DÖNEM: 23 CİLT: 9 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 37’nci
Birleşim 12 Aralık 2007 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- YOKLAMA III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) 2.- 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) A)
MALİYE BAKANLIĞI 1.- Maliye Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maliye Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
KAMU İHALE KURUMU 1.- Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
GELİR BÜTÇESİ IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan’ın, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin yanlış
anlamaya meydan verebileceği gerekçesiyle açıklaması 2.- İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır’ın, bazı sözlerinin yanlış
anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması 3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması V.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Millî Eğitim Müdürlüğünün bazı
taşınmazları kullanım durumuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/642) 2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına
yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/643) 3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir İlçe Millî
Eğitim Müdürüne ve lise mezunlarının vekil öğretmen olarak görevlendirilmesine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/646) 4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da okullara
vekâleten müdür atanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/647) 5.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin,
Hakkari’deki terörü protesto yürüyüşüne eğitimci ve öğrencilerin katılmasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/648) 6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Sütçü İmam
Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/735) 7.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, sözleşmeli yabancı dil öğretmenlerine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/736) 8.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, OKS yerleştirmelerine
ve öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/737) 9.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ücretsiz ders kitabı
dağıtımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/738) 10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gazi ve şehit
çocuklarının eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/769) 11.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, iller arası
görevlendirme yapılan öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/770) 12.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, terör örgütü mensubu bir kişiye tarımsal kredi
verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/805) 13.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, futbol millî
takımının THY’yi tercih etmemesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/957) 14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, geçici personelin fazla çalışmadan doğan izin ve
ücret haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/1030) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.05’te açılarak beş oturum yaptı. Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle,
TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya
yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili
Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin
yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin Başkanlık
Tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/426) (S.
Sayısı: 57), 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58), Görüşmelerine
devam edilerek; Adalet Bakanlığı, Danıştay
Başkanlığı, Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Karayolları Genel
Müdürlüğü, Telekomünikasyon
Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı, Millî Savunma
Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü, 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları; Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi, Kabul edildi. İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın, Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan, Bursa Milletvekili
Mehmet Ocakden’in, Konuşmalarında
partilerine; Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın konuşmasında şahsına, Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı (1/346) (S. Sayısı: 34) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/384) (S. Sayısı: 71), görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamadan sonra,
kabul edildi. 12 Aralık 2007
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
23.07’de son verildi.
12
Aralık 2007 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 11.04 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN
(Adana) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum. II.-Y
O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz. Bugünkü program
uyarınca bir tur görüşme yapacağız. On dördüncü turda Maliye Bakanlığı, Kamu
İhale Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
bütçeleri, Gelir Bütçesi ile 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 17 maddesi yer almaktadır. III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S.Sayısı:57) (x) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x) A)
MALİYE BAKANLIĞI 1.-
Maliye Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Maliye Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
KAMU İHALE KURUMU 1.-
Kamu İhale Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Kamu İhale Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.-
Gelir İdaresi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Gelir İdaresi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
GELİR BÜTÇESİ (x) 57, 58 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2008 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir. BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş ve sıraya girmiş olacaklardır. Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre
için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Şimdi, gelir ve
finansman ile ilgili 2’nci maddeyi okutuyorum: Gelir ve
Finansman MADDE 2- (1)
Gelirler: Bu Kanuna bağlı
(B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli; a) (I) sayılı cetvelde
yer alan genel bütçenin gelirleri 200.393.419.000 Yeni Türk Lirası, b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.417.133.196 Yeni Türk
Lirası öz gelir, 10.420.672.254 Yeni Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere
toplam 13.837.805.450 Yeni Türk Lirası, c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.728.388.441
Yeni Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir. (2) Finansman: Bu Kanuna bağlı
(F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli; a) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 188.591.200 Yeni Türk
Lirası, b) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı
1.300.000 Yeni Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir. BAŞKAN – On
dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Esfender Korkmaz, İstanbul
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili, Sayın Ümit Şafak, İstanbul
Milletvekili, Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekili;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özgün, Balıkesir
Milletvekili, Sayın Mustafa Ünal, Karabük Milletvekili, Sayın Recai Berber,
Manisa Milletvekili, Sayın Sedat Kızılcıklı, Bursa
Milletvekili, Sayın Hasan Fehmi Kinay, Kütahya
Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. Şahıslar adına:
Lehinde, Sayın Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili;
aleyhinde, Sayın Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili. Sayın Esfender Korkmaz, İstanbul Milletvekili. Buyurun Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz otuz beş
dakika. CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Konuşmamı bugünkü gündem çerçevesinde tutmaya çalışacağım. Kamu
gelirleri, özelleştirme ve ihale uygulamalarıyla ilgili, bu çerçevede konuşma
yapacağım. Değerli
milletvekilleri, kamu gelirlerinde göze çarpan ve önemli sorun oluşturan iki
husus var: Birisi: Vergi
gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payı düşüyor. Vergi
gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payının düşmesi, özelleştirme
gelirleri gibi bazı gelirlerin bitmesi hâlinde, sona ermesi hâlinde, bütçe
açıklarının daha büyük olacağı, daha fazla olacağı yolunda bir uyarıdır ve
vergi gelirlerinin kalıcı olması için kamu gelirleri içerisinde vergi
gelirlerinin payını artırmamız gerekiyor. İkincisi: Arkadaşlar,
biz hepimiz, kendimizi bildik bileli, Türkiye’de bir vergi kaçağı sorunu var.
Türkiye’de vergi kayıp ve kaçakları önlenemiyor. Neden önlenemiyor? Değerli
milletvekilleri, bugünkü uygulamayla, bugünkü yaklaşımla, bugünkü yöntemlerle
vergi kayıp ve kaçaklarını önleyemezsiniz. Vergi kayıp ve kaçaklarını önlememiz
için, olayın sosyopsikolojik yanını dikkate almamız
lazım. Vergi idaresiyle, baskıyla vergi kayıp ve kaçağını önleyemezsiniz. Son
uygulama, esnafın bankadaki parasına el koyarak, tehdit ederek vergi kaçağını
önleyemezsiniz. Kanaltürke, iki kişinin bir haftada
yapması gereken denetimi, aylarca ve birçok insan göndererek, birçok denetim
elemanı göndererek kontrol ederseniz, bunun adı kontrol olmaz, bunun adı siyasi
baskı olur. AHMET YENİ (Samsun)
– Yanlış başladın, yanlış. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Siyasi baskı uygulayarak vergi kayıp ve kaçağını önleyemezsiniz. Değerli
milletvekilleri, vergi kayıp ve kaçağını önlemede mevcut yanlışları düzeltmemiz
lazım. Nedir bu mevcut yanlışlar? Bir defa, vergi sistemimiz adil değil.
Düşünün ki vergilerin üçte 2’sini zengin-fakir aynı oranda ödüyor. KDV ve ÖTV
gibi vergiler, tüketim vergileri, vergi gelirlerinin üçte 2’sini oluşturuyor.
Şimdi, zengin ve fakir aynı vergiyi öderse ve vergilerin üçte 2’si dolaylı
vergiler olursa elbette ki vergi mükellefi tepki gösterecektir, vergiye karşı
direnç oluşacaktır. Maliye devamlı
kümesteki kazları yoluyor, yani elinin altındakilerden vergi alıyor. Örneğin,
bugün şehir rantları, kent rantları önemli bir vergi
kaynağıdır. Eğer bir arsanın, bir binanın değeri 10 kat arttıysa, bunun 1
katını devletin alması çok doğaldır. Böyle, bu tür yeni vergileme sistemleri
hiçbir şekilde gündeme gelmiyor. Dolayısıyla, kümesteki kazları yolarsanız
onların da yolunacak tüyü kalmaz. Bir de yine
Maliye kazı bağırtarak yoluyor. Yani, hem kümesteki kazları yoluyor hem de
bağırtarak yoluyor. Nasıl bağırtarak yoluyor? Efendim, bir defa, vergi denetim… AHMET YENİ
(Samsun) – Bilimsel konuşma yok sizde. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bilimsel konuşursam tabii senin işine gelir değil mi? Değerli
milletvekilleri, şimdi, vergi idaresinin aynı zamanda yol göstermesi lazım. Ama, bakın -demin de örnek verdim- tehditle, vergi denetim
elemanlarının bütün vergi mükelleflerini potansiyel vergi kaçakçısı olarak
görmesiyle siz vergi kaçağını önleyemezsiniz; tersine, bir tepki oluşur ve
vergi kaçağı devam eder. Şimdi, eğer vergi
yükü çok ağırsa yine vergi kaçağı kaçınılmaz olur. Bakın, istihdam vergileri,
istihdam üzerindeki yükler yüzde 42. Şimdi, yüzde 42 bir yük risk almaya değer
bir yüktür. Siz bunu eğer Avrupa Birliği düzeyine, yüzde 30’lar düzeyine yahut
Türkiye şartlarında yüzde 25 düzeyine indirirseniz, o zaman hem daha çok vergi
alırsınız… Çünkü kaçak azalır, çünkü risk almaya değmez. Yüzde 42 oran,
herkesin risk almaya hazır olduğu bir orandır. Ama,
yüzde 25’e indirirseniz kimse risk almak istemez, değmez risk almaya ve
dolayısıyla vergi mükellefi artar, sizin tahsilatınız artar. Ha bunu yapmak
lazım, ama bugünkü Hükûmet, değerli Hükûmet üyelerinin hepsi ayrı konuşuyor, birbiriyle
çelişkili konuşuyor bu konuda. Onun için bir irade yok, bir irade yok, bunu
yapmak için irade yok. Siyasi iktidarın irade boşluğu var bu konuda. Şimdi, vergilerle
çok sık oynanıyor. Arkadaşlar, şimdi, siz her sene vergiyle oynarsanız… Bakın,
açın 2008 gerekçesini, gelir vergisinde bir sürü değişiklik var, KDV’de, ÖTV’de, amme alacaklarında, damga vergisinde, belediye
gelirlerinde yüzlerce, iki yüz tane değişiklik var. Yani, şimdi, bunun altından
hangi mükellef kalksın? Yani, elbette ki vergiye karşı tepki gösterecek. Siz bu
kadar her sene vergileri bozarsanız, her sene değişiklik yaparsanız… Bunun
adına da reform diyoruz. Âdeta, Türkiye reform yorgunu oldu, vergi konusunda
reform yorgunu oldu. O zaman mükellef vergiye karşı direnç gösteriyor ve
dolayısıyla, vergi kaçağını önleyemiyorsunuz. Tabii, vergi
neden verir vatandaş? Doğrudan vergilerle kamu hizmetleri arasında bir bağlantı
yok, ama niye vergi veriyorsunuz? Devlet hizmet yapsın diye. Peki, devlet,
sağlığı özel sektöre havale ederse, eğitimi özel sektöre havale ederse,
altyapıyı faiz dışı bütçe fazlası veriyorum diye yapmazsa, e niye versin
vatandaş vergi? Yani, vergi bilinci niye oluşsun? Neden vergiye karşı
direnmesin o zaman insanlar? Onun için, vergi veriyorsa vatandaş, devletin de
hizmet üretmesi lazım. Bütün hizmetleri özel sektöre devrederek vatandaştan
vergi alamazsınız. Değerli
milletvekilleri, özelleştirme konusu, Türkiye'nin uzun zamandır üzerinde
durduğu ve maalesef, son zamanlarda Türkiye'nin kanayan yarası haline
gelmiştir. Kanayan yara haline neden geldi? Çünkü,
özelleştirme sloganla yapılıyor. Bakın -kendisi burada- Sayın Maliye Bakanımız
diyor ki: "Efendim, devlet ticaret yapmaz. Özelleştirme piyasa
ekonomisinin kuralıdır." diyor Özelleştirme İdaresinin bağlı olduğu Sayın
Bakanımız. Arkadaşlar, burada piyasa ekonomisini de biz yanlış anlıyoruz. Değerli
milletvekilleri, piyasa ekonomisi o demek değildir. Piyasa ekonomisi, herkes
bildiğini yapsın demek anlamında değildir. Piyasa ekonomisinin iki hedefi var:
Bir, üretimde maksimum kârlılık. İki, tüketicinin maksimum
refahı. Şimdi biz bir tüketici olarak düşünelim. Acaba özelleştirmeden
dolayı maksimum refahımız var mı? Bunun için şu soruları soruyorum: 1) Bir defa ben
tüketici olarak daha kaliteli ve daha fazla çeşitte mal alıyor muyum? ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Alıyorsun. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdi cevap vereceğim. Sen alıyorsun, ben alamıyorum. 2) Artık daha
ucuza mı mal alıyorum, yani özelleştirme yapıldıktan sonra ben tüketici olarak
daha ucuz mu mal alıyorum? 3) Özelleştirme
sonrası çalışanların sayısı, istihdamın sayısı arttı mı? 4) Çalışanların
ücretleri arttı mı? 5) Devletin vergi
gelirleri artacak mı? 6) Türkiye'nin
potansiyel döviz ihtiyacı azalacak mı? Şimdi, bu
sorulara müsaadenizle ben kendi yaklaşımım içinde ve araştırmalarım sonucu
cevap vermeye çalışacağım. Şimdi, üretim ve
mal çeşidi artmadı arkadaşlar. Sümerbank'ta özelleşen 21 fabrikanın 18’inde
üretim yapılmıyor şu anda. SEK’in 31 fabrikası özelleşti, 23’ünde üretim yok. ORÜS’ün 20 fabrikası özelleştirildi, 16’sında üretim yok.
Et-Balık Kurumunun 16 kombinası özelleşti, 9’unda üretim yok. Şimdi, niye
üretim düştü peki? Yani özel sektör daha beceriksiz mi? Hayır, ondan değil,
uygulamada yanlışlık var arkadaşlar, değerli milletvekilleri. Bakın, çoğu, bu
özelleştirilen kurumların çoğunun arsası kendisinden daha fazla değerli ve bu
arsalardan, bu özelleşen şirketler, özelleştirmeyi alan şirketler, yüksek spekülatif kârlar sağladı. Artı, satışların yüzde 67’si blok
satış oldu, halka arz olmadı. Artı, tabii birtakım kayırmalar var, yani
özelleştirmede önemli kayırmalar var. Şimdi, bunları
örnek vereyim: Manisa Sümerbank Fabrikası, Manisa’da bir ortak girişim grubuna
3 milyon 750 bin dolara satıldı. Dört buçuk ay sonra -daha bir sene geçmeden,
dört buçuk ay sonra- bu satın alanlar, 145 dönümlük arazinin 55 dönümünü, yani
arsanın üçte 1’ini 13 milyon 750 bin dolara sattılar. 10 milyon devlet zarar
etti arkadaşlar, 10 milyon. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kim aracılık yapmış onu da söyle! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Onu da sen söylersin. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söyle, söyle! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – 10 milyon zarar ettiler. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Unakıtan mı aracılık yapmış, Arınç mı etmiş, onu söyle! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Efendim, yine, Manisa Et ve Tavuk Kombinası May diye bir şirkete
satıldı. May şirketi, Et-Tavuk Kombinasının makinelerini söktü, götürdü,
araziyi Klimasan’a… Bakın, isimler veriyorum
arkadaşlar, bunlar belgeli. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – AK Parti kurulmuş muydu o zaman? ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Klimasan’a 2,8 milyon dolara satıldı.
Özelleşen işletmelerin ürettiği mal ve hizmetler daha pahalı oldu. Arkadaşlar, ben
özelleştirme geliri, giderini burada konuşacak değilim. Milletin malını bedava
satarsanız ben onu konuşurum burada. Millet adına bu milletin malını bedava
satarsanız, milletin malından rant çıkarırsanız ben o
rantı konuşurum burada. Ne diye gelirini, giderini konuşayım. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) (AK Parti ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinler misiniz. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu tepkiler, sizin, benim konuşmamın işinize
gelmediğini gösteriyor. Benim konuşmam hiç işinize gelmez. Onu söyleyeyim.
Bakın, sonuna kadar işinize gelmeyecektir. Şimdi, değerli
milletvekilleri, acaba ben daha ucuza mal satın alabiliyor muyum, özelleşen
işletmelerden daha ucuza mal ve hizmet satın alabiliyor muyum? İşte, hepiniz
örneğini gördünüz. Telekom özelleşti, aradan kısa bir süre sonra telefon
fiyatları artmadı mı? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Artmadı. (CHP sıralarından
“Arttı, arttı.” sesleri) ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Peki, rakı fiyatları artmadı mı? Rakı fiyatları artmadı mı? Peki,
artık halk… METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Biz içmiyoruz onu. O tarafa soracaksın! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Arkadaş, değerli milletvekilleri, artık halkımız et ve balığı daha
pahalı yiyor mu, yemiyor mu? (CHP sıralarından “Yiyor, yiyor.” sesleri) METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Hayır, ucuz yiyor, daha ucuz yiyor. AHMET YENİ
(Samsun) – Bedava yiyor hamsiyi. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Hamsiyi bulursan yersin tabii. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Ama, havyar istiyorsan havyar pahalandı, ona
göre! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Efendim, istihdama gelelim. Değerli
milletvekilleri, özelleşen şirketlerde, firmalarda istihdam arttı mı, azaldı
mı? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) - Ne olsun, hep devlet mi işletsin onları? ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Çimento, bakın, yalnız iki örnek vereyim. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Arkadaşım, kürsüde sen de yer al istersen, sen konuşmaya devam et. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Ona da geleceğiz, sabrederseniz. Çimentoda 6.737
personel çalışıyordu, işçi çalışıyordu, 1.102’ye düştü. Petrol Ofisinde 3.822 işçi
çalışıyordu, 1.029’a düştü. 16 bin kişi işsiz kaldı. Bakın, değerli
milletvekilleri, bunu, Elâzığ’dan bir grup işsiz kalan yahut özelleştirme
kapsamında alınan şirketlerden geçici işçi olanlar göndermiş. Size gelmiyor mu
bunlar arkadaşlar, değerli milletvekilleri? Yani, biz, halkın bize söylediğini,
söylememizi istediğini söylüyoruz size, gerçekleri söylüyoruz. Şimdi, ücretlere
bakalım. Şimdi “Ücretler arttı.” kimse diyemez. En son örneğini Telekom’da
gördük. Niye oldu Telekom grevi, biliyor musunuz? Yani, işçinin müktesep
haklarını indirmek istiyor, işveren. Bu Telekom işçilerini pazar günü ziyaret
ettik. Orada taşeron çalışıyordu. Bakın, özelleşen şirket için örnek veriyorum.
Orada taşeron çalışıyordu. İstanbul Valisini aradık. Oradaki emniyet görevlisiyle
konuştuk. Nasıl olur dedik, bir iş yerinde grev varsa nasıl taşeron
çalışabilir? Bu, açıkça, aleni olarak yasaya aykırı mı? Aykırı. E, peki ne
olmuş? Efendim, işçiler teli koparmış. Teli koparan,
belediyenin kendi iş makineleri. İstanbul Valisi dedi ki: “Sabahleyin
dokuzda mahkemeden tedbir kararı alırlar, hemen ben durdururum.” Bakın, dikkat
edin –cumartesi pazar mahkemeler çalışmıyor diye- orada işçiler var, ama
taşeron çalışıyor. Şimdi, bu özelleştirme sizin içinize siniyor mu? Şimdi, kamu gelirleri
azalacak arkadaşlar. Neden azalacak? Çünkü biz özelleştirme dolayısıyla… Yani,
ben, bütün her şey özelleştirilmez demiyorum, ama altyapı özelleştirilmez, onu
da anlatmaya çalışacağım. Şimdi, yani biz,
işte, otel özelleştirilmesin demiyoruz. Elbette ki devlet otel yapamaz, elbette
ki devlet ayakkabı üretemez, ama sen, Telekom gibi bir altyapıyı satarsan,
özelleştirirsen, bundan bütün toplum zarar görür, çünkü bu bir tekeldir, devlet
tekelidir. Devlet tekelini özel sektöre veriyorsun, aynı tekel devam ediyor.
Devlet elbette ki, tekel işletirken bunun sosyal faydasını, sosyal maliyetini
düşünecek. Özel sektör niye düşünsün? O kârını düşünür. Yani hangi mantıkla biz
Telekom’u o zaman özelleştiriyoruz. Yani, dolayısıyla, özelleştirilecek firma
var, yatırım var, özelleştirilmeyecek yatırım var. Şimdi, tabii, biz
bunların bir yerde gelirinden de mahrum olacağız. Yani, uzun dönemli, bu vergi
veriyor, vergi devam edecek ama aynı zamanda kârı var, hazine kârından da
mahrum olacak. Şimdi, hele yabancıya satılan firmalar, yatırımların kârını
dışarıya transfer edeceği gibi… Bakın, çok önemli, değerli milletvekilleri;
bakın, bu çok önemli. Yani, siz katılmıyorsanız, katılmama sebebinizi
söylersiniz. Şimdi, yabancıya satılan bir firma… İşte, gene Telekom’u örnek
verelim. Şimdi, Telekom’u alan firma bunun vergisini verecek, ama bazı
hizmetlerini, bazı personeli dışarıdan getirecek. Yani, dolayısıyla onlar için
döviz gidecek, bir. Artı, o bir ara malı olarak birtakım girdilerini dışarıdan
getirecek, onun için döviz gidecek, iki. Ara malını dışarıdan daha fazla
getirir, vergisini daha az verir. Peki, bunların kârı, kazancı her sene
transfer olmayacak mı yurt dışına? O zaman ne olacak? Bugün siz altyapıyı
özelleştirdiniz, bugün döviz açığını kapadınız, cari açığı kapadınız ama uzun
süre kâr transferi olacağı için Türkiye, cari açık açısından devamlı kanayan
bir yaraya sahip olacak ve devamlı döviz kaybımız olacak, yani potansiyel döviz
kaybımız olacak. Tekelleşme,
haksız rekabet yaratma gibi uygulamalar özelleştirme sonucu arttı. Şimdi, yani
devlet tekeli özel sektörde de tekeldir. Ama, devlet
ilave, yani, bu haksız rekabet yaratmada yeni yeni
adımlar atıyor. Bir yandan diyor ki Hükûmet:
“Özelleştireceğiz, piyasanın önünü açacağız, haksız rekabet yaratmasın devlet.”
Öbür taraftan bak kendi yaratıyor. Nasıl yaratıyor? Şimdi, diyor ki
TOKİ yahut KİPTAŞ… KİPTAŞ’ın ben kuruluş yasasına
baktım, kararnamesine, diyor ki: “Gecekondu önlemek için konut yapar.” Ama ne
yapıyor KİPTAŞ? Yeşil vadi konaklarını yapmış Ümraniye Sapağı’nda. Sorun, 500
bin dolar, 600 bin dolar. “Efendim, ben bundan gelir alıyorum. Fakir, fukaraya
hizmet veriyorum.” Ya, bu bir anarşidir, devlette bu bir anarşidir. Olmaz böyle
şey. Yani, sen şimdi vergi geliri alacaksın, bununla hizmet yapacaksın. Ee, peki öbür taraftan kâr… Haksız rekabet yaratıyorsun
öbür taraftan. Haksız rekabet yaratıyorsun. (AK Parti ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler) Ee, peki arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yani, bu, kanuna
aykırı değil mi? Bu, yasaya değil mi? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Değil, değil Hocam. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – 500 bin-600 bin dolara, gecekonduyu önlemek için kurulmuş bir
kurum, 500-600 bin dolara konut satarsa, bu, haksız rekabet değil mi? Şimdi, bakın
arkadaşlar, bir dakika lütfen. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Milleti kavga ettirdin Hocam ya! Bilimsel konuş. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Ben, gerçekleri söylüyorum. Bir dakika arkadaşlar… Şimdi, bakın,
bir şey söyleyeyim size. Şimdi, değerli
arkadaşlar, TOKİ ve KİPTAŞ arazi alınca devletten ya cüzi fiyatta veya
hazineden bedava arazi alıyor mu? Alıyor. Peki, imarını kolayca yaptırıyor mu?
Yaptırıyor. Vergi, harç ödüyor mu? Ödemiyor. Peki, özel sektörün günahı ne?
Aynı konutu yapacak adam, hem para veriyor, arsa parası veriyor hem harç ödüyor
hem iki üç sene bekliyor, imarı çıksın. Peki, günahı ne özel sektörün? Hani
rekabet? Böyle mi rekabet olur? Böyle mi özel sektörün önünü açıyorsunuz? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Size göre TOKİ bina yapmamalı yani! MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sosyal konut yapsın! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, altyapı yatırımlarında sosyal fayda
azaldı. Şimdi, bakın,
eğitim ve sağlık. Eğitim ve sağlık bir toplumun geleceğidir. Bu
ezber tamam. Eğer siz eğitim ve sağlığın ezberini bozarsanız, yani
hizmeti özelleştirirseniz, o toplumun geleceğiyle oynarsınız. Neden? Bakın, ben bir
köylü çocuğuyum, ama çalıştım çok, bu millete de şükran borçluyum, bu millet
lisede beni parasız yatılı okuttu, üniversitede bedava okuttu; ben de millete
karşı görevimi yaptım, akademisyen oldum, efendim, profesör oldum, dekan oldum
ve millet teveccüh etti, şimdi de milletvekili oldum. Peki, şimdi,
benim param yok. Diyelim, bugün köyden çıkan adam, aynı imkânları yakalayacak
mı? VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Daha fazlasını! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Parası olmasa nasıl yakalayacak? Paralı eğitim varken, bu kadar
yüksek düzeyde harç varken, ben biliyorum üniversitede, nasıl yakalayacak? VAHAP SEÇER
(Mersin) – Tarikatların imkânları var Hocam! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Ne oluyor, bakın, dikkat edin. Bakın, o zaman ne oluyor? O zaman
tarikatlar el atıyor. O zaman tarikatlar alıp okutuyor ve Türkiye, o zaman bir
eğitim çıkmazına giriyor. Onun için, eğitim
ve sağlığın, hizmetlerin özel sektöre devredilmesi çok yanlıştır,
üniversitelerin özel sektöre devredilmesi çok yanlıştır. Amerika’da fonlar,
vakıf üniversiteleri var, ama oradaki fonların, vakıf üniversitelerinin sahibi
yok, toplum sahibi. Bizde her üniversitenin bir patronu var. Böyle özel eğitim
olmaz. Amerika’yı örnek aldık, ama, Amerika’da hiçbir
üniversitenin sahibi yoktur, vakıf toplumun ortak malıdır. Dolayısıyla, böyle
vakıf üniversitesi olmaz. Şimdi, bu eğitimi özelleştirmek değil mi? Gidiyorlar,
bu sefer ödeyemiyorlar parasını, çoğu yarım bırakıyor eğitimini. Değerli
milletvekilleri, köprü ve yolları sakın ha özelleştirmeye tevessül etmeyin.
Bakın, köprü ve yollar, toplumun sosyal fayda sağlayan ortak mallarıdır. Köprü
ve yolları özelleştirirseniz ne olur, biliyor musunuz? Elli sene sürecek o yol…
AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, Calp kaybetti. Özal kaybetmedi. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bak, dinle. Bak, dinle. AHMET YENİ
(Samsun) – Özal kaybetmedi. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Beni dinle, beni dinle. Bak… Köprü ve yolları
özelleştirirseniz, onun ömrü elli sene değil on beş seneye iner. Neden? Şimdi,
bakın, İstanbul’da deprem riski nedeniyle Boğaziçi Köprüsü onarılıyor; değil
mi? Sağlamlaştırılıyor. Şimdi, özel sektör aynı şeyi yapar mı ya? Özel sektör,
ne diye yolları altı ayda bir yenilesin? Ne diye köprüleri senede bir restore
etsin? Neden yapsın? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Denetlersiniz. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – İki senede bir yapar. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Kırk senedir bunu konuşuyorsunuz. Ne kırk senesi, yüz, yüz… ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bakın, düşünün ki, bir durgunluk oldu, oluyor zaten; 1,5’a düştü
gayrisafi yurt içi hasılada büyüme. Durgunluk oldu. Devletin, hükûmetin
ne yapması lazım? Girdi fiyatlarını ucuzlatması lazım. Mesela, yolu, köprüyü,
ara malı -diyelim ki, mazotu- ucuzlatması lazım ki, ekonomide canlanma olsun. Peki fiyat senin elinde değilse, nasıl canlanma olacak? Haa, üst kurulların
var. Üst kurullarını, ne yapar eder, bu özel sektör istediği fiyata razı eder.
Onun için, yeni altyapı için… Bakın, Göcek’te bir
tünel yapıldı. Ben gördüm, gayet güzel. On beş yıllığına özel sektör yapmış.
Böyle yapın. Elinizdeki yatırımı niye devrediyorsunuz? Özel sektöre yeni,
yap-işlet-devret modeline göre yeni yatırım verin, yeni altyapı yatırımı
yapsın. Niye köprüyü özelleştiriyorsunuz? Köprünün gelirinden mahrum edecek,
olacaksınız ayrıca. Yani, bugün bütçe açığınızı kapatacaksınız, ama diyelim
yirmi yıl onun gelirinden mahrum edeceksiniz. Bunlar iktisadi hesaplar değil. AHMET YENİ
(Samsun) – Satıp, yenisini yapıyoruz Hocam. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdiye kadar yapılan özelleştirmeden yerine bir yenisi yapıldı mı?
Lütfen… Özelleştirme gelirleri hazinede ayrı bir fonda tutuluyor ve bu, hazine gelirleri
içerisinde rastgele harcanıyor. Şimdiye kadar
bunlarla hiçbir yatırım yapılmadı, şimdiden sonra da yapılmadı ve uygulama
şeffaf değil. Bakın, son olarak
özelleştirmeyle ilgili konuşuyorum: Şeffaf değil. En son Sabah ve ATV satışı
bunu bize gösterdi. Üç firma başvurdu. Nurol dedi ki:
“Yirmi beş senedir bunun amortismanı” dedi. Yirmi beş
sene ise sen 1,1 milyar dolar buna ödeyeceksin. Peki, bana sorsa söylerim: Bunu
niye baştan hesaplamadın da gittin masraf ettin, ihaleye katıldın? Kim yutar
bunu? Yani, kim buna “evet” der? İki: Alman RTL
ile İpek ve Ethem Sancak, bu firma da katıldı. Dedi
ki: “İhaleyi erteleyin. İhalede bazı sorunlar hissediyoruz.” Niye ertelemedi?
Yani, eğer bir 500 milyon dolar, 300 milyon dolar fazla alacak idi ise TMSF
niye ertelemedi arkadaşlar? Yani senelerdir beklemişsin. Bir ay beklemenin ne
önemi olurdu? Neden ertelemedi? Arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; önemli olan, bunu Çalık Grubuna vermekti. Lütfen, şu
sorularıma cevap verin: Samsun-Ceyhan petrol boru hattının yapım işini Çalık
Grubu İtalyan ENI şirketiyle birlikte ihalesiz olarak aldı. Enerji Bakanı Hilmi
Güler İsrail ziyaretinde, İsrailli Bakana boru hattı yapım işinde Çalık Grubunu
önerdi. Başbakan Erdoğan’ın damadı, Çalık Grubunun ABD’deki ofisinde çalıştı,
sonra Türkiye'ye geldi, şu anda Genel Müdürü. Haydarpaşa Projesi’nde yine bu
Grup vardı. Haydarpaşa’yla ilgili daha ihale yapılmadan Çalık Grubuna proje
hazırlatıldı. Başbakan Sudan’a gitti, ardından Çalık Grubu orada büyük bir
yatırıma soyundu. Çalık Arnavutluk’ta bir banka satın aldı, Arnavutluk’ta hükûmet değişti ve bankanın devrine izin vermedi, devreye
Erdoğan girdi, Sayın Erdoğan… Ben yani, haber olarak aldığım için bir
televizyondan, onun için “Sayın”ı unuttum, özür diliyorum. Sayın Erdoğan girdi
ve işi çözdü. TPAO Genel Müdürü Osman Saim Dinç istifa edip Çalık Grubuna
geçti. CHP Grup Başkan Vekilleri Sayın Başbakana “Çalık Grubu ile görüştünüz mü
ihale öncesi?” diye bir soru sordu, bu soruya bugüne kadar, şu ana kadar cevap
gelmedi. AHMET YENİ
(Samsun) – Bakan cevap verecek. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Yani, bütün bunlar tesadüf mü arkadaşlar, bütün bunlar tesadüf mü? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Tesadüf. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Mutlu bir tesadüf! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tesanüt, tesanüt! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Onun için, bu sorulara mutlaka, bu toplum cevap arıyor. Şimdi, değerli
milletvekilleri, son bir… Tabii, bir özelleştirme aylarca bitmez konuşsanız,
çünkü ağır, yara derin. Ama ihaleyle ilgili ben değil, Avrupa Birliği
raporundan bazı örnekler veriyorum. Bakın, Kamu İhale Kurumu bütçesi
görüşülüyor, ihaleyle ilgili ben değil, Avrupa Birliği 2006 Yılı Türkiye
İlerleme Raporu’ndan bazı… Rapora isteyen arkadaş bakabilir. Diyor ki AB
ilerleme raporunda: “7 defa değişti yasa, Kamu İhale Yasası 7 defa değişti.
Belediyelerin birçok hizmeti ihale dışı bırakıldı. Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı ihale dışında bırakıldı faaliyetleri -yahut işte, ihaleleri- Bölgesel
kalkınma ajanslarının ihalelerini ihale dışında bıraktı. Eşgüdüm yetersiz ve
Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum yok.” diyor. Bunu, çıpa
olarak kullandığınız Avrupa Birliği diyor. Bir buçuk dakikam
var, bir buçuk dakikada ben size -arkadaşım “Bilimsel konuş.” dedi- izninizle
bilimsel konuşmaya çalışacağım. Arkadaşlar siz siyaseti iyi okuyamıyorsunuz.
Burada, ikide bir çıkıp diyorsunuz ki: “Biz, yüzde 47 oy aldık.” AHMET YENİ
(Samsun) – Sen iyi okumuşsun! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Ben şimdi iyi okuyayım size. Bakın, şimdi, tüketici borç harç
içinde. 92 milyar YTL tüketicinin borcu var. Bu tüketici, iktidarın dışında
başka bir partiye oy vermez, çünkü, diyecek ki: “Beni
borca harca sen soktun, sen kurtaracaksın.”, bir. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Sizden umudu yok! Sizden umudu yok! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – İki: Şimdi bir yeşil kart tehdidi var, bir yeşil kart tehdidi var. AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, Türk milleti kararını verdi, zorlamayın! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – İşte, hep böyle konuşuyorsunuz. Türk milleti karar verdi ama, Türk milletini tehdit ettiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, bir dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayınız. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Yani, “Yeşil kartını iptal ederim.” dediniz, vermesin mi adam?
“Kömür vermem” dediniz, vermesin mi adam? AHMET YENİ
(Samsun) - Millet kararını verdi, zorlamayın! ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, işsizlik bu kadar, 6 milyon işsiz varken… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Siz millete ne verdiniz? Hiçbir şey vermediniz, hep aldınız. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Size avans verdi işte, bak, bunu iyi okuyun, avans verdi. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Allah sizi başımızdan eksik etmesin, devam edin muhalefete, biz de
iktidara. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Sıcak para, cari açık bu kadar varken, elbette ki size avans
verecek. Terör bu kadar tırmanmışken, elbette ki size avans verecek. Kıbrıs
sorunu varken, yine, “Siz bozdunuz, siz çözün.” diyecek. AHMET YENİ
(Samsun) – Biz çözeceğiz, biz… ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - AB’de, Avrupa Birliği son durumda, biliyorsunuz katılma yerine hükûmetler arası görüşmeler oldu. Arkadaşlar, büyük
konuşmayın. Bakın, siz kazandınız, iktidarsınız. Onun için, şunu unutmayın:
Bakın, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Türk milletinin biçtiği karara biz razıyız. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz. Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu,
Aydın Milletvekili. Söz süreniz on üç
dakika. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye
Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
bütçe kanunlarının amacını, kısaca, bir yandan devlet gemisini sağlıklı ve
güvenli bir şekilde yüzdürmek, diğer yandan ise; a) İddialı, ama
istikrar içinde, dengeli bir kalkınma hızını idame ettirmek, b) İstihdam
hacmini mümkün olduğunca genişletmek, c) Toplumun
çeşitli kesimleri arasında gelir adaletini gözetmek, olarak ifade edebiliriz. Şimdi, gelelim bu
üç konudaki AKP’nin performansını irdelemeye. Büyümeyle ilgili rakamlara
baktığımızda gördüğümüz durum şudur: AKP Hükûmetlerinin
2002-2007 yılları arasında sağladığını iddia ettiği ortalama büyüme hızı yüzde
6,9’dur. Bize benzer, bize emsal, bize rakip ve adına “yükselen ekonomiler ve
gelişen ülkeler” dediğimiz ülkeler grubundaki büyüme hızıyla mukayese
ettiğimizde onların ortalaması 7,6’dır. Demek ki, biz bu ülkelerin gerisinde
kalmışız, bu bir. Ayrıca,
ülkemizdeki büyüme hızı AKP iktidar olduğundan bu yana 2004-2007 yılları
arasında sırasıyla yüzde 9,9; yüzde 7,6; 6 ve yüzde 5 şeklinde olmuş. Bu seneki
büyüme hızının yüzde 4’ü geçemeyeceğine dair ciddi iddialar var. Bakınız, yüzde
9,6’dan 4’e düşürüyorsunuz, büyüme hızı devamlı aşağı doğru gidiyor, bu iki. Ayrıca, geleceğe
baktığımız vakit de resim fazla parlak değil. Biz 2008 için yüzde 5’lik bir
büyüme hızı öngörmüşüz, fakat rakip ülkeler, bize benzer ülkeler yüzde 4.
Dolayısıyla, makas giderek açılıyor. Şimdi, bu noktada “tencere dibin kara,
seninki benden kara” edebiyatını bir tarafa bırakıp, bu sorunu nasıl
çözeceğimiz, bu mesafeyi nasıl kapatacağımız konusunda el birliğiyle çare
aramamız gerekiyor. Lütfen, bu konuda gerekli iş birliğine yaklaşın, “bizim
bildiğimiz doğrudur” anlayışından uzaklaşın. Gelelim
istihdama. İstihdam konusunda, maşallah, AKP Hükûmeti
dört nala koşuyor. Sayın Bakanımız Bütçe Plan
Komisyonunda yaptığı konuşmada -nereye gitti bilmiyorum- dedi ki: “Biz beş
senede istihdamı 2 milyon 300 bin artırdık.” Bütçe oradan buraya gelinceye
kadar bu rakam 3 milyonu aşıverdi. Arkadaşlar, bazı istatistik kurumları sizin
hoşunuza gitsin diye pembe rakamlar verebilirler size, ama lütfen bunlara
kanmayın, bunlara inanmayın. Bakın, şu kitapçığın 45’inci sayfasında -ki Maliye
Bakanlığı tarafından hazırlanıyor ve dağıtılıyor- ne diyorsunuz biliyor
musunuz? Bakın ne diyorsunuz: İktidar olduğunuz 2003 ile 2007 yılları arasında
toplam istihdam yılda 250 bin artmış, ama 2007 yılının ilk ayında birden 1
milyon 700 bin artıvermiş. Geride bıraktığımız dört yılda, her yıl, tarımda
istihdam yılda 470 bin azalmış, ama 2007 yılının ilk yedi ayında birdenbire 700
bin artıvermiş. Arkadaşlar, böyle abuk sabuk rakamlar üreterek, birtakım
rakamlarla oynayarak gerçekleri milletin gözünden saklayamazsınız; bu bir.
Ayrıca, bu rakam üretenler size iyilik etmiyorlar. Çünkü,
yanlış rakamlar üzerinden doğru politikalar üretmek mümkün değildir. Oyuna
geliyorsunuz! (MHP sıralarından alkışlar) Üçüncü olarak,
gelir dağılımına gelelim: Bir genç bakanımız buradan, gini
rakamı mini rakamı diye birtakım teorik ifadelerde bulundu. Gelin, ben gerçeği
size söyleyeyim: Siz, 2002 yılından 2007 yılına cari fiyatlarla, gayrisafi
millî hasılayı 275 milyondan 646 milyona çıkardığınızı iddia ediyorsunuz; artış
yüzde 135. Ama, bu dönem zarfında, aynı dönemde
ortalama memur maaşı sadece yüzde 89 artmış. Aynı dönemde en düşük SSK emekli
maaşı yüzde 113 artmış. Yine aynı dönemde en düşük memur maaşı yüzde 90 artmış.
Ayrıca, Tarım Bakanı burada “Biz 2002 senesinde 916 dolar olan geliri 1.681
dolara çıkardık.” dedi. Bunu YTL’ye çevirdim. Bu
dönem zarfında çiftçinin gelirini yüzde 52 artırmışsınız ancak. Hâlbuki,
gayrisafi millî hasıla yüzde 135 artmış. Siz, bu
dönemde, memurun refah düzeyini yüzde 35 geriletmişsiniz, işçi emeklisinin
refah düzeyini yüzde 12 geriletmişsiniz, memur emeklisinin refah düzeyini yüzde
34 geriletmişsiniz, çiftçiye yapılan destekleme yardımını reel olarak yüzde 35
azaltmışsınız, gelir dağılımını ciddi surette bozmuşsunuz. Lütfen, gini sayısı gibi ipsiz sapsız birtakım göstergelere
sığınarak bu gerçeği saklamaya çalışmayın. Bu gelir dağılımı bozukluğu uzak
vadede bizim başımıza ciddi sıkıntılar açar. Lütfen, bu konuda samimi ve ciddi
olun. Ayrıca, memurun, işçinin, memur ve işçi emeklisinin, ülkenin cefakâr
efendisi çiftçinin reel gelirinden kısılan bu refah payı kimlerin kesesine,
kasasına aktarıldı? Bunu bilmek hakkımızdır. Bunu da buradan açıklamak
durumundasınız. Bakın, çiftçiye
haksızlık sadece bundan da ibaret değil. Siz diyorsunuz ki: “2007 yılında
çiftçiye 5 milyar 576 milyon lira destekleme yardımı yaptık.” Ama, 2007 yılında Ziraat Bankasının kârının ne olduğunu
biliyor musunuz? Ziraat Bankası, yıl sonu itibarıyla 2,5
trilyon lira civarında kâr edecek. Yani çiftçiye veriyorsunuz buradan 5,5
milyar lira, dönüyorsunuz, faiz diye, çiftçinin sırtından 2,5 milyar YTL para
alıyorsunuz, ondan sonra “Biz çiftçiyi gözettik.” diyorsunuz. Bu memlekette,
rahmetli Mithat Paşa, AKP Hükûmeti gelsin de çiftçiyi
soysun diye mi yüzlerce sene önce Ziraat Bankasını kurdu? (MHP sıralarından
alkışlar) Bu Hükûmetin görevi, çiftçinin sırtından
para kazanmak mı, yoksa çiftçiye destek vermek mi? Lütfen, misyonunuzu
iyi belirleyin ve iyi değerlendirin. Bankacılığa
gelmişken başka bir hususta da dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakın, hep, “Bu
memlekete yabancı sermaye, yabancı sermaye geldi.” diyorsunuz. Girdilerden
bahsediyorsunuz, çıktılardan bahsetmiyorsunuz. Getirilerden bahsediyorsunuz, götürülerden bahsetmiyorsunuz. İşte, burada belgeler
duruyor. 2007 senesinde yabancı sermayenin, münhasıran yabancı sermayenin Türk
bankacılığından alacağı kâr payı 3 milyar 200 milyon YTL, yani 3 milyar dolara
yakın. Yabancı sermayeye, sadece yabancı sermayeye, bankacılık sektöründen 3
milyar dolara yakın para vereceksiniz. Elin adamı malı almış götürüyor. Para,
bir seferliğine geliyor, bu paralar her seferinde gidiyor. Bunu da bir kenara
yazmakta fayda var. Bir de,
arkadaşlar, elin adamı, Türkiye’de kapış kapış banka
alıyor. Niye aldığı buradan belli. Ama, Türkiye’deki
iş adamlarının, bu kadar kârlı bir sektörden çekilip bankalarını sattıklarını
niye merak etmiyorsunuz? Niye araştırmıyorsunuz? Bunun arkasındaki nedenleri
niye bulup söylemiyorsunuz? Ne oluyor Türk ekonomisinde? Haa,
bunu bulup bulamadıysanız, uygun bir fırsatta bana randevu verin, ben size
anlatıvereyim neden olduğunu. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sayın Bakanım… Yok Sayın Bakanım. Olur böyle
şeyler. Ne de olsa ben yirmi otuz senesini Maliye Bakanlığına ve Bütçe
İdaresine verdiğim için Ertuğrul Bey en güzelini benden iyi anlatır diye
düşünmüş olabilir. Onun için, ben de kendi bildiğimi burada söylüyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) Beyefendiler,
seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihinin yirmi tanesinde hazırlayıcı,
uygulamacı ve kanun yapıcı olarak benim payım var. Onun için, beni dikkatli
dinleyin, zararlı çıkmazsınız. Şimdi, Sayın
Maliye Bakanı 2005 yılında bir vergi idaresi reformu yaptı. Bu vergi
düzenlemesinde esas itibarıyla merkez teşkilatı hedef alındı. Birtakım
insanlara unvanlar verildi. Vergiler Genel Müdürünün adı Vergi İdaresi Başkanı
olarak değiştirildi. Ne kötülüğü vardı Vergi İdaresi Müdürünün? Türkiye’de
Gelirler Genel Müdürlüğü Ferit Melen gibi Başbakanlar yetiştirdi, Adnan Başer Kafaoğlu gibi Maliye
Bakanları yetiştirdi. Bu gelirler genel müdürlerinden bu memlekete başbakanlık
müsteşarları çıktı, milletvekilleri çıktı, maliye bakanları çıktı. Niye
gocundunuz Gelirler Genel Müdürü ibaresinden? AHMET YENİ
(Samsun) – Maliyecilere değil bize anlatın, Genel Kurula Sayın Vekilim. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Ne yanlışlığı vardı bunun? BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, Genel Kurula hitap edin lütfen. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bakanınız gittiği için öyle yapıyor, Bakanınızı bulmak için
yapıyor. Bakanınız kayıp da onu arıyor, kayıp Bakanı arıyor. (MHP sıralarından
gülüşmeler) FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) - Orada Bakan var, bakın, orada Bakan var. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – O Bakanın da eğitime ihtiyacı var, ona da geleceğim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Maliye Bakanının konusu konuşuluyor, idare edin bari. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Halbuki, vergi idaresinde reform
yapılacaksa, bu çalışma, taşra teşkilatını, özellikle vergi dairelerini çağın
gereklerine ve ekonominin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırması şeklinde
olmalıydı. Zira, vergiyi merkez teşkilatı değil taşra
teşkilatı toplar. Şimdi, siz ne yaptınız? Taşrada yirmi dokuz ilde vergi
idaresi başkanlıkları kurdunuz, vergi idaresini yamulttunuz.
Neticede bu uygulama, maalesef, maliye teşkilatında gelir idaresini mülki
idareden ve tahsilatının en büyük desteği olarak
emniyet teşkilatından koparttı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yine, arka kapıdan kaçtılar Sayın Kumcuoğlu. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Vergi teşkilatında kurum kültürünü yaraladı, mensubiyet
ve aidiyet duygusunu zedeledi. Sonuçta ne elde ettiniz biliyor musunuz?
Uygulama yürürlüğe girmeden önce vergi gelirlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 7,1’di, reformu yaptınız yüzde 26,3’e
düştü. İşte, onun için bir zatı muhterem, Maliye Bakanınıza “Madem bu
yaptığınız reform bir işe yaramayacaktı, niye bizi bu zahmete soktunuz?” diye
de hafif tarizde bulundu. Doğru mu? Doğru. Yalan diyen gelsin burada ifade
etsin. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – İleride faydası olur belki de! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Bir de, bak, ne yaptınız Sayın Müsteşar? İstanbul’da bir
de vergi dairesi kurdunuz, “Büyük Mükellefler Vergi Dairesi” diye. Bu, hiçbir
AB ülkesinde yok, bir tanesi istisna, hiçbir OECD ülkesinde yok. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Pazarlık vergi dairesi! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - Neden yaptınız bunu, ben size söyleyeyim mi bu Genel
Kurulun huzurunda. Bu vergi dairesinin 467 mükellefinden büyük bir çoğunluğu
yabancı sermayeli kuruluşlardır. Bu kimseler Türk insanı değil, elin yabancısı.
(MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kumcuoğlu. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) – Efendim, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sizlerin ve büyük Türk milletinin yaklaşan yılbaşını ve Kurban Bayramı’nı en
derin ve en iyi duygularımla kutluyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Kumcuoğlu, İstanbul’da belediye çam
satışlarını yasaklamış! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kumcuoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ümit Şafak, İstanbul Milletvekili. Buyurun Sayın
Şafak. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu
ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Kamu İhale
Kurumu, 4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kanun ile kurulmuş, idari ve mali
bağımsızlığa sahip bir kurumdur. Kamu İhale Kanunu, yürürlüğe girdiği tarihten
bugüne kadar on bir kez değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin genelinin, eşit
rekabet, şeffaflık gibi ilkelerin yok edilmesine yönelik olduğu görülmektedir. Kamu İhale
Kanunu’nda yapılan değişiklikle, KİT’lerin ve BİT’lerin
3 trilyona kadar alımları kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır. Yasanın öngördüğü
usul ortadan kaldırılarak, âdeta usulsüzlük yolu açılmıştır. Sayın
milletvekilleri, devletin ekonomideki ticari ve sınai
aktivitesini en aza indirmek, devleti ekonomideki işletmecilik alanından
tümüyle çekmek ve KİT’lerin devlet bütçesi üzerindeki finansman yükünü azaltmak
gibi amaçlarla, 1985 yılından itibaren, 45 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım
kalmış tesis, 393 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman
özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu özelleştirmelerden elde edilen gelir 40
milyar dolara yaklaşmıştır. Özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satışlar şeklinde
gerçekleşmiştir. AKP İktidarları döneminde özelleştirme uygulamaları farklı bir
boyut almıştır. 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2’nci maddesinde yer alan “stratejik
konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı hisse oluşturulması”na dair hüküm
göz ardı edilmiştir. AKP İktidarları
her şeyi ticaretin konusu hâline getirmiş, özelleştirmeyi sadece para kazanma,
bütçe açıklarını finanse etme, IMF ve Avrupa Birliğini memnun etme aracı olarak
görmüştür. Stratejik ve millî güvenlik gibi sebeplerle özelleştirme
mevzuatlarında yer alan bir kısım hükümler AKP İktidarları tarafından
değiştirilerek “babalar gibi satarım” zihniyetiyle ülkenin bütün kaynakları
özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bunun en çarpıcı örneği limanların
özelleştirilmesidir. 16 Haziran 2004 tarih ve 5189 sayılı Kanun ile 4046 sayılı
Kanun’un 37’nci maddesinin (a) bendi değiştirilerek limanların yabancı özel ve
tüzel kişilere satılması sağlanmıştır. Sayın
milletvekilleri, bu Hükûmet devleti firma, ülke
coğrafyasını da pazar ya da piyasa olarak görmektedir. AKP
İktidarlarının özelleştirmede yaptığı en önemli hata ise özelleştirmenin
“yabancılaştırma” olarak algılanmasıdır. Yabancı sermaye
gelmeli midir? Elbette gelmelidir. Esasen hiçbir yabancı sermaye bir başka
ülkeye bunlar kalkınsınlar diye gelmez, sadece para kazanmak için gelir. Ancak
yabancı sermaye yeni teknoloji getiriyorsa, istihdam yaratıyorsa, yeni yönetim
ve işletmecilik becerileri getiriyorsa ülkenin kazancı olur; aksi takdirde
yabancı sermayenin pazarı olmaktan kurtulamazsınız. Son beş yıldır
yapılan özelleştirmelerle paranın, iletişimin ve petrolün kontrolü maalesef
yabancı sermayenin eline geçmiştir. Özelleştirme kapsamına alınan birçok
kuruluş ve bankalar uzun süre yabancı sermayenin iştahını kabartmıştır. Sırada
elektrik dağıtım ve elektrik üretim ihaleleri, Tekel özelleştirmesi, otoyol ve
köprüler vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak gelir ortaklığı senetleriyle
milletin malına milletin ortak edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tekelleri
kaldırırken özel sektör tekellerinin oluşturulmasının sakıncalarına dikkatinizi
çekmek istiyoruz. Sayın
milletvekilleri, özelleştirmeyle ilgili düşüncelerime, yaşanmış bir grev
sebebiyle kamuoyunu oldukça meşgul eden Telekom’dan vereceğim bazı rakamlarla
devam etmek istiyorum. Türk Telekom’un
yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara Oger’e
satılmıştır. Özelleştirme tarihinde Telekom’da çalışan personel sayısı 52 bin
civarındayken, bugün Oger Telekom’da 37 bin civarında
personel çalışmaktadır. Gene,
özelleştirmeyle birlikte, 13 bin personel, değişik kamu kurum ve kuruluşlarına
aktarılmıştır. Bu 13 bin personelin emekli oluncaya kadar devlete toplam yükü
-ödenecek ikramiyeler de dikkate alındığı takdirde- 4 milyar 700 milyon yeni
Türk lirası civarındadır ki, bu rakam, Telekom’un toplam satış bedelinin
neredeyse yarısına eşittir. Telekom’un gelir
tablosu incelenirse, Oger, beş yılda elde edeceği
temettülerle, ödediği 6 milyar 550 milyon doları, fazlasıyla, beş yılda geri
alacaktır. Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeler sırasında, bir sayın milletvekili, Telekom’u bugünkü
seviyesinde tutmak için 4 milyar dolara ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Bunu
doğrulamak için, Telekom’da kâr-yatırım ilişkisine bakmak gerekmektedir. Türk
Telekom yönetimi, 2004 yılında kârının yüzde 25’ini, 2005 yılında ise yüzde
17,5’ini yatırıma ayırmıştır. Özelleştirmeden sonra, Oger,
2006 yılı kârının sadece yüzde 7,3’ünü yatırıma ayırmıştır ve Telekom, 200
milyon dolar yatırım yaparak, yani 4 milyar dolar harcamadan, bugünkü
seviyesini de korumaktadır. Sonuç olarak,
Türk Telekom özelleştikten sonra vergi tahsilatı ve yatırımları azalırken, yeni
istihdamlar sağlanamamış, aksine, Telekom’da çalışan işçi sayısı düşmüştür. Bu
durumda, Türk Telekom’un, Oger’e para kazandırma
dışında, Türk ekonomisine ne katkı sağladığının da açıklanması gerekmektedir. Seçimlere birkaç
gün kala, âdeta yangından mal kaçırır gibi yapılan bir ihale sonucunda PETKİM’in de yüzde 51’i 2 milyar 40 milyon dolara,
maalesef, yabancı sermayenin eline geçmiştir. Sayın
milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir konu da,
bankalarımızdaki yabancı sermaye payının anlaşılmaz yükselişidir. Son iki
yıldır bankalarımız süratle yabancı sermayenin eline geçiyor. Pek yakında
sermayesi Türk olan banka kalmayacak. Satılmayan sadece dört banka kalmıştır.
