişiklikle birlikte.

Bunun dışında arkadaşlar, zeytincilikle ilgili olarak birçok arkadaşımız konuya değindiği için bu konuyu geçiyorum.

Bir diğer yasa ise, Radyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun’da yapılan bir değişikliktir. Bu Kanun’da yapılan değişiklikle, arkadaşlar, bir konuda uzmanlığı veya mütehassıslığı olan, ancak usulüne uygun ruhsatlandırılmamış bir yerde bu faaliyeti yürüten kişilere yönelik olarak 3 bin ve 5 bin yeni Türk lirası idari para cezalarını düzenlemektedir. Radyolojik faaliyetlerin insan sağlığına etkisi herkesçe kabul edilmektedir ve buralarda, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından ruhsatlandırma, sadece orada hastalara yönelik veyahut da o iş yerinde çalışan kişilere yönelik değil, belli bir alanda yakın komşularını ve hatta oradan geçen insanları bile etkileyebilecek ve zararlar doğurabilecek, insan sağlığını tehdit edici birtakım unsurlar söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – O nedenle bu tip yerlerin ruhsatlandırılmadan çalıştırılmasına ilişkin ceza tesisi kanaatimce önemlidir. Belki de 3 bin lira, 5 bin lira gibi rakamların günümüzde insan sağlığı göz önüne alındığında yetersiz rakamlar olduğu bile söylenebilir.

Bir de -önemli bir yasa- Allah bu millete, bu devlete, bu memlekete göstermesin, savaş, seferberlik hâli veya benzeri durumlarda Bakanlar Kurulu kararıyla insanlara yüklenen mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi hâlinde ortaya çıkacak idari para cezalarını düzenleyen yasada, Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır. Bu değişikliğin bu memlekette hiçbir zaman uygulanmamasını temenni etmekteyiz. Tabii, uzun maddeler.

Son olarak, iki cümleyle, bu yasada yer alan, daha doğrusu, bu bölümde yer alan 95’inci ve 100’üncü maddelerin, sanıyorum, birtakım önergelerle de çıkartılması söz konusudur. Çünkü, o temel yasalar tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.

Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekmen.

Şahsı adına, Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.

Buyurunuz Sayın Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın dördüncü bölümüyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’da da belirtildiği gibi, hangi fiillerin suç oluşturduğunun kanunda açık bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu düşüncenin bir sonucu olarak, ancak bir kanuni tanımda belirlenen muayyen fiiler ceza yaptırımını gerekli kılabilir. Bu bakımdan, belirli bir kanuna yollamada bulunmak suretiyle soyut olarak bu kanuna aykırı davranışların ceza yaptırımına bağlanması, suçta kanunilik ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Ceza hükmü içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman , örneğin, teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda Türk Ceza Kanunu’nda benimsenen ilkelerle çelişen hükümlere de yer verilmektedir. Böylece, Ceza Kanunu’nda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler âdeta dolanılmaktadır.

Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca, hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak için, diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nda belirlenen genel ilkelerin özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, benden önce söz almış değerli arkadaşım ayrıntılarla ilgili bilgi verdi. Ben, daha çok, bu kanunla beraber ve söz almış olduğum bölümle ilgili olarak, bu tasarıyla getirilen ilkeler bazında, birkaç cümleyle sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarıda, idari yaptırıma dönüşen fiiller bakımından uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla, idari yaptırım kararlarını verecek merci açıkça gösterilmiştir. İdari yaptırım kararlarının tebliği, kesinleşmesi, kanun yolu, takip ve tahsile ilişkin düzenlemeler Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate alınarak ilgili kanun hükümlerinden çıkarılmış, ancak, kanun yolu bakımından bazı kanunlarda istisnai hükümlere yer verilmiştir.

5252 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, ilgili kanunlarda yer alan hafif hapis veya hafif para cezaları kural olarak idari para cezasına dönüştürülmüş, ancak, haksızlık oluşturan hareketin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, bazı fiiller bakımından bu yöntem benimsenmemiştir.

İlgili kanunlarda suç karşılığı uygulanan ağır para cezaları, kural olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesi hükümleri dikkate alınarak, suçun kapsam ve niteliğine göre bazen alt sınır gösterilmek suretiyle, bazen de alt sınır gösterilmeyerek adli para cezasına dönüştürülmüştür.

İdari yaptırım kararını gerektirip de ilgili kanunda tekerrür hükmüne yer verilmiş olması hâlinde aykırılığın haksızlık oluşturan fiilin niceliğine göre tekerrür hali fiilin tekrarı olarak düzenlenmiş ve fiilin tekrarıyla ilgili kanun maddesinde öngölüren idari para cezasının artırılması veya idari yaptırımın başka bir nevine dönüştürülmesi olarak düzenlenmiş. Bu durumlarda da idari para cezasının alt ve üst sınırları arasında makas açılmak suretiyle bu cezayı uygulayacak makamlara takdir yetkisi tanınmıştır.

Değerli milletvekilleri, yaptırım teorisinin verilerine aykırı olarak çeşitli kanunlarda yer verilen belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı hak yoksunluklarını gerektiren kazuistik hükümlerin önüne geçilerek yeni bir rejim getirilmiştir.

Ceza hükmü içeren kanunlarda bir mahkûmiyet hükmünün sonucu olarak belirtilen hak yoksunlukları bakımından yasak hakların geri verilmesine yönelik olarak yeni hükümlere yer verilmiştir.

Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlardan üst sınır gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235 sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, hem tasarıda hem de söz almış olduğum bu bölümde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra idari yaptırım kararını gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliği sağlanması, ceza hükmü içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri de dikkate alınmak suretiyle ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu kanunlarla uyumlu hâle getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237 sayılı Kanun’a uyum sağlanması amaçlanmıştır. Bu önemli değişikliklerle beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

FATİH METİN (Devamla) – …mevcut tasarının kanunlaşması hâlinde Türk yargı sistemimize ve ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Metin.

Şimdi, dördüncü bölüm üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Bir soru vardır.

Sayın Çalış, buyurunuz.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum. Bildiğimiz gibi, yılbaşı öncesinde ülkemizde yeterli miktarda millî piyango bileti satıldı ve son günlerde de biletlerin bittiğine dair sansasyonlar yapıldı, basında ve medyada yayınlar çıktı. Bu yasalara uygun hareket etmediğinden dolayı -sahte bilet vesaire- bundan dolayı işlem yapılan bayi veya şahıslar var mıdır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Buyurunuz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu konuda şu anda bir bilgim yok. O nedenle, arkadaşımızın bu sorusuna, araştırıp, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Başka soru olmadığı için soru-cevap işlemini tamamlanmış sayıyoruz ve dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, dördüncü bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

91’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 91. maddesinde geçen “yüz Türk Lirası” ibaresinin “iki yüz Türk Lirası” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

 

Mehmet Serdaroğlu

Hasan Çalış

Akif Akkuş

 

 

Kastamonu

Karaman

Mersin

 

 

Ahmet Bukan

 

 Abdülkadir Akcan

 

 

Çankırı

 

Afyonkarahisar

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz?

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Evet.

BAŞKAN – Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu, buyurunuz.

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bu tasarıyla 3039 sayılı Çeltik Ekim Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılmaktadır. Bu sebeple, çeltik üreticilerimizin bazı sorunlarını dile getirmeyi de düşündüm. Yakından bildiğim Kastamonu, Çorum, Çankırı, Sinop illerimizdeki pirinç ekim alanları olan başta Tosya olmak üzere Kargı, Osmancık, Boyabat ilçelerimizde çeltik üretimi yapan çiftçilerimiz, 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle büyük sıkıntı ve zararla karşı karşıya kalmıştır. Birçok çeltik ekim bölgesi de bu şartlar içindedir.

Biliyorsunuz ki, çeltik demek su demektir. Yaşanan kuraklık çeltik ekiminde, üretiminde verimin azalmasına ve kalitenin düşmesine neden olmuştur. 22 Temmuz seçimi öncesinde, seçime on sekiz gün kala çıkarılan Kuraklık Kararnamesi’nde sulu tarıma yer verilmemiştir. Kararname, fiğ, korunga, arpa ve buğdaydan oluşan dört ürünle sınırlı kalmıştır. Böylece, diğer kuru tarım ürünleri de göz ardı edilmiştir. Oysa, ayçiçeği, pamuk, mısır, incir, narenciye, meyveler ve özellikle değerli milletvekillerimizin de dile getirdiği zeytin gibi birçok ürün kuraklıktan ciddi şekilde etkilenmiştir.

Kararnameyle Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan çiftçi borçlarının erteleneceği ve kuraklıktan zarar görenlere maddi tazminat ödeneceği taahhüt edilmişti. Kastamonu’da bugüne kadar kuraklıkla ilgili bir ödeme yapılmamıştır. Bu konuyla ilgili AKP teşkilatları da kapı kapı dolaşarak kararnameyi anlatıp seçimde oyları AKP’ye istemişlerdir. Bazı çiftçiler “Biz hasat ettik. Tespiti nasıl yapılacak?” diye sorunca da “Uydu fotoğrafları çekildi. Sorun yaşamayacaksınız.” denildi. Böylece de seçimde belli nispette çiftçinin iradesi etkilenmiş oldu, ancak seçimden bugüne kadar kararname sorunu bütün hatlarıyla çözmüş değildir. Kararnamede sulu tarım yer almadığı için, kalitesi ve verimi suya bağlı olan çeltik ve çeltik üreticisi bu kararnameden yararlanamamışlardır. Aslında, kuraklıktan, sulu tarım arazileri kurak araziler kadar etkilenmişlerdir. Devrez Irmağı’nın suyunun kesilmesiyle Aşağı ve Yukarı Devrez Vadisi’ndeki çeltik üreticisi ile sulu tarım yapan rençper ciddi manada mağdur olmuştur.

Bu vesileyle, Sayın Bakanımıza soru önergesini vererek sorduğum Kızlaryolu Barajı’nın bu vadi için hayati önem taşıdığını bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum. 16 bin hektar alanı sulayarak bu vadiye hayat verecek olan Kızlaryolu Barajı, başta çeltik olmak üzere tarımın her çeşidinde verim artışı sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, önergemin gerekçesine gelince, ülkemizde tüketilen yıllık pirinç miktarı 650 bin tondur, bunun 250 bin tonu ithal edilmektedir. Bunun için de her yıl yaklaşık 100 milyon dolar yabancı çiftçinin cebine gitmektedir. Bu parayı yabancı çeltikçiye vereceğimize, suyun, sülüğün, çamurun, yılanın, çıyanın içerisinde üretim yapan çeltik üreticimize farklı bir destek vererek bunları destekleyebilir ve ekim alanlarını çoğaltabilir, dolayısıyla pirinç üretimini artırabiliriz.

Çeltiğe farklı destek vermemiz için gerekçelerimiz çoktur. Sadece birini ifade etmek gerekirse, o da kendi adına 3039 sayılı Çeltik Kanunu’nun bulunmasıdır.

Ayrıca, görüştüğüm çeltik üreticilerinin sıkıntılarını şu şekilde özetlemek istiyorum:

Girdi maliyetlerinin yüksekliğinden şikâyet ediyorlar.

Pirinç ithalatında zamanlamaya dikkat edilmesini Sayın Hükûmetimizden istirham ediyorlar.

Sertifikalı tohumluk kullanımının teşvik edilmesini istiyorlar.

Münavebe uygulanmasını ve münavebe uygulanan bitkilere de destek verilmesini istiyorlar.

Ve dışarıdan ithal edilen pirinç, yerli üretim olan başta Osmancık pirincine yüzde 50, baldo pirincine yüzde 10 civarında karıştırılarak piyasaya sürüldüğünden şikâyette bulunuyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Bu pirincin yabancı pirinçle karıştırılmasıyla birlikte damak zevkinin ortadan kalktığını, üreticinin yetiştirdiği saf ürünün de değerini kaybettiğini ve bu durumun Türk Gıda Kodeksi’ne uymadığını çeltik üreticilerimiz büyük bir samimiyetle ifade ediyorlar.

Çeltiğe ve çeltik üreticisinin sorunlarına dikkat çekmek üzere söz almıştım ve önergemi de verdim. Desteklerseniz memnun olurum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 91’inci madde kabul edilmiştir.

92’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 92’nci madde kabul edilmiştir.

93’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 93’üncü madde kabul edilmiştir.

94’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 94’üncü madde kabul edilmiştir.

95’inci madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 95 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

Mehmet Şandır

 

Kayseri

Ankara

Mersin

 

Selahattin Demirtaş

 

Abdulkerim Aydemir

 

Diyarbakır

 

Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3122 sayılı Öğretici ve Teknik Filimler Hakkında Kanun, 26/04/2007 tarihli ve 5637 sayılı Uygulama İmkânı Kalmamış Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanunla tamamen yürürlükten kaldırıldığından iş bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve önerge doğrultusunda 95’inci madde metinden çıkarılmıştır.

96’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 96’ncı madde kabul edilmiştir.

97’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 97’nci madde kabul edilmiştir.

98’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 98’inci madde kabul edilmiştir.

99’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 99’uncu madde kabul edilmiştir.

100’üncü madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 100 üncü maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

Mehmet Şandır

 

Kayseri

Ankara

Mersin

 

Selahattin Demirtaş

 

Abdulkerim Aydemir

 

Diyarbakır

 

Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3467 sayılı Yüksek Mühendis ve Teknik Okulları Mezunlarının Mecburi Hizmetlerine Dair Kanun, 26/04/2007 tarihli ve 5637 sayılı Uygulama İmkanı Kalmamış Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanunla tamamen yürürlükten kaldırıldığından iş bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve 100’üncü madde metinden çıkartılmıştır.

101’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 101’inci madde kabul edilmiştir.

102’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 102’nci madde kabul edilmiştir.

103’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun tasarısının 103 üncü madde son fıkrasında “hakkında” kelimesinden sonra gelen ibarenin “… altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Sebahat Tuncel

Akın Birdal

 

Şanlıurfa

İstanbul

Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyunuz lütfen.

Gerekçe:

Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılması konusunda daha etkin düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

103’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 103’üncü madde kabul edilmiştir.

104’üncü maddede de bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun tasarısının 104 üncü maddesinde “ağaç başına” ibaresinden sonra gelen ibarenin “… elli Türk lirası idari para cezası verilir…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

Sebahat Tuncel

İbrahim Binici

Akın Birdal

 

İstanbul

Şanlıurfa

Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Zeytinliklerin korunması ve bakımı açısından etkin düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

104’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 104’üncü madde kabul edilmiştir.

105’inci madde üzerinde üç tane önerge vardır; sırasıyla okutup işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 105. maddesinde geçen (altmış) ifadesinin (Beş yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun tasarısının 105 nci maddesinde “ağaç başına” ibaresinden sonra gelen ibarenin “… iki yüz elli Türk lirası idari para cezası verilir…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

Sebahat Tuncel

İbrahim Binici

Fatma Kurtulan

 

İstanbul

Şanlıurfa

Van

 

 

Akın Birdal

 

 

 

Diyarbakır

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Yasa tasarısının 105. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Kesilen veya sökülen her zeytin ağacının yerine bir zeytin fidanı dikmek ve ihya etmek zorunda bırakılır.”

 

Beytullah Asil

Cemaleddin Uslu

Akif Akkuş

 

Eskişehir

Edirne

Mersin

 

Alim Işık

 

Yılmaz Tankut

 

Kütahya

 

Adana

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, her maddede iki önerge görüşüleceğine göre, nasıl olacak?

BAŞKAN – Şimdi, efendim, grubu olmayan milletvekilleri önerge verebiliyorlar iki tane, ama, grup sahibi milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olmaz öyle şey…

BAŞKAN – İç Tüzük gayet açık Sayın Genç.

İlk ikisi gruptan geldiği zaman, gruptan… Şöyle, okuyayım: “…milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil madde üzerinde iki önerge verilebilir. Ancak, her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakları saklıdır.” Bu çerçeve içinde efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim, uygulamanız doğru.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Asil, buyurunuz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zeytin sahalarının önemi üzerinde az önce arkadaşlarım durdu, hepinizce de malum. Zeytin bitkisinin, zeytinciliğin, hem insanlık için hem ülkemiz için ne denli önemli ve Türkiye’de terk edilmesi asla mümkün olmayan stratejik bir ürün olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ben hemen değişiklik isteğimiz, önergemiz hakkında birkaç kelimeyle önergemizi desteklemenizi sizlerden istirham ediyorum. Şimdi, Yasa’nın 20’nci maddesinde amir bir hüküm var: “Zeytincilik sahaları daraltılamaz.” Şimdi, bu amir hüküm burada dururken bu yasa maddesinde ilavesini istediğimiz “Kesilen veya sökülen her ağaç yerine bir fidan dikmek ve ihya etmek zorunda bırakılır.” Eğer, bu ibare, bu yasanın sonunda, içinde olmaz ise o zaman “Zeytincilik sahaları daraltılamaz.” ibaresine aykırı hareket etmiş oluruz. Şimdi ”Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının yüzde 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi –bakın, bu hâlde dahi- kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez.” Şimdi, bu amir hüküm burada. “İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına 60 Türk Lirası idarî para cezası verilir.” Siz olsanız, enstitüye müracaat, ziraat odalarına müracaat, şuraya müracaat, oradan iznin çıkmasını bekler misiniz, yoksa 10 ağaç için 600 milyon lira, arsanızda 10 ağaç varsa, 600 milyon lirayı peşin peşin götürür yatırır, hiç kimseden de çekinmeden, korkmadan ağaçları keser misiniz?

Değerli arkadaşlarım, o zaman ya Komisyon diyecek ki: “Hayır, yeniden düzenleyelim bu yasa maddesini ‘Zeytincilik sahaları daraltılamaz’ ibaresini kaldıralım.” veya bu önergenin kabulü gerekmektedir. Şimdi, bu “Zeytincilik sahaları daraltılamaz.” amir hükmü buradayken bu önergemiz reddedilirse bu yasa maddesinin hiçbir hükmünün, buradaki bu amir hükmün, sizlerin az sonra yasa tasarısını onaylamanızdan sonra amir hüküm hâline gelecek bu hükmün burada bulunmasının hiçbir amacı ve gayesi kalmayacaktır.

O nedenle, ben, Komisyon Başkanı ve Sayın Bakanımdan bir kez daha bunun değerlendirilmesini… Kesilen veya sökülen her ağacın yerine bir zeytin fidanı dikmek ve onu ihya etmek zorunda bırakılmasını teklif ettik.

Bu teklifimizin yüce heyetinizce kabul göreceğini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra nolu kanun tasarısının 105 nci maddesinde “ağaç başına” ibaresinden sonra gelen ibarenin “…iki yüz elli Türk lirası idari para cezası verilir...” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda “Bir zeytin ağacını, iki bin yıllık, üç bin yıllık, üç yüz yıllık, beş yüz yıllık bir zeytin ağacını kesmenin, ona kıymanın cezası 60 lira olamaz.” dedik. 60 lira olursa 100 tanesi 6 bin lira olur; 100 tanesini bir çırpıda keserler, bir beton bina ve o beton binaya da “turistik tesis” adını takarlar. Ondan sonra, şu an Akçay’da, Ayvalık’ta o sıra sıra Ege Denizi’ne bakan beton binalar gibi olur. Üçkuyular’dan taa Kaz Dağları’nın yürüme parkurlarına gidene kadar, artık, ağaç ararsınız.

Şimdi, o kadar kolay bir şey değil zeytin yetiştirmek. Biz zeytini Anadolu’ya geldikten sonra hazır bulduk bu topraklarda. Biz kaç tane zeytin ağacı diktik de kaç tanesini koruyabildik de… Oysaki zeytin, Ege’de insanın hayatında, sofrasında, şarkısında, “Zeytin Gözlüm” türkülerinde, daha nelerde nelerde var. Size, sadece, Denizli’nin Tavas ilçesinin Kozlar köyünden bir ilkokul öğrencisinin bir münazaradaki bir cümlesiyle iki kelime hatırlatmak istiyorum, zeytin ağacı, zeytin konusunda. Bakın ne diyor, genç bir kız çocuğu, ilkokul öğrencisi: “İddia ediyorum: Dünyanız bir zeytin tanesine dönüşmüştür. Birden bire olmuştur bu. Bir sabah yalnız dünya değil bütün gezegenler birer zeytin tanesi olmuşlardır. Paralar tedavülden kaldırılmış, insanlar zeytinle alıp, zeytinle satmaya başlamışlardır. Elmas ve pırlanta yerine yüzük taşı olarak zeytin çekirdeği kullanılmaya başlanmıştır. İnci yerine iplere dizilen zeytinler takılmıştır boyunlara. Kuyumcu vitrinlerinde renk renk zeytinler; yeşil, kahverengi, siyah... Elektrikler kesilmiş, lambalarda zeytinyağı yanmaktadır. Volta atan mahkûmların tespihleri Oltu taşından değil kırık zeytinlerdendir. En parlak ışık zeytin tanelerinden fışkırmakta, en koyu gölge zeytin ağaçlarından düşmektedir yere.”

Böylesine önemli, ülkemizin tarımında önemli yer tutan zeytin ağaçlarının değeri, kesilmesinin bedeli 60 YTL olamaz. En azından bunun caydırıcı bir rakama yükseltilmesi lazım. Bir önerge var -biraz fazla diyor- 500, biz 250 diyoruz. Bir başka önerge var, deniliyor ki “Ağacı kesen hem ağacı diksin yerine hem ihya etsin.” Belki ağacı dikip ihya etmek zordur, ama şu Kurulda, bir ağacın, bir zeytin ağacının kesilmesinin bedeli 60 YTL olmadığını kanıtlamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bu nedenle önergeye destek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 105. maddesinde geçen (altmış) ifadesinin (Beş yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergemi açıklamak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben biraz önce Sayın Başkana, işte, üç önerge var, bunu nasıl işleme koyarsınız dediğimde, Sayın Başkanımız tabii haklı olarak doğru olan şeyi söyledi. Ancak, Başkanlık Divanının İç Tüzük’ün 87’nci maddesiyle ilgili bir aykırı uygulaması var. Orada, milletvekillerinin yedi önerge verme hakkı var. Ama diyor ki… Orada da aynı cümle yer alıyor, “Her grubun önerge verme hakkı saklıdır.” diyor. Ama Başkanlık Divanı orada -tabii Sayın Başkanımız değil, başka bir Başkan Vekili- “Gruplar vermişse milletvekilleri üç önerge verir.” diyor. Bu tamamen İç Tüzük’e aykırı bir şey, ama Sayın Başkanın yaptığı uygulama doğru bir şey.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir kanun gelmiş. Tabii ki… Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce bir Meclis ve ciddi bir Meclistir. Şimdi, getirmiş Komisyon… Bakın, kaç tane önergeyle yürürlükten kalkmış kanunları burada tekrar müzakere ediyoruz. Bu, Meclis ciddiyetine uymayan bir davranıştır. Şimdi, bunun bir yolu var. Grup başkan vekillerinizin aslında bunu şey etmesi lazım. Mesela, İç Tüzük’ün 83’üncü maddesi diyor ki: “Genel Kurulda bir maddenin diğerinden önce konuşulması işaret oyuyla karara bağlanabilir.” Ayrıca da mesela, bir uygulamayla, çok yakın -tabii, daha başka suistimallere meydan vermemek üzere- olarak, birbirine uygun görünen maddeler birlikte de görüşülebilir şeklinde, bu yürürlükten kalkan maddelerin hepsini bir madde altında toplayıp, yani buna işaret oyuyla karar alıp da hepsini kaldıralım, ayıp oluyor. Yani, şimdi bizi dinleyen vatandaşlar diyor ki: “Allah Allah, yahu, yürürlükten kaldırılmış kanunları tekrar getirip müzakere ediyorlar.” Bu, hakikaten, bu Meclisin ciddiyetine yakışmıyor. Hele AKP gibi iktidar…

Dün, baktım, bakanlar yok burada. Şimdi, birisi, bir arkadaş, getirdi, bana bir liste verdi. Bu listede AKP grup başkan vekili dün akşam burada nöbetçi bakan göstermiş, Ali Babacan’ı göstermiş, Sayın Şimşek’i göstermiş. Biz akşam televizyonda seyrettik, Şimşek ile Babacan Washington’da. Yahu, kardeşim, siz ne biçim grupsunuz! Yani, Washington’a giden bakanınızı burada nöbetçi gösteriyorsunuz. Böyle gayri ciddiyet olmaz arkadaşlar, olmaz. Dünkü listeniz orada, işte grup başkan vekilleriniz de burada. Burada nöbetçi gösterilmişti, ama adam Washington’da. Böyle gayri ciddiyetle iş yaparsanız güven olmaz size. Burada yürürlükten kalkmış kanunları getirip, ondan sonra, Komisyon ve Hükûmet burada müzakere ederse olmaz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, önergemizde… Tabii, biraz önce, arkadaşlarımız “Zeytin Türkiye için, hem gıda itibarıyla hem orman itibarıyla çok hayati bir mahsuldür, bir servettir. Bunun sökülmesini, yok edilmesini mümkün olduğu kadar imkânsız hâle getirmek lazım…” Şimdi bu maddeyle, aslında, AKP’den konuşanlar -gruplar konuşmuyor, milletvekillerine grupları söyletiyor- “Efendim, biz yeni kanun getirmiyoruz…” Yahu, Meclisin karşısına yeni kanun getiriyorsanız, çağın gereklerine uygun kanun getireceksiniz. Elli sene önce çıkmış kanundaki, ben, cezayı artırıyorum. İyi de, cezayı artırıyorsun ama Meclisin karşısına getirmişsin, müzakere ettiriyorsun. Dolayısıyla çağın gereklerine ve şartlara uygun bir kanun getireceksiniz. Ondan sonra bu neye benziyor? Arabanın dört tane lastiği patlamış, bugün bir lastiğini tamir edeyim, üç gün sonra öteki lastiğini tamir edeyim, öteki gün… Böyle bir şey olur mu, ciddiyetsizlik olur mu böyle arkadaşlar? Onun için, bu kanunları madem gündeme getirmişsiniz, yüce Meclis bununla uğraşıyor, hiç olmazsa buna bir emek verelim, çağımızın gereklerine, ülkemizin gerçeklerine uygun bir yasa yapalım. Memleket hepimizin. Onu diyoruz işte.

Zaten köylüye bir destek verdiğiniz yok, tarımı öldürdünüz, hayvancılığı öldürdünüz. O gün ben burada söyledim, vatandaş, köylü süt paralarının hâlâ primlerini almamış. Niye almıyor? Çıkıp da burada bağırıyorlar: “Efendim biz tarıma şu desteği verdik…” Soralım köylü vatandaşlarımıza, bir senedir siz köylüye süt paralarının primlerini vermiş misiniz vermemiş misiniz. Niye vermiyorsunuz? O zaman verin kardeşim bunları.

Ha şimdi burada da… Özellikle Ege Bölgesi’nde tatil köylerinde görüyoruz arkadaşlar. Mesela bir bölgede vatandaş önce gidiyor, çamın altını yakıyor. O çamın altını yakınca çam bir süre sonra hastalanıyor ve düşüyor. Onun yerine küçük küçük zeytinler ekliyorlar, orada bir zeytin tarlası yaratmaya çalışıyorlar, arkasından bir tatil köyü yapıyorlar. Yani bunlar millî servetler, bunları hassasiyetle korumamız lazım.

Sonra, efendim, Bakanlığa siz ağaç kesme yetkisini verdiğiniz zaman, her şeyin başı para ya, kesilmeyecek ağaçları da… İşte, maalesef en büyük güç para gücüdür, en büyük servetler… Türkiye’de öyle insanlar var ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin faturasını bile bulsalar satarlar. Devleti satan insanlar var arkadaşlar. Bunu kabul etmek lazım. Yani paranın hüküm sürmediği alan yok maalesef, siz de biliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için mümkün olduğu kadar bunu böyle bakanlıkların iznine de bağlamadan bunları doğru dürüst bir kurala bağlayalım da -bu memleket bizim- bu servetleri koruyalım, yasalarla koruyalım, yüksek paralarla koruyalım.

Benim önergem, diyoruz ki bu 60 milyon hakikaten -arkadaşlarımız da açıkladı- çok düşük bir para, 500 milyon olsun. Tabii takdir sizindir.

Bunları belirtmek için söz aldım. Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

105’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 105’inci madde kabul edilmiştir.

106’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 106’ncı madde kabul edilmiştir.

107’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 107’nci madde kabul edilmiştir.

108’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 108’inci madde kabul edilmiştir.

109’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 109’uncu madde kabul edilmiştir.

110’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 110. maddesinde geçen (yirmi) ifadesinin (yüz) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacaksınız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergede değiştirilmesini istediğim maddeyi biliyorsunuz. Millî müdafaa mükellefiyetine tabi tutulanların, bu konuda kendilerinden istenen mükellefiyetleri, özellikle vasıtaları vermemesi hâlinde, bunlara, işte, yirmi günden az olmamak üzere adli para cezası… Ben “yüz” diyorum ama aslında “yüz” de az tabii.

Değerli milletvekilleri, tabii ki askerlik mükellefiyeti, bir insanın en önemli mükellefiyetlerinden birisidir. Bunun hakkıyla herkes tarafından yapılması… Hatta bunun cezayla da, yani böyle para cezasıyla değil de çok daha ağır cezalarla önlenmesi gerekir. Ama sizin hükûmetiniz, idare tarzınız hakikaten sıkıntı yaratan bir tarz.

Ben bunu daha önce de düşünmüştüm ama şimdi konuşmak istiyorum. Sayın Meclis Başkanı, dün müydü, evvelsi gün müydü, bir konuşma yaptı. Mesela, şimdi, bu DTP Genel Başkanı askerliğini yapmadığından dolayı –yurt dışına gitmişti- hakkında bir soruşturma açıldı. Hemen gelir gelmez uçaktan alınması, getirilip içeriye atılmasını ben tasvip etmedim bir vatandaş olarak. Bakın, Necmettin Erbakan sizin eski genel başkanınız. Bu mahkûm oldu. Bunun hapse girmemesi için, getirdiniz, özel kanun çıkardınız. Yani, bilmiyorum, yetmiş veya yetmiş beş yaşını bitiren kişiler suç işlerse evinde cezayı çekecek. Şimdi, o arkadaşımız da bir parti genel başkanıdır. Zaten kaçma imkânı olsa gelmez yurt dışından. Ama şimdi o görüntüler Türkiye için iyi görüntüler değildir. O görüntüleri yaratmamak da size düşer, yani sizin iktidarınıza düşer. Efendim mahkeme karar vermiş olabilir ama hesabınıza geldiği zaman mahkemenin tebligatlarını… Maalesef, en meşhur insanlar bulunmuyor diye tebligat da yapmak istemiyorsunuz.

Bizim istediğimiz, değerli milletvekilleri, bu ülke bizim, birileri birtakım sudan bahanelerle bu ülkemizin görüntüsünü zayıflatmaya çalışıyorlar. Bunları doğru yola koymak da bunlara karşı sağlıklı mücadele vermek de bizim aklıselimle yapacağımız mücadeleyle mümkün olur. Ne olur yani o arkadaşı uçaktan almasaydınız da sonra… Hatta tutuksuz yargılansa. Yani, kaçarsa da o kendi sütüne kalmış bir şey. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletini de… İşte, birtakım insanlara da söz hakkını bırakmazdınız. Ben, o olayı, hakikaten, ilk günden beri hoş karşılamamıştım, ama bu vesileyle de bunu belirtmek de istiyorum.

Onun için, bu millî müdafaayla da ilgili, zaten, biliyorsunuz, bu konularda, bence doktorları bu konuda ciddiye almak lazım. Yani, askerden muaf olması gerekmediği hâlde “Askerden muaftır.” diye bence rapor veren doktorların doktorluklarını iptal edelim. Yani, bir ülkenin en ciddi konusu olan, en temel görevi olan görevini yapmaktan para karşılığı veya çeşitli dostluk karşılığı insanlara haksız rapor veren kişilere… Onları icabında doktorluktan şey edelim. Mesela, işte, Tayyip Erdoğan’ın oğlunun, hâlâ, ben soruyorum: Hastalığı nedir? Bize söylesin arkadaşlar. Yani herkesin… Şimdi, gittiniz, efendim, sen sahte rapor aldın, gitmedin askere… Onu da çıksın burada bize desinler ki: “Şu falan hastalıkta…” Hatta, ikinci defa da bir muayeneye göndersinler. Ben, o zaman da burada Millî Savunma Bakanına söyledim, söylemediler. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa’sının 10’uncu maddesinde yazılı eşitlik ilkesine Başbakan da olsa riayet etmesi lazım, Cumhurbaşkanı da olsa lazım, herkesin bunlara uyması lazım. Uymayınca, siz, birtakım insanlar hakkında uygularsanız olmaz. Onun için, bu, yani gülünç rakamları getirip de gülünç cezaları getirerek bu memleketin en temel görevlerini, hayati görevlerini getirmeyen insanları gülünç cezalarla cezalandıracağınıza hiç cezalandırmasanız daha iyi yani. Ne olacak, yani yirmi gün hapis cezasının karşılığı -Bakanlık, idare biliyor- kaç liradır, ben bilmiyorum. Yani, bir günlük hapis cezasının Türk lirası olarak karşılığının kaç lira olduğunu bilmiyorum, ama herhâlde olsa olsa bir 500-600 liradır, o da… Yani böyle bir cezanın da, işte biraz önce arkadaşımız da dedi, en kıymetli, mesela trilyonlarca değer ifade eden aracını vermiyor adam. Ona siz yirmi günlük para cezasını vermişsiniz hiçbir şey değil. Yani, bu kanunları ya ciddi getirin yahut da böyle gayriciddi kanunları getirip de Meclisin zamanını almayın.

Önergem budur. Kabul ederseniz…

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

110’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 110’uncu madde kabul edilmiştir.

111’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 111’inci madde kabul edilmiştir.

112’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 112’nci madde kabul edilmiştir.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, 113’te bir düzeltme talebimiz var.

BAŞKAN – Evet, 113’üncü maddede bir önerge de vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanunun 113 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Askerî yasak bölgeler dışında kalıp, manevra, tatbikat ve atış nedenleriyle mülki amir ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması yapılan ve hususi işaret ve alametlerle girilmesi yasak edilen yerlere girenler ve bu mahallere hayvan sokanlara mülki amir tarafından elli Türk lirası kadar idari para cezası verilir.

 

Kamil Erdal Sipahi

Beytullah Asil

Cemaleddin Uslu

 

İzmir

Eskişehir

Edirne

 

Hasan Çalış

 

Akif Akkuş

 

Karaman

 

Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak buyurunuz Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

 113’üncü madde konusundaki önergemizin “icra” kısmıyla ilgili herhangi bir değişiklik önermedik. Yani “icra” kısmıyla “yaptırım” bölümüyle ilgili kim hangi yetkiyi kullanacaksa -ki burada mülki amir bu konuda yetkili kılınmıştır- onun vereceği idari ceza konusunda da bir teklifimiz yok, bunun miktarı konusunda da bir teklifimiz yok. Ancak, otuz altı sene Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış bir eski silahlı kuvvetler mensubu olarak bu konularla ilgili, tatbikat, manevra veya çeşitli ağır silah atışları dâhil, bu konuları bizzat yaşadığım için, başlangıç kısmına, sadece manevraları ilgilendiren bölüm yerine “askerî yasak bölgeler dışında kalıp manevra, tatbikat ve atış nedenleriyle mülki amir ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması yapılan” şeklinde bir açıklama getirilmesini teklif ettik milletvekili arkadaşlarımla beraber. Bu tamamen teknik bir konudur. Bu konuya geçmeden önce kısa bir açıklama yapayım.

3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyet Kanunu İkinci Dünya Harbi’nin hemen öncesinde 1939 yılında çıkartılmış bir yasadır. O günün şartlarına göre oldukça ağır hükümleri vardır, çok zor anlaşılır, ağdalı bir yasadır. Bu nedenle de daha sonra “Millî savunma mükellefiyeti nedir, nasıl uygulanır.” şeklinde, Millî Savunma Bakanlığının bir yönetmeliğiyle açıklanır ve anlaşılır bir hâle getirilmiştir.

Bu konuya girmemin nedeni, bu yasayla ilgili hâlihazır görüştüğümüz yasaya alıntılar, ilaveler yapılırken eğer bu yönetmelik okunmadan, sadece bu muğlak, anlaşılmaz yasaya göre birtakım değişiklikler yapıldıysa birtakım hatalar yapılmasından korkarım Sayın Bakan.

Daha sonra 1944 yılında o günün şartları gereği, bu sefer “Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Mükellefiyet Kanunu” diye bir ikinci yasa çıkartılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise Askeri Yasak Bölgeler Kanunu ve seferberlik kanunları çıkartılmıştır.

Benim Sayın Bakana bir önerim var: Millî Savunma Bakanlığıyla da konu koordine edilerek bu dört yasanın, yani Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun, Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa Mükellefiyet Kanunu’nun, daha sonraları çıkartılan Seferberlik Kanunu’nun ve Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’nun, dördünün birlikte mütalaa edilerek, koordine edilerek ve birleştirilerek acilen tekrar çıkartılmasında yarar var Sayın Bakan. Bu konuyu özellikle, tecrübelerim gereği size yansıtıyorum.

