DÖNEM: 23                             CİLT: 9                     YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

37’nci Birleşim

12 Aralık 2007 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- YOKLAMA

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58)

A) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GELİR BÜTÇESİ

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan’ın, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin yanlış anlamaya meydan verebileceği gerekçesiyle açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğünün bazı taşınmazları kullanım durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/642)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/643)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir İlçe Millî Eğitim Müdürüne ve lise mezunlarının vekil öğretmen olarak görevlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/646)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da okullara vekâleten müdür atanmasına ilişkin  sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/647)

5.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkari’deki terörü protesto yürüyüşüne eğitimci ve öğrencilerin katılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/648)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Sütçü İmam Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/735)

7.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, sözleşmeli yabancı dil öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/736)

8.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, OKS yerleştirmelerine ve öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/737)

9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ücretsiz ders kitabı dağıtımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/738)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gazi ve şehit çocuklarının eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/769)

11.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, iller arası görevlendirme yapılan öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/770)

12.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, terör örgütü mensubu bir kişiye tarımsal kredi verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/805)

13.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, futbol millî takımının THY’yi tercih etmemesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/957)

14.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, geçici personelin fazla çalışmadan doğan izin ve ücret haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/1030)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.05’te açılarak beş oturum yaptı.

Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin Başkanlık Tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57),

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58),

Görüşmelerine devam edilerek;

Adalet Bakanlığı,

Danıştay Başkanlığı,

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Ulaştırma Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Telekomünikasyon Kurumu,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Millî Savunma Bakanlığı,

Savunma Sanayii Müsteşarlığı,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları;

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi,

Kabul edildi.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın,

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden’in,

Konuşmalarında partilerine;

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında şahsına,

Sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı (1/346) (S. Sayısı: 34) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/384) (S. Sayısı: 71), görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildi.

12 Aralık 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 23.07’de son verildi.

Şükran Güldal MUMCU

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

Yusuf COŞKUN

 

Adana

Bingöl

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Harun TÜFEKCİ

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Konya

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

12 Aralık 2007 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.

II.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.  

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Bugünkü program uyarınca bir tur görüşme yapacağız. On dördüncü turda Maliye Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçeleri, Gelir Bütçesi ile 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17 maddesi yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x)

A) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GELİR BÜTÇESİ

                            

(x) 57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2008 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaklardır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Şimdi, gelir ve finansman ile ilgili 2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelir ve Finansman

MADDE 2- (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 200.393.419.000 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.417.133.196 Yeni Türk Lirası öz gelir, 10.420.672.254 Yeni Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 13.837.805.450 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.728.388.441 Yeni Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 188.591.200 Yeni Türk Lirası,

b) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı 1.300.000 Yeni Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – On dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Esfender Korkmaz, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili, Sayın Ümit Şafak, İstanbul Milletvekili, Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özgün, Balıkesir Milletvekili, Sayın Mustafa Ünal, Karabük Milletvekili, Sayın Recai Berber, Manisa Milletvekili, Sayın Sedat Kızılcıklı, Bursa Milletvekili, Sayın Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Şahıslar adına: Lehinde, Sayın Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili; aleyhinde, Sayın Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili.

Sayın Esfender Korkmaz, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz otuz beş dakika.

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmamı bugünkü gündem çerçevesinde tutmaya çalışacağım. Kamu gelirleri, özelleştirme ve ihale uygulamalarıyla ilgili, bu çerçevede konuşma yapacağım.

Değerli milletvekilleri, kamu gelirlerinde göze çarpan ve önemli sorun oluşturan iki husus var:

Birisi: Vergi gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payı düşüyor. Vergi gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payının düşmesi, özelleştirme gelirleri gibi bazı gelirlerin bitmesi hâlinde, sona ermesi hâlinde, bütçe açıklarının daha büyük olacağı, daha fazla olacağı yolunda bir uyarıdır ve vergi gelirlerinin kalıcı olması için kamu gelirleri içerisinde vergi gelirlerinin payını artırmamız gerekiyor.

İkincisi: Arkadaşlar, biz hepimiz, kendimizi bildik bileli, Türkiye’de bir vergi kaçağı sorunu var. Türkiye’de vergi kayıp ve kaçakları önlenemiyor. Neden önlenemiyor?

Değerli milletvekilleri, bugünkü uygulamayla, bugünkü yaklaşımla, bugünkü yöntemlerle vergi kayıp ve kaçaklarını önleyemezsiniz. Vergi kayıp ve kaçaklarını önlememiz için, olayın sosyopsikolojik yanını dikkate almamız lazım. Vergi idaresiyle, baskıyla vergi kayıp ve kaçağını önleyemezsiniz. Son uygulama, esnafın bankadaki parasına el koyarak, tehdit ederek vergi kaçağını önleyemezsiniz. Kanaltürke, iki kişinin bir haftada yapması gereken denetimi, aylarca ve birçok insan göndererek, birçok denetim elemanı göndererek kontrol ederseniz, bunun adı kontrol olmaz, bunun adı siyasi baskı olur.

AHMET YENİ (Samsun) – Yanlış başladın, yanlış.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Siyasi baskı uygulayarak vergi kayıp ve kaçağını önleyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, vergi kayıp ve kaçağını önlemede mevcut yanlışları düzeltmemiz lazım. Nedir bu mevcut yanlışlar? Bir defa, vergi sistemimiz adil değil. Düşünün ki vergilerin üçte 2’sini zengin-fakir aynı oranda ödüyor. KDV ve ÖTV gibi vergiler, tüketim vergileri, vergi gelirlerinin üçte 2’sini oluşturuyor. Şimdi, zengin ve fakir aynı vergiyi öderse ve vergilerin üçte 2’si dolaylı vergiler olursa elbette ki vergi mükellefi tepki gösterecektir, vergiye karşı direnç oluşacaktır.

Maliye devamlı kümesteki kazları yoluyor, yani elinin altındakilerden vergi alıyor. Örneğin, bugün şehir rantları, kent rantları önemli bir vergi kaynağıdır. Eğer bir arsanın, bir binanın değeri 10 kat arttıysa, bunun 1 katını devletin alması çok doğaldır. Böyle, bu tür yeni vergileme sistemleri hiçbir şekilde gündeme gelmiyor. Dolayısıyla, kümesteki kazları yolarsanız onların da yolunacak tüyü kalmaz.

Bir de yine Maliye kazı bağırtarak yoluyor. Yani, hem kümesteki kazları yoluyor hem de bağırtarak yoluyor. Nasıl bağırtarak yoluyor? Efendim, bir defa, vergi denetim…

AHMET YENİ (Samsun) – Bilimsel konuşma yok sizde.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bilimsel konuşursam tabii senin işine gelir değil mi?

Değerli milletvekilleri, şimdi, vergi idaresinin aynı zamanda yol göstermesi lazım. Ama, bakın -demin de örnek verdim- tehditle, vergi denetim elemanlarının bütün vergi mükelleflerini potansiyel vergi kaçakçısı olarak görmesiyle siz vergi kaçağını önleyemezsiniz; tersine, bir tepki oluşur ve vergi kaçağı devam eder.

Şimdi, eğer vergi yükü çok ağırsa yine vergi kaçağı kaçınılmaz olur. Bakın, istihdam vergileri, istihdam üzerindeki yükler yüzde 42. Şimdi, yüzde 42 bir yük risk almaya değer bir yüktür. Siz bunu eğer Avrupa Birliği düzeyine, yüzde 30’lar düzeyine yahut Türkiye şartlarında yüzde 25 düzeyine indirirseniz, o zaman hem daha çok vergi alırsınız… Çünkü kaçak azalır, çünkü risk almaya değmez. Yüzde 42 oran, herkesin risk almaya hazır olduğu bir orandır. Ama, yüzde 25’e indirirseniz kimse risk almak istemez, değmez risk almaya ve dolayısıyla vergi mükellefi artar, sizin tahsilatınız artar. Ha bunu yapmak lazım, ama bugünkü Hükûmet, değerli Hükûmet üyelerinin hepsi ayrı konuşuyor, birbiriyle çelişkili konuşuyor bu konuda. Onun için bir irade yok, bir irade yok, bunu yapmak için irade yok. Siyasi iktidarın irade boşluğu var bu konuda.

Şimdi, vergilerle çok sık oynanıyor. Arkadaşlar, şimdi, siz her sene vergiyle oynarsanız… Bakın, açın 2008 gerekçesini, gelir vergisinde bir sürü değişiklik var, KDV’de, ÖTV’de, amme alacaklarında, damga vergisinde, belediye gelirlerinde yüzlerce, iki yüz tane değişiklik var. Yani, şimdi, bunun altından hangi mükellef kalksın? Yani, elbette ki vergiye karşı tepki gösterecek. Siz bu kadar her sene vergileri bozarsanız, her sene değişiklik yaparsanız… Bunun adına da reform diyoruz. Âdeta, Türkiye reform yorgunu oldu, vergi konusunda reform yorgunu oldu. O zaman mükellef vergiye karşı direnç gösteriyor ve dolayısıyla, vergi kaçağını önleyemiyorsunuz.

Tabii, vergi neden verir vatandaş? Doğrudan vergilerle kamu hizmetleri arasında bir bağlantı yok, ama niye vergi veriyorsunuz? Devlet hizmet yapsın diye. Peki, devlet, sağlığı özel sektöre havale ederse, eğitimi özel sektöre havale ederse, altyapıyı faiz dışı bütçe fazlası veriyorum diye yapmazsa, e niye versin vatandaş vergi? Yani, vergi bilinci niye oluşsun? Neden vergiye karşı direnmesin o zaman insanlar? Onun için, vergi veriyorsa vatandaş, devletin de hizmet üretmesi lazım. Bütün hizmetleri özel sektöre devrederek vatandaştan vergi alamazsınız.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme konusu, Türkiye'nin uzun zamandır üzerinde durduğu ve maalesef, son zamanlarda Türkiye'nin kanayan yarası haline gelmiştir. Kanayan yara haline neden geldi? Çünkü, özelleştirme sloganla yapılıyor. Bakın -kendisi burada- Sayın Maliye Bakanımız diyor ki: "Efendim, devlet ticaret yapmaz. Özelleştirme piyasa ekonomisinin kuralıdır." diyor Özelleştirme İdaresinin bağlı olduğu Sayın Bakanımız. Arkadaşlar, burada piyasa ekonomisini de biz yanlış anlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, piyasa ekonomisi o demek değildir. Piyasa ekonomisi, herkes bildiğini yapsın demek anlamında değildir. Piyasa ekonomisinin iki hedefi var: Bir, üretimde maksimum kârlılık. İki, tüketicinin maksimum refahı. Şimdi biz bir tüketici olarak düşünelim. Acaba özelleştirmeden dolayı maksimum refahımız var mı? Bunun için şu soruları soruyorum:

1) Bir defa ben tüketici olarak daha kaliteli ve daha fazla çeşitte mal alıyor muyum?

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Alıyorsun.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi cevap vereceğim. Sen alıyorsun, ben alamıyorum.

2) Artık daha ucuza mı mal alıyorum, yani özelleştirme yapıldıktan sonra ben tüketici olarak daha ucuz mu mal alıyorum?

3) Özelleştirme sonrası çalışanların sayısı, istihdamın sayısı arttı mı?

4) Çalışanların ücretleri arttı mı?

5) Devletin vergi gelirleri artacak mı?

6) Türkiye'nin potansiyel döviz ihtiyacı azalacak mı?

Şimdi, bu sorulara müsaadenizle ben kendi yaklaşımım içinde ve araştırmalarım sonucu cevap vermeye çalışacağım.

Şimdi, üretim ve mal çeşidi artmadı arkadaşlar. Sümerbank'ta özelleşen 21 fabrikanın 18’inde üretim yapılmıyor şu anda. SEK’in 31 fabrikası özelleşti, 23’ünde üretim yok. ORÜS’ün 20 fabrikası özelleştirildi, 16’sında üretim yok. Et-Balık Kurumunun 16 kombinası özelleşti, 9’unda üretim yok.

Şimdi, niye üretim düştü peki? Yani özel sektör daha beceriksiz mi? Hayır, ondan değil, uygulamada yanlışlık var arkadaşlar, değerli milletvekilleri. Bakın, çoğu, bu özelleştirilen kurumların çoğunun arsası kendisinden daha fazla değerli ve bu arsalardan, bu özelleşen şirketler, özelleştirmeyi alan şirketler, yüksek spekülatif kârlar sağladı. Artı, satışların yüzde 67’si blok satış oldu, halka arz olmadı. Artı, tabii birtakım kayırmalar var, yani özelleştirmede önemli kayırmalar var.

Şimdi, bunları örnek vereyim: Manisa Sümerbank Fabrikası, Manisa’da bir ortak girişim grubuna 3 milyon 750 bin dolara satıldı. Dört buçuk ay sonra -daha bir sene geçmeden, dört buçuk ay sonra- bu satın alanlar, 145 dönümlük arazinin 55 dönümünü, yani arsanın üçte 1’ini 13 milyon 750 bin dolara sattılar. 10 milyon devlet zarar etti arkadaşlar, 10 milyon.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kim aracılık yapmış onu da söyle!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Onu da sen söylersin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyle, söyle!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 10 milyon zarar ettiler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Unakıtan mı aracılık yapmış, Arınç mı etmiş, onu söyle!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, yine, Manisa Et ve Tavuk Kombinası May diye bir şirkete satıldı. May şirketi, Et-Tavuk Kombinasının makinelerini söktü, götürdü, araziyi Klimasan’a… Bakın, isimler veriyorum arkadaşlar, bunlar belgeli.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – AK Parti kurulmuş muydu o zaman?

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Klimasan’a 2,8 milyon dolara satıldı. Özelleşen işletmelerin ürettiği mal ve hizmetler daha pahalı oldu.

Arkadaşlar, ben özelleştirme geliri, giderini burada konuşacak değilim. Milletin malını bedava satarsanız ben onu konuşurum burada. Millet adına bu milletin malını bedava satarsanız, milletin malından rant çıkarırsanız ben o rantı konuşurum burada. Ne diye gelirini, giderini konuşayım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinler misiniz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu tepkiler, sizin, benim konuşmamın işinize gelmediğini gösteriyor. Benim konuşmam hiç işinize gelmez. Onu söyleyeyim. Bakın, sonuna kadar işinize gelmeyecektir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, acaba ben daha ucuza mal satın alabiliyor muyum, özelleşen işletmelerden daha ucuza mal ve hizmet satın alabiliyor muyum? İşte, hepiniz örneğini gördünüz. Telekom özelleşti, aradan kısa bir süre sonra telefon fiyatları artmadı mı?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Artmadı.

(CHP sıralarından “Arttı, arttı.” sesleri)

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Peki, rakı fiyatları artmadı mı? Rakı fiyatları artmadı mı? Peki, artık halk…

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Biz içmiyoruz onu. O tarafa soracaksın!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Arkadaş, değerli milletvekilleri, artık halkımız et ve balığı daha pahalı yiyor mu, yemiyor mu? (CHP sıralarından “Yiyor, yiyor.” sesleri)

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Hayır, ucuz yiyor, daha ucuz yiyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Bedava yiyor hamsiyi.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Hamsiyi bulursan yersin tabii.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Ama, havyar istiyorsan havyar pahalandı, ona göre!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, istihdama gelelim.

Değerli milletvekilleri, özelleşen şirketlerde, firmalarda istihdam arttı mı, azaldı mı?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Ne olsun, hep devlet mi işletsin onları?

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Çimento, bakın, yalnız iki örnek vereyim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Arkadaşım, kürsüde sen de yer al istersen, sen konuşmaya devam et.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Ona da geleceğiz, sabrederseniz.

Çimentoda 6.737 personel çalışıyordu, işçi çalışıyordu, 1.102’ye düştü. Petrol Ofisinde 3.822 işçi çalışıyordu, 1.029’a düştü. 16 bin kişi işsiz kaldı.

Bakın, değerli milletvekilleri, bunu, Elâzığ’dan bir grup işsiz kalan yahut özelleştirme kapsamında alınan şirketlerden geçici işçi olanlar göndermiş. Size gelmiyor mu bunlar arkadaşlar, değerli milletvekilleri? Yani, biz, halkın bize söylediğini, söylememizi istediğini söylüyoruz size, gerçekleri söylüyoruz.

Şimdi, ücretlere bakalım. Şimdi “Ücretler arttı.” kimse diyemez. En son örneğini Telekom’da gördük. Niye oldu Telekom grevi, biliyor musunuz? Yani, işçinin müktesep haklarını indirmek istiyor, işveren. Bu Telekom işçilerini pazar günü ziyaret ettik. Orada taşeron çalışıyordu. Bakın, özelleşen şirket için örnek veriyorum. Orada taşeron çalışıyordu. İstanbul Valisini aradık. Oradaki emniyet görevlisiyle konuştuk. Nasıl olur dedik, bir iş yerinde grev varsa nasıl taşeron çalışabilir? Bu, açıkça, aleni olarak yasaya aykırı mı? Aykırı. E, peki ne olmuş? Efendim, işçiler teli koparmış. Teli koparan, belediyenin kendi iş makineleri. İstanbul Valisi dedi ki: “Sabahleyin dokuzda mahkemeden tedbir kararı alırlar, hemen ben durdururum.” Bakın, dikkat edin –cumartesi pazar mahkemeler çalışmıyor diye- orada işçiler var, ama taşeron çalışıyor. Şimdi, bu özelleştirme sizin içinize siniyor mu?

Şimdi, kamu gelirleri azalacak arkadaşlar. Neden azalacak? Çünkü biz özelleştirme dolayısıyla… Yani, ben, bütün her şey özelleştirilmez demiyorum, ama altyapı özelleştirilmez, onu da anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, yani biz, işte, otel özelleştirilmesin demiyoruz. Elbette ki devlet otel yapamaz, elbette ki devlet ayakkabı üretemez, ama sen, Telekom gibi bir altyapıyı satarsan, özelleştirirsen, bundan bütün toplum zarar görür, çünkü bu bir tekeldir, devlet tekelidir. Devlet tekelini özel sektöre veriyorsun, aynı tekel devam ediyor. Devlet elbette ki, tekel işletirken bunun sosyal faydasını, sosyal maliyetini düşünecek. Özel sektör niye düşünsün? O kârını düşünür. Yani hangi mantıkla biz Telekom’u o zaman özelleştiriyoruz. Yani, dolayısıyla, özelleştirilecek firma var, yatırım var, özelleştirilmeyecek yatırım var.

Şimdi, tabii, biz bunların bir yerde gelirinden de mahrum olacağız. Yani, uzun dönemli, bu vergi veriyor, vergi devam edecek ama aynı zamanda kârı var, hazine kârından da mahrum olacak. Şimdi, hele yabancıya satılan firmalar, yatırımların kârını dışarıya transfer edeceği gibi… Bakın, çok önemli, değerli milletvekilleri; bakın, bu çok önemli. Yani, siz katılmıyorsanız, katılmama sebebinizi söylersiniz. Şimdi, yabancıya satılan bir firma… İşte, gene Telekom’u örnek verelim. Şimdi, Telekom’u alan firma bunun vergisini verecek, ama bazı hizmetlerini, bazı personeli dışarıdan getirecek. Yani, dolayısıyla onlar için döviz gidecek, bir. Artı, o bir ara malı olarak birtakım girdilerini dışarıdan getirecek, onun için döviz gidecek, iki. Ara malını dışarıdan daha fazla getirir, vergisini daha az verir. Peki, bunların kârı, kazancı her sene transfer olmayacak mı yurt dışına? O zaman ne olacak? Bugün siz altyapıyı özelleştirdiniz, bugün döviz açığını kapadınız, cari açığı kapadınız ama uzun süre kâr transferi olacağı için Türkiye, cari açık açısından devamlı kanayan bir yaraya sahip olacak ve devamlı döviz kaybımız olacak, yani potansiyel döviz kaybımız olacak.

Tekelleşme, haksız rekabet yaratma gibi uygulamalar özelleştirme sonucu arttı. Şimdi, yani devlet tekeli özel sektörde de tekeldir. Ama, devlet ilave, yani, bu haksız rekabet yaratmada yeni yeni adımlar atıyor. Bir yandan diyor ki Hükûmet: “Özelleştireceğiz, piyasanın önünü açacağız, haksız rekabet yaratmasın devlet.” Öbür taraftan bak kendi yaratıyor. Nasıl yaratıyor?

Şimdi, diyor ki TOKİ yahut KİPTAŞ… KİPTAŞ’ın ben kuruluş yasasına baktım, kararnamesine, diyor ki: “Gecekondu önlemek için konut yapar.” Ama ne yapıyor KİPTAŞ? Yeşil vadi konaklarını yapmış Ümraniye Sapağı’nda. Sorun, 500 bin dolar, 600 bin dolar. “Efendim, ben bundan gelir alıyorum. Fakir, fukaraya hizmet veriyorum.” Ya, bu bir anarşidir, devlette bu bir anarşidir. Olmaz böyle şey. Yani, sen şimdi vergi geliri alacaksın, bununla hizmet yapacaksın. Ee, peki öbür taraftan kâr… Haksız rekabet yaratıyorsun öbür taraftan. Haksız rekabet yaratıyorsun. (AK Parti ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Ee, peki arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yani, bu, kanuna aykırı değil mi? Bu, yasaya değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Değil, değil Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 500 bin-600 bin dolara, gecekonduyu önlemek için kurulmuş bir kurum, 500-600 bin dolara konut satarsa, bu, haksız rekabet değil mi?

Şimdi, bakın arkadaşlar, bir dakika lütfen. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Milleti kavga ettirdin Hocam ya! Bilimsel konuş.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Ben, gerçekleri söylüyorum. Bir dakika arkadaşlar… Şimdi, bakın, bir şey söyleyeyim size.

Şimdi, değerli arkadaşlar, TOKİ ve KİPTAŞ arazi alınca devletten ya cüzi fiyatta veya hazineden bedava arazi alıyor mu? Alıyor. Peki, imarını kolayca yaptırıyor mu? Yaptırıyor. Vergi, harç ödüyor mu? Ödemiyor. Peki, özel sektörün günahı ne? Aynı konutu yapacak adam, hem para veriyor, arsa parası veriyor hem harç ödüyor hem iki üç sene bekliyor, imarı çıksın. Peki, günahı ne özel sektörün? Hani rekabet? Böyle mi rekabet olur? Böyle mi özel sektörün önünü açıyorsunuz?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Size göre TOKİ bina yapmamalı yani!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sosyal konut yapsın!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, altyapı yatırımlarında sosyal fayda azaldı.

Şimdi, bakın, eğitim ve sağlık. Eğitim ve sağlık bir toplumun geleceğidir. Bu ezber tamam. Eğer siz eğitim ve sağlığın ezberini bozarsanız, yani hizmeti özelleştirirseniz, o toplumun geleceğiyle oynarsınız. Neden?

Bakın, ben bir köylü çocuğuyum, ama çalıştım çok, bu millete de şükran borçluyum, bu millet lisede beni parasız yatılı okuttu, üniversitede bedava okuttu; ben de millete karşı görevimi yaptım, akademisyen oldum, efendim, profesör oldum, dekan oldum ve millet teveccüh etti, şimdi de milletvekili oldum.

Peki, şimdi, benim param yok. Diyelim, bugün köyden çıkan adam, aynı imkânları yakalayacak mı?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Daha fazlasını!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Parası olmasa nasıl yakalayacak? Paralı eğitim varken, bu kadar yüksek düzeyde harç varken, ben biliyorum üniversitede, nasıl yakalayacak?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Tarikatların imkânları var Hocam!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Ne oluyor, bakın, dikkat edin. Bakın, o zaman ne oluyor? O zaman tarikatlar el atıyor. O zaman tarikatlar alıp okutuyor ve Türkiye, o zaman bir eğitim çıkmazına giriyor.

Onun için, eğitim ve sağlığın, hizmetlerin özel sektöre devredilmesi çok yanlıştır, üniversitelerin özel sektöre devredilmesi çok yanlıştır. Amerika’da fonlar, vakıf üniversiteleri var, ama oradaki fonların, vakıf üniversitelerinin sahibi yok, toplum sahibi. Bizde her üniversitenin bir patronu var. Böyle özel eğitim olmaz. Amerika’yı örnek aldık, ama, Amerika’da hiçbir üniversitenin sahibi yoktur, vakıf toplumun ortak malıdır. Dolayısıyla, böyle vakıf üniversitesi olmaz. Şimdi, bu eğitimi özelleştirmek değil mi? Gidiyorlar, bu sefer ödeyemiyorlar parasını, çoğu yarım bırakıyor eğitimini.

Değerli milletvekilleri, köprü ve yolları sakın ha özelleştirmeye tevessül etmeyin. Bakın, köprü ve yollar, toplumun sosyal fayda sağlayan ortak mallarıdır. Köprü ve yolları özelleştirirseniz ne olur, biliyor musunuz? Elli sene sürecek o yol…

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, Calp kaybetti. Özal kaybetmedi.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bak, dinle. Bak, dinle.

AHMET YENİ (Samsun) – Özal kaybetmedi.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Beni dinle, beni dinle. Bak…

Köprü ve yolları özelleştirirseniz, onun ömrü elli sene değil on beş seneye iner. Neden? Şimdi, bakın, İstanbul’da deprem riski nedeniyle Boğaziçi Köprüsü onarılıyor; değil mi? Sağlamlaştırılıyor. Şimdi, özel sektör aynı şeyi yapar mı ya? Özel sektör, ne diye yolları altı ayda bir yenilesin? Ne diye köprüleri senede bir restore etsin? Neden yapsın?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Denetlersiniz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – İki senede bir yapar.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Kırk senedir bunu konuşuyorsunuz. Ne kırk senesi, yüz, yüz…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bakın, düşünün ki, bir durgunluk oldu, oluyor zaten; 1,5’a düştü gayrisafi yurt içi hasılada büyüme.  Durgunluk oldu. Devletin, hükûmetin ne yapması lazım? Girdi fiyatlarını ucuzlatması lazım. Mesela, yolu, köprüyü, ara malı -diyelim ki, mazotu- ucuzlatması lazım ki, ekonomide canlanma olsun. Peki fiyat senin elinde değilse, nasıl canlanma olacak?  Haa, üst kurulların var. Üst kurullarını, ne yapar eder, bu özel sektör istediği fiyata razı eder. Onun için, yeni altyapı için… Bakın, Göcek’te bir tünel yapıldı. Ben gördüm, gayet güzel. On beş yıllığına özel sektör yapmış. Böyle yapın. Elinizdeki yatırımı niye devrediyorsunuz? Özel sektöre yeni, yap-işlet-devret modeline göre yeni yatırım verin, yeni altyapı yatırımı yapsın. Niye köprüyü özelleştiriyorsunuz? Köprünün gelirinden mahrum edecek, olacaksınız ayrıca. Yani, bugün bütçe açığınızı kapatacaksınız, ama diyelim yirmi yıl onun gelirinden mahrum edeceksiniz. Bunlar iktisadi hesaplar değil.

AHMET YENİ (Samsun) – Satıp, yenisini yapıyoruz Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdiye kadar yapılan özelleştirmeden yerine bir yenisi yapıldı mı? Lütfen… Özelleştirme gelirleri hazinede ayrı bir fonda tutuluyor ve bu, hazine gelirleri içerisinde rastgele harcanıyor. Şimdiye kadar bunlarla hiçbir yatırım yapılmadı, şimdiden sonra da yapılmadı ve uygulama şeffaf değil.

Bakın, son olarak özelleştirmeyle ilgili konuşuyorum: Şeffaf değil. En son Sabah ve ATV satışı bunu bize gösterdi. Üç firma başvurdu. Nurol dedi ki: “Yirmi beş senedir bunun amortismanı” dedi. Yirmi beş sene ise sen 1,1 milyar dolar buna ödeyeceksin. Peki, bana sorsa söylerim: Bunu niye baştan hesaplamadın da gittin masraf ettin, ihaleye katıldın? Kim yutar bunu? Yani, kim buna “evet” der?

İki: Alman RTL ile İpek ve Ethem Sancak, bu firma da katıldı. Dedi ki: “İhaleyi erteleyin. İhalede bazı sorunlar hissediyoruz.” Niye ertelemedi? Yani, eğer bir 500 milyon dolar, 300 milyon dolar fazla alacak idi ise TMSF niye ertelemedi arkadaşlar? Yani senelerdir beklemişsin. Bir ay beklemenin ne önemi olurdu? Neden ertelemedi?

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; önemli olan, bunu Çalık Grubuna vermekti. Lütfen, şu sorularıma cevap verin: Samsun-Ceyhan petrol boru hattının yapım işini Çalık Grubu İtalyan ENI şirketiyle birlikte ihalesiz olarak aldı. Enerji Bakanı Hilmi Güler İsrail ziyaretinde, İsrailli Bakana boru hattı yapım işinde Çalık Grubunu önerdi. Başbakan Erdoğan’ın damadı, Çalık Grubunun ABD’deki ofisinde çalıştı, sonra Türkiye'ye geldi, şu anda Genel Müdürü. Haydarpaşa Projesi’nde yine bu Grup vardı. Haydarpaşa’yla ilgili daha ihale yapılmadan Çalık Grubuna proje hazırlatıldı. Başbakan Sudan’a gitti, ardından Çalık Grubu orada büyük bir yatırıma soyundu. Çalık Arnavutluk’ta bir banka satın aldı, Arnavutluk’ta hükûmet değişti ve bankanın devrine izin vermedi, devreye Erdoğan girdi, Sayın Erdoğan… Ben yani, haber olarak aldığım için bir televizyondan, onun için “Sayın”ı unuttum, özür diliyorum. Sayın Erdoğan girdi ve işi çözdü. TPAO Genel Müdürü Osman Saim Dinç istifa edip Çalık Grubuna geçti. CHP Grup Başkan Vekilleri Sayın Başbakana “Çalık Grubu ile görüştünüz mü ihale öncesi?” diye bir soru sordu, bu soruya bugüne kadar, şu ana kadar cevap gelmedi.

AHMET YENİ (Samsun) – Bakan cevap verecek.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Yani, bütün bunlar tesadüf mü arkadaşlar, bütün bunlar tesadüf mü?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Tesadüf.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mutlu bir tesadüf!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tesanüt, tesanüt!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Onun için, bu sorulara mutlaka, bu toplum cevap arıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, son bir… Tabii, bir özelleştirme aylarca bitmez konuşsanız, çünkü ağır, yara derin. Ama ihaleyle ilgili ben değil, Avrupa Birliği raporundan bazı örnekler veriyorum. Bakın, Kamu İhale Kurumu bütçesi görüşülüyor, ihaleyle ilgili ben değil, Avrupa Birliği 2006 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’ndan bazı… Rapora isteyen arkadaş bakabilir. Diyor ki AB ilerleme raporunda: “7 defa değişti yasa, Kamu İhale Yasası 7 defa değişti. Belediyelerin birçok hizmeti ihale dışı bırakıldı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ihale dışında bırakıldı faaliyetleri -yahut işte, ihaleleri- Bölgesel kalkınma ajanslarının ihalelerini ihale dışında bıraktı. Eşgüdüm yetersiz ve Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum yok.” diyor. Bunu, çıpa olarak kullandığınız Avrupa Birliği diyor.

Bir buçuk dakikam var, bir buçuk dakikada ben size -arkadaşım “Bilimsel konuş.” dedi- izninizle bilimsel konuşmaya çalışacağım. Arkadaşlar siz siyaseti iyi okuyamıyorsunuz. Burada, ikide bir çıkıp diyorsunuz ki: “Biz, yüzde 47 oy aldık.”

AHMET YENİ (Samsun) – Sen iyi okumuşsun!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Ben şimdi iyi okuyayım size. Bakın, şimdi, tüketici borç harç içinde. 92 milyar YTL tüketicinin borcu var. Bu tüketici, iktidarın dışında başka bir partiye oy vermez, çünkü, diyecek ki: “Beni borca harca sen soktun, sen kurtaracaksın.”, bir.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sizden umudu yok! Sizden umudu yok!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – İki: Şimdi bir yeşil kart tehdidi var, bir yeşil kart tehdidi var.

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, Türk milleti kararını verdi, zorlamayın!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – İşte, hep böyle konuşuyorsunuz. Türk milleti karar verdi ama, Türk milletini tehdit ettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, bir dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayınız.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Yani, “Yeşil kartını iptal ederim.” dediniz, vermesin mi adam? “Kömür vermem” dediniz, vermesin mi adam?

AHMET YENİ (Samsun) - Millet kararını verdi, zorlamayın!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, işsizlik bu kadar, 6 milyon işsiz varken…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Siz millete ne verdiniz? Hiçbir şey vermediniz, hep aldınız.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Size avans verdi işte, bak, bunu iyi okuyun, avans verdi.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Allah sizi başımızdan eksik etmesin, devam edin muhalefete, biz de iktidara.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Sıcak para, cari açık bu kadar varken, elbette ki size avans verecek. Terör bu kadar tırmanmışken, elbette ki size avans verecek. Kıbrıs sorunu varken, yine, “Siz bozdunuz, siz çözün.” diyecek.

AHMET YENİ (Samsun) – Biz çözeceğiz, biz…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - AB’de, Avrupa Birliği son durumda, biliyorsunuz katılma yerine hükûmetler arası görüşmeler oldu.

Arkadaşlar, büyük konuşmayın. Bakın, siz kazandınız, iktidarsınız. Onun için, şunu unutmayın: Bakın, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Türk milletinin biçtiği karara biz razıyız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili.

Söz süreniz on üç dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe kanunlarının amacını, kısaca, bir yandan devlet gemisini sağlıklı ve güvenli bir şekilde yüzdürmek, diğer yandan ise;

a) İddialı, ama istikrar içinde, dengeli bir kalkınma hızını idame ettirmek,

b) İstihdam hacmini mümkün olduğunca genişletmek,

c) Toplumun çeşitli kesimleri arasında gelir adaletini gözetmek,

olarak ifade edebiliriz.

Şimdi, gelelim bu üç konudaki AKP’nin performansını irdelemeye. Büyümeyle ilgili rakamlara baktığımızda gördüğümüz durum şudur: AKP Hükûmetlerinin 2002-2007 yılları arasında sağladığını iddia ettiği ortalama büyüme hızı yüzde 6,9’dur. Bize benzer, bize emsal, bize rakip ve adına “yükselen ekonomiler ve gelişen ülkeler” dediğimiz ülkeler grubundaki büyüme hızıyla mukayese ettiğimizde onların ortalaması 7,6’dır. Demek ki, biz bu ülkelerin gerisinde kalmışız, bu bir.

Ayrıca, ülkemizdeki büyüme hızı AKP iktidar olduğundan bu yana 2004-2007 yılları arasında sırasıyla yüzde 9,9; yüzde 7,6; 6 ve yüzde 5 şeklinde olmuş. Bu seneki büyüme hızının yüzde 4’ü geçemeyeceğine dair ciddi iddialar var. Bakınız, yüzde 9,6’dan 4’e düşürüyorsunuz, büyüme hızı devamlı aşağı doğru gidiyor, bu iki.

Ayrıca, geleceğe baktığımız vakit de resim fazla parlak değil. Biz 2008 için yüzde 5’lik bir büyüme hızı öngörmüşüz, fakat rakip ülkeler, bize benzer ülkeler yüzde 4. Dolayısıyla, makas giderek açılıyor. Şimdi, bu noktada “tencere dibin kara, seninki benden kara” edebiyatını bir tarafa bırakıp, bu sorunu nasıl çözeceğimiz, bu mesafeyi nasıl kapatacağımız konusunda el birliğiyle çare aramamız gerekiyor. Lütfen, bu konuda gerekli iş birliğine yaklaşın, “bizim bildiğimiz doğrudur” anlayışından uzaklaşın.

Gelelim istihdama. İstihdam konusunda, maşallah, AKP Hükûmeti dört nala koşuyor. Sayın Bakanımız Bütçe Plan Komisyonunda yaptığı konuşmada -nereye gitti bilmiyorum- dedi ki: “Biz beş senede istihdamı 2 milyon 300 bin artırdık.” Bütçe oradan buraya gelinceye kadar bu rakam 3 milyonu aşıverdi. Arkadaşlar, bazı istatistik kurumları sizin hoşunuza gitsin diye pembe rakamlar verebilirler size, ama lütfen bunlara kanmayın, bunlara inanmayın. Bakın, şu kitapçığın 45’inci sayfasında -ki Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanıyor ve dağıtılıyor- ne diyorsunuz biliyor musunuz? Bakın ne diyorsunuz: İktidar olduğunuz 2003 ile 2007 yılları arasında toplam istihdam yılda 250 bin artmış, ama 2007 yılının ilk ayında birden 1 milyon 700 bin artıvermiş. Geride bıraktığımız dört yılda, her yıl, tarımda istihdam yılda 470 bin azalmış, ama 2007 yılının ilk yedi ayında birdenbire 700 bin artıvermiş. Arkadaşlar, böyle abuk sabuk rakamlar üreterek, birtakım rakamlarla oynayarak gerçekleri milletin gözünden saklayamazsınız; bu bir. Ayrıca, bu rakam üretenler size iyilik etmiyorlar. Çünkü, yanlış rakamlar üzerinden doğru politikalar üretmek mümkün değildir. Oyuna geliyorsunuz! (MHP sıralarından alkışlar)

Üçüncü olarak, gelir dağılımına gelelim: Bir genç bakanımız buradan, gini rakamı mini rakamı diye birtakım teorik ifadelerde bulundu. Gelin, ben gerçeği size söyleyeyim: Siz, 2002 yılından 2007 yılına cari fiyatlarla, gayrisafi millî hasılayı 275 milyondan 646 milyona çıkardığınızı iddia ediyorsunuz; artış yüzde 135. Ama, bu dönem zarfında, aynı dönemde ortalama memur maaşı sadece yüzde 89 artmış. Aynı dönemde en düşük SSK emekli maaşı yüzde 113 artmış. Yine aynı dönemde en düşük memur maaşı yüzde 90 artmış. Ayrıca, Tarım Bakanı burada “Biz 2002 senesinde 916 dolar olan geliri 1.681 dolara çıkardık.” dedi. Bunu YTL’ye çevirdim. Bu dönem zarfında çiftçinin gelirini yüzde 52 artırmışsınız ancak. Hâlbuki, gayrisafi millî hasıla yüzde 135 artmış. Siz, bu dönemde, memurun refah düzeyini yüzde 35 geriletmişsiniz, işçi emeklisinin refah düzeyini yüzde 12 geriletmişsiniz, memur emeklisinin refah düzeyini yüzde 34 geriletmişsiniz, çiftçiye yapılan destekleme yardımını reel olarak yüzde 35 azaltmışsınız, gelir dağılımını ciddi surette bozmuşsunuz. Lütfen, gini sayısı gibi ipsiz sapsız birtakım göstergelere sığınarak bu gerçeği saklamaya çalışmayın. Bu gelir dağılımı bozukluğu uzak vadede bizim başımıza ciddi sıkıntılar açar. Lütfen, bu konuda samimi ve ciddi olun. Ayrıca, memurun, işçinin, memur ve işçi emeklisinin, ülkenin cefakâr efendisi çiftçinin reel gelirinden kısılan bu refah payı kimlerin kesesine, kasasına aktarıldı? Bunu bilmek hakkımızdır. Bunu da buradan açıklamak durumundasınız.

Bakın, çiftçiye haksızlık sadece bundan da ibaret değil. Siz diyorsunuz ki: “2007 yılında çiftçiye 5 milyar 576 milyon lira destekleme yardımı yaptık.” Ama, 2007 yılında Ziraat Bankasının kârının ne olduğunu biliyor musunuz? Ziraat Bankası, yıl sonu itibarıyla 2,5 trilyon lira civarında kâr edecek. Yani çiftçiye veriyorsunuz buradan 5,5 milyar lira, dönüyorsunuz, faiz diye, çiftçinin sırtından 2,5 milyar YTL para alıyorsunuz, ondan sonra “Biz çiftçiyi gözettik.” diyorsunuz. Bu memlekette, rahmetli Mithat Paşa, AKP Hükûmeti gelsin de çiftçiyi soysun diye mi yüzlerce sene önce Ziraat Bankasını kurdu? (MHP sıralarından alkışlar) Bu Hükûmetin görevi, çiftçinin sırtından para kazanmak mı, yoksa çiftçiye destek vermek mi? Lütfen, misyonunuzu iyi belirleyin ve iyi değerlendirin.

Bankacılığa gelmişken başka bir hususta da dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakın, hep, “Bu memlekete yabancı sermaye, yabancı sermaye geldi.” diyorsunuz. Girdilerden bahsediyorsunuz, çıktılardan bahsetmiyorsunuz. Getirilerden bahsediyorsunuz, götürülerden bahsetmiyorsunuz. İşte, burada belgeler duruyor. 2007 senesinde yabancı sermayenin, münhasıran yabancı sermayenin Türk bankacılığından alacağı kâr payı 3 milyar 200 milyon YTL, yani 3 milyar dolara yakın. Yabancı sermayeye, sadece yabancı sermayeye, bankacılık sektöründen 3 milyar dolara yakın para vereceksiniz. Elin adamı malı almış götürüyor. Para, bir seferliğine geliyor, bu paralar her seferinde gidiyor. Bunu da bir kenara yazmakta fayda var.

Bir de, arkadaşlar, elin adamı, Türkiye’de kapış kapış banka alıyor. Niye aldığı buradan belli. Ama, Türkiye’deki iş adamlarının, bu kadar kârlı bir sektörden çekilip bankalarını sattıklarını niye merak etmiyorsunuz? Niye araştırmıyorsunuz? Bunun arkasındaki nedenleri niye bulup söylemiyorsunuz? Ne oluyor Türk ekonomisinde? Haa, bunu bulup bulamadıysanız, uygun bir fırsatta bana randevu verin, ben size anlatıvereyim neden olduğunu. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Bakanım… Yok Sayın Bakanım. Olur böyle şeyler. Ne de olsa ben yirmi otuz senesini Maliye Bakanlığına ve Bütçe İdaresine verdiğim için Ertuğrul Bey en güzelini benden iyi anlatır diye düşünmüş olabilir. Onun için, ben de kendi bildiğimi burada söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Beyefendiler, seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihinin yirmi tanesinde hazırlayıcı, uygulamacı ve kanun yapıcı olarak benim payım var. Onun için, beni dikkatli dinleyin, zararlı çıkmazsınız.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanı 2005 yılında bir vergi idaresi reformu yaptı. Bu vergi düzenlemesinde esas itibarıyla merkez teşkilatı hedef alındı. Birtakım insanlara unvanlar verildi. Vergiler Genel Müdürünün adı Vergi İdaresi Başkanı olarak değiştirildi. Ne kötülüğü vardı Vergi İdaresi Müdürünün? Türkiye’de Gelirler Genel Müdürlüğü Ferit Melen gibi Başbakanlar yetiştirdi, Adnan Başer Kafaoğlu gibi Maliye Bakanları yetiştirdi. Bu gelirler genel müdürlerinden bu memlekete başbakanlık müsteşarları çıktı, milletvekilleri çıktı, maliye bakanları çıktı. Niye gocundunuz Gelirler Genel Müdürü ibaresinden?

AHMET YENİ (Samsun) – Maliyecilere değil bize anlatın, Genel Kurula Sayın Vekilim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ne yanlışlığı vardı bunun?

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, Genel Kurula hitap edin lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bakanınız gittiği için öyle yapıyor, Bakanınızı bulmak için yapıyor. Bakanınız kayıp da onu arıyor, kayıp Bakanı arıyor. (MHP sıralarından gülüşmeler)

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Orada Bakan var, bakın, orada Bakan var.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – O Bakanın da eğitime ihtiyacı var, ona da geleceğim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Maliye Bakanının konusu konuşuluyor, idare edin bari.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Halbuki, vergi idaresinde reform yapılacaksa, bu çalışma, taşra teşkilatını, özellikle vergi dairelerini çağın gereklerine ve ekonominin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırması şeklinde olmalıydı. Zira, vergiyi merkez teşkilatı değil taşra teşkilatı toplar. Şimdi, siz ne yaptınız? Taşrada yirmi dokuz ilde vergi idaresi başkanlıkları kurdunuz, vergi idaresini yamulttunuz. Neticede bu uygulama, maalesef, maliye teşkilatında gelir idaresini mülki idareden ve tahsilatının en büyük desteği olarak emniyet teşkilatından koparttı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yine, arka kapıdan kaçtılar Sayın Kumcuoğlu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Vergi teşkilatında kurum kültürünü yaraladı, mensubiyet ve aidiyet duygusunu zedeledi. Sonuçta ne elde ettiniz biliyor musunuz? Uygulama yürürlüğe girmeden önce vergi gelirlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 7,1’di, reformu yaptınız yüzde 26,3’e düştü. İşte, onun için bir zatı muhterem, Maliye Bakanınıza “Madem bu yaptığınız reform bir işe yaramayacaktı, niye bizi bu zahmete soktunuz?” diye de hafif tarizde bulundu. Doğru mu? Doğru. Yalan diyen gelsin burada ifade etsin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – İleride faydası olur belki de!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bir de, bak, ne yaptınız Sayın Müsteşar? İstanbul’da bir de vergi dairesi kurdunuz, “Büyük Mükellefler Vergi Dairesi” diye. Bu, hiçbir AB ülkesinde yok, bir tanesi istisna, hiçbir OECD ülkesinde yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Pazarlık vergi dairesi!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Neden yaptınız bunu, ben size söyleyeyim mi bu Genel Kurulun huzurunda. Bu vergi dairesinin 467 mükellefinden büyük bir çoğunluğu yabancı sermayeli kuruluşlardır. Bu kimseler Türk insanı değil, elin yabancısı. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Efendim, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerin ve büyük Türk milletinin yaklaşan yılbaşını ve Kurban Bayramı’nı en derin ve en iyi duygularımla kutluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Kumcuoğlu, İstanbul’da belediye çam satışlarını yasaklamış!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ümit Şafak, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Şafak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Kamu İhale Kurumu, 4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kanun ile kurulmuş, idari ve mali bağımsızlığa sahip bir kurumdur. Kamu İhale Kanunu, yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar on bir kez değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin genelinin, eşit rekabet, şeffaflık gibi ilkelerin yok edilmesine yönelik olduğu görülmektedir.

Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişiklikle, KİT’lerin ve BİT’lerin 3 trilyona kadar alımları kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır. Yasanın öngördüğü usul ortadan kaldırılarak, âdeta usulsüzlük yolu açılmıştır.

Sayın milletvekilleri, devletin ekonomideki ticari ve sınai aktivitesini en aza indirmek, devleti ekonomideki işletmecilik alanından tümüyle çekmek ve KİT’lerin devlet bütçesi üzerindeki finansman yükünü azaltmak gibi amaçlarla, 1985 yılından itibaren, 45 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım kalmış tesis, 393 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu özelleştirmelerden elde edilen gelir 40 milyar dolara yaklaşmıştır. Özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satışlar şeklinde gerçekleşmiştir. AKP İktidarları döneminde özelleştirme uygulamaları farklı bir boyut almıştır.

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2’nci maddesinde yer alan “stratejik konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı hisse oluşturulması”na dair hüküm göz ardı edilmiştir.

AKP İktidarları her şeyi ticaretin konusu hâline getirmiş, özelleştirmeyi sadece para kazanma, bütçe açıklarını finanse etme, IMF ve Avrupa Birliğini memnun etme aracı olarak görmüştür. Stratejik ve millî güvenlik gibi sebeplerle özelleştirme mevzuatlarında yer alan bir kısım hükümler AKP İktidarları tarafından değiştirilerek “babalar gibi satarım” zihniyetiyle ülkenin bütün kaynakları özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bunun en çarpıcı örneği limanların özelleştirilmesidir. 16 Haziran 2004 tarih ve 5189 sayılı Kanun ile 4046 sayılı Kanun’un 37’nci maddesinin (a) bendi değiştirilerek limanların yabancı özel ve tüzel kişilere satılması sağlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet devleti firma, ülke coğrafyasını da pazar ya da piyasa olarak görmektedir.

AKP İktidarlarının özelleştirmede yaptığı en önemli hata ise özelleştirmenin “yabancılaştırma” olarak algılanmasıdır.

Yabancı sermaye gelmeli midir? Elbette gelmelidir. Esasen hiçbir yabancı sermaye bir başka ülkeye bunlar kalkınsınlar diye gelmez, sadece para kazanmak için gelir. Ancak yabancı sermaye yeni teknoloji getiriyorsa, istihdam yaratıyorsa, yeni yönetim ve işletmecilik becerileri getiriyorsa ülkenin kazancı olur; aksi takdirde yabancı sermayenin pazarı olmaktan kurtulamazsınız.

Son beş yıldır yapılan özelleştirmelerle paranın, iletişimin ve petrolün kontrolü maalesef yabancı sermayenin eline geçmiştir. Özelleştirme kapsamına alınan birçok kuruluş ve bankalar uzun süre yabancı sermayenin iştahını kabartmıştır. Sırada elektrik dağıtım ve elektrik üretim ihaleleri, Tekel özelleştirmesi, otoyol ve köprüler vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak gelir ortaklığı senetleriyle milletin malına milletin ortak edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tekelleri kaldırırken özel sektör tekellerinin oluşturulmasının sakıncalarına dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, özelleştirmeyle ilgili düşüncelerime, yaşanmış bir grev sebebiyle kamuoyunu oldukça meşgul eden Telekom’dan vereceğim bazı rakamlarla devam etmek istiyorum.

Türk Telekom’un yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara Oger’e satılmıştır. Özelleştirme tarihinde Telekom’da çalışan personel sayısı 52 bin civarındayken, bugün Oger Telekom’da 37 bin civarında personel çalışmaktadır.

Gene, özelleştirmeyle birlikte, 13 bin personel, değişik kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılmıştır. Bu 13 bin personelin emekli oluncaya kadar devlete toplam yükü -ödenecek ikramiyeler de dikkate alındığı takdirde- 4 milyar 700 milyon yeni Türk lirası civarındadır ki, bu rakam, Telekom’un toplam satış bedelinin neredeyse yarısına eşittir.

Telekom’un gelir tablosu incelenirse, Oger, beş yılda elde edeceği temettülerle, ödediği 6 milyar 550 milyon doları, fazlasıyla, beş yılda geri alacaktır.

Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında, bir sayın milletvekili, Telekom’u bugünkü seviyesinde tutmak için 4 milyar dolara ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Bunu doğrulamak için, Telekom’da kâr-yatırım ilişkisine bakmak gerekmektedir. Türk Telekom yönetimi, 2004 yılında kârının yüzde 25’ini, 2005 yılında ise yüzde 17,5’ini yatırıma ayırmıştır. Özelleştirmeden sonra, Oger, 2006 yılı kârının sadece yüzde 7,3’ünü yatırıma ayırmıştır ve Telekom, 200 milyon dolar yatırım yaparak, yani 4 milyar dolar harcamadan, bugünkü seviyesini de korumaktadır.

Sonuç olarak, Türk Telekom özelleştikten sonra vergi tahsilatı ve yatırımları azalırken, yeni istihdamlar sağlanamamış, aksine, Telekom’da  çalışan işçi sayısı düşmüştür. Bu durumda, Türk Telekom’un, Oger’e para kazandırma dışında, Türk ekonomisine ne katkı sağladığının da açıklanması gerekmektedir.

Seçimlere birkaç gün kala, âdeta yangından mal kaçırır gibi yapılan bir ihale sonucunda PETKİM’in de yüzde 51’i 2 milyar 40 milyon dolara, maalesef, yabancı sermayenin eline geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir konu da, bankalarımızdaki yabancı sermaye payının anlaşılmaz yükselişidir. Son iki yıldır bankalarımız süratle yabancı sermayenin eline geçiyor. Pek yakında sermayesi Türk olan banka kalmayacak. Satılmayan sadece dört banka kalmıştır. Şimdi de sıra üç kamu bankasına gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Halk Bankası ve Ziraat Bankasının satışlarını doğru bulmuyoruz. Halk Bankasının yüzde 70’inin blok satışa çıkarılacağı söylenirken, Ziraat Bankasının da halka arz yoluyla satılacağı konuşulmaktadır. Bankalarımızda yüzde 43 olan yabancı sermaye payının, bundan sonra yapılacak satışlarla yüzde 60’ların üzerine çıkması beklenmektedir. Oysaki, Avrupa Birliği ülkelerinin genelinde bu oran yüzde 10’larda seyretmektedir; Amerika’da yüzde 19, Kanada’da yüzde 4,8’dir. Bankalar üzerinde yabancı sermayenin bu kadar güçlenmesi, sadece, IMF kontrolündeki ülkelerde görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarları döneminde yapılan sorumsuz özelleştirmeler sonucunda stratejik ve millî hedefler gözetilmemiş, cumhuriyetin kazanımları birer birer elden çıkarılmıştır. Millî ve yerli sermaye özelleştirmeden uzak tutulmuştur. Özelleştirmelerde şeffaf davranılmamıştır. Bunun en çarpıcı örneğini TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesinde hep birlikte gördük. Hükûmetin, TÜPRAŞ ihalesinde aleniyet ilkesine ve rekabet kurallarına uymadığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Şafak. Lütfen tamamlayınız.

ÜMİT ŞAFAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

eksik evraklarla ihale yaptığı ve bilgi sakladığı idare mahkemeleri ve Danıştay tarafından tespit edilmiştir. AKP İktidarı TÜPRAŞ ihalesinde suçüstü yakalanmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bir milletvekilimiz “Özelleştirmelerde Sayın Bakandan bilgi alamıyoruz. Bilgi saklanıyor.” demiştir. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan da “Hepsini açıklayamıyoruz efendim.” demiştir. Biz de haklı olarak merak ediyoruz Sayın Bakanım: Neyi açıklayamazsınız? Özelleştirme gibi bir konuda aziz milletimizden, bu milletten saklayacak neyiniz olabilir ki?

Sayın milletvekilleri, özelleştirmeler gerçek değerlerinin çok altında yapılmıştır. Yapılan özelleştirmelerle birileri zengin edilmiştir. Özelleştirmeler yeni yatırımlar getirmemiş, istihdam yaratmamıştır. Çok önemli sanayi kuruluşları, paranın ve petrolün kontrolü blok satışlarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şafak.

ÜMİT ŞAFAK (Devamla) - …yabancı sermayenin eline geçmiştir.

Sözümüz yetmiyor, süre yetmiyor.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şafak.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekilinde.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bir bütçenin başarısı mali disiplinin yanı sıra mali reformların gerçekleştirilmesine, vergi geliri performansının adil bir şekilde artırılarak sürdürülmesine ve kayıt dışı ekonominin azaltılmasına bağlıdır. İstihdam yaratmayan, tarımı çökerten, çiftçiyi, esnafı, işçiyi, memuru, emekliyi ezen, yoksulluğu ve borçları artıran ekonomi politikalarını sürdürmekte ısrar eden AKP Hükûmeti, ülkemizin önündeki riskleri yeterince görememektedir. Cari açık, dış ticaret açığı, sıcak para artmakta, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik devam etmektedir. Mevcut ekonomik tablonun olumsuz yönleri kendini bütçede göstermektedir.

Ekonominin yapısal yönden ne kadar olumsuz bir durumda olduğunu, ekonomik büyüme rakamlarının ne kadar sanal olduğunu gösteren hususlardan biri de vergi esnekliğidir. Vergi esnekliği, millî gelirdeki bir puanlık artışın vergi gelirlerinde kaç puanlık artış meydana getirdiğini ifade eden önemli bir göstergedir. Yeterince vergi geliri toplanabilmesi için vergi sisteminin, millî gelirde meydana gelen artışa paralel olarak, vergi gelirlerinde artış sağlayacak pozitif bir gelir esnekliğine sahip olması gerekmektedir. Yıllardır ortalama bir puan civarında seyreden vergi esnekliği, 2006 yılında yarım puana düşmüştür, 0,54’tür. Bu çok önemli bir uyarı olup Hükûmetin dikkatini çekiyoruz. 2007 yılı vergi esnekliğinin de yarım puan olarak sonuçlanacağını tahmin ediyoruz. Vergi yasalarında bir değişikliğe gerek kalmaksızın vergi gelirlerini millî gelirdeki artışa paralel olarak artıran vergi esnekliğinin daralması, üretimi ve istihdamı artırmayan, reel ekonomiyi büyütemeyen mevcut sanal ekonomik tablonun artık, vergi gelirlerini de artıramadığı, vergi esnekliğinin otomatik istikrar sağlayıcı özelliğini kaybettiğini göstermektedir. 2008 bütçesinin temel sorunları çözmekten uzak kalacağı, günü kurtarmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu bütçe yapısıyla, Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesi ve hedeflerine ulaşması mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçelere güven duyulması için bunların öngörülebilir gerçekçi hedeflere ve sağlam kaynaklara dayanması gerekmektedir. 2005, 2006, 2007 yıllarına ait gayrisafi millî hasıla, bütçe geliri, vergi geliri, bütçe gideri, bütçe açığı, faiz dışı denge gibi değişik ekonomik ve mali göstergelerde öngörülen hedefler ve tahminler ile gerçekleşen sonuçlar arasında önemli sapmalar olduğunu görüyoruz. Bunun iki anlamı vardır: Hükûmet ya hedefleri doğru ve gerçekçi tespit edemiyor ya da tespit ettiği hedeflere hâkim olup gerçekleştiremiyor. Bu durum, Hükûmetin hesabını kitabını iyi yapamadığı göstermektedir.

2007 bütçesi sunulurken, bütçe açığı 16,8 milyar YTL olarak belirlenmişti, sonra hedef revize edildi, 8,5 milyar YTL olarak değiştirildi, daha sonra tekrar 16,8 milyar YTL olarak belirlendi. Şimdi de bütçe açığı hedefin altında kalacak diye övünülüyor.

25 Ekimdeki bütçe sunuşunda satın alma paritelerine göre kişi başına millî gelir 10.600 dolar olarak öngörülürken, 4 Aralık bütçe sunuşunda 9.681 dolar millî gelir öngörülmektedir. Bin dolara yakın hesap, hedef, tahmin sapması otuz dokuz günde meydana geliyor. Dalgalı kur rejimi gibi Hükûmet bir de dalgalı hedef yöntemi mi icat etti, merak ediyoruz. Rakamlar işine gelindiği gibi değiştirilip durmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP döneminde vergi tabana yayılamamış, dolaylı vergiler artırılmış, kayıt dışı ekonomi büyümüştür. AKP Hükûmetinin büyüme ve enflasyon hedefleri ile vergi geliri hedefleri arasında bir ölçüsüzlük ve çarpıklık bulunmaktadır.

2008 yılı için yüzde 5,5 büyüme ve yüzde 4 enflasyon hedefi öngörülürken, toplam vergi gelirlerinde yüzde 13,3; özel tüketim vergisinde yüzde 15,7; ithalattan alınan katma değer vergisinde yüzde 17,3; banka ve sigorta muameleleri vergisinde yüzde 23,5 oranında artışlar öngörülmektedir. Bu durum, Hükûmetin dolaylı vergilere ve özellikle ithalattan alınan katma değer vergisine bağımlı kalmaya dayalı anlayışını sürdüreceğini göstermektedir. Daralan ekonomi ve daralan tüketim hacmi karşısında bu vergileri nasıl alacaksınız? Vatandaşı, esnafı, işçiyi, memuru ve sanayiciyi daha çok mu borçlandıracaksınız?

Toplam vergi gelirlerinin yüzde 13,3 artacağı öngörülüyor. Mevcut tablo karşısında Hükûmetin vergi oranlarını mı artıracağı, yoksa yeni vergiler mi ihdas edeceği sorusu açıkta kalmaktadır. Gelir vergisi, bilindiği üzere kişilerin gelirinden, kazançlarından alınır. Siz, vatandaşın gelirini en az yüzde 13 artırmalısınız ki 2008 yılı vergi gelirleri de aynı nispette paralel olarak artabilsin. 2008’de kayıt dışılığı aniden kesecek misiniz? Yoksa, yıllardır kemer sıkan vatandaşın bu defa ümüğünü mü sıkacaksınız?

Gelir bütçesinde dikkati çeken en önemli husus, öncelikle 2007 yılı merkezî yönetim bütçesindeki 158 milyarlık vergi geliri hedefinin 7 milyar gerisinde kalarak 151 milyar YTL olarak gerçekleşeceğinin tahmin edilmesidir. AKP Hükûmeti, 7 milyar YTL daha düşük revize edilen vergi gelirlerini dahi tutturabilmek için özel tüketim vergilerinde yüzde 15’e varan artışlar yapmıştır.

Türkiye genelinde 130 bin vergi mükellefinin bankalarda bulunan mevduat ve yatırım hesaplarına ani hacizler koyarak ekonomik durgunluk ve likidite sıkıntısı yaşayan piyasada esnaf ve sanayici zor duruma düşmüştür. Tüm bu tedbirlere rağmen vergi gelirlerinde yıl sonu tahminlerine ulaşılabilmesi oldukça zor görülmektedir.

2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda, beyana dayanan gelir ve kurumlar vergisi, geçici vergiler hariç, basit usul dahil olmak üzere 3,2 milyar YTL olmasına karşılık 3,5 milyar idari para cezası geliri öngörülmektedir. Bu durum, beyana dayalı doğrudan vergi toplamaktan neredeyse vazgeçmiş, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etme kararlılığı olmayan, idari para cezasından gelir uman bir bütçe yapısı ortaya koymaktadır. “Uygulanan ekonomik programa sosyal boyut kazandıracağız, vergileri artırmayacağız.” diyen AKP, dar gelirli vatandaşın vergi yükünü ağırlaştırırken, elmas, pırlanta, yakut gibi değerli taşların satışında uygulanan KDV’yi kaldırmıştır.

Öte yandan, menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilen gelirlerden yüzde 15 vergi kesintisi öngörülmüş, ancak, daha altı ay geçmeden, yabancılar için bu stopaj uygulaması kaldırılmıştır. Vergide adalet vaat eden AKP Hükûmeti, yabancılara vergi uygulamasını kaldırarak Türk mükellefleri mağdur etmiş, eşitsizliğe yol açmıştır. Bu durum, âdeta, kapitülasyon dönemini yeniden getirmiştir.

2008 yılında, Hükûmet, vasıtasız vergileri 5 milyar, vasıtalı vergileri 14 milyar artırmaktadır. Adalet bunun neresindedir?

Devlet-vatandaş münasebetinin en önemli unsurlarından birisi de vergidir. Verginin yeterince ve zamanında toplanabilmesi için vergi sisteminin “temel vergileme ilkeleri”ne uyarak, vatandaşın vergiye gönüllü uyumunu sağlaması gerekmektedir. Bu ilkeler, adalet, eşitlik, ödeme kolaylığı, uygulama basitliği, kesinlik, açıklık, genellik, tarafsızlık ve vergi sisteminin ekonomik üretim kapasitesine engel ya da azaltıcı bir etkisinin olmaması ilkesidir. “Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alma” ilkesi, “az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alma”ya dönüşmüştür.

Kayıt dışı ekonomi, mali, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda tahribatlar yaratan bir olgudur. Kayıt dışılık, saydam ve hesap veren bir kamu hayatının önündeki en büyük engeldir. 60’ıncı Hükûmet, programı ve bütçesiyle kayıt dışı ekonomiyi önlemek için bir niyet, irade, kararlılık ve program ortaya koymamaktadır. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede en öncelikli konu, siyasal kararlılık ve bu kararlılığın devlet politikasına dönüştürülmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı personeli huzursuzdur. Âdeta, çalışanların mutsuzluğu üzerine bir yeniden yapılanma çalışmaları yapılmış, kurumsal değişimin süreçleri siyaseten iyi yönetilememiştir. Burada sorumlu olan tamamen AKP Hükûmetidir. Yirmi dokuz ilde, bilhassa aynı hizmet binasında görev yapılan illerde iki başlı bir mali idare görüntüsü oluşmuştur. Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresinde görev yapan her kademedeki personel, devlet gelirlerinin toplanmasında, harcamaların yapılmasında, bütçenin hazırlanmasında ve emlakinin idaresinde canla başla çalışan ve sorumluluğunu bilen kadrolardır. Maliyeciler, devletin vatandaşa yansıyan yüzüdür. Bugüne kadar fedakârca çalışan maliyeciler, ücret ve özlük haklarının iyileştirilmesini, adaletsizliklerin giderilmesini istemektedirler. Bu beklentilere cevap verme zamanı gelmiş, geçmektedir. 

 Sözlerime son verirken, 2008 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, yapılan uyarı ve eleştirilerimizin Hükûmet tarafından dikkate alınmasını temenni eder, yüce heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Özgün, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, Maliye Bakanlığının 2008 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Maliye Bakanlığı bütçesi hakkında muhalefetin görüşlerini biraz önce hep beraber izledik. Öyle anlaşılıyor ki, Hükûmetin ve Maliye Bakanlığımızın başarıları karşısında, muhalefetin çok da fazla söyleyecek bir sözü yok. Şimdi, buraya getirdikleri eleştirilerin hepsine değinecek değilim, onlara Sayın Bakanımız cevap verecek, ama birkaçına değinmek istiyorum.

Büyümeyle ilgili konuda, muhalefet sözcülerinin ağzından Türkiye’de yüzde 7 gibi bir büyüme rakamına ulaşıldığını dinledik memnuniyetle. Ancak, bunun, benzeri ülkelerde daha fazla olduğunu söylediler. Demek ki büyüme konusunu, Türkiye’nin ekonomik büyümesi konusunu, muhalefet de bunu artık kabul eder hâle gelmiş görünüyor.

Bir diğeri diyor ki: “Siz, siyaseti iyi okuyamıyorsunuz.” Siyaseti kimin daha iyi okuduğunu 22 Temmuz seçimleri gayet güzel orta yere koyuyor! [MHP sıralarından alkışlar (!)]

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bravo(!)

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Aslında muhalefet sözcüsü demek istiyor ki: “Biz siyaseti iyi okuyamıyoruz, siz gayet iyi okuyorsunuz.” Onu söylemek istiyor!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Geleceği göremiyorsunuz ama.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – TOKİ’den bahsediyorlar. TOKİ bu Hükûmetin ortaya koyduğu beş yıldızlı projelerden birisidir. Yani, TOKİ’nin yapmış olduğu hizmetleri zannediyorum muhalefet içine sindiremiyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Allah Allah!

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – 22 Temmuz seçimlerinin arkasında TOKİ’nin vatandaşa vermiş olduğu hizmetin büyük önemi vardır, onu iyi görmeniz gerekir. Çünkü ev sahibi olmak isteyen vatandaşlarımıza Toplu Konut İdaresi Başkanlığı kanalıyla güzel hizmetler yapılıyor ve insanımız eve kavuşturuluyor.