Şimdi de sıra üç kamu bankasına gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Halk Bankası ve Ziraat Bankasının satışlarını doğru bulmuyoruz. Halk Bankasının
yüzde 70’inin blok satışa çıkarılacağı söylenirken, Ziraat Bankasının da halka
arz yoluyla satılacağı konuşulmaktadır. Bankalarımızda yüzde 43 olan yabancı
sermaye payının, bundan sonra yapılacak satışlarla yüzde 60’ların üzerine
çıkması beklenmektedir. Oysaki, Avrupa Birliği
ülkelerinin genelinde bu oran yüzde 10’larda seyretmektedir; Amerika’da yüzde
19, Kanada’da yüzde 4,8’dir. Bankalar üzerinde yabancı sermayenin bu kadar
güçlenmesi, sadece, IMF kontrolündeki ülkelerde görülmektedir. Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarları döneminde yapılan sorumsuz özelleştirmeler
sonucunda stratejik ve millî hedefler gözetilmemiş, cumhuriyetin kazanımları
birer birer elden çıkarılmıştır. Millî ve yerli sermaye
özelleştirmeden uzak tutulmuştur. Özelleştirmelerde şeffaf davranılmamıştır.
Bunun en çarpıcı örneğini TÜPRAŞ’ın
özelleştirilmesinde hep birlikte gördük. Hükûmetin,
TÜPRAŞ ihalesinde aleniyet ilkesine ve rekabet kurallarına uymadığı… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Şafak. Lütfen tamamlayınız. ÜMİT ŞAFAK
(Devamla) – Teşekkür ederim. … eksik evraklarla ihale yaptığı ve bilgi sakladığı idare
mahkemeleri ve Danıştay tarafından tespit edilmiştir. AKP İktidarı TÜPRAŞ
ihalesinde suçüstü yakalanmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bir
milletvekilimiz “Özelleştirmelerde Sayın Bakandan bilgi alamıyoruz. Bilgi
saklanıyor.” demiştir. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan
da “Hepsini açıklayamıyoruz efendim.” demiştir. Biz de haklı olarak merak
ediyoruz Sayın Bakanım: Neyi açıklayamazsınız? Özelleştirme gibi bir konuda
aziz milletimizden, bu milletten saklayacak neyiniz olabilir ki? Sayın
milletvekilleri, özelleştirmeler gerçek değerlerinin çok altında yapılmıştır.
Yapılan özelleştirmelerle birileri zengin edilmiştir. Özelleştirmeler yeni
yatırımlar getirmemiş, istihdam yaratmamıştır. Çok önemli sanayi kuruluşları,
paranın ve petrolün kontrolü blok satışlarla… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şafak. ÜMİT ŞAFAK
(Devamla) - …yabancı sermayenin eline geçmiştir. Sözümüz yetmiyor,
süre yetmiyor. Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şafak. Şimdi söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay,
Manisa Milletvekilinde. Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika. MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir bütçesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlarım. Bir bütçenin
başarısı mali disiplinin yanı sıra mali reformların gerçekleştirilmesine, vergi
geliri performansının adil bir şekilde artırılarak sürdürülmesine ve kayıt dışı
ekonominin azaltılmasına bağlıdır. İstihdam yaratmayan, tarımı çökerten,
çiftçiyi, esnafı, işçiyi, memuru, emekliyi ezen, yoksulluğu ve borçları artıran
ekonomi politikalarını sürdürmekte ısrar eden AKP Hükûmeti,
ülkemizin önündeki riskleri yeterince görememektedir. Cari açık, dış ticaret
açığı, sıcak para artmakta, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik devam
etmektedir. Mevcut ekonomik tablonun olumsuz yönleri kendini bütçede
göstermektedir. Ekonominin
yapısal yönden ne kadar olumsuz bir durumda olduğunu, ekonomik büyüme
rakamlarının ne kadar sanal olduğunu gösteren hususlardan biri de vergi
esnekliğidir. Vergi esnekliği, millî gelirdeki bir puanlık artışın vergi
gelirlerinde kaç puanlık artış meydana getirdiğini ifade eden önemli bir
göstergedir. Yeterince vergi geliri toplanabilmesi için vergi sisteminin, millî
gelirde meydana gelen artışa paralel olarak, vergi gelirlerinde artış
sağlayacak pozitif bir gelir esnekliğine sahip olması gerekmektedir. Yıllardır
ortalama bir puan civarında seyreden vergi esnekliği, 2006 yılında yarım puana
düşmüştür, 0,54’tür. Bu çok önemli bir uyarı olup Hükûmetin
dikkatini çekiyoruz. 2007 yılı vergi esnekliğinin de yarım puan olarak
sonuçlanacağını tahmin ediyoruz. Vergi yasalarında bir değişikliğe gerek
kalmaksızın vergi gelirlerini millî gelirdeki artışa paralel olarak artıran
vergi esnekliğinin daralması, üretimi ve istihdamı artırmayan, reel ekonomiyi
büyütemeyen mevcut sanal ekonomik tablonun artık, vergi gelirlerini de
artıramadığı, vergi esnekliğinin otomatik istikrar sağlayıcı özelliğini
kaybettiğini göstermektedir. 2008 bütçesinin temel sorunları çözmekten uzak
kalacağı, günü kurtarmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu bütçe yapısıyla,
Türkiye’nin büyük hedeflere yönelmesi ve hedeflerine ulaşması mümkün değildir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçelere güven duyulması için bunların öngörülebilir
gerçekçi hedeflere ve sağlam kaynaklara dayanması gerekmektedir. 2005, 2006,
2007 yıllarına ait gayrisafi millî hasıla, bütçe
geliri, vergi geliri, bütçe gideri, bütçe açığı, faiz dışı denge gibi değişik
ekonomik ve mali göstergelerde öngörülen hedefler ve tahminler ile gerçekleşen
sonuçlar arasında önemli sapmalar olduğunu görüyoruz. Bunun iki anlamı vardır: Hükûmet ya hedefleri doğru ve gerçekçi tespit edemiyor ya
da tespit ettiği hedeflere hâkim olup gerçekleştiremiyor. Bu durum, Hükûmetin hesabını kitabını iyi yapamadığı göstermektedir. 2007 bütçesi
sunulurken, bütçe açığı 16,8 milyar YTL olarak belirlenmişti, sonra hedef
revize edildi, 8,5 milyar YTL olarak değiştirildi, daha sonra tekrar 16,8
milyar YTL olarak belirlendi. Şimdi de bütçe açığı hedefin altında kalacak diye
övünülüyor. 25 Ekimdeki bütçe
sunuşunda satın alma paritelerine göre kişi başına
millî gelir 10.600 dolar olarak öngörülürken, 4 Aralık bütçe sunuşunda 9.681
dolar millî gelir öngörülmektedir. Bin dolara yakın hesap, hedef, tahmin
sapması otuz dokuz günde meydana geliyor. Dalgalı kur rejimi gibi Hükûmet bir de dalgalı hedef yöntemi mi icat etti, merak
ediyoruz. Rakamlar işine gelindiği gibi değiştirilip durmaktadır. Değerli
milletvekilleri, AKP döneminde vergi tabana yayılamamış, dolaylı vergiler
artırılmış, kayıt dışı ekonomi büyümüştür. AKP Hükûmetinin
büyüme ve enflasyon hedefleri ile vergi geliri hedefleri arasında bir ölçüsüzlük
ve çarpıklık bulunmaktadır. 2008 yılı için
yüzde 5,5 büyüme ve yüzde 4 enflasyon hedefi öngörülürken, toplam vergi
gelirlerinde yüzde 13,3; özel tüketim vergisinde yüzde 15,7; ithalattan alınan
katma değer vergisinde yüzde 17,3; banka ve sigorta muameleleri vergisinde
yüzde 23,5 oranında artışlar öngörülmektedir. Bu durum, Hükûmetin
dolaylı vergilere ve özellikle ithalattan alınan katma değer vergisine bağımlı
kalmaya dayalı anlayışını sürdüreceğini göstermektedir. Daralan ekonomi ve
daralan tüketim hacmi karşısında bu vergileri nasıl alacaksınız? Vatandaşı,
esnafı, işçiyi, memuru ve sanayiciyi daha çok mu borçlandıracaksınız? Toplam vergi
gelirlerinin yüzde 13,3 artacağı öngörülüyor. Mevcut tablo karşısında Hükûmetin vergi oranlarını mı artıracağı, yoksa yeni
vergiler mi ihdas edeceği sorusu açıkta kalmaktadır. Gelir vergisi, bilindiği
üzere kişilerin gelirinden, kazançlarından alınır. Siz, vatandaşın gelirini en
az yüzde 13 artırmalısınız ki 2008 yılı vergi gelirleri de aynı nispette
paralel olarak artabilsin. 2008’de kayıt dışılığı aniden kesecek misiniz? Yoksa, yıllardır kemer sıkan vatandaşın bu defa ümüğünü mü
sıkacaksınız? Gelir bütçesinde
dikkati çeken en önemli husus, öncelikle 2007 yılı merkezî yönetim bütçesindeki
158 milyarlık vergi geliri hedefinin 7 milyar gerisinde kalarak 151 milyar YTL
olarak gerçekleşeceğinin tahmin edilmesidir. AKP Hükûmeti,
7 milyar YTL daha düşük revize edilen vergi gelirlerini dahi tutturabilmek için
özel tüketim vergilerinde yüzde 15’e varan artışlar yapmıştır. Türkiye genelinde
130 bin vergi mükellefinin bankalarda bulunan mevduat ve yatırım hesaplarına
ani hacizler koyarak ekonomik durgunluk ve likidite sıkıntısı yaşayan piyasada
esnaf ve sanayici zor duruma düşmüştür. Tüm bu tedbirlere rağmen vergi
gelirlerinde yıl sonu tahminlerine ulaşılabilmesi
oldukça zor görülmektedir. 2008 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda, beyana dayanan gelir ve kurumlar vergisi,
geçici vergiler hariç, basit usul dahil olmak üzere
3,2 milyar YTL olmasına karşılık 3,5 milyar idari para cezası geliri
öngörülmektedir. Bu durum, beyana dayalı doğrudan vergi toplamaktan neredeyse
vazgeçmiş, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etme kararlılığı olmayan, idari para
cezasından gelir uman bir bütçe yapısı ortaya koymaktadır. “Uygulanan ekonomik
programa sosyal boyut kazandıracağız, vergileri artırmayacağız.” diyen AKP, dar
gelirli vatandaşın vergi yükünü ağırlaştırırken, elmas, pırlanta, yakut gibi
değerli taşların satışında uygulanan KDV’yi kaldırmıştır. Öte yandan,
menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilen gelirlerden
yüzde 15 vergi kesintisi öngörülmüş, ancak, daha altı ay geçmeden, yabancılar
için bu stopaj uygulaması kaldırılmıştır. Vergide adalet vaat eden AKP Hükûmeti, yabancılara vergi uygulamasını kaldırarak Türk
mükellefleri mağdur etmiş, eşitsizliğe yol açmıştır. Bu durum, âdeta,
kapitülasyon dönemini yeniden getirmiştir. 2008 yılında, Hükûmet, vasıtasız vergileri 5 milyar, vasıtalı vergileri
14 milyar artırmaktadır. Adalet bunun neresindedir? Devlet-vatandaş
münasebetinin en önemli unsurlarından birisi de vergidir. Verginin yeterince ve
zamanında toplanabilmesi için vergi sisteminin “temel vergileme ilkeleri”ne
uyarak, vatandaşın vergiye gönüllü uyumunu sağlaması gerekmektedir. Bu ilkeler,
adalet, eşitlik, ödeme kolaylığı, uygulama basitliği, kesinlik, açıklık,
genellik, tarafsızlık ve vergi sisteminin ekonomik üretim kapasitesine engel ya
da azaltıcı bir etkisinin olmaması ilkesidir. “Az kazanandan az, çok kazanandan
çok vergi alma” ilkesi, “az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alma”ya dönüşmüştür. Kayıt dışı
ekonomi, mali, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda tahribatlar yaratan bir
olgudur. Kayıt dışılık, saydam ve hesap veren bir kamu hayatının önündeki en
büyük engeldir. 60’ıncı Hükûmet, programı ve
bütçesiyle kayıt dışı ekonomiyi önlemek için bir niyet, irade, kararlılık ve
program ortaya koymamaktadır. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede en öncelikli
konu, siyasal kararlılık ve bu kararlılığın devlet politikasına
dönüştürülmesidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı personeli huzursuzdur. Âdeta,
çalışanların mutsuzluğu üzerine bir yeniden yapılanma çalışmaları yapılmış,
kurumsal değişimin süreçleri siyaseten iyi yönetilememiştir. Burada sorumlu
olan tamamen AKP Hükûmetidir. Yirmi dokuz ilde,
bilhassa aynı hizmet binasında görev yapılan illerde iki başlı bir mali idare
görüntüsü oluşmuştur. Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresinde görev yapan her
kademedeki personel, devlet gelirlerinin toplanmasında, harcamaların
yapılmasında, bütçenin hazırlanmasında ve emlakinin idaresinde canla başla
çalışan ve sorumluluğunu bilen kadrolardır. Maliyeciler, devletin vatandaşa
yansıyan yüzüdür. Bugüne kadar fedakârca çalışan maliyeciler, ücret ve özlük
haklarının iyileştirilmesini, adaletsizliklerin giderilmesini istemektedirler.
Bu beklentilere cevap verme zamanı gelmiş, geçmektedir. Sözlerime son verirken, 2008 yılı bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diler, yapılan uyarı ve eleştirilerimizin Hükûmet tarafından dikkate alınmasını temenni eder, yüce
heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay. Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Özgün, Balıkesir Milletvekili. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yedi dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
Parti Grubu adına, Maliye Bakanlığının 2008 yılı bütçesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Maliye Bakanlığı bütçesi hakkında muhalefetin görüşlerini biraz
önce hep beraber izledik. Öyle anlaşılıyor ki, Hükûmetin
ve Maliye Bakanlığımızın başarıları karşısında, muhalefetin çok da fazla
söyleyecek bir sözü yok. Şimdi, buraya getirdikleri eleştirilerin hepsine
değinecek değilim, onlara Sayın Bakanımız cevap verecek, ama birkaçına değinmek
istiyorum. Büyümeyle ilgili
konuda, muhalefet sözcülerinin ağzından Türkiye’de yüzde 7 gibi bir büyüme
rakamına ulaşıldığını dinledik memnuniyetle. Ancak, bunun, benzeri ülkelerde
daha fazla olduğunu söylediler. Demek ki büyüme konusunu, Türkiye’nin ekonomik
büyümesi konusunu, muhalefet de bunu artık kabul eder hâle gelmiş görünüyor. Bir diğeri diyor
ki: “Siz, siyaseti iyi okuyamıyorsunuz.” Siyaseti kimin daha iyi okuduğunu 22
Temmuz seçimleri gayet güzel orta yere koyuyor! [MHP sıralarından alkışlar (!)] OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bravo(!) İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Aslında muhalefet sözcüsü demek istiyor ki: “Biz siyaseti iyi
okuyamıyoruz, siz gayet iyi okuyorsunuz.” Onu söylemek istiyor! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Geleceği göremiyorsunuz ama. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – TOKİ’den bahsediyorlar. TOKİ bu Hükûmetin ortaya koyduğu beş yıldızlı projelerden
birisidir. Yani, TOKİ’nin yapmış olduğu hizmetleri
zannediyorum muhalefet içine sindiremiyor. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Allah Allah! İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – 22 Temmuz seçimlerinin arkasında TOKİ’nin
vatandaşa vermiş olduğu hizmetin büyük önemi vardır, onu iyi görmeniz gerekir.
Çünkü ev sahibi olmak isteyen vatandaşlarımıza Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
kanalıyla güzel hizmetler yapılıyor ve insanımız eve kavuşturuluyor. Şimdi, bir
diğeri, eğitim ve sağlık özel sektöre devredilme istikametinde olduğu için
vatandaş vergi vermek istemiyormuş, vatandaşta vergi bilinci oluşmuyormuş! O
zaman bütçelere bakmak lazım, eğitim bütçesi ne durumdadır, sağlık bütçesi ne
durumdadır. Vilayetlere gidip yapılan okulları görmek lazımgelir,
ilçelere kadar gidip okulları görmek gerekir; hastaneleri, yapılan sağlık
ocaklarını görmek gerekir. Ankara’da, İstanbul’da oturmayacaksınız, o zaman
gezeceksiniz vilayetleri, göreceksiniz. HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Oralara da gittik biz. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, çok şükür, Hükûmetimizle
birlikte artık bu karamsar tablolar geride kalmıştır, karamsar günler geride
kalmıştır. Türkiye süratle gerçek gücüne kavuşuyor siz ne derseniz deyin, bunu
biz görüyoruz. Türkiye’nin kaynak ve imkânları sağlam bir siyasi iradeyle
ülkeye ve insanlarımıza kazandırılıyor. AK Parti Hükûmetlerinden
önceki krizleri, yolsuzlukları, batırılan bankaları, KİT’lerin görev
zararlarını, batık kredileri, hiçbir zaman hedefi tutmayan, içi boş ve faizle
doldurulmuş olan bütçeleri biz unutmadık. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – O zaman siz nerede siyaset yapıyordunuz? İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Yıllar yılı bu kürsülerde o bütçeleri biz konuştuk, o bütçeleri biz
biliyoruz. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Nerede siyaset yapıyordunuz? Hangi partide? İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Artık, ekonomik istikrardan, güçlü ekonomiden, güçlü demokrasiden,
sosyal kalkınma programlarından, ekonomik büyümeden zenginleşen imkân ve
kaynaklardan bahsediyoruz. (MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Refah Partisi ek bütçe yapmıştı. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen yerinizden konuşmayınız. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Türkiye’nin artık bir fırsatlar ülkesi olduğundan bahsediyoruz.
Evet, Türkiye bir fırsatlar ülkesi olmuştur. “Bu yabancı sermaye Türkiye’ye
niye geliyor?” diye soruyorsunuz. Bir fırsatlar ülkesi oldu da onun için buraya
geliyor. Burada güven var, istikrar var, güveniyor geliyor adamlar. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizden öncekiler yaptı, siz satıyorsunuz. Yaptığınızı satın da
görelim… İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Biz 2001’leri, 2002’leri unutmadık Beyefendi, biliyoruz o günleri. BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen sayın milletvekilleri… İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, son yıllarda ekonomimizde mali disipline
titizlikle uyulduğu için kamu kesimi açıkları sorunu büyük ölçüde ortadan
kalkmıştır. Bu millet ne çektiyse bu bütçe açıklarından çekmiştir. Yıllardan
beri bu bütçe açıkları bu milleti ezmiştir, mahvetmiştir. İşte, bizim Hükûmetimiz döneminde kamu kesimi açıkları büyük bir
titizlikle, mali disiplinle aşağıya doğru çekilmiştir, rakam da ortadadır. OKTAY VURAL
(İzmir) - Cari işlemler açığı da 15 kat
arttı. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - 2002 yılında bütçe açığı 40 milyar YTL’ydi
Beyefendi. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Cari açık… İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Bu açığın gayrisafi millî hasılaya oranı
da yüzde 14,6’ydı. Şimdi 2003 yılından bu tarafa yapılan reformlarla beraber,
2006 yılında bütçe açığı rekor bir düşüşle 4,6 milyar YTL’ye
düşmüştür. Bu açığın gayrisafi millî hasılaya oranı
sadece binde 8’dir. Bakın, yüzde 14’lerden, 15’lerden binde 8’lere gelmişiz.
Devletin iki yakası bir araya gelmeye başlamış. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Amerikan devletinin değil mi? İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Biz, Türkiye devletinden, Türkiye Cumhuriyetinden bahsediyoruz. Değerli
arkadaşlar, bu aradaki fark oldukça çarpıcıdır. Bu iyileşme performansı,
Türkiye’nin örnek gösterilen bir ülke hâline geldiğini orta yere koyuyor. Bu
tabloyu ülkemiz adına, ekonomimiz adına büyük bir kazanç olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunun adı istikrardır, bunun adı mali disiplindir. Bu
anlamda, Sayın Bakanımızı da buradan tebrik ediyorum. Mali disiplini ve
istikrarı çok güzel bu günlere kadar getirmiştir ve bütçemizin dengelerini
korumuştur. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Citibank’ın 2 milyarını bağışlamış. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) - Bunun anlamı, Türkiye’nin sırtındaki yüklerden her geçen gün biraz
daha kurtuluyorduk, bunun anlamı budur. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İnşallah sizden de kurtulacak Türkiye. İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Bu bütçeler, artık, milletin sırtına yük olmaktan çıkıp, millete
hizmet eder hâle gelmiştir. Bu istikrarı ve mali disiplini korursak, ödün
vermeden çalışmaya devam edersek ekonomimiz daha iyiye inşallah gidecektir.
Türkiye daha iyi, daha aydınlık günlere kavuşacaktır. Bütçe performansındaki bu
başarı da, ekonomide çok yönlü başka başarılar da elde edilmiştir ve 2003
yılından itibaren bütçe açıklarının azalması sonucunda gayrisafi millî hasılamız büyümüştür ve kamu kesimi borçlanma gereğinin
gayrisafi millî hasılaya oranı da yüzde 12’lerden eksi yüzde 3’lere kadar
düşmüştür. Değerli
arkadaşlar, enflasyonda büyük başarı elde edilmiştir, tek haneli rakamlara
gelinmiştir. Düşük tek haneli rakamlar Hükûmetimizin
hedefi olarak orta yerde durmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özgün, bir dakika ek süre veriyorum. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla)
– Faiz giderlerine bakınız, giderler içerisinde en büyük sorunlardan birisi
buydu, bu bütçeler faize batırılıyor, faiz içerisinde boğuluyordu. Hâlbuki, bizim Hükûmetimiz
döneminde, 2002 yılında giderler içerisinde faizin oranı yüzde 18,9’dan bugün yüzde
7,6’lara kadar gelmiştir. Bunlar önemli gelişmelerdir. Şimdi, Sayın
Bakanım, burada KÖYDES’le ilgili bir, iki söz
söyleyip sözümü bitireceğim. KÖYDES önemli bir projedir, devam etmesi gerekir,
bütçedeki ödeneğinin de artırılması gerekir. Balıkesir gibi büyük illerimizin
köyleriyle ilgili sorunları devam etmektedir. O anlamda, Plan ve Bütçe
Komisyonunda da ifade etmiştim, Balıkesir ilimize KÖYDES’ten
biraz daha fazla destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanım,
önemli bir konumuz da asgari geçim indirimi meselesi. Önümüzdeki yıl
başlayacak, bu konu da Hükûmetimize nasip olmuştur.
Asgari ücretin önemli bir kısmı vergi dışı kalmış olacaktır. Güçlü ekonomi,
güçlü siyaset ve güçlü Türkiye hedefi doğrultusunda hazırlanmış bulunan 2008
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, yaklaşan bayramınızı da
kutlayarak hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özgün. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz Karabük Milletvekili Sayın Mustafa
Ünal’a aittir. Buyurun Sayın
Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz yedi
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu
İhale Kurumunun 2008 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmeler yapmak amacıyla
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi ve halkımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Kamu alımlarının
önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılmaktadır. Kamu alımlarının
yıllık tutarının gayrisafi millî hasılamızın yüzde
10’unu aştığını düşünecek olursak, kamu alımları piyasasının düzenlenmesi
gereği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu piyasaya ilişkin düzenlemeler, kamu
alımları alanında saydamlığı, verimliliği ve rekabeti artırmayı, hesap verilebilirliği
ve kamuyu denetimi sağlamayı hedef edinmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kurumunun, mevzuatı geliştirmek ve
uygulamaya yön vermek görev ve yetkileri yanında denetim fonksiyonu da vardır.
Kurum, bu fonksiyonuyla, ihale sürecinde yapılan şikâyet başvurularını
incelemekte, bunun dışında da, kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık
bulunduğuna yönelik diğer iddiaları değerlendirerek sonuçlandırmaktadır. Kamu İhale
Bülteni de Kurumca hazırlanmaktadır. Bülten 1/1/2007
tarihi itibarıyla, ilgililer tarafından, ücretsiz olarak, elektronik ortamda
kolaylıkla takip edilebilmektedir. Haklarında
ihalelere katılma yasağı kararı verilenler ve Kamu İhale Kanunu’na göre suç
sayılan fiil veya davranışlardan dolayı hakkında kamu davası açılanların
sicilleri de kurum tarafından tutulmaktadır. Kurum, AB
müktesebatı ile uyumlu bir kamu ihale sistemi oluşturmak, kurumsal kapasiteyi
geliştirmek ve kamu ihale sisteminin ilgili taraflarca daha iyi anlaşılmasını
sağlamak amacıyla projeler gerçekleştirmektedir. Kurum, bilişim
teknolojisini en iyi kullanan kamu kurumlarından birisi olmuştur. Bilgi
teknolojisi desteğiyle Kamu İhale Kanunu’nda belirtilen esas, usul ve
işlemlerin doğru olarak uygulanmasını sağlamakta, kolaylaştırmakta ve
hızlandırmaktadır. Böylece, tüm kamu alımlarının elektronik ortamda tek
merkezde kayıt altına alınması, ülkemiz kamu alımları tablosuna ilişkin gerçek
verilere ulaşılması, ihale onayından sözleşmenin imzalanmasına kadar geçecek
kritik ihale sürecinin takip edilmesi sağlanmış olacaktır. Saydamlık ilkesinin
tam anlamıyla hayata geçirilmesi, kamu kaynaklarının etkin ve verimli
kullanılmasıyla devlete ve devletin yaptığı işlere olan güven de artacaktır. Kamu alımlarının
elektronik ortamda gerçekleştirilmesine yönelik e-ihale sisteminin de altyapısı
hazırlanmış olup Sosyal Güvenlik Kurumunun geri ödemeci olduğu tıbbi cihaz ve
sarf malzemesi ihalelerinde pilot uygulamalara 2008 yılı başında başlanacaktır. Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Kamu İhale Kurumunun 2008-2010
yıllarına ait tahminî bütçesi tasarruf ilkelerine uyum dikkate alınmak
suretiyle hazırlanmıştır. Bu bütçede kaynakların kullanımında etkinliğin ve
verimliliğin artırılması hedeflenmiştir. 2008 yılına ilişkin kurum bütçesinde
elde edilecek gelir 69 milyon 123 bin YTL olarak tahmin edilmiştir. Bu gelirin
52 milyon 561 bin YTL’sinin kurum giderleri için
harcanacağı, geriye kalan 16 milyon 562 bin YTL’sinin
ise, gelir fazlası olarak hazineye aktarılacağı öngörülmüştür. Değerli milletvekilleri,
bir hususa daha değinerek sözlerime son vermek istiyorum. Kamu alımlarında bir
yandan saydamlığı, verimliliği ve rekabeti artırmayı sağlamak isterken, diğer
yandan da kamu hizmetlerinin gecikmeden ve en iyi şekilde yapılabilmesi
gerekliliğini asla gözden uzak tutmamamız gerekmektedir. Kamu İhale
Mevzuatı ile getirilen düzenlemelerin maksada uygunluk çerçevesinde
uygulanması, bu uygulamayı yapma yetkisi bulunan kişi ve kuruluşların elbette
her zaman hukukun sınırları içerisinde kalmak şartıyla kendi bilgi, tecrübe,
maharet, ufuk ve vizyonlarına bağlıdır. Kamu hizmetinin
en iyi şekilde ve ivedilikle görülmesinin gerekliliği ise, hepimizin malumudur.
Kamu hizmetindeki gecikmeler, bazen çok ağır zararlara sebep olabilmektedir.
Örneğin, İstanbul Ataköy’de Ayamama Deresi’nden günde 400 bin metre küp atık su
Büyükşehir Belediye Başkanının bu konudaki büyük çaba ve gayretlerine rağmen,
ihale konusundaki düzenlemelerin uygulamada ortaya çıkardığı zorluklar ve iki
defa ihale iptali nedeniyle etrafı da rahatsız ederek, arıtılamadan denize
dökülmeye devam etmektedir. Yine, aynı şekilde Tuzla’da mevcut arıtma tesisinde
kapasite artırımı ve rehabilitasyon ihale iptalleri
nedeniyle henüz gerçekleştirilememiş ve pis kokuların etrafı rahatsız etmesi
önlenememiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayınız Sayın Ünal. MUSTAFA ÜNAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu ve buna benzer
mevzuat engeli örneklerini seçim bölgem Karabük’te de, çevre ilçelerimiz,
Zonguldak’ta da, velhasıl ülkemizin her yerinde bulmak ve çoğaltmak mümkündür. Kamu İhale Kanunu
2002 yılı başında kabul edilmiş ve 2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına
rağmen, yürürlüğe girmeden önce bile 2002 yılında değişikliklere uğramış, daha
sonra da büyük ölçüde tadilata konu olmak zorunda kalmıştır. Kamu hizmetlerinin
en iyi şekilde görülmesinin gerekliliği ve ivediliği göz önünde tutularak, bu
yasanın getirdiği “en düşük fiyat esası” da başta olmak üzere, mal ve hizmet
alımları ile yapım işlerindeki engelleyici hükümleri tekrar gözden geçirilip
kamu hizmetlerinin daha hızlı şekilde yerine getirilmesini sağlayıcı bir yapıya
kavuşturulmasında yarar vardır. Bu duygu ve
düşüncelerle, Kamu İhale Kurumu Bütçesinin hayırlı hizmetlere vesile olması
dileklerimle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünal. Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun tüm konuşmacılarının
konuşmalarının sona ermesi için Genel Kurulun yetki vermesine ihtiyacım var. O
nedenle, sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Üçüncü söz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Recai
Berber’de. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Berber. Süreniz yedi
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Gelir İdaresi bütçesiyle ilgili
olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, maliye politikasının temel amacı büyüme ve istihdam
politikalarını destekleyici makroekonomik politikalarla uyumlu, etkin ve basit
bir vergilendirme sisteminin oluşturulmasıdır. Bu amaca ulaşabilmek için bir
taraftan yatırım ortamının iyileştirilmesi, diğer taraftan da kamu mali
yapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için de ülkemizin önemli yapısal
sorunlarından birisi olan kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınarak vergi
kayıp ve kaçaklarının azaltılması ve kayıtlı ekonomiye geçiş sürecinin
hızlandırılması gerekmektedir. Bu ise, ancak, vergi sisteminin
basitleştirilmesi, anlaşılabilir ve saydam bir vergi mevzuatı, düşük oranlı,
geniş tabanlı bir vergi sistemi ve etkin bir vergi idaresiyle
sağlanabilecektir. Bu nedenle, tüm kamu idaresinin aktif katılımlarıyla, Hükûmetimiz tarafından kayıtlı ekonomiye geçiş sürecinin
hızlandırılmasına yönelik olarak etkin bir çalışma yürütülmektedir. Bu husus,
siyaseten çok zor olmasına rağmen, olayın bütün taraflarıyla birlikte ulusal
bir politika hâline getirilmiştir. Kayıt dışı
ekonomiyle etkin bir şekilde mücadele etmenin ilk şartının, etkin bir gelir
idaresine sahip olmak gerçekliğinden hareketle, 59’uncu Hükûmet
tarafından, bu amaçla Gelir İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Gelir İdaresi,
yeniden yapılanmasını bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştirirken saygılı ve
dürüst olma, adalet, tarafsızlık, aklın ve bilimin rehberliği ve hukukun
üstünlüğü prensiplerini kendisine ilke edinmiş ve değişimin gereğine inanan her
kademedeki çalışanı ile klasik devlet kurumu imajından uzaklaşıp, mükelleflere
güler yüzle hizmet veren bir idare hâline gelmiştir. Kayıtlı ekonomiye
geçiş kapsamında vergi kayıp ve kaçağının boyutu, niteliği ve nedenleri
üzerinde araştırılmakta ve ulaşılan veriler ışığında önlemler alınmaktadır. Bu
kapsamda, denetim elemanı sayısının ve niteliğinin artırılması, denetim ilke ve
standartlarının geliştirilmesi suretiyle denetim sistemi etkinleştirilmektedir.
Bu konuda üzerinde önemle durulan hususların başında, Gelir İdaresi Başkanlığı
bünyesinde oluşturulan Veri Ambarı Projesi gelmektedir. Bu proje ile vergi
mükelleflerinin bütün mali bilgileri ve yapmış oldukları işlemler, Gelir
İdaresi tarafından alınarak beyanname bilgileriyle karşılaştırılmaktadır.
İdarenin etkinlik ve verimliliğini artırmak hedefi çerçevesinde teknolojik
altyapının geliştirilmesi oldukça önemlidir. VEDOP-2 projesiyle hayata
geçirilen veri ambarında, mali veriler toplanarak, riskli alanlar ve sektörler
belirlenmekte ve bu sayede daha etkin ve verimli bir vergi denetimi
yapılmaktadır. Gelir İdaresi
Başkanlığı, bu çalışmaların yanı sıra, sektörel bazda teknolojik sistemler kurarak kararlılığını eyleme
dönüştürmüştür. Bu kapsamda, akaryakıt istasyonlarındaki pompalarda yazar kasa
uygulamasına geçilmiş ve akaryakıt istasyonlarının yaklaşık yüzde 90’ında
uygulamaya başlanmıştır. Vergi güvenliğini sağlamak amacıyla getirilen, tütün,
tütün mamulleri ve alkollü içkilerdeki Bandrollü Ürün İzleme Sistemi, Kasım
2007 itibarıyla uygulamaya alınmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde,
sürdürülebilir bir büyüme ve istihdam artışı için yatırım ortamının
iyileştirilmesi amacıyla vergi sistemindeki yapısal sorunların giderilmesi,
diğer bir ifadeyle, vergi reformu çalışmaları hayata geçirilmiştir. Bu
bağlamda, uzun yıllardır lafı edilen ancak bir türlü yapılamayan enflasyon
muhasebesine geçilmiştir. Kalkınmada öncelikli yörelerde faaliyette bulunan mükellefler,
vergi avantajları, SSK primi ve diğer teşviklerle desteklenmiştir. Günümüzde birçok
ülkede düşük oranlı ama geniş tabanlı ve yatırımları teşvik edici bir vergi sistemi
oluşturulması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Bu, aynı zamanda, daha fazla istihdam,
daha fazla refah ve sonuç itibarıyla daha fazla vergi hasılatı
anlamına gelmektedir. Bu olumlu çalışmaları geçekleştirmek için hükûmetlerimiz de mevcut vergi oranlarını ciddi oranda düşürmeye
başlamıştır. Biraz önce ben hayretler içinde, belki üniversitede olsa tekrar,
daha fazla soru sorabileceğimiz Esfender Hocama hayretler
içinde baktım, çünkü herhâlde son gelişmelerden haberleri yok. Özellikle, katma
değer vergisi oranları, tekstil, sağlık, eğitim ve gıda sektörlerinde yüzde
18’den yüzde 8’e, bazı temel gıda ürünlerinde de yüzde 1’e kadar çekilmiştir.
2008 yılı başından itibaren uygulanmak üzere turizm sektöründe de KDV yüzde
18’den yüzde 8’e indirilmiş ve turizm sektörünün rekabet gücü artırılmıştır.
Öte yandan, 2006 yılı başından itibaren yürürlüğe giren Yeni Kurumlar Vergisi
Kanunu ile kurumlar vergisi oranı yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirilmiştir. Aynı
şekilde Gelir Vergisi Kanunu’nda, gelir dilimleri ayarlanmış ve en yüksek dilim,
yüzde 45’ten yüzde 35’e çekilmiştir. Oluşan bu yeni koşullarda kurumların üzerindeki
vergi yükü OECD ortalamalarının da altına düşmüştür. AK Parti iktidara geldiğinde,
AK Parti döneminde OECD ülkelerinin en yüksek düzeyde olan vergi oranı şu anda
ortalamaların altındadır. Geçmiş dönemlerde
yapılan sayısız değişikliklerle yamalı bohça hâline gelmiş olan ve birbiriyle
uyumsuzlaşan vergi kanunlarının sadeleştirilmesi ve bütünlüğünü sağlayarak yeniden
yazılması çerçevesinde Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu çıkarılmış gelir vergisi ve
diğer kanunların yeniden yazılması çalışmaları son aşamaya getirilmiştir. Gelir
Vergisi Kanunu’nda, 2008 yılında başlamak üzere yapılan çok önemli bir değişiklik
de asgari geçim indirimi müessesesinin getirilmiş olmasıdır. Bu, sosyal amaçlı
bir uygulamadır ve bu uygulamayla, gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi,
asgari ücretin yarısından az olmamak üzere büyük bir kısmı vergi dışı bırakılmış
olmaktadır. Bu da geçmiş hükûmetlerin çok hayalini
kurduğu ve söylediği bir laftır ancak yine, AK Parti İktidarına nasip olmuştur.
İdarenin vergi mükelleflerine sunmuş olduğu hizmet kalitesinin artırılması amacıyla,
vergi beyannameleriyle eklerinin İnternet üzerinden alınmasını sağlayan e-beyanname,
Hükûmetlerimiz döneminde başlatılmış, kasım ayı sonu
itibarıyla yüzde 92 İnternet üzerinden beyanname alınmıştır. Ayrıca, vergi tahsilatlarının bankalar aracılığıyla yapılmasına yönelik
altyapıyla birlikte zaman ve iş gücü kaybının önüne geçilmiştir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; masanın öbür tarafında, hem mükelleflere hem idaremize, çok
faydalı ve özverili çalışmalarıyla hizmet veren yeminli mali müşavir, serbest
mali müşavir ve serbest muhasebeci meslek erbabı, uzun yıllardır… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Berber, bir dakika ekliyorum, lütfen, sözlerinizi tamamlayın. RECAİ BERBER (Devamla)
- …bu çileli mesleği sıkıntılar içinde sorunlarıyla yürütürken bu sorunlara
önemli çözümler bulunmuş ve ilk defa, 1-20 Temmuz tarihleri arasında olmak üzere
mali tatil uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulama, meslek mensupları için büyük
bir aşama ve önemli bir jesttir. Sayın Başbakanımızın delaletleriyle gerçekleşen
bu uygulama için, bütün meslek mensupları ve aileleri adına, Sayın Başbakanımıza
ve Bakanımıza şükranlarımı arz ediyorum. Sayın Bakanımızın
yüzlerce reformcu adımları yanında, sadece bu olay bile, reformcu bir Maliye Bakanı
olarak cumhuriyet tarihinde hak ettiği yeri almasını sağlamıştır diye düşünüyorum. Bütün bu çalışmalarda
emeği geçen, başta Sayın Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Gelir İdaresi Başkanlığı
üstatlarım olmak üzere, tüm Maliye camiasına teşekkür ediyorum. Çok sağlam ve
oturmuş bir bürokrasi işleyişi ve teamülleri olan Maliye Bakanlığının, aynı zamanda,
gerektiğinde nasıl reformcu olabileceğini göstermiş olmalarından dolayı da kendilerini
tebrik ediyorum. Yapılan bu çalışmaların amacı, sağlam bir kamu maliyesi ve ekonomisiyle
daha güçlü bir Türkiye gerçekleştirmektir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de yaklaşan Kurban Bayramı’nızı
tebrik ediyorum ve 2008 yılı Maliye bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Berber. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına şimdi söz Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı’da. Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yedi dakikanız
var. AK PARTİ GRUBU
ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Tabii, Türkiye’de,
özellikle AK Parti Hükûmetleri döneminde birçok başarılı
hizmetlere imza atılmıştır. Bunlar, bütçe uygulamalarıyla da, bütçe konusundaki
başarılı çalışmalarla da kendini göstermektedir. Bunu inkâr etmek, ya geçmişi
bilmemektir ya da gerçekleri görmezlikten gelmek demektir. Şimdi, konuşmalara
baktığımız zaman, birçok siyasi partinin iktidarda olduğunu, hükûmet olduğunu, hükûmet ortağı
olduğunu ve o dönemki uygulamalarıyla bugün, buradan, Meclis kürsüsünden yaptığı
konuşmaların ne kadar birbirine zıt olduğunu ve ne kadar çelişkilerle dolu olduğunu
hepimizin görmesi lazım. AK Parti İktidarları
döneminde enflasyonların tek haneli rakamlara indirildiği gerçeği ve enflasyon
belasından Türkiye’nin kurtulmaya başladığını hepimizin görmesi, bilmesi gerekiyor.
Faizlerin, bu ülkede, bu milletin üzerine yük olan, bindirilmiş olan faizlerin
yüzde 45’lerden yüzde 17 seviyelerine indirilmiş olması tabii ki büyük bir başarıdır.
Borçların gayrisafi millî hasılaya olan oranının yüzde
78’lerden yüzde 45 oranlarına gelmesi ve bu başarıların sağlanması gerçekten
önemlidir. Lütfen geçmişi hatırlayalım.
Biz bu ülkede eksi 9,5’luk büyümeleri gördük. Cumhuriyet tarihinde, İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra en büyük küçülmeleri yaşadık. Bunlar çok uzun yıllar önce,
yirmi yıl önce, otuz yıl önce olmadı. Bunlar 2001 yıllarının gerçekleridir,
1999 yıllarının gerçekleridir. Yüzde 6,5 küçülmeleri, yüzde 9,5 küçülmeleri, üç
yıllık iktidarınız dönemindeki, üç buçuk yıllık hükûmet
ortaklığı dönemindeki bu küçülmeleri unutmamamız gerekir. Bütçe açıklarının 40
katrilyon olduğu dönemleri, 40 katrilyonlardan bugün, 14,6 oranlarından bugün
çok düşük noktalara geldiğimizi hiçbirimizin unutmaması ve ona göre hareket etmesi,
konuşmalarını ona göre yapması gerekir diye düşünüyorum. Bakın, Türkiye,
2001 yılında, topladığı 100 lira verginin 103 lirasını faize vermiş. Aynı Türkiye
Cumhuriyeti, 2002 yılında, topladığı 100 lira verginin 84 lirasını faize vermiş.
Bu mudur başarı? Bu milletten vergi toplayacaksınız, topladığınız vergileri de
faiz ödemesine vereceksiniz, ondan sonra da millete hizmet edecek kaynağınız
kalmayacak, hizmet üretemeyeceksiniz ve hiçbir şeyi başaramayacaksınız. Çok şükür
bugün Türkiye yüzde 8’lik büyümelerle gayrisafi millî hasılasını
3 kat artırmayla konuşabiliyor, bunlarla gündeme gelebiliyor. Yine, bütçeden
faize ayrılan payların küçüldüğünü, ama bütçeden yatırımlara ayrılan payların
da çok büyüdüğünü görmemiz gerekiyor. Bundan önceki bütçelere baktığınız zaman,
AK Parti Hükûmetleri öncesindeki bütçelere baktığınız
zaman, 5 katrilyonluk, 5,5 katrilyonluk bir hizmet bu millete götürülebiliyordu,
maddi değeri buydu. Ama bugünkü bütçelerde bunlar 15 katrilyonlara, 16 katrilyonlara
yükselmiştir, yani millete giden hizmet en az 3 misli artırılmıştır. Tabii, özelleştirme
uygulamalarına da bakmamız lazım. Burada bazı hatipleri dinlediğim zaman, “Özelleştirmeler
yabancılaştırılıyor, şeffaf yapılmıyor.” gibi konuşmaları dinlediğimde gerçekten
hayret ediyorum. Çünkü, dünya 1970’li yıllarda özelleştirme
uygulamalarına başladığında Türkiye’de de 80’li yılların ortasında özelleştirme
uygulamaları başladı ve o günden sonra da, blok satışı dâhil birçok özelleştirme
uygulamalarına bütün hükûmetler, iktidar ortağı olmuş,
hükûmet ortağı olmuş bütün hükûmetler,
geldiler, imza attılar, özelleştirme uygulamaları yaptılar. Ama,
bugün, kendi yaptıkları uygulamaları, bu kürsüde, “Niye özelleştirme yapılıyor?”
diye eleştirme noktasına da gelmişlerdir. Bakın, elimde
özelleştirilmiş şirketlerin listesi var. Taa, 1988 yılından
itibaren yabancılara satılmış; Amerikalılara, Fransızlara, İtalyanlara, Almanlara,
İngilizlere, bu şirketlere satılmış birçok firmanın, şirketin listesi var. Bunlar
hep özelleştirilmiş kurumlar. Hepsini tek tek burada okumak istemiyorum ama,
mesela, İpragaz satılmış. Blok hisse satışı şeklinde satılmış. Ne zaman satılmış?
27 Ocak 1992 tarihinde satılmış. Yüzde 49,33’ü Fransızlara satılmış. O günkü
Doğru Yol Partisi-SHP İktidarı döneminde bunlar gerçekleştirilmiş. Yani, özelleştirme
uygulamaları AK Parti döneminde başlamış uygulamalar değil. Yine başka bir örnek
vereyim sizlere: BASF Türk Kimya Sanayi Anonim Şirketi satılmış. Ne zaman satılmış?
15 Kasım 1999 tarihinde satılmış. Blok hisse satışı şeklinde satılmış. Burada
eleştirdiğiniz şekilde satılmış. Yüzde 40 şeklinde satılmış, yabancılaştırılmış.
Kimlere? Almanlara satılmış. O zaman, siz iktidara
geldiğinizde, siz hükûmet ortağı olduğunuzda bu özelleştirme
uygulamalarını niye yaptınız diye bir soruyla muhatap olursunuz. Bu soruya verecek
cevap da bulamazsınız. Yapmışsınız. Satmışsınız. Bu dönemde bunların hepsi gerçekleşmiş.
Aymar Yağ Sanayii Anonim Şirketini 31 Ağustos
2000 tarihinde, blok hisse satışıyla Almanlara vermişsiniz, 2000 tarihinde. Toros Gübre ve Kimya Endüstrisini, 2000 tarihinde, 9 Ekim
2000 tarihinde gitmişsiniz, yine Alman Tekfen Sanayi
Yatırım Anonim Şirketine vermişsiniz, satmışsınız. Bu uygulamaları yapmışınız. Masanın bu tarafında
durduğunuz zaman, iktidar tarafında durduğunuz zaman bu uygulamaları yapmışsınız.
Şimdi, masanın öbür tarafına geçtiğiniz zaman “Niye özelleştirme yapıyorsunuz?”
dediğiniz zaman, bunun inandırıcılığı yoktur. Bunun, millet tarafından da kabul
görmesi mümkün değildir. Tabii, AK Parti
İktidarlarının özelleştirme uygulamaları farklıdır. Açıktır, şeffaftır, alenidir.
Herkes ihaleye davet edilmiştir. Canlı yayınlarda ihale yapılmıştır. Dolayısıyla,
bu ihalelerin bu kadar açık olması, şeffaf olması ve canlı yayınlarda olması da
büyük başarı sağlamıştır. O şirketlerin değerinin üzerinde satışlarla gerçekleştirilmiştir. Bakın, biz
1990’lı yılların başında şunu konuştuğumuzu, şunu tartıştığımızı çok iyi hatırlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum Sayın Kızılcıklı, lütfen tamamlayınız. SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bakın 90'lı yılların başında neyi
konuşuyorduk? Telekom'u satalım 21 milyar dolara, 18 milyar dolar olan iç borcun
tamamını kapatalım, şu iç borç belasından kurtulalım diye konuşuyorduk. O gün o
Telekom satışı yapılmadı, iç borç kapatılmadı, ödenmedi. Zaman geldi Telekom'un değeri 2 milyar dolara
düştü ama iç borcumuz ödenemez noktalara geldi. AK Parti geldi 6,5 milyar dolar
gibi, değerinin 3 misli rakamları gibi bir satışı da gerçekleştirdi. Bunları
lütfen kimse göz ardı etmesin. Bunların hepsi Türkiye'nin konuştuğu konulardır.
Özelleştirme uygulamalarını Türkiye çok iyi bilmektedir. Geçmişin yanlışlıklarına
düşmeden doğru uygulamalarla bugün 40 milyar dolarlık özelleştirme yaptık ve
milletimiz kazandı, Türkiye kazandı; AK Partiyle de kazanmaya devam edecek diyorum,
hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kızılcıklı. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına şimdi söz, Hasan Fehmi Kinay'da,
Kütahya Milletvekili. Buyurunuz efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Saygıdeğer milletvekilleri,
gelir bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsınızda yüce Meclisi ve bizleri
izleyen yüce milletimizi selamlıyorum. 2008 yılı bütçesiyle
ilgili konuşmama başlamadan önce Gelir İdaresi Başkanlığı görevine yeni başlamış
olan Değerli Mehmet Akif Ulusoy'a görevinde başarılar
dileyerek, ayrıca bu görevden yine ayrılan Osman Arıoğlu
üstada da bundan sonraki yaşamında başarılar dileyerek başlamak istiyorum. Evet, 2008 yılı
bütçe müzakereleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda
gerekse Genel Kurulda yaklaşık kırk günden bu yana sürmektedir. Gerek iktidar
partisi gerekse muhalefet partisine mensup milletvekillerimiz, bütçe müzakerelerine
Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir düzeyde katkı sağlamaktadır. Bu katkı,
sadece Genel Kurulda bizleri aydınlatma imkânı değil, aynı zamanda ekranları başında
bizleri izleyen milletimizi de Türkiye ekonomisiyle ilgili, 2008 yılı bütçesiyle
ilgili bilgilendirme imkânı da vermiştir. Değerli milletvekilleri,
gelir bütçesi, aslında bütçe müzakerelerinin hemen hemen
yarısını ihtiva etmektedir. Bir taraftan giderlerini müzakere ediyoruz ama gelir
bütçesiyle ilgili son derece kısa bir görüşme imkânı ne yazık ki şu anda bulabiliyoruz.
Gelir bütçesiyle
ilgili belki de özetlenmesi gereken temel esaslar, Hükûmetin
mali disiplinle ilgili ortaya koymuş olduğu performansla ifade edilir. Bu doğrultuda,
ana başlıklar olarak şunları ifade etmek mümkündür: Devlet, artık borçlanmak istemiyor.
Temel felsefesi, bugüne kadar beş yıllık AK Parti İktidarının ve bundan sonra
devam edecek olan AK Parti İktidarının yaklaşımı, temel yaklaşımı budur. Zira, Türkiye, ne yazık ki gerek kamuyu gerekse özel sektörü
büyük ölçüde yıpratan bu mali disiplinsizlik yüzünden çok sayıda ekonomik kriz
yaşamıştır. Biliyorsunuz,
1990’lı yıllarda, özellikle 98’de, arkasından 2001 yılında Türkiye ekonomisi,
sadece cari açık sebebiyle değil, daha çok bütçe açıkları sebebiyle çok ciddi
krizler yaşamıştır. Ayrıca, devlet, harcamalarını sağlam kaynaklarla finanse etmektedir.
Vergi gelirleri, bundan önceki dönemde olduğu gibi, faizlere değil, artık Türkiye’nin
ihtiyaç duyduğu sağlık, eğitim, ulaştırma gibi yaşam kalitemizi artıran noktalara
yönlendirilmiştir. Devlet, bu vergi
gelirlerindeki başarısını, özellikle Gelir İdaresinin ortaya koymuş olduğu performans
sebebiyle, ek vergi almadan ve vergi oranlarını artırmadan bu başarıyı gerçekleştirmektedir.
Bu da altı çizilmesi gereken bir husustur değerli arkadaşlarım. Ayrıca, devlet,
vergi toplarken, bunu belki de Avrupa Birliği ortalamasının çok daha altında
harcamayla gerçekleştirmektedir. Biraz sonra ben bununla ilgili rakamlara da
yer vermeye çalışacağım. Bütün bu başarı,
bir taraftan kayıt dışı ekonomiyle yapılan mücadeleyle pekişmektedir. Bu saymış olduğum
yaklaşımlar neticesinde, Türkiye, her zamankinden daha çok mali disiplin ve ekonomik
istikrar imkânı bulmuştur. Daha evvel, bu borçlanma gereğinin yüksekliği nedeniyle
gerek enflasyon oranlarında, buna bağlı olarak kurda, diğer taraftan da ekonominin
yine temel parametrelerinden biri olan faizlerde önemli dalgalanmalar yaşadık.
Çok şükür ki artık, ülkemiz yükselen piyasalar içerisindedir. Yükselen piyasalar
içerisinde ilk beş ülke olarak görülmektedir ve bu doğrultuda tamamen bu noktaya
gelmemizi, ekonomide sağlamış olduğumuz ve bunun özelinde de Maliye Bakanlığımızın
göstermiş olduğu performansa borçluyuz. Bakınız, enflasyon
oranları artık dikkate alınmamaya başladı. Yani aynı istikrara kavuşmuş olan ülkelerde
olduğu gibi enflasyon oranları normalleşme sürecine girdi. Şu anda yüzde 30’lardan,
reel faizleri yüzde 6’lara, 7’lere çektik. Artık tek haneli rakamları telaffuz
etmek ihtiyacı içerisinde olduğumuzu her vesileyle ifade ediyoruz. Gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekse Genel Kurulda bazı tenkitlere de burada imkân dahilinde yer vermeye çalışacağım. Bununla ilgili olarak, bu
faiz dışı fazlayı düşürmemizi, bazı sözcüler, muhalefete mensup sözcüler, gelir
toplayamadığı, vergi toplayamadığımıza bağladılar. Değerli arkadaşlar,
bu son derece yanlış, rakamlarla bağdaşmayan, gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır.