Gelelim tekrar yasa önerimize. Bu Askeri Yasak Bölgeler Kanunu, Milli Müdafaa Mükellefiyet Kanunu’ndan daha sonra çıkartılmıştır. Şu andaki kışlaları, bu kışlaların çevresindeki cephanelikleri, askerî tatbikat sahalarını ve manevra sahalarını kapsamaktadır. Bunlar genelde Millî Emlak envanterinde olup Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmiş arazilerdir. Ancak buralarla ilgili yaptırımlar konusunda zaten bir sorunumuz yok. Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’nda bu yasak bölgeleri ihlal edenlerle ilgili -ama hudut kesiminde ama askerî garnizon ve alanların içinde- yeterli cezai müeyyide var.

Benim buradaki yasada işaret etmek istediğim konu, askerî yasak bölgelerin dışında kalıp da manevralarda, tatbikatlarda ve atışlarda ilgili talimatlar ve yönergeler gereği kullanılan ve kullanılacağı zaman da önceden -belirli bir süre önce- gerek mülki amirlere gerek zabıta kuvvetlerine gerekse bölgedeki muhtarlıklara bu talimatlar ve yönergeler, yönetmelikler gereği bildirimleri ve notamlaması yapılan alanlarla ilgilidir ve bu Millî Müdafaa Mükellefiyet Kanunu’na atıf yapan kısım bu alanları kapsamaktadır. Dolayısıyla, bir, askerî yasak bölgelerle ilgili kısmın bu kanunla karıştırılmasına mani olmak. Çünkü, bugün askerî yasak bölgeler kapsamında bulunan tatbikat alanları ve atış alanları da vardır. Onları bunların dışına alıp onu kendi hükümlerine göre yürütülmesini sağlamak. Bunun dışında kalanları ise manevra, tatbikat ve atış nedenleriyle… Çünkü, atış sadece manevra gereği yapılmaz, atışlı tatbikatlarda da atış uygulaması yapılır. Aynı şekilde manevra ve tatbikat olmaksızın da tank atışları, topçu atışları veya Deniz Kuvvetlerinin veya Hava Kuvvetlerinin atışları vardır. Bunları kapsayacak şekilde manevra, tatbikat ve atış nedeniyle konunun kapsamını genişleterek mülki amir ve kolluk kuvvetlerine önceden bildirim ve notamlaması yapılan ki bunlar yönetmelik ve yönergeler gereği yapılmak zorundadır bu notamlamalar. Sık sık sanıyorum bu konudaki Deniz Kuvvetlerinin bildirimlerini radyo ve televizyonlardan zaman zaman sizler de izliyorsunuz. Dolayısıyla, biz, yasaya bir itiraz, değiştirme şeklinde değil, sadece yaptırım maddesine dokunmadan asker gözüyle daha açıklayıcı, daha anlaşılır ve diğer yasayla karıştırılmasına mani olucu hususların ilavesini öngördük. Teklifimiz bu mealdedir.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Komisyonun bir düzeltmesi vardır.

Buyurunuz efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – İkinci satırda “…elli Türk lirası kadar idari para cezası verilir.” şeklinde bir tabir var. “…elli Türk lirası idari para cezası verilir.” olacak, “kadar” kelimesi oradan çıkarılacaktır efendim.

BAŞKAN – Evet, bunu not ettik.

113’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 113’üncü madde kabul edilmiştir.

114’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 114’üncü madde kabul edilmiştir.

115’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 115’inci madde kabul edilmiştir.

116’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 116’ncı madde kabul edilmiştir.

117’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 117’nci madde kabul edilmiştir.

118’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 118’inci madde kabul edilmiştir.

119’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 119’uncu madde kabul edilmiştir.

120’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 120. maddesinin ikinci fıkrasında geçen (beş) ibaresinin (üç) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde bir ila beş arasındaki makas çok geniştir. Mahkemenin takdirini azaltmak gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

120’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 120’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, dördüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.24

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, beşinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Beşinci bölüm 121’inci madde ila 150’nci maddeleri kapsamaktadır.

Beşinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu tasarının geneli üzerinde birkaç cümle söyleyerek konuşmama başlamak istiyorum.

Bu düzenleme geçen dönem Adalet Komisyonunun gündemine gelmiş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun haklı itirazlarına rağmen kabul edilmiş, bu dönem ise, yine Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyelerine “Sizin bakmanıza gerek yok.” denmiş, AKP’liler el kaldırarak kabul etmişler.

Tasarıya bakıyorsunuz, aşureyi aratmıyor, içinde yok yok. Adalet Komisyonu Başkanı ve AKP’li üyeler de bir rapor yazmışlar. Kendilerini kutlamak istiyorum. Diyorlar ki: “Bu tasarıda yer alan yetmişi aşkın madde daha önce yasalaşmış, ama olsun, Genel Kurula yine gitsin, orada düzeltilsin.” demişler. Bu nasıl bir anlayıştır, ben anlayamadım. Komisyonlar niçin var, niye gerekli incelemeyi yapmıyor?

Şimdi, benim konuşma alanıma giren beşinci bölüme bakalım. İçinde neler var? İçinde tam dokuz kanun var; 4473, 4654, 4922, 5442, 5539, 5584, 5681, 5683 ve 5846 sayılı Kanunlar. On dakika içinde bu kanun üzerindeki değişiklikleri incelemeye çalışacağız. Bunu yapmak pek olanaklı değildir. Bu nedenle de ben şimdi, Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun üzerinde yapılacak değişiklikler üzerinde durmaya çalışacağım.

Getirilmek istenen düzenlemelerle, yasaya aykırı taşımacılık yapan kaptan ve gemi sahiplerine verilen para cezalarında artış öngörülüyor. Ancak, ben, burada, belgesiz kaçak taşımacılık yapanlar için hapis cezasının kaldırılmasını anlamakta zorlanıyorum. Geçtiğimiz aylarda çok çarpıcı örneklerini yaşadık. Akdeniz ve Ege sahillerinde onlarca insan, kolay yoldan para kazanmak isteyen dolandırıcıların yüzünden denizde canlarını kaybettiler. Tabii, göçmen kaçakçılığı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleniyor. Ama, yine burada da eğer yasa dışı yollarla izinsiz, belgesiz insan taşımacılığı yapılıyorsa bunun hapis cezası da olmalı. Hapis cezası vermek için illa da birilerinin ölmesi gerekmiyor. İnsanlar daha iyi şartlarda yaşama, iş bulma veya kendi ülkelerindeki çeşitli sorunlar nedeniyle batı ülkelerine göç etmek istiyorlar. Bunu da kaçak yollardan yapmaya çalışıyorlar. Türkiye bu noktada önemli bir geçiş noktası. Genelkurmay Başkanlığının sayfasındaki bilgilere göre yalnızca 1 ila 6 Ocak 2008 döneminde yakalanan kişi sayısı 516. Son on iki yılda Türkiye’de 617 bin kaçak göçmen yakalanmış. Bunların büyük bölümü deniz yoluyla Avrupa ülkelerine gitmeye çalışıyorlar. Bu da Türkiye’deki umut tacirlerini ortaya çıkarıyor çünkü talep yüksek. Kişi başı 1.500-2 bin dolar arası para alınıyor. Yani kolay kazanç. Şimdi göçmen kaçakçılığı kapsamına girmese de, bence caydırıcılığı sağlamak için, yasa dışı insan taşımacılığının önlenmesi için buraya hapis cezası konulmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yasa dışı deniz taşımacılığıyla ilgili yaptırımların belirlenmesi önemli ancak bir de denizciliğimizin bugün yaşadığı sorunlar var. Unutulmamalı ki, yaklaşık 780 bin metrekare olan vatanımızın yanı sıra, buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, 300 bin kilometrekare civarında ülke karasularımız, daha doğru bir tanımla, bir mavi vatanımız vardır. Her tarafımız deniz ama deniz taşımacılığımızın payı, kabotaj dâhilinde, yani ülke karasularımızda yüzde 3’e bile ulaşmıyor. Daha güvenli, daha ucuz olmasına karşın deniz ulaşımını maalesef bir türlü geliştiremiyoruz. Bugün Türkiye’nin deniz yoluyla yapılan 113,4 milyon tonluk ithalat ve ihracat taşımalarında Türk Bayraklı gemilerin payı sadece yüzde 25’tir. Yabancı bayraklı gemilere, taşıdıkları yüklerimiz için her yıl peşin olarak 3 milyar dolar ödenmektedir. Türkiye de bugün görüntüsüyle, yük taşıyan değil, yük taşıtan bir ülke konumundadır. Bu durum ülkemize hiç yakışmamaktadır. Türk armatörünün yabancı bayrakla çalıştırmakta olduğu gemileri yeniden Türk Bayrağı’na kazandırmak için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve yabancı bayrağa kaçış önlenmelidir.

Halkımızın denizciliğe ilgisini artırmak ve armatör denizciliğinin gelişmesine büyük katkı sağlamak ülkemiz denizciliği ve deniz turizmi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu konularda sektörde Türk Bayrağı vergisi, “mantıksız taşıt vergisi” olarak adlandırılmaya başlanan motorlu taşıt vergisinde bir düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. Süratle gelişen dünya denizciliği ve acımasız rekabet ortamı dikkate alındığında daha çok yol almamız gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Denizcilik sektörünün tüm dinamikleriyle ülkemizin lokomotif sektöründen biri olması gerektiği tartışılmaz bir gerçektir. Hele ülkemizin ekonomik açıdan ciddi kaynağa ihtiyacı olduğu bir durumda denizcilik sektörü ekonominin cankurtaranı olabilecek durumdadır. Bu kaynağımızı iyi değerlendirmeli, ilgili tarafların yıllardır gündeme getirdiği konular ciddiyetle ele alınmalı ve sonuçlandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, biraz da fikir ve sanat eserleri üzerindeki cezalardan bahsetmek istiyorum: Bu fikir ve sanat eserleri konusunda cezalarda da değişikliğe gidiliyor ve bazı cezalarda indirim getiriliyor. Bunun nedenini anlayamadım. Yani ne oldu da, uygulamada ne gibi sonuçlarla karşılaşıldı da fikir hırsızlarına verilecek cezalarda indirime gidiliyor?

2004 yılında “Korsanla Mücadele Yasası” olarak adlandırılan bir yasa çıktı. Biraz baktım, uzlaşma ile çıkmış. Ciddi yaptırımlar getirilmiş ama şimdi bundan da geri adımlar atılıyor. Fikir ve sanat eseri bir mal değildir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. İnsanın yaratıcılığının sonucudur. Bu açıdan bakıldığında yaratıcının korunmasının malların korunmasından daha önemli olması gerektiğini düşünüyorum. Sanatta, sanatçıya, yeni fikirlere sahip çıkmanın yolu, bu eserlerin sahiplerinin haklarını korumaktan geçer. Fikir ve sanat üretimi çok zor şartlarda, büyük özverilerle gerçekleşiyor. Bunun için, bu hakların korunmasında biz de gerekli hassasiyeti göstermeliyiz. Ancak, görüştüğümüz tasarıda bu hassasiyetin olduğunu söylemek çok olanaklı değildir. Daha önce, bir eseri izinsiz olarak çoğaltan, satan veya yayanlara, başkasına ait esere kendi eseri gibi ad koyanlara, bir eserden kaynak göstermeksizin alıntı yapanlara, yanlış kaynak gösterenlere iki ila dört yıl arasında hapis cezası, 50 ila 150 milyar arasında para cezası veriliyordu. 2004 yılında bu cezaların her ikisinin de aynı, yani, hem hapis hem de para cezası verilmesinin yolu açıldı. Yani, 2004 yılında “Korsanla mücadele ediyoruz.” diyerek cezaları artırıyorsunuz, aradan üç yıl geçiyor cezalar indiriliyor. Niye, korsanla mücadele etmekten vaz mı geçiliyor? Korsan sorunu çözüldü mü bu ülkede? 2004 yılında yapılan düzenlemede fikir hırsızlığı kapsamına giren tüm suçlara da aynı ceza miktarının uygulanması öngörülüyor.

Şimdi, bu tasarıda fikir hırsızlığının türüne göre cezalarda da ayırım yapılıyor, intihal gibi suçlarda ciddi indirimler getiriliyor. Kolay para kazanma hevesindeki dolandırıcı insanlar ne yapıyor? Kaçak olarak eserleri çoğaltıyor, orada burada satıyor, sattırılıyor. Bunlara verilecek ceza da bu tasarıya göre bir ila beş yıl olarak değiştiriliyor. Alt sınır iki yıldan bir yıla indiriliyor. Neden yapılıyor bu değişiklikler?

Peki, bir esere kendi eseri gibi ad koyanlara iki yıl ila dört yıl olan cezayı altı aydan iki yıla kadar düşürmektesiniz. Niye? Biri tamamen dolandırıcı zihniyette, kolay yoldan para kazanma amacıyla eseri çoğaltıp satıyor; biri ise kişi tamamen fikir hırsızlığı yapıyor, adamın eserini çalıyor, kendi eseriymiş gibi sunuyor.

Bir başka nokta da, intihal konusu. Şimdi, bu intihal konusunda da iki ila dört yıl hapis cezası şimdi altı aydan başlatılıyor. Üst sınır iki yıl. Ben burada da sormak istiyorum: Bu cezada niye indirime gidiyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Ne oldu? Cezalar ağır mı gelmiş intihalcilere?

İntihal, bence iki boyutlu bir suçtur; hem hırsızlık var hem de dolandırıcılık. Yani, hem birinin fikrini çalıyorsunuz hem de onu kendi fikriniz gibi sunarak dolandırıcılık yapıyorsunuz. Bu suçta ceza indirimini anlamak mümkün değildir. Tabii, AKP Grubunun intihal konusunda bir hassasiyeti var. Ama, kişisel hassasiyetler için herkesi ilgilendiren bir konuda düzenleme yapılmasını kabul etmek doğru bir yaklaşım olamaz.

Ben şimdi sormak istiyorum: 2004 ile bugün arasında kaç kişi intihalden hapis cezası aldı? Türkiye’de yani kanunun bu hükmüyle ilgili kaç dava açıldı, kaç kişi ceza aldı? Sayın Bakandan soruma yanıt istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinize saygılar sunuyorum.

Saniyelerim bitti.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Süner.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu bölümde farklı konular var ve gerçekten, bunları, denizden kültür-sanat haklarına, yanan arşivlerden, kaybolan dosyalardan yurt içine girişi yasaklananlara kadar. Tabii ki, eski yasaları günümüze uyarlamaya çalışırsak çağın, teknolojinin de çok gerisinde kaldığımızı ifade etmek istiyorum.

120’nci madde ve devamı maddelerde bakıyoruz ki adliye binalarının yanması, dosyaların kaybolmasıyla ilgili bazı yükümlülüklerde müeyyidelerin kısmen arttırılması var. Peki, biz hani e-yargıya geçmiştik? Hani e-devlet olmuştuk? Yani biz bir ar-ge araştırması modası tutturduk gidiyoruz ve Bütçe Komisyonunda hangi bakanlık gelse, bir ar-ge tutturmuş, diyor ki, e-vergi, e-posta, e-adalet, e-gümrük… Mademki bu kadar her alanda devlet son teknolojiyi kullanıyor, yazılım endüstrisi mükemmel, Ankara’da genel müdürler bakanlık binasında bir düğmeye basıyor, hangi dosyanın nerede olduğunu, hangi aşamada olduğunu görüyor. O zaman bu kadar kolaylık varken, bu e-devlet projesinde birkaç kopi çıkaralım, birisi Ankara’da olsun, birisi mahkemesinde olsun, birisi de vekillerinde, sanığında olsun, bu kadar da eziyet çekmeyelim, bu evrakları da isteme konusunda eziyet çekmeyelim. Mademki teknoloji gelişmiş, artık Türkiye Cumhuriyeti’ne de 21’inci yüzyılda bu yakışır diyoruz. Yoksa şu hemen akla gelir arkasındaki maddede, efendim 123’üncü madde, hemen takibinde: Zaman aşımı olayı. Yargıtay feryat ediyor, ama iki noktadan feryat ediyor. Bir, “İşim çok, sıra gelmiyor, dosyalar müruruzamana uğruyor, failler kurtuluyor.” Bu, bir yanı. İkinci bir yanı, Yargıtayda dosyalar kayboluyor. Ana davaların dosyaları kayıp. Örneğin 12 Eylül sıkıyönetim döneminin bilmem kaç yüz klasör olan Dev-Yol dosyası, Dev-Sol sanıklarının dosyasının kayıp olduğunu biliyoruz. Bilmem kaç yüz klasör. Nereye gitti bu? Yani Üsküdar Ağır Cezadan ta Yargıtaya geldiği aşamada birkaç yüz klasör kayboluyor, birkaç yaprak değil. Yangın da yok, doğal afet de yok, sel baskını da yok, çığ da yok. Burada bir sorun var. Asıl sorun, bazı suç tiplerinde, örneğin görevi kötüye kullanmada, ihaleye fesat karıştırmakta, müeyyidesi beş-on sene arasında olan suçların maalesef çoğunun bu müruruzaman tehlikesiyle karşı karşıya olduğudur.

Şimdi, bu aşamada baktığımız zaman, bu grup yasaların içinde özellikle gemilerle ilgili hükümler var. Sefere çıkan ticaret gemilerinin seferden alıkonulması. Şimdi, seferden alıkonulan geminin donatanı var, gemi adamı var, navlunu var, bir yerden bir yere gidecek. Onu bir yerden aldın mı “şu evrakın eksiktir” diye basit bir nedenle, ondan sonra döner devlete tazminat davası rücu olarak gelir yüklenirler sigorta şirketleri. Yani burada öyle gemi çevirmek kolay değil. Bunun bu kadar zor olduğu için mevzuatımızla, Türkiye’deki bütün gemi işletenler, armatörlerin hepsinin gemilerine bakın, ya Malta bandıralıdır ya Seychell Adaları bandıralıdır. Türkiye Cumhuriyeti bandıralı gemiyi az bulursunuz. Hem vergi kaçırıyor hem sigortadan kazanıyor hem sorumluluktan kaçıyor. Yani, şimdi, bu yükümlülüğü getirirken diyorsunuz ki: “Aylık yüzde 5 gecikme zammı yabancı gemilerden alınır.” O yabancı gemiler de Türk vatandaşlarının veya ortaklarının.

Şimdi, hukuk kişiye, yabancıya göre ayrı uygulanmaz ki, hukuk eşit uygulanır. Ayrımcılık yaparsanız, kanuni faiz uygulaması vardır, Türk Ticaret Kanunu’nda ticari faiz uygulaması vardır, bu uygulamanın dışına geçip yabancılara yüzde 5 faiz getirirseniz, mülkiyet hakkı ihlalinden yarın devletin aleyhine dava açarlar.

Şimdi, burada bir noktayı daha ifade etmek istiyorum. Bu, tabii ki değiştirilmesi gereken… 127’nci maddede kaçak yolcu taşıma izni. Türkiye’nin yüz karasıdır bu göçmen kaçakçılığı, insan ticareti. Bizim Ege sahillerimizde, daha en son 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde sahillere vurmuş insanların cesetleri ve her gün yaşadığımız bu manzara Türkiye’nin ayıbıdır. Yani, buna etkin bir önlem getirmek gerekiyor. Elbette ki, buradaki cezaların artırılmasıyla bunu sağlayamayız.

Sahil Güvenlik Komutanlığının bütçesini görüşüyoruz. Ege Bölgesi’nde, Ege kıyılarında kaç tane sahil güvenlik botu olduğunu biliyoruz. Bir tanesi Kardak’ı koruyor orada, çipura davasından, bir tanesi Foça’da, bir tanesi Çanakkale’de, bir de Rodos’un karşısında bir tane var. O ara boşluklarda, Ege kıyılarında isteyen o küçük botlarla, motorlarla kaçak göçmenleri götürüyor. Ama, burada bir şey kafama takılıyor. Yani, gümrüklerle ilgili, kapılarla ilgili bütçe sunuşlarında “Kapıdan çıkan her araç plakası bile izleniyor, denizde gezen her gemi bile izleniyor, onu tespit ediyoruz ekrandan.” deniliyorsa, nasıl oluyor da göçmen kaçakçılığı bu kadar rahat yapılabiliyor, götürülebiliyor?

Bu konuda sadece ceza artırımı yeterli değildir, şüphesiz güvenlik önlemleri de, uluslararası göçmen kaçakçılığıyla mücadele, bunların hepsi bir arada bir bütün olarak yapılmak zorundadır.

Yine bu hükümlerin içinde sınır dışı edilen vatandaşlar var. Diyor ki, “Ağır ceza almışsa, sıkıyönetim mahkemelerinde ceza almışsa, darbelerde mülteci olmuşsa, vatandaşlıktan atılmışsa, Türkiye’ye girerse cezasını artıracağım, şu kadar yapacağım...” El insaf! Benim bir müvekkilim var. Non persona, Türkiye’ye girişi yasak, yasak kişilerden. Açtım, araştırdım, emniyeti, 1969 yılında 1 Mayıs mitingine katılmış. 1969 yılında Stockholm’da 1 Mayıs mitingine katıldığı için hâlâ yasaklı. Şimdi, biz, 21’nci yüzyılda bu tür yasakları, bu hükümlerin içinde taşıyamayız. Buna uygun da düzenleme yapmak zorundayız.

En önemli konu burada, şüphesiz, telif hakları, fikrî mülkiyet hakları, sinema haklarıdır. Bunların içinde birkaç madde var. Bu konuda komisyon uzmanları da çağırdı görüştü, birtakım müeyyideler artırıldı, ancak şunu çok açık ifade edeyim: Korsanla mücadele, sinema, müzik, CD, DVD piyasasında korsanla mücadele etkin olarak düzenlenmiş değil burada. Yine takibi şikâyete bağlı. Ben anlarım, markada, patentte, Lacoste markasını veya başka bir yabancı markayı, Pierre Cardin’i birisi taklit etmiş, orada tekstil alanında veya diğer bir alanda birisinin ticari olarak parası vardır, takip eder, şikâyete tabi tutarsınız, ama bir edebiyatçıyı, bir sanatçıyı, bir türkü yazarını, bir şarkı yazarını, bir filmin senaristini, bir eser sahibini, bir Yaşar Kemal’i korsanların peşinde koşturma hakkımız yoktur bu ülkede. Bunu daha etkin müeyyidelere getirmek gerekiyor. Hele hele bu ülkede intihale, hırsızlığa, başkasının eserini çalmaya, kendi adını koymaya, bunu da dizilerde, TV’lerde hiç çekinmeden yapanlara göz açtırmayacak müeyyidelerin çağdaş bir şekilde getirilmesi gerektiği ve sahtecilik suçları kapsamında Türk Ceza Kanunu’nda daha ağır müeyyidelerle güçlendirilmesi gerektiği açıktır. Yoksa, Orhan Kemal’in de, Sezen Aksu’nun da eserlerine çok rahatlıkla birisi kendi imzasını atarak bunu takibe koyabilir.

Korsanda caydırıcılığı, şüphesiz, etkin kılmak, sadece ve sadece ülkemizde kaldırımlarda satılan korsan CD ve kitaptan ibaret değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Tamam Sayın Başkan.

Ve şunu çok açık ifade ediyorum: Eğer, ülkemizde hâlâ fikrî ve sınai haklar konusunda uluslararası İnternet ve mp3’lerle eserler izinsiz yayınlanıyorsa ve bu alanda Türkiye kendi vatandaşının haklarını yurt dışında savunamıyorsa, sanata saygı ve hukuk devletini oluşturmanın da imkânı yoktur.

Burada, ben sözlerimi tamamlarken, yine, Mevlânâ Haftası’nı geride bıraktık; ne diyor: “Adalet nedir? Ağaçlara su vermektir. Zulüm nedir? Dikene su vermektir. Adalet, nimeti yerine koymaktır, su çeken her köke değil. Zulüm nedir? Yersiz yere koymaktır. Bu, sadece belaya kaynaktır.” der Mevlânâ.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Metin Ergun.

Buyurunuz Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinize saygılarımı sunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bir arkadaşımızın söylediği gibi, bu “şey” demişti, ben hukukçu değilim, ama “hukukta bir tanımı var” demişti, bu “şey”in içerisinde çok fazla teklif var. Bunlardan biri, beşinci bölüm. Beşinci bölüm de kendi içerisinde ikiye ayrılmakta. Bu kısımlardan biri Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili olarak. Fakat şunu her şeyden önce söyleyeyim: Bu, bir uyum teklifi. Uyum teklifinde çok fazla derinlemesine girilmemiş diğer bölümlerde. Fakat, bu fikir ve sanat eserleriyle ilgili olan bölümde sadece zarf değil mazrufta da bir değişiklik söz konusu. Dolayısıyla, bunu sadece çok kıymetli ceza hukukçularımızla değil, aynı zamanda, bu alanın uzmanlarıyla da tartışmak, görüşmek lazımdı. Bu fikir ve sanat eserleriyle ilgili meslek kuruluşlarıyla, bu insanlarla da, bu üretimi yapan insanlarla da tartışmak, görüşmek gerekiyor idi.

Yüce Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti devletinin temeli kültürdür.” demiş. Ne yazık ki bugün kültür hayatımız ölmek üzeredir. Kültürel, iktisadi, ekonomik boyutları olan, siyasi boyutları olan “küreselleşme” adında bir değerler sistemi bütün dünyaya, bütün millî ve dinî kültürel değerlerle birlikte millî hukukun da üstünde genel kabul gören ilkelermiş gibi takdim edilmektedir. Bütün millî kültürler küreselleşmeyi yürüten güçler tarafından âdeta yok edilmek üzeredir. Buna karşılık, biz, ne yazık ki, kültür hayatımızı korumaya yönelik ciddi hiçbir tedbir geliştiremedik bugüne kadar. Sadece ele aldığımız, korsanlıkla ilgili bir uygulama, ceza. Fakat, onu da ne yazık ki uygulamıyoruz. Hep birlikte şimdi şuradan çıkalım Kızılay’a inelim, korsanı görelim. Ne yazık ki, korsan hayatı bugün normal kanuni kazançlardan katbekat ileri düzeydedir. Esere ve eser sahipliğine sahip çıkmak, değer vermek, kültür üretimine katkı sağlamanın en temel yoludur.

Bugün dünyada kültür hayatını düzenleyen insanlar, gruplar, güçler, odaklar “kültür endüstrisi” adı altında yeni bir kavramla dünyayı tanıştırmışlardır. Kültür endüstrisi, kültürü yeniden işlemek, var olan kültürü yeniden işlemek, çocuklarımızdan itibaren; ki, çizgi filmlerin tamamına yakını bu taraflarca, yani başka ülkelerde, başka insanların dikkatlerince hazırlanmaktadır ve çocuklarımız ne yazık ki bunun etkisindedir. Bu kültür endüstrisi kavramını Türkiye’ye ne yazık ki yerleştiremedik, yani bir millî kültür endüstrisi kuramadık. Kültürün yeniden tasarlanması, yeniden sunulması, âdeta marketten satın alınması şeklinde bir endüstriyi, millî kültür endüstrisini -ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak öyle değerlendiriyoruz bunu- kuramadık. Dolayısıyla, kültür hayatını ciddiye almıyoruz.

Ne yazık ki, ülkemizde, gerek basılı gerekse görsel ve işitsel kültür eserlerinin kolaylıkla illegal kopyaları yapılabilmekte ve korsanlık hem cezasız kalmakta, çıkan kanunlar da uygulanmamakta, uygulanamamakta hem de bilim, düşünce ve sanat insanlarının üretim istek ve gücü kırılmaktadır. Sadece korsanlık değil, aynı zamanda intihalin de bunun içerisinde düşünülmesi gerekir. Ben bunu yaşamış bir arkadaşınızım. Bir gün önüme, üniversitedeyken, bir jüri üyeliği geldi, zarfı açtım, yayınları okumaya başladım. Ben bu cümleleri bir yerden tanıyorum, hatırlıyorum dedim. Bir müddet sonra, kendi çalışmamı çıkardım -ki on yıl emek harcamıştım ona- baktım, benim çalışmamın özeti niteliğinde bir çalışma. Her ilim adamı bilir, çok ince püf noktaları vardır, ince ayrıntılar koyarız çalınmayı önlemek için, intihali önlemek için. O ayrıntılarıma baktım, o ayrıntılarımı da bilmediği için, aynı şekilde alınmış. Ben “hayır” oyu verdim, ama bu arkadaşımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniversitelerinde görev yaptı, duyduğum kadarıyla bugünlerde emekli oldu; cezasız kaldı. Cümleleri değiştirmiş ama işin özü, fikri, her şeyi benim. Ben bunu yaşamış bir insan olarak söylüyorum. Bu manada kanunlar uygulanmıyor ve fikir eseri, sanat eseri üreten insanların azmi, iradesi kırılıyor.

Başta müzik sektörü olmak üzere, korsanlığın mutlaka önüne geçilmelidir ki nitelikli üretimler yapılabilsin. Zaman zaman bazı korsan yayınlar toplanmakta -basından öğrendiğimiz kadarıyla- yakalanmakta ama caddeye çıktığımız zaman, bir roman çıktığı gün -daha çıktığı gün- korsanı da çıkıyor, bir CD çıktığı gün korsanı da çıkıyor. Realite bu, gerçek bu.

Ekonomik veriler itibarıyla, yasal yayınlardan katbekat büyüklüğe ulaşmıştır, yani korsanlık, Türkiye’de bir sektör hâline gelmiştir. Keşke burada Sayın Kültür Bakanımız da olmuş olsaydı; ki, bunun ayrı getirilmesi lazım, yani fikir ve sanat eserleriyle ilgili bu teklif ayrı bir şekilde gelip, enine boyuna iyice tartışılması gerekir; bütün meslek kuruluşlarıyla birlikte, yazarından, söz yazarından, roman yazarına kadar herkesle birlikte.

En büyük sıkıntılarımızdan biridir. Dolayısıyla bu sektör, yani korsanlık, artık insanların geçimini temin ettiği, çoluğunu çocuğunu beslediği bir sektör hâline gelmiştir ama o eseri ortaya çıkaran insanlar perişan durumdadır.

Aslında söylenecek çok şey var ama dediğimiz gibi bir hamule yapının içerisinde geldiği için, bana göre ciddiyetle yaklaşılmadığı için, bu kadar sözün yeterli olacağı düşüncesindeyim.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergun.

Beşinci bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Giresun Milletvekili Hacı Hasan Sönmez.

Sayın Sönmez, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizi oluşturan temel ceza kanunları olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisince Kabul edilerek, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Belirtilen temel ceza mevzuatına uyum amacıyla yaklaşık 170 kanunun ceza hükmü içeren maddeleri iki yıldan beri Adalet Bakanlığında ve komisyonlar aşamasında ilgili kamu kurum ve kuruşları, sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerin katılımıyla görüşülerek, komisyon raporu Genel Kurulun gündemine gelmiş ve bugün görüşülmektedir.

Bu bölümde, 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylap veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliye Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun’un 35, 36, 38 ve 43’üncü maddelerinde,

4654 sayılı Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun 6 ve 8’inci maddelerinde,

4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun’un 20, 21, 22, 23 ve 24’üncü maddelerinde,

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 66’ncı maddesinde,

5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21’inci maddesinde,

5584 sayılı Posta Kanunu’nun 56, 57, 58, 59 ve 60’ıncı maddelerinde,

5681 sayılı Matbaalar Kanunu’nun 6 ve 7’nci maddelerinde,

5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 22, 24 ve 26’ncı maddelerinde,

Ve nihayet, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 68, 71, 72, 75, 76, 77, 81, 85, 86 ve ek 10’uncu maddelerinde değişiklikler yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bölümde, saydığım kanunlarda yapılan değişikliklerin bir kısmına örnek vermek istiyorum:

Tasarının çerçeve 121’inci maddesi ile 4473 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesi “Soruşturma evresi genel hükümler uyarınca yapılır.” şeklinde değiştirilmiş.

Yine tasarının çerçeve 122’nci maddesi ile söz konusu Kanun’un 38’inci maddesi “Kovuşturma evresinde dosyaların noksanı mahkemece ikmal edilir. Dosya yoksa veya mevcudu duruşma yapılmasına imkân vermeyecek yapıda ise soruşturma yeniden yapılır.” şeklinde değiştirilmiştir.

Keza, tasarının 131’inci maddesinde 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 66’ncı maddesi değiştirilerek, il idare kurulları ve mülki amirler tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ ve ilan edilen kararlara muhalefet edenler Kabahatler Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca cezalandırılacaktır.

Yine tasarının 132’nci maddesinde 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21’inci maddesi değiştirilerek, erişme kontrollü karayolları için belirlenen ücretleri ödemeden geçenlere geçiş ücretinin 10 katı idari para cezası verileceği hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, tasarının 137’nci maddesinde, 5584 sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesiyle, izinsiz posta faaliyetinde bulunulması cezalandırılmış ve cezalar yeniden düzenlenmiştir.

5683 sayılı Kanun’un 22’nci maddesiyle, Türkiye’den sınır dışı edilenlerin, İçişleri Bakanlığından özel izin alınmadıkça Türkiye’ye dönemeyecekleri hususu yeniden düzenlenmiştir.

5846 sayılı Kanun’un 81’inci maddesinde yapılan düzenleme ile musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunluluğu getirilmiş, bu yükümlülüğe uymayanlara, bir yıldan beş yıla kadar ceza öngörülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bu Kanun kapsamında korunan yasal olarak çoğaltılmış bandrollü nüshaların, yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaklanmıştır, ihlal edenlere cezai müeyyide öngörülmüştür.

Özetlemek gerekirse, tasarının beşinci bölümünde, dokuz ayrı kanunda yer alan cezalar yeniden düzenlenerek temel ceza kanunlarına uyum sağlanmaya çalışılmıştır.

Tasarının hayırlı olması dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.

Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel.

Buyurunuz Sayın Yüksel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü ile ilgili konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çağdaş ceza mevzuatı, bireylerin güçlerini ve özgürlüklerini ölçülülük ilkesine bağlı olarak sınırlarken insan hakları ve demokratik değerleri korumayı hedefler, çünkü ancak hukuk çerçevesinde bireysel özgürlüklerden ve insan haklarından söz edilebilir. Barış esasına dayalı toplum düzeninin devamı için izlenecek yolu gösteren suç siyaseti, bir fiile suç niteliğini kazandıran koşulların günün şartlarına göre değişimini de yakından izlemelidir.

Ceza mevzuatımız, çağın gereklerini ve yeniden oluşan millî ve insanlığın ortak değerlerini vurgulayan, insan haklarını ve toplumsal güveni korumayı hedefleyen bir suç ve ceza siyasetine dayandırılmalıdır. Dolayısıyla, bizler biliyoruz ki, Türk hukuk ve yargı sistemini evrensel hukuk sistemiyle uyumlaştırmak gerekmektedir.

Ülkemizde yaklaşık seksen senedir yürürlükte olan Türk ceza mevzuatı, çağın yeni gereksinimlerine cevap veremediğinden, evrensel ceza hukukunun hızına yetişmekte güçlük çekmekteydi. İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için, 1 Haziran 2005 tarihinde, ceza adalet sistemimizi oluşturan temel ceza kanunları, AB uyum ve çağdaş yasalar çerçevesinde yürürlüğe girmiştir. Bu tasarıyla ise temel ceza kanunlarına uyum sağlanması amacıyla, ceza hükmü içeren özel kanunlarda düzenlemeler yapılması öngörülmektedir. Bu tasarı, özellikle idari yaptırım kararı gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliğinin sağlanmasını hedeflemektedir. Ayrıca, ceza hükmü içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesini sağlayarak hukuk güvenliğini geliştirmektedir. Örneğin, yeni ceza yasaları yürürlüğe girmeden önce, idari yaptırımlara ilişkin kazuistik düzenlemeler arasında bir sistem birliğinden ve ahenkten söz edilemezdi. Bu nedenle, idari nitelikteki yaptırımlarla ilgili olarak Kabahatler Kanunu kabul edilmiştir. Kabahatler Kanunu ile kabahatlere ilişkin suçları içeren özel kanunlar arasındaki uyum ve ahenk ise bu tasarıyla sağlanmıştır.

Çağdaş ceza hukukunda önemli olan, Demoklesin kılıcının ne denli keskin olduğu değil, ne denli caydırıcı olduğudur. Cezanın caydırıcılığı ise, ağırlığına değil, uygulanabilir oluşuna bağlıdır. Her ihlalin ceza yaptırımına bağlanması, yargının üzerindeki yükü artırmakta ve zaman kaybına sebep olmaktadır. Üzerindeki ağır yük altında ezilen yargı süreci uzadıkça da ne hukuka güven kalmakta ne de ceza hukuku önleyici ve caydırıcı olabilmektedir.