Şimdi, bir diğeri, eğitim ve sağlık özel sektöre devredilme istikametinde olduğu için vatandaş vergi vermek istemiyormuş, vatandaşta vergi bilinci oluşmuyormuş! O zaman bütçelere bakmak lazım, eğitim bütçesi ne durumdadır, sağlık bütçesi ne durumdadır. Vilayetlere gidip yapılan okulları görmek lazımgelir, ilçelere kadar gidip okulları görmek gerekir; hastaneleri, yapılan sağlık ocaklarını görmek gerekir. Ankara’da, İstanbul’da oturmayacaksınız, o zaman gezeceksiniz vilayetleri, göreceksiniz.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Oralara da gittik biz.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, çok şükür, Hükûmetimizle birlikte artık bu karamsar tablolar geride kalmıştır, karamsar günler geride kalmıştır. Türkiye süratle gerçek gücüne kavuşuyor siz ne derseniz deyin, bunu biz görüyoruz. Türkiye’nin kaynak ve imkânları sağlam bir siyasi iradeyle ülkeye ve insanlarımıza kazandırılıyor. AK Parti Hükûmetlerinden önceki krizleri, yolsuzlukları, batırılan bankaları, KİT’lerin görev zararlarını, batık kredileri, hiçbir zaman hedefi tutmayan, içi boş ve faizle doldurulmuş olan bütçeleri biz unutmadık.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O zaman siz nerede siyaset yapıyordunuz?

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Yıllar yılı bu kürsülerde o bütçeleri biz konuştuk, o bütçeleri biz biliyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Nerede siyaset yapıyordunuz? Hangi partide?

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Artık, ekonomik istikrardan, güçlü ekonomiden, güçlü demokrasiden, sosyal kalkınma programlarından, ekonomik büyümeden zenginleşen imkân ve kaynaklardan bahsediyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Refah Partisi ek bütçe yapmıştı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinizden konuşmayınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Türkiye’nin artık bir fırsatlar ülkesi olduğundan bahsediyoruz. Evet, Türkiye bir fırsatlar ülkesi olmuştur. “Bu yabancı sermaye Türkiye’ye niye geliyor?” diye soruyorsunuz. Bir fırsatlar ülkesi oldu da onun için buraya geliyor. Burada güven var, istikrar var, güveniyor geliyor adamlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizden öncekiler yaptı, siz satıyorsunuz. Yaptığınızı satın da görelim…

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Biz 2001’leri, 2002’leri unutmadık Beyefendi, biliyoruz o günleri.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri…

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, son yıllarda ekonomimizde mali disipline titizlikle uyulduğu için kamu kesimi açıkları sorunu büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu millet ne çektiyse bu bütçe açıklarından çekmiştir. Yıllardan beri bu bütçe açıkları bu milleti ezmiştir, mahvetmiştir. İşte, bizim Hükûmetimiz döneminde kamu kesimi açıkları büyük bir titizlikle, mali disiplinle aşağıya doğru çekilmiştir, rakam da ortadadır.

OKTAY VURAL (İzmir) -  Cari işlemler açığı da 15 kat arttı.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - 2002 yılında bütçe açığı 40 milyar YTL’ydi Beyefendi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Cari açık…

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bu açığın gayrisafi millî hasılaya oranı da yüzde 14,6’ydı. Şimdi 2003 yılından bu tarafa yapılan reformlarla beraber, 2006 yılında bütçe açığı rekor bir düşüşle 4,6 milyar YTL’ye düşmüştür. Bu açığın gayrisafi millî hasılaya oranı sadece binde 8’dir. Bakın, yüzde 14’lerden, 15’lerden binde 8’lere gelmişiz. Devletin iki yakası bir araya gelmeye başlamış.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Amerikan devletinin değil mi?

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Biz, Türkiye devletinden, Türkiye Cumhuriyetinden bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu aradaki fark oldukça çarpıcıdır. Bu iyileşme performansı, Türkiye’nin örnek gösterilen bir ülke hâline geldiğini orta yere koyuyor. Bu tabloyu ülkemiz adına, ekonomimiz adına büyük bir kazanç olarak görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bunun adı istikrardır, bunun adı mali disiplindir. Bu anlamda, Sayın Bakanımızı da buradan tebrik ediyorum. Mali disiplini ve istikrarı çok güzel bu günlere kadar getirmiştir ve bütçemizin dengelerini korumuştur.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Citibank’ın 2 milyarını bağışlamış.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Bunun anlamı, Türkiye’nin sırtındaki yüklerden her geçen gün biraz daha kurtuluyorduk, bunun anlamı budur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İnşallah sizden de kurtulacak Türkiye.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bu bütçeler, artık, milletin sırtına yük olmaktan çıkıp, millete hizmet eder hâle gelmiştir. Bu istikrarı ve mali disiplini korursak, ödün vermeden çalışmaya devam edersek ekonomimiz daha iyiye inşallah gidecektir. Türkiye daha iyi, daha aydınlık günlere kavuşacaktır. Bütçe performansındaki bu başarı da, ekonomide çok yönlü başka başarılar da elde edilmiştir ve 2003 yılından itibaren bütçe açıklarının azalması sonucunda gayrisafi millî hasılamız büyümüştür ve kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi millî hasılaya oranı da yüzde 12’lerden eksi yüzde 3’lere kadar düşmüştür.

Değerli arkadaşlar, enflasyonda büyük başarı elde edilmiştir, tek haneli rakamlara gelinmiştir. Düşük tek haneli rakamlar Hükûmetimizin hedefi olarak orta yerde durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özgün, bir dakika ek süre veriyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Faiz giderlerine bakınız, giderler içerisinde en büyük sorunlardan birisi buydu, bu bütçeler faize batırılıyor, faiz içerisinde boğuluyordu. Hâlbuki, bizim Hükûmetimiz döneminde, 2002 yılında giderler içerisinde faizin oranı yüzde 18,9’dan bugün yüzde 7,6’lara kadar gelmiştir. Bunlar önemli gelişmelerdir.

Şimdi, Sayın Bakanım, burada KÖYDES’le ilgili bir, iki söz söyleyip sözümü bitireceğim. KÖYDES önemli bir projedir, devam etmesi gerekir, bütçedeki ödeneğinin de artırılması gerekir. Balıkesir gibi büyük illerimizin köyleriyle ilgili sorunları devam etmektedir. O anlamda, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade etmiştim, Balıkesir ilimize KÖYDES’ten biraz daha fazla destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanım, önemli bir konumuz da asgari geçim indirimi meselesi. Önümüzdeki yıl başlayacak, bu konu da Hükûmetimize nasip olmuştur. Asgari ücretin önemli bir kısmı vergi dışı kalmış olacaktır.

Güçlü ekonomi, güçlü siyaset ve güçlü Türkiye hedefi doğrultusunda hazırlanmış bulunan 2008 bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, yaklaşan bayramınızı da kutlayarak hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz Karabük Milletvekili Sayın Mustafa Ünal’a aittir.

Buyurun Sayın Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Söz süreniz yedi dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kurumunun 2008 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmeler yapmak amacıyla grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Kamu alımlarının önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılmaktadır. Kamu alımlarının yıllık tutarının gayrisafi millî hasılamızın yüzde 10’unu aştığını düşünecek olursak, kamu alımları piyasasının düzenlenmesi gereği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu piyasaya ilişkin düzenlemeler, kamu alımları alanında saydamlığı, verimliliği ve rekabeti artırmayı, hesap verilebilirliği ve kamuyu denetimi sağlamayı hedef edinmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kurumunun, mevzuatı geliştirmek ve uygulamaya yön vermek görev ve yetkileri yanında denetim fonksiyonu da vardır. Kurum, bu fonksiyonuyla, ihale sürecinde yapılan şikâyet başvurularını incelemekte, bunun dışında da, kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık bulunduğuna yönelik diğer iddiaları değerlendirerek sonuçlandırmaktadır.

Kamu İhale Bülteni de Kurumca hazırlanmaktadır. Bülten 1/1/2007 tarihi itibarıyla, ilgililer tarafından, ücretsiz olarak, elektronik ortamda kolaylıkla takip edilebilmektedir.

Haklarında ihalelere katılma yasağı kararı verilenler ve Kamu İhale Kanunu’na göre suç sayılan fiil veya davranışlardan dolayı hakkında kamu davası açılanların sicilleri de kurum tarafından tutulmaktadır.

Kurum, AB müktesebatı ile uyumlu bir kamu ihale sistemi oluşturmak, kurumsal kapasiteyi geliştirmek ve kamu ihale sisteminin ilgili taraflarca daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla projeler gerçekleştirmektedir.

Kurum, bilişim teknolojisini en iyi kullanan kamu kurumlarından birisi olmuştur. Bilgi teknolojisi desteğiyle Kamu İhale Kanunu’nda belirtilen esas, usul ve işlemlerin doğru olarak uygulanmasını sağlamakta, kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır. Böylece, tüm kamu alımlarının elektronik ortamda tek merkezde kayıt altına alınması, ülkemiz kamu alımları tablosuna ilişkin gerçek verilere ulaşılması, ihale onayından sözleşmenin imzalanmasına kadar geçecek kritik ihale sürecinin takip edilmesi sağlanmış olacaktır. Saydamlık ilkesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasıyla devlete ve devletin yaptığı işlere olan güven de artacaktır.

Kamu alımlarının elektronik ortamda gerçekleştirilmesine yönelik e-ihale sisteminin de altyapısı hazırlanmış olup Sosyal Güvenlik Kurumunun geri ödemeci olduğu tıbbi cihaz ve sarf malzemesi ihalelerinde pilot uygulamalara 2008 yılı başında başlanacaktır.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Kamu İhale Kurumunun 2008-2010 yıllarına ait tahminî bütçesi tasarruf ilkelerine uyum dikkate alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Bu bütçede kaynakların kullanımında etkinliğin ve verimliliğin artırılması hedeflenmiştir. 2008 yılına ilişkin kurum bütçesinde elde edilecek gelir 69 milyon 123 bin YTL olarak tahmin edilmiştir. Bu gelirin 52 milyon 561 bin YTL’sinin kurum giderleri için harcanacağı, geriye kalan 16 milyon 562 bin YTL’sinin ise, gelir fazlası olarak hazineye aktarılacağı öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, bir hususa daha değinerek sözlerime son vermek istiyorum. Kamu alımlarında bir yandan saydamlığı, verimliliği ve rekabeti artırmayı sağlamak isterken, diğer yandan da kamu hizmetlerinin gecikmeden ve en iyi şekilde yapılabilmesi gerekliliğini asla gözden uzak tutmamamız gerekmektedir.

Kamu İhale Mevzuatı ile getirilen düzenlemelerin maksada uygunluk çerçevesinde uygulanması, bu uygulamayı yapma yetkisi bulunan kişi ve kuruluşların elbette her zaman hukukun sınırları içerisinde kalmak şartıyla kendi bilgi, tecrübe, maharet, ufuk ve vizyonlarına bağlıdır.

Kamu hizmetinin en iyi şekilde ve ivedilikle görülmesinin gerekliliği ise, hepimizin malumudur. Kamu hizmetindeki gecikmeler, bazen çok ağır zararlara sebep olabilmektedir. Örneğin, İstanbul Ataköy’de Ayamama Deresi’nden günde 400 bin metre küp atık su Büyükşehir Belediye Başkanının bu konudaki büyük çaba ve gayretlerine rağmen, ihale konusundaki düzenlemelerin uygulamada ortaya çıkardığı zorluklar ve iki defa ihale iptali nedeniyle etrafı da rahatsız ederek, arıtılamadan denize dökülmeye devam etmektedir. Yine, aynı şekilde Tuzla’da mevcut arıtma tesisinde kapasite artırımı ve rehabilitasyon ihale iptalleri nedeniyle henüz gerçekleştirilememiş ve pis kokuların etrafı rahatsız etmesi önlenememiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayınız Sayın Ünal.

MUSTAFA ÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu ve buna benzer mevzuat engeli örneklerini seçim bölgem Karabük’te de, çevre ilçelerimiz, Zonguldak’ta da, velhasıl ülkemizin her yerinde bulmak ve çoğaltmak mümkündür.

Kamu İhale Kanunu 2002 yılı başında kabul edilmiş ve 2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, yürürlüğe girmeden önce bile 2002 yılında değişikliklere uğramış, daha sonra da büyük ölçüde tadilata konu olmak zorunda kalmıştır. Kamu hizmetlerinin en iyi şekilde görülmesinin gerekliliği ve ivediliği göz önünde tutularak, bu yasanın getirdiği “en düşük fiyat esası” da başta olmak üzere, mal ve hizmet alımları ile yapım işlerindeki engelleyici hükümleri tekrar gözden geçirilip kamu hizmetlerinin daha hızlı şekilde yerine getirilmesini sağlayıcı bir yapıya kavuşturulmasında yarar vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Kamu İhale Kurumu Bütçesinin hayırlı hizmetlere vesile olması dileklerimle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun tüm konuşmacılarının konuşmalarının sona ermesi için Genel Kurulun yetki vermesine ihtiyacım var. O nedenle, sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber’de. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Berber.

Süreniz yedi dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Gelir İdaresi bütçesiyle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maliye politikasının temel amacı büyüme ve istihdam politikalarını destekleyici makroekonomik politikalarla uyumlu, etkin ve basit bir vergilendirme sisteminin oluşturulmasıdır. Bu amaca ulaşabilmek için bir taraftan yatırım ortamının iyileştirilmesi, diğer taraftan da kamu mali yapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için de ülkemizin önemli yapısal sorunlarından birisi olan kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınarak vergi kayıp ve kaçaklarının azaltılması ve kayıtlı ekonomiye geçiş sürecinin hızlandırılması gerekmektedir. Bu ise, ancak, vergi sisteminin basitleştirilmesi, anlaşılabilir ve saydam bir vergi mevzuatı, düşük oranlı, geniş tabanlı bir vergi sistemi ve etkin bir vergi idaresiyle sağlanabilecektir. Bu nedenle, tüm kamu idaresinin aktif katılımlarıyla, Hükûmetimiz tarafından kayıtlı ekonomiye geçiş sürecinin hızlandırılmasına yönelik olarak etkin bir çalışma yürütülmektedir. Bu husus, siyaseten çok zor olmasına rağmen, olayın bütün taraflarıyla birlikte ulusal bir politika hâline getirilmiştir.

Kayıt dışı ekonomiyle etkin bir şekilde mücadele etmenin ilk şartının, etkin bir gelir idaresine sahip olmak gerçekliğinden hareketle, 59’uncu Hükûmet tarafından, bu amaçla Gelir İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Gelir İdaresi, yeniden yapılanmasını bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştirirken saygılı ve dürüst olma, adalet, tarafsızlık, aklın ve bilimin rehberliği ve hukukun üstünlüğü prensiplerini kendisine ilke edinmiş ve değişimin gereğine inanan her kademedeki çalışanı ile klasik devlet kurumu imajından uzaklaşıp, mükelleflere güler yüzle hizmet veren bir idare hâline gelmiştir.

Kayıtlı ekonomiye geçiş kapsamında vergi kayıp ve kaçağının boyutu, niteliği ve nedenleri üzerinde araştırılmakta ve ulaşılan veriler ışığında önlemler alınmaktadır. Bu kapsamda, denetim elemanı sayısının ve niteliğinin artırılması, denetim ilke ve standartlarının geliştirilmesi suretiyle denetim sistemi etkinleştirilmektedir. Bu konuda üzerinde önemle durulan hususların başında, Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Veri Ambarı Projesi gelmektedir. Bu proje ile vergi mükelleflerinin bütün mali bilgileri ve yapmış oldukları işlemler, Gelir İdaresi tarafından alınarak beyanname bilgileriyle karşılaştırılmaktadır. İdarenin etkinlik ve verimliliğini artırmak hedefi çerçevesinde teknolojik altyapının geliştirilmesi oldukça önemlidir. VEDOP-2 projesiyle hayata geçirilen veri ambarında, mali veriler toplanarak, riskli alanlar ve sektörler belirlenmekte ve bu sayede daha etkin ve verimli bir vergi denetimi yapılmaktadır.

Gelir İdaresi Başkanlığı, bu çalışmaların yanı sıra, sektörel bazda teknolojik sistemler kurarak kararlılığını eyleme dönüştürmüştür. Bu kapsamda, akaryakıt istasyonlarındaki pompalarda yazar kasa uygulamasına geçilmiş ve akaryakıt istasyonlarının yaklaşık yüzde 90’ında uygulamaya başlanmıştır. Vergi güvenliğini sağlamak amacıyla getirilen, tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkilerdeki Bandrollü Ürün İzleme Sistemi, Kasım 2007 itibarıyla uygulamaya alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde, sürdürülebilir bir büyüme ve istihdam artışı için yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla vergi sistemindeki yapısal sorunların giderilmesi, diğer bir ifadeyle, vergi reformu çalışmaları hayata geçirilmiştir. Bu bağlamda, uzun yıllardır lafı edilen ancak bir türlü yapılamayan enflasyon muhasebesine geçilmiştir. Kalkınmada öncelikli yörelerde faaliyette bulunan mükellefler, vergi avantajları, SSK primi ve diğer teşviklerle desteklenmiştir.

Günümüzde birçok ülkede düşük oranlı ama geniş tabanlı ve yatırımları teşvik edici bir vergi sistemi oluşturulması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Bu, aynı zamanda, daha fazla istihdam, daha fazla refah ve sonuç itibarıyla daha fazla vergi hasılatı anlamına gelmektedir. Bu olumlu çalışmaları geçekleştirmek için hükûmetlerimiz de mevcut vergi oranlarını ciddi oranda düşürmeye başlamıştır. Biraz önce ben hayretler içinde, belki üniversitede olsa tekrar, daha fazla soru sorabileceğimiz Esfender Hocama hayretler içinde baktım, çünkü herhâlde son gelişmelerden haberleri yok. Özellikle, katma değer vergisi oranları, tekstil, sağlık, eğitim ve gıda sektörlerinde yüzde 18’den yüzde 8’e, bazı temel gıda ürünlerinde de yüzde 1’e kadar çekilmiştir. 2008 yılı başından itibaren uygulanmak üzere turizm sektöründe de KDV yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiş ve turizm sektörünün rekabet gücü artırılmıştır. Öte yandan, 2006 yılı başından itibaren yürürlüğe giren Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu ile kurumlar vergisi oranı yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirilmiştir. Aynı şekilde Gelir Vergisi Kanunu’nda, gelir dilimleri ayarlanmış ve en yüksek dilim, yüzde 45’ten yüzde 35’e çekilmiştir. Oluşan bu yeni koşullarda kurumların üzerindeki vergi yükü OECD ortalamalarının da altına düşmüştür. AK Parti iktidara geldiğinde, AK Parti döneminde OECD ülkelerinin en yüksek düzeyde olan vergi oranı şu anda ortalamaların altındadır.

Geçmiş dönemlerde yapılan sayısız değişikliklerle yamalı bohça hâline gelmiş olan ve birbiriyle uyumsuzlaşan vergi kanunlarının sadeleştirilmesi ve bütünlüğünü sağlayarak yeniden yazılması çerçevesinde Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu çıkarılmış gelir vergisi ve diğer kanunların yeniden yazılması çalışmaları son aşamaya getirilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nda, 2008 yılında başlamak üzere yapılan çok önemli bir değişiklik de asgari geçim indirimi müessesesinin getirilmiş olmasıdır. Bu, sosyal amaçlı bir uygulamadır ve bu uygulamayla, gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi, asgari ücretin yarısından az olmamak üzere büyük bir kısmı vergi dışı bırakılmış olmaktadır. Bu da geçmiş hükûmetlerin çok hayalini kurduğu ve söylediği bir laftır ancak yine, AK Parti İktidarına nasip olmuştur. İdarenin vergi mükelleflerine sunmuş olduğu hizmet kalitesinin artırılması amacıyla, vergi beyannameleriyle eklerinin İnternet üzerinden alınmasını sağlayan e-beyanname, Hükûmetlerimiz döneminde başlatılmış, kasım ayı sonu itibarıyla yüzde 92 İnternet üzerinden beyanname alınmıştır. Ayrıca, vergi tahsilatlarının bankalar aracılığıyla yapılmasına yönelik altyapıyla birlikte zaman ve iş gücü kaybının önüne geçilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; masanın öbür tarafında, hem mükelleflere hem idaremize, çok faydalı ve özverili çalışmalarıyla hizmet veren yeminli mali müşavir, serbest mali müşavir ve serbest muhasebeci meslek erbabı, uzun yıllardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Berber, bir dakika ekliyorum, lütfen, sözlerinizi tamamlayın.

RECAİ BERBER (Devamla) - …bu çileli mesleği sıkıntılar içinde sorunlarıyla yürütürken bu sorunlara önemli çözümler bulunmuş ve ilk defa, 1-20 Temmuz tarihleri arasında olmak üzere mali tatil uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulama, meslek mensupları için büyük bir aşama ve önemli bir jesttir. Sayın Başbakanımızın delaletleriyle gerçekleşen bu uygulama için, bütün meslek mensupları ve aileleri adına, Sayın Başbakanımıza ve Bakanımıza şükranlarımı arz ediyorum.

Sayın Bakanımızın yüzlerce reformcu adımları yanında, sadece bu olay bile, reformcu bir Maliye Bakanı olarak cumhuriyet tarihinde hak ettiği yeri almasını sağlamıştır diye düşünüyorum.

Bütün bu çalışmalarda emeği geçen, başta Sayın Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Gelir İdaresi Başkanlığı üstatlarım olmak üzere, tüm Maliye camiasına teşekkür ediyorum. Çok sağlam ve oturmuş bir bürokrasi işleyişi ve teamülleri olan Maliye Bakanlığının, aynı zamanda, gerektiğinde nasıl reformcu olabileceğini göstermiş olmalarından dolayı da kendilerini tebrik ediyorum. Yapılan bu çalışmaların amacı, sağlam bir kamu maliyesi ve ekonomisiyle daha güçlü bir Türkiye gerçekleştirmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yaklaşan Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyorum ve 2008 yılı Maliye bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berber.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına şimdi söz Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı’da.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yedi dakikanız var.

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, Türkiye’de, özellikle AK Parti Hükûmetleri döneminde birçok başarılı hizmetlere imza atılmıştır. Bunlar, bütçe uygulamalarıyla da, bütçe konusundaki başarılı çalışmalarla da kendini göstermektedir. Bunu inkâr etmek, ya geçmişi bilmemektir ya da gerçekleri görmezlikten gelmek demektir.

Şimdi, konuşmalara baktığımız zaman, birçok siyasi partinin iktidarda olduğunu, hükûmet olduğunu, hükûmet ortağı olduğunu ve o dönemki uygulamalarıyla bugün, buradan, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaların ne kadar birbirine zıt olduğunu ve ne kadar çelişkilerle dolu olduğunu hepimizin görmesi lazım.

AK Parti İktidarları döneminde enflasyonların tek haneli rakamlara indirildiği gerçeği ve enflasyon belasından Türkiye’nin kurtulmaya başladığını hepimizin görmesi, bilmesi gerekiyor. Faizlerin, bu ülkede, bu milletin üzerine yük olan, bindirilmiş olan faizlerin yüzde 45’lerden yüzde 17 seviyelerine indirilmiş olması tabii ki büyük bir başarıdır. Borçların gayrisafi millî hasılaya olan oranının yüzde 78’lerden yüzde 45 oranlarına gelmesi ve bu başarıların sağlanması gerçekten önemlidir.

Lütfen geçmişi hatırlayalım. Biz bu ülkede eksi 9,5’luk büyümeleri gördük. Cumhuriyet tarihinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük küçülmeleri yaşadık. Bunlar çok uzun yıllar önce, yirmi yıl önce, otuz yıl önce olmadı. Bunlar 2001 yıllarının gerçekleridir, 1999 yıllarının gerçekleridir. Yüzde 6,5 küçülmeleri, yüzde 9,5 küçülmeleri, üç yıllık iktidarınız dönemindeki, üç buçuk yıllık hükûmet ortaklığı dönemindeki bu küçülmeleri unutmamamız gerekir. Bütçe açıklarının 40 katrilyon olduğu dönemleri, 40 katrilyonlardan bugün, 14,6 oranlarından bugün çok düşük noktalara geldiğimizi hiçbirimizin unutmaması ve ona göre hareket etmesi, konuşmalarını ona göre yapması gerekir diye düşünüyorum.

Bakın, Türkiye, 2001 yılında, topladığı 100 lira verginin 103 lirasını faize vermiş. Aynı Türkiye Cumhuriyeti, 2002 yılında, topladığı 100 lira verginin 84 lirasını faize vermiş. Bu mudur başarı? Bu milletten vergi toplayacaksınız, topladığınız vergileri de faiz ödemesine vereceksiniz, ondan sonra da millete hizmet edecek kaynağınız kalmayacak, hizmet üretemeyeceksiniz ve hiçbir şeyi başaramayacaksınız. Çok şükür bugün Türkiye yüzde 8’lik büyümelerle gayrisafi millî hasılasını 3 kat artırmayla konuşabiliyor, bunlarla gündeme gelebiliyor.

Yine, bütçeden faize ayrılan payların küçüldüğünü, ama bütçeden yatırımlara ayrılan payların da çok büyüdüğünü görmemiz gerekiyor. Bundan önceki bütçelere baktığınız zaman, AK Parti Hükûmetleri öncesindeki bütçelere baktığınız zaman, 5 katrilyonluk, 5,5 katrilyonluk bir hizmet bu millete götürülebiliyordu, maddi değeri buydu. Ama bugünkü bütçelerde bunlar 15 katrilyonlara, 16 katrilyonlara yükselmiştir, yani millete giden hizmet en az 3 misli artırılmıştır.

Tabii, özelleştirme uygulamalarına da bakmamız lazım. Burada bazı hatipleri dinlediğim zaman, “Özelleştirmeler yabancılaştırılıyor, şeffaf yapılmıyor.” gibi konuşmaları dinlediğimde gerçekten hayret ediyorum. Çünkü, dünya 1970’li yıllarda özelleştirme uygulamalarına başladığında Türkiye’de de 80’li yılların ortasında özelleştirme uygulamaları başladı ve o günden sonra da, blok satışı dâhil birçok özelleştirme uygulamalarına bütün hükûmetler, iktidar ortağı olmuş, hükûmet ortağı olmuş bütün hükûmetler, geldiler, imza attılar, özelleştirme uygulamaları yaptılar. Ama, bugün, kendi yaptıkları uygulamaları, bu kürsüde, “Niye özelleştirme yapılıyor?” diye eleştirme noktasına da gelmişlerdir.

Bakın, elimde özelleştirilmiş şirketlerin listesi var. Taa, 1988 yılından itibaren yabancılara satılmış; Amerikalılara, Fransızlara, İtalyanlara, Almanlara, İngilizlere, bu şirketlere satılmış birçok firmanın, şirketin listesi var. Bunlar hep özelleştirilmiş kurumlar.

Hepsini tek tek burada okumak istemiyorum ama, mesela, İpragaz satılmış. Blok hisse satışı şeklinde satılmış. Ne zaman satılmış? 27 Ocak 1992 tarihinde satılmış. Yüzde 49,33’ü Fransızlara satılmış. O günkü Doğru Yol Partisi-SHP İktidarı döneminde bunlar gerçekleştirilmiş. Yani, özelleştirme uygulamaları AK Parti döneminde başlamış uygulamalar değil.

Yine başka bir örnek vereyim sizlere: BASF Türk Kimya Sanayi Anonim Şirketi satılmış. Ne zaman satılmış? 15 Kasım 1999 tarihinde satılmış. Blok hisse satışı şeklinde satılmış. Burada eleştirdiğiniz şekilde satılmış. Yüzde 40 şeklinde satılmış, yabancılaştırılmış. Kimlere? Almanlara satılmış.

O zaman, siz iktidara geldiğinizde, siz hükûmet ortağı olduğunuzda bu özelleştirme uygulamalarını niye yaptınız diye bir soruyla muhatap olursunuz. Bu soruya verecek cevap da bulamazsınız. Yapmışsınız. Satmışsınız. Bu dönemde bunların hepsi gerçekleşmiş.

Aymar Yağ Sanayii Anonim Şirketini 31 Ağustos 2000 tarihinde, blok hisse satışıyla Almanlara vermişsiniz, 2000 tarihinde. Toros Gübre ve Kimya Endüstrisini, 2000 tarihinde, 9 Ekim 2000 tarihinde gitmişsiniz, yine Alman Tekfen Sanayi Yatırım Anonim Şirketine vermişsiniz, satmışsınız. Bu uygulamaları yapmışınız.

Masanın bu tarafında durduğunuz zaman, iktidar tarafında durduğunuz zaman bu uygulamaları yapmışsınız. Şimdi, masanın öbür tarafına geçtiğiniz zaman “Niye özelleştirme yapıyorsunuz?” dediğiniz zaman, bunun inandırıcılığı yoktur. Bunun, millet tarafından da kabul görmesi mümkün değildir.

Tabii, AK Parti İktidarlarının özelleştirme uygulamaları farklıdır. Açıktır, şeffaftır, alenidir. Herkes ihaleye davet edilmiştir. Canlı yayınlarda ihale yapılmıştır. Dolayısıyla, bu ihalelerin bu kadar açık olması, şeffaf olması ve canlı yayınlarda olması da büyük başarı sağlamıştır. O şirketlerin değerinin üzerinde satışlarla gerçekleştirilmiştir.

Bakın, biz 1990’lı yılların başında şunu konuştuğumuzu, şunu tartıştığımızı çok iyi hatırlıyorum.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kızılcıklı, lütfen tamamlayınız.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın 90'lı yılların  başında neyi konuşuyorduk? Telekom'u satalım 21 milyar dolara, 18 milyar dolar olan iç borcun tamamını kapatalım, şu iç borç belasından kurtulalım diye konuşuyorduk. O gün o Telekom satışı yapılmadı, iç borç kapatılmadı, ödenmedi.  Zaman geldi Telekom'un değeri 2 milyar dolara düştü ama iç borcumuz ödenemez noktalara geldi. AK Parti geldi 6,5 milyar dolar gibi, değerinin 3 misli rakamları gibi bir satışı da gerçekleştirdi. Bunları lütfen kimse göz ardı etmesin. Bunların hepsi Türkiye'nin konuştuğu konulardır. Özelleştirme uygulamalarını Türkiye çok iyi bilmektedir. Geçmişin yanlışlıklarına düşmeden doğru uygulamalarla bugün 40 milyar dolarlık özelleştirme yaptık ve milletimiz kazandı, Türkiye kazandı; AK Partiyle de kazanmaya devam edecek diyorum, hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına şimdi söz, Hasan Fehmi Kinay'da, Kütahya Milletvekili.

Buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, gelir bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.  Bu vesileyle, şahsınızda yüce Meclisi ve bizleri izleyen yüce milletimizi selamlıyorum.

2008 yılı bütçesiyle ilgili konuşmama başlamadan önce Gelir İdaresi Başkanlığı görevine yeni başlamış olan Değerli Mehmet Akif Ulusoy'a görevinde başarılar dileyerek, ayrıca bu görevden yine ayrılan Osman Arıoğlu üstada da bundan sonraki yaşamında başarılar dileyerek başlamak istiyorum.

Evet, 2008 yılı bütçe müzakereleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda yaklaşık kırk günden bu yana sürmektedir. Gerek iktidar partisi gerekse muhalefet partisine mensup milletvekillerimiz, bütçe müzakerelerine Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir düzeyde katkı sağlamaktadır. Bu katkı, sadece Genel Kurulda bizleri aydınlatma imkânı değil, aynı zamanda ekranları başında bizleri izleyen milletimizi de Türkiye ekonomisiyle ilgili, 2008 yılı bütçesiyle ilgili bilgilendirme imkânı da vermiştir.

Değerli milletvekilleri, gelir bütçesi, aslında bütçe müzakerelerinin hemen hemen yarısını ihtiva etmektedir. Bir taraftan giderlerini müzakere ediyoruz ama gelir bütçesiyle ilgili son derece kısa bir görüşme imkânı ne yazık ki şu anda bulabiliyoruz.

Gelir bütçesiyle ilgili belki de özetlenmesi gereken temel esaslar, Hükûmetin mali disiplinle ilgili ortaya koymuş olduğu performansla ifade edilir. Bu doğrultuda, ana başlıklar olarak şunları ifade etmek mümkündür: Devlet, artık borçlanmak istemiyor. Temel felsefesi, bugüne kadar beş yıllık AK Parti İktidarının ve bundan sonra devam edecek olan AK Parti İktidarının yaklaşımı, temel yaklaşımı budur. Zira, Türkiye, ne yazık ki gerek kamuyu gerekse özel sektörü büyük ölçüde yıpratan bu mali disiplinsizlik yüzünden çok sayıda ekonomik kriz yaşamıştır.

Biliyorsunuz, 1990’lı yıllarda, özellikle 98’de, arkasından 2001 yılında Türkiye ekonomisi, sadece cari açık sebebiyle değil, daha çok bütçe açıkları sebebiyle çok ciddi krizler yaşamıştır. Ayrıca, devlet, harcamalarını sağlam kaynaklarla finanse etmektedir. Vergi gelirleri, bundan önceki dönemde olduğu gibi, faizlere değil, artık Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sağlık, eğitim, ulaştırma gibi yaşam kalitemizi artıran noktalara yönlendirilmiştir.

Devlet, bu vergi gelirlerindeki başarısını, özellikle Gelir İdaresinin ortaya koymuş olduğu performans sebebiyle, ek vergi almadan ve vergi oranlarını artırmadan bu başarıyı gerçekleştirmektedir. Bu da altı çizilmesi gereken bir husustur değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, devlet, vergi toplarken, bunu belki de Avrupa Birliği ortalamasının çok daha altında harcamayla gerçekleştirmektedir. Biraz sonra ben bununla ilgili rakamlara da yer vermeye çalışacağım.

Bütün bu başarı, bir taraftan kayıt dışı ekonomiyle yapılan mücadeleyle pekişmektedir.

Bu saymış olduğum yaklaşımlar neticesinde, Türkiye, her zamankinden daha çok mali disiplin ve ekonomik istikrar imkânı bulmuştur. Daha evvel, bu borçlanma gereğinin yüksekliği nedeniyle gerek enflasyon oranlarında, buna bağlı olarak kurda, diğer taraftan da ekonominin yine temel parametrelerinden biri olan faizlerde önemli dalgalanmalar yaşadık. Çok şükür ki artık, ülkemiz yükselen piyasalar içerisindedir. Yükselen piyasalar içerisinde ilk beş ülke olarak görülmektedir ve bu doğrultuda tamamen bu noktaya gelmemizi, ekonomide sağlamış olduğumuz ve bunun özelinde de Maliye Bakanlığımızın göstermiş olduğu performansa borçluyuz.

Bakınız, enflasyon oranları artık dikkate alınmamaya başladı. Yani aynı istikrara kavuşmuş olan ülkelerde olduğu gibi enflasyon oranları normalleşme sürecine girdi. Şu anda yüzde 30’lardan, reel faizleri yüzde 6’lara, 7’lere çektik. Artık tek haneli rakamları telaffuz etmek ihtiyacı içerisinde olduğumuzu her vesileyle ifade ediyoruz.

Gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bazı tenkitlere de burada imkân dahilinde yer vermeye çalışacağım. Bununla ilgili olarak, bu faiz dışı fazlayı düşürmemizi, bazı sözcüler, muhalefete mensup sözcüler, gelir toplayamadığı, vergi toplayamadığımıza bağladılar.

Değerli arkadaşlar, bu son derece yanlış, rakamlarla bağdaşmayan, gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır. Zira, 2002 yılında 61,713 milyar YTL olan vergi gelirleri 2006’da 137 milyar YTL’ye ve 2007 yılı sonu itibarıyla da 170 milyar YTL’ye yükselmiştir ve her defasında Maliye Bakanlığı buraya iddialı gelir bütçesi getirmiştir. Gelir bütçesi içerisinde de vergi gelirlerinin nispeti her yıl artmıştır. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, AK Parti Hükûmetlerinin maliye açısından ortaya koymuş olduğu performans belki de burada çok daha fazla ortaya çıkmaktadır. 2002’den 2006’ya kadar yüzde 120’lik bir vergi gelirlerinde artış gerçekleştirmişiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kinay.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Burada, belki de vurgulanması gereken konu, bu vergi gelirleri artarken gerek kurumlar vergisi ve gerek gelir vergisini düşürüyor olmamız. Evet, bu, özellikle başarılı, altı çizilmesi gereken bir husustur. Vergi gelirlerinin bu düzeyde artması, temelde, dahilde veya ithalde alınan KDV’ye ya da ÖTV’ye bağlanıyor. Biz ÖTV ve KDV oranlarında da bir değişiklik yapmadık. Tamamen KDV ve ÖTV’nin, ekonominin kendi dinamizmi içerisinde bu imkân bulunabilmiştir, vergi toplama imkânı bulunabilmiştir. Yine, 2008 yılı itibarıyla, ısrarla Sayın Maliye Bakanımız şunu vurgulamıştır: Herhangi bir ek vergi veya vergi oranlarında bir artış asla öngörülmemektedir. 2008 yılında da yine iddialı bir vergi gelirlerinde artış hedeflenmektedir, yüzde 10 nispetinde bir artış hedeflenmektedir ve bu artış, biraz evvel ifade ettiğim gibi, tamamen ekonominin genel dinamizmi içerisinde karşılanacaktır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kinay.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle ben de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.12

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Gruplar adına şimdi söz, Demokratik Toplum Partisi Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Söz süreniz otuz beş dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisin şu boş sıralarını görünce, bizi dinleyen 73 milyon insanımızın ve yurt dışında dinleyen milyonlarca insanımızın varlığını düşündüğüm zaman, bu yüce Meclisin kürsüsünün, bu salonların da ötesinde sesini duyurduğunu biliyorum. Bu vesileyle, Meclis TV’nin de on dördüncü yaş gününü kutluyor ve başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; her bütçe görüşmesindeki -AKP’nin altı, 59’uncu Hükûmetin, 60’ıncı Hükûmetin de birinci, yani, yedinci bütçe sunuşu oluyor- her bütçe sunuşunun başında klişe bir söz var: “Bizden önceki iyi hazırlanmayan bütçeler ülkemizi krizlere soktu.” ve AKP’nin miladı 2002 yılıyla başlattığını görüyoruz. Tabii, bu kriz edebiyatını, bu söylemi çağdaş siyasetin bir argümanı olarak kabul etmek mümkün değildir, ancak şöyle bir geçmişe uzanıp bu krizlerde kimlerin sorumluluğu ve payı olduğu üzerinde de durmakta yarar var.

2002 yılından 1973’lere doğru gidecek olursak, ancak şöyle bir kriter konabilir: “Darbe öncesi” ve “darbe sonrası dönem” diye, 12 Eylül. 1973 koalisyonu, siyasette transfer yılları ki, Sayın Başbakanın da başkanlığını yapan geleneğin başladığı, daha sonra Milliyetçi Cephe hükûmetleriyle sürdüğü ve 12 Eylüle doğru yaşanan olayların tırmandığı, 1977’de de bir benzin krizinin hafızalarda kaldığı günler, ne yazık ki sağ-sol, Alevi-Sünni çatışmalarının hafızalarda kaldığı günler. 1980’de Cumhurbaşkanlığı krizi ile 1 sente muhtaç olduğumuz 24 Ocak kararları da ekonomik krizlerin temel taşlarından birisidir. Bundan sonrası, 12 Eylül askerî darbesidir.

Son kırk yedi yılda ülkemiz üç askerî darbe yaşadı. Muhtıraları ve son olarak sanal olanlarını saymıyorum.

1960 darbesinde sağcılar yargılandı. Başbakan Adnan Menderes ve 2 bakanı, ki, sanık listesine bakıldığı zaman çok önemli isimlerin meydanlara, anıtlara verilen isimler olduğunu görürsünüz. 12 Mart darbesinde solcular yargılandı, Deniz Gezmiş ve 2 arkadaşı darağacına götürüldü. Darbeler mutat olmuştu, on yılda bir. 12 Eylül darbesi olduğunda, bu sefer, hem sağcılar hem solcular nasibini aldı.

Özellikle 78’ler dediğimiz yakın kuşak, uzun gözaltılar, işkenceler, sıkıyönetim askerî mahkemelerinde adil olmayan yargılamalar yaşadı. İç Hizmet Kanunu’na dayanan 5 general Anayasa’yı ihlal etti; yüce Meclisi feshetmekle kalmadı, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi dâhil, tüm partileri kapattı, lider ve yöneticilerine yasak geldi, bazı parti yöneticilerini Zincirbozan’a mecburi ikamete gönderdi; dilleri, kültürleri yasakladı.

1983 sonrası, yine sağ partilerin iktidar devriydi. ABD, IMF, NATO, siyaseti, ekonomiyi, savunmayı belirliyordu.

İşte, bütün bu süreçlerden günümüze, 2002’ye geldiğimizde, Başbakan dâhil olmak üzere, AKP’nin önemli kadroları bu yakın süreçte görev ve sorumluluk aldılar.

Bu yakın sürecin krizleri de 1994, 1998 ve 2001 yılı ekonomik krizleridir. Devalüasyonun yaşandığı, Türk lirasının pul olduğu bu yıllar, yine sağ iktidarlar yönetimdeydi. Bu ekonomik krizlerden yine sağ iktidarlar baş sorumludur. AKP, 2002 yılında miladını başlatsa da, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi geleneğinden gelen, koalisyon yönetim dönemlerini atlaması gerçekçi değildir. Bu dönemlerde, eski dönemlerde IMF’nin reçeteleri uygulanıyordu, arada bir fark yok. Bu nedenle de 2002 miladı yanlış bir milattır. Öncesi krizlerde AKP kadrolarının da ciddi sorumluluğu vardır.

2002’de yüzde 10 seçim barajına sığınanlar, seçim yasalarını, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmeyenler, lider sultasını sürdürenler, parti içi demokrasiyi yok sayanlar, işletmeyenler, milletvekillerini atayarak ve tayin ederek belirleyenler, halkın özgür iradesinin yansımasını engelleyenler, adil temsilin önüne dikilenler, bu sistemle seçime girdiler.

1999 yılı trajik bir yıldır. 1999’da Cumhuriyet Halk Partisi barajın altında kalmıştır. 2002’de ise koalisyon ortağı olan üç parti barajın altına düşmüştür. Ne yazık ki, 2002’de, bu seçim sistemiyle sadece iki siyasi parti Meclise girebildi ve AKP Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunlukla, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir milletvekili sayısıyla iktidar oldu. Bu dönemi, ikili bir siyaset, bir Hacivat-Karagöz oyunu gibi ikili bir oyun, hatta, tahterevalli siyaseti gibi bir tarafta iktidar, bir tarafta muhalefetin olduğu koskoca bir beş yılı geride bıraktık. Bu dönemde, zaman zaman iktidar ve muhalefet parti liderlerinin çok sert tartışmalarına da tanık olduk. Ama bu beş yıl boyunca, Türkiye’nin en önemli sorunları Kıbrıs sorunu, Kürt sorunundan kaynaklı düşük yoğunluklu çatışma, bunların çözülmesi yerine, laik-antilaik gerilimi tırmandırıldı. Her gün bu gerilimde sanal bir tartışma yaratan iki parti, seçimler 2007’de yaklaşırken, yüzde 10 seçim barajı ve oy pusulasında bağımsızların, rekor oyda uzlaşıp, tekrar o antidemokratik seçim yasalarıyla 2007’de seçime bizi götürdüler.

Ancak, bağımsızlar, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir rekor kırdılar.  Rize’den Şırnak’a, Sivas’tan İstanbul’a barajları, duvarları, çağdışı antidemokratik seçim yasalarını aştılar. Light muhalefet devri, işte 2007 öncesinde kaldı. 2007 seçimlerinde yakalanan yüksek temsil oranı, 23’üncü Dönem Meclisi bu nedenle demokrasimiz için büyük bir şanstır.

2 milyon oy alarak, seçilerek Meclise gelen Grubumuz, üyelerimiz, Meclisin tüm üyeleri gibi halkı temsil etmektedir. Hiçbir kişi ve kurumun bu meşruiyeti, 2 milyon yurttaşımızın oylarını, halkın özgür iradesini bir hukuk devletinde tartışma hakkı yoktur. Meclisin tüm üyeleri Meclisin saygınlığını, halkın, milletin egemenliğini temsil eden üyelerdir. Bu üyeler, bir hukuk devletinde haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadıkça hiçbir şekilde suçlanamazlar. Suçlandıkları takdirde bu suçlamalar iftira, bunu yapanlar da müfteri durumuna düşer. (DTP sıralarından alkışlar) Bir hukuk devletinde yüce Meclisin bu konuda, üyelerinin saygınlığına sahip çıkması, o üyelerinin değil, üyelerinin şahsında onlara oy veren milyonlarca seçmenin ve milletin kayıtsız, şartsız egemenliğine de sahip çıkması anlamına gelir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bütçenin hazırlanması sürecinde demokratik ve katılımcılık olsun isterdik. Emek ve meslek örgütlerinin görüşleri alınsın isterdik. Komisyonumuzda, Bütçe Komisyonunda gelip görüşlerini dinleyebilme şansını da yakalamak isterdik. TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KESK, Türkiye Barolar Birliği, Mühendis Odaları Birliği, Tabipler Birliği gibi ülkemizin önemli, şu anda anayasa çalıştayını yapan ve gerçekten demokratik olgunluk ve refleksi her alanda gösteren bu kuruluşlarımızdan on iki tanesi, yakın tarihte, sosyal güvenlik reformuyla ilgili bir toplantı düzenlediler. Ciddi sıkıntıları var, ciddi şikâyetleri var. Aynı şikâyeti, emek cephesi dışında, dün Mecliste bana ulaşan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonundan, işveren kesiminden de farklı şikâyetleri alıyoruz. O zaman, Türkiye'de 30 milyon, 40 milyon insanımızın geleceğini yakından ilgilendiren ciddi reformlarda çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Bu meslek örgütlerimizin sosyal güvenlik reformuyla ilgili haklı iddiaları vardır. “Bütçenin en büyük kara deliği sosyal güvenlik harcamaları ve bu yöndeki yanlış politikalardır.” dediğimizde, Sayın Bakan, bu kürsüde alındılar “bütçenin kara deliği” dediğimiz için. Tabii, bütçenin diğer kara delikleri de, açıkları da vardır; alınırlarsa, biz de Bulgarca “Dupnisa” deriz, o da kara delik demektir. İşsizlik, kayıt dışı ekonomi, dış borçlar, faiz ödemeleri, vergilerde düşüşler, özelleştirmede tükenen olanaklar ve küreselleşmenin kapıya dayattığı şoklardan öte, kaçacak sermayenin olası depremi de hesaba katılmıyor.

Bunların dışında, tabu sayılan, tartışılmayan, cesaretle konuşulamayan askerî harcamalar ve silahlanma da vardır. Son yirmi üç ayda yaşanan acı olayların bütçemize yükü, ne yazık ki bu yükün giderilmesi yönündeki çabalar dikkate alınmıyor. Ağır silah ve teçhizatlarla iki yıldır sınıra yapılan kayma ve operasyonların bütçe içindeki yeri dahi konuşulamıyor; çünkü bunun, yasal, anayasal mevzuat sorunları var. Bu önemli konuda yüce Meclis bir tercih ile karşı karşıyadır. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Yüce Meclis bunu temsil ediyorsa –ki, ediyor- örtülü ödenek gibi sınırlı harcamalar ile “çok gizli” kaydı olan bazı küçük harcama kalemleri denetlenebilir olmak kaydıyla -hariç tutularak- ülke ekonomisini, bütçeyi belirleyecek, sarsacak harcamalarda, demokrasiye ve halkın temsiline olan inançla, karar mercisi olarak yüce Meclisin üzerinde hiçbir güç ve irade olmamalıdır. (DTP sıralarından alkışlar) 2007 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’na ve Millî Güvenlik Kurulu Yasası’na dair hiçbir değişiklik yapılmadı.” deniliyor. “Ordu bütçesi ve harcamaları üzerinde Meclis denetiminin güçlendirilmesi bakımından da hiçbir ilerleme yok.” deniliyor. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu, ordu bütçesini, sadece genel bir tarzda denetliyor, programları ve projeleri incelemiyor. Dahası, ilave bütçe fonları Meclis denetiminden muaf tutuluyor.

Hesapların denetimine gelince, Anayasa’ya göre Sayıştay ordu harcamaları ve mülklerinin dışarıdan, geriye dönük hesap denetimini yapabiliyor. Ancak Sayıştay, kendisine yönelik yasanın kabulünün askıda olmasıyla, ordu mülklerini hâlâ denetleyemiyor. Dahası, güvenlik kurumlarının iç hesap denetimini düzenleyen 2003 tarihli Kamu Maliyesi Yönetimi ve Denetimi Yasası hâlâ doğru düzgün uygulanmıyor.

Hepsi toparlandığında, ordu üzerinde idari, sivil fonksiyonların ve savunma harcamasına yönelik Meclis denetimi sağlanması konusunda hiçbir ilerleme sağlanmış değil. Tam tersine, yetki alanının ötesine geçen meseleler de -reformlar dâhil- ordunun açık yorumlarda bulunma eğilimi güçlenmiş durumdadır.

Evet “kral çıplak” derler ya, işte Hükûmetin gerçeği; Hükûmet, ama 2 kişiden 1’inin oyunu alsa da iktidar değil. AKP ekonomiyi IMF’ye, Kürt sorununun çözümünü ABD’ye, askere havale etmiş, dış politikayı da ABD’ye bağlamış, savunmayı da NATO’nun perspektiflerine bağımlı kılmış, Meclisi dışlamış, bu anlayışla sağlıklı bir bütçe politikası da gelişememiştir.

Bütçemizin gerçek yüzünü iki örnekle açıklamak istiyorum. Eğer, ortaya konan pembe tabloda Hükûmetin makyajını akıtıp gerçek yüzünü ortaya çıkarırsak şöyle bir tablo ortaya çıkar: Biri madalyonun bir yüzü, biri ikinci yüzüdür.

Madalyonun bir yüzünde “take off”, kalkışa çıkanlar vardır. Hükûmetin yandaşları, dostları, arkadaşları, ihaleler, özelleştirmeler, partizanca kadrolaşma, sermayenin palazlanması, zenginin daha zengin olduğu, oligarşik bir azınlığın çıkarları için uygulanan IMF’ye boyun eğmiş, bir nevi iş birlikçi, ama pragmatik bir ekonomik politika var. Bunları söylediğimizde Sayın Başbakan kızıyor, daha iki gün önce muhalefeti “sermaye düşmanı” ilan ederken, Hükûmet olduklarında kamu borç stokunun millî gelire oranının 78,3 olduğunu, bugün ise yüzde 40’ın altına düşerek IMF’ye olan borcun 23 milyar dolardan 7,2 milyar dolar düştüğünü söylüyor. Doğru mu? Bütçe görüşmelerindeki sunuşlarımızda “IMF borcu ne zaman bitecek?” diye sorduğumuzda da Sayın Başbakan “ABD’nin de borcu çok, çok ama ekonomisi iyi.” diye bize cevap veriyor. Bu mu mali disiplin, kalkınma ekonomi politikası? “Bu mu bunun cevabı?” diye sorduğumuzda, biraz, bu konudaki Türkiye’deki kurumların raporlarına dönmek istiyorum.

TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) bütçe açığının eylül sonunda 12,2 milyar YTL’yi bulduğunu, bu rakamın geçen yıl 2,4 milyar YTL düzeyinde olduğu dikkate alındığında bütçe performansındaki bozulmanın geçen yıla göre oldukça ciddi boyutlara ulaştığını belirtiyor. Bütçe gelirleri arasında yer alan özelleştirme gelirleri hariç tutularak bütçe açığı hesaplandığında, açığın 3,8 milyar YTL’den 19,1 milyar YTL’ye çıktığını kaydediyor. Bu durumun bütçe açığında yüzde 400’ü aşan bir sıçrama anlamına geldiği ifade ediliyor. Tabii ki buna bağlı olarak bütçe harcamalarındaki hızlı artış ve özellikle dolaylı vergi gelirlerindeki düşük performansın yanında, dış sektörlerin, özellikle dünya ekonomisinin ABD’den Çin ve Hindistan’a kayması –olası, piyasadaki dalgalanmalar da dikkate alındığında- ve son günlerdeki veriler ekonomide SOS sinyallerini veriyor.

Son beş yılda hızlı bir büyüme kaydedildiği söylenen Türkiye ekonomisi, bu yılın üçüncü çeyreğinde sert bir fren yapıyorsa ve gayrisafi millî hasılada da yüzde 2 olarak, dokuz aylık büyüme ise hedeflerin altında, yüzde 4 olarak gerçekleşiyorsa, ticaret ve tarım sektöründeki düşüş etkili olurken, ilk kez böylesi bir düşüş oranıyla karşılaşılması alarm zillerinin çalmaya başladığını gösteriyor. Dokuz ayda büyüme hızı gerilerken, üçüncü çeyrekte en kötü yıl olarak da tarihe geçecek.

Dünyada son çeyrekte bir gerileme, yavaşlama olacağı söyleniyor. Hükûmet açıklamalarında ise “etkilenmeyeceğini” söylemişti. İçeriden kaynaklı gerilemeye dış konjonktür de eklendiğinde yüzde 5 büyüme oranının yakalanamayacağı ortada. Enflasyonun da buna bağlı artacağı anlaşılıyor.

Enflasyon ve büyümeden sonra cari açıktan da ekimde kötü haberler geldi. Aylık 3 milyar dolar açık, yıllık 35,2 milyar dolarla yeni rekora imza attı. Açığın millî gelire oranı ise yüzde 7,7.

Değerli milletvekilleri, tarımda hızlı bir küçülme yaşanıyor. Sektörde, ilk çeyrekte yüzde 2,9’luk büyüme, ikinci çeyrekte de yüzde 2,1 oldu. Sayın Maliye Bakanı sunuşlarında, “Tarım sektörü geriledi, istihdam içindeki payı -dikkat çekmek istiyorum- 2002’de yüzde 34,9 iken -miladı AKP’nin- 2006 yılında yüzde 27,3’e geriledi.” Yani, Sayın Bakan, siz, 2002’den önceki hükûmetlerin çok daha gerisine düşmüşsünüz demektir. Bu da sizin acı itirafınız.

Hani daha öncesi ekonomik kriz devralmıştınız, tarım da böyle mi alınmıştı? Aslında, tarımda AKP döneminde ekonomik politikaların olmayışı düşündürücüdür. Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğu gerçeğini görmeyen politikalar sonucudur. Pancara, tütüne konan kotalar üretimi engellerken, Karadeniz’de fındık üreticisi, Ege’de üzüm üreticisi, doğuda ve batıda tütün üreticisi, buğday, tahıl üretimi teşvik görmedi, desteklenmedi. Orta planda, 2013 yılına kadar, Avrupa Birliği tarım kriterlerine rağmen üvey evlat muamelesi gördü. Çukurova’da pamuk üreticisi, Trakya’da ayçiçeği ve tahıl üreticisi ürününü tarlada bırakıyorsa, Akdeniz’de narenciye üretimi bitme noktasına gelmişse, denizlerimizde balıkçılarımız zor koşullarda ağlarının, mazotlarının, aldıkları kredilerin borçları altında eziliyorsa, AKP’ye sormak gerek, KÖYDES’in var, BELDES’in var, neden tarımı destekleme politikan TARDES’in yok? Artık, size bir TARDES politikası lazım diye söylüyoruz.

Millî gelirde en büyük paya sahip olan sanayinin ilk çeyrekte yüzde 7,5, üçüncü çeyrekte yüzde 3,7 olması da düşündürücüdür. Tarımdan sonra sanayide de gerilemenin göstergesi değil mi?

Serbest meslek ve hizmetlerde, sırasıyla, 4,7, üçüncü çeyrekte ise yüzde 1,1 oldu. Yani, doktor, avukat, mühendis, muhasebeci, değişik serbest meslekle ilgili kalem de dibe vuruyor. Tabii ki, vatandaşta para olmayınca bu meslek gruplarının da çalışması mümkün değildir.

Tabii ki, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda Türkiye’nin 177 ülke içinde 84’üncü sırada yer almasının ne kadar onur kırıcı olduğunu söylemiştik, kredi notumuzun da B’den BB eksiye düşmesinin vahametini de söylemiştik. Ancak, bunların, bu verilerin arkasından bu son aylarda yatırım, enflasyon, faiz ve cari açık rakamları gerçekten ciddi olarak ekonomik politikanın gözden geçirilmesini gerektiriyor.

“Vergi reformu neden geciktiriliyor?” diye Hükûmete sormak istiyoruz. Çoğunluğunuz var, istediğiniz gibi, bir gece ansızın getirebilirsiniz ve geçirebilirsiniz buradan Hâkimler ve Savcılar Yasası gibi. Çünkü, ülkemizde vergi yasaları sık sık değişiyor, uygulama sorunları yaşanıyor, tartışma konusu hâline geliyor, uzmanlar dahi uygulamada zorlanıyor, takip etmede zorlanıyor. Hukuki, güvenilmiş ve kazanılmış haklara saygı kalmadı, vergi hukukunda kanunilik ilkeleri karşısında geriye yürümeye yer verme, hukuka aykırılığın ötesinde ciddi vergileme anlayışları yanında, zenginden yeterince vergi alınmaması, emekçiden çok alınması, vergi adaletsizliği yaşanıyor. İşte, bunların hepsi vergide adalet için hızla bir vergi reformunun derhâl Meclise gelmesini gerektiriyor.

Gelir üzerinden alınan vergiler -gelir vergisi, kurumlar vergisi- düzenlenirken asıl dolaylı vergiler, yani harcamalar üzerinden alınan vergiler, KDV, ÖTV, banka ve sigorta muameleleri vergisi, cep telefonlarındaki -ki, Sayın Bakan 30 milyonu aşkın cep telefonu olduğunu söyledi- yüzde 50’yi aşan özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi, damga vergisi, gümrük vergisi, vergi adaletinde artık insaf ve vicdan sınırlarının aşıldığını gösteriyor. Yakında kaldırım vergisi, hava alma vergisini de koyarsanız, 2008’de -ki “Yeni vergi yok.” dedi Sayın Bakan- konulursa da doğrusu şaşmayız artık biz.

Servet üzerinden alınan vergilerse, veraset ve intikal, emlak, motorlu taşıtlar, onun ötesinde, yargı harçları, pasaport, ruhsat, ehliyet, yani binlerce kalem artık bir düzene, bir hizaya sokulmalıdır. Mademki, e-vergi, e-devlet, ar-ge araştırmalarıyla ünlüyüz, çalışmamız var, çabamız var, bir düğmede tak diye çıkarıyoruz, o zaman biz de bunu yapmalıyız. Çoğunluğunuz var, muhalefet engeli de yok, bunu çıkarın, biz de destek verelim.

Sayın Bakan, son zamanlarda bir açıklamada bulundunuz: “Artık vergi borçlarını tahsil etmek için direkt bankalara haciz koyacağız.” Son uygulamayla, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. 200 bini aşkın mükellef, şirket ve kişi, banka hesaplarına bir anda ekimin 25’inden, 20’sinden sonra bir haciz gitti. Vergi ödemesi gönderilmemiş, itiraz hakkını kullanmamış ve on beş sene öncesine ait bir vergi, zaman aşımına uğramış. Mükellefin vergi mahkemelerinde itiraz davası açma hakkı var, ama, siz, bir yazı gönderdiniz ve o mükellefin bankadaki bütün hesapları bloke ediliyor, 100 lira alacağınız için 100 milyon YTL bağlanıyor. O, 100 lira alacağınızı alıp geriye kalan parayı serbest bırakmak yerine, bütün hesap bloke ediliyor, çekler, senetler zamanında ödenmedi ve bu yanlış mükellefi mağdur etti. Kasım ayında yaptığınız düzeltme, ne yazık ki, ikinci bir blok olarak banka kayıtlarına işlendi. Orada bir yanlış yapıldı, daha önceki borcun yanında, ikinci yazıyla ikinci bir blokaj uygulandı.

İşte, mükellefe kolaylık tanıyacağım derken, yüzbinlerce mükellefi böylesi bir durumda sıkıntıya sokmak yerine, önceden, uzmanına, bilimine, planlamasına bakıp çalışmaların yapılması gerekiyor.

Memur maaşlarındaki artış ne yazık ki son zamlarla tamamen geriye alınmış durumdadır. Sosyal güvenlik reformunu, sadece sosyal yardıma muhtaç insanlara veya evine kömür verilecek, şeker verilecek, makarna verilecek insanlara yapılan yardımlar anlayışında gören bir devlet, bir hukuk devleti olamaz. Bu sosyal yardım hukuku, çalışan emeklinin yaşam garantisi, çocuklarının sağlık garantisi ve çalıştığı zamanın karşılığında ömrünün kalan kısmını rahatça geçirmesi içindir. Anayasa Mahkemesi bu Yasa’yı geri gönderirken, sosyal hukuk devleti tanımını çok güzel yapmıştır: Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü olanın devlet olduğunu ortaya koydu.

Yine sağlık sigortasıyla ilgili olarak eşitlik konusunda çokça şeyler, gerekçelendirmeler var. Sivil toplum örgütlerinin bu konuda çok çeşitli şikâyetleri var. Son zamanlarda sağlık reformu yasasını Meclise sunan hükûmet, burada sağlıkla beraber bıçak parası, ilave ücret, katkı parası, prim parası, sağlık sigortası gibi dört beş kalem daha ilave yaparak vatandaşın yükünü artırmakla kalmıyor, gerçekten de ciddi itirazlar var bu konuda ve sanıyorum Sayın Bakan’a da bunlar iletilmiştir. Ama ciddi ciddi inceledim, lehe olmayan hükümler de yok. Örneğin taslakta bir şey dikkatimi çekti, bir tek lehe hüküm gördüm: Sünnet bedelinin alınmaması. Eskiden belli hasta olanlardan alınmıyordu, şimdi bütün vatandaşlardan alınmayacak. Buna karşılık hemen açığı kapatılmış, emzirme yardımının kaldırılması. Bunun karşılığı da hemen konmuş. Bir yandan konuyor, bir yandan kaldırılıyor. Bu bir trajedidir. Bu yazıktır. Yani 40 milyon insanımızla dalga geçmektir. Hele hele bu taslakta aylık geliri 140 YTL olan insan zengindir tanımı 73 milyon insanımızın onuruyla oynamak demektir. 140 YTL nasıl zenginlik sınırı olabilir ve bu ölçü dâhilinde iki yıl hâlâ yeşil kartları niye sürdüreceksiniz? Bunu sormak istiyoruz. Yeşil kartlar 2009 yerel seçimleri içinde mi lazım diye sormadan da edemiyoruz.

İşsizlik konusunda İŞKUR’un açıklamaları bizi ürkütüyor. 18-30 yaş grubunun rakamının yüksek olması, 376 bin üniversite mezunu, diplomalı işsizin olması, en çok üniversiteli işsizin Türkiye’de olması, özellikle OECD’nin Bilim, Teknoloji ve Endüstri 2007 Raporu’nda, üniversite mezunları arasında işsizlik oranı Türkiye’de yüzde 12,5 -en yüksek oranda- çıkması bizi düşündürmelidir. Beyin göçü yapar ülke durumuna gelip, kendi üniversite mezunlarımıza iş bulamaz duruma geldik.

Dış politika belirsizliğimiz de, ne yazık ki, enerji politikamız da, bütçenin açıkları konusunda etkileyici temel unsurlardır.

Özelleştirme konusundaki hatalarımız sayılmakla bitmez. Özelleştirmeyi borç ödemenin bir kaynağı olarak gören anlayış, ne yazık ki, yakın tarihte, Sümerbank, Etibank olaylarında görüldüğü gibi, iki ekolü, kâr eden ekolü satmakla kalmadı. Daha sonra, özellikle de Eframov şirketine yapılan satışta Petrol-İş Sendikasınca açılan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Petrol-İş Sendikasının, özelleştirmeye yaptığı itirazın mahkemece kabulü sonrası, sadece 3,9 milyar kayıptan Türkiye kurtulmuştur. Bunun birçok örnekleri var, zamanım kalmadı…

Gerçekten ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel boyutları olan sorunları birlikte çözmek ancak uzlaşı ve diyalogla mümkün olabilir. Bunun, birlik, bütünlük içinde yüce Meclisin çatısı altında, yüce Meclisin iradesiyle yapılmasındaki çabaları önemsiyoruz. Konjonktür uygundur, yeni Anayasa çalışmaları buna zemin hazırlayabilir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şimdi, şahıslara söz vereceğim.

Tasarının lehinde söz isteyen Sayın Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Erçelebi.

Süreniz beş dakika.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Maliye Bakanlığı bütçesi lehinde söz aldım. Sizleri, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına en kalbî duygularla selamlıyorum.

Toplam 222,6 milyar YTL büyüklüğündeki ve 56 milyar YTL’si faiz ödemeleri, 11,8 milyar YTL’si yatırım olan bu bütçeyi hazırlayan başta Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan ve emeği geçenleri kutluyor, teşekkür ediyorum.

Bu bütçede memurlara verilen zam 2 + 2’dir. Bu nedenle, tüm memurlar meydanlarda davul çalıp, halay çekmektedirler. Allah muhafaza, eksi 2 eksi 2 de olabilirdi; veren hükûmet, alan hükûmet.

Bu bütçede yatırımların oranı yüzde 0,7’dir. Yani, bütçenin iki yüzde 1’idir. Bu büyük ödenekle büyük yatırımlar yapılacak ve işsizlik kökten çözülecektir!

AKP döneminde gençler yirmili yaşlarda patron olmuşlardır, hatta, on altı yaşındaki çocuklar bile iş âlemine katılmışlardır.

IMF’ye borcumuz 8 milyar dolardır. Bütçede faiz giderleri 56 milyar YTL’dir. Burada bir yanlışlık var, ya borçlarımızda ya faiz giderlerinde. Neyse, borç yiğidin kamçısıdır. Varsın gerçek borçlarımız 529 milyar YTL olsun.

KADİR URAL (Mersin) – Borç yiğidin kamçısıdır!

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Dünyanın en adaletli vergileri dolaylı vergilerdir. O yüzden, bütçede, vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin oranı yüzde 70,2’dir. Böylece fakir fukara, garip gurebayla ithalatçı kardeşlerimizin vergilerinde eşitlik sağlanmış ve sosyal adalet gerçekleşmiştir! (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) 58 ve 59’uncu ve 60’ıncı AKP hükûmetleri döneminde uygulamaya konulan, mali disiplini esas alan politikalar sayesinde 56 milyar YTL faiz ödenerek bütçenin iki yakası bir araya getirilecektir!

Gümrüklerden çaktırmadan yetmiş beş yerli fabrika Mısır’a gitmiş. Ne yapalım, giden gider, kalan büyük yabancı yatırımlar bize yeter diyorsunuz.