Zira, 2002 yılında 61,713 milyar YTL olan vergi gelirleri
2006’da 137 milyar YTL’ye ve 2007 yılı sonu itibarıyla
da 170 milyar YTL’ye yükselmiştir ve her defasında Maliye
Bakanlığı buraya iddialı gelir bütçesi getirmiştir. Gelir bütçesi içerisinde de
vergi gelirlerinin nispeti her yıl artmıştır. Biraz evvel ifade ettiğim gibi,
AK Parti Hükûmetlerinin maliye açısından ortaya koymuş
olduğu performans belki de burada çok daha fazla ortaya çıkmaktadır. 2002’den
2006’ya kadar yüzde 120’lik bir vergi gelirlerinde artış gerçekleştirmişiz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum Sayın Kinay. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Burada, belki de vurgulanması gereken konu, bu vergi gelirleri artarken
gerek kurumlar vergisi ve gerek gelir vergisini düşürüyor olmamız. Evet, bu,
özellikle başarılı, altı çizilmesi gereken bir husustur. Vergi gelirlerinin bu
düzeyde artması, temelde, dahilde veya ithalde alınan
KDV’ye ya da ÖTV’ye bağlanıyor. Biz ÖTV ve KDV oranlarında
da bir değişiklik yapmadık. Tamamen KDV ve ÖTV’nin,
ekonominin kendi dinamizmi içerisinde bu imkân bulunabilmiştir, vergi toplama
imkânı bulunabilmiştir. Yine, 2008 yılı itibarıyla, ısrarla Sayın Maliye Bakanımız
şunu vurgulamıştır: Herhangi bir ek vergi veya vergi oranlarında bir artış asla
öngörülmemektedir. 2008 yılında da yine iddialı bir vergi gelirlerinde artış hedeflenmektedir,
yüzde 10 nispetinde bir artış hedeflenmektedir ve bu artış, biraz evvel ifade
ettiğim gibi, tamamen ekonominin genel dinamizmi içerisinde karşılanacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kinay. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle ben de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Birleşime
bir saat ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.12 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.13 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Gruplar adına
şimdi söz, Demokratik Toplum Partisi Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Söz süreniz otuz
beş dakika. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisin şu
boş sıralarını görünce, bizi dinleyen 73 milyon insanımızın ve yurt dışında
dinleyen milyonlarca insanımızın varlığını düşündüğüm zaman, bu yüce Meclisin
kürsüsünün, bu salonların da ötesinde sesini duyurduğunu biliyorum. Bu
vesileyle, Meclis TV’nin de on dördüncü yaş gününü kutluyor ve başarılar
diliyorum. Sayın Başkan, değerli
üyeler; her bütçe görüşmesindeki -AKP’nin altı, 59’uncu Hükûmetin,
60’ıncı Hükûmetin de birinci, yani, yedinci bütçe
sunuşu oluyor- her bütçe sunuşunun başında klişe bir söz var: “Bizden önceki
iyi hazırlanmayan bütçeler ülkemizi krizlere soktu.” ve AKP’nin miladı 2002
yılıyla başlattığını görüyoruz. Tabii, bu kriz edebiyatını, bu söylemi çağdaş
siyasetin bir argümanı olarak kabul etmek mümkün
değildir, ancak şöyle bir geçmişe uzanıp bu krizlerde kimlerin sorumluluğu ve
payı olduğu üzerinde de durmakta yarar var. 2002 yılından
1973’lere doğru gidecek olursak, ancak şöyle bir kriter
konabilir: “Darbe öncesi” ve “darbe sonrası dönem” diye, 12 Eylül. 1973
koalisyonu, siyasette transfer yılları ki, Sayın Başbakanın da başkanlığını
yapan geleneğin başladığı, daha sonra Milliyetçi Cephe hükûmetleriyle
sürdüğü ve 12 Eylüle doğru yaşanan olayların tırmandığı, 1977’de de bir benzin
krizinin hafızalarda kaldığı günler, ne yazık ki sağ-sol, Alevi-Sünni
çatışmalarının hafızalarda kaldığı günler. 1980’de Cumhurbaşkanlığı krizi ile 1
sente muhtaç olduğumuz 24 Ocak kararları da ekonomik krizlerin temel
taşlarından birisidir. Bundan sonrası, 12 Eylül askerî darbesidir. Son kırk yedi
yılda ülkemiz üç askerî darbe yaşadı. Muhtıraları ve son olarak sanal
olanlarını saymıyorum. 1960 darbesinde
sağcılar yargılandı. Başbakan Adnan Menderes ve 2 bakanı,
ki, sanık listesine bakıldığı zaman çok önemli isimlerin meydanlara, anıtlara
verilen isimler olduğunu görürsünüz. 12 Mart darbesinde solcular yargılandı,
Deniz Gezmiş ve 2 arkadaşı darağacına götürüldü. Darbeler mutat olmuştu, on
yılda bir. 12 Eylül darbesi olduğunda, bu sefer, hem sağcılar hem solcular
nasibini aldı. Özellikle 78’ler
dediğimiz yakın kuşak, uzun gözaltılar, işkenceler, sıkıyönetim askerî
mahkemelerinde adil olmayan yargılamalar yaşadı. İç Hizmet Kanunu’na dayanan 5 general Anayasa’yı ihlal etti; yüce Meclisi feshetmekle
kalmadı, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi dâhil, tüm partileri
kapattı, lider ve yöneticilerine yasak geldi, bazı parti yöneticilerini Zincirbozan’a mecburi ikamete gönderdi; dilleri, kültürleri
yasakladı. 1983 sonrası,
yine sağ partilerin iktidar devriydi. ABD, IMF, NATO, siyaseti, ekonomiyi,
savunmayı belirliyordu. İşte, bütün bu
süreçlerden günümüze, 2002’ye geldiğimizde, Başbakan dâhil olmak üzere, AKP’nin
önemli kadroları bu yakın süreçte görev ve sorumluluk aldılar. Bu yakın sürecin
krizleri de 1994, 1998 ve 2001 yılı ekonomik krizleridir. Devalüasyonun
yaşandığı, Türk lirasının pul olduğu bu yıllar, yine sağ iktidarlar yönetimdeydi.
Bu ekonomik krizlerden yine sağ iktidarlar baş sorumludur. AKP, 2002 yılında
miladını başlatsa da, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi
geleneğinden gelen, koalisyon yönetim dönemlerini atlaması gerçekçi değildir.
Bu dönemlerde, eski dönemlerde IMF’nin reçeteleri uygulanıyordu, arada bir fark
yok. Bu nedenle de 2002 miladı yanlış bir milattır. Öncesi krizlerde AKP
kadrolarının da ciddi sorumluluğu vardır. 2002’de yüzde 10
seçim barajına sığınanlar, seçim yasalarını, Siyasi Partiler Yasası’nı
değiştirmeyenler, lider sultasını sürdürenler, parti içi demokrasiyi yok
sayanlar, işletmeyenler, milletvekillerini atayarak ve tayin ederek
belirleyenler, halkın özgür iradesinin yansımasını engelleyenler, adil temsilin
önüne dikilenler, bu sistemle seçime girdiler. 1999 yılı trajik
bir yıldır. 1999’da Cumhuriyet Halk Partisi barajın altında kalmıştır. 2002’de
ise koalisyon ortağı olan üç parti barajın altına düşmüştür. Ne yazık ki,
2002’de, bu seçim sistemiyle sadece iki siyasi parti Meclise girebildi ve AKP
Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunlukla, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir
milletvekili sayısıyla iktidar oldu. Bu dönemi, ikili bir siyaset, bir
Hacivat-Karagöz oyunu gibi ikili bir oyun, hatta,
tahterevalli siyaseti gibi bir tarafta iktidar, bir tarafta muhalefetin olduğu
koskoca bir beş yılı geride bıraktık. Bu dönemde, zaman zaman
iktidar ve muhalefet parti liderlerinin çok sert tartışmalarına da tanık olduk.
Ama bu beş yıl boyunca, Türkiye’nin en önemli sorunları Kıbrıs sorunu, Kürt
sorunundan kaynaklı düşük yoğunluklu çatışma, bunların çözülmesi yerine, laik-antilaik gerilimi tırmandırıldı. Her gün bu gerilimde sanal
bir tartışma yaratan iki parti, seçimler 2007’de yaklaşırken, yüzde 10 seçim
barajı ve oy pusulasında bağımsızların, rekor oyda uzlaşıp, tekrar o
antidemokratik seçim yasalarıyla 2007’de seçime bizi götürdüler. Ancak,
bağımsızlar, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir rekor kırdılar. Rize’den Şırnak’a, Sivas’tan İstanbul’a
barajları, duvarları, çağdışı antidemokratik seçim yasalarını aştılar. Light muhalefet devri, işte 2007 öncesinde kaldı. 2007
seçimlerinde yakalanan yüksek temsil oranı, 23’üncü Dönem Meclisi bu nedenle
demokrasimiz için büyük bir şanstır. 2 milyon oy
alarak, seçilerek Meclise gelen Grubumuz, üyelerimiz, Meclisin tüm üyeleri gibi
halkı temsil etmektedir. Hiçbir kişi ve kurumun bu meşruiyeti, 2 milyon
yurttaşımızın oylarını, halkın özgür iradesini bir hukuk devletinde tartışma
hakkı yoktur. Meclisin tüm üyeleri Meclisin saygınlığını, halkın, milletin
egemenliğini temsil eden üyelerdir. Bu üyeler, bir hukuk devletinde haklarında
kesinleşmiş mahkeme kararı olmadıkça hiçbir şekilde suçlanamazlar.
Suçlandıkları takdirde bu suçlamalar iftira, bunu yapanlar da müfteri durumuna
düşer. (DTP sıralarından alkışlar) Bir hukuk devletinde yüce Meclisin bu
konuda, üyelerinin saygınlığına sahip çıkması, o üyelerinin değil, üyelerinin
şahsında onlara oy veren milyonlarca seçmenin ve milletin kayıtsız, şartsız
egemenliğine de sahip çıkması anlamına gelir. Sayın Başkan,
değerli üyeler; bütçenin hazırlanması sürecinde demokratik ve katılımcılık
olsun isterdik. Emek ve meslek örgütlerinin görüşleri alınsın isterdik.
Komisyonumuzda, Bütçe Komisyonunda gelip görüşlerini dinleyebilme şansını da
yakalamak isterdik. TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KESK, Türkiye Barolar Birliği,
Mühendis Odaları Birliği, Tabipler Birliği gibi ülkemizin önemli, şu anda
anayasa çalıştayını yapan ve gerçekten demokratik
olgunluk ve refleksi her alanda gösteren bu kuruluşlarımızdan on iki tanesi,
yakın tarihte, sosyal güvenlik reformuyla ilgili bir toplantı düzenlediler.
Ciddi sıkıntıları var, ciddi şikâyetleri var. Aynı şikâyeti, emek cephesi
dışında, dün Mecliste bana ulaşan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonundan,
işveren kesiminden de farklı şikâyetleri alıyoruz. O zaman, Türkiye'de 30
milyon, 40 milyon insanımızın geleceğini yakından ilgilendiren ciddi
reformlarda çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Bu meslek örgütlerimizin sosyal
güvenlik reformuyla ilgili haklı iddiaları vardır. “Bütçenin en büyük kara
deliği sosyal güvenlik harcamaları ve bu yöndeki yanlış politikalardır.”
dediğimizde, Sayın Bakan, bu kürsüde alındılar “bütçenin kara deliği” dediğimiz
için. Tabii, bütçenin diğer kara delikleri de, açıkları da vardır; alınırlarsa,
biz de Bulgarca “Dupnisa” deriz, o da kara delik
demektir. İşsizlik, kayıt dışı ekonomi, dış borçlar, faiz ödemeleri, vergilerde
düşüşler, özelleştirmede tükenen olanaklar ve küreselleşmenin kapıya dayattığı
şoklardan öte, kaçacak sermayenin olası depremi de hesaba katılmıyor. Bunların dışında,
tabu sayılan, tartışılmayan, cesaretle konuşulamayan askerî harcamalar ve
silahlanma da vardır. Son yirmi üç ayda yaşanan acı olayların bütçemize yükü,
ne yazık ki bu yükün giderilmesi yönündeki çabalar dikkate alınmıyor. Ağır
silah ve teçhizatlarla iki yıldır sınıra yapılan kayma ve operasyonların bütçe
içindeki yeri dahi konuşulamıyor; çünkü bunun, yasal, anayasal mevzuat
sorunları var. Bu önemli konuda yüce Meclis bir tercih ile karşı karşıyadır.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz. Yüce Meclis bunu temsil
ediyorsa –ki, ediyor- örtülü ödenek gibi sınırlı harcamalar ile “çok gizli”
kaydı olan bazı küçük harcama kalemleri denetlenebilir olmak kaydıyla -hariç
tutularak- ülke ekonomisini, bütçeyi belirleyecek, sarsacak harcamalarda, demokrasiye
ve halkın temsiline olan inançla, karar mercisi olarak yüce Meclisin üzerinde
hiçbir güç ve irade olmamalıdır. (DTP sıralarından alkışlar) 2007 yılı Avrupa
Birliği İlerleme Raporu’nda “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’na ve
Millî Güvenlik Kurulu Yasası’na dair hiçbir değişiklik yapılmadı.” deniliyor.
“Ordu bütçesi ve harcamaları üzerinde Meclis denetiminin güçlendirilmesi
bakımından da hiçbir ilerleme yok.” deniliyor. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu,
ordu bütçesini, sadece genel bir tarzda denetliyor, programları ve projeleri
incelemiyor. Dahası, ilave bütçe fonları Meclis denetiminden muaf tutuluyor. Hesapların
denetimine gelince, Anayasa’ya göre Sayıştay ordu harcamaları ve mülklerinin
dışarıdan, geriye dönük hesap denetimini yapabiliyor. Ancak Sayıştay, kendisine
yönelik yasanın kabulünün askıda olmasıyla, ordu mülklerini hâlâ
denetleyemiyor. Dahası, güvenlik kurumlarının iç hesap denetimini düzenleyen
2003 tarihli Kamu Maliyesi Yönetimi ve Denetimi Yasası hâlâ doğru düzgün
uygulanmıyor. Hepsi
toparlandığında, ordu üzerinde idari, sivil fonksiyonların ve savunma
harcamasına yönelik Meclis denetimi sağlanması konusunda hiçbir ilerleme
sağlanmış değil. Tam tersine, yetki alanının ötesine geçen meseleler de
-reformlar dâhil- ordunun açık yorumlarda bulunma eğilimi güçlenmiş durumdadır.
Evet “kral çıplak”
derler ya, işte Hükûmetin gerçeği; Hükûmet, ama 2 kişiden 1’inin oyunu alsa da iktidar değil.
AKP ekonomiyi IMF’ye, Kürt sorununun çözümünü ABD’ye, askere havale etmiş, dış
politikayı da ABD’ye bağlamış, savunmayı da NATO’nun perspektiflerine bağımlı
kılmış, Meclisi dışlamış, bu anlayışla sağlıklı bir bütçe politikası da
gelişememiştir. Bütçemizin gerçek
yüzünü iki örnekle açıklamak istiyorum. Eğer, ortaya konan pembe tabloda Hükûmetin makyajını akıtıp gerçek yüzünü ortaya çıkarırsak
şöyle bir tablo ortaya çıkar: Biri madalyonun bir yüzü, biri ikinci yüzüdür. Madalyonun bir
yüzünde “take off”, kalkışa
çıkanlar vardır. Hükûmetin yandaşları, dostları,
arkadaşları, ihaleler, özelleştirmeler, partizanca kadrolaşma, sermayenin
palazlanması, zenginin daha zengin olduğu, oligarşik
bir azınlığın çıkarları için uygulanan IMF’ye boyun eğmiş, bir nevi iş
birlikçi, ama pragmatik bir ekonomik politika var.
Bunları söylediğimizde Sayın Başbakan kızıyor, daha iki gün önce muhalefeti
“sermaye düşmanı” ilan ederken, Hükûmet olduklarında
kamu borç stokunun millî gelire oranının 78,3 olduğunu, bugün ise yüzde 40’ın
altına düşerek IMF’ye olan borcun 23 milyar dolardan 7,2 milyar dolar düştüğünü
söylüyor. Doğru mu? Bütçe görüşmelerindeki sunuşlarımızda “IMF borcu ne zaman
bitecek?” diye sorduğumuzda da Sayın Başbakan “ABD’nin de borcu çok, çok ama
ekonomisi iyi.” diye bize cevap veriyor. Bu mu mali disiplin, kalkınma ekonomi
politikası? “Bu mu bunun cevabı?” diye sorduğumuzda, biraz, bu konudaki
Türkiye’deki kurumların raporlarına dönmek istiyorum. TEPAV (Türkiye
Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) bütçe açığının eylül sonunda 12,2 milyar YTL’yi bulduğunu, bu rakamın geçen yıl 2,4 milyar YTL
düzeyinde olduğu dikkate alındığında bütçe performansındaki bozulmanın geçen
yıla göre oldukça ciddi boyutlara ulaştığını belirtiyor. Bütçe gelirleri
arasında yer alan özelleştirme gelirleri hariç tutularak bütçe açığı
hesaplandığında, açığın 3,8 milyar YTL’den 19,1
milyar YTL’ye çıktığını kaydediyor. Bu durumun bütçe
açığında yüzde 400’ü aşan bir sıçrama anlamına geldiği ifade ediliyor. Tabii ki
buna bağlı olarak bütçe harcamalarındaki hızlı artış ve özellikle dolaylı vergi
gelirlerindeki düşük performansın yanında, dış sektörlerin, özellikle dünya
ekonomisinin ABD’den Çin ve Hindistan’a kayması –olası, piyasadaki
dalgalanmalar da dikkate alındığında- ve son günlerdeki veriler ekonomide SOS
sinyallerini veriyor. Son beş yılda
hızlı bir büyüme kaydedildiği söylenen Türkiye ekonomisi, bu yılın üçüncü
çeyreğinde sert bir fren yapıyorsa ve gayrisafi millî hasılada
da yüzde 2 olarak, dokuz aylık büyüme ise hedeflerin altında, yüzde 4 olarak
gerçekleşiyorsa, ticaret ve tarım sektöründeki düşüş etkili olurken, ilk kez
böylesi bir düşüş oranıyla karşılaşılması alarm zillerinin çalmaya başladığını
gösteriyor. Dokuz ayda büyüme hızı gerilerken, üçüncü çeyrekte en kötü yıl
olarak da tarihe geçecek. Dünyada son
çeyrekte bir gerileme, yavaşlama olacağı söyleniyor. Hükûmet
açıklamalarında ise “etkilenmeyeceğini” söylemişti. İçeriden kaynaklı
gerilemeye dış konjonktür de eklendiğinde yüzde 5
büyüme oranının yakalanamayacağı ortada. Enflasyonun da buna bağlı artacağı
anlaşılıyor. Enflasyon ve
büyümeden sonra cari açıktan da ekimde kötü haberler geldi. Aylık 3 milyar
dolar açık, yıllık 35,2 milyar dolarla yeni rekora imza attı. Açığın millî
gelire oranı ise yüzde 7,7. Değerli
milletvekilleri, tarımda hızlı bir küçülme yaşanıyor. Sektörde, ilk çeyrekte
yüzde 2,9’luk büyüme, ikinci çeyrekte de yüzde 2,1 oldu. Sayın Maliye Bakanı
sunuşlarında, “Tarım sektörü geriledi, istihdam içindeki payı -dikkat çekmek
istiyorum- 2002’de yüzde 34,9 iken -miladı AKP’nin- 2006 yılında yüzde 27,3’e
geriledi.” Yani, Sayın Bakan, siz, 2002’den önceki hükûmetlerin
çok daha gerisine düşmüşsünüz demektir. Bu da sizin acı itirafınız. Hani daha öncesi
ekonomik kriz devralmıştınız, tarım da böyle mi alınmıştı? Aslında, tarımda AKP
döneminde ekonomik politikaların olmayışı düşündürücüdür. Türkiye’nin bir tarım
ülkesi olduğu gerçeğini görmeyen politikalar sonucudur. Pancara, tütüne konan
kotalar üretimi engellerken, Karadeniz’de fındık üreticisi, Ege’de üzüm
üreticisi, doğuda ve batıda tütün üreticisi, buğday, tahıl üretimi teşvik
görmedi, desteklenmedi. Orta planda, 2013 yılına kadar, Avrupa Birliği tarım kriterlerine rağmen üvey evlat muamelesi gördü. Çukurova’da
pamuk üreticisi, Trakya’da ayçiçeği ve tahıl üreticisi ürününü tarlada
bırakıyorsa, Akdeniz’de narenciye üretimi bitme noktasına gelmişse,
denizlerimizde balıkçılarımız zor koşullarda ağlarının, mazotlarının, aldıkları
kredilerin borçları altında eziliyorsa, AKP’ye sormak gerek, KÖYDES’in var, BELDES’in var,
neden tarımı destekleme politikan TARDES’in yok?
Artık, size bir TARDES politikası lazım diye söylüyoruz. Millî gelirde en
büyük paya sahip olan sanayinin ilk çeyrekte yüzde 7,5, üçüncü çeyrekte yüzde
3,7 olması da düşündürücüdür. Tarımdan sonra sanayide de gerilemenin göstergesi
değil mi? Serbest meslek ve
hizmetlerde, sırasıyla, 4,7, üçüncü çeyrekte ise yüzde 1,1 oldu. Yani, doktor,
avukat, mühendis, muhasebeci, değişik serbest meslekle ilgili kalem de dibe
vuruyor. Tabii ki, vatandaşta para olmayınca bu meslek gruplarının da çalışması
mümkün değildir. Tabii ki,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda Türkiye’nin 177 ülke içinde 84’üncü
sırada yer almasının ne kadar onur kırıcı olduğunu söylemiştik, kredi notumuzun
da B’den BB eksiye düşmesinin vahametini de
söylemiştik. Ancak, bunların, bu verilerin arkasından bu son aylarda yatırım,
enflasyon, faiz ve cari açık rakamları gerçekten ciddi olarak ekonomik
politikanın gözden geçirilmesini gerektiriyor. “Vergi reformu
neden geciktiriliyor?” diye Hükûmete sormak
istiyoruz. Çoğunluğunuz var, istediğiniz gibi, bir gece ansızın
getirebilirsiniz ve geçirebilirsiniz buradan Hâkimler ve Savcılar Yasası gibi. Çünkü, ülkemizde vergi yasaları sık sık
değişiyor, uygulama sorunları yaşanıyor, tartışma konusu hâline geliyor,
uzmanlar dahi uygulamada zorlanıyor, takip etmede zorlanıyor. Hukuki,
güvenilmiş ve kazanılmış haklara saygı kalmadı, vergi hukukunda kanunilik
ilkeleri karşısında geriye yürümeye yer verme, hukuka aykırılığın ötesinde
ciddi vergileme anlayışları yanında, zenginden yeterince vergi alınmaması,
emekçiden çok alınması, vergi adaletsizliği yaşanıyor. İşte, bunların hepsi
vergide adalet için hızla bir vergi reformunun derhâl Meclise gelmesini
gerektiriyor. Gelir üzerinden alınan vergiler -gelir vergisi, kurumlar vergisi-
düzenlenirken asıl dolaylı vergiler, yani harcamalar üzerinden alınan vergiler,
KDV, ÖTV, banka ve sigorta muameleleri vergisi, cep telefonlarındaki -ki, Sayın
Bakan 30 milyonu aşkın cep telefonu olduğunu söyledi- yüzde 50’yi aşan özel
iletişim vergisi, şans oyunları vergisi, damga vergisi, gümrük vergisi, vergi
adaletinde artık insaf ve vicdan sınırlarının aşıldığını gösteriyor. Yakında kaldırım vergisi, hava alma vergisini de koyarsanız,
2008’de -ki “Yeni vergi yok.” dedi Sayın Bakan- konulursa da doğrusu şaşmayız
artık biz. Servet üzerinden
alınan vergilerse, veraset ve intikal, emlak, motorlu taşıtlar, onun ötesinde,
yargı harçları, pasaport, ruhsat, ehliyet, yani binlerce kalem artık bir
düzene, bir hizaya sokulmalıdır. Mademki, e-vergi, e-devlet, ar-ge araştırmalarıyla ünlüyüz, çalışmamız var, çabamız var,
bir düğmede tak diye çıkarıyoruz, o zaman biz de bunu yapmalıyız. Çoğunluğunuz
var, muhalefet engeli de yok, bunu çıkarın, biz de destek verelim. Sayın Bakan, son
zamanlarda bir açıklamada bulundunuz: “Artık vergi borçlarını tahsil etmek için
direkt bankalara haciz koyacağız.” Son uygulamayla, yüzünüze gözünüze
bulaştırdınız. 200 bini aşkın mükellef, şirket ve kişi, banka hesaplarına bir
anda ekimin 25’inden, 20’sinden sonra bir haciz gitti.
Vergi ödemesi gönderilmemiş, itiraz hakkını kullanmamış ve on beş sene öncesine
ait bir vergi, zaman aşımına uğramış. Mükellefin vergi mahkemelerinde itiraz
davası açma hakkı var, ama, siz, bir yazı gönderdiniz
ve o mükellefin bankadaki bütün hesapları bloke ediliyor, 100 lira alacağınız
için 100 milyon YTL bağlanıyor. O, 100 lira alacağınızı alıp geriye kalan parayı
serbest bırakmak yerine, bütün hesap bloke ediliyor, çekler, senetler zamanında
ödenmedi ve bu yanlış mükellefi mağdur etti. Kasım ayında yaptığınız düzeltme,
ne yazık ki, ikinci bir blok olarak banka kayıtlarına işlendi. Orada bir yanlış
yapıldı, daha önceki borcun yanında, ikinci yazıyla ikinci bir blokaj uygulandı. İşte, mükellefe
kolaylık tanıyacağım derken, yüzbinlerce mükellefi
böylesi bir durumda sıkıntıya sokmak yerine, önceden, uzmanına, bilimine,
planlamasına bakıp çalışmaların yapılması gerekiyor. Memur
maaşlarındaki artış ne yazık ki son zamlarla tamamen geriye alınmış durumdadır.
Sosyal güvenlik reformunu, sadece sosyal yardıma muhtaç insanlara veya evine
kömür verilecek, şeker verilecek, makarna verilecek insanlara yapılan yardımlar
anlayışında gören bir devlet, bir hukuk devleti olamaz. Bu sosyal yardım
hukuku, çalışan emeklinin yaşam garantisi, çocuklarının sağlık garantisi ve
çalıştığı zamanın karşılığında ömrünün kalan kısmını rahatça geçirmesi içindir.
Anayasa Mahkemesi bu Yasa’yı geri gönderirken, sosyal hukuk devleti tanımını
çok güzel yapmıştır: Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği,
yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü olanın devlet
olduğunu ortaya koydu. Yine sağlık
sigortasıyla ilgili olarak eşitlik konusunda çokça şeyler, gerekçelendirmeler
var. Sivil toplum örgütlerinin bu konuda çok çeşitli şikâyetleri var. Son
zamanlarda sağlık reformu yasasını Meclise sunan hükûmet,
burada sağlıkla beraber bıçak parası, ilave ücret, katkı parası, prim parası,
sağlık sigortası gibi dört beş kalem daha ilave yaparak vatandaşın yükünü
artırmakla kalmıyor, gerçekten de ciddi itirazlar var bu konuda ve sanıyorum
Sayın Bakan’a da bunlar iletilmiştir. Ama ciddi ciddi
inceledim, lehe olmayan hükümler de yok. Örneğin taslakta bir şey dikkatimi
çekti, bir tek lehe hüküm gördüm: Sünnet bedelinin alınmaması. Eskiden belli
hasta olanlardan alınmıyordu, şimdi bütün vatandaşlardan alınmayacak. Buna
karşılık hemen açığı kapatılmış, emzirme yardımının kaldırılması. Bunun
karşılığı da hemen konmuş. Bir yandan konuyor, bir yandan kaldırılıyor. Bu bir
trajedidir. Bu yazıktır. Yani 40 milyon insanımızla dalga geçmektir. Hele hele bu taslakta aylık geliri 140 YTL olan insan zengindir
tanımı 73 milyon insanımızın onuruyla oynamak demektir. 140 YTL nasıl zenginlik
sınırı olabilir ve bu ölçü dâhilinde iki yıl hâlâ yeşil kartları niye
sürdüreceksiniz? Bunu sormak istiyoruz. Yeşil kartlar 2009 yerel seçimleri
içinde mi lazım diye sormadan da edemiyoruz. İşsizlik
konusunda İŞKUR’un açıklamaları bizi ürkütüyor. 18-30
yaş grubunun rakamının yüksek olması, 376 bin üniversite mezunu, diplomalı
işsizin olması, en çok üniversiteli işsizin Türkiye’de olması, özellikle
OECD’nin Bilim, Teknoloji ve Endüstri 2007 Raporu’nda, üniversite mezunları
arasında işsizlik oranı Türkiye’de yüzde 12,5 -en yüksek oranda- çıkması bizi
düşündürmelidir. Beyin göçü yapar ülke durumuna gelip, kendi üniversite
mezunlarımıza iş bulamaz duruma geldik. Dış politika
belirsizliğimiz de, ne yazık ki, enerji politikamız da, bütçenin açıkları
konusunda etkileyici temel unsurlardır. Özelleştirme
konusundaki hatalarımız sayılmakla bitmez. Özelleştirmeyi borç ödemenin bir
kaynağı olarak gören anlayış, ne yazık ki, yakın tarihte, Sümerbank, Etibank
olaylarında görüldüğü gibi, iki ekolü, kâr eden ekolü satmakla kalmadı. Daha
sonra, özellikle de Eframov şirketine yapılan satışta
Petrol-İş Sendikasınca açılan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kaplan, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlıyorum efendim. Petrol-İş
Sendikasının, özelleştirmeye yaptığı itirazın mahkemece kabulü sonrası, sadece
3,9 milyar kayıptan Türkiye kurtulmuştur. Bunun birçok örnekleri var, zamanım
kalmadı… Gerçekten
ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel boyutları olan sorunları birlikte çözmek
ancak uzlaşı ve diyalogla mümkün olabilir. Bunun, birlik, bütünlük içinde yüce
Meclisin çatısı altında, yüce Meclisin iradesiyle yapılmasındaki çabaları
önemsiyoruz. Konjonktür uygundur, yeni Anayasa çalışmaları buna zemin
hazırlayabilir. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Şimdi, şahıslara
söz vereceğim. Tasarının lehinde
söz isteyen Sayın Hasan Erçelebi, Denizli
Milletvekili. Buyurun Sayın Erçelebi. Süreniz beş
dakika. HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Maliye Bakanlığı bütçesi lehinde söz aldım. Sizleri,
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına en kalbî duygularla selamlıyorum. Toplam 222,6
milyar YTL büyüklüğündeki ve 56 milyar YTL’si faiz
ödemeleri, 11,8 milyar YTL’si yatırım olan bu bütçeyi
hazırlayan başta Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan
ve emeği geçenleri kutluyor, teşekkür ediyorum. Bu bütçede
memurlara verilen zam 2 + 2’dir. Bu nedenle, tüm memurlar meydanlarda davul
çalıp, halay çekmektedirler. Allah muhafaza, eksi 2 eksi 2 de olabilirdi; veren
hükûmet, alan hükûmet. Bu bütçede
yatırımların oranı yüzde 0,7’dir. Yani, bütçenin iki yüzde 1’idir. Bu büyük
ödenekle büyük yatırımlar yapılacak ve işsizlik kökten çözülecektir! AKP döneminde
gençler yirmili yaşlarda patron olmuşlardır, hatta, on
altı yaşındaki çocuklar bile iş âlemine katılmışlardır. IMF’ye borcumuz 8
milyar dolardır. Bütçede faiz giderleri 56 milyar YTL’dir.
Burada bir yanlışlık var, ya borçlarımızda ya faiz giderlerinde. Neyse, borç
yiğidin kamçısıdır. Varsın gerçek borçlarımız 529 milyar YTL olsun. KADİR URAL
(Mersin) – Borç yiğidin kamçısıdır! HASAN ERÇELEBİ (Devamla)
– Dünyanın en adaletli vergileri dolaylı vergilerdir. O yüzden, bütçede, vergi
gelirlerinde dolaylı vergilerin oranı yüzde 70,2’dir. Böylece fakir fukara,
garip gurebayla ithalatçı kardeşlerimizin
vergilerinde eşitlik sağlanmış ve sosyal adalet gerçekleşmiştir! (MHP ve CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) 58 ve 59’uncu ve 60’ıncı AKP hükûmetleri döneminde uygulamaya konulan, mali disiplini
esas alan politikalar sayesinde 56 milyar YTL faiz ödenerek bütçenin iki yakası
bir araya getirilecektir! Gümrüklerden
çaktırmadan yetmiş beş yerli fabrika Mısır’a gitmiş. Ne yapalım, giden gider,
kalan büyük yabancı yatırımlar bize yeter diyorsunuz. AKP İktidarı
olarak döneminizde teknolojide çok önemli gelişmeler yaşandı. Yumurtayı da likit olarak kutuya koydunuz, böylece vatandaşı yumurta
kırmaktan kurtardınız. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bütün bunların
sonucunda, 22 Temmuzda yapılan seçimlerde verilen oyların gizliliği sadece
sandıkta sınırlı kalmamıştır. AKP’ye oy verenler hâlâ ortada yoktur, AKP’ye oy
verenler verdikleri oyu hâlâ gizlemektedirler. Değerli
milletvekilleri, hep söyledik, hiç dinlemediniz. Hormonlu büyüme balonu
patladı. Şimdi yeni balonlar bulmanız gerekiyor. Beş yıldır söylenen masalların
sonuna doğru geliyoruz. Gerçeklerle yüzleşme zamanı geliyor. ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Daha çok beklersiniz sonunun gelmesini. HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – Beş senedir iktidarı da, nimetlerini de iyi götürüyorsunuz. Allah
sonunuzu hayır eylesin. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – CHP sizi taşımaz bir daha! HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – İktidarı iyi götürüyorsunuz, iyi gidiyorsunuz, yolunuz açık olsun,
güle güle gidiniz. AHMET YENİ
(Samsun) – CHP sizi taşımayacak bir daha! HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – 2008 bütçesi vatanımıza, milletimize hayırlara vesile olur
inşallah. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erçelebi. Şimdi Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz otuz
beş dakikadır. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
Maliye Bakanlığının 2006 yılı kesin hesabı, 2008 yılı gider bütçesi, Gelir
İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu
bütçeleri ile 2008 yılı gelir bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Açılıştan beri,
değerli milletvekillerimiz söz aldılar ve uzun uzun
Maliye Bakanlığıyla ilgili bütçe üzerinde görüşlerini serdettiler. Ben, burada,
görüşlerini serdeden, açıklayan bütün milletvekili arkadaşlarıma önce teşekkür
etmek istiyorum. 2008 yılı
bütçesinin görüşme süreci, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, cuma
günü, bildiğiniz gibi, tamamlanmış olacak ve 2008 yılı bütçesi de böylece
kanunlaşmış olacak ve on ay içinde Cumhurbaşkanlığına gönderilecek. Bu
görüşmeler sırasında da çeşitli fikirler ileri sürüldü ve bu bütçeye katkılarda
bulunan bütün arkadaşlarıma kendim ve Hükûmetim adına
teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlar, iyi yönetilemeyen, iyi hazırlanamayan bütçeler nedeniyle ülkemiz,
uzun yıllar boyu yüksek bütçe açığı sorunuyla uğraştı. Yüksek bütçe açıkları ve
sonucunda oluşan kamu borç yükü nedeniyle ülkemizin krizlere girdiğini, bunun
bedelini yüksek faiz olarak ödediğini ve hâlen de ödemeye devam ettiğini
hepimiz biliyoruz. Devamlı surette söylüyoruz, 2000-2001 yılındaki bütçe
krizlerinin sebebi yüksek bütçe açıklarıdır. Yüksek bütçe açıkları şundan
kaynaklanıyor: Şimdi, yöneticiler geliyorlar, hükûmeti
yönetenlerden bahsediyorum… Birçok giderleri var tabii devletin, okul yapacak,
yol yapacak, memurlara maaş ödeyecek, hastane yapacak, işte, güvenliği
sağlayacak, askeriyeye verecek, diğerlerine verecek. Yani, devletin gerekli
olan giderleri var, vazgeçemeyeceği giderleri var. Bu giderleri ödeyebilmek
için de devletin vergi toplama hakkı var, vergi, bütçe hakkı var. Vergiyi,
kanunları koyuyor ve vergiyi de topluyor. Fakat daha önceden halka karşı popülist bir yaklaşım vardı. Aman vergi toplamayalım. Ee, onun karşılığında borç alalım. Nitekim öyle yapıldı.
Vergiler toplanmadı, toplanması gereken vergiler alınmadı ve onun yerine, git
falanca uluslararası kuruluşa el aç, borç al, git IMF’ye el aç, borç al, tatbik
edilen politika bu. Bu borçlanma neticesinde tabii ülkemiz çok ağır yüklere
girdi. Nedir bu yük? Kamu borçları. Kamu borçları arttı. Kamu borçları arttıkça
ülkenin riski arttı, risk payı yükseldi. Bu ne demektir? Faizler yükseldi.
Faizler yükselince artık borçlar döndürülemez bir hâle geldi. Tabii, yüksek
enflasyonun önemli bir sebebi de bütçe açıkları oldu. Şimdi burada
bütçe hakkında arkadaşlarımız gelip konuşuyorlar, muhalefet partisinden
arkadaşlarımız da konuşuyorlar. Muhalefet partisinden gelen arkadaşlarımızın
hâliyle gelip bizi övecek halleri yok, “Aman ne iyi yaptınız, alkışlayalım.”
diyecek halleri yok. “Acaba nasıl söyleyelim de kötü gösterelim.” E
muhalefettir, biz de anlayışla karşılıyoruz. Karşılıyoruz, ama bir de daha
önceki durumlara bir bakılarak konuşulsun. Yani, daha çok geçmedi. 2000, 2001
taze yani, daha yeni sayılır, bundan altı yedi sene önce. O zaman bütçe
açıkları neymiş? Bakın, ben size söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bütçe
açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 14,6.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 2002’de mi? 2002’yi mi diyor? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu yüzde 14,6 öyle bir rakam ki bunu Afrika
ülkelerinde bile bulamazsınız. Bu 2002’de. 2001’de ne kadar? Bakın, 2001’de de
var. O zamanda olan arkadaşlarımız da burada şimdi, hani bunu tenkit ediyorlar
ya. 2001 yılında 16,5. Yani, bütçe açığının gayrisafi millî hasılaya
oranı 16,5. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Cari açığın oranı ne? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki, şimdi bu ne olması lazım? Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri var. Diğer ülkelerde de bu şeyler… ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
– Sayın Bakan, bankalar falan kapatıldı o zaman, şimdiki rakamlara bakalım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Maastricht Kriterlerine
göre, değerli arkadaşlar, bunların azami yüzde 3 olması lazım. Yani, bütçe
açığının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 3 olması
lazım. Eğer yüzde 3 olmazsa ne olur? Yüzde 3 olmazsa orada tehlike var. Yani
yüzde 3’ü aşarsa orada tehlike vardır. Kamu finansmanında, orada bir tehlike
vardır, orada dikkat edilmesi lazım geliyor. Şimdi işte, ben
ilk Maliye Bakanı olduğumda yüzde 14,6’ydı değerli arkadaşlar. Hiç lafa gerek
yok, rakamlara bakacaksın. Şimdi, 2006’nın sonunda bu rakam yüzde 1’in altına
indi, yüzde 0,8. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüzde 0,8, yani yüzde 3’e
kadar, yüzde 3’ün çok altında. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Enflasyon niye artıyor? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Onu da söyleriz, hiç merak etmeyin. (Gülüşmeler) Şimdi değerli
arkadaşlar, bakın, yüzde 3’ün altına… Biz, demek ki, bütçe açığı bakımından Maastricht Kriterlerini tutturan bir ülke hâline geldik bu
dönemde. MUHARREM VARLI
(Adana) – Allah Allah! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ama, geçmiş dönemde yüzde
14,5, yüzde 16,5, böyleydi bu rakamlar. İşte o zaman enflasyonu kaçta aldık
biz? 30’du 30. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – 29. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – 30… İyi bakın, bir daha bakın. Sonra? Şimdi 8,4
oldu, “7,5 mu olacak, 8,4 mü olsun, 7,6 mı olsun” bunları konuşuyoruz. Çünkü
devir değişti, devir değişti, yepyeni bir devir başladı. Bazı arkadaşlarımıza
bakıyorum da hâlâ eskiden konuşuyorlar -ona da sıra gelecek söyleyeceğim ama-
özelleştirmeyi burada konuşuyorlar. Özelleştirme için diyorlar ki: “Yollar
özelleştirilmez.” Otoyollardan bahsediyoruz. Bütün ülkelerde otoyollar
özelleştirilmiş, adına “Toll road”
diyorlar artık, ücretli, paralı, özelleştirilmiş. Git İspanya’ya, git
Portekiz’e git efendim İngiltere’ye, git Amerika’ya, nereye istersen git, git
Brezilya’ya, git başka yere… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Havayı da özelleştirin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, işte oku… Hocam, özelleştiriliyor bunlar. Eskiden dediğiniz
belki vardı ama devir değişti yani. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Onları satıyorsunuz, bütçe ondan açık vermiyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi artık bu yola… “Altı ayda bir bakım.” diyor.
Ne bakım yapılıyor, gidin görün Allah aşkına, bir gidin görün yolları.
Avrupa’ya gidiyorsunuz, görüyorsunuz, o highway’lerin,
motorway’lerin çoğu özelleştirilmiş. Oradaki bakım
emin ol bizde yok. Gittim ben gördüm, gezdim. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, Türkiye büyük bir değişimin içerisinde. MUHARREM VARLI
(Adana) – Doğru, doğru! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yani, eskiden Türkiye’nin yüzüne bile bakmıyorlardı.
E, bu kadar bütçesi açık olan adama, ondan sonra, efendim, enflasyonu bu kadar
yüzde 100’lere yaklaşmış bir ülkeye, faizleri bilmem ne olan ülkeye kim bakar
Allah aşkına? MEHMET EKİCİ
(Yozgat) - Amerika bakıyor size! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bakmaz. O zaman yabancı sermaye geliyor muydu?
Gelmez, gelmez. MUHARREM VARLI
(Adana) – Amerika iyi bakıyor size! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Çünkü, ülkedeki ekonomide
istikrar yok, ülkedeki ekonomide güven yok. HASAN MACİT
(İstanbul) – Amerika hangi istihdamı sağladı? MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, çok şükür, ülkeye… HASAN MACİT
(İstanbul) – Hangi istihdamı sağladı yabancı sermaye? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, çok şükür, ülkeye istikrar geldi, güven
geldi. Yani, milletin yüzü gülmeye başladı. HASAN MACİT
(İstanbul) - Hangi istihdamı sağlamıştır
yabancı sermaye, hangi istihdamı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Siz niye rahatsız oluyorsunuz bundan canım? (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ne var rahatsız olunacak? Bakın, arkadaşlar, bu
kutsal çatının altında bulunuyoruz hepimiz. HASAN MACİT
(İstanbul) – On yedi tane fabrikayı sattınız, bedavaya sattınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Türk milletinin refah seviyesinin yükselmesinden
hepimizin mutlu olması lazım ve hepinizden de şunu bekliyoruz biz… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Keşke yükselse! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Arkadaşlar, bu refah seviyesinin yükselmesini daha
fazlalaştıralım. Onun için, özelleştirmeyi daha fazlalaştıralım ve yapısal
reformları daha fazlalaştıralım, daha iyi. Bize teklifler getirin öyle…
Oturduğunuz yerden bağırmakla bir şey olmaz. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Çiftçilerin primini ödeyin, çiftçilerin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bu milletten rey de alamazsınız öyle, yapmayın! Hani
ben dedim size “yahu yapmayın bunları, başka şeyleri konuşmayın, sonra biz bile
sizi kurtaramayız” dedik yani. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kişi başına düşen borç ne kadar arttı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Onun için, değerli arkadaşlar… SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakan, hiç Muş’a gittiniz mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Beni bir dinlemeye devam edin siz, bir dinleyin
beni. SIRRI SAKIK (Muş)
- O adalet o varlık var mı Muş’ta? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlar, maliyenin
performansı bütçeyle ölçülür. Eğer bütçesi iyiyse, o maliye iş yapıyor
demektir. Şimdi, bir de bütçeyi yaparken huzurlarınıza geliyoruz, “İşte
bütçemiz şudur…” anlatıyoruz, siz de konuşuyorsunuz… Bizden önce de bu bütçeler
yapılıyordu. Bizden önce yapılıyordu, ama o bütçede hedefler var biliyorsunuz,
bütçenin hedefi… Efendim, gelir hedefi şu, gider hedefi bu, bütçe açığı şu. Bu
hedefler içerisinde de en önemlileri bütçe açıklarının hedefleri. Bu bütçe
açıklarının hedeflerinde ne denmiş, sonunda ne yapılmış, buna bakmak lazım. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bu ay maaş alabilecek miyiz Sayın Bakan? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, rakamları veriyorum değerli arkadaşlar: 2001
yılında -yani yakınları veriyorum ki hafızalarda taze o. Gerisini de
verebilirim, var bende çünkü- demişler ki, bir bütçe getirilmiş, “Bu bütçenin
açığı 5 milyar 233 milyon YTL olacak.” demişler, hedef böyle. Efendim, yüce
Meclis de kabul etmiş, alkışlarla gitmiş. Sene sonu gelmiş, aa
bakmışlar bütçe açığı 29 milyar olmuş 2001 yılında. Hedeflerden bahsediyor bazı
arkadaşlarımız da onun için söylüyorum bunu. Acaba bir tane mi
bu? 2002 yılına da bir bakalım. 2002 yılında, bu sefer anlamışlar “Ya bu bütçe
açığı çok, baş edemeyeceğiz.” bu sefer 26 milyar demişler hedefi, gene kabul
etmiş milletvekilleri. Sonunda bakmışlar, 40 milyar olmuş. Bu mu bütçe Allah
aşkına ya? MEHMET EKİCİ
(Yozgat) – Petrol fiyatlarından şikâyet ediyorsunuz, depremi hiç hesaba
katmıyorsunuz Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hepsini hesaba katıyoruz. Şimdi, 2004
yılında biz gelmişiz, bütçe açıklarını yavaş yavaş
düşürelim diye. Bu sefer 45 milyar bütçe açığı hedeflemişiz, 30 milyara
indirmişiz onu. Yani performans 30. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – 1,5 milyarlık cari açık olmuş
Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – 29 milyar demişiz, 8 milyarla kapatmışız. 13 milyar
demişiz, 4 milyon 600 binle kapatmışız. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Cari açığı söyle Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sözünü tutmak, hedefleri tutturmak, performans budur
işte. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Tutmamış ki hedeflerin. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, maliyede cari açık
hedef değil midir? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama tabii bu AK Parti farkı. “AK Partiden önce”, “AK
Partiden sonra.” Var ya “milattan önce”, “milattan sonra”, onun gibi bir şey. MUHARREM VARLI
(Adana) - Denizler ve dağlar da sizin eseriniz zaten Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, mali
politikalarda… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Cari açık hedef değil midir Sayın
Bakan? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir dinleyin… Dinleyin, faydası
olur. (Gürültüler) Şimdi, vergileri,
hani dedim ya vergileri… Şu ülke ayakları üstünde durması
gereken ve kimseye muhtaç olmaması gereken bir ülke. Türk milletinin
hakkı bu, ama yöneticisine bağlı. Şimdi, niye
borçlanmışlar? Bakın, bizden önce vergiler topluyorlar, iki de bir vergileri
toplayabilmek için başka vergiler koyuyorlar, şunlar bunlar, mali denge
vergisi… Gelmedi mi bize bunların hepsi? Geldi. Topla topla
topla, efendim, 2002 yılında toplanan vergiler 65
milyar YTL. 2007 yılında, bakın, biz şimdi vergileri artırmadık. Düşürdük mü?
(AK Parti sıralarından “Düşürdük” sesleri) Kurumlar vergisi ilk biz
geldiğimizde yüzde 33’tü, şimdi yüzde 20. MUHARREM VARLI
(Adana) – Telekom için düşürdünüz onu, Telekom için… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ondan sonra gelir vergisi aynı şekilde, üst tabanını
ta 35’lere kadar düşürdük. Efendim, KDV’ye
geldiğimiz zaman KDV’yi düşürdük. Gıdada düşürdük mü 18’den 8’e? İlaçta
düşürdük mü, sağlıkta düşürdük mü? Düşürdük. Efendime söyleyeyim… OKTAY VURAL
(İzmir) – Yumurtada düştü mü? Likit yumurta da düştü mü? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Gıda… Gıda… Hepsi gıda. Et, süt, yumurta, hepsi
girer içine, gıdaya girer. Efendim, millî
eğitimde düşürdük mü arkadaşlar? Düşürdük. (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – Elmasta da düştü. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bakınız, şimdi bu kadar düştüğüne göre, acaba bizim
vergiler düştü mü? 2002 yılında 65 milyar toplanılan vergiler, 2007 yılında 170
milyar. (AK Parti sıralarından alkışlar) At binenin, kılıç kuşananındır. OKTAY VURAL (İzmir) – Borç da yiğidin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama şimdi ne oluyor? MUHARREM VARLI
(Adana) – Bu kadar borcu niye aldınız o zaman Sayın Bakan? Onu izah eder
misiniz lütfen! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen efendim… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Daha devam ediyor, bir dinleyin, size de faydası
olur, dinleyin, dinleyin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Anlat Sayın Bakan, anlat, anlat. MUHARREM VARLI (Adana)
– Siz de dinleyin, size de faydası olur bunların! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Her zaman anlatmam bunları. Bakın… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anlat, anlat. MUHARREM VARLI
(Adana) – Biraz da devlet işleriyle ilgilenin! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, önemli bir durum var.
Tabii, biz bankaları batırmadık. Milyar dolarlar, milyar dolarlar gitti. KAMER GENÇ
(Tunceli) – İmar Bankasını kim batırdı, İmar Bankasını? Onun sorumlusu da
sensin! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bir ülkede ekonomiyi iyileştirmek istiyorsan,
o ülkenin ekonomisini büyütmen lazım. Ekonomisi büyümeyen ülkelerde refah
seviyesi artmaz. Dolayısıyla, her gelen hükûmetin
birinci gündemi o ülkede refah seviyesini artırmaktan geçer ve… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Cari açığı yaratmaktan! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …ülkenin gayrisafi millî hasılasını
artırmaktan geçer. Bunun için ne yapmak lazım? Daha fazla
üretmek lazım. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Daha fazla üretiyor muyuz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – O üretim için de değerli arkadaşlar, yatırım yapmak
lazım, yatırım. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Daha fazla ithal etmek lazım! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yatırım olmadan olmaz. Şimdi, yatırımı yapabilmek
için her şeyden önce yatırım ortamının iyileştirilmesi şarttır. Bir yerde eğer
ortamını sağlayamazsan, ortamını sağlayamadığın çiçeği bile yetiştiremezsin.
Bırak sen yatırımı, çiçek bile yetişmez orada. OKTAY VURAL
(İzmir) – Tataristan’daki konuşmalar gibi değil mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – O bakımdan, şimdi bizim Hükûmetimiz
geldiği zaman yaptığı en önemli şey, yatırım ortamının iyileştirilmesi için,
bir, bütçe açıklarını indirdik, mali disipline uymak suretiyle. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Cari açığı artırdık. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakın, Avrupa’daki birçok ülkeden… Dün geldi,
benimle bir Avrupalı gazeteci röportaj yaptı. “Bütçe açığı dediğimiz zaman,
Fransa’nın bütçesi sizden daha kötü, İtalya’nın daha kötü, Belçika’nın daha
kötü, Yunanistan’ın daha kötü.” dedi. Bunları bilin. MUHARREM VARLI
(Adana) – Allah Allah! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Tabii, tabii. MUHARREM VARLI
(Adana) – Amerika Birleşik Devletleri’nin Maliye Bakanı konuşuyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ya 70 milyon duydu, bazı arkadaşlarımız hâlâ “Allah Allah” diyor, hayret ediyorum. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler) MUHARREM VARLI
(Adana) – Masal anlatmayın masal, gerçekleri söyleyin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, yine rakamlara
dönüyorum. Peki, Türkiye’de yatırım arttı mı? Evet. 2002 yılında toplam yatırım
47 milyar YTL iken, 2008 yılında bu yatırım miktarı 155 milyar YTL’ye çıkıyor. Aradaki farka bakın. Neden? Yatırım ortamı
iyileşti. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İthalat? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, biz bir de şöyle bir şey yaptık: Biz özel
sektöre ağırlık verdik, yatırımda, üretimde, ihracatta, istihdamda özel sektöre
ağırlık verdik. Niye özel sektöre ağırlık verdik? Çünkü,
daha sıhhatli bir yatırım oluyor, daha iyi bir yatırım oluyor ve daha kuvvetli
ve kalıcı bir yatırım oluyor. Aynı zamanda rekabet gücünü de arttırıyor ve… Boşu
boşuna çıkmadı bizim 36 milyar dolardan 100 milyar dolara ihracat. Özel sektör
ağırlıklı olduğu için bunun rekabet edebilirlik gücü fazla oluyor. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, ithalat ne, ithalat? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, özel sektör yatırımlarına bakıyoruz, 2002
yılında sadece 30 milyar. Neden? O ortam yok, yapamıyor; faizler yüksek,
enflasyon yüksek, önünü göremiyor, yarın ne olacağı belli değil… OKTAY VURAL
(İzmir) – Mısır ithalatı ne kadar arttı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …hükûmetin bile nerede
toplanacağı, ne zaman toplanacağı belli değil. O ortamlardan geldik, o
ortamlardan geldik. MUHARREM VARLI
(Adana) – Dış ticaret açığı sadece 7 milyar dolardı ama Sayın Bakan o zaman. Şu
anda 50 milyar dolar dış ticaret açığı, onu da söyleyin lütfen. (AK Parti ve
MHP sıralarından gürültüler) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Bunlar rakam değil mi? FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Olmayan ihracatın açığı olur mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, 2008 yılında bu 122
milyar YTL oluyor. Bak, 30 nerede, 122 nerede. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Hatibi dinleyemiyoruz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Hatibi dinleyin arkadaşlar. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… KADİR URAL
(Mersin) – Yalan söylüyor ama! ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Yalanı siz söylüyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Kendinizi görüyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Buyurun Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlar, öyle, oturduğunuz yerden laf atmakla “Yalan söylüyor.” demekle bu
işler olmuyor. Bak, burada rakamları veriyorum. Yani rakam rakam
geliyor. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İthalatı da söyleyin Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bak, cari açıktan başka çok fazla bir şey
söyleyebiliyorlar mı, var mı bir şey? Yok. Şimdi cari açığı
açıklıyorum, iyi dinleyin. MUHARREM VARLI
(Adana) – Borçları da söyleyin, borçları! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Borçlar… Bakınız, iyi takip de etmiyorsunuz.