Yeni ceza mevzuatıyla birlikte suç olmaktan çıkarılan, ancak toplumsal düzeni bozan davranışlar idari yaptırıma bağlanmaktadır. Böylece, adli kurumlar üzerindeki iş yükü azaltılarak paylaştırılmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Ceza Kanunu’na uyum amacıyla bu tasarıyla yapılan düzenlemeler, bir yandan insan hak ve hürriyetlerinin korunmasını, diğer yandan da sosyal savunmayı ahenkli bir şekilde uzlaştırabilmiştir. Diğer yandan, günümüz Türk ceza mevzuatının temelindeki suç siyaseti, aynen müşterek çağdaş ceza hukukunda olduğu gibi, ana ilkeler olarak, kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve hümanizm ilkesini benimsemiştir. Bu ilkelerin özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanması bu tasarıyla sağlanmıştır.

Şimdi, bu tasarıyla ilgili örneklere geçecek olursak: Örneğin, bu tasarının 128’inci maddesiyle 4922 sayılı Denizde Mal ve Can Koruma Hakkında Kanun’da ve yine bu tasarının 133 ile 136 maddeleri arasındaki hükümlerle de 5584 sayılı Posta Kanunu’nda düzenlenen adli ve idari para cezaları günümüz koşullarına uyarlanmıştır. Çağın en önemli suçluluk şekillerinden birisi ekonomik ve örgütlü suçlardır. Bu konu ise özel hukuk tüzel kişilerinin ceza sorumluluğunu güncel bir sorun olarak ortaya çıkarmıştır. “Ceza sorumluluğunun şahsiliği” kuralı bağlamında özel hukuk tüzel kişileri hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Buna karşılık, güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebileceği kabul edilmiştir.

5237 sayılı Yasa’yla Türk ceza mevzuatına sokulan özel hukuk tüzel kişileri için güvenlik tedbiri uygulaması kurumuna uyumlu olarak bu tasarıda çeşitli düzenlemeler öngörülmüştür. Örneğin, bu tasarının 137’nci maddesiyle 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde yapılan değişiklikle, izinsiz posta faaliyetinde bulunulması suçu eğer bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işleniyorsa ilgili tüzel kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Günümüzde ancak teknolojik gelişimlere uyum sağlayabilen ceza kanunları etkili bir şekilde uygulanabilir. Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bilgisayar programları üzerindeki hakların ihlali de elbette yaptırımlara tabi olmalıdır. Bu gelişmelere paralel olarak, bu tasarının 145’inci maddesiyle, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 72’nci maddesinde oldukça önemli bir düzenleme getirilmektedir.

Çağdaş ceza hukukunun en önemli evrensel prensiplerinden birisi kanunilik ilkesidir. Bu tasarıyla birlikte kanunilik ilkesiyle çelişen düzenlemelerin ortadan kaldırılmasına özellikle dikkat edilmiştir.

Bu tasarının 121 ile 150'nci maddeleri arasında sıkça düzenlenen adli ve idari kurumların ceza uygulaması sırasında keyfî hareket edebilmelerine olanak tanıyacak boşluklar üzerinde çalışılmış, bu boşluklar bu tasarıyla kapatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'mız tarafından güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi çerçevesinde çağdaş örneklerine uyumlu bir şekilde hazırlanan bu tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yüksel.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçeceğiz.

On beş dakika süremiz vardır.

Sayın Doğru ve Sayın Çalış söz istemişlerdir.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Denizlerimizde insan kaçakçılığı yapılıyor ve 40-50 kişiden para almak kaydıyla gemilere bindiriliyor ve gemiler batıyor. Bu gemiler kontrol edilmiyor mu? Bu teknelerin kullanımına ilişkin denetim neden yetersiz kalıyor? Bunlara cezai yaptırım artırılamaz mı?

İkinci sorum: Duble yollar yapılmasıyla ilgili ülkemizde son zamanlarda çok iddialı konuşmalar yapılıyor. Ancak bu duble yollardaki bazı hatalar neticesinde de çok çeşitli kazalarla karşı karşıya kalıyoruz. Yol yapımıyla ilgili bu yönde verilmiş bir ceza var mıdır veyahut da böyle bir soruşturma açılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

Birinci sorum 120'nci maddeyle ilgili. Doğal afetlerde zarar gören adli belgeler zaman zaman değişik problemlere neden olabiliyor. Bu tür belgelerin, merkezî bir veri bankasında otomasyon ortamında toparlanmasıyla ilgili bilgi bankası oluşturmasıyla ilgili çalışmanız var mıdır? Varsa ne aşamadadır?

İkinci sorum ise, 130'uncu maddeyle ilgilidir. Bildiğimiz gibi artık özel idarelerimiz ve il genel meclisi üyelerimiz her geçen gün daha yetkili hâle gelmektedir, görevleri de artmaktadır. İl genel meclis üyelerimizin özlük haklarıyla ilgili bir çalışmamız var mıdır; varsa, ne aşamadadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan.

Benim de sorularım kısaca: Bugüne kadar bir veri elimizde var mı adliye binalarının arşivlerinin yangınıyla ilgili, su baskını, yangın, deprem dâhil?

Yargıtayda kaç dosya bugüne kadar kayboldu?

Türkiye’de sınır dışı edilenlerle ilgili soracağım, yasaklar ve girişlerle ilgili. Bu biraz İçişleri Bakanlığını ilgilendiriyor ama böyle bir veri var mı, Uluslararası Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü nedeniyle?

Telif hakları mahkemeleri, hem hukuk hem ceza mahkemeleri. Fikrî ve sınai mülkiyet haklarının gelişmesiyle ilgili çok yoğun iş alıyorlar ve kapasitelerinin en fazla iş alan mahkeme durumunda, duruşma günlerini yedi sekiz ay ileri veriyorlar. Bu uzman mahkemeleri artırmak, bu Telif Hakları Yasası’nın geliştirilmesi karşısında veya farklı bir çözüm düşünüyor mu Adalet Bakanlığı?

Göçmen kaçakçılığıyla ilgili Adalet Bakanlığının nezdinde soruşturma konusu olan kaç vaka, kaç ölüm, kaç fail cezalandırıldı? Bu da bugünkü bölümün konusuydu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sorular bu kadar.

Sayın Bakan, buyurunuz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Doğru, zaman zaman insan kaçakçılığıyla ilgili denizlerimizde meydana gelen ölüm olaylarına dikkati çekerek, bu deniz araçlarının kontrol edilip edilmediğini, denetlenip denetlenmediğini sordular. Kuşkusuz ki bunlar, başta Sahil Güvenlik Komutanlığı olmak üzere, bu konuyla ilgili görevli kurumlarımızın yetkilileri ve organları tarafından tabii ki takip ediliyor ve kontrol ediliyor. Ama çok küçük deniz araçlarıyla yapıldığı anlaşılan ve bu nedenle de ölüm olaylarının çok olduğu, gerçekten, göçmen kaçakçılığıyla ilgili daha ciddi bir takibe ve mücadeleye ihtiyaç olduğu gerçeğini ben de kişisel olarak değerlendiriyorum. İçişleri Bakanımız da buradalar. Sanıyorum, İçişleri Bakanlığımız ve diğer kuruluşlar bu konuyla ilgili –zaten gündemlerindedir- daha ciddi önlemler alacaklardır.

Duble yolla ilgili, tabii, siz de ifade ettiniz, bizim Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak en çok övündüğümüz icraatlarımızdan bir tanesidir. Bunu anlayışla karşılayacağınızı tahmin ediyorum. Çünkü, bölünmüş yol veya diğer bir adıyla duble yol konusunda, bizim dönemimize kadar yapılanların aşağı yukarı 2 misline yakın bölünmüş yol yaptık. Tabii, kalitesi Bayındırlık Bakanlığının ilgili elemanlarınca kontrol edilmektedir, ama zaman zaman da standartlara uygun olmayan yollar yapılmışsa, tabii ki bunlarla ilgili de yapan müteahhit açısından gerekli takip yapılmaktadır. Ama bu önemli bir hizmettir, bunun -tabii ki ciddi bir kontrol edilerek- devamına ihtiyaç vardır. Çünkü, daha ülkemizde bu konuda yapılacak olan hizmetlerin sayısı oldukça fazladır.

Sayın Çalış, tabii, verilere dayalı sorular sordular, Sayın Kaplan da aynı şekilde, işte, “Ne kadar dosya vardır? Bunların kaybolan dosya adetleri nedir?” diye. İzin verirseniz Sayın Başkanım, hem Çalış’ın hem de Kaplan’ın sorularına yazılı olarak cevap vereceğim, çünkü bir çalışmayı gerektirmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece sona ermiştir.

Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri; varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

121’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

122’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

123’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

124’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

125’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

126’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 126 ncı maddesinin son fıkrasında “bu masraflar” kelimesinden sonra gelen ibarenin “…kanuni faiz ile birlikte genel hükümlere göre tahsil olunur…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Pervin Buldan

Sebahat Tuncel

 

Şanlıurfa

Iğdır

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Suç ve cezada uyrukluk esasına göre cezaların arttırılması ayrımcılık yapılması evrensel hukuk kurallarına aykırı olduğu gibi, birçok yabancı bandıralı geminin ortak ve sahiplerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu da dikkate alınmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Komisyonun bir düzeltmesi vardır.

Buyurunuz efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, maddenin 4’üncü fıkrasında, yani sondan bir önceki fıkrada geçen “6183 sayılı Amme Alacakları…” diye devam eden Kanun’un isminin baş tarafına “21/7/1953 tarihli ve” ibarelerinin eklenmesi gerekmektedir teknik olarak. Onu arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Bunu not aldık.

Bu değişiklikle birlikte 126’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

127’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısını 127 nci maddesinin dördüncü paragrafında “yerini değiştirenler…” kelimesinden sonra gelen ibarenin “altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır”… şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Sebahat Tuncel

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

İstanbul

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; yasanın müeyyidesi şöyle: “Yolcu taşımasına izin verilmemiş bir ticaret gemisiyle usulsüz yolcu taşıyanlar üç aydan altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” diyor.

Şimdi üç aydan altı aya kadar hapis cezasının bir de paraya çevrildiğini düşünün. Yani 100-200 dolar civarında bir para cezası. Şimdi böyle olursa küçük motorlar, küçük yatlar göçmen kaçakçılığı yapmaya devam etmez mi? Her gün sahillerimize cesetler vurmaz mı? Her gün ekranlarımıza, televizyonlara gelen görüntülere bakıp bakıp donmaz mıyız? Yani bunun bir insani boyutu da vardır. Göçmen kaçakçılığı derken, bunun adı insan kaçakçılığıdır. İnsan kaçakçılığıdır… İnsan başına para alıp Türkiye’de Ege’den, kara sularından, Yunanistan’a veya İtalya’ya güzergah olarak seçilen yoldan… Genellikle de Orta Asya’dan, Uzak Doğu’dan, Afganistan’dan veya Afrika’dan yoksul insanlar geliyor ve her gün bu olaylar yaşanıyor.

Şimdi, Türkiye, uluslararası insan ticaretinin önlenmesiyle ilgili sözleşmeyi de imzaladı. Şimdi bu yasayla, üç aydan altı aya kadar caydırıcılık getirmeyen bir yasayla bu tür izinsiz yolcu taşımacılığını önleyemeyiz. Yakalanır bunun faili, bindirdiği 100 tane kaçak yolcudan aldığı birisinin parasını verir, kurtulur, 99’u da kendisine kâr kalır. Bugüne kadar uygulama bu. Yani, iki türlü bu tür şeylerin önüne geçilmez. Ya orada görev yapanlar ile kaçakçılık yapanlar iç içe girmiştir, ortak yapıyordur, önlenmez ya da yasalar caydırıcıdır, önlenmez ya da orada yürütme görevini yapmıyordur. Burada getirdiğimiz altı aydan bir yıla kadar hapis cezası da ağır bir ceza değil. Ama bunu mükerrer olarak işleyen failler de ikinci kez hâkimin karşısına geldiği zaman, bu müeyyideyi en azından hapis cezası olarak uygulama şansı var. Hiç olmazsa bir sene hapiste yatarsa, altı ay hapiste yatarsa göçmen kaçakçılığı yapmaz da insanlar denizlerde ölmez. Yaşam hakkı bütün hakların en kutsalıdır. En kutsalı olan yaşam hakkını ticaret gemilerinin iznine bağlama hakkımız yoktur. Biz bunu ifade ediyoruz. Yani, getirdiğimiz her önergeyi, iktidar partisi “Çoğunluğum...” Yanlış... “Elimi kaldırırım, geçsin.” E, bir de insan, vicdanına karşı sorumludur. Burada, her yasama Meclisi, vicdanına karşı, halkına karşı, milletine karşı, insana karşı, dünyaya karşı, insanlığa karşı sorumludur. Bunu biraz da böyle değerlendirin. Otomatik makine değilsiniz, el kaldır indir, el kaldır indir! Yani, size böyle mi talimat veriliyor? Hiç mi özgürlüğünüz yok?

SONER AKSOY (Kütahya) – Siz ne yapıyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yasama Meclisi üyelerinin, özgür iradesiyle burada el kaldırıp indirmesi lazım.

SONER AKSOY (Kütahya) – Sizin yaptığınız ne?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Vicdan ve insaf sınırlarının ölçüsünü zorlamayın. Anlatıyoruz, ikna etmek için örnek veriyoruz. İnsan ticareti, insan yaşamı… Her gün Ege sahillerine, Antalya’ya, Alanya’ya cesetler vuruyor, bunu önleyelim diyoruz, ama tık yok. Hayırlı olsun, ne diyelim? Diyecek bir şeyimiz yok. Biz, tarihe, bu tutanaklara karşı vicdani sorumluluğumuzu muhalefetimizle düşeceğiz. Gerisi, herkesi vicdanıyla da baş başa bırakıyoruz.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bu madde ile konuştuğunun hiçbir alakası yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben söylüyorum, var. Yani, kontrol sağlanırsa, o motorların hiçbirisi kıta sahalarını aşamaz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

127’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

128’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

129’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

130’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

131’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

132’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 132’nci maddesinin son fıkrasında “geçiş ücretinin” kelimesinden sonra gelen ibarenin “…beş katı kadar para cezası verilir...” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Sebahat Tuncel

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

İstanbul

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Lütfen gerekçeyi okuyunuz.

Gerekçe:

Köprü ve gişelerde trafik sıkışıklığı durumlarında, acil işi olan sürücülerin geçiş ücreti ödemeden geçtiği bilinmektedir. Esasen yüksek olan geçiş ücretlerinin böylesi durumlarda on katı olarak uygulanması ağır bir cezadır. Eylemle orantılı olması için “beş katı” olarak değiştirilmesi gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

132’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

133’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

134’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

135’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 135. maddesinde geçen (dört yüz) ibaresinin (ikiyüz ila bin) biçiminde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz, Türkiye çok ciddi terör olaylarıyla karşı karşıya bulunan bir ülke. Böyle, çok ciddi terör olaylarının olduğu bir zamanda da posta gibi bir kurumla tehlikeli maddeleri gönderen kişilerin çok ciddi cezalarla cezalandırılması lazım. Bizim önergemiz…

Tabii, aslında, kanun hâlâ 1940’ların, 1930’ların zihniyetiyle hazırlanmış bir kanun, yani getirilen bu cezalar da çok önemli değil, caydırıcı bir niteliği yok. Burada, bu kanunlar, buralarda sayılan fiilleri, yasalara aykırı olarak işlenen fiilleri önlemek için getirilen cezalar, bunları önleyecek miktarda ve caydırıcı miktarda değil.

Bizim istediğimiz, madem, bugün, 2008 yılında bu kanunu yapıyorsak, 2008’in değerleriyle bu cezaları önleyecek, caydıracak miktar ve nitelikte olması lazım, ama, işte, zaten belli, Hükûmet belli, Komisyon belli, Komisyonda incelenmemiş, Hükûmetin de pek de işin içinden, özünden, haberi yok. Yürürlükten kalkmış maddeleri getirmişler, biliyorsunuz bunun içine koymuşlar. Yürürlükten kalkmış maddeler, tekrar, işte, burada önerge veriliyor ve onlar kaldırılıyor, böyle gayri ciddiyetsiz bir ortamda hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen, Türkiye Büyük Millet Meclisine de gerektiği değer verilmeyen bir ortamda bir kanun müzakeresini yapıyoruz. Böyle bir kanun müzakeresi yapılırken, tabii, biz, bu kanunu, şunu açıkça söyleyeyim, enine boyuna inceleyemedik yani. Siz altı yüz elli maddelik bir kanunu getireceksiniz. Bizim de bunu incelemek için olanaklarımız yok. Aslında her maddede gerekli düzeltme önergeleri vermek lazım. Böyle bir kural usulüyle işte aradan bazı maddeleri çektik, bir önerge verdik. Biliyorsunuz, tek milletvekili olunca, bağımsız milletvekili olunca, bir kanunda önerge vermek için kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündemine alınmadan önce verilmesi lazım. Aksi takdirde, verildikten sonra 5 tane milletvekilinin önergesi olması lazım. Böyle koşullarla önerge verdiğimiz ve böylece yasama görevimizi çok zor şartlarda yaptığımız bir ortamda, böyle, arada seçtiğimiz birtakım maddelerde, burada ele aldığımız maddelerde hiç olmazsa bu önergeleri verdiğimiz maddenin günün koşullarına göre, getirilen cezanın caydırıcı bir nitelikte olması lazım.

Yani, siz, bir patlayıcı maddeyi getirip de veya insan için tehlikeli olan bir maddeyi postaya verip de o postayla taşınan madde gittiği yerde insanların hayatını tehlikeye sokarsa veya çok ciddi olaylar yaratırsa veya yolda patlarsa veyahut da gittiği yerde patlarsa, bu 400 YTL’lik bir… Aslında, burada YTL midir, eski TL midir, o da belli değil. “Türk lirası” deniliyor, ama, herhâlde, bilmiyorum, bu hangi tarihten itibaren… “Türk lirası” olarak geçen ibare hangi tarihten itibaren, ben bu konuyu bilmiyorum. Hükûmet veya Komisyon açıklama yaparsa… Bu hangi tarihten itibaren… Burada getirilen cezalar YTL midir, eski TL midir, orada belirtmek lazım. Hatta onun bir maddesine de koymak lazım. Eğer eski TL’yse zaten bunun hiçbir değeri yok.

Önergemiz, buradaki rakamın, 400 Türk lirasının 250 bin Türk lirası olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Önergemin mahiyeti bu. Kabul ederseniz edersiniz, etmezseniz…

Saygılar sunuyorum.

İyi akşamlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

135’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

136’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 136 ncı maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Sebahat Tuncel

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

İstanbul

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin verirseniz, kısa bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum.

Önerge sahibi arkadaşlarımız, Hükûmet olarak ve Komisyon olarak önergelerine katılmamış olmamızdan dolayı alınganlıklarını ifade ediyorlar. Biraz önce Sayın Kaplan kürsüde buyurdular ki “Bu göçmen kaçakçılığıyla ilgili üçle altı ay arasındaki cezayı altı ayla bir yıl arasına çıkarırsak, göçmen kaçakçılığını önleyebiliriz. Niye bunu üç ayla altı ay arasında tutuyorsunuz? Niye otomatik makine gibi eller kalkıyor” diye bir eleştiride bulundu.

Sayın Kaplan hukukçu bir arkadaşımızdır. Göçmen kaçakçılığının cezasını Türk Ceza Kanunu’nun 79’uncu maddesi düzenlemiştir, üç yılla sekiz yıl arasındadır. Sayın Kaplan ve söz alan arkadaşlarımız konuyu teferruatlı olarak inceleyerek, hem Parlamentoyu hem de bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı doğru bilgilendirirlerse, sanıyorum parlamenterlik görevini daha iyi yapmış olurlar.

O nedenle, bu önergeye katılamıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız, söz istiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Süreniz beş dakikadır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Suçla mücadele öyle, tek boyutlu değildir. Eğer Türk Ceza Kanunu’ndaki hükümler yeterliyse, niye ayrıca uyum yasalarında bu tür hükümler koyuyoruz? Bunların hepsi birbirini tamamlayan hükümlerdir ve hepsinin ortak noktası etkili sonuçlar doğurmasıdır. Örneğin, kurusıkı ve gaz fişekleriyle ilgili yasa tasarısı bundan önceydi, erteledik. Ee, burada da kurusıkı tabancayla ilgili yasa hükümleri var, yasaklar var. O zaman bunu niye dağıtıyoruz? Niye bu bölümde bir, niye gaz fişekleriyle ilgili, kurusıkı tabancayla ilgili ayrı yasa önergesi var? Niye 6136 sayılı Yasa’yla ilgili ayrı hüküm var?

Şimdi, şu an verdiğimiz önergeyle ilgili de şunu ifade ediyorum, diyorum ki… “Posta tekeli altında bulunan maddeleri kaçak olarak götürenler ve bunları gönderenler, başkalarının adlarına olan tekele bağlı maddeleri bir araya toplayıp posta ile yollayanlar cezalandırılır.” diyor. Şimdi, ben Sayın Bakana da Komisyona da haklı olarak soracağım: Telekom’un tekeli mi kaldı? Tekelin tekeli mi kaldı? Allah aşkına, özelleştirip satmadık mı bunları? Sattıysak, bu yasa ne?

Yani, şimdi ben bunu ifade etmek durumundayım, bunu aydınlatmak zorundayım. Özelleştireceksiniz Telekom’u, özelleştireceksiniz Tekeli, satacaksınız, ondan sonra tekel hüviyetiyle burada yasa koyacaksınız; olmaz… Olmaz. Komisyon da yapsa yanlış, Bakanlık da yapsa yanlış, uzman da yapsa yanlış. Bunun uygulanma kabiliyeti yok.

Al işte Tekel, Yeni Rakı, Kulüp vardı, bir rakı daha… Bilmiyorum, şimdi seksen sekiz tane rakı çeşidi var. Sigaraların haddi hesabı, sayısı yok. Morris firmasından tutun, bilmem ne firmasına kadar bilmem kaç tane üretici var. Şimdi, bunun neresi tekel? Eskidendi tekel.

İnhisar kanunu meşhurdu. Gezerdi gümrük memurları “Çıkar tabakayı.” derdi kahvede, tabakayı çıkartırdı; kaçak tütünü yakaladı mı basardı cezayı, alırdı tabakayı da, tütünü de, kâğıdı da. Ne cezaydı o zaman. O Tekel kanunu, o zaman öyle etkiliydi, ama şimdi…

Şimdi, getireceğiz bu kanunu, tekel ürünlerini koruyacağız. Posta, Telekom… Telekom’un durumu ortada. Telekom’u biz ne hâle getirmişiz, Tekeli ne hâle getirmişiz. Yani, biz böyle bir durumda kalkıp, hadi şimdi, 200 Türk lirası idari para cezasıyla cezalandıracağız. Kimi cezalandıracağız? Bu maddeyi ihlal edenleri. Hangi maddeyi? 22’nci maddedeki durumu. Bu 22’nci maddedeki duruma bakıyorsunuz, evet birbirine geçiyor, bunlar doğru, ama, sonradan bir yasa çıkarmışsınız, bunların hepsini silmiş, süpürmüş. O zaman, bunun mantığında, sistematiğinde bir hata yapıyoruz. Bu uyum yasalarıyla ilgili bu hatalara düşmemek için, burada, bakacağız hukukçu gözüyle, mantığımıza bakacağız, son yasaya bakacağız, neyse doğru, o. Biz de bunun için diyoruz: Bu yasa kadük bir yasadır artık. Tekel gitti, oldu özel, serbest piyasa “le passe de passe” serbest piyasa ekonomisi. Bundan sonra 200 lirayla siz hiçbir tekeli koruyamazsınız, korunmaz. Bunu ifade ediyoruz, bu da gerçektir ve gerçekler de acıdır ne yapalım.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

136’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

137’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 137 nci maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Akın Birdal

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

Diyarbakır

 Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, biz de katılmıyoruz.

Burada kastedilen tekel, PTT’nin, postanın tekelidir. Yani, resmî evrakların, adli evraklarının tebligatıyla ilgili hususları kastetmektedir. Sigara veya alkol üreten Tekel değildir. O bakımdan katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutalım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Internet, SMS, MMS ve gelişen teknoloji sonucu izinsiz posta işlemleri her alana yayılmıştır. Bu nedenle “kadük” yasa hükmündedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

137’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

138’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

139’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

140’ıncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 140 ncı maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Akın Birdal

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

Diyarbakır

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet.

BAŞKAN - Buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın İçişleri Bakanımız da burada, özellikle vurgulamak istedim. Türkiye’den sınır dışı edilenler, İçişleri Bakanının hususi müsaadesi alınmadıkça Türkiye’ye dönemezler. Bunlara “non person kişiler” denir. Bu, dış işleri, hariciye, emniyet ve Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde bu tür uygulamalar var. Şimdi, bunlardan başka ağır ceza mahkemesinin görevine giren bir suçtan dolayı Türkiye’de mahkûm olmuş ve cezası çektirilerek sınır dışı edilmiş olanlar, bir tek transit geçişlerine izin veriliyor. Burada, sorun, mantıksal olarak şu: 12 Eylül’de siyasi mülteci olarak sağdan, soldan birçok insan yurt dışına gitmek zorunda kaldı ve bu gidenlerle ilgili İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü yurda girişi yasaktır şeklinde kararlar veriyor. Bu yurda girişi yasaktır şeklinde verilen kararlar var. Sınır dışı edilenlerle ilgili verilenler var. Örneğin, en son Uluslararası Af Örgütü Temsilcisi Jonathan ile ilgili ve daha başka yabancılarla ilgili verilen sınır dışı edilme kararı daha sonra da kaldırıldı.

Şimdi, bu tür idari mercilerce verilen kararlarda şuna çok dikkat etmek gerekiyor: İçişleri Bakanlığının kullandığı bu takdir yetkisi şüphesiz idare mahkemesinin yargı yetkisindedir ama, örneğin bir kişinin 1969 yılında 1 Mayısta törene katıldığı için Stockholm’de, Türkiye’ye girişi yasaklanıyorsa aradan kırk yıl geçtikten sonra, ki cinayet işlese birisi müruru zamana uğrar, yani hangi suçu işlerse işlesin müeyyideleriyle ortadan kalkar. Buna rağmen sınır dışı edilme ve alınmalarda bu tür hükümler eski yasa ve yönetmeliklere göre veriliyorsa artık bunlara gerek olmadığını düşünüyoruz. Yeni Türk Ceza Kanunu, temel ceza kanunu esas alınarak yargı kararıyla bu yasaklar konabilir, yargı kararı dışında bu tür yasakların konmaması gerekiyor.

Bu madde, gereksiz bir maddedir; bunun, bu nedenle kaldırılmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

140’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

141’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

142’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 142 nci maddesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

Akın Birdal

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

Diyarbakır

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutalım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Non person” sayılan ve ülkeye girişi yasak olan kişiler sınır kapısı veya havaalanlarında sınırdışı edildiğinden ayrıca ceza uygulamasına gerek bulunmamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

142’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

143’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

144’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 144 üncü maddesinin birinci fıkrasında “hakkında” kelimesinden sonra gelen ibarenin “…iki yıldan beş yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” ; ikinci fıkrasında “ad koyan kişi” kelimesinden sonra gelen ibarenin “bir yıldan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

 

Şırnak

Bitlis

Batman

 

İbrahim Binici

 

Pervin Buldan

 

Şanlıurfa

 

Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz ister misiniz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Suçta caydırıcılık ve etkin mücadele için cezalar artırılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

144’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

145’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

146’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

147’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

148’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

149’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56. sıra sayılı tasarının 149 uncu maddesinin, dördüncü fıkrasının “kabul eden kişi” kelimesinden sonra gelen ibarenin “iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır...” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Van

Bitlis

 

Şerafettin Halis

 

Bengi Yıldız

 

Tunceli

 

Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALI ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Cezaların artırılması caydırıcılık sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

149’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

150’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, beşinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi altıncı bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Altıncı bölüm, 151’inci madde ila 180’inci maddeleri kapsamaktadır.

Altıncı bölüm üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şahin Mengü konuşacaktır, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üstüne Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza geldim.

Değerli milletvekilleri, yapılan değişiklik bir zaruretin sonucudur. Yani Temel Ceza Yasası’nda, Ceza Kanunu’nda, Kabahatler Kanunu’nda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda yapılan değişiklikler nedeniyle, maalesef, ülkemizde yüz yetmiş tane ceza hükmü taşıyan yasada… Ki, asıl tartışmamız gereken bence bu. Bir ülkede yüz yetmiş tane kanun -bu sadece buraya gelenler- eğer ceza hükmü taşıyorsa, bu, ülkede bazı sorunlar olduğunu ortaya koyuyor. Bu ceza kanunlarında, değişen Ceza Kanunu’nda ve Kabahatler Kanunu’ndaki değişikleri buraya uyarlamaya geldik.

Şimdi, bu çok doğal ve yapılması gereken bir şey. Evvela bir şeyin ciddiyetsizliğine dikkat çekmek isterim. İç Tüzük diyor ki: Böyle temel bir yasa geliyorsa en fazla otuz maddeyle bölersiniz. Yani, otuzun altında maddeyle bölme imkânınız var.

Şimdi, bakın, ben Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun bir kısmı, Basın Çalışanları Hakkında Kanun, At Yarışları Hakkında Kanun, Ateşli Silahlar Hakkında Kanun, Amme Alacakları, Eczacılık ve Eczaneler Hakkında Kanun hakkında konuşacağım. Şimdi, benden evvel konuşan arkadaşlarım da… Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun on maddesinde değişiklik getiriyorsunuz, sekiz maddesini bir arkadaşım konuştu bütün partiler adına, bu bölümde, son kalan iki maddesi için de gene başka arkadaşlarımız konuşacak. Şimdi, bunu bölmek, illa, matematik hesap yapıp -otuz maddeyle bir araya geliyor- otuzar maddeden bölüyoruz diye, böyle bir mantığa girmemek lazım. Bu biraz ciddiyetsizlik oluyor.

Bir ikincisi: Dün Sayın Komisyon Başkan Vekili burada iftiharla ve haklı olarak dedi ki: “Öyle çok çalıştık ki, bürokrat arkadaşlarım şöyle iyi çalıştılar, böyle iyi çalıştılar.” Doğrudur, altı yüz elli dört tane kanun maddesini bir araya getirmek kolay bir iş değildir. Yapılana da saygı duyuyorum. Yalnız, altı yüz elli dört kanun maddesi getiriyorsunuz -yüzde 20’sine yakını- doksan altı tane maddeye burada, üç grup iştirak hâlinde değişiklik önergesi veriyor. Bir kısım maddeleri, tümden -yani yürürlükten kalkmış maddeleri- gereği olmadığına karar verilip tasarıdan çıkartılıyor.

Şimdi, tabii, şöyle bir teknik var, bunu özellikle Adalet Bakanlığındaki bürokrat arkadaşlarım bilir: Yürürlükten kalkmış kanuna bir başka kanun maddesiyle atıf yaparsanız, yürürlükten kalkmış kanuna hayatiyet verirsiniz. Yani, burada, Allah’tan, grupların önerdiği arkadaşlar çalışırken bu tasarı üstünde dikkatli davranmışlar, hayatiyeti kalmamış, yürürlükten kalkmış kanunların, tekrar, bir hukuki yanlışla hayatiyet kazanması önlenmiş. Bu, işin bir tarafı. Buna da çok dikkat etmek gerekirdi ama bu yanlış yapılmış.

Şimdi, gene, kanunlar değişirken bir sıkıntıyı daha yaşayacağız. Benim kısa sürede inceleyebildiğim kadarıyla, bu tasarının içinde Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesine de atıflar var. Şimdi, Borçlar Kanunu’nu da değiştireceğiz, yakında Borçlar Kanunu da değişecek. Şimdi, buradaki 49’uncu madde, tahmin ediyorum, yeni Borçlar Kanunu’nda bambaşka bir madde olacak. Tekrar geleceğiz, bu tür bir sürü kanunda, gene Borçlar Kanunu’nu değiştireceğiz.

Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın Bakanla burada, bizim, bir konuşmada diyaloğumuz oldu “Ticaret Kanunu’nu mu önce getiriyorsunuz, Borçlar Kanunu mu?” diye. Sayın Bakan o zaman dedi ki: “Ticaret Kanunu’nu önce getiriyoruz.”

Bakın, şimdi, buradaki tehlikeye benzer bir tehlike orada da var Sayın Bakan. Ticaret Kanunu’nun içinde Borçlar Kanunu’na atıf yapan maddeler var. Ticaret Kanunu’nu önce getirin, Borçlar Kanunu’nu sonra getirin. İleride Ticaret Kanunu’nun şu anda yürürlükte olan Borçlar Kanunu’na atıf yapan maddelerini tekrar değiştirmek zorunda kalırız.

Şimdi bütün bunları yaparken… Bunu, şunun için örnek veriyorum: Elbette Ticaret Kanunu’nu tartışmıyoruz ama burada tartışılan konu, bir hukuk çalışmasının… Özellikle biz burada, tabii çok teknik konuları tartışırken -bunu siyasi getirisi götürüsü yok- hukuki yanlışlık yapmamak durumundayız. Bu tip hatalar bize baştan itibaren hukuki yanlışlar yaptırıyor ve Parlamentonun işini tıkıyor. Parlamentoyu tıkarken yargıyı tıkıyor, hep beraber şikâyet ediyoruz. Nitekim bu kadar değişikliği yapmamızın, şu altı yüz elli dört maddelik değişikliğin en büyük esprisi de Yargıtayın tıkanmış olması, davaların zaman aşımına uğraması… Bunların hepsi doğru ama bunların tamamındaki hata, yani Yargıtayın bu kadar sıkışması, tıkanması, böyle apar topar yasaların, altı yüz elli dört maddelik yasanın çok fazla irdelenmeden yüce Meclisin önüne getirilmesinin nedenleri, bizim zamanımızda, yani Parlamentonun zamanında bazı yasama çalışmalarını yaparken gerekli itinayı göstermemiş olmasından kaynaklanıyor. Bunlara dikkat çekmek istedim.

Onun dışında, benim kısmıma giren bölümdeki, bu, örneğin basın çalışanlarıyla ilgili yasa olsun, eczacılıkla ilgili yasa olsun, bana bu görev partim tarafından verilince, bu kurumların, yani bu sivil toplum örgütlerinin yetkilileriyle görüştüm. Bana söyledikleri, gerek basın mesleğinde çalışanlarla ilgili olsun gerek eczacılarla ilgili olsun, bu yasa değişikliklerinin kendileriyle ilgili çok fazla bir ihtilafları olmadığını, bunu normal karşıladıklarını söylediler. O bakımdan bunların içeriğine girmeyeceğim.

Şimdi, şu, özellikle basın çalışanlarıyla ilgili yasaya baktığınız zaman, doğrudur, işte, basın çalışanlarının, emekçinin hakları korunuyor gibi bir anlam çıkıyor. Sözleşme yapmaya zorluyor, sözleşme yapmazsanız buna, işte, müeyyideyi ağırlaştırıyor; o başka. Ama tabii, bu arada -hani bir yerde kaşığıyla verip sapıyla alıyor misali olacak- bunu burada yapıyorsunuz, öbür tarafta basın çalışanlarının bu yıpranma payıyla ilgili şeyi kaldırıyorsunuz. Yani, şimdi, ikisinin çok tutarlı bir mantığı olmuyor.

Onun dışında bu ateşli silahlarla ilgili kanun var. Şimdi ateşli silahlarla ilgili kanunda getirilen bütün cezaların artırılmasına hiçbir itirazım yok. Ancak öyle bir toplumda yaşıyoruz ki hepimiz -bunu, kimseyi ayırarak söylemiyorum- çocuğumuza, torunumuza hediye götürürken tabanca götürüyoruz. Televizyonları açıyorsunuz… Kan gövdeyi götüren video kasetleri, DVD’ler; ne ararsanız var. Ondan sonra, Ateşli Silahlar Kanunu’nda ha bire müeyyide artırması yapıyoruz, müeyyideleri ağırlaştırıyoruz. Ağırlaştırın. Eğer siz, bataklığı baştan kurutmuyorsanız, bu yasaları değiştirerek hiçbir şey elde edemezsiniz.

Bu ülkede herkesin silah almasını, herkesin silahlanmasını, ülkenin o tarihteki Başbakanı teşvik etti. Bunu, hazinenin bir gelir kaynağı olarak gösterdi ve çok da güzel bir örnek verdi o gün, o günlere dönüp hatırlayın: “Efendim, Amerika’da herkesin cebinde tabanca olduğu için kimse kimseye silah çekmiyor.” dedi. Bunlar, bu Parlamento çatısı altında konuşuldu.

Şimdi, bütün bunlar ortada varken, bu müeyyideleri artırmayalım, uygulamayalım demiyorum, sakın… Baştan beri söylüyorum, bir zaruretin gereğidir bunları yapmak ama, evvela bütün bu sorunlarımızı da bir tartışalım, bunları nasıl önleyeceğimizi tartışalım.