AKP İktidarı olarak döneminizde teknolojide çok önemli gelişmeler yaşandı. Yumurtayı da likit olarak kutuya koydunuz, böylece vatandaşı yumurta kırmaktan kurtardınız. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bütün bunların sonucunda, 22 Temmuzda yapılan seçimlerde verilen oyların gizliliği sadece sandıkta sınırlı kalmamıştır. AKP’ye oy verenler hâlâ ortada yoktur, AKP’ye oy verenler verdikleri oyu hâlâ gizlemektedirler.

Değerli milletvekilleri, hep söyledik, hiç dinlemediniz. Hormonlu büyüme balonu patladı. Şimdi yeni balonlar bulmanız gerekiyor. Beş yıldır söylenen masalların sonuna doğru geliyoruz. Gerçeklerle yüzleşme zamanı geliyor.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Daha çok beklersiniz sonunun gelmesini.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Beş senedir iktidarı da, nimetlerini de iyi götürüyorsunuz. Allah sonunuzu hayır eylesin. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – CHP sizi taşımaz bir daha!

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – İktidarı iyi götürüyorsunuz, iyi gidiyorsunuz, yolunuz açık olsun, güle güle gidiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – CHP sizi taşımayacak bir daha!

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – 2008 bütçesi vatanımıza, milletimize hayırlara vesile olur inşallah.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erçelebi.

Şimdi Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Söz süreniz otuz beş dakikadır.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Maliye Bakanlığının 2006 yılı kesin hesabı, 2008 yılı gider bütçesi, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu bütçeleri ile 2008 yılı gelir bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Açılıştan beri, değerli milletvekillerimiz söz aldılar ve uzun uzun Maliye Bakanlığıyla ilgili bütçe üzerinde görüşlerini serdettiler. Ben, burada, görüşlerini serdeden, açıklayan bütün milletvekili arkadaşlarıma önce teşekkür etmek istiyorum.

2008 yılı bütçesinin görüşme süreci, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, cuma günü, bildiğiniz gibi, tamamlanmış olacak ve 2008 yılı bütçesi de böylece kanunlaşmış olacak ve on ay içinde Cumhurbaşkanlığına gönderilecek. Bu görüşmeler sırasında da çeşitli fikirler ileri sürüldü ve bu bütçeye katkılarda bulunan bütün arkadaşlarıma kendim ve Hükûmetim adına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, iyi yönetilemeyen, iyi hazırlanamayan bütçeler nedeniyle ülkemiz, uzun yıllar boyu yüksek bütçe açığı sorunuyla uğraştı. Yüksek bütçe açıkları ve sonucunda oluşan kamu borç yükü nedeniyle ülkemizin krizlere girdiğini, bunun bedelini yüksek faiz olarak ödediğini ve hâlen de ödemeye devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Devamlı surette söylüyoruz, 2000-2001 yılındaki bütçe krizlerinin sebebi yüksek bütçe açıklarıdır. Yüksek bütçe açıkları şundan kaynaklanıyor: Şimdi, yöneticiler geliyorlar, hükûmeti yönetenlerden bahsediyorum… Birçok giderleri var tabii devletin, okul yapacak, yol yapacak, memurlara maaş ödeyecek, hastane yapacak, işte, güvenliği sağlayacak, askeriyeye verecek, diğerlerine verecek. Yani, devletin gerekli olan giderleri var, vazgeçemeyeceği giderleri var. Bu giderleri ödeyebilmek için de devletin vergi toplama hakkı var, vergi, bütçe hakkı var. Vergiyi, kanunları koyuyor ve vergiyi de topluyor. Fakat daha önceden halka karşı popülist bir yaklaşım vardı. Aman vergi toplamayalım. Ee, onun karşılığında borç alalım. Nitekim öyle yapıldı. Vergiler toplanmadı, toplanması gereken vergiler alınmadı ve onun yerine, git falanca uluslararası kuruluşa el aç, borç al, git IMF’ye el aç, borç al, tatbik edilen politika bu. Bu borçlanma neticesinde tabii ülkemiz çok ağır yüklere girdi. Nedir bu yük? Kamu borçları. Kamu borçları arttı. Kamu borçları arttıkça ülkenin riski arttı, risk payı yükseldi. Bu ne demektir? Faizler yükseldi. Faizler yükselince artık borçlar döndürülemez bir hâle geldi. Tabii, yüksek enflasyonun önemli bir sebebi de bütçe açıkları oldu.

Şimdi burada bütçe hakkında arkadaşlarımız gelip konuşuyorlar, muhalefet partisinden arkadaşlarımız da konuşuyorlar. Muhalefet partisinden gelen arkadaşlarımızın hâliyle gelip bizi övecek halleri yok, “Aman ne iyi yaptınız, alkışlayalım.” diyecek halleri yok. “Acaba nasıl söyleyelim de kötü gösterelim.” E muhalefettir, biz de anlayışla karşılıyoruz. Karşılıyoruz, ama bir de daha önceki durumlara bir bakılarak konuşulsun. Yani, daha çok geçmedi. 2000, 2001 taze yani, daha yeni sayılır, bundan altı yedi sene önce. O zaman bütçe açıkları neymiş? Bakın, ben size söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bütçe açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 14,6.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2002’de mi? 2002’yi mi diyor?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu yüzde 14,6 öyle bir rakam ki bunu Afrika ülkelerinde bile bulamazsınız. Bu 2002’de. 2001’de ne kadar? Bakın, 2001’de de var. O zamanda olan arkadaşlarımız da burada şimdi, hani bunu tenkit ediyorlar ya. 2001 yılında 16,5. Yani, bütçe açığının gayrisafi millî hasılaya oranı 16,5.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Cari açığın oranı ne?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki, şimdi bu ne olması lazım? Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri var. Diğer ülkelerde de bu şeyler…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, bankalar falan kapatıldı o zaman, şimdiki rakamlara bakalım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Maastricht Kriterlerine göre, değerli arkadaşlar, bunların azami yüzde 3 olması lazım. Yani, bütçe açığının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 3 olması lazım. Eğer yüzde 3 olmazsa ne olur? Yüzde 3 olmazsa orada tehlike var. Yani yüzde 3’ü aşarsa orada tehlike vardır. Kamu finansmanında, orada bir tehlike vardır, orada dikkat edilmesi lazım geliyor.

Şimdi işte, ben ilk Maliye Bakanı olduğumda yüzde 14,6’ydı değerli arkadaşlar. Hiç lafa gerek yok, rakamlara bakacaksın. Şimdi, 2006’nın sonunda bu rakam yüzde 1’in altına indi, yüzde 0,8. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüzde 0,8, yani yüzde 3’e kadar, yüzde 3’ün çok altında.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Enflasyon niye artıyor?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Onu da söyleriz, hiç merak etmeyin. (Gülüşmeler)

Şimdi değerli arkadaşlar, bakın, yüzde 3’ün altına… Biz, demek ki, bütçe açığı bakımından Maastricht Kriterlerini tutturan bir ülke hâline geldik bu dönemde.

MUHARREM VARLI (Adana) – Allah Allah!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ama, geçmiş dönemde yüzde 14,5, yüzde 16,5, böyleydi bu rakamlar. İşte o zaman enflasyonu kaçta aldık biz? 30’du 30.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – 29.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – 30… İyi bakın, bir daha bakın.

Sonra? Şimdi 8,4 oldu, “7,5 mu olacak, 8,4 mü olsun, 7,6 mı olsun” bunları konuşuyoruz. Çünkü devir değişti, devir değişti, yepyeni bir devir başladı. Bazı arkadaşlarımıza bakıyorum da hâlâ eskiden konuşuyorlar -ona da sıra gelecek söyleyeceğim ama- özelleştirmeyi burada konuşuyorlar. Özelleştirme için diyorlar ki: “Yollar özelleştirilmez.” Otoyollardan bahsediyoruz. Bütün ülkelerde otoyollar özelleştirilmiş, adına “Toll road” diyorlar artık, ücretli, paralı, özelleştirilmiş. Git İspanya’ya, git Portekiz’e git efendim İngiltere’ye, git Amerika’ya, nereye istersen git, git Brezilya’ya, git başka yere…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Havayı da özelleştirin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, işte oku… Hocam, özelleştiriliyor bunlar. Eskiden  dediğiniz belki vardı ama devir değişti yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onları satıyorsunuz, bütçe ondan açık vermiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi artık bu yola… “Altı ayda bir bakım.” diyor. Ne bakım yapılıyor, gidin görün Allah aşkına, bir gidin görün yolları. Avrupa’ya gidiyorsunuz, görüyorsunuz, o highway’lerin, motorway’lerin çoğu özelleştirilmiş. Oradaki bakım emin ol bizde yok. Gittim ben gördüm, gezdim.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye büyük bir değişimin içerisinde.

MUHARREM VARLI (Adana) – Doğru, doğru!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yani, eskiden Türkiye’nin yüzüne bile bakmıyorlardı. E, bu kadar bütçesi açık olan adama, ondan sonra, efendim, enflasyonu bu kadar yüzde 100’lere yaklaşmış bir ülkeye, faizleri bilmem ne olan ülkeye kim bakar Allah aşkına?

MEHMET EKİCİ (Yozgat) -  Amerika bakıyor size!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bakmaz. O zaman yabancı sermaye geliyor muydu? Gelmez, gelmez.

MUHARREM VARLI (Adana) – Amerika iyi bakıyor size!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Çünkü, ülkedeki ekonomide istikrar yok, ülkedeki ekonomide güven yok.

HASAN MACİT (İstanbul) – Amerika hangi istihdamı sağladı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, çok şükür, ülkeye…

HASAN MACİT (İstanbul) – Hangi istihdamı sağladı yabancı sermaye?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, çok şükür, ülkeye istikrar geldi, güven geldi. Yani, milletin yüzü gülmeye başladı.

HASAN MACİT (İstanbul) -  Hangi istihdamı sağlamıştır yabancı sermaye, hangi istihdamı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Siz niye rahatsız oluyorsunuz bundan canım? (AK Parti sıralarından alkışlar) Ne var rahatsız olunacak? Bakın, arkadaşlar, bu kutsal çatının altında bulunuyoruz hepimiz.

HASAN MACİT (İstanbul) – On yedi tane fabrikayı sattınız, bedavaya sattınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Türk milletinin refah seviyesinin yükselmesinden hepimizin mutlu olması lazım ve hepinizden de şunu bekliyoruz biz…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Keşke yükselse!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Arkadaşlar, bu refah seviyesinin yükselmesini daha fazlalaştıralım. Onun için, özelleştirmeyi daha fazlalaştıralım ve yapısal reformları daha fazlalaştıralım, daha iyi. Bize teklifler getirin öyle… Oturduğunuz yerden bağırmakla bir şey olmaz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Çiftçilerin primini ödeyin, çiftçilerin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bu milletten rey de alamazsınız öyle, yapmayın! Hani ben dedim size “yahu yapmayın bunları, başka şeyleri konuşmayın, sonra biz bile sizi kurtaramayız” dedik yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kişi başına düşen borç ne kadar arttı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, hiç Muş’a gittiniz mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Beni bir dinlemeye devam edin siz, bir dinleyin beni.

SIRRI SAKIK (Muş) - O adalet o varlık var mı Muş’ta?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlar, maliyenin performansı bütçeyle ölçülür. Eğer bütçesi iyiyse, o maliye iş yapıyor demektir. Şimdi, bir de bütçeyi yaparken huzurlarınıza geliyoruz, “İşte bütçemiz şudur…” anlatıyoruz, siz de konuşuyorsunuz… Bizden önce de bu bütçeler yapılıyordu. Bizden önce yapılıyordu, ama o bütçede hedefler var biliyorsunuz, bütçenin hedefi… Efendim, gelir hedefi şu, gider hedefi bu, bütçe açığı şu. Bu hedefler içerisinde de en önemlileri bütçe açıklarının hedefleri. Bu bütçe açıklarının hedeflerinde ne denmiş, sonunda ne yapılmış, buna bakmak lazım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu ay maaş alabilecek miyiz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, rakamları veriyorum değerli arkadaşlar: 2001 yılında -yani yakınları veriyorum ki hafızalarda taze o. Gerisini de verebilirim, var bende çünkü- demişler ki, bir bütçe getirilmiş, “Bu bütçenin açığı 5 milyar 233 milyon YTL olacak.” demişler, hedef böyle. Efendim, yüce Meclis de kabul etmiş, alkışlarla gitmiş. Sene sonu gelmiş, aa bakmışlar bütçe açığı 29 milyar olmuş 2001 yılında. Hedeflerden bahsediyor bazı arkadaşlarımız da onun için söylüyorum bunu.

Acaba bir tane mi bu? 2002 yılına da bir bakalım. 2002 yılında, bu sefer anlamışlar “Ya bu bütçe açığı çok, baş edemeyeceğiz.” bu sefer 26 milyar demişler hedefi, gene kabul etmiş milletvekilleri. Sonunda bakmışlar, 40 milyar olmuş. Bu mu bütçe Allah aşkına ya?

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Petrol fiyatlarından şikâyet ediyorsunuz, depremi hiç hesaba katmıyorsunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hepsini hesaba katıyoruz.

Şimdi, 2004 yılında biz gelmişiz, bütçe açıklarını yavaş yavaş düşürelim diye. Bu sefer 45 milyar bütçe açığı hedeflemişiz, 30 milyara indirmişiz onu. Yani performans 30.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – 1,5 milyarlık cari açık olmuş Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – 29 milyar demişiz, 8 milyarla kapatmışız. 13 milyar demişiz, 4 milyon 600 binle kapatmışız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cari açığı söyle Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sözünü tutmak, hedefleri tutturmak, performans budur işte. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutmamış ki hedeflerin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, maliyede cari açık hedef değil midir?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama tabii bu AK Parti farkı. “AK Partiden önce”, “AK Partiden sonra.” Var ya “milattan önce”, “milattan sonra”, onun gibi bir şey.

MUHARREM VARLI (Adana) - Denizler ve dağlar da sizin eseriniz zaten Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, mali politikalarda…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cari açık hedef değil midir Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir dinleyin… Dinleyin, faydası olur. (Gürültüler)

Şimdi, vergileri, hani dedim ya vergileri… Şu ülke ayakları üstünde durması gereken ve kimseye muhtaç olmaması gereken bir ülke. Türk milletinin hakkı bu, ama yöneticisine bağlı.

Şimdi, niye borçlanmışlar? Bakın, bizden önce vergiler topluyorlar, iki de bir vergileri toplayabilmek için başka vergiler koyuyorlar, şunlar bunlar, mali denge vergisi… Gelmedi mi bize bunların hepsi? Geldi. Topla topla topla, efendim, 2002 yılında toplanan vergiler 65 milyar YTL. 2007 yılında, bakın, biz şimdi vergileri artırmadık. Düşürdük mü? (AK Parti sıralarından “Düşürdük” sesleri) Kurumlar vergisi ilk biz geldiğimizde yüzde 33’tü, şimdi yüzde 20.

MUHARREM VARLI (Adana) – Telekom için düşürdünüz onu, Telekom için…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ondan sonra gelir vergisi aynı şekilde, üst tabanını ta 35’lere kadar düşürdük.

Efendim, KDV’ye geldiğimiz zaman KDV’yi düşürdük. Gıdada düşürdük mü 18’den 8’e? İlaçta düşürdük mü, sağlıkta düşürdük mü? Düşürdük. Efendime söyleyeyim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yumurtada düştü mü? Likit yumurta da düştü mü?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Gıda… Gıda… Hepsi gıda. Et, süt, yumurta, hepsi girer içine, gıdaya girer.

Efendim, millî eğitimde düşürdük mü arkadaşlar? Düşürdük. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Elmasta da düştü.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bakınız, şimdi bu kadar düştüğüne göre, acaba bizim vergiler düştü mü? 2002 yılında 65 milyar toplanılan vergiler, 2007 yılında 170 milyar. (AK Parti sıralarından alkışlar) At binenin, kılıç kuşananındır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Borç da yiğidin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama şimdi ne oluyor?

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu kadar borcu niye aldınız o zaman Sayın Bakan? Onu izah eder misiniz lütfen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Daha devam ediyor, bir dinleyin, size de faydası olur, dinleyin, dinleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlat Sayın Bakan, anlat, anlat.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz de dinleyin, size de faydası olur bunların!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Her zaman anlatmam bunları. Bakın…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anlat, anlat.

MUHARREM VARLI (Adana) – Biraz da devlet işleriyle ilgilenin!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, önemli bir durum var. Tabii, biz bankaları batırmadık. Milyar dolarlar, milyar dolarlar gitti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İmar Bankasını kim batırdı, İmar Bankasını? Onun sorumlusu da sensin!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bir ülkede ekonomiyi iyileştirmek istiyorsan, o ülkenin ekonomisini büyütmen lazım. Ekonomisi büyümeyen ülkelerde refah seviyesi artmaz. Dolayısıyla, her gelen hükûmetin birinci gündemi o ülkede refah seviyesini artırmaktan geçer ve…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cari açığı yaratmaktan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …ülkenin gayrisafi millî hasılasını artırmaktan geçer. Bunun için ne yapmak lazım? Daha fazla üretmek lazım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Daha fazla üretiyor muyuz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – O üretim için de değerli arkadaşlar, yatırım yapmak lazım, yatırım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Daha fazla ithal etmek lazım!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yatırım olmadan olmaz. Şimdi, yatırımı yapabilmek için her şeyden önce yatırım ortamının iyileştirilmesi şarttır. Bir yerde eğer ortamını sağlayamazsan, ortamını sağlayamadığın çiçeği bile yetiştiremezsin. Bırak sen yatırımı, çiçek bile yetişmez orada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tataristan’daki konuşmalar gibi değil mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – O bakımdan, şimdi bizim Hükûmetimiz geldiği zaman yaptığı en önemli şey, yatırım ortamının iyileştirilmesi için, bir, bütçe açıklarını indirdik, mali disipline uymak suretiyle.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Cari açığı artırdık.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakın, Avrupa’daki birçok ülkeden… Dün geldi, benimle bir Avrupalı gazeteci röportaj yaptı. “Bütçe açığı dediğimiz zaman, Fransa’nın bütçesi sizden daha kötü, İtalya’nın daha kötü, Belçika’nın daha kötü, Yunanistan’ın daha kötü.” dedi. Bunları bilin.

MUHARREM VARLI (Adana) – Allah Allah!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Tabii, tabii.

MUHARREM VARLI (Adana) – Amerika Birleşik Devletleri’nin Maliye Bakanı konuşuyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ya 70 milyon duydu, bazı arkadaşlarımız hâlâ “Allah Allah” diyor, hayret ediyorum. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Masal anlatmayın masal, gerçekleri  söyleyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, yine rakamlara dönüyorum. Peki, Türkiye’de yatırım arttı mı? Evet. 2002 yılında toplam yatırım 47 milyar YTL iken, 2008 yılında bu yatırım miktarı 155 milyar YTL’ye çıkıyor. Aradaki farka bakın. Neden? Yatırım ortamı iyileşti.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İthalat?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, biz bir de şöyle bir şey yaptık: Biz özel sektöre ağırlık verdik, yatırımda, üretimde, ihracatta, istihdamda özel sektöre ağırlık verdik. Niye özel sektöre ağırlık verdik? Çünkü, daha sıhhatli bir yatırım oluyor, daha iyi bir yatırım oluyor ve daha kuvvetli ve kalıcı bir yatırım oluyor. Aynı zamanda rekabet gücünü de arttırıyor ve… Boşu boşuna çıkmadı bizim 36 milyar dolardan 100 milyar dolara ihracat. Özel sektör ağırlıklı olduğu için bunun rekabet edebilirlik gücü fazla oluyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, ithalat ne, ithalat?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, özel sektör yatırımlarına bakıyoruz, 2002 yılında sadece 30 milyar. Neden? O ortam yok, yapamıyor; faizler yüksek, enflasyon yüksek, önünü göremiyor, yarın ne olacağı belli değil…

OKTAY VURAL (İzmir) – Mısır ithalatı ne kadar arttı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …hükûmetin bile nerede toplanacağı, ne zaman toplanacağı belli değil. O ortamlardan geldik, o ortamlardan geldik.

MUHARREM VARLI (Adana) – Dış ticaret açığı sadece 7 milyar dolardı ama Sayın Bakan o zaman. Şu anda 50 milyar dolar dış ticaret açığı, onu da söyleyin lütfen. (AK Parti ve MHP sıralarından gürültüler)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bunlar rakam değil mi?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Olmayan ihracatın açığı olur mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, 2008 yılında bu 122 milyar YTL oluyor. Bak, 30 nerede, 122 nerede.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Hatibi dinleyemiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Hatibi dinleyin arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KADİR URAL (Mersin) – Yalan söylüyor ama!

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Yalanı siz söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Kendinizi görüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, öyle, oturduğunuz yerden laf atmakla “Yalan söylüyor.” demekle bu işler olmuyor. Bak, burada rakamları veriyorum. Yani rakam rakam geliyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İthalatı da söyleyin Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bak, cari açıktan başka çok fazla bir şey söyleyebiliyorlar mı, var mı bir şey? Yok.

Şimdi cari açığı açıklıyorum, iyi dinleyin.

MUHARREM VARLI (Adana) – Borçları da söyleyin, borçları!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Borçlar… Bakınız, iyi takip de etmiyorsunuz. Okumuyorsunuz ya, okuyun şunu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Borçlar nominal olarak azalmaya başladı değerli arkadaşlar. Çarşaf çarşaf yayınlıyoruz bunları yahu, kitap kitap yayınlıyoruz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani, sadece IMF’deki borçları söylerseniz…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ve ilk defa, değerli arkadaşlar, Türkiye, bakın borçlarda… Madem “borçlar” dedi, ona dokunayım, ondan sonra da cari açığı anlatayım. Borçlarda, biz geldiğimiz zaman kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 78’di, 78,4 hatta.

MUHARREM VARLI (Adana) – TÜİK rakamları mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, 2007’nin sonunda bu rakam 40’ın altına iniyor, 39, 38’e iniyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu mu artma? Bu yetmiyor, “nominal olarak” diyorlar, “nominal olarak azalsın” diyorlar, “rakam olarak da…”

Evet, arkadaşlar, 2005’ten itibaren de kamu borçlanma kesimi gereği, kamu borçlanma gereği eksiye düştü. 2006’da da eksi, 2007’de eksi, 2008’de de eksi. Bunun manası, nominal olarak da borçlarımız düşmeye başlamıştır. Bunun manası budur. Rakamlara bakılsın. Hazine yayınlıyor bunları, hepsi yayınlıyor. Bunları takip edin, görün. Çünkü, milletin temsilcilerisiniz siz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yani, otur burada, ondan sonra at bir laf, milletin temsilcileri… Yok öyle numara, inceleyeceksiniz, okuyacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Muhalefet ciddiyet ister, muhalefet çalışma ister. Bizim karşımıza çalışın getirin, rakamlarla konuşalım.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Net borç yanlış Sayın Bakan. Madem öyle söylüyorsun, net borç yanlış. Çünkü, orada işçilere ödeyeceğiniz parayı düşüyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle usul olmaz!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hocam… Hocam… Karşılıklı konuşmayalım, ama bak, hesaplar ortada. Şimdi, siz…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Yani, yanlış…

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam kırk sene geride kalmış.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hocam… Evet, biraz öyle.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bizim ticaret hacmimiz biz geldiğimiz zaman 80-85 milyar dolar civarlarında, o civarlarda. Şimdi, bu senenin sonunda, bizim ticaret hacmimiz 270 milyar dolar oluyor. Kaç misli? Yani, yüzde 10, yüzde 20 değil, birkaç yüz misli artıyor. Bu ne demektir? Ülkeye bu kadar mal giriyor veya ülkeden bu kadar mal çıkıyor, bu mallar bu kadar taşınıyor, bir yerden bir yere taşınıyor. Bu mallar üretiliyor, bu mallar limanlarda yükleniyor veya boşaltılıyor ve bu mallar satılıyor. Dolayısıyla Türkiye’deki ekonomik hayat aşağı yukarı 3 mislinden fazla, 4’e yakın, 3,5 misli arttı.

Şimdi, tabii, Türkiye’deki bu ekonomik canlılık, Türkiye’ye birçok kazanımları da getiriyor. Biz geldiğimizde turizm gelirlerimiz ne kadardı, kaç misli arttı. Yani, 20 milyon turistten konuşuyoruz, önümüzdeki seneler çok daha fazla turist gelecek. O turistin geliri geliyor. Artık birçok kimse Türkiye’de yaşamayı tercih ediyor. Ben biliyorum, bazı büyükelçiler geldiler, burada ev aldılar, Türkiye’de yaşıyorlar yabancı büyükelçiler. Neden? Türkiye’nin iyileşmesinden, güzelleşmesinden kaynaklanıyor bunlar.

Birçok yere artık çift yollarla gidebiliyoruz. Yüz binin üzerinde, yüz otuz binin üzerinde derslik açtık. O derece eğitimde bir sıçrama getirdik. Sağlık da aynı şekilde… Allah aşkına, milletimiz insan muamelesi görmüyordu ya! Sabah erkenden, sabahın köründe gidiyordu, gece yarısı… Hasta adam. Hasta adam gidiyor, dört saat, beş saat kuyruk bekliyor da gün alacak veyahut da sıra alacak. Sırayı bin bir zahmetle alıyor, ondan sonra gidiyor, tedavi oldu olmadı, bilmem ne… Bir de reçete yazılıyor. Reçetesini almaya gidiyor. Bakıyor “Bu ilaç yok, sen on gün sonra gel…” ya adam hasta! Yarına kavuşacak mı, kavuşmayacak mı, daha mı kötü olacak, ona bakan yok. Şu millete böyle çile çektiriliyordu. Geldik, şimdi herkes istediği zaman istediği doktora gidiyor, hastaneye gidiyor. Öyle mi? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunlar hep neyle oluyor? Böyle parayla… Tiko… Harcıyorsun, bunlar için para harcıyorsun. Herkesi biz doktora götürüyoruz. Herkes mahallesindeki eczanesinden, gidiyor, beyler gibi ilacını alıyor. Yok, var, yok öyle, parasını şey ediyor, biz de onun parasını ödüyoruz. Neden oluyor bu? Bu, bütçeyi iyi idare etmekten oluyor. Bütçesini iyi idare edemeyen ülkeler, o ülkeyi de idare edemezler demektir, bunun  manası budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten, sen daha iyi idare edebilirsin Türkiye’yi Başbakandan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ne yaptılar bundan önce? Geldiler, efendim popülist politika, kırk yaşında milleti emekli ettiler. Bunun verdiği yük ne kadar biliyor musunuz siz? İşte “kara delik” diyor kimisi “ak delik” diyor, bir şey deyip duruyor. İşte bu politikalardan kaynaklanıyor. “Tütünü ben alırım, damda eksem bile alırım.” E aldın, sonra yakıyoruz şimdi. Efendime söylüyorum, “Herkesten şu kadar daha fazla verip alırım.” Kimin parasını veriyorsun da alıyorsun?  Bu milletten, fakir fukaradan topluyorsun vergileri, ondan sonra ona verelim, buna verelim. Yok böyle şey! Bunlar kalktı artık, kalktı. Biz, milletin emanetine hakkıyla riayet ediyoruz arkadaş, gözümüz gibi bakıyoruz. Eskiden, efendim, bilmem nerede kur bir fabrika… Tamam, kursun. Gemlik’te bir amonyak fabrikası kurmuşlar değerli arkadaşlar, 400 milyon dolar harcanmış, çalışmıyor!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sattınız, 83 milyon…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gemlik’teki fabrikayı kaça sattınız Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Neden? Hadi oraya da bir şey kuralım, buraya da bir fabrika kuralım, şuraya da şunu… Yok böyle şey! Hesap edeceksin, kitap edeceksin, ona göre iş yapacaksın.

Şimdi, tabii, Türkiye’deki kalkınmadan dolayı, kalkınmanın yüksekliğinden dolayı ve Türkiye’de sermaye birikiminin azlığı… Bakın, bir önemli nokta vardır, bunu hiç kimse unutmasın: Türkiye’de sermaye terakümü azdır, yetersizdir. Dolayısıyla, bizim yabancı sermayeye ihtiyacımız vardır. Sermaye terakümünün azlığından dolayı, özel sektördeki tasarruf azlığından dolayı cari açıkta yükselme oldu. Bu kaçınılmaz bir sonuç. Ama, bunun sürgit olması lazım mı? Hayır, buna bir önlem almamız gerekiyor ve almak için de çeşitli çalışmaları yapıyoruz ve bir bir de buraya getirmeye başlayacağız. Yakında, bütçeden sonra buraya çeşitli mevzuatlardaki değişikliklerimiz gelecek. Bunlar. İlk olarak ar-ge teşvikleriyle ilgili kanunu dün Meclise gönderdik. Çünkü, Türkiye’nin artık ihracatını artırabilmesi için üretim yapısını artırması lazım. Yani, daha yüksek teknolojik üretime geçmek mecburiyeti vardır Türkiye’nin.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Beş yıldan beri söylüyoruz onu Sayın Bakan. Günaydın!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ne yaptınız şimdiye kadar, söylediniz de? Ne yaptınız? Ne yaptınız?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Hep söyledik. Buradan girdi, buradan çıktı!

OKTAY VURAL (İzmir) – Beş yıldır ne yaptınız? Yan gelip yattınız mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok yok. Sayın Tütüncü, işiniz gücünüz sadece söylemek.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin lütfen.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, ar-ge teşviklerini getirmek suretiyle, göreceksiniz, Türkiye’nin çehresi değişecek. Nasıl oluyor? Çünkü, şimdi daha fazla yüksek teknolojik ürünler yapması için yapılacak olan o ar-ge çalışmalarına, o inovasyon projelerine biz teşvik veriyoruz. Orada çalışan elemanlardan vergi almayacağız, sigorta primlerini yarı yarıya düşüreceğiz, o konudaki amortismanları 2 misli artıracağız. Sadece bizim ürünlerimizdeki teknolojik gelişme değil, aynı zamanda, bazı sektörler var ki, ar-ge’ye çok para harcıyorlar. Mesela nedir: İlaç sektörü. Bugün dünyada 70 milyar dolar harcanıyor ilacın ar-ge’si için. Şimdi burada böyle teşvikler görünce birçok ilaç şirketi kendi ar-ge departmanlarını buraya taşıyacaklar ve bizim binlerce yetişmiş elemanımız istihdam edilecek.

IT sektörü…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu daha önce niye yapmadınız Sayın Bakanım? Bu beş yılı niye harcadınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yeni öğrenmiş, yeni!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beş yıl oldu iktidardasınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sizin bozduklarınızı düzeltmek için ancak kardeşim! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hitabın çok hafif Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Beş yıl… Enflasyonu düşür, faizi düşür, bütçenin açığını kapat, sürdürülebilir büyümeyi sağla, borçları azalt… Az iş mi bunlar be kardeşim! Onları yaptık, şimdi de bunları yapıyoruz yani. (AK Parti sıralarından alkışlar) Her şey safha safha. Yani, bir usulü var bunun. (AK Parti sıralarından “Allah razı olsun.” sesi) Sağ olun.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mısır ithalatına bir düzenleme getirdiniz. Doğru!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Millet sizi bahane bulasınız diye iktidara getirmedi Sayın Bakanım, yapılacak ne varsa zamanında yapacaktınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi bakınız, her şey zincirleme, arka arkaya geliyor. Şimdi, Türkiye, bundan sonra mikroekonomik tedbirleri tanımaya başlayacak. Müteşebbisimizin, daha doğrusu Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak önlemlere başvuracağız ve bu mikroekonomik tedbirlerde sektör sektör ilgileneceğiz, yani onlara kadar ineceğiz, fabrikalara kadar ineceğiz, hepsiyle ilgileneceğiz. Onun için “Efendim, falanca grup yurt dışında iş almış.” Aman ne güzel olmuş. Biz, yurt dışında…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Aldığı yere bak.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …bizim arkadaşlarımız, Türk müteahhitleri, Türk iş adamları iş alsın diye, her türlü yardımı yapıyoruz biz arkadaşlar.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kime?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hükûmet olarak, Hükûmet üyeleri olarak…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Çalık Grubuna…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - …ve hatta Cumhurbaşkanımız dahi. Bunların hepsiyle yapıyoruz. Hiç alınmayın. Ersin Arıoğlu’na da yaparız, Çalık’a da yaparız, hepsine yaparız. Yeter ki bizim müteşebbisimiz dışarıda iş yapsın, döviz getirsin bize, bu anlayışta olun. Siz “Vay ona niye yardım ettin, buna niye yardım ettin!” Nerede iş yapan adam var, onu önleyin bari, ona yasak getirin. Efendim, o iş yapmasın, bu iş yapmasın, şu iş yapmasın. Sonra? Sonra, işte, sizin zamanınızdaki duruma düşeceğiz. Olmaz, öyle şey yapamayız biz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Tabii, damatlar iş bulsun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi bu bütçe… Bakınız bir şey daha söyleyeyim: Bu bütçe ne getiriyor? Takdimde de söyledim. Bu bütçe, kabul edeceğiniz bütçe, 2008 yılında Türk milletinin refahını daha da artıracak bir bütçedir. Bu, bunu getiriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz, geldiğimizde 2.560 dolarlardaydı kişi başına düşen millî gelir. Bu bütçe, 7.000 dolara yükseltiyor onu işte. Ne getiriyor? Onu getiriyor. Herkesin cebine biraz daha para girecek yani. Onu getiriyor bu bütçe.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nerede, kimin cebine girecek?

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kimin cebine girecek? Şu cepleri görelim!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ha, onu getiriyor. Siz, hazır maaş gelsin hop, tamam ama bu bütçe, alın teriyle çalışan vatandaşımızın gelir seviyesini artırıyor, cebine daha fazla para getiriyor ve bunu kabul edeceksiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Darısı mahdumlarınıza!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, şimdiden hepinize tekrar teşekkür ediyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onların işleri nasıl? Bayramdan önce maaş verebilecek misiniz Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Şahıslar adına, aleyhte söz isteyen, Sayın Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, burada, bütçenin son konuşmaları yapılıyor, hayretle izliyorum, acıklı bir manzara olduğunu görüyorum. Ekonomik açıdan bağımlılık ilişkileri içine girmiş bir ülkenin Maliye Bakanı ve Hükûmetin diğer üyeleri, bize, pembe bir tablo çiziyorlar, yani bu, Türkiye’de hiçbir sorun yok, her şey yolunda tablosu.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, burada, Maliye Bakanı, geçen gün yaptığım konuşmayı izleyememiş olabilir, küçük bir hatırlatma yapayım: İstatistik bilim dalını, yalandan, kuyruklu yalandan daha da öte bir yalan hâline getiren bazı özellikler olabilir yani çarpıtma aracı olarak kullanılabilir demiştim.

Birincisi: Baz yılı olarak aldığınız yılı öylesine seçersiniz ki bu, sizin bütün söyleminizi bir aldatma hâline getirir. 2001 yılını, burada, başka konuşmacılar da seçtiler iktidar partisinden. 2001 yılı yani bir kriz yılını alarak onun üzerine inşa ederseniz yalan söylersiniz.

İki: Karşılaştırılamayacak unsurları karşılaştırırsanız burada da yalan söylersiniz.

Ve üç: Mutlak rakamlarla ifade eder, nispi rakamlara gitmezseniz gene toplumu aldatırsınız.

Bunun hepsini yapıyorsunuz büyük bir başarıyla.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – İstatistiğe inanmıyor musunuz?

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, bu kuralsız bir oyundur, bu faullü bir dövüştür. Yani, elinizdeki rakamları sadece kendi çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaya dönüktür.

Burada, mesela, Başbakanın açılış konuşmasını hatırlayınız, şunu söylüyordu: “Türk lirasının değer kazanmasından rahatsızlık duyanları taaccüple izliyorum.” demişti. Yani, şaşkınlıkla, hayretle izliyor. Peki, ben şunu sorayım -vaktim çok az- Amerikan Başkanı Bush, Amerikan dolarının değerini bilinçli olarak düşürürken taaccüp duyuyor mu? Kendi ülkesinin çıkarları için, konjonktürel olarak parasının değerini yüksek tutmak ya da düşük tutmak bir iktisat politikası aracıdır. Paranın sürekli değerli olması, eğer sizin ithalatınızı artırıyor, içeride istihdamınızı azaltıyor, insanlarınızın iş bulmasına engel oluyorsa, o zaman bu yanlış politikadır.

Sayın Bakan, dinlemiyorsunuz, dinleyin. Size bunların yararı olur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Güzel bir ders verin Oğuz Bey.

OĞUZ OYAN (Devamla) – O nedenle olduğu için zaten Türkiye…

Bakınız, Başbakan burada bir karşılaştırma daha yapmıştı: “Cumhuriyetten bu zamana 181 milyar dolar bir millî gelir vardı 2001’e kadar. Biz bunu tuttuk 489 milyar dolara çıkardık, yani yüzde 170 büyüttük.” İşte size bir kuyruklu yalan daha! Bunlar karşılaştırılamayacak şeylerdir.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Yalancı” diyemezsiniz!

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Doğrusunu söyle, düzelt.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bir başka şey size söyleyeyim: Türkiye’de sabit fiyatlarla 2003-2007 arasında dolar bazlı karşılaştırmalar yanlıştır, bunu gidin bir bilene sorun.

BAŞKAN – Sayın Hıdır, Sayın Hıdır…

OĞUZ OYAN (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, lütfen. Zaten iki dakikam, bir buçuk dakikam var.

BAŞKAN – Sayın Oyan, siz devam edin lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Dolar bazlı karşılaştırmalar yanlıştır, çünkü Türk liramız dolar karşısında aşırı değerli. Türk lirası bazında karşılaştırma yaparsanız 2003-2007 arasında toplam büyümeniz yüzde 40’a ancak geliyor. Yani, yüzde 170 değil. Dolayısıyla, bir kere, eğri oturup doğru konuşacaksınız. Yani, halkı aldatmak sizin işiniz olamaz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – O sizin işinizdir.

OĞUZ OYAN (Devamla) – İkincisi, bu yüzde 40’lık büyümeye rağmen, eğer sadece yüzde 6’lık bir istihdam artışı olmuşsa beş yılda, bu bir başarısızlıktır. Türkiye, AKP öncesi dönemlerde 100 birimlik büyümeye karşılık 40 birimlik bir istihdam artışı sağlıyordu. Sizin döneminizde 100 birimlik büyüme, sadece 15 birimlik istihdam artışı sağlıyor. Gelişmiş ülkelerde bu istihdam esnekliği yüzde 60’tır, yani 100 birimlik büyüme, 60 birimlik istihdam getirir. Siz bu ülkede bu kur politikalarıyla, bu iktisat politikalarıyla, bu IMF politikalarıyla kendi insanınıza dönük politikalar üretmiyorsunuz Sayın Bakan, Sayın Hükûmet temsilcileri.

Dolayısıyla, bir başka şeyi daha burada bilginize sunayım. Türkiye’de cari açıkların düştüğü bir masaldır. Türkiye’de cari açıklar hem artıyor hem de bir başka şeyle ilişkisine bakarsanız vahim bir durum ortaya çıkarıyor.

Vahim durum şudur: Sizin döneminize kadar Türkiye’de cari açıklar artarken, ekonomik büyüme de yükselmekteydi. Yani, Türkiye’de ekonomik büyümenin bir sonucu olarak cari açık büyümesi olur, dış kaynak kullanılırdı. Şimdi, bakın, hemen bu yılın rakamlarına bakın. Cari açık büyümeye devam ediyor, 36 milyar dolara ulaştı, 2008 bütçesinde 39-40 milyar dolar cari açık öngörüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oyan, bir dakika ekliyorum, tamamlayınız lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ama, bu arada durgunluğa gidiyorsunuz, yani ekonomik büyümeniz düşüyor. Dolayısıyla, burada tam bir kriz tablosuyla karşı karşıyasınız, üstelik de 2008 yılında dünya ekonomisinde daha da büyümesi beklenen kriz koşullarını dikkate alırsanız, sizin böylesine hazırlıksız bir şekilde ve IMF politikalarıyla yeni bir krize doğru Türkiye’yi sürüklediğiniz açıkça ortaya çıkar.

Değerli arkadaşlarım, burada Maliye Bakanı çıkıp enflasyondan bahsediyor. Bundan bahsetmiştik, burada konuştuk. Türkiye 2004’ten itibaren tek haneli rakamlarda. Siz ölçmek için, biz geldiğimizde yüzde 30’du, şimdi yüzde 8,4 diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, çünkü enflasyon hedeflemesi yapıyorsunuz. Hedefiniz yüzde 4, gerçekleşme yüzde 8,4 ise -kasım itibarıyla ki 9’u geçecek, belki de 10’u aralık itibarıyla- o zaman hedeften yüzde 100’den fazla sapmışsınız demektir. Hesap vermesini bilmeden Maliye Bakanı koltuğunda oturulamaz Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, 2002 ile 2001’le karşılaştırma yapmayı bırakın. Kendi hedefiniz neyse, karşılaştırmayı onunla yapın.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, on dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

On beş dakikanın yedi buçuk dakikası sorular kısmı, yedi buçuk dakikası da cevap kısmı.

Hemen başlıyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum.

1) Borsadaki işlemlere uygulanan stopaj oranları yerli ve yabancı yatırımcılar için yüzde kaçtır? Yabancılar korunmakta mıdır?

2) Bakanlığınız döneminde yabancılara ne kadar gayrimenkul ve mülk satışı yapılmıştır? Bu satışlardan Hazine bütçesine kaç YTL para girmiştir? Seksen yıllık cumhuriyet döneminde giren parayla karşılaştırıldığında durum nedir?

3) Yine konuşmanızda, döneminizde millî gelirin yaklaşık yüzde 260 oranında arttığını söylediniz. Ancak, buna karşılık memur maaşları artışı yüzde 86 olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda memur fakirleşmemiş midir?

4) Bugün yeni doğan bebeğimiz yaklaşık 7.500 YTL borçla doğmaktadır. Bu bebeklerimize doğum gününde ne söyleyebilirsiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Maliye Bakanına sorularımı yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakan, Telekom, Tekel, Petrol Ofisi gibi seksen yıllık halkın yatırımlarını “Babalar gibi satarım.” diye özelleştirdiniz. 70 milyon Türk halkından çekinmiyorsanız, Hak’tan da mı çekinmiyorsunuz?

İkinci sorum Sayın Bakan: Medyada çok sık tartışılan ve kamu vicdanını rahatsız eden çocuklarınızın iş hayatını “Onlar vergi veriyor.” diyerek kapatmanız mümkün müdür? Kamuoyunu nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz? Teşvikli mısır, yumurta kutusu ve Tekel makineleriyle ilgili söylentileri nasıl izah edeceksiniz? Avrupa Birliği üyesi ülke bakanlarının yaptığı özveriyi gösterip istifayı düşünüyor musunuz?

Son sorum Sayın Bakanım: PETKİM'i sattınız mı? Hangi ülke ve hangi firmaya kaça satıldığını açıklar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karayel…

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Bakanım, özelleştirmeyi şeffaf bir şekilde ekibinizle birlikte gerçekleştirdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Bu özelleştirmelerden şu ana kadar ne kadar gelir elde edilmiştir? Yeni özelleştirmelerden ne kadar gelir elde etmeyi hedefliyorsunuz? Otoyollar ve köprülerin gelirlerini ne zaman özelleştireceksiniz? Bunda hedeflediğiniz rakam nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Bakanım, son beş yıldır bütçe açıkları sürekli olarak azalıyor. Ayrıca, bütçe açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı da azalmaya devam ediyor. Hükûmetimizin bütçe açıklarını düşürme politikası neticesinde para politikasının uygulanmasına da destek verilmektedir. Bu çerçevede bütçe açığının düşürülmesi politikasını, Avrupa Birliğiyle yürütmekte olduğumuz müzakereler açısından nasıl yorumlayabilirsiniz?

İkinci sorum: AK Parti Hükûmetleri tarafından hazırlanan ve uygulanan bütçelerde sağlık, eğitim hep en öncelikli kaynak tahsisinin yapıldığı bütçeler olmuştur. Ayrıca bütçenin sosyal boyutu da önceki dönemlerle karşılaştırılmayacak kadar bütçe içinden pay almıştır. 2008 bütçesinin de aynı politikalar çerçevesinde oluşturulduğunu biliyoruz. Bu çerçevede uygulanmakta olan bu politikalar, halkımızın hasret kaldığı hizmetlere erişimini kolaylaştırmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Bakanım, bilindiği gibi ülkemizde oklu yıllar, elli yıllar, atlı yıllar, arılı yıllar, garnitürlü yıllar yaşandı. Şimdi de aklı yıllar, akıllı yıllar yaşanıyor. Bu manada Türk parasının değeri, millî gelir, ticaret hacmimiz, yatırımlar, fert başına düşen millî gelir gibi ekonomik göstergeleri bir tablo hâlinde verebilir misiniz?

Son sorum: 2003 yılı öncesi bankaların görev zararları ne kadardır? Bunlardan geri dönmeyen miktar nedir? Bunları verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Bakana soruyorum: Toplumsal cinsiyet eşitliğini ekonomik açıdan geliştirmek için her bakanlık bünyesinde kadın-erkek eşitliği fonunu ayırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Kadınların ev içi emeğini görünür kılıp sosyal güvenceye kavuşturmak için bir projeniz var mı?

Üçüncüsü: Yeşil kart kaldırılıyor. İki yıl boyunca yeşil kartlıların sağlık giderleri devletçe ödenecek. İki yıl sonra vatandaşlara kırmızı kart mı göstereceksiniz, projeniz nedir?

Dördüncü sorum Sayın Bakana: Tarım alanında yaşanan gerileme nedeniyle, Türkiye, üçüncü çeyrekte yüzde 2 ile beklentilerin altına düştü. Bu nedenle, GAP’ın sulama ve tarım yatırımları ile istihdam konusunda önemli bir yeri olduğuna göre, bu projeyi hızlandırmayı düşünüyor musunuz?

Son sorum: “2008’de yeni vergi yok.” dediniz. Peki, yeni zam da yok sözünü verebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakanım, birinci sorum, Isparta Milletvekilimiz Nevzat Korkmaz adına soruyorum: Emlak Vergisinin 11’inci maddesi gereği, Isparta’da Davraz Vergi Dairesince yapılan değerlemelerle Ispartalıya trilyonlarca liralık borç tahakkuk etmiştir. Seksen bir vilayetten sadece Isparta’nın maruz kaldığı bu haksızlığı düzeltecek misiniz?

İkinci sorum: Siz ve diğer sayın bakanlarımız, kürsüye çıkınca, Türkiye’deki bütün sektörlerin güllük gülistanlık içerisinde olduğunu anlattınız. Dün Meclis TV’mizin 14’üncü kuruluş yıl dönümü idi. Her siyasi partiden birer milletvekili alarak, bu sektörleri canlı yayınla tek tek gezerek, gerçekleri görmek ister misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Merkezî  Uzlaştırma Komisyonu vasıtasıyla döneminizde ne kadarlık vergiden fedakârlık ettiniz?

Cari açığımız 1,5 milyar dolardan 36 milyar dolara, dış ticaret açığı 15,5 milyar dolardan 53 milyar dolara, protestolu senet sayısı dönemizde 500 binden 1 milyon 178 bine, yabancıya verdiğiniz faiz oranı dünyada en yüksek oranla yüzde 19,3’e, ödenmeyen kredi kartı borcu 4,3 milyar YTL’den döneminizde 21,2 milyar YTL’ye nasıl çıkartıldı?

On gün önce ASO’yu ziyaretinizde, kasım ayı ciddi bir bütçe fazlalığından söz ettiniz. Bu fonlardan çiftçiye ödemediğiniz teşvik primlerini ödemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir cümle söyleyebilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu soruları hep grubu olan parti milletvekillerimiz soruyor. Biz de burada olduğumuza göre partilere birer tane soru…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir sözümü bitireyim müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Genç, bu cihazdan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bağımsız milletvekillerinin soru sorma hakkı yok mu?

BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz.

Bu cihaza -en başında sözlerimizin, bütün başkan vekilleri biliyorsunuz açıklıyorlar- sırayla giriliyor. Siz erken gelip girseydiniz siz soru sorardınız. Bu cihaza benim veya bir başka arkadaşımın…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim düşüncem o değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen… Benim veya bir başka arkadaşımın müdahale etme yetkisinin olmadığını en iyi bilen sizsiniz. Meramınız da anlaşılmıştır. Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ama bir cümlemi tamamlayayım efendim. Burada hep partilere söz verirseniz bu hakkaniyetlik olmaz. Bize de söz vermeniz lazım. Dengeli dağıtılması lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir kere söz verin ya!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Işık, yabancılara ne kadar gayrimenkul ve mülk satışı yapıldığını sordu. Bir de dönemimizde millî gelirin 2 kat arttığını, memur maaşlarına bunun çok altında zam yapıldığını sordular.

Şimdi, yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili, zaman zaman Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüz bunları yayınlıyor, hatta bazı gazetelerde de bunlar ortaya çıktı, yayınlandı. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bu yabancılara mülk satışı konusu gündeme gelmiştir. Çünkü, o zamandan beri hazırlanan bir kanunla yapılıyordu. Bizim zamanımızda da kanun daha sıkı bir hâle getirildi. Şimdi, ben buna yazılı olarak cevap vermek mecburiyetindeyim. Çünkü, elimde hemen onlar yok, ne kadar satıldığını. Ama en fazla satışın herhâlde, zannediyorum, Sayın rahmetli İnönü’nün Başbakanlığı zamanında yapıldığını hatırlıyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onları karıştırma. Bu döneme gelelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Niye karıştırma canım, işte onlar da sattılar. Sayın Bülent Ecevit’in zamanında satışlar var. Her hükûmetin zamanında satışlar var. Hangisi ne kadardır, onları yazılı olarak ben size takdim edeceğim.

Şimdi, millî gelirin artışıyla ilgili olarak… Değerli arkadaşlar, bizim Hükûmetimizin bir politikası var, o da şu: Biz, işçimizi, memurumuzu enflasyon karşısında ezdirmeyiz, onları enflasyona ezdirmeyiz. Bakınız, bu dönemde -memura yapılan, en düşük maaşlı- en düşük memur maaşı yüzde 115 artmıştır.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Kaç yılda?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Bizim zamanımızda, işte, say.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Beş yılda.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte, biliyorsun yani bizim zamanımızı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Enflasyon ne kadar artmış?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - AK Parti Hükûmetleri zamanında artış yüzde 115’tir. Peki, şey ne oldu, enflasyon ne oldu? Enflasyon da yüzde 65 oldu. Demek ki, üzerinde, gerçek bir artış söz konusu. Bunu da bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Güvel, bazı şeylerinden dolayı anlaşılamadı ama, bu çocukların iş hayatıyla ilgili olarak… Değerli arkadaşlar, ben size bir şey sormak istiyorum. Hepinizin -Allah bağışlasın- çocukları var. Siz milletvekili oldunuz diye veyahut da -vakti zamanında Bakanlık yapanlarınız da var- bakan oldunuz diye çocuklarınız işi bıraktı hadisesi oldu mu hiç? Yani biz Bakan olduk, çocuklar işi bıraktı, çocuklarınız işi bıraktı!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bizim çocukların rüşvet alma imkânı yok.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Özel ithalat izni alamazlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Söyleyin bana, deyin ki: “Bakan olanın çocukları iş yapmaz, milletvekili olanların çocukları iş yapmaz.” Haa, yanlış bir iş yaparsa getirilir, bunlar konuşulur. Bakınız, çocuklar yumurta sattı, mesele oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mısır ithal etti, mesele oldu(!)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Diyor ki burada şimdi konuşmacı arkadaşımız: “Yumurtayı likit yaptınız, pakete koydunuz.” diyor. Kötü mü yapmışlar? Hijyenik bir yumurta yapmışlar. Kötü mü yapmışlar yani? Ne olmuş? Ne var yani bunda?

OKTAY VURAL (İzmir) – Alkışı hak ediyorsun valla, bravo(!)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, buralardan bir şey çıkarmaya boşuna uğraşmayın. Bizim çocuklarımız ne devletle iş yapar -sizin çocuklarınız- gibi ne başka şeyle aracılık yapar.

Şimdi, Sayın Güvel

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Çocukların çaycısına para gelmiyor, onu söyleyin lütfen. Niye farklı şey söylüyorsunuz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim, yok böyle bir şey, açıklayacağım, hepsini de getirdim.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Açıklayacaksınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onu da göreceksiniz, orada da utanacaksınız. Daha önceki gensorularda olduğu gibi, burada da utanacaksınız. Böyle senaryolarla…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bu yük altında Maliye Bakanlığı yapılmaz. Kamuyu rahatlatmalısınız burada.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşım, Maliye Bakanlığı yapıp yapmayacağımı senden soracak hâlim yok.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki.

Şimdi, PETKİM’le ilgili bir soru soruldu. PETKİM’in yüzde 51 oranındaki hissesi Socar-Turcaz-İnjaz ortak girişim grubuna verilmiştir, satılmıştır, 2 milyar 40 milyon dolar bedelle. Devir işlemleri henüz tamamlanmamıştır, onlar da yakında tamamlanacaktır.

Şimdi, Sayın Karayel özelleştirmeleri soruyor. “Özelleştirmeler ne kadar yapıldı?” diyor.

Değerli Karayel, Türkiye’de özelleştirmeler, AK Parti Hükûmetlerinden önce yapılan özelleştirmeler 8 milyar dolardı. Şimdi, sorular soruluyor haklı olarak. “Efendim, siz özelleştirmeyi yaptınız.” Ee, siz de yaptınız özelleştirmeyi, her dönemde… İşte, çıktı, Sayın Kızılcıklı açıkladı. “Efendim, yabancıya ne kadar?” Siz de satmışsınız, yabancıya da satmışsınız, yerliye de. Biz bir şey diyor muyuz? Gayet normal.

Ha, şimdi, AK Parti Hükûmetleri döneminde Özelleştirme İdaresi kanalıyla yapılan özelleştirme tutarı 25,5 milyar dolar…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Beleş fiyata satılmıştır bunlar!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Peşkeş! Peşkeş!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiç de beleş değil, hiç de değil ve bu özelleştirmeler, gayet şeffaf, açık, hiçbir devirde görülmediği kadar açık yapılmıştır…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Doğrudur, doğrudur(!) Bravo(!) Tebrik ediyoruz(!)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – …ve özelleştirmeler, bütün millet huzurunda televizyonlardan anbean izlenmiştir ve şimdiye kadar hiçbir Allah’ın kulu “Özelleştirme dolayısıyla ben mağdur oldum.” dememiştir. Yoktur böyle bir şey. Bizim zamanımızda bu yoktur. (CHP sıralarından gürültüler) Bunlara da özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Yalnız, özelleştirme, büyük, yapısal bir reformdur. Hükûmetimiz, sadece Özelleştirme İdaresi kanalıyla değil, TMSF ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından da özelleştirmeler yapmıştır. Hükûmetimizin bu dönemde toplam yaptığı özelleştirmeler 40 milyar doları bulmuştur.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hepsini aldınız mı bu paranın?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Satacak bir şey kaldı mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Öztürk, bütçe açıklarını…

Ve özelleştirmeler dolayısıyla da 5 kuruş bir yerde alamadığımız para yoktur, hepsini de devlet almıştır, hatta, bizden önce alınamayanlar vardı, onları bile aldık.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Çocuklara mı devrettiniz aldıklarınızı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hazineye, hazineye! Hepsi hazineye girdi.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sınırları ne zaman satacaksınız?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Öztürk’ün sorduğu bütçe açıklarını konuşmam sırasında da detaylı bir şekilde açıkladım. Bütçe açıkları, ilk defa Avrupa Birliğinin Maastricht Kriterlerini tutturmuş olan kriterimizdir. Yüzde 3’ün altına indirildi ve bu AK Parti Hükûmetleri zamanında oldu.

Şimdi, bu bütçe açıkları aynı zamanda borçların da azalmasına sebep oldu ve bu 2007 yılının sonunda ikinci bir makroekonomik göstergemiz daha Maastricht Kriterlerine uygun hâle geliyor, o da kamu borçları. Kamu borçlarının gayrisafi millî hasılaya oranının -net değil yalnız- oradaki hesaplamaya göre yüzde 60’ın altında olması lazım. Bu sene, kamu borçları yönünden de Maastricht Kriterlerini tutturan bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Özel sektörün borçları, özel sektörün?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Süremiz doldu. Geri kalan soruları yazılı olarak cevaplandırırsınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki Sayın Başkan.

Ben de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla, on dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12 - MALİYE BAKANLIĞI

1.– Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                 28.190.691.327

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                  875.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                 63.041.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06              İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri                                 1.970.400.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09              Eğitim Hizmetleri                                                                   3.014.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10              Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri               8.255.059.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                  TOPLAM                                                                     38.483.081.527

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                    Lira

- Genel Ödenek Toplamı :               36.713.762.087,48

- Toplam Harcama           :               36.523.603.346,72

- Ödenek Dışı Harcama   :                      17.847.401,97

- İptal Edilen Ödenek       :                    208.006.142,17

- Ertesi Yıla Devredilen Ödenek      :                     0,56

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.06 – KAMU İHALE KURUMU

1.– Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL         

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                                          13.523.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                 Savunma Hizmetleri                                                                    132.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  55.467.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                     TOPLAM                                                                               69.123.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL

03                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                      44.023.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                   Diğer Gelirler                                                                 25.100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                       TOPLAM                                                                      69.123.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu  2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                             (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı :               83.186.392,00

- Toplam Harcama           :               71.167.738,49

- İptal Edilen Ödenek       :               12.018.653,51

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                YTL

- Bütçe tahmini                :               75.088.560,00

- Yılı net tahsilatı             :               65.267.485,96

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12.76 – GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL         

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                   1.362.250.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                        1.362.250.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı :               1.161.818.575,00

- Toplam Harcama           :               1.152.886.542,48

- Ödenek Dışı Harcama   :                    25.022.892,24

- İptal Edilen Ödenek       :                    33.954.924,76

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.35 – ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                                     8.091.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             8.987.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                        TOPLAM                                                                       17.079.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                                 YTL

‑03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                265.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                                      16.813.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                Sermaye Gelirleri                                                                         1.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM                                                                           17.079.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                               (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı :               15.378.300,00

- Toplam Harcama           :               12.683.080,65

- İptal Edilen Ödenek       :                 2.695.219,35

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                YTL

- Bütçe tahmini                :               15.078.000,00

- Yılı net tahsilatı             :               14.248.651.07

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Maliye Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, on dördüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.04

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının 1’inci maddeleri kapsamına giren, bakanlık ve ilgili kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve finansman ile ilgili 2’nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır.

Şimdi, program uyarınca, sırasıyla 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının maddelerini görüşüp, oylamalarını yapacağız.

Şimdi, 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gider bütçesiyle ilgili 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.

2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Gider, Gelir, Finansman ve Denge

Gider

MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 218.284.732.372 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 13.941.949.650 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.729.688.441 Yeni Türk Lirası,

ödenek verilmiştir.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilmiş bulunan cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gelir bütçesine ilişkin 2’nci maddeyi tekrar okutuyorum:

Gelir ve Finansman

MADDE 2- (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 200.393.419.000 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.417.133.196 Yeni Türk Lirası öz gelir, 10.420.672.254 Yeni Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 13.837.805.450 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.728.388.441 Yeni Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 188.591.200 Yeni Türk Lirası,

b) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı 1.300.000 Yeni Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – 2’nci maddeye bağlı (B) cetvelinin bölümlerini okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

2008 Yılı Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdareleri Tarafından İlgili Mevzuata Göre Tahsiline Devam Olunacak Gelirler

B - C E T V E L İ

KODLAR     AÇIKLAMA                                                     2008 YILI BÜTÇE GELİRLERİ                     

                                                                                                                           (YTL)

01                Vergi Gelirleri                                                                        187.504.321.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                  9.001.423.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                 805.893.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                Diğer Gelirler                                                                           15.368.338.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                Sermaye Gelirleri                                                                       4.308.056.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    TOPLAM BÜTÇE GELİRLERİ                                           216.988.031.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                Red ve İadeler ( - )                                                                   16.594.612.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                    NET BÜTÇE GELİRLERİ                                                    200.393.419.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi kabul edilen ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3- Bu Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendinde belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Birgen Keleş, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

3’üncü maddede, biraz önce okunduğu gibi “Bu Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendinde belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.” denilmektedir. Bu durumda, net borçlanmayla karşılanması öngörülen miktar 17,6 milyar yeni Türk lirasıdır.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, kamunun geliri ve gideri arasındaki dengeyi sağlamak, kaynakları benimsenen hedefler doğrultusunda en etkin şekilde kullanmak için hazırlanan belgelerdir. AKP döneminde kabul edilen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca, merkezî yönetim kapsamındaki idareler, sosyal güvenlik kurumları ve yerel yönetimler bütçelerini performans esaslı bütçeleme sistemine göre hazırlamak ve uygulamak durumundadır. Aslında, “kamu yönetimi reformu” adı altında getirilen düzenle, planlama ve kaynak tahsisi süreci değiştirilmiş, tam bir kaos yaratılmıştır.

Daha önce “uzun vadeli kalkınma planı” diye tanımlanan ve DPT tarafından hazırlanan on beş yıllık uzun vadeli kalkınma stratejisi, bu stratejinin beş yıllık dilimini oluşturan beş yıllık kalkınma planı, bu plana dayanılarak hazırlanan bir yıllık program ve bu programa dayanarak da Maliye Bakanlığının hazırladığı bir yıllık bütçe vardı. Bugün ise, kamu kurumlarının hazırladığı ve kendileri için hedefler belirlediği stratejik planlarla başlayan çok sayıda plan ve program vardır. Bütün bu plan ve programların birbirleriyle olan bağlantıları, hedeflerden sapmanın hangi plan ve programı etkileyeceği ve nasıl etkileyeceği tamamen belirsizdir. Bir diğer deyişle, değerli arkadaşlarım, saydamlığın güçleneceği ve ciddi bir hesap verme mekanizmasının oluşacağı konusundaki sav tamamıyla sözde kalmıştır. Hesap verme sorununa uygun bir mali ve idari yapı ne yazık ki oluşturulamamıştır. Aslında, AKP’nin izlediği politikalarla güçlü bir denetim mekanizmasının oluşması da mümkün değildir. Çünkü AKP, her vesileyle teftiş kurullarını işlevsiz kılmak için çaba gösteren bir partidir ve teftiş kurulları olmadan çalışan müfettişlerin veyahut da bu değişik yasayla getirilen iç denetçilerin de teftiş kurullarının işlevini görmesi ve onlar kadar etkili olması beklenemez.

Sayın milletvekilleri, ülkenin kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek, kuşkusuz her iktidarın önde gelen görevidir. Bu iktidarın böyle bir anlayışla hareket etmediğini düşünüyorum. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, iktidar, kamu yatırımlarının azaltılmasını, bir anlamda dibe vurmasını çok doğal karşılamaktadır ve gerekçe olarak da kaynak yetersizliğini ve yatırım yaptırmama politikasını -kamuya- ileri sürmektedir. Oysa, kamu yatırımlarının ülkenin rekabet gücünü arttırması açısından çok önemli bir işlevi vardır. 80’den önce yapılan birçok araştırma ortaya koymuştur ki, kamunun güçlü olduğu, yatırım yaptığı, aktif olduğu dönemlerde özel sektör de çok başarılı olmuştur. Çünkü, kamu yatırımları, özel sektörün çeşitli alanlarda rekabet edebilir nitelikte ve maliyette üretim yapmasına büyük katkı sağlamaktadır. Örneğin, enerji yatırımı yaptığı zaman kamu ve enerjiyi dünya fiyatlarından sunduğu zaman veyahut sulama yatırımı yaparak su getirdiği zaman ihtiyacı olan üreticiye, bu, faaliyetleri olumlu yönde etkileyen yatırımlar olmaktadır.

Sayın Sanayi Bakanı, Bakanlığının bütçesi tartışılırken, yeni bir çalışma başlattıklarını, nerede, ne üretileceğini kendilerinin belirleyeceğini söyledi, ama, sanıyorum, bunu söylerken, AKP’nin Devlet Planlama Teşkilatının işlevini nasıl sıfıra indirgediğini unuttu. AKP’nin kalkınma ajanslarına verdiği görevi, nerede, ne kadar, ne üretileceği konusunda artık yerli ve yabancı girişimcilerin söz sahibi olacağını Sayın Bakan hatırlamalıdır. Çünkü, kalkınma ajanslarındaki personel sadece girişimcilerin istekleri doğrultusunda işleri kolaylaştırmak ve hızlandırmakla yükümlüdür. Projeler hazırlandı ve AKP destek verdiği takdirde merkezî yönetim de buna kaynak aktarmak zorunda kalacaktır. Kuşkusuz, bu durum, merkezî yönetim bütçesinin en etkin şekilde, en verimli şekilde kullanılmasını olumsuz yönde etkileyecektir ve ayrıca da, atıl kapasite yaratılmasına, asıl ihtiyaç ortada dururken başka yatırımlar yapılmasına da yol açabilecektir.

İktidarın kaynakları en iyi şekilde değerlendirmediği yönündeki düşüncemin ikinci nedeni de, kamu kaynaklarını arttırmak için çaba göstermemesidir. Ciddi bir vergi reformu yapmadığı gibi, ters yönde adımlar atmış, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak için de gerekli çabayı göstermemiştir. Ayrıca, uluslararası likiditenin bol olduğu ve Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin hızla arttığı ve büyük boyutlara ulaştığı dönemde de durumu iyi kullanamamıştır. 2007 yılında 7,5 milyar dolar dış borç faizi ödeyecek olan Türkiye, 2008’de 10 milyar dolar dış borç faizi ödeyecektir. Yüzde 22,5 oranında artış vardır bir yılda. 2003’ten itibaren de yüzde 100 oranında artmıştır.

Sayın milletvekilleri, madde 3’teki “Gelir ile gider arasındaki fark dış borçlanmayla karşılanır.” ifadesi, kuşkusuz bir gerçeği yansıtmaktadır, ama ne var ki hükûmetlerin görevi bu farkı azaltmak ve gerekli önlemleri almak, gerekli politikaları oluşturmak olmalıdır. Oysa, gelen yabancı sermayenin üretime, yatırıma, döviz kazandıran veyahut da döviz tasarrufu sağlayan yerlere aktarılmasını bile yönlendiremeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunu bile yapamayan bir iktidarın, söz konusu görevi tam olarak yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. İktidarın “çok başarılı” diye tanımladığı ve biraz önce de Sayın Bakanın belirttiği ve sık sık gündeme getirdiği savlardan birisi, bütçe açığının, diğeri de toplam borçların gayrisafi millî hasılaya oranının azalmasıdır. Bunların ikisi de gerçek iyileşmeler değildir sayın milletvekilleri.