Okumuyorsunuz ya, okuyun şunu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Borçlar nominal olarak azalmaya başladı değerli arkadaşlar. Çarşaf çarşaf yayınlıyoruz bunları yahu, kitap kitap
yayınlıyoruz. MUHARREM VARLI
(Adana) – Yani, sadece IMF’deki borçları söylerseniz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ve ilk defa, değerli arkadaşlar, Türkiye, bakın
borçlarda… Madem “borçlar” dedi, ona dokunayım, ondan sonra da cari açığı
anlatayım. Borçlarda, biz geldiğimiz zaman kamu net borç stokunun gayrisafi
millî hasılaya oranı yüzde 78’di, 78,4 hatta. MUHARREM VARLI
(Adana) – TÜİK rakamları mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, 2007’nin sonunda bu rakam 40’ın altına
iniyor, 39, 38’e iniyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu mu artma? Bu
yetmiyor, “nominal olarak” diyorlar, “nominal olarak
azalsın” diyorlar, “rakam olarak da…” Evet, arkadaşlar,
2005’ten itibaren de kamu borçlanma kesimi gereği, kamu borçlanma gereği eksiye
düştü. 2006’da da eksi, 2007’de eksi, 2008’de de eksi. Bunun manası, nominal olarak da borçlarımız düşmeye başlamıştır. Bunun
manası budur. Rakamlara bakılsın. Hazine yayınlıyor bunları, hepsi yayınlıyor.
Bunları takip edin, görün. Çünkü, milletin
temsilcilerisiniz siz. MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yani, otur burada, ondan sonra at bir laf, milletin
temsilcileri… Yok öyle numara, inceleyeceksiniz,
okuyacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Muhalefet ciddiyet ister,
muhalefet çalışma ister. Bizim karşımıza çalışın getirin, rakamlarla konuşalım.
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Net borç yanlış Sayın Bakan. Madem öyle söylüyorsun, net borç
yanlış. Çünkü, orada işçilere ödeyeceğiniz parayı
düşüyorsunuz. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, böyle usul olmaz! BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hocam… Hocam… Karşılıklı konuşmayalım, ama bak,
hesaplar ortada. Şimdi, siz… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Yani, yanlış… BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen… AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam kırk sene geride kalmış. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Hocam… Evet, biraz öyle. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bizim ticaret
hacmimiz biz geldiğimiz zaman 80-85 milyar dolar civarlarında, o civarlarda.
Şimdi, bu senenin sonunda, bizim ticaret hacmimiz 270 milyar dolar oluyor. Kaç
misli? Yani, yüzde 10, yüzde 20 değil, birkaç yüz misli artıyor. Bu ne
demektir? Ülkeye bu kadar mal giriyor veya ülkeden bu kadar mal çıkıyor, bu
mallar bu kadar taşınıyor, bir yerden bir yere taşınıyor. Bu mallar üretiliyor,
bu mallar limanlarda yükleniyor veya boşaltılıyor ve bu mallar satılıyor.
Dolayısıyla Türkiye’deki ekonomik hayat aşağı yukarı 3 mislinden fazla, 4’e
yakın, 3,5 misli arttı. Şimdi, tabii,
Türkiye’deki bu ekonomik canlılık, Türkiye’ye birçok kazanımları da getiriyor.
Biz geldiğimizde turizm gelirlerimiz ne kadardı, kaç misli arttı. Yani, 20
milyon turistten konuşuyoruz, önümüzdeki seneler çok daha fazla turist gelecek.
O turistin geliri geliyor. Artık birçok kimse Türkiye’de yaşamayı tercih
ediyor. Ben biliyorum, bazı büyükelçiler geldiler, burada ev aldılar,
Türkiye’de yaşıyorlar yabancı büyükelçiler. Neden? Türkiye’nin iyileşmesinden,
güzelleşmesinden kaynaklanıyor bunlar. Birçok yere artık
çift yollarla gidebiliyoruz. Yüz binin üzerinde, yüz otuz binin üzerinde
derslik açtık. O derece eğitimde bir sıçrama getirdik. Sağlık da aynı şekilde…
Allah aşkına, milletimiz insan muamelesi görmüyordu ya! Sabah erkenden, sabahın
köründe gidiyordu, gece yarısı… Hasta adam. Hasta adam gidiyor, dört saat, beş
saat kuyruk bekliyor da gün alacak veyahut da sıra alacak. Sırayı bin bir
zahmetle alıyor, ondan sonra gidiyor, tedavi oldu olmadı, bilmem ne… Bir de
reçete yazılıyor. Reçetesini almaya gidiyor. Bakıyor “Bu ilaç yok, sen on gün
sonra gel…” ya adam hasta! Yarına kavuşacak mı, kavuşmayacak mı, daha mı kötü
olacak, ona bakan yok. Şu millete böyle çile çektiriliyordu. Geldik, şimdi
herkes istediği zaman istediği doktora gidiyor, hastaneye gidiyor. Öyle mi? (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunlar hep neyle
oluyor? Böyle parayla… Tiko… Harcıyorsun, bunlar için
para harcıyorsun. Herkesi biz doktora götürüyoruz. Herkes mahallesindeki eczanesinden,
gidiyor, beyler gibi ilacını alıyor. Yok, var, yok öyle, parasını şey ediyor,
biz de onun parasını ödüyoruz. Neden oluyor bu? Bu, bütçeyi iyi idare etmekten
oluyor. Bütçesini iyi idare edemeyen ülkeler, o ülkeyi de idare edemezler
demektir, bunun manası
budur. OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaten, sen daha iyi idare edebilirsin Türkiye’yi Başbakandan! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ne yaptılar bundan önce? Geldiler, efendim popülist politika, kırk yaşında milleti emekli ettiler.
Bunun verdiği yük ne kadar biliyor musunuz siz? İşte “kara delik” diyor kimisi
“ak delik” diyor, bir şey deyip duruyor. İşte bu politikalardan kaynaklanıyor.
“Tütünü ben alırım, damda eksem bile alırım.” E aldın, sonra yakıyoruz şimdi.
Efendime söylüyorum, “Herkesten şu kadar daha fazla verip alırım.” Kimin
parasını veriyorsun da alıyorsun? Bu
milletten, fakir fukaradan topluyorsun vergileri, ondan sonra ona verelim, buna
verelim. Yok böyle şey! Bunlar kalktı artık, kalktı.
Biz, milletin emanetine hakkıyla riayet ediyoruz arkadaş, gözümüz gibi
bakıyoruz. Eskiden, efendim, bilmem nerede kur bir fabrika… Tamam, kursun.
Gemlik’te bir amonyak fabrikası kurmuşlar değerli arkadaşlar, 400 milyon dolar
harcanmış, çalışmıyor! NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sattınız, 83 milyon… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gemlik’teki fabrikayı kaça sattınız Sayın Bakanım? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Neden? Hadi oraya da bir şey kuralım, buraya da bir
fabrika kuralım, şuraya da şunu… Yok böyle şey! Hesap
edeceksin, kitap edeceksin, ona göre iş yapacaksın. Şimdi, tabii,
Türkiye’deki kalkınmadan dolayı, kalkınmanın yüksekliğinden dolayı ve
Türkiye’de sermaye birikiminin azlığı… Bakın, bir önemli nokta vardır, bunu hiç
kimse unutmasın: Türkiye’de sermaye terakümü azdır, yetersizdir. Dolayısıyla, bizim
yabancı sermayeye ihtiyacımız vardır. Sermaye terakümünün azlığından dolayı,
özel sektördeki tasarruf azlığından dolayı cari açıkta yükselme oldu. Bu
kaçınılmaz bir sonuç. Ama, bunun sürgit olması lazım
mı? Hayır, buna bir önlem almamız gerekiyor ve almak için de çeşitli
çalışmaları yapıyoruz ve bir bir de buraya getirmeye
başlayacağız. Yakında, bütçeden sonra buraya çeşitli mevzuatlardaki
değişikliklerimiz gelecek. Bunlar. İlk olarak ar-ge
teşvikleriyle ilgili kanunu dün Meclise gönderdik. Çünkü,
Türkiye’nin artık ihracatını artırabilmesi için üretim yapısını artırması
lazım. Yani, daha yüksek teknolojik üretime geçmek mecburiyeti vardır
Türkiye’nin. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Beş yıldan beri söylüyoruz onu Sayın Bakan. Günaydın! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ne yaptınız şimdiye kadar, söylediniz de? Ne
yaptınız? Ne yaptınız? ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Hep söyledik. Buradan girdi, buradan çıktı! OKTAY VURAL
(İzmir) – Beş yıldır ne yaptınız? Yan gelip yattınız mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok yok. Sayın Tütüncü,
işiniz gücünüz sadece söylemek. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın Bakan,
Genel Kurula hitap edin lütfen. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, ar-ge
teşviklerini getirmek suretiyle, göreceksiniz, Türkiye’nin çehresi değişecek.
Nasıl oluyor? Çünkü, şimdi daha fazla yüksek
teknolojik ürünler yapması için yapılacak olan o ar-ge
çalışmalarına, o inovasyon projelerine biz teşvik
veriyoruz. Orada çalışan elemanlardan vergi almayacağız, sigorta primlerini
yarı yarıya düşüreceğiz, o konudaki amortismanları 2
misli artıracağız. Sadece bizim ürünlerimizdeki teknolojik gelişme değil, aynı
zamanda, bazı sektörler var ki, ar-ge’ye çok para
harcıyorlar. Mesela nedir: İlaç sektörü. Bugün dünyada 70 milyar dolar
harcanıyor ilacın ar-ge’si için. Şimdi burada böyle
teşvikler görünce birçok ilaç şirketi kendi ar-ge departmanlarını buraya taşıyacaklar ve bizim binlerce
yetişmiş elemanımız istihdam edilecek. IT sektörü… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bunu daha önce niye yapmadınız Sayın Bakanım? Bu beş yılı niye
harcadınız? OKTAY VURAL
(İzmir) – Yeni öğrenmiş, yeni! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Beş yıl oldu iktidardasınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Sizin bozduklarınızı düzeltmek için ancak kardeşim!
(AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hitabın çok hafif Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Beş yıl… Enflasyonu düşür, faizi düşür, bütçenin
açığını kapat, sürdürülebilir büyümeyi sağla, borçları azalt… Az iş mi bunlar
be kardeşim! Onları yaptık, şimdi de bunları yapıyoruz yani. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Her şey safha safha. Yani, bir
usulü var bunun. (AK Parti sıralarından “Allah razı olsun.” sesi) Sağ olun. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Mısır ithalatına bir düzenleme getirdiniz. Doğru! BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Millet sizi bahane bulasınız diye iktidara getirmedi Sayın Bakanım,
yapılacak ne varsa zamanında yapacaktınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi bakınız, her şey zincirleme, arka arkaya
geliyor. Şimdi, Türkiye, bundan sonra mikroekonomik
tedbirleri tanımaya başlayacak. Müteşebbisimizin, daha doğrusu Türkiye’nin
rekabet gücünü artıracak önlemlere başvuracağız ve bu mikroekonomik
tedbirlerde sektör sektör ilgileneceğiz, yani onlara
kadar ineceğiz, fabrikalara kadar ineceğiz, hepsiyle ilgileneceğiz. Onun için
“Efendim, falanca grup yurt dışında iş almış.” Aman ne güzel olmuş. Biz, yurt
dışında… ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Aldığı yere bak. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – …bizim arkadaşlarımız, Türk müteahhitleri, Türk iş
adamları iş alsın diye, her türlü yardımı yapıyoruz biz arkadaşlar. ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Kime? MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) – Hükûmet olarak, Hükûmet üyeleri olarak… ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Çalık Grubuna… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - …ve hatta Cumhurbaşkanımız dahi. Bunların hepsiyle
yapıyoruz. Hiç alınmayın. Ersin Arıoğlu’na da
yaparız, Çalık’a da yaparız, hepsine yaparız. Yeter ki bizim müteşebbisimiz
dışarıda iş yapsın, döviz getirsin bize, bu anlayışta olun. Siz “Vay ona niye
yardım ettin, buna niye yardım ettin!” Nerede iş yapan adam var, onu önleyin bari, ona yasak getirin. Efendim, o iş yapmasın, bu iş
yapmasın, şu iş yapmasın. Sonra? Sonra, işte, sizin zamanınızdaki duruma
düşeceğiz. Olmaz, öyle şey yapamayız biz. (AK Parti sıralarından alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Tabii, damatlar iş bulsun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi bu bütçe… Bakınız bir şey
daha söyleyeyim: Bu bütçe ne getiriyor? Takdimde de söyledim. Bu bütçe, kabul
edeceğiniz bütçe, 2008 yılında Türk milletinin refahını daha da artıracak bir
bütçedir. Bu, bunu getiriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, biz,
geldiğimizde 2.560 dolarlardaydı kişi başına düşen millî gelir. Bu bütçe, 7.000
dolara yükseltiyor onu işte. Ne getiriyor? Onu getiriyor. Herkesin cebine biraz
daha para girecek yani. Onu getiriyor bu bütçe. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Nerede, kimin cebine girecek? ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Kimin cebine girecek? Şu cepleri görelim! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ha, onu getiriyor. Siz, hazır maaş gelsin hop, tamam
ama bu bütçe, alın teriyle çalışan vatandaşımızın gelir seviyesini artırıyor,
cebine daha fazla para getiriyor ve bunu kabul edeceksiniz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Darısı mahdumlarınıza! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, şimdiden hepinize tekrar
teşekkür ediyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onların işleri nasıl? Bayramdan önce maaş verebilecek misiniz
Sayın Bakanım? BAŞKAN – Şahıslar
adına, aleyhte söz isteyen, Sayın Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili. Buyurun Sayın
Oyan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. OĞUZ OYAN (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, burada, bütçenin son
konuşmaları yapılıyor, hayretle izliyorum, acıklı bir manzara olduğunu
görüyorum. Ekonomik açıdan bağımlılık ilişkileri içine girmiş bir ülkenin
Maliye Bakanı ve Hükûmetin diğer üyeleri, bize, pembe
bir tablo çiziyorlar, yani bu, Türkiye’de hiçbir sorun yok, her şey yolunda
tablosu. Bakınız, değerli
arkadaşlarım, burada, Maliye Bakanı, geçen gün yaptığım konuşmayı izleyememiş
olabilir, küçük bir hatırlatma yapayım: İstatistik bilim dalını, yalandan,
kuyruklu yalandan daha da öte bir yalan hâline getiren bazı özellikler olabilir
yani çarpıtma aracı olarak kullanılabilir demiştim. Birincisi: Baz
yılı olarak aldığınız yılı öylesine seçersiniz ki bu, sizin bütün söyleminizi
bir aldatma hâline getirir. 2001 yılını, burada, başka konuşmacılar da seçtiler
iktidar partisinden. 2001 yılı yani bir kriz yılını alarak onun üzerine inşa
ederseniz yalan söylersiniz. İki:
Karşılaştırılamayacak unsurları karşılaştırırsanız burada da yalan söylersiniz. Ve üç: Mutlak
rakamlarla ifade eder, nispi rakamlara gitmezseniz gene toplumu aldatırsınız. Bunun hepsini
yapıyorsunuz büyük bir başarıyla. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – İstatistiğe inanmıyor musunuz? OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, bu kuralsız bir oyundur, bu faullü bir dövüştür. Yani, elinizdeki rakamları sadece kendi
çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaya dönüktür. Burada, mesela,
Başbakanın açılış konuşmasını hatırlayınız, şunu söylüyordu: “Türk lirasının
değer kazanmasından rahatsızlık duyanları taaccüple izliyorum.” demişti. Yani,
şaşkınlıkla, hayretle izliyor. Peki, ben şunu sorayım -vaktim çok az- Amerikan
Başkanı Bush, Amerikan dolarının değerini bilinçli olarak düşürürken taaccüp
duyuyor mu? Kendi ülkesinin çıkarları için, konjonktürel
olarak parasının değerini yüksek tutmak ya da düşük tutmak bir iktisat
politikası aracıdır. Paranın sürekli değerli olması, eğer sizin ithalatınızı
artırıyor, içeride istihdamınızı azaltıyor, insanlarınızın iş bulmasına engel
oluyorsa, o zaman bu yanlış politikadır. Sayın Bakan,
dinlemiyorsunuz, dinleyin. Size bunların yararı olur. OKTAY VURAL
(İzmir) – Güzel bir ders verin Oğuz Bey. OĞUZ OYAN
(Devamla) – O nedenle olduğu için zaten Türkiye… Bakınız, Başbakan
burada bir karşılaştırma daha yapmıştı: “Cumhuriyetten bu zamana 181 milyar
dolar bir millî gelir vardı 2001’e kadar. Biz bunu tuttuk 489 milyar dolara
çıkardık, yani yüzde 170 büyüttük.” İşte size bir kuyruklu yalan daha! Bunlar
karşılaştırılamayacak şeylerdir. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – “Yalancı” diyemezsiniz! FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Doğrusunu söyle, düzelt. OĞUZ OYAN
(Devamla) - Bir başka şey size söyleyeyim: Türkiye’de sabit fiyatlarla
2003-2007 arasında dolar bazlı karşılaştırmalar
yanlıştır, bunu gidin bir bilene sorun. BAŞKAN – Sayın
Hıdır, Sayın Hıdır… OĞUZ OYAN
(Devamla) – Evet, Sayın Başkan, lütfen. Zaten iki dakikam, bir buçuk dakikam
var. BAŞKAN – Sayın Oyan,
siz devam edin lütfen. OĞUZ OYAN
(Devamla) – Dolar bazlı karşılaştırmalar yanlıştır,
çünkü Türk liramız dolar karşısında aşırı değerli. Türk lirası bazında
karşılaştırma yaparsanız 2003-2007 arasında toplam büyümeniz yüzde 40’a ancak
geliyor. Yani, yüzde 170 değil. Dolayısıyla, bir kere, eğri oturup doğru
konuşacaksınız. Yani, halkı aldatmak sizin işiniz olamaz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – O sizin işinizdir. OĞUZ OYAN
(Devamla) – İkincisi, bu yüzde 40’lık büyümeye rağmen, eğer sadece yüzde 6’lık
bir istihdam artışı olmuşsa beş yılda, bu bir başarısızlıktır. Türkiye, AKP
öncesi dönemlerde 100 birimlik büyümeye karşılık 40 birimlik bir istihdam
artışı sağlıyordu. Sizin döneminizde 100 birimlik büyüme, sadece 15 birimlik
istihdam artışı sağlıyor. Gelişmiş ülkelerde bu istihdam esnekliği yüzde
60’tır, yani 100 birimlik büyüme, 60 birimlik istihdam getirir. Siz bu ülkede
bu kur politikalarıyla, bu iktisat politikalarıyla, bu IMF politikalarıyla
kendi insanınıza dönük politikalar üretmiyorsunuz Sayın Bakan, Sayın Hükûmet temsilcileri. Dolayısıyla, bir
başka şeyi daha burada bilginize sunayım. Türkiye’de cari açıkların düştüğü bir
masaldır. Türkiye’de cari açıklar hem artıyor hem de bir başka şeyle ilişkisine
bakarsanız vahim bir durum ortaya çıkarıyor. Vahim durum
şudur: Sizin döneminize kadar Türkiye’de cari açıklar artarken, ekonomik büyüme
de yükselmekteydi. Yani, Türkiye’de ekonomik büyümenin bir sonucu olarak cari
açık büyümesi olur, dış kaynak kullanılırdı. Şimdi, bakın, hemen bu yılın
rakamlarına bakın. Cari açık büyümeye devam ediyor, 36 milyar dolara ulaştı,
2008 bütçesinde 39-40 milyar dolar cari açık öngörüyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Oyan, bir dakika ekliyorum, tamamlayınız lütfen. OĞUZ OYAN
(Devamla) – Teşekkür ederim. Ama, bu arada
durgunluğa gidiyorsunuz, yani ekonomik büyümeniz düşüyor. Dolayısıyla, burada
tam bir kriz tablosuyla karşı karşıyasınız, üstelik de 2008 yılında dünya
ekonomisinde daha da büyümesi beklenen kriz koşullarını dikkate alırsanız, sizin
böylesine hazırlıksız bir şekilde ve IMF politikalarıyla yeni bir krize doğru
Türkiye’yi sürüklediğiniz açıkça ortaya çıkar. Değerli
arkadaşlarım, burada Maliye Bakanı çıkıp enflasyondan bahsediyor. Bundan
bahsetmiştik, burada konuştuk. Türkiye 2004’ten itibaren tek
haneli rakamlarda. Siz ölçmek için, biz geldiğimizde yüzde 30’du, şimdi
yüzde 8,4 diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, çünkü enflasyon hedeflemesi
yapıyorsunuz. Hedefiniz yüzde 4, gerçekleşme yüzde 8,4 ise -kasım itibarıyla ki
9’u geçecek, belki de 10’u aralık itibarıyla- o zaman hedeften yüzde 100’den
fazla sapmışsınız demektir. Hesap vermesini bilmeden Maliye Bakanı koltuğunda
oturulamaz Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, 2002 ile
2001’le karşılaştırma yapmayı bırakın. Kendi hedefiniz neyse, karşılaştırmayı
onunla yapın. Çok teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oyan. Sayın
milletvekilleri, on dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara
geçiyoruz. On beş dakikanın
yedi buçuk dakikası sorular kısmı, yedi buçuk dakikası da cevap kısmı. Hemen başlıyorum. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak
istiyorum. 1) Borsadaki
işlemlere uygulanan stopaj oranları yerli ve yabancı yatırımcılar için yüzde
kaçtır? Yabancılar korunmakta mıdır? 2) Bakanlığınız
döneminde yabancılara ne kadar gayrimenkul ve mülk satışı yapılmıştır? Bu
satışlardan Hazine bütçesine kaç YTL para girmiştir? Seksen yıllık cumhuriyet
döneminde giren parayla karşılaştırıldığında durum nedir? 3) Yine
konuşmanızda, döneminizde millî gelirin yaklaşık yüzde 260 oranında arttığını
söylediniz. Ancak, buna karşılık memur maaşları artışı yüzde 86 olarak
gerçekleşmiştir. Bu durumda memur fakirleşmemiş midir? 4) Bugün yeni
doğan bebeğimiz yaklaşık 7.500 YTL borçla doğmaktadır. Bu bebeklerimize doğum
gününde ne söyleyebilirsiniz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Sayın Güvel… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Maliye Bakanına sorularımı yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, Telekom,
Tekel, Petrol Ofisi gibi seksen yıllık halkın yatırımlarını “Babalar gibi
satarım.” diye özelleştirdiniz. 70 milyon Türk halkından çekinmiyorsanız,
Hak’tan da mı çekinmiyorsunuz? İkinci sorum
Sayın Bakan: Medyada çok sık tartışılan ve kamu vicdanını rahatsız eden
çocuklarınızın iş hayatını “Onlar vergi veriyor.” diyerek kapatmanız mümkün
müdür? Kamuoyunu nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz? Teşvikli mısır, yumurta
kutusu ve Tekel makineleriyle ilgili söylentileri nasıl izah edeceksiniz?
Avrupa Birliği üyesi ülke bakanlarının yaptığı özveriyi gösterip istifayı
düşünüyor musunuz? Son sorum Sayın
Bakanım: PETKİM'i sattınız mı? Hangi ülke ve hangi
firmaya kaça satıldığını açıklar mısınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Karayel… YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sayın Bakanım, özelleştirmeyi şeffaf bir şekilde ekibinizle
birlikte gerçekleştirdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Bu
özelleştirmelerden şu ana kadar ne kadar gelir elde edilmiştir? Yeni
özelleştirmelerden ne kadar gelir elde etmeyi hedefliyorsunuz? Otoyollar ve
köprülerin gelirlerini ne zaman özelleştireceksiniz? Bunda hedeflediğiniz rakam
nedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Öztürk… EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Sayın Bakanım, son beş yıldır bütçe açıkları sürekli olarak
azalıyor. Ayrıca, bütçe açıklarının gayrisafi millî hasılaya
oranı da azalmaya devam ediyor. Hükûmetimizin bütçe
açıklarını düşürme politikası neticesinde para politikasının uygulanmasına da
destek verilmektedir. Bu çerçevede bütçe açığının düşürülmesi politikasını,
Avrupa Birliğiyle yürütmekte olduğumuz müzakereler açısından nasıl
yorumlayabilirsiniz? İkinci sorum: AK
Parti Hükûmetleri tarafından hazırlanan ve uygulanan
bütçelerde sağlık, eğitim hep en öncelikli kaynak tahsisinin yapıldığı bütçeler
olmuştur. Ayrıca bütçenin sosyal boyutu da önceki dönemlerle
karşılaştırılmayacak kadar bütçe içinden pay almıştır. 2008 bütçesinin de aynı
politikalar çerçevesinde oluşturulduğunu biliyoruz. Bu çerçevede uygulanmakta
olan bu politikalar, halkımızın hasret kaldığı hizmetlere erişimini
kolaylaştırmış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu… MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Bakanım, bilindiği gibi ülkemizde oklu yıllar, elli yıllar,
atlı yıllar, arılı yıllar, garnitürlü yıllar yaşandı.
Şimdi de aklı yıllar, akıllı yıllar yaşanıyor. Bu manada Türk parasının değeri,
millî gelir, ticaret hacmimiz, yatırımlar, fert başına düşen millî gelir gibi
ekonomik göstergeleri bir tablo hâlinde verebilir misiniz? Son sorum: 2003
yılı öncesi bankaların görev zararları ne kadardır? Bunlardan geri dönmeyen
miktar nedir? Bunları verebilir misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Bakana soruyorum: Toplumsal cinsiyet eşitliğini ekonomik
açıdan geliştirmek için her bakanlık bünyesinde kadın-erkek eşitliği fonunu
ayırmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Kadınların ev içi emeğini görünür kılıp sosyal güvenceye kavuşturmak için bir
projeniz var mı? Üçüncüsü: Yeşil
kart kaldırılıyor. İki yıl boyunca yeşil kartlıların sağlık giderleri devletçe
ödenecek. İki yıl sonra vatandaşlara kırmızı kart mı göstereceksiniz, projeniz
nedir? Dördüncü sorum
Sayın Bakana: Tarım alanında yaşanan gerileme nedeniyle, Türkiye, üçüncü
çeyrekte yüzde 2 ile beklentilerin altına düştü. Bu nedenle, GAP’ın sulama ve
tarım yatırımları ile istihdam konusunda önemli bir yeri olduğuna göre, bu
projeyi hızlandırmayı düşünüyor musunuz? Son sorum:
“2008’de yeni vergi yok.” dediniz. Peki, yeni zam da yok sözünü verebilir
misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN- Sayın
Yıldız… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
– Sayın Bakanım, birinci sorum, Isparta Milletvekilimiz Nevzat Korkmaz adına
soruyorum: Emlak Vergisinin 11’inci maddesi gereği, Isparta’da Davraz Vergi Dairesince yapılan değerlemelerle Ispartalıya
trilyonlarca liralık borç tahakkuk etmiştir. Seksen bir vilayetten sadece
Isparta’nın maruz kaldığı bu haksızlığı düzeltecek misiniz? İkinci sorum: Siz
ve diğer sayın bakanlarımız, kürsüye çıkınca, Türkiye’deki bütün sektörlerin
güllük gülistanlık içerisinde olduğunu anlattınız. Dün Meclis TV’mizin 14’üncü
kuruluş yıl dönümü idi. Her siyasi partiden birer milletvekili alarak, bu
sektörleri canlı yayınla tek tek gezerek, gerçekleri
görmek ister misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Merkezî Uzlaştırma Komisyonu vasıtasıyla
döneminizde ne kadarlık vergiden fedakârlık ettiniz? Cari açığımız 1,5 milyar dolardan 36 milyar dolara, dış ticaret
açığı 15,5 milyar dolardan 53 milyar dolara, protestolu senet sayısı dönemizde
500 binden 1 milyon 178 bine, yabancıya verdiğiniz faiz oranı dünyada en yüksek
oranla yüzde 19,3’e, ödenmeyen kredi kartı borcu 4,3 milyar YTL’den
döneminizde 21,2 milyar YTL’ye nasıl çıkartıldı? On gün önce
ASO’yu ziyaretinizde, kasım ayı ciddi bir bütçe fazlalığından söz ettiniz. Bu
fonlardan çiftçiye ödemediğiniz teşvik primlerini ödemeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şimdi, Sayın
Bakan… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir cümle söyleyebilir miyim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Şimdi, bu soruları hep grubu olan parti milletvekillerimiz soruyor. Biz de
burada olduğumuza göre partilere birer tane soru… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bir sözümü bitireyim müsaade ederseniz. BAŞKAN – Bakın,
Sayın Genç, bu cihazdan… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bağımsız milletvekillerinin soru sorma hakkı yok mu? BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz. Bu cihaza -en
başında sözlerimizin, bütün başkan vekilleri biliyorsunuz açıklıyorlar- sırayla
giriliyor. Siz erken gelip girseydiniz siz soru sorardınız. Bu cihaza benim
veya bir başka arkadaşımın… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim düşüncem o değil Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen…
Benim veya bir başka arkadaşımın müdahale etme yetkisinin olmadığını en iyi
bilen sizsiniz. Meramınız da anlaşılmıştır. Teşekkür ederim. Buyurun Sayın
Bakan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ama bir cümlemi tamamlayayım efendim. Burada hep
partilere söz verirseniz bu hakkaniyetlik olmaz. Bize de söz vermeniz lazım. Dengeli dağıtılması lazım. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bir kere söz verin ya! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Sayın Işık,
yabancılara ne kadar gayrimenkul ve mülk satışı yapıldığını sordu. Bir de
dönemimizde millî gelirin 2 kat arttığını, memur maaşlarına bunun çok altında
zam yapıldığını sordular. Şimdi,
yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili, zaman zaman
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüz bunları yayınlıyor, hatta bazı gazetelerde de
bunlar ortaya çıktı, yayınlandı. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bu
yabancılara mülk satışı konusu gündeme gelmiştir. Çünkü,
o zamandan beri hazırlanan bir kanunla yapılıyordu. Bizim zamanımızda da kanun
daha sıkı bir hâle getirildi. Şimdi, ben buna yazılı olarak cevap vermek
mecburiyetindeyim. Çünkü, elimde hemen onlar yok, ne
kadar satıldığını. Ama en fazla satışın herhâlde, zannediyorum, Sayın rahmetli
İnönü’nün Başbakanlığı zamanında yapıldığını hatırlıyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onları karıştırma. Bu döneme gelelim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Niye karıştırma canım, işte onlar da sattılar.
Sayın Bülent Ecevit’in zamanında satışlar var. Her hükûmetin
zamanında satışlar var. Hangisi ne kadardır, onları yazılı olarak ben size
takdim edeceğim. Şimdi, millî
gelirin artışıyla ilgili olarak… Değerli arkadaşlar, bizim Hükûmetimizin
bir politikası var, o da şu: Biz, işçimizi, memurumuzu enflasyon karşısında
ezdirmeyiz, onları enflasyona ezdirmeyiz. Bakınız, bu dönemde -memura yapılan,
en düşük maaşlı- en düşük memur maaşı yüzde 115 artmıştır. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Kaç yılda? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Bizim zamanımızda, işte, say. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Beş yılda. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte, biliyorsun yani bizim zamanımızı. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Enflasyon ne kadar artmış? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - AK Parti Hükûmetleri
zamanında artış yüzde 115’tir. Peki, şey ne oldu, enflasyon ne oldu? Enflasyon
da yüzde 65 oldu. Demek ki, üzerinde, gerçek bir artış söz
konusu. Bunu da bilgilerinize arz etmek istiyorum. Şimdi, Sayın Güvel, bazı şeylerinden dolayı anlaşılamadı ama, bu çocukların iş hayatıyla ilgili olarak… Değerli
arkadaşlar, ben size bir şey sormak istiyorum. Hepinizin -Allah bağışlasın-
çocukları var. Siz milletvekili oldunuz diye veyahut da -vakti zamanında
Bakanlık yapanlarınız da var- bakan oldunuz diye çocuklarınız işi bıraktı
hadisesi oldu mu hiç? Yani biz Bakan olduk, çocuklar işi bıraktı, çocuklarınız
işi bıraktı! AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bizim çocukların rüşvet alma imkânı yok. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Özel ithalat izni alamazlar. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Söyleyin bana, deyin ki: “Bakan olanın çocukları
iş yapmaz, milletvekili olanların çocukları iş yapmaz.” Haa,
yanlış bir iş yaparsa getirilir, bunlar konuşulur. Bakınız, çocuklar yumurta
sattı, mesele oldu. OKTAY VURAL
(İzmir) – Mısır ithal etti, mesele oldu(!) MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Diyor ki burada şimdi konuşmacı arkadaşımız:
“Yumurtayı likit yaptınız, pakete koydunuz.” diyor.
Kötü mü yapmışlar? Hijyenik bir yumurta yapmışlar. Kötü mü yapmışlar yani? Ne
olmuş? Ne var yani bunda? OKTAY VURAL
(İzmir) – Alkışı hak ediyorsun valla, bravo(!) MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, buralardan bir
şey çıkarmaya boşuna uğraşmayın. Bizim çocuklarımız ne devletle iş yapar -sizin
çocuklarınız- gibi ne başka şeyle aracılık yapar. Şimdi, Sayın Güvel… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Çocukların çaycısına para gelmiyor, onu söyleyin lütfen. Niye
farklı şey söylüyorsunuz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim, yok böyle bir şey, açıklayacağım, hepsini
de getirdim. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Açıklayacaksınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Onu da göreceksiniz, orada da utanacaksınız. Daha
önceki gensorularda olduğu gibi, burada da utanacaksınız. Böyle senaryolarla… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bu yük altında Maliye Bakanlığı yapılmaz. Kamuyu
rahatlatmalısınız burada. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli arkadaşım, Maliye Bakanlığı yapıp
yapmayacağımı senden soracak hâlim yok. BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sorulara cevap verin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki. Şimdi, PETKİM’le ilgili bir soru soruldu. PETKİM’in
yüzde 51 oranındaki hissesi Socar-Turcaz-İnjaz ortak girişim grubuna verilmiştir, satılmıştır, 2
milyar 40 milyon dolar bedelle. Devir işlemleri henüz tamamlanmamıştır, onlar
da yakında tamamlanacaktır. Şimdi, Sayın
Karayel özelleştirmeleri soruyor. “Özelleştirmeler ne kadar yapıldı?” diyor. Değerli Karayel,
Türkiye’de özelleştirmeler, AK Parti Hükûmetlerinden
önce yapılan özelleştirmeler 8 milyar dolardı. Şimdi, sorular soruluyor haklı
olarak. “Efendim, siz özelleştirmeyi yaptınız.” Ee,
siz de yaptınız özelleştirmeyi, her dönemde… İşte, çıktı, Sayın Kızılcıklı açıkladı. “Efendim, yabancıya ne kadar?” Siz de
satmışsınız, yabancıya da satmışsınız, yerliye de. Biz bir şey diyor muyuz?
Gayet normal. Ha, şimdi, AK
Parti Hükûmetleri döneminde Özelleştirme İdaresi
kanalıyla yapılan özelleştirme tutarı 25,5 milyar dolar… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Beleş fiyata satılmıştır bunlar! ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Peşkeş! Peşkeş! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiç de beleş değil, hiç
de değil ve bu özelleştirmeler, gayet şeffaf, açık, hiçbir devirde görülmediği
kadar açık yapılmıştır… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Doğrudur, doğrudur(!) Bravo(!) Tebrik ediyoruz(!) MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – …ve özelleştirmeler, bütün millet huzurunda
televizyonlardan anbean izlenmiştir ve şimdiye kadar hiçbir Allah’ın kulu
“Özelleştirme dolayısıyla ben mağdur oldum.” dememiştir. Yoktur böyle bir şey.
Bizim zamanımızda bu yoktur. (CHP sıralarından gürültüler) Bunlara da özellikle
dikkatinizi çekmek istiyorum. Yalnız,
özelleştirme, büyük, yapısal bir reformdur. Hükûmetimiz,
sadece Özelleştirme İdaresi kanalıyla değil, TMSF ve Ulaştırma Bakanlığı
tarafından da özelleştirmeler yapmıştır. Hükûmetimizin
bu dönemde toplam yaptığı özelleştirmeler 40 milyar doları bulmuştur. ALİ KOÇAL (Zonguldak)
– Hepsini aldınız mı bu paranın? ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Satacak bir şey kaldı mı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Öztürk,
bütçe açıklarını… Ve
özelleştirmeler dolayısıyla da 5 kuruş bir yerde alamadığımız para yoktur,
hepsini de devlet almıştır, hatta, bizden önce
alınamayanlar vardı, onları bile aldık. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Çocuklara mı devrettiniz aldıklarınızı? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hazineye, hazineye! Hepsi hazineye girdi. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir)
– Sınırları ne zaman satacaksınız? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Öztürk’ün
sorduğu bütçe açıklarını konuşmam sırasında da detaylı bir şekilde açıkladım.
Bütçe açıkları, ilk defa Avrupa Birliğinin Maastricht
Kriterlerini tutturmuş olan kriterimizdir. Yüzde 3’ün
altına indirildi ve bu AK Parti Hükûmetleri zamanında
oldu. Şimdi, bu bütçe
açıkları aynı zamanda borçların da azalmasına sebep oldu ve bu 2007 yılının
sonunda ikinci bir makroekonomik göstergemiz daha Maastricht
Kriterlerine uygun hâle geliyor, o da kamu borçları. Kamu borçlarının gayrisafi
millî hasılaya oranının -net değil yalnız- oradaki
hesaplamaya göre yüzde 60’ın altında olması lazım. Bu sene, kamu borçları
yönünden de Maastricht Kriterlerini tutturan bir ülke
konumuna gelmiş bulunuyoruz. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Özel sektörün borçları, özel sektörün? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Süremiz doldu.
Geri kalan soruları yazılı olarak cevaplandırırsınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki Sayın Başkan. Ben de teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Şimdi,
sırasıyla, on dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu
ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Maliye Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 12 - MALİYE BAKANLIĞI 1.– Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL 01 Genel Kamu
Hizmetleri 28.190.691.327 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 875.200 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 63.041.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri 1.970.400.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 3.014.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 8.255.059.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 38.483.081.527 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Maliye Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ Lira - Genel Ödenek
Toplamı : 36.713.762.087,48 - Toplam Harcama : 36.523.603.346,72 - Ödenek Dışı
Harcama :
17.847.401,97 - İptal Edilen
Ödenek :
208.006.142,17 - Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek : 0,56 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maliye Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Kamu İhale Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 42.06 – KAMU İHALE KURUMU 1.– Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL 01 Genel Kamu
Hizmetleri 13.523.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma Hizmetleri 132.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 55.467.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 69.123.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 44.023.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 25.100.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 69.123.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kamu İhale Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Kamu İhale Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek
Toplamı : 83.186.392,00 - Toplam Harcama : 71.167.738,49 - İptal Edilen
Ödenek : 12.018.653,51 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 75.088.560,00 - Yılı net tahsilatı : 65.267.485,96 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir Kamu İhale Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Gelir İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 12.76 – GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL 01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.362.250.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1.362.250.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Gelir İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Gelir İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek
Toplamı : 1.161.818.575,00 - Toplam Harcama : 1.152.886.542,48 - Ödenek Dışı
Harcama :
25.022.892,24 - İptal Edilen
Ödenek :
33.954.924,76 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gelir İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.35 – ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL 01 Genel
Kamu Hizmetleri 8.091.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.987.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 17.079.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
Kodu Açıklama YTL ‑03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 265.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 16.813.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 1.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 17.079.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek
Toplamı : 15.378.300,00 - Toplam Harcama : 12.683.080,65 - İptal Edilen
Ödenek : 2.695.219,35 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 15.078.000,00 - Yılı net tahsilatı : 14.248.651.07 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Maliye
Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim. Sayın
milletvekilleri, on dördüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.04 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:16.15 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarılarının 1’inci maddeleri kapsamına giren, bakanlık ve ilgili kuruluşların
bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve finansman ile ilgili 2’nci maddenin
görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır. Şimdi, program
uyarınca, sırasıyla 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının maddelerini görüşüp,
oylamalarını yapacağız. Şimdi, 2008 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gider bütçesiyle ilgili 1’inci
maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım. 2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Gider, Gelir,
Finansman ve Denge Gider MADDE 1- (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli; a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 218.284.732.372
Yeni Türk Lirası, b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 13.941.949.650 Yeni Türk Lirası, c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.729.688.441 Yeni Türk
Lirası, ödenek verilmiştir. BAŞKAN – 1’inci
maddeyi daha evvel kabul edilmiş bulunan cetvelleriyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Gelir bütçesine
ilişkin 2’nci maddeyi tekrar okutuyorum: Gelir ve
Finansman MADDE 2- (1)
Gelirler: Bu Kanuna bağlı
(B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli; a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 200.393.419.000 Yeni Türk Lirası, b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.417.133.196 Yeni Türk
Lirası öz gelir, 10.420.672.254 Yeni Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere
toplam 13.837.805.450 Yeni Türk Lirası, c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.728.388.441
Yeni Türk Lirası, olarak tahmin
edilmiştir. (2) Finansman: Bu Kanuna bağlı
(F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli; a) (II) sayılı cetvelde
yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 188.591.200 Yeni Türk Lirası, b) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı
1.300.000 Yeni Türk Lirası, olarak tahmin
edilmiştir. BAŞKAN – 2’nci
maddeye bağlı (B) cetvelinin bölümlerini okutup, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım: 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kapsamındaki Kamu İdareleri Tarafından İlgili Mevzuata Göre Tahsiline
Devam Olunacak Gelirler B - C E T V E L İ KODLAR AÇIKLAMA 2008
YILI BÜTÇE GELİRLERİ (YTL) 01 Vergi
Gelirleri 187.504.321.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 9.001.423.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 805.893.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 15.368.338.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 4.308.056.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM
BÜTÇE GELİRLERİ 216.988.031.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Red ve İadeler ( - ) 16.594.612.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. NET BÜTÇE
GELİRLERİ 200.393.419.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
kabul edilen ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Denge MADDE 3- Bu
Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendinde belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan
tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Birgen Keleş,
İstanbul Milletvekili. Buyurun Sayın
Keleş. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü
maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için
söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. 3’üncü maddede,
biraz önce okunduğu gibi “Bu Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendinde belirtilen
ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net
borçlanma ile karşılanır.” denilmektedir. Bu durumda, net borçlanmayla karşılanması
öngörülen miktar 17,6 milyar yeni Türk lirasıdır. Sayın
milletvekilleri, bütçeler, kamunun geliri ve gideri arasındaki dengeyi
sağlamak, kaynakları benimsenen hedefler doğrultusunda en etkin şekilde
kullanmak için hazırlanan belgelerdir. AKP döneminde kabul edilen 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca, merkezî yönetim kapsamındaki
idareler, sosyal güvenlik kurumları ve yerel yönetimler bütçelerini performans
esaslı bütçeleme sistemine göre hazırlamak ve uygulamak durumundadır. Aslında,
“kamu yönetimi reformu” adı altında getirilen düzenle, planlama ve kaynak
tahsisi süreci değiştirilmiş, tam bir kaos
yaratılmıştır. Daha önce “uzun
vadeli kalkınma planı” diye tanımlanan ve DPT tarafından hazırlanan on beş
yıllık uzun vadeli kalkınma stratejisi, bu stratejinin beş yıllık dilimini
oluşturan beş yıllık kalkınma planı, bu plana dayanılarak hazırlanan bir yıllık
program ve bu programa dayanarak da Maliye Bakanlığının hazırladığı bir yıllık
bütçe vardı. Bugün ise, kamu kurumlarının hazırladığı ve kendileri için
hedefler belirlediği stratejik planlarla başlayan çok sayıda plan ve program
vardır. Bütün bu plan ve programların birbirleriyle olan bağlantıları,
hedeflerden sapmanın hangi plan ve programı etkileyeceği ve nasıl etkileyeceği
tamamen belirsizdir. Bir diğer deyişle, değerli arkadaşlarım, saydamlığın
güçleneceği ve ciddi bir hesap verme mekanizmasının oluşacağı konusundaki sav
tamamıyla sözde kalmıştır. Hesap verme sorununa uygun bir mali ve idari yapı ne
yazık ki oluşturulamamıştır. Aslında, AKP’nin izlediği politikalarla güçlü bir
denetim mekanizmasının oluşması da mümkün değildir. Çünkü AKP, her vesileyle
teftiş kurullarını işlevsiz kılmak için çaba gösteren bir partidir ve teftiş
kurulları olmadan çalışan müfettişlerin veyahut da bu değişik yasayla getirilen
iç denetçilerin de teftiş kurullarının işlevini görmesi ve onlar kadar etkili
olması beklenemez. Sayın
milletvekilleri, ülkenin kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek, kuşkusuz
her iktidarın önde gelen görevidir. Bu iktidarın böyle bir anlayışla hareket
etmediğini düşünüyorum. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, iktidar, kamu
yatırımlarının azaltılmasını, bir anlamda dibe vurmasını çok doğal
karşılamaktadır ve gerekçe olarak da kaynak yetersizliğini ve yatırım yaptırmama
politikasını -kamuya- ileri sürmektedir. Oysa, kamu
yatırımlarının ülkenin rekabet gücünü arttırması açısından çok önemli bir
işlevi vardır. 80’den önce yapılan birçok araştırma ortaya koymuştur ki,
kamunun güçlü olduğu, yatırım yaptığı, aktif olduğu dönemlerde özel sektör de
çok başarılı olmuştur. Çünkü, kamu yatırımları, özel
sektörün çeşitli alanlarda rekabet edebilir nitelikte ve maliyette üretim
yapmasına büyük katkı sağlamaktadır. Örneğin, enerji yatırımı yaptığı zaman
kamu ve enerjiyi dünya fiyatlarından sunduğu zaman veyahut sulama yatırımı
yaparak su getirdiği zaman ihtiyacı olan üreticiye, bu, faaliyetleri olumlu
yönde etkileyen yatırımlar olmaktadır. Sayın Sanayi
Bakanı, Bakanlığının bütçesi tartışılırken, yeni bir çalışma başlattıklarını,
nerede, ne üretileceğini kendilerinin belirleyeceğini söyledi, ama, sanıyorum, bunu söylerken, AKP’nin Devlet Planlama
Teşkilatının işlevini nasıl sıfıra indirgediğini unuttu. AKP’nin kalkınma
ajanslarına verdiği görevi, nerede, ne kadar, ne üretileceği konusunda artık
yerli ve yabancı girişimcilerin söz sahibi olacağını Sayın Bakan
hatırlamalıdır. Çünkü, kalkınma ajanslarındaki
personel sadece girişimcilerin istekleri doğrultusunda işleri kolaylaştırmak ve
hızlandırmakla yükümlüdür. Projeler hazırlandı ve AKP destek verdiği takdirde
merkezî yönetim de buna kaynak aktarmak zorunda kalacaktır. Kuşkusuz, bu durum,
merkezî yönetim bütçesinin en etkin şekilde, en verimli şekilde kullanılmasını
olumsuz yönde etkileyecektir ve ayrıca da, atıl kapasite yaratılmasına, asıl
ihtiyaç ortada dururken başka yatırımlar yapılmasına da yol açabilecektir. İktidarın
kaynakları en iyi şekilde değerlendirmediği yönündeki düşüncemin ikinci nedeni
de, kamu kaynaklarını arttırmak için çaba göstermemesidir. Ciddi bir vergi
reformu yapmadığı gibi, ters yönde adımlar atmış, kayıt dışı ekonomiyi kayıt
altına almak için de gerekli çabayı göstermemiştir. Ayrıca, uluslararası
likiditenin bol olduğu ve Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin hızla arttığı ve
büyük boyutlara ulaştığı dönemde de durumu iyi kullanamamıştır. 2007 yılında
7,5 milyar dolar dış borç faizi ödeyecek olan Türkiye, 2008’de 10 milyar dolar
dış borç faizi ödeyecektir. Yüzde 22,5 oranında artış vardır bir yılda.
2003’ten itibaren de yüzde 100 oranında artmıştır. Sayın milletvekilleri,
madde 3’teki “Gelir ile gider arasındaki fark dış borçlanmayla karşılanır.”
ifadesi, kuşkusuz bir gerçeği yansıtmaktadır, ama ne var ki hükûmetlerin
görevi bu farkı azaltmak ve gerekli önlemleri almak, gerekli politikaları
oluşturmak olmalıdır. Oysa, gelen yabancı sermayenin
üretime, yatırıma, döviz kazandıran veyahut da döviz tasarrufu sağlayan yerlere
aktarılmasını bile yönlendiremeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunu bile
yapamayan bir iktidarın, söz konusu görevi tam olarak yerine getirdiğini
söylemek mümkün değildir. İktidarın “çok başarılı” diye tanımladığı ve biraz
önce de Sayın Bakanın belirttiği ve sık sık gündeme
getirdiği savlardan birisi, bütçe açığının, diğeri de toplam borçların
gayrisafi millî hasılaya oranının azalmasıdır.
Bunların ikisi de gerçek iyileşmeler değildir sayın milletvekilleri. Bütçe açığının
azalmasının ardında AKP İktidarı döneminde bazı yasal düzenlemelerle çok önemli
kalemlerin bütçe dışına çıkartılması vardır. Bazı harcamaların kaydının o yıl
için ertelenmesi, eksik gösterilmesi uygulaması vardır. Özelleştirmelerden ve
hazine arazilerinin satışından elde edilen gelirin –ki, bu çok yasak olan bir
şeydir- bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılması vardır. Sanıyorum
“bütçenin iyi idare edilmesi” diye nitelendiriyorsa bunları Sayın Bakan, bizim
söyleyecek bir şeyimiz olmaması gerekir, çünkü bunların hiçbirisi yapılmaması
gereken şeylerdir, hepsi de yapılmaması gereken şeylerdir. Buna rağmen, Maliye
Bakanı tarafından 4 Aralıkta yapılan sunuşta -bu kadar hileye rağmen- bütçe
açığının 2007 yılında artarak 14,9 milyar yeni Türk lirası olacağı ve 2008
yılında da 18 milyar yeni Türk lirasına yükseleceği öngörülmektedir. Merkezî
yönetim borç stokunun gayrisafi millî hasıla içindeki
oranının azaldığından söz edilmekte; ancak, değerli arkadaşlarım, toplam kamu
brüt borç stokunun 2002 yılında 256,8 milyar yeni Türk lirasından 2007 yılı
ortalarında 357,7 milyar yeni Türk lirasına yükseldiğinden söz edilmemektedir. Gene brüt dış
borç stokunun aynı dönemde 129,7 milyar dolardan 226,4 milyar dolara
yükseldiğinden, diğer bir deyişle yüzde 100 artış gösterdiğinden söz
edilmemektedir. 2002’de 43,2 milyar dolardan 2007’de özel sektör borçlarının
138,5 milyar dolara yükseldiğine de değinilmemektedir. Özel sektör borçlarının
merkezî yönetimi ilgilendirdiği söylenemez denilemez. Neden? Çünkü devlet bu
borçlarla ilgili bir sorumluluk üstlenmek durumundadır kriz hâlinde. Ayrıca,
borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranının daha
küçük gösterilmesi için de doların değer kaybından yararlanıldığı gibi, genelde
toplam kamu net borç stoku tanımı kullanılmaktadır. Brüt kamu borç stokundan
net kamu borç stokuna geçmek için de Merkez Bankası net varlıkları, kamu
mevduatı ve İşsizlik Sigortası Fonu net varlıkları çıkarılmaktadır brüt
miktardan. Bu, uluslararası kabul gören bir hesaplama olabilir değerli
arkadaşlarım, ama herhangi bir kriz anında Türkiye’nin yararlanabileceği bir
yöntem değildir. Kriz anında, hükûmetler, sıcak para
yurt dışına çıkma heyecanı ve telaşı içindeyken, Merkez Bankası net varlıklarına,
kamu mevduatına ve işsizlik sigortasına el koyuyorum diyemez. Bugün sorumsuzca
borçlanarak gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklara el konulmakta; diğer bir
deyişle, gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklar gasbedilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın
Keleş, bir dakika ek süre veriyorum. Buyurun. BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Aslında bugün
izlenen başka bazı politikalar da, örneğin, özelleştirme adı altında önemli
kuruluşların ve bankaların yabancıların eline geçmesi, hazine arazilerinin,
vatan topraklarının yabancılara satılması da benzer sonuçlar yaratacaktır.
AKP’nin uyguladığı politikalar sonucunda, gelecek kuşakların kullanabileceği
kaynaklardan ya vazgeçilmiş olacak veya bu kaynaklar borç ve faiz ödemeleri
için kullanılacaktır. Hiçbir hükûmetin, hangi oy oranıyla gelirse gelsin, böyle bir
sonucu yaratmaya ve gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklara, tesislere,
bankalara, arazilere, vatan topraklarına, madenlerine el koymaya veyahut da
bunları yabancılara devretmeye hakkı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle de,
kaynak yetersizliğine çare aramadan sorumsuzca borçlanmayı ve borçlanmanın
hiçbir bedeli yokmuş gibi davranmayı gelecek açısından fevkalade sakıncalı
buluyorum ve bu tutumdan bir an önce vazgeçilmesini kaçınılmaz bir zorunluluk
olarak görüyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Keleş. Şimdi Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Münir Kutluata,
Sakarya Milletvekili. Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Efendim, bütçenin
görüşülmesinin sonuna yaklaştığımız şu anda, bütçe dengesiyle ilgili konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Bütçe açığı,
hepinizin malumu olduğu üzere, 18 milyar yeni Türk lirası olarak öngörülmüştür.
Bu 18 milyarlık öngörü, faiz dışı fazladan, faiz dışı fazla hedefinden yapılan
bir kısıntı sonucu bu noktaya oturtulmuştur. İktidar
mensuplarından ve sorumlularından sık sık, bütçe
açığının azalması ve bütçe denkliğine doğru gidildiği yönünde ifadeler
duyuyoruz. Bütçe denkliği çok önemli bir dengedir, çok önemli bir husustur.
Ancak bütçenin, Türkiye gibi bir ülkede, büyümekte olan, gelişmek zorunda olan
ülkelerde ne büyüklükte olduğu esas konudur. Eğer, bütçeyi, açık vermesin diye
birtakım yatırımlarınızdan, birtakım sosyal harcamalarınızdan vazgeçerek
denkleştirirseniz, bunun çok kolay bir iş olduğunu herkes bilmektedir. Dolayısıyla,
Türkiye’nin beklentilerine cevap verecek bir bütçe ve bunun sağlam kaynaklarla
finanse edilmesi esastır. O bakımdan, bütçe açığının, hem güzel bir bütçe
yapılması, Türkiye’nin beklentilerine cevap verecek bir bütçenin yapılması hem
de açığının az olması, sonuçta da dengeye oturması en fazla arzu ettiğimiz
husustur. Ancak, bu
öngörülen şekliyle bile, 18 milyar YTL’lik açık
öngörüsüyle bile bu bütçemiz hakkında söylenecek çok şey vardır. Bunlardan bir
tanesi bütçenin genel dengeleriyle ilgilidir. Bu bütçenin üzerine oturduğu iki
ana temel yüzde 4 enflasyon hedefi ve yüzde 5,5’luk kalkınma hedefidir, büyüme
hedefidir. Yüzde 4 enflasyon hedefi konusunda söylenecek çok şey vardır.