Bakın, korsan yayınla ilgili, burada, evvelki bölümde konuşan arkadaşlarım da çok doğru şeyler söyledi. Eğer biz, korsan yayını, sadece işte Kızılay’da, Kadıköy’de, Taksim’de, orada burada, tezgâhta roman satan, kaset satan adam olarak algılıyorsak, çok ciddi yanlış yapıyoruz. Korsanın temelinde, bunu kimin planladığını… Çünkü korsan imalatı da büyük maliyetler gerektiren, büyük paralar gerektiren, büyük sermaye gerektiren işlemler, yani bunlar çok ucuz yapılan işlemler değil.

Şimdi, evvela, bu korsanın önüne geçebilmenin şartlarından bir tanesi, onun imalatçısı kimse, onun üreticisi kimse… Yani kaynağı kurutmak. Yoksa tezgâhta satan, üç kuruş para için bu işi yapan adamı alır götürüsünüz, elindeki kaseti de alırsınız, o zavallının canı yanar. Ama bu işten büyük rant elde eden, bunun dibindeki, bunun kaynağındaki insanı eğer zorlamıyorsanız, onu engellemiyorsanız, her zaman da bu kasetleri tezgâhta satacak garip vardır, dünyanın her tarafında vardır, bizde de muhakkak vardır, yarın da olacaktır.

Bu nedenle, bunun bir insanlık suçu olduğunu kabul ediyorum. Çünkü bir insanın beyninin emeği kadar kutsal bir emek bence yok. Bir insan beyninin en büyük ürünü insanın yarattığı değerlerdir; romandır, şiirdir, şarkıdır, ne diyorsanız. Eğer, bu, istismar edilmeye açık hâle getiriliyorsa ve bunun istismarı için biz elimizden geleni yapmıyorsak, o zaman bu yasaları değiştirmek, değiştirmemek, kanun çıkartmak, bunlar çok önemli değil.

Bir noktaya bir daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Şu anda yüz yetmiş tane ceza hükmü taşıyan yasadan bahsediyoruz. Demek ki her çıkardığımız yasada muhakkak da bir ceza hükmü koyuyoruz. Evvela bunu bir çözelim. Bu sorun çözülmeden, biz burada daha bunu çok konuşuruz. Bu sorunların ortadan kalkması, gereken ekonomik, sosyal bütün tedbirleri bu devletin alması gerekir. Ne kadar zamanda alır? Gayet tabii bu, çok kolay, çok basit bir olaydır diye söylemiyorum. Bu, sadece sizin iktidarınızın yedi yıllık faaliyeti de değildir. Bu, yıllardır, elli yıldır bu ülkede yürütülen ekonomik faaliyetlerin, ekonomik dünya görüşünün geldiği noktadır. Eğer bir ülkede sefalet, açlık varsa o ülkede suç işleme oranları her zaman çok yüksektir. Refaha ulaşan ülkelerde de suç vardır ama orada suçun vasfı değişir. Bizimkiler gibi, şu konuştuğumuz suç vasıfları gibi suç vasfı, ekonomik olarak gelişmiş, insanca yaşama şartlarına sahip olmuş ülkelerde yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, görüşlerimi arz ettim. Söylüyorum, bu yasa değişikliği bir zaruretin neticesidir yapılacaktır. Ancak böyle bir yasa teklifini bir daha getirirken, yüzde 20’si sayın yüce Genel Kurul tarafından değiştirilmeyen, biraz daha ciddi değerlendirilmiş yasa teklifleriyle gelirsek çok daha sağlıklı çalışmalar yaparız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Mümin İnan.

Buyurunuz Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ait 151 ila 180’inci maddeler üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ceza hükmü taşıyan toplam yüz yetmiş kanunda değişiklik yapılmasını öngören altı yüz elli bir maddeden oluşan bu tasarı, eksikleri olsa da, anlaşılıyor ki Adalet Bakanlığı bürokratları ve Adalet Komisyonu üyeleri, üniversite ve yüksek yargı organları mensuplarınca yoğun emekle hazırlanmış bir tasarıdır. Hazırlanış yöntemine ve özellikle bu kadar çok kanunla ayrı ayrı tartışma için yeterince imkân sağlamasa da emeği geçenlere grubum adına teşekkür ediyorum.

Yargıtayda ve diğer mahkemelerde bu tasarının yasalaşması beklendiğinden hem adaletin bir an önce tecellisi ve ayrıca zaman aşımı sebebiyle cezadan kurtulacakların daha da artmaması adına, sorumlu muhalefet anlayışımızın sonucu olarak, bu tasarının bir an önce yasalaşması Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de dileğimizdir.

Söz aldığım bölüm içerisinde bulunan ve değişiklik öngörülen Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun ile çalışan gazetecilerin patronlarına karşı yasal güvencelere kavuşturulduğu, var olan yaptırımların arttırıldığı görülmektedir. Bu düzenlemeler isabetli olmakla birlikte, fiilen uygulanması ve denetlenmesi mümkün olamamaktadır. Ülkemizde birçok gazetecinin başına gelenler hepimizin malumudur.

Bazı hükümleri değiştirilen 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da da değişiklikler öngörülmektedir. Bu Kanun’da isabetli olarak “kurusıkı” tabir edilen veya gaz fişeği atabilen silahların teknik özelliklerinin değiştirilerek öldürmeye elverişli hâle getirilmesi suç olarak düzenlenmiştir. Piyasada alım satımı yapılan, namlusu değiştirilmek suretiyle birçok suçun işlendiği, birçok masum insanımızın hayatını kaybettiği hatırlandığında, bu değişiklik son derece isabetli olmuştur.

Kamuoyunda silahlanmaya karşı bir hassasiyet bulunduğu, özellikle “maganda cinayetleri” diye adlandırılan olaylarda birçok insanımızın hayatını kaybettiği hepimizin malumudur. Ancak, burada ciddi bir hata yapılmaktadır: Silahla işlenen suçlar incelendiğinde bu suçların yüzde 100’e yakınının ruhsatsız silahlarla işlendiği görülecektir. O hâlde mücadele edilmesi gereken olgu, yasanın verdiği yetkiyle silah taşıyanlardan daha çok, kaçak silah taşıyanlar olmalıdır. En azından, insanların yoğun olarak yaşadığı belediye sınırları ve turizm bölgelerinde kaçak silah taşımanın cezasının alt sınırı bir yıldır. Bunun alt sınırının daha yukarıda belirlenmesi, asayiş bakımından çok daha yüksek olması gerekmektedir.

6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında sayılan meslek gruplarına bu tasarıyla yeni eklemeler yapılırken belediye başkanlarının da eklenmesinin yaptığı görevler itibarıyla uygun olacağını düşünmekteyiz.

Yine de bu kanun içerisinde silah kaçakçılığının muhtelif türleri cezalandırılmışsa da artırıcı sebepler içerisinde “silahların nitelik ve sayı bakımından vahim” olması sayılmıştır. Birçok olayda terör örgütüyle bağlantılı olarak yapılan silah kaçakçılığına rastlandığı görülmektedir. O hâlde bu kanuna bir madde daha ilave edilerek, silah kaçakçılığının terör örgütleriyle bağlantılı yapılması hâlinde, artırıcı sebep olarak değerlendirilmelidir.

Eczacılık yapmaya mani suçların kapsamını genişleterek devlete yönelik işlenen suçların da bu kapsama alınmasını olumlu buluyoruz. 6269 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle, diplomasız kimyagerlik ve kimya mühendisliği mesleğini icra edenlere hapis cezasının getirilmesi de olumludur. Ceza alt sınırı biraz daha artırılabilir.

Bu tasarıyla 6183 sayılı Kanun’da da bazı değişiklikler öngörülmekle birlikte, 110’uncu maddede, devlete borcu bulunup da devletten mal kaçırmanın cezasının alt sınırı artırılmaktadır. Ancak bu cezaların kaçırılan mal oranına göre gözden geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Anadolu’da birçok çiftçimizin, birçok esnafımızın, küçük borçlar nedeniyle eşlerinin ve de yakınlarının üzerinde bulunan mallarıyla, milyonlarca doları başkalarının üzerine kaçıranların arasında ceza bakımından bir uyumsuzluk olduğu düşüncesindeyiz. Son zamanlarda, özellikle Anadolu’da, çiftçi borçları nedeniyle çok ciddi sıkıntılar yaşanması sebebiyle karşımıza ciddi problemler bu anlamda gelebilir. Çünkü çiftçilerin yakınlarının ve eşlerinin üzerindeki malların da bu kapsamdan değerlendirilebilme ihtimali olduğundan dolayı bu konunun bir kez daha gözden geçirilmesini arzu ediyor, bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş.

Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 56 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın altıncı bölümüyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu bölümde, basın çalışanlarıyla, gazetecilerle, basın emekçileriyle ilgili, yine ateşli silahlarla ilgili -6136 sayılı Ateşli Silahlarla ilgili- ve eczacılarla ilgili düzenlemeler yer alıyor.

Ben, özellikle bu bölümde 153, 154, 155, 156 ve 157 numaralarda düzenlenmiş olan basın emekçileriyle ilgili, gazetecilerle ilgili kısma dair görüşlerimi ifade etmek istiyorum izninizle.

Değerli arkadaşlar, ne tesadüftür ki, aynı zamanda yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Bu vesileyle, aynı zamanda, bütün çalışan gazetecilerin gününü de kutluyoruz DTP olarak.

Değerli arkadaşlar, gerçekten de hem haber alma özgürlüğü hem çalışma yaşamıyla ilgili hem de ifade özgürlüğüyle ilgili önemli bir alandır medya alanı, basın alanı ve bu kamusal görevi yerine getiren gazeteciler, bu kadar önemli temel hak ve özgürlüklerle ilgili çalıştıkları alanlarda, maalesef, çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Öncelikle, basın emekçilerinin çalışma yaşamından kaynaklı hak ve özgürlüklerini korumaları için kendi aralarında güçlü bir örgütlülüğe sahip olmaları gerekir. Yoksa bu 153, 154, 155, 156 ve 157’de düzenlenen maddelerle ilgili olarak basın emekçilerinin bireysel olarak kendi haklarını, özgürlüklerini medya patronlarına karşı, işverenlere karşı korumaları tek başına, maalesef ki mümkün değil. Yani, bu sözleşmelerden doğan, sözleşmelerin haksız fesihlerinden vesaire doğan haklarıyla ilgili olarak İş Kanunu, Basın Kanunu kısmen koruma sağlasa da bu cezaların artırılması tek başına bu kesimin, bu çalışan kesimin haklarını koruma açısından son derece yetersiz olacaktır. Temelde, çalışanların kendi hakkını, çalışma yaşamından doğan haklarını koruyabilmeleri için örgütlü bir güç hâline gelmeleri asıldır. Eğer, bu alanda sendikalaşma, kendi haklarını toplu bir şekilde koruyabilme özgürlükleri yeterince sağlanamazsa, medya patronları karşısında basın emekçilerinin bu haklarını koruyabilmeleri de çok olanaklı değil.

Bugün, Türkiye Gazeteciler Sendikasının üyesi olan çok az sayıda basın emekçisi vardır. Bu, acaba, basın çalışanlarının, emekçilerin sendikaya üye olma isteksizliğinden mi kaynaklı yoksa sendikaya üye olmaları hâlinde işlerine son verilme tehlikesi ve tehdidiyle karşı karşıya bulunmalarından mı kaynaklı diye bakmak gerekir. Evet, Türkiye’de, hatta yerel medyalara kadar inen büyük bir baskıyla, sendikalaşma baskısıyla karşı karşıyadır basın emekçileri. Sendika üyesi oldukları anda veya bu iradeyi gösterdikleri anda, maalesef ki, işlerine son verilmekte ve onların hakkını arayabilecek ciddi bir sendikal faaliyet veya sendikal örgütlülük de maalesef bulunmamaktadır. Türkiye Gazeteciler Sendikasının üyesi olan basın emekçileri de devlete bağlı -TRT veya Anadolu Ajansı gibi- kurumların çalışanları olan basın emekçilerinden oluşmakta. Özel medya kuruluşlarının, büyük medya tekellerinin, hatta -işte, az önce ifade ettiğim gibi- yerel medya kuruluşu çalışanlarının sendikalı olma iradesini gösterdikleri anda, böylesi bir girişimde bulundukları anda işlerine son verildiğini pratikten, günlük yaşamdan çok iyi takip ediyor, biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de medya sektörünün önemli sorunlarından biri de medyadaki tekelleşme olgusudur. Gerçekten de medyadaki tekelleşme, her birimizin haber alma, objektif haber edinme özgürlüğünü kısıtladığı gibi, yine, tekelleşen medya, aynı zamanda ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşabilmekte; siyaset üzerinde, hükûmetler üzerinde önemli bir etki yaratarak, bu yarattığı etkiyi de kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanan büyük bir tekel gücüne dönüşebilmektedir. Medyanın tekelleşerek bireysel çıkarlara hizmet edecek ticari nitelik kazanması, medya-siyaset bağlantısının güçlenmesine, medyanın devletle ticari ilişkiye girmesine ve bu ilişki neticesinde de demokratik ilkelerin, demokrasinin, hiç farkına varmadan, hiçbirimiz bunu hissetmeden yozlaşmasına neden olmaktadır.

Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri de bağımsız ve özgür basındır. Basın özgürlüğü, kamu güçleri karşısında olduğu kadar, özel güç odaklarına karşı da korunmalıdır. Bu nedenle, medyanın belli kişi ya da grupların elinde toplanmasını önleyen yasal düzenlemelere de ihtiyaç olduğu açıktır. Bu vesileyle bunu da vurgulamak gerekir diye düşünüyoruz.

Bugün, ülkemizde yaklaşık 19 gazeteci, basın çalışanı mesleğini yürüttüğü sırada tutuklanmış ve cezaevine konulmuştur. Özellikle, Basın Kanunu, Türk Ceza Kanunu’nun düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen maddeleri, 301’inci madde, Terörle Mücadele Yasası gibi maddelerle baskı altına alınan basın kuruluşları ve basın çalışanları, özellikle muhalif basın kuruluşları ve çalışanları işlerini yapamaz hâle gelmişler ve haber alma, haber yayma, ifade özgürlüğünü kullanamaz hâle getirilmişlerdir. Bu muhalif basın organları üzerindeki baskılar, bugün itibarıyla akıl almaz boyutlara gelmiştir. Bunlar -sistematik bir biçimde kapatılan, dağıtımı engellenen- özellikle tekel hâline gelmiş dağıtım kurumlarının dağıtımı engellemesi nedeniyle kendi işlerini yapamaz hâle gelmişlerdir ve bazı dergiler, gazeteler, medya organları bu nedenle, dağıtım tekeli nedeniyle bayiye inemez ve kendi düşüncelerini topluma ulaştıramaz hâle getirilmişlerdir. Fikir ve vicdan hürriyetinin temel unsurlarından biri olan basın organları bu şekilde, yasaların ağır baskısı altında, cezaların ağır baskısı altında, maalesef ki çalışamaz hâle getirilmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, bu değişikliklerle, cezaların artırılmasıyla, her ne kadar kısmi olarak basın çalışanlarının işverenlere karşı korunması bir yandan hedeflense de, önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek olan 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasasıyla, basın çalışanlarının, emekçilerinin özellikle yıpranma hakkı, yıpranma tazminatı ellerinden alınmak istenmektedir. Yani, burada, biz basın çalışanlarını koruyan bir yasa maddesini oylarken, onaylarken, birkaç gün sonra, basın çalışanlarının özgürlüğünü yine tehdit ve tehlike altına sokacak bir başka yasa maddesiyle veya maddeleriyle karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla, yapılan bütün yasal çalışmaların, yasa yapma faaliyetlerinin aynı iradeyle gerçekleşmesi, aynı saikle gerçekleşmesi, kendi içerisinde bir tutarlılık oluşturması gerekir. Aksi takdirde, bugün, basın çalışanlarını koruyor gibi görünen düzenlemeyi yapıp, yarın basın çalışanlarının sosyal güvenlikle ilgili haklarını zedeleyen yasa tasarılarına veya tekliflerine imza atarsa bu Meclis, kendi içerisinde, yaptığı yasama faaliyetinde, tutarsız, çelişkili bir duruma düşmüş olacaktır.

Az önce arkadaşlar da ifade ettiler, yasa tekniği açısından gerçekten de sıkıntılı bir yasayla karşı karşıyayız. Grupların bu yasanın hızlı bir şekilde geçmesi üzerinde anlaşmasının tek nedeni acil bir ihtiyaç olmasından kaynaklı. Hem yargı mekanizmalarının, yerel mahkemelerin ve temyiz mahkemelerinin, Yargıtayın bu konuda tıkanmış olması, dosyaların zaman aşımı tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıya olması vesilesiyle, bu yasa tasarısının hızlı bir şekilde Meclisten geçmesi ve toplumsal bir ihtiyaca cevap vermesi açısından, bizler de DTP olarak bu yasanın geçmesi konusunda desteklerimizi sunuyoruz. Ama, özellikle değişiklik önergeleriyle, teknik açıdan sıkıntılı olan maddelerin düzeltilmesi konusunda da, biz, AK Parti Grubunun daha duyarlı ve daha dikkatli davranması gerektiği inancındayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.

Altıncı bölüm üzerine şahsı adına söz isteyen Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurunuz Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun altıncı bölümü üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönemde bu Meclis gerçekten yoğun bir şekilde çalıştı, tarihte görülmedik şekilde sekiz yüzden fazla kanun çıkardı, âdeta hukuk reformları yaptı. İşte, bu yapılan reformlardan bir tanesi de “Temel Ceza Kanunları” dediğimiz Türk Ceza Kanunu’nun yeniden yapılmasıdır. Buna bağlı olarak Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun da çıkartılmıştır. Bu kanunların çıkartılmasında emeği olan akademisyenlere, bürokratlara, elbette değerli milletvekillerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü, bundan önceki Ceza Kanunu, İtalya’dan aldığımız, faşist İtalya’nın yazdığı ve uyguladığı kanun idi. O kanunu aslında İtalyanlar 1945’ten sonra terk etti, ama maalesef biz 2005’e kadar uygulamak zorunda kaldık. İşte, 2005’te böyle bir değişiklikle bu gerçekleşti. Türk hukukçusu, Türk siyasetçisi, Türk Parlamentosu kendi alnının teriyle böyle bir kanun çıkardı. Evet, bu kanunlar çıkartılırken değişik kesimlerden de görüş alındı, çok önemli görüşler de bildirildi, ama bir tanesi hakikaten üzücüydü. Bunlardan bir tanesi diyordu ki, bir akademisyen: “Ey gafiller, siz kim oluyorsunuz ki, Türk Ceza Kanunu’nu yazıyorsunuz? Türk hukuk sistemi ve Türk Parlamentosu hâlâ böyle bir olgunluğa gelmemiştir.” şeklinde bir menfi, negatif bir mektup yazmıştı. Ama tabii, çok şükür ki onu dinlemedik ve hep birlikte, muhalefetiyle iktidarıyla, Türk insanının anlayabileceği şekilde bir kanun yaptık.

İşte şimdi, özel kanunlarda olan bu yükümlülükleri de bu Türk Ceza Kanununa uygulamak açısından bir tasarı gelmiştir. Merak etmeyin, 23’üncü Dönemde inşallah çok daha fazla çalışarak, 22’nci Dönemden daha fazla çalışarak, yeni yeni kanunlara, yeni yeni reformlara imza atacaklardır. Önümüzde önemli fırsatlar vardır. Hele hele bugünlerde gündemde olan demokratik sivil anayasayı her ne kadar bazıları, yapmayın etmeyin, deseler de, inşallah, hep birlikte, muhalefetiyle iktidarıyla, sivil toplumuyla birlikte bu Meclisten geçireceğiz. Artık demokrasimiz, Parlamentomuz bu olgunluğa ermiştir.

Değerli arkadaşlar, altıncı bölümde neler var diye kısaca göz atacak olursak, 5953 sayılı basın mesleğinde çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki münasebetleri tanzim eden Kanun’da birtakım değişiklikler yapıyoruz. Burada ne var? İşte, yazı işleri akdi yapmayan, ölüm tazminatı ödemeyen, gazeteciye yıllık izin vermeyen veya izinde ücret ödemeyen, fazla çalışma ücretini ödemeyen işverene birtakım adli yaptırımlar getiriyoruz, idari yaptırımlar getiriyoruz, para cezası getiriyoruz. Bunlar var mı, oluyor mu memlekette? Oluyormuş demek ki, böyle bir yaptırımlar getiriliyor. Oysa, baktığımızda, medya patronları gerçekten şaşaalı bir hayat yaşıyorlar. Zaman zaman hatta baktığımızda, milyon dolarlar vererek bir haber müdürünü başka bir yere transfer ediyorlar. Ama medya emekçilerine baktığımızda, elinde makineyle o, dışarıda, soğukta, karda kışta, güneşte haber kollayan muhabire asgari ücreti vermediğini, hatta izin parasını vermediğini görüyoruz. İşte, maalesef, bunun için bu kanunlar çıkmak zorunda kalıyor değerli arkadaşlar.

Bunun yanı sıra, kurusıkı, ses veya gaz fişeği atan tabancayı, teknik özelliklerini değiştirerek silah gibi yapanlara da burada bir ceza hükmü getiriliyor. Bu da önemli bir hüküm çünkü son yıllarda maalesef, bu silahları taklit ederek, değiştirerek, suç işlediklerini görüyoruz. Yine, ateşli silah ve mermileri yasa dışı yollarla ülkeye sokanlara da beş yıldan on iki yıla kadar hapis, zaten daha önce de vardı bu ama yeniden düzenleme getiriliyor.

Bu silahları daha çok çeteler ve terör örgütleri kullanıyorlar maalesef, ama bu çete ülkemizin bir gerçeği oldu. Ben polisimize, yani, bu anlamda teşekkür ediyorum, gerçekten bunları cansiparane yakalıyor ve adalete teslim ediyor, ama bu çete davaları nedense yıllarca sürüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Daha geçen gün, 1995 yılında işlenmiş bir çete olayı, suçu on dört yıl sonra ancak hükme bağlanabildi. Şimdi, hâkim eksikliği var, şu var kabul ediyoruz. On dört yıl sürüyorsa bir dava, bunu hâkim eksikliğiyle izah edemeyiz. Başbakana suikast yapılan bu memlekette, üç yıl, dört yıl geçmiş ama hâlâ sürüncemede. Bakın, hâkimlik yaptım, istersem bir davayı bir ayda bitirebilirim, istersem. Ceza Yargılama Usulü Kanunu zaten onu emreder. Der ki: “Ceza yargılaması kesintisiz olmalıdır.” Ama baktığımızda, çete davaları yıllarca bu memlekette sürmektedir. O bakımdan, sadece dikkatinizi çekmek için bunları ifade ettim. İstenirse bu davalar beş ayda, altı ayda bitebilir.

Kanuna hayırlı olsun demek istemiyorum, ama insanın olduğu yerde mutlaka suç oluyor, ceza oluyor. Hazreti Adem’den beri bu var. O bakımdan inşallah vatandaşlarımız bunlara muhatap olmazlar, ama yine de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman.

Buyurunuz Sayın Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığımız, bürokratlarımız geçen dönem Türk Ceza Kanunu’nun, Ceza Usul Kanunu’nun hazırlanmasında emeği geçen hocalarımız gerçekten çok önemli bir iş yaptılar. Geçen dönem cumhuriyet tarihi boyunca bu kapsamda el atılamayan temel yasaları değiştirme cesaretini gösterdiler. En son Genel Kurulumuz bununla ilgili kararını verdi, Ceza Kanunu’muz üç yıldan bu yana yürürlükte. Fakat, Ceza Kanunu dışında ceza hükmü içeren, işte bu önümüze gelen tasarıdan da anlıyoruz ki, yüz yetmiş civarında kanunda daha ceza içeren hükümler var. Bunun yanı sıra, yürürlükten kaldırılan altmış iki civarında kanunda değişiklik yapan, bunları yürürlükten kaldıran hükümler var. Bunların tamamı bir tasarı çerçevesinde toparlanmış ve yüce Meclisin huzuruna getirilmiş.

Bazı arkadaşlarımız konuşmaları sırasında bunun usulünü, şeklini tenkit ettiler. Fakat, hiçbir arkadaşımız bunun bir alternatifini de ortaya koyamadı. Yani, bu şekilde bir ihtiyaç var. Uygulayıcılar için bir aciliyet arz ediyor bu durum. Ama, bunu nasıl telafi ederiz? Örneğin, bu yüz yetmiş kanunun tamamında -ki, bazıları birer maddede değişiklik yapıyor, bazıları beş on maddede değişiklik yapıyor- bunların her birini, örneğin ayrı tasarı olarak Meclise sevk edersek herhâlde 23’üncü Dönem Meclisi sadece bu kanunları dahi görüşemeyecek durumda olacak.

Ben, huzurunuzda Adalet Bakanımızdan ve onun bürokratlarından bir istirhamda bulunmak istiyorum: Bugün uygulamadan gelen arkadaşlar olarak biliyoruz ki, hâlâ yürürlükte olan, dilini çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği, çoğu zaman uygulama alanı da kalmamış olan kanunlarımız var. Bunlar raflarda bekliyorlar. Ama, bugün şu saatte kabul ettiğimiz kanunlarla hüküm açısından, önem açısından hiçbir farklılık arz etmiyor, sonuçta yürürlükte kalmaya devam ediyorlar. Hem AB uyum yasaları çerçevesinde de böyle bir şeye ihtiyaç var. Bunların tamamını tarayacak bir komisyon kurulmasını ben istirham ediyorum. Böyle temel reformların yapıldığı, Anayasa’nın değiştirileceği böyle bir Mecliste aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti tarihinden önce ve sonra çıkarılmış olan bütün kanunlar taranmak suretiyle miadını tamamlamış, artık hüküm ifade etmeyenlerin yürürlükten kaldırılması suretiyle -aynı paralelde birçok kanun olduğunu biliyoruz- bunların birleştirilerek, daha derli toplu, uygulayıcıların kolay ulaşabileceği, dilini daha iyi anlayabileceği nitelikte bir çalışma yapılmasında ben şahsen bir zaruret görüyorum. Bunu ötelemememiz gerekiyor, çünkü bu tip çalışmalar özellikle parçalı koalisyonlar döneminde yapılamaz, tek başına iktidar olan dönemlerde bunları daha kolay yapmak lazım ama bunu daha ileri götürerek, muhalefetin de, bugün olduğu gibi, katkısını almak suretiyle, bunu, bana göre, yapmak mümkündür, yaparsak faydalı ve hayırlı bir iş yapmış oluruz.

Bu görüşmekte olduğumuz altıncı bölümde, arkadaşlarımız değindiler, yedi ayrı kanunda yaklaşık otuz madde değiştiriliyor. Bunlar, basın mesleğinde çalışanlarla ilgili kanundan tutun da, Ateşli Silahlar Kanunu’na kadar, eczacılar ve eczanelerle ilgili kanuna kadar birçok hüküm güncelleniyor, ihtiyaç olanlara yeni bazı eklemeler yapılıyor.

Ben, demin de ifade ettiğim gibi, genel anlamda bu kanun tasarısının özellikle uygulayıcılar için aciliyet arz ettiğini ama Türkiye için güzel bir örnek olduğunu, bunun bütün kanunlara teşmil edilmek suretiyle böyle bir çalışmanın yapılmasını da bekliyorum.

Kanunun uygulayıcılar için ve memleketimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

Şimdi altıncı bölüm için soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Üç kişi soru için talepte bulunmuştur: Sayın Çalış, Sayın Doğru ve Sayın İnan.

Sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben, öncelikle, beşinci bölümdeki sorularım anlaşılamadığı için Sayın Bakanıma tekrar soracağım.

Sayın Bakanım, daha önceki sorularım, evet, istatistiki sorulardı ama bu sorularım bilgi sorusuydu, tekrar ediyorum onun için.

Birinci sorum şuydu: Doğal afetlerde zarar gören adli bilgi ve belgelerin zarar görmemesi için Bakanlığınızın merkezî adli otomasyon bilgi bankası kurmayla ilgili bir çalışması var mıdır? Sorumun birisi buydu.

Diğer sorum da, her geçen gün il genel meclislerinin daha önemli görevler üstlenmesi nedeniyle, il genel meclisi üyelerinin özlük haklarıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Yoksa bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Diğer sorum da buydu. Bunları tekrar etmiş oldum.

Bir diğer sorum da, bu amme alacaklarıyla ilgili olarak bu tartıştığımız bölümle ilgili. Bildiğimiz gibi ekonominin giderek küçük esnaf ve sanatkâr aleyhine bozulması nedeniyle pek çok küçük esnaf ve sanatkâr borçlarını ödeyememe veya zamanında beyanda bulunamama nedeniyle hapis cezası almış durumdadır. Bu tür mükelleflerin cezalarının, en azından belli bir sınıra kadar olan cezaların para cezasına çevrilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Yoksa böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

153’üncü maddede basınla ilgili, basında çalışan insanların durumlarıyla ilgili görüşler vardır. Anadolu’muzda ve yaygın basında basın çalışanları çok ağır şartlarda çalışıyorlar. Basın çalışanlarıyla beraber basının sahipleri de aynı şekilde çok zor şartlarda işlerini götürebiliyorlar. Mesela Tokat’ımızda Hür Ses gazetesi, Tokat gazetesi, Yeni Tokat gazetesinin nasıl çalıştığını ben yakinen biliyorum. Acaba yerel olarak çalışan Anadolu basınındaki insanlarımızın durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılabilir mi?

İkincisi, gazete veyahut da televizyon sahiplerinin en azından Bağ-Kur primleri, vergi indirimleri veyahut da ucuz kredi gibi çeşitli çalışmalarla ilgili herhangi bir kanun getirilebilir mi? Birinci sorum budur.

İkinci sorum da, amme alacaklarıyla ilgili olarak devletimiz borçlu olan insanlardan faiz alıyor, ancak bazı konularda da devletin borcu var. Devletin borçlarıyla ilgili olarak, o insanlara veyahut o kurumlara herhangi bir faiz ödemesi yapılabilir mi veyahut da bu şekilde bir çalışma var mıdır?

Üçüncü sorum da, Türkiye’mizde son yıllarda büyük bir silahlanma durumuyla karşı karşıyayız. Son beş yılda kaç kişiye silah ruhsatı verilmiştir? Bunlar hangi gerekçelere göre verilmiştir? Verilmiş olan silah ruhsatlarıyla işlenen suçların sayılarıyla ilgili bilgi verilebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, aracılığınız ile Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

Son zamanlarda kamuoyunda ve gazetelerde, 2009 yılı içerisinde kanunen yapılacak olan mahallî idareler seçimlerinin öne alınmasıyla ilgili Hükûmetinizin bir çalışmasının olup olmadığı zaman zaman basına yansımaktadır. Böyle bir çalışma var mıdır?

İkinci sorum: Daha önce de sayın bakanlarımıza sorduğumuz, özellikle Anadolu çiftçisini doğrudan ilgilendiren elektrik borçlarıyla ilgili bugüne kadar sormuş olduğumuz, yazılı olarak verdiğimiz sorulardan herhangi bir cevap alamadık. Çiftçilerimiz haddinden fazla yüksek faiz uygulanan elektrik borçlarında yeniden bir yapılanmaya gidilip gidilmeyeceğini merak içerisinde beklemektedir. Bu konuyla ilgili, sulama elektrik borçlarından kaynaklanan, Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? Yeni bir yapılandırmaya gidecek misiniz?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan.

Buyurunuz Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Sayın Çalış “Doğal afetlerden zarar gören adliyelerimizdeki dosyalar ve oradaki evraklarla ilgili bilgi bankası anlamında Adalet Bakanlığımızın bir çalışması var mı?” diye sordular.

Ulusal Yargı Ağı Projesi kapsamında bu kıymetli evraklarla ilgili bir çalışma yapıyor Bakanlığımız. Bu çalışma sonuçlandığı takdirde, herhangi bir tabii afet anında onların zarar görmemesi ve daha sonra da onlardan yararlanmayı sağlayacak, tabii ki bilişim teknolojisinden yararlanmak suretiyle bir proje üzerinde çalışmalarımız büyük bir hızla yürümektedir.

“İl genel meclisi üyelerinin özlük haklarıyla ilgili bir çalışma var mı?" diye sordunuz. Benim Bakanlığımın yok, ama İçişleri Bakanlığının böyle bir çalışması var mı, onu ilgili Bakanlıktan sorarak size cevap verebilirim.

“Esnaflarımızla ilgili bir af anlamına gelen, mal beyanında bulunmamaktan kaynaklanan af anlamına gelen bir iyileştirme düşünülebilir mi?” dediniz. Bu konuyla da ilgili Adalet Bakanlığımızın şu an itibarıyla üzerinde çalıştığı herhangi bir taslak metin yok. Tabii bu konuyla ilgili asıl çalışmayı yapması gereken Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızdır. Sizin bu talebinizi de Sanayi ve Ticaret Bakanlığına sormak suretiyle yazılı olarak bundan sonraki bölümü size intikal ettirmeye çalışacağım.

Sayın Doğru “Yerel basın organlarının sorunları var.” dediler. Doğrudur. Gerçekten çok güç şartlar altında halkımızın haber alma hakkının kullanılmasına yardımcı oluyor bu arkadaşlarımız. Bunların sorunlarıyla ilgili tabii doğrudan doğruya Basın ve Yayın Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakan arkadaşımız birinci derecede muhataptır. Bu konularla da ilgili Adalet Bakanlığımızın bir çalışması yok. Tabii başka bir bakan arkadaşımızın görev alanına giren bir soruyu bana sordunuz, ama mademki sordunuz, ben bu soruyla da ilgili bürokrat arkadaşlarıma rica edeceğim, ilgili bakanlıktan alacağımız bilgileri size yazılı olarak ifade edeceğim.

Sayın Doğru “Silahlanmayla ilgili son yıllarda bir artış var. Acaba kaç kişiye silah ruhsatı verildi?” derken, tabii bunun bir süresi vardı, onu tespit edemedim. Son beş yılı falan mı kastettiniz?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii, onu bilmiyorum. Onu da sorup, size yazılı olarak cevap vereyim.

Mümin İnan Bey, Niğde Milletvekili arkadaşımız, mahallî idareler seçimlerinin öne alınmasıyla ilgili Hükûmetimizin bir çalışması olup olmadığını sordular. Şu anda Hükûmetimizin böyle bir çalışması yoktur. Benim bildiğim kadarıyla zamanında yapılacaktır mahallî idareler seçimleri.

Elektrik borçlarıyla ilgili bizim hükûmetlerimiz döneminde yeniden yapılanma çalışmalarını yaptık, ama böyle bir çalışmaya yeniden ihtiyaç var mı, durum nedir? Tabii ki, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bu konuyu öncelikle gündemine alıp değerlendirmesi gerekir. Ben, Adalet Bakanı olarak bu konuyla ilgili, size şimdi elektrik borçlarıyla ilgili yeniden yapılanma çalışması yapacağız veya yapmayacağız diye bir beyanda bulunamam. Bu da bir başka Bakan arkadaşımızın görev alanına giriyor.

Sayın Başkanım, böylece arkadaşlarımızın sorularına sözlü olarak cevap vermeye çalıştım. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bazı soruların tamamına cevap vermem mümkün olmadığı için, onlarla ilgili çalışma yapıp daha sonra yazılı olarak arkadaşlarımıza takdim edeceğim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, altıncı bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

151’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

152’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

153’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 153. maddesinin (b) bendinde geçen “iki bin beş yüz “ ibaresinin “on beş bin”, (c) bendinde geçen “iki bin beş yüz” ibaresinin de “on beş bin” olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 153 üncü maddesinin (a) fıkrasındaki “beher mukavele için” kelimesinden sonra gelen ibarenin “yedi bin Türk lirası”, (b) fıkrasındaki “işverene” kelimesinden sonra gelen ibarenin “tazminatın üç katı”, (c) fıkrasındaki “ödemeyen işverene” kelimesinden sonra gelen ibarenin “tazminatın beş katı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Van

Bitlis

 

Şerafettin Halis

 

Bengi Yıldız

 

Tunceli

 

Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz istiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

Süreniz beş dakikadır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş yaşamında, çalışma yaşamında en az sosyal güvenlik hakkına sahip olan, en çok mağdur edilen, en güvencesiz, “sendikalı” diye işten atılan, maaşları düşük gösterilen, kıdem tazminatları ödenmeyen, fazla mesai ücretleri ödenmeyen ve gerçekten hiçbir güvenceleri olmayan çalışan gazeteciler 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’nü yarın kutlayacaklar ve böylesi koşullarda Türkiye’de yaşamaya ve çalışmaya devam edecekler.

Niye acımasızdır medya sektörü? Basın alanında çalışan gazeteciler, haberciler, çalışanları sendikalı olduğu zaman neden işlerine son veriliyor? Neden doğru dürüst bir sözleşme imzalanmıyor? Gerçekten bu düşündürücüdür. Bir yıllık dahi sözleşmeler imzalanmıyor ki, kıdem tazminatı almasınlar. Basın çalışanları bir yıl, iki yıl stajyer gazeteci adı altında çalıştırılıyor ve hiçbir ücret ödenmiyor. Basın emekçileri, basın çalışanları bu konudaki kaygılarını defalarca sivil muhalefetleriyle dile getirmeye çalıştılar.