Bütçe açığının azalmasının ardında AKP İktidarı döneminde bazı yasal düzenlemelerle çok önemli kalemlerin bütçe dışına çıkartılması vardır. Bazı harcamaların kaydının o yıl için ertelenmesi, eksik gösterilmesi uygulaması vardır. Özelleştirmelerden ve hazine arazilerinin satışından elde edilen gelirin –ki, bu çok yasak olan bir şeydir- bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılması vardır. Sanıyorum “bütçenin iyi idare edilmesi” diye nitelendiriyorsa bunları Sayın Bakan, bizim söyleyecek bir şeyimiz olmaması gerekir, çünkü bunların hiçbirisi yapılmaması gereken şeylerdir, hepsi de yapılmaması gereken şeylerdir. Buna rağmen, Maliye Bakanı tarafından 4 Aralıkta yapılan sunuşta -bu kadar hileye rağmen- bütçe açığının 2007 yılında artarak 14,9 milyar yeni Türk lirası olacağı ve 2008 yılında da 18 milyar yeni Türk lirasına yükseleceği öngörülmektedir. Merkezî yönetim borç stokunun gayrisafi millî hasıla içindeki oranının azaldığından söz edilmekte; ancak, değerli arkadaşlarım, toplam kamu brüt borç stokunun 2002 yılında 256,8 milyar yeni Türk lirasından 2007 yılı ortalarında 357,7 milyar yeni Türk lirasına yükseldiğinden söz edilmemektedir.

Gene brüt dış borç stokunun aynı dönemde 129,7 milyar dolardan 226,4 milyar dolara yükseldiğinden, diğer bir deyişle yüzde 100 artış gösterdiğinden söz edilmemektedir. 2002’de 43,2 milyar dolardan 2007’de özel sektör borçlarının 138,5 milyar dolara yükseldiğine de değinilmemektedir. Özel sektör borçlarının merkezî yönetimi ilgilendirdiği söylenemez denilemez. Neden? Çünkü devlet bu borçlarla ilgili bir sorumluluk üstlenmek durumundadır kriz hâlinde. Ayrıca, borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranının daha küçük gösterilmesi için de doların değer kaybından yararlanıldığı gibi, genelde toplam kamu net borç stoku tanımı kullanılmaktadır. Brüt kamu borç stokundan net kamu borç stokuna geçmek için de Merkez Bankası net varlıkları, kamu mevduatı ve İşsizlik Sigortası Fonu net varlıkları çıkarılmaktadır brüt miktardan. Bu, uluslararası kabul gören bir hesaplama olabilir değerli arkadaşlarım, ama herhangi bir kriz anında Türkiye’nin yararlanabileceği bir yöntem değildir. Kriz anında, hükûmetler, sıcak para yurt dışına çıkma heyecanı ve telaşı içindeyken, Merkez Bankası net varlıklarına, kamu mevduatına ve işsizlik sigortasına el koyuyorum diyemez.

Bugün sorumsuzca borçlanarak gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklara el konulmakta; diğer bir deyişle, gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklar gasbedilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Aslında bugün izlenen başka bazı politikalar da, örneğin, özelleştirme adı altında önemli kuruluşların ve bankaların yabancıların eline geçmesi, hazine arazilerinin, vatan topraklarının yabancılara satılması da benzer sonuçlar yaratacaktır. AKP’nin uyguladığı politikalar sonucunda, gelecek kuşakların kullanabileceği kaynaklardan ya vazgeçilmiş olacak veya bu kaynaklar borç ve faiz ödemeleri için kullanılacaktır.

Hiçbir hükûmetin, hangi oy oranıyla gelirse gelsin, böyle bir sonucu yaratmaya ve gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklara, tesislere, bankalara, arazilere, vatan topraklarına, madenlerine el koymaya veyahut da bunları yabancılara devretmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.

Bu nedenle de, kaynak yetersizliğine çare aramadan sorumsuzca borçlanmayı ve borçlanmanın hiçbir bedeli yokmuş gibi davranmayı gelecek açısından fevkalade sakıncalı buluyorum ve bu tutumdan bir an önce vazgeçilmesini kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bütçenin görüşülmesinin sonuna yaklaştığımız şu anda, bütçe dengesiyle ilgili konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Bütçe açığı, hepinizin malumu olduğu üzere, 18 milyar yeni Türk lirası olarak öngörülmüştür. Bu 18 milyarlık öngörü, faiz dışı fazladan, faiz dışı fazla hedefinden yapılan bir kısıntı sonucu bu noktaya oturtulmuştur.

İktidar mensuplarından ve sorumlularından sık sık, bütçe açığının azalması ve bütçe denkliğine doğru gidildiği yönünde ifadeler duyuyoruz. Bütçe denkliği çok önemli bir dengedir, çok önemli bir husustur. Ancak bütçenin, Türkiye gibi bir ülkede, büyümekte olan, gelişmek zorunda olan ülkelerde ne büyüklükte olduğu esas konudur. Eğer, bütçeyi, açık vermesin diye birtakım yatırımlarınızdan, birtakım sosyal harcamalarınızdan vazgeçerek denkleştirirseniz, bunun çok kolay bir iş olduğunu herkes bilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin beklentilerine cevap verecek bir bütçe ve bunun sağlam kaynaklarla finanse edilmesi esastır. O bakımdan, bütçe açığının, hem güzel bir bütçe yapılması, Türkiye’nin beklentilerine cevap verecek bir bütçenin yapılması hem de açığının az olması, sonuçta da dengeye oturması en fazla arzu ettiğimiz husustur.

Ancak, bu öngörülen şekliyle bile, 18 milyar YTL’lik açık öngörüsüyle bile bu bütçemiz hakkında söylenecek çok şey vardır. Bunlardan bir tanesi bütçenin genel dengeleriyle ilgilidir. Bu bütçenin üzerine oturduğu iki ana temel yüzde 4 enflasyon hedefi ve yüzde 5,5’luk kalkınma hedefidir, büyüme hedefidir. Yüzde 4 enflasyon hedefi konusunda söylenecek çok şey vardır. Bunlardan bir tanesi, bir önceki yıl enflasyon hedefinin yüzde 5 alınıp, yüzde 9,5 gerçekleşmesi; içinde bulunduğumuz yılda yüzde 4 alınmasına rağmen yüzde 8’i geçmiş olması, dolayısıyla, yıl sonu itibarıyla daha yüksek bir rakama ulaşacak olması ve bu yılki yüzde 4’ün de tutmayacağına dair Hükûmetin sorumluları tarafından ortaya koyulan açıklamalardır. Dolayısıyla, enflasyonun kendi rakamına göre yüzde 100 farklılık göstereceği bir ortam meydanda iken, Türkiye’de birtakım harcamaları, sosyal harcamaları bu enflasyona göre ayarlamak veya bazı gelirlerin bu enflasyon oranına göre tahakkuk edeceğini beklemek çok gerçekçi görülmüyor. Bunu çok güzel bir örnekle kuvvetlendirelim. Memur ve emekli maaşı artışlarının yetersiz olduğunu, bunun mutlaka artırılması gerektiğini Plan ve Bütçe Komisyonunda çok ciddi bir istek olarak önergeyle gündeme getirdik. Burada dedik ki: Burada itiraz noktanız enflasyonun azması konusudur ama memur maaşıyla, emekli maaşıyla enflasyon ölçmek doğru bir yol değildir. Çünkü Türkiye’deki enflasyonun tutmayacağı bugünden bellidir. Belli oluşuna dair şimdi size net bir örnek vererek konuma dönmek istiyorum. Yine biz Hükûmetin uygulamalarını, borçlanmadaki Türkiye’ye cezbedilen, çekilen sıcak parada ödenen faizlerin yüksekliğiyle tenkit ediyoruz. En son ekonomiden sorumlu Bakanımız Sayın Şimşek tarafından ifade edildi ki bugünün rakamı 16,8’dir. Yani yüzde 17 sıcak paraya faiz ödüyoruz. Bu yüzde 4 enflasyona göre yüzde 13’lük bir reel faizdir. “Böyle bir reel faiz nasıl olur?” denilince, herkes enflasyon oranının tutmayacağını söylüyor ve sonuçta bunun yüzde 7-8’lik bir reel faiz oluşacağını -isim vermek istemiyorum- en yetkili ağızla belirtiyor. Demek ki enflasyonun yüzde 4’te kalmayacağına dair kesin bir kanaat var. O hâlde, enflasyonun yüzde 4 yerine önceki yıl olduğu gibi 9,5, belki 10, belki 8,5, her neyse, çok yükseklerde tahakkuk edeceğini esas alırsak, memura ve emekliye verdiğimiz yüzde 4’lük artışı da göz önüne getirirsek, yüzde 60’lık artış hakkından bir fedakârlık yapması isteniyor bu insanlardan. Onun için Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuda çok ısrarlı olduk, talepte bulunduk, arkasını getiremedik. “Enflasyon sebebi saymamak lazım memur maaşlarındaki artışı.” dedik. Neden? Çünkü enflasyonun esas sebeplerini ortadan kaldırarak düşürmüyoruz, enflasyonu üretim artışıyla düşürmüyoruz, enflasyonu verimlilik artışıyla düşürmüyoruz; enflasyonu ucuz ithalatın sağladığı ucuzluk ortamında düşürüyoruz. Onun için enflasyonla ilgili -dikkat edin- iktidar mensupları kendi kullandığı ifadede; basın, kendi kullandığı ifadede ve Merkez Bankası, herkes, enflasyondan bahsederken “enflasyonla mücadele” lafı ediyor. Daha heyecanlananlar enflasyon canavarından bahsediyor. Yani, biz, enflasyonu sadece baskı altında tutuyoruz bu politikalarla. O hâlde enflasyon konusunda emin olamadığımıza göre, memura bu artışı verip, arkadan da “Eğer farklı olursa sonradan öderiz.” demek, ama sıcak paraya peşin peşin yüzde 17 faizi uygun görmeyi Türkiye’deki çok büyük bir adaletsizlik ve kendi insanımıza karşı yapılmış çok büyük bir haksızlık olarak görüyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, Sayın Maliye Bakanımız burada, eliyle de işaret ederek “Vatandaşın cebine daha fazla para girecek bu bütçeyle.” dedi. Hepimizin arzusu budur. Ama, tabii vatandaş deyince, biz, ülkemizde yaşayan bütün kesimleri birden anlıyoruz. Oradan insan hemen aklından geçiriyor, çiftçinin cebine demek ki daha fazla para girecek diye. Eğer, gidip çiftçilere soracak olsanız böyle bir kanaate varmışlar mı, varmamışlar mı… Bunu araştırmaya bile gerek yok. Evet, çiftçinin cebine daha fazla para girmeyecek. Neden? Çünkü kanun hükmü olmasına rağmen, tarım desteklemelerinin millî gelirin yüzde 1’inin altında olamayacağı, bu desteklerin, bu sınırda tutulduğunu, bunun üzerine katiyen çıkılamadığını görüyoruz.

Her zaman söylüyoruz ki: Memuruna, emeklisine, çiftçisine, bu toplumun, bütün toplumların bir minnet borcu vardır. Bu borcun ödenmesi lazımdır. Türkiye’de bu minnet borcu çok daha yüksektir. Sanayileşme sağlanamamış, ülkenin iktisadi kalkınması geliştirilmemiş, tamamlanmamış ve o insanlar, bulundukları yerlerde çaresiz bırakılmışlardır. Buradaki yardım himmet değildir, bu bir minnet borcudur. Çiftçiye, köylüye yerinde durduğu için, aç sefil bu son beş yıl içerisinde çaresizlikten şehre göçen diğer 3 milyon insana eklenmediği için bir teşekkür borcumuz vardır. Bunun için, bunun yapılması gerekiyor dedik, ama bunlar olamıyor.

Memur konusunda ısrar ettik. Türkiye’de her dört beş yılda bir bu maaşların düşüklüğünü telafi etmek üzere bir sıçrama yapılır ve bir telafi operasyonuna girişilir, buna gidelim denildi, bunu da kabul ettiremedik. Onun için, şimdi, bu genel dengeler konusunda, Sayın Bakanın, yine en son örnekler için söylüyorum, biraz önce yaptığı konuşmada Sayın Maliye Bakanımızın temas ettiği bir hususa işaret ediyorum. Genel Kuruldan, cari açık ve dış ticaret açıkları noktasında ciddi sesler, itirazlar gelince Sayın Bakan dedi ki: “Dış ticaret hacmimiz 270 milyar dolara ulaştı. Böyle bir dış ticaret hacminde, bu kadar alışta, bu kadar verişte, yurt dışına mal gidiyor, yurt dışından mal geliyor, bu hareketlilik içinde bunlar olur.” Sizin aklınız yattı mı? Sayın Bakanın aklının yatmadığından ben eminim, espri gücüne bağlıyorum. Çünkü, 270 milyar dolarlık bir hacimle iş yapıyorsanız bundan daha kârlı çıkmalısınız. Daha düşük dış ticaret hacminde dış ticaret açığımız daha azdı. O zaman, bunun neresiyle biz övüneceğiz, onu bilemedim. Arkasından “Ülkede hareket var, turizm gelirlerimiz artıyor.” dedi. Zaten sıkıntımız bu. Bu dış ticaret açığı bu turizm gelirlerini, işçilerimizin gönderdiği tasarrufları ve bütün hizmet gelirlerimizi alıyor hepsini götürüyor ve 35 milyar dolarlık çok sarsıcı bir tortu bırakıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Onun için, sayın Bakanın açıklamalarının, bu anlamda, yüksek rakamları ifade etmek bakımından cümle bitmeden heyecanlandırıcı görülüyor, ama cümle bittiği zaman gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz.

Şimdi zaman azlığı dolayısıyla ekonomimizle ilgili diğer olumsuzluklara çok temas edemeyeceğim. Ama, bu bütçe görüşmeleri sırasında, bu vesileyle, iktidar mensuplarımızdan ve dolayısıyla bu arada, ısrarla, Sayın Maliye Bakanımızdan, belki vakit darlığı dolayısıyla, ama alamadığımız bir cevap var. Bu, şudur: Türkiye, bu şekilde “özelleştirme” adı altında, özelleştirmeyle ilgisi olmayan birçok uygulamayı da özelleştirmeyle beraber yaparken, TOKİ gibi bir kurumun, Toplu Konut İdaresinin resmîleştirilmesini, resmî kuruluş olarak faaliyet göstermesini ve bütçe dışı kalmasını özelleştirme mantığıyla açıklamanın da pek mümkün olmadığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

…bunun en gelişmiş sektörümüz olan özel sektörün başına açtığı sıkıntıları görerek özelleştirmeyle özel sektörü canlandırma mantığının çeliştiğini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Şimdi şahıslar adına söz talepleri vardır. İlk söz, Sayın Fazlı Erdoğan, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Takdir edersiniz ki, günlerdir 2006 ve 2007, 2008 bütçesini planlarken, iktidar, iktidar sorumluluğunu ve yetkisini sınırsız kullanma hakkını sürekli vurgulayıp öne çıkarmış, muhalefet de ve muhalefet sözcüleri de muhalefet hakkını ve sorumluluğunu sürekli olarak dile getirmiştir; bu, çok doğaldır.

Türkiye’nin kalkınması, büyümesi, istikrarlı gelişmesi için bir süreç işlemektedir. Her şeyden önce, bu madde teknik bir maddedir. Gelirini, giderini ayarlamak isteyen bir iktidar, bir hükûmet, aradaki farkı, elbette borçlanarak planlamak zorundadır. Bu borçlanmayı da elbette, en isabetli kaynaktan en verimli sonucu elde edecek şekilde yatırıma ve üretime dönüştürüp ülke insanını mutlu kılmak, refah düzeyini yükseltmek, onu, yer altı ve yer üstü kaynaklarını devreye koyarak en iyi bir şekilde planlamakla mümkündür.

Durum bu şekilde olunca, Türkiye bir değişim ve dönüşüm sürecine hızlı bir şekilde adapte olmuştur ve bu süreci iktidar en iyi şekilde planlayıp kullanırken, zaman zaman muhalefette de bu süreç, gerçekten yerini almıştır. Ben -geçmişteki muhalefete baktığımız zaman- Türkiye’nin seksen dört yıllık süreci içerisinde bu beş yıllık muhalefette, gerçekten, istikrarın, güvenin, değişim ve dönüşümün izlerini görüyorum. Bu izler, kendilerine büyük gelecek vaat ediyor. Yavaş yavaş Türkiye’nin bu şekilde muhalefeti, demokrasinin gelişmesine, insan haklarına, hukuka ve sosyal devlet anlayışına muhalefetin de yer verdiğini ve bunun önünün açıldığının izlerini görüyoruz. Durum bu şekilde olunca, 2008 yılı bütçesinin dengelenmesi noktasında, her alanda olduğu gibi, kendi konumuzla da ilgili olması nedeniyle, özellikle Sanayi Bakanlığına baktığımız zaman, bir taraftan büyümeyi istikrarlı bir şekilde yürüten, bir taraftan faizi sürekli olarak küçük esnafa ve sanatkârlarımıza verilen özellikle bu noktada yüzde 59’lardan yüzde 13’lere kadar düşen 5 milyon YTL’yi, şu anda baktığımız zaman, önce 25, daha sonra 35 daha sonra 50 milyonlara kadar götüren bir hükûmetin, bu dengelemelerde, bütün alanlarda olduğu gibi, yatırımı, üretimi ve özel sektörü de dengeli bir şekilde kamu borçlanmasına ayarlamak zorundadır. Bu hesaplamaları da yaparken iktidara ve muhalefete düşen bana göre görev şudur: Evet, bu bütçede özel sektörün önü rahatlatılmıştır, açılmıştır. Ama, aynı zamanda, özel sektörün borçlanma riski artarken, gelecekteki birtakım krizlere, gelecekteki birtakım sorunlara yönelik özel sektör de elini taşın altına koymuştur. Bunun içerisinde medya vardır, zenginler vardır, özel sektörün bugüne kadar Türkiye’nin… Böyle, daha çok, Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerini riski artmıştır. Niçin? Bir kriz olduğu zaman devlet borçlanmasıyla, sürekli olarak devlet içeriye atılırken, özel sektör uzaktan bakıyordu. Şimdi, özel sektör de borç riski, aynı zamanda kendi açığını kapatma riski altındadır, Türkiye’nin istikrarına ve tabii ki kalkınmasına geçmişten daha fazla ilgi göstermesi zorunlu hale gelmiştir. Türkiye istikrarsız olduğu zaman, düzensiz olduğu zaman, demokraside ve ekonomide dengesizlikler dönemi başladığı zaman, en büyük paniklemeyi özel sektörde görüyoruz. O zaman, sistemine sahip çıkıyor, yanlış giden şeylere “dur” diyor. Diyor ki: Bu sistem içerisinde özel sektöründe eskisi gibi aldığı parayı kamu desteğiyle ödeyeceği dönemler bitmiştir. Bu nedenle, şimdi kendi yatırımını, kendi planlamasını, kendi geleceğini devletin kesesinden, kasasından değil de kendi cebinden, kendi gelecek çocuğundan, torunundan alacak bir devlet yönetiminin ortaya çıktığını görüyor. Bu da Türkiye için bir gelişmedir.

O nedenle, ben, gerek muhalefeti gerekse iktidarı bu noktada şu noktaya çekmek istiyorum, diyorum ki: Siz, özel sektörü bu devletin dışında bir şey zannetmeyin, özel sektör başlı başına bu devletin bir parçasıdır. Özel sektörü oluşturan kurumlar veya kuruluşlar veya şahıslar her şeyden önce vatandaştır. Vatandaş olarak burada yatırım yapıyorsa, devletine vergi veriyorsa, onun riskini de almak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, bir dakika ek süreniz var.

Lütfen tamamlayın.

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu noktaya geldiğimizde, evet bugün borç artmıştır, gelirler aynı zamanda yerinde durmamaktadır. Buradaki söylemcilere baktığımız zaman, bütün konuşmalarda, borcun arttığını… Ama gelirin arttığını söyleyen bir unsuru, bir kişiyi, bir yetkili milletvekilini göremiyoruz. Bir kaynağın geliri arttığı zaman elbette borcu artacaktır. Gelirini yok sayar, borcunu sürekli öne çıkarırsanız, büyük bir haksızlık olur.

Bugüne kadar, muhalefetiyle iktidarıyla bu bütçede katkısı olan, dengeleri sağlamada sağduyulu olan, aklıselimi öne çıkaran herkese teşekkür ediyorum. Başta Sayın Bakanlarımıza ve bütün milletvekillerimize, bütün ülke insanına bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Şahısları adına ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Tabii, bizim kanunlar üzerinde söz alma imkânımız çok sınırlı olduğu için böyle bir beş dakikalık bir şey ettik.

Tabii, biraz önce Maliye Bakanı burada konuştu. Çok tabii pişkin, olgun, her şeyi çok olgunlukla karşılayan, yani ağlanması gereken şeylere gülen bir psikolojiye sahip. Şimdi kendisine soruyorum: Sen çocuklarının hesaplarını incelettirdin mi kimseye? Sen, madem, geçen gün bir televizyon kanalına dedin ki: “Efendim, benim çocuklarımın verdiği vergiyle siz maaş alıyorsunuz.” Mersin’deki bir olaydan, sizin çocuklarınızın yaptığı işler dolayısıyla 2 milyon dolar avantaj sağladılar. Bunu çıkıp buradan açıklasanıza.

Tekele alınan kutu nedeniyle, sizin şu anda Özelleştirme İdaresi Başkanı olan kişiye 43 trilyon idari para cezası kesildi. Bu para cezası ne oldu? Tahsil ettiniz mi? 43 trilyon idari para cezası kesilen kişiyi hâlâ siz nasıl Özelleştirme İdaresi Başkanlığında bulunduruyorsunuz?

Ayrıca sormak istiyorum, biraz önce burada konuşuldu: Manisa’daki bir şeyi -hani diyorsunuz ya özelleştiriyoruz- bir kamu mülkünü, aşağı yukarı 3 milyon dolara sattınız, kendiniz sattınız veya yandaşlarınıza sattınız. Onlar dört buçuk ay sonra üçte 1’ini 14 milyon dolara sattılar. Bu nasıl oluyor? Bu devletin malını nasıl böyle yağma ediyorsunuz?

Sonra, sizin Hükûmetin, Başbakanınızın, Cumhurbaşkanınızın çocuklarının hesaplarını inceliyor musunuz? Bunları inceleyin. Başbakanın gidip de kendi yazlığında kaldığı Ramsey’in, kendisiyle ticari ilişki kurduğu Ramsey’in hesaplarını inceliyor musunuz?

Siz, iktidara geldikten sonra çıkardığınız vergi aflarıyla kendi vergilerinizi affettiniz mi? Vergi barışı getirdiniz. Sıfır kazanç beyan ettiğiniz şirketlerinizle ilgili 2-3 trilyon lira, tuttunuz, vergi barışında kazanç beyan ettiniz. Bu zihniyetle Maliye Bakanlığı koltuğunda oturan kişi Maliye Bakanlığında nasıl bir dürüst yönetim gösterir arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu? Devletin gelirlerini, hesaplarını inceleyen, inceleme elemanlarının bir kısmının görevlerine son verdiniz, bir kısmını görevlerini yapamaz duruma getirdiniz. Hayalî ihracat zamanınızda arttı, bunları incelemiyorsunuz. Şimdi çıkıyorsunuz, burada diyorsunuz ki “Ben böyle yaptım.” Ya şimdi, sen geldiğin zaman 2002’deki devletin iç ve dış borcu 270 katrilyon lira, şimdi 500 katrilyon lirayı geçiyor. Bu nasıl bir bütçe, sen nasıl övünüyorsun kardeşim? Bunların, gel burada hesabını ver.

Şimdi, merkezî uzlaşma komisyonunda getirdiniz. 750 milyarın üzerindeki vergi aslı uyuşmazlıklarını getiriyorsunuz merkezî uzlaşmaya. Merkezî uzlaşmada bir yabancı şirketin 3,5 milyar dolarını affettiniz mi? Yine, bir şirketin 1 katrilyon 200 trilyon lirasını affettiniz mi? Yine, bir kişinin 44 trilyon liralık vergi aslını 4 trilyona indirdiniz mi uzlaşmada? Siz, merkezî uzlaşmada vatandaşların incelemelerini orada sorumsuzca getiriyorsunuz, sıfıra indiriyorsunuz. Bu, sizin haddinize mi; bu, sizin babanızın malı mıdır? Bu, devletin malıdır; bu, vatandaşın verdiği vergidir. Sen ne hakla bunları yapıyorsun?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Neden bağırıyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, çıkıyorsun “Efendim, benim çocuklarım iyi ticaret yapıyor.” Senin çocukların iyi ticaret yapıyorsa, buyur ben gideyim, ben vergi denetmenliği yapayım, senin de, Tayyip’in de, Abdullah Gül’ün de çocuklarının hesaplarını bir inceleyeyim bakalım, doğru vergi veriyorlar mı, vermiyorlar mı! Bunları, bakın, çıkıp da… Evvela devleti yöneten insanların şeffaf olması lazım, evvela dürüst olması lazım.

SONER AKSOY (Kütahya) – Bağırmadan konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, çıkıp da, naylon fatura ve hayalî ihracattan dolayı hakkındaki dosyalar Türkiye Büyük Millet Meclisi dolaplarında dururken, siz burada hangi hakla Maliye Bakanlığı yapıyorsunuz?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Palavra!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bir memleketteki insanlar, bu memlekete dürüst vergi veren insanlar “Bu memleketin Maliye Bakanının hakkında bu kadar suçlamalar varken, ben niye bu memlekete vergi vereyim?” demez mi?

Getirdiniz, yabancı bankaların kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Bu, sizin hakkınız mıydı? Yabancı bankalara mı çalışıyorsunuz, Türk milletine mi çalışıyorsunuz? Vasıtalı vergilerin genel bütçe içindeki payını, insanların istihlak maddelerinden aldığınız yüzde 70, öte tarafta servet vergilerinde, normal olarak gelir üzerinden alınan vergileri yüzde 35’lere indirdiniz. Bu nasıl bir politika? Diyorsunuz ki: “Yatırım yaptık.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, Allah rızası için kardeşim, bu beş sene içinde hangi fabrikayı siz yaptınız? Özel teşebbüs yatırım yapmış, yabancı sermaye gelmiş Türkiye’ye… Gelebilir. Çünkü, siz, devletin en kıymetli mallarını satıyorsunuz, yok pahasına satıyorsunuz. Araştıralım, hazinenin en kıymetli mallarını satıyorsunuz. Bunları, burada, tabii, grup çoğunluğunuz olduğu için, inceleme yaptırmadığınız için, devletin denetim elemanlarını yok ettiğiniz için, dürüst denetim yapan insanların görevlerine son verdiğiniz için… İşte, sizin Maliye Müfettişiniz Hamza Kaçar’ın niye görevine son verdiniz, ne yaptı bu arkadaş? Geçen gün bir müfettiş gitti, Millî Piyango Genel Müdürünü öldürdü; hiç mi bunu bir araştırmak gerekmiyor? Yine, geçen gün BOTAŞ’ta 1 tane müfettiş intihar etti. Bu müfettişler niye intihar ediyor, bu  memleketin hesapları niye doğru dürüst incelenmiyor? Şimdi, bunlar ortadayken, siz çıkıp da burada çok pişkin bir yüzle, işte, böyle, her şeyi şakaya alarak… Böyle bir şey olmaz sayın milletvekilleri. İnsanlarda belirli bir sorumluluk duygusu teşekkül etmedikten sonra, orada zaten çıkıp konuşmak da bir şey ifade etmiyor.

Saygılar sunarım efendim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler

Bölüm düzeni ve deyimler

MADDE 4- (1) Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;

a) “Fasıl ve bölüm” deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,

b) “Kesim” deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,

c) “Madde” deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,

ç) “Tertip” deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,

d) Borç ödemeleri yönünden “ilgili hizmet tertibi” deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili tertipleri,

ifade eder.

(3) Tahakkuk ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı ise ikinci düzeyde hazırlanır.

(4) İlgili mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, doğrusunu isterseniz, eğer, muhalefet kanadı olarak gelip şu kürsüde “Türkiye dışarıdan yönetiliyor.” desek sizler itiraz ederdiniz. Ama, az önce bu kürsüde konuşan değerli AKP Milletvekili Arkadaşımız aynen şu cümleyi kullandı: “Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerin riski artmıştır.”

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Öyle demek istemiyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sürçülisan(!)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Cümle bu, tutanakları getirip bakarsınız.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Biz, ne demek istediğini anladık.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet.

Şimdi, buradaki olay şu değerli arkadaşlar: Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerin riski zaten hiç artmadı. Niçin Merkez Bankasında bu kadar para tutuluyor? O riski minimize etmek için.

İkinci önemli nokta değerli arkadaşlar, daha önce bu kürsüye gelen CHP milletvekili arkadaşlar şu sorunun yanıtını ısrarla istiyorlar, ama bir kez daha buradan söylemekte yarar görüyoruz: Sayın Başbakan ATV ve Sabah’ın satışında Çalık Grubuyla satış öncesi bir görüşme yaptı mı yapmadı mı? Çok basit bir soru. Bu soruyu, istirham ediyorum, değerli basın mensuplarımız da Sayın Başbakana sorsunlar, biz de bu olayı öğrenelim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanı kürsüye gelip şu deyimi aynen kullandı: “Bu bütçe şeffaf, samimi ve gerçekçidir.”

Daha önceki bütçeler için de aynı şey söyleniyordu: “Samimi, şeffaf ve gerçekçidir.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, 2006 yılı Hazine işlemleri raporudur. Sayıştay Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bütçe harcamalarını denetliyor ve böyle bir rapor düzenliyor. Bu rapor Plan Bütçe Komisyonu üyelerinin hepsine dağıtılır. Umuyorum ve diliyorum, merakı olan AKP milletvekili arkadaşlar da bu rapora bakmışlardır.

Şimdi, 2006 bütçesi için de “Samimi, doğru, gerçekçidir.” deniyordu. Şimdi, ben size 2006 bütçesiyle ilgili Sayıştay Genel Kurulunun aldığı kararı okuyorum..

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Hepsini oku hepsini.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – “Hazine Alacakları” başlıklı bölümünde “Hazine açısından alacak doğuran işlemler, Hazine alacak verileri, Hazine alacaklarının izlendiği hesaplar, Hazine garantileri ve üstlenimler ile Hazine alacaklarıyla ilgili gelişmeler ve denetim bulguları konularına yer verilmiştir. Hazine Müsteşarlığı devlet borçları ve iç ödemeler muhasebe birimleri kayıtlarına göre 2006 yılı sonu itibarıyla Hazine alacak stoku 109 milyar YTL’dir. Ancak, Hazine Müsteşarlığınca verilen teşvik amaçlı kredilerden doğan hazine alacakları, Emlak Bankasının tasfiye sonucu oluşan hazine alacakları ve 2001/2312 sayılı Kararname gereği oluşan hazine alacakları kurumca verilen borçlardan alacaklar hesabına kaydedilmemiştir. Söz konusu alacaklar muhasebeleştirilmediğinden, bu alacakların ne kadarının takipteki alacak olduğu bilinmemekte ve kayıt altına alınmamaktadır. Dolayısıyla, kurumca verilen borçlardan alacaklar hesabıyla takipteki kurum alacakları hesabına gerçek durumu tam ve doğru olarak yansıtmadığı gerekçesiyle Sayıştay Genel Kurulunun 11/09/2007 tarih ve 1 sayılı Kararı gereğince uygunluk verilmemiştir.”

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bizden evvel nasıldı, onu da açıkla.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz altı yıldır Hükûmettesiniz Değerli Milletvekili, altı yıldır… Artık bıkmadınız mı sizden de öncekine? Siz hesap vereceksiniz. Sizden öncekiler burada olsa, onlara da aynı şeyi söyleyeceğiz. Sizin hesaplarınız Sayıştay Genel Kurulu tarafından ibra edilmiyor. Sayıştay Genel Kurulu diyor ki: “Hazine’nin şu hesapları yetersizdir, kaydı tutulmuyor.”

Sadece o mu? Bakın, özel proje hesabı da var: “Mali kuruluşlara yatırılan sermayeler hesabı, mal ve hizmet üreten kuruluşlara yatırılan sermayeler hesabı, işlem ve bakiyelerin tam ve doğru rakamları yansıtmadığı gerekçesiyle, Sayıştay Genel Kurulunun 11/09/2007 ve 1 sayılı Kararı gereğince uygunluk verilmemiştir.”

Peki, uygunluk verilmeyince ne oluyor? Bakın, değerli arkadaşlar o da Sayıştay raporunda var: “Bütçe dışı borç kullanımlarından dolayı 2006 yılı gider bütçesi, olması gerekenden az gösterilmektedir.” Yani, sizler doğru rakamı bilmiyorsunuz. Siz, el kaldırıyorsunuz ama doğrusunu isterseniz, Sayıştayın bu raporundan haberi yok çoğunuzun. O zaman siz niye el kaldırıyorsunuz? Sadece o mu? “Bütçe, kamu mali işlemlerinin tamamını gösteren bir belge olmaktan çıkmaktadır.” Bütün harcamalar yok, diyor bütçede ama biz burada el kaldırıyoruz, bu bütçe doğrudur diye, kesin hesap kanunları doğrudur diye.

Başka: “Bütçeleştirilmeyen dış kredi kullanımları, kesin hesap sürecinin dışında kalmakta ve denetimde zaaflara yol açmaktadır.” Yani denetleyemiyoruz, diyor.

Başka: “Bütçe gideriyle ilişkilendirilmeyen borç kullanımları, Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanan finansman tablolarında yer almamaktadır. Tablolarda gösterilen borçlanma rakamları, muhasebe kayıtlarında gösterilen borçlanma rakamlarına göre farklılık arz etmektedir.”

Değerli arkadaşlar, sorun sadece bununla olsa, hadi diyeceğiz ki sorun bununla sınırlıdır. Gene aynı raporun 121’inci sayfasında daha garip bir durum var, onu da okuyayım izninizle: “Merkez Bankası hesaplarında bulunan ancak Hazine İç Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarında hiçbir şekilde yer almayan ve izlenmeyen Hazineye ait hisse senetlerinin olduğu görülmüştür. Kayıt dışı olan Hazineye ait pay tutarları aşağıda gösterilmiştir. “diyor, burada da gösteriliyor.

Sadece bunlar mı değerli arkadaşlar? Bunlar da değil. Bakın, gidiyorsunuz dışarıdan krediyi alıyorsunuz, diyorsunuz ki, ben yatırım yapacağım, fakat bu kredileri kullanmıyorsunuz. Kullanılmayan dış kredilerin bir maliyeti var, onu da sayıyor burada. Nedir maliyetler? On tane kredi: “Düzenleme ücreti, taahhüt ücreti, hukuki ücret, idari ücret, prim, garanti ücreti gibi ödemeler yapıldığı hâlde, bu kredilerden bugüne kadar hiçbir kullanım yapılmadığı görülmektedir.” Diyeceksiniz ki, bu kredilere belki ihtiyaç olmuyor. Ama bakın bazılarını okuyayım değerli arkadaşlar, Van milletvekillerimiz dinlesinler: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma-Uygulama Hastanesine 6 milyon dolarlık bir yatırım. Kullanılmıyor. Niçin kullanılmadığı belli değil. Başka? Abant İzzet Baysal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi için. Ne kadar? 12 milyon dolarlık kredi. Masrafını yapıyorsunuz, ödüyorsunuz, krediyi kullanmıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Rüşvet almadıkları için kullanmıyorlar. Rüşvet… Rüşvet…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Başka? Samsun atık su projesi. Kullanılmıyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Faizi ne kadar?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, faizi hiç önemli değil. Bakın, bunlar, anlaşmanın yapıldığı dönem sizin döneminiz, sizin döneminiz. Sizin bakanınız gidip bunların altına imza atıyor, ben atmıyorum. Faizi düşük veya fazla, onu ben bilmiyorum. Faizi yüksekse bakanınıza hesap sormanız lazım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Faizini bileceksin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Eğer hesap sormuyorsanız, milletvekili olarak görevinizi yapmıyorsunuz demektir. Hem buraya gelip el kaldırıp indireceksiniz, sonra da kimseye bir şey sormayacaksınız. Bu doğru değil. Halil Bey, Afyonlular bunu duymasın.

Bir başka şey: Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesine yatırım yapılması lazım, makine ve teçhizat alınamıyor. Türkiye’de kanser hastalığının yaygınlığını biliyorsunuz. Niçin bunları kullanmıyorsunuz?

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Belki yerli kaynakla aldılar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yerli kaynak olursa bunu iptal edersiniz, masraf ödemezsiniz. Masrafı ödemeye devam ediyorsanız o olmaz. İkisinden birisini yapacaksınız.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Teknik bir konu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Teknik konu değil. Bakın, bu Sayıştayın raporunda yer alıyor. Eğer siz gerçekten ülkenizi seviyorsanız, Sayın Bakan orada oturuyor, Hükûmet adına gelir buraya der ki: “Biz bunları şu gerekçeyle kullanmadık.” O zaman iptal edeceksiniz bunları. Diyeceksiniz ki: “Bizim yerli kaynağımız var, biz oradan karşılaşacağız.” Öyle değil mi? Bunu yapacaksınız.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediğiniz bir defaya mahsus olabilir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütçeler bir siyasal iktidarın, eğrisiyle doğrusuyla bütün faaliyetlerini yansıtır ve bütçeler Parlamentoda, yasama organı tarafından sorgulanmak zorundadır. Bu kürsüye gelen Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, sanki yasama organının değil de yürütme organının bir üyesiymiş gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarının tümüne övgü yağdırıyorlar. Niçin bir arkadaşımız da çıkıp “Sayın Bakanım, doğru, güzel; şunları şunları yaptınız ama şu eksiğiniz var.” demiyor? Bunu demek zorunda değil misiniz? Eğer bunu demezseniz ve her önünüze gelene el kaldırırsanız, sizin adınıza denetim yapan Sayıştayın da bir işlevi kalmaz. O zaman Sayıştay da şunu söyleyecek: “Ben, nasıl olsa ne yazarsam yazayım, Mecliste bunlar kabul edilecek, biz de yazmayalım.” Böyle bir anlayış olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Parlamentodaki her milletvekilinin, iktidarı sorgulaması, yasama organının gücünü artırır. Bu, sadece muhalefetin değil, iktidar ve muhalefet, yasama, yargı ve yürütmenin, üç ayrı erkin eşitliğine, gücüne… Ama yasama organının, yürütme organının dümen suyuna katılmasına herkesin karşı çıkması lazım. Buna karşı çıkmanın yolu da Hükûmeti sağlıklı ve tutarlı eleştirilere muhatap kılmaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi adına Sayın Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, burada, bir süredir bütçe, ekonomik kalkınma, üretimin artırılması ve üretimin adil paylaştırılması üzerine konuşurken bir şeyi göz ardı ediyoruz.

Şimdi, ekonomiyle demokrasinin arasındaki ilişki. Bunu, göz ardı ettikçe, getirilen bu bütçe üzerindeki görüşmelerin ya da perspektiflerin hiçbiri hayat bulmayacak. İlki 1925’te yapılmıştı Dünya İnsan Hakları Konferansı, Tahran’da. İkincisi de 1993 yılında Viyana’da düzenlendi. Viyana İkinci Dünya İnsan Hakları Konferansının çok önemli bir sonuç metni var, demokrasiyle ekonomiyi ilişkilendirmek; ne kadar demokrasi o kadar ekonomik gelişme, ne kadar özgürlük o kadar refah. Şimdi, gerçekten, demokrasiyle ilişkilendirilmeyen, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir toplum inşasından uzak bir ekonomik kalkınma projesinin geçerliliği yok. Geçerliliği olsa olsa en çok, haklara ve özgürlüklere, işe, ekmeğe, özgürlüğe gereksinmesi olanların özlemlerine karşılık vermeyen bir bütçe olur ve nitekim, bugün, burada olan da bu.

Aslında, Türkiye, Birleşmiş Milletlerin ilk üyelerinden biri ve sonra da bölgesel toplulukların üyesi Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik İşbirliği Örgütü ve bu topluluklardan çıkan birçok ekonomik ve sosyal haklar ve özgürlükler, sözleşme ve belgelerini Türkiye kabul etmiş ama ne yazık ki bunları içselleştirememiş ve hayata geçirememiş. Örneğin, şimdi, toprak-insan ilişkileri, hâla, ne yazık ki üreticilerin, emekçilerin yararına düzenlenememiştir. Örneğin, üreticilerin, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmadan, o üretenlerin, kendi ürettikleri üzerinde söz, karar ve yönetim hakkını elde edemeden kalkınma olur mu? Örneğin, 1980 askerî darbesine kadar, Türkiye’de, kırsal alanın demokratikleşmesi, gelişmesi, yoksul ve orta köylülerin, üreticilerin, demokratik halk kooperatifçiliği modeli vardı ve gerçekten, bu model, sadece, bütün üretim girdilerine, yoksul, küçük ve orta köylülere -aracısız, tefecisiz vermek yerine- doğrudan örgütleri aracılığıyla bütün üretim girdilerini onlara sağlıyorlardı. Traktöründen yedek parçasına, gübresinden yemine, tohumuna kadar ve ürettiğini de yine aracısız, tüccarsız doğrudan tüketiciye ulaştırıyordu ve nitekim 1980 12 Eylül askerî darbesine gelindiğinde, 59 ilde, bu köy kalkınma kooperatiflerinin birliği vardı ve 4.315 köyde de bu kooperatifler vardı ki birçoğunuzun bölgesinde de bunların örneklerini görmüşsünüzdür ama, ne yazık ki 1980 askerî darbesiyle, birçok, halkın kazanımı olan demokratik mevzilerinin dağıtılışı gibi, Köy-Koop da dağıtılmış ve yöneticileri cezaevlerine tıkılmış ve sonra da o Köy-Koop’un bütün mal varlığını çarçur eden kayyumlara teslim etmişlerdir.

Şimdi, burada, örneğin, özelleştirmeden söz ediliyor. Maliye Bakanlığı sunuşlarında, “Yapısal reformlar, mali disiplin ve özelleştirmeye devam edeceğiz.” deniliyor. Halkbank, Tekel ve PETKİM, özelleştirme için sıra bekliyor. Devletin kâr sağlayan KİT’leri satışa çıkarıldı. Devlet yapamadı, beceremedi, gerekçesi inandırıcı olamaz. Fayda-maliyet ölçüsüne dikkat edilmedi. Örneğin, Sümerbank ile Etibank, Türkiye’de, çağdaş işletmeciliğin iki ekolü olarak çalıştı, değerli insanlar da yetiştirdi ama bunlar, bugün, ikisi de ne yazık ki yok.

Türkiye’de, özelleştirme, şeffaflık ve önceden hazırlanan bir program dâhilinde yürütülmüyor. Eşe dosta haksız kazanç sağlamanın yolu, ne yazık ki burada birtakım kanallar açıyor onlara. Örneğin, özelleştirme yapılırken kimi kamu malları… Neden o çalışanların üzerinden hareket edilmiyor? Ürettikleri üzerinde söz ve karar sahibi olabilsinler, yönetime katılabilsinler. Ama, ne yazık ki halkçı, demokratik ya da ezilenlerden yana, emekçilerden yana bir ekonomik politika olmayınca sonuç bu olur. Uluslararası emperyalist finans kurumlarının reçeteleri, Türkiye halkına hiçbir şey getirmez, bunun anlaşılması gerekir.

Ben, Hükûmeti tenzih ediyorum ama örneğin, Sayın Bakanı, gerçekten, az önce dinlerken –aynen, ben de tırnak içinde söylüyorum- o pişkin hâliyle, öyle bir sunum yaptı ki “Türkiye, özgür, müreffeh…”

Arkadaşlar, Diyarbakır’da… Gerçekten, çokça bölgeyi, her bir yanını biliyorum ama seçim bölgesinde köylerine, beldelerine kadar gittim. Sayın Bakanı biz Diyarbakır’a bir davet edelim, bu Benusen semtine, efendim, Şehitlik Mahallesine -bunlar şehir merkezinde, bakın, ben başka köylerden örnek vermiyorum- yoksulluğu bir görsün.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sırf Diyarbakır’da mı var?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, Türkiye’nin her yerinde. Ben kendim…

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Bırak bu Diyarbakır edebiyatını ya!

AKIN BİRDAL (Devamla) – İşte, bakın! İşte, bu anlayışla bir şey olmaz. Ben, şimdi, Diyarbakır Milletvekiliyim ve kendi bölgemdeki somut verileri size veriyorum. Sen de kalkarsın, kendi ilindeki sorunları burada dile getirirsin. Zaten varlık nedenimiz de bu değil mi? O nedenle dinleyin lütfen.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Türkiye milletvekiliyiz biz.

FATMA KURTULAN (Van) – İyi ki söylediniz (!)

AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, Türkiye milletvekiliyim ben, Türkiye halkının milletvekiliyim elbette ama onların beklentilerini, özlemlerini en iyi de buraya taşıyacak olan da benim, oranın milletvekili olarak. Yoksa ben… Orada Sayın Niğde Milletvekilimiz var, Niğdelilerin de benim sorunum elbette… Ben onlarda, onlarca, yüzlerce kooperatif kurdum, köy köy dolaştım. Ama, gidelim o Benusen’e ve Şehitlik Mahallesi’ne, gerçekten, şu övündüğümüz müreffeh Türkiye’nin fotoğrafını orada bir görelim. Yoksa insanlığımızdan mı utanırız?

Şimdi, tenzih ediyorum ama, ben dinlerken şunu şey yapıyorum şimdi, az önce anımsadım: Gece yarısı, adam -hırsız- dükkân kepengini kesiyor demir testereyle. Oradan geçerken biri sormuş: “Ne yapıyorsun?” demiş. “Keman çalıyorum.” demiş. “E, nasıl keman çalıyorsun, onun sesi çıkmıyor?” demiş. “Onun sesi yarın sabahleyin çıkar.” demiş. Arkadaşlar, bu izlenen ekonomi politikalarının sonuçları yarın çıkacak. Birbirimizi kandırmayalım. O nedenle, ne kadar demokrasi, ne kadar insan hakları…

Ha, bir de şunu söyleyeyim: Şu çoğulculuğa, kültürel çoğunluğa dilimizi de alıştıralım. Sayın Bakan: “Türk milleti, Türk milleti, Türk milleti…” Yeni hazırlanacak özgürlükçü, demokratik Anayasa’ya da yine böyle girmemeli, bu da tartışılmalı. Türkiye milleti, Türkiye halkı… (MHP sıralarından “Nereden çıktı ya?” sesleri) Burada, farklı kimlikleri,  kültürleri…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ne güzel konuştun, konuştun; şimdi olmadı bu iş! Bak, ne güzel konuşuyordun, demokrasiyi ne kadar güzel konuşuyordun, şimdi olmadı.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Hayır, hayır. Aynı… Herkesi kapsasın, herkesi kapsasın. Bakın, hepimizi kapsasın.

AHMET ORHAN (Manisa) – Konuşacak bir şey bulamayınca bunlara mı giriyorsun artık?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, bakın, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı…

SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – “Türkiyeliyim, Türkiyeliyim…” Türkiyelilik coğrafi bir terimdir.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bu vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak kendi aidiyetini de korumalı ve buna da saygı göstermeliyiz. O nedenle, şimdi, bunları dikkate almayan, bir yerden olmaz.

Şimdi, 2004 yılında -yine özelleştirmeye devam edeyim- TÜPRAŞ’ın yüzde 65 hissesinin…

MEHMET GÜNAL (Antalya)- Sen oraya devam et, en iyisi o.

AKIN BİRDAL (Devamla) - …1,3 milyar dolar karşılığında Alman Efremov şirketine devredilmesine karar verildi. Bir de şimdi, yıllarca çakıl taşı edebiyatı yapıldı bu ülkede.

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; örneğin, Didim’in birçok alanını şimdi İngilizler satın aldılar, Kemer’in birçok alanını Fransızlar satın aldı, Alanya’yı da Almanlar.

Şimdi, bu nasıl yurtseverliktir, nasıl vatanseverliktir? Hani, çakıl taşı satmayacaktınız, vermeyecektiniz? Ama, Kurtuluş Savaşı’na gelince ya da geçtiğimiz günlerde Türk Tarih Kurumunun, Dil Kurumunun miraslarından söz ederken Atatürk’ün vasiyetlerini anımsatıyordunuz. Bu ulusal kurtuluşçuluk değildir, bu gerçek yurtseverlik değildir.

O nedenle, gerçekten, uluslararası dayanışma, halklarımız… Elbette bütün tarih ve kültür mirasları insanlığın ortak malıdır, elbette yararlanmalıyız. Ama, böyle, kaynaklarımızı peşkeş çekmeyelim ve ulusal kaynaklarımızı da halkımızın değerleri ve çıkarları için kullanalım.

Şimdi, aslında, Anayasa’nın başlangıç maddesinde “Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir.” deniliyor. 

Arkadaşlar, gerçekten, 23’üncü Dönem Parlamentosu olarak, Anayasa’nın bu hükmünün tam karşılığını yaratalım. Gerçekten demokratik bir Türkiye, laik bir Türkiye, sosyal bir devlet ve hukuk devleti. Bunu yaratalım. Eğer yaratabilirsek, biz, bizden beklenenleri yerine getirmiş oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum Sayın Birdal.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben bunu umut ediyorum ve birlikte yakalanan böyle bir şansın kullanılması gerektiğini umut ediyor ve diliyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birdal.

Şahıslar adına söz talepleri vardır.

Birinci söz, Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarken, 2008 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

AK Parti, geçmiş beş yıllık dönemde esaslı bir ekonomik ve sosyal dönüşümün mimarı olmuştur. Türkiye ekonomisinde sağlıklı bir yapısal dönüşüm yaşanırken, inşa edilen istikrar ve güven ortamı hızlı bir büyümeyi, düşük enflasyonu, canlı piyasa performansları ve yüksek yabancı sermaye girişini sağlamıştır. Sürdürülebilir borçlanma anlayışı ve mali disiplin, kamu kesimini önemli ölçüde rahatlatmış ve bütçe dengeleri yerine oturmuştur. İstihdam oranları müspet sayılabilecek bir seviyededir. Özel kesim sermaye yatırımlarındaki canlılık geleceğe duyulan güvenin sağlıklı bir göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sene, ilk defa, Türkiye ihracatı 100 milyar doları geçecektir. Bu bir bakımdan kritik bir kütle, dramatik bir eşiktir. 100 milyar dolar 3 GAP demektir, 25 Atatürk Barajı demektir, 20 modern, güvenli nükleer santral demektir. Aylık ihracat performansımız 10 milyar doları geçmiştir. Sadece tekstil-konfeksiyon sektörünün 2007 yılı ihracatı 22 milyar doları aşmıştır. Bu, Avrupa Birliği üyesi komşumuz Yunanistan’ın toplam ihracatına denk düşen bir performanstır. Dünyanın yirmi ikinci büyük ihracatçısıyız. Dünya ticaretinden artık, yüzde 1 pay alıyoruz. Orta ve yüksek teknoloji ürünleri ihracatımız artarken, pazar ve ürün çeşitliliğinin sağlanmasında büyük başarılar elde ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu başarının arkasında kamu kesimi ve özel sektör arasında gelişen eşsiz bir iletişim, iş birliği ve sinerji yatmaktadır. Uygulanan dış ticaret politikalarının kısa sürede olumlu sonuç vermesi bu dinamizmin bir sonucudur.

“İhracat Stratejik Planı (2004-2006)” ve hemen ardından hazırlanan “İhracat Stratejik Planı 2007-2009” isimli planlar, ihracat politikalarımıza temel teşkil ederek, bugün neredeyiz ve önümüzdeki dönemde nereye gitmek istiyoruz, açık cevaplar ortaya konmuştur. Özellikle ihracatımızda pazar bağımlılığını bertaraf etmek amacıyla oluşturulan bölgesel açılım stratejileri çok olumlu sonuçlar vermiştir.

Komşu ve çevre ülkeler stratejisi kapsamında 2002 yılında 9 milyar dolar olan bölgeye yönelik ihracatımız, 2006 yılında 3 katın üzerinde bir artışla 30 milyar dolara yükselmiştir. 2000 yılında 19,9 milyar dolar olan bölgeyle toplam dış ticaretimiz ise 2006 yılında 76 milyar dolara ulaşmıştır. 2007 Ocak-Ekim döneminde ise anılan ülkelere ihracatımız 32,3 milyar dolar olmuştur.

Diğer bölgesel açılım ise, Afrika ülkeleriyle ticaret ve ekonomik ilişkileri geliştirme stratejisi oluşturmuştur. Bu program neticesinde Afrika ülkelerine ticaret hacmi, üç yıllık süreçte yüzde 117’lik bir artışla, 5,5 milyar dolardan 12 milyar dolara yükselmiştir. Ekonomi diplomasisi çerçevesinde yürüttüğümüz Asya-Pasifik ülkeleri ve Amerika ülkeleri stratejisiyle de yeni pazar açılımları sağlanmıştır.

Türk ekonomi diplomasisinin temel hedeflerinden biri de, üç deniz coğrafyasını, Hazar, Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerini bir devasa serbest ticaret alanı hâline getirmektir. Bu kapsamda anılan bölgede yer alan ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları (STA’lar) imzalamak önceliklidir. Özellikle Orta Doğu bölgesinde bu açıdan büyük başarılar kaydedilmiştir. Gürcistan, Fas, Filistin, Suriye, Tunus ve Mısır ile yürürlüğe giren STA’lar, Türk firmaları için kritik rekabet avantajları getirmiştir.

Diğer önemli bir husus da, küresel trentleri doğru okuyarak, doğru markalaşma politikaları uygulamaktır. Hayata geçirdiğimiz Turquality konsepti bu açıdan baktığımızda dünyada eşi olmayan bir bütünsel destek sistemidir. Gerek geleneksel gerekse yükselen sektörler açısından bu sistem büyük bir yardım unsuru olabilecektir. Bu, marka destek programı çerçevesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Devamla) – …bu destek programı çerçevesinde firmalarımıza önemli destekler sağlanmakta, finansal desteğin yanında her açıdan uzmanlaşmış yönetici kadroların yetişmesi de teşvik edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önemli çalışmaların odak noktasında yer alan Dış Ticaret Müsteşarlığına, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e bu vesileyle çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Esaslı bir dönüşümü gerçekleştirmek, motive etmek ve üretken sinerjiler yaratmak hiçbir zaman kolay değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Şahıslar adına ikinci söz, Sayın Abdulkerim Aydemir, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Ülkemize hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Vergi kanunları açısından, vergi politikası ve uygulamalarına AK Parti Hükûmetleri çok önem ve ehemmiyet vermiştir. Bu bağlamda yapılanları kısaca arz etmek isterim: Başta Katma Değer Vergisi Kanunu olmak üzere -ki kanunda belirtilen tekstil, sağlık, gıda ve eğitim olmak üzere- vergi indirim oranına gidilerek oran yüzde 18'den 8'e indirilmiştir. Vergi Usul Kanunu'nda büyük değişiklikler yapılmıştır. Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nda da önemli değişiklikler yapılmıştır. Vergi Usul Kanunu'nda vergi zıyaı cezası kesilmesini gerektiren fiiller için ceza hukukunun genel prensiplerine paralel düzenlemeler yapılarak mevzuatta uygulama birliği sağlanmıştır.

Kurumlar Vergisi Kanunu ile vergi oranı yüzde 30'dan yüzde 20'lere indirilmiştir. Böylece kurum kazançları vergi yükü yüzde 45'ten yüzde 34'e indirilmiştir. Benzer şekilde Gelir Vergisi Kanunu'ndaki vergi tarifesi –ve Gelir Vergisi Kanunu'nun da 104'üncü maddesidir bu- vergi oranları dört tarifeye indirilmiştir, en yüksek vergi oranı yüzde 45’ten yüzde 35’lere çekilmiştir.

Diğer tarafta, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51’inci maddesindeki gecikme faizi oranları aylık olarak yüzde 4 olarak uygulanmıştır. Yine, aynı Kanun’un 48’inci maddesinde belirtilen tecil faizleri ise yıllık yüzde 30’dan yüzde 24’e indirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta Katma Değer Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve diğer kanunlarda yer alan mükelleflerin vergi uygulamalarına ilişkin hak ve yükümlülükleri gözden geçirilerek, basit, anlaşılabilir, kolay uygulanabilir bir yapıya kavuşturulmuştur.

Vergi uygulamalarında en önemli reform, mükelleflerin beyannamelerini İnternet ortamında düzenleyip, bir tuşa basarak bu hizmetleri yerine getirebilmeleridir. Artık, vergi dairelerinin önünde sabahın erken saatlerinde kuyrukların oluşturulması, saatlerce kapı önünde beklenmesi olayı tarihe karışmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1927 yılından beri uygulanmakta olan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, bizden önceki hükûmetler zamanında, yani 10/12/2003 tarihinde çıkartılmasına rağmen uygulanamamıştır. Ancak Hükûmetimiz zamanında 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren uygulamaya getirilmiştir. Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz yılın dışında takip eden iki yılın da öngörüsü, bütçe öngörüleri ve planları yapılmaktadır.

Bu Kanun’un amacı, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun amacı şudur: Kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere, kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve mali kontrolü düzenlemektir.

Bu çok önemli bir kanundur. Bu Kanun’la getirilen en önemli değişikliklerden bir tanesi de “dış denetim” dediğimiz Sayıştay denetiminin etkinliği artırılmıştır. Kanun’a bağlı, 1, 2, 3 ve 4 sayılı cetvelde yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının bütün hesapları Sayıştay tarafından dış denetime tabi tutulmuş, ayrıca iç denetim getirilmiştir. İç denetim ile ilgili de kamu kuruluşları, bakanlıklardaki müfettiş, kontrolör gibi kişilerden istifade ederek kendi iç denetimlerini kendileri de yapmışlardır. Gerçekten bu büyük bir reformdur.

Biz maliyeciler, 1927 yılında çıkan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nu “giderlerin anayasası” olarak adlandırırdık. Ama, 5018 sayılı Kanun, onun yerine gelen, Avrupa Uyum Birliği kanunları çerçevesinde de çok önemli bir kanundur. Bu işlevini yerine getirmektedir.

1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nda, bilindiği üzere, kamu giderlerinin yerine getirilmesinde üçlü göreve yer verilmişti. İta amirliği, sayman ve tahakkuk memurluğu üçlüsü. Şimdi bundan vazgeçilmiş, bunun yerine, tahakkuk memurunun yerine gerçekleştirme görevlisi, muhasebe yetkilisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre ekledim.

Buyurun.

ABDULKERİM AYDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.

…gerçekleştirme görevlisi ve harcama yetkilisi üçlüsüne yer verilmiştir. Böylelikle devlet harcamalarında daha şeffaf, daha süratli, daha etkin bir süreç başlatılmıştır. Artık, bakanlıkların bütçe harcamalarına karışması da tarihe kavuşmuştur. Bütçe, bakanlıklarda en üst düzey yetkilisi, müsteşar ve diğer kuruluşlarda da bu kuruluşların en yüksek amirlerinin gözetiminde yapılmaktadır. Artık, Türkiye bunu öğrenmelidir. Bakanlıklar yargıda artık hesap vermemeliler; bunu bürokrasi yapıyordur. İşte, 5018 sayılı Kanun’un temel amacı da budur.

Bütçemizin ülkemize, milletimize ve devletimize hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlarken, yaklaşan Kurban Bayramı’nızı da en içten duygularımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydemir.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, demin Çevre Bakanımız oradaydı, ama şimdi de Maliye Bakanımız orada. Silifke’nin Kayraktepe Barajı 2008 yılında yapılmasına devam edilecek mi, edilmeyecek mi? Çünkü, otuz senedir, oraya ilk girenler emekli oldu, hâlen daha yapılmıyor ve Silifke kışın yağan yağmurlar nedeniyle sel baskınına uğruyor; bu bir.

İkinci sorum: Yine, Silifke ile Erdemli arasındaki Aksuvat Barajı bir türlü yapılamadı ve burada hem Erdemli’nin köyleri hem Silifke’nin köyleri su sıkıntısı çekmektedir. Bu baraja yeterli ödenek ayrıldı mı? Faaliyete geçecek mi? Ben bunları soruyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Öztürk’ün Silifke’yle ilgili olduğu soruları, maalesef, şu anda benim elimde detay bilgi olmadığı için yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 5- (1) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),

(2) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline devam olunacak gelirler (B),

(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel hükümler (C),

(4) Bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),

(5) 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit imkanları ile bu imkanlardan harcanması öngörülen tutarlar (F),

(6) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),

(7) Çeşitli kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ),

(8) Ek ders, konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları (K),

(9) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen okul pansiyonları öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M),

(10) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak;

a) Hayvanların alım değerleri (O),

b) Motorlu taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P),

(11) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmetlerde kullanılacağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt Kanununa tabi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın alma bedelleri (T),

(12) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V),

işaretli cetvellerde gösterilmiştir.

BAŞKAN – Gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim; hepinize saygılar sunuyorum. Önümüzdeki Kurban Bayramı’nı, tüm ulusumuzun Kurban Bayramı’nı kutluyor, herkese sağlık sıhhat dileklerimi iletiyorum.

Kurban Bayramı dedik arkadaşlar. Geçtiğimiz hafta Sayın Hükûmet Sözcüsü kalktı, dedi ki: “İşçi emeklilerimizin, memur emeklilerimizin maaşlarını bayram öncesi vereceğiz.”

Arkadaşlar, zaten bu insanlar borçlu. Bunlara -Plan Bütçe Komisyonunda teklif ettik- yılda iki defa ikramiye verseydik de, bu insanlara bayram öncesi, hiç değilse iki bayram -zaten borçlu yaşıyor bu insanlar- kardeşlerim, al size, maaş yerine, bir maaş ikramiye veriyorum desek, acaba çok mu görüyoruz bu insanlara? Çok mu görüyoruz arkadaşlar? Arkadaşlar, yani, zaten bu insanlar hakikaten borçlu. Zaten, bayramda -çünkü insanların ihtiyacı var- bu verdiğimiz para hepsi bitecek, ancak kurbanını alabilecek mi? Bizim ananevi bayramımız, kutsal bir bayramımız. Ondan sonra bu insanlar ne yiyecek? Biz, iki maaş ikramiye verelim dedik. Neden kabul etmiyorsunuz? Çok mu görüyorsunuz arkadaşlar?

İki: Emekliler arasında ayrım yapılmaz. İşçi emeklisi ile Bağ-Kur emeklisine, örneğin enflasyon farkını verirken memur emeklisine 3,52 uyguluyoruz, ama Bağ-Kur ve işçi emeklisine 1,33 uyguluyoruz. Yani, o daha mı az ekmek yiyor? O emeklimiz daha mı az harcıyor?

Arkadaşlar, bir kere bu emekliler arasındaki farklılığı kaldıralım. Bu emekliler arasında… Emeklinin farkı olmaz arkadaşlar. Maaşıyla ve emekli maaşıyla geçinen insanlar ve bir kez daha ben Hükûmete, hiç değilse bayram öncesi öne aldığınız maaşlar yerine, ocak ayında bu insanların yemesi için bir ikramiye verelim. Plan ve Bütçe Komisyonunda bizler -Sayın Özyürek konuştu- ısrar ettik, gelin, hiç değilse emeklilere… Memurlara da söyledik ama, maalesef reddolundu.

Bir ikinci konu arkadaşlar, Hükûmet, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarını gidermek zorundadır, mecburdur. Ama, siz bir üniversitenin elektriğini keserseniz -kamunun bir kurumu- arkadaşlar, bunun adı nedir ya? O sıra, on altı tane ameliyat yapılıyor orada. Plan ve Bütçe Komisyonunda âdeta yalvardık: Ödenek verin. Bu elektriği biz yemiyoruz. Elektrik borcu var TEDAŞ’a, bu borcu ödeyin, bu borcu koyun; reddolundu ve arkasından TEDAŞ gitti üniversitenin elektriğini kesti. O sıra on altı tane ameliyat yapılıyor. Peki, orada insanlarımızın -jeneratör o sıra devreye girmeseydi- biri ölseydi…

Arkadaşlar, tüm kurumlar bizim kurumlarımızdır. Eğer üniversitenin elektrik borcu varsa, bu ödeneği vermek Maliye Bakanlığının görevidir. Yapmayın arkadaşlar… Şimdi, yakıt ödeneği bitmiş, ayın 12’si bugün, -Aralığın- daha yeni yılın ödenekleri verilmiyor. Ne yakacak bu üniversite? Ne yakacak arkadaşlar, ne yakacak? Oradaki hastalara çıkın gidin mi diyecekler? Bir zamanlar yaptılar. Kadro verilmediği için, 150 tane hemşire, ebe, Sağlık Bakanlığının açtığı sözleşmeli ebe kadrosuna gittiği için, İnönü Üniversitesinde yaklaşık 300 yatak kapatıldı arkadaşlar. Hastalar dışarı atıldı.

Arkadaşlar, bu kurumlar bizim kurumumuz. Bunlara sahip çıkmak hepimizin görevidir. Bunlara ödeneği vermek yasal zorunluluktur arkadaşlar. Neyle ödeyecek? Bu üniversitenin yapılış şekliyle, oldukça çok elektrik tüketiyor. O zaman izin vermişsiniz, verilmiş, yapılmış arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, bunlar hepimizin sorunu.

Tabii, yine Kurban Bayramı geliyor arkadaşlar. Sayın Maliye Bakanından rica ediyorum. Köylünün primleri var. 2007 primleri 2007’nin başından beri verilmiyor. 2007’nin başından beri arkadaşlar. Demişsiniz ki devlet olarak, söz vermişsiniz: “Ben, sana, şunu ek, şu kadar prim vereceğim, hayvancılık primi vereceğim, tohum primi vereceğim, şunu vereceğim.” Arkadaşlar, söz vermişiz, söz. Devlet söz vermiş. 2007 yılından beri… Geçen Tarım Bakanı burada diyor ki: “Ödeneğim yok, biz 5,5 katrilyonu harcadık.” Arkadaş, buradan borç iste. O insanlara söz verdiniz. Gelin, Sayın Bakanım, lütfen Tarım Bakanlığına yedek ödenek verin. Lütfen, Tarım Bakanlığı, bayram öncesi, en azından çiftçinin, borçlu olduğumuz, söz verdiğimiz bu primlerini ödetelim. Bu insanlar hepsi tefeciye düşmüş arkadaşlar. Köylümüz, nasılsa bulunmuş para gibi, çünkü çaresiz. “Ben iki ay sonra alacağım.” diyor.

Arkadaşlar, arpa 300 bin liradan 550 bin liraya çıktı, et fiyatları da 9 liradan 8,5 liraya geldi.

Değerli arkadaşlar, çiftçi çok zor durumda. En azından söz verdiğimiz şu primleri, Tarım Bakanlığına ek ödenekle mi vereceğiz, nereden veriyorsanız verin ve bir şekilde köylümüzün primini ödeyelim arkadaşlar. Bunlar, hepsi tefecinin elinde arkadaşlar. Hepinizden rica ediyorum. Hayvanlarını Kurban Bayramı öncesi zararına satmak zorundalar. Çünkü, haczediliyorlar. Gelmiş, bir kooperatifin 30 tane ineğini kaldırmışlar arkadaşlar, yem borcu için, diğer borçlar için.