Bunlardan bir tanesi, bir önceki yıl enflasyon hedefinin yüzde 5 alınıp, yüzde
9,5 gerçekleşmesi; içinde bulunduğumuz yılda yüzde 4 alınmasına rağmen yüzde
8’i geçmiş olması, dolayısıyla, yıl sonu itibarıyla
daha yüksek bir rakama ulaşacak olması ve bu yılki yüzde 4’ün de tutmayacağına
dair Hükûmetin sorumluları tarafından ortaya koyulan
açıklamalardır. Dolayısıyla, enflasyonun kendi rakamına göre yüzde 100
farklılık göstereceği bir ortam meydanda iken, Türkiye’de birtakım harcamaları,
sosyal harcamaları bu enflasyona göre ayarlamak veya bazı gelirlerin bu
enflasyon oranına göre tahakkuk edeceğini beklemek çok gerçekçi görülmüyor.
Bunu çok güzel bir örnekle kuvvetlendirelim. Memur ve emekli maaşı artışlarının
yetersiz olduğunu, bunun mutlaka artırılması gerektiğini Plan ve Bütçe
Komisyonunda çok ciddi bir istek olarak önergeyle gündeme getirdik. Burada
dedik ki: Burada itiraz noktanız enflasyonun azması konusudur ama memur
maaşıyla, emekli maaşıyla enflasyon ölçmek doğru bir yol değildir. Çünkü
Türkiye’deki enflasyonun tutmayacağı bugünden bellidir. Belli oluşuna dair
şimdi size net bir örnek vererek konuma dönmek istiyorum. Yine biz Hükûmetin uygulamalarını, borçlanmadaki Türkiye’ye cezbedilen, çekilen sıcak parada ödenen faizlerin
yüksekliğiyle tenkit ediyoruz. En son ekonomiden sorumlu Bakanımız Sayın Şimşek
tarafından ifade edildi ki bugünün rakamı 16,8’dir. Yani yüzde 17 sıcak paraya
faiz ödüyoruz. Bu yüzde 4 enflasyona göre yüzde 13’lük bir reel faizdir. “Böyle
bir reel faiz nasıl olur?” denilince, herkes enflasyon oranının tutmayacağını
söylüyor ve sonuçta bunun yüzde 7-8’lik bir reel faiz oluşacağını -isim vermek
istemiyorum- en yetkili ağızla belirtiyor. Demek ki enflasyonun yüzde 4’te
kalmayacağına dair kesin bir kanaat var. O hâlde, enflasyonun yüzde 4 yerine
önceki yıl olduğu gibi 9,5, belki 10, belki 8,5, her neyse, çok yükseklerde
tahakkuk edeceğini esas alırsak, memura ve emekliye verdiğimiz yüzde 4’lük
artışı da göz önüne getirirsek, yüzde 60’lık artış hakkından bir fedakârlık
yapması isteniyor bu insanlardan. Onun için Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
konuda çok ısrarlı olduk, talepte bulunduk, arkasını getiremedik. “Enflasyon
sebebi saymamak lazım memur maaşlarındaki artışı.” dedik. Neden? Çünkü
enflasyonun esas sebeplerini ortadan kaldırarak düşürmüyoruz, enflasyonu üretim
artışıyla düşürmüyoruz, enflasyonu verimlilik artışıyla düşürmüyoruz;
enflasyonu ucuz ithalatın sağladığı ucuzluk ortamında düşürüyoruz. Onun için
enflasyonla ilgili -dikkat edin- iktidar mensupları kendi kullandığı ifadede;
basın, kendi kullandığı ifadede ve Merkez Bankası, herkes, enflasyondan bahsederken
“enflasyonla mücadele” lafı ediyor. Daha heyecanlananlar enflasyon canavarından
bahsediyor. Yani, biz, enflasyonu sadece baskı altında tutuyoruz bu
politikalarla. O hâlde enflasyon konusunda emin olamadığımıza göre, memura bu
artışı verip, arkadan da “Eğer farklı olursa sonradan öderiz.” demek, ama sıcak
paraya peşin peşin yüzde 17 faizi uygun görmeyi
Türkiye’deki çok büyük bir adaletsizlik ve kendi insanımıza karşı yapılmış çok
büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Şimdi, Sayın
Bakan, Sayın Maliye Bakanımız burada, eliyle de işaret ederek “Vatandaşın
cebine daha fazla para girecek bu bütçeyle.” dedi. Hepimizin arzusu budur. Ama, tabii vatandaş deyince, biz, ülkemizde yaşayan bütün
kesimleri birden anlıyoruz. Oradan insan hemen aklından geçiriyor, çiftçinin
cebine demek ki daha fazla para girecek diye. Eğer, gidip
çiftçilere soracak olsanız böyle bir kanaate varmışlar mı, varmamışlar mı… Bunu
araştırmaya bile gerek yok. Evet, çiftçinin cebine daha fazla para girmeyecek.
Neden? Çünkü kanun hükmü olmasına rağmen, tarım desteklemelerinin millî gelirin
yüzde 1’inin altında olamayacağı, bu desteklerin, bu sınırda tutulduğunu, bunun
üzerine katiyen çıkılamadığını görüyoruz. Her zaman
söylüyoruz ki: Memuruna, emeklisine, çiftçisine, bu toplumun, bütün toplumların
bir minnet borcu vardır. Bu borcun ödenmesi lazımdır. Türkiye’de bu minnet
borcu çok daha yüksektir. Sanayileşme sağlanamamış, ülkenin iktisadi kalkınması
geliştirilmemiş, tamamlanmamış ve o insanlar, bulundukları yerlerde çaresiz
bırakılmışlardır. Buradaki yardım himmet değildir, bu bir minnet borcudur.
Çiftçiye, köylüye yerinde durduğu için, aç sefil bu son beş yıl içerisinde
çaresizlikten şehre göçen diğer 3 milyon insana eklenmediği için bir teşekkür
borcumuz vardır. Bunun için, bunun yapılması gerekiyor dedik, ama bunlar
olamıyor. Memur konusunda
ısrar ettik. Türkiye’de her dört beş yılda bir bu maaşların düşüklüğünü telafi
etmek üzere bir sıçrama yapılır ve bir telafi operasyonuna girişilir, buna
gidelim denildi, bunu da kabul ettiremedik. Onun için, şimdi, bu genel dengeler
konusunda, Sayın Bakanın, yine en son örnekler için söylüyorum, biraz önce
yaptığı konuşmada Sayın Maliye Bakanımızın temas ettiği bir hususa işaret
ediyorum. Genel Kuruldan, cari açık ve dış ticaret açıkları noktasında ciddi
sesler, itirazlar gelince Sayın Bakan dedi ki: “Dış ticaret hacmimiz 270 milyar
dolara ulaştı. Böyle bir dış ticaret hacminde, bu kadar alışta, bu kadar
verişte, yurt dışına mal gidiyor, yurt dışından mal geliyor, bu hareketlilik
içinde bunlar olur.” Sizin aklınız yattı mı? Sayın Bakanın aklının
yatmadığından ben eminim, espri gücüne bağlıyorum. Çünkü,
270 milyar dolarlık bir hacimle iş yapıyorsanız bundan daha kârlı çıkmalısınız.
Daha düşük dış ticaret hacminde dış ticaret açığımız daha azdı. O zaman, bunun
neresiyle biz övüneceğiz, onu bilemedim. Arkasından “Ülkede hareket var, turizm
gelirlerimiz artıyor.” dedi. Zaten sıkıntımız bu. Bu dış ticaret açığı bu
turizm gelirlerini, işçilerimizin gönderdiği tasarrufları ve bütün hizmet
gelirlerimizi alıyor hepsini götürüyor ve 35 milyar dolarlık çok sarsıcı bir
tortu bırakıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Onun için, sayın Bakanın açıklamalarının, bu anlamda, yüksek rakamları
ifade etmek bakımından cümle bitmeden heyecanlandırıcı görülüyor, ama cümle
bittiği zaman gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. Şimdi zaman
azlığı dolayısıyla ekonomimizle ilgili diğer olumsuzluklara çok temas
edemeyeceğim. Ama, bu bütçe görüşmeleri sırasında, bu
vesileyle, iktidar mensuplarımızdan ve dolayısıyla bu arada, ısrarla, Sayın
Maliye Bakanımızdan, belki vakit darlığı dolayısıyla, ama alamadığımız bir
cevap var. Bu, şudur: Türkiye, bu şekilde “özelleştirme” adı altında,
özelleştirmeyle ilgisi olmayan birçok uygulamayı da özelleştirmeyle beraber
yaparken, TOKİ gibi bir kurumun, Toplu Konut İdaresinin resmîleştirilmesini,
resmî kuruluş olarak faaliyet göstermesini ve bütçe dışı kalmasını özelleştirme
mantığıyla açıklamanın da pek mümkün olmadığını… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. …bunun en
gelişmiş sektörümüz olan özel sektörün başına açtığı sıkıntıları görerek
özelleştirmeyle özel sektörü canlandırma mantığının çeliştiğini de bu vesileyle
ifade etmek istiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kutluata. Şimdi şahıslar
adına söz talepleri vardır. İlk söz, Sayın Fazlı Erdoğan, Zonguldak
Milletvekili. Buyurun Sayın
Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Takdir edersiniz
ki, günlerdir 2006 ve 2007, 2008 bütçesini planlarken, iktidar, iktidar
sorumluluğunu ve yetkisini sınırsız kullanma hakkını sürekli vurgulayıp öne
çıkarmış, muhalefet de ve muhalefet sözcüleri de muhalefet hakkını ve
sorumluluğunu sürekli olarak dile getirmiştir; bu, çok doğaldır. Türkiye’nin
kalkınması, büyümesi, istikrarlı gelişmesi için bir süreç işlemektedir. Her
şeyden önce, bu madde teknik bir maddedir. Gelirini, giderini ayarlamak isteyen
bir iktidar, bir hükûmet, aradaki farkı, elbette
borçlanarak planlamak zorundadır. Bu borçlanmayı da elbette, en isabetli
kaynaktan en verimli sonucu elde edecek şekilde yatırıma ve üretime dönüştürüp
ülke insanını mutlu kılmak, refah düzeyini yükseltmek, onu, yer
altı ve yer üstü kaynaklarını devreye koyarak en iyi bir şekilde
planlamakla mümkündür. Durum bu şekilde
olunca, Türkiye bir değişim ve dönüşüm sürecine hızlı bir şekilde adapte
olmuştur ve bu süreci iktidar en iyi şekilde planlayıp kullanırken, zaman zaman muhalefette de bu süreç, gerçekten yerini almıştır.
Ben -geçmişteki muhalefete baktığımız zaman- Türkiye’nin seksen dört yıllık
süreci içerisinde bu beş yıllık muhalefette, gerçekten, istikrarın, güvenin,
değişim ve dönüşümün izlerini görüyorum. Bu izler, kendilerine büyük gelecek
vaat ediyor. Yavaş yavaş Türkiye’nin bu şekilde
muhalefeti, demokrasinin gelişmesine, insan haklarına, hukuka ve sosyal devlet
anlayışına muhalefetin de yer verdiğini ve bunun önünün açıldığının izlerini
görüyoruz. Durum bu şekilde olunca, 2008 yılı bütçesinin
dengelenmesi noktasında, her alanda olduğu gibi, kendi konumuzla da ilgili
olması nedeniyle, özellikle Sanayi Bakanlığına baktığımız zaman, bir taraftan
büyümeyi istikrarlı bir şekilde yürüten, bir taraftan faizi sürekli olarak
küçük esnafa ve sanatkârlarımıza verilen özellikle bu noktada yüzde 59’lardan
yüzde 13’lere kadar düşen 5 milyon YTL’yi, şu anda
baktığımız zaman, önce 25, daha sonra 35 daha sonra 50 milyonlara kadar götüren
bir hükûmetin, bu dengelemelerde, bütün alanlarda
olduğu gibi, yatırımı, üretimi ve özel sektörü de dengeli bir şekilde kamu
borçlanmasına ayarlamak zorundadır. Bu hesaplamaları da yaparken
iktidara ve muhalefete düşen bana göre görev şudur: Evet, bu bütçede özel
sektörün önü rahatlatılmıştır, açılmıştır. Ama, aynı
zamanda, özel sektörün borçlanma riski artarken, gelecekteki birtakım krizlere,
gelecekteki birtakım sorunlara yönelik özel sektör de elini taşın altına
koymuştur. Bunun içerisinde medya vardır, zenginler vardır, özel sektörün
bugüne kadar Türkiye’nin… Böyle, daha çok, Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerini
riski artmıştır. Niçin? Bir kriz olduğu zaman devlet borçlanmasıyla, sürekli
olarak devlet içeriye atılırken, özel sektör uzaktan bakıyordu. Şimdi, özel
sektör de borç riski, aynı zamanda kendi açığını kapatma riski altındadır,
Türkiye’nin istikrarına ve tabii ki kalkınmasına geçmişten daha fazla ilgi
göstermesi zorunlu hale gelmiştir. Türkiye istikrarsız olduğu zaman, düzensiz
olduğu zaman, demokraside ve ekonomide dengesizlikler dönemi başladığı zaman,
en büyük paniklemeyi özel sektörde görüyoruz. O zaman, sistemine sahip çıkıyor,
yanlış giden şeylere “dur” diyor. Diyor ki: Bu sistem içerisinde özel
sektöründe eskisi gibi aldığı parayı kamu desteğiyle ödeyeceği dönemler
bitmiştir. Bu nedenle, şimdi kendi yatırımını, kendi planlamasını, kendi
geleceğini devletin kesesinden, kasasından değil de kendi cebinden, kendi
gelecek çocuğundan, torunundan alacak bir devlet yönetiminin ortaya çıktığını
görüyor. Bu da Türkiye için bir gelişmedir. O nedenle, ben,
gerek muhalefeti gerekse iktidarı bu noktada şu noktaya çekmek istiyorum,
diyorum ki: Siz, özel sektörü bu devletin dışında bir şey zannetmeyin, özel
sektör başlı başına bu devletin bir parçasıdır. Özel sektörü oluşturan kurumlar
veya kuruluşlar veya şahıslar her şeyden önce vatandaştır. Vatandaş olarak
burada yatırım yapıyorsa, devletine vergi veriyorsa, onun riskini de almak
zorundadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, bir dakika ek süreniz var. Lütfen
tamamlayın. FAZLI ERDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bu noktaya
geldiğimizde, evet bugün borç artmıştır, gelirler aynı zamanda yerinde
durmamaktadır. Buradaki söylemcilere baktığımız zaman, bütün konuşmalarda, borcun
arttığını… Ama gelirin arttığını söyleyen bir unsuru, bir kişiyi, bir yetkili
milletvekilini göremiyoruz. Bir kaynağın geliri arttığı zaman elbette borcu
artacaktır. Gelirini yok sayar, borcunu sürekli öne çıkarırsanız, büyük bir
haksızlık olur. Bugüne kadar,
muhalefetiyle iktidarıyla bu bütçede katkısı olan, dengeleri sağlamada
sağduyulu olan, aklıselimi öne çıkaran herkese teşekkür ediyorum. Başta Sayın
Bakanlarımıza ve bütün milletvekillerimize, bütün ülke insanına bu bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan. Şahısları adına
ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. Buyurun Sayın
Genç. Süreniz beş
dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Tabii, bizim
kanunlar üzerinde söz alma imkânımız çok sınırlı olduğu için böyle bir beş
dakikalık bir şey ettik. Tabii, biraz önce
Maliye Bakanı burada konuştu. Çok tabii pişkin, olgun, her
şeyi çok olgunlukla karşılayan, yani ağlanması gereken şeylere gülen bir
psikolojiye sahip. Şimdi kendisine soruyorum: Sen çocuklarının
hesaplarını incelettirdin mi kimseye? Sen, madem, geçen gün bir televizyon
kanalına dedin ki: “Efendim, benim çocuklarımın verdiği vergiyle siz maaş
alıyorsunuz.” Mersin’deki bir olaydan, sizin çocuklarınızın yaptığı işler
dolayısıyla 2 milyon dolar avantaj sağladılar. Bunu çıkıp
buradan açıklasanıza. Tekele alınan
kutu nedeniyle, sizin şu anda Özelleştirme İdaresi Başkanı olan kişiye 43
trilyon idari para cezası kesildi. Bu para cezası ne oldu? Tahsil ettiniz mi?
43 trilyon idari para cezası kesilen kişiyi hâlâ siz nasıl Özelleştirme İdaresi
Başkanlığında bulunduruyorsunuz? Ayrıca sormak
istiyorum, biraz önce burada konuşuldu: Manisa’daki bir şeyi -hani diyorsunuz
ya özelleştiriyoruz- bir kamu mülkünü, aşağı yukarı 3 milyon dolara sattınız,
kendiniz sattınız veya yandaşlarınıza sattınız. Onlar dört buçuk ay sonra üçte
1’ini 14 milyon dolara sattılar. Bu nasıl oluyor? Bu devletin malını nasıl
böyle yağma ediyorsunuz? Sonra, sizin Hükûmetin, Başbakanınızın, Cumhurbaşkanınızın çocuklarının
hesaplarını inceliyor musunuz? Bunları inceleyin. Başbakanın gidip de kendi
yazlığında kaldığı Ramsey’in, kendisiyle ticari
ilişki kurduğu Ramsey’in hesaplarını inceliyor
musunuz? Siz, iktidara
geldikten sonra çıkardığınız vergi aflarıyla kendi vergilerinizi affettiniz mi?
Vergi barışı getirdiniz. Sıfır kazanç beyan ettiğiniz şirketlerinizle ilgili
2-3 trilyon lira, tuttunuz, vergi barışında kazanç beyan ettiniz. Bu zihniyetle
Maliye Bakanlığı koltuğunda oturan kişi Maliye Bakanlığında nasıl bir dürüst
yönetim gösterir arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu? Devletin gelirlerini,
hesaplarını inceleyen, inceleme elemanlarının bir kısmının görevlerine son
verdiniz, bir kısmını görevlerini yapamaz duruma getirdiniz. Hayalî ihracat
zamanınızda arttı, bunları incelemiyorsunuz. Şimdi çıkıyorsunuz, burada
diyorsunuz ki “Ben böyle yaptım.” Ya şimdi, sen geldiğin zaman 2002’deki
devletin iç ve dış borcu 270 katrilyon lira, şimdi 500 katrilyon lirayı
geçiyor. Bu nasıl bir bütçe, sen nasıl övünüyorsun kardeşim? Bunların, gel
burada hesabını ver. Şimdi, merkezî
uzlaşma komisyonunda getirdiniz. 750 milyarın üzerindeki vergi aslı
uyuşmazlıklarını getiriyorsunuz merkezî uzlaşmaya. Merkezî uzlaşmada bir
yabancı şirketin 3,5 milyar dolarını affettiniz mi? Yine, bir şirketin 1
katrilyon 200 trilyon lirasını affettiniz mi? Yine, bir kişinin 44 trilyon
liralık vergi aslını 4 trilyona indirdiniz mi uzlaşmada? Siz, merkezî uzlaşmada
vatandaşların incelemelerini orada sorumsuzca getiriyorsunuz, sıfıra
indiriyorsunuz. Bu, sizin haddinize mi; bu, sizin babanızın malı mıdır? Bu,
devletin malıdır; bu, vatandaşın verdiği vergidir. Sen ne hakla bunları
yapıyorsun? LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Neden bağırıyorsun? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ondan sonra, çıkıyorsun “Efendim, benim çocuklarım iyi ticaret
yapıyor.” Senin çocukların iyi ticaret yapıyorsa, buyur ben
gideyim, ben vergi denetmenliği yapayım, senin de, Tayyip’in de, Abdullah Gül’ün de çocuklarının hesaplarını
bir inceleyeyim bakalım, doğru vergi veriyorlar mı, vermiyorlar mı! Bunları,
bakın, çıkıp da… Evvela devleti yöneten insanların şeffaf
olması lazım, evvela dürüst olması lazım. SONER AKSOY
(Kütahya) – Bağırmadan konuş! KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, çıkıp da, naylon fatura ve hayalî ihracattan dolayı
hakkındaki dosyalar Türkiye Büyük Millet Meclisi dolaplarında dururken, siz
burada hangi hakla Maliye Bakanlığı yapıyorsunuz? ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Palavra! KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bir memleketteki insanlar, bu memlekete dürüst vergi veren
insanlar “Bu memleketin Maliye Bakanının hakkında bu kadar suçlamalar varken,
ben niye bu memlekete vergi vereyim?” demez mi? Getirdiniz,
yabancı bankaların kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Bu,
sizin hakkınız mıydı? Yabancı bankalara mı çalışıyorsunuz, Türk milletine mi
çalışıyorsunuz? Vasıtalı vergilerin genel bütçe içindeki payını, insanların
istihlak maddelerinden aldığınız yüzde 70, öte tarafta servet vergilerinde,
normal olarak gelir üzerinden alınan vergileri yüzde 35’lere indirdiniz. Bu
nasıl bir politika? Diyorsunuz ki: “Yatırım yaptık.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya, Allah rızası için kardeşim, bu beş sene içinde hangi fabrikayı
siz yaptınız? Özel teşebbüs yatırım yapmış, yabancı sermaye gelmiş Türkiye’ye…
Gelebilir. Çünkü, siz, devletin en kıymetli mallarını
satıyorsunuz, yok pahasına satıyorsunuz. Araştıralım, hazinenin en kıymetli
mallarını satıyorsunuz. Bunları, burada, tabii, grup çoğunluğunuz olduğu için,
inceleme yaptırmadığınız için, devletin denetim elemanlarını yok ettiğiniz
için, dürüst denetim yapan insanların görevlerine son verdiğiniz için… İşte,
sizin Maliye Müfettişiniz Hamza Kaçar’ın niye görevine son verdiniz, ne yaptı
bu arkadaş? Geçen gün bir müfettiş gitti, Millî Piyango Genel Müdürünü öldürdü;
hiç mi bunu bir araştırmak gerekmiyor? Yine, geçen gün BOTAŞ’ta 1 tane müfettiş
intihar etti. Bu müfettişler niye intihar ediyor, bu memleketin hesapları niye doğru dürüst
incelenmiyor? Şimdi, bunlar ortadayken, siz çıkıp da burada çok pişkin bir
yüzle, işte, böyle, her şeyi şakaya alarak… Böyle bir şey olmaz sayın
milletvekilleri. İnsanlarda belirli bir sorumluluk duygusu teşekkül etmedikten
sonra, orada zaten çıkıp konuşmak da bir şey ifade etmiyor. Saygılar sunarım
efendim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Bütçe Düzenine
İlişkin Hükümler Bölüm düzeni ve
deyimler MADDE 4- (1)
Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak
fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve
dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır. (2) Bu Kanunda ve
diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan; a) “Fasıl ve
bölüm” deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini, b) “Kesim”
deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini, c) “Madde”
deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini, ç) “Tertip”
deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların bütün düzeyleri ile
ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini, d) Borç ödemeleri
yönünden “ilgili hizmet tertibi” deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü
ilgili tertipleri, ifade eder. (3) Tahakkuk
ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın
dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı
ise ikinci düzeyde hazırlanır. (4) İlgili
mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu
sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler
yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, doğrusunu isterseniz, eğer, muhalefet kanadı olarak gelip şu
kürsüde “Türkiye dışarıdan yönetiliyor.” desek sizler itiraz ederdiniz. Ama, az önce bu kürsüde konuşan değerli AKP Milletvekili
Arkadaşımız aynen şu cümleyi kullandı: “Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerin riski
artmıştır.” MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Öyle demek istemiyor. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sürçülisan(!) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Cümle bu, tutanakları getirip bakarsınız. ALİ TEMÜR
(Giresun) – Biz, ne demek istediğini anladık. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet. Şimdi, buradaki
olay şu değerli arkadaşlar: Türkiye’yi dışarıdan yönetenlerin riski zaten hiç
artmadı. Niçin Merkez Bankasında bu kadar para tutuluyor? O riski minimize
etmek için. İkinci önemli
nokta değerli arkadaşlar, daha önce bu kürsüye gelen CHP milletvekili
arkadaşlar şu sorunun yanıtını ısrarla istiyorlar, ama bir kez daha buradan
söylemekte yarar görüyoruz: Sayın Başbakan ATV ve Sabah’ın satışında Çalık
Grubuyla satış öncesi bir görüşme yaptı mı yapmadı mı? Çok basit bir soru. Bu
soruyu, istirham ediyorum, değerli basın mensuplarımız da Sayın Başbakana
sorsunlar, biz de bu olayı öğrenelim. Şimdi, değerli
arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanı kürsüye gelip şu deyimi aynen kullandı: “Bu
bütçe şeffaf, samimi ve gerçekçidir.” Daha önceki
bütçeler için de aynı şey söyleniyordu: “Samimi, şeffaf ve gerçekçidir.” Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu, 2006 yılı Hazine işlemleri raporudur. Sayıştay Başkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bütçe harcamalarını denetliyor ve böyle bir
rapor düzenliyor. Bu rapor Plan Bütçe Komisyonu üyelerinin hepsine dağıtılır.
Umuyorum ve diliyorum, merakı olan AKP milletvekili arkadaşlar da bu rapora
bakmışlardır. Şimdi, 2006
bütçesi için de “Samimi, doğru, gerçekçidir.” deniyordu. Şimdi, ben size 2006
bütçesiyle ilgili Sayıştay Genel Kurulunun aldığı kararı okuyorum.. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Hepsini oku hepsini. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – “Hazine Alacakları” başlıklı bölümünde “Hazine açısından
alacak doğuran işlemler, Hazine alacak verileri, Hazine alacaklarının izlendiği
hesaplar, Hazine garantileri ve üstlenimler ile Hazine alacaklarıyla ilgili
gelişmeler ve denetim bulguları konularına yer verilmiştir. Hazine Müsteşarlığı
devlet borçları ve iç ödemeler muhasebe birimleri kayıtlarına göre 2006 yılı
sonu itibarıyla Hazine alacak stoku 109 milyar YTL’dir.
Ancak, Hazine Müsteşarlığınca verilen teşvik amaçlı kredilerden doğan hazine
alacakları, Emlak Bankasının tasfiye sonucu oluşan hazine alacakları ve
2001/2312 sayılı Kararname gereği oluşan hazine alacakları kurumca verilen
borçlardan alacaklar hesabına kaydedilmemiştir. Söz konusu alacaklar
muhasebeleştirilmediğinden, bu alacakların ne kadarının takipteki alacak olduğu
bilinmemekte ve kayıt altına alınmamaktadır. Dolayısıyla, kurumca verilen
borçlardan alacaklar hesabıyla takipteki kurum alacakları hesabına gerçek
durumu tam ve doğru olarak yansıtmadığı gerekçesiyle Sayıştay Genel Kurulunun 11/09/2007 tarih ve 1 sayılı Kararı gereğince uygunluk
verilmemiştir.” HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bizden evvel nasıldı, onu da açıkla. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz altı yıldır Hükûmettesiniz
Değerli Milletvekili, altı yıldır… Artık bıkmadınız mı sizden de öncekine? Siz
hesap vereceksiniz. Sizden öncekiler burada olsa, onlara da aynı şeyi
söyleyeceğiz. Sizin hesaplarınız Sayıştay Genel Kurulu tarafından ibra
edilmiyor. Sayıştay Genel Kurulu diyor ki: “Hazine’nin şu hesapları
yetersizdir, kaydı tutulmuyor.” Sadece o mu?
Bakın, özel proje hesabı da var: “Mali kuruluşlara yatırılan sermayeler hesabı,
mal ve hizmet üreten kuruluşlara yatırılan sermayeler hesabı, işlem ve
bakiyelerin tam ve doğru rakamları yansıtmadığı gerekçesiyle, Sayıştay Genel
Kurulunun 11/09/2007 ve 1 sayılı Kararı gereğince
uygunluk verilmemiştir.” Peki, uygunluk
verilmeyince ne oluyor? Bakın, değerli arkadaşlar o da Sayıştay raporunda var:
“Bütçe dışı borç kullanımlarından dolayı 2006 yılı gider bütçesi, olması
gerekenden az gösterilmektedir.” Yani, sizler doğru rakamı bilmiyorsunuz. Siz,
el kaldırıyorsunuz ama doğrusunu isterseniz, Sayıştayın
bu raporundan haberi yok çoğunuzun. O zaman siz niye el kaldırıyorsunuz? Sadece
o mu? “Bütçe, kamu mali işlemlerinin tamamını gösteren bir belge olmaktan
çıkmaktadır.” Bütün harcamalar yok, diyor bütçede ama biz burada el
kaldırıyoruz, bu bütçe doğrudur diye, kesin hesap kanunları doğrudur diye. Başka:
“Bütçeleştirilmeyen dış kredi kullanımları, kesin hesap sürecinin dışında
kalmakta ve denetimde zaaflara yol açmaktadır.” Yani denetleyemiyoruz, diyor. Başka: “Bütçe
gideriyle ilişkilendirilmeyen borç kullanımları, Hazine Müsteşarlığı tarafından
hazırlanan finansman tablolarında yer almamaktadır. Tablolarda gösterilen
borçlanma rakamları, muhasebe kayıtlarında gösterilen borçlanma rakamlarına
göre farklılık arz etmektedir.” Değerli
arkadaşlar, sorun sadece bununla olsa, hadi diyeceğiz ki sorun bununla
sınırlıdır. Gene aynı raporun 121’inci sayfasında daha garip bir durum var, onu
da okuyayım izninizle: “Merkez Bankası hesaplarında bulunan ancak Hazine İç
Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarında hiçbir şekilde yer almayan ve izlenmeyen
Hazineye ait hisse senetlerinin olduğu görülmüştür. Kayıt dışı olan Hazineye
ait pay tutarları aşağıda gösterilmiştir. “diyor, burada da gösteriliyor. Sadece bunlar mı
değerli arkadaşlar? Bunlar da değil. Bakın, gidiyorsunuz dışarıdan krediyi
alıyorsunuz, diyorsunuz ki, ben yatırım yapacağım, fakat bu kredileri
kullanmıyorsunuz. Kullanılmayan dış kredilerin bir maliyeti var, onu da sayıyor
burada. Nedir maliyetler? On tane kredi: “Düzenleme ücreti, taahhüt ücreti,
hukuki ücret, idari ücret, prim, garanti ücreti gibi ödemeler yapıldığı hâlde,
bu kredilerden bugüne kadar hiçbir kullanım yapılmadığı görülmektedir.”
Diyeceksiniz ki, bu kredilere belki ihtiyaç olmuyor. Ama bakın bazılarını
okuyayım değerli arkadaşlar, Van milletvekillerimiz dinlesinler: Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Araştırma-Uygulama Hastanesine 6 milyon dolarlık bir yatırım.
Kullanılmıyor. Niçin kullanılmadığı belli değil. Başka? Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Araştırma ve Uygulama Hastanesi için. Ne kadar? 12 milyon dolarlık kredi.
Masrafını yapıyorsunuz, ödüyorsunuz, krediyi kullanmıyorsunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Rüşvet almadıkları için kullanmıyorlar. Rüşvet… Rüşvet… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Başka? Samsun atık su projesi. Kullanılmıyor.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Faizi ne kadar? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, faizi hiç önemli değil. Bakın,
bunlar, anlaşmanın yapıldığı dönem sizin döneminiz, sizin döneminiz. Sizin
bakanınız gidip bunların altına imza atıyor, ben atmıyorum. Faizi düşük veya
fazla, onu ben bilmiyorum. Faizi yüksekse bakanınıza hesap sormanız lazım. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Faizini bileceksin. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Eğer hesap sormuyorsanız, milletvekili olarak
görevinizi yapmıyorsunuz demektir. Hem buraya gelip el kaldırıp indireceksiniz,
sonra da kimseye bir şey sormayacaksınız. Bu doğru değil. Halil Bey, Afyonlular
bunu duymasın. Bir başka şey:
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesine yatırım yapılması lazım, makine ve
teçhizat alınamıyor. Türkiye’de kanser hastalığının yaygınlığını biliyorsunuz.
Niçin bunları kullanmıyorsunuz? FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Belki yerli kaynakla aldılar. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yerli kaynak olursa bunu
iptal edersiniz, masraf ödemezsiniz. Masrafı ödemeye devam ediyorsanız o olmaz.
İkisinden birisini yapacaksınız. FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Teknik bir konu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Teknik konu değil. Bakın, bu Sayıştayın
raporunda yer alıyor. Eğer siz gerçekten ülkenizi seviyorsanız, Sayın Bakan
orada oturuyor, Hükûmet adına gelir buraya der ki:
“Biz bunları şu gerekçeyle kullanmadık.” O zaman iptal edeceksiniz bunları.
Diyeceksiniz ki: “Bizim yerli kaynağımız var, biz oradan karşılaşacağız.” Öyle
değil mi? Bunu yapacaksınız. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediğiniz bir defaya mahsus olabilir. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütçeler bir siyasal iktidarın,
eğrisiyle doğrusuyla bütün faaliyetlerini yansıtır ve bütçeler Parlamentoda,
yasama organı tarafından sorgulanmak zorundadır. Bu kürsüye gelen Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekilleri, sanki yasama organının değil de yürütme
organının bir üyesiymiş gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarının
tümüne övgü yağdırıyorlar. Niçin bir arkadaşımız da çıkıp “Sayın Bakanım,
doğru, güzel; şunları şunları yaptınız ama şu
eksiğiniz var.” demiyor? Bunu demek zorunda değil misiniz? Eğer bunu demezseniz
ve her önünüze gelene el kaldırırsanız, sizin adınıza denetim yapan Sayıştayın da bir işlevi kalmaz. O zaman Sayıştay da şunu
söyleyecek: “Ben, nasıl olsa ne yazarsam yazayım, Mecliste bunlar kabul
edilecek, biz de yazmayalım.” Böyle bir anlayış olabilir mi? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Parlamentodaki her milletvekilinin, iktidarı
sorgulaması, yasama organının gücünü artırır. Bu, sadece muhalefetin değil,
iktidar ve muhalefet, yasama, yargı ve yürütmenin, üç ayrı erkin eşitliğine,
gücüne… Ama yasama organının, yürütme organının dümen suyuna katılmasına
herkesin karşı çıkması lazım. Buna karşı çıkmanın yolu da Hükûmeti
sağlıklı ve tutarlı eleştirilere muhatap kılmaktır. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu. Gruplar adına
ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi adına Sayın Akın Birdal,
Diyarbakır Milletvekili. Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında,
burada, bir süredir bütçe, ekonomik kalkınma, üretimin artırılması ve üretimin
adil paylaştırılması üzerine konuşurken bir şeyi göz ardı ediyoruz. Şimdi, ekonomiyle demokrasinin arasındaki ilişki. Bunu, göz ardı ettikçe, getirilen bu bütçe üzerindeki görüşmelerin
ya da perspektiflerin hiçbiri hayat bulmayacak. İlki 1925’te yapılmıştı Dünya
İnsan Hakları Konferansı, Tahran’da. İkincisi de 1993 yılında Viyana’da
düzenlendi. Viyana İkinci Dünya İnsan Hakları Konferansının çok önemli bir
sonuç metni var, demokrasiyle ekonomiyi ilişkilendirmek; ne kadar demokrasi o
kadar ekonomik gelişme, ne kadar özgürlük o kadar refah. Şimdi, gerçekten,
demokrasiyle ilişkilendirilmeyen, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir toplum
inşasından uzak bir ekonomik kalkınma projesinin geçerliliği yok. Geçerliliği
olsa olsa en çok, haklara ve özgürlüklere, işe,
ekmeğe, özgürlüğe gereksinmesi olanların özlemlerine karşılık vermeyen bir
bütçe olur ve nitekim, bugün, burada olan da bu. Aslında, Türkiye,
Birleşmiş Milletlerin ilk üyelerinden biri ve sonra da bölgesel toplulukların
üyesi Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik İşbirliği Örgütü ve bu topluluklardan
çıkan birçok ekonomik ve sosyal haklar ve özgürlükler, sözleşme ve belgelerini Türkiye
kabul etmiş ama ne yazık ki bunları içselleştirememiş ve hayata geçirememiş.
Örneğin, şimdi, toprak-insan ilişkileri, hâla, ne yazık ki üreticilerin,
emekçilerin yararına düzenlenememiştir. Örneğin, üreticilerin, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğü olmadan, o üretenlerin, kendi ürettikleri üzerinde söz,
karar ve yönetim hakkını elde edemeden kalkınma olur mu? Örneğin, 1980 askerî
darbesine kadar, Türkiye’de, kırsal alanın demokratikleşmesi, gelişmesi, yoksul
ve orta köylülerin, üreticilerin, demokratik halk kooperatifçiliği modeli vardı
ve gerçekten, bu model, sadece, bütün üretim girdilerine, yoksul, küçük ve orta
köylülere -aracısız, tefecisiz vermek yerine- doğrudan örgütleri aracılığıyla
bütün üretim girdilerini onlara sağlıyorlardı. Traktöründen yedek parçasına,
gübresinden yemine, tohumuna kadar ve ürettiğini de yine aracısız, tüccarsız
doğrudan tüketiciye ulaştırıyordu ve nitekim 1980 12 Eylül askerî darbesine
gelindiğinde, 59 ilde, bu köy kalkınma kooperatiflerinin birliği vardı ve 4.315
köyde de bu kooperatifler vardı ki birçoğunuzun bölgesinde de bunların
örneklerini görmüşsünüzdür ama, ne yazık ki 1980
askerî darbesiyle, birçok, halkın kazanımı olan demokratik mevzilerinin
dağıtılışı gibi, Köy-Koop da dağıtılmış ve
yöneticileri cezaevlerine tıkılmış ve sonra da o Köy-Koop’un
bütün mal varlığını çarçur eden kayyumlara teslim etmişlerdir. Şimdi, burada,
örneğin, özelleştirmeden söz ediliyor. Maliye Bakanlığı sunuşlarında, “Yapısal
reformlar, mali disiplin ve özelleştirmeye devam edeceğiz.” deniliyor. Halkbank, Tekel ve PETKİM, özelleştirme için sıra bekliyor.
Devletin kâr sağlayan KİT’leri satışa çıkarıldı. Devlet yapamadı, beceremedi,
gerekçesi inandırıcı olamaz. Fayda-maliyet ölçüsüne dikkat edilmedi. Örneğin,
Sümerbank ile Etibank, Türkiye’de, çağdaş işletmeciliğin iki ekolü olarak
çalıştı, değerli insanlar da yetiştirdi ama bunlar, bugün, ikisi de ne yazık ki
yok. Türkiye’de,
özelleştirme, şeffaflık ve önceden hazırlanan bir program dâhilinde
yürütülmüyor. Eşe dosta haksız kazanç sağlamanın yolu, ne yazık ki burada
birtakım kanallar açıyor onlara. Örneğin, özelleştirme yapılırken kimi kamu
malları… Neden o çalışanların üzerinden hareket edilmiyor? Ürettikleri üzerinde
söz ve karar sahibi olabilsinler, yönetime katılabilsinler. Ama,
ne yazık ki halkçı, demokratik ya da ezilenlerden yana, emekçilerden yana bir
ekonomik politika olmayınca sonuç bu olur. Uluslararası emperyalist finans
kurumlarının reçeteleri, Türkiye halkına hiçbir şey getirmez, bunun anlaşılması
gerekir. Ben, Hükûmeti tenzih ediyorum ama örneğin, Sayın Bakanı,
gerçekten, az önce dinlerken –aynen, ben de tırnak içinde söylüyorum- o pişkin
hâliyle, öyle bir sunum yaptı ki “Türkiye, özgür, müreffeh…” Arkadaşlar,
Diyarbakır’da… Gerçekten, çokça bölgeyi, her bir yanını biliyorum ama seçim
bölgesinde köylerine, beldelerine kadar gittim. Sayın Bakanı biz Diyarbakır’a
bir davet edelim, bu Benusen semtine, efendim,
Şehitlik Mahallesine -bunlar şehir merkezinde, bakın, ben başka köylerden örnek
vermiyorum- yoksulluğu bir görsün. MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Sırf Diyarbakır’da mı var? AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, Türkiye’nin her yerinde. Ben kendim… MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Bırak bu Diyarbakır edebiyatını ya! AKIN BİRDAL
(Devamla) – İşte, bakın! İşte, bu anlayışla bir şey olmaz. Ben, şimdi,
Diyarbakır Milletvekiliyim ve kendi bölgemdeki somut verileri size veriyorum.
Sen de kalkarsın, kendi ilindeki sorunları burada dile getirirsin. Zaten varlık
nedenimiz de bu değil mi? O nedenle dinleyin lütfen. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Türkiye milletvekiliyiz biz. FATMA KURTULAN
(Van) – İyi ki söylediniz (!) AKIN BİRDAL
(Devamla) – Evet, Türkiye milletvekiliyim ben, Türkiye halkının milletvekiliyim
elbette ama onların beklentilerini, özlemlerini en iyi de buraya taşıyacak olan
da benim, oranın milletvekili olarak. Yoksa ben… Orada Sayın Niğde
Milletvekilimiz var, Niğdelilerin de benim sorunum elbette… Ben onlarda,
onlarca, yüzlerce kooperatif kurdum, köy köy
dolaştım. Ama, gidelim o Benusen’e
ve Şehitlik Mahallesi’ne, gerçekten, şu övündüğümüz müreffeh Türkiye’nin
fotoğrafını orada bir görelim. Yoksa insanlığımızdan mı utanırız? Şimdi, tenzih
ediyorum ama, ben dinlerken şunu şey yapıyorum şimdi,
az önce anımsadım: Gece yarısı, adam -hırsız- dükkân kepengini kesiyor demir
testereyle. Oradan geçerken biri sormuş: “Ne yapıyorsun?” demiş. “Keman
çalıyorum.” demiş. “E, nasıl keman çalıyorsun, onun sesi çıkmıyor?” demiş.
“Onun sesi yarın sabahleyin çıkar.” demiş. Arkadaşlar, bu izlenen ekonomi
politikalarının sonuçları yarın çıkacak. Birbirimizi kandırmayalım. O nedenle,
ne kadar demokrasi, ne kadar insan hakları… Ha, bir de şunu
söyleyeyim: Şu çoğulculuğa, kültürel çoğunluğa dilimizi de alıştıralım. Sayın
Bakan: “Türk milleti, Türk milleti, Türk milleti…” Yeni hazırlanacak
özgürlükçü, demokratik Anayasa’ya da yine böyle girmemeli, bu da tartışılmalı.
Türkiye milleti, Türkiye halkı… (MHP sıralarından “Nereden çıktı ya?” sesleri)
Burada, farklı kimlikleri, kültürleri… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ne güzel konuştun, konuştun; şimdi olmadı bu iş! Bak, ne güzel
konuşuyordun, demokrasiyi ne kadar güzel konuşuyordun, şimdi olmadı. AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, hayır. Aynı… Herkesi kapsasın, herkesi kapsasın. Bakın,
hepimizi kapsasın. AHMET ORHAN
(Manisa) – Konuşacak bir şey bulamayınca bunlara mı giriyorsun artık? AKIN BİRDAL
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, bakın, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı… SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – “Türkiyeliyim, Türkiyeliyim…” Türkiyelilik coğrafi bir
terimdir. AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bu vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak kendi
aidiyetini de korumalı ve buna da saygı göstermeliyiz. O nedenle, şimdi,
bunları dikkate almayan, bir yerden olmaz. Şimdi, 2004
yılında -yine özelleştirmeye devam edeyim- TÜPRAŞ’ın
yüzde 65 hissesinin… MEHMET GÜNAL
(Antalya)- Sen oraya devam et, en iyisi o. AKIN BİRDAL
(Devamla) - …1,3 milyar dolar karşılığında Alman Efremov
şirketine devredilmesine karar verildi. Bir de şimdi, yıllarca çakıl taşı
edebiyatı yapıldı bu ülkede. Arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; örneğin, Didim’in birçok alanını şimdi İngilizler
satın aldılar, Kemer’in birçok alanını Fransızlar satın aldı, Alanya’yı da
Almanlar. Şimdi, bu nasıl
yurtseverliktir, nasıl vatanseverliktir? Hani, çakıl taşı satmayacaktınız,
vermeyecektiniz? Ama, Kurtuluş Savaşı’na gelince ya da
geçtiğimiz günlerde Türk Tarih Kurumunun, Dil Kurumunun miraslarından söz
ederken Atatürk’ün vasiyetlerini anımsatıyordunuz. Bu ulusal kurtuluşçuluk
değildir, bu gerçek yurtseverlik değildir. O nedenle,
gerçekten, uluslararası dayanışma, halklarımız… Elbette bütün tarih ve kültür
mirasları insanlığın ortak malıdır, elbette yararlanmalıyız. Ama,
böyle, kaynaklarımızı peşkeş çekmeyelim ve ulusal kaynaklarımızı da halkımızın
değerleri ve çıkarları için kullanalım. Şimdi, aslında,
Anayasa’nın başlangıç maddesinde “Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk
devletidir.” deniliyor. Arkadaşlar,
gerçekten, 23’üncü Dönem Parlamentosu olarak, Anayasa’nın bu hükmünün tam
karşılığını yaratalım. Gerçekten demokratik bir Türkiye, laik
bir Türkiye, sosyal bir devlet ve hukuk devleti. Bunu yaratalım. Eğer
yaratabilirsek, biz, bizden beklenenleri yerine getirmiş oluruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum Sayın Birdal. AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Ben bunu umut
ediyorum ve birlikte yakalanan böyle bir şansın kullanılması gerektiğini umut
ediyor ve diliyorum. Saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birdal. Şahıslar adına
söz talepleri vardır. Birinci söz,
Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya’ya
aittir. Buyurun Sayın Çetinkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ABDULLAH
ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarken, 2008 bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. AK Parti, geçmiş
beş yıllık dönemde esaslı bir ekonomik ve sosyal dönüşümün mimarı olmuştur. Türkiye
ekonomisinde sağlıklı bir yapısal dönüşüm yaşanırken, inşa edilen istikrar ve
güven ortamı hızlı bir büyümeyi, düşük enflasyonu, canlı piyasa performansları
ve yüksek yabancı sermaye girişini sağlamıştır. Sürdürülebilir borçlanma
anlayışı ve mali disiplin, kamu kesimini önemli ölçüde rahatlatmış ve bütçe
dengeleri yerine oturmuştur. İstihdam oranları müspet sayılabilecek bir
seviyededir. Özel kesim sermaye yatırımlarındaki canlılık geleceğe duyulan
güvenin sağlıklı bir göstergesidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu sene, ilk defa, Türkiye ihracatı 100 milyar doları
geçecektir. Bu bir bakımdan kritik bir kütle, dramatik bir eşiktir. 100 milyar
dolar 3 GAP demektir, 25 Atatürk Barajı demektir, 20 modern, güvenli nükleer
santral demektir. Aylık ihracat performansımız 10 milyar doları geçmiştir.
Sadece tekstil-konfeksiyon sektörünün 2007 yılı
ihracatı 22 milyar doları aşmıştır. Bu, Avrupa Birliği üyesi komşumuz
Yunanistan’ın toplam ihracatına denk düşen bir performanstır. Dünyanın yirmi
ikinci büyük ihracatçısıyız. Dünya ticaretinden artık, yüzde 1 pay alıyoruz.
Orta ve yüksek teknoloji ürünleri ihracatımız artarken, pazar ve ürün
çeşitliliğinin sağlanmasında büyük başarılar elde ediyoruz. Değerli
arkadaşlar, bu başarının arkasında kamu kesimi ve özel sektör arasında gelişen
eşsiz bir iletişim, iş birliği ve sinerji yatmaktadır.
Uygulanan dış ticaret politikalarının kısa sürede olumlu sonuç vermesi bu
dinamizmin bir sonucudur. “İhracat
Stratejik Planı (2004-2006)” ve hemen ardından hazırlanan “İhracat Stratejik
Planı 2007- Komşu ve çevre
ülkeler stratejisi kapsamında 2002 yılında 9 milyar dolar olan bölgeye yönelik
ihracatımız, 2006 yılında 3 katın üzerinde bir artışla 30 milyar dolara
yükselmiştir. 2000 yılında 19,9 milyar dolar olan bölgeyle toplam dış
ticaretimiz ise 2006 yılında 76 milyar dolara ulaşmıştır. 2007 Ocak-Ekim
döneminde ise anılan ülkelere ihracatımız 32,3 milyar dolar olmuştur. Diğer bölgesel
açılım ise, Afrika ülkeleriyle ticaret ve ekonomik ilişkileri geliştirme
stratejisi oluşturmuştur. Bu program neticesinde Afrika ülkelerine ticaret
hacmi, üç yıllık süreçte yüzde 117’lik bir artışla, 5,5 milyar dolardan 12
milyar dolara yükselmiştir. Ekonomi diplomasisi çerçevesinde yürüttüğümüz Asya-Pasifik
ülkeleri ve Amerika ülkeleri stratejisiyle de yeni pazar açılımları
sağlanmıştır. Türk ekonomi
diplomasisinin temel hedeflerinden biri de, üç deniz coğrafyasını, Hazar,
Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerini bir devasa serbest ticaret alanı hâline getirmektir.
Bu kapsamda anılan bölgede yer alan ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları (STA’lar) imzalamak önceliklidir. Özellikle Orta Doğu
bölgesinde bu açıdan büyük başarılar kaydedilmiştir. Gürcistan, Fas, Filistin,
Suriye, Tunus ve Mısır ile yürürlüğe giren STA’lar,
Türk firmaları için kritik rekabet avantajları getirmiştir. Diğer önemli bir
husus da, küresel trentleri doğru okuyarak, doğru markalaşma politikaları
uygulamaktır. Hayata geçirdiğimiz Turquality konsepti bu açıdan baktığımızda dünyada eşi olmayan bir
bütünsel destek sistemidir. Gerek geleneksel gerekse yükselen sektörler
açısından bu sistem büyük bir yardım unsuru olabilecektir. Bu, marka destek
programı çerçevesinde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çetinkaya bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. ABDULLAH
ÇETİNKAYA (Devamla) – …bu destek programı çerçevesinde firmalarımıza önemli
destekler sağlanmakta, finansal desteğin yanında her açıdan uzmanlaşmış
yönetici kadroların yetişmesi de teşvik edilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu önemli çalışmaların odak noktasında yer alan Dış
Ticaret Müsteşarlığına, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e
bu vesileyle çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Esaslı bir dönüşümü
gerçekleştirmek, motive etmek ve üretken sinerjiler
yaratmak hiçbir zaman kolay değildir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çetinkaya. Şahıslar adına
ikinci söz, Sayın Abdulkerim Aydemir, Ağrı
Milletvekili. Buyurun Sayın
Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Ülkemize hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Vergi kanunları
açısından, vergi politikası ve uygulamalarına AK Parti Hükûmetleri
çok önem ve ehemmiyet vermiştir. Bu bağlamda yapılanları kısaca arz etmek
isterim: Başta Katma Değer Vergisi Kanunu olmak üzere -ki kanunda belirtilen
tekstil, sağlık, gıda ve eğitim olmak üzere- vergi indirim oranına gidilerek
oran yüzde 18'den 8'e indirilmiştir. Vergi Usul Kanunu'nda büyük değişiklikler
yapılmıştır. Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nda da önemli değişiklikler
yapılmıştır. Vergi Usul Kanunu'nda vergi zıyaı cezası kesilmesini gerektiren
fiiller için ceza hukukunun genel prensiplerine paralel düzenlemeler yapılarak
mevzuatta uygulama birliği sağlanmıştır. Kurumlar Vergisi
Kanunu ile vergi oranı yüzde 30'dan yüzde 20'lere indirilmiştir. Böylece kurum
kazançları vergi yükü yüzde 45'ten yüzde 34'e indirilmiştir. Benzer şekilde
Gelir Vergisi Kanunu'ndaki vergi tarifesi –ve Gelir Vergisi Kanunu'nun da
104'üncü maddesidir bu- vergi oranları dört tarifeye indirilmiştir, en yüksek
vergi oranı yüzde 45’ten yüzde 35’lere çekilmiştir. Diğer tarafta,
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51’inci
maddesindeki gecikme faizi oranları aylık olarak yüzde 4 olarak uygulanmıştır.
Yine, aynı Kanun’un 48’inci maddesinde belirtilen tecil faizleri ise yıllık
yüzde 30’dan yüzde 24’e indirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; başta Katma Değer Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi
Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve diğer
kanunlarda yer alan mükelleflerin vergi uygulamalarına ilişkin hak ve
yükümlülükleri gözden geçirilerek, basit, anlaşılabilir, kolay uygulanabilir
bir yapıya kavuşturulmuştur. Vergi
uygulamalarında en önemli reform, mükelleflerin beyannamelerini İnternet
ortamında düzenleyip, bir tuşa basarak bu hizmetleri yerine getirebilmeleridir.
Artık, vergi dairelerinin önünde sabahın erken saatlerinde kuyrukların
oluşturulması, saatlerce kapı önünde beklenmesi olayı tarihe karışmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1927 yılından beri uygulanmakta olan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, bizden önceki hükûmetler
zamanında, yani 10/12/2003 tarihinde çıkartılmasına
rağmen uygulanamamıştır. Ancak Hükûmetimiz zamanında
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu 1 Ocak 2006 tarihinden
itibaren uygulamaya getirilmiştir. Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz yılın
dışında takip eden iki yılın da öngörüsü, bütçe öngörüleri ve planları
yapılmaktadır. Bu Kanun’un amacı, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun amacı şudur: Kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve
hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir
şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve mali saydamlığı
sağlamak üzere, kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin
hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesini,
raporlanmasını ve mali kontrolü düzenlemektir. Bu çok önemli bir
kanundur. Bu Kanun’la getirilen en önemli değişikliklerden bir tanesi de “dış
denetim” dediğimiz Sayıştay denetiminin etkinliği artırılmıştır. Kanun’a bağlı,
1, 2, 3 ve 4 sayılı cetvelde yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının bütün
hesapları Sayıştay tarafından dış denetime tabi tutulmuş, ayrıca iç denetim
getirilmiştir. İç denetim ile ilgili de kamu kuruluşları, bakanlıklardaki
müfettiş, kontrolör gibi kişilerden istifade ederek kendi iç denetimlerini
kendileri de yapmışlardır. Gerçekten bu büyük bir reformdur. Biz maliyeciler,
1927 yılında çıkan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu’nu “giderlerin anayasası” olarak adlandırırdık. Ama,
5018 sayılı Kanun, onun yerine gelen, Avrupa Uyum Birliği kanunları
çerçevesinde de çok önemli bir kanundur. Bu işlevini yerine getirmektedir. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nda, bilindiği üzere, kamu
giderlerinin yerine getirilmesinde üçlü göreve yer verilmişti. İta amirliği, sayman ve tahakkuk memurluğu üçlüsü. Şimdi
bundan vazgeçilmiş, bunun yerine, tahakkuk memurunun yerine gerçekleştirme
görevlisi, muhasebe yetkilisi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre ekledim. Buyurun. ABDULKERİM
AYDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun. …gerçekleştirme
görevlisi ve harcama yetkilisi üçlüsüne yer verilmiştir. Böylelikle devlet
harcamalarında daha şeffaf, daha süratli, daha etkin bir süreç başlatılmıştır.