Şöyle bir baktığımız zaman, ortalama on iki saat çalışan, çoğu zaman bu çalışma saatleri uzayan, ancak sözleşmelerde de bunlar sekiz saat gibi gösterilen ve fazla mesaileri de ödenmeyen, ancak maaşın içinde, bordroda da ödenmiş gibi yansıtılan, yine çoğu gazetecinin maaşı bordrolarda düşük gösterilerek kıdem tazminatını az almaları sağlanan bir acımasız uygulama var. Sanki, medya tekelleri diyeceğim ama çok fazla medya tekeli Türkiye’de yok, ama öyle gözüküyor ki bir iki yeşermeler de var. Fakat, iki üç kümenin arasında bile gizli bir sözleşme var. Bir medya grubu bir gazeteciyi işten atınca, diğer medya grupları işe almıyor. Böylesi ambargo yiyen çok gazeteci var, çok gazeteci biliyoruz. İdari mahkemelerde haklarını arayan, sonra Avrupa mahkemesine taşıyan gazetecileri de biliyoruz.

Sosyal Güvenlik Yasası’nda, gazetecilerin dörtte 1 olan yıpranma payının kaldırılmaya çalışılmasını anlamak da mümkün değil. Neden bu yapılıyor diye sormak gerekiyor. Bu ölçü nedir? Yani, şöyle bir aradaki uçuruma göz atalım. Bir televizyonda, bir haberci, bir başka gruba transfer oluyor, sanki futbolcu gibi milyon dolarlık transferlerden bahsediliyor. Bu MEDYATAVA’yı okuyun, İnternet sayfalarını, 70 bin dolar ve 100 bin dolar aylıklardan da bahsediliyor, ama bordrolarda gözüken öyle değil. Yani televizyonlarda, köşe yazarlarında olsun, bir kısmına ödenen ücretlerin bordroda gerçek temsili bile söz konusu değil, kayıt dışılık da burada söz konusu. Bu kayıt dışılığı, çok basit bir şekilde, bir manevi tazminat davası açarsanız, herhangi bir mahkemede sosyoekonomik durumla ilgili hemen bir bordro gelir önünüze, 100 bin dolar alan bir kişiyi dava etmişseniz, bakarsanız, geliri orada 5 bin YTL gözüküyor.

Bu kayıt dışılık karşısında, bizim verdiğimiz önergede, bunun etkili olması için sözleşmeyi imzalamayan, kim olursa olsun işveren, hangi medya, hangi holding olursa olsun en az 7 bin YTL sözleşmeyi imzalamadığı için bir cezai müeyyide ile karşı karşıya kalırsa, alacağı muhabiri, alacağı gazete çalışanının sözleşmesini yapar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Aksi takdirde, siz 700 lira yazarsanız, bu 700 lira karşısında hiç kimse sözleşme hazırlamaz.

Yine tazminat konusunda, ödemeyen işverenlere, tazminatın 3 katını çalışanına öder dediğiniz takdirde, böyle bir caydırıcılık karşısında bu haksızlığı yapmaz.

Yine hak sahiplerine ölüm tazminatlarını ödemeyenlerin neden 2.500 Türk lirası da bunun 5 katı olmaması gerektiği konusunda gerçekten Türkiye Gazeteciler Sendikasının bu konudaki kararlı mücadelesini, Çağdaş Gazeteciler Derneğinin bu kanundaki duyarlılıklarını biliyoruz ve bu konuda çalışan dünyasının en mağduru olan, en mağdur durumundaki çalışanların bu sosyal güvenlik haklarını güvenceye almadan medyanın özgürleşmesi de mümkün değildir. Medya özgürleşemezse, özgür medyanın kamu yararına basın ahlak kuralları ve etiği içinde doğru dürüst çalışmasının da olanakları yoktur. Medyayı dördüncü kuvvet sayarsanız, medyanın, dördüncü kuvveti ayakta tutan, mutfağında çalışan gazetecilerin haklarını, hukuklarını, güvencelerini teslim etmek zorundasınız.

Bugün bu uyarlama yasasıyla verdiğimiz önergeler, bunu tamamen sağlamıyor ama bir nebze olsun bir güvence getiriyor.

Bu önergelerimiz konusunda tüm milletvekillerinin duyarlı davranacağını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 153. maddesinin (b) bendinde geçen “iki bin beş yüz “ ibaresinin “on beş bin”, (c) bendinde geçen “iki bin beş yüz” ibaresinin de “on beş bin” olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz istiyorsunuz.

Buyurunuz Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın çalışanlarıyla ilgili olarak getirilen bu hükümde, 153’üncü maddede “6 ncı maddenin ikinci fıkrasında bahsi geçen tazminatı gazeteciye ödemeyen işverene ikibinbeşyüz…“ denmiş, ben “15 bin” diyorum, 15 bin de az. “18 inci maddede yazılı ölüm tazminatını hak sahiplerine ödemeyen işverene ikibinbeşyüz…” bunun 15 bine çıkarılması gerektiği şeklinde bir önerge verdim.

Değerli milletvekilleri, basın dünyada sağlıklı işlediği zaman bir ülke yönetiminde, bir ülkenin gerçeklerinin dile getirilmesinde, halkın eğitilmesinde en büyük, en etkili araçtır. Ama maalesef Türkiye’de ve birçok yerlerde tabii -ama demokrasisi yarım kalmış, Türkiye’de de böyle- basında çalışanlar maalesef bir köle gibi kullanılmaya çalışılmakta, basın çalışanlarına hakları verilmemekte, birtakım basının köşe yazarları, patronların özellikle idareyle ihale işlerinin hâlli konusunda aracılık yapmakta, basının çalışanlarının bazıları cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla çok yakın, içli dışlı ilişkiler kurmakta. Bir kısmı bu ilişkileri nedeniyle safahat içinde yaşarken, ötekiler ekmek bulmakta, iş bulmakta büyük bir sıkıntı çekmekte, hatta basın patronlarının istekleri doğrultusunda hizmet yapmadıkları zaman da her zaman için kapının önüne konulmaktadır.

Bence bu Parlamento, eğer Türkiye’ye sağlıklı bir yönetimin gelmesini istiyorsa, başta ciddi bir basın kanunu getirip bunu düzenlemek ve basın çalışanlarının haklarını garanti altına almak zorundadır.

Şimdi, Türkiye’yi görüyoruz. İşte, Abdullah Gül bir kısım köşe yazarlarını alıyor uçağına, uçakta her birisine bir yer veriyor. Tayyip Erdoğan bir kısım çalışanları alıyor, kendi uçaklarında yer veriyor ve bunlarla özel birtakım ilişkiler de kurduğu için, bunlar, bu özel köşe yazarları, belli basın kuruluşlarının da önde gelen insanları tabii devletin uçaklarında böyle imtiyazlı yerlere gelince de, tabii bunların koltukları şişiyor ve Hükûmetle ilgili en ufak tenkitleri yapmıyorlar.

Şimdi, Abdullah Gül Amerika’ya gitti. Daha bundan önce 5 Kasımda Tayyip Erdoğan gitti. Ne oldu da yeniden bu Abdullah gitti oraya ben anlamadım.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Cumhurbaşkanı…

KAMER GENÇ (Devamla) – Gitmiş orada nasıl beyanat veriyor: “Efendim, Irak eğer petrol kanununu çıkarırsa, biz Irak’a yardım edeceğiz.” diyor.

Irak’ın çıkarmadığı petrol kanunu ne biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Saddam zamanında uluslararası tekellerin, petrol tekellerinin ellerinden alınan hakların iadesini istiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olan kişi gidip de Irak’taki Irak petrolleriyle niye ilgileniyor? Yani, orada gidip de ille “Irak’taki ulusal parlamento petrol kanunu çıkarırsa biz buna yardımcı olacağız.” diyor. Bunu kendisine sormak lazım. Yani neden orada gidip de -bunlar tabii Türkiye’de söylenmiyor- orada televizyonlarda şey edince…

Şimdi, Amerika’ya, ben korkuyorum ki, Tayyip Erdoğan “Daha fazla mı ben Bush’un gözüne gireceğim”, Abdullah Gül diyor ki: “Ben mi fazla gireyim.” diye böyle tavizler verme peşinde koşuyorlarsa, bu, Türkiye için çok büyük bir sıkıntı yaratır. Bir devletin bir tane yöneticisi ve bir tane temsilcisi olur. Bunlar peş peşe niye gidiyorlar? İlle niye gidip de bunlarla gizli konuşmalar yapıyorlar, ben hayret ediyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatine uygun olan bir davranış değil.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye Cumhuriyeti devleti artık uyumuyor!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, siz onları kendinize saklayın. Ben bunların hepsini gayet iyi biliyorum.

Burada bunlar peş peşe gidip de Amerika’nın yöneticilerinin karşısında böyle… Bir de yanlarına Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcilerini almıyorlar, hariciyecisini almıyorlar.

Şimdi, Tayyip Erdoğan Dışişleri Bakanını getiriyor.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye artık uyumuyor!

KAMER GENÇ (Devamla) - Onunla gizli konuşuyor. Ne konuşuyorsunuz gizli kardeşim? Gizli konuştuğunuz ne? Neyi saklıyorsunuz, onu bir bilelim. Ondan sonra da YÖK Başkanıyla konuşunca, YÖK Başkanlarına diyorlar ki: “Aman ha dışarıda sakın bir şey söyleme, ipimizi çekerler.” Bunlar şimdi…

Bakın, sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti açık bir devlettir. Herkesin her şeyi bilmesi lazım. Bazı gazetelerin köşe yazarlarını alacaksınız, benim verdiğim vergilerle getireceksiniz orada yedirip içireceksiniz, onlar sizinle ilgili…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Gazetecileri itham etme. Gazetecileri hırsızlıkla itham ediyorsun, bu ayıptır!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen kendi düşünceni bana havale etme.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yanlış konuşuyorsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika sürem var.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) - Konuyla ilgili konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, Türkiye’nin gerçeklerini söylediğimiz zaman tabii ki size dokunuyor.

Burada, işte, Hükûmetiniz varsa… Var mı Hükûmet? Yok. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hani yok, yok, Hükûmet yok. Bu saatte gidin hangi bakan, bakanlıkta çalışıyor bir araştırın bakalım.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Hepsi çalışıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yok işte kardeşim, burada Hükûmet.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben burada konuşurken Hükûmet çıksın cevap versin bana.

Onun için, sayın milletvekilleri, Türkiye’nin çok ciddi rejim sorunu vardır. Rejim sorununun da en büyük şeyi basından kaynaklanıyor. Basın doğru haberleri vermiyor, suistimalleri vermiyor, soygunları vermiyor. Çünkü niye? Bazı basın mensuplarının büyük patronları Hükûmetle çok içli dışlı, ihaleler peşinde.

Daha önergelerim var, onlarda konuşacağım da…

Bugün Sabah gazetesi ve ATV’yi verdiniz bir holdinge. Peki, bu TMSF’nin elindeydi. Nazlı Ilıcak burada kaç lira para alıyor? Ondan sonra, orada özel program yapan birtakım insanlar var. Bunlar kaç lira para alıyor?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen önergeniz hakkında…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, önergemle ilgili, basın çalışanlarıyla ilgili konuşuyorum Sayın Başkanım.

Yani basın çalışanları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim.

Önergemin kabulünü rica ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Başkan, bakın, lütfen sayar mısınız.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben itiraz ediyorum, sayımda hata var.

BAŞKAN – Şimdi 153’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

154’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

155’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sayılı tasarının 155 inci maddesinin “ücret toplamı” kelimesinden sonra gelen ibarenin “üç katı olarak ödenir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Van

Bitlis

 

Şerafettin Halis

 

Bengi Yıldız

 

Tunceli

 

Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sözlü mü cevap vereceksiniz, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Basın emekçileri yıllık izinlerini çoğu kez kullanamamakta, ücretlerini de alamamaktadır. Bu uygulamaya son verilmesi için cezalar artırılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

155’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

156’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

157’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 157’nci maddesinde geçen “iki katı” ibaresinin “beş katı” olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 157’nci maddesinin sonuna “Söz konusu miktar ayrıca basın çalışanlarına da ödenir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Van

Bitlis

 

Bengi Yıldız

 

Şerafettin Halis

 

Batman

 

Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Basın emekçilerinin fazla mesai ücretleri çoğunlukla ödenmemektedir. Bu nedenle caydırıcı müeyyideler uygulanmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 157’nci maddesinde geçen (iki katı) ibaresinin (beş katı) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Söz mü istiyorsunuz Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

Süreniz beş dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim önergem, daha önceki maddede yaptığım konuşmada… Basın çalışanları, basın emekçileri, maalesef, patronlarına, piyasada yeteri kadar işverenin olmaması ve mevcut yasalarda basın çalışanlarının haklarının yeteri kadar garantiye bağlanmaması nedeniyle, basın çalışanları çok zor ve zayıf durumdalar. Bunlar, öyle oluyor ki hiç belli bir mesaiye de bağlı olmadan, işte, sabah belki beşlerden itibaren… Bazen televizyon programlarına katılıyoruz, gidiyoruz, gazetelerde görüyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan basın muhabiri arkadaşlarımızı görüyoruz. İşte, bunlar gece saat yirmi dörtlere, sabah beşlere, altılara kadar çalışıyorlar. Bu insanların hak ettikleri, sarf ettikleri bir emek var sevgili milletvekilleri. Bu insanların bu emeklerinin karşılığını vermeyen insanlara, emeği gasbeden insanlara gerekli cezayı vermek lazım. Ee, nasıl vereceksiniz? Bunların merhametine bırakmayacaksınız. Demin de söylediğim gibi, basın patronlarının büyük bir kısmı ne yapıyor? O basın gücünü kendi şahsi servetinin artırılmasının bir aracı olarak kullanıyor.

İşte, tabii, özellikle AKP iktidara geldikten sonra birçok basın kurumuna el koydu, TMSF’ye geçirildi. Seçimde sizlerin fazla oy almanızın en büyük nedenlerinden de birisi, bu basının tek yanlı olarak, hep sizin liderlerinizin ağzından çıkan kelimeyi sanki bir kanunmuş gibi, bir ayetmiş gibi, devamlı onları halka söylediler, karşınızda yapılan ciddi muhalefete de basın yer vermeyince, dolayısıyla, tabii ki halkı kandırdınız, ama, bu, bundan sonra böyle gitmez. Yani, halkı kandıracak ortamların ortadan kaldırılması lazım.

Şimdi, TMSF’nin emrindeki basın kuruluşlarında, büyük basın patronlarının gazetelerindeki ve televizyonlarındaki köşelerinde bulunan birçok yazarçizer, maalesef, bu Hükûmete çok büyük bir prim vermektedir, gerçek haberleri yazmamaktadır.

Bugün, sayın milletvekilleri, Türkiye'de yapılan soygun, hırsızlık, suistimal eğer kamuoyuna yansımıyorsa, bu, basının sağlıklı haberler vermemesinden kaynaklanıyor.

Bakın, bugün, mesela bir gazetenin bir köşesinde, efendim, “Gübre fiyatı yüzde 300 arttı.” Nereden arttı? Gübrenin temel ithal maddesini bir bakanın oğlu ithal ediyor yalnız. Yahu, şunu bir sürmanşetten versene kardeşim! Ee, kim bu bakan? Gerçi biliniyor, tavuk mavuk meselesi vardı, o kümeslerdeki tavukların yemlerini falan getirenlerle ilgili, böyle bir yanda bir şey söylüyor, ama, kardeşim, söyleme, tavuktan herkes anlamıyor ki, bunun tam ismini söyle de ondan sonra insanlar anlasın.

Yani, şimdi, bakın, Türkiye’de çok ciddi vergi kaçakçılığı var, çok ciddi ihale yolsuzlukları var. Bunların dile getirilmesi için basın patronlarına karşı basın çalışanlarının özgürce, vicdanlarının sesiyle, memleketseverlik duygularıyla bunları dile getirmesi lazım. Şimdi, bir memleketin yöneticileri, kendi uçaklarına… Kendi uçaklarına değil, benim, senin verdiğin paralarla alınıyor bu uçaklar. Bir yandan, devletin 450 milyar dolar iç ve dış borcu var, gayrisafi millî hasılasından daha fazla iç ve dış borcu var. Öte tarafta, devleti idare edenler en büyük israf içinde. Ondan sonra, her gün kendi yandaşlarını, aile efratlarını alıyorlar, Amerika’lara, bilmem Ortadoğu’lara, bir de kendilerine yakın bildikleri basının köşe yazarlarının bir kısmını da yanlarına alırsa, tabii ki, bu memleketin hâli harap olur sayın milletvekilleri.

Onun için, bence, basın çalışanlarını korurken, bir yandan da basını bu kadar hor kullanan siyasi iktidarlara karşı da tedbir almak lazım, basın patronuna karşı da ciddi tedbir almak lazım. Aksi takdirde, Türkiye’de ciddi haberler eğer yazılmazsa, o memlekette gerçekler su yüzüne çıkmaz.

Bakın, şu Mecliste yapılan, bu Meclisin salonunda yapılan suistimali, sayın milletvekilleri, ben aşağı yukarı sekiz ay önce kürsüde de dile getirdim, fakat bir türlü kamuoyuna mal olmadı. Ama, bir gün Meclis bütçesi müzakere edilirken, ben burada konuşurken milletvekilinin birisi bana laf attı, dedi ki: “Yahu sen Başkan Vekilisin, nasıl söylersin?” “Sen git o hırsız kardeşinle hesabını ver. “ deyince…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Yahu, ne olacak, benim kardeşim gitti iki buçuk sene yattı, çıktı.” dedi. Ama, onun üzerine, o gün bizi bir televizyon kanalı haber bültenine aldı. O haber bülteninde, bu Meclis salonunun imarını alan müteahhidin o zamanki Meclis Başkanına daire verdiği belli oldu ve bu şekilde çıktı. Yani, bir suistimali defalarca… Ben niye defalarca dile getiriyorum? Defalarca getiriyorum ki, birilerinin kafasına girmesi lazım. O, kafasına girecek, bir de kamuoyuna intikal etmediği sürece, onun kamuoyu tarafından bilinmesi ve onun üzerine gidilmesi mümkün olmayan bir sonuçtur. Onun için, yani, ben bazı şeyleri burada devamlı olarak söylüyorsam, insanların bunu sezmesi lazım. Çünkü, her an her şeyi dinlemezler.

Değerli milletvekilleri, yine önergemin özelliği şudur: Basın çalışanlarının, emekçinin hakkını yiyene en azından o yediği hakka uygun olarak kendisine bir ceza verelim. Ama siz hak yiyenden tarafsanız benim önergemi reddedersiniz, haklıdan tarafsanız benim önergemi kabul edersiniz.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalnız, Sayın Başkan, sayın lütfen. Yani, orada olup da oy kullanmayanlar da var; belki biz çoğunluktayız.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Kabul edilen bu önergeyle birlikte 157’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

158’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

159’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacı ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarının 159. maddesinde TBMM genel sekreter yardımcılarından sonra gelmek üzere “belediye başkanları” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mümin İnan

Hasan Çalış

Süleyman Latif Yunusoğlu

 

Niğde

Karaman

Trabzon

 

Beytullah Asil

 

Muharrem Varlı

 

Eskişehir

 

Adana

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 159. maddesinde geçen “müsteşar ile genel sekreter ve yardımcıları” ile ilgili ibarelerin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında konuşacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Süreniz beş dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, biliyorsunuz, 6136 sayılı ateşli silahlar ve bıçaklarla ilgili bir Kanun’un 6’ncı maddesinde bir değişiklik yapılıyor. Buna göre, tabii, bu silahları alanlar belli bir süre sonra ruhsatlarını yenilemek zorundadırlar, ama buraya bazı bürokratlar getirmişler. Mesela Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, ondan sonra -mesela bir Emniyet Genel Müdürü olabilir, ona bir şey demiyorum- işte, Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresinin Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter yardımcılarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreter yardımcıları bu sürelere tabi değil, yani onlar da milletvekili statüsünde. Süreleri bitince, silah sürelerini yenilemek zorunluluğunu getirmiyorlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, evet, milletvekillerine silah sürelerini, süresi sonunda yenilememe imtiyazı var, ama şimdi, bu nihayet dört veya seçim süresiyle ilgili. Şimdi, siz bazı bürokratlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterine, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterine, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter yardımcılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreter yardımcılarına bu imtiyazı getiriyorsanız, peki, Maliye Bakanlığındaki Müsteşarın ne kabahati var veya başka bir bakanlıkta, Tarım Bakanlığındaki Müsteşarın ne kabahati var? Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Genel Sekretere bu imkânı tanıyorsunuz da Danıştay veyahut da Sayıştay veya Yargıtay Genel Sekreterlerinin niye böyle bir hakları yok? Bence, yani, burada böyle bir imtiyaz tanınması isabetli bir durum olmamıştır. Bu, haksız bir… Eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bunlara tanınan bu imtiyazın kaldırılmasını talep ettim.

Biraz önce de önergemi kabul ettiğiniz için de teşekkür ederim. Emekçiden yana olduğunuzu da gösterdiniz. Zaten emekten yana olmayanların sonu iyi değil arkadaşlar. Onun için, size teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacı ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarının 159. maddesinde TBMM genel sekreter yardımcılarından sonra gelmek üzere “belediye başkanları” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Mümin İnan (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın İnan, söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutayım?

MÜMİN İNAN (Niğde) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Belediye başkanları yürüttükleri görev nedeniyle belediye başkanlığı süresince ve sonrasında silah taşımayı gerektiren riskleri taşımaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

159’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

160’ıncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 160 ıncı maddesinde geçen “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci fıkrası” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

Mehmet Şandır

 

Kayseri

Ankara

Mersin

 

Selahattin Demirtaş

 

Abdulkerim Aydemir

 

Diyarbakır

 

Ağrı

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 160 ıncı maddesinin, son fıkrasında yer alan “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Selahattin Demirtaş

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Diyarbakır

Bitlis

 

Özdal Üçer

 

 Sırrı Sakık

 

Van

 

Muş

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 160. Maddesinin ‘Ateşli silahla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıl ve daha fazlası, bu kanun kapsamına giren suçlardan dolayı altı ay ve daha fazlası hapis cezasına mahkûm olanlara, affa uğramış olsalar bile hiçbir suretle ateşli silah taşıma ve bulundurma izni verilemez.’ şeklinde değiştirilmesini arz ederim.

 

Recai Birgün

Emrehan Halıcı

Süleyman Yağız

 

İzmir

Ankara

İstanbul

 

Ahmet Tan

 

Ayşe Jale Ağırbaş

 

İstanbul

 

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Söz istiyor musunuz, yoksa gerekçeyi mi okutalım?

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Birgün.

Süreniz beş dakikadır.

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 160’ıncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Burada, aslında uygulamada karşılaşılan bir aksaklığın düzeltilmesi amacıyla bu değişiklik önergesini ben verdim. Mevcut yasada “Ateşli silahla işlenen suçlardan -daha doğrusu bize önerilen tasarıda- hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan veya bu kanun kapsamına giren suçlardan dolayı altı aydan fazla hapis cezasına mahkûm olanlar…” diye devam ediyor. Şimdi, uygulamada Emniyete silah için başvuran, taşıma ruhsatı veya bulundurma ruhsatı için başvuran kişiler hakkında yapılan tahkikatta, eğer bu kişi bir yıldan fazla ceza almışsa ancak kendisine bu verilemiyor -Genel Kurulda çok hukukçumuz var- hâkimler de karar verirken “bir yıl bir gün” veya “altı ay bir gün” diye vermiyor kararı, “altı ay” diyor ya da “bir yıl” diyor. Emniyet bunun incelemesini yaptığı zaman da gelen cevap, kanunda bir yıldan fazla şartı koştuğu için o şahıs bir yıl ceza almış olsa bile kendisine bu silah ruhsatı verilmek zorunda kalınıyor yönetmeliğe göre. Eğer, burada biz “bir yıl” diye kanun kapsamına alırsak uygulamadaki bu aksaklığı gidermiş olacağız. Ayrıca, burada, kanunun özünde de silahın verilmesini kısıtlama amacı güdüldüğüne göre, eğer “bir yıl ve daha fazlası” diye maddeyi değiştirirsek o zaman silah müracaatlarında, silah taşıma ve bulundurma ruhsatlarını vermede biraz daha cimri davranmış olacağız. Bu nedenle, ben bu teklifi verdim. Tabii, asıl olan, silahlanmayı, sivil halktaki silahlanmayı azaltmak olması gerektiğine göre bence bu önergeme destek vermeniz gerekiyor, çünkü “bir yıl ve daha fazlası” dersek bir yıldan mahkûm olanlar, bu kanun maddesi nedeniyle, artık bundan sonra taşıma ve bulundurma silah ruhsatı alamayacaklar.

Sayın İçişleri Bakanımız buralardaydı. Hazır silahtan konu açılmışken yine bu ruhsatlarla ilgili bir sıkıntıyı daha dile getirmek istiyorum. Şimdi, Türkiye’de, bir şahıs herhangi bir bulundurma veya taşıma ruhsatı aldığı zaman, onun belli bir süresi var, o süre dolduğu zaman tekrar temdit ettirmesi gerekiyor bunu. Fakat, yönetmelikte öyle bir düzenleme yapılmış ki bunu polis takip ediyor. Yani, bakıyor şahsın süresi bitmiş mi. Bitmişse onun bulunduğu ikamet adresine tebligat gidiyor. Orada polis alıyor tebligatı şahsın ikametine gidiyor ve muhtemelen de bulamıyor zaten ve iki sene, üç sene, beş sene geçenler oluyor. Kanun maddesine göre de şahsa tebligattan sonra cezai hüküm başladığı için bu tebligat bir süre yapılamıyor. Ama, biliyorsunuz, trafik sigortasında aracınızın trafik sigorta süresi bittiği zaman otomatikman yaptırmak zorunda kalıyorsunuz, bu takibi kamu görevlisi değil ruhsata sahip olan kişi yapıyor. Bunda da belki Sayın Bakanımız, -buralardaydı- notunu alabilirse, böyle bir değişikliğe giderse çok memnun oluruz.

Tabii, “silah” deyince akla polis geliyor, “polis” deyince de… Ben bu kürsüye her çıktığımda sayın Genel Kurulun hoşgörüsüne sığınarak bir şey söylemek istiyorum ve her çıktığımda da burada söyleyeceğim bunu. Seçimlerden önce, Sayın Başbakan, meydanlarda yaklaşık 500 bin kişiyi kapsayan bir teşkilata zam sözü vermişti. Bu sözünü tutup tutmayacağını ben bir soru önergesiyle sordum, ancak genelde milletvekillerine yapılan muamele bize de yapıldı ve cevap dahi verilme gereği görülmedi, süre dolduğu için de düştü. Ben buradan tekrar soruyorum: Seçim meydanlarında seçim yatırımı olarak öne sürdüğünüz polise zam sözünü tutacak mısınız tutmayacak mısınız Sayın Başbakan?

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Emeklilere zam sözü tutuldu da…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birgün.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı tasarının 160 ıncı maddesinin, son fıkrasında yer alan “affa uğramış olsalar bile” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yasalar, kurallar, toplumlar değişebilir, bazı suçlar sonradan kaldırılabilir, hatta suç sayılan bazı fiiller hak durumuna gelebilir. Bu nedenle ibarenin kaldırılmasında yarar vardır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, 63’e göre bir söz istiyorum bu maddeyle ilgili. Yani, kısaca yerimden açıklayabilirim.

BAŞKAN – Önergeyi oylayayım…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Oylamadan önce, oylamaya ilişkin olarak söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, “affa uğramış olsalar bile” ibaresi kaldırıldığında bir af hükmü gelecek ve onun için de nitelikli çoğunluk aranacak. Önergeyi oylamadan önce makamınızı ikaz edeyim ki oylama ona göre yapılsın diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 160 ıncı maddesinde geçen “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci fıkrası” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Kabul ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 160 ıncı maddesiyle, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 7 nci maddesinin altıncı fıkrası değiştirilmektedir. Ancak daha sonra yürürlüğe giren 29/06/2006 tarihli 5529 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesiyle maddeye yeni dördüncü fıkra eklenmiştir. Bu nedenle çerçeve 160 ıncı maddede yer alan “altıncı fıkrası” ibaresinin “yedinci fıkrası” şeklinde düzeltilmesi gerektiğinden, işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 160’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

161’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

162’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

163’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

164’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

165’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı Kanun Tasarının çerçeve 165 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Mustafa Elitaş

Hasip Kaplan

 

 

Mersin

Kayseri

Şırnak

 

 

Nihat Ergün

 

Mustafa Ataş

 

 

Kocaeli

 

İstanbul

 

                       

“Madde 165 - 6136 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “264” ibaresi, “174” şeklinde ve dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(A), (B) ve (C) bentlerinde sayılan yerlere silahla giren veya buralarda silah taşıyan kişiler, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca, bu kişilerin silah ruhsatları bulundurmaya çevrilir. Önödeme veya mahkumiyet kararındaki adli para cezasının infaz edildiği veya düştüğü tarihten itibaren beş yıllık süre geçmediği takdirde, bu kişilere taşıma ruhsatı verilmez.“

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Uygulamada karşılaşılan mağduriyetleri gidermek ve tartışmaları sona erdirmek amacıyla, Tasarının 165 inci maddesiyle, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik yapılabilmesi için, işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 165’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

166’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

167’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

168’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 Sıra Sayılı yasa tasarısının 168. maddesindeki (altı aydan üç yıla) ibaresinin, (bir yıldan altı yıla) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kamer Genç, konuşacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğim önerge 168’inci maddeyle getirilen cezaların arttırılması konusunda. Biliyorsunuz 6183 sayılı Kanun, Amme Alacakları Kanunu’dur. Bu Kanun, vergi vesair kamu alacağını süresinde vermeyen kişilerden kamu alacağının zor alım yoluyla, kendilerinden zorla tahsilini öngören bir kanundur. Burada, 6183 sayılı Kanun’un 110’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Gizleyerek, kaçırarak muvazaa yolu ile başkasının uhdesine geçirerek veya aslı olmayan borçlar ikrar ederek, yahut alındılar vererek gerçeğe aykırı surette, varlığını yok eder veya azaltır ve geri kalan mallar borcu karşılamaya yetmezse altı aydan üç yıla kadar… “ denilmiş, ben bunun arttırılmasını istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye’de en kolay, kaçırılan vergidir. Maalesef Türkiye vergi kaçakçılarının cennetidir ve Türkiye’de maalesef AKP Hükûmeti zamanında vergi incelemeleri ayrıca da ortadan kaldırılmıştır. Bunu her yerde ve… Sizin de kabul etmeniz lazım. Ayrıca da hiçbir hükûmet zamanında olmayan… İşte Abdullah Gül’ün oğlu ticaretle uğraşıyor, Tayyip Erdoğan’ın oğlu ticaretle uğraşıyor, bakanlarınızın çocukları ticaretle uğraşıyor. Şimdi, bunların hiçbirinin hesapları incelenmiyor sayın milletvekilleri. Bunların ayrıca damatları belli holdinglerde çalışıyor, orada büyük miktarlara baliğ olan alışverişlerde bulunuyorlar. Şimdi, Türkiye’de ciddi bir vergi incelemesi yapılmadığı takdirde vergi kaçakçılığı artıyor. Dünyanın birçok yerinde tabii biliyorsunuz ki vergi kaçakçılığı en büyük bir suçtur.

Bu maddeyle getirilen de vergi kaçakçılığını… Devletin kesinleşen vergi alacağını ödemeyen insanlara, hile yaparak, desise yaparak, mallarını kaçırarak gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişilerin bu mallarının… Bu işlemlere tevessül eden insanların gerçekten ağır cezalara maruz bırakılması lazım. Aksi takdirde hafif cezalarla bunları siz cezalandırdığınız zaman, hatta bir de yani paraya çevrilmesi gerekecek seviyedeki bir cezayla cezalandırdığınız zaman, adam trilyonları gizler, kaçırır. Ne olacak? İşte, üç beş ay içeride yatıp ondan sonra çıkabilir. Bu itibarla bu cezaların ağırlaştırılması lazım.

Zaten biliyorsunuz işte, iktidarınız zamanında normal olarak “vasıtalı vergi” diye vergi alıyorsunuz, kurumlar vergisinin nispetini artırdınız. Hiç, durup dururken Telekom’u özelleştirdiniz, yok pahasına özelleştirdiniz ve tuttunuz kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz.

Bir şey sormak istiyorum size: Şimdi bu Telekom’u alan adam 6,5 milyar dolara bu Telekom’u aldı. Bunun 1,5 milyar dolarını herhâlde ödedi, geriye 5 milyar doları kaldı. Bu 5 milyar doları da beş senede ödeyecekti değil mi? Benim aklımda kaldığına göre, yanlış bilmiyorsam böyleydi. Fakat size seçimde geldi, bu 5 milyar doları size ödedi. Bu size neyi hatırlatıyor arkadaşlar, hiç düşündünüz mü? Ben olsam şahsen, yani bir yere 5 milyar borcum varsa, o 5 milyarı beş senede taksitle öderim ve o arada da zaten o parayı bankalara faize verdiğim zaman, en azından 1-2 milyar dolar da faydam olur. Şimdi bunu bir araştırın bakalım, siz iktidar partisisiniz... Yani bir kişi, durup dururken, böyle, bu Telekom’u özelleştirmeden doğan borcunu beş senede ödeyeceğine bir senede ödedi veya seçimde size yardım etmek için ödedi. Bu nereden kaynaklanıyor acaba? Benim vallahi aklım ermiyor. Aslında aklım eriyor da, şimdi açıklamak istemiyorum da ileride açıklayacağım. Peki, nasıl bunu ödüyor? Demek ki burada birtakım Ali Cengiz oyunları var. Yani işte “Cambaza bak.” diyorlar ya, işte cambaz… Yani arada birilerine diyorlar “Cambaza bak.” ve milletin cebini boşaltıyorlar. İşte bu cambaz olaylarını tabii çok iyi açıklamak lazım.

Öteki maddelerde de önergelerim var. Tabii benim istediğim, bu vergisini, borcunu ödemeyen insanlara çok ağır cezalar yüklemek lazım. Biraz önce DSP’li konuşan arkadaşımız dedi ki: “Bu polislere verdiğiniz sözler ne oldu?” Ben de soruyorum Sayın Bakanım: Polislere bir söz vermişsiniz. Polislere verdiğiniz bu sözü yerine getirin. Çünkü bunlar, günlük, her zaman bize soruyorlar, diyorlar ki: “Bize hani 200 ile 400 milyon dolar… Şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin iktidarınız zamanında ağzımız hep dolara kaçıyor. Bu iktidarınız zamanında dolarizasyon meselesi Türkiye’de aldı yürüdü ya, onun için şey…

Bunu da söyleyin, çıkın deyin ki: “Kardeşim, biz, bu polislere verdiğimiz sözü geri alıyoruz, sözümüzü yutuyoruz.” Veyahut da deyin ki: “İşte şu tarihte ödüyoruz.” Hiç olmazsa… Milletvekillerine rast geldikleri zaman polisler diyorlar ki: ”Beyefendi, bizim bu sorunumuzu bir sor Meclis kürsüsünden, ne olur.” İşte arkadaşımız Recai Bey de sordu, ben de soruyorum: Çıkın, buradan söyleyin, ya “veriyoruz” deyin ya da “vermiyoruz” deyin. Sizi vermeye de zorlamıyoruz ama veriyorsanız deyin ki: “İşte şu tarihte vereceğiz.” O insanlarımız da hiç olmazsa bu konuda ikna olsun.

Evet, önergemi izah ettim. Saygılar sunuyorum efendim, kabulünü diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

168’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

169’uncu madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 169. maddesindeki (üç aydan bir yıla) ibaresinin, (bir yıldan iki yıla) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Söz istiyor musunuz, gerekçeyi mi okutayım?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bu madde, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’nun 111’inci maddesini değiştiren madde. Buradaki ceza üç aydan bir yıla kadar. Ben, bir yıldan iki yıla kadar çıkarılmasını istiyorum. Bu kanuna göre mal bildirimini gerçeğe aykırı suretle yapanlar ile yaşayış tarzları mal bildirimine uymayanlar… Tam, işte, Türkiye’deki sahtekârlara, tam vergi kaçakçılarının hâlini engellemeye gereken bir madde.