Değerli arkadaşlarım, gelin, Hükûmet sözüdür, Hükûmet sözü veriyorsanız, 2007 başından beri ödenmeyen primleri bayram öncesi bir miktar ödeyelim arkadaşlar.

Tabii, yine, belediyeler… Sayın Bakanım, belediyeler çok zor durumda. Ek ödenek, yedek ödenek var. Yine söylüyorum, Türkiye’deki mevcut Belediye Yasası’yla büyük haksızlıklar yapılıyor. Türkiye’deki Yasa’yla, bu uygulamayla özellikle kırsaldaki belediyelerimiz, nüfusu çok az olan, ama alanı çok geniş olan belediyelerimiz var Sayın Bakan. Bu belediyeler işçi maaşını ödeyemiyorlar, her şeyi hacizli ve ayda yüzde 40 bunların paraları kesiliyor. İşçi maaşlarını ödemek için sağdan soldan, tefeciden borç alan belediye biliyorum ben.

Arkadaşlar, Türkiye’deki bu belediyeleri, mutlaka bu Yasa’yı değiştirip, mutlaka özelikle kırsalda olan, nüfusu az olan belediyelerimize bir şekilde asgari geçinme parası diye bir para vermek zorundayız. Bu Belediye Yasası’nı önümüzdeki süreçte eğer değiştirmezsek, hakikaten birçok belediyemiz anahtarı, Sayın Bakanım, size getirir.

Bir başka konu arkadaşlar, spor kulüplerimiz. Sayın Bakanım, hepsi kayyumda. Çok yakında onların da anahtarı size gelecek. Vergi borcu, sigorta borcu artık ödenemez hâle gelmiş. Bunu bir şekilde ve buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımın hepsinin ilinin, hepsinin ilçesinin sorunu arkadaşlar. Niye gerçekleri konuşmuyoruz?

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sen konuşuyorsun!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hepimizin sorunu. Hepimizin ilinde, hepimizin ilçesinde olan yani, Birinci Lig, İkinci ve Üçüncü Lig takımlarımız acz içinde. Bakmayın…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sergen’in transferinde 600 milyar buldu  Sayın Bakan, verdi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –  Değerli arkadaşlarım, gelin, bunu mutlak bir masaya yatırmamız lazım. Özellikle, spor kulüplerinin borçlarını, mutlaka affedin demiyorum, affedelim demiyorum, gelin, ödenebilir bir hâle… Aylık yüzde 2,5 bir faizle arkadaşlar, hiçbir spor kulübü bu borcunu ödeyemez. Gelin, belli bir, uzun vadeli bir ödeme planına yayıp, bu spor kulüpleri, uzun vadeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Bir saniye…

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, hepinizden istirham ediyorum: Affedin demiyorum, ödenebilir bir hâle getirelim. Bu hepimizin görevi, hepimizin sorunu. Aslında, hepimiz her gün bu sorunla boğuşuyoruz, fakat nedense gelip burada söylemiyoruz.

Ben hepinize saygılar sunuyorum. Bir sonraki maddede devam edeceğim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan’da, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bir gerçeğin altını çizmekte yarar görüyorum: Türkiye’de toplanan gelir vergilerinin tamamı ücretlilerden alınan kadar etmiyor. Yatırım fonları, repo, mevduat faizi, serbest meslek kazançları dâhil on yedi kalemden alınan vergiler, işçi ve memurdan alınan verginin altında kaldı. Yılın ilk dokuz ayında, 28 milyar 939 milyon 101 bin YTL tahakkuk ettirildi. Ayda ortalama 3 milyar 215 milyon 456 bin YTL tutarında gelir vergisi, kaynağında kesilerek hazineye aktarıldı. Bu şekilde her gün ortalama 11 milyon 909 bin YTL’lik gelir vergisi stopaj yoluyla tahsil edildi. Kaynağında hesaplanan gelir vergisinin yüzde 53,3’lük bölümünü ücretliler ödedi.

Usuldendir, bir yerde kim çok vergi ödüyorsa devletin, hükûmetin ve kurumlarının da onlara teşekkür etmesi gerekiyor. Komisyonda Sayın Maliye Bakanına sormuştum: “En çok gelir vergisini çalışanlar ödüyor, ücretliler, memurlar ve emekçiler. Aynı zamanda dolaylı verginin yani, yine bütçenin gelir kaynağını teşkil eden dolaylı vergilerin de yine aslan payı bu milyonlarca çalışan emekçi kesimden alınıyor. Siz, en fazla gelir vergisi ödeyen işçimize, memurumuza, emekçimize en yüksek vergiyi ödediği için kendilerine teşekkür edecek misiniz?”

Sayın Bakan, bu teşekkürü henüz yapmadınız ve haklı olarak beklentimi sürdürüyorum, ancak kendim, Demokratik Toplum Partisi adına Türkiye bütçesine en yüksek gelir vergisini ödeyen bütün işçilere ve memurlara, emekçilere buradan teşekkür etmek istiyorum.

Aynı şekilde şu duygumu da ifade etmek istiyorum: Demin, CHP milletvekili Sayın Aslanoğlu, burada, acı bir gerçeği dile getirdi. Bir önerge verdiler, biz de o önergeyi destekledik Komisyonda. Yani, bir yılda, bir ikramiye ödeniyor memurlara. Yaptığımız memur zammı, maaşlarda yüzde 2 artış, daha sonra 10 ve 20 YTL miktarında ek artışlar.

Şimdi, geçmiş yılın kayıplarını zaten bu zam karşılamıyor, vicdanen düşünelim. Karşılamadığı gibi, bir ay içinde ekmeğe, suya, elektriğe, doğal gaza, akaryakıta yapılan zamları aldığınız zaman, zaten yapılan zam geri alınmıştır, yani bu zamlarla memur maaşına yapılan zamlar erimiştir. Şimdi, böylesi bir durumda “Önümüzde bayram var ve bir ikramiye fazlasını çalışanlarımıza ödeyelim.” dediğimiz zaman muhalefet partileri olarak, iktidar partisi, Sayın Bakan fukara edebiyatı yapıyor “Kasamızda para yok ki, nereden vereceğiz?” diye. Yani, şimdi, vicdanımızı sorgulamak zorundayız. Batık bankaların parasını, hazineden, bu vergileri ödeyen emekçiden öderken kasamda para yoktur demiyorsunuz. O zaman, memurun vergisinin oluşturduğu kasada, bu batıkla, yolsuzlukla, kara parayla, kayıt dışı istihdamla doğru dürüst politika yapacaksınız. KADİM’i kurmuşsunuz, böyle bir kuruluş da var. Beş yıldır iktidarsınız, altıncı yıldır çoğunluksunuz. Kara parayla ilgili, Avrupa Birliği ilerleme raporunun ısrarla altını çizdiği, kara para, kaçakçılık, organize suç örgütlerinin kârları, bunların dünyada 600 trilyona varan, hesap sınırı dikkate alındığında, Türkiye, bu kayıplarda ciddi kaybı olan ülkeler içinde yer alıyor. O konuda doğru dürüst bir planlama yapamadınız. Kayıt dışı istihdam ayrı bir konu, ama kayıt dışı, kara para, ekonomi, kaçakçılık ve diğer alanlardaki kayıpları da karşılayamadınız. E, peki, çalışan memurun günahı nedir? Çalışan memur, çalışan işçi, çalışan emekçi insanlarımız, Bağ-Kur üyesi… Ki, Sayın Bakan, Komisyonda açılış konuşmasında, Bağ-Kur emeklisi çiftçilerin rakamını, daha sonra Meclis Genel Kurulundaki konuşmasında çıkarmıştı. Niye? Yani “276 milyon emekli ücreti alınıyordu.” deniliyor ilk sunuşlarında. İkinci sunuşlarında, Sayın Bakan, bunu çıkardılar. Çünkü, gerçekten açlık sınırı altında devletin emekli maaşı ödediği, açlık sınırı altında 4 kişilik bir ailenin asgari geçim standardının belirlendiği bugünlerde, böyle bir rakam üzerinden geçinmeye zorlanan insanlarımıza, ayrıca, sağlık sigortası, emeklilikle getirilen, sosyal güvenlik reformuyla getirilecek haksızlıklar, emeklilik süresinin mezarda emekliliğe uzatılması ayrı bir sıkıntı konusu. Şimdi, burada, biz de Sayın Bakana diyoruz ki: Gerçekten bizim bütçemizin açıkları çok.

İki örnek üzerinde daha durmak istiyorum. Birisi enerji politikaları, ikincisi de dış politikanın istikrarsızlığıdır. Eğer ithalat ve ihracatımızın yüzde 80’ini yaptığımız Avrupa Birliği ülkeleriyle ilerleme raporunu sağlıklı işletemezsek Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen, kısa, orta vadeli derslerimizi yerine getiremezsek, ki AKP Hükûmeti iki senedir bunu yerine getiremiyor, yerinde sayıyor. Bakmayın, şu an, müzakere başlıklarının aşılmamasında bu sıkıntının, bu yavaşlamanın, bu gerilemenin katkısı büyük, ama sonuçta ithalat ve ihracatınızın büyük dilimini Avrupa Birliğiyle yapıyorsunuz ister istemez. O zaman, bunun yerine getirilmesi gereken zorunlu şartları var.

Enerji politikalarında da tamamen ithalata dayalı ve Türkiye kaynak coğrafyası yapmak yerine, kendi kaynağından enerji üretme yerine direkt geçiş coğrafyası, yani köprü vazifesi, boruların üzerinden geçtiği… Azerbaycan’dan -ki Yunanistan’a yakında doğal gaz boru hattı geçti- Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı var, doğal gaz hattı var. Yani, baktığımız İran’dan gelen bir hat var, bu arada Mısır üzeri gelecek bir hat var. Hepsi tamamen ithal ve bunun bizim bütçemize yükünün sadece 40 milyar dolar olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanıyor. Yani, bunlara ödediğimiz faiz ve kurlardaki oynamaları dikkate aldığınız zaman, bir kalem akıllı bütçe yaparsanız memurunuza değil bir ikramiye, üç tane ikramiye daha rahat verirsiniz, daha rahat yaşama koşulları sağlarsınız, daha insanca yaşarlar, çocuklarının okullarda daha rahat eğitimini sağlarlar, onlara kalem, defter alabilirler.

Sayın Başkan, değerli üyeler; aynı şekilde dış politikamızda da dikkatli bir istikrarı sağlarsak, sadece Avrupa Birliği değil, Orta Doğu’da, Irak’ta sağlıklı bir politika oturtursak… Irak’la olan 9 milyar dolar potansiyel ticaret hacmimizin şu an dibe vurduğunun altını çizmek istiyorum. Gelişmelerin, ilişkilerin sağlıklı yürümemesi nedeniyle, ne yazık ki, Kuzey Irak’ta iş yapan 960 tane, Türkiye’den, şirket çok ciddi zorluklar içindedir, bunların kayıpları büyüktür, buna da dikkati çekmek istiyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Gruplar adına üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekilinin. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şandır.

Söz süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, İç Tüzük’ün amir hükmü gereği bütçe görüşmelerinde önergeler lehinde, aleyhinde konuşmak imkânı olmadığı için bir ihtiyaca binaen söz aldım. Dikkatinize sunmak istediğim bir husus var.

Önerge biraz sonra önünüze gelecek. 5’inci maddede bir düzenleme yapılıyor. Zannediyorum, bu düzenleme Devlet Planlama Teşkilatının talebiyle yapılıyor. Bu düzenlemede deniliyor ki: “Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak tertibine cazibe merkezlerinin desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve mahallî idare birliklerine kullandırılır. 2008 yılı Yatırım Programı’yla ilişkilendirilen bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin türleri, limitleri, şartları, kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu kararıyla yürürlüğe girer.“

Değerli milletvekilleri, gerekçe de bu söylenilen hususları biraz daha açıyor. Önerge grup yönetimlerinin önüne geldi. Okuduklarında, zannediyorum, teknik heyetin hazırladığı bu önergeyi… “Niye gerek görüldü, niye böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?” sorusunu, şahsen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz sorduk, Maliye Bakanlığı Müsteşarına da sorduk. Tabii ki niyet önemli. Niyet: İşte, göç olgusunun yaşandığı bazı bölgelerimizde cazibe merkezi oluşturarak ve oraya bazı imkânları aktararak insanlarımızın kendi doğdukları, kendi bulundukları bölgelerde yaşamalarını temin edecek birtakım projelerin geliştirilmesi, bu projelerin desteklenmesi ve finansını temin etmek için bütçe kanununun ilgili maddesine, işte, deminki saydığım kurumlara yetki vererek bir imkân temin ediliyor. Bu niyeti hiç reddetmiyoruz. Gerçekten insanlarımız, geçim, ekmek uğruna, kamyon kasalarında şehirden şehre gezmemeli. İnsanlarımızın asgaride yaşam şartlarını iyileştirmek devletimizin ve bir sosyal maliyet olarak toplumumuzun borcudur, yapılmalıdır. Buna hiç itiraz etmiyoruz, ancak bir husus var.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; anlayabildiğim kadarıyla, tabii bürokratın burada konuşma imkânı yok, bu önergeyi hazırlayan arkadaşlarımızın bunu yeterince anlatabileceklerini de -çünkü sordum, anlatamadılar- zannetmiyorum, burada bir kurum oluşturuluyor, bir yapı oluşturuluyor. Ödeneğiyle, bu ödeneğin nasıl kullanılacağıyla ilgili, denetimiyle, harcanmasıyla, kapsamı, şartları, limitleri, türleri, bütünüyle kapsamlı bir kurum oluşturuluyor. Anayasamızın 123’üncü maddesine göre, “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” diyor. Bunun bir önergeyle bütçe kanununa eklenmesini, idare hukukumuz açısından yanlış bulmaktayım.

Hükûmetimiz böyle bir şeye ihtiyaç görüyorsa, bunu bir sosyal program olarak düşünüyor ve uygulamak istiyorsa, daha kapsamlı bir şekilde -yetkileriyle, sınırlarıyla, uygulamasıyla, denetimiyle- düzenler, tanzim eder, Meclise getirir ve bu gerçekleştirilir. Ama bu şekilde kanunlaştırılması –aranızda Anayasa hukukçuları vardır, idare hukukçuları vardır- hukuka uygun olmayacağı kanaatindeyim. İyi niyetle başlanılan bir gayret, bir çalışma, hukuk zeminine oturmadığı takdirde sonuçları itibarıyla toplum içinde tartışmaya, hatta hukuki meşruiyet tartışmalarına sebep olacaktır. Lüzumsuz, gereksiz, çok da faydalı olabilecek bir hususun sıkıntıya sokulması gibi bir tehlike bizi beklemektedir.

Bu sebeple, 5’inci maddede biraz sonra Divan tarafından okunarak oyunuza sunulacak bu önergenin, yeniden incelenerek, geri çekilmesini, bir kanuna bağlanarak… Çünkü, bir kurum oluşturuluyor, idarede bir yapı oluşturuluyor. Bunun Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre kanunla kurulması lazım. Bir eksikliğin telafisi açısından bu önergenin geri çekilmesini teklif ediyorum. Bu bilgileri sizin dikkatinize sunmak için söz aldım.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Madde ile ilgili bir önerge vardır. Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergeyi ve gerekçesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 5’inci maddesine bağlı (E) işaretli Cetvelin  (14) numaralı sırasından sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün (15) numaralı sıra olarak eklenmesini ve izleyen sıra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                

Mustafa Elitaş

Ali Öztürk

Nihat Ergün

 

 

Kayseri

Konya

Kocaeli

 

A.Sibel Gönül

 

Fazlı Erdoğan

  

Kocaeli

           

Zonguldak

“15. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak tertibine cazibe merkezlerinin desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve mahalli idare birliklerine kullandırılır.

2008 Yılı Yatırım Programı ile ilişkilendirilen bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin türleri, limitleri, şartları, kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu Kararıyla yürürlüğe girer."

Gerekçe:

Nispeten az gelişmiş bölgelerde göç eğilimlerini bölge içine yönlendirmede çekim merkezi ve kentsel büyüme kutbu işlevi görecek, çevrelerine hizmet verme ve gelişmeyi yayma potansiyeli yüksek cazibe merkezleri belirlenmiştir.

Cazibe merkezlerinin desteklenmesi ile az gelişmiş bölgelerimizde gelişmenin liderliğini yapacak motor metropollerin oluşturulması, göç eğilimlerinin bölge içine yönlendirilmesi, bölgesel gelişme dinamiklerinin hızlandırılması, bu bölgelerin üretir ve rekabet edebilir konuma getirilmesi, mevcut potansiyelleri ve lokomotif sektörleri kullanarak bu bölgelerin ekonomiye katkısının artırılması hedeflenmektedir.

Bu çerçevede 2008 yılında bazı cazibe merkezlerinin desteklenmesi amacıyla, 2008 yılı bütçe tasarısında ihtiyaç duyulan ödeneğin ayrılması ve söz konusu ödeneğin kullanımında etkinliğin ve sonuç odaklı uygulamaların temini için 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına bağlı E Cetvelinde, Cazibe Merkezlerinin desteklenmesi için tahsis edilecek ödeneğin kullanımına ilişkin hükme yer verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yeni tertip, gider ve gelir kalemleri açılması

MADDE 6- (1) İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler, (B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde yeni finansman kodları açılabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Tütüncü.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu madde, yeni tertip gider ve gelir kalemlerinin açılmasıyla ilgili bir madde. Yani bu madde, bütçe dengesiyle ilgili bir maddedir, yani kaynak yetersizliğiyle ilgili bir maddedir, kaynak yetersizliğinin sonunda Türkiye’nin dışarıdan giderek artan oranda daha fazla dış kaynak kullanmak zorunda kalışıyla ilgilidir.

Kamu yatırım ve tasarruf farkı bir türlü kapanmıyor Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Konuyu, izin verirseniz, bu çerçevede, bu maddeyle ilgili olarak dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bakınız, son dönemde, yani AKP İktidarı döneminde, ilk defa, 2006 yılında, kamu yatırım ve tasarruf farkının gayrisafi millî hasılaya oranı pozitife dönmüştü. 2006’da bu oran yüzde 1,1’e çıkmıştı, şimdi tekrar bozuluyor. 2003 yılını dikkatlerinize sunayım. Kamu yatırım ve tasarruf farkının gayrisafi millî hasılaya oranı, 2003 yılında, yani AKP İktidarının ilk yılında eksi 10 idi. 2004 yılında nispi bir iyileşme sağlandı, eksi 5,4’e çekildi. 2005’te aynı düzeyde, yine eksi 5 düzeyinde tutuldu ve 2006’da ilk kez artı 1,1’e çıktı, iyileşme… Ama 2007’ye bakıyorsunuz, programdaki durumuyla eksi 2,2’ye tekrar düşmüştür, 2008’de de eksi 2 dolayında bir düşme meydana geliyor. Sayın Maliye Bakanının ve yetkililerinin bu konuya özellikle dikkatini çekmek istiyorum.

Şimdi, burada, Sayın Maliye Bakanını iki saat önce dinledik. Sayın Maliye Bakanımız buraya çıktılar –keşke burada olsaydı- böyle, büyük bir havayla “Maliyenin performansı bütçeyle ölçülür. Ne denmiş, sonuçta ne olmuş, bunlara bakmak lazım. At binenin, kılıç kuşananın.” Demedi mi bunları? “Çarşaf çarşaf yayınlıyoruz bunları.” dedi. Biz de, hemen burada otururken Sayın Maliye Bakanının bu sözlerinden esinlenerek, çarşaf çarşaf yayınlanan resmî bazı belgelere göz atma fırsatını bulduk. Bakınız, bu çarşaf çarşaf yayınlanmada, ekonomik büyümenin 2007 yılının son çeyreğinde yüzde 2’ye düşmüş olduğunu gördük. Dikkatinizi çekiyorum, ekonomik büyüme. Hani yıllardan bu yana övündüğünüz o ekonomik büyüme. Şimdi, ekonomide çok ciddi bir durgunluğun alarm zilleri çalıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardan bu yana, beş yıldan bu yana buraya, bu konuya dikkatinizi çekmeye çalışıyorduk. Yine, Sayın Maliye Bakanı konuşurken kendimi tutamadım ve bir şey söyledim: “Günaydın Sayın Bakan.” dedim. Neden dedim biliyor musunuz? Sayın Bakan, nihayet, beş yıldan bu yana söylediklerimizin en azından bir bölümünü kavramış gözüküyor. Neymiş? Cari açık artık ekonomik büyümeyi tehdit ediyormuş, Sayın Bakanımız diyor. Good morning, günaydın… Ve ne diyor, müjde veriyor Sayın Bakan, yerli sanayicilere müjde veriyor, diyor ki: “Bazen, biz, ihracatı teşvik edelim diye ithalatı teşvik ediyoruz.” Bakınız… “Yerli üreticiyi teşvik edebilecek ne gibi değişiklikler yapabiliriz, onun için de çalışma yapılıyor. Bununla ilgili yakında birtakım tedbirleri alacağız.” Ne zaman söylüyor Sayın Bakan? Beş yıl sonra. Ne zaman söylüyor? Ekonomi, 2007 üçüncü çeyreğinde, yüzde 2’ye ekonomik büyüme düştüğü zaman. Yani, Türkiye’de ekonomik büyüme açısından, orta dönemli bir, ekonominin durgunluğa girişinin çok ciddi alarm zilleri çaldığı anda. E günaydın, daha önceleri neredeydiniz? Ne olur, Sayın Bakandan rica ediyoruz, Sayın Hükûmetten rica ediyoruz, geç de olsa en azından bu vermiş olduğunuz, şu anda yakalamış olduğunuz bu konunun, vermiş olduğunuz bu sözün gereğini yerine getiriniz. Havada kalmasın, çünkü üretende de mecal kalmadı, açlık sınırı altında çalışmak mecburiyetinde, üretmek mecburiyetinde kalan milyonlarca işçi, çiftçi, memur, küçük esnaf ve sanatkârlarda da mecal kalmadı; işsizlerde ise hiç mecal kalmadı.

Şimdi, Sayın Bakan dün bir basın toplantısı yaptı ve dünkü basın toplantısında ekonomik büyümedeki bu düşüşü, bu gerilemeyi iki nedene bağladı: Tarımda kuraklık, tarımsal millî geliri düşürdü. Evet. Ve iki: İnşaat sektöründe daralma. Şimdi, bakınız, elimde millî gelir serisi var. Yeni, İnternetten indirdik, hemen baktık, burada, yeni girmiş TÜİK. Şimdi, bu tabloya bakınca, şunu söylemek mecburiyetini kendimde hissediyorum: Öyle sanıyorum ki Sayın Bakana eksik ya da yanlış bilgi vermişler o dünkü basın toplantısı öncesi ve Sayın Bakan da bu eksik ya da kendisine verilen yanlış bilgiyle, doğru olmayan şekilde konuşmak zorunda kalıyor basın mensupları önünde.

Asıl gerileme sanayi sektöründe Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi sektörü dumura uğramaya başladı, yıllardan bu yana bunu söylüyoruz. Keşke, keşke Türkiye ekonomisi böyle bir durumla karşılaşmamış olsaydı ama üretim gücünü öylesine, sanayinin üretim gücünü öylesine körlettiniz ki yıllardan bu yana yanlış politikalarla... Yanlış politikaları burada sık sık dile getirdik, artık getirmek istemiyorum ama burada yine işte bu resmî belgeden imalat sanayisinin ne kadar daraldığını size söylemek istiyorum.

Bakınız, birinci dönemde yüzde 7,4’müş imalat sanayisinin büyümesi 2007 ve ikinci dönemde, yani ikinci üç aylık dönemde, haziran sonunda 3,1’e düşmüş, yani yarıdan daha fazlaya düşmüş ve üçüncü dönemde de bu düşme devam etmiş, 2,8.

Dokuz aylık ortalamaya bakıyoruz Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; imalat sanayisi yüzde 4 dolayında. Öyle sanıyorum ki bu yüzde 4, dokuz aylık büyüme, on iki aylık kesin sonuçlar alındığında, yani son çeyrekte daha da gerileyecektir ve böylece Türkiye’nin 2007 yılındaki ekonomik büyümesi yüzde 4’ün altına düşebilecektir ve burada toptan ve perakende ticaretin de gerçekten büyük ölçüde gerilediğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yüzde 6,7’ymiş birinci çeyrekte ekonomik büyüme, ikinci çeyrekte yüzde 3,8’e düşmüş, üçüncü çeyrekte yüzde 3,4’e düşmüş ve bir de serbest meslek ve hizmetler, burada ise çok daha büyük, dramatik bir düşüş var Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4,7 imiş birinci çeyrekte, ikinci çeyrekte düşmüş, üçüncü çeyrekte düşmüş yüzde 1’e. Bu trend devam edecek. Yüzde 4’ün epey altında bir ekonomik büyümeyle karşı karşıyayız. Yazıktır, gerçekten yazıktır. Yıllardan bu yana ağzımızda tüy bitti söyleye söyleye, nihayet Türkiye…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tamamlıyorum.

…yabancının parasıyla, dış kaynakla, dış kaynağa bağımlı spekülatif bir büyümeyi de götürememe durumuna gelmiştir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sanal büyüme.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Artık hayal dünyası da sona ermiştir.

Sözlerime bir başka gerçekle son vermek istiyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, Maliye Bakanımız ve bakanlar sürekli olarak Türkiye’yi kendi içinde, kapalı devre bir şekilde değerlendiriyorlar: 2001 yılında şöyleymiş, 2002’de şöyleymiş, 2007 yılında şöyle olmuş. Ee, diğer ülkelerde ne olmuş? Neden diğer ülkelerle karşılaştırmıyorsunuz? Bakınız, söyleyeyim: Diğer ülkelerle karşılaştırınca ekonomik büyüme, gelişmekte olan ülkeler -Devlet Planlama Teşkilatının resmî raporundan- yüzde 8,1 büyümüş 2006 yılında, biz yüzde 6 büyümüşüz; 2007’de biz yüzde 4’ün altında büyüyeceğiz, yüzde 8 büyümüşler. Büyüyor adamlar, gelişmekte olan ülkeler. At gözlüğüyle değerlendirdiniz ve doğruyu konuşmadınız. Şimdi, ne yazık ki…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Çok teşekkür ederim. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Kışanak.

On dakika süreniz var.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce görüştüğümüz maddeye eklenen, cazibe merkezleri oluşturulması ve bunların gerekli kaynaklarının sağlanmasına ilişkin önerge çok önemli bir önergeydi. Biz Demokratik Toplum Partisi olarak bu önergeyi yürekten, içten, büyük bir samimiyetle destekliyoruz. Ancak, bundan sonraki uygulamasının da takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Grup takip eder.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Tamam; beraber yaparsak problem olmayacak. Bunu tartışacağız şimdi.

Çünkü, neden önemliydi bu önerge? Ülkemizin şu anda yaşadığı birçok soruna da kaynaklık eden en temel sorunlarımızdan biri hâline gelmiştir bölgeler arası gelişmişlik farkı. Bölgeler arası gelişmişlik farkı öylesine açılmıştır ki, artık özel önlemler almadan ekonominin kendi rasyonelitesi içerisinde bu açığı kapatmak mümkün olmaz hâle gelmiştir. Eğer, iktidarlar bu konuda özel önlemler almazsa, bu bölgeler arası gelişmişlik farkını “Ekonominin kendi rasyonalitesi içinde teşvik veriyorum, yatırımlar oraya gitsin, sermaye gitsin, fabrika kursun, işsizlik de çözülsün, ekonomik sorunlar da çözülsün.” diye beklersek daha çok bekleriz. Çünkü, hiçbir koşul eşit değildir. Bursa’yla Şırnak’ı aynı kefeye koyduğunuz zaman sermaye doğal olarak Bursa’ya gidecektir, Şırnak’a gitmeyecektir. Bunu önlemenin yolu da, gerçekten, iktidarların bu konuda özel politikalar geliştirmesi, bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak yeni kalkınma programları ve projeler yapmasıdır.

Ben geçenlerde bu kürsüden GAP’la ilgili eleştirimi söylediğimde Hükûmetin ilgili Bakanı bunu çok sert bir şekilde eleştirdi, “Neden?” dedi.

Şimdi, GAP önemli bir proje, fakat bundan otuz yıl önce hazırlanmış bir proje. Artık bölgenin gerçekleriyle GAP projesindeki hedefler birbiriyle örtüşme durumunda değil. GAP projesi hazırlanırken bölgenin nüfusunun çok büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşıyordu ve projenin ana projeksiyonu kırsal kalkınmaya dönüktü. Şu anda bölge illerinde de nüfusun büyük çoğunluğu artık şehirlere göçmektedir ve bu nedenle, bizim kalkınma hedeflerimizde projeksiyonumuzun yönünün de değişmesi gerekiyor.

Bunu daha sonra yeniden tartışırız, yani GAP’ın, gerçekten, bölgedeki kalkınmanın ihtiyaçlarına cevap verip veremeyeceğini tartışırız. Ama ben bugün, bu cazibe merkezleri konusundaki görüşlerimize dönmek istiyorum.

Şimdi, bölgeler arası gelişmişlik farkı bu kadar büyüyünce ne oluyor? Çok ciddi bir göç sorunuyla karşı karşıya kalıyoruz ve bugün, hem bölgenin kendi içindeki büyük sayılabilen illerin hem de batıdaki metropol illerin çok ciddi derecede varoşları oluşmuştur ve kentle hayatları neredeyse yüzde yüz farklılaşan bu varoşlarda bir sosyal dışlanma sorunu yaşanmaktadır. Bu sosyal dışlanma sorunu o kadar ciddi boyutlara varmıştır ki, biz bunu, işte, gazetelerin üçüncü sayfalarından ya da şeyden “Kapkaç olayı” olarak algılıyoruz.

Sorun sadece bu boyutta değildir; o kadar ciddi sosyal patlamalara gebe varoşlardır ki, oralara gidilip oralar görülürse, oralardaki yoksulluğun, işsizliğin, yaşam kalitesinin ne kadar düşük olduğu görülürse, bizi bekleyen sosyal risklerin, sosyal patlama riskinin de ne kadar büyük olduğu görülecektir. Eğer, bölgenin kendi içinde, ciddi anlamda kalkınmayı hedef alan cazibe merkezleri oluşturulursa, öncelikle bu göç dalgasının önü kesilecek ve biz “İstanbul’a, İzmir’e vize koyalım mı?” diye ırkçı ve ayrımcı politikaları burada tartışmayacağız ve kamuoyunun gündemine böyle şeyler gelmeyecek.

İkincisi: Bölgedeki yaşam kalitesinin bu kadar düşük olması, oradaki yurttaşlarımızda ciddi derecede hakkaniyet ve adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Sosyal dışlanma öyle bir boyuta gelmiştir ki, bölge insanı kendisine karşı ayrımcılık yapıldığı duygusunu taşımaktadır ve bu, giderek çok güçlenen bir duygu hâline gelmektedir. Bunu laf olarak “Şişli’de ne varsa Şırnak’ta da o olacak.” demekle olmuyor. Gerçekten Şişli’nin yaşam kalitesini Şırnak’a taşırsanız, bu ayrımcılık duygusunu o zaman  ortadan kaldırabilirsiniz. İnsanlar, kendi yaşadıkları koşullara bakarak duygularını oluştururlar. Burada bizim söylediğimiz politik afaki sözler, insanların duygularını o kadar da etkilemez. Onun için, bizim, öncelikle, yaşam kalitesini artıracak ve bu dışlanmışlık duygusunu, bu ayrımcılığa uğramış olma duygusunu kıracak önlemler almamız gerekiyor. Bu bağlamda da, ben, cazibe merkezlerinin önemli bir politika olacağını düşünüyorum.

Ayrıca, bölgeler arası gelişmişlik farkı bu kadar derin bir uçurumda olduğu zaman, bölgenin kaynaklarını ülke ekonomisine katma şansımız da olmuyor. Ne oradaki insan kaynağından yeterince faydalanabiliyoruz ne oranın yer altı yer üstü zenginliklerini bu ülkenin genel ekonomik kalkınmasının bir parçası hâline getirebiliyoruz. Eğer, bugün, Diyarbakır’daki mermer fabrikası ya da mermer ocağı işletmesi sahipleri şu kaygıyı taşıyorsa “Ben, bu ülkenin başka bölgelerindeki bu sektörde çalışanlarla eşit rekabet şansına sahip değilim. Benim yollarım yapılmıyor. Bana demir yoluyla taşıma olanağı sağlanmıyor. Ucuz ulaştırma imkânlarına sahip değilim. Aynı rekabet koşullarına sahip değilim.” diyorsa, burada çok ciddi bir problem vardır. Eğer, bölgenin kaynaklarını, ülkenin ekonomik kaynaklarının bir parçası hâline getirmek ve ülkemizin genel kalkınmasının bir parçası hâline getirmek istiyorsak da, bu bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak ciddi özel önlemler almamız gerekiyor. Bu “ciddi” lafına özel bir vurgu yaptım. Şu nedenle yaptım: Bu konu, böyle, son dakikada, burada, bütçeye verilecek bir ek önergeyle geçiştirilebilecek bir konu değildir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru söylüyorsunuz.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Bunun, aslında, bu bütçe oluşturulurken enine boyuna tartışılması, yerel dinamiklerin katkısının alınması, bölgede ciddi bir sorun analizi tahlili yapılması, ihtiyaçların tespit edilmesi ve kalkınmada öncelik tanınabilecek sektörlerin tanımlanması, yapılabilecek planlamanın bu doğrultuda ele alınması gerekiyor ve bu bütçe önümüze geldiğinde de, bu programın, bu bütçenin içerisinde hak ettiği yeri bulacak şekilde önümüze gelmesi gerekiyordu. Bu nedenle diyorum ve umuyor ve diliyorum ki bu sadece burada yapılan birtakım tartışmaların önünü kesmek ya da ileride yapılabilecek yerel seçimler sürecindeki bir politikanın malzemesi olarak kullanmak maksadıyla getirilmemiş olsun. Böyle olduğunu düşünmek de istemiyorum, inanmak da istemiyorum. Gerçekten, bunun bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya dönük özel bir politika olduğunu, ciddi bir politika olduğunu ve hak ettiği ölçüde ciddiyetle ele alınıp tartışılacağını umut etmek istiyorum. Bu nedenle biz destekledik, ama takipçisi de olacağız. Bu cazibe merkezleri seçilirken hangi kriterlere göre seçilecek, cazibe merkezlerinde yönlendirilecek yatırımlar, politikalar neye göre belirlenecek, nasıl belirlenecek, bunun uygulaması nasıl yapılacak, bunun da Demokratik Toplum Partisi olarak bir takipçisi olacağız.

Ben, bu vesileyle bir kez daha, bütçeler oluşturulurken en önemli kriterin toplumdaki adalet duygusu olduğunu düşünüyorum ve bütçeleri oluştururken bu adalet duygusunu pekiştirecek bir yaklaşım içerisinde olunması gerektiğini, bütün eşitsizliklerde, cinsler arası eşitsizlik, sosyal sınıflar arası eşitsizlik, bölgeler arası eşitsizlik, insanla doğa arasındaki eşitsizlik gibi konularda bir hakkaniyet ölçüsünü tutturmayı, adaleti sağlamayı esas alan bir bütçe planlamasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Umuyor ve diliyorum ki bundan sonraki bütçe hazırlık süreçleri daha katılımcı, daha şeffaf bir yöntemle yapılır ve ülke ihtiyaçlarına daha doğru cevap verecek bir temelde hazırlanır, bu eşitsizlikleri de gidermeye dönük politikalar bu bütçelerde yer alır.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Şimdi soru cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Erdoğan, soru için mi girmiştiniz?

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Soru değil, düzeltme yapmak için.

BAŞKAN – Düzeltme yapmak için.

O zaman, şimdi ben önce Sayın Erdoğan’a, İç Tüzük’ün ilgili maddesine göre kısa bir söz hakkı tanıyacağım.

Lütfen çok kısa bir biçimde meramınızı anlatınız.

Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan’ın, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin yanlış anlamaya meydan verebileceği gerekçesiyle açıklaması

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, saygılar sunuyorum.

Biraz önce 3’üncü maddedeki konuşmamda “Türkiye’yi dışarıdan yönetenler riskini artırmıştır.” demiştim. İfademde konuşmamın bütününe bakıldığı zaman, burada -vurgulamak istediğim şey- “Kamusal anlamda, kamu stokunu, borç stokunu dışa bağımlı olarak aşırı derecede borçlanmak Türkiye’yi yönetmekte riski artırır.” anlamında kullanmışımdır. Buradaki maksadım budur. Konuşmamın tamamında da zaten bu içerik hâkimdir. Bu konuyu düzeltmek üzere söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1.- Maliye Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) KAMU İHALE KURUMU (Devam)

1.- Kamu İhale Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim sorum, Gelir Vergisi Kanunu ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nun bir tezadından kaynaklanıyor. Siyasi irade bu konuda… Teknik bir soru. Eğer, izin verirseniz, Sayın Kemal Unakıtan Bey’in olduğu bir dönemde sormak istiyorum mümkünse.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istediğim soru önergeyle ilgili.

Şimdi, burada, her şeyden önce aleyhinde olmamız mümkün değil ama önergede kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına da bu paranın kullandırılması, hibe veya birtakım yardımların kullandırılması söz konusu olarak tarif ediliyor. Şimdi, bu kurumlar, devletin hiçbir denetimine tabi olamayan… Mesela, kamu yararına çalışan dernekler Dernekler Kanunu’na göre denetlenebilir ve yönetiliyor. Dolayısıyla, kullanılacak olan kamu kaynağı, dernekler idaresine uygun nasıl denetlenebilecek devlet tarafından? Bir, buradaki ilişkiyi Sayın Bakana sormak istiyorum.

İki: Anayasa açısından, 163’üncü maddede sarih bir şekilde “Harcanabilecek miktar sınırının Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamaz. Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemez.” deniyor. Ama, buradaki önergede YPK’ya varıncaya kadar birtakım yetkiler veriliyor. Acaba bunlar detaylı düşünüldü mü? Bu önergede düzeltilmesi gereken yerler var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Teşekkür ediyorum.

Özellikle şunu belirteyim: Sizin belirttiğiniz husus, özellikle bu denetleme hususu Yüksek Planlama Kuruluna sunulurken, hazırlanan taslakta belirtilecek. Özellikle onu belirteyim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Anayasa böyle bir yetki vermiyor YPK’ya.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama bunun düzenlenmesi, önergede, çok açık olarak, Yüksek Planlama Kuruluna müştereken hazırlanacak bir kararnameyle sunulacağı belirtilmişti, biliyorsunuz. Dolayısıyla, Yüksek Planlama Kuruluna hazırlanan bu kararnamede bu belirtilecek.

İkinci husus da: Bu, bütçede herhangi bir yeni ödenek değil, mevcut ödeneklerin bir şekilde kullanım şeklini ayarlıyor. Yoksa, herhangi bir şekilde burada yeni bir ödenek ilavesi söz konusu değildir. Onu özellikle vurgulamak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Mali Politikaya İlişkin Hükümler

Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler

MADDE 7- (1) Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği giderler için “Personel Giderleri” ve “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,

(2) Yedek Ödenek:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve (08) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tertipler ile çok acil ve zorunlu hallerde (06) ve (07) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tertiplere aktarma yapmaya,

(3) Yatırımları Hızlandırma Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer alan ödenekten, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2008 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni açılacak tertiplere aktarma yapmaya,

(4) Doğal Afet Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,

(5) Belediyelere Yardım Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.76-1-05.2 tertibinde yer alan ödeneği, belediyelere yardım olarak kullanmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddede yatırım ve yatırım ödenekleri var.

Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım. Bir Teşvik Yasası çıkarıldı. Yatırım… Arkadaşlarım, Teşvik Yasası’nın amacı neydi? 1.500 dolar ve altındaki 48 ilde yatırım yapmak, yatırımların bölgeler arası dengesizliği ortadan kaldırması için yatırımların önemli bir kısmının da bu bölgelerdeki istihdam ve üretim sorununu çözmesi idi. Değil mi arkadaşlar? Geçen dönem olan arkadaşlarımız bu Yasa’yı… Hatta bazı iller giremedi. Örneğin, Samsun gibi çok üzülen iller oldu. Hatta, ilk aşamada 36 ildi, daha sonra 12 il girdi. İkinci aşamada giren iller bayram yaptılar. Biz de girdik.

Dönüp soruyorum arkadaşlar: İlk 35 ilde hangi ilde baca tüttü, özellikle doğu ve güneydoğuda?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sivas’ta.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, ilk 35 ilde, bazıları demiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Yasa, ulusal sanayici ve ulusal sanayi açısından son derece yetersiz bir yasa. Gelin, ulusal sanayicimizi… Gelin, otuz yıl verelim, elli yıl verelim. Niye esirgiyorsunuz? Niye esirgiyorsunuz? Yabancı sermaye geldiği zaman vergi almıyorsunuz. “Yabancı sermaye” diyorsunuz ya onlara. O yabancı fırsatçılar var ya. Vergi almıyorsunuz. Gelin, kademeli yapalım.

SONER AKSOY (Kütahya) – Karşıyım desene yabancı sermayeye.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Karşı değilim Beyefendi, karşı değilim.

Üreten, bir baca tüttüren kim varsa, bu ülkede kim istihdam yaratıyorsa ben o insana saygı duyarım. Bak, yine altını çiziyorum. Getireceksin 1.000 dolar, dört sene sonra 4.300 doları alıp gideceksin. Bunun adı ne? Yabancı yatırımcı. Hayır, bunun adı yabancı fırsatçı.

Arkadaşlar, bu Teşvik Yasası’nın bir bacağı Maliye Bakanlığı, bir bacağı Hazine ve çift işleyen bir yasa. Patronu kim, kim yönetiyor belli değil. Gelin, otuz yıl verelim. Niye çekiniyorsunuz? Bir bacayı kim tüttürüyorsa o insana saygı duyalım. İster bu yerli olsun, ister yabancı olsun. Ulusal sanayicimizi, ulusal sanayiyi eğer koruyup kollamazsak, hep ithal ekonomisine doğru yönelirsek arkadaşlar… Bu Teşvik Yasası işlemeyen bir teşvik yasasıdır. Bir kere dikkatlerinize sunuyorum. Bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Geçen gün burada konuşmamda, özellikle Türk tekstil sektörünün çok zor koşullar altında olduğunu söyledim. Bazı arkadaşlarım itiraz ettiler, ama hakikaten çok zor durumdalar. Niye gerçekleri burada konuşmuyoruz? Gelin, bunlara yardım edelim. Bunlar bizim sanayicimiz. Biz ulusal sanayicimize sahip çıkalım arkadaşlar. Yatırım indirimini kaldırdık. Arkadaşlar iyi mi yaptık? Yatırım indirimini kaldırdık, özellikle bizim orta düzeydeki firmalarımızın en büyük kullandığı avantaj buydu. Bunlardan oldu arkadaşlar. Yani ulusal sanayiciye, millî ekonomiye bu Teşvik Yasası bir zarardır arkadaşlar. Bunu daha işlevsel hale getirmek hepimizin görevi arkadaşlar. Bir kez daha sizlerin dikkatine sunuyorum.

İkincisi, söz verdik. Burada bu yasa hem 5084 hem 5350 sayılı Yasa çıkarken söz verdik. Arkadaş, ben senin elektrik bedelinin yüzde 50’sini almayacağım dedik. Doğru mu arkadaşlar, böyle demedik mi, Yasa’nın amacı bu değil miydi? 2006 Kasım, 2007 Aralık… Ödenmiyor. Arkadaş söz verdik biz ya! Niye ödemiyoruz? Niye insanları zor durumda bırakıyoruz? Eğer teşvik belgesi almışsa, o yatırımcı o bölgede yatırım yapmışsa TEDAŞ’a bir mektup yazacaksın, bu yatırım budur, yüzde 50 bedelli tahsil edeceksin diyeceksin. Niye insanlardan önce parasını tahsil ediyoruz ve sonra bir yıldır ödemiyoruz? Ama onun aynı zamanda vergi borcu var. Vergi borcu olduğu için de gidip haciz koyuyoruz, haczediyoruz.

Arkadaşlar, bu ülke bizim. Bu ülkede ancak bize bizden fayda gelir. Ulusal sanayicimizi korumazsak, kollamazsak, bugün hava güzel, gelir o fırsatçılar, yarın etrafımızda bir kişi bulamayız. Bunu söylemek benim bir vicdani borcum.

Değerli arkadaşlar, gelin, bu Teşvik Yasası’nı, yatırım indirimini bir kez daha gözden geçirelim. Özellikle  bölgeler arası farklılıkta verin, verelim. Benim seçim bölgeme on yıl verin, ama Şırnak’a elli yıl verin, Hakkâri’ye yüz yıl verin, Sivas’a otuz yıl verin, ama bu yatırımların gitmesini teşvik edelim bölgeler arası veya artık bölge değil, bazı yatırımlarda artık biz sektörel teşvik yapmalıyız. Bir kilo iplikte, Denizli’deki bir fabrika bir kilo iplikte 180 bin lira elektrik fark ödüyor arkadaşlar. Denizli ile, örneğin Denizli Havaalanının veya Malatya ile yüz kilometre sonra bir başka il başlıyor, oradaki fabrika ile Malatya’daki fabrikam arasında… Gelin, başka şeyleri, yani sektörel teşvik yaratalım.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – 1 kilometre geçerse ödüyor Sayın Hatip.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, gelin sektörel teşvik yapalım. Bu ülke bizim arkadaşlar. Yani yazık değil mi? Benim ilimde, Sivas’ta… Ben teşekkür ediyorum. Eski sanayi odası başkanım da burada, teşekkür ediyorum, ama sadece Malatya, sadece Sivas değil arkadaşlar, sadece Osmaniye, sadece… Denizli’deki fabrikaların çoğu hemen Çivril Havaalanından sonra Afyon başlıyor, Afyon’a gitti. Doğru mu Sayın Milletvekilim? Adana’dan Osmaniye’ye gittiler, Gaziantep’ten Adıyaman’a, Osmaniye’ye gittiler.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Vakti zamanında…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, vakti zamanı değil.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Futbol takımına gelince Isparta, teşvike gelince yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii, Isparta teşvikte değil mi?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - O zaman çok üzüldüm, çok üzüldüm, çok üzüldüm. Tabii, çok üzüldüm.

Gelin, sektörel teşvik yaratalım arkadaşlar. Yani, 1 kilo iplikte 10 kilometre sonra bir fabrika-10 kilometre bu taraftaki fabrika, 200 lira fark etmez arkadaşlar.

Bu konuyu bir kez daha hepinizin, Türk sanayisi ve ulusal sanayici açısından dikkatlerinize sunmak benim görevim arkadaşlar bu bütçede.

Tabii, aynı şekilde turizm arkadaşlar. İçimizde turizmci arkadaşlar vardı. Şimdi bir şey gelişti arkadaşlar: All inclusive (Her şey içinde). Ye, iç, gel, fiyatı kişi başı kaç para biliyor musunuz? Maksimum 20 dolar, beş yıldızlı tatil köylerinde. Bu ülkenin değerleri. Biz burada da bu turizm… Yani, all… “Tüm, her şey içinde.” diyor. Geliyor, bir hafta yiyor içiyor, uçak parası, 250 dolar.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 250 dolar değil, 500 dolar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yani, bu civarlarda. Bir haftalık.

Arkadaşlar, bu bizim sermayemiz, ülkemizin bir sermayesi. İspanya’ya gidin, aynı evsaftaki bir tatil köyü, herhâlde… Takdir sizin.

Bunları dile getirmek ve ülkeye daha çok katma değer yarattırmak hepimizin görevidir. Yatırımsa boşa yatırım değil arkadaşlar ve ülkenin değerlerini, ülkede üretilen katma değeri yabancıya değil, ülkedeki insanlarımıza yedirelim arkadaşlar.

Gayrisafi millî hasılanın ne kadarının yabancılara gittiğini bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma saati : 18.50

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:19.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz

Komisyon ve Hükûmet burada.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Yatırım harcamaları

MADDE 8- (1) 2008 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi ve diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2008 yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2008 yılı yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde onundan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde projeler 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.

(2) Silahlı Kuvvetler bütçesinin programlarında (03) ekonomik sınıflandırma kodunda yer alan savunma sektörü, altyapı, inşa, iskan ve tesisleriyle NATO altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve tesisler ve bunlara ilişkin kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım ve hizmetler, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmayıp 2008 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer almaz.

(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama kalemleriyle ilgili işlemlerde 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.

(4) 2008 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerden DPT Müsteşarlığının uygun görüşü ve ilgili Bakanın onayı ile il özel idarelerince valinin yetki ve sorumluluğunda gerçekleştirilmesi uygun görülenlerin bedelleri, münhasıran proje ile ilgili harcamalarda kullanılmak üzere hizmetin ait olduğu il özel idaresine ödenir. Bu kapsamda yürütülecek projelerin etüt, keşif ve kontrol hizmetleri ilgili bakanlık ve genel müdürlüğün il teşkilatlarınca yapılır. Bu projelerin ihale edilmek suretiyle yaptırılması ve bedellerinin ödenmesi ise valinin onayı ile il özel idarelerince gerçekleştirilir. Bu projelerden mahalli hizmet niteliği taşıyan işler, bu fıkrada belirtilen esaslar çerçevesinde program ve proje safhasında da valilerin yetki ve sorumluluğuna devredilebilir.

(5) 2008 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.

BAŞKAN – Gruplar adına madde üzerinde söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek, İstanbul milletvekili.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesine baktığımızda, yatırım ödeneklerinin hem nispi olarak -yani millî gelire oran olarak- hem de mutlak -rakam- olarak düştüğünü görüyoruz. Yani, bu bütçe, kamu yatırımlarını dışlayan, kamu yatırımlarını artık önemsiz gören bir bütçe.

Bu eleştiriyi, yani kamu yatırımlarının yıllar itibarıyla millî gelire oranının önemli ölçüde düştüğünü ve 2008 yılında da 2007 yılına göre mutlak rakam olarak, nominal rakam olarak da düştüğünü söylediğimizde sayın bakanlar hep “Siz toplamına bakın bu yatırımların. Yani, kamu yatırımları düşüyor olabilir, ama özel sektör yatırımları artıyor.” demişlerdir.

Şimdi, elbette özel sektör yatırımları da önemlidir, ama, kamu yatırımının yerini alamayacak, onun yerine ikame edemeyeceğimiz yatırımlar vardır. Kamu yol yapmıyor, kamu liman yapmıyor -tabii, yapılanları satıyoruz, ayrı mesele ama- havaalanı yapmıyor. O nedenle, kamu yatırımlarının vazgeçilmezliği çok açık. O bakımdan, 2008 yılında yatırım ödeneklerinin böylesine düşüyor olmasından büyük üzüntü duyuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada çok tartışılıyor. Hükûmet, 2002 yılıyla bugünü kıyaslayarak hep nereden nereye geldiğini söylüyor. Ben de nereden nereye gelinmiş kamu yatırımlarında, ona bir bakıyorum. 2002 yılında kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 5,77; 2008 yılında yüzde 4,26. Yani, kamu yatırımlarının millî gelire oranında önemli bir düşüş olmuştur.

Burada enerji yatırımları Türkiye’nin en önemli sorunu. Enerji Bakanlığı bütçesi görüşülürken de arkadaşlarımız dile getirdiler. Enerji konusunda yeteri kadar yatırım yapmazsak, önümüzdeki dönemlerde bir karanlıkla, yani elektrik yetersizliğiyle karşı karşıya kalabiliriz. Acaba kamu yapmıyor da yeteri kadar enerji yatırımını özel sektör yapıyor mu diye baktığımızda, 2007 yılında 3,5 milyar YTL yatırım yapılırken, 2008 yılında özel sektörün yatırımı 3 milyar YTL’ye düşmüştür. Yani, hem kamunun yatırımları düşüyor hem özel sektörün yatırımları düşüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu yatırımlardaki azalma giderek o çok övünülen büyümedeki düşüşü de beraberinde getirebilir. Biliyorsunuz son üçüncü çeyrek rakamları açıklandı, gayrisafi yurt içi hasılada yüzde 1,5; gayrisafi millî hasılada yüzde 2 gibi bir büyümeyle karşı karşıyayız. Bu gösteriyor ki, 2007 yılının hedefini tutturmakta büyük zorluk çekeceğiz.

Burada sadece büyümede bir düşüş yok, aynı zamanda enflasyonda da yüzde 10’lar civarında, yüzde 9’lar civarında bir dirençle karşı karşıyayız. 2001 krizinden sonra, 2002’den itibaren işte siyasi istikrarla, dışarıdan çok miktarda sıcak para gelmesiyle ve kurların düşük olmasıyla belli bir başarı sağlanmıştı hem enflasyon açısından hem büyüme açısından, fakat, artık son zamanlarda bu noktada da sanki işin sonuna gelinmiş gibi görünüyor. O bakımdan, kamu yatırımlarını, Hükûmetin yeni baştan ele alması gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, kamu yatırımlarını ciddi şekilde ele almazsanız, yani yeni yeni altyapı yatırımları yapmazsanız, Türkiye’nin geriye gitmesi sonucunu doğurursunuz, yani Türkiye hep yarım kalan işlerini tamamlamakla meşgul, yeni önemli otoyollar, yeni önemli birkaç hızlı tren yapıyoruz, ama Türkiye gibi büyük bir coğrafyada bulunan bir ülkede demir yolu yatırımlarını çok artırmanız lazım, kara yolu yatırımını çok artırmanız lazım, barajlar yapmanız lazım. Bunların yolu da, değerli arkadaşlarım, kamu yatırımlarını artırmaktan geçer, ama bizim yaptığımız ise 2008 bütçesinde kamu yatırımlarını hem nominal olarak hem millî gelire oran olarak düşürmektir.

Değerli arkadaşlarım, bir konunun burada altını çizmek istiyorum. Geçmişte içinde bulunmaktan, hizmet vermekten onur duyduğum Maliye Bakanlığının pek rastlanmayan bir uygulamasına tanık olduk. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı -basında görmüşsünüzdür- bir afiş hazırlıyor ve bunu İnternet sitesine yüklüyor. İnternet sitesinde şöyle bir tekerleme diyelim: “Vergini ver devletine, haram katma servetine.” Bunu kim söylüyor? Bunu bir ilköğretim öğrencisi, türbanlı bir öğrenci söylüyor. Tabii, türbanı ilkokula kadar indirmek doğru mudur? Gecenin bu saatinde o tartışmaya girecek değilim. Ama, buradaki “Vergini ver devletine, haram katma servetine.” deyimi bazılarının hoşuna gitmiş olabilir, ama, biraz derinlemesine düşünürseniz, Türkiye gibi bir laik, demokratik cumhuriyette vergiyi haram-helal bağlamında toplamak çok yanlıştır değerli arkadaşlarım.

Vergi, bir vatandaşlık görevi olarak alınan bir katkıdır. Bu katkıya “Vatandaş olarak görevini yap.” diyebilirsiniz. İşte, geçmişte hep söylenirdi: “Ödeyeceğiniz her vergi size yol, okul olarak geri dönecek.” denilirdi. Buna benzer şeyler söyleyebilirsiniz, ama, haram-helal bağlamında vergi toplamaya kalkarsanız, bu, laik, demokratik cumhuriyet yerine Türkiye’nin artık giderek bir din devleti hâline geldiğinin önemli bir göstergesi olur.

Bunu, değerli arkadaşlarım, bir…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Ne alakası var!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Siz de biraz insafla düşünürseniz, bunun esası, bazı arkadaşlarımızın, bazı kamu görevlilerinin, işte, iktidarın genel havasına yaranmak için bu yollara saptığını gösteriyor. Hemen, basında çıkar çıkmaz o İnternet sitesinde o bölüm karartılmıştır.

Bunlar doğru değil değerli arkadaşlarım. Laik, demokratik cumhuriyet ise, bunun gereklerini yapacağız. Yok, o kadar ileri gitmek istemem, şeriat devletine geçiyorsanız, ki, Ahmet Hakan gibi sizin dünyanın da yabancısı olmayan bir yazar diyor ki: “Bu slogan şeriat devletinde kullanılır.” diyor. Laik cumhuriyette bunlar kullanılmaz. Ben, Maliye Bakanlığı gibi teknik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyürek, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…düzeyde çalışmalar yapan, anayasal çerçeveye –benim bildiğim kadarıyla- uymaya gayret eden bir bakanlığımızda bu yönde bir girişimin, bu yönde laik, demokratik cumhuriyetin temel ilkeleriyle bağdaşmayan bir anlayışın boy göstermiş olmasından büyük üzüntü duyuyorum. Bu yanlışı, Maliye Bakanlığının düzelteceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesinin halkımıza, Maliye Bakanlığı mensuplarına hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinizin, Türk milletinin yaklaşan Kurban Bayramını kutluyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi MHP Grubu adına ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Unakıtan’a buradan tebriklerimi iletiyorum, başlamadan(!) Kendisi yok ama ne kadar maharetli olduğunu burada bir defa daha gördük(!)

Babam rahmetli, küçüklüğümde bana Zati Sungur’dan bahsederdi. Önce anlamazdım. Sonra okula gidip ne olduğunu öğrenince, onun bir sihirbaz, bugünkü tabiriyle de illüzyonist olduğunu öğrendim. Hani, şapkadan tavşan çıkartan illüzyonistler var ya, Sayın Unakıtan’ı izlerken, gerçekten, ben de onun karşısında şapka çıkarıyorum ve kendisini tebrik ediyorum(!) Bu kadar hızlı bir şekilde yapıp şovu bitince çekip gittiği için de burada Türk milletine kendisini arkasından şikâyet ediyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada. Biz bugün, Maliye Bakanlığı gelir-gider bütçesini görüşüyoruz değerli arkadaşlarım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geliyor, biraz sonra geliyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Gelir inşallah, geldiğinde de kendisine şapkamı çıkarır tekrar selam çakarım. Ben şapka çıkarıyorum! İsterseniz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizin kaç şapkanız var?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bizde şapka çok, bir daha çıkarırız, merak etmeyin. Siz de biliyorsunuz, çok şapkamız var. Hoca şapkasını çıkarırız, bürokrat gelir, o çıkar öteki gelir. Ben, hoca olarak, bir öğretim üyesi olarak -milletvekili olarak değil- bu söylediği rakamlara baktığım zaman başka bir şey diyemiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizin şapkanızdan ne çıkıyor?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – O, şapkadan tavşan çıkarıyor, mısır çıkarıyor, tavuk çıkarıyor… O çıkarıyor, onunki ayrı bir hikâye. (MHP sıralarından alkışlar)

Bir daha siz de çıkaracaksınız. Bakın, şimdi örnek vereceğim, siz de şapka çıkaracaksınız Sayın Bakanın ne kadar becerikli olduğuna.

Size iki tane konuşma metni, her şeyiyle aynı. Birisi 25 Ekim, Plan ve Bütçeye sunuş; ikincisi TBMM, 4 Aralık. Arada yaklaşık kırk gün var. Şimdi, bakın, bir tanesini okuyacağım. Birkaç tane tutarsızlık var, ama hızlı geçeceğim; vaktim yok. “2002; 2.598 dolar kişi başına gelir.” 4 Aralıktakinde de yine 2.598. Tamam. 25 Ekimde 2007’yi de vermiş Sayın Bakan, 6.619; “2008; 7 bin dolar.” diyor. 4 Aralıktakinde 2008’e geçmiş, 2007 yok arada. Neden? Ben size altından cevabını da söylemiş olayım. Satın alma gücü paritesine göre bakıyoruz, 2002’de 6.550 -doğru, 4 Aralıkta da 6,550- ama, 2007 her ne hikmetse 4 Aralıktakinde yok. 25 Ekimdekinde 9.900; 2007; 2008’de 10.600. Bakın rakamlara, sayfaya bakın, sayfasını da size sonra gösterebilirim. 2008’de kaç olmuş 4 Aralıktaki baskıda biliyor musunuz? 9.681. 2007 neden kaybolmuş? Çünkü, 2007’de zaten -25 Ekimdekinde- 6.619 dolar öngörülmüş, daha sonra 9.900 dolar olarak da satın alma gücü paritesine geldiği için, 2007’dekini bile, 2008’de daha düşük olduğu için, Sayın Bakan değiştirme ihtiyacı hissetmiş.

Ben size geçen gün Genel Kurulda, TÜİK bütçesinde, bu illüzyonların bir kısmını anlatmıştım değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bugünkü yatırımla ilgili, bu maddeyle ilgili birkaç husus söyleyip size o illüzyonlardan birkaç örnek daha vereceğim. Belki, bekliyorum, Sayın Bakan teşrif ederse o da o kısmına yetişsin.

Şimdi, yatırımla ilgili bir madde görüşüyoruz, efendim, şurası şununla ilgilidir, bu istisnadır-değildir, diye ama -az önce Sayın Özyürek de belirtti-hep böyle “Nereden nereye?” diyorsunuz ya, yüzde 5,8’den yüzde 4’lere düşmüş GSMH’ye oran olarak. Hep sizin sevdiğiniz oranları vererek söyleyelim.

Şimdi, bakın, 2008 yılı merkezî yönetim bütçesi sabit sermaye yatırımlarının bir önceki yıl gerçekleşme tahminine göre artışı cari fiyatlarla bile yüzde 1’in altında. Tahsis edilen ödeneğe bakarsanız, 2007’de 12,1 milyar YTL, 2008’de 11,8. Yani cari fiyatlarla bile düşmüş. Sabit fiyatlarla bakarsanız daha da vahim bir durum var yatırımla ilgili. Kamu sabit sermaye yatırımlarını incelediğimiz zaman, 2007 yılında yüzde 2,3 sabit fiyatlarla artacağı, 2008’de ise net yüzde 3,9 azalması sabit fiyatlarla, caride de zaten azalma vardı, söyledim sizlere. Dolayısıyla, burada herhangi bir yatırımdan bahsetmek mümkün değil. Kamu sabit sermaye yatırımları giderek azalıyor, hem oran olarak azalıyor hem mutlak miktar olarak, hem sabit hem de cari fiyatlarla azalıyor.

Şimdi, Sayın Bakan, çok sıkıştıkça arada “Yabancı sermaye geliyor, yatırım ortamı iyi, bakın özel sektör ne güzel yatırım yapıyor.” diyor.

Şimdi, bakın arkadaşlar, yabancı sermayede baktığınız zaman “20 milyar dolar yabancı sermaye girdi.” diye söylediğiniz şey var. Onun ayrıntısından birkaç rakam söyleyeyim yine: 7 milyar doları bankacılık ve finans sektörüne girmiş, 6,3 milyar doları haberleşme ve ulaştırma sektöründeki şirketlere gitmiş, 3 milyar doları gayrimenkul satın almak üzere gitmiş. Yatırım kısmı ne kadar? 20 milyar dolarda 1,4 milyar üretim amacıyla gelmiş, yirmide 1,4 değerli arkadaşlar.

Şimdi, 7 milyar doları nereye gelmiş? Bizim hep söylediğimiz, yüzde 42’lere ulaşan, bankacılık sektöründeki yabancılaşma dediğimiz, bankacılık ve finans sektörüne, sigorta ve aracı kurumlara gelmiş.

Şimdi, değerli arkadaşlar, özel sektörün yatırımlarını Sayın Bakan sahipleniyor, diyor ki: “Bırakın kamu yatırımlarını, özel sektör yatırımlarına bakın.” Tamam, özel sektörün yatırımlarına bakıyoruz, oraya sahip çıkıyorsunuz, “Özel sektörün borcu?” diyoruz, “Orayı karıştırma.” diyor. Cumhuriyet tarihinin rekorlarını burada da kırmışız. Şimdi, özel sektörün borç oranına baktığınız zaman, kamu net borç stoku diye bir şey var, toplam borç stokumuz diye bir şey var, bir de tamamını içeren Türkiye’nin borç stoku var. Bunu hiçbir şekilde sayın bakanlar ağzına almıyorlar değerli arkadaşlarım.

Bir de burada yine bir illüzyon var -Sayın Bakan, bakayım şöyle, gelmemiş henüz- sürekli bir rakam yapıyorsunuz. Nedir bu? “Kamu net borç stokunun oranını, işte efendim, Avrupa Birliği seviyesine biz düşürdük.” Nasıl oluyor? Ben şimdi size soruyorum, içinizde ticaret odası başkanları var, esnaflar var, iş adamları var, biliyorum: Şimdi bir yere borcunuz var, öbür tarafta da bir yerden alacağınız var. Benim borcum şu kadardır diye netleştirir misiniz? O sizin net…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kasadaki para…

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Gelir mi? Borç stokunuz öyle mi söylenir? Hayır, şu borcum, şu alacağım denir.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kasadaki para…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, İşsizlik Fonu’nda biriken işsizlerin paraları da mı devletin parası? Onu da mı düşüyoruz? Merkez Bankasının rezervlerinin borç stokuyla ne alakası var? Merkez Bankası rezervlerinin varlıklarını düşüyorsunuz, İşsizlik Fonu’nda biriken paraları düşüyorsunuz, sonra da “Biz borç stokunu düşürdük.” diyorsunuz.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Senin yaptığın hesabı bakkal bile yapmaz!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Beceremez.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Bakkal bile yapmaz!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Beceremez işte, siz yapacaksınız.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Adamın maaşı 500 liraysa, 250 lira borcu varsa, adamın maaşının yarısı borca gidiyor…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söylersiniz, alacağım şu, borcum şu, dersiniz. Borcum düştü diye milleti kandırmazsınız. Onu anlatıyorum. Borcum borçtur dersiniz.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Milli geliri yüksek, düşer tabii.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Size sıra gelince, siz de konuşun Sayın Başkan.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Hocayım diyorsunuz, bakkal hesabı yapıyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sıra gelince siz de konuşursunuz. Ben rakamları okuyorum.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Hollandalılar Urfa’da 45 trilyona arsa alıyor.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tabii, tabii… Siz satıyorsunuz, onlar da alıyorlar. Söyledim, 3 milyar doları gitmiş.

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen Genel Kurula hitap edin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, başka bir şey daha söyleyeyim borçla ilgili gelmişken.

Ben size söyleyeyim, siz hesapları sonra yapar siz de konuşursunuz. Biraz sonra başka maddeler var.