Artık, bakanlıkların bütçe harcamalarına karışması da tarihe kavuşmuştur.
Bütçe, bakanlıklarda en üst düzey yetkilisi, müsteşar ve diğer kuruluşlarda da
bu kuruluşların en yüksek amirlerinin gözetiminde yapılmaktadır. Artık, Türkiye
bunu öğrenmelidir. Bakanlıklar yargıda artık hesap vermemeliler; bunu bürokrasi
yapıyordur. İşte, 5018 sayılı Kanun’un temel amacı da budur. Bütçemizin
ülkemize, milletimize ve devletimize hayırlı olması temennisiyle yüce
heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlarken, yaklaşan Kurban Bayramı’nızı da en içten duygularımla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydemir. Şimdi, soru-cevap
kısmına geçiyoruz. Buyurun Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, demin Çevre Bakanımız oradaydı, ama şimdi de Maliye
Bakanımız orada. Silifke’nin Kayraktepe Barajı 2008
yılında yapılmasına devam edilecek mi, edilmeyecek mi? Çünkü,
otuz senedir, oraya ilk girenler emekli oldu, hâlen daha yapılmıyor ve Silifke
kışın yağan yağmurlar nedeniyle sel baskınına uğruyor; bu bir. İkinci sorum:
Yine, Silifke ile Erdemli arasındaki Aksuvat Barajı
bir türlü yapılamadı ve burada hem Erdemli’nin
köyleri hem Silifke’nin köyleri su sıkıntısı çekmektedir. Bu baraja yeterli
ödenek ayrıldı mı? Faaliyete geçecek mi? Ben bunları soruyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Öztürk’ün
Silifke’yle ilgili olduğu soruları, maalesef, şu anda benim elimde detay bilgi
olmadığı için yazılı olarak cevaplandıracağım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: Bağlı cetveller MADDE 5- (1) Bu
Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A), (2) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline
devam olunacak gelirler (B), (3) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel
hükümler (C), (4) Bazı
ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E), (5) 5018 sayılı
Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit
imkanları ile bu imkanlardan harcanması öngörülen
tutarlar (F), (6) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri
uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H), (7) Çeşitli
kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ), (8) Ek ders,
konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları
(K), (9) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul
Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından yönetilen okul pansiyonları öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri
(M), (10) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti
Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak; a) Hayvanların
alım değerleri (O), b) Motorlu
taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P), (11) 5018 sayılı
Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl
içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmetlerde
kullanılacağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt
Kanununa tabi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın
alma bedelleri (T), (12) Kanunlar ve
kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V), işaretli cetvellerde
gösterilmiştir. BAŞKAN – Gruplar
adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya Milletvekili. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim;
hepinize saygılar sunuyorum. Önümüzdeki Kurban Bayramı’nı, tüm ulusumuzun
Kurban Bayramı’nı kutluyor, herkese sağlık sıhhat dileklerimi iletiyorum. Kurban Bayramı
dedik arkadaşlar. Geçtiğimiz hafta Sayın Hükûmet
Sözcüsü kalktı, dedi ki: “İşçi emeklilerimizin, memur emeklilerimizin
maaşlarını bayram öncesi vereceğiz.” Arkadaşlar, zaten
bu insanlar borçlu. Bunlara -Plan Bütçe Komisyonunda teklif ettik- yılda iki
defa ikramiye verseydik de, bu insanlara bayram öncesi, hiç değilse iki bayram
-zaten borçlu yaşıyor bu insanlar- kardeşlerim, al size, maaş yerine, bir maaş
ikramiye veriyorum desek, acaba çok mu görüyoruz bu insanlara? Çok mu görüyoruz
arkadaşlar? Arkadaşlar, yani, zaten bu insanlar hakikaten borçlu. Zaten,
bayramda -çünkü insanların ihtiyacı var- bu verdiğimiz para hepsi bitecek,
ancak kurbanını alabilecek mi? Bizim ananevi bayramımız, kutsal bir bayramımız.
Ondan sonra bu insanlar ne yiyecek? Biz, iki maaş ikramiye verelim dedik. Neden
kabul etmiyorsunuz? Çok mu görüyorsunuz arkadaşlar? İki: Emekliler
arasında ayrım yapılmaz. İşçi emeklisi ile Bağ-Kur emeklisine, örneğin enflasyon
farkını verirken memur emeklisine 3,52 uyguluyoruz, ama Bağ-Kur ve işçi
emeklisine 1,33 uyguluyoruz. Yani, o daha mı az ekmek yiyor? O emeklimiz daha
mı az harcıyor? Arkadaşlar, bir
kere bu emekliler arasındaki farklılığı kaldıralım. Bu emekliler arasında…
Emeklinin farkı olmaz arkadaşlar. Maaşıyla ve emekli maaşıyla geçinen insanlar
ve bir kez daha ben Hükûmete, hiç değilse bayram
öncesi öne aldığınız maaşlar yerine, ocak ayında bu insanların yemesi için bir
ikramiye verelim. Plan ve Bütçe Komisyonunda bizler -Sayın Özyürek
konuştu- ısrar ettik, gelin, hiç değilse emeklilere… Memurlara da söyledik ama, maalesef reddolundu. Bir ikinci konu
arkadaşlar, Hükûmet, bakanlıklar, kamu kurum ve
kuruluşlarının ihtiyaçlarını gidermek zorundadır, mecburdur. Ama,
siz bir üniversitenin elektriğini keserseniz -kamunun bir kurumu- arkadaşlar,
bunun adı nedir ya? O sıra, on altı tane ameliyat yapılıyor orada. Plan ve
Bütçe Komisyonunda âdeta yalvardık: Ödenek verin. Bu elektriği biz yemiyoruz.
Elektrik borcu var TEDAŞ’a, bu borcu ödeyin, bu borcu
koyun; reddolundu ve arkasından TEDAŞ gitti üniversitenin elektriğini kesti. O
sıra on altı tane ameliyat yapılıyor. Peki, orada insanlarımızın -jeneratör o
sıra devreye girmeseydi- biri ölseydi… Arkadaşlar, tüm
kurumlar bizim kurumlarımızdır. Eğer üniversitenin elektrik borcu varsa, bu
ödeneği vermek Maliye Bakanlığının görevidir. Yapmayın arkadaşlar… Şimdi, yakıt
ödeneği bitmiş, ayın 12’si bugün, -Aralığın- daha yeni yılın ödenekleri
verilmiyor. Ne yakacak bu üniversite? Ne yakacak arkadaşlar, ne yakacak?
Oradaki hastalara çıkın gidin mi diyecekler? Bir zamanlar yaptılar. Kadro
verilmediği için, 150 tane hemşire, ebe, Sağlık Bakanlığının açtığı sözleşmeli
ebe kadrosuna gittiği için, İnönü Üniversitesinde yaklaşık 300 yatak kapatıldı
arkadaşlar. Hastalar dışarı atıldı. Arkadaşlar, bu
kurumlar bizim kurumumuz. Bunlara sahip çıkmak hepimizin görevidir. Bunlara
ödeneği vermek yasal zorunluluktur arkadaşlar. Neyle ödeyecek? Bu üniversitenin
yapılış şekliyle, oldukça çok elektrik tüketiyor. O zaman izin vermişsiniz,
verilmiş, yapılmış arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım, bunlar hepimizin sorunu. Tabii, yine
Kurban Bayramı geliyor arkadaşlar. Sayın Maliye Bakanından rica ediyorum.
Köylünün primleri var. 2007 primleri 2007’nin başından beri verilmiyor.
2007’nin başından beri arkadaşlar. Demişsiniz ki devlet olarak, söz
vermişsiniz: “Ben, sana, şunu ek, şu kadar prim vereceğim, hayvancılık primi
vereceğim, tohum primi vereceğim, şunu vereceğim.” Arkadaşlar, söz vermişiz,
söz. Devlet söz vermiş. 2007 yılından beri… Geçen Tarım Bakanı burada diyor ki:
“Ödeneğim yok, biz 5,5 katrilyonu harcadık.” Arkadaş, buradan borç iste. O
insanlara söz verdiniz. Gelin, Sayın Bakanım, lütfen Tarım Bakanlığına yedek
ödenek verin. Lütfen, Tarım Bakanlığı, bayram öncesi, en azından çiftçinin,
borçlu olduğumuz, söz verdiğimiz bu primlerini ödetelim. Bu insanlar hepsi
tefeciye düşmüş arkadaşlar. Köylümüz, nasılsa bulunmuş para gibi, çünkü
çaresiz. “Ben iki ay sonra alacağım.” diyor. Arkadaşlar, arpa
300 bin liradan 550 bin liraya çıktı, et fiyatları da 9 liradan 8,5 liraya
geldi. Değerli
arkadaşlar, çiftçi çok zor durumda. En azından söz verdiğimiz şu primleri,
Tarım Bakanlığına ek ödenekle mi vereceğiz, nereden veriyorsanız verin ve bir
şekilde köylümüzün primini ödeyelim arkadaşlar. Bunlar, hepsi tefecinin elinde
arkadaşlar. Hepinizden rica ediyorum. Hayvanlarını Kurban Bayramı öncesi
zararına satmak zorundalar. Çünkü, haczediliyorlar.
Gelmiş, bir kooperatifin 30 tane ineğini kaldırmışlar arkadaşlar, yem borcu için,
diğer borçlar için. Değerli
arkadaşlarım, gelin, Hükûmet sözüdür, Hükûmet sözü veriyorsanız, 2007 başından beri ödenmeyen
primleri bayram öncesi bir miktar ödeyelim arkadaşlar. Tabii, yine,
belediyeler… Sayın Bakanım, belediyeler çok zor durumda. Ek ödenek, yedek
ödenek var. Yine söylüyorum, Türkiye’deki mevcut Belediye Yasası’yla büyük
haksızlıklar yapılıyor. Türkiye’deki Yasa’yla, bu uygulamayla özellikle
kırsaldaki belediyelerimiz, nüfusu çok az olan, ama alanı çok geniş olan
belediyelerimiz var Sayın Bakan. Bu belediyeler işçi maaşını ödeyemiyorlar, her
şeyi hacizli ve ayda yüzde 40 bunların paraları kesiliyor. İşçi maaşlarını
ödemek için sağdan soldan, tefeciden borç alan belediye biliyorum ben. Arkadaşlar,
Türkiye’deki bu belediyeleri, mutlaka bu Yasa’yı değiştirip, mutlaka özelikle
kırsalda olan, nüfusu az olan belediyelerimize bir şekilde asgari geçinme
parası diye bir para vermek zorundayız. Bu Belediye Yasası’nı önümüzdeki
süreçte eğer değiştirmezsek, hakikaten birçok belediyemiz anahtarı, Sayın
Bakanım, size getirir. Bir başka konu
arkadaşlar, spor kulüplerimiz. Sayın Bakanım, hepsi kayyumda. Çok yakında
onların da anahtarı size gelecek. Vergi borcu, sigorta borcu artık ödenemez
hâle gelmiş. Bunu bir şekilde ve buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımın
hepsinin ilinin, hepsinin ilçesinin sorunu arkadaşlar. Niye gerçekleri
konuşmuyoruz? HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sen konuşuyorsun! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hepimizin sorunu. Hepimizin ilinde, hepimizin ilçesinde
olan yani, Birinci Lig, İkinci ve Üçüncü Lig takımlarımız acz
içinde. Bakmayın… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sergen’in transferinde 600 milyar buldu Sayın Bakan, verdi. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, gelin, bunu mutlak bir masaya yatırmamız lazım. Özellikle, spor
kulüplerinin borçlarını, mutlaka affedin demiyorum, affedelim demiyorum, gelin,
ödenebilir bir hâle… Aylık yüzde 2,5 bir faizle arkadaşlar, hiçbir spor kulübü
bu borcunu ödeyemez. Gelin, belli bir, uzun vadeli bir ödeme planına yayıp, bu
spor kulüpleri, uzun vadeli… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum. BAŞKAN – Bir
saniye… Buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, hepinizden istirham ediyorum: Affedin
demiyorum, ödenebilir bir hâle getirelim. Bu hepimizin
görevi, hepimizin sorunu. Aslında, hepimiz her gün bu sorunla
boğuşuyoruz, fakat nedense gelip burada söylemiyoruz. Ben hepinize
saygılar sunuyorum. Bir sonraki maddede devam edeceğim. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Gruplar adına
ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Hasip
Kaplan’da, Şırnak Milletvekili. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bir gerçeğin
altını çizmekte yarar görüyorum: Türkiye’de toplanan gelir vergilerinin tamamı
ücretlilerden alınan kadar etmiyor. Yatırım fonları, repo, mevduat faizi,
serbest meslek kazançları dâhil on yedi kalemden alınan vergiler, işçi ve
memurdan alınan verginin altında kaldı. Yılın ilk dokuz ayında, 28 milyar 939
milyon 101 bin YTL tahakkuk ettirildi. Ayda ortalama 3 milyar 215 milyon 456
bin YTL tutarında gelir vergisi, kaynağında kesilerek hazineye aktarıldı. Bu
şekilde her gün ortalama 11 milyon 909 bin YTL’lik
gelir vergisi stopaj yoluyla tahsil edildi. Kaynağında hesaplanan gelir
vergisinin yüzde 53,3’lük bölümünü ücretliler ödedi. Usuldendir, bir
yerde kim çok vergi ödüyorsa devletin, hükûmetin ve
kurumlarının da onlara teşekkür etmesi gerekiyor. Komisyonda Sayın Maliye
Bakanına sormuştum: “En çok gelir vergisini çalışanlar ödüyor, ücretliler,
memurlar ve emekçiler. Aynı zamanda dolaylı verginin yani, yine bütçenin gelir
kaynağını teşkil eden dolaylı vergilerin de yine aslan payı bu milyonlarca
çalışan emekçi kesimden alınıyor. Siz, en fazla gelir vergisi ödeyen işçimize,
memurumuza, emekçimize en yüksek vergiyi ödediği için kendilerine teşekkür
edecek misiniz?” Sayın Bakan, bu
teşekkürü henüz yapmadınız ve haklı olarak beklentimi sürdürüyorum, ancak
kendim, Demokratik Toplum Partisi adına Türkiye bütçesine en yüksek gelir
vergisini ödeyen bütün işçilere ve memurlara, emekçilere buradan teşekkür etmek
istiyorum. Aynı şekilde şu
duygumu da ifade etmek istiyorum: Demin, CHP milletvekili Sayın Aslanoğlu, burada, acı bir gerçeği dile getirdi. Bir önerge
verdiler, biz de o önergeyi destekledik Komisyonda. Yani, bir yılda, bir
ikramiye ödeniyor memurlara. Yaptığımız memur zammı, maaşlarda yüzde 2 artış,
daha sonra 10 ve 20 YTL miktarında ek artışlar. Şimdi, geçmiş
yılın kayıplarını zaten bu zam karşılamıyor, vicdanen düşünelim. Karşılamadığı
gibi, bir ay içinde ekmeğe, suya, elektriğe, doğal gaza, akaryakıta yapılan
zamları aldığınız zaman, zaten yapılan zam geri alınmıştır, yani bu zamlarla
memur maaşına yapılan zamlar erimiştir. Şimdi, böylesi bir durumda “Önümüzde
bayram var ve bir ikramiye fazlasını çalışanlarımıza ödeyelim.” dediğimiz zaman
muhalefet partileri olarak, iktidar partisi, Sayın Bakan fukara edebiyatı
yapıyor “Kasamızda para yok ki, nereden vereceğiz?” diye. Yani, şimdi,
vicdanımızı sorgulamak zorundayız. Batık bankaların parasını, hazineden, bu
vergileri ödeyen emekçiden öderken kasamda para yoktur demiyorsunuz. O zaman,
memurun vergisinin oluşturduğu kasada, bu batıkla, yolsuzlukla, kara parayla,
kayıt dışı istihdamla doğru dürüst politika yapacaksınız. KADİM’i
kurmuşsunuz, böyle bir kuruluş da var. Beş yıldır iktidarsınız, altıncı yıldır
çoğunluksunuz. Kara parayla ilgili, Avrupa Birliği ilerleme raporunun ısrarla
altını çizdiği, kara para, kaçakçılık, organize suç örgütlerinin kârları,
bunların dünyada 600 trilyona varan, hesap sınırı dikkate alındığında, Türkiye,
bu kayıplarda ciddi kaybı olan ülkeler içinde yer alıyor. O konuda doğru dürüst
bir planlama yapamadınız. Kayıt dışı istihdam ayrı bir konu, ama kayıt dışı,
kara para, ekonomi, kaçakçılık ve diğer alanlardaki kayıpları da
karşılayamadınız. E, peki, çalışan memurun günahı nedir? Çalışan memur, çalışan
işçi, çalışan emekçi insanlarımız, Bağ-Kur üyesi… Ki, Sayın Bakan, Komisyonda
açılış konuşmasında, Bağ-Kur emeklisi çiftçilerin rakamını, daha sonra Meclis
Genel Kurulundaki konuşmasında çıkarmıştı. Niye? Yani “276 milyon emekli ücreti
alınıyordu.” deniliyor ilk sunuşlarında. İkinci sunuşlarında, Sayın Bakan, bunu
çıkardılar. Çünkü, gerçekten açlık sınırı altında
devletin emekli maaşı ödediği, açlık sınırı altında 4 kişilik bir ailenin
asgari geçim standardının belirlendiği bugünlerde, böyle bir rakam üzerinden
geçinmeye zorlanan insanlarımıza, ayrıca, sağlık sigortası, emeklilikle
getirilen, sosyal güvenlik reformuyla getirilecek haksızlıklar, emeklilik
süresinin mezarda emekliliğe uzatılması ayrı bir sıkıntı konusu. Şimdi, burada,
biz de Sayın Bakana diyoruz ki: Gerçekten bizim bütçemizin açıkları çok. İki örnek
üzerinde daha durmak istiyorum. Birisi enerji politikaları, ikincisi de dış
politikanın istikrarsızlığıdır. Eğer ithalat ve ihracatımızın yüzde 80’ini
yaptığımız Avrupa Birliği ülkeleriyle ilerleme raporunu sağlıklı işletemezsek
Katılım Ortaklığı Belgesi’nde belirtilen, kısa, orta vadeli derslerimizi yerine
getiremezsek, ki AKP Hükûmeti
iki senedir bunu yerine getiremiyor, yerinde sayıyor. Bakmayın, şu an, müzakere
başlıklarının aşılmamasında bu sıkıntının, bu yavaşlamanın, bu gerilemenin
katkısı büyük, ama sonuçta ithalat ve ihracatınızın büyük dilimini Avrupa
Birliğiyle yapıyorsunuz ister istemez. O zaman, bunun yerine getirilmesi
gereken zorunlu şartları var. Enerji
politikalarında da tamamen ithalata dayalı ve Türkiye kaynak coğrafyası yapmak
yerine, kendi kaynağından enerji üretme yerine direkt geçiş coğrafyası, yani
köprü vazifesi, boruların üzerinden geçtiği… Azerbaycan’dan -ki Yunanistan’a
yakında doğal gaz boru hattı geçti- Bakü-Ceyhan
Petrol Boru Hattı var, doğal gaz hattı var. Yani, baktığımız İran’dan gelen bir
hat var, bu arada Mısır üzeri gelecek bir hat var. Hepsi tamamen ithal ve bunun
bizim bütçemize yükünün sadece 40 milyar dolar olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı tarafından açıklanıyor. Yani, bunlara ödediğimiz faiz ve kurlardaki
oynamaları dikkate aldığınız zaman, bir kalem akıllı bütçe yaparsanız
memurunuza değil bir ikramiye, üç tane ikramiye daha rahat verirsiniz, daha
rahat yaşama koşulları sağlarsınız, daha insanca yaşarlar, çocuklarının
okullarda daha rahat eğitimini sağlarlar, onlara kalem, defter alabilirler. Sayın Başkan,
değerli üyeler; aynı şekilde dış politikamızda da dikkatli bir istikrarı
sağlarsak, sadece Avrupa Birliği değil, Orta Doğu’da, Irak’ta sağlıklı bir
politika oturtursak… Irak’la olan 9 milyar dolar potansiyel ticaret hacmimizin
şu an dibe vurduğunun altını çizmek istiyorum. Gelişmelerin, ilişkilerin
sağlıklı yürümemesi nedeniyle, ne yazık ki, Kuzey Irak’ta iş yapan 960 tane,
Türkiye’den, şirket çok ciddi zorluklar içindedir, bunların kayıpları büyüktür,
buna da dikkati çekmek istiyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Gruplar adına
üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekilinin. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Şandır. Söz süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii, İç
Tüzük’ün amir hükmü gereği bütçe görüşmelerinde önergeler lehinde, aleyhinde
konuşmak imkânı olmadığı için bir ihtiyaca binaen söz aldım. Dikkatinize sunmak
istediğim bir husus var. Önerge biraz sonra
önünüze gelecek. 5’inci maddede bir düzenleme yapılıyor. Zannediyorum, bu
düzenleme Devlet Planlama Teşkilatının talebiyle yapılıyor. Bu düzenlemede
deniliyor ki: “Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak
tertibine cazibe merkezlerinin desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu
kurum ve kuruluşlarına, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve
mahallî idare birliklerine kullandırılır. 2008 yılı Yatırım Programı’yla
ilişkilendirilen bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin türleri, limitleri,
şartları, kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine ilişkin esas ve usuller
Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca
müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu kararıyla yürürlüğe girer.“ Değerli
milletvekilleri, gerekçe de bu söylenilen hususları biraz daha açıyor. Önerge
grup yönetimlerinin önüne geldi. Okuduklarında, zannediyorum, teknik heyetin
hazırladığı bu önergeyi… “Niye gerek görüldü, niye böyle bir şeye ihtiyaç
duyuldu?” sorusunu, şahsen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz sorduk,
Maliye Bakanlığı Müsteşarına da sorduk. Tabii ki niyet
önemli. Niyet: İşte, göç olgusunun yaşandığı bazı bölgelerimizde cazibe
merkezi oluşturarak ve oraya bazı imkânları aktararak insanlarımızın kendi
doğdukları, kendi bulundukları bölgelerde yaşamalarını temin edecek birtakım
projelerin geliştirilmesi, bu projelerin desteklenmesi ve finansını temin etmek
için bütçe kanununun ilgili maddesine, işte, deminki saydığım kurumlara yetki
vererek bir imkân temin ediliyor. Bu niyeti hiç reddetmiyoruz. Gerçekten
insanlarımız, geçim, ekmek uğruna, kamyon kasalarında şehirden şehre gezmemeli.
İnsanlarımızın asgaride yaşam şartlarını iyileştirmek devletimizin ve bir
sosyal maliyet olarak toplumumuzun borcudur, yapılmalıdır. Buna hiç itiraz
etmiyoruz, ancak bir husus var. Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; anlayabildiğim kadarıyla, tabii bürokratın
burada konuşma imkânı yok, bu önergeyi hazırlayan arkadaşlarımızın bunu
yeterince anlatabileceklerini de -çünkü sordum, anlatamadılar- zannetmiyorum,
burada bir kurum oluşturuluyor, bir yapı oluşturuluyor. Ödeneğiyle, bu ödeneğin
nasıl kullanılacağıyla ilgili, denetimiyle, harcanmasıyla, kapsamı, şartları,
limitleri, türleri, bütünüyle kapsamlı bir kurum oluşturuluyor. Anayasamızın
123’üncü maddesine göre, “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve
kanunla düzenlenir.” diyor. Bunun bir önergeyle bütçe kanununa eklenmesini,
idare hukukumuz açısından yanlış bulmaktayım. Hükûmetimiz böyle bir şeye
ihtiyaç görüyorsa, bunu bir sosyal program olarak düşünüyor ve uygulamak
istiyorsa, daha kapsamlı bir şekilde -yetkileriyle, sınırlarıyla,
uygulamasıyla, denetimiyle- düzenler, tanzim eder, Meclise getirir ve bu
gerçekleştirilir. Ama bu şekilde kanunlaştırılması –aranızda Anayasa
hukukçuları vardır, idare hukukçuları vardır- hukuka uygun olmayacağı
kanaatindeyim. İyi niyetle başlanılan bir gayret, bir çalışma, hukuk zeminine
oturmadığı takdirde sonuçları itibarıyla toplum içinde tartışmaya, hatta hukuki
meşruiyet tartışmalarına sebep olacaktır. Lüzumsuz, gereksiz, çok da faydalı
olabilecek bir hususun sıkıntıya sokulması gibi bir tehlike bizi beklemektedir.
Bu sebeple,
5’inci maddede biraz sonra Divan tarafından okunarak oyunuza sunulacak bu
önergenin, yeniden incelenerek, geri çekilmesini, bir kanuna bağlanarak… Çünkü, bir kurum oluşturuluyor, idarede bir yapı
oluşturuluyor. Bunun Anayasa’nın 123’üncü maddesine göre kanunla kurulması
lazım. Bir eksikliğin telafisi açısından bu önergenin geri çekilmesini teklif
ediyorum. Bu bilgileri sizin dikkatinize sunmak için söz aldım. Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır. Madde ile ilgili
bir önerge vardır. Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci
maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın
okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergeyi ve gerekçesini okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 5’inci maddesine bağlı (E)
işaretli Cetvelin (14) numaralı
sırasından sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün (15) numaralı sıra olarak
eklenmesini ve izleyen sıra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“15. Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak tertibine cazibe merkezlerinin
desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu
yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve mahalli idare birliklerine
kullandırılır. 2008 Yılı Yatırım
Programı ile ilişkilendirilen bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin
türleri, limitleri, şartları, kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine
ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama
Kurulu Kararıyla yürürlüğe girer." Gerekçe: Nispeten az
gelişmiş bölgelerde göç eğilimlerini bölge içine yönlendirmede çekim merkezi ve
kentsel büyüme kutbu işlevi görecek, çevrelerine hizmet verme ve gelişmeyi
yayma potansiyeli yüksek cazibe merkezleri belirlenmiştir. Cazibe
merkezlerinin desteklenmesi ile az gelişmiş bölgelerimizde gelişmenin
liderliğini yapacak motor metropollerin oluşturulması,
göç eğilimlerinin bölge içine yönlendirilmesi, bölgesel gelişme dinamiklerinin
hızlandırılması, bu bölgelerin üretir ve rekabet edebilir konuma getirilmesi,
mevcut potansiyelleri ve lokomotif sektörleri kullanarak bu bölgelerin
ekonomiye katkısının artırılması hedeflenmektedir. Bu çerçevede 2008 yılında bazı cazibe merkezlerinin desteklenmesi
amacıyla, 2008 yılı bütçe tasarısında ihtiyaç duyulan ödeneğin ayrılması ve söz
konusu ödeneğin kullanımında etkinliğin ve sonuç odaklı uygulamaların temini
için 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına bağlı E Cetvelinde,
Cazibe Merkezlerinin desteklenmesi için tahsis edilecek ödeneğin kullanımına
ilişkin hükme yer verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: Yeni tertip,
gider ve gelir kalemleri açılması MADDE 6- (1)
İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye
Bakanlığınca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler,
(B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde
yeni finansman kodları açılabilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili. Buyurun Sayın
Tütüncü. Süreniz 10
dakika. CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, bu madde, yeni tertip gider ve gelir kalemlerinin açılmasıyla
ilgili bir madde. Yani bu madde, bütçe dengesiyle ilgili bir maddedir, yani
kaynak yetersizliğiyle ilgili bir maddedir, kaynak yetersizliğinin sonunda
Türkiye’nin dışarıdan giderek artan oranda daha fazla dış kaynak kullanmak
zorunda kalışıyla ilgilidir. Kamu yatırım ve
tasarruf farkı bir türlü kapanmıyor Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.
Konuyu, izin verirseniz, bu çerçevede, bu maddeyle ilgili olarak dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Bakınız, son
dönemde, yani AKP İktidarı döneminde, ilk defa, 2006 yılında, kamu yatırım ve
tasarruf farkının gayrisafi millî hasılaya oranı
pozitife dönmüştü. 2006’da bu oran yüzde 1,1’e çıkmıştı, şimdi tekrar
bozuluyor. 2003 yılını dikkatlerinize sunayım. Kamu yatırım ve tasarruf
farkının gayrisafi millî hasılaya oranı, 2003 yılında,
yani AKP İktidarının ilk yılında eksi 10 idi. 2004 yılında nispi bir iyileşme
sağlandı, eksi 5,4’e çekildi. 2005’te aynı düzeyde, yine eksi 5 düzeyinde
tutuldu ve 2006’da ilk kez artı 1,1’e çıktı, iyileşme… Ama 2007’ye
bakıyorsunuz, programdaki durumuyla eksi 2,2’ye tekrar düşmüştür, 2008’de de
eksi 2 dolayında bir düşme meydana geliyor. Sayın Maliye Bakanının ve
yetkililerinin bu konuya özellikle dikkatini çekmek istiyorum. Şimdi, burada,
Sayın Maliye Bakanını iki saat önce dinledik. Sayın Maliye Bakanımız buraya
çıktılar –keşke burada olsaydı- böyle, büyük bir havayla “Maliyenin performansı
bütçeyle ölçülür. Ne denmiş, sonuçta ne olmuş, bunlara bakmak lazım. At
binenin, kılıç kuşananın.” Demedi mi bunları? “Çarşaf çarşaf
yayınlıyoruz bunları.” dedi. Biz de, hemen burada otururken Sayın Maliye
Bakanının bu sözlerinden esinlenerek, çarşaf çarşaf
yayınlanan resmî bazı belgelere göz atma fırsatını bulduk. Bakınız, bu çarşaf çarşaf yayınlanmada, ekonomik büyümenin 2007 yılının son
çeyreğinde yüzde 2’ye düşmüş olduğunu gördük. Dikkatinizi çekiyorum, ekonomik
büyüme. Hani yıllardan bu yana övündüğünüz o ekonomik büyüme. Şimdi, ekonomide
çok ciddi bir durgunluğun alarm zilleri çalıyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yıllardan bu yana, beş yıldan bu yana buraya, bu
konuya dikkatinizi çekmeye çalışıyorduk. Yine, Sayın Maliye Bakanı konuşurken
kendimi tutamadım ve bir şey söyledim: “Günaydın Sayın Bakan.” dedim. Neden
dedim biliyor musunuz? Sayın Bakan, nihayet, beş yıldan bu yana
söylediklerimizin en azından bir bölümünü kavramış gözüküyor. Neymiş? Cari açık
artık ekonomik büyümeyi tehdit ediyormuş, Sayın Bakanımız diyor. Good morning, günaydın… Ve ne
diyor, müjde veriyor Sayın Bakan, yerli sanayicilere müjde veriyor, diyor ki:
“Bazen, biz, ihracatı teşvik edelim diye ithalatı teşvik ediyoruz.” Bakınız…
“Yerli üreticiyi teşvik edebilecek ne gibi değişiklikler yapabiliriz, onun için
de çalışma yapılıyor. Bununla ilgili yakında birtakım tedbirleri alacağız.” Ne
zaman söylüyor Sayın Bakan? Beş yıl sonra. Ne zaman söylüyor? Ekonomi, 2007
üçüncü çeyreğinde, yüzde 2’ye ekonomik büyüme düştüğü zaman. Yani, Türkiye’de
ekonomik büyüme açısından, orta dönemli bir, ekonominin durgunluğa girişinin
çok ciddi alarm zilleri çaldığı anda. E günaydın, daha önceleri neredeydiniz?
Ne olur, Sayın Bakandan rica ediyoruz, Sayın Hükûmetten
rica ediyoruz, geç de olsa en azından bu vermiş olduğunuz, şu anda yakalamış
olduğunuz bu konunun, vermiş olduğunuz bu sözün gereğini yerine getiriniz.
Havada kalmasın, çünkü üretende de mecal kalmadı, açlık sınırı altında çalışmak
mecburiyetinde, üretmek mecburiyetinde kalan milyonlarca işçi, çiftçi, memur,
küçük esnaf ve sanatkârlarda da mecal kalmadı; işsizlerde ise hiç mecal kalmadı.
Şimdi, Sayın
Bakan dün bir basın toplantısı yaptı ve dünkü basın toplantısında ekonomik
büyümedeki bu düşüşü, bu gerilemeyi iki nedene bağladı: Tarımda kuraklık,
tarımsal millî geliri düşürdü. Evet. Ve iki: İnşaat sektöründe daralma. Şimdi,
bakınız, elimde millî gelir serisi var. Yeni, İnternetten indirdik, hemen
baktık, burada, yeni girmiş TÜİK. Şimdi, bu tabloya bakınca, şunu söylemek
mecburiyetini kendimde hissediyorum: Öyle sanıyorum ki Sayın Bakana eksik ya da
yanlış bilgi vermişler o dünkü basın toplantısı öncesi ve Sayın Bakan da bu
eksik ya da kendisine verilen yanlış bilgiyle, doğru olmayan şekilde konuşmak
zorunda kalıyor basın mensupları önünde. Asıl gerileme
sanayi sektöründe Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi sektörü dumura uğramaya başladı, yıllardan bu yana bunu söylüyoruz.
Keşke, keşke Türkiye ekonomisi böyle bir durumla karşılaşmamış olsaydı ama
üretim gücünü öylesine, sanayinin üretim gücünü öylesine körlettiniz ki
yıllardan bu yana yanlış politikalarla... Yanlış politikaları burada sık sık dile getirdik, artık getirmek istemiyorum ama burada
yine işte bu resmî belgeden imalat sanayisinin ne kadar daraldığını size
söylemek istiyorum. Bakınız, birinci
dönemde yüzde 7,4’müş imalat sanayisinin büyümesi 2007 ve ikinci dönemde, yani
ikinci üç aylık dönemde, haziran sonunda 3,1’e düşmüş, yani yarıdan daha
fazlaya düşmüş ve üçüncü dönemde de bu düşme devam etmiş, 2,8. Dokuz aylık
ortalamaya bakıyoruz Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; imalat sanayisi
yüzde 4 dolayında. Öyle sanıyorum ki bu yüzde 4, dokuz aylık büyüme, on iki
aylık kesin sonuçlar alındığında, yani son çeyrekte daha da gerileyecektir ve
böylece Türkiye’nin 2007 yılındaki ekonomik büyümesi yüzde 4’ün altına
düşebilecektir ve burada toptan ve perakende ticaretin de gerçekten büyük
ölçüde gerilediğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yüzde 6,7’ymiş birinci
çeyrekte ekonomik büyüme, ikinci çeyrekte yüzde 3,8’e düşmüş, üçüncü çeyrekte
yüzde 3,4’e düşmüş ve bir de serbest meslek ve hizmetler, burada ise çok daha
büyük, dramatik bir düşüş var Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4,7 imiş
birinci çeyrekte, ikinci çeyrekte düşmüş, üçüncü çeyrekte düşmüş yüzde 1’e. Bu trend devam edecek. Yüzde 4’ün epey altında bir ekonomik
büyümeyle karşı karşıyayız. Yazıktır, gerçekten yazıktır. Yıllardan bu yana
ağzımızda tüy bitti söyleye söyleye, nihayet Türkiye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Tamamlıyorum. …yabancının
parasıyla, dış kaynakla, dış kaynağa bağımlı spekülatif
bir büyümeyi de götürememe durumuna gelmiştir. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sanal büyüme. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Artık hayal dünyası da sona ermiştir. Sözlerime bir
başka gerçekle son vermek istiyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakan, Maliye Bakanımız ve bakanlar sürekli olarak Türkiye’yi kendi
içinde, kapalı devre bir şekilde değerlendiriyorlar: 2001 yılında şöyleymiş,
2002’de şöyleymiş, 2007 yılında şöyle olmuş. Ee,
diğer ülkelerde ne olmuş? Neden diğer ülkelerle karşılaştırmıyorsunuz? Bakınız,
söyleyeyim: Diğer ülkelerle karşılaştırınca ekonomik büyüme, gelişmekte olan
ülkeler -Devlet Planlama Teşkilatının resmî raporundan- yüzde 8,1 büyümüş 2006
yılında, biz yüzde 6 büyümüşüz; 2007’de biz yüzde 4’ün altında büyüyeceğiz,
yüzde 8 büyümüşler. Büyüyor adamlar, gelişmekte olan ülkeler. At gözlüğüyle
değerlendirdiniz ve doğruyu konuşmadınız. Şimdi, ne yazık ki… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Çok teşekkür ederim. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Gruplar adına
ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Gültan
Kışanak, Diyarbakır Milletvekili. Buyurun Sayın Kışanak. On dakika süreniz
var. DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
görüştüğümüz maddeye eklenen, cazibe merkezleri oluşturulması ve bunların
gerekli kaynaklarının sağlanmasına ilişkin önerge çok önemli bir önergeydi. Biz
Demokratik Toplum Partisi olarak bu önergeyi yürekten, içten, büyük bir
samimiyetle destekliyoruz. Ancak, bundan sonraki uygulamasının da takipçisi
olacağımızı belirtmek istiyoruz. NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Grup takip eder. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Tamam; beraber yaparsak problem olmayacak. Bunu tartışacağız şimdi. Çünkü, neden önemliydi
bu önerge? Ülkemizin şu anda yaşadığı birçok soruna da kaynaklık eden en temel
sorunlarımızdan biri hâline gelmiştir bölgeler arası gelişmişlik farkı.
Bölgeler arası gelişmişlik farkı öylesine açılmıştır ki, artık özel önlemler
almadan ekonominin kendi rasyonelitesi içerisinde bu
açığı kapatmak mümkün olmaz hâle gelmiştir. Eğer, iktidarlar bu konuda özel
önlemler almazsa, bu bölgeler arası gelişmişlik farkını “Ekonominin kendi
rasyonalitesi içinde teşvik veriyorum, yatırımlar oraya gitsin, sermaye gitsin,
fabrika kursun, işsizlik de çözülsün, ekonomik sorunlar da çözülsün.” diye
beklersek daha çok bekleriz. Çünkü, hiçbir koşul eşit
değildir. Bursa’yla Şırnak’ı aynı kefeye koyduğunuz zaman sermaye doğal olarak
Bursa’ya gidecektir, Şırnak’a gitmeyecektir. Bunu önlemenin yolu da, gerçekten,
iktidarların bu konuda özel politikalar geliştirmesi, bölgeler arası
gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak yeni kalkınma programları ve projeler
yapmasıdır. Ben geçenlerde bu
kürsüden GAP’la ilgili eleştirimi söylediğimde Hükûmetin
ilgili Bakanı bunu çok sert bir şekilde eleştirdi, “Neden?” dedi. Şimdi, GAP önemli
bir proje, fakat bundan otuz yıl önce hazırlanmış bir proje. Artık bölgenin
gerçekleriyle GAP projesindeki hedefler birbiriyle örtüşme durumunda değil. GAP
projesi hazırlanırken bölgenin nüfusunun çok büyük bir kısmı kırsal kesimde
yaşıyordu ve projenin ana projeksiyonu kırsal
kalkınmaya dönüktü. Şu anda bölge illerinde de nüfusun büyük çoğunluğu artık
şehirlere göçmektedir ve bu nedenle, bizim kalkınma hedeflerimizde projeksiyonumuzun yönünün de değişmesi gerekiyor. Bunu daha sonra
yeniden tartışırız, yani GAP’ın, gerçekten, bölgedeki kalkınmanın ihtiyaçlarına
cevap verip veremeyeceğini tartışırız. Ama ben bugün, bu cazibe merkezleri
konusundaki görüşlerimize dönmek istiyorum. Şimdi, bölgeler
arası gelişmişlik farkı bu kadar büyüyünce ne oluyor? Çok ciddi bir göç
sorunuyla karşı karşıya kalıyoruz ve bugün, hem bölgenin kendi içindeki büyük
sayılabilen illerin hem de batıdaki metropol illerin
çok ciddi derecede varoşları oluşmuştur ve kentle hayatları neredeyse yüzde yüz
farklılaşan bu varoşlarda bir sosyal dışlanma sorunu yaşanmaktadır. Bu sosyal
dışlanma sorunu o kadar ciddi boyutlara varmıştır ki, biz bunu, işte,
gazetelerin üçüncü sayfalarından ya da şeyden “Kapkaç olayı” olarak
algılıyoruz. Sorun sadece bu
boyutta değildir; o kadar ciddi sosyal patlamalara gebe varoşlardır ki, oralara
gidilip oralar görülürse, oralardaki yoksulluğun, işsizliğin, yaşam kalitesinin
ne kadar düşük olduğu görülürse, bizi bekleyen sosyal risklerin, sosyal patlama
riskinin de ne kadar büyük olduğu görülecektir. Eğer, bölgenin kendi içinde,
ciddi anlamda kalkınmayı hedef alan cazibe merkezleri oluşturulursa, öncelikle
bu göç dalgasının önü kesilecek ve biz “İstanbul’a, İzmir’e vize koyalım mı?”
diye ırkçı ve ayrımcı politikaları burada tartışmayacağız ve kamuoyunun
gündemine böyle şeyler gelmeyecek. İkincisi:
Bölgedeki yaşam kalitesinin bu kadar düşük olması, oradaki yurttaşlarımızda
ciddi derecede hakkaniyet ve adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır.
Sosyal dışlanma öyle bir boyuta gelmiştir ki, bölge insanı kendisine karşı
ayrımcılık yapıldığı duygusunu taşımaktadır ve bu, giderek çok güçlenen bir
duygu hâline gelmektedir. Bunu laf olarak “Şişli’de ne varsa Şırnak’ta da o
olacak.” demekle olmuyor. Gerçekten Şişli’nin yaşam kalitesini Şırnak’a
taşırsanız, bu ayrımcılık duygusunu o zaman ortadan kaldırabilirsiniz. İnsanlar,
kendi yaşadıkları koşullara bakarak duygularını oluştururlar. Burada bizim
söylediğimiz politik afaki sözler, insanların
duygularını o kadar da etkilemez. Onun için, bizim, öncelikle, yaşam kalitesini
artıracak ve bu dışlanmışlık duygusunu, bu ayrımcılığa uğramış olma duygusunu
kıracak önlemler almamız gerekiyor. Bu bağlamda da, ben, cazibe merkezlerinin
önemli bir politika olacağını düşünüyorum. Ayrıca, bölgeler
arası gelişmişlik farkı bu kadar derin bir uçurumda olduğu zaman, bölgenin
kaynaklarını ülke ekonomisine katma şansımız da olmuyor. Ne oradaki insan
kaynağından yeterince faydalanabiliyoruz ne oranın yer altı
yer üstü zenginliklerini bu ülkenin genel ekonomik kalkınmasının bir parçası
hâline getirebiliyoruz. Eğer, bugün, Diyarbakır’daki mermer fabrikası ya da
mermer ocağı işletmesi sahipleri şu kaygıyı taşıyorsa “Ben, bu ülkenin başka
bölgelerindeki bu sektörde çalışanlarla eşit rekabet şansına sahip değilim.
Benim yollarım yapılmıyor. Bana demir yoluyla taşıma olanağı sağlanmıyor. Ucuz
ulaştırma imkânlarına sahip değilim. Aynı rekabet koşullarına sahip değilim.”
diyorsa, burada çok ciddi bir problem vardır. Eğer, bölgenin kaynaklarını,
ülkenin ekonomik kaynaklarının bir parçası hâline getirmek ve ülkemizin genel
kalkınmasının bir parçası hâline getirmek istiyorsak da, bu bölgeler arası
gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak ciddi özel önlemler almamız gerekiyor.
Bu “ciddi” lafına özel bir vurgu yaptım. Şu nedenle yaptım: Bu konu, böyle, son
dakikada, burada, bütçeye verilecek bir ek önergeyle geçiştirilebilecek bir
konu değildir. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Doğru söylüyorsunuz. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Bunun, aslında, bu bütçe oluşturulurken
enine boyuna tartışılması, yerel dinamiklerin katkısının alınması, bölgede
ciddi bir sorun analizi tahlili yapılması, ihtiyaçların tespit edilmesi ve
kalkınmada öncelik tanınabilecek sektörlerin tanımlanması, yapılabilecek
planlamanın bu doğrultuda ele alınması gerekiyor ve bu bütçe önümüze geldiğinde
de, bu programın, bu bütçenin içerisinde hak ettiği yeri bulacak şekilde
önümüze gelmesi gerekiyordu. Bu nedenle
diyorum ve umuyor ve diliyorum ki bu sadece burada yapılan birtakım
tartışmaların önünü kesmek ya da ileride yapılabilecek yerel seçimler
sürecindeki bir politikanın malzemesi olarak kullanmak maksadıyla getirilmemiş
olsun. Böyle olduğunu düşünmek de istemiyorum, inanmak da istemiyorum.
Gerçekten, bunun bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya dönük
özel bir politika olduğunu, ciddi bir politika olduğunu ve hak ettiği ölçüde
ciddiyetle ele alınıp tartışılacağını umut etmek istiyorum. Bu nedenle biz
destekledik, ama takipçisi de olacağız. Bu cazibe merkezleri seçilirken hangi kriterlere göre seçilecek, cazibe merkezlerinde
yönlendirilecek yatırımlar, politikalar neye göre belirlenecek, nasıl belirlenecek,
bunun uygulaması nasıl yapılacak, bunun da Demokratik Toplum Partisi olarak bir
takipçisi olacağız. Ben, bu vesileyle
bir kez daha, bütçeler oluşturulurken en önemli kriterin
toplumdaki adalet duygusu olduğunu düşünüyorum ve bütçeleri oluştururken bu
adalet duygusunu pekiştirecek bir yaklaşım içerisinde olunması gerektiğini,
bütün eşitsizliklerde, cinsler arası eşitsizlik, sosyal sınıflar arası
eşitsizlik, bölgeler arası eşitsizlik, insanla doğa arasındaki eşitsizlik gibi
konularda bir hakkaniyet ölçüsünü tutturmayı, adaleti sağlamayı esas alan bir
bütçe planlamasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Umuyor ve diliyorum ki
bundan sonraki bütçe hazırlık süreçleri daha katılımcı, daha şeffaf bir
yöntemle yapılır ve ülke ihtiyaçlarına daha doğru cevap verecek bir temelde
hazırlanır, bu eşitsizlikleri de gidermeye dönük politikalar bu bütçelerde yer
alır. Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kışanak. Şimdi soru cevap
bölümüne geçiyoruz. Sayın Erdoğan,
soru için mi girmiştiniz? FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) – Soru değil, düzeltme yapmak için. BAŞKAN – Düzeltme
yapmak için. O zaman, şimdi
ben önce Sayın Erdoğan’a, İç Tüzük’ün ilgili maddesine göre kısa bir söz hakkı
tanıyacağım. Lütfen çok kısa
bir biçimde meramınızı anlatınız. Buyurun. IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan’ın, yapmış olduğu
konuşmada, bazı sözlerinin yanlış anlamaya meydan verebileceği gerekçesiyle
açıklaması FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak)
– Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. Biraz önce 3’üncü
maddedeki konuşmamda “Türkiye’yi dışarıdan yönetenler riskini artırmıştır.”
demiştim. İfademde konuşmamın bütününe bakıldığı zaman, burada -vurgulamak
istediğim şey- “Kamusal anlamda, kamu stokunu, borç stokunu dışa bağımlı olarak
aşırı derecede borçlanmak Türkiye’yi yönetmekte riski artırır.” anlamında
kullanmışımdır. Buradaki maksadım budur. Konuşmamın tamamında da zaten bu
içerik hâkimdir. Bu konuyu düzeltmek üzere söz aldım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam) 1.- Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) KAMU İHALE KURUMU (Devam) 1.- Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) GELİR BÜTÇESİ (Devam) Buyurun Sayın
Gök. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Benim sorum,
Gelir Vergisi Kanunu ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nun bir tezadından
kaynaklanıyor. Siyasi irade bu konuda… Teknik bir soru. Eğer, izin verirseniz,
Sayın Kemal Unakıtan Bey’in olduğu bir dönemde sormak
istiyorum mümkünse. Teşekkür
ediyorum, sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buyurun Sayın Uzunırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istediğim soru önergeyle ilgili. Şimdi, burada,
her şeyden önce aleyhinde olmamız mümkün değil ama önergede kamu yararına
çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına da
bu paranın kullandırılması, hibe veya birtakım yardımların kullandırılması söz
konusu olarak tarif ediliyor. Şimdi, bu kurumlar, devletin hiçbir denetimine
tabi olamayan… Mesela, kamu yararına çalışan dernekler Dernekler
Kanunu’na göre denetlenebilir ve yönetiliyor. Dolayısıyla, kullanılacak olan
kamu kaynağı, dernekler idaresine uygun nasıl denetlenebilecek devlet
tarafından? Bir, buradaki ilişkiyi Sayın Bakana sormak istiyorum. İki: Anayasa
açısından, 163’üncü maddede sarih bir şekilde “Harcanabilecek miktar sınırının
Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamaz.
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak
yetkisi verilemez.” deniyor. Ama, buradaki önergede YPK’ya varıncaya kadar birtakım yetkiler veriliyor. Acaba
bunlar detaylı düşünüldü mü? Bu önergede düzeltilmesi gereken yerler var mı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Teşekkür
ediyorum. Özellikle şunu
belirteyim: Sizin belirttiğiniz husus, özellikle bu denetleme hususu Yüksek
Planlama Kuruluna sunulurken, hazırlanan taslakta belirtilecek. Özellikle onu
belirteyim. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Anayasa böyle bir yetki vermiyor YPK’ya. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama bunun
düzenlenmesi, önergede, çok açık olarak, Yüksek Planlama Kuruluna müştereken
hazırlanacak bir kararnameyle sunulacağı belirtilmişti, biliyorsunuz.
Dolayısıyla, Yüksek Planlama Kuruluna hazırlanan bu kararnamede bu
belirtilecek. İkinci husus da:
Bu, bütçede herhangi bir yeni ödenek değil, mevcut ödeneklerin bir şekilde
kullanım şeklini ayarlıyor. Yoksa, herhangi bir şekilde
burada yeni bir ödenek ilavesi söz konusu değildir. Onu özellikle vurgulamak
isterim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – 6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 7’nci maddeyi
okutuyorum: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Mali Politikaya
İlişkin Hükümler Gerektiğinde
kullanılabilecek ödenekler MADDE 7- (1)
Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği: Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan
ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği
giderler için “Personel Giderleri” ve “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri” ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere, Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.1 tertibinde
yer alan ödenekten aktarma yapmaya, (2) Yedek Ödenek: Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.6 tertibinde
yer alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve (08)
ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tertipler ile çok acil ve zorunlu
hallerde (06) ve (07) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tertiplere
aktarma yapmaya, (3) Yatırımları
Hızlandırma Ödeneği: Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.3 tertibinde
yer alan ödenekten, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2008 Yılı Yatırım Programının
uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların
hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt
sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi
veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni
açılacak tertiplere aktarma yapmaya, (4) Doğal Afet
Giderlerini Karşılama Ödeneği: Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.00-1-09.5 tertibinde
yer alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı
ile ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel
bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut
veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya, (5) Belediyelere
Yardım Ödeneği: Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00 - 01.1.2.76-1-05.2 tertibinde
yer alan ödeneği, belediyelere yardım olarak kullanmaya, Maliye Bakanı
yetkilidir. BAŞKAN – Gruplar
adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Malatya Milletvekili. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlarım,
bu maddede yatırım ve yatırım ödenekleri var. Şimdi, eğri
oturup doğru konuşalım. Bir Teşvik Yasası çıkarıldı. Yatırım… Arkadaşlarım,
Teşvik Yasası’nın amacı neydi? 1.500 dolar ve altındaki 48 ilde yatırım yapmak,
yatırımların bölgeler arası dengesizliği ortadan kaldırması için yatırımların
önemli bir kısmının da bu bölgelerdeki istihdam ve üretim sorununu çözmesi idi.
Değil mi arkadaşlar? Geçen dönem olan arkadaşlarımız bu Yasa’yı… Hatta bazı
iller giremedi. Örneğin, Samsun gibi çok üzülen iller oldu. Hatta,
ilk aşamada 36 ildi, daha sonra 12 il girdi. İkinci aşamada giren iller bayram
yaptılar. Biz de girdik. Dönüp soruyorum
arkadaşlar: İlk 35 ilde hangi ilde baca tüttü, özellikle doğu ve güneydoğuda? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sivas’ta. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, ilk 35 ilde, bazıları demiyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu Yasa, ulusal sanayici ve ulusal sanayi açısından son derece
yetersiz bir yasa. Gelin, ulusal sanayicimizi… Gelin, otuz yıl verelim, elli
yıl verelim. Niye esirgiyorsunuz? Niye esirgiyorsunuz? Yabancı sermaye geldiği
zaman vergi almıyorsunuz. “Yabancı sermaye” diyorsunuz ya onlara. O yabancı
fırsatçılar var ya. Vergi almıyorsunuz. Gelin, kademeli yapalım. SONER AKSOY
(Kütahya) – Karşıyım desene yabancı sermayeye. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Karşı değilim Beyefendi, karşı değilim. Üreten, bir baca
tüttüren kim varsa, bu ülkede kim istihdam yaratıyorsa ben o insana saygı
duyarım. Bak, yine altını çiziyorum. Getireceksin 1.000 dolar, dört sene sonra
4.300 doları alıp gideceksin. Bunun adı ne? Yabancı yatırımcı. Hayır, bunun adı
yabancı fırsatçı. Arkadaşlar, bu
Teşvik Yasası’nın bir bacağı Maliye Bakanlığı, bir bacağı Hazine ve çift
işleyen bir yasa. Patronu kim, kim yönetiyor belli değil. Gelin, otuz yıl
verelim. Niye çekiniyorsunuz? Bir bacayı kim tüttürüyorsa o insana saygı
duyalım. İster bu yerli olsun, ister yabancı olsun. Ulusal sanayicimizi, ulusal
sanayiyi eğer koruyup kollamazsak, hep ithal ekonomisine doğru yönelirsek
arkadaşlar… Bu Teşvik Yasası işlemeyen bir teşvik yasasıdır. Bir kere
dikkatlerinize sunuyorum. Bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum. Geçen gün burada
konuşmamda, özellikle Türk tekstil sektörünün çok zor koşullar altında olduğunu
söyledim. Bazı arkadaşlarım itiraz ettiler, ama hakikaten çok zor durumdalar.