Şimdi, biliyorsunuz, bu memlekette banka patronları var. Bunlar vatandaşları dolandırdılar, büyük servetler edindiler, bu servetleri getirdiler bir yerlere koydular, ondan sonra… Hatta, öyle oldu ki geçmişte bir banka patronu, gitti yüzde 5 bin, yüzde 7 bin yandaşlarından para topladı, o paraları yurt dışına götürdü, kendi zimmetine geçirdi, sonra geldi devlete dedi ki: “Vallahi kardeşim ben bu bankayı idare edemiyorum, gelin bu bankaya el koyun.” Bu ve bunun gibi daha nice insanlarımız… Yani, bakın, yüzde 5 bin, yüzde 7 bin, yakınlarından faizle borç para aldı. Bu paraları topladı, cebine koydu, sonra bankayı getirdi, ondan sonra “Devlet el koysun.” dedi ve bu paraları da vatandaş olarak biz ödedik. Şimdi, bunlar bir yandan gerçek mallarını gizlerken… İşte geçen gün gazetenin birisinde bir eski gazete patronunun böyle çok lüks bir villada, bilmem kaç dönümlük bir arazide çok lüks bir hayat yaşadığını gazete yazıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bence, kanunları yaparken bu devleti dolandıranların en şiddetli şekilde cezalandırılması lazım. Hele ekonomik yönde dolandıranların… Çünkü, bunlar bizim kanımızı yiyorlar, vatandaşın kanını içiyorlar. Yani, düşünebiliyor musunuz, bir devlet eğer ekonomik yönden zayıfsa, eğer ekonomik gücü yoksa o devletin uluslararası düzeyde bir kişiliği de yok, etkinliği de yok. Çünkü, çağımızda, biz gideceğiz, efendime söyleyeyim, memleketimizdeki büyük varlık sahipleri borçlarını ödemeyecek, vergi kaçakçılığını yapacak, gerçek mal bildiriminde bulunmayacak, mallarını gizleyecek, Türkiye Cumhuriyeti devletini içine sürükledikleri âdeta mali iflasa bunlar neden olacaklar, biz bunlara da yani çok hafif cezalar vereceğiz. Buradan getirilen ceza üç ay. Yani, mesela üç ay, para cezasına da çevrilebilir. Ben diyorum ki: Öyle bir ceza getirelim ki hiç olmazsa para cezasına çevrilmesin. Yani, bunlar, bizim kanımızı emen, vergi kaçakçılığını yapıyor. Burası da bu vergi kaçakçılığından da değil, yani belki kendi beyanıyla tahakkuk eden bir kamu alacağıdır. Bunu, ama hileli mal beyanında bulunuyor, malını gizliyor. Hiç olmazsa bunlara ağır cezalar verelim. Yani, şimdi, 2008’in koşullarına uygun bir ceza hükmünü getirelim. Yoksa bundan kırk sene önceki cezalar belki… O zaman, kırk sene önceki insanlarda haysiyet, şeref, ar, edep biraz onlarda daha fazla, yurtseverlik çok daha ilerdeki bir safhadaydı. Çünkü, insanlar o zaman bir toplum içinde hakikaten birileri kendilerine yan gözle baktığı zaman, yani vatanseverliğe aykırı bir hareketleri olduğu zaman o insanlar o zaman toplumda büyük bir utanç duygularını duyarlardı ve toplum içinde de bunun yapılmaması için azami gayret sarf ederlerdi. Ama, maalesef, bizim bu çağımızda kim hırsızsa en büyük kahramanlık o yapıyor. Yani burada gördüğümüz şeyler. Onun için, bu vergi kaçakçılığına, özellikle devlete vergi vermeyen insanlara ağır ceza getirilmesini teklif ediyorum, önergemin kabulünü diliyorum.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

169’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

170’inci madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 170’inci maddesindeki (bir seneye) ibaresinin (üç seneye) biçiminde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bir yıllık ceza çok az olduğundan artırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

170’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

171’inci madde üzerinde de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 171. maddesindeki (altı aya) ibaresinin (iki yıla) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’nun 113’üncü maddesidir. Burada “Amme borçlusuna ait ellerinde bulundurdukları malları 55’inci maddenin son fıkrası gereğince yapılan talebe rağmen bildirmeyenler altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Şimdi, mevcut kanunda bunun cezası için yine “altı aya kadar hafif para cezası” demiş, yine burada da “altı aya kadar para cezası” getirmiş, yani bir şey değiştirilmemiş.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Hafif hapis” kalktı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır efendim. İşte bakın, şu anda yürürlükte olan 6183 sayılı Kanun’un “…mahkeme kararıyla, altı aya kadar hafif hapis cezası verilir.” diyor. Burada da “…altı aya kadar hafif hapis cezası verilir.” diyor. Yani, “hafif” şey değil…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – “Hafif hapis” kaldırıldığı için…

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam canım, neyse, hafifi ağırı neyse… Önemli olan…

Şimdi bu da çok tehlikeli bir madde. Yani düşünebiliyor musunuz, bu, tabii, borçlunun yakını da olabilir. Yani bir kamu borçlusunun yakınında -eşinde, çocuklarında veyahut da yakın akrabalarında- o kamu alacağını karşılayacak miktarda mal… Alacağı var. Ben borçluyum ama benim mallarım başkasının üzerinde. O malların kendi üzerinde olduğu insanlar Maliyeye gerekli “Bu mallar bendedir.” demiyor, gizliyor. Gizleyince, sen buna altı aya kadar ceza getiriyorsun. Yani bunlar çok hafif para cezaları. Demin de dediğim gibi, devlet malına el koyanlarla devlet malının zıyaya uğramasını sağlayan insanlar arasında bir suçu işleme bakımından bir fark yok. Dolayısıyla, bu derece ağır bir kamu alacağının tahsilini engelleyen kişilere, bunlara yeteri kadar ceza vermemiz lazım.

Dediğim gibi -yani biraz önce de dedim- denetimi de vergide kaldırdığınız için, zaten bunları tahsil etmek mümkün değil. Mesela, Maliyede vergi denetmenlik müessesesini kaldırdınız ve bütün kamu idarelerinde iç denetim sistemini getirdiniz, dış denetimi kaldırdınız, Sayıştaya verdiniz.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayıştay nereyi inceleyecek Allah’ını seversen, hangi kurumu gidip de inceleyecek? Bu, tamamen -Türkiye’de getirilen bu sistemle- Türkiye Cumhuriyeti devletinde soygunun, hırsızlığın en üst seviyeye gelmesi için kurulan en büyük tuzak. Yani, şimdi, bir bakanlığın müsteşarının hesaplarını inceleyeceksiniz. Kim inceleyecek? İç denetim elemanı. İç denetim elemanı kim? O bakanın, müsteşarın atadığı kişi. Yani, şimdi, hangi mantıkla, hangi akılla, hangi düşünceyle, bir bakanın müsteşarının kendi emrine atadığı bir iç denetmen gidip onun suistimalini yakalayacak? Mümkün değil arkadaşlar.

Siz, o kanunu, yani 5018 sayılı Kanun’u getirmekle Türkiye’de çok büyük sıkıntılar yarattınız. Bizim, Türkiye’nin, öteden beri, insanların, bürokratların korktuğu en önemli şey denetimdi. Maliye müfettişliği müessesesini aşağı yukarı işlevsiz hâle getirdiniz. Hesap uzmanlarını işlevsiz hâle getirdiniz. Gelirler kontrolörlerini işlevsiz hâle getirdiniz. Defterdarlık emrinde çalışan vergi denetmenlerine de şimdi bir sistem getirmişsiniz, ya üniversitelere gidecek hakikaten cazip bir maaş ve yan ödenekle… Ondan sonra da, e onları da temizleyince… Dolayısıyla, Türkiye’de denetim sistemi kalktı. Denetim sistemi kalkınca, cezaları da hafif olunca ne olacak vatandaş? Bir yanda zaten vergi incelemesi yapılmayacak. O vergisi bulunan insanlar da, eğer ceza da ağır olursa, işte, hileli yollarla kendi malını mülkünü başkalarının üzerine de geçirebilecek. Onlar da elde ettikleri malları bildirmeyecekler. Böylece, devlet, ekonomik yönden güçsüz bir hâlde kalacak. Dolayısıyla, kamu alacağı tahsil edilmeyecek.

Bakıyorum, tabii, şimdi bu saatte hepiniz de sıkıldınız. Zaten, aslında, Sayın Başkanın biraz ara vermesi lazımdı. Ben de fazla yormayayım sizi.

Önergemin kabulünü diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

171’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

172’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

173’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

174’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

175’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

176’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

177’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

178’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

179’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

180’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, altıncı bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.59

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, yedinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Yedinci bölüm 181’inci madde ila 210’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Yedinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun yedinci bölümü 181 ile 210’uncu maddeleri kapsamaktadır. Bu maddelerde Hemşirelik Kanunu, Petrol Kanunu, Veteriner Hekimliği Kanunu ve Orman Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmektedir. Aslında, tasarı tümüyle incelendiğinde görüleceği gibi, Temel Ceza Kanunlarına uyum amacıyla yapılan bir tasarı değil, yeni suç, eylem ve cezalar ihdas eden kimi maddelerin yeniden düzenlenmesi bulunmaktadır. Bu kanun tasarısı Adalet Komisyonunda yeterince görüşülmemiş, görüşüldüğü kadarıyla da muhalefetin önerileri dikkate alınmamıştır. 22’nci Dönem komisyon üyeleri de karşı görüşlerini bildirmiş, ancak onlar da dikkate alınmamıştır.

Tasarıda birtakım eksiklikler ve yanlışlar vardır. Bu hususlar komisyonlarda söylenmesine karşın Genel Kurula mevcut şekliyle gönderilmiştir. Aslında kanun yaparken kanunsuzluk yapıldığı çok nettir, çünkü, tasarıda yer alan yetmiş dört maddenin daha önce yasalaştığı ve tekrar bu tasarı kapsamına alındığı görülmektedir. Bu yetmiş dört maddenin yasalaşması için yeniden Genel Kurula gönderilmesinin bir anlamı olmadığı açıktır. Böyle bir yasanın çok acele bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi daha büyük hataların yapılmasına neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın kapsamına giren yedinci bölümdeki değişikliklere bakıldığında 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirildiğini görüyoruz. 1954 yılında çıkartılan bu Yasa’da hemşirelerin görev ve yetkilerinin tam olarak belirlenmemesi nedeniyle bazı sıkıntıların var olduğu, hemşirelerin birçok sağlık kuruluşlarında sekreterlik dâhil her işte çalıştırıldığı bilinmektedir. Ayrıca, hemşirelerimizin sayısının yetersiz oluşu, yetki ve sorumluluklarının dışında çalıştırılması, yoğun iş gücü sebebiyle aşırı yıpranmalarının yanında yetersiz ücret aldıkları da bilinen bir gerçektir. Sağlık hizmetlerinin kesintisiz, kaliteli ve hızlı olması açısından, Yasa’da madde değişikliği yapmadan önce hemşirelerimizin sorunlarının çözülmesi gerektiği kanısındayız.

İkinci olarak, 1954 yılında çıkarılan Öğle Dinlenme Yasası’nın 7’nci maddesinde yapılan değişikliktir. Bu madde, iş yerlerinde çalışan müstahdem ve işçilere öğle tatili vermeyen işverenlere uygulanacak cezayı öngörmektedir. Önceki yasaya göre, işverene verilecek cezalar hafiflettirilmiştir. Böylece, bu iktidar tarafından emeğin sömürüldüğü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Emeğe ve emekçiye karşı hepimizin görev ve sorumlulukları vardır. Bu görevimizi yerine getirirken daha duyarlı olmamız gerekmektedir.

Üçüncü konu, yine, 1954 tarihli Petrol Yasası’nda yapılan değişikliklerdir. 6326 sayılı Petrol Yasası’nın değiştirilen 124’üncü maddesi, arama ruhsatlarıyla işletme ruhsatnamesini kapsayan cezalara yöneliktir. Bilindiği gibi, bu Hükûmet tarafından 17 Ocak 2007 tarihinde kabul edilen Petrol Yasası zamanın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir. Bu Yasa’yla, yabancı petrol şirketlerine ülkemizin her yerinde sınırsız biçimde faaliyette bulunma hakkı verilmiştir. Ruhsatlarda tekelleşme, ham petrolde ihracat sınırlarının kaldırılması, yabancı bir devletin ülkemizde petrol bulması durumunda, ürettiği ham petrolün tamamını ihraç edebilmesi, üretilen ham petrolden alınacak devlet hissesinin yüzde 2’lere kadar düşürülmesiyle, milyon dolarlara ulaşan gelir kayıpları öngörülmüştür. Bu Petrol Yasası’yla, Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlama gerekçesiyle kamu yararından vazgeçilerek, uluslararası şirketler lehine düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının özelleştirilmesinin önü açılmıştır. “Millî menfaatin korunması” başlıklı bölüm tamamıyla çıkartılmış, uluslararası şirketler kamu menfaatine tercih edilmiştir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının sahip olduğu önceki haklarının geri alınması ve yabancı şirketlerle aynı statüye getirilmesi öngörülmüştür.

Yine bu Yasa’yla, petrol faaliyetlerinden sağlanan gelirlerden önemli oranda vazgeçilmiştir. 6326 sayılı Petrol Yasası’nın değiştirilen 127’nci maddesi ise “Bu Kanun’a göre yapılan müracaatlarda ve muamelelerde bilerek gerçek dışı beyanda bulunanlar altı aydan iki yıla kadar hapis veya para cezasıyla cezalandırılır.” denmektedir. Ancak, PETKİM’in ihalesine katılan ortak girişim grubunda yer alan Turkuaz Petrol Anonim Şirketi hakkında bir yıl süre ile tüm ihalelere katılmama yasağı bu maddeyi koyanlar tarafından göz ardı edilmiştir.

Diğer yandan, ihale süreci devam ederken Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, 6 Kasım 2007 tarihinde Azerbaycan Parlamentosunda yaptığı konuşmada, PETKİM’in Azerbaycan devletine verildiğini açıklamıştır. Yine, Aralık 2007’de Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan Cumhurbaşkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Bakü-Tiflis-Kars demir yolunun temel atma töreninde “Azerbaycan devletinin Türkiye’de bir PETKİM’i var.” sözleriyle, en yetkili ağızdan, henüz tamamlanmamış olan bir ihalenin sonucu açıklanmıştır.

Diğer bir değişiklik, değerli milletvekilleri, 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına Dair Kanun değişikliklerini kapsamaktadır. 6343 sayılı Yasa’nın 68’inci maddesi, veteriner hekim olmadığı hâlde bilerek ve isteyerek kendisini veteriner hekim sıfatıyla kamuya tanıtıp ve bu yolla yasak bir faaliyette bulunduğunda, hem hürriyetini bağlayan hem de parayla cezalandırılması sonucunu doğuracak olan bir eylem olarak tanımlamaktadır. Kanun maddesi hukuki yönden incelendiğinde, ceza hukukunda kişinin kasti olarak yaptığı eylemlerin kabahat nevinden sayılması, özellikle bir meslek mensubu olmadığı hâlde o mesleğin mensubu gibi davranarak kamuyu yanıltma yoluyla yetkisi olmadan bir iş, eylem ve fiil gerçekleştiren kişinin eylemi cürüm olarak düzenlenmelidir. Bu nedenle, 6343 sayılı Yasa’da değişiklik yapılmasına ilişkin tasarı bu yönüyle caydırıcılıktan uzak ve cezasını yani parasını ödeyen herkesin veteriner görevini yapmasında bir sakınca bulunmadığı gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Veteriner hekimlik hizmetleri, doğrudan insan sağlığını ilgilendiren hizmetlerdir. Bu hizmetlerin veteriner hekim olmayanlarca yapılmaya kalkışılması neticesinde, toplumun genel sağlığında onarımı mümkün olmayan yaralar açılabilecek sonuçlar doğuracağı açıktır.

71’inci maddede ise “Veteriner hekimler ile iş ve hasta sahipleri arasında bir menfaat karşılığında aracılık yapanlar, bir aydan altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.” kuralında öngörülen “bir aydan” kısmı kaldırılmış olmakla, verilecek cezanın alt sınırı artık belirsiz hâle getirilmiştir.

Orman Kanunu’ndaki 77’nci maddeyi değerlendirecek olursak, ormanların korunması, orman suçlarının önlenmesi, suçluların takibi için çalışan orman memurları, mühendisler, yürütmekte oldukları görevleri gereği can güvenliği tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle, memurların can güvenliğinin sağlanması açısından silah taşıma yetkisini haiz olan orman memurlarının emekli olduklarında da silahlarını taşımaya yetkili olmaları sağlanmalıdır ve ayrıca her türlü harçtan muaf tutulmalıdır.

Yine Orman Yasası’ndaki 79’uncu maddeye baktığımızda, orman suçlarının engellenmesi, suçluların yakalanması faaliyeti, arazi koşullarında yürütülen ve olağanüstü gelişen olaylardır. Yakalanan suçlunun suç nakil vasıtası suç aletini veya usulsüz kesilen orman emvalini cumhuriyet savcılık kararı veya işletme şefinin yazılı emri gelene kadar beklemesi imkânsızdır. Çünkü ormancılıktaki koruma faaliyeti, yerleşim yerlerinden kilometrelerce uzakta, dağ başlarında günün yirmi dört saatinde yürütüldüğü için, böyle bir kararı beklemek, suçlulara imkân tanımak anlamına gelmektedir. O nedenle, cumhuriyet savcısı veya işletme şefinin yazılı emrinin beklenmesi yasadan çıkartılmalıdır.

Ayrıca, değerli milletvekilleri, yeri gelmişken, binlerce vatandaşımızın orman müdürlükleriyle olan davalarına değinmek isterim. Son yıllardaki kadastro çalışmalarının hizmet satın alınması yoluyla yapılmasından doğan aksaklıklar nedeniyle vatandaşların bağı, bahçesi, evi, tarlası orman alanı kapsamında yazılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Binlerce kişinin yetmiş yıllık tapuları yok sayılmıştır. Vatandaşlarımız tapularına binaen belediyelerden yapı ruhsatı almış ve ruhsatlı bina ve iş yerleri yapmıştır. Ancak, tapulu arazilerin hava fotoğrafları görüntüleri esas alınarak tapu iptal davaları açılmış ve orman köylüsü mağdur edilmiştir.

Davalardaki çok yüksek harçlar ve bilirkişi ücretlerindeki fazlalık nedeniyle vatandaşlar hakkını aramaktan âciz duruma düşmektedirler. Devletle vatandaş arasındaki bu sorunu Orman Bakanlığı dava yolu ile çözmekte ısrarlı görünmektedir. Dava sayısı arttıkça tepkiler de artacaktır. Halk mahkemelerde devletle karşı karşıya gelmekten usanmış ve kızgındır.

Orman Bakanlığı bir tespit yaparak söz konusu arsaları incelemeli ve sorunu çözerek huzuru sağlamalıdır düşünceleriyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koçal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşmelerinde, 181’inci madde ile 210’uncu madde arasındaki, çeşitli kanunlarda değişikliğe gidilmesi ve yeniden düzenlenmesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz madde, temel ceza yasalarına uyum amacıyla tasarının 1’inci maddesiyle yüz yetmiş yasanın altı yüz kırk sekiz maddesinde ve binlerce fıkrasında değişiklik getiren, yetmiş kanun maddesi ve otuz üç kanun maddesinin fıkralarını yürürlükten kaldıran bir maddedir.

Öncelikle kanun tasarılarının getirilmeleri üzerindeki fikrimi arz etmek istiyorum:

Değerli milletvekilleri, bundan önceki tasarılarda da olduğu gibi, 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda da değişiklik yapılması düşünülen kanunun yürürlükteki metni elimizde bulunmamaktadır. Hepiniz takdir edersiniz ki, burada bulunan milletvekillerinin hepsi hukukçu değildir. Hukukçu olsalar bile tüm kanunları bilmeleri mümkün değildir. Elbette araştırarak, kütüphaneden faydalanarak, İnternetten faydalanarak bu kanunlara ulaşmak mümkündür. Fakat, yine hepiniz takdir edersiniz ki, milletvekilleri olarak seçim bölgelerimize gidip gelmek, seçmenlerimizin ve vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmek, onlara yardımcı olmak gibi de görevlerimiz bulunmaktadır. Bu nedenle zamanımız maalesef yetmemektedir. Yasaların çıkarılmasında tam bilgi edinememekteyiz.

Tasarılar getirilirken bize gelen metinlerde yasaların yürürlükte bulundukları hâlinin de getirilmesinin çalışmalarımızı kolaylaştıracağı kanaatindeyim. Bundan önceki görüştüğümüz tekliflerde, hükûmetin teklif etmiş olduğu metin, sağ tarafında da komisyonda kabul edilen metin vardı. Bunun yanına bir de yürürlükteki metni koyacak olursak, milletvekillerimizin burada oy kullanırken hem özgür iradelerini kullanmaları hem de yasaları çıkarırken hangi yasayı neden çıkardığını en azından görebilme şansları olacağı kanaatindeyim. Buradan Meclis Başkanımızdan ve partilerimizin grup yöneticilerinden bunu talep etmekteyim.

“Önerge verin” derseniz, maalesef sonuç bellidir. İktidar partisinin grup başkan vekilleri Hükûmet yetkilisine bakacaktır, o ona bakacaktır; birisi “hayır” dediği zaman bizim vereceğimiz önergelerin akıbeti maalesef bellidir.

Bu çalışma, elbette, kanunları buraya yazacak olursak bu kalınlıktaki kitapçığımız biraz daha artacaktır. Bundan çekinmememiz gerekmektedir. Eğer bunun bir mali portesi varsa, bundan dolayı kaçınılıyorsa, bu konuyu geçerli saymıyorum.

Yine, bu gelen kanunları ilgililer bilsin, milletvekillerinin bilmesine gerek yok… Eğer, Adalet Komisyonundan geliyorsa o komisyondaki hukukçu arkadaşlarımız, milletvekillerimiz bilsin, partilerin milletvekilleri de ya komisyondan gelen arkadaşların hareketlerine baksın elini kaldırırsa kaldırsın ya da grup başkanlarımızın elini kaldırmasıyla ya da hükûmet yetkililerimizin ellerini kaldırmasıyla hareket etmesi gibi bir durumda milletvekillerinin kalmasının ne kadar doğru olabileceğini siz değerli milletvekillerimizin takdirine bırakıyorum.

Eğer, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla ilgili konuşmama gelecek olursam; kanunun komisyonda maddeler hâlinde görüşülmemiş olması, yine kanunun çok geniş bir alanı düzenlemekte olmasına karşın inanılmaz kısa bir süre içerisinde görüşülerek alt komisyona indirilmesi, yine yüz yetmiş değişik yasayı bir maddede toplayarak değişiklik yapılmaya çalışılmasını doğru bulmamaktayız.

Görüşülen bu kanun teklifinin muhalefet partilerini hiçe sayarak hazırlanmasını Anayasa’ya da aykırı bulmaktayım.

Meclis Adalet Komisyonunun, görüşmediği metinleri görüşmüş gibi Meclise indirmelerini yine doğru bulmamaktayız.

İç Tüzük’ümüzün 77’nci maddesi bahane edilerek Komisyondan, Meclis aritmetik çoğunluğuna dayanarak da Meclis iradesinden asla korkulmamalıdır.

Hükûmet olarak ya da iktidar milletvekilleri olarak Türk milletinin menfaatlerine getireceğiniz kanun tekliflerine biz muhalefet olarak niye karşı çıkalım? İşte, görüyorsunuz, getirdiğiniz 56 sıra sayılı Kanun’la ilgili tüm milletvekilleri olumlu oy kullanmaktadır. Çünkü, biz, getirdiğiniz yasaların Türk milletinin menfaatlerine olduğunu düşündüğümüz için olumlu oy kullanmaktayız. Keşke Komisyonda bu yasanın yeterince görüşülmesini sağlamış olsaydınız da tartışmalı bir ortam söz konusu olmasaydı diye değerlendiriyoruz. Umuyor ve diliyoruz ki, bundan sonraki kanunlarda uygulamalarınızda hem komisyonu hem de Meclisi ve milletvekillerini dikkate alırsınız.

Seçimler yenilendikten sonra Adalet Komisyonunun tamamı değişmişken Milliyetçi Hareket Partisinin Komisyon çalışmalarına katkıda bulunmasını İç Tüzük’ü bahane ederek engellemenizi de tekrar doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Tasarılarımızda aceleden eksik kalan ve düzeltilmesi gereken yanlışlıkların Genel Kurulda düzeltilmesi çalışmaları Meclis ciddiyetiyle maalesef bağdaşmamaktadır. Komisyonda iktidar gücünü kanıtlamaktan vazgeçerek, yanlışlıkları komisyonda düzeltmeliyiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, defalarca ilan ettik: Salt muhalefet olsun diye Meclis çalışmasını geciktirme çabası içinde olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Türk milletinin menfaatlerinin yanında, aleyhinde olanların da karşısında olacağımızdan ya da en azından yanlış gördüklerimizi anlatarak Türk milletine şikâyet edeceğimizin bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, muhalefet partisi olan Milliyetçi Hareket Partisinin tespit etmiş olduğu, önerilerle düzeltmek istediği eksikliklerde ise, salt inat uğruna, Komisyon ve Hükûmet “Katılmıyoruz.” diyerek, sayısal çoğunluğunuzla bunları reddediyorsunuz. Bunun da doğruluğunu sizlerin vicdanına bırakıyoruz. Bu yöntemlerle, hukuk devletinin kurallarının yerine getirilmeden, suistimallere açık bir çalışma sergilendiğini düşünmekteyiz. Fakat unutmayınız ki, bunlar Türk milletinin gözünden kaçmamaktadır. Yasama görevini yapan siz değerli milletvekillerinden ve kamuoyundan birtakım düzenlemelerin saklanıyor görüntüsü verilmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak doğru bulmadığımızı bir kez daha altını çizerek belirtmek istiyorum. Bunu, şunun için söylüyorum: Her fırsatta 60’ıncı Hükûmeti göreve getiren 22 Temmuz 2007 seçimlerine ve yüzde 46 oya atıfta bulunan AKP Hükûmetinin ve diğer yetkililerinin Milliyetçi Hareket Partisinin de yüzde 14,5 oy aldığını ve bu Milliyetçi Hareket Partili seçmelerin de siyasi iradesinin yok sayılmaması gerektiğini unutmamalarını tavsiye ediyorum.

AKP ve Hükûmet yetkilileri, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, her fırsatta kendi tarzıyla Türkiye’yi nereden nereye getirdiğini anlatmaktadır. Tabii ki, bu hem Hükûmet yetkililerinin hem de AKP yöneticilerinin fikridir. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye’nin iyi yönetilmediği düşüncesindeyiz. Biz de bıkmadan, usanmadan Türk milletine bunu anlatmaya çalışacağız. Bu anlatımlarımızda da -şunu unutmayınız- Milliyetçi Hareket Partili duyarlılığını da asla elden bırakmayacağız.

Maddeler üzerindeki eleştirilerime gelince: 186’ncı maddeyle 6326 sayılı Kanun’un 127’nci maddesi düzenlenirken “hilafıhakikat” yerine “gerçek dışı” yazarak gelecek nesillerimizin de anlayabileceği bir dille yazabilmeliydik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz, bizden önceki yazılanları şimdi nasıl anlayamıyorsak, bizden sonrakilerde bizim yazdıklarımızı maalesef anlayamayacaklar. Yani, Türkçe yazalım, Türkçe okuyalım demeye çalıştım.

Değerli milletvekilleri, yine, 205’inci maddeyle değiştirilen 6831 sayılı Kanun’un 92’nci maddesiyle izinsiz maden ocakları işletenlere ve diğerlerine verilecek cezaları düzenlemektesiniz. Ancak, AKP Hükûmeti döneminde Türkiye'nin her yerinin maden ocakları adı altında taş ocakları şantiyesine dönüştüğünü ve bunlarda da, özellikle köylerimizde, maliyetleri düşürmek için içme suyu yakınlarına bu tesislerin yapıldığı, sit alanlarına yapıldığı, yine, yeni ekim orman alanlarına taş ocakları ruhsatı verilmesinin, o köylerdeki insanlarımızın yaşadıkları evlerinin duvarlarının çatlamasına ve bunlara sebep olanlara verilecek cezalara, maalesef, bu maddede hiç değinmemişsiniz. Bu konu, Türkiye'de gerçekten kanayan bir yaradır değerli milletvekilleri.

Yine, 206’ncı maddeyle düzenlenen 6831 sayılı Kanun’un 91’inci maddesiyle, kesinleşmiş orman kadastrosu alanında kalan ve yüzyıllardır orada yaşayan, ormanı ücretsiz bekleyen köylülerimizin mahkeme kapılarında sürünmeleri devam etmektedir. Bunların sorunlarının çözülmesiyle ilgili hiçbir çaba göstermeden, orada yaşayan insanların ikamet etmek ve geçinmek zorunda olduğunu unutarak, onları sadece cezayla hizaya getirmenin doğru olmayacağını düşünüyorum.

Güzel Antalya’mın, seçim bölgem olan güzel Antalya’mın hemen arkasındaki Toroslarda bu en çok yaşanan sorundur, çünkü o insanlar yüz elli yıldır, iki yüz yıldır orada yaşamaktadırlar.

Yine, 208’inci maddeyle düzenlenen 6831 sayılı Kanun’un 95’inci maddesiyle de, ormana girecek kıl keçileriyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygılarımla selamlarım.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Demokratik Toplum Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş.

Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 56 sıra sayılı Tasarı’nın yedinci bölümü üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu bölümde, değerli arkadaşlar, daha çok ormanların korunması, Orman Kanunu’na ilişkin değişiklikler düzenlenmekte ve ormanların korunması hakkındaki cezalarda artırım öngörülmekte. Aslında sekizinci bölüme de sirayet eden uzun bir düzenleme. Fakat, ormanlarla ilgili, ormanların korunmasıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, özellikle 182’nci maddede Öğle Dinlenmesi Yasası’nda yapılan değişikliğe ilişkin kısa bir iki düşüncemi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, İş Kanunu’yla çalışanların, işçilerin çalışma yaşamına ilişkin hakları güvence altına alınmaya çalışılmış ve önemli ölçüde İş Kanunu’nda işçi lehine düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, bazı özel kanunlarda da, işte burada olduğu gibi, 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi Kanunu gibi kanunlarla, özel kanunlarla işçilerin yine çalışma yaşamına ilişkin haklarının korunması hedeflenmiştir.

Şimdi, İş Kanunu’na göre sekiz saatlik çalışma süresi düzenlenirken, elbette ki, çalışanların öğle dinlenmesi açısından da korumayı amaçlayan özel düzenlemeler getirilmiş. Şimdi, bu yapılan yeni tasarıdaki düzenlemeyle bu öğle dinlenmesi hükmüne uymayan işverenler 100 Türk lirası idari cezasıyla cezalandırılacak. Düşünün, bir fabrikada sekiz saatlik çalışma süresinin tamamını kesintisiz bir şekilde kullandıran, öğle dinlenmesi yaptırmayan bir işverene uygulanacak ceza 100 Türk lirası. Dolayısıyla, bu, kanunun özü itibarıyla, esası itibarıyla önemli olmasına karşılık yaptırımı son derece caydırıcılıktan uzak ve neredeyse işvereni, hani, bu kanunu ihlal etmeye sevk eden, özendiren bir ceza hükmüyle karşı karşıya. Dolayısıyla, bu konuda bence komisyonun da verilecek önergeleri dikkate alması gerektiği inancındayız.

Değerli arkadaşlar, bölümün önemli bir kısmı, az önce de ifade ettiğim gibi ormanların korunmasına dair düzenlemelere yer vermiş durumda. Gerçekten de ülkemizde ormanların ciddi bir şekilde -var olanların en azından- korunmasında son derece acil bir ihtiyaç var. Bu konudaki düzenlemelerde de caydırıcılık esas olmalıdır. Tabii ki, Türkiye’deki reel durum göz önünde bulundurulduğunda, örneğin Türkiye’nin sahip olduğu tabiat şartları nedeniyle aslında yüzde 80’inden fazlasının ormanlık alan olması gerekirken, maalesef ki ormanlarımız, Türkiye’nin sadece yüzde 26’sında mevcut. Dolayısıyla, zaten yeterli ormana sahip olmayan ülkemizde, var olan ormanların korunması açısından da ciddi sıkıntıların, uygulamada en azından ciddi sorunların olduğu bir gerçek. Hem ormanların korunması hem de var olan ormanlar üzerine yeni orman alanlarının geliştirilmesi ve Türkiye’nin hak ettiği yüzde 80’lik orman oranına ulaşılması açısından Orman Kanunu’nda yapılacak değişiklikler son derece etkili olacaktır. Ama tüm kanunlarda olduğu gibi tek başına korumanın kanunla olmayacağı, asıl korumanın eğitimle, kültürle olacağı gerçeğinin de bir kez daha altını çizmekte fayda var.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla ormanları az olan bir coğrafya. Bunun tabii tarihsel nedenleri de var ama işte Türkiye, çok eski bir yerleşim yeri olması vesilesiyle tarih boyunca sürekli savaşlara tanık olmuş, göçlere tanık olmuş. Bu vesilelerle de ormanlar çok tahrip edilmiş. Ama bununla birlikte, güncel olarak tarla açmak, hayvan otlatmak, yine yakıt olarak odun ihtiyacını karşılamak üzere yapılan orman kesimleri, orman yangınları ve aynı zamanda imara açılmak üzere ormanların tahrip edilmesi gibi nedenlerle Türkiye’de ormanlar giderek azalmakta.

Ülkemiz nüfusunun 9 milyonu, ülkemizde yaşayan nüfusun yaklaşık 9 milyonu, hatta 10 milyonu 17.445 orman içi ve kenarı köyde yaşamakta. Bu da göstermektedir ki, Türkiye nüfusunun yaklaşık altıda 1’i ormanlarla aslında iç içe yaşamaktadır. Dolayısıyla yaşayan nüfusu da doğrudan ilgilendiren bir konu olduğu düşüncesindeyiz.

Yine, değerli arkadaşlar, ormanlar, ormanların korunabilmesi için değiştirilmesi gereken ilk şey yasa değil, tabii ki zihniyettir. Yani birçok yasayı değiştirebilirsiniz, yaptırımları ağırlaştırabilirsiniz ama ancak ormanlara verilen değer konusunda bilinç yükseltme ve bu konuda toplumsal irade oluşturma konusunda başarılı olunamadığı takdirde, maalesef ki ormanlarımızı giderek kaybetme ve bu kayıplardan kaynaklı olarak da ciddi sonuçlarla, negatif sonuçlarla karşılaşma riski taşıyoruz. En azından, hava kirliliğini önleyen, erozyonu önleyen, yine, çeşitli hayvanlara doğal barınak sağlayan, yer altı su miktarlarını koruyan, yağmur bulutlarını çekerek yağış oluşmasını sağlayan, insanlara ekonomik katkı sağlayan, iklimi dengeleyen, psikolojik olarak, insan psikolojisi üzerinde pozitif etki yaratan ormanların bu yönüyle, çok yönlü değerlendirilmesi hâlinde, bence eğitim sistemimizde özellikle bu yönlü bilinç artırıcı faaliyetlerin yoğunlaştırılması sayesinde ancak ormanları koruyabiliriz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye'de belki de en çok, ormanların yok olmasına neden olan şey, orman yangınları. Özellikle yaz aylarında, Türkiye her gün orman yangınları gündemiyle maalesef ki ilgilenmek durumunda kalıyor.

Yangınların çıkış nedenleri arasında, yüzde 53 ile en yüksek oran, ihmal ve dikkatsizlik yer alıyor, yani her yıl çıkan yangınların yarısından fazlası, toplumdaki, yine, bilinç düzeyinin eksikliği nedeniyle oluşan ihmal ve dikkatsizlikle ortaya çıkıyor. Yine orman yangınlarının yüzde 25’i belirlenemiyor, resmî istatistiklere göre; yüzde 9, ormanlar kasten yakılıyor; yüzde 7, doğal nedenlerle -yıldırım düşmesi veya kaza sonucunda- orman yangınları çıkabiliyor. Bu yangınlarda hem ormanlar önemli ölçüde yitiriliyor, ama bununla birlikte, aslında geleceğimiz bu ormanlarla birlikte yanıyor. Az önce ifade ettiğim, ormanların faydaları ve ormanın, toplum açısından, insan açısından, varlık gerekçeleri açısından düşündüğümüzde her yanan ormanla birlikte aslında geleceğimizin yandığının bilinmesi gerekiyor.

Ormanlarla ilgili, değerli arkadaşlar, bilinmeyen çok değişik, aslında, veriler, istatistikler var. Örneğin bir kayın ağacı bir yıl içerisinde üç yüz kilogram zehiri emiyor, tek başına bir kayın ağacı. Yani, hem çevre kirliliğinden, çevre kirliliğinin önlenmesinden söz ederken, özellikle hava kirliliğinin önlenmesinden söz ederken, ormanların önemi, burada da bir kez daha karşımıza çıkıyor. Yine, ağaçsız bir alana göre 8 kat daha fazla humus oluşturan ormanlar, toprak canlılarının yaşamasına olanak sağlıyor.

Şimdi, bu kadar, insan yaşamında, toplum yaşamında etkili olan ormanların korunması konusunda bugüne kadarki hükûmetlerin yeterli önlem aldıkları, bırakın önlem almayı, ormanların yok olması konusunda yeterli önlem aldıklarını söylemek, maalesef ki mümkün değil. Hâlen günümüzde de devam eden orman katliamları, güncel olarak gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Kaz Dağları’nda, Antalya’da Belek Ormanlarında, Beykoz Ormanlarında, yine, Güneydoğu’da, Doğu’daki orman yangınlarında, ormanların katledilişini, maalesef ki, sessiz tanıkları olarak izlemeye devam ediyoruz ancak.