BAŞKAN – Sayın Günal

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir de Sayın Başbakanımız “IMF’ye borcu ödedik, bunlar çıkarmıştı.” diye söylüyor. Geçen gün söyleyemedim, zamanım yetmedi. Şimdi IMF’ye borcu ödememek gibi bir şansınız var mı? Sayın Başbakan gelsin, bir Kasımpaşalılık yapsın da ödemesin.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sizinki de ertelendi ya!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, IMF’ye borcu ödemek başarı mı? Neyini ödemeyeceksiniz? Siz 2005’te ne kadar aldınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz 2005’te ne kadar aldınız? Yeni bir anlaşma yapmadınız mı? Stand-by anlaşmasını IMF’yle 2005’te tazelemediniz mi? O zamana kadar azalmamış mıydı, yeniden artmadı mı? (AK Parti sıralarından gürültüler)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – 1999’da borcumuz kaçtı?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başbakan başka bir şey daha söylüyor: “Efendim, ‘aşırı değerli YTL, YTL’ diyorlar, bir de milliyetçi geçiniyorlar. YTL’nin değerlenmesinden niye şikâyetçiler?” diyor. Ben de “pes” diyorum. Milliyetçilikten anlamadığını zaten biliyorduk ama ekonomiden de anlamadığını da böylece tescillemiş olduk. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Vallahi “pes” diyorum, ona da şapka çıkarıyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Millet ekonomisinden anlamıyorlar, yalnız kendi ekonomilerinden anlıyorlar!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım “TL’den sıfır attık.” diyor. Onu da, yani… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Atmadık mı?

SELAMİ UZUN (Sivas) – Atmadık mı?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yahu, değerli arkadaşlar, bunun övünülecek neyi var? Bunlar on senedir… Sadece bir muhasebe işidir TL’den sıfır atmak. Bunun şartlarını… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Niye yapamadınız?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Niye yapmadınız?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Biz yaptık zaten onun şartlarını. İstikrar programını biz yaptık ve zaten onlar… (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yapmadınız o zaman.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bilmediğiniz konularda ahkâm kesmeyin. O hazırlandığı zaman, ben Merkez Bankasındaydım. O zaten daha önceden beri hazırlanan… Sadece bir muhasebe işlemidir sıfır atmak. (AK Parti sıralarından gürültüler)

CEMAL KAYA (Ağrı) – Dünya Bankasına gittiniz, para bulamadınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Önemli olan, sadece değerini bunun düşünmeniz. Önemli olan burası. Yani bu TL’nin değerlenmesinin milliyetçilikle alakası olsa, o zaman Amerikalılar hiç milliyetçi değil. Lütfen, ben, burada…(AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Niye yapmadınız?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Efendim, sadece…

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen Genel Kurula hitap edin, siz cevap vermeyin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onlara müdahale edin Sayın Başkanım, sözümü kesiyorlar, lütfen…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Aldırma onlara, aldırma!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - 2002’de sizi bulmamışlar mıydı? MHP sizi keşfetmemiş miydi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, söz sırası size de gelecek, oturup söyleyebilirsiniz. Söylediklerimizde bir yanlışlık varsa, siz de gelin… Kürsü herkese açık, burası açık, sizin de söz hakkınız var, gelirsiniz, sizler de konuşursunuz. İki saattir tepki vermiyorsunuz, Sayın Maliye Bakanı burada neler söylüyor neler. Biz söyleyince, siz, hepiniz hopluyorsunuz! (MHP sıralarından alkışlar) Yani, biz burada bir şey söyleyince, bağrışıp alkışlıyordunuz.

Şimdi bakın, bu, sadece bir muhasebe işlemidir. Merkez Bankasının rezervini…

AHMET YENİ (Samsun) – Gülerler sana!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Merkez Bankası bağımsızdır. Biz, 2001 yılında çıkardığımız kanunla bağımsız hâle getirdik. Bankacılık sektörü…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Siz çıkarmadınız, Kemal Derviş çıkardı.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, bizim hükûmetimiz döneminde çıktı. Şimdi ne oldu?

CEMAL KAYA (Ağrı) – IMF, senin korktuğun IMF var ya, o çıkarıyor.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yarası olan gocunur. Söz hakkınız var, buyurun buraya, siz de anlatın, biz de dinleyelim. Ben, gerçekten, burada, hem Sayın Başbakanın hem de Maliye Bakanının bu rakamlarla böyle manipülasyon yaparak milleti uyutmasına şapka çıkarıyorum ama biz her seferinde, bu gerçekleri, siz bağırsanız da çağırsanız da anlatmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum ve tüm milletimizin Kurban Bayramı’nı kutluyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Gruplar adına üçüncü söz hakkı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Nihat Ergün, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 8’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli konuşmacıları dikkatle takip etmeye çalıştım. Kıymetli arkadaşlar, tabii, siyasi partilerin ve iktidarların ekonomik modelleri ve büyüme modelleri vardır. Bizim ekonomik modelimiz serbest piyasa ekonomisi modelidir. Devletçi bir ekonomik model benimsemiyoruz. Bir piyasa ekonomisi modeli içerisinde ekonomik hayatın yürümesinden yanayız.

Büyüme modelimiz ise daha çok özel sektöre ve ihracata dayalı bir büyüme modelini benimsemişiz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İthalata.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Özel sektör aracılığıyla ve ihracata dönük bir büyüme modeli. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’de hiç yatırım yapmayan özel sektör, yatırım yapma imkânını bulamayan, ortamı, iklimi bulamayan özel sektör, yaklaşık yılda 50 milyar dolarlık, belki daha fazla yatırım yapabilecek imkânı bulmuştur. Bugün, Türkiye’de birçok yatırım özel sektör eliyle yapılmaktadır. Türkiye özel sektör eliyle kalkınma modelini benimsemiş ve bu istikamette ilerlemektedir.

İhracata dayalı modelde ise 25 milyar dolar, 30 milyar dolar civarından 100 milyar doları aşan bir ihracat noktasına gelmişiz. Büyüme modelinin işlediğini gösteriyor.

KADİR URAL (Mersin) – İthalat ne kadar oldu?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Neden ithalat var meselesine bu çerçevede, on dakika içerisinde giremeyiz belki ama…

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bekleriz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – O nedenle, Türkiye’nin ithalatının çok önemli bir bölümünü enerjinin oluşturduğunu, enerji maliyetlerinin nasıl, ham petrolün varilinin 20 dolardan 100 doları aşan, 16 dolardan 100 doları aşan rakamlara nasıl geldiğini ve Türkiye’nin cari açığında, ihracatında, ithalatında nasıl bir yer edindiğini, herhâlde hesabını yapanlar çok iyi bilmektedir.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, onu öyle öngöremiyor musunuz?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bu açıdan baktığımızda, değerli arkadaşlar, kamu yatırımları nereye yöneliyor? Kamu yatırımları daha çok, değerli arkadaşlarımızın “yok” dediği yerlere yöneliyor.

Değerli arkadaşlar, beş sene evvel Türkiye’de kaç havaalanı çalışıyordu? Uçaklar nereden nereye gidiyordu arkadaşlar? 8 milyon uçak yolcusu, 30 milyon uçak yolcusuna nasıl çıktı?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Havaalanları hazırdı.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kaç tane havaalanı yaptınız?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Arkadaşlarımızın İstanbul’dan Ankara’ya geldikleri havaalanı, şimdiki havaalanı, yeni havaalanı –arkadaşlar, fotoğraf değil o, karikatür de değil, gerçek bir havaalanı- oraya iniyorsunuz. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kaç para harcadınız oraya? Özel sektör yaptı bunu, siz mi yaptınız?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bu model, ekonomik modelin, kalkınma modelinin bir başka versiyonu. Antalya öyle değil mi? Erzurum’da, Kars’ta havaalanları boş geziyordu, birçoğunda koyunlar otlamıyor muydu arkadaşlar? Birçok havaalanında koyunlar otluyordu, şimdi uçaklar iniyor. Geçen sene Erzurum’dan uçakla gelirken bir yaşlı nine de uçaktaydı, oğlu onu otobüsle İstanbul’a göndermiyor. Neden? 80 lira uçak. 80 lirayı veriyor “Ana, otobüsün çilesini çekme, sen İstanbul’a uçakla git.” diyor. Köyden gelmiş anasını İstanbul’daki oğluna uçakla gönderiyor.

Değerli arkadaşlar, duble yollara şimdi yatırım yapılıyor, limanlara yatırım yapılıyor. Türkiye’de liman sayısının nereden nereye çıktığını, tersanelerde özellikle nasıl bir hareketlenme olduğunu ve on yıl ötesine ancak sipariş verebildiğini -gemi yaptırmak isteyenlerin- Türkiye’de bir gerçek olarak görüyoruz değerli arkadaşlar. Başlanan kamu yatırımları şimdi eğitime, şimdi sağlığa, gerçekten “sosyal devlet” dediğimiz sosyal devletin harcamalarına gitmektedir. İnsanlar eğitimde ve sağlıkta eskisine göre çok daha iyi, çok daha kaliteli, çok daha hızlı hizmet alabilmektedirler. Evet, kamunun yatırımları aynı zamanda daha fazla olmalıdır, daha fazla konut yapmalıyız, daha fazla yol yapmalıyız, daha fazla otoyol yapmalıyız. Ama bizim kalkınma modelimizde başka unsurlar da var.

Bakın, şimdi, İstanbul-İzmir otoyolunu başlatacağız önümüzdeki sene, 2008’de. Körfez-Boğaz Köprüsü geçişini gerçekleştireceğiz. İstanbul’da bir üçüncü Boğaz Köprüsü daha. Şu anda sessiz sedasız -geçen de söyledim- İstanbul Boğazı’nın altından tren yolu hattı, tüneller yapılıyor değerli arkadaşlar.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kim başlattı?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Demir yollarında, Kars’tan Tiflis’e ve Bakü’ye tren yolu hatları devam ediyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Marmaray’ı kim başlattı?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Hızlı tren çalışmaları, Ankara’dan Konya’ya yakında başlıyor, Eskişehir’e kadar bitti, İstanbul’a kadar bitiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Finansmanını kim bulacak? Yapmayın! Yapmayın!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunlar yatırım değilse ne? Önemli olan modelin ne olduğudur.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – O model 57’nci Hükûmetin modeli değil mi? Projesini biz yaptık.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – “100 bin konut” diye yola çıkmış olan bir iktidar, daha yolda hedefini revize etmiş, 280 bin konut gerçekleştirmiş. Yatırım politikası bu şekilde işlemektedir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Çünkü, Boğaz Köprüsü Projesi’ni ben yaptırdım.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözümü toplamak istiyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – “Yap-işlet-devret”le biz onun hakkından gelirdik, merak etmeyin.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Keşke Türkiye çok daha büyük yatırımları kamu kaynaklarından yapma imkânı elde etmiş olsaydı, çok daha büyük. Edebilir miydi? Edebilirdi, eğer Türkiye’nin geçmişten biriken büyük borçları olmasaydı. Bakın, bu bütçede bile, bütçe rakamları içerisinde faiz harcamalarının payı yüzde 60’lardan yüzde 25’lere kadar düşmüş olabilir, ama bu bile büyüktür.

Değerli arkadaşlar, 56 milyar şu bütçede bile faiz ödemesi vardır.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Borç yoksa faiz niye?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bütün bunların geçmişten biriken borçlarla yakın alakası olduğunu biliyorsunuz. 56 milyar yaklaşık 50 milyar dolar, 48 milyar dolar demektir. Düşünün Türkiye’nin borç batağına geçmişte saplanmamış olduğunu ve böyle bir faiz ödemesi yüküyle karşı karşıya kalmadığını.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Borçlarla yapılanları satıyorsunuz şimdi.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Yaklaşık 48 milyar dolarlık da yatırım yapan bir Türkiye olduğunu düşünün; coşar Türkiye, coşar! Bu coşma imkânına doğru ilerlemektedir. Ama 2002 yılında Türkiye’nin bütçesinde bu faiz ödemeleri bütçenin yüzde 60’ına tekabül ediyordu, 80’ine tekabül eden zamanlar oldu, şimdi 25’lerine tekabül ediyor. Gün geçtikçe azalmaktadır. Bir atasözü var, diyorlar ki: “Borç alan emir alır.” Çok doğru bir atasözü. Biz geldiğimizde, özellikle dış borç açısından, IMF’den yaklaşık 30 milyar dolar borç alınmış, IMF de emirleri vermiş tabii ki. Demiş ki: “Ben bu parayı veriyorum, ama siz şimdi bu parayı idare etmesini de bilmezsiniz, çünkü bileydiniz böyle bir paraya ihtiyacınız olmazdı, şu kadar banka batmazdı, bu parayı idare edecek adamı da yanında veriyorum.” (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Mehmet Şimşek’in konumu nedir?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi size de verdiler, size de verdiler bir tane.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Vermedi mi? Öyle olmadı mı? Parayı verdi, talimatları verdi, parayı idare edecek adamı da yanında verdi. Öyle oldu. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) -  Mehmet Şimşek...

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Mehmet Şimşek’ten bahsediyorsun.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten “Borç alan emir alır.” ilkesi bir dönemde işledi, sonra biz geldik, bu 30 milyar dolarlık borç, bir baktık 23-24 milyar dolarlık bir rakam olarak duruyor, 7 milyar dolara kadar indirdik. Ben “Borç ödeyen emir alır.” diye bir atasözü hatırlamıyorum, varsa hatırlayan söylesin. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

Borç alanlar emirleri almıştır, emrin yanında parayı idare edecek adam da gelmiştir.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Mehmet Şimşek’ten bahsediyorsun.

NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ama biz emirleri de parayı idare edecek adamı da gitmesi lazım gelen yere gönderdik, kendi programımızı yaptık. Parayı idare edecek kendi elemanlarımız, bakanlarımız, arkadaşlarımız, hadi bakalım bu paranın başına geçin diye talimatlandırıldı ve Allah’a şükürler olsun, 23,5 milyar dolar olan borç 7 milyar dolarlık rakama kadar gitti. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından  gürültüler) Yarın daha da azalacak.

Onun için, değerli arkadaşlar, yatırımlar konusunu, borçlar konusunu konuşurken biraz da bu açıdan bakarsak, zannedersem, daha doğru bir açıdan bakmış oluruz diye düşünüyorum.

Ben de bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Buradan, bu kadar kıymetli adamdan bulamadınız mı ekonomiden sorumlu bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergün.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Maliye Bakanımıza bir soru arz etmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakanım, malumunuz, serbest meslek erbabının serbest meslek makbuzu düzenlemesi için tahsil koşulu gerekir. Gelir Vergisi Kanunu’muzda ana konu elde etmedir, tahsildir esas; ki, Gelir Vergisi Kanunu’nun 67’nci maddesinde düzenleniyor bu malumunuz. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinde ise, serbest meslekte vergiyi doğuran olay, hizmetin ifası hallerinde, hizmetin yapılması anı olarak belirtiliyor. Bu ciddi bir kargaşaya sebebiyet veriyor. Zira, Türkiye’deki on binlerce serbest meslek sahibi arkadaşlarımız, muhasebeciler, avukatlar, kimi nazara alırsanız alın, sürekli olarak ceza ödemek zorunda kalıyorlar. Zira, hizmet yapılıyor, ancak tahsilat yapılmadan Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre vergi doğuyor. Oysaki, tahsilat yok. Bu durumda bütün serbest meslek sahipleri ceplerinden cezalı ödeme yapıyorlar. Her iki kanundaki vergiyi doğuran olay olarak bu tezatın giderilmesi gerekiyor. Bu konudaki görüşünüzü çok merak ediyorum. Bu konuda bir kanun teklifi hazırladık ve Meclise ve Başkanlığa verdik. Düzeltilmemesi durumunda, her yıl, her denetlemede, serbest meslek erbabının tümü, ama avukatların hepsi mutlaka ceza yiyorlar, kanunun bu tezatından dolayı. Gelir İdaresi Başkanlıkları; ki, görüştüğümüz arkadaşlarımızın tümü de bu konuda, serbest meslek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, burada iki tane kanun söz konusu Sayın Gök. Birisi Gelir Vergisi Kanunu, bir tanesi de Katma Değer Vergisi Kanunu. Bu kanunların ayrı ayrı mantıkları var. Mesela, ticari kazançlarda, biliyorsunuz tahsilat esası yoktur, tahakkuk esası… Yani, ticari kazanç o malı teslimle, efendime söyleyeyim, onun geliri doğar.

Serbest meslek erbabında da, dediğiniz gibi, tahsilat esası söz konusudur. Ancak, katma değer vergisi daha ayrı bir vergi. Yani, mal tesliminde veya hizmet yapıldığında katma değer vergisi doğuyor.

Şimdi, onu değiştirdiğimiz zaman… Mesela, adam mal satıyor, parasını üç ay sonra, altı ay sonra alıyor veya daha fazla sonra alıyor, ama o malı teslim ettiği an KDV’yi biz alıyoruz. Katma değer vergisinde, şimdi, “Serbest meslek erbabı gelir vergisinde böyle, onu da böyle değiştirelim.” dersek, o Vergi Kanunu’nun mantığını bozmuş oluruz, yapamayız onu.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Sizin dediğiniz gibi de, öyle, çok yaygın bir ceza şeyi de yok ve bu katma değer vergisi uzun zamandan beri uygulanan bir kanun. Artık, bunun ne zaman katma değer vergisi doğup ne zaman doğmayacağını, hele hele avukatlar çok iyi biliyorlar.

O bakımdan, sizin söylediğiniz gibi… Biz çünkü uygulayan bir makamız Maliye Bakanı olarak. Onun uygulaması sırasında da biz bakıyoruz, öyle çok fazla, yani hem serbest meslek erbabını hem de bizi rahatsız eden bir durum da söz konusu değil.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama, sizin belki bildiğiniz, yanınızdakiler veya etrafınızdakiler falan belki olmuş olabilir, ama çok fazla değil.

Buyurun, ben yine sizi de dinleyeyim.

İSA GÖK (Mersin) -  Efendim, şimdi Sayın Bakanım…

Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım, süre de var.

BAŞKAN – Sayın Gök, böyle bir usulümüz yok, sorunuzu sordunuz.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, durum şöyle…

BAŞKAN – Daha sonra kendisine izah… Yazılı olarak da cevap verir size.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, soru-cevap süremiz devam ettiği için…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yazılı olarak da cevap verebilirim…

BAŞKAN – Ama, karşılıklı bir konuşmaya yönelik usulümüz yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yani, Maliye Bakanlığına da gelin, buyurun, orada da biz sizinle konuşmaya devam ederiz.

BAŞKAN - Bir de Sayın Gök bir soru daha sormuştu “Bir kanun teklifi veriyoruz, ona nasıl bakarsınız?” diye.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hangi kanun teklifini?

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, bu kanun teklifi.

BAŞKAN – Bu bahsettiği konuyla ilgili.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha, bununla ilgili… İşte ona iyi bakmayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan iyi bakmıyormuş.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Resmi taşıtlara ilişkin hususlar

MADDE 9- (1) Bu Kanuna ekli (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(2) Vakıf, dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların giderleri için kurum bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.

(3) Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ile Emniyet Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(4) Emniyet Genel Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanının talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olmaksızın mübadele yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.

(5) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının) talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, kantin gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma Genel Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden) karşılanır.

(6) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın ve satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 30 adedi, İçişleri Bakanlığı (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için) için ise 10 adedi geçmemek üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı, bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 9’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, gelir ve giderleri gösteren bir hesap tablosudur. Elde edilen gelirlerin nereye harcanacağını gösterir. Görüşülmekte olan bu bütçe faiz ödeme bütçesi, borç ödeme bütçesidir. Bu bütçede işçi yoktur, köylü yoktur, esnaf yoktur, memur yoktur, dar gelirli, yetim ve dul yoktur, bu bütçede kısacası alın teri yoktur, emek yoktur.

Az önce AKP adına konuşan Grup Başkan Vekili Arkadaşımız kendisinden önceki Hükûmeti eleştirirken “IMF’nin dediklerini yaptınız.” dedi, “IMF’den borç aldınız. Borç veren, yönetmek için adamını da gönderdi.” dedi. Şimdi de değerli arkadaşlarım, 100 milyar dolardan fazla bir sıcak para ülkede akıyor, bu sıcak parayla cari açık finanse ediliyor, tozpembe tablolar çiziliyor. Şimdi, biz de kendilerine diyoruz ki, siz de bu 100 milyar dolardan fazla sıcak parayı sağlayan büyük bir fonun yöneticisini, Türkiye’de Hazineden sorumlu Devlet Bakanı yaptınız.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe denilince tasarruf yapılmalı, ancak bu tasarruf halkın alın terinden yapılmamalıdır. Kamuda bugün, Başbakanın ve ilgili bakanların zaman zaman tasarruf genelgeleri yayınlamalarına rağmen çok büyük bir savurganlık vardır. Araç kullanma rejimi bozuktur, başıboştur. Bazı kurumlarda kiralanmakta, bazılarında satın alınmaktadır. Bu alanda tam bir saltanat sürülmektedir. Ama, öbür yandan, halkımız geçim sıkıntısı içindedir.

Bütçe deyince -tabii ki ben Silifkeliyim, Mersin Milletvekiliyim- Silifke’nin bütçesi, Mersin’in bütçesi, Mersin’e ve Silifke’ye yapılan yatırımlar, 2008 yılında yapılacak olan yatırımlar beni çok daha fazla ilgilendiriyor.

Silifke, bildiğiniz gibi Mersin’in batısında Erdemli, Gülnar, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Mut ilçelerinden oluşan Taşeli bölgesinin merkezidir. 1924’ten 1933’e kadar il olmuştur. Bugün pek çok ilden büyük bir ilçemizdir, 1933’ten beri de ilçedir.

Silifke, bugüne kadar Parlamentoda temsil edilmemiş olması nedeniyle yatırımlardan az pay almıştır. Mersin ve Silifke çok vergi vermesine rağmen millî gelirden az pay almakta, yatırımlardan az pay almaktadır. Silifke halkı bu dönem kendilerine hizmet etsin diye üç tane farklı partiden milletvekili gönderdi. İktidar partisinden de gönderdiler, Milliyetçi Hareket Partisinden ve CHP’den de. Ama, hâlen daha, Göksu Irmağı’nın basma tehlikesi ve korkusuyla yaşamaktadırlar.

Şimdi, seçimlerden önce Sayın Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, başta, medyayı aldı, Mersin’e havaalanı yapma sözü verdi. Yer de seçti, yapmadı. Yer seçimi için de hatta, devletin valisini de aldı, yer aramaya başladılar. Ama, bununla ilgili, seçimlerden sonra herhangi bir ciddi girişim göremiyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu havaalanının mümkün olduğunca hızlı yapılmasını ve bunun özellikle Silifke’ye yakın bir bölgeye yapılmasını istiyoruz. Çünkü, Mersin’in batısı turizm bakımından potansiyeli yüksek bir yerdir. Buradaki potansiyelin harekete geçirilmesi için ulaşım sorununun çözülmesi gerekiyor.

Öbür yandan, Erdemli ile Silifke arasındaki otoban yapılmadı. Yine, özellikle Silifke’nin batısında, Anamur’la Silifke arasındaki deniz sahilleri turizm bakımından işlenmeye değer altın niteliğindedir. Antalya ile Silifke arasındaki duble yolun yapılması konusunda seçimden önce vaat ve taahhütte bulundular. Yerel gazetelerde ve televizyonlarda bu boy boy çıktı. Ben Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak hiçbir taahhütte bulunmadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Geleceği görmüşsün, geleceği!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Çünkü, sadece bunların takipçisi olacağımı söyledim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama söz vermişsin, bak, söz vermişsin!

AHMET YENİ (Samsun) – Muhalefet olarak değil mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, Silifke halkına verdiğim sözün gereği, o taahhütte bulunan arkadaşlarımın taahhütlerini yerine getirmelerini istiyorum. Biz şahsen, kendilerini o konuda destekleyeceğiz.

AHMET YENİ (Samsun) – Hiç iktidara niyetiniz yok mu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sevgili milletvekilleri, iktidar yetkilileri ikide bir “’Su akar, Türk bakar.’ denilmeyecek. Su akarken Türk bakmayacak.” diyor. Oysa, Taşeli bölgesinden çıkan ve Silifke’de denize dökülen Göksu Nehri var. Bu Göksu Nehri’nin üzeride bir Gezende Barajı var. Bu Gezende Barajı Silifke’yi sürekli tehdit etmektedir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mersinli sana kızacak, dikkat et. On dakikadır “Silifke” diyorsun, Mersin’li kızacak.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Daha 2004 yılında Silifke çok ciddi bir sel felaketiyle karşı karşıya kaldı. Bu sel felaketi nedeniyle, iktidarın bakanları, muhalefetin milletvekilleri ve genel başkanları Silifke’ye geldi. Şimdi Silifke, şu anda bile, Gezende’den bırakılacak su nedeniyle baskın yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gezende Barajı’nın tehdidini önlemek için, mutlaka, Silifke’nin Kayraktepe Barajı’nın yapılması gerekir. 1977 yılında yatırım programına alınan -ancak, o gün işe girenlerin bugün emekli olduğu- Kayraktepe Barajı bir türlü yapılamadı. Bunun, bir an önce yatırım programına alınarak yapılması gerekmektedir. Çünkü, Silifke, bir sel felaketinde, bir baskında bundan çok daha fazla zararlarla karşı karşıya gelmektedir. 2004 yılında çok ciddi bir sel baskını felaketi yaşadı, Silifke sokaklarında 1,5-2 metre yüksekliğinde sular aktı ve gündüz olması nedeniyle can kaybı olmadı.

Yine, Aksıfat suyu, Erdemli ile Silifke köylerinin arasında bir su savaşı çıkmasına neden olacaktır. Elimde Mersin İl Genel Meclisinin aldığı karar vardır. 48 kişilik İl Genel Meclisi, oy birliğiyle aldığı kararda, Silifke ve Mersin’in arasındaki bu Aksıfat suyunun yapılmasını istemektedirler.

Silifke’nin bölge hastanesine ihtiyacı vardır. Silifke Devlet Hastanesi Silifke’nin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Silifke bütçesi oldu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Silifke Devlet Hastanesi, AKP İktidarı döneminde yapılan ihaleler nedeniyle, yapılan yolsuzluklar nedeniyle gündeme gelmiştir. Bugün, Silifke Devlet Hastanesindeki doktorlar alınmakta ve doktorsuzluk yaşanmaktadır.

Yine, Silifke’de adliye binası yetmemektedir. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi vardır Silifke’de. Silifke’deki adliyenin bozulan birtakım tuvaletleri baronun desteğiyle yeniden yapılmış ve bunlar, kalemlere, mahkemelere kullanılması için verilmiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Biraz da Antalya’ya gel!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, turizm bizim bölgemizin olmazsa olmazıdır.

KADİR URAL (Mersin) – Bravo Ali Rıza Bey, devam et!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Silifke’de turizmi biz ayağa kaldırabilirsek, bu, aynı zamanda işsizliğin önlenmesi için istihdamı çözecektir.

Taşucu Limanı’nın gümrük kapısının sınır ticaretine açılmasını istiyoruz. Çünkü, Taşucu Kıbrıs’a açılan tek kapıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, iktidar partisi, eskiden “Asfaltsız ve susuz köy kalmayacak.” demişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika ekliyorum, lütfen toparlayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ama, sonunda “asfalt” kelimesini kaldırdı, “Susuz köy kalmayacak.” dedi. Sonunda da “Ödenek yetmedi, sular olmadı.” dedi.

Şimdi, “Doğuya hizmet gitmiyor.” diyenler gitsinler Torosların köylerini görsünler. Toroslarda bugün susuz köy vardır, kurtlu su içen köylerimiz vardır, asfaltsız yollarımız vardır.

KADİR URAL (Mersin) – Bravo Ali Rıza Bey!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Geçen dönem Kaymakamın ve Köy Hizmet Birliğinin çabalarıyla tabii ki biraz mesafe alındı, ama bu çözülmedi.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Parayı kim verdi o kaymakama?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, sevgili milletvekilleri, geçen dönem kaymakamlığımızı yapan Sayın Sefa Çetin’in girişimiyle, kadınlarımız yüzüklerini sattılar, köylülerimiz ineklerini sattılar, fakülte adı altında üniversite kurduk. Bu, tamamen Silifke halkının çabasıyla oldu. Ama, buraya sadece 40 tane öğrenci alındı. Bunun daha fazla artırılması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – SEKA, özelleştirme adı altında Özelleştirme İdaresine devredildi ama bugüne kadar SEKA’da hiçbir işlem yapılmadı…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben tüm milletvekillerimize, herkese teşekkür ederim.

Bütçelerin hayırlı olmasını dilerim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şimdi, maddeyle ilgili soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: 7 Eylül 2007’de yapılan ve sadece tek bir işletmecinin katıldığı “Üçüncü Nesil Mobil İletişim Lisans İhalesi” rekabet koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir ve bu iptalin haklılığı da bizzat Ulaştırma Bakanımızın demeçleriyle dile getirilmiştir. Bu anlayış çerçevesinde Sabah Yayın Grubunun ihalesine tek başına giren bir firmanın aldığı ihale de iptal edilecek midir veya size göre iptal edilmeli midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, daha önce İçişleri Bakanına sorulan bir soru üzerine -soru da araç-gereç sıkıntılarıyla alakalı idi- Sayın Bakan da âdeta azarlar gibi “O geçmişte kaldı, şu anda öyle bir sıkıntı yok.” demişti. Geçtiğimiz yıl Bursa’da emniyet genel müdür yardımcıları kapı kapı gezerek, iş adamlarından, yüzün üzerinde, Bursa Emniyet Müdürlüğüne araç hibesini sağladılar. Kapı kapı gezerek ister camiye, ister başka kuruma yardım istemek kolay bir iş değildir. Bunu doğru buluyor musunuz?

Bir de, Bursa her yıl bütçeye ciddi anlamda katkıları olan bir şehir. Bu sene de yaklaşık 4,5 katrilyon diye biliyorum bütçeye olan katkısını. Bu yıl bütçeden payı ne kadar olacak, verdiklerinin kaçta kaçı olacak? Bunları sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, benim sorularım biraz uzun olacak. Çünkü, en çok konuşulan yabancı sermaye ve yabancı sermayenin Türkiye tercihinin, çok olumlu ekonomiden kaynaklandığı noktasında, ama ben şu noktada ışık tutucu bir soru sormak istiyorum: Acaba Hükûmetimiz yabancı sermayenin işlevi, fonksiyonları ve sonuçlarının fayda ve zararları noktasında konuya ne kadar hâkim?

Bunun için de şu analizlerde bulunmanızı istiyorum:

1- Türkiye’deki yabancı sermayenin miktarı?

2 - Türkiye’deki yabancı sermayenin gayrisafi millî hasılaya ve yurt içi sermayeye oranı?

 3 - Yabancı sermaye, sektörlerde, yüzdelik olarak hangi sektörlere dağılmış durumda? Örneğin, 100 birim yabancı sermaye -tarımsal üretim, sanayi üretimi, finans, tekstil, tahvil, bono, borsa gibi, gayrimenkul gibi- hangi oranlarda dağılmış durumda?

4 - Sektörler içindeki yüzde hâkimiyetleri?

5 - Türkiye’de en kârlı sektörler hangileri? Bunlardaki yabancı payları ve hâkimiyetleri?

6 - Yabancı sermayenin -en önemlisi- gelir bütçesine yüzde kaç katkısı var?

7 - Yabancı sermayenin gider bütçesinden aldığı pay nedir?

8 - Yurt içi yerleşik sermayenin gelir-gider bütçesi ilişkileri açısından, bu yabancı sermayeyle, acaba yurt içi yerleşik sermayemiz daha kârlı sektörlerde ve gelir bütçesine daha çok mu katkıda bulunuyor? Gider bütçesinden daha az mı pay alıyor? Yoksa yabancı sermaye hâkimiyetinde Türkiye’nin gider bütçesindeki harcamaları daha fazla bir noktaya mı gelmiş?

Bunların sağlıklı bir analizini rica ediyorum.

İkincisi: 2006 yılında Türkiye’de dolar 1 milyon 500 binlerin üzerine çıktı, euro 2 milyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak, beş dakikayı doldurduk, size de iki dakika verdim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ederim.

Bir dahakine bir soru daha soracağım size Sayın Bakanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yazılı cevap vermenizi istiyor Sayın Bakanım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok, eğer Hükûmet, yabancı sermayeye hâkim ve doğru yönlendiriyorsa, bu bilginin hazır olması lazım kendinde. Yoksa, saldım çayıra gibi olur.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, Sayın Elitaş, lütfen…

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, şimdi bir konuya ben temas etmek istiyorum. Burada bütçe görüşmeleri yapıyoruz. Hâliyle, bu kürsü de kullanılırken, milletvekilleri bütün haklarını kullanacaklar, her konudan da bahsedecekler. Ama, bahsederken, şu konuştuğumuz... Mesela, biz şimdi 9’uncu maddeyi görüşüyoruz, devletin resmî taşıtlarıyla ilgili maddesi… Allah aşkına, resmî taşıtlarla ilgili hiçbir konuşma yok, resmî taşıtlarla ilgili hiçbir soru yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canım, sözcüleriniz çıkıp konuşmasın o zaman Sayın Bakan; yabancı sermayeden, birtakım şeylerden…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, sorular, tamamen ayrı gündemleri konu eden sorular.

Biraz önce konuştuk, Silifke’nin taşını toprağını, her şeyini öğrendik! Tamam, Silifke bizim için önemli, ama, bir de resmî taşıtlardan bahsetse arkadaşımız, çok iyi olacak!

Şimdi, bakınız, efendim, Ulaştırma Bakanlığı yahut da Telekomünikasyon Üst Kurulu tarafından yapılan ihaleyi bana soruyorsunuz. Ben şimdi ona nasıl cevap verebilirim? Yani, o zaman… Efendime söyleyeyim, “Emniyet teşkilatının hibe araba almasını doğru buluyor musunuz?” Yani, gidip, emniyet teşkilatının da… Ben o teşkilatımızın kapı kapı dolaşıp da hibe araba topladığına inanmıyorum, böyle şey olmaz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Maalesef doğru, ispat ederim Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bunu da ben emniyet teşkilatımıza yapılan bir töhmet olarak anlıyorum. Bu doğru değil ve bu anlayışı reddediyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Türkiye’nin gerçeklerinden haberiniz yok o zaman.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Uzunırmak, yabancı sermayeyle ilgili bana sorular sordular. Ben, biraz önce yabancı sermayeyi kısaca şöyle anlattım: Değerli arkadaşlar, bütün ülkeler, bütün yönetimler kendi ülkelerine yabancı sermaye çekmek için yarışıyorlar, yarış içindeler. Bunun için teşvik kanunları çıkarıyorlar, bunun için çeşitli davetler yapıyorlar; bunun için bakanları, başbakanları çeşitli ülkeleri, çeşitli yerleri ziyaret ediyorlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakanım, ben, gelmesin demiyorum. Ne kadar kontrolünüzde? Onu soruyorum size.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, ne kadar kontrolünde var mı? Şimdi, eğer Hükûmet olarak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Karşı değilim, ama ne kadar kontrol ediyorsunuz?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, onu da söylerim Sayın Uzunırmak. Hükûmet olarak siz, gerekli kaideleri koyarsanız ve gerekli prensipleri koyarsanız ve onları da iyi denetlerseniz… Bunlar zaten size güvenip geliyorlar. Bizim ülkemize güvenip geliyorlar. Bizim ülkemizdeki adalete güvenip geliyorlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakanım, kârda mıyız, zararda mıyız bununla, onu soruyorum ben. Gelmesin, girmesin demiyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Kârda mıyız, zararda mıyız olur mu? Bakın, şimdi, bir soru soruyorsunuz. Gider bütçesine ne kadar tesiri var, gelir bütçesine ne kadar tesiri var?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tabii.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gider bütçesiyle ne alakası var? Ama derseniz bana…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Faiz almıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte onun…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gelen para, sıcak para, faiz almıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gider bütçesinde değil mi?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Buradaki gider bütçesi… Bunun gider bütçesiyle ilgisi yok Sayın Özırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya nerde?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelir bütçesiyle ilgisi yok Sayın Özırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –Niye?

BAŞKAN – Uzunırmak.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Pardon, Sayın Uzunırmak... Evet, Sayın Uzunırmak… Onun için…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gelir bütçesine… Vergi vermiyor mu, Sayın Bakanım çok cahilsiniz herhâlde yaa! Yani gelen yabancı sermaye vergi vermiyor mu? O, gelir bütçesinde değil mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değil, değil.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Nerede?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelir bütçesi… Bak, onunla, onu karıştırmayın. Alınan vergiler başkadır, yapılan giderler başkadır yani onların aldıkları, getirip de bir yerde yatırım yaparlarsa, o yatırımdan dolayı bir kâr transferi yaparlarsa bunun devletin bütçesiyle ilgisi yok. Özel sektör geliyor, alıyor, şeyini de gönderiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler

Aktarma ve ekleme işlemleri

MADDE 10- (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin “Personel Giderleri” ile “Sosyal Güvenlik Kurumlarına ait Devlet Primi Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile gerektiğinde “Yedek Ödenek” tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin “Yedek Ödenek” tertibine aktarmaya,

b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,

c) Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında cari yıl içinde yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, ilgili bütçeler arasında karşılıklı aktarma yapmaya,

ç) (c) bendinde belirtilen bütçelerde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya,

d) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma yapmaya,

e) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,

f) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin “Tedavi ve Cenaze Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, bu idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” tertiplerine 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın aktarma yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde yirmisine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde yirmiyi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

(3) a) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir.

b) Sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(4) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek olarak kaydedilir.

(5) Karayolları Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde iken 5018 sayılı Kanunun geçici 12 nci maddesi gereğince Hazine adına tescil edilmesi gereken taşınmazlar ile Hazine adına tescilli bulunan veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup da tescil edilmeye elverişli olan taşınmazlardan Ulaştırma Bakanlığının talebi, Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile tespit edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan bölünmüş yol veya Devlet ve il yolları yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

 (6) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde iken 5018 sayılı Kanunun geçici 12 nci maddesi gereğince Hazine adına tescil edilmesi gereken taşınmazlar ile Hazine adına tescilli bulunan veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup da tescil edilmeye elverişli olan taşınmazlardan Çevre ve Orman Bakanlığının talebi, Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile tespit edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir; diğer yandan baraj, sulama ve içme suyu tesislerinin yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu madde aktarma ve ekleme işlemleriyle ilgili. Konuşmamı, bu maddenin 1’inci fıkrasının (d) bendi ile 6’ncı fıkrası çerçevesinde yapmaya çalışacağım. Bu fıkralar, yatırım programında değişiklik yapılmasıyla ilgili projelere ait ödeneklerin tespitinde Maliye Bakanlığına yetki verilmesi, bir de hazineye ait taşınmazların satışı sonucunda elde edilecek gelirleri Devlet Su İşleri bütçesine ödenek olarak kaydetmeye Maliye Bakanının yetkili olmasıyla ilgili.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, gerçekten, Sayın Maliye Bakanının burada bulunduğu ya da bulunacağı düşüncesiyle bir konuşma hazırlamıştım. Çünkü bundan önceki konuşmada Sayın Maliye Bakanı yoktu.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Yemekteydi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Az önce buradaydılar kendileri ve sevinmiştim. Şimdi, yine, onun gıyabında, onunla ilgili bir konuşma yapma mecburiyetinde kalacağım.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Konuyla ilgili konuşursanız…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Konuyla ilgili konuşacağım, yatırımlarla ilgili konuşacağım. Konunun dışında kesinlikle konuşmam.

Şimdi, Sayın Bakan çok yüksek perdeden konuşuyor. Bu kürsüde de çok yüksek perdeden konuşuyor, basında da çok yüksek perdeden konuşuyor. Ama, bazı konularda böyle çok yüksek perdeden konuşan, iddia koyan pehlivanlar, bir bakıyorsunuz meydanı terk ediyor. Bundan sonra, Sayın Bakan biz konuşurken lütfen meydanı terk etmesin, yoksa, yalancı pehlivan deriz kendisine. Zaten yalancı pehlivan olduğu da, Maliye Bakanı olarak, her geçen gün daha da anlaşılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, az önce de dediğim gibi, bu madde yatırımlarla ilgili ve Devlet Su İşlerine ödenek aktarılmasıyla ilgili bir madde olduğu için, konuşmamı, kamu sabit sermaye yatırımlarıyla ilgili olarak sürdürmeye çalışacağım.

Şimdi, Türkiye’de yatırımlar alanında son derece de yanlış bir uygulamanın ne yazık ki ısrarla sürdürülmekte olduğuna tanık oluyoruz. Bu yanlış uygulama kamu sabit sermaye yatırımlarının olabildiğince düşük tutulmasıdır ki, 2008 bütçesinde de bu konu, bu yanlış sürdürülüyor.

Sayın Özyürek, benden önce 8’inci madde üzerindeki konuşmasında toplam yatırımlarla ilgili bu bütçenin zafiyetini ortaya koymaya çalıştı. Şimdi, ben burada kamu sabit sermaye yatırımlarıyla ilgili zafiyetini ortaya koyacağım. Bir de bundan önceki konuşmamla bağlantılı olarak da 2000 yılıyla 2008 yılı arasında acaba AKP İktidarında kamu sabit sermaye yatırımları nasıl seyretmiş? Bu o kadar önemli ki. Şu anda Türkiye ekonomisi bir durgunluğa giriyorsa kamu sabit sermaye yatırımlarının yeterince yapılmamasının yüzündendir Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Bakınız, 2000 yılındaki kamu sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranını esas alırsak -ki, bu oran yüzde 6,8’miş- bu oranı 100 kabul ettiğimizde, 2003 yılında AKP’nin yapmış olduğu kamu sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 25 daha düşük, 2006’da yüzde 22 daha düşük, 2007’de yüzde 23 daha düşük düzeyde kamu sabit sermaye yatırımları yapmışsınız. 2008 bütçesine baktığımızda, 2008 bütçesindeki bu oran itibarıyla 2000 yılının gerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Yani, böylesine son derece kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumla karşı karşıyayız.

Bunu nereden çıkarıyoruz biliyor musunuz? Sayın Bakan iki üç saat önceki konuşmasında, “İşte, biz, çarşaf çarşaf yaptıklarımızı yayınlıyoruz.” dedi ya, o, işte, çarşaf çarşaf yayınlarınızdan çıkardık değerli arkadaşlarım. Yani sizin bu çarşaf çarşaf yayınladığınız olaylardan bunu çıkardık.

Şimdi, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız…

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, uğultu nedeniyle hatibin sözleri çok zor anlaşılıyor. Lütfen, daha sükûnet içinde izleyelim.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Aslında, kalkınma planlaması açısından yaşanmış acı bir gerçek var. Diğer ülkeler yaşadı, Türkiye de yaşıyor. Keşke yaşamamış olsaydı.

Bu acı gerçek şudur: Yıllardan bu yana size bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bir ülkede sabit sermaye yatırımlarına yeterince önem verilemez ise, o ülke zaman sürecinde gizli bir borç yükü altına sokuluyor demektir. Hele hele sabit sermaye yatırımlarındaki yetersizlik, kamu sabit sermaye yatırımlarındaki eksiklikten kaynaklanıyorsa, sorun, gizli bir borç yükü olmasının ötesinde, ekonomik kalkınmanın dumura uğratılması şeklinde kendini gösteriyor. İşte, Türkiye, ne yazık ki, bu sorunun içine girdi Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Bakınız, dün, Sayın Maliye Bakanı, bir basın toplantısı yaptı ve bu basın toplantısında, Türkiye’nin üçüncü çeyrekte şok bir duraklama sonucu sadece yüzde 2 büyümesiyle ilgili şu yorumu yaptı, dedi ki Sayın Bakan: “Hepimiz üzülüyoruz doğrusu. Büyüme hedefin altında kalabilir. Bundan ders çıkarmamız, mutlaka tedbir almamız gerekiyor.” Günaydın!

Şimdi, Sayın Bakanın bu konuşmasının biraz daha ayrıntısına bakınca, Sayın Bakanın gerçeği yakalayamadığını, bu ekonomik büyümenin altındaki temel nedenin ne olduğunu yakalayamadığını görüyoruz. İşte, sabit sermaye yatırımlarındaki, az önce söylediğim, düşünülemeyecek şekilde az ve düşük yatırımlar düzeyidir, ama, Sayın Bakan diyor ki: “Efendim, iki neden var.” İki suçluya bağlıyor: “Bir tanesi tarımdaki kuraklık. İkincisi de kayıt dışı ekonomi.” diyor.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani elimizi vicdanımıza koyalım. Kayıt dışı ekonomi yeni mi çıktı? Yani, 2007 yılında mı çıktı kayıt dışı ekonomi de millî gelir büyümesi düştü?

Bakınız ne diyor Sayın Bakan: “Evlatlarımıza daha iyi bir ülke istiyorsak, fiş alacağız.” Fiş alacaksın, o kadar! Kavga, gürültü yok! Nasıl böyle, meydan okuyor “Fiş alacaksın arkadaş.” diyor. “Fişini vermezse, çocuğunun hakkı orada yediriliyor. Fişini alırsan, devletin kasasına girecek.” Hani vergi iadesi kaldırıldı; kimse fiş almıyor şu anda.

“Alacak arkadaş, alacak!” Ha, meydan okuyor! “Evlatlarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak istiyorsak başka yolu yok, fişi alacaksınız.”

Peki, neden fiş almayı kaldırdınız seçimden önce?

CEMAL KAYA (Ağrı) – Gelirler arttı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Gelirler artmadı. Gelirler artmadı.

Neden kaldırdınız biliyor musunuz? Seçimden önce fiş almayı kaldırdınız ve hani çocuğunun hakkı nereye gitti? Çocuğun hakkı kimlerin cebine gitti? KDV’ler kimlerin cebine gitti? Ne kadar gitti? Sayın Bakanın burada açıklamasını istiyorum ve bu çocuklarımızın hakkı kimlere yedirildi, niçin yedirildi? Bunun burada açıklanması gerekiyor.

Böyle yüksek perdeden atacaksın, gerekeni yapamayacaksın, yapmayacaksın, yanlış politikalar alacaksın, ondan sonra burada mangalda kül bırakmayacaksın!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bakınız, Devlet Su İşlerinin…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Fiş alma kaldırılmadı. Vatandaş yanlış anlamasın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Fiş alma kaldırılmadı. Vergi iadesi kaldırıldı. Vergi iadesi kaldırıldı, kimse fiş almıyor.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Kim diyor?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – İşte, Sayın Bakan diyor değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Siz de söyleyin, alsınlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri lütfen… Sayın Kaya, lütfen…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bakınız, Devlet Su İşleri… Şimdi, kuraklığa geliyorum. Kuraklığa geliyorum. Daha önceleri neredeydiniz? Şimdi kuraklık olmuş, millî gelir düşmüş. Bakınız, Devlet Su İşlerinin, örneğin, sulama yatırımlarına bakıyoruz. Beş yıldan bu yana ülkeyi yönetiyorsunuz, yani rica ediyorum. Yeni proje almaksızın eldeki proje stoku ancak ve ancak yirmi altı yılda tamamlanabilir, yirmi altı yılda tamamlanır. Düşünebiliyor musunuz, yirmi altı yılda tamamlanır. Ayrıca, 2005 yılında 54 bin hektar, 2006’da da 47 bin hektar sulama sahası, sulama kaynağı yetersiz olması nedeniyle, yatırımı yapılmış olmasına rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Ayıptır! Ayıp! Ayıp! Hem kamu sabit sermaye yatırımlarını yapmayacaksın -beş yıldan beri söylüyorum- ondan sonra kuraklık olacak, “kuraklık nedeniyle ekonomik büyüme düştü” diyeceksiniz. Böyle bir şey olamaz.

Son olarak, burada, Sayın Grup Başkan Vekilinin bir açıklamasıyla, konuşmasıyla ilgili konuşacağım. Yani el insaf! Burada grup adına konuşan arkadaşın, bazı konuları bilerek konuşması lazım. Yani, özel sektörün yatırım yapması alkışlanacak bir olaydır. Ama burada, özel sektör sabit sermaye yatırımlarıyla kamu sabit sermaye yatırımları arasındaki farkın iyi bilinmesi lazım. Fark bilinmiyor, fark bilinmeden burada konuşma yapmayacaksınız. Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır, anlatalım da öğreniniz. Kaldı ki özel sektörün sabit sermaye yatırımları gerçekten arttı, ama hâlâ 2000 yılının düzeyini yeni yakalamışsınız. İşte, o Sayın Maliye Bakanının dediği, “çarşaf çarşaf o…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Hayırlı, uğurlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu bütçe tasarısının 10’uncu maddesiyle ilgili konuşmalarıma devam etmeden evvel, biraz önce, bütçe tasarısının 5’inci maddesine, verilen bir önergenin kabulüyle bazı hükümler eklendi ve bu hükümle ilgili görüşlerimi kısaca arz etmek istiyorum.

Bütçe tasarısının 5’inci maddesine eklenen hükümle birinci fıkrasında “Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak tertibine, cazibe merkezlerinin desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve mahalli idare birliklerine kullandırılır.” deniliyor. Bu maddenin birinci fıkrasında bütçe kanununa ve mevcut mevzuata herhangi bir aykırılık göremiyoruz. Bütçeyle ilgilidir, uygun görülmüş olabilir.

Yalnız, ikinci fıkrası bizim için çok önemli. “2008 Yılı Yatırım Programı ile ilişkilendirilen bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin türleri, limitleri, şartları, kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu kararıyla yürürlüğe girer” deniliyor.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyi bütçe kanununu kırkambar gibi gören bir anlayışın tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Yıllardır devam eden, pratik bir yöntem olarak bütçe kanununa bir hüküm eklemekle çözüm bulunacağını düşünen bir anlayış.

Getirilen bu hükümle bütçe kanunu istismar edilerek, yani bütçe kullanılarak yeni bir kurumsal yapı oluşturulmaktadır. Getirilen bu hükmün Anayasa’nın iki ayrı maddesine aykırı olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre bu idari bir birim olduğuna göre ve “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Bütçe Kanunu’na eklenen hüküm tamamen bir yönetim birimi oluşturmaktadır ve bir kanunla düzenlenmesi gerekir.

Yine, Anayasa’nın 161’inci maddesine göre “Bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz.” denilmektedir. Bu maddenin ikinci fıkrasının da Bütçe Kanunu’yla ilgili olduğunu düşünmek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması nedeniyle biraz zorlama bir yorum olacaktır. Yasa ile bu kurumu oluşturduktan sonra elbette ki bütçe faslı da oluşturulabilirdi.

Ayrıca, bu maddenin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 3, 4 ve 5’inci maddeleri ile kamu kaynağının kullanılmasını düzenleyen üçüncü bölümdeki 7’inci ve 8’inci maddelerine de uygun olmadığını düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe tasarının 7’nci ve 10’uncu maddeleri, ödenek aktarma ve ödenek ekleme gibi bütçe işlemleri için Maliye Bakanına âdeta sınırsız yetkiler vermektedir. Aktarma ve ekleme işlemlerini düzenleyen 10’uncu madde ile gerektiğinde kullanılabilecek ödenekleri düzenleyen 7’nci maddeyi incelediğimizde “Sınırsız bir şekilde, namütenahi Maliye Bakanı yetkilidir, sınırlamaya tabi olmaksızın Maliye Bakanı yetkilidir.” şeklindeki ifadelerle Maliye Bakanına sınırsız yetkiler tanınmaktadır. Bu yetki dâhilindeki bütçe işlemlerinin çokluğunun, bütçenin samimiyet ilkesi ve kamu maliyesinin saydamlık ilkesiyle bağdaşmadığını düşünüyoruz. Ayrıca, bu maddeler, önemli ölçüde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını zedelemektedir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 21’inci maddesinde “Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları kanunla yapılır.” denilmektedir. Ancak bütçe kanununun birçok hükmü bu konuda Maliye Bakanını yetkilendirmektedir. Tekraren söylüyorum, bu hüküm, bu durum Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını zedelemektedir.

Yine bütçe tasarısının 10’uncu maddesinin beşinci fıkrasında Karayolları Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde iken hazine adına tescil edilen ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olup tescil edilmeye elverişli olan taşınmazların satış bedellerinin bölünmüş yol veya devlet ve il yolları yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere ödenek kaydedilmesi belirli gelirlerin belli bir gidere tahsis edilmesi olup, bu uygulama 5018 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (g) bendinin “Belirli gelirlerin, belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.

Yine 10’uncu maddenin birinci fıkrasının (f) bendine bakıyoruz: “'Tedavi ve Cenaze Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, bu idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” tertiplerine aktarılabilir.” hükmü getirilmiş.

Tedavi giderleri daha belirsiz bir giderdir. Önceden öngörülemez. Hastalık ve ölüm hâlleri önceden öngörülemeyeceği için sayısı ve rakamı belli olmaz. Ancak ne kadar devlet primi giderlerinin ödeneceği bellidir. Ancak bu hükümle oradan oraya aktarma işlemi ile sanki yeni işçiler alınacak da harcanmayan sağlık ödeneğinden aktarma yapılacağı peşinen düşünülmüş zehabına bizleri getiriyor.

Değerli milletvekilleri, bütçe tasarısının 9’uncu maddesinde de yine, resmî taşıtların edinilmesiyle ilgili çeşitli hükümleri düzenliyor. Özellikle beşinci fıkrada dikkatimizi çeken bir husus, bu taşıt alımından doğacak fiyat farkının döner sermaye gelirlerinden karşılanabilmesi imkânı getirilmektedir.

Merak ettiğimiz husus: Bu 5018 sayılı Yasa’nın geçici 11’inci maddesi, döner sermaye işletmelerinin 31/12/2007 tarihine kadar yeniden yapılandırılacağını öngörüyor. Daha evvel, döner sermaye faaliyetlerine 2007 yılı sonuna kadar son verilmesi düşünülüyordu. Şimdi, bu yeniden yapılandırılma kararı alındı ve bunun da, döner sermayeleri yeniden yapılandırılmasının da 31/12/2007 tarihine kadar tamamlanması gerekiyor.

Yıllarca, bütçe dışı çeşitli dernek, vakıf, fon ve döner sermayelerin yarattığı sıkıntılar hepimizin malumudur ve âdeta bizim genel bütçe sistemimizin dışında apayrı, devasa bütçeler oluşmuştur. Zaman içerisinde bu fonlar kaldırıldı. Dernekler Kanunu’yla da, dernek ve vakıfların bu tür faaliyetlerine çekidüzen verilmeye çalışıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Acaba, bu hüküm, özellikle 9’uncu maddenin beşinci fıkrasında mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilen araçların alımından doğacak fiyat farkının döner sermaye gelirlerinden karşılanabilmesine imkân getirilmesi, 5018 sayılı Yasa’nın geçici 11’inci maddesindeki döner sermayelerin yeniden yapılandırılması çalışmaları çerçevesinde bir çelişki oluşturmuyor mu? Âdeta, döner sermayeler, dernekler, vakıflar yine bu maddeyle eskisi gibi teşvik ediliyor düşüncesi doğuyor. Hükûmet tarafından, bu bütçe görüşmeleri safhasında bu konunun aydınlatılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime burada son veriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şahıslar adına söz talebi, Sayın Zafer Üskül, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Üskül. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET ZAFER ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Ali Rıza Öztürk’ün daha önce yaptığı bir konuşmada belirttiği gibi Silifke milletvekili değilim, Türk milletini temsil ederek buradayım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabii, seçim bölgem Mersin, kendim de Silifkeliyim. 3 Silifkeli milletvekiliyiz burada, Silifkeliler açısından ne kadar güzel. Bir de Gülnarlı arkadaşımız var. Biz, vaatler yaparak geldik. Mersinlilerin ve tabii özelde Silifkelilerin ihtiyaçlarını tespit ettik, yapabileceklerimizi kararlaştırdık ve bunları vaat ettik. Bunların hepsinin takipçisiyim.

Sayın Ali Rıza Öztürk avukat, tabii ki adliye sarayıyla ilgili olarak çok yakından ilgileniyor, yeri var, projesi hazır, şu anda Devlet Planlama Teşkilatında dosya, Ocağın 10’u civarında oradan Adalet Bakanlığına gelecek, ondan sonra, inşaat devreye kısa sürede girecek.

Kayraktepe barajı, Sayın Bakandan aldığım bilgiye göre ihale aşamasına gelmek üzere, hazırlıklar hızla devam ediyor.

Kültür ve Turizm Bakanımız burada, bu kürsüden açıkladı, SEKA’nın arazisi Bakanlığa devredilecek ve turizme açılacak.

Silifke çok yakında bir yeni devlet hastanesine kavuşacak. Şu anda yer belirlendi, çalışmalar devam ediyor.

Tabii, burada, köy yollarından, içme sularından, sulamadan, köprü inşaatlarından, Mut’tan Tarsus’a, Çamlıyayla’dan Anamur’a -kavşak tabii Silifke, hep oradan geçiliyor- bütün bu ilçelerimizin ihtiyaçlarının nasıl karşılandığından söz edecek değilim çok fazla zamanınızı almamak için. Silifke’de yapılacak hizmetlerin bir takipçisi var, hiç merak etmeyin.

Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Bravo(!)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üskül.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sorumuz vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dahaki maddede size soru hakkı vereceğim.

11’inci maddeyi okutuyorum:

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler

MADDE 11- (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,

b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,

ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,

bütçelerinin (01.4) ekonomik sınıflandırma kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik koda, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik koda ilişkin tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok, soru var.

Sayın Uzunırmak… Yok.

Sayın Özensoy, buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bu taşınmazların devriyle ilgili bir soru soracaktım geçen maddeyle alakalı. Burada Hükûmet adına oturan Sayın Bakanımızın, Faruk Çelik’in de olması iyi bir isabet oldu.

Bizim 57’nci Hükûmet döneminde Özelleştirme İdaresine devredilen Sümerbank Merinosla ilgili, Sayın Bakanımız Faruk Çelik o zaman gerçekten ciddi anlamda muhalefet yapmıştı. Hatta Mecliste bir konuşması da var. Yine belediyeye devrinin peşkeş olduğunu, Atatürk devrinde kurulan bu kurumun çok değerli bir kurum olduğunu ifade etmişti. Ama daha sonra, ne hikmetse, DSP’li belediye yerini AKP’ye bıraktı ve arkasından da 59’uncu Hükûmet de kurulunca, bu Sümerbank Merinosun arazisi belediyeye devredildi. Ben Sayın Bakanıma soruyorum... Ki o zamanki yaptığı muhalefeti de ben iktidar partisinin bir il başkan vekili olarak da gerçekten, gönülden de destekliyordum. Çok sayıda işçi arkadaşımız da mağdur olacaktı. Ama daha sonraki dönemde hem araziyle birlikte Sümerbank Merinos bu anlamda özelleştirildi. Sayın Bakanımın bu görüşlerinin değişmesinde neler etkili oldu? Ben bunu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bir önceki maddeyle ilgili bir soru. Bu madde üzerinde değerlendirme yapan arkadaşları da dikkatle dinledim. Bir taraftan bütçe içindeki yatırımların azlığından şikâyet ettiler, diğer taraftan Karayolları, DSİ gibi kurumların taşınmazlarının satışından elde edilecek gelirlerin yol, su, baraj, içme suyu olarak ilgili genel müdürlüklere aktarılmasını da eleştirdiler. Bu çelişkiyi doğrusu ben anlamakta zorlandım.

Bir diğer konu yine aynı maddeyle ilgili: Fiş toplamanın kaldırıldığını söylediler. Böyle bir şey söz konusu değil, fiş toplamak suretiyle vergi iadesi kaldırıldı. Bunun da düzeltilmesinde yarar görüyorum. Ayrıca, kayıtlı ekonomiye geçtik bildiğiniz gibi, şimdi artık, fiş almak değil fiş verme dönemindeyiz. Bu da bir diğer konu.

Yeni uygulama neticesinde de bir kaybın söz konusu olmadığını burada ifade etmek istiyorum ve 1/1/2008’den itibaren de asgari geçim indiriminin yürürlüğe gireceğini ve bu anlamda çalışanların, ücretlilerin gelirlerinde fiş toplamanın üzerinde bir artışın olacağını da ifade etmek istiyorum.

Sayın Özensoy’un sorduğu soru ise şu: Tabii ki cumhuriyet döneminin önemli eserlerinden birisidir Bursa Sümerbank Merinos tesisleri, 1997 yılına kadar kârlılığı söz konusuydu ve biz o mücadeleyi, cumhuriyetin bir eseri olarak yaşatılması konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Maalesef iktidara geldiğimiz zaman, terk edilmiş, iflas ettirilmiş bütün işçileri bankamatikle gelip aylıklarını alan ama fabrikanın çalışmadığı bir Merinosu devraldık.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Keşke canlandırsaydınız Sayın Bakan, satmak yerine.

ÇALIŞMA VE SOYSAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Keşke bu hâle getirilmemiş olsaydı. Bu hâle gelen bir Merinosu, yani terk edilmiş Merinosu, teknolojisi yok edilmiş bir Merinosu biz Büyükşehir Belediyemize vererek, yine, burada, çok ciddi, cumhuriyeti her zaman anımsatacak güzel bir eser hâline getiriyoruz. Bunun bilinmesini de yararlı görüyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 21.41

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:21.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

12’nci maddeyi okutuyorum:

Ödenek devir ve iptal işlemleri

MADDE 12- (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve 03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri ekonomik kodunda yer alan tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde otuzunu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,

b) Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin tanıtmaya ilişkin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik koduna ilişkin tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00 - 01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00 - 04.8.1.02-1-07.1 tertibinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2007 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve usulleri belirlemeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Şevket Köse, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; sözlerime başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. 2008 yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi olan “Ödenek devir ve iptal işlemleri” hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

12’nci maddede geçen ödenek devri işlemi, bütçenin yıllık olma ilkesinin istisnası görünümündedir. Bu istisna özel durumları kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. Her ne kadar bir istisna olsa da bu, işlem hizmeti niteliğine ve gereğine, bütçeye kaydedilen gelirin niteliğine göre kurumlara esneklik tanımaktadır. Böyle bir esnekliği tanıması, eğer özel bir durum varsa oldukça yerindedir. Ancak, ödenek devri işlemlerini dikkatle incelemek gerekiyor. Eğer Hükûmet faiz dışı fazlayı artırmak amacıyla harcamaları kısma yoluna gidiyorsa ve bunları da diğer yıla ödenek olarak devrediyorsa, burada şişirilmiş bir ekonomi yaratılmaktadır.

Kalkınmaya çalışan, büyümek için çırpınan bir ülke ekonomisinde kimi ödenek devirlerini anlamakta güçlük çekmekteyiz. Üstelik, bu devir işlemlerini tek başına düşünmemek gerekir. Büyüme ve enflasyon hedeflerini tutturamayan, büyüdüğü belirtilen yıllarda bu büyümenin istihdama katkısı çok az olan yatırım harcamalarının yerine bütçe aracını kısan, bütçe dengesi sürekli bozulan bir makro ekonomi içerisinde bu durumu düşünmek ayrıca gerekmektedir. Dengesi bozuk böyle bir bütçede, faiz hariç harcamalar sadece yüzde 8,3 artırılırsa, bu bütçeden ayrılmış ödenekler harcamalara nasıl yetecektir? Bu bütçe harcamalara yetmeyecekse, Türkiye’nin sorunlarına nasıl bir çözüm bulunacaktır? Yatırımlar azaltılırken bu ülke nasıl kalkınacaktır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12’nci maddede, gerçekten ülke yararına kullanılabilecek durumlar çıkarılabilir. Şunu belirtmekte yarar var: Ödenek devri konusunda kapsam genişletilebilir ya da 5018 sayılı Yasa’nın 20’nci ve 21’inci maddelerdeki esaslara göre ödenek aktarımı kullanılabilir, ancak nedense bu yola gidilmemektedir.

Bakınız, ülkenin en önemli projesi şu an GAP’tır. Özellikle yaşadığımız son bir yıl, bunun resmî göstergesi olmuştur. Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal da, ülkenin kurtuluş projesi olarak BOP’u değil GAP’ı işaret ederek haklı bir söylemde bulunmuştur. Oysa ne yapılıyor? GAP’ın yatırım harcamaları düşürülüyor. “GAP’a verilen ödenek artırıldı.” diye bu kürsüden söylemler duyduk. Artış az da olsa görünüyor ama, ayrıntıya baktığımızda iş anlaşılıyor. Artan, yatırım harcamaları değil, cari harcamalardır, üstelik yatırım harcamalarında bir düşüş olması pahasına.

GAP içerisindeki kamu yatırımlarının durumu, GAP’a nasıl yanlış bir gözle bakıldığının ve yeni bir bakış olması gerektiğinin bir göstergesidir. Böyle mi bitirilecek GAP? Güneydoğu’nun sorunlarına bu şekilde bir çözüm mü bulunacaktır? Bölgenin sosyoekonomik sorunlarına çözüm için, aynı zamanda bir barış projesi olan GAP’ın mutlaka acilen bitirilmesi gerekiyor.

GAP’ın önemli illerinden biri ve kendi ilim olan Adıyaman’dan birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin, Koçali Barajı’na bakalım. Bu barajın yapım kararı olmasına rağmen uzun yıllardan beri bir adımlık yol alınmamıştır. Hâlbuki bu baraj bitirildiğinde, tek başına 27 bin hektara yakın alanı sulayacak ve 120 gigavat saat elektrik üretecek. Bu barajın daha fizibilitesinin, ihalesinin yapılıp yapılmayacağına da 2008 yılı içerisinde karar verilecek.

Bu, sulama ve enerji amaçlı olan Koçali Barajı’nın yanında, ayrıca Gömükhan gibi su ihtiyacını temin edecek barajlar da bulunmaktadır. Gömükhan Barajı 2018’le 2040 yılları arasında, eğer bu tarihler arasında bitirilirse, 26 hektometreküp su ihtiyacını temin edecektir. Ancak barajın o tarihlerde bitirilebilmesinde -ki mümkün değil- ciddi kuşkularım mevcuttur.

GAP’ın içinde yer alan Adıyaman’ın tarımsal olarak can damarı tütündür. Bütün ülkemizde olduğu gibi, kotalar ve fiili uygulamalarla tütünün hâli perişandır. Adıyaman’da 2000 yılında 19.038 hektar olan tütün ekim alanı, 2006 yılına gelindiğinde 7.577 hektara geriletilmiştir. 2010 yılında olması beklenen rakam ise daha vahimdir; bu rakam, tam olarak 3.172 hektar olarak tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adıyaman’ın nüfusu yaklaşık olarak 700 bin civarındadır. Burada yaşayan insanlarımızın yüzde 60’ı tütüncülükle geçimini sağlamaktadır. Bu tütün eğer 2010 yılında 3’lü noktalara çekilirse, gerçekten burada insanların ekonomik yapısı zaten bozuk, daha da bitim noktasına gelecektir. Şöyle ki, buradaki insanlarımız yaz aylarında ya Malatya’ya kayısı toplamaya gidiyorlar veyahut da Nevşehir’e patates toplamaya, Karadeniz’e fındık toplamaya, bilemediniz Adana’ya pamuk toplamaya gidiyorlar. Bir nevi, Adıyaman “ırgat şehir” hâline getirilmiştir. Bu, Adıyaman halkının kaderi olmamalıdır. Buralara yatırımlar yapılarak, bu insanların kaderini değiştirmek mümkündür.