Niye gerçekleri burada konuşmuyoruz? Gelin, bunlara yardım edelim. Bunlar bizim
sanayicimiz. Biz ulusal sanayicimize sahip çıkalım arkadaşlar. Yatırım
indirimini kaldırdık. Arkadaşlar iyi mi yaptık? Yatırım indirimini kaldırdık,
özellikle bizim orta düzeydeki firmalarımızın en büyük kullandığı avantaj
buydu. Bunlardan oldu arkadaşlar. Yani ulusal sanayiciye, millî ekonomiye bu
Teşvik Yasası bir zarardır arkadaşlar. Bunu daha işlevsel hale getirmek
hepimizin görevi arkadaşlar. Bir kez daha sizlerin dikkatine sunuyorum. İkincisi, söz
verdik. Burada bu yasa hem 5084 hem 5350 sayılı Yasa çıkarken söz verdik.
Arkadaş, ben senin elektrik bedelinin yüzde 50’sini almayacağım dedik. Doğru mu
arkadaşlar, böyle demedik mi, Yasa’nın amacı bu değil miydi? 2006 Kasım, 2007
Aralık… Ödenmiyor. Arkadaş söz verdik biz ya! Niye ödemiyoruz? Niye insanları
zor durumda bırakıyoruz? Eğer teşvik belgesi almışsa, o yatırımcı o bölgede
yatırım yapmışsa TEDAŞ’a bir mektup yazacaksın, bu
yatırım budur, yüzde 50 bedelli tahsil edeceksin diyeceksin. Niye insanlardan
önce parasını tahsil ediyoruz ve sonra bir yıldır ödemiyoruz? Ama onun aynı
zamanda vergi borcu var. Vergi borcu olduğu için de gidip haciz koyuyoruz,
haczediyoruz. Arkadaşlar, bu
ülke bizim. Bu ülkede ancak bize bizden fayda gelir. Ulusal sanayicimizi
korumazsak, kollamazsak, bugün hava güzel, gelir o fırsatçılar, yarın
etrafımızda bir kişi bulamayız. Bunu söylemek benim bir vicdani borcum. Değerli
arkadaşlar, gelin, bu Teşvik Yasası’nı, yatırım indirimini bir kez daha gözden
geçirelim. Özellikle
bölgeler arası farklılıkta verin, verelim. Benim seçim bölgeme on
yıl verin, ama Şırnak’a elli yıl verin, Hakkâri’ye yüz yıl verin, Sivas’a otuz
yıl verin, ama bu yatırımların gitmesini teşvik edelim bölgeler arası veya
artık bölge değil, bazı yatırımlarda artık biz sektörel
teşvik yapmalıyız. Bir kilo iplikte, Denizli’deki bir fabrika bir kilo iplikte
180 bin lira elektrik fark ödüyor arkadaşlar. Denizli ile,
örneğin Denizli Havaalanının veya Malatya ile yüz kilometre sonra bir başka il
başlıyor, oradaki fabrika ile Malatya’daki fabrikam arasında… Gelin, başka
şeyleri, yani sektörel teşvik yaratalım. EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, gelin sektörel teşvik
yapalım. Bu ülke bizim arkadaşlar. Yani yazık değil mi? Benim ilimde, Sivas’ta…
Ben teşekkür ediyorum. Eski sanayi odası başkanım da burada, teşekkür ediyorum,
ama sadece Malatya, sadece Sivas değil arkadaşlar, sadece Osmaniye, sadece…
Denizli’deki fabrikaların çoğu hemen Çivril Havaalanından sonra Afyon başlıyor,
Afyon’a gitti. Doğru mu Sayın Milletvekilim? Adana’dan Osmaniye’ye gittiler,
Gaziantep’ten Adıyaman’a, Osmaniye’ye gittiler. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Vakti zamanında… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, vakti zamanı değil. SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Futbol takımına gelince Isparta, teşvike gelince yok. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii, Isparta teşvikte değil mi? SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Değil. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - O zaman çok üzüldüm, çok üzüldüm, çok üzüldüm. Tabii, çok
üzüldüm. Gelin, sektörel teşvik yaratalım arkadaşlar. Yani, 1 kilo iplikte Bu konuyu bir kez
daha hepinizin, Türk sanayisi ve ulusal sanayici açısından dikkatlerinize
sunmak benim görevim arkadaşlar bu bütçede. Tabii, aynı
şekilde turizm arkadaşlar. İçimizde turizmci arkadaşlar vardı. Şimdi bir şey
gelişti arkadaşlar: All inclusive
(Her şey içinde). Ye, iç, gel, fiyatı kişi başı kaç para biliyor musunuz?
Maksimum 20 dolar, beş yıldızlı tatil köylerinde. Bu ülkenin
değerleri. Biz burada da bu turizm… Yani, all…
“Tüm, her şey içinde.” diyor. Geliyor, bir hafta yiyor içiyor, uçak parası, 250
dolar. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – 250 dolar değil, 500 dolar. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Yani, bu civarlarda. Bir haftalık. Arkadaşlar, bu
bizim sermayemiz, ülkemizin bir sermayesi. İspanya’ya gidin, aynı evsaftaki bir
tatil köyü, herhâlde… Takdir sizin. Bunları dile
getirmek ve ülkeye daha çok katma değer yarattırmak hepimizin görevidir.
Yatırımsa boşa yatırım değil arkadaşlar ve ülkenin değerlerini, ülkede üretilen
katma değeri yabancıya değil, ülkedeki insanlarımıza yedirelim arkadaşlar. Gayrisafi millî hasılanın ne kadarının yabancılara gittiğini bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. 7’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma saati : 18.50 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:19.58 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz Komisyon ve Hükûmet burada. 8’inci maddeyi
okutuyorum: Yatırım
harcamaları MADDE 8- (1) 2008
Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında
herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile
ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari
işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri,
Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu
Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi ve diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2008
yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2008 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde onundan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler
için gerektiğinde projeler 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir. (2) Silahlı
Kuvvetler bütçesinin programlarında (03) ekonomik sınıflandırma kodunda yer
alan savunma sektörü, altyapı, inşa, iskan ve
tesisleriyle NATO altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve tesisler ve
bunlara ilişkin kamulaştırmalar ile stratejik hedef planı içinde yer alan alım
ve hizmetler, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine bağlı olmayıp
2008 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer almaz. (3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım
programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama kalemleri
itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama
kalemleriyle ilgili işlemlerde 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu
ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır. (4) 2008 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerden DPT
Müsteşarlığının uygun görüşü ve ilgili Bakanın onayı ile il özel idarelerince
valinin yetki ve sorumluluğunda gerçekleştirilmesi uygun görülenlerin bedelleri,
münhasıran proje ile ilgili harcamalarda kullanılmak üzere hizmetin ait olduğu
il özel idaresine ödenir. Bu kapsamda yürütülecek projelerin etüt, keşif ve
kontrol hizmetleri ilgili bakanlık ve genel müdürlüğün il teşkilatlarınca
yapılır. Bu projelerin ihale edilmek suretiyle yaptırılması ve bedellerinin
ödenmesi ise valinin onayı ile il özel idarelerince gerçekleştirilir. Bu
projelerden mahalli hizmet niteliği taşıyan işler, bu fıkrada belirtilen
esaslar çerçevesinde program ve proje safhasında da valilerin yetki ve
sorumluluğuna devredilebilir. (5) 2008 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu
değişiklikler için 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur. BAŞKAN – Gruplar
adına madde üzerinde söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek,
İstanbul milletvekili. Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesine baktığımızda, yatırım ödeneklerinin hem nispi
olarak -yani millî gelire oran olarak- hem de mutlak -rakam- olarak düştüğünü
görüyoruz. Yani, bu bütçe, kamu yatırımlarını dışlayan, kamu
yatırımlarını artık önemsiz gören bir bütçe. Bu eleştiriyi,
yani kamu yatırımlarının yıllar itibarıyla millî gelire oranının önemli ölçüde
düştüğünü ve 2008 yılında da 2007 yılına göre mutlak rakam olarak, nominal rakam olarak da düştüğünü söylediğimizde sayın
bakanlar hep “Siz toplamına bakın bu yatırımların. Yani, kamu yatırımları
düşüyor olabilir, ama özel sektör yatırımları artıyor.” demişlerdir. Şimdi, elbette
özel sektör yatırımları da önemlidir, ama, kamu
yatırımının yerini alamayacak, onun yerine ikame edemeyeceğimiz yatırımlar
vardır. Kamu yol yapmıyor, kamu liman yapmıyor -tabii, yapılanları satıyoruz,
ayrı mesele ama- havaalanı yapmıyor. O nedenle, kamu yatırımlarının
vazgeçilmezliği çok açık. O bakımdan, 2008 yılında yatırım ödeneklerinin
böylesine düşüyor olmasından büyük üzüntü duyuyoruz. Değerli
arkadaşlarım, burada çok tartışılıyor. Hükûmet, 2002
yılıyla bugünü kıyaslayarak hep nereden nereye geldiğini söylüyor. Ben de
nereden nereye gelinmiş kamu yatırımlarında, ona bir bakıyorum. 2002 yılında
kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranı
yüzde 5,77; 2008 yılında yüzde 4,26. Yani, kamu yatırımlarının millî gelire
oranında önemli bir düşüş olmuştur. Burada enerji yatırımları Türkiye’nin en önemli sorunu. Enerji Bakanlığı bütçesi görüşülürken de arkadaşlarımız dile
getirdiler. Enerji konusunda yeteri kadar yatırım yapmazsak, önümüzdeki
dönemlerde bir karanlıkla, yani elektrik yetersizliğiyle karşı karşıya
kalabiliriz. Acaba kamu yapmıyor da yeteri kadar enerji yatırımını özel sektör
yapıyor mu diye baktığımızda, 2007 yılında 3,5 milyar YTL yatırım yapılırken,
2008 yılında özel sektörün yatırımı 3 milyar YTL’ye
düşmüştür. Yani, hem kamunun yatırımları düşüyor hem özel sektörün yatırımları
düşüyor. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu yatırımlardaki azalma giderek o çok övünülen büyümedeki düşüşü
de beraberinde getirebilir. Biliyorsunuz son üçüncü çeyrek rakamları açıklandı,
gayrisafi yurt içi hasılada yüzde 1,5; gayrisafi millî
hasılada yüzde 2 gibi bir büyümeyle karşı karşıyayız. Bu gösteriyor ki, 2007
yılının hedefini tutturmakta büyük zorluk çekeceğiz. Burada sadece
büyümede bir düşüş yok, aynı zamanda enflasyonda da yüzde 10’lar civarında,
yüzde 9’lar civarında bir dirençle karşı karşıyayız. 2001 krizinden sonra,
2002’den itibaren işte siyasi istikrarla, dışarıdan çok miktarda sıcak para
gelmesiyle ve kurların düşük olmasıyla belli bir başarı sağlanmıştı hem
enflasyon açısından hem büyüme açısından, fakat, artık
son zamanlarda bu noktada da sanki işin sonuna gelinmiş gibi görünüyor. O
bakımdan, kamu yatırımlarını, Hükûmetin yeni baştan
ele alması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlarım, kamu yatırımlarını ciddi şekilde ele almazsanız,
yani yeni yeni altyapı yatırımları yapmazsanız,
Türkiye’nin geriye gitmesi sonucunu doğurursunuz, yani Türkiye hep yarım kalan
işlerini tamamlamakla meşgul, yeni önemli otoyollar, yeni önemli birkaç hızlı
tren yapıyoruz, ama Türkiye gibi büyük bir coğrafyada bulunan bir ülkede demir
yolu yatırımlarını çok artırmanız lazım, kara yolu yatırımını çok artırmanız
lazım, barajlar yapmanız lazım. Bunların yolu da,
değerli arkadaşlarım, kamu yatırımlarını artırmaktan geçer, ama bizim
yaptığımız ise 2008 bütçesinde kamu yatırımlarını hem nominal
olarak hem millî gelire oran olarak düşürmektir. Değerli
arkadaşlarım, bir konunun burada altını çizmek istiyorum. Geçmişte içinde
bulunmaktan, hizmet vermekten onur duyduğum Maliye Bakanlığının pek
rastlanmayan bir uygulamasına tanık olduk. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı
-basında görmüşsünüzdür- bir afiş hazırlıyor ve bunu İnternet sitesine
yüklüyor. İnternet sitesinde şöyle bir tekerleme diyelim: “Vergini ver
devletine, haram katma servetine.” Bunu kim söylüyor? Bunu bir ilköğretim
öğrencisi, türbanlı bir öğrenci söylüyor. Tabii, türbanı ilkokula kadar
indirmek doğru mudur? Gecenin bu saatinde o tartışmaya girecek değilim. Ama, buradaki “Vergini ver devletine, haram katma
servetine.” deyimi bazılarının hoşuna gitmiş olabilir, ama, biraz derinlemesine
düşünürseniz, Türkiye gibi bir laik, demokratik cumhuriyette vergiyi
haram-helal bağlamında toplamak çok yanlıştır değerli arkadaşlarım. Vergi, bir
vatandaşlık görevi olarak alınan bir katkıdır. Bu katkıya “Vatandaş olarak
görevini yap.” diyebilirsiniz. İşte, geçmişte hep söylenirdi: “Ödeyeceğiniz her
vergi size yol, okul olarak geri dönecek.” denilirdi. Buna benzer şeyler
söyleyebilirsiniz, ama, haram-helal bağlamında vergi
toplamaya kalkarsanız, bu, laik, demokratik cumhuriyet yerine Türkiye’nin artık
giderek bir din devleti hâline geldiğinin önemli bir göstergesi olur. Bunu, değerli
arkadaşlarım, bir… CEMAL KAYA (Ağrı)
– Ne alakası var! MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Siz de biraz insafla düşünürseniz, bunun esası, bazı arkadaşlarımızın,
bazı kamu görevlilerinin, işte, iktidarın genel havasına yaranmak için bu
yollara saptığını gösteriyor. Hemen, basında çıkar çıkmaz o İnternet sitesinde
o bölüm karartılmıştır. Bunlar doğru
değil değerli arkadaşlarım. Laik, demokratik cumhuriyet ise, bunun gereklerini
yapacağız. Yok, o kadar ileri gitmek istemem, şeriat devletine geçiyorsanız, ki, Ahmet Hakan gibi sizin dünyanın da
yabancısı olmayan bir yazar diyor ki: “Bu slogan şeriat devletinde kullanılır.”
diyor. Laik cumhuriyette bunlar kullanılmaz. Ben, Maliye Bakanlığı gibi teknik… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özyürek, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …düzeyde
çalışmalar yapan, anayasal çerçeveye –benim bildiğim kadarıyla- uymaya gayret
eden bir bakanlığımızda bu yönde bir girişimin, bu yönde laik, demokratik
cumhuriyetin temel ilkeleriyle bağdaşmayan bir anlayışın boy göstermiş
olmasından büyük üzüntü duyuyorum. Bu yanlışı, Maliye Bakanlığının
düzelteceğine inanıyorum. Değerli
arkadaşlarım, 2008 yılı bütçesinin halkımıza, Maliye Bakanlığı mensuplarına
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinizin, Türk milletinin yaklaşan
Kurban Bayramını kutluyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özyürek. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili. Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi MHP Grubu adına ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle, Sayın Unakıtan’a buradan tebriklerimi iletiyorum, başlamadan(!)
Kendisi yok ama ne kadar maharetli olduğunu burada bir defa daha gördük(!) Babam rahmetli,
küçüklüğümde bana Zati Sungur’dan bahsederdi. Önce anlamazdım. Sonra okula
gidip ne olduğunu öğrenince, onun bir sihirbaz, bugünkü tabiriyle de illüzyonist olduğunu öğrendim. Hani, şapkadan tavşan
çıkartan illüzyonistler var ya, Sayın Unakıtan’ı izlerken, gerçekten, ben de onun karşısında
şapka çıkarıyorum ve kendisini tebrik ediyorum(!) Bu kadar hızlı bir şekilde
yapıp şovu bitince çekip gittiği için de burada Türk milletine kendisini arkasından
şikâyet ediyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada. Biz bugün, Maliye
Bakanlığı gelir-gider bütçesini görüşüyoruz değerli arkadaşlarım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Geliyor, biraz sonra geliyor. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Gelir inşallah, geldiğinde de kendisine şapkamı çıkarır tekrar
selam çakarım. Ben şapka çıkarıyorum! İsterseniz… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sizin kaç şapkanız var? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bizde şapka çok, bir daha çıkarırız, merak etmeyin. Siz de
biliyorsunuz, çok şapkamız var. Hoca şapkasını çıkarırız, bürokrat gelir, o
çıkar öteki gelir. Ben, hoca olarak, bir öğretim üyesi olarak -milletvekili
olarak değil- bu söylediği rakamlara baktığım zaman başka bir şey diyemiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sizin şapkanızdan ne çıkıyor? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – O, şapkadan tavşan çıkarıyor, mısır çıkarıyor, tavuk çıkarıyor… O
çıkarıyor, onunki ayrı bir hikâye. (MHP sıralarından alkışlar) Bir daha siz de
çıkaracaksınız. Bakın, şimdi örnek vereceğim, siz de şapka çıkaracaksınız Sayın
Bakanın ne kadar becerikli olduğuna. Size iki tane
konuşma metni, her şeyiyle aynı. Birisi 25 Ekim, Plan ve Bütçeye sunuş;
ikincisi TBMM, 4 Aralık. Arada yaklaşık kırk gün var. Şimdi, bakın, bir
tanesini okuyacağım. Birkaç tane tutarsızlık var, ama hızlı geçeceğim; vaktim
yok. “2002; 2.598 dolar kişi başına gelir.” 4 Aralıktakinde de yine 2.598.
Tamam. 25 Ekimde 2007’yi de vermiş Sayın Bakan, 6.619; “2008; 7 bin dolar.”
diyor. 4 Aralıktakinde 2008’e geçmiş, 2007 yok arada. Neden? Ben size altından
cevabını da söylemiş olayım. Satın alma gücü paritesine göre bakıyoruz, 2002’de
6.550 -doğru, 4 Aralıkta da 6,550- ama, 2007 her ne
hikmetse 4 Aralıktakinde yok. 25 Ekimdekinde 9.900; 2007; 2008’de 10.600. Bakın
rakamlara, sayfaya bakın, sayfasını da size sonra gösterebilirim. 2008’de kaç
olmuş 4 Aralıktaki baskıda biliyor musunuz? 9.681. 2007 neden kaybolmuş? Çünkü, 2007’de zaten -25 Ekimdekinde- 6.619 dolar
öngörülmüş, daha sonra 9.900 dolar olarak da satın alma gücü paritesine geldiği
için, 2007’dekini bile, 2008’de daha düşük olduğu için, Sayın Bakan değiştirme
ihtiyacı hissetmiş. Ben size geçen
gün Genel Kurulda, TÜİK bütçesinde, bu illüzyonların
bir kısmını anlatmıştım değerli arkadaşlarım. Şimdi, bugünkü
yatırımla ilgili, bu maddeyle ilgili birkaç husus söyleyip size o illüzyonlardan birkaç örnek daha vereceğim. Belki,
bekliyorum, Sayın Bakan teşrif ederse o da o kısmına yetişsin. Şimdi, yatırımla
ilgili bir madde görüşüyoruz, efendim, şurası şununla
ilgilidir, bu istisnadır-değildir, diye ama -az önce Sayın Özyürek
de belirtti-hep böyle “Nereden nereye?” diyorsunuz ya, yüzde 5,8’den yüzde
4’lere düşmüş GSMH’ye oran olarak. Hep sizin
sevdiğiniz oranları vererek söyleyelim. Şimdi, bakın,
2008 yılı merkezî yönetim bütçesi sabit sermaye yatırımlarının bir önceki yıl gerçekleşme
tahminine göre artışı cari fiyatlarla bile yüzde 1’in altında. Tahsis edilen
ödeneğe bakarsanız, 2007’de 12,1 milyar YTL, 2008’de 11,8. Yani cari fiyatlarla
bile düşmüş. Sabit fiyatlarla bakarsanız daha da vahim bir durum var yatırımla
ilgili. Kamu sabit sermaye yatırımlarını incelediğimiz zaman, 2007 yılında
yüzde 2,3 sabit fiyatlarla artacağı, 2008’de ise net yüzde 3,9 azalması sabit
fiyatlarla, caride de zaten azalma vardı, söyledim sizlere. Dolayısıyla, burada
herhangi bir yatırımdan bahsetmek mümkün değil. Kamu sabit sermaye yatırımları
giderek azalıyor, hem oran olarak azalıyor hem mutlak miktar olarak, hem sabit
hem de cari fiyatlarla azalıyor. Şimdi, Sayın
Bakan, çok sıkıştıkça arada “Yabancı sermaye geliyor, yatırım ortamı iyi, bakın
özel sektör ne güzel yatırım yapıyor.” diyor. Şimdi, bakın
arkadaşlar, yabancı sermayede baktığınız zaman “20 milyar dolar yabancı sermaye
girdi.” diye söylediğiniz şey var. Onun ayrıntısından birkaç rakam söyleyeyim
yine: 7 milyar doları bankacılık ve finans sektörüne girmiş, 6,3 milyar doları
haberleşme ve ulaştırma sektöründeki şirketlere gitmiş, 3 milyar doları
gayrimenkul satın almak üzere gitmiş. Yatırım kısmı ne kadar? 20 milyar dolarda
1,4 milyar üretim amacıyla gelmiş, yirmide 1,4 değerli arkadaşlar. Şimdi, 7 milyar
doları nereye gelmiş? Bizim hep söylediğimiz, yüzde 42’lere ulaşan, bankacılık
sektöründeki yabancılaşma dediğimiz, bankacılık ve finans sektörüne, sigorta ve
aracı kurumlara gelmiş. Şimdi, değerli
arkadaşlar, özel sektörün yatırımlarını Sayın Bakan sahipleniyor, diyor ki:
“Bırakın kamu yatırımlarını, özel sektör yatırımlarına bakın.” Tamam, özel
sektörün yatırımlarına bakıyoruz, oraya sahip çıkıyorsunuz, “Özel sektörün
borcu?” diyoruz, “Orayı karıştırma.” diyor. Cumhuriyet tarihinin rekorlarını
burada da kırmışız. Şimdi, özel sektörün borç oranına baktığınız zaman, kamu
net borç stoku diye bir şey var, toplam borç stokumuz diye bir şey var, bir de
tamamını içeren Türkiye’nin borç stoku var. Bunu hiçbir şekilde sayın bakanlar
ağzına almıyorlar değerli arkadaşlarım. Bir de burada
yine bir illüzyon var -Sayın Bakan, bakayım şöyle,
gelmemiş henüz- sürekli bir rakam yapıyorsunuz. Nedir bu? “Kamu net borç
stokunun oranını, işte efendim, Avrupa Birliği seviyesine biz düşürdük.” Nasıl
oluyor? Ben şimdi size soruyorum, içinizde ticaret odası başkanları var,
esnaflar var, iş adamları var, biliyorum: Şimdi bir yere borcunuz var, öbür
tarafta da bir yerden alacağınız var. Benim borcum şu kadardır diye netleştirir
misiniz? O sizin net… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kasadaki para… MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Gelir mi? Borç stokunuz öyle mi söylenir? Hayır, şu borcum, şu
alacağım denir. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kasadaki para… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Peki, İşsizlik Fonu’nda biriken işsizlerin paraları da mı devletin
parası? Onu da mı düşüyoruz? Merkez Bankasının rezervlerinin borç stokuyla ne
alakası var? Merkez Bankası rezervlerinin varlıklarını düşüyorsunuz, İşsizlik
Fonu’nda biriken paraları düşüyorsunuz, sonra da “Biz borç stokunu düşürdük.” diyorsunuz.
SELAMİ UZUN
(Sivas) – Senin yaptığın hesabı bakkal bile yapmaz! MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Beceremez. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Bakkal bile yapmaz! MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Beceremez işte, siz yapacaksınız. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Adamın maaşı 500 liraysa, 250 lira borcu varsa, adamın maaşının
yarısı borca gidiyor… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Söylersiniz, alacağım şu, borcum şu, dersiniz. Borcum düştü diye
milleti kandırmazsınız. Onu anlatıyorum. Borcum borçtur dersiniz. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Milli geliri yüksek, düşer tabii. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Size sıra gelince, siz de konuşun Sayın Başkan. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Hocayım diyorsunuz, bakkal hesabı yapıyorsunuz. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sıra gelince siz de konuşursunuz. Ben rakamları okuyorum. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Hollandalılar Urfa’da 45 trilyona arsa alıyor. BAŞKAN – Sayın
Kaya… Sayın Kaya… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tabii, tabii… Siz satıyorsunuz, onlar da alıyorlar. Söyledim, 3
milyar doları gitmiş. BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen Genel Kurula hitap edin. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, başka bir şey daha söyleyeyim borçla ilgili gelmişken. Ben size
söyleyeyim, siz hesapları sonra yapar siz de konuşursunuz. Biraz sonra başka
maddeler var. BAŞKAN – Sayın Günal… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir de Sayın Başbakanımız “IMF’ye borcu
ödedik, bunlar çıkarmıştı.” diye söylüyor. Geçen gün söyleyemedim, zamanım
yetmedi. Şimdi IMF’ye borcu ödememek gibi bir şansınız var mı? Sayın Başbakan
gelsin, bir Kasımpaşalılık yapsın da ödemesin. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Sizinki de ertelendi ya! MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Hayır, IMF’ye borcu ödemek başarı mı? Neyini ödemeyeceksiniz? Siz
2005’te ne kadar aldınız? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Siz 2005’te ne kadar aldınız? Yeni bir anlaşma yapmadınız mı? Stand-by anlaşmasını IMF’yle
2005’te tazelemediniz mi? O zamana kadar azalmamış mıydı, yeniden artmadı mı?
(AK Parti sıralarından gürültüler) FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – 1999’da borcumuz kaçtı? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Başbakan başka bir şey daha söylüyor: “Efendim, ‘aşırı
değerli YTL, YTL’ diyorlar, bir de milliyetçi geçiniyorlar. YTL’nin
değerlenmesinden niye şikâyetçiler?” diyor. Ben de “pes” diyorum.
Milliyetçilikten anlamadığını zaten biliyorduk ama ekonomiden de anlamadığını
da böylece tescillemiş olduk. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler) Vallahi “pes” diyorum, ona da şapka çıkarıyorum. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Millet ekonomisinden anlamıyorlar, yalnız kendi ekonomilerinden
anlıyorlar! MEHMET GÜNAL (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım “TL’den sıfır attık.” diyor. Onu da, yani… (AK Parti
sıralarından gürültüler) AHMET YENİ
(Samsun) – Atmadık mı? SELAMİ UZUN
(Sivas) – Atmadık mı? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yahu, değerli arkadaşlar, bunun övünülecek neyi var? Bunlar on
senedir… Sadece bir muhasebe işidir TL’den sıfır atmak. Bunun şartlarını… (AK
Parti sıralarından gürültüler) AHMET YENİ
(Samsun) – Niye yapamadınız? LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Niye yapmadınız? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Biz yaptık zaten onun şartlarını. İstikrar programını biz yaptık ve
zaten onlar… (AK Parti sıralarından gürültüler) HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yapmadınız o zaman. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bilmediğiniz konularda ahkâm kesmeyin.
O hazırlandığı zaman, ben Merkez Bankasındaydım. O zaten daha önceden beri
hazırlanan… Sadece bir muhasebe işlemidir sıfır atmak. (AK Parti sıralarından
gürültüler) CEMAL KAYA (Ağrı)
– Dünya Bankasına gittiniz, para bulamadınız. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Önemli olan, sadece değerini bunun düşünmeniz. Önemli
olan burası. Yani bu TL’nin değerlenmesinin milliyetçilikle alakası
olsa, o zaman Amerikalılar hiç milliyetçi değil. Lütfen, ben, burada…(AK Parti
sıralarından gürültüler) HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Niye yapmadınız? MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Efendim, sadece… BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen Genel Kurula hitap edin, siz cevap vermeyin. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Onlara müdahale edin Sayın Başkanım, sözümü kesiyorlar, lütfen… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Aldırma onlara, aldırma! ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) - 2002’de sizi bulmamışlar mıydı? MHP sizi keşfetmemiş miydi? BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, söz sırası size de gelecek, oturup
söyleyebilirsiniz. Söylediklerimizde bir yanlışlık varsa, siz de gelin… Kürsü
herkese açık, burası açık, sizin de söz hakkınız var, gelirsiniz, sizler de
konuşursunuz. İki saattir tepki vermiyorsunuz, Sayın Maliye Bakanı burada neler
söylüyor neler. Biz söyleyince, siz, hepiniz hopluyorsunuz! (MHP sıralarından
alkışlar) Yani, biz burada bir şey söyleyince, bağrışıp alkışlıyordunuz. Şimdi bakın, bu,
sadece bir muhasebe işlemidir. Merkez Bankasının rezervini… AHMET YENİ
(Samsun) – Gülerler sana! MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Merkez Bankası bağımsızdır. Biz, 2001 yılında çıkardığımız kanunla
bağımsız hâle getirdik. Bankacılık sektörü… CEMAL KAYA (Ağrı)
– Siz çıkarmadınız, Kemal Derviş çıkardı. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Evet, bizim hükûmetimiz döneminde çıktı.
Şimdi ne oldu? CEMAL KAYA (Ağrı)
– IMF, senin korktuğun IMF var ya, o çıkarıyor. BAŞKAN – Sayın
Kaya… MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yarası olan gocunur. Söz hakkınız var,
buyurun buraya, siz de anlatın, biz de dinleyelim. Ben, gerçekten, burada, hem
Sayın Başbakanın hem de Maliye Bakanının bu rakamlarla böyle manipülasyon
yaparak milleti uyutmasına şapka çıkarıyorum ama biz her seferinde, bu
gerçekleri, siz bağırsanız da çağırsanız da anlatmaya devam edeceğiz. Saygılar
sunuyorum ve tüm milletimizin Kurban Bayramı’nı kutluyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal. Gruplar adına
üçüncü söz hakkı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Nihat Ergün,
Kocaeli Milletvekili. Buyurun Sayın
Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 8’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Değerli
konuşmacıları dikkatle takip etmeye çalıştım. Kıymetli arkadaşlar, tabii,
siyasi partilerin ve iktidarların ekonomik modelleri ve büyüme modelleri
vardır. Bizim ekonomik modelimiz serbest piyasa ekonomisi modelidir. Devletçi
bir ekonomik model benimsemiyoruz. Bir piyasa ekonomisi modeli içerisinde
ekonomik hayatın yürümesinden yanayız. Büyüme modelimiz
ise daha çok özel sektöre ve ihracata dayalı bir büyüme modelini benimsemişiz. NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
– İthalata. NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Özel sektör aracılığıyla ve ihracata dönük bir büyüme modeli. Bu
açıdan baktığımızda, Türkiye’de hiç yatırım yapmayan özel sektör, yatırım yapma
imkânını bulamayan, ortamı, iklimi bulamayan özel sektör, yaklaşık yılda 50
milyar dolarlık, belki daha fazla yatırım yapabilecek imkânı bulmuştur. Bugün,
Türkiye’de birçok yatırım özel sektör eliyle yapılmaktadır. Türkiye özel sektör
eliyle kalkınma modelini benimsemiş ve bu istikamette ilerlemektedir. İhracata dayalı
modelde ise 25 milyar dolar, 30 milyar dolar civarından 100 milyar doları aşan
bir ihracat noktasına gelmişiz. Büyüme modelinin işlediğini gösteriyor. KADİR URAL
(Mersin) – İthalat ne kadar oldu? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Neden ithalat var meselesine bu çerçevede, on dakika içerisinde
giremeyiz belki ama… SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bekleriz. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – O nedenle, Türkiye’nin ithalatının çok önemli bir bölümünü
enerjinin oluşturduğunu, enerji maliyetlerinin nasıl, ham petrolün varilinin 20
dolardan 100 doları aşan, 16 dolardan 100 doları aşan rakamlara nasıl geldiğini
ve Türkiye’nin cari açığında, ihracatında, ithalatında nasıl bir yer
edindiğini, herhâlde hesabını yapanlar çok iyi bilmektedir. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Efendim, onu öyle öngöremiyor musunuz? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bu açıdan baktığımızda, değerli arkadaşlar, kamu yatırımları nereye
yöneliyor? Kamu yatırımları daha çok, değerli arkadaşlarımızın “yok” dediği
yerlere yöneliyor. Değerli
arkadaşlar, beş sene evvel Türkiye’de kaç havaalanı çalışıyordu? Uçaklar
nereden nereye gidiyordu arkadaşlar? 8 milyon uçak yolcusu, 30 milyon uçak
yolcusuna nasıl çıktı? ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Havaalanları hazırdı. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Kaç tane havaalanı yaptınız? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Arkadaşlarımızın İstanbul’dan Ankara’ya geldikleri havaalanı,
şimdiki havaalanı, yeni havaalanı –arkadaşlar, fotoğraf değil o, karikatür de
değil, gerçek bir havaalanı- oraya iniyorsunuz. (AK Parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kaç para harcadınız oraya? Özel
sektör yaptı bunu, siz mi yaptınız? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bu model, ekonomik modelin, kalkınma modelinin bir başka versiyonu. Antalya öyle değil mi? Erzurum’da, Kars’ta
havaalanları boş geziyordu, birçoğunda koyunlar otlamıyor muydu arkadaşlar?
Birçok havaalanında koyunlar otluyordu, şimdi uçaklar iniyor. Geçen sene
Erzurum’dan uçakla gelirken bir yaşlı nine de uçaktaydı, oğlu onu otobüsle
İstanbul’a göndermiyor. Neden? 80 lira uçak. 80 lirayı veriyor “Ana, otobüsün
çilesini çekme, sen İstanbul’a uçakla git.” diyor. Köyden gelmiş anasını
İstanbul’daki oğluna uçakla gönderiyor. Değerli
arkadaşlar, duble yollara şimdi yatırım yapılıyor,
limanlara yatırım yapılıyor. Türkiye’de liman sayısının nereden nereye
çıktığını, tersanelerde özellikle nasıl bir hareketlenme olduğunu ve on yıl
ötesine ancak sipariş verebildiğini -gemi yaptırmak isteyenlerin- Türkiye’de
bir gerçek olarak görüyoruz değerli arkadaşlar. Başlanan kamu yatırımları şimdi
eğitime, şimdi sağlığa, gerçekten “sosyal devlet” dediğimiz sosyal devletin
harcamalarına gitmektedir. İnsanlar eğitimde ve sağlıkta eskisine göre çok daha
iyi, çok daha kaliteli, çok daha hızlı hizmet alabilmektedirler. Evet, kamunun
yatırımları aynı zamanda daha fazla olmalıdır, daha fazla konut yapmalıyız,
daha fazla yol yapmalıyız, daha fazla otoyol yapmalıyız. Ama bizim kalkınma
modelimizde başka unsurlar da var. Bakın, şimdi,
İstanbul-İzmir otoyolunu başlatacağız önümüzdeki sene, 2008’de. Körfez-Boğaz
Köprüsü geçişini gerçekleştireceğiz. İstanbul’da bir üçüncü
Boğaz Köprüsü daha. Şu anda sessiz sedasız -geçen de söyledim- İstanbul
Boğazı’nın altından tren yolu hattı, tüneller yapılıyor değerli arkadaşlar. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kim başlattı? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Demir yollarında, Kars’tan Tiflis’e ve Bakü’ye
tren yolu hatları devam ediyor. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Marmaray’ı
kim başlattı? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Hızlı tren çalışmaları, Ankara’dan Konya’ya yakında başlıyor, Eskişehir’e
kadar bitti, İstanbul’a kadar bitiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Finansmanını kim bulacak?
Yapmayın! Yapmayın! NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bunlar yatırım değilse ne? Önemli olan modelin ne olduğudur. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – O model 57’nci Hükûmetin
modeli değil mi? Projesini biz yaptık. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – “100 bin konut” diye yola çıkmış olan bir iktidar, daha yolda
hedefini revize etmiş, 280 bin konut gerçekleştirmiş. Yatırım politikası bu
şekilde işlemektedir. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Çünkü,
Boğaz Köprüsü Projesi’ni ben yaptırdım. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözümü toplamak istiyorum. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – “Yap-işlet-devret”le
biz onun hakkından gelirdik, merak etmeyin. BAŞKAN – Sayın
Akcan… NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Keşke Türkiye çok daha büyük yatırımları kamu kaynaklarından yapma
imkânı elde etmiş olsaydı, çok daha büyük. Edebilir miydi? Edebilirdi, eğer
Türkiye’nin geçmişten biriken büyük borçları olmasaydı. Bakın, bu bütçede bile,
bütçe rakamları içerisinde faiz harcamalarının payı yüzde 60’lardan yüzde
25’lere kadar düşmüş olabilir, ama bu bile büyüktür. Değerli
arkadaşlar, 56 milyar şu bütçede bile faiz ödemesi vardır. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Borç yoksa faiz niye? NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Bütün bunların geçmişten biriken borçlarla yakın alakası olduğunu
biliyorsunuz. 56 milyar yaklaşık 50 milyar dolar, 48 milyar dolar demektir.
Düşünün Türkiye’nin borç batağına geçmişte saplanmamış olduğunu ve böyle bir
faiz ödemesi yüküyle karşı karşıya kalmadığını. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Borçlarla yapılanları satıyorsunuz şimdi. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Yaklaşık 48 milyar dolarlık da yatırım yapan bir Türkiye olduğunu
düşünün; coşar Türkiye, coşar! Bu coşma imkânına doğru ilerlemektedir. Ama 2002
yılında Türkiye’nin bütçesinde bu faiz ödemeleri bütçenin yüzde 60’ına tekabül
ediyordu, 80’ine tekabül eden zamanlar oldu, şimdi 25’lerine tekabül ediyor. Gün
geçtikçe azalmaktadır. Bir atasözü var, diyorlar ki: “Borç alan emir alır.” Çok doğru bir atasözü. Biz geldiğimizde, özellikle dış borç
açısından, IMF’den yaklaşık 30 milyar dolar borç alınmış, IMF de emirleri
vermiş tabii ki. Demiş ki: “Ben bu parayı veriyorum, ama siz şimdi bu parayı
idare etmesini de bilmezsiniz, çünkü bileydiniz böyle bir paraya ihtiyacınız
olmazdı, şu kadar banka batmazdı, bu parayı idare edecek adamı da yanında
veriyorum.” (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Mehmet Şimşek’in konumu nedir? MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Şimdi size de verdiler, size de verdiler bir tane. NİHAT ERGÜN
(Devamla) – Vermedi mi? Öyle olmadı mı? Parayı verdi, talimatları verdi, parayı
idare edecek adamı da yanında verdi. Öyle oldu. (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Mehmet Şimşek... SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Mehmet Şimşek’ten bahsediyorsun. NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten “Borç alan emir alır.” ilkesi
bir dönemde işledi, sonra biz geldik, bu 30 milyar dolarlık borç, bir baktık
23-24 milyar dolarlık bir rakam olarak duruyor, 7 milyar dolara kadar indirdik.
Ben “Borç ödeyen emir alır.” diye bir atasözü hatırlamıyorum, varsa hatırlayan
söylesin. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) Borç alanlar
emirleri almıştır, emrin yanında parayı idare edecek adam da gelmiştir. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Mehmet Şimşek’ten bahsediyorsun. NİHAT ERGÜN
(Devamla) - Ama biz emirleri de parayı idare edecek adamı da gitmesi lazım
gelen yere gönderdik, kendi programımızı yaptık. Parayı idare edecek kendi
elemanlarımız, bakanlarımız, arkadaşlarımız, hadi bakalım bu paranın başına
geçin diye talimatlandırıldı ve Allah’a şükürler
olsun, 23,5 milyar dolar olan borç 7 milyar dolarlık rakama kadar gitti. (AK
Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) Yarın daha da azalacak. Onun için,
değerli arkadaşlar, yatırımlar konusunu, borçlar konusunu konuşurken biraz da
bu açıdan bakarsak, zannedersem, daha doğru bir açıdan bakmış oluruz diye
düşünüyorum. Ben de bütçenin
hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Buradan, bu kadar kıymetli adamdan bulamadınız mı
ekonomiden sorumlu bakan? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergün. Şimdi, soru-cevap
kısmına geçiyoruz. Sayın Gök,
buyurun. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Maliye Bakanımıza
bir soru arz etmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakanım, malumunuz, serbest meslek
erbabının serbest meslek makbuzu düzenlemesi için tahsil koşulu gerekir. Gelir
Vergisi Kanunu’muzda ana konu elde etmedir, tahsildir
esas; ki, Gelir Vergisi Kanunu’nun 67’nci maddesinde
düzenleniyor bu malumunuz. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinde ise,
serbest meslekte vergiyi doğuran olay, hizmetin ifası hallerinde, hizmetin
yapılması anı olarak belirtiliyor. Bu ciddi bir kargaşaya sebebiyet veriyor. Zira, Türkiye’deki on binlerce serbest meslek sahibi
arkadaşlarımız, muhasebeciler, avukatlar, kimi nazara alırsanız alın, sürekli
olarak ceza ödemek zorunda kalıyorlar. Zira, hizmet
yapılıyor, ancak tahsilat yapılmadan Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre vergi
doğuyor. Oysaki, tahsilat yok. Bu durumda bütün
serbest meslek sahipleri ceplerinden cezalı ödeme yapıyorlar. Her iki kanundaki
vergiyi doğuran olay olarak bu tezatın giderilmesi
gerekiyor. Bu konudaki görüşünüzü çok merak ediyorum. Bu konuda bir kanun
teklifi hazırladık ve Meclise ve Başkanlığa verdik. Düzeltilmemesi durumunda,
her yıl, her denetlemede, serbest meslek erbabının tümü, ama avukatların hepsi
mutlaka ceza yiyorlar, kanunun bu tezatından dolayı.
Gelir İdaresi Başkanlıkları; ki, görüştüğümüz
arkadaşlarımızın tümü de bu konuda, serbest meslek… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buyurun Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, burada iki tane kanun söz konusu Sayın Gök.
Birisi Gelir Vergisi Kanunu, bir tanesi de Katma Değer Vergisi Kanunu. Bu
kanunların ayrı ayrı mantıkları var. Mesela, ticari
kazançlarda, biliyorsunuz tahsilat esası yoktur,
tahakkuk esası… Yani, ticari kazanç o malı teslimle, efendime söyleyeyim, onun
geliri doğar. Serbest meslek
erbabında da, dediğiniz gibi, tahsilat esası söz
konusudur. Ancak, katma değer vergisi daha ayrı bir vergi. Yani, mal tesliminde
veya hizmet yapıldığında katma değer vergisi doğuyor. Şimdi, onu
değiştirdiğimiz zaman… Mesela, adam mal satıyor, parasını üç ay sonra, altı ay
sonra alıyor veya daha fazla sonra alıyor, ama o malı teslim ettiği an KDV’yi
biz alıyoruz. Katma değer vergisinde, şimdi, “Serbest meslek erbabı gelir
vergisinde böyle, onu da böyle değiştirelim.” dersek, o Vergi Kanunu’nun
mantığını bozmuş oluruz, yapamayız onu. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Sizin dediğiniz gibi de, öyle, çok yaygın bir ceza
şeyi de yok ve bu katma değer vergisi uzun zamandan beri uygulanan bir kanun.
Artık, bunun ne zaman katma değer vergisi doğup ne zaman doğmayacağını, hele hele avukatlar çok iyi biliyorlar. O bakımdan, sizin
söylediğiniz gibi… Biz çünkü uygulayan bir makamız Maliye Bakanı olarak. Onun
uygulaması sırasında da biz bakıyoruz, öyle çok fazla, yani hem serbest meslek
erbabını hem de bizi rahatsız eden bir durum da söz konusu değil. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama, sizin belki
bildiğiniz, yanınızdakiler veya etrafınızdakiler falan belki olmuş olabilir,
ama çok fazla değil. Buyurun, ben yine
sizi de dinleyeyim. İSA GÖK (Mersin)
- Efendim, şimdi Sayın Bakanım… Müsaade eder
misiniz Sayın Başkanım, süre de var. BAŞKAN – Sayın
Gök, böyle bir usulümüz yok, sorunuzu sordunuz. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, durum şöyle… BAŞKAN – Daha
sonra kendisine izah… Yazılı olarak da cevap verir size. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, soru-cevap süremiz devam ettiği için… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yazılı olarak da cevap verebilirim… BAŞKAN – Ama, karşılıklı bir konuşmaya yönelik usulümüz yok. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yani, Maliye Bakanlığına da gelin, buyurun, orada
da biz sizinle konuşmaya devam ederiz. BAŞKAN - Bir de
Sayın Gök bir soru daha sormuştu “Bir kanun teklifi veriyoruz, ona nasıl
bakarsınız?” diye. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hangi kanun teklifini? İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, bu kanun teklifi. BAŞKAN – Bu bahsettiği konuyla ilgili. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ha, bununla ilgili… İşte ona iyi bakmayız. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Bakan iyi bakmıyormuş. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 9’uncu maddeyi
okutuyorum: Resmi taşıtlara
ilişkin hususlar MADDE 9- (1) Bu
Kanuna ekli (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu
hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile edinilebilir. (2) Vakıf,
dernek, sandık, banka, birlik, firma, şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere
ait olup 237 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla kurulmuş
diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlarınca kullanılan taşıtların
giderleri için kurum bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz. (3) Türk Silahlı
Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ile Emniyet Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek
ve vakıflarca hibe edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine
gerek bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir. (4) Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri Bakanının talebi ve Maliye Bakanlığının
teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek kaydıyla
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olmaksızın mübadele
yoluyla yenileri ile değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, Türk Polis
Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır. (5) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun
hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma Bakanlığının (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri Bakanlığının)
talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu
kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın mübadele
yoluyla yenileriyle değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, kantin
gelirlerinden, döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma Genel
Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden) karşılanır. (6) Türk Silahlı
Kuvvetlerine (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en
az 10 yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı veya
İçişleri Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna tabi olmaksızın ve
satılacak taşıt sayısı satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve satın
alınacak taşıt sayısı Milli Savunma Bakanlığı için 30 adedi, İçişleri Bakanlığı
(Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için) için ise 10
adedi geçmemek üzere mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat
farkı, bütçeden karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında 3212
sayılı Kanun hükümleri uygulanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk. Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 9’uncu
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
grubum adına saygıyla selamlıyorum. Bütçe, gelir ve
giderleri gösteren bir hesap tablosudur. Elde edilen gelirlerin nereye
harcanacağını gösterir. Görüşülmekte olan bu bütçe faiz ödeme bütçesi, borç
ödeme bütçesidir. Bu bütçede işçi yoktur, köylü yoktur, esnaf yoktur, memur yoktur,
dar gelirli, yetim ve dul yoktur, bu bütçede kısacası alın teri yoktur, emek
yoktur. Az önce AKP adına
konuşan Grup Başkan Vekili Arkadaşımız kendisinden önceki Hükûmeti
eleştirirken “IMF’nin dediklerini yaptınız.” dedi, “IMF’den borç aldınız. Borç
veren, yönetmek için adamını da gönderdi.” dedi. Şimdi de değerli arkadaşlarım,
100 milyar dolardan fazla bir sıcak para ülkede akıyor, bu sıcak parayla cari
açık finanse ediliyor, tozpembe tablolar çiziliyor. Şimdi, biz de kendilerine
diyoruz ki, siz de bu 100 milyar dolardan fazla sıcak parayı sağlayan büyük bir
fonun yöneticisini, Türkiye’de Hazineden sorumlu Devlet Bakanı yaptınız. Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; bütçe denilince tasarruf yapılmalı, ancak bu tasarruf
halkın alın terinden yapılmamalıdır. Kamuda bugün, Başbakanın ve ilgili
bakanların zaman zaman tasarruf genelgeleri
yayınlamalarına rağmen çok büyük bir savurganlık vardır. Araç kullanma rejimi
bozuktur, başıboştur. Bazı kurumlarda kiralanmakta, bazılarında satın
alınmaktadır. Bu alanda tam bir saltanat sürülmektedir. Ama,
öbür yandan, halkımız geçim sıkıntısı içindedir. Bütçe deyince
-tabii ki ben Silifkeliyim, Mersin Milletvekiliyim- Silifke’nin bütçesi,
Mersin’in bütçesi, Mersin’e ve Silifke’ye yapılan yatırımlar, 2008 yılında yapılacak
olan yatırımlar beni çok daha fazla ilgilendiriyor. Silifke,
bildiğiniz gibi Mersin’in batısında Erdemli, Gülnar, Anamur, Aydıncık, Bozyazı,
Mut ilçelerinden oluşan Taşeli bölgesinin merkezidir.
1924’ten 1933’e kadar il olmuştur. Bugün pek çok ilden büyük bir ilçemizdir,
1933’ten beri de ilçedir. Silifke, bugüne
kadar Parlamentoda temsil edilmemiş olması nedeniyle yatırımlardan az pay
almıştır. Mersin ve Silifke çok vergi vermesine rağmen millî gelirden az pay
almakta, yatırımlardan az pay almaktadır. Silifke halkı bu dönem kendilerine
hizmet etsin diye üç tane farklı partiden milletvekili gönderdi. İktidar
partisinden de gönderdiler, Milliyetçi Hareket Partisinden ve CHP’den de. Ama, hâlen daha, Göksu Irmağı’nın basma tehlikesi ve
korkusuyla yaşamaktadırlar. Şimdi,
seçimlerden önce Sayın Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen,
başta, medyayı aldı, Mersin’e havaalanı yapma sözü verdi. Yer de seçti,
yapmadı. Yer seçimi için de hatta, devletin valisini
de aldı, yer aramaya başladılar. Ama, bununla ilgili,
seçimlerden sonra herhangi bir ciddi girişim göremiyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu havaalanının mümkün olduğunca hızlı yapılmasını ve bunun
özellikle Silifke’ye yakın bir bölgeye yapılmasını istiyoruz. Çünkü, Mersin’in batısı turizm bakımından potansiyeli yüksek
bir yerdir. Buradaki potansiyelin harekete geçirilmesi için ulaşım sorununun
çözülmesi gerekiyor. Öbür yandan,
Erdemli ile Silifke arasındaki otoban yapılmadı. Yine, özellikle Silifke’nin
batısında, Anamur’ MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Geleceği görmüşsün, geleceği! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Çünkü, sadece bunların takipçisi olacağımı
söyledim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama söz vermişsin, bak, söz vermişsin! AHMET YENİ
(Samsun) – Muhalefet olarak değil mi? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Şimdi, Silifke halkına verdiğim sözün gereği, o taahhütte bulunan
arkadaşlarımın taahhütlerini yerine getirmelerini istiyorum. Biz şahsen,
kendilerini o konuda destekleyeceğiz. AHMET YENİ
(Samsun) – Hiç iktidara niyetiniz yok mu? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sevgili milletvekilleri, iktidar yetkilileri ikide bir “’Su akar,
Türk bakar.’ denilmeyecek. Su akarken Türk bakmayacak.” diyor. Oysa, Taşeli bölgesinden çıkan ve
Silifke’de denize dökülen Göksu Nehri var. Bu Göksu Nehri’nin üzeride bir
Gezende Barajı var. Bu Gezende Barajı Silifke’yi sürekli tehdit etmektedir. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Mersinli sana kızacak, dikkat et. On dakikadır “Silifke” diyorsun,
Mersin’li kızacak. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Daha 2004 yılında Silifke çok ciddi bir sel felaketiyle karşı
karşıya kaldı. Bu sel felaketi nedeniyle, iktidarın bakanları, muhalefetin
milletvekilleri ve genel başkanları Silifke’ye geldi. Şimdi Silifke, şu anda
bile, Gezende’den bırakılacak su nedeniyle baskın
yaşama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gezende Barajı’nın tehdidini önlemek
için, mutlaka, Silifke’nin Kayraktepe Barajı’nın
yapılması gerekir. 1977 yılında yatırım programına alınan -ancak, o gün işe
girenlerin bugün emekli olduğu- Kayraktepe Barajı bir
türlü yapılamadı. Bunun, bir an önce yatırım programına alınarak yapılması
gerekmektedir. Çünkü, Silifke, bir sel felaketinde,
bir baskında bundan çok daha fazla zararlarla karşı karşıya gelmektedir. 2004
yılında çok ciddi bir sel baskını felaketi yaşadı, Silifke sokaklarında 1,5- Yine, Aksıfat suyu, Erdemli ile Silifke köylerinin arasında bir
su savaşı çıkmasına neden olacaktır. Elimde Mersin İl Genel Meclisinin aldığı
karar vardır. 48 kişilik İl Genel Meclisi, oy birliğiyle aldığı kararda,
Silifke ve Mersin’in arasındaki bu Aksıfat suyunun
yapılmasını istemektedirler. Silifke’nin bölge
hastanesine ihtiyacı vardır. Silifke Devlet Hastanesi Silifke’nin ihtiyaçlarını
karşılayamamaktadır. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Silifke bütçesi oldu. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Silifke Devlet Hastanesi, AKP İktidarı döneminde yapılan ihaleler
nedeniyle, yapılan yolsuzluklar nedeniyle gündeme gelmiştir. Bugün, Silifke
Devlet Hastanesindeki doktorlar alınmakta ve doktorsuzluk yaşanmaktadır. Yine, Silifke’de
adliye binası yetmemektedir. Bölge Ağır Ceza Mahkemesi vardır Silifke’de.