Bir diğer konu da orman vasfını yitirdiği iddia edilen alanların imara açılması, “2/B Yasası” denilen Yasa’nın hâlen sıcak tutuluyor olması, ormana verilen, aslında verilmeyen değerin çok somut örneği ve göstergesidir diye düşünüyoruz.

Bu bölüm vesilesiyle, yedinci bölüm vesilesiyle, bir kez daha dikkat çekmek üzere, ormanların korunması gerekliliği konusunda bir kez daha dikkat çekmek üzere söz aldım değerli arkadaşlarım. Bu vesileyle, hepinizi, bir kez daha, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.

Yedinci bölüm üzerinde şahsı adına söz almak isteyen Adana Milletvekili Fatoş Gürkan.

Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Yedinci bölüm, tasarının 181’inci maddesinden 211’inci maddesine kadar olan kısmı kapsamaktadır. Öncelikle, tasarının 181’inci maddesinden 211’inci maddesine kadar olan bölümde hangi kanunların hangi maddelerinin değiştirilmesinin amaçlandığını, daha sonra da değişikliğin getireceği birkaç önemli hususu arz etmek istiyorum.

Tasarının 181’inci maddesi ile 25/02/1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nun 11’inci maddesinin değiştirilmesi, 182’nci maddesi ile 2 Mart 1954 tarihli ve 6301 sayılı Öğle Dinlenmesi Kanunu’nun 7’nci maddesinin değiştirilmesi, tasarının 183’üncü maddesinden 186’ncı maddesine kadar olan bölümde 7 Mart 1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 124’üncü maddesinin bir ve ikinci fıkraları ile 125, 126, 127’inci maddelerinin değiştirilmesi amaçlanmıştır. Bu değişikliklerle uygulamadaki birçok eksiklik ve aksaklık giderilmiş olacaktır. Tasarının 187’nci maddesi ile 195’inci maddeleri arasındaki bölümde ise 9 Mart 1954 tarihli ve 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un 6, 65, 66, 67, 68, 70, 71, 72’nci maddeleri ile ek 2’nci maddesinin on beşinci fıkrasında değişiklik yapılması amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 196’ncı ila 228’inci maddeleri arasındaki kısımda 31 Ağustos 1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun önemli birçok maddesinde değişiklik yapılması amaçlanmıştır. Gerçekten, bu bölümdeki değişiklikler ekonomik olarak en alt gelir gruplarından olan orman köylülerimizi, orman teşkilatını ve mevcut yasadaki eksik ve aksaklıklar nedeniyle büyük sıkıntı çeken adli teşkilatı çok yakından ilgilendirmektedir. Tasarının kanunlaşmasıyla önemli birçok sorun çözülecek, suça uygun ceza verilerek Anayasa’mızda güvence altına alınan hukuk devleti, adalet ve eşitlik ilkelerine uygunluğu tartışılan bazı maddelerdeki bu tartışmalar da sona erecektir. Mevcut yasada ve değiştirilmesi amaçlanan maddelerdeki bir husus, sanırım, dikkatinizi çekmiştir. Görüldüğü üzere, yanık sahalarda işlenen suçlarda, suçun nevine göre suça verilecek ceza misli artırılarak verilmekte, yanık sahalar acilen ağaçlandırılmaktadır. Yanık sahalar, bundan da görüldüğü üzere, Anayasa’yla da korunan mülkiyeti en sağlam taşınmazlardandır. Biraz önce, bir parti grubuna ait arkadaşımız yangınlar konusunda başarısız olduğumuzdan bahsetti. AK Parti İktidarı döneminde, orman teşkilatı, Avrupa’da yangınla mücadele konusunda 1’inci sırada; istatistikler de bunu gösteriyor, bakabilirler.

Evet, tasarıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra idari yaptırım kararı gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliği sağlanması, ceza hükmü içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate alınmak suretiyle ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu kanunlarla uyumlu hâle getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237 sayılı Kanun’a uyum sağlanması amaçlanmıştır. Uyum amacıyla değiştirilen kanunlar, görüldüğü üzere çok eski tarihli olup, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren temel ceza kanunları karşısında son derece sıkıntı yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, uyarlama kaçınılmazdır. Sürüncemede kalan birçok dosyanın da bir an önce çözümlenmesi açısından acilen bu uyum tasarısının da kanunlaşması gerekmektedir.

Uyarlamayla getirilmesi düşünülen birkaç değişikliğe örnek verecek olursak, tasarıyla “yasa bozması” olarak adlandırılan sonucun önlenmesi amacıyla, özellikle cezaların alt sınırında indirim yapılmamasına özen gösterilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Uygulamada çok sık rastlanan kanun yolu incelemesi sürecinde dava zaman aşımı süresinin dolması riskinin önlenmesine yönelik tedbirlere de yer verilmiştir. Tasarıda idari yaptırıma dönüştürülen fiiller bakımından uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla idari yaptırım kararlarını verecek merci de açıkça gösterilmiştir.

Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlarda, üst sınır gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235 sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır.

Evet, tasarının kanunlaşmasıyla uygulamadaki birçok sıkıntı ortadan kalkacaktır. Bu kanun tasarısı, bir hukukçu olarak mensubu olmakla gurur duyduğum AK Partinin, hukuk devleti, adalet ve eşitlik ilkelerinin tam anlamıyla gerçekleşmesi adına önemli projelerden biridir.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, tasarının hazırlanmasına emeği geçenlere, iktidar-muhalefet tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gürkan.

Şahsı adına söz isteyen Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş.

Buyurunuz Sayın Daniş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yedinci bölümüyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Görüştüğümüz tasarıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra, idari yaptırım kararı gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama birliği sağlanması, ceza hükmü içeren kanunların uygulanmasından kaynaklanan tereddütlerin giderilmesi, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate alınmak suretiyle ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin bu kanunlarla uyumlu hâle getirilmesi, ayrıca bazı suçların unsurlarında 5237 sayılı Kanun’a uyum sağlanması amaçlanmıştır.

Bilindiği üzere, ceza adalet sistemimizi oluşturan “temel ceza kanunları” olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.

Türk Ceza Kanunu’yla özel suç tanımlarına yer veren diğer kanunlar arasındaki ilişki, Anayasamızda güvence altına alınan hukuk devleti, adalet ve eşitlik ilkelerine uygun olarak yeniden belirlenmiştir.

Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımı terk edildiği için, hürriyeti bağlayıcı ceza açısından kabul edilen hapis ve hafif hapis ayrımı da kaldırılmış, böylece, temel ceza olarak hafif hapis cezası benimsenmiştir. Suçlar arasındaki cürüm ve kabahat ayrımının kaldırılmasının diğer bir sonucu da para cezası bakımından ağır para cezası, hafif para cezası ayrımının terk edilmesidir. Ancak, suç karşılığı öngörülen ve mahkeme tarafından hükmedilen para cezası ile idari yaptırım olarak uygulanan para cezası arasındaki kavram kargaşalığını önlemek amacıyla, ceza hukuku yaptırımı niteliğindeki para cezasının adı adli para cezası olarak belirlenmiş ve gün para cezası sistemi kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nda suça teşebbüs cezalandırılabilirken, Kabahatler Kanunu’nda kabahate teşebbüs kural olarak cezalandırılmamaktadır. Suça iştirakte suç ortakları arasında fail ve şerik ayrımı yapılmaktadır. Kabahatler Kanunu’nda yer alan hükümlere göre, kabahate iştirakte tek tip fail sistemi kabul edilmiştir. Tekerrür bakımından da suçlarla kabahatler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.

Suç ve ceza siyaseti ilkelerine uygun olarak ceza hükmü içeren kanunlarda tasarıyla yapılan değişikliklerde şu ilkeler esas alınmıştır:

Bazı ihlallerin cezai yaptırıma bağlanması, çeşitli sakıncalar doğurabilmektedir. Bu ihlallerin suç olarak kalması yargılama sürecinde iş yükünü artırmakta ve zaman kaybına neden olmaktadır. Bu ise ceza hukuku yaptırımlarında aranan ceza hukuku yaptırımlarındaki caydırıcılık gücünü ciddi şekilde zayıflatmaktadır. Suç olmaktan çıkarılan ancak toplumsal düzeni bozduğuna inanılan, haksızlık oluşturan davranışlar, devlet idaresi tarafından cezalandırılabilir idari bir yaptırıma bağlanmalıdır.

5252 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, ilgili kanunlarda yer alan hafif hapis ve hafif para cezaları kural olarak idari para cezasına dönüştürülmüş ancak, haksızlık oluşturan hareketin kapsam ve niteliği dikkate alınarak bazı fiiller bakımından bu yöntem benimsenmemiştir.

Ceza hükmü içeren kanunlarda bir mahkûmiyet hükmünün sonucu olarak belirtilen hak yoksunlukları bakımından yasak hakların geri verilmesine yönelik olarak yeni hükümlere yer verilmiştir.

Ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan yaptırımlardan üst sınır gösterilmeyen hapis cezaları bakımından üst sınır gösterilmek suretiyle 5235 sayılı Kanun hükümleriyle uyum sağlanmıştır.

Benden önceki arkadaşlarım da özellikle Orman Kanunu’nda yapılan bu bölümdeki değişikliklerden bahsederken, gerçekten de ormanlarımızla ilgili güzel düşüncelerini ifade ettiler. Ben de burada, gerçekten Türk orman köylüsünün -her ne kadar, zaman zaman orman yangınları veya ormanların talan edildiği konuşulsa da- öyle zannediyorum ki, bunlarda hiç suçlayamayacağımız veya ormanların korunmasında en ufak bir zafiyeti bulunmayan kesim olarak orman köylüsünü gördüğümü ifade etmek istiyorum. Çünkü, orman köylüsünün orman her şeyidir, yakacağıdır, yiyeceğidir, geçimidir, geleceğidir, onun çoluk çocuğudur. Benden önceki arkadaşımın da ifade ettiği gibi, özellikle koru ormancılığına geçilmesiyle Türkiye’nin ormanları kurtulmuştur. Eskiye oranla daha az yakacak ihtiyacı olduğundan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET DANİŞ (Devamla) - …daha çok sanayide kullanılacak orman emvaline ihtiyaç olması bakımından ve bunun da orman köylüsünün geçimine daha büyük katkı yapacağından dolayı bu önemli bir değişimdir diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yasanın milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Daniş.

Yedinci bölüm üzerindeki soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Şu anda iki soru görünüyor. Sayın Çalış ve Sayın Öztük’ün...

Sırasıyla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sorularım bizzat sizin Bakanlığınızla ilgili değil ama görüştüğümüz konularla ve Hükûmetinizle ilgili.

Birinci sorum: Orman kadastrosu geçen orman köylerinde, yıllardır tarım yaptıkları sınırlı miktardaki arazileri ormana elverişli alan olarak kaydedilmiş olan ve kullandırılmayan orman köylüleri mağdur edilmiştir. Orman köylülerimizin uygulanan kadastro uygulamasından dolayı mağduriyetini giderecek herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Bir diğer sorum: Yine orman köylerinde kıt kanaat geçinen orman köylüsü, uygulanan politikalar sonucu mera hayvancılığı, özellikle kıl keçiciliği yapamaz hâle gelmiştir. Orman köylüsüne nefes aldıracak Hükûmetimizin hangi çalışmaları vardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla sormak istiyorum: 6831 sayılı Orman Kanunu’nun hapis cezası öngören maddelerinde de bu tasarıyla değişiklikler yapılmaktadır. Maddeler kaleme alınırken daha iyi sınıflandırma yapabilmek amacıyla bazı fiillerin birleştirildiği, bazılarınınsa ayrıldığı görülmektedir. Sorum şu: Önceden bir fiil için öngörülen cezanın bu düzenlemeler sırasında hafifletildiği olmuş mudur? Eğer olmuş ise, yapılan bu düzenlemeler Anayasa’nın 169’uncu maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı değil midir?

Anayasa’nın söz konusu hükmü münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamayacağını, ormanları yakmak, ormanları yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçların da genel ve özel af kapsamına alınamayacağını öngörmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, sizin konunuz değil ama Hükûmetimizin, ülkemizin konusu olması hasebiyle gündeme getirmekte fayda görüyorum. Ormanlarımız çok önemli. Ormanların korunması da, üretilmesinden, yetiştirilmesinden çok daha önemli.

Ormanların en büyük tahribat unsuru, yangınlar. Orman yangın işçileri arasında, daha önce çıkarılan bir kanundan dolayı kadrolu ve kadrosuz geçici işçi statüsünde bir farklılık yaratıldı. Bu farklılık, aynı yerde çalışan, aynı işi yapan orman yangın işçileri arasında gerçekten bir güvensizlik, bir moralsizlik oluşturdu. Bunun düzeltilmesi lazım. Nasıl geliştirilecekse, hukuki statüsü hazırlanarak, aynı işi yapan bu insanların arasında gelir farklılığının, ücret farklılığının ortadan kaldırılması lazım. Çünkü orman yangınlarıyla mücadelede insan unsuru çok önemli bir faktördür. Bunun dikkate alınmasını istiyorum. Birinci husus… Yani bir soru olarak değil, dikkatinize sunmak istiyorum.

Bir diğer husus: Orman kadastro çalışmaları, her dönemde, orman içinde yaşayan köylülerimizin problemi olmuştur. Çünkü bir şekilde, zilyetlikle, başka şekilde kullandıkları, tarım arazisi olarak kullandıkları alanların çoğu, kadastro geçtiği takdirde orman alanı içerisine dâhil edilmektedir. Tabii, sonucunda, adamın bahçe yaptığı, kayayı, taşı düzelterek geçimini temin ettiği yerler, bir kadastro çalışması sonunda elinden alınmaktadır. Hazineye intikali sonrasında da buralar bir şekilde satışa çıkarılmakta ve sonuçta, adamın yıllardır ektiği yer bir başkasının mülkiyetine geçmektedir. Bunlar, orman içinde yaşayan köylülerimizin gerçekten çok önemli sorunudur. Kadastro çalışmaları gereklidir, önemlidir ama orman içinde yaşayan, o taşın, toprağın arasında o dağları bekleyen insanlarımızın mağdur edilmeden bu çalışmaların yapılması önemlidir. Bu noktada Sayın Bakana arzım olmuştur ama bu noktada Hükûmetimizin bir çalışması olup olmadığını soru şekline getirerek sormak istiyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu orman vasfını kaybetmiş olan arazilerle ilgili sormak istiyorum, yani, 2/B’yle ilgili hükûmetimizin bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Üç değerli arkadaşımız, orman arazileri, orman vasfını kaybetmiş araziler, bunlar üzerindeki yapılaşmaları da hatırlatan değerlendirmelerde bulundular. Bu, Türkiye’de uzun süredir birçok ilimizde ve yerleşim yerinde mülkiyet sorunu olarak da her zaman önümüze gelen çok önemli bir konudur.

Geçtiğimiz yasama yılında buna benzer sorunları çözebilmek için bir anayasa değişikliği yaparak, biraz önce Sayın Uslu’nun da ifade ettiği gibi, 2/B diye nitelenen arazilerle ilgili sorunu çözmek istemiş ve bu anayasa değişikliğini de Parlamentodan geçirmiştik. Ancak dönemin Sayın Cumhurbaşkanı bir kez daha görüşülmek üzere bu anayasa değişikliğini Parlamentoya iade etmişti. Geçtiğimiz yasama döneminde, bu doğrultuda, yeniden komisyonlarda görüşülerek bir anayasa değişikliğini gerçekleştirmek mümkün olmadı.

İki gün kadar önce Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Eroğlu’yla birlikteydik. Sayın Şandır da, sanıyorum, biraz önce “Sayın Bakana da ifade ettim.” derken Eroğlu’nu kastetmiş olmalı. Kendisi, bizzat işin içerisinde olarak bu alanla ilgili sorunları çözmek için ciddi bir gayret ve çalışma içerisinde. Hatta, benden, bu çalışmada kendilerine yardımcı olabilecek tecrübeli hukukçularımızın Adalet Bakanlığında olup olmadığını sordu. Ben de memnuniyetle kendilerinin bu çalışmalarına katkı verebileceğimizi ifade ettim. Zannediyorum, bu yasama döneminde, tüm siyasi partilerimizle el birliği hâlinde bu sorunu bir anayasa değişikliği gerekiyorsa -ki, bana göre gerekiyor- bunu gerçekleştirmeliyiz. Benim seçim bölgem Antalya’da bu sorun had safhadadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mersin de öyle.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Mersin de öyledir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Toros Dağları…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biliyorum, Mersin de öyledir. Dolayısıyla, benim yeni seçim bölgem Antalya’da en çok karşıma çıkan sorunların başında bu geliyordu. Dolayısıyla, hem kişisel olarak hem Kabinenin bir üyesi olarak hem de Parlamentonun bir mensubu olarak bu sorunu çözme konusunda el birliği hâlinde bir çalışmayı gerçekleştirmeliyiz. Ama nasıl bir çalışma olacak? Bununla ilgili şu anda Sayın Eroğlu bir çalışma başlattı. Bir ortaya çıksın. Biz de hukuki yardımda bulunacağız. Hatta, Yargıtayın ilgili dairesi var bu tür orman suçlarına bakan. Daire başkanı geçenlerde arkadaşlarıyla birlikte beni ziyarete geldiğinde o da çokça dosyanın dairelerinde olduğunu, bu sorunları çözmek için mutlaka bir adım atılması gerektiğini, bu konuda kendilerinin de hukuki yardımda bulunacağını ifade etti. Görüyorum ki her kesim bu sorunun çözümü konusunda bir ittifak hâlinde. Bundan büyük memnuniyet duyuyorum. Siz de gündeme getirdiniz. Dolayısıyla, bu sürecin hızlanmasına bu beyanlarınızla katkıda bulundunuz. O nedenle de teşekkür ediyorum.

Bir soru soruldu “Orman suçlarıyla ilgili cezalar, acaba, bu görüşmekte olduğumuz tasarıda azaltıldı mı, indirildi mi? Böyle bir şey yapılırsa Anayasa’ya aykırı olur.” dedi bir arkadaşımız. Var mı böyle bir şey…

Evet, yani ilgili arkadaşlarımız böyle bir, daha hafif ceza ile neticelenen bir düzenleme yapmadıklarını ifade ediyorlar. Eğer varsa, bilmek isteriz, arkadaşlarım incelemişlerse onu da bilmek isteriz.

Sayın Başkanım, bu kadar cevaplandırmakla iktifa edeyim.

BAŞKAN – Peki, Sayın Bakan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yangın işçileriyle ilgili…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, Sayın Şandır’ın bir sorusu var.

Biliyorsunuz geçici statüde çalışan işçilerle ilgili geçtiğimiz yıl bir düzenleme yaptık. Sanıyorum 220 bin civarında geçici statüde çalışan değişik kamu kurum ve kuruluşundaki arkadaşlarımızı kadroya aldık. Bundan en çok yararlananlar da bildiğim kadarıyla orman işçileriydi. Eğer bunun içerisinde o yasadaki sürelere uymadığı için dışında kalmış olanlar varsa; ki, bir miktar diğer kurumlarda da vardı, birinde 500, birinde bin falan, işte, bunlar bir yekûn tutuyordu. Onları kastediyorsunuz...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayı 2.500 efendim. Bu çok da bir yük getirmez.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ama, şimdi bakın, 220 bine yakın işçinin sorununu çözmüşüz geriye 2.500 kalmışsa…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bir tenkit olarak söylemiyorum. Bir haksızlık var orada.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Anladım, anladım.

Yani, biz, bu konuda, Hükûmet olarak iyi niyetli bir adım atmışız. Yasada öngörülen süreler sebebiyle bu işin dışında kalmış olanlar olabilir. Onlarla ilgili de bu dönemde, ilgili bakanlık, kuruluşlar bir çalışma yaparlar, varsa böyle bir mağduriyet, gerçekten bir mağduriyet varsa onunla ilgili de çözümler ortaya konabilir.

Sayın Başkanım, bu kadar bir değerlendirmeyle iktifa edelim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Yedinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, yedinci bölümde yer alan maddeleri, varsa, o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

181’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

182’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Temel Ceza Kanunlarına uyum amacıyla çeşitli kanunlarında değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı” 182. maddesiyle değiştirilen 6301 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şevket Köse

Esfender Korkmaz

Atila Emek

 

Adıyaman

İstanbul

Antalya

 

Ali İhsan Köktürk

Ali Koçal

Hulusi Güvel

 

Zonguldak

Zonguldak

Adana

“Bu kanun hükümlerine muhalif olarak müstahdem ve işçilerine, çağdaş ve insani şartlara uygun öğle dinlenmesi imkânları hazırlamayan ve yaptırmayan işveren ve işveren vekillerine beş yüz Türk lirası idari para cezası verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın bu önergeyi, çalışanların hak ve hukukunu korumak niyetiyle çok iyi niyetli olarak hazırladıklarını biliyorum. Ancak, “İş Kanunu’na tabi bulunan iş yerlerinde çalışan işçiler hakkındaki öğle dinlenmelerinin tatbikatına, bahsi geçen kanunda yazılı hükümler dairesinde devam olunur.” diyor. Yani şu anda, aşağı yukarı, Türkiye’de çalışan işçilerimizin çok büyük bir ekseriyeti -pek az istisnası- İş Kanunu’na tabi olarak çalışıyorlar ve İş Kanunu hükümlerine göre –getirdim- buradaki hükümlere göre öğle dinlenmesi imkânlarından yararlanıyorlar. O nedenle, bu Öğle Dinlenmesi Kanunu, çok az miktarda, belki, çalışanı ilgilendirebilir. O bakımdan, diğer maddelerle de uyumlu olsun diye 100 Türk liralık bir idari para cezası öngörülmüş. Arkadaşlarımız, bunu 5 misli artıralım diyorlar.

O nedenle, bu açıklamalar sonucunda önergeye katılamadığımı ifade etmek istiyorum, sorun başka şekilde çözülüyor çünkü.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorsunuz.

Buyurun.

Gerekçe: - Caydırıcılığın artırılması

- Çağdaş ve insani sosyal hak sağlanması

- Verimliliğin artırılması

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

182’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

183’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 56 sıra sayılı yasa tasarısının 183. maddesinin 2. bendinde geçen (üç aydan, bir yıla) ibaresinin (bir yıldan iki yıla) biçiminde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Kamer Genç

Ahmet Tan

Hüseyin Mert

 

 

Tunceli

İstanbul

İstanbul

 

 

Recai Birgün

 

Harun Öztürk

 

 

İzmir

 

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında söz istiyor musunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.

Süreniz beş dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelen bu torba kanunda petrolle ilgili bir maddede getirilen cezaların artırılması için önerge verdim.

Tabii, biraz önce 2/B’den bahsedildi. 2/B’den çok büyük rant bekleyenler var, trilyonlar seviyesinde rant bekleyenler var. Bunlar öyle kolay şeyler değil. Tabii, birtakım güç odakları, rant odakları, işte, böyle, çok mahzun düşüncelere kapılarak “bunları getirin, geçirin” diyorlar da, bunu çok iyi incelemesi gerekir.

Biraz önce baktım, Hükûmet sıralarından hiç kimse yoktu. Neyse, şimdi, 2-3 tane, 2 tane... (AK Parti sıralarından “Hepsi burada” sesi) Sizin “hepsi” dediğiniz kaç tane hepsi yahu? Neyse… Ondan, sonra… Yalnız, burayı, devamlı böyle boş bırakmayın. Bakarsınız Hükûmeti temsil eden kişi rahatsızlanır mahatsızlanır, Hükûmeti temsil eden kimse bulunmaz. Bunu da biraz göz önünde tutun.

Şimdi, değerli milletvekilleri, petrol bir memleketin çok önemli bir varlığıdır. Bunun hassasiyetle çıkarılması, bunun kamunun istifadesine sunulması, petrol kaçakçılığının olmamasını sağlamak hükûmetlerin görevidir.

Tayyip Erdoğan ne dedi bir konuşmasında? “Ülkemizde 28 milyar dolar petrol kaçağı var.” Kim yapıyor bu petrol kaçağını? Kendisi söyledi, devletin Başbakanı. Peki, kim yaptı bu petrol kaçağını? 28 milyar dolar kaçakçılık yapan, yaptığını söyleyen… Memleketin en başında bulunan kişi niye bulmuyor bunu? Bu, büyük bir sorumluluk. Bunun arkasında Hükûmet desteği olmasa, bürokrasi desteği olmasa, bu kadar büyük hacimde bir kaçakçılık yapılır mı sayın milletvekilleri? Mümkün değil. Yani, siz, simit çalan insanları getirip de hapislere atıyorsunuz da, 28 milyar dolar, devlet bütçesinin gelir kaynaklarının aşağı yukarı dörtte 1’i miktarındaki bir kaçakçılığı örtbas ediyorsunuz. Bir haftadır söylüyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Aynı şeyleri tekrar ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dün Abdullah Gül’ün Washington’daki basın toplantısını izledim. Efendim, diyor ki: “Irak, petrol kanununu çıkarırsa biz Irak’ı destekleriz, Irak Federal Meclisi.” Bu nedir biliyor musunuz? Irak’ta Federal Meclisin çıkarmasını istedikleri petrol kanunu nedir biliyor musunuz? Petrol kartellerinin, tröstlerinin menfaatlerine uygun bir petrol kanunudur. Yani, orada çıkarılması istenen, dışarıdaki petrol şirketleri gidecek, çünkü Irak Amerika’nın işgali altındaki bir ülke. Orada, Türkiye Cumhuriyeti’nin en üstünde bulunan ve Bush’un yanına misafir olarak gitmiş olan kişi diyor ki: ” Ey Iraklılar, siz bu Amerikan şirketlerinin menfaatlerini koruyan petrol kanununu çıkarın, biz de Türkiye olarak size bir yardımda bulunalım.” Bunu anlamıyorum, böyle bir düşünce tarzı olabilir mi? Siz oraya gitmişsiniz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini savunun. Yanına tabii, birçok basının, gazetelerin köşe yazarlarının bir şeylerini getirmişsiniz, onlar da öyle bir övüyorlar ki, sanki Amerika’yı biz keşfetmişiz! Ya, şimdi, sayın milletvekilleri, bu Amerika’da bugüne kadar hangi konuda… Yani, evet müttefikimiz de, işlerine geldiği zaman “stratejik ortağımız” diyorlar ama, şu Türkiye’ye yaptığı hangi yatırımda Türkiye’ye doğru dürüst bir menfaat sağlanmıştır? İşte, askerimizin başına çuval geçiren onlar değil mi arkadaşım? Yani, bunları bilmek lazım, ondan sonra buna göre hareket etmek lazım.

Şimdi, siz Türkiye’de gazetecileri toplayıp, uçağa getirip orada eğlendirirsiniz. Yani, şimdi, 2 kişi, biri diyor: “Bush’a gidip, onunla en yakın arkadaşlığı, dostluğu ben kurayım.” Ondan sonra öteki, Tayyip Bey “Ben gideyim.” diyor. Ya hanginiz… Bush’un beğenisini kazanacağınıza Türk milletinin beğenisini kazanın beyler.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, daha dur bakalım, daha yeni geldiniz.

Bakın, şimdi, şu sırada, her zaman söylüyorum, işte bakın, Hükûmetinizin geldiği durum bu. Siz altı aydır iktidardasınız, ne plan getirdiniz milletin karşısına, ne program getirdiniz, hangi işsizlik sorununu hallettiniz, hangi bütçedeki açığı kapattınız? Getirdiğiniz bütçeden memura verdiğiniz para yüzde 2 beyler.

Şimdi, getirdiğiniz bu kanunda, ruhsatsız olarak hayvan tedavisini yapanlara verdiğiniz ceza ile ruhsatsız insan tedavisini yapan kişiye verdiğiniz ceza, hayvanı şey edenin daha fazla. Yani, sizin insanları ruhsatsız olarak tedavi edenlere verdiğiniz ceza hayvanları yapanlardan daha az. Demek ki, hayvanlara insanlardan daha fazla değer veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir zihniyet olmaz.

Yani, bu kanunu aslında, keşke enine boyuna tartışsak var ya, o kadar yüz karası durumlarla karşılaşabiliriz ki! Ama tabii, çok büyük bir imkânsızlık içindeyiz. Zaten, komisyonlarda doğru dürüst incelenmemiş. Burada komisyonu temsil eden, Hükûmeti temsil eden insanlar, kişiler bundan habersiz.

Şimdi, bu kanun her bakanlığı ilgilendiren kanun. E gelsin, burada ilgili bakan otursun kardeşim, otursun da bizim sorularımıza cevap versin. Ondan sonra, sorular havaya gidiyor, burada konuşulanlar havaya gidiyor; ondan sonra, siz de zannediyorsunuz ki iş yaptık. İşte, yaptığınız iş ortada. Yani, yarın öbür gün yine bunlar değişecek.

Yani, aslında, size samimi söylüyorum, siz bu 340 kişi olmasaydınız var ya, böyle tasarıları Meclisin karşısına getiren hükûmeti ertesi gün düşürürler. Bu, Meclisle alay demektir ya. Yürürlükten kaldırılan kanunları getirip siz Mecliste tekrar müzakere ettiriyorsunuz. Böyle bir sorumsuzluk olur mu? Böyle bir sorumsuzluk olmaz.

Şimdi, Adalet Komisyonu geldi, rapor burada değişiyor devamlı. E sen nesin Adalet Komisyonu? O zaman istifa et kardeşim. Böyle bir şey olmaz ki.

İşte, önergemde bu cezaların artırılmasını istiyorum.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, izin verirseniz, yerimden, İç Tüzük’ün ilgili maddesi gereği bir açıklama yapmak zorundayım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü beyanlarda bulunduğu iddiasıyla açıklaması

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Biraz önce konuşan Sayın Sözcü, Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü beyanlarda bulunmuştur. O nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına şu açıklamayı yapmak mecburiyetindeyim: Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Irak’ın içinde bulunduğu durumla ilgili, kuşkusuz ki, dünya kamuoyuna da açıkladığı birtakım beklentileri vardır. Bunlardan bir tanesi de Irak’ın doğal zenginliklerinin tüm Iraklıların olacağı bir çözümün ortaya konulmasıdır yani Irak’taki doğal zenginlik olan petrolün sadece belirli bir bölgede yaşayanların değil, tüm Iraklıların olacak şekilde bir yasal düzenleme yapılmasıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Gül’ün, devlet adına söylediği bundan başkası değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir yetkilisi, özellikle milletimizi, devletimizi temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan bir kişi, dışarıda Türkiye’yi küçük düşürücü, başka ülkelerin piyonu olacak tavırlar içerisinde hiçbir zaman geçmişte de olmamıştır, şimdi de olmaz, gelecekte de olmaz. (AK parti sıralarından alkışlar)

Böyle bir düşünceye sahip olan bir kişinin şu Parlamento çatısı altında da bulunmaması gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sözlerinin tashihi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti devletine, bu Parlamentonun seçtiği bir Cumhurbaşkanına aşağılayıcı ifadelerde bulunmak hiç kimseye yakışmaz; bu Parlamentoya, bu ülkenin hiçbir ferdine yakışmaz. Herkes kendisine çekidüzen vermelidir. Sabrediyoruz, euzü çekiyoruz ama sabrımızın da bir sonu vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sabrını hiç gösterme!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) (Devam)

183’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. (AK Parti sıralarından “Otur” sesleri)

BAŞKAN – Lütfen…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, İç Tüzük’e göre son söz milletvekilinindir. Bakan oradan bana aşağılayıcı konuşmalar yaptı. Ben İç Tüzük’e göre söz istiyorum. Eğer İç Tüzük’ü okursanız Sayın Başkan, konuşma hakkı var. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – 184’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, son söz milletvekilinindir. İç Tüzük’ü açarsanız, İç Tüzük’e göre konuşma hakkım var. Sayın Başkan, son söz milletvekilinin, İç Tüzük’ü okursanız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, siz devam edin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana söz vermek zorundasınız. Yani ben Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürücü bir davranış içinde olmadım. Lütfen… Son söz milletvekilinindir.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, son söz milletvekilinindir. Hükûmet adına konuşma yapıldı, bana söz vermek mecburiyetindesiniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada “son söz milletvekilinindir” kuralı geçerli değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet, siz devam edin Sayın Başkanım.

BAŞKAN – 185’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

186’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

187’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

188’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

189’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

190’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

191’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

192’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

193’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

194’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

195’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

196’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

197’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

198’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

199’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

200’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

201’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

202’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

203’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

204’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

205’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

206’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

207’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

208’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

209’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

210’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yedinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi sekizinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz biraz önce sataşma oldu. (AK Parti sıralarından “Otur, otur” sesleri) 61’inci maddeye göre son söz milletvekilinindir.

BAŞKAN – Sekizinci bölüm 211’inci madde ila 240’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakan konuştu, Bakandan sonra benim söz almam lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir hata yapılmıştır ve benim…

BAŞKAN – Sayın Genç, İç Tüzük’ün o maddesi burada geçerli değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim kim söylüyor bu maddeyi?

BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerinde söz isteyen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakan hangi maddeye göre konuştu efendim? Ayrıca, sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım. Sataşmadan söz istiyorum. Bana dedi ki “Türkiye Cumhuriyeti devletini küçültmüştür.” dedi. Yani, bu tarzda olmaması lazım. Ben bu Bakanla ilgili konuşmak istiyorum. Sayın Başkanım benim haysiyetim rencide edilmiştir.

BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerine…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım ya dışarı çıkarın ya devam edelim. Uyarın lütfen bunu.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sakin olunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben çok sakinim.

BAŞKAN - Sekizinci bölüm üzerine grupları adına söz isteyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Bakan orada oturamaz. Bana çok ağır ithamlarda bulundu, Türkiye Cumhuriyeti devletini küçülttüğümü söyledi. Efendim, tutanaklara bakın. Söylediği lafları getirin, okuyun, bana söz verin.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sakin olursanız bilahare talebinizi göz önünde bulundurabiliriz. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki…

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Senden başka itiraz eden yok, otur yerine!

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, müdahale etmeyecek misiniz bu arkadaşa? Dağ başı mı burası?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)- Dağ başı değil diye söylüyor zaten. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz, görüşmelere engel oluyorsunuz. Lütfen sakin olunuz.

Buyurunuz Sayın Paçarız.

Süreniz on dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lütfen, ben sözümde ısrar ediyorum, getirin tutanağı okuyunuz, inceleyiniz.

BAŞKAN – Hayhay efendim.

Buyurun Sayın Paçarız.

CHP GRUBU ADINA BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın sekizinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her zaman olduğu gibi bugün de önemli bir kanun tasarısının görüşmelerini yapmaktayız. Bu kanun tasarısının yasalaşma sürecini değerlendirdiğimizde, hazırlanış ve Genel Kurulda bölümler hâlinde görüşülmesi konularında eleştirilerini sıralayan değerli milletvekilleri arkadaşlarımıza katılmamak mümkün değil. Meclisin müzakere hakkının elinden alınması, Meclisin emir ve kumandayla çalışması, muhalefetin sesini kısmak, konuşturmamak, doğru uygulamalar değildir arkadaşlar.

Bakın, Bursa eski Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır, 22’nci Dönem milletvekilliği sırasında ne diyordu: “Kanunlar geliyor önümüze hiç haberimiz yok. Milletvekilinin bile katılımının olmadığı yerde demokratik katılım olabilir mi? Anayasa ve yasalar hepimizi bağlıyor. Onları askıya asla alamazsınız. Muhalefetin hakları demokraside en önemli haklardandır. Muhalefeti konuşturmamak için İç Tüzük engelleri veya diğer engeller kabul edilir metotlar değildir.” Yine, Balıkesir eski Milletvekili Sayın Turan Çömez ise 22’nci Dönem Parlamentosunda, şu sıralarda otururken şu ifadeyi kullanıyor: “Milletvekilleri, ne yazık ki, el kaldırıp indirme makinesi olmaktan kurtulmalıdır.” Üzücü olan, bu açıklamalardan bugüne bu konularda bir değişiklik yaşanmaması, tek değişikliğin doğru söyleyenlerin artık aramızda bulunmamış olması.

Değerli arkadaşlar, “Çoğunluğum var, biz zaten istediğimiz yasaları çıkarırız.” anlayışı ile “ret”, “kabul” diyerek yasa çıkarmak bu ülkeye bir şey kazandırmaz. “Bizler bir günde bu kadar yasa çıkardık.” anlayışı Parlamentonun özüyle asla bağdaşmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa açıklamalardan sonra, yasa tasarısının 211 ile 240’ncı maddelerini içeren sekizinci bölümüne genel olarak baktığımızda, 6831 sayılı Orman Kanunu, 6948 sayılı Sicil Kanunu ve 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu maddelerinde muhtelif değişiklikler yapıldığını görmekteyiz.