 Geçtiğimiz birkaç ay öncesinde, yaklaşık olarak ağustos ayı yanılmıyorsam, Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde, 24 kardeşimiz fındık toplamaya giderken trafik kazasında can verdi. Bir o kadarı da sakatlanarak memleketlerine geri döndü. Yani, tabiri caizse, Adıyaman ili bir nevi ırgat şehir hâline getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12’nci maddenin 1/b bendi, ödenek devrinde Kültür ve Turizm Bakanlığına ilişkin hükmü düzenlemektedir. Bu hükmü düzenlerken aklımıza Nemrut Dağı gelmektedir. Nemrut Dağı’na ulaşım için yol yapılmaktadır, ama turistik cazibeyi artıracak daha farklı bir şey düşünmek de gerekiyor. Bacasız bir fabrika olan Nemrut Dağı’nın tanıtımı konusuna yeterince eğilmeden ödenek devrini düşünmek ne kadar mantıklı olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca, buna paralel olarak, iç ve dış turizmi canlandırmak için Adıyaman’a uçak seferleri artırılabilir ve uçak biletlerinin fiyatları daha da düşük bir seviyeye çekilebilir.

Dünyanın sekizinci harikası olan, aynı zamanda bir kültür abidesi olan Nemrut Dağı, kültür ve turizm konusu işlenirken göz ardı edilemez. Ülkemizde Nemrut Dağı gibi örnekleri daha da artırmak olasıdır.

Adıyaman’ı Diyarbakır’a taşıyan ve bölge için çok önemli olan “Atatürk” ya da diğer adıyla “Nissibi Köprüsü”nün projesi olmasına rağmen, yapımına başlanamamıştır. Adıyaman ile Diyarbakır’ın ulaşımı 1984 yılından bu yana o bölgede kesilmiştir. Bahsi geçen köprünün ihalesi yapılmamıştır. Bunun acilen bitirilmesi gerekiyor.

Benzer bir şekilde, 185 kilometrelik yolu 111 kilometreye düşürecek olan Adıyaman-Çelikhan-Yeşilyurt-Malatya yolu da ağır aksak gitmektedir.

Sadece bir ilden verdiğim örnekler bunu göstermekteyken biz ödenek devrini hangi koşullarda konuşmaktayız? Kaldı ki, Adıyaman’a hangi ödeneği ayırdınız da kullanılmadı?

Sayın milletvekilleri, Adıyaman’ı çoğunuz belki bilmezsiniz, Adıyaman sizin iktidarınız döneminde… Üç-dört tane örnek vermek istiyorum: Bin işçi çalışan Tekel Tütün İşleme Fabrikası kapanma noktasına getirildi; Sümerbank’ı, 400 işçi çalışıyordu, kapattınız; çimento fabrikasında 500-600 işçi çalışıyordu, özelleştirdiniz, bugün üretimi gittikçe düşmektedir; süt fabrikasını işletemediniz; Et ve Balık Kurumunu işletemediniz. Sanko Holdingten, Güçlü Holdingten -yani orada yatırım yapan birkaç firmadan örnek veriyorum- Allah razı olsun, onlar 4-5 bin civarında insan çalıştırmaktadırlar. Dolayısıyla…

AHMET YENİ (Samsun) – Teşvik aldınız.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşvik Yasası yok efendim, kullanılmıyor orada. Yani, Adıyaman, bu koşullarda gerçekten sefalete sürüklenmiş bir il hâline gelmektedir.

AHMET YENİ (Samsun) – Adıyaman’da işsiz kimse kalmadı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ödenek çok Adıyaman’a.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Adıyaman’dan ben geldim beyefendi. Adıyaman’da ben yirmi sekiz yıl görev yaptım, oranın diş doktorluğu görevini yaptım, orayı bilen benim. Gidin Adıyaman’a da görün.

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen Genel Kurul’a hitap edin.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu duygu ve düşüncelerle, yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nızı kutluyorum. Özellikle, beni televizyonları başında dinleyen can kardeşlerim, Adıyamanlı hemşehrilerimin de bayramını kutluyorum. Bu bütçenin, her şeye rağmen, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Gruplar adına söz talebi yoktur.

Şahıslar adına Sayın Mehmet Sarı, Gaziantep… Yok.

Sayın Faruk Septioğlu, Elazığ… Yok.

Söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları

MADDE 13- (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;

a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel idareleri ve büyükşehir belediyelerinin gelirlerine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme yapılıncaya kadar, bu idarelere devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeler ile diğer cari giderler için il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,

b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine,

c) 12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (BELDES) kapsamında nüfusu 10.000’in altında olan belediyelerin altyapı ihtiyaçları için belediyelere,

tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2008 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip il ve belediye bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, hak, adalet, hukuk. Zamanında on altı belediye büyükşehir yapılmış. Demiş ki birileri “Burası büyükşehir olsun.” Doğru mu? Doğru. Hiçbir objektif kriter yok. Hiçbir objektif kriter yok arkadaşlar. Sonra, 2004 yılında bir Büyükşehir Yasası getirdiniz, “Nüfusu 750 bin olan belediyeler büyükşehir olur.” dediniz. Doğru mu?

Peki, Şanlıurfa’nın, Şanlıurfa halkının -Şanlıurfa milletvekili var mı burada- hakkını kim savunacak? 650 bin nüfusu var. Diğer büyükşehirler, isim vermeyeyim, 400 bin, 450 bin, 500 bin nüfus.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Malatya’ya yakışır büyükşehir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Evet, Malatya 550 bin nüfuslu. Arkadaş, hakkımı istiyorum. Hakkımı istiyorum arkadaşlar. Benim hakkımı yemeyin. Bir başka ile isterseniz trilyon verin, ama Türkiye’de hakkı olanın hakkını yemeyin. Zamanında on altı büyükşehir yapılmış. Yani…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Seksen bir vilayeti yapalım o zaman.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, seksen bir vilayeti… Objektif… En azından, büyükşehir nüfusundan daha fazla olan illerin hakkını yemeyin.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sivas’a da yakışır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır… Eğer, Sivas mevcut büyükşehirlerden daha fazla nüfusa sahipse sizin de hakkınızdır. Sizin de hakkınızı yiyorlar o zaman. Hakkınızı yedirmeyin arkadaşlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Son bir dakikan kaldı, haberin olsun!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim. Hakkıma “evet” deyin, “hakkınızı yedirmeyiz” deyin hemen gideyim. Hemen gideyim.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Aslanoğlu, biz bunu bir düşünelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, ne alıyor bu büyükşehirler? Büyükşehirler ne alıyor, bir bakın. Büyükşehir olmayanlar ne alıyor, bakın. Siz, eğer bu mevcut Belediye Yasası…

Küçük şehirlere gelelim: Biz Malatya küçük şehiriz, büyükşehir değiliz, yapmıyorsunuz. Şanlıurfa 650 bin nüfuslu arkadaşlar. Urfa’nın hakkını yiyorsunuz, Urfalı’nın hakkını yiyorsunuz. Malatya’nın hakkını yiyorsunuz. Yedirmeyin arkadaşlar. Ha, eğer, bizden daha fazla nüfusa sahip bir il varsa, onun hakkını da biz yemeyiz arkadaşlar.

Şimdi, gelelim, değerli arkadaşlar, bazı iller, büyükşehirler, artık, aldıklarını ne yapıyor biliyor musunuz; park yapıyor, bahçe yapıyor, çiçek dolandırıyor bilmem ne. Benim Kuluncak ilçemin kanalizasyonu yok. Arkadaşlar kanalizasyonu yok. İlçe… İlçe… İlçede belediyeye verilen para işçi parasına yetmiyor arkadaşlar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Çok personeli var o zaman.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, çok personeli yok. Orası Beyoğlu Belediyesi değil efendim, Nusret Bey. Beyoğlu Belediyesi, ancak çiçek yapar, ışık yapar…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Çiçek karşılığı para geliyor, ama…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben kanal istiyorum kanal…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Kaç nüfus var?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Mücahit Başkanım ne diyor, biliyor musunuz? Benim Ticaret ve Sanayi Odası Başkanımdı. “Malatya’nın hakkını yemeyin.” diyor.(AK Parti sıralarından gülüşmeler) Diyor… Diyor… Diyorsun Başkanım, doğru mu?

MAHMUT MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Evet.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak.

Arkadaşlar, bu Belediye Yasası’nı hak, adalet, hukuk neyse, kimsenin hakkını kimseye yedirmemek kaydıyla, özellikle belde belediyelerinin… Belde belediyeleri, çok garip bunlar. Kimi suyunu elektrikle çıkarıyor, ayda 60 milyon elektrik parası ödüyor. Öbür belediye ise, yukarıdan aşağıya su akıyor, hiçbir kuruş para ödemiyor. Hak mı, adalet mi? Bakın, hangisinin hakkı ise, kimsenin hakkını kimseye yedirmeyin. Bu Yasa’yı değiştirelim arkadaşlar.

Gelelim KÖYDES’e

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Mevlüt Bey, biz de katılıyoruz, çok teşekkür ederiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim Öznur Hanım, çok teşekkür ediyorum.

Gelelim KÖYDES’e, arkadaşlar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Büyük şehirden köye gelme artık.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dur… Dur… (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

Şimdi, arkadaşlar, biz Malatya olarak kimsenin hakkını yemek istemiyoruz. Aman ha… Aman ha… Ama, hakkımızı yedirmeyin. Arkadaşlar, her yıl bize verdiğiniz para 32 milyon! Ama, bir başka ile, bizden nüfusu çok daha az olan bir ile, daha az köyü olana verdiğiniz para 60 milyon! Niye hakkımızı yiyorsunuz? Bizim kaç tane köyümüz var biliyor musunuz?

Mustafa Başkan, Kayseri’ye sen KÖYDES projesinden kaç para verdirdin geçen?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne kadar söyle… Söyle hadi, söyle şimdi!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne kadar verdirdin?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söyle hadi, söyle şimdi, söyle de soğusun…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha… Bizim hakkımızı yemeyin. (AK Parti sıralarından “Söyle” sesleri) Hayır, söylerim, hakkımızı yemeyin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söyle, ne kadar olduğunu söyle! Konuş, söyle! Söyle havada bırakma sözü!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Neyi neyi, hangisini?.. Hangisini, neyi söyleyeyim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söyle, söyle…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 30…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kayseri’ye ne kadar?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 50…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Atma Recep!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet… Evet, 50…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Peki, Antakya’ya ne verdiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Antakyalıya sor!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Antakya’ya ne verdiniz? 45, 45; 90.

Niye vermiyorsunuz? Niye yani ya? Bizim günahımız ne? Bak, biz kimsenin hakkını…

MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – 100 trilyon versinler, sesimizi çıkarmayız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Başkan diyor ki, “100 trilyon verin, sesimizi çıkarmayacağız.” Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinize iyi geceler diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Günal’a aittir, Antalya milletvekili.

Buyurun Sayın Ünal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ben size söyledim az önce, şapka çıkaracağım diye. İyi bir illüzyonist dedim, inanmadınız. Sayın Bakan geldi gitti, kaşla göz arasında gene hokus pokus, Genel Kurulda yokuz! Bakın, var mı? Fenerbahçe maçını seyrediyor galiba. Yine Sayın Şimşek’e düşmüş onu savunmak!

Değerli arkadaşlar, burada az önce de söyledim, bunu sırf sizi güldürmek için söylemiyorum, hepiniz buradasınız, dinliyorsunuz ve Maliye Bakanlığı bütçesi hâlâ görüşülüyor. Yani, bugün tasarının üzerine geçtik ama, sorumlu bakanımız Maliye Bakanı. Onun için söyledim, yine yok. Şapkamı yine çıkaramıyorum, bir dahaki sefere kaldı, Sayın Bakan gelince selamlayacağım.

Tabii, burada Sayın Grup Başkan Vekiliniz denedi ama, Sayın Unakıtan’ın eline su dökmek mümkün değil. Sayın Ergün ne kadar denese de onun kadar yapamıyor. Neden? Ben ithalata girmeyeyim, sonra gireriz; borca girmeyeyim, sonra gireriz! Sayın Unakıtan onu yapmıyor. Bakın, Sayın Başbakan bile Sayın Unakıtan’a yetişemiyor. Çünkü, Sayın Başbakan kızıveriyor ve azarlıyor. Sayın Unakıtan kızmıyor, güzelce etrafından dolanıyor, anlatıyor bize güzel güzel, gülüp sonra tekrar kayboluyor lafları duymamak için.

Şimdi, sizin girmediğiniz yerlere ben kısa kısa gireceğim ama, konuşmasının arasında dedi ki: “Efendim, taşıtla ilgili madde konuşuyoruz, taşıtla ilgili hiç kimse bir şey söylemiyor.” Ben konuşma metnine baktım, tutanağı da getirttirdim, Sayın Bakan her şeye girmiş. Bugün “…üzerinde gelir ve gider bütçesi sunuş konuşması” diyor; şurayla hiç alakası yok yaptığı konuşmanın. Yani, Sayın Unakıtan’ın yaptığı konuşmalar burada.

Şimdi bakın, girmediğimiz birkaç konu kalmıştı yarım kalan. Siz bana demin kızdınız. Rakamlarını okuyayım: Özel kesimin borcunun arttığını söyledim, yine tartıştınız. Rakamları söyleyip ondan sonra yine tartışalım. Varsa, ayrıntısını, ben de, Sayın Bakanın dediği gibi, gelin bir çay-kahve içelim, yazdığım kitaplarla, makalelerle, yaptığımız raporlarla sizlere yine anlatalım. Ama, şurada kısa bir rakam sunayım.

Toplam borç stokumuz, özel kesim dâhil, 2002’de 223,5 milyar dolar iken, 2007’de 451,6 milyar, en son alabildiğimiz rakam. Yani, toplam borç stokumuz son beş yılda ortalama her ay 4 milyar dolar artmış. Şimdi, “IMF’ye borcu ödedik.” diyorsunuz. Neyle ödemişsiniz? Tekrar borç alarak ödemişsiniz. Şimdi, kısaca, daha kestirmeden söyleyeyim: Kişi başına borcu -hep siz kişi başına gelir diyorsunuz ya- 3.244 dolar olarak almışsınız. Nereden nereye… 6.162 dolar, yani her vatandaşımız 2.923 dolar daha borç ödemek zorunda.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP İktidarı döneminde, özellikle ifade ediyorum.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Burada, kamunun yanı sıra değerli arkadaşlarım, özel kesimin yatırımını sahipleniyoruz dedim, borç stokunu sahiplenmiyoruz. Bakın, daha önce bankaların kur riskinden dolayı yaşadıkları sıkıntıyı biliyoruz. Şu anda, özel kesim, ciddi bir kur riskiyle karşı karşıya. 43,2 milyar dolar… Yine nereden nereye geldiğinizi söyleyeyim: 2002 rakamı. Geliyoruz, yüzde 220 oranında artışla, Haziran 2007 itibarıyla 138,5 milyar ve en önemlisi de 37 milyar doları kısa vadeli. Şimdi, bu ciddi bir risk oluşturuyor. En ufak bir şey olduğu zaman buna garanti veren bankalar da var ve ciddi anlamda bir reel sektör kriziyle karşı karşıya kalmamız söz konusu.

İthalatla ilgili, arkadaşımızın giremediği konuyu size kısaca açıklayayım: Şimdi, değerli arkadaşlarım, ithalatın artmasının yanı sıra daha vahim olan bir şey var, ihracatımızın büyük bir kısmını, yüzde 72’sini ithal mallarıyla karşılayarak ihraç ediyoruz. Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda tartıştık, ayrıntılarını da anlattık ama kısaca söyleyeyim: Dahilde işleme rejimi diye bir rejimimiz var, düzgün işletemediğimiz için içeriye ihraç kaydıyla gelen malları, ithal ettiğimiz malları da iç pazara satıyoruz. Şimdi, eğer bunu böyle değerlendiremezsek, polemik konusu yaparsak bir süre sonra bütün iş yerlerimiz kapanmaya başlıyor. Bütün yerli mal üreten, ara mal üreten, ham madde üreten şirketlerin yerine yurt dışından, örneğin Çin’den, ucuz geliyor diye ham madde ithal etmeye başlıyoruz. İşte, o zaman, yine, nereden nereye geldi kısmı önümüze geliyor. Sizin hiç değinmeye yanaşmadığınız dış ticaret açığı ve cari işlemler açığıyla rekor düzeyde karşılaşıyoruz. Ha, şimdi bunu, sadece rakamsal olarak önünüze getirmiyoruz. Bu, yarın, en ufak bir iç veya dış şok olduğu zaman, 2006’da, yine mayıs, haziranda küçük bir şey yaşadık ve hâlâ onun ceremesini çekiyoruz. Bir günlük operasyonda faizler yüzde 13,5’tan yüzde 23’lere çıktı. Geriye ne kadar düşürebildik şu anda? Yüzde 16-17 civarında galiba -Sayın Bakanım burada- arada fatura ne? Yüzde 10 almış olduğumuz stopajdan vazgeçtik ve hazinenin borçlanma maliyeti -Sayın Bakanım, belki, bize daha net rakam verebilir- bir yıl içerisindeki toplam borç rakamımıza bakın, yüzde 13,5’tan borçlansaydık ne olacaktı, yüzde 23 civarında borçlandık, şimdi, 20’lere düştü, 16’lara, 17’lere düşürdük, ama ne kadarlık bir fark ödüyoruz en ufak bir kırılganlıkta, bunu dikkatlerinize sunuyorum. Dolayısıyla, ciddi bir fatura ödedik ama hâlâ, yerlilerden yüzde 10 stopaj almaya devam ediyoruz, yabancılardan hiç stopaj almıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada, borçla ilgili demin söylediğim birkaç rakam vardı, yine Sayın Şimşek’in sorumlu olduğu hazinenin raporlarından söyleyeceğim, yani ona da itiraz etmeyin vaktim fazla değil, onun için kısaca söylemek istiyorum. Brüt borç stoku, altıncı ay itibarıyla 358 civarında, bu söylediğim İşsizlik Fonunu 27, Merkez Bankası varlıklarını 41,2 ve kamu mevduatını düştüğüm zaman brüt borç stoku 358’den 249’a düşüyor, söylemeye çalıştığımız bu. Asıl borcumuz ne kadarmış? 358; 357,7. Şimdi, bunun, fazla tartışacak, polemik yapacak bir tarafı yok, önlem alalım diye söylüyoruz, bu borcumuz duruyor yani, 257 değil borcumuz, 358.

Şimdi, kısaca, burada yer alan KÖYDES ve BELDES projelerinde maddede aktarmaya ilişkin hükümler var. Değerli arkadaşlarım, bunları incelediğimiz zaman, seçim öncesinde, dört aylık sürede bu ödeneklerin yaklaşık yüzde 60’ının BELDES projesinde ise eylül ayı itibarıyla tamamının aşıldığını ve genelde de seçim öncesi üç ayda harcamaların yapıldığını görüyoruz.

Şimdi, madde nereye gelmiş, Komisyonda da ifade ettik tam rakam olarak, önceki yıl 2 milyar, bu yıl öngörülen 500 milyon, yani bariz bir şekilde, seçim öncesinde harcamak üzere bütçeye koyduğunuz, böylece bu rakamlardan görülmüş oluyor. BELDES için de sadece 300 milyon var şu anda ama belediyelere bakarsak, taleplere bakarsak, yine bunun da yetersiz olduğunu görüyoruz. Herhâlde, 2009’da yine seçim olur, o zaman bir şeyler artırabilirsiniz diye düşünüyorum.

Benim burada ilgimi çeken diğer bir şey değerli arkadaşlarım, İller Bankasının kanun tasarısı. Geçen dönem çıkaramadınız, bekliyor ama onun yakında geleceğini biliyorum. Belediyelerle ilgili olduğu için, burada, belediyelerin borçlarıyla ilgili olduğu için ifade etmek istiyorum. Burada, eğer o da özelleşirse -ki oraya doğru gidileceğini hissediyorum, duyumlarım var- bizim, kamu bankası olan İller Bankası, belediyelerin ortaklığından çıkıp yine özel bir bankaya -ki muhtemelen de yabancı bir bankaya- satılmakla karşı karşıya kalacak. Bugün, Türkiye’de banka alan Dexia Bank, Fransız ve Belçika iller bankalarının diyelim bizdeki tabiriyle, birleşmesiyle kurulmuş ve yatırım yapmaya, diğer ülkelerde bankalar almaya devam ediyor. O zaman, belediyeler, borçlarını daha da ödeyemez hâle gelecekler ve bu paralar hiçbir şekilde onlara yetmez hâle gelecek. Yabancı bankalar da tabii ki bunlara kredi vermeyecekler. Bir taraftan belediyelerin borçlarıyla uğraşıyoruz, öbür taraftan kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirirken ama belediyelerin iktisadi teşekküllerini büyütmeye devam ediyoruz.

Şimdi, burada, son bir şey, BİT’leri de özelleştireceğiz diye zaman zaman konuşuluyor ama ben size kendi yöremle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Geçen, bir soru sordum, Sayın Eroğlu cevap verdiler “müjde” diye. “Manavgat suyu ne olacak?” demiştim, ASAT’a yani Antalya Büyükşehir Belediyesine bağlı olan su işletmesine, işletme hakkının devredildiğini söyledi müjde olarak.

Şimdi, bir taraftan, biz hem KİT’leri hem BİT’leri özelleştirelim diyoruz; bir taraftan, her şeyi hazır, kurulmuş, sadece gelip, hani “musluğu takmak” tabir ettiğimiz satışı yapılacak. Bunun neyini belediyenin ticari işletmesine devrediyoruz, ben anlayamadım. Ha, belki, arkadaşlarımız farklı bir yaklaşım getirebilirler ama ben burada sormak istiyorum: Daha sonra, ASAT’ı, bir taraftan verirken başka birine özelleştirmek için, şimdi bir altyapı mı hazırlanıyor, yoksa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoksa kamu ihale kurumundan kaçırmak mı?

BAŞKAN – Sayın Günal, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. Teşekkür ederim.

Yoksa… Mademki belediye işletecek -ben size şimdi burada bir şey söyleyeyim- mademki belediyenin kuruluşu bunu işletebiliyor, Manavgat Belediyesine niye vermiyorsunuz? Çünkü orası MHP’li.

Çok teşekkür ediyorum, bayramınızı kutluyorum, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Şahıslar adına söz talepleri vardır madde üzerinde.

Sayın İbrahim Hasgür, İzmir; Sayın Fevzi Şanverdi, Hatay…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Bir saniye, devam ediyorum.

Sayın Kadir Ural, Mersin…

Buyurun Sayın Ural. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz de söz istiyor musunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de söz istiyorum.

KADİR URAL (Devamla) – Görüşülmekte olan kanunun 13’üncü maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Silifkeli olduğunu söyleyen milletvekili arkadaşlarımız vardı, onlara da teşekkür ediyorum. Silifke’nin problemlerini en iyi şekilde, en güzel şekilde çözeceklerine inanıyorum. Fakat Silifke geçmişte sahipsiz değildi, Silifke’nin bir sahibi vardı. Silifke’nin sahibi belediye başkanlarımız vardı, il genel meclis üyelerimiz vardı, muhtarlarımız vardı, 99 yılından beri de Silifke’nin Kadir Ural’ı ve Milliyetçi Hareket Partisi vardı. Hepsine teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben, bu kanunda, küçük beldelerin sorunları ve problemlerinin, altyapılarının nasıl çözüleceği konusunu getirmek istiyorum. Türkiye’de yaklaşık 3.200 belediye var. Bu belediyelerin en az 1.500 tanesinin altyapısını yapabilecek ne gücü var ne de o anlamda teknik donanımı var. İller Bankasının, belediyelere destek veren İller Bankasının özelleştirileceği ve kapanacağı söyleniyor. Bu anlamda teknik desteği bu belediyeler nerelerden alacak? Bunu hep beraber Hükûmetimizden öğrenmek istiyoruz.

Bir de bu belediyelerimizin yazın hem turizm anlamında hem de yayla anlamında büyüklükleri var. Mesela, oradan bir örnek vermek gerekirse, Atakent beldemiz var, Atayurt beldemiz var, Taşucu beldemiz var, Silifke’den örnek vermek gerekirse. Bunların şu andaki nüfusu 7 bin ile 10 binin arasında. Ama, yazın Atakent beldesinin 50 bine, Atayurt beldesinin 70-80 bine, Taşucu beldesinin yine 70-80 bine çıkan bir nüfusu var. İller Bankasından gelen payları aynı, yazın da aynı şekilde, aynı personelle hizmet etmek mecburiyetinde kalıyorlar, kışın da aynı personelle, aynı şekilde hizmet etmek zorunda kalıyorlar. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor.

Geçen yıl BELDES’ten 300 milyon YTL ödenek aktarımı olmuş idi; bu yıl da, bakıyoruz, yine 300 milyon YTL. Fakat, bu yeterli mi? Maalesef yeterli değil. Çünkü, altyapıları konusunda -kanalizasyon, yol ve su çalışmaları konusunda- belediyelerimizin güçleri bunlara yetmiyor. “2 binin altındaki belediyeleri kapatalım.” demiş idik, fakat hâlen böyle bir çalışma da yok.

2005 yılında çıkan kanunla da, yine, madde 13’te belirtildiği gibi “Yeni bir kanuni düzenleme yapılıncaya kadar…” deniliyor. 2005 yılından beri il özel idareleri ve büyükşehir belediyeleri bu kanuni düzenlemeyi bekliyor. Belediyelerin gelirlerini artırmak üzere yapılacak olan çalışmaları ve kanuni düzenlemeleri 3.200 tane belediye başkanı bekliyor. Fakat, maalesef, bu konuda, üç yıldır, dört yıldır AKP Hükûmeti tarafından yapılacağı söylenilen fakat bir türlü yapılamayan, getirilemeyen bir kanuni düzenleme söz konusu.

Köylerin altyapısının desteklenmesi konusunda “KÖYDES” diye projeler çıkarılıyor. Fakat, maalesef, bu KÖYDES’ten aktarılacak olanlarda ve kullanımlarında da yine siyasi iktidarın yapacak olduğu -hem il genel meclisi üyeleri anlamında seçilenler hem de muhtarlık anlamında seçilenler- yine iktidar partilerinin yapacak olduğu yerlere yapılıyor.

Silifke’nin sıkıntısı neydi bölge anlamında bakacak olursak? Silifke bu seçimler de dâhil olmak üzere 94 yılından beri hem köyleriyle hem beldeleriyle hem de şehir merkeziyle Milliyetçi Hareket Partisine çok büyük destekler vermiş bir ilçemiz. Bu seçimlerde her üç siyasi partiden hem CHP’den hem AKP’den hem de Milliyetçi Hareket Partisinden gelmiş olan milletvekillerimiz, inşallah, Silifke’nin bu problemlerini en iyi şekilde çözeceklerdir.

Bu konuda kim ne yaparsa, kim ne destek verirse, kim Silifke ve bölgeye hizmet verirse, onun yanındayız. Bizim suçumuz, herhâlde, Silifke’nin suçu, 94 yılından beri, 99’da, 2002’de, 2004’te ve 2007’de Milliyetçi Hareket Partisine destek vermesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İktidardınız, verseydiniz desteği.

KADİR URAL (Devamla) – Bizim dönemimizde verdik zaten.

BAŞKAN – Bir dakika ekledim, lütfen…

KADİR URAL (Devamla) – Bizim dönemimizde gerekli desteği verdik biz zaten, sizin döneminizde de, inşallah, o desteklerin verilmesini ve yapılacak olan işlerin en iyi şekilde de desteklenmesini istiyorum.

Sulama birliklerinin tarımsal amaçlı olarak kullandıkları elektriğin, geçmiş yıllarda hem Sayın Maliye Bakanımızla hem de Enerji Bakanımızla görüştüğümüzde, KDV oranlarının düşürüleceği konusunda çalışma yapıldığını söylemişlerdi hem Sayın Maliye Bakanımız hem de Enerji Bakanımız. Dün Sayın Enerji Bakanımıza sorduk “Maliye Bakanımız bilir.” diyor, Maliye Bakanımıza soruyoruz “Enerji Bakanımız bilir.” diyor. Yüzde 18 KDV oranlamasının da sulama birliklerinin kullanmış olduğu elektriklerde de KDV’lerinin düşürülmesini istiyoruz, Hükûmetimizden de bunu bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Şahısları adına söz sırası, Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; saygılar sunuyorum.

Müzakere ettiğimiz 2008 Bütçe Kanunu Tasarısı’nın mahalli idarelere yapılacak hazine yardımıyla ilgili 13’üncü maddesi üzerinde söz aldım.

Sayın milletvekilleri, biz Avrupa Birliğine milyonlarca euro yardım yapıyoruz, fakat, bu Avrupa Birliği fonlarından, yani şehirlerin çevre sorunlarının, kanalizasyon sorununun, güzelleştirme sorunlarının halli için maalesef çok çok az miktarda bir para alıyoruz.

Ben bu konuda yetkili insanlarla konuştum. Mesela, bir Yunanistan yaptığı yardımın 10 mislini alıyor. İtalya 8 mislini alıyor. Fakat, orada da maalesef bir Hristiyan-Müslüman tartışması yapılıyor ve o kurumun başındaki insanlar özellikle Türkiye’yle ilgili bir proje gittiği zaman bunu reddediyorlar.

Tabii, Hükûmet varsa, kendilerinden özellikle rica ediyorum, Türkiye’den gidecek bu projeleri ciddi takip etsinler. Türkiye’nin hiç olmazsa verdiği o aidatlar kadar bir yardımın Türkiye’ye yapılmasını sağlasınlar. Bunu sizler de araştırabilirsiniz.

Bakın, mesela, Avrupa Konseyinin yayınladığı sonuç bildirgesinde artık “katılım müzakeresi” yerine “hükümetler arası konferans” diyor. Yani, bu Türkiye için çok ağır bir sonuç. Bunlar çok önemli şeyler. Yani, keşke, burada Hükûmet gelse, bunlara… Ve Türkiye’ye, artık üyelik konusunda çok ciddi sapmalar var. Tabii, bu Fransa Cumhurbaşkanının da katkısı buna çok fazla.

Benim burada belirttiğim, Türk halkının kendi bütçesinden, vergisinden Avrupa Birliğine yaptığı katkıların, hiç olmazsa aynı değerdeki paraların Türkiye’deki hizmetlere getirilmesi için Hükûmetin seferber olması lazım. Bu konuda ciddi bir büro oluşturup, bu konudaki projelerin orada kabulü için gerekli olan ne ise, onu yapmak lazım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii AKP Hükûmetini zaman zaman tenkit ediyorum ama bu 2006 ve 2007’de benim ilim Tunceli’ye hakikaten ciddi bir KÖYDES ve BELDES’le epey bir ödenek geldi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın arkadaşlar, alkışlamanıza gerek yok. Hayır, alkışlamayın.

 Şimdi, ama bu ödenekler, acaba yerli yerinde harcanıyor mu? Bakın, arkadaşlar…(AK Parti sıralarından “Harcanıyor, harcanıyor” sesleri. Kardeşim, bir beni dinle de… Gördün mü sen?

YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Pertek’i de gördüm, Çemişgezek’i de gördüm…

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen burada ezbere konuşuyorsun.

Bakın, sayın milletvekilleri, bir yerde, bir ilde yirmi sene, yirmi beş sene bir yatırımcı kurum başkanı, müdür kalamaz. Bakın, bunu özellikle kafanıza koyun. Yani bir yerde yirmi sene, yirmi beş sene bir daire müdürü kaldığı zaman müteahhitlerle içli dışlı olur, doğru dürüst hizmet etmez. Bakın, ben, size geçmişte… Tunceli’nin terörden kaynaklanan özel bir sıkıntısı var. Yani ben 91’lerde Tunceli’ye gittiğim zaman önümde bir tim arabası, arkamda bir tim arabası, yani orada her yere gidemezsiniz.

Arkadaşlar, bakın, bu işi egzajere etmeyelim, size doğruları söylüyorum. Şimdi, oraya giden hizmetler doğru yapılmıyor. Bakın, köye içme suyu gelecek. Adam gitmiş, müteahhit içme suyunu tam yapmamış, depoyu yapmış, getirmiş tankerle suyu doldurmuş, giden kontrolöre musluğu açmış, “suyu getirdim” demiş. Bakın, bunlar olan şeyler. Onun için sizlerden rica ediyorum, oraya giden hizmetlerin sağlıklı yapılabilmesi için en azından ciddi kontrol edilmesi lazım.

Para vermek önemli değil arkadaşlar. Yani Türkiye’de hırsızlar çok, maalesef. Yani Türkiye’nin faturasını buldukları takdirde Türkiye’yi satan insan tıynetinde insanlar var. Bizim size söylemek istediğimiz, bu memleket bizim memleketimiz. Bu memleketi sağlıklı, yurtsever, ülkeyi seven, milleti seven, kendisini beş on para için satmayan, yani beş paralık menfaat için devleti satmayan, Türkiye’yi satmayan insanlar istiyoruz. Ben, size bunları söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Yahu kardeşim, bakın, yani burada bana müdahale etmeyin, zaten beş dakikalık bir sürem var kardeşim. Yani sizlerden rica ediyorum.

Bakın, Tunceli, uzun zaman, uzun yıllar hizmet mahrumu bir ilimiz. Burada, bakın, hiçbir belediyemizin içinde çift yol yok, duble yol yok. Tunceli hudutları içinde hiçbir yerde Karayollarının duble yolu yok. Yani gidin görün ya. İşte, gelin görün kardeşim. Onun için diyorum ki, bu il…

Bakın, bizde doğal gaz yok, yani çağdaş bir hizmetin gerektirdiği hiçbir hizmet yok. Üniversite yok. İşte, yurt yok dedim, defalarca size söyledim. Onun için rica ediyorum. Bu Tunceli’yle ilgili özel bir proje alalım, bu ilimizi de kalkındıralım. Bizim buradaki feryadımız bu sevgili milletvekilleri. Yani, doğru dürüst yolumuz yok. Kara yollarımız, bakın…

(Mikrofon  otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Tamam, projeler yapılıyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika ilave ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, hiçbir ilçe yolumuz asfalt değil arkadaşlarım, yani halk…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kaç dönem milletvekilliği yaptın, niye yaptırmadın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bu kadar devre milletvekilliği yaptım da olmadıysa… İşte, siz yapın.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Siz niye yaptırmadınız?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, neyse, yapmıyorsanız… Bakın,  hani, şimdi,  Tayyip Erdoğan diyor ki: “Tunceli’yi alacağım.” Hizmet yapın alın. Ben size diyorum. Buyurun, siz alın, orada mesela, bir Pertek Köprüsü’nü yapın, ben de sizi desteklerim, tamam mı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yaparsanız o Pertek Köprüsü’nü ben sizi desteklerim, söz diyorum, buradan da muhalefet yapmayacağım. Çıksınlar burada… Pertek Köprüsü’nü yapsınlar. Ben hizmet yapılırsa…

Arkadaşlarım, ben bu saatten sonra yani körü körüne burada mücadele etmiyorum. Ama, benim ilimde çok ciddi sıkıntılar var. Benim ilimde çok işsiz adam var, aç insan var. Öğrencilerimiz çok muhtaç durumda. Yurt yok, ondan sonra, bu insanlar her gün benden iş istiyor, diyorum ki: “Kardeşim, vallahi iş yok güç yok, ne yapayım?” Yani o kadar acınacak durumda insan var ki. Diyor ki: “Kardeşim, benim evim yok, barkım yok, yiyeceğim yok.” Ne yapayım diyorum. Yani, bakın, size birtakım şeyler söyleyeceğim…

(Mikrofon  otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yanlış milletvekili seçmişler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle daha söyleyeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. 

Öyle bir usulümüz yok. Sayın Genç, öyle bir usulümüz yok.

Çok teşekkür ederim. Sağ olun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu arkadaşlar hâlâ insanlığın ne olduğunu bilmiyorlar.

Teşekkür ederim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoda bir milletvekiline bir başka milletvekilinin, özellikle seçmenlerine hakaret etme hakkı yoktur. Sayın Genç konuşurken vatandaşların yanlış milletvekili seçtiğini söylüyor. Lütfen, sözünü geri alsın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ben onu duymadım. Eğer diyorsa çok alçakça bir davranışta bulunmuştur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söyleyen arkadaş sözünü geri almalıdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yani o kim oluyor? O benim zekâtımı taşıyamayan adamlar…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ben el kaldırarak buraya gelmedim. Onun gücü varsa gelsin benim karşımda… Tunceli’de kendi Genel Başkanları Tayyip Erdoğan gelsin aday olsun.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Varsa gücü gelsin benim yanıma. Tunceli halkı, çok onurlu ve soylu bir halktır, Dersim halkıdır. O Dersim halkı herkese ders vermiştir. Bunu bilin. Bundan sonra size cevap vereceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, arkadaşımızın…

BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim ve gereğini yapacağım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki.

BAŞKAN - Evet, şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: İhracatımızın her geçen gün arttığı, rekorlar kırıldığı, ihracatta 100 milyar dolarlık sınırın aşıldığı hem bakanlarımız hem de iktidar partisinin milletvekilleri tarafından sık sık dile getirilerek övünme vesilesi yapılmaktadır. Şimdi, buradan sormak istiyorum: Acaba 100 milyar dolarlık ihracat için kaç milyar dolarlık ara mal ithalatı gerçekleştirdik? Basına yansıyan 100 milyar dolarlık ihracat için 116 milyar dolarlık ithalat yapıldığı doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum soru için.

İthalat tabii ki sadece ve sadece ihracat için yapılmaz, bazı sektörlerde, örneğin yassı demir çelikte, örneğin petrokimya sektöründe ve benzer diğer, plastik vesaire sektörlerde bizim ciddi bir arz açığımız var. Dolayısıyla, sadece ve sadece ihracat için ara mal ithal edilmez. Mesela, içeride tüketilen petrol, doğal gaz da ara malı diye geçer, ama ithalattır. Dolayısıyla, o tür bir sonuca varmak yanlış olur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

Yükseköğretim kurumları ve TÜBİTAK ile ilgili işlemler

MADDE 14- (1) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.

(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin (d) bendi, 46, 58, ek 25, ek 26 ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilatları karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.

(3) Yükseköğretim kurumu bütçelerinde öz gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (Sağlık, Kültür ve Spor Dairesi Başkanlıkları altında öz gelir karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.

(4) Yıl içinde eklenen sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(5) Yükseköğretim kurumları ve TÜBİTAK’ın bütçe ödeneklerinin kullanılması, tertipler arasında aktarma yapılması ve diğer bütçe işlemlerinin gerçekleştirilmesi konusunda esas ve usuller belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde hakkında söz isteyen gruplar vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim kurumları ve TÜBİTAK ile ilgili işlemler üzerinde, bütçe yasasının 14’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için huzurunuzdayım.

Bu maddenin birinci fıkrası, Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi ile ilgilidir, Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi ile nereden nereye ne aktarılacağı konusunda bir düzenleme getiriyor.

Ben, size öğretim üyesi durumundan biraz söz edeyim. Bakın, son dört yılda, Türkiye’de, üniversite sayısı yüzde 49 arttı, özel ve devlet üniversitesi, vakıf ve kamu üniversitesi; fakülte sayısı yüzde 34 arttı; yüksekokul sayısı yüzde 61 arttı; meslek yüksekokulu sayısı yüzde 32 arttı; bu arada, öğretim elemanı sayısı sadece yüzde 12 arttı; araştırma görevlisi sayısı sadece yüzde 7,3 arttı. Yüzde 50’lerde, 60’larda artan bölümler, fakülteler, üniversiteler; ama yüzde 12 öğretim elemanı, yüzde 7,3 araştırma görevlisi artışı. Bu ne anlama geliyor? Neden böyle bir hata yapılır? Neden bölümler açılır, üniversiteler açılır? Zaten hiçbir yeni bölüm, üniversite açılmasa bile, zaten eksik olan öğretim üyesi sayısını çoğaltmak gibi bir misyonu olması gerekirken Millî Eğitim Bakanlığının, neden, hiçbir yeni bölüm açılmasa bile, yeterli olmayacak yüzde 12 mertebesinde öğretim elemanı artırılır? Dört yılda yüzde 12… Dört yılda sadece yüzde 7,3 araştırma görevlisi… Neden? Şimdi, ben bir tahmin yapacağım. Eğer bu tahminim yanlışsa, bu mantığın açıklanmasından ve tahminimin yanlış olmasından ben memnun olurum.

Benim tahminim -bu tahmini destekleyen birçok söylemi olmuştur özellikle Sayın Başbakanın- şudur: AKP’nin -artık, kadrolaşmanın ötesine giden, bir parti devleti kurma amacına yönelik çabaları içerisinde- üniversitelere kendilerini, kendi elemanlarını, kendi ideolojilerine bağlı kişileri yerleştirme niyetinin bir sonucudur. Üniversiteler kan ağlıyor -öğretim üyesi açığı, kadro açığı- fakat ne kadro açılıyor ne araştırma görevlisi ne yeni öğretim üyesi… Ama üniversiteler açılıyor, fakülteler açılıyor, ama öğretim üyesi yok, araştırma görevlisi yok.

Şimdi, benim bu tahminim, yani bir yandan hiçbir yeni üniversite ve bölüm açılmasa bile yeterli olmayacak bir öğretim üyesi eleman sayısı artışı, yüzde 12 dört yılda ve araştırma görevlisi sayısı artışı yüzde 7,3 dört yılda… Bu amaçtan başka nasıl izah edilebilir? Bunu gerçekten duymak istiyorum. Nihayet bunun işaretleri oldu ve “Yeni açılan üniversitenin rektörlerini biz atayacağız.” Anayasa Mahkemesinde bozuluyor. İşte, TÜBİTAK ile ilgili... Bu maddede TÜBİTAK da var, ona da geleceğim. TÜBİTAK ile ilgili…  Artık vahim bir hukuk olayı hâline geldi TÜBİTAK, maalesef, Türkiye Bilimsel Teknik Araştırma Kurumu. Anayasa Mahkemesinden tutun iş mahkemesine kadar, Danıştayıyla, bütün mahkemelerde, TÜBİTAK ile ilgili dava var. Bütün mahkemelerde TÜBİTAK ile ilgili davaları hem TÜBİTAK hem de TÜBİTAK yönetimini, maalesef -maalesef diyorum, çünkü hiçbir bilim insanını burada suçlamak istemem ama- atayan, atamakta ısrar eden, yasalara rağmen, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, idare mahkemesi kararına rağmen atamakta ısrar eden Sayın Başbakan tazminata mahkûm olmuştur yargı kararlarını dinlememekle. Bu kadar hukuksuzluk, bu kadar ısrar, ele geçireceğim ısrarı çok vahimdir.

Şimdi, nihayet, son noktalardan birisi kondu. YÖK Başkanlığına yeni bir atama yapıldı. YÖK Başkanlığına atanan sayın bilim adamıyla ilgili bazı bilgiler vereyim size.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Gazetelerden haber okuma burada.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Efendim?

MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Gazete haberlerini okuma burada.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Niye? Yanlış mı? Hayır, yanlış mı? Ayrıca, gazete haberi olduğunu nereden biliyorsunuz ? Yanlış mı gazete haberi? Ben okuyayım, yanlışsa -siz üniversiteden geliyorsunuz- eminim düzeltmek için çaba sarf edersiniz ve ben de memnun olurum yanlışlığın düzeltilmesinden. Okuyayım, yanlışsa düzeltin.

Şimdi, AKP’nin kamuoyu araştırması yaptırdığı üç şirketten birisinin ortağı yeni atanan sayın bilim adamımız YÖK Başkanlığına. (AK Parti sıralarından “Yasak mı?” sesleri)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ticaret yapıyorlar.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Yasak değil, yok. Yani, ben okuyayım, siz… AKP’ye bu kadar angaje olmuş, araştırma…

MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Yalan haber!

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – “Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP teşkilatına, belediye başkanlarına ve milletvekillerine anket yapan tek firmanın ortağı.” (AK Parti sıralarından “Yasak mı?” sesleri)

Hayır, yasak değil. Hayır, yasak değil, yasak değil. Ben yasak demiyorum. (MHP sıralarından “Etik değil, etik!” sesleri)

O zaman bir şey daha okuyayım size: “Bilim alanındaki konusu ve uzmanlık alanı din ve polis.” Yasak mı? Değil. Dinle uğraşmak kötü mü? Değil.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ticaret sicilinden mi çıkardınız?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yalnız, Diyanete atama yapmıyoruz, Yükseköğretim Kurumuna atama yapıyoruz. Yasak değil elbette dinle uğraşmak, hatta iyi bir şey bilim insanlarının dinle uğraşması, yani din üzerine araştırma yapması çok iyi bir şey. Ben ona yasak demiyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Siz de akademisyensiniz. Bunu nasıl kanıtlayacaksınız?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Evet, ben de akademisyenim. Araştırma yapması iyi bir şey. Ama din ve polis üzerine uzmanlaşmış birisinin…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bunu nasıl kanıtlayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Baştopçu, lütfen…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – …bütün öğretim kurumunu ve dört yılda öğretim üyesini sadece yüzde 12, araştırma görevlisini sadece yüzde 7,3 artırdığınız üniversitelerin başına getirmenin bu kadar rastlantı olacağına, sizler için araştırma yapan, belediyeleriniz için, AKP yönetimi için araştırma yapan bir şirketin getirip oraya ortağını atamanın yasak olmadığını ben de biliyorum, yasalara karşı olmadığını biliyorum. Yasalara karşı çok şey yaptınız.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ticaret sicilinden mi çıkardınız?

BAŞKAN – Sayın Baştopçu, lütfen…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Anayasa Mahkemesinden tutun, idare mahkemesine, iş mahkemesine, bütün yasaları ihlal ettiniz. Başbakanınız mahkûm oldu. Daha hâlâ “Yasak mı?” diye nasıl sorarsınız? (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne bağırıyorsun?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Baştan aşağı mahkeme kararlarında Başbakanınız mahkûm oldu. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) –Şiir yüzünden mahkûm oldu!

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – 22 Temmuzda kim mahkum oldu, kim?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Ben üzülüyorum bu konuya, sizin daha beter üzülmeniz gerekir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu, şiir yüzünden!

BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Hıdır…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Hayır, hayır ben o mahkûmiyetinden söz etmiyorum. Ben son…

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

Sayın Hatip… Sayın Coşkunoğlu

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Hayır, ben, o mahkûmiyetinden söz etmiyorum. Ben, yargı kararlarını dinlememekten tazminat ödemeye mahkûm edildi, ondan söz ediyorum Sayın Milletvekili.

Şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Peki, o zaman sözlerimi şu şekilde tamamlayayım, 15’inci maddede devam edeceğim: TÜBİTAK’ın önemli misyonlarından… TÜBİTAK’a bütçe aktarılırken performans konusuna çok önem veren Maliye Bakanımız yok galiba burada, ama diğer bakanımız da Hazineden sorumlu Bakanımız da eminim buna çok önem verir. TÜBİTAK’ın kendisinin geliştirdiği 22 tane gösterge vardır performans ölçmek için. Ne durumda bu?

2008 programından okuyorum: Bilim ve teknoloji alanında uygulanan politika ve destek mekanizmalarını izleme ve değerlendirme sisteminin iyileştirilmesi ihtiyacı devam etmektedir. Yani, izleme ve denetleme yok. Ha, bütçe aktarılıyor, bol bol bütçe aktarılıyor. O bol bütçeye rağmen yetersiz. Buna da sonra devam ederim.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on  dakika.

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Türkiye Bilimler Akademisi ve TÜBİTAK vesilesiyle söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, size bu vesileyle bilimsel araştırma, teknolojik gelişmeler, bu konuda üniversitelerimizin durumu çerçevesinde bazı noktalarda Hükûmete yönelik takdirlerimi de ihtiva edecek bir konuşma yapmayı planlamıştım. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Sözcüsü Sayın Akgün’ü dinledikten sonra birkaç noktaya temas etmeden geçemeyeceğim.

Cevap vermek istediğim, cevap  vermeyi listeme aldığım konular, emin olun ki dokuzuncu dereceden hafifletilerek verilecek seçilmiş konulardır.

Sayın Akgün’ün…

BAŞKAN – Ergün…

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - …ifade ettiği öyle konular var ki, sonra belki bir vesileyle kendisine söylenir, bunlara girmek kendisinin de Partisi için de sıkıntıya düşüreceğinden eminim. Oralara girmek istemiyorum.

Şimdi, Sayın Akgün diyor ki (AK Parti sıralarından “Ergün” sesleri) “İhracata dayalı masum olanları…”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ergün…

BAŞKAN – Sayın Kutluata, Sayın Ergün.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Affedersiniz, Sayın Ergün.

Şimdi, bu masum olanlardan, birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum. Onun için…

Siz beni pek dinleyemediniz, ben ismi yanlış telaffuz ettim, affedersiniz.

“Efendim, ihracata dayalı büyüme modeli uyguluyoruz.” dedi ve o kadar büyük bir memnuniyetle söyledi ki. Şimdi, geçen yıl 41 milyar dolar, bu sene 50 milyar dolar. En azından seneye de Hükûmetin öngörüsü olarak 65 milyar dolar dış ticaret açığı varken buna ithalata dayalı denir mi Sayın Akgün? Peki, 65 milyar dolar fazla vermeyi hedef alsaydınız buna ne diyecektiniz? O zaman da iktisat literatüründe adını bulamayacaktınız. Onun için, lütfen, bunları milletimizin gözüne baka baka söylemek belki mümkündür, ama hiç değilse bunları bu kadar net yapmayın. Hakikaten, bilen insanlar, iyi takip eden insanlar bundan inciniyorlar. Hızlı geçmek istiyorum.

Türk lirasının değerinin artması konusunda şaşırtıcı bir şeyle karşı karşıyayız. Efendim, siz bir rahatsızlık şüphesiyle tıbbi tahlil yaptırırsanız, eğer o hastalık sizde varsa doktor “Sonuç pozitif.” der. Bu, hasta için sevindirici bir şey değildir. Maalesef, demek ki kötü sonuç var. “Türk parasının değeri arttı.” dediğiniz zaman da bir pozitif değer var orada. Ama, Türk parasının değerinin haddinden fazla, olması gereğinin üzerine çıktığı zaman bunun ne olduğunu, herkesi bırakalım, vatandaşlarımıza, milletimize dönüp soralım. Onlar size soracaktır ki: Bu değerli Türk lirasıyla mı bu ithalatı yapıyorsunuz? Hayır. Türk parası bu tıbbi tahlilde olduğu gibi haddinden fazla pozitif olduğu için bu fazla ithalatı yapmak zorunda kalıyor Türkiye.

Şimdi “Yapısal reformları yapıyoruz, düzeltiyoruz.” derken, buradan Türkiye ekonomisinin yapısal bir sarsıntı içine girdiğini göre göre bunları söylemek doğru mu, gerçekten sizlerin takdirine bırakıyorum.

“Efendim, yatırımları özel sektöre yaptırıyoruz.” Bu güzel olur, seviniriz, ancak “Özel sektöre yatırım yaptırıyoruz.” derken, daha şimdi “Otoyolları -2008’in başında- ve köprüleri özelleştireceğiz.” meselesi var.

Peki, yeni köprüleri, yeni otoyolları özel sektöre ve yabancı sermayeye yaptırsanız, o zaman daha gerçekçi olmaz mı?

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Onları da yapıyoruz.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Ha, şimdi, özel sektörün yatırım yapabilmesi için temel altyapıların yapılması gerekiyor. Temel altyapıları devrediyoruz, ekonomiden uzun süre için çıkarıyoruz, ama öbür taraftan, işte, İzmir’e otoyol yapacağız vesaire gibi geleceğe yönelik şeyler.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Onları da yap-işlet-devretle yapıyoruz, Boğaz Köprüsü…

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Şimdi, Sayın Ergün, bir başka noktayı söyleyeceğim: “Tüp geçit… Denizi, Boğaz’ı demir yoluyla geçiyoruz.” diye güzel bir iftihar vesilesi var, Türkiye bununla iftihar ediyor.

Efendim, size bir tesadüf olarak ifade edeyim: 2002 yılının 15 veya 16 Mayıs günü İstanbul Belediyesinin “İstanbul’un ulaşım sorununun çözülmesi için raylı sistemler” konulu bir toplantısına Hükûmet -o zamanın Hükûmeti- önem verdiği için Başbakan Yardımcısı düzeyinde Sayın Mesut Yılmaz da katılmıştı. Ben o toplantıda güzel bir tesadüf olarak, bu tüp geçit projesinin, Boğaz geçişinin dönülmez şekilde takvime bağlandığını, bundan sonra bunun dönüşü olmadığını söylemiştim ve büyük bir memnuniyet dalgası esmişti.

Şimdi siz şunu söylerseniz anlamı var…

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sultan Abdülhamit de düşünmüştü.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Hayır efendim, her şeyi programa bağlanmış bir şey, dönüşü yok.

 Siz şunu söylerseniz, eğer şunu söylerseniz: “Biz bunu aksatmadık, yürütüyoruz.” E öyle yapmak lazım değil mi efendim? Yani, gerçekten müteşekkiriz, ama bu böyledir.

Şimdi, bilmem, “Kars-Tiflis-Azerbaycan’ı tren yoluyla bağlıyoruz.” Yine bir tesadüf, Trabzon’da, Sayın Shevardnadze’nin, Haydar Aliyev’in, Sayın Ahmet Necdet Sezer’in katılımıyla bu demir yoluyla ilgili şeylere imzayı ben attım. Peki, bunun devam etmesi gerekmiyor mu? Ediyor ve bu güzel bir şey. Bunun için takdir etmek lazım. Hatta, bu projenin devam ettirilmesi, bu Van Gölü’ndeki Akdamar Kilise inşaatıyla ilgili günahları da kısmen telafi ettirebilir. Ermenistan’la ilgili ilişkiler açısından söylüyorum.

Efendim, bir başka nokta, hızlı tren meselesi. Hızlı tren meselesine hiç girmeyelim, gerçekten sıkıntı çıkar. Onun üzerine de girmiyorum. Biliyorsunuz, başlamış, ihale edilmiş bir projedir. Ama, hızlı trenle, düzenlenmiş, tamir edilmiş, yenilenmiş yollarda trenlerin hızlı gidebilmesi çok başka şeydir. Bunu yanlış anladığımız için Türkiye sıkıntılar yaşadı. Onlara girmek istemiyorum.

Bir de Sayın Milletvekilimiz, Erzurum’dan İstanbul’a giderken uçakta yanında bir nine görmüş. Nine İstanbul’a uçakla gidiyormuş. Büyük bir mutluluk tablosu yaşanmış.

Efendim, ben, 70 yılından beri Erzurum’a uçakta yanımda nineler, dedelerle gidip geliyorum. Yalnız, siz o nineye sorsaydınız, hakikaten İstanbul’a mı gidiyor yoksa İstanbul’dan sonra İzmir’e mi devam edecek, Antalya’ya mı devam edecek, Eskişehir’e mi devam edecek, Kayseri’ye mi devam edecek? Diyarbakır’a gidecekse, Ankara’ya gelmeden gidebilecek mi? “Çapraz uçuşları başlattık ve yaygınlaştırdık.” deyin, çok büyük tebrik alacaksınız bizden, emin olun. Şimdi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yapacağız.

AHMET YENİ (Samsun) – Yapacağız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – İşte onu söylüyorum, ama “yapacağız” kısmında değil, olsun diye söylüyorum. Şimdi, bütün bunları…

AHMET YENİ (Samsun) – Yapıyoruz.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bakın, beyefendi, bütün bunları yaparken gönül arzu ediyor ki “Şu şu yatırımlar başladı. Büyük yatırımlardır, arkası devam etmelidir.” denilsin ve Türkiye’nin daha hızlı kalkınmakta olduğuna hep beraber gönül birliğiyle inanalım.

Şimdi, esas konumuza… Çok az vakit kaldı. Efendim, Türkiye’de araştırma-geliştirme konusu Türkiye’nin en ciddi konularından bir tanesidir. Biraz hızlanarak ifade etmek istiyorum ki, Türkiye’de bunun esas ortamını oluşturacak yerler üniversitelerimizdir. Ama, Türkiye’de bilgi üretme ve teknoloji üretmenin, yani bilimsel ve teknolojik gelişmelerin önünü açmanın yolu bunun finansmanını sağlamaktır. İktidarın “Bu sene, önümüzdeki sene yüzde 0,8’e, daha ilerideki yıllarda yüzde 2’ye çıkaracağız.” demesini memnuniyetle karşılıyorum. Ancak, diğer bazı uygulamaların bu işle çeliştiğini görüyoruz. İşte, Türkiye’de araştırma ve geliştirmeyi satın alarak veya bizzat yaparak finanse edecek kuruluşlarımızın ithalata yönelmesi dolayısıyla bu işin finansman ayağı tahrip edilmektedir. Ancak, Türkiye’de bu işin yeri, yapıcıları ve geliştiricileri üniversitelerdir.

Türkiye’de üniversite konusuna yaklaşımınıza bir bakacak olursak, bu konuda çok büyük sıkıntıları çok yakın zamanlarda atlatamayacağımızı görüyoruz. Neden bunu söylüyoruz? Çünkü üniversitelerin sanayiyle iş birliğini hep dile getiririz, ama üretici birimlerin üniversiteye niye ihtiyaç duymadığını, niye üniversitedeki çalışmaları parasını ödeyerek, geliştirdikleri bilgi ve teknolojiyi hayata geçirerek niye para ödemediklerini değerlendirmiyoruz. Bu işin finansmanı bu ilişkinin içindedir. Dünyada, özendiğimiz Japonya’da 3,2, Amerika’da 2,6 civarındaki bütün bu  araştırma-geliştirme oranları -gayrisafi yurt içi hasıla içinde- bu anlayışın ve bu irtibatın sonucudur. Dolayısıyla, piyasanın araştırma ve geliştirmeyi finanse edecek bir yapı içinde tutulması, bunun için de serbest rekabetin gerçek anlamda yaşanması lazımdır. Eğer üreticileriniz her ithalat dalgasında teslim olur, pes eder ve hazır ürünleri satın alırsa bunun arkası gelmez. Şimdi, çok uzun bir konu, ama üniversite konusunun bu konuda devre dışında kaldığını ve birtakım üniversitelerimizi, yüksekokul olmayacak birtakım kurumları üniversite saydığımızı bu noktada ifade etmek zorundayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika ekliyorum.

Lütfen tamamlayınız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Araştırma ve geliştirmenin Türkiye’de dünyadaki ithalat dalgalarının sonucu hayatiyetini kaybetmiş kesimlerin yeni üretim tarzlarına adapte olması bakımından birtakım uygulama alanları bulması gerekiyor. Bu anlamda, Sanayi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’ın birtakım girişimler içinde olduğunu görüyoruz, ancak ne kadar başarılı olabileceğini bilemiyoruz. Çünkü, klasik üretim sistemi altüst oluyor, yeni üretim sistemlerinin yerine konulması lazım.

İlgili bakanlarımızın -ana yollarının üzerindedir- Adapazarı’na bir girmeleri hâlinde küçük sanayi sitelerine şöyle bir uğramalarını istiyorum. Kaç tane açık kepenk var? Açık olan kepenklerin mensupları, yetkilileri, birtakım tenekelerin içinde ateş yakıp ısınmaktan başka ne yapmaktadırlar? Bunların, bütün Türkiye çapında yaşanan bu ortamın nasıl giderileceğine dair ne gibi acil tedbirlerin peşindeyiz? Bunları bilmekte büyük fayda var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Bu çok önemli konuyu burada kesmek mecburiyetindeyim. Hepinize tekrar saygılar sunuyorum, gelmekte olan bayramınızı da kutluyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Gruplar adına üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Sami Güçlü, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinde grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk önce, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Coşkunoğlu’nun biraz önce bu söz hakkını kullanırken gündeme getirdiği konuda ben de bir değerlendirme yapmakla sözüme başlamak istiyorum.

Saygıdeğer Hocam bu kanun tasarısının 14’üncü maddesiyle ilgili görüşlerini belirtirken konuyu yeni atanan YÖK Başkanına getirdi. YÖK Başkanının bir “sosyolog” olduğunu ifade de etmeden, onun dinle ve emniyetle, güvenlikle ilgili alanlarda uğraştığını söyledi.

Ben, ilk önce “üniversite” kavramından başlayarak sizlere bu hususta kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Evvela üniversite, en genel anlamda eğitim, öğretim, araştırma, topluma öncülük etme, danışmanlık ve yayın faaliyetinde bulunan bir kuruluştur. Ülkenin insan gücü ihtiyacını karşılaması, eğitmesi, yetiştirmesi en başta gelen görevlerinden birisidir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, değişen teknoloji, globalleşme, rekabet, verimlilik gibi kavramların çok öne çıktığı bir dönemde bizim en başta ekonomimizi, toplumumuzun ihtiyaç duyduğu üretimi çok iyi yetişmiş insan gücüyle karşılayabileceğimiz açıktır. Dolayısıyla, üniversitelerimizin, toplumun bu yönünü dikkate alarak, bütün gücüyle, ihtiyaç duyduğumuz bu insan gücünü yetiştirmesi lazım.

Üniversiteler aynı zamanda şehirlerin, bölgenin ve ülkenin değişik konudaki sorunlarına, yani ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel alandaki sorunlarına çözüm üretmek durumunda, bu hususta görüşler getirmek durumunda. Yani, danışmanlık yapmak durumunda hem sanayiye hem ticaret hizmet sektörüne hem siyaset alanına. Ama bunlardan daha önemli bir husus var. Evvela üniversite, ruhu olan bir kurumdur. “Üniversite ruhu” diye bir şeyden bahsetmek durumundayız, aksi hâlde basit anlamda bir kısım mesleki eğitim faaliyetleri yapılan bir yer değildir. Üniversiteyi biz, kültürel muhitlerde, merkezlerde, tarihi büyük bir geçmişe sahip olan yerlerde kurduğumuz zaman, orada aslında bu ruh biraz daha kuvvetle teşekkül eder.

Hepimizin bildiği, özellikle akademik hayatta bulunan, alanda çalışan arkadaşlarımızın bildiği İspanyol filozofu Ortega Gasset’in bir sözü vardır: “Üniversite inşa edilmiş akıldır.” der. Bir başka benzetmeyle şunu söyleyebiliriz: “Üniversite toplumun düşünen beynidir.” Toplumu bir canlı organizmaya benzetirsek, düşünen kafası üniversitedir. İşte, bu fonksiyonu gören üniversiteyle ilgili olarak bizim söylememiz gereken husus şu: Türk toplumunun 21’inci yüzyılda ihtiyaç duyduğu çok yönlü insan gücünü, bütün gücümüzle bu ruhu olan üniversitelerde yetiştirmek ve ülkenin geleceğini, güvenliğini, ekonomisini, refahını ve toplumun mutluluğunu en önde sürükleyici bir insan unsurunu bu alanda geliştirmektir.

Peki, Türk üniversiteleriyle ilgili durum nedir? Cumhuriyetten önceki dönemlerde, Meşrutiyet ve Tanzimat Dönemleri dâhil, sorunlarımız olan üniversitelerdir.

Cumhuriyet Dönemine geliyorum. 1933, 1961 Anayasası’ndan sonraki düzenleme, 1973, 1982, beş defa, ortalama on dört yıl. En uzunu 82’den sonraki olan dönemdir, yirmi beş yıl. Ama, en sonunu da en çok bildiğimiz dönemdir. Yani eleştirmediğimiz, değiştirmediğimiz hiçbir alanı kalmayan bir mevzuat ve düzenleme. Üniversite Türkiye’ye bir sorun olmuştur, “üniversite sorunu” diye bir olay çıkmıştır. Türk toplumunun gençlerini eğitmek, onları meslek sahibi etmek, bu toplumun sorunlarıyla uğraşacak insanlar olarak, bir anlayışta, özgürlükte, düşüncede, kapasitede yetiştirmesi gereken üniversitelerimizin kendisi öyle bir otoriter yapı oluşturmuştur ki bu hiyerarşik ortam içerisinde, hiçbiriniz söyleyebilir misiniz, Türkiye’nin sosyal, siyasi sorunlarıyla ilgili üniversitelerden aykırı bir ses çıksın? Çıkamamıştır. Halbuki, üniversite, eğer içinde aykırı düşünce yoksa bulunup getirilmesi ve o düşüncenin dinlenmesi, karşısına o düşünceyi giderecek, onu bir bakıma alt edecek, gerçek, daha saf, ülke yararına düşüncelerin üretilmesi gereken bir merkezdir. Biz böyle bir üniversite arzu ediyoruz. Türkiye’nin böyle bir üniversiteye ihtiyacı var. Bunun siyasi bir yanı da yok. Çünkü, o, ülkenin tüm insanlarını yetiştirecektir. Dolayısıyla, biz, 1982’den beri her yönüyle şikâyet ettiğimiz, otoriter yapısı, seçim sistemi, finansmanı, öğrenci seçimi ve bütün bu alanlarda eksiklerini bulduğumuz üniversiteyle ilgili konuda bir başlangıç yaptık. İki gündür, kamuoyu, yeni atanan bu YÖK Başkanıyla ilgili değerlendirmeler yapıyor. Çoğu olumlu. Ne diyor bu YÖK Başkanı? İki şey söylüyor. Arkadaşlar, bugün bu toplumun en çok ihtiyaç duyduğu iki söz söyledi. Dedi ki: Birincisi, “Bütün yasakların üniversitelerden kalkması.”

Arkadaşlar, biz üniversitede yasak koyabilir miyiz? Üniversitede yasak olduğu zaman orası üniversite olur mu? Olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi, “Üniversiteleri asli görevine döndüreceğim.” dedi.

Üniversiteler ideolojik üretim merkezi olur mu arkadaşlar? Bu doğru olur mu? Üniversiteler gerçeğin peşinde olan kurumlardır, bilimsel araştırma yaparlar, sunarlar; siyasetçiye sunarlar, sanayiciye sunarlar, hizmet sektöründe olana sunarlar, yanlışa yanlış derler. Hiçbiriniz merak ettiniz mi, Türkiye’de “Üniversite bu konuda ne diyor?” diye bir merak var mı bizlerin içinde? Ben bir üniversite mensubuyum. Bu toplumda var mı böyle bir merak?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Var, var, var.

SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yani, vatandaşımız soruyor mu, siyasetçi şöyle düşünüyor, ama bu üniversite ne düşünüyor diye? Böyle bir ihtiyaca, bir üniversite mensubu olarak, mahcubiyet duygusu içinde “hayır” diyorum. Dolayısıyla, biz, hep birlikte üniversiteyi yeniden inşa etmeliyiz, bir akıl inşa etmeliyiz.