Silifke’deki adliyenin bozulan birtakım tuvaletleri baronun desteğiyle yeniden
yapılmış ve bunlar, kalemlere, mahkemelere kullanılması için verilmiştir. AHMET YENİ
(Samsun) – Biraz da Antalya’ya gel! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, turizm bizim bölgemizin olmazsa
olmazıdır. KADİR URAL
(Mersin) – Bravo Ali Rıza Bey, devam et! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Silifke’de turizmi biz ayağa kaldırabilirsek, bu, aynı zamanda
işsizliğin önlenmesi için istihdamı çözecektir. Taşucu Limanı’nın
gümrük kapısının sınır ticaretine açılmasını istiyoruz. Çünkü,
Taşucu Kıbrıs’a açılan tek kapıdır. Saygıdeğer
milletvekilleri, iktidar partisi, eskiden “Asfaltsız ve susuz köy kalmayacak.”
demişti. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika ekliyorum, lütfen toparlayın. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ama, sonunda “asfalt” kelimesini kaldırdı,
“Susuz köy kalmayacak.” dedi. Sonunda da “Ödenek yetmedi, sular olmadı.” dedi. Şimdi, “Doğuya
hizmet gitmiyor.” diyenler gitsinler Torosların
köylerini görsünler. Toroslarda bugün susuz köy
vardır, kurtlu su içen köylerimiz vardır, asfaltsız yollarımız vardır. KADİR URAL
(Mersin) – Bravo Ali Rıza Bey! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Geçen dönem Kaymakamın ve Köy Hizmet Birliğinin çabalarıyla tabii
ki biraz mesafe alındı, ama bu çözülmedi. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Parayı kim verdi o kaymakama? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Yine, sevgili milletvekilleri, geçen dönem kaymakamlığımızı yapan
Sayın Sefa Çetin’in girişimiyle, kadınlarımız yüzüklerini sattılar,
köylülerimiz ineklerini sattılar, fakülte adı altında üniversite kurduk. Bu, tamamen
Silifke halkının çabasıyla oldu. Ama, buraya sadece 40
tane öğrenci alındı. Bunun daha fazla artırılması gerekiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – SEKA, özelleştirme adı altında Özelleştirme İdaresine devredildi
ama bugüne kadar SEKA’da hiçbir işlem yapılmadı… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Ben tüm milletvekillerimize, herkese teşekkür ederim. Bütçelerin
hayırlı olmasını dilerim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. Şimdi, maddeyle
ilgili soru-cevap kısmına geçiyoruz. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: 7 Eylül 2007’de yapılan ve sadece tek bir işletmecinin
katıldığı “Üçüncü Nesil Mobil İletişim Lisans İhalesi” rekabet koşullarının
oluşmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir ve bu iptalin haklılığı da bizzat Ulaştırma
Bakanımızın demeçleriyle dile getirilmiştir. Bu anlayış çerçevesinde Sabah
Yayın Grubunun ihalesine tek başına giren bir firmanın aldığı ihale de iptal
edilecek midir veya size göre iptal edilmeli midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, daha
önce İçişleri Bakanına sorulan bir soru üzerine -soru da araç-gereç
sıkıntılarıyla alakalı idi- Sayın Bakan da âdeta azarlar gibi “O geçmişte
kaldı, şu anda öyle bir sıkıntı yok.” demişti. Geçtiğimiz yıl Bursa’da emniyet
genel müdür yardımcıları kapı kapı gezerek, iş
adamlarından, yüzün üzerinde, Bursa Emniyet Müdürlüğüne araç hibesini
sağladılar. Kapı kapı gezerek ister camiye, ister
başka kuruma yardım istemek kolay bir iş değildir. Bunu doğru buluyor musunuz? Bir de, Bursa her
yıl bütçeye ciddi anlamda katkıları olan bir şehir. Bu sene de yaklaşık 4,5
katrilyon diye biliyorum bütçeye olan katkısını. Bu yıl bütçeden payı ne kadar
olacak, verdiklerinin kaçta kaçı olacak? Bunları sormak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
benim sorularım biraz uzun olacak. Çünkü, en çok
konuşulan yabancı sermaye ve yabancı sermayenin Türkiye tercihinin, çok olumlu
ekonomiden kaynaklandığı noktasında, ama ben şu noktada ışık tutucu bir soru
sormak istiyorum: Acaba Hükûmetimiz yabancı
sermayenin işlevi, fonksiyonları ve sonuçlarının fayda ve zararları noktasında
konuya ne kadar hâkim? Bunun için de şu
analizlerde bulunmanızı istiyorum: 1- Türkiye’deki
yabancı sermayenin miktarı? 2 - Türkiye’deki
yabancı sermayenin gayrisafi millî hasılaya ve yurt
içi sermayeye oranı? 3 - Yabancı sermaye, sektörlerde, yüzdelik
olarak hangi sektörlere dağılmış durumda? Örneğin, 100 birim yabancı sermaye
-tarımsal üretim, sanayi üretimi, finans, tekstil, tahvil, bono, borsa gibi,
gayrimenkul gibi- hangi oranlarda dağılmış durumda? 4 - Sektörler
içindeki yüzde hâkimiyetleri? 5 - Türkiye’de en
kârlı sektörler hangileri? Bunlardaki yabancı payları ve hâkimiyetleri? 6 - Yabancı
sermayenin -en önemlisi- gelir bütçesine yüzde kaç katkısı var? 7 - Yabancı
sermayenin gider bütçesinden aldığı pay nedir? 8 - Yurt içi
yerleşik sermayenin gelir-gider bütçesi ilişkileri açısından, bu yabancı sermayeyle,
acaba yurt içi yerleşik sermayemiz daha kârlı sektörlerde ve gelir bütçesine
daha çok mu katkıda bulunuyor? Gider bütçesinden daha az mı pay alıyor? Yoksa
yabancı sermaye hâkimiyetinde Türkiye’nin gider bütçesindeki harcamaları daha
fazla bir noktaya mı gelmiş? Bunların sağlıklı
bir analizini rica ediyorum. İkincisi: 2006
yılında Türkiye’de dolar 1 milyon 500 binlerin üzerine çıktı, euro 2 milyon… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak, beş dakikayı doldurduk, size
de iki dakika verdim. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ederim. Bir dahakine bir
soru daha soracağım size Sayın Bakanım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yazılı cevap vermenizi istiyor Sayın Bakanım. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yok, eğer Hükûmet, yabancı sermayeye hâkim
ve doğru yönlendiriyorsa, bu bilginin hazır olması lazım kendinde. Yoksa, saldım çayıra gibi olur. BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, Sayın Elitaş, lütfen… Buyurun Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, şimdi bir konuya
ben temas etmek istiyorum. Burada bütçe görüşmeleri yapıyoruz. Hâliyle, bu
kürsü de kullanılırken, milletvekilleri bütün haklarını kullanacaklar, her
konudan da bahsedecekler. Ama, bahsederken, şu
konuştuğumuz... Mesela, biz şimdi 9’uncu maddeyi görüşüyoruz, devletin resmî
taşıtlarıyla ilgili maddesi… Allah aşkına, resmî taşıtlarla ilgili hiçbir
konuşma yok, resmî taşıtlarla ilgili hiçbir soru yok. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Canım, sözcüleriniz çıkıp konuşmasın o zaman Sayın Bakan; yabancı
sermayeden, birtakım şeylerden… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, sorular, tamamen ayrı gündemleri konu eden
sorular. Biraz önce
konuştuk, Silifke’nin taşını toprağını, her şeyini öğrendik! Tamam, Silifke
bizim için önemli, ama, bir de resmî taşıtlardan
bahsetse arkadaşımız, çok iyi olacak! Şimdi, bakınız,
efendim, Ulaştırma Bakanlığı yahut da Telekomünikasyon Üst Kurulu tarafından
yapılan ihaleyi bana soruyorsunuz. Ben şimdi ona nasıl cevap verebilirim? Yani,
o zaman… Efendime söyleyeyim, “Emniyet teşkilatının hibe araba almasını doğru
buluyor musunuz?” Yani, gidip, emniyet teşkilatının da… Ben o teşkilatımızın
kapı kapı dolaşıp da hibe araba topladığına
inanmıyorum, böyle şey olmaz. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Maalesef doğru, ispat ederim Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bunu da ben emniyet teşkilatımıza yapılan bir
töhmet olarak anlıyorum. Bu doğru değil ve bu anlayışı reddediyorum. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Türkiye’nin gerçeklerinden haberiniz yok o zaman. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Uzunırmak,
yabancı sermayeyle ilgili bana sorular sordular. Ben, biraz önce yabancı
sermayeyi kısaca şöyle anlattım: Değerli arkadaşlar, bütün ülkeler, bütün
yönetimler kendi ülkelerine yabancı sermaye çekmek için yarışıyorlar, yarış
içindeler. Bunun için teşvik kanunları çıkarıyorlar, bunun için çeşitli
davetler yapıyorlar; bunun için bakanları, başbakanları çeşitli ülkeleri,
çeşitli yerleri ziyaret ediyorlar. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakanım, ben, gelmesin demiyorum. Ne kadar kontrolünüzde? Onu
soruyorum size. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, ne kadar kontrolünde var mı? Şimdi, eğer Hükûmet olarak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Karşı değilim, ama ne kadar kontrol ediyorsunuz? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın, onu da söylerim Sayın Uzunırmak.
Hükûmet olarak siz, gerekli kaideleri koyarsanız ve
gerekli prensipleri koyarsanız ve onları da iyi denetlerseniz… Bunlar zaten
size güvenip geliyorlar. Bizim ülkemize güvenip geliyorlar. Bizim ülkemizdeki
adalete güvenip geliyorlar. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakanım, kârda mıyız, zararda mıyız bununla, onu soruyorum ben.
Gelmesin, girmesin demiyorum. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Kârda mıyız, zararda mıyız olur mu? Bakın, şimdi,
bir soru soruyorsunuz. Gider bütçesine ne kadar tesiri var, gelir bütçesine ne
kadar tesiri var? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Tabii. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gider bütçesiyle ne alakası var? Ama derseniz
bana… ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
– Faiz almıyor mu? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İşte onun… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Gelen para, sıcak para, faiz almıyor mu? BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Gider bütçesinde değil mi? BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Buradaki gider bütçesi… Bunun gider bütçesiyle
ilgisi yok Sayın Özırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ya nerde? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelir bütçesiyle ilgisi yok Sayın Özırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) –Niye? BAŞKAN – Uzunırmak. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Pardon, Sayın Uzunırmak...
Evet, Sayın Uzunırmak… Onun için… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Gelir bütçesine… Vergi vermiyor mu, Sayın Bakanım çok cahilsiniz
herhâlde yaa! Yani gelen yabancı sermaye vergi
vermiyor mu? O, gelir bütçesinde değil mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değil, değil. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Nerede? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gelir bütçesi… Bak, onunla, onu karıştırmayın.
Alınan vergiler başkadır, yapılan giderler başkadır yani onların aldıkları,
getirip de bir yerde yatırım yaparlarsa, o yatırımdan dolayı bir kâr transferi
yaparlarsa bunun devletin bütçesiyle ilgisi yok. Özel sektör geliyor, alıyor,
şeyini de gönderiyor. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 10’uncu maddeyi
okutuyorum: DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bütçe
Uygulamasına İlişkin Hükümler Aktarma ve ekleme
işlemleri MADDE 10- (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin “Personel Giderleri” ile “Sosyal Güvenlik Kurumlarına
ait Devlet Primi Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı
bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile gerektiğinde “Yedek
Ödenek” tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan
ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin “Yedek Ödenek”
tertibine aktarmaya, b) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği
üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine,
fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda
gerekli işlemleri yapmaya, c) Milli Savunma
Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında
cari yıl içinde yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak
mutabakat üzerine, ilgili bütçeler arasında karşılıklı aktarma yapmaya, ç) (c) bendinde
belirtilen bütçelerde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi
gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer
bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında
karşılıklı olarak aktarmaya, d) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri için 2008 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında
değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle
ilgili kurumlar arası aktarma yapmaya, e) Kamu
idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve
kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe
ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya, f) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin “Tedavi ve
Cenaze Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, bu idarelerin bütçelerinde
mevcut veya yeni açılacak “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri”
tertiplerine 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın aktarma yapmaya, Maliye Bakanı
yetkilidir. (2) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak
tertipteki ödeneğin yüzde yirmisine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek
aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde yirmiyi geçen diğer her türlü kurum
içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. (3) a) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici
kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde
gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen
ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman
fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak
tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek esas ve
usuller çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. b) Sermaye
ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir. (4) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma
suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar
arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu
işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, bir yandan (B) işaretli cetvellere
gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek olarak kaydedilir. (5) Karayolları Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde iken 5018 sayılı
Kanunun geçici 12 nci maddesi gereğince Hazine adına
tescil edilmesi gereken taşınmazlar ile Hazine adına tescilli bulunan veya
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup da tescil edilmeye elverişli olan
taşınmazlardan Ulaştırma Bakanlığının talebi, Maliye Bakanının teklifi ve
Başbakanın onayı ile tespit edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir
yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan bölünmüş yol
veya Devlet ve il yolları yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde
kullanılmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye
Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye
ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir. (6) Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün mülkiyetinde iken 5018 sayılı Kanunun geçici 12 nci maddesi gereğince Hazine adına tescil edilmesi gereken
taşınmazlar ile Hazine adına tescilli bulunan veya Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunup da tescil edilmeye elverişli olan taşınmazlardan Çevre ve Orman
Bakanlığının talebi, Maliye Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile tespit
edilenlerin satışından elde edilecek gelirleri, bir yandan genel bütçenin (B)
işaretli cetveline gelir; diğer yandan baraj, sulama ve içme suyu tesislerinin
yapım, bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Sermaye
ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye aittir. Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, bu madde aktarma ve ekleme işlemleriyle ilgili. Konuşmamı, bu
maddenin 1’inci fıkrasının (d) bendi ile 6’ncı fıkrası çerçevesinde yapmaya
çalışacağım. Bu fıkralar, yatırım programında değişiklik yapılmasıyla ilgili
projelere ait ödeneklerin tespitinde Maliye Bakanlığına yetki verilmesi, bir de
hazineye ait taşınmazların satışı sonucunda elde edilecek gelirleri Devlet Su
İşleri bütçesine ödenek olarak kaydetmeye Maliye Bakanının yetkili olmasıyla
ilgili. Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben, gerçekten, Sayın Maliye Bakanının burada
bulunduğu ya da bulunacağı düşüncesiyle bir konuşma hazırlamıştım. Çünkü bundan
önceki konuşmada Sayın Maliye Bakanı yoktu. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Yemekteydi. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Az önce buradaydılar kendileri ve sevinmiştim. Şimdi, yine, onun
gıyabında, onunla ilgili bir konuşma yapma mecburiyetinde kalacağım. OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Konuyla ilgili konuşursanız… ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Konuyla ilgili konuşacağım, yatırımlarla ilgili konuşacağım.
Konunun dışında kesinlikle konuşmam. Şimdi, Sayın
Bakan çok yüksek perdeden konuşuyor. Bu kürsüde de çok yüksek perdeden konuşuyor,
basında da çok yüksek perdeden konuşuyor. Ama, bazı
konularda böyle çok yüksek perdeden konuşan, iddia koyan pehlivanlar, bir
bakıyorsunuz meydanı terk ediyor. Bundan sonra, Sayın Bakan biz konuşurken
lütfen meydanı terk etmesin, yoksa, yalancı pehlivan
deriz kendisine. Zaten yalancı pehlivan olduğu da, Maliye Bakanı olarak, her
geçen gün daha da anlaşılmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bakınız, az önce de dediğim gibi, bu madde yatırımlarla
ilgili ve Devlet Su İşlerine ödenek aktarılmasıyla ilgili bir madde olduğu
için, konuşmamı, kamu sabit sermaye yatırımlarıyla ilgili olarak sürdürmeye
çalışacağım. Şimdi, Türkiye’de
yatırımlar alanında son derece de yanlış bir uygulamanın ne yazık ki ısrarla
sürdürülmekte olduğuna tanık oluyoruz. Bu yanlış uygulama kamu sabit sermaye
yatırımlarının olabildiğince düşük tutulmasıdır ki, 2008 bütçesinde de bu konu,
bu yanlış sürdürülüyor. Sayın Özyürek, benden önce 8’inci madde üzerindeki konuşmasında
toplam yatırımlarla ilgili bu bütçenin zafiyetini ortaya koymaya çalıştı.
Şimdi, ben burada kamu sabit sermaye yatırımlarıyla ilgili zafiyetini ortaya
koyacağım. Bir de bundan önceki konuşmamla bağlantılı olarak da 2000 yılıyla
2008 yılı arasında acaba AKP İktidarında kamu sabit sermaye yatırımları nasıl
seyretmiş? Bu o kadar önemli ki. Şu anda Türkiye ekonomisi bir durgunluğa
giriyorsa kamu sabit sermaye yatırımlarının yeterince yapılmamasının
yüzündendir Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Bakınız, 2000
yılındaki kamu sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya
oranını esas alırsak -ki, bu oran yüzde 6,8’miş- bu oranı 100 kabul
ettiğimizde, 2003 yılında AKP’nin yapmış olduğu kamu sabit sermaye
yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 25 daha düşük, 2006’da
yüzde 22 daha düşük, 2007’de yüzde 23 daha düşük düzeyde kamu sabit sermaye
yatırımları yapmışsınız. 2008 bütçesine baktığımızda, 2008 bütçesindeki bu oran
itibarıyla 2000 yılının gerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Yani, böylesine son
derece kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Bunu nereden
çıkarıyoruz biliyor musunuz? Sayın Bakan iki üç saat önceki konuşmasında,
“İşte, biz, çarşaf çarşaf yaptıklarımızı
yayınlıyoruz.” dedi ya, o, işte, çarşaf çarşaf
yayınlarınızdan çıkardık değerli arkadaşlarım. Yani sizin bu çarşaf çarşaf yayınladığınız olaylardan bunu çıkardık. Şimdi, Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız… BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, bir saniye… Sayın
milletvekilleri, uğultu nedeniyle hatibin sözleri çok zor anlaşılıyor. Lütfen,
daha sükûnet içinde izleyelim. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Aslında, kalkınma planlaması açısından yaşanmış acı bir gerçek var.
Diğer ülkeler yaşadı, Türkiye de yaşıyor. Keşke yaşamamış olsaydı. Bu acı gerçek
şudur: Yıllardan bu yana size bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bir ülkede sabit
sermaye yatırımlarına yeterince önem verilemez ise, o ülke zaman sürecinde
gizli bir borç yükü altına sokuluyor demektir. Hele hele
sabit sermaye yatırımlarındaki yetersizlik, kamu sabit sermaye yatırımlarındaki
eksiklikten kaynaklanıyorsa, sorun, gizli bir borç yükü olmasının ötesinde,
ekonomik kalkınmanın dumura uğratılması şeklinde
kendini gösteriyor. İşte, Türkiye, ne yazık ki, bu sorunun içine girdi Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri. Bakınız, dün,
Sayın Maliye Bakanı, bir basın toplantısı yaptı ve bu basın toplantısında,
Türkiye’nin üçüncü çeyrekte şok bir duraklama sonucu sadece yüzde 2 büyümesiyle
ilgili şu yorumu yaptı, dedi ki Sayın Bakan: “Hepimiz üzülüyoruz doğrusu.
Büyüme hedefin altında kalabilir. Bundan ders çıkarmamız, mutlaka tedbir almamız
gerekiyor.” Günaydın! Şimdi, Sayın
Bakanın bu konuşmasının biraz daha ayrıntısına bakınca, Sayın Bakanın gerçeği
yakalayamadığını, bu ekonomik büyümenin altındaki temel nedenin ne olduğunu
yakalayamadığını görüyoruz. İşte, sabit sermaye yatırımlarındaki, az önce
söylediğim, düşünülemeyecek şekilde az ve düşük yatırımlar düzeyidir, ama, Sayın Bakan diyor ki: “Efendim, iki neden var.” İki
suçluya bağlıyor: “Bir tanesi tarımdaki kuraklık. İkincisi de kayıt dışı
ekonomi.” diyor. Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yani elimizi vicdanımıza koyalım. Kayıt dışı
ekonomi yeni mi çıktı? Yani, 2007 yılında mı çıktı kayıt dışı ekonomi de millî
gelir büyümesi düştü? Bakınız ne diyor
Sayın Bakan: “Evlatlarımıza daha iyi bir ülke istiyorsak, fiş alacağız.” Fiş
alacaksın, o kadar! Kavga, gürültü yok! Nasıl böyle, meydan okuyor “Fiş
alacaksın arkadaş.” diyor. “Fişini vermezse, çocuğunun hakkı orada yediriliyor.
Fişini alırsan, devletin kasasına girecek.” Hani vergi iadesi kaldırıldı; kimse
fiş almıyor şu anda. “Alacak arkadaş,
alacak!” Ha, meydan okuyor! “Evlatlarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak
istiyorsak başka yolu yok, fişi alacaksınız.” Peki, neden fiş
almayı kaldırdınız seçimden önce? CEMAL KAYA (Ağrı)
– Gelirler arttı. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Gelirler artmadı. Gelirler artmadı. Neden kaldırdınız
biliyor musunuz? Seçimden önce fiş almayı kaldırdınız ve hani çocuğunun hakkı
nereye gitti? Çocuğun hakkı kimlerin cebine gitti? KDV’ler kimlerin cebine
gitti? Ne kadar gitti? Sayın Bakanın burada açıklamasını istiyorum ve bu
çocuklarımızın hakkı kimlere yedirildi, niçin yedirildi? Bunun burada
açıklanması gerekiyor. Böyle yüksek
perdeden atacaksın, gerekeni yapamayacaksın, yapmayacaksın, yanlış politikalar
alacaksın, ondan sonra burada mangalda kül bırakmayacaksın! Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, bakınız, Devlet Su İşlerinin… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Fiş alma kaldırılmadı. Vatandaş yanlış anlamasın. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Fiş alma kaldırılmadı. Vergi iadesi kaldırıldı. Vergi iadesi
kaldırıldı, kimse fiş almıyor. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Kim diyor? ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – İşte, Sayın Bakan diyor değerli arkadaşlarım. (AK Parti
sıralarından gürültüler) POLAT TÜRKMEN
(Zonguldak) – Siz de söyleyin, alsınlar. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri lütfen… Sayın Kaya, lütfen… ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bakınız, Devlet Su
İşleri… Şimdi, kuraklığa geliyorum. Kuraklığa geliyorum. Daha önceleri
neredeydiniz? Şimdi kuraklık olmuş, millî gelir düşmüş. Bakınız, Devlet Su
İşlerinin, örneğin, sulama yatırımlarına bakıyoruz. Beş yıldan bu yana ülkeyi
yönetiyorsunuz, yani rica ediyorum. Yeni proje almaksızın eldeki proje stoku
ancak ve ancak yirmi altı yılda tamamlanabilir, yirmi altı yılda tamamlanır.
Düşünebiliyor musunuz, yirmi altı yılda tamamlanır. Ayrıca, 2005 yılında 54 bin
hektar, 2006’da da 47 bin hektar sulama sahası, sulama kaynağı yetersiz olması
nedeniyle, yatırımı yapılmış olmasına rağmen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tütüncü,
bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Ayıptır! Ayıp! Ayıp! Hem kamu sabit sermaye yatırımlarını
yapmayacaksın -beş yıldan beri söylüyorum- ondan sonra kuraklık olacak,
“kuraklık nedeniyle ekonomik büyüme düştü” diyeceksiniz. Böyle bir şey olamaz. Son olarak,
burada, Sayın Grup Başkan Vekilinin bir açıklamasıyla, konuşmasıyla ilgili
konuşacağım. Yani el insaf! Burada grup adına konuşan
arkadaşın, bazı konuları bilerek konuşması lazım. Yani, özel sektörün
yatırım yapması alkışlanacak bir olaydır. Ama burada, özel
sektör sabit sermaye yatırımlarıyla kamu sabit sermaye yatırımları arasındaki
farkın iyi bilinmesi lazım. Fark bilinmiyor, fark bilinmeden burada
konuşma yapmayacaksınız. Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır, anlatalım da
öğreniniz. Kaldı ki özel sektörün sabit sermaye yatırımları gerçekten arttı,
ama hâlâ 2000 yılının düzeyini yeni yakalamışsınız. İşte, o Sayın Maliye
Bakanının dediği, “çarşaf çarşaf o…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Hayırlı, uğurlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gruplar adına
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay,
Manisa Milletvekili. Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlarım. Bu bütçe
tasarısının 10’uncu maddesiyle ilgili konuşmalarıma devam etmeden evvel, biraz
önce, bütçe tasarısının 5’inci maddesine, verilen bir önergenin kabulüyle bazı
hükümler eklendi ve bu hükümle ilgili görüşlerimi kısaca arz etmek istiyorum. Bütçe tasarısının
5’inci maddesine eklenen hükümle birinci fıkrasında “Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı bütçesinin yeni açılacak tertibine, cazibe merkezlerinin
desteklenmesi amacıyla aktarılacak ödenek, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu
yararına çalışan dernek ve vakıflara, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına, il özel idarelerine, belediyelere ve mahalli idare birliklerine
kullandırılır.” deniliyor. Bu maddenin birinci fıkrasında bütçe kanununa ve
mevcut mevzuata herhangi bir aykırılık göremiyoruz. Bütçeyle ilgilidir, uygun
görülmüş olabilir. Yalnız, ikinci
fıkrası bizim için çok önemli. “2008 Yılı Yatırım Programı ile ilişkilendirilen
bu ödenekten verilecek hibe ve desteklerin türleri, limitleri, şartları,
kapsamı, kullanımı, harcanması ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Maliye
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca
müştereken hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu kararıyla yürürlüğe girer”
deniliyor. Değerli
milletvekilleri, bu maddeyi bütçe kanununu kırkambar gibi gören bir anlayışın
tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Yıllardır devam eden, pratik bir yöntem
olarak bütçe kanununa bir hüküm eklemekle çözüm bulunacağını düşünen bir
anlayış. Getirilen bu
hükümle bütçe kanunu istismar edilerek, yani bütçe kullanılarak yeni bir
kurumsal yapı oluşturulmaktadır. Getirilen bu hükmün Anayasa’nın iki ayrı
maddesine aykırı olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, Anayasa’nın 123’üncü
maddesine göre bu idari bir birim olduğuna göre ve “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Bütçe
Kanunu’na eklenen hüküm tamamen bir yönetim birimi oluşturmaktadır ve bir
kanunla düzenlenmesi gerekir. Yine, Anayasa’nın
161’inci maddesine göre “Bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında
hiçbir hüküm konulamaz.” denilmektedir. Bu maddenin ikinci fıkrasının da Bütçe
Kanunu’yla ilgili olduğunu düşünmek yeni bir kurumsal yapı oluşturulması
nedeniyle biraz zorlama bir yorum olacaktır. Yasa ile bu kurumu oluşturduktan
sonra elbette ki bütçe faslı da oluşturulabilirdi. Ayrıca, bu
maddenin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 3, 4 ve 5’inci
maddeleri ile kamu kaynağının kullanılmasını düzenleyen üçüncü bölümdeki 7’inci
ve 8’inci maddelerine de uygun olmadığını düşünüyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe tasarının 7’nci ve 10’uncu maddeleri, ödenek
aktarma ve ödenek ekleme gibi bütçe işlemleri için Maliye Bakanına âdeta
sınırsız yetkiler vermektedir. Aktarma ve ekleme işlemlerini düzenleyen 10’uncu
madde ile gerektiğinde kullanılabilecek ödenekleri düzenleyen 7’nci maddeyi
incelediğimizde “Sınırsız bir şekilde, namütenahi Maliye Bakanı yetkilidir,
sınırlamaya tabi olmaksızın Maliye Bakanı yetkilidir.” şeklindeki ifadelerle
Maliye Bakanına sınırsız yetkiler tanınmaktadır. Bu yetki dâhilindeki bütçe
işlemlerinin çokluğunun, bütçenin samimiyet ilkesi ve kamu maliyesinin
saydamlık ilkesiyle bağdaşmadığını düşünüyoruz. Ayrıca, bu maddeler, önemli
ölçüde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını zedelemektedir. 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 21’inci maddesinde “Merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları
kanunla yapılır.” denilmektedir. Ancak bütçe kanununun birçok hükmü bu konuda
Maliye Bakanını yetkilendirmektedir. Tekraren söylüyorum, bu hüküm, bu durum Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını zedelemektedir. Yine bütçe tasarısının 10’uncu maddesinin beşinci fıkrasında
Karayolları Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde iken hazine adına tescil edilen ve
devletin hüküm ve tasarrufu altında olup tescil edilmeye elverişli olan
taşınmazların satış bedellerinin bölünmüş yol veya devlet ve il yolları yapım,
bakım ve kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere ödenek kaydedilmesi
belirli gelirlerin belli bir gidere tahsis edilmesi olup, bu uygulama 5018
sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin (g) bendinin “Belirli gelirlerin, belirli
giderlere tahsis edilmemesi esastır.” hükmüne aykırılık oluşturmaktadır. Yine 10’uncu
maddenin birinci fıkrasının (f) bendine bakıyoruz: “'Tedavi ve Cenaze
Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, bu idarelerin bütçelerinde mevcut
veya yeni açılacak “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri”
tertiplerine aktarılabilir.” hükmü getirilmiş. Tedavi giderleri
daha belirsiz bir giderdir. Önceden öngörülemez. Hastalık ve ölüm hâlleri
önceden öngörülemeyeceği için sayısı ve rakamı belli olmaz. Ancak ne kadar
devlet primi giderlerinin ödeneceği bellidir. Ancak bu hükümle oradan oraya
aktarma işlemi ile sanki yeni işçiler alınacak da harcanmayan sağlık
ödeneğinden aktarma yapılacağı peşinen düşünülmüş zehabına bizleri getiriyor. Değerli
milletvekilleri, bütçe tasarısının 9’uncu maddesinde de yine, resmî taşıtların
edinilmesiyle ilgili çeşitli hükümleri düzenliyor. Özellikle beşinci fıkrada
dikkatimizi çeken bir husus, bu taşıt alımından doğacak fiyat farkının döner
sermaye gelirlerinden karşılanabilmesi imkânı getirilmektedir. Merak ettiğimiz
husus: Bu 5018 sayılı Yasa’nın geçici 11’inci maddesi, döner sermaye
işletmelerinin 31/12/2007 tarihine kadar yeniden
yapılandırılacağını öngörüyor. Daha evvel, döner sermaye faaliyetlerine 2007
yılı sonuna kadar son verilmesi düşünülüyordu. Şimdi, bu yeniden yapılandırılma
kararı alındı ve bunun da, döner sermayeleri yeniden yapılandırılmasının da 31/12/2007 tarihine kadar tamamlanması gerekiyor. Yıllarca, bütçe
dışı çeşitli dernek, vakıf, fon ve döner sermayelerin yarattığı sıkıntılar
hepimizin malumudur ve âdeta bizim genel bütçe sistemimizin dışında apayrı,
devasa bütçeler oluşmuştur. Zaman içerisinde bu fonlar kaldırıldı. Dernekler
Kanunu’yla da, dernek ve vakıfların bu tür faaliyetlerine çekidüzen verilmeye
çalışıldı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Akçay, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Acaba, bu hüküm,
özellikle 9’uncu maddenin beşinci fıkrasında mübadele yoluyla yenileriyle
değiştirilen araçların alımından doğacak fiyat farkının döner sermaye
gelirlerinden karşılanabilmesine imkân getirilmesi, 5018 sayılı Yasa’nın geçici
11’inci maddesindeki döner sermayelerin yeniden yapılandırılması çalışmaları
çerçevesinde bir çelişki oluşturmuyor mu? Âdeta, döner sermayeler, dernekler,
vakıflar yine bu maddeyle eskisi gibi teşvik ediliyor düşüncesi doğuyor. Hükûmet tarafından, bu bütçe görüşmeleri safhasında bu
konunun aydınlatılması gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime burada son veriyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay. Şahıslar adına
söz talebi, Sayın Zafer Üskül, Mersin Milletvekili. Buyurun Sayın Üskül. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Ali Rıza Öztürk’ün daha önce yaptığı bir konuşmada belirttiği gibi
Silifke milletvekili değilim, Türk milletini temsil ederek buradayım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tabii, seçim bölgem Mersin, kendim de Silifkeliyim. 3
Silifkeli milletvekiliyiz burada, Silifkeliler açısından ne kadar güzel. Bir de
Gülnarlı arkadaşımız var. Biz, vaatler yaparak geldik. Mersinlilerin ve tabii
özelde Silifkelilerin ihtiyaçlarını tespit ettik, yapabileceklerimizi
kararlaştırdık ve bunları vaat ettik. Bunların hepsinin takipçisiyim. Sayın Ali Rıza Öztürk avukat, tabii ki adliye sarayıyla ilgili olarak çok
yakından ilgileniyor, yeri var, projesi hazır, şu anda Devlet Planlama
Teşkilatında dosya, Ocağın 10’u civarında oradan Adalet Bakanlığına gelecek,
ondan sonra, inşaat devreye kısa sürede girecek. Kayraktepe barajı, Sayın
Bakandan aldığım bilgiye göre ihale aşamasına gelmek üzere, hazırlıklar hızla
devam ediyor. Kültür ve Turizm
Bakanımız burada, bu kürsüden açıkladı, SEKA’nın arazisi Bakanlığa devredilecek
ve turizme açılacak. Silifke çok
yakında bir yeni devlet hastanesine kavuşacak. Şu anda yer belirlendi,
çalışmalar devam ediyor. Tabii, burada,
köy yollarından, içme sularından, sulamadan, köprü inşaatlarından, Mut’tan
Tarsus’a, Çamlıyayla’dan Anamur’a -kavşak tabii Silifke, hep oradan geçiliyor-
bütün bu ilçelerimizin ihtiyaçlarının nasıl karşılandığından söz edecek değilim
çok fazla zamanınızı almamak için. Silifke’de yapılacak hizmetlerin bir
takipçisi var, hiç merak etmeyin. Çok teşekkür
eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) KADİR URAL
(Mersin) – Bravo(!) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Üskül. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sorumuz vardı Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir
dahaki maddede size soru hakkı vereceğim. 11’inci maddeyi
okutuyorum: Geçici hizmet
karşılığı yapılacak ödemeler MADDE 11- (1)
5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri; a) Arızi
nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan
sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak
ödemeleri, b) İlgili
mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak
ödemeleri, c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25
inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören
öğrencilere yapılacak ödemeleri, ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak
ödemeleri, bütçelerinin (01.4) ekonomik
sınıflandırma kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz
konusu ekonomik koda, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik koda ilişkin
tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek
üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri
feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü
çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan
kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili
tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok, soru var. Sayın Uzunırmak… Yok. Sayın Özensoy, buyurun. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Bu taşınmazların
devriyle ilgili bir soru soracaktım geçen maddeyle alakalı. Burada Hükûmet adına oturan Sayın Bakanımızın, Faruk Çelik’in de
olması iyi bir isabet oldu. Bizim 57’nci Hükûmet döneminde Özelleştirme İdaresine devredilen
Sümerbank Merinosla ilgili, Sayın Bakanımız Faruk Çelik o zaman gerçekten ciddi
anlamda muhalefet yapmıştı. Hatta Mecliste bir konuşması da var. Yine
belediyeye devrinin peşkeş olduğunu, Atatürk devrinde kurulan bu kurumun çok
değerli bir kurum olduğunu ifade etmişti. Ama daha sonra, ne hikmetse, DSP’li
belediye yerini AKP’ye bıraktı ve arkasından da 59’uncu Hükûmet
de kurulunca, bu Sümerbank Merinosun arazisi belediyeye devredildi. Ben Sayın
Bakanıma soruyorum... Ki o zamanki yaptığı muhalefeti de ben iktidar partisinin
bir il başkan vekili olarak da gerçekten, gönülden de destekliyordum. Çok
sayıda işçi arkadaşımız da mağdur olacaktı. Ama daha sonraki dönemde hem
araziyle birlikte Sümerbank Merinos bu anlamda özelleştirildi. Sayın Bakanımın
bu görüşlerinin değişmesinde neler etkili oldu? Ben bunu merak ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buyurun Sayın
Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tabii, bir önceki
maddeyle ilgili bir soru. Bu madde üzerinde değerlendirme yapan arkadaşları da
dikkatle dinledim. Bir taraftan bütçe içindeki yatırımların azlığından şikâyet
ettiler, diğer taraftan Karayolları, DSİ gibi kurumların taşınmazlarının
satışından elde edilecek gelirlerin yol, su, baraj, içme suyu olarak ilgili
genel müdürlüklere aktarılmasını da eleştirdiler. Bu çelişkiyi doğrusu ben
anlamakta zorlandım. Bir diğer konu
yine aynı maddeyle ilgili: Fiş toplamanın kaldırıldığını söylediler. Böyle bir
şey söz konusu değil, fiş toplamak suretiyle vergi iadesi kaldırıldı. Bunun da
düzeltilmesinde yarar görüyorum. Ayrıca, kayıtlı ekonomiye geçtik bildiğiniz
gibi, şimdi artık, fiş almak değil fiş verme dönemindeyiz. Bu
da bir diğer konu. Yeni uygulama
neticesinde de bir kaybın söz konusu olmadığını burada ifade etmek istiyorum ve
1/1/2008’den itibaren de asgari geçim indiriminin
yürürlüğe gireceğini ve bu anlamda çalışanların, ücretlilerin gelirlerinde fiş
toplamanın üzerinde bir artışın olacağını da ifade etmek istiyorum. Sayın Özensoy’un sorduğu soru ise şu: Tabii ki cumhuriyet
döneminin önemli eserlerinden birisidir Bursa Sümerbank Merinos tesisleri, 1997
yılına kadar kârlılığı söz konusuydu ve biz o mücadeleyi, cumhuriyetin bir
eseri olarak yaşatılması konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Maalesef iktidara
geldiğimiz zaman, terk edilmiş, iflas ettirilmiş bütün işçileri bankamatikle
gelip aylıklarını alan ama fabrikanın çalışmadığı bir Merinosu devraldık. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Keşke canlandırsaydınız Sayın Bakan, satmak yerine. ÇALIŞMA VE SOYSAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Keşke bu hâle getirilmemiş olsaydı. Bu
hâle gelen bir Merinosu, yani terk edilmiş Merinosu, teknolojisi yok edilmiş
bir Merinosu biz Büyükşehir Belediyemize vererek, yine, burada, çok ciddi,
cumhuriyeti her zaman anımsatacak güzel bir eser hâline getiriyoruz. Bunun
bilinmesini de yararlı görüyorum. Çok teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 21.41 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati:21.59 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 2008 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 12’nci maddeyi
okutuyorum: Ödenek devir ve
iptal işlemleri MADDE 12- (1) a)
Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve 03.9
Tedavi ve Cenaze Giderleri ekonomik kodunda yer alan tertipler hariç) mal ve
hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı
içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla
ödeneklerinin yüzde otuzunu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek
kaydetmeye, b) Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin tanıtmaya ilişkin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63
kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik koduna ilişkin tertiplerinde yer
alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine
devren ödenek kaydetmeye, c) Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00 - 01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye, ç) Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00 - 04.8.1.02-1-07.1
tertibinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin
aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye, d) İlgili
mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare
bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten
kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve
bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma
yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2007 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin esas ve
usulleri belirlemeye, Maliye Bakanı
yetkilidir. (2) Sermaye
ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir. BAŞKAN – Madde üzerinde,
gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Şevket Köse, Adıyaman Milletvekili. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; sözlerime
başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. 2008 yılı Merkezi Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 12’nci maddesi olan “Ödenek devir ve iptal işlemleri” hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. 12’nci maddede
geçen ödenek devri işlemi, bütçenin yıllık olma ilkesinin istisnası
görünümündedir. Bu istisna özel durumları kapsayacak şekilde kullanılmaktadır.
Her ne kadar bir istisna olsa da bu, işlem hizmeti niteliğine ve gereğine,
bütçeye kaydedilen gelirin niteliğine göre kurumlara esneklik tanımaktadır.
Böyle bir esnekliği tanıması, eğer özel bir durum varsa oldukça yerindedir.
Ancak, ödenek devri işlemlerini dikkatle incelemek gerekiyor. Eğer Hükûmet faiz dışı fazlayı artırmak amacıyla harcamaları kısma
yoluna gidiyorsa ve bunları da diğer yıla ödenek olarak devrediyorsa, burada
şişirilmiş bir ekonomi yaratılmaktadır. Kalkınmaya
çalışan, büyümek için çırpınan bir ülke ekonomisinde kimi ödenek devirlerini
anlamakta güçlük çekmekteyiz. Üstelik, bu devir
işlemlerini tek başına düşünmemek gerekir. Büyüme ve enflasyon hedeflerini
tutturamayan, büyüdüğü belirtilen yıllarda bu büyümenin istihdama katkısı çok
az olan yatırım harcamalarının yerine bütçe aracını kısan, bütçe dengesi
sürekli bozulan bir makro ekonomi içerisinde bu durumu düşünmek ayrıca
gerekmektedir. Dengesi bozuk böyle bir bütçede, faiz hariç harcamalar sadece
yüzde 8,3 artırılırsa, bu bütçeden ayrılmış ödenekler harcamalara nasıl
yetecektir? Bu bütçe harcamalara yetmeyecekse, Türkiye’nin sorunlarına nasıl
bir çözüm bulunacaktır? Yatırımlar azaltılırken bu ülke nasıl kalkınacaktır? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12’nci maddede, gerçekten ülke yararına
kullanılabilecek durumlar çıkarılabilir. Şunu belirtmekte yarar var: Ödenek
devri konusunda kapsam genişletilebilir ya da 5018 sayılı Yasa’nın 20’nci ve
21’inci maddelerdeki esaslara göre ödenek aktarımı kullanılabilir, ancak
nedense bu yola gidilmemektedir. Bakınız, ülkenin
en önemli projesi şu an GAP’tır. Özellikle yaşadığımız son bir yıl, bunun resmî
göstergesi olmuştur. Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal da, ülkenin kurtuluş
projesi olarak BOP’u değil GAP’ı işaret ederek haklı
bir söylemde bulunmuştur. Oysa ne yapılıyor? GAP’ın yatırım harcamaları
düşürülüyor. “GAP’a verilen ödenek artırıldı.” diye bu kürsüden söylemler
duyduk. Artış az da olsa görünüyor ama, ayrıntıya
baktığımızda iş anlaşılıyor. Artan, yatırım harcamaları değil, cari
harcamalardır, üstelik yatırım harcamalarında bir düşüş olması pahasına. GAP içerisindeki
kamu yatırımlarının durumu, GAP’a nasıl yanlış bir gözle bakıldığının ve yeni
bir bakış olması gerektiğinin bir göstergesidir. Böyle mi bitirilecek GAP?
Güneydoğu’nun sorunlarına bu şekilde bir çözüm mü bulunacaktır? Bölgenin
sosyoekonomik sorunlarına çözüm için, aynı zamanda bir barış projesi olan
GAP’ın mutlaka acilen bitirilmesi gerekiyor. GAP’ın önemli
illerinden biri ve kendi ilim olan Adıyaman’dan birkaç örnek vermek istiyorum.
Örneğin, Koçali Barajı’na bakalım. Bu barajın yapım
kararı olmasına rağmen uzun yıllardan beri bir adımlık yol alınmamıştır.
Hâlbuki bu baraj bitirildiğinde, tek başına 27 bin hektara yakın alanı
sulayacak ve 120 gigavat saat elektrik üretecek. Bu
barajın daha fizibilitesinin, ihalesinin yapılıp yapılmayacağına da 2008 yılı
içerisinde karar verilecek. Bu, sulama ve
enerji amaçlı olan Koçali Barajı’nın yanında, ayrıca Gömükhan gibi su ihtiyacını temin edecek barajlar da
bulunmaktadır. Gömükhan Barajı 2018’le 2040 yılları
arasında, eğer bu tarihler arasında bitirilirse, 26 hektometreküp su ihtiyacını
temin edecektir. Ancak barajın o tarihlerde bitirilebilmesinde -ki mümkün
değil- ciddi kuşkularım mevcuttur. GAP’ın içinde yer
alan Adıyaman’ın tarımsal olarak can damarı tütündür. Bütün ülkemizde olduğu
gibi, kotalar ve fiili uygulamalarla tütünün hâli perişandır. Adıyaman’da 2000
yılında Değerli
milletvekilleri, Adıyaman’ın nüfusu yaklaşık olarak 700 bin civarındadır.
Burada yaşayan insanlarımızın yüzde 60’ı tütüncülükle geçimini sağlamaktadır.
Bu tütün eğer 2010 yılında 3’lü noktalara çekilirse, gerçekten burada
insanların ekonomik yapısı zaten bozuk, daha da bitim noktasına gelecektir.
Şöyle ki, buradaki insanlarımız yaz aylarında ya Malatya’ya kayısı toplamaya
gidiyorlar veyahut da Nevşehir’e patates toplamaya, Karadeniz’e fındık
toplamaya, bilemediniz Adana’ya pamuk toplamaya gidiyorlar. Bir nevi, Adıyaman
“ırgat şehir” hâline getirilmiştir. Bu, Adıyaman halkının kaderi olmamalıdır.
Buralara yatırımlar yapılarak, bu insanların kaderini değiştirmek mümkündür. Geçtiğimiz birkaç ay öncesinde, yaklaşık
olarak ağustos ayı yanılmıyorsam, Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde, 24 kardeşimiz
fındık toplamaya giderken trafik kazasında can verdi. Bir o kadarı da
sakatlanarak memleketlerine geri döndü. Yani, tabiri caizse, Adıyaman ili bir
nevi ırgat şehir hâline getirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12’nci maddenin 1/b bendi, ödenek devrinde Kültür ve
Turizm Bakanlığına ilişkin hükmü düzenlemektedir. Bu hükmü düzenlerken aklımıza
Nemrut Dağı gelmektedir. Nemrut Dağı’na ulaşım için yol yapılmaktadır, ama
turistik cazibeyi artıracak daha farklı bir şey düşünmek de gerekiyor. Bacasız
bir fabrika olan Nemrut Dağı’nın tanıtımı konusuna yeterince eğilmeden ödenek
devrini düşünmek ne kadar mantıklı olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca, buna
paralel olarak, iç ve dış turizmi canlandırmak için Adıyaman’a uçak seferleri
artırılabilir ve uçak biletlerinin fiyatları daha da düşük bir seviyeye
çekilebilir. Dünyanın
sekizinci harikası olan, aynı zamanda bir kültür abidesi olan Nemrut Dağı,
kültür ve turizm konusu işlenirken göz ardı edilemez. Ülkemizde Nemrut Dağı
gibi örnekleri daha da artırmak olasıdır. Adıyaman’ı
Diyarbakır’a taşıyan ve bölge için çok önemli olan “Atatürk” ya da diğer adıyla
“Nissibi Köprüsü”nün projesi olmasına rağmen,
yapımına başlanamamıştır. Adıyaman ile Diyarbakır’ın ulaşımı 1984 yılından bu
yana o bölgede kesilmiştir. Bahsi geçen köprünün ihalesi yapılmamıştır. Bunun
acilen bitirilmesi gerekiyor. Benzer bir
şekilde, 185 kilometrelik yolu 111 kilometreye düşürecek olan
Adıyaman-Çelikhan-Yeşilyurt-Malatya yolu da ağır aksak gitmektedir. Sadece bir ilden
verdiğim örnekler bunu göstermekteyken biz ödenek devrini hangi koşullarda
konuşmaktayız? Kaldı ki, Adıyaman’a hangi ödeneği ayırdınız da kullanılmadı? Sayın
milletvekilleri, Adıyaman’ı çoğunuz belki bilmezsiniz, Adıyaman sizin iktidarınız
döneminde… Üç-dört tane örnek vermek istiyorum: Bin işçi çalışan Tekel Tütün
İşleme Fabrikası kapanma noktasına getirildi; Sümerbank’ı, 400 işçi
çalışıyordu, kapattınız; çimento fabrikasında 500-600 işçi çalışıyordu,
özelleştirdiniz, bugün üretimi gittikçe düşmektedir; süt fabrikasını
işletemediniz; Et ve Balık Kurumunu işletemediniz. Sanko
Holdingten, Güçlü Holdingten
-yani orada yatırım yapan birkaç firmadan örnek veriyorum- Allah razı olsun,
onlar 4-5 bin civarında insan çalıştırmaktadırlar. Dolayısıyla… AHMET YENİ
(Samsun) – Teşvik aldınız. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşvik Yasası yok efendim, kullanılmıyor orada. Yani, Adıyaman, bu
koşullarda gerçekten sefalete sürüklenmiş bir il hâline gelmektedir. AHMET YENİ
(Samsun) – Adıyaman’da işsiz kimse kalmadı. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ödenek çok Adıyaman’a. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Adıyaman’dan ben geldim beyefendi. Adıyaman’da ben yirmi sekiz yıl
görev yaptım, oranın diş doktorluğu görevini yaptım, orayı bilen benim. Gidin
Adıyaman’a da görün. BAŞKAN – Sayın
Köse, lütfen Genel Kurul’a hitap edin. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu duygu ve
düşüncelerle, yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nızı
kutluyorum. Özellikle, beni televizyonları başında dinleyen can kardeşlerim,
Adıyamanlı hemşehrilerimin de bayramını kutluyorum.
Bu bütçenin, her şeye rağmen, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim,
sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Gruplar adına söz
talebi yoktur. Şahıslar adına
Sayın Mehmet Sarı, Gaziantep… Yok. Sayın Faruk Septioğlu, Elazığ… Yok. Söz talebi
yoktur. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddeyi
okutuyorum: Mahalli idarelere
yapılacak Hazine yardımları MADDE 13- (1) Maliye
Bakanlığı bütçesinin; a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan
ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci
maddesi çerçevesinde, il özel idareleri ve büyükşehir
belediyelerinin gelirlerine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme yapılıncaya
kadar, bu idarelere devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve
sosyal haklarına ilişkin ödemeler ile diğer cari giderler için il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine, b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek,
Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin
altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme
birliklerine, c)
12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer alan
ödenek, Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (BELDES) kapsamında
nüfusu 10.000’in altında olan belediyelerin altyapı ihtiyaçları için
belediyelere, tahakkuk ettirilmek
suretiyle kullandırılır. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine
yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz. (2) Birinci
fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2008 Yılı Yatırım
Programında belirlenmesini müteakip il ve belediye bazında dağılımı,
kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin esas ve usuller Yüksek Planlama
Kurulu tarafından karara bağlanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum. Şimdi, hak, adalet, hukuk. Zamanında on altı belediye büyükşehir
yapılmış. Demiş ki birileri “Burası büyükşehir
olsun.” Doğru mu? Doğru. Hiçbir objektif kriter yok.
Hiçbir objektif kriter yok arkadaşlar. Sonra, 2004
yılında bir Büyükşehir Yasası getirdiniz, “Nüfusu 750 bin olan belediyeler büyükşehir olur.” dediniz. Doğru mu? Peki,
Şanlıurfa’nın, Şanlıurfa halkının -Şanlıurfa milletvekili var mı burada-
hakkını kim savunacak? 650 bin nüfusu var. Diğer büyükşehirler,
isim vermeyeyim, 400 bin, 450 bin, 500 bin nüfus. HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Malatya’ya yakışır büyükşehir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Evet, Malatya 550 bin nüfuslu. Arkadaş,
hakkımı istiyorum. Hakkımı istiyorum arkadaşlar. Benim hakkımı yemeyin. Bir
başka ile isterseniz trilyon verin, ama Türkiye’de hakkı olanın hakkını
yemeyin. Zamanında on altı büyükşehir yapılmış. Yani… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Seksen bir vilayeti yapalım o zaman. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, seksen bir vilayeti… Objektif… En azından,
büyükşehir nüfusundan daha fazla olan illerin hakkını
yemeyin. HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sivas’a da yakışır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Hayır… Eğer, Sivas mevcut büyükşehirlerden
daha fazla nüfusa sahipse sizin de hakkınızdır. Sizin de hakkınızı yiyorlar o
zaman. Hakkınızı yedirmeyin arkadaşlar. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Son bir dakikan kaldı, haberin olsun! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim. Hakkıma “evet” deyin, “hakkınızı
yedirmeyiz” deyin hemen gideyim. Hemen gideyim. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Aslanoğlu, biz bunu bir düşünelim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, ne alıyor bu büyükşehirler?
Büyükşehirler ne alıyor, bir bakın. Büyükşehir olmayanlar ne alıyor, bakın.
Siz, eğer bu mevcut Belediye Yasası… Küçük şehirlere
gelelim: Biz Malatya küçük şehiriz, büyükşehir
değiliz, yapmıyorsunuz. Şanlıurfa 650 bin nüfuslu arkadaşlar. Urfa’nın hakkını
yiyorsunuz, Urfalı’nın hakkını yiyorsunuz.
Malatya’nın hakkını yiyorsunuz. Yedirmeyin arkadaşlar. Ha, eğer, bizden daha
fazla nüfusa sahip bir il varsa, onun hakkını da biz yemeyiz arkadaşlar. Şimdi, gelelim,
değerli arkadaşlar, bazı iller, büyükşehirler, artık,
aldıklarını ne yapıyor biliyor musunuz; park yapıyor, bahçe yapıyor, çiçek
dolandırıyor bilmem ne. Benim Kuluncak ilçemin kanalizasyonu yok. Arkadaşlar
kanalizasyonu yok. İlçe… İlçe… İlçede belediyeye verilen para işçi parasına
yetmiyor arkadaşlar. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Çok personeli var o zaman. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, çok personeli yok. Orası Beyoğlu Belediyesi değil
efendim, Nusret Bey. Beyoğlu Belediyesi, ancak çiçek
yapar, ışık yapar… NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Çiçek karşılığı para geliyor, ama… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ben kanal istiyorum kanal… NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Kaç nüfus var? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Mücahit Başkanım ne diyor, biliyor musunuz? Benim
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanımdı. “Malatya’nın hakkını yemeyin.” diyor.(AK
Parti sıralarından gülüşmeler) Diyor… Diyor… Diyorsun Başkanım, doğru mu? MAHMUT MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Evet. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak. Arkadaşlar, bu
Belediye Yasası’nı hak, adalet, hukuk neyse, kimsenin hakkını kimseye
yedirmemek kaydıyla, özellikle belde belediyelerinin… Belde belediyeleri, çok
garip bunlar. Kimi suyunu elektrikle çıkarıyor, ayda 60 milyon elektrik parası
ödüyor. Öbür belediye ise, yukarıdan aşağıya su akıyor, hiçbir kuruş para
ödemiyor. Hak mı, adalet mi? Bakın, hangisinin hakkı ise, kimsenin hakkını
kimseye yedirmeyin. Bu Yasa’yı değiştirelim arkadaşlar. Gelelim KÖYDES’e… ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Mevlüt Bey, biz de katılıyoruz, çok
teşekkür ederiz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Çok teşekkür ederim Öznur Hanım, çok
teşekkür ediyorum. Gelelim KÖYDES’e, arkadaşlar… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Büyük şehirden köye gelme artık. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Dur… Dur… (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Şimdi, arkadaşlar,
biz Malatya olarak kimsenin hakkını yemek istemiyoruz. Aman ha… Aman ha… Ama, hakkımızı yedirmeyin. Arkadaşlar, her yıl bize
verdiğiniz para 32 milyon! Ama, bir başka ile, bizden
nüfusu çok daha az olan bir ile, daha az köyü olana verdiğiniz para 60 milyon!
Niye hakkımızı yiyorsunuz? Bizim kaç tane köyümüz var biliyor musunuz? Mustafa Başkan,
Kayseri’ye sen KÖYDES projesinden kaç para verdirdin geçen? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne kadar söyle… Söyle hadi, söyle şimdi! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ne kadar verdirdin? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Söyle hadi, söyle şimdi, söyle de soğusun… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ha… Bizim hakkımızı yemeyin. (AK Parti sıralarından
“Söyle” sesleri