1956 yılında kabul edilen 6831 sayılı Orman Kanunu’nda bugüne kadar 83, 85, 86, 87, 88, 95, 2000, 2003 ve 2004 yıllarında çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Özellikle son yıllarda Orman Kanunu ve Maden Kanunlarında yapılan değişiklikler sonrasında, başta Çanakkale, Balıkesir Kaz Dağları ve Artvin Cerrahtepe olmak üzere, ülkemizin değişik bölgelerinde doğa tahribatlarının arttığını görmekteyiz. Fakat, halkımızın bu konulardaki duyarlılığı inanın kimsenin tahmin edemeyeceği boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Bu bilinç, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre, güzel bir doğa bırakmayı sağlayacak düzeydedir.

Değerli arkadaşlar, acaba Biga Yarımadası’ndaki Balıkesir ve Çanakkale’yi kapsayan Kaz Dağlarını gezdiniz, gördünüz mü? Artvin Cerrahtepe mevkiini gezip, gördük mü? Bilhassa Kaz Dağları bölgesi Türkiye’mizin doğal akciğer kaynağı. İç turizm ve dış turizmin canlanmaya başladığı bir bölgemiz. Yer altı kaynaklarımızı yer üstü kaynaklarımızla eşit tuttuğumuz anda, eğer yer üstü doğal zenginliklerimiz yer altı kaynaklarımızdan vazgeçilmeyecek bir şekilde daha mükemmelse, o yüz elli yıllık, iki yüz yıllık tarihî ormanlarımızı, doğamızı katletmeye değer mi?

Ülkemizde bilinen altın rezervleri 600 ton civarındadır ve yıllık ülkemizin ihraç ettiği altın miktarı da 200 ton civarındadır. Yani, ülkemizin bir yılda ihraç ettiği altın miktarı, bizim üç yılda çıkarabileceğimiz altın miktarına eşittir ve bizim bir yılda altın ihracatına verdiğimiz paranın toplamı 5 milyar dolardır ve bizim 600 tonluk bu altın rezervimizden devlet adına, hükûmet adına kazancımız kârdan, maalesef ve maalesef, sadece ve sadece yüzde 2’dir. Yani, on yıllık, on beş yıllık bir uygulama için, 15 milyar dolarlık bir geliri… Ki bunu on yıla böldüğümüz zaman yıllık 1,5 milyar dolarlık bir gelir için, Artvin Cerrahtepe’yi, Kaz Dağlarını, Biga Yarımadası’nı tahrip etmeye ne gerek var.

Çocuklarımız, evlatlarımız, torunlarımız bizlerden Kaz Dağlarını, Artvin Cerrahtepe’yi eskisi gibi doğal olarak bırakmamızı bekliyor.

Özellikle, 1 ton kütleden 8 gram bakırın çıkarıldığını düşünecek olursak, 1 ton kütleden 3 veya 5 gram altının çıkarıldığını düşünecek olursak ve 8 gramlık bakır, 3-5 gramlık altın çıkarmak için binlerce ton kütleyi, o doğaya vereceğimiz tahribatı, o devasa çukurları ve o devasa tepecikleri ve katlettiğimiz ormanları bir daha yerine getirebilir miyiz? Lütfen, değerli arkadaşlarım, bunları, bunu bir daha gözden geçirmenizi arz ve talep ediyorum.

Ülkemizde, yaklaşık 7,5 milyon civarında orman köylüsü, orman içine yerleşmiş 20 bin civarında da orman köyümüz var. Millî gelirden en az payı alan grupta yer alan bu vatandaşlarımızın geçimleri, sadece ve sadece tarım, hayvancılık ve orman işçiliğinden temin edilebilmektedir ve en önemli üretim maddeleri hayvancılıktır.

Değerli arkadaşlar, değerli parlamenterler; 2007 yılından 2008 yılına devrolan süt primleri, destekleme primleri acaba ne zaman ödenecek? 2007 seçimlerinden önce, tamam verdiniz, oy almak için değerli çiftçilerimizin, köylü kardeşlerimizin oylarını almak için desteklemeyi yaptınız ve iktidar oldunuz. Halkımızın yüzde 50’sinin oyunu aldığınızı iddia ediyorsunuz. Köylü tabandan, kırsal kesimden oy aldınız. O zaman, seçimden sonra -bugün Ocağın 10’u- neden 2007 yılının destekleme primlerini ödemekten kaçınıyorsunuz? Yoksa devletimizin, hükûmetimizin parası mı yok? Ama birilerine para pekâlâ bulabiliyoruz. Öyleyse, lütfen değerli arkadaşlarım, destekleme primlerini, buğday destekleme primlerini, lütfen, en yakın zamanda ödeyelim. Duyduğuma göre, 2008 yılının ikinci altı ayından sonra ödemeye başlayacakmışsınız. Lütfen, rica ediyorum, oy aldığınız seçmenlerimizi kandırmayalım, 2007’de oylarını aldınız. Eğer desteklerinin devamını istiyorsanız, lütfen, partizanlık gözetmeden çiftçimizin dertlerine bir göz atın. Zaten yaptığınız zamlar ortada, zaten mazota gelen zamlar ortada, zaten elektriğe yakın zamanda yüzde 20 zam yaptınız, LPG’ye gelen zam ortada, zirai araç ve aletlere gelen zam ortada. 400 kuruşa aldığınız buğday, evet, temmuz ayında, ağustos ayında 400 kuruşa aldığınız buğday ve bugün, maalesef, 400 gram ekmek 800 kuruş. Bunun neresi adalet?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Tamam.

Buğdayın kilosunu 400 kuruştan alacaksınız, çeltiği 500 kuruştan alacaksınız veya aldıracaksınız, ekmeğin 400 gramı benim Edirne’mde, benim ilimde 800 kuruş olacak.

Arkadaşlar, 4 kişilik bir ailenin günde beş tane, altı tane ekmek yediğini düşünürsek -zaten temel besin maddeleri olan peynirin fiyatı ortada, etin fiyatı ortada, zeytinin fiyatı ortada- eskiden garibanın ekmeği, katığı zeytindi, peynirdi, domatesti, biberdi, patlıcandı, artık bu gariban arkadaşlarımız, bu gariban kesimimiz zeytin de mi yemesin, peynir de mi tüketmesin? Lütfen…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Geçmişte kaldı onlar, geçmişte!

BİLGİN PAÇARIZ (Devamla) – Tarım ve hayvancılık yaparak ormanla iç içe yaşamak mecburiyetinde olan gelir düzeyi düşük orman köylüsü, mecburiyet karşısında, orman açarak, tarla, bağ, bahçe, mera yapmış ve orman içine yerleşmek durumunda kalmıştır. Yasalarımız, getirdikleri düzenlemelerle, orman köylüsü için özel hükümler ihdas ederek, orman köylüsünün korunmasını emretmektedir. Oysa ki, bu Orman Kanunu’yla… Ki, çeşitli maddeleri var.

Aslında vaktim kısıtlı, söylemek isterdim neyi getiriyor bu orman kanunları? Aslında bu 7,5 milyon yaşayan orman köylümüzün bu orman kanunlarının maddelerini tek tek öğrenmek hakkıydı. Ama, biz, otuzar maddelik, topluca geçtiğimizden dolayı, ne biz değerli milletvekilleri konuşabiliyor ne muhalefet, biz, derdimizi anlatabiliyoruz ne de iktidar olarak sizler duyarlı oluyorsunuz.

Saygılarımı, sevgilerimi, şükranlarımı sunuyorum. Eksik olmayın, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paçarız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nda vurgulanan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ilgili maddelerinin, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun ilgili maddelerinin, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu’nun ilgili maddelerinin değişikliğini içeren sekizinci bölüm hakkında, MHP Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, yarın 10 Ocak 2008, basın çalışanlarının günü, onları da yüce Meclisten selamlamak, kutlamak istiyorum. Ayrıca, yine, 10 Ocak Türk İdareciler Günü yarın kutlanacak. Bu vesileyle, Büyük Atatürk’ün ifade ettiği gibi, tatbik eden, icra edenin daima karar verenden daha güçlü olduğunu gösteren idarecilerimizi ve günlerini buradan kutlamak istiyorum.

6831 sayılı Orman Kanunu, ormanla ilgili her türlü düzenlemeyi kapsayan bir yasadır ve bir hayli uygulama imkânı bulmuş bir yasadır. Ancak, bu, bizim şu anda görüşmekte olduğumuz metin içerisinde, köylülerin zatî ihtiyaçlarına ilişkin tedbirler, köyün müşterek ihtiyaçları, nakliye tezkeresi düzenleme esasları, tebligat işleri, özel orman alanları, orman amenajman planları, orman alanlarının imarı, geliştirilmesi, ağaçlandırma yapılması, hastalık ve haşerelerle mücadeleyi kapsayan ve ayrıca, tohumlama alanları ve fideliklerle orman yangınlarıyla mücadeleyi kapsayan ve bu hususta kanun hilafına hareket edenler için müeyyideler getiren hükümler içermektedir.

Aslında, bu hükümlerle ilgili herhangi bir sorun yoktur ve müeyyidelerin olması veya günümüz şartlarına uydurulması gayet aklidir, yerindedir ancak özellikle, bizim Orman Bakanlığının izlemiş olduğu, özellikle son beş yıldaki politikaları tasvip etmek de mümkün değildir. Zira, Orman Bakanlığı, sürekli olarak personeli üzerinde siyasal bir hegemonya tesis etmek suretiyle, Türkiye'nin özellikle orman alanlarında, kendi alanlarında görev yapan orman şefleri, orman işletme müdürleri, hatta bölge müdürleri, yardımcılarıyla birlikte özellikle yetkilileri siyasal baskı altında tutarak, orman alanlarının korunmasında, maalesef zafiyet yaratmışlardır.

Bu sebeple, mümkün olduğunca teşkilat içerisinde partizan muamelelerin ortadan kaldırılması, bunun yerine kariyer ve liyakate dayanan ve Türk milletinin ve devletinin ali çıkarlarını ön planda tutan bir uygulamayı öncelemesini özellikle tavsiye ediyoruz.

Bu arada, 2/B konusunda burada, birtakım konuşmalar oldu, Sayın Bakan açıklama yaptı.

Bir gezimizde, Mersin Aydıncık ilçesinde Devlet Su İşleri sulama kanalları yapmış, vatandaşlar oraya yerleşmiş, elektrik verilmiş ve seralar yapılmış, yüzlerce sera ve şunu ifade ettiler: “Burası orman alanı ve biz, bir mahalle olarak üçte 1’imiz sürekli olarak jandarma tarafından götürülüyoruz, tutuklanıyoruz, tekrar çıkıyoruz, öbür üçte 1 cezaevine giriyor.” Bunun, mutlaka, özellikle 2/B konusunda Anadolu’da çözülmesini, çözümlenmesini biz de talep ediyoruz. Çünkü, büyük kentlere ilişkin 2/B uygulaması çok farklı bir çalışmayı gerektirmektedir, Anadolu’daki yoksul, fakir insanlarımızdan daha farklı bir uygulamayı içermektedir.

Bu arada, yine Mersin Anamur Ören beldesinde, TOKİ, her nasılsa maki ormanını darmadağın ederek orada kültürü, oradaki yerleşmiş gelenek ve görenekleri dikkate almadan bir köy durumunda olan yere 1.200 civarında konut yapmıştır ve orman alanını darmadağın etmiştir. Çevre ve görüntü kirliliği yaratan bu konutların altyapısı da yoktur. Buna benzer uygulamaları tasvip etmemiz yine mümkün değildir.

Burada, yüz seksen günden az çalışan özellikle işçilere değinmek istiyorum. Yine, Genel Kurulda arz etmiş olduğum üzere, yüz seksen günden az çalışan işçilerin de kadroya geçirilmesinin sağlanmasını özellikle Hükûmetten talep ediyoruz.

Bu arada, Sanayi Sicil Kanunu, 6948 sayılı Kanun’un sanayi kuruluşlarının sicillerinin tutulma esaslarını, uymayanlar ve yanlış işler yapanlar hakkında da müeyyideleri içermektedir. İl sanayi ve ticaret müdürlüklerine bu konuda yetki verildiğini görüyoruz ve bu yetkinin müeyyidelerinin güncelleştirildiğini görüyoruz.

Yine, 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Karantina Kanunu, Türkiye'ye zirai ürün girişi, çıkışı ve nakilleri, numunelerine yapılacak işlemler, bitki zararlılarına karşı alınacak önlemler ve bitki yetiştirilen alanların temizliğiyle diğer ilgili hususları içermektedir.

Yine, zirai mücadele ve karantinanın Türkiye’nin millî menfaatlerine uygun olarak yetişmiş ve bilinçli personelle yapılması ve laboratuvarların çok iyi çalıştırılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bu arada, maalesef 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetler döneminde pancar kotalarının oldukça daraltılması ve hepiniz biliyorsunuz Cargill uygulaması Bursa’daki, içler acısı bir hukuk katliamı şeklinde cereyan eden Cargill olayı ve genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili, maalesef, Tohumculuk Yasası’yla bütünleşen bir uygulama getirilmiş ve bunun sonucunda Türkiye, maalesef kendi besinini üretemeyen, kendi doğal besinleriyle beslenemeyen, dışarıdan sürekli gıda ithal eden ve suni tatlandırıcılar kullandırtılan bir ülke hâline gelmiş ve Türkiye’nin bu uygulamalar ve çıkarılan yasalarla gittikçe, âdeta -söylemek istemiyorum ama- bir müstemleke ülkesi hâline getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bundan süratle kaçınmak gerekiyor.

Pancar pahalı diye bir şey yok. Pancar, yıllardır Türk köylüsünün ürettiği, emek çektiği zahmetli bir iş ve bunun doğal şeker olarak fabrikalarda işlendikten sonra, bunun küspesinin de hayvanlarda yüksek süt verimine neden olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Şeker fabrikaları bir bir kapatılıyor. Ama “Cargill”lere izin veriliyor ve böylece nişastadan, mısır nişastasından elde edilen tatlandırıcı ile insanlarda gelecekte ne tür rahatsızlıklara yol açacağı şu anda kanıtlanmış değildir.

Yine, tütüne değinmek istiyorum zirai mücadele ve karantina konusunda. Tütün ekim alanlarının da oldukça yok edildiğini görmekteyiz. Tütün üreticileri, maalesef, Türkiye’de mağdur edilmiştir, daraltılmıştır. Tekel yolsuzlukları basında çıkmaktadır, ayyuka çıkmıştır. Bunların hepsinin Türkiye'de tütünde, pancarda ve diğer bütün ürünlerde, narenciyede, buğdayda, ne duruma getirildiği çok acı bir şekilde, acı bir tablo olarak karşımızda durmaktadır. Böylece, bir bütün olarak tarım sektörünün çökertilmesi ve tarım ve hayvancılıkta, süt ve süt ürünlerinde Türkiye'nin daha bağımlı hâle getirilmesi, sanıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – …küresel merkezlerin, en önemli, Türkiye açısından, argümanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu itibarla, biz milletçe silkinmek, ayağa kalkmak zorundayız. Hâlâ bizi, başkalarının, Avrupa Birliğinin ya da başka herhangi bir ülkenin ya da ülkelerin dayatmasıyla, zorla “et alacaksın”, zorla “gıda maddesi alacaksın, benden alacaksın.” diye dayatmasıyla, Türkiye'yi, süratle dışa bağımlı, kendini besleyemeyen bir ülke konumuna sokmaya hiç kimsenin hakkı yok. Onun için burada, yüce Mecliste hepimiz, bütün milletvekilleri birleşelim ve Türkiye'yi daha egemen, daha bağımsız kılalım diyorum.

Sözlerimi burada noktalarken, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sekizinci bölüm üzerinde, şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının sekizinci bölümüyle ilgili şahsi görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımız çevre faktörü içinde en büyük zenginlik kaynağımızdır. Ormanın sadece odunu, bugün, iki bin alanda kullanılmakta ve ormanların faydasının altı bin civarında olduğu tespit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, ormanlarımızın iklimleri düzenlediği de artık bilinmektedir. Ormanların yoğun olduğu bölgelerde yazın sıcaklık 5-8 derece arası düşerken, kışın 2-8 derece arası artmaktadır. Yine ormanlarımızın, bölgelerimizdeki su kaynaklarını, su rezervlerini koruduğu, temizlediği de bilinen bir gerçektir. Ayrıca, ormanların en büyük hayati fonksiyon ifa eden bir oksijen kaynağı olduğu da bilinmektedir. Bu açıdan, orman sorunları çevre sorunlarına, çevre sorunları da zaman zaman orman sorununa dönüşmektedir. Zira, çevre sorunları olarak gösterilen hava ve gürültü kirliliği, su kirliliği, erozyon, iklim değişikliği ve küresel ısınma olarak karşımıza çıkan kirliliklerin önlenmesi ve giderilmesinde, çevre dostu olarak ormanlar büyük işleve sahiptir. Bu nedenle ormanlar, bazen çevre sorunlarından etkilenen hasta bazen de çevrenin koruyucu hekimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarıda, ormanlarımızın tahrip edilmesi ve yakılmasıyla ilgili şu düzenlemelere yer verilmektedir: Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak orman yangınına sebebiyet verenlere iki yıldan yedi yıla kadar ceza verilebilmektedir. Ayrıca, verilen cezanın da tazmini cihetine gidilmektedir. Kasten orman yakılması hâlinde kişiye verilecek cezanın en alt sınırı on yıldır. Devletin güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde devlet ormanlarını yakan kişiye müebbet hapis cezası getirilmiştir ve ayrıca, yirmi bin güne kadar da adli para cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu yasanın, devletimize, milletimize, ülkemize, ormanlarımıza ve çevreye hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Şahsı adına söz isteyen Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.

Buyurunuz Sayın Kaşıkoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasanın sekizinci bölümünde sınırlanmış olan otuz madde 211 ila 228’inci maddeleri, 6831 sayılı Orman Kanunu’na ilişkin düzenlemeleri, 229 ila 232’nci maddeleri arasında ise 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’ndaki özel ceza hükümlerini düzenleyen kanundaki birtakım değişiklikleri ve son olarak ise 233 ila 240’ıncı maddeler arasındaki değişiklik ile de 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’yla ilgili değişiklikleri içermektedir.

Benden önce konuşmasını yapan değerli arkadaşlarımız, kanunda neyin amaçlandığı, bu kanun ile güdülen maksadı çok açık, sarih olarak ifade ettikleri için bunları tekerrür etmemek ve Genel Kurulun, saatin bu zaman dilimi içerisinde, fazla vaktini almamak için ben aynı konuları tekrar etmek istemiyorum. Ancak burada, bu kanun görüşmeleri sırasında kanunun aslında içeriğiyle de çok ilgisi olmayan bir konuşmayla ilgili olarak ben de görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gerçekten, geçen dönemde çok sıkça duymaya alıştığımız, özellikle geçen dönemin ana muhalefet partisi CHP milletvekilleri tarafından sık sık dile getirilen unsurların, bu dönem de MHP milletvekilleri tarafından da sık sık dile getirildiğine tanık oluyoruz. Sık sık “sayısal çoğunluğunuza güvenerek…” kelimesiyle, cümlesiyle karşılaşıyoruz. “Sayısal çoğunluğunuz var, o yüzden burada her istediğinizi yapmaya çalışıyorsunuz…”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz söylüyorsunuz, bizden çok siz söylüyorsunuz!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz söylüyorsunuz onu, siz!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bunları söyleyen sizsiniz de… Bizi bunlarla itham ediyorsunuz ama ben şunu anlamakta zorluk çekiyorum: Bu kadar hafife aldığınız sayısal çoğunluk gerçekten, arazide bu kadar kolay mı kazanılıyor, içi bu kadar boş bir kavram mı?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Söylemiyorum diyorsunuz, yine aynı şeyi söylüyorsunuz.

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Eğer bu, bu kadar çok kolay ise neden sizin sıralarınız Genel Kurulun buralarına kadar uzanmıyor da, böyle küçük dilimler hâlinde burada oturmak durumunda oluyorsunuz da bu Genel Kurulun bu sıraları acaba sürekli AK Partililer tarafından dolduruluyor… (MHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Konuya dön, konuya!

MUHARREM VARLI (Adana) – Konuyla ne alakası var?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Rahatsızlık duymanıza gerek yok. O nedenle, bu noktada izin verirseniz ben görüşlerimi paylaşayım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu kadar işte!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Eğer, sizler milletin değerleriyle çatışmaz, milletin değerlerine uygun siyaset üretirseniz, biliniz ki Genel Kurulun bu sıraları da sizlere açık olacaktır.

MUHARREM VARLI (Adana) – İnşallah, inşallah!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Yeter ki onların değerlerine küfretmeyin, hakaret etmeyin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Terbiyesizleşme!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – O nedenle, ben, bu kanunun ulusumuza…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Milliyetçi Hareket Partisi ne zaman milletin değerlerine küfretmiştir?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – …hukukumuza, hukuk devleti noktasında taviz vermeyen “AK İktidar” dönemindeki Türkiye Cumhuriyeti devletimize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu.

MUHARREM VARLI (Adana) – Fişini de al fişini! Bir daha ki dönemin fişini al!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – MHP hiçbir zaman milletin değerlerine küfretmemiştir!

BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Sayın Vekil, Milliyetçi Hareket Partisinin milletin değerlerine küfür ve hakaret ettiği iddiasında bulunmuştur. Lütfen sözünü geri alsın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle bir şey olmadı, hiçbir şey yok orada.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Hayır efendim! Mustafa Bey, tutanakları getirtin. Ayıptır bu!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletin değerlerini paylaşma…

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz paylaşmıyor muyuz milletin değerlerini?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kiliseleri açmak milletin değerlerine uygun!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ben usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Nedir? Buyurun.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Söyleyin…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Söyleyeyim. Açacak mısınız efendim?

BAŞKAN – Söyleyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz söylerseniz Başkan ona göre açacak.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Efendim, bugünkü müzakerelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma barışı ciddi surette riske girmeye başlamıştır. Hiçbir şeyde bir şey yokken durum gerginleşiyor. Biz, burada millete hizmet için varız. Çok üzgünüm, Sayın Bakan, belki sinirlerine hâkim olamadı ve bir milletvekilimizi burada tehdit etti -bakın çok önemli bunlar- görmezliğe geldik. Şimdi de bir arkadaşımız, çıktı, bu kürsüde diyor ki… Açıkça gerçeklere aykırı bir şey söylüyor. Her şey ortada. Biliyorsunuz, burada bir şey oldu bundan bir süre önce. Ne oldu? Bir muhalefetin önergesi, iktidar partisi, muhalefet partisinin milletvekillerinin sayısını geçemediği için kabul edildi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne alakası var mı? Çünkü gelmiyorsunuz Meclise, gelmiyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, neyi anlatıyor Değerli Milletvekili?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sonra, bu kürsü istismar edilerek…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu İç Tüzük’le alakalı bir konuşma değil.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Çok güzel!

Onun için, bakın, eğer bu usul giderse biz grubumuzu sertleştirirsek bu işten onlar zararlı çıkar!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her milletvekili…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Lütfen Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu anda arkadaş tehdit ediyor, grubu tehdit ediyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oturumu sakin bir şekilde yürütmemizi sağlayacak şekilde davranınız lütfen ve herkes, görüşünü burada hakaret etmeme şartıyla özgürce ifade etme hakkına sahiptir. Bu yüzden, lütfen, biraz daha sakin olmanızı, sözlerinizi seçerken özenli olmanızı rica ediyorum.

Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sekizinci bölüm üzerinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, sataşmadan söz istedim. Eğer sataşma iddiasında değilseniz, 69’uncu maddeye göre benim talebimi de oylayın. 69’uncu madde açık. Sataşmada ısrar ederse siz de söz vermezseniz Genel Kurulun oyuna başvurursunuz, 69’uncu maddeye göre. Reddedin, ben de rahat edeyim efendim.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ya Kamer, sen Başkana akıl mı veriyorsun?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Bakan makamında oturan kişi, “Devleti küçültüyor.” dedi.

BAŞKAN – Tamam, tutanakları istetiyorum hemen Sayın Genç, birleşim bitmeden değerlendireceğim. Derhâl tutanakları istetiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten, bu oturum bittikten sonra sataşmadan söz veremezsiniz ki. Sataşmadan, bu oturum içinde söz vermeniz gerekir.

Ben ısrar ediyorum. Eğer siz aynı kanıda değilseniz, Genel Kurulun oyuna sunun.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kamer, Başkan bilmiyor mu söylediklerini?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Tutanağı istetiyorum Sayın Kamer Genç, inceleteceğim. Lütfen, sakin olunuz.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

5 kişi soru sormak istemiştir, söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Balıkesir ilinin Havran ilçesi Küçükdere ve Büyükdere köyleri arasında 176 bin metrekare ormanlık alanı “Koza” adında bir şirket kiralamıştır ve bu bölgede ormanlık alandaki bütün ağaçlar kesilmiştir. Bu, altın arama adına yapılan işlem, aynı zamanda zeytinlik alanın da kenarındadır. Yürürlükteki Zeytin Kanunu’na, Zeytin Koruma ve Islahı Yasası’na göre, zeytin alanı içerisinde böyle bir işletmeye izin verilemez. Bu “Koza” adı altında incelemelerim sonucunda gördüğüm, arkasında siyaset ve tarikat desteğini alan bu Koza şirketi, alenen, yürürlükte olan Kanuna rağmen bu bölgeyi kazmakta, ağaçları kesmekte, 2 bin zeytin ağacını keserek yok etmektedir. Eğer bu ülkede kanun hakimiyeti varsa, idari mercilerdeki kaymakam, vali, yargıdaki savcı, hâkimler bu talana neden göz yumuyorlar? Kamuoyunda yer aldığı hâlde, Hükûmetimiz bu konuda, bugüne kadar ne yapmıştır? Bu ağaçların kesilmesine, ormanlık alanın talan edilmesine neden mani olunamamaktadır? Bunu engelleyen veyahut da bu “Koza” denen şirketin arkasında bu yetkili kişileri engelleyen nasıl bir güç vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Çanakkalemiz, orman vasfı açısından yüzde 54’le en geniş alana sahip illerden biridir. Dolayısıyla, özellikle de Kaz Dağları, bu alanın büyük bir kesimini oluşturmakta. Balıkesir’le birlikte Çanakkale’mizin sınırında oluşan Kaz Dağlarının 256 bin hektar bir ormanlık alanı mevcuttur. Bu ormanlık alan içinde de bazı madenlerle ilgili ruhsat, arama ve çıkarma çalışmaları devam etmektedir. Hem florası, faunası, arkeolojisi, jeolojisi ve jeomorfolojisiyle Türkiye’nin üçüncü dağı olan Kaz Dağlarıyla ilgili, özellikle Balıkesir-Edremit sınırında 2.300 hektar alanlık alan dışında Çanakkale bölümünde koruma alanı, millî park bulunmamaktadır. 135 bin hektar alanlık Çanakkale bölümünde de Hükûmetimizin acaba koruma alanı ve millî park ilan etme çalışmaları var mıdır? Böyle bir çalışma içinde midir? Bu konuda bir çalışmamız var mıdır?

İkinci sorum da: Kaz Dağlarında maden arama ve çıkarma çalışmaları için ruhsat verilen ve bu konuda da çalışmaların devam ettiği maden şirketleriyle ilgili yeni bir değerlendirme, çalışma ve bunların irdelenmesi konusunda Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır?

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla sormak istiyorum. Biraz önceki bölümde Orman Kanunu’ndaki suçlar için öngörülen cezalarda herhangi bir indirim yapıyor isek bu yasada, bunun Anayasa’nın 169’uncu maddesi çerçevesinde af olarak nitelenebileceği düşüncesiyle bir sorum olmuştu ve Sayın Bakan bu şekilde bir düzenleme olmadığını gördü.

Ancak, bu bölümdeki maddeleri tetkik ettiğimizde, 211’inci maddeyle değişik 98’inci maddede Orman Kanunu’nun, eski düzenlemede bu fiiller için iki aydan bir seneye kadar hapis cezası öngörülmüşken, yeni düzenlemede yirmi gün adli para cezası öngörülmektedir. Keza, 222’nci maddeyle değişik Orman Kanunu’nun 109’uncu maddesinde, eski düzenlemelerde sayılan fiiller suç sayılıyor ve bir aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak yeni düzenlemede fiiller sayılıyor ancak bu fiiller suç oluşturmadığı takdirde para cezası öngörülüyor. Oysa eski yasada o fiillerin suç oluşturduğu söyleniyordu.

Yine, 217 ve 221’inci maddeyle değişik Orman Kanunu’nun ilgili maddelerinde de verilecek cezanın tabanı kaldırılıyor. Yani eski kanunda yirmi günlük bir taban öngörülmüşken, “altı aya kadar” denilerek daha kısa süreli bir ceza da verilmesi öngörülüyor.

Bu konularla ilgili Sayın Bakanın düşüncelerini almak isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle, biraz önce bir AKP sözcüsünün beyanları üzerine bir cümle söylemek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisini, hiç kimse, milletin değerleriyle ters düşmekle suçlayamaz, itham edemez. Bu arkadaşımızı kınıyorum ve iddialarını reddediyorum.

Sorum şudur: Sayın Bakanım, kamu yararı gerekçesi gösterilerek orman alanlarının özel ve kamu kuruluşlarına tahsis işlemleri Anayasa Mahkemesinin bir kararı doğrultusunda durduruldu veya yavaşlatıldı. Başlayan birçok proje, bunlardan biri de Mersin Kazanlı bölgesi turizm projesi, bu sebeple durduruldu. Hükûmetiniz yeni bir kanun çıkartarak bu boşluğu, bu belirsizliği gidermeyi düşünüyor mu? Birinci sorum bu. Çünkü bir mağduriyet oluşturuyor.

Diğer bir husus: Yine bu orman alanlarının kamu gerekçesiyle özel kuruluşlara tahsisi karşılığında bir maddi değer oluşuyor. Turizm tesisleri, maden ocakları, taş ocakları… Kamu kuruluşlarına tahsisiyle de işte sosyal tesisler kuruluyor, mensuplarına yine bir maddi katkı sağlıyor. Sorum şu: Şimdi, oluşturulan bu maddi değerden orman içi ve kenarında yaşayan köylülere herhangi bir pay ayırmayı düşünüyor musunuz? ORKÖY Fonunu yeniden canlandırmayı, orman içi köylerinin kalkınmasına ormandan oluşan bu gelirlerin bir kısmını ayırmayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer husus, aynı anlamda: Orman idaresinde çalışan işçi, memur, özellikle de mühendislerin -orman mühendislerinin ve diğer mühendislerin de- bu oluşan artık değerden, yani maddi imkândan bir pay ayırmayı düşünüyor musunuz? Çünkü ormanlar bu milletin malıdır. Ormanların arazilerinin tahsisinden oluşan maddi gelirin paydarı olmaları gereken, paydasından pay almaları gereken orman içi köylüleri ve orman idaresi bundan yeterince alamadığı kanaatiyle bu yönde bir düşünceniz, bir hazırlığınız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Süremizin sorulara ayrılan bölümü dolmuş olduğu için cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Bakan, buyurunuz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bulut, Balıkesir Havran’da 176 bin metrekarelik bir orman alanı içerisinde bir şirkete, sanıyorum maden araması amacıyla bir ruhsat verildiğini ancak bunun yürürlükte bulunan yasalara açıkça aykırı olduğunu ileri sürdü, bu konuyla ilgili bana bir soru yöneltti.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Zeytin Kanunu… Zeytinlik alanda 2 bin ağacın kesildiği… Yürürlükteki Zeytin Kanunu’na göre, 3 kilometre mesafede böyle bir izin verilemez.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Eğer, gerçekten sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu alanda bir firmaya maden araması için zeytin ağaçlarının kesilerek izin verilmesi mümkün değilse ve bu, yasalara aykırıysa, konu mutlaka yargıya intikal etmiştir. Etmedi mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, yargı…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yani, eğer bir ruhsat yasalara aykırı şekilde verilmişse -siz bunu burada gündeme getirdiniz- bunu takip eden, mutlaka, o yöre halkı… O yörede sivil toplum örgütleri vardır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz de takip eder misiniz Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yani, mutlaka yargıya gitmiştir. Ben Adalet Bakanıyım yani bu konunun yargıya gitmiş olmasını temenni ettiğim için söylüyorum. Eğer, gerçekten, sizin ifade ettiğiniz gibi yasalara aykırı bir şey varsa, mutlaka, yargı, bu verilen ruhsatla ilgili, hukuka aykırılık nedeniyle, ya yürütmenin durdurulması veya iptalini verir, bir şey verir. Çünkü, benim Bakanlığımın vermiş olduğu bir ruhsat olmadığı için, konuyu bilmediğim için sadece bir fikir egzersizi yapıyorum. Ama bu konuyla ilgili Bakan arkadaşımızdan bilgi alarak sizi daha geniş şekilde bilgilendireceğim. Çünkü Sayın Bakan şu anda yurt dışında bir görevle ilgili bulunuyor.

Yine, Sayın Cengiz de Çanakkale’yle ilgili, buna benzer, Kaz Dağlarında bir maden arama ruhsatının verildiğinden bahsettiler. Onun için de aynı şeyleri söyleyebilirim. “Hükûmetin Kaz Dağlarıyla ilgili bir millî park ilan etme düşüncesi var mı?” dediniz. Tabii, bu soru Çevre ve Orman Bakanlığımızı ilgilendirir. Çevre ve Orman Bakanımız keşke burada olsaydı, bu konuda, sanıyorum, bizi aydınlatırdı. Ama, ben, sizin bu sorunuzun takipçisi olup, kendisinden alacağım bilgiye göre sizi malumat sahibi yapmaya gayret edeceğim.

“Ormanla ilgili cezalarda bir indirim var mı?” diye sormuştu, ben de yoktur demiştim. Sayın Öztürk bazı maddelerden bahsettiler. Şimdi, şöyle bir şey söylediniz: “Eski kanunda yirmi günlük bir taban ceza vardı, siz altı aya kadar ceza diyorsunuz burada. Dolayısıyla, yirmi günlük taban cezayı kaldırıyorsunuz. Bu yirmi günden az bir taban ceza da olabilir. Dolayısıyla bu bir indirim anlamına gelir mi?” dediniz. Ama, Ceza Kanunu’muzun 49’uncu maddesi süreli cezalarla ilgili bir düzenlemedir. Süreli cezaların bir ay ve üstündeki cezalar olduğunu Ceza Kanunu’muz ortaya koyar. Dolayısıyla, yani “yirmi günden altı aya kadar” yerine “altı aya kadar” denmiş olması yirmi günden daha az başlayacağı anlamına gelmiyor Ceza Kanunu’nun 49’uncu maddesine göre, “bir ay ve üstünde” anlamına geliyor. O bakımdan, burada, cezalarda bir indirim olmaması gerekir Ceza Kanunu’nun 49’uncu maddesine göre diye değerlendiriyorum. Ama ilgili arkadaşlarım not aldılar. Biraz sonra, zaten o maddelere gelirken, herhâlde Sayın Başkan…

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Bir açıklama yaparız.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, gerekirse açıklama yaparsınız.

Sayın Şandır, siz, orman alanlarının kamu kurum ve kuruluşlarına kamu yararı münasebetiyle, gerekçesiyle, tahsisiyle ilgili çıkan bir yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, bu nedenle bir karmaşa meydana geldiğini söylediniz. “Hükûmet olarak bu yasanın yerine geçecek başka bir yasa hazırlığınız var mı?” dediniz. Tabii, bildiğim kadarıyla Anayasa Mahkemesi böyle bir iptal kararı verdi. Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının yayımlanıp yayımlanmadığını bilmiyorum. Eğer yayımlanmışsa Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini de göz önünde bulundurmak suretiyle bu alanda yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyoruz. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar yayımlanmadı. Bir an önce yayımlandığı takdirde…

NURİ USLU (Uşak) – Gerekçeleri yayımlanmadı Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yayımlanmamış gerekçeler. Yayımlandığı takdirde, bu konuyla ilgili, bu gerekçeleri de göz önünde bulundurarak yeni bir düzenleme yapacağız.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitti mi efendim sürem?

BAŞKAN – Süreniz bir dakika daha var.

Bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince çalışma süremiz saat 23.00’te bitmek durumundadır.

Şimdi, çalışma süresinin maddelerin oylaması bitene kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Efendim, diğer sorularla ilgili vereceğim cevabı Bakanlığımla ilgili olmadığı ve diğer bakanlıklardan alacağım malumatla ancak doğru cevaplandırabileceğim düşüncesiyle yazılı olarak cevaplandıracağım.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sekizinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sekizinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

211’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

212’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

213’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

214’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

215’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

216’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

217’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

218’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

219’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

220’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

221’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

222’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

223’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

224’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, 224’üncü maddede bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Madde kabul edildi yalnız.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Metindeki büyük “A” küçük “a” olacak. Büyük “A” var metinde. Sadece onu düzeltmek istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam, teknik olarak bu değerlendirmeye alınacaktır.

225’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

226’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

227’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

228’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

229’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

230’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

231’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

232’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

233’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

234’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

235’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

236’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

237’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

238’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

239’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

240’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sekizinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Ocak 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.04

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.