Şimdi, YÖK Başkanının iki sözünü tekrar ediyorum: Bütün yasakların üniversitelerden kalkması gerektiği, ikincisi ise üniversitelerin asli görevi olan bilimselliğe daha fazla önem vermesi.

Arkadaşlar, kesinlikle alkışlanması gereken bir husus (AK Parti sıralarından alkışlar) ve bu sözlerin arkasında durulması gerektiği konusunda biz siyasetçiler de “Evet, sonuna kadar bunları gerçekleştirmek görevinizdir, biz de sizi destekliyoruz.” demeliyiz.

Bu insanı daha doğarken, görevine başlarken, çok ideolojik yaklaşımlarla, onun köy sosyolojisi, iktisat sosyolojisi, din sosyolojisi, güvenlik sosyolojisi gibi onlarca alanı olan sosyolojinin içerisinde iki alanla uğraştı diye, onun, daha başlangıçta, bu Parlamentonun çatısı altında bir akademisyen hocamız tarafından bu şekilde nitelenmesini hiç doğru bulmuyorum.

Bu yeni Başkanımıza başarılar diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güçlü.

Sayın Ünal Kacır burada mı?

Sayın Kacır, Sayın Genç’in konuşması esnasında “Yanlış milletvekili seçmişler.” demiş Tunceli iliyle ilgili olarak. Ben kendisinin…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben buradayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neredesiniz?

Buyurun.

Bunu düzeltmenizi istiyorum, kastı aşan bir söz olarak… Yerinizden lütfen…

“Yanlış milletvekili seçmişler” demişsiniz Sayın Genç için, Tunceli halkı için. Sadece bunu düzeltiniz. Kastı aşan bir söz olduğunu düşünüyorum.

Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın, bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: dışarıda anons edildiğimi duyduğum için koşarak geldim Sayın Başkanım, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Estağfurullah.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Kamer Genç, sık sık kürsüye gelerek, dört beş dönemdir milletvekili olduğunu, tecrübeli bir milletvekili olduğunu dile getirmektedir. Yine, Sayın Genç, seçim bölgesi olan Tunceli’nin hiçbir ihtiyacının giderilmemiş olduğunu da dile getirmektedir ve ihtiyaçları bir bir sıralamaktadır. Yıllar yılı bu bölgenin milletvekilliğini yapan ve aynı zamanda iktidar milletvekilliği de yapan Sayın Kamer Genç’in döneminde Tunceli ilinin hiçbir ihtiyacı giderilmemişse bu, Sayın Kamer Genç’in seçiminin isabetsiz olduğunu göstermektedir. Söylemek istediğim budur. Halk yanıltılmıştır.

Ancak, AK Parti Hükûmetleri döneminde Tunceli’den milletvekilimiz olup olmadığına bakılmaksızın ülkemizin her vilayetine yatırımlar yapıldığı gibi Tunceli vilayetimize de yatırımlar yapılmıştır. KÖYDES projesi ile bütün köy yollarımız yapılmakta ve köylerimize içme suları getirilmektedir ve yatırımlar sürmektedir. Bu vesileyle Hükûmetimize de teşekkür ediyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, millet yanlış yapmaz. Millet, seçimlerinde yanlış yapmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, “Kamer Genç’i seçmekle halk yanıltılmıştır.” dedi, bana sataşma var.

BAŞKAN – Evet, şimdi, yerinizden bir kısa söz hakkı tanıyacağım size, buyurun.

Sayın Genç, siz de sataşmaya mahal vermeden lütfen.

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında tabii, konuşan kişinin ismini de bilmiyorum, cismini de bilmiyorum. Bu kadar ülke sorunlarından habersiz bir kişi. Zannedersem bu kişi de KİT Komisyonu Başkanlığını yapan bir kişi. İşte AKP böyle bir kişiye KİT Komisyonu Başkanlığı verirse, ülkenin sorunlarını bu kadar ters, anlamsız, yüzeysel yorumlar. Şimdi, Tunceli halkının kimi…

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bir dakika efendim, yani bir dakika, ben…

BAŞKAN – Meramınızı izah ettiniz, çok teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ne meramımı…

BAŞKAN – Ettiniz, sağ olun, teşekkür ederim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (Devam)

A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1.- Maliye Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) KAMU İHALE KURUMU (Devam)

1.- Kamu İhale Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

BAŞKAN – Şimdi şahısları adına söz talepleri var.

Sayın Hüseyin Devecioğlu, Kilis. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

Söz süreniz beş dakikadır.

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bütçenin geneli ve sosyal yönüyle ilgili konuşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, yoksulluk olgusu, ilk bakışta sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun olmayıp, yoksulluk ve yoksullukla mücadele organizasyonları ve çalışmaları gelişmiş ülkelerde de mevcuttur.

Devletimizin Anayasa’da ifade olunan sosyal ve hukuk devleti olması özelliği gereği gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesine ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem arz etmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynakları Fon Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü tarafından il ve ilçelerimizdeki sosyal dayanışma derneği vakıflarına gönderilmektedir. Bu fondan ekonomik ve sosyal açıdan değişik yoksullukları olan ihtiyaç içindeki vatandaşlarımıza geniş bir yelpazede sosyal yardımlar yapılmaktadır. Artarak devam eden bütün bu sosyal yardım ve proje destek programları her ilimizde valilerimiz ve ilçelerimizde kaymakamlarımız başkanlığındaki dokuz yüz otuz bir adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımız kanalıyla yürütülmektedir. 2008 yılı bütçesi bu nedenle sosyal projeleri destekler nitelikte ihtiyaçlarımızı tatmin etmektedir.

Ayrıca, memleketimizde kurulan Kilis Yedi Aralık Üniversitesine ayrılan 7 trilyon 134 milyarlık kaynak için Hükûmetimize teşekkür ediyorum. Böylece, öğrencilerimiz yeni kurulan üniversitemizde daha iyi eğitim ve öğretim imkânları bulacaklardır.

Sözlerime son verirken, 2008 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Devecioğlu.

Şimdi şahısları adına söz sırası, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni’de.

Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 14’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu madde öğretim üyesi yetiştirmeyle alakalı. O bakımdan, bizim, tabii, son, geçen dönem açmış olduğumuz üniversitelere mutlaka öğretim üyesi lazım. Geçmiş yıllarda nasıl ki öğretim üyeleri yetiştirilip üniversitelere hazırlanıyor idiyse, bu dönemde de, açılan üniversitelere bunlar aynı şekilde hazırlanıp yetiştirilecek. Bütçede bununla alakalı rakamlar da ortaya konuldu.

2008 mali yılı bütçesi yüce Türk milletimize hayırlı uğurlu olsun. Yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nın milletimize, İslam âlemine ve insanlığa hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum.

Bayramda hepimiz seçim bölgelerimize gideceğiz. Meclisteki çalışmalarımızı, hep beraber -iktidar, muhalefet- anlatmış olacağız, zaten vatandaşlarımız da, milletimiz de bizi buradan izlemeye devam ediyor.

AK Parti İktidarı olarak yaptığımız işleri sizlerle beraber yerlerinde göreceğiz ve anlatacağız. Neleri göreceğiz? KÖYDES projelerini, BELDES projelerini, duble yolları, hızlı trenleri, o yolları göreceğiz. Açılan tünelleri hep beraber göreceğiz ve hep beraber o tünellerden geçeceğiz. AK Partiden önce 8 milyon insan uçak ile seyahat ederken, bizim iktidarımızda 30 milyon insanın uçak ile seyahat ettiğini beraber göreceğiz ve yaşayacağız. Sağlıktaki değişimi, dönüşümü ve kuyrukların nasıl kalktığını, iktidarıyla, muhalefetiyle tüm milletvekilleri olarak orada beraberce görmüş olacağız. Hastaların ilaç kuyruklarındaki çilelerinin nasıl sona erdiğini beraber göreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılan üniversiteleri göreceğiz. Yapılan, yükselen toplu konutları hep beraber gittiğimiz illerde, ilçelerde müşahede edeceğiz, bunları göreceğiz. Temeli atılan ve açılan barajları hep beraber yaşayacağız. Şeffaf ihaleleri halkımızla beraber izliyoruz, takip ediyoruz. Döşenen petrol boru hatlarını hep beraber gittiğimiz yerlerde göreceğiz. Bizden önce batan ve batırılan bankalardan yapılan tahsilatların gittiğimiz bölgelerde nasıl hizmete dönüştüğünü göreceğiz. Enflasyon canavarından nasıl kurtulduğumuzu milletimiz gördü ve onu hep beraber oralarda yaşayacağız. Ziraat Bankasının, Halk Bankasının çiftçimize, köylümüze, KOBİ’lere, esnaf ve sanatkârlarımıza yüzde 50-60’larla değil, 7-14 aralığı ile faizlerle kredi verdiğini hep beraber göreceğiz.

İşte, muasır medeniyeti yakalamak için gece gündüz nasıl çalıştığımızı Mecliste, bölgelerimizde görüyorsunuz, vatandaşlarımız da, yüce Türk milleti de görüyor.

22 Temmuzda milletimiz AK Partiyi ibra etti ve yeniden yüzde 47 oy vererek iktidar yaptı ve yola devam dedi. Her 2 kişiden 1 kişi AK Partiye oy verdi, inşallah önümüzdeki dönemde bu 2 kişiyi artırarak devam edeceğiz ve yüzde 60-70’lerle bir dahaki dönemde, büyük çoğunlukla, inşallah, burayı da doldurmuş olacağız.

Ben, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Görüp göreceğiniz bu kadar sizin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

KADİR URAL (Mersin) - Avrupa’dan da ithal edecek misiniz Sayın Yeni?

BAŞKAN - Sayın Enöz.

Buyurun Sayın Enöz.

KADİR URAL (Mersin) - Avrupa’dan da ithal edin, yetmiyor. Sadece ekonomi bakanı yetmiyor Avrupa’dan ithal.

BAŞKAN - Sayın Ural… Sayın Ural…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Hazine Bakanımızı da bulmuşken, 2007 yılı itibarıyla, kamunun ve özel sektörün ayrı ayrı, toplam dış borçları ne kadardır?

İkinci sorum: Alınan bu borçlardan IMF’nin yüzde olarak payı ne kadardır?

Üç: Uluslararası, diğer, hangi finans kuruluşlarına borcumuz bulunmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, az önce sormuş olduğum soruya cevap verilemeyeceğini, yani ihracata dayalı bir ithalat projeksiyonunun yapılamayacağına benzer bir ifadede bulundu. Şimdi buradan, Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı 2008 yılı programıyla ilgili kitapçığın 34’üncü sayfasında, Resmî Gazetede yayınlanan, ihracatın ve ithalatın sektörel ve ekonomik gruplarına göre dağılımlarını veren tabloların ne anlama geldiğini sormak istiyorum. Bu tablolara göre toplam ihracatımız 104 milyar, toplam ithalatın ise 166 milyar olduğu belirtilmektedir. Yine bu tablolarda, ara malları toplam ithalatının 2007 için tahminî 120,4 milyar, bunun da 12,3 milyar dolarının ham petrol, diğerlerinin ise diğer ara mamuller, ara mallar olduğu ifade edilmektedir. O zaman, bu tablolarda verilen rakamlar ne anlama gelmektedir? Bu rakamlar hayalî olarak mı verilmiştir? Bunun açıklamasını Sayın Bakanımdan rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakanımdan, gündem üniversiteler olduğu için, üniversitenin önemli bir çalışan kesimini oluşturan ve rahatsızlık duydukları iki konuyu dile getirmemi söyleyen yardımcı doçentlerle ilgili konuda görüşünü alacağım.

Birincisi, bu kadroda çalışan öğretim üyeleri, emeklilik yaşları geldiğinde 1’inci dereceden emekli olamamakta, 3’üncü dereceden aşağı inememektedir. Hepimizin bildiği gibi, dört yıllık üniversiteyi bitiren her çalışan 1’inci dereceden emekli olabilirken bunlar 3’üncü derecenin altına inememektedirler. Bu teknik konuyu acilen bu dönem çözmeyi düşünüyor musunuz? Çözmek zorundayız en azından, ben kendi görüşümü söylemek istiyorum.

İkincisi, yine, yardımcı doçent kadrosundaki bilim adamlarımız, yabancı dil doçentlik sınavından 65 alamadıkları ve herhangi bir ülkede yabancı dilde indeksli yayın yapamadıkları gerekçesiyle doçent olamamaktadırlar. Bu ülkenin gerçek probleminin çözümüyle ilgili, çok sayıda yardımcı doçent, Türkçe yayın yapmış ve yeterli akademik çalışma yapmış olmasına rağmen, neden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: AKP temsilcileri, konuşmaları sırasında, genellikle dış ticaret açığının artmasına gerekçe olarak ham petrol varil fiyatlarındaki artışı gösterdiler. Biraz önceki arkadaşımızın gösterdiği, Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı programda, 2007 yılı toplam ithalatının içindeki ham petrolün payı yüzde 7. Bu şekilde olduğuna göre, dış ticaret açığının esas gerekçesi nedir?

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Merkez Bankasında 70 milyar dolar rezerv olduğunu söylüyorsunuz. Sıcak paranın ülkemizden kaçmamasının, kaçtığı takdirde tedbir olarak bu paranın tutulmasının ülkeye maliyeti ne kadardır?

İkinci soru: Cari açık 36 milyar dolar civarındadır. Bunun ülke ekonomisine riski ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, ben, biraz önceki tartışmaya tekrar girmek de istemiyorum, yani beni seçen Tunceli halkı çok onurlu ve soylu bir halktır, ne zaman, nerede, neyi seçeceğini çok iyi bilir. Buna, başkalarının ne kafaları erer ne bilgileri erer.

Ben, efendim, şimdi, bölgemle ilgili bir şey sormak istiyorum. Bir defa, Tunceli’de İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini, 1992 tarihinde -ben o zaman Meclis Başkan Vekiliyken- kanuna, YÖK Kanunu’na dâhil ettirdik. Bu fakülte hâlâ açılmadı. Birinci sorum bu. Ne zaman açılacak?

İkinci sorum: Tunceli’de bir yüksekokulumuz var. Bu yüksekokulun yurdu yok. Öğrenciler yurtta kalmıyorlar. Bu yurt ne zaman… Burası nasıl, bir yurda kavuşturulacak? Daha önce de söylemiştim. Burada bir yurt var, Millî Savunma Bakanlığı almış. Millî Savunma Bakanlığından ricamız, ya yeni bir bina alsınlar ya kendileri orayı boşaltsınlar.

İkincisi, tabii, camiler ibadet yeridir, üniversiteler akıl ve bilim yeridir. YÖK Başkanlığına seçilecek insanın bilim adamı, akıl adamı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk, son soru.

Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, gazetelerden okuduğumuza göre, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olduğunuzu öğrendik. İngiliz vatandaşlığından çıkmayı düşünüyor musunuz?

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – YÖK’le ne alakası var bunun?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sorular için teşekkür ediyorum. Tabii, hepsine cevap veremeyeceğim.

Şimdi, kamu dış borç stoku rakamları merkezî Hükûmet için 66,5 milyar dolardır. Bunun içine Merkez Bankasını da katarsanız -ki o da yaklaşık 15 milyar dolardır- 81 milyar doları bir miktar aşıyor. Tabii, Merkez Bankasının da yaklaşık 70 milyar dolarlık bir rezervi vardır. Dolayısıyla, aslında Türkiye’deki net borç tarihte olmadığı kadar düşük bir düzeydedir.

Burada IMF’nin payı… Şimdi, biz iktidara geldiğimizde 23,5 milyar dolardı, bugün itibarıyla, tabii ki SDR kuruna bağlı olarak, günlük 7,2 ile 7,4 milyar dolar arasında değişmektedir. Dolayısıyla, burada IMF’nin payı, yani brüt borç içerisindeki payı yüzde 10’lar civarındadır. Zaten, dikkat ederseniz, bu sene biz IMF’ye 4,4 milyar dolar geri ödedik, IMF’den aldığımız para ise 1,1 milyar dolar. IMF’ye önümüzdeki dönemlerde de yine dış borç ödeyici konumumuz devam edecek.

Uluslararası piyasalardan aldığımız bu seneki borç yaklaşık 4,6 milyar dolardır. Biz 5,5 milyar dolarlık bir hedef koymuştuk, öyle görünüyor ki, yılı onun altında kapatacağız. Tabii, bizim geri ödediğimiz miktar daha fazla. Yani, kamu sektörünün borç yükü anlamında baktığınız zaman Türkiye’nin durumu gerçekten iyileşiyor.

Bakın, net iç ve dış borçları alın… Neti almak anlamlıdır. Neden? Çünkü, bankada paranız varsa, dışarıya da borcunuz varsa, tabii ki onu hesaplamanız lazım. Kamunun varlıkları varsa, bir de yükümlülükleri varsa, tabii ki onu netlemek lazım. Merkez Bankasının rezervleri varsa, yani net dış varlıkları varsa, tabii ki onu netlemek lazım. Bizdeki “net borç” tanımı dünyadaki diğer tanımlardan farklı değil. Brezilya’daki tanım neyse, Meksika’daki tanım neyse, Amerika’daki tanım neyse, Türkiye’deki tanım da odur. Türkiye’nin toplam net dış borcunun millî gelire oranı bu sene sonu itibarıyla yaklaşık olarak yüzde 40’ın altına inecek. Bu oran bundan birkaç yıl önce yüzde 90’ın üzerindeydi. Dolayısıyla, Türkiye’de neresinden bakarsanız bakın Türkiye’nin kamu borcunda ciddi bir iyileşme var.

Şimdi, DPT’nin 2008 yılı programı 34’üncü sayfasındaki tabii ki rakamlar doğru, rakamların tabii ki bir anlamı var. Burada benim söylemeye çalıştığım şey şuydu: Şimdi, Türkiye’de tabii ki ara malı ithalatı yapılıyor. Bunun 12,4 milyar doları petrol olabilir, ama doğal gazı unutuyorsunuz, yine, türev ürünleri unutuyorsunuz. Bakın, ben size gerçekleşmiş rakamı söyleyeyim: 2006 yılında Türkiye’nin toplam ithalatı içerisinde petrol, doğal gaz ve türev ürünlerinin miktarı 28,5 milyar dolardır. Bu sene muhtemelen 33 milyar doları aşacaktır. Şimdi, bunu bir kere dikkate almak lazım.

Benim söylemeye çalıştığım şey şuydu: Tabii ki Türkiye’de ara malı ithal ediyoruz, bir kısmı ihracat mallarının üretiminde kullanılıyor, bir kısmı da iç tüketimde kullanılıyor, çünkü Türkiye’deki üretimin bir kısmı tabii ki ithalata dayalı, ama bu bağımlılığı azaltmak için reform yapmak durumundayız ve yapacağız. Bakın, önümüzdeki günlerde yüce Meclisimize ar-ge yasası gelecek. Bunun başka da bir çıkış yolu yok. Dünyanın en iyi uygulamalarını örnek alan bir ar-ge yasası gelecek, hepiniz destekleyin, Türkiye’mizi daha iyi bir noktaya getirelim.

Yine, beşerî sermaye yatırımı yapmamız lazım, eğitime yatırım yapmamız lazım. O konuda da, arkadaşlar, hem özel sektörün hem kamunun çok daha fazla yapması lazım ama son birkaç yıldır şunu kabul edelim ki, toplam bütçeler arasında Millî Eğitim en fazla payı alan bakanlıklardan birisidir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu sorunu bir günde çözülecek türden bir sorun değil. Biz önümüzdeki dönemlerde iş gücü piyasası reformu, eğitim reformu, enerji piyasası reformu ve yatırım ortamını iyileştirme anlamında bir sürü adım atacağız. Bu adımların Türkiye’nin daha bilgi yoğun, daha teknoloji yoğun, daha yüksek katma değerli ve kâr marjı daha yüksek ürünlere Türkiye’yi geçirme konusunda bence önemli adımlar. Bu zaman alacak. Türkiye’de cari açık tabii ki yüksek boyutlarda ve biz bunu önemsiyoruz. Bunun önümüzdeki dönemlerde Türkiye’nin büyümesini, Türkiye’nin istikrarını etkilememesi için de gerekli önlemleri almak için bütün çalışmaları yapıyoruz, ama siz de takdir edersiniz ki enerji fiyatlarındaki yükseklik, emtia fiyatlarındaki yükseklik ve de Türkiye’nin bundan yirmi yıl önce, otuz yıl önce, kırk yıl önce bu bahsettiğimiz anlamda yeterince gelişme göstermemesinin getirdiği bir sonuç…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 23.48

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:00.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

15’inci maddeyi okutuyorum:

Fonlara ilişkin işlemler

MADDE 15-  (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.

(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları, Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, uçak alımları ve revizyonları ile Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları, Gümrük Müsteşarlığına (Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye Milli Savunma, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.

(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, fonlara ilişkin işlemler üzerinde -15’inci madde üzerinde- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Fakat, 14’üncü maddeden kalma tartışmaya bir ekleme yapmak istiyorum sözüme başlarken. Benden sonra konuşan ve bana yanıt veren Sayın Hocam, Bakanım Sami Güçlü’ye ben teşekkür etmek isterim. Çünkü, beni teyit etti. Şu bakımdan: Üniversiteler, Sayın Güçlü’ye göre “İşlevlerini, yani bilimsel araştırma yapmak, bilim üretmek, akıl deposu olmak gibi işlevlerini yerine getiremez duruma geldiği için, onları bu yola sevk etmek amacıyla- biz öyle istiyoruz- bir atama yapıldı.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir iki de düzeltme yapmak isterim önce. Ben, şimdi, atanan YÖK Başkanı hakkında olumsuz bir şey söylemedim. Sadece var olan gerçekleri saydım. Var olan gerçekleri, CV’sini, özgeçmişini, ODTÜ web sayfasından siz de bulabilirsiniz bunları. Bu gerçekler…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sosyolog demediniz, ODTÜ’den demediniz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Onu demedim, ODTÜ’den demedim, tamam, dememişim, onlar eksik, aşikâr. Toplum Bilimi Profesörü, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden, onlar zaten biliniyor ve saydığım özellikler şu iddia içindi: Dört yıl boyunca üniversite sayısı, bölüm sayısı, fakülte sayısı yüzde 40’lar, 50’ler artarken, araştırma görevlisi sayısı sadece yüzde 7, öğretim görevlisi sayısı sadece yüzde 12 arttı. Neden? Burada bir tahmin yaptım “AKP İktidarı illa kendi düşüncesi tarzında birtakım atamalar yapmak istiyor.” ve söyledim “Eğer bu tahmin yanlışsa, bu tahmini doğrulayan birçok işaret var, biri düzeltirse memnun olurum.” dedim. Sayın Sami Güçlü aslında bunu doğruladı. Şimdi, bu yanlıştır, bu anlayış yanlıştır.

Bakın, bunun iki tane örneğinden, benim yaşadığım iki örneğinden söz edeceğim. Ben, ODTÜ mezunuyum aynı zamanda, sadece öğretim üyeliği yapmadım, ODTÜ mezunuyum. Ben ODTÜ mezunu olduktan sonra, isim vermeyeceğim, zannedersem de rahmetli oldu, ama yetkili birisi oraya atanan bir rektör için -bana söyledi, yani bizzat, kulağımla, bire bir konuşmamın sonucudur bu- “ODTÜ cezalandırılmalıydı.” dedi. Bakın, yorum yapmıyorum, “ODTÜ cezalandırılmalıydı…” 70’li yıllarda biliyorsunuz, “çok hareketli” diyeyim artık.

Şimdi, ODTÜ’yü cezalandırmak kime ne kazandırır? Yanlış bir şeydi. Ortalığı altüst etti, ama hiçbir şey de başarmadı. Şimdi… Haa, daha sonra TÜBİTAK’ta aynısını yaşadık. “TÜBİTAK bir türlü patent, teknoloji üretmiyor, şu, bu.” iddiasını Sayın Başbakan 2005 yılının başında başlattı. Ben, o sıra yazılı bir soru önergesi verdim “Sorun arzda mı, yani teknoloji arzında, patent arzında mı böyle bir talep, yoksa sorun talepte mi?” diye. Yani “Üniversitelerden bir talep var da üniversiteler veya TÜBİTAK bunu yerine getiremiyor muydu?” diye yazılı soru sordum. Sayın Başbakan yazılı soru önergemi Sanayi Bakanına göndermiş, Sanayi Bakanı gayet dürüst bir cevap verdi “Sorun taleptedir.” dedi. Şimdi, ona geleceğim biraz sonra, sorun talepte; teknoloji üreterek katma değeri yüksek ürünlerle rekabet etme anlayışını benimsemiş bir sanayi yapımız olmadığı için, daha çok ucuza, özellikle ucuz iş gücüne dayalı rekabet anlayışını benimsemiş bir sanayi yapımız olduğu için teknoloji talebi, patent talebi, yenilikçilik, bu gibi talepler zaten yok sanayide yani genel olarak. Dolayısıyla buna da, Sanayi Bakanı, geçen dönem benim bu sorduğum yazılı soru önergesine bu şekilde yanıt verdi. Yani Sayın Güçlü bence çok suçladı üniversiteleri. Yani o zamanki, yani “ODTÜ cezalandırılmalıydı…” Tabii üniversiteler cezalandırılmalı demiyor ama belli bir yöne çekimi. Nedir? Bilimselliğe. Yani üniversiteler akıl üretmiyor, bilim üretmiyor, sadece… Yani bunu ben haksız buldum. Demek ki benim söylediğimi teyit etti.

Bunun ikinci örneğini… Bakın birincisi ODTÜ’tedir. O zaman ODTÜ’yü cezalandıracağız diye çok ters bir rektör atanmıştı. Ben şimdi YÖK Başkanına terstir, şudur budur demiyorum fakat AKP’ye yakınlığı konusunda birtakım kaygılarımı belirttim. Bunu da artık doğal karşılamanız gerekir.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – CHP’ye yakın olsa…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Hayır, CHP’ye de yakın olmasın efendim. Yani bilim dünyasının toptan kucaklayacağı… Bu tartışmaları Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yaptık. Yani kucaklayıcı olması önemlidir. Ona yakın, buna yakın demiyorum ben. Ona yakın olmasın, buna yakın olsun diye bir tercih ifade etmiyorum burada. Şimdi o önemlidir. Bugün üniversitelerimizin ihtiyacı olan odur. O maalesef yapılmadı gibi geliyor bana. İcraatlarını göreceğiz hep beraber.

Fakat ikinci örneği, bakın TÜBİTAK’ta yaşadık. O zaman ben yine bu kürsüden defalarca söyledim, TÜBİTAK’ın eski yönetimini suçlamayın. Yeni yönetimini ben suçlamıyorum. Kimseyi suçlamayalım. Bilim insanlarını suçlamayalım. Fakat, bu şekilde bir davranışla yönetimi değiştirmek yanlıştır dedim. Nitekim, mahkemeler de, yargı organları da Anayasa Mahkemesinden iş mahkemesine kadar, Danıştayına kadar, idare mahkemesine kadar hepsi bizi doğruladı. Bu şekilde yaklaşım yanlıştır, bunu ifade etmeye çalışıyorum ben. Ne herhangi bir kişinin aleyhine veya lehine konuşuyorum ne herhangi bir kişiyi mahkûm ediyorum. Özellikle bilim insanlarına böyle bir davranış içerisinde bulunmamaya özel bir özen gösteririm. Bunun da bilinmesi gerekir.

Şimdi, bunu söyledikten sonra… Yani bu çok yanlış bir davranış oldu. Bence üniversiteleri suçlayarak, TÜBİTAK’ı suçlayarak, eski yönetimini suçlayarak bir yanlış değişiklik yapıldı. Yanlış derken, burada kişiden bahsetmiyorum yine, yöntem ve yaklaşım olarak diyorum.

Şimdi, fonlardan söz ediyoruz. Maalesef de zamanım az kaldı, özet olarak şunu söyleyeyim: Aslında -Sayın Maliye Bakanımız geldi, onun da, gayet tabii, bilgisi içerisinde, kendisinden de duydum- biraz önce burada oturan Hazineden sorumlu Bakanımız da ifade etti, yeni bir ar-ge yasası geliyor. Yasa taslağı, zannedersem, şu anda Başbakanlıkta, Bakanlar Kurulunda, değil mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Geldi Meclise.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Meclise de gelmiş.

Ar-ge’yi destekleyen o taslağı ben okudum, çok iyi bir şey tabii. Fakat iki sorun var, bakın: Birincisi, o taslakta -o zaman bunu tartışacağız ama- “ar-ge merkezi” kavramı getiriliyor ve “en az 50 ar-ge personeli çalıştıran…” diye. Bu, var olan teknoparklar için sorun yaratır Sayın Bakan. Bunu, gelince, ayrıntılarıyla tartışacağız.

Fakat daha ciddi sorun da şudur: Şimdi, o da, bu maddeyle yakından ilgilidir. Savunma fonlarından söz ediliyor burada, Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ve diğer fonlardan. Bakın, dünyada, benim bildiğim, teknolojide atılım yapmış bütün ülkeler, savunma sektörlerindeki harcamalar sayesinde bunu yapmıştır. Savunma sanayisindeki harcamaların, teknoloji üretmek için, teknolojik yönlendirme ve hedefleri, stratejisi olması gerekir.

Şimdi hepimizin artık kullandığı düz ekran televizyon, plazma televizyon, örneğin, ilk, hava kuvvetlerinin ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır. Daha birçok örnek sayabilirim. Amerika’da çıkmıştır ve Amerika -Bill Clinton Başkan olduktan sonra- “Bu teknolojiyi biz yapacağız.” dediği zaman, Japonya’da o teknoloji vardı, ama “Biz, Japonya’ya muhtaç olmayalım, kendi teknolojimizi kendimiz geliştirelim.” diye yapmıştır.

Şimdi, Türkiye’de -ar-ge yasası geliyor- işte, savunma sanayisinde, belli stratejik hedefler üzerinde harcamalar yapılıyor, fakat maalesef, bir sanayi ve teknoloji politikası hâlâ yoktur. Dokuzuncu Plan’da sayar, şu şu sanayiler desteklenecektir diye; fakat, öyle sayar; bunların öncelikleri belirlenecektir. “Sanayi Bakanlığının önemli gördüğü teknolojiler…” der. Hangileridir onlar? Hâlâ ortada yok. 2008 programına bakıyorum, hâlâ yok, öncelikler yok. Bütün teknolojileri saymak, bunlar önemlidir demek elbette hiçbir işe yaramaz. Bunlar, bir yandan destekleme, bu şekilde programları yapıp, harcamaları TÜBİTAK’a…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir yandan TÜBİTAK’a para aktarılıyor, bir yandan ar-ge yasası geçiriliyor fakat bir strateji yok, plan yok, bu hedef yok. Bakın, bu da yanlıştır. Bu yanlışın faturasını biz geçmişte de ödedik –ayrıntılara şimdi girmeye niyetim yok, zamanım yok- şimdi de ödeyeceğiz. Bir strateji ve plan geliştirmek zorundayız. Yoksa, bunu YÖK, TÜBİTAK, ar-ge araştırma, bütün bunların beraberce planlanması gerekir ve bunu ideolojiden, kendi ideolojinizden veya başka ideolojiden soyutlayarak yapmanız, Türkiye’nin hem teknolojisi hem bilimi için çok daha yararlı olacaktır.

Bunları söyler, hepinize saygılar sunarım.

Bütçenin hayırlı olmasını dilerim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddeyi okutuyorum:

Yabancı ülkelere yapılacak hizmet karşılıkları

MADDE 16- (1) Maliye Bakanı;

a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,

b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında ilgili devletlerce ödenen tutarları,

c) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek tutarları,

aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi okutuyorum:

Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin işlemler

MADDE 17- (1) Maliye Bakanı;

a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkanların Yeni Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre bütçeye gelir veya gelir -ödenek- gider kaydetmeye,

b) Dış kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri yapmaya,

c) 2008 yılı içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yoluyla veya diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B) işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye,

yetkilidir.

(2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak mali imkanların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06) ve (07) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tutarların Ulusal Fona ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar, Ulusal Fon hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun kapsamındaki diğer idarelere ait projelerin eş finansmanı için kullanılabilir. Ulusal Fona ödeme işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi üzerine ve projelerin finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir.

(3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.

(4) Mali işbirliği kapsamındaki projelerin yürütülmesine ilişkin çerçeve anlaşmada öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 17’nci madde hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Ülkemizde devletimiz en rahat ve eksiksiz vergiyi ücretli çalışanlardan alır. Ücretli çalışanlar henüz maaşlarını cebine koymadan, kendi hakkına düşeni, brüt maaşından kesinti yapmak suretiyle, devlet peşinen alır. Ücretlinin vergi kaçırmak gibi bir şansı yoktur ama maalesef devlet bu kesime, yani ücretlilere haklarını verirken cimri davranır. Devlet bir de yakaladığından vergi alır. Hem de öyle bir alır ki âdeta kaçanların acısını da yakaladıklarından çıkarırcasına. Bu kesimin suçu, dürüst bir yurttaş olarak kayıt altına girmektir.

Ülkemizde müteşebbis ise, üretime, istihdama, millî gelire, dolayısıyla, toplum huzuruna ve toplumun sosyal yaşamına katkı sunuyorsa, artık, devlet, iki yakanın bir araya gelmesine fırsat vermez. Artık, sen, potansiyel bir vergi kaçakçısı durumundasındır.

Devletin bir de zengin-fakir ayrımı yapmaksızın önüne gelenden aldığı dolaylı vergiler vardır. Bundan kaçmak da mümkün değildir. Ne yazık ki devlet, topladığı toplam verginin yüzde 70 gibi bir kısmını bu yöntemle sağlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin köklü, ciddi ve sürdürülebilir bir vergi reformuna ihtiyacı vardır. Ülkemiz petrol gibi doğal bir zenginliğe sahip değildir. Sahip olduğu yer üstü ve yer altı kaynaklarını da verimli kullandığı söylenemez. Doğal olarak, devletin elinde kalan tek alternatif, halkından topladığı vergilerle masraflarını karşılamaktır. Devletimiz halkından vergi toplarken adil olmak zorundadır. Adil olmayan devlet toplumda onarılamayacak tahribatlar yaratır. Balık baştan kokar misali, adaletsizlik, toplumun her kesimine sirayet ederse, sonuç olarak, namuslu, dürüst, vatansever yurttaşımızın da şevki kırılır ve morali bozulur. O yurttaşımız da düzene uymak zorunda kalır ve toplum kokuşur.

Devletimizin geçmişten beri vergi tahsilatında ve vergi adaletinde zafiyeti olduğu bir gerçektir. Bu, son beş yıllık AKP İktidarının bu konuda hayata geçirdiği uygulamalar bu sorunları çözeceği yerde daha da artırmıştır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, burada rakamlarla birtakım şeyleri izah edebilirsiniz, ancak sıcak alana, harp sahasına indiğiniz zaman, yani halkın arasına indiğiniz zaman, işverenlerle görüştüğünüz zaman, çalışanla görüştüğünüz zaman, emekliyle görüştüğünüz zaman, işçiyle görüştüğünüz zaman, ziraatçıyla görüştüğünüz zaman durum çok farklı. Burada, tabii, iktidara mensup sayın milletvekilleri pembe tablolar çiziyor. Bu gayet doğaldır, siyasetin gereğidir. Ama, dediğim gibi, uygulamada sorunlar bugün için Türkiye’de had safhadadır.

Bir kere, vergide adaletli bir vergi tahsilatı söz konusu değildir. Kayıt dışılık haksız rekabete sebep oluyor değerli milletvekilleri. Namuslu iş adamı, her şeyi mükemmel, kayıt altında, kurumsa yüzde 20 vergisini ödüyor, sade bir esnafsa, tüccarsa, küçük sanayiciyse yüzde 35’e kadar vergisini muntazaman devletine ödüyor. Diğer taraftan, kayıt altında olup da zamanında vergisini ödemeyenler de var. Şimdi bu iki tane örneği yan yana koyduğunuz zaman, bir tarafta namuslu bir insan, bir tarafta da devleti soymak için, devleti suistimal etmek için envaiçeşit oyunlara giren bir vatandaş. Şimdi, siz bu vatandaşı affederseniz… Az önce konuşmasında Sayın Bakanım söyledi, dedi ki: “Biz, bundan önceki dönemde baktık gördük ki, vergi tahsilatı yapmakta sıkıntı çekiyor hükûmetler. Ne yaptık? Uzlaşmaya gittik.” Bunu da övünerek söylüyor. Yani, demek istiyor ki aslında “Biz, namussuz vatandaşı ödüllendiriyoruz.” Ben şahsım adına böyle bir şeyi kabul edemiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

RECEP KORAL (İstanbul) – Olur mu canım, hepsi öyle değil.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bakınız, her yıl listeler yayınlanıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Vergi borcu olana “Namussuz.” diyorsunuz. Zorda kalmış, vergisini ödeyememiş.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bakınız, vergi kutsaldır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Zorda kalmış, vergisini ödeyememiş “Namussuz.” diyorsunuz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Lütfen bir dinler misiniz arkadaşlarım.

Arkadaşlarım, benim burada kimseye hakaret etme gibi bir haddim yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi bakınız, ben, vergi kaçakçısının namussuzluğundan bahsediyorum değerli arkadaşlarım, sade vatandaştan bahsetmiyorum.

Bakınız…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – O zaman lafı değiştir.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Lütfen, müsaade ederseniz ben konuşmamı bitireyim, sonra çıkıp siz cevap verirsiniz.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Yanlış açıklama.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Şimdi arkadaşlarım, her yıl listeler yapılıyor, yüzsüzler listesi. Yani, devletin “yüzsüzler” tabiri benim “namussuzlar” karşısında hafif mi kalıyor? Yüzsüzler listesi yapılıyor ve listeleri inceleyin, her yıl aynı kurumlar, aynı kişiler bu listelerde yer alıyor ve bunlar alıştırılmış buna. “Nasıl olsa yapanın yanına kâr kalır” zihniyetiyle, bu insanlar bu yöne alıştırılıyor ve namuslu vatandaş, yine düzenli vergisini ödüyor, ama bu kişiler, bakıyorsunuz, her zaman karşınıza çıkabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, vergi toplamada “af” ve “uzlaşma” kavramı, işin, bana göre, ciddiyetini ortadan kaldırıyor, artık mükellef, devleti ciddiye almamaya başlıyor.

Vergilendirmede, mevzuatlarda vergi adaleti sağlanmalı. Paralı insan, mevduat sahibi insan elini sıcak sudan soğuk suya değirmeden -istihdam yaratmıyor, eleman çalıştırmıyor, riske girmiyor, alın teri dökmüyor- paradan para kazanıyor; ödediği mevduatına kesinti yüzde 15.

Hazine bonosu alıyor, yine ortada emek yok, kesinti yüzde 10.

Bir kurum sahibisiniz, bir şirket kurmuşsunuz, gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz, birtakım risklere giriyorsunuz, insanlar çalıştırıyorsunuz, onların yükünü üstünüze alıyorsunuz, yüzde 20 vergi ödüyorsunuz.

Küçük esnafsınız, küçük sanayicisiniz, çoğu zaman siftahsız dükkân kapatıyorsunuz, zorluklarla iş yerinizi çevirmeye çalışıyorsunuz, yüzde 35’e kadar vergi ödüyorsunuz.

Hele bir de bu ülkenin vatandaşı değilseniz, yurt dışından buraya para transfer ediyorsanız -aman, yabancı sermaye ürkmesin, korkmasın- hiç vergi ödemiyorsunuz. Bunda vergi adaletinden söz etmek mümkün değil.

Bana göre, bu ülkede çalışanlar, üretenler, işverenler, artık bir vatan haini gibi görülmekten bezmiş durumdalar. Bu insanlar bu ülkenin lokomotifleri. Eğer bu insanlar üretim yapmaz ise bu ülke batağa gider. Bu insanlara devletin sahip çıkması gerekiyor. İndirirsiniz vergi oranlarını, vergi kaçırmanın cazibesini ortadan kaldırırsınız, kayıt altına alırsınız, şefkat gösterirsiniz, artık işveren “aman maliyeci kapıma geldi” diye ürkmez, korkmaz, o da ona şefkatle yaklaşır ve bu ülkenin kalkınmasına, devlet ve halk olarak hep beraber katkı sunmuş oluruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanıma, buradan, bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum: Benim seçim bölgem Mersin tarım bölgesi. Burada, üreticiler üretimlerini yaparken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Dakika ekledim, tamamlayın lütfen.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim.

…girdilerine ödedikleri KDV oranları yüzde 18. Fakat, bu insanların üretimlerini değerlendirdiği noktada -yüzde 1 KDV’yle bu zirai ürünlerini değerlendiriyorlar- burada, üreticilere ciddi bir KDV yükü geliyor. Sayın Bakanımın bu konuda üreticilerin sıkıntısını giderecek çalışmaları olursa, çok iyi netice vereceğini, üreticilerin üzerinden bir yükün azalacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

Sayın milletvekilleri, uğultu, hatibin ne konuştuğunun anlaşılmasını engelliyor. Lütfen, sükûnet içinde dinlersek hepimiz için faydalı olur.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben öncelikle bir konuya vurgu yaparak sözlerime başlayacağım. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 68’inci maddesi dış denetim konusunu düzenlemekte, burada Sayıştaya bir görev vermektedir: Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu’nu hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunma görevi. Yine, Maliye Bakanlığımıza bir görev vermekte: Tüm bakanlık ve kuruluşları kapsayan genel raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderme. Her ikisi de Bütçe Kanunu’muzda Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşmadı, bu bir eksiklik. Görevimizi -denetim görevimizi özellikle- eksik yaptığımız kanaatindeyim.

Sayıştayın sadece Hazine İşlemleri Raporu ulaştı elimize. Bu raporda da çok önemli tespitler var. Bu görüşmekte olduğumuz 17’nci maddeyle ilgili Sayıştayın dile getirdiği hususları burada aynen arz edeceğim. Hazine İşlemleri Raporu’nda diyor ki: “Hazine Müsteşarlığı tarafından dış finansman kaynaklarından hibe şeklinde sağlanan kaynakların dış finansman bilgi sisteminde anlaşma tutarları ve ne kadar kullanıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bununla birlikte, hibe şeklinde sağlanan kaynakların elde edildikten sonra kullanım amaçları ve şartlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibine ilişkin bir mekanizma mevcut değildir. Mevcut durumda, anlaşma ve kullanım bilgilerinin sistemde izlenmesiyle, hibe anlaşmalarına ilişkin dokümanların dosyalanması dışında, izleme ve kontrol anlamında bir işlem gerçekleştirilmemektedir. Dış proje kredilerinde olduğu gibi, özellikle proje finansmanı amacıyla alınmış hibelerin de amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibinin yapılmasını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir.” Sayıştayın bu tespitleri konusunda nasıl bir sistem geliştirilmesi düşünülüyor bilmiyorum, tabii öğrenmek isterim.

Ayrıca, burada, üç numaralı fıkrada, “İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.” hükmü getiriliyor. Mutabakat zabıtları uluslararası anlaşma ise zaten kanun hükmündedir, burada bir hükme gerek yok. Yok eğer değilse, kaynakların kullanımını mutabakat zabıtlarına bırakmak doğru değil. Bu konuda kanuni düzenlemeye ihtiyaç var, kanunsuz gider yapılamaz.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde açıklanan ve ekonomimizin gidişatı hakkında fikir veren iki konudaki gelişmeleri ben de kısaca değerlendirmek istiyorum.

Kasım ayı enflasyonu beklentilerin çok üzerinde çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası beklenti anketi 1,20; yine bir özel televizyonun, ekonomiyle ilgili bir özel televizyonun piyasa beklenti anketi 1,58’idi, gerçekleşen oran 1,95; çok üzerinde. Buna göre yıllık artış yüzde 8,40; 2007 yılı on bir aylık artış ise yüzde 8,15’e yükselmiştir. Kasım ayı enflasyon artış hızı program tahmin serisinde kullanıldığında, yıl sonu enflasyon artış hızı yüzde 8,35’e yükselmektedir. Aralık ayı enflasyon artış hızı burada 0,19 olarak alınmıştır. Elektriğe yapılacak zam ve doğal gaza 1 Aralıkta yapılan ÖTV düzenlemesi bu tahminin dışında tutulmuştur.

Halbuki, 2007 yılı Bütçe Kanunu’ndaki hedefimiz yüzde 4 idi. Buna göre yüzde 100’ün üzerinde bir sapma söz konusudur. Yine, gayrisafi millî hasılayla ilgili 10 Aralık 2007 tarihinde 2007 yılının üçüncü çeyreğinin sonuçları açıklandı. Buna göre gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 1,5; gayrisafi millî hasıla yüzde 2 oranında büyümüştür. 2007 yılının üçüncü çeyreğinde CNBC-e’nin banka ve aracı kurum arasında yaptığı ankete göre millî gelir büyümesinin yüzde 4,3 oranlarında artacağı tahmin edilmişti. Yine Reuters’in on üç banka ve aracı kurum temsilci kanalıyla yaptığı ankete göre, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4,45; gayrisafi millî hasılanın da yüzde 4,3 oranlarında artacağı beklenmekteydi. Böylece açıklanan rakamlara göre, gayrisafi yurt içi hasıla ve gayrisafi millî hasıla piyasa beklentilerinin altında gerçekleşmiştir. Şok bir düşüş var arkadaşlar. Yani, ekonomimiz alarm veriyor, ekonomimizdeki gidişat iyi durumda değil. Zaten piyasalar çok büyük sorun yaşıyor; esnafımız sıkıntıda, sanayicimiz, üreticimiz sıkıntıda; piyasalarda yaprak kıpırdamaz hâle gelmiştir. Vatandaşlarımız, memurumuz, işçimiz, emeklimiz çok zor durumdadır, borçla geçimini sürdürebilmektedir. Vatandaşlarımızın borçlarında patlama olmuştur. Yoksulluk, işsizlik sosyal patlamaya doğru gidiyor.

Burada gerçekleri söyleyince rahatsız oluyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak samimi bir şekilde gerçekleri gündeme getiriyoruz ve önerilerimizi de sıralıyoruz. Bunu sadece biz değil, reel sektörümüz, reel sektörümüzün temsilcileri de söylüyor.

Şimdi, sizlere bir rapordan bahsedeceğim, dileyen arkadaşlarımız bu rapora Türkiye İhracatçılar Meclisinin sitesinden ulaşabilir. Bakın bakalım, durum sizin anlattığınız gibi tozpembe mi, yoksa bizim anlattığımız gibi mi?

Şimdi, reel sektör temsilcilerimiz bir kurul oluşturmuşlar, Üretim, İstihdam ve İhracat Kurulu ve 8 Kasım 2007’de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bir rapor sunmuşlar. Peki, bu Kurulda kimler var? İhracatçı birlikleri var; TİSK var, İşveren Sendikaları Konfederasyonu; Hak-İş var; MÜSİAD var; TUSKON var; TÜGİK var; TÜRSAB var; TÜGİAD var. Yani, dolayısıyla sendikalarımız, konfederasyonlarımız, işçi ve işveren temsilcilerimiz var. Peki, ne diyorlar raporlarında? Türkiye ekonomisi yüksek faiz ve düşük kur kıskacında. Türkiye’nin izlediği politikalar daha çok spekülatörlere yarar sağlamakta, üretim, istihdam ve ihracat ile ifade edilen reel sektör bu ortamda yıpranmaktadır. Türkiye ekonomisindeki kırılganlıkların arkasında yüksek faizler var. Türkiye, dünyadaki en yüksek reel faiz oranlarına sahiptir. Türk lirasının dünya ekonomilerinin para birimlerinin 2 katına yükselmesinin, üretim, istihdam ve ihracatı büyük bir baskı altında tutmak, sıcak para ve ithalata prim vermek dışında bir anlamı bulunmamaktadır.

Hesaplamalar yapmışlar. 2002 yılında gelen bin dolar şu anda kaç dolar oldu? 4.376 dolar. Bunu söyleyen reel sektör temsilcilerimiz. Yani, yüzde 337 oranında artış var. Sıcak para mekanizması ile yabancı spekülatörlere dolar bazında yıllık yüzde 60 civarında getiri sağlanması, dünyada örneği az bulunur bir mali yük altında bulunduğumuzun kanıtıdır.

Yine, kısa vadeli faiz oranları bakımından, 2005 yılında dünya üçüncüsüyüz, 2006 ve 2007 yılında dünya birincisiyiz.

Yüksek faiz politikası nelere sebep olmakta? Değerli YTL’nin asıl sebebi yüksek faiz politikasıdır. Aşırı değerli YTL, özellikle ara mallar olmak üzere, yüksek miktarda ithalatı özendirmektedir. Bunun sonucunda, Türkiye’nin tüm ihracatı bile ham madde ve ara mallar ithalatını karşılamakta yetersiz kalmaktadır.

İşsizlik tehlikeli bir sorun olma yolunda. Türkiye’deki mevcut rakamlar, işsizliğin sosyal bir felakete doğru yol aldığını göstermektedir. Kim söylüyor? Yine, reel sektör temsilcilerimiz söylüyor.

Tarımsal üretim ve ihracat tıkanıyor. Çalışan 3 insanımızdan 1’isini istihdam eden bu sektörün tıkanması demek, çok büyük sosyal patlamaları göze almak demektir.

Döviz kuru gerçekten arz-talebe göre mi belirleniyor? “Dalgalı kur rejimi uygulandığı, bu rejimde kurların arz ve talep koşullarına göre belirlendiği iddia edilmekte ise de, dünyanın en yüksek reel faizlerini uygulayan, sıcak paraya dolar bazında yüzde 60’a yakın ortalama yıllık gelir sağlayan bir ülkede arz ve talep koşullarından söz etmenin mantığını anlamak güçtür.” diyor reel sektör temsilcilerimiz.

Sonuç ve öneri olarak da, üretim, istihdam ve ihracatın mevcut sıcak para ve yüksek faiz politikalarıyla sürdürülemeyeceği, ülkemizin büyük ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya olduğu inancını taşıdıklarını söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Arkadaşlar, biz de bunları dile getiriyoruz hep. Ancak, bütçe görüşmeleri boyunca Sayın Başbakan, sayın bakanlar, AKP Grubu temsilcisi arkadaşlarımız ülkemizi, ekonomimizi nasıl tozpembe gördüklerini hep anlattılar, dinledik. Atış serbest! Tabii ki, atıp tutmanın KDV’si yok, ÖTV’si yok, stopajı yok, sürekli alkışlamak için burada kalabalık bir iktidar grubu da var, istediğin gibi konuş.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Kalabalık iktidar kendiliğinden oluşmuyor.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Hoşuna gitmeyen gerçekler söylendiği zaman “Biz yüzde 47 oy aldık, halk memnun.” diyorsunuz.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Çalışın, çalışın!

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Ama, arkadaşlar, milletten aldığınız oyları sürekli başa kakarak bir yere varamazsınız. Gelin, gerçekleri görelim, ekonomimizin, vatandaşların içinde bulunduğu sorunları görelim, birlikte çözüm yolları arayalım. MHP olarak biz hep söylüyoruz, milletimizin ve memleketimizin yararına gördüğümüz tüm konulara katkı sağlamaya ve destek vermeye hazırız. Sorunların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Gruplar adına üçüncü söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli arkadaşlarımızın alkışları, konuşmanın kısa şekilde ve öz bir şekilde olmasının çok ehemmiyetle ve ciddiyetle dinleneceğinin anlaşıldığının göstergesi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben de değerli arkadaşlarımın alkışları doğrultusunda konuşmamı kısa keseceğim.

Bugün saat 11.00’de bütçenin geneli üzerinde görüşmelerimizi yaptık. Ben, bu konuda katkı sağlayan, hem gruplar adına konuşan hem de şahsı adına konuşan değerli milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Gerçekten, eleştiri muhakkak ki çok güzeldir. Eleştiriden fayda sağlamayı bilen iktidar da zaten önünü çok iyi şekilde görür. Neticede, milletle seçim zamanında, sandık zamanında ibralaşmasını yapar.

Hep şunu ifade ediyoruz, hep şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Eleştiri katkı sağlar. Ama, eleştiri, muhakkak ki, milletin huzuruna çıkan milletvekillerinin, 70 milyonun temsilcisi olan bizlerin, 550 kişinin milletin bir aynası olduğunu düşünerek, yaptığımız eleştirilerin iftira dışına, iftiraya doğru taşmaması; insanların şahıslarıyla kalplerini kıracak, ailelerini ortaya çıkaracak şekilde olmaması, icraatlarımızın eleştirilmesinin Türkiye’ye çok büyük fayda sağladığına inanıyoruz ki; inanıyorum, bütün milletvekili arkadaşlarımızın bu şekilde düşünceleri, kanaatleri vardır, ama buradaki siyasetin getirdiği durum, örgütlerimizin bizi biraz daha farklı şekilde yönlendirmesiyle birlikte arkadaşlarımızın amacına aşan şekilde konuşmalarına da şahit oluyoruz.

Muhalefet milletvekili arkadaşlarımız, bizi, gerçekten bazen acımasızca eleştiriyorlar. Bizim burada bazı acımasızca eleştirilere karşı tepkimiz olunca “İktidar biraz daha alımlı olmalı, iktidar biraz daha sakin olmalı.” diyorlar. Doğrudur. Ama, hakikaten kantarın topuzu kaçtığı zaman, eleştirilere müdahale ettiğimizde veya bizim burada bir sözcü arkadaşımızın muhalefeti eleştirdiğinde, bir bakıyorum, muhalefetin olmadık şekilde fevri tepkileriyle karşı karşıya kaldığımızı görüyorum.

Değerli arkadaşlar, eleştiriye açığız, ama kusura bakmayın biz de kum torbası değiliz. Sizin yaptığınız eleştirilere karşı, bizim de muhakkak ki cevaplarımız olacak. Bu cevapları sizin de hazmetmenizi istirham ediyorum. Sanki kendinizi bir balon gibi görüyorsunuz, iğnenin ucunu batırdığımız an patlayacak gibi hissediyorsunuz! Muhalefet bu kadar güçsüz olmamalı, eleştirilere de dayanıklı olmalıdır diye söylüyorum ki, grup başkan vekili arkadaşlarımızın bu konuda hassas olduklarını ve bizim ikili görüşmelerimizde, yaptığımız mutabakatlarda, konuşmalarda, mülâkatlarda, hakikaten uyumlu bir çalışmayı sergilemek gayesi içerisinde olduğumuzu görüyorum. Kendilerine de buradan teşekkür ediyorum.

Yalnız rakamlar konusunda bazı düzeltmeler yapmak istiyorum. Bakınız, AK Parti iktidara geldiğinde 3 Kasım 2002 idi. 3 Kasım 2002 tarihinde seçimler yapıldı ve 18 Kasım tarihinde Hükûmet kuruldu, 28 Kasım tarihinde güven oyunu aldık. Biz, 3 Kasım 2002 tarihinde Türkiye’nin fotoğrafını çektik. Türkiye’nin o fotoğrafıyla birlikte beş yılı aşan süre içerisinde nerelere geldik, neler yaptık, nereye götürdük? Hani Sayın Başbakan söylüyor, “Nereden nereye?” diyor, siz de buradan alınganlık gösteriyorsunuz “Nereden nereye?” diye. Biz, geçmişle ilgili, hiç dönmemeye gayret ettik. Bizim çektiğimiz fotoğraf 3 Kasım 2002. Ama değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım da dâhil olmak üzere, arkadaşlarımızı geçmişle ilgili değerlendirmeleri yaparken sanki bir savunma ihtiyacı içerisinde hissettiklerini görüyorum.

Değerli arkadaşlar, hükûmetlerde devamlılık vardır. Bunu kabul etmemiz lazım. Bakın, Ulaştırma Bakanımız bir mevzuyu söylüyor, “O projeyi kim yaptı?” Biraz önce Değerli Grup Başkan Vekilimiz çok güzel bir laf attı buradan, dedi ki: “Eğer ona bakarsanız, bazı projeleri Abdülhamit düşünmüştü.” Sizler düşüneceksiniz, bizler düşüneceğiz, icraata geçireceğiz.

Bir örnek anlatmak istiyorum sizlere: Kayseri’de Develi İkinci Merhale Projesi diye bir proje var. 1991 yılında başlamış bu  proje. 10.800 metrelik bir tünel kazılacak. 1991 yılından 3 Kasım 2002 yılına kadar 2.860 metre tünelde delme yapılmış. Yani, on bir yılda 2.860 metre, ancak beşte 1 oranında. Eğer, biz, bizden öncekilerin, 57’nci, 56’ncı, 55’inci Hükûmetlerin hızıyla devam etmiş olsaydık, Develi Tüneli’ni elli yılda bitirmemiz gerekiyordu, ama 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren geldik ülkenin kaynaklarını -hani biraz önce söylüyordunuz ya çiftçinin, köylünün, vatandaşın alın teriyle biriktirdikleri kaynakları- değerleri yine bu millete hizmet etmek için uğraş veren ve samimiyetle, tüyü bitmedik yetimin hakkını koruyan bir iktidar, başkalarının elli yılda bitireceği şeyi beş yılda bitirdik ve bugün tünelin ucu göründü, inşallah yakın zamanda oradan çok önemli bir su akacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi “Akdeniz’e giden su Karadeniz’le birleşecek.”

Bir örnek daha vermek istiyorum. Kayseri-Ankara kara yolu Kırıkkale’den itibaren “Kayseri 248 kilometre” diye yazar. Yine, şimdiki Cumhurbaşkanımız o zaman Devlet Bakanıydı, 1996 yılında buranın temelini attı. Çok mücadeleler oldu kim çok yaptı-kim az yaptı diye. 1996 yılından 3 Kasım 2002 tarihine kadar yapılan yolun uzunluğu toplam 50 kilometreydi. 1 Şubat 2003 tarihinde temelini attık bu yolun. Sayın Müsteşarımız Yaşar Karayel de burada, o zaman Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarıydı. 1 Şubat 2003 tarihinde yolun temelini attık. Kasım 2003 tarihine 200 kilometrelik yolu bitirdik. Eğer bizden önceki iktidarların yaptığı süratle biz bu işi yapmış olsaydık Kayseri-Ankara yolu otuz yılda bitecekti. Bizim, dokuz ayda bitirmenin başarısını, kusura bakmayın, müsaade edin, biraz da övünmeye hakkımız olduğunu düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – 34 kilometrelik Adıyaman-Malatya yolunu niye bitirmediniz Sayın Başkan? 34 kilometrelik yolu niye bitiremediniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, muhalefetten konuşan milletvekili arkadaşlarımız iç borcu, dış borcu anlattılar. Biraz önce bir arkadaşımız -isminin Mustafa Bey olduğunu düşündüğüm- esprilerle, gerçekten esprili, sıkmadan bir konuyu burada bizlere anlatmaya çalıştılar. Şapkadan kuş çıkaran bir arkadaşımız vardı, Mustafa Bey herhâlde ismi.

AHMET YENİ (Samsun) – Mehmet Günal.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Öyle mi? Mehmet Bey’miş. Mehmet Bey, şapkadan kuş çıkaran arkadaşımız dedi ki: “Siz kişi başına borcu aldınız, şuradan şuraya getirdiniz, kamu borçlarında büyük bir artış sağladınız.” Biz, hem Sayın Şimşek hem Sayın Maliye Bakanımız, “Kamu borçlarında artış sağlamadık, indirdik.” diye bir iddiamız yok. Ama, şunu iddia ediyoruz, diyoruz ki: Bu milletin cebindeki para eskiden 100 liraydı. Ama, buna karşılık kamunun, vatandaşın devlete, dünya devletlerine olan borcu cebindeki paradan daha fazlaydı.

Bakın size rakamları vermek istiyorum. Kamu net borç stoku sizin 57’nci Hükûmet döneminde gündeme getirilmiş, ortaya konulmuş bir tanım. 2000 yılından itibaren başladı kamu net borç stokunun hesaplanması. 2000 yılından itibaren, Türkiye’deki borçların hesabı, kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı olarak hesaplanır. 2002 yılında bu kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 78,5’tu. Şimdi geldiğimiz oran yüzde 40’ın altında. Biraz önce, Sivas milletvekili arkadaşımız, şapkadan kuş çıkaran milletvekilimize ifade ederken “Ya nasıl yaparsın bunu, bakkal bile biliyor.” diyordu. Eskiden adamın cebinde 100 lira vardı, ama 110 lira borcu vardı, şimdi cebinde bin lirası olmuş, 500 lira borcu kalmış. Hangisi iyi? Beni dinleyen, eğer dinleme fırsatı bulan değerli vatandaşlarımız varsa, herhâlde bin lira cebinde para var ama 500 lira borcu büyümesine rağmen ikincinin çok iyi olduğunu biliyor. Biz, 22 Temmuz seçimlerine giderken millete hep bunu söyledik. Muhalefet dedi ki “Bu iktidar, AK Parti İktidarı, devletin borçlarını artırdı.” “Siz, bu ülkenin borçlarını artırmışınız” diye hep sordular bize. “Doğru, artırdık, ama gelirimiz de arttı, gayrisafi millî hasılamız da arttı.” dedik.

Bakın, 1998 yılının, Türkiye’nin merkezî yönetim toplam borcu 21 milyar 760 milyon YTL. 2002 yılı sonunda, Türkiye’nin, merkezî idarenin toplam borç…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir dakika ekliyorum.

Lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 2002 yılı sonunda merkezî idarenin toplam borç stoku 242 milyar 665 milyon YTL, yani 57’nci Hükûmetin iktidarı döneminde, toplam kamu kesiminin merkezî borç stoku 11 misli artmış. Biz, bugüne kadar, AK Parti İktidarı… Başlangıçta söyledim. Bir zamanın fotoğrafını çektik, 3 Kasım 2002’nin fotoğrafını çektik. Ondan önceki süreçlerin fotoğrafını getirmedik. Bakın, değerli arkadaşımın rakamlarını da söylüyorum, Sayın Günal’ın rakamlarıyla söylüyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yahu Allah’tan korkun! 57’nci Hükûmet döneminde iki tane deprem geldi, o da Allah’tan geldi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Günal diyor ki: 2002 yılının sonunda kişi başına borç 3.244 dolardı ama şu anda kişi başına borç -onun rakamlarının doğru olduğu varsayımıyla söylüyorum- 6.162 dolar. 2002 yılında, kişi başına gayrisafi millî hasıla 2.598 dolar, 2007 yılında, kişi başına gayrisafi millî hasıla 7 bin dolara yaklaşmış. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, siz her doğan çocuğu borçlu olarak, bu vatanda vatandaş olarak kabul ederken bugün her doğan vatandaş alacaklı durumda.

Değerli Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Şimdi, şahıslar adına, söz talebi, Sayın Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Beş dakika süreniz var.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum. Gecenin bu saatinde sabır ve metanetiniz için de hepinize teşekkür ediyorum.

Öncelikle, bir Beşiktaşlı olarak Fenerbahçenin bu akşam gösterdiği başarıdan dolayı, Fenerbahçeyi tebrik ediyorum. (Alkışlar) İnşallah, bundan sonraki süreç içerisinde de çok daha başarılı ve yüzümüzü güldüren neticelere alırlar.

İkinci konu, herkesin söylediği güzel bir şey vardır, konuşma ya kısa olmalıdır ya da içinde kıssa olmalıdır. Dolayısıyla, gecenin bu saatinde, ben, muhalefet ve iktidarın bütünleşmesi açısından güzel bir kıssa anlatmak istiyorum, bir Temel fıkrası anlatacağım size.

İngiliz, Amerikan, Japon bir de Türk firması, uluslararası bir tünel işi için ihaleye girmişler, ihalede dört tane firma yeterlilik almış. Amerikalıları çağırmışlar, demişler ki “Siz bu tüneli nasıl yapacaksınız?” onlar da demişler ki “Biz iki taraftan da başlarız, ortada birleşmeye geldiğimiz yerde en fazla 1 metre sapma olur. O, 1 metre sapmayı da bir şekilde telafi ederiz.” Amerikalılar gitmiş, arkasından İngilizleri çağırmışlar. İngilizler gelmiş. “Siz ne yaparsınız?” diye sormuşlar. “Biz de yaparız ama o 1 metre sapma çok büyük bir sapmadır. Biz de ortada birleşiriz, en fazla 50 santimetre sapma olur, onu da telafi ederiz.” demiş. Sıra Japonlara gelmiş, Japonlar demişler ki “Bunlar kendilerini müteahhit zannediyor, aslında, müteahhitler öyle bir şey söylemez. Biz de iki taraftan başlarız, bir araya geliriz, en fazla 10 santim sapma olur, onu zaten tolere etmek de mümkündür.” demiş. Tabii artık heyet de merakla bekliyor, Temel ne diyecek diye. Temel de demiş ki: “Biz de onlar gibi yaparuk, iki taraftan başlaruk, ortaya geldik, birleştuk birleştuk, birleşemeduk, iki tane tüneliniz olur!” demiş.

Şimdi, ben, iktidarla muhalefetin ortaya gelip 10 santim, 50 santim toleransla tünel yapabileceğine inananlardanım ama bugün bütçeyi konuşuyoruz. Bütçenin en önemli gelir kalemi, bana göre tasarruftur, bana göre önemli kalemi israflardan sakınmaktır. İsrafın da iki tane sakınılacak tarafı vardır, ya maddi boyutu olur veya zaman boyutu olur. Maddi açıdan, hepinize bir teklifte bulunmak istiyorum, en azından geceye bir faydası olsun diye. Bayram geliyor, en az 500 tane milletvekilimiz, diğer 500 tane milletvekiline bayram tebriki gönderiyor ve yaklaşık 25 bin tane bayram tebriki gitmiş oluyor böylece. Yazık, günah bu kâğıtlara, hiç okumadan çöpe atıyoruz, bir de arkasından sms’le mesaj alıyoruz yani zaten burada birbirimizi görüyoruz, kucaklaşırız, olur biter. Onun için, bu israfı önleyerek biz başlayalım, insanlara da örnek olalım. (Alkışlar)

İkinci konu, zaman konusunda; hakikaten, çok ciddi derecede verimli bir zaman kullanmıyoruz. Tamam, muhalefet yapmamız gerekiyor, iktidara yönelik bazı çalışmaları veya söylemleri dile getirmemiz oluyor ancak hani başta da söyledim ya kıssa meselesi; bir şeyin özünü kullanmak, insanların akıllarında bırakmak açısından çok önemlidir. Yeter ki konuyu bir defa doğru anlatalım, o bir defa ve doğru, hepimizin aklında kalır. Bir şeyin ısrarla üzerine gitmeyelim ama ben, gecenin bu saatinde, o taraftan bu tarafa, bu taraftan o tarafa bir tünel yapalım, Temel gibi olmasın ama ortada bir yerde mutlaka buluşalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, programımız gereğince bugünkü görüşmeler tamamlanmıştır.

Programa göre, 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının oylanmamış maddelerinin oylamalarını yapmak için, 13 Aralık 2007 Perşembe günü, saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 01.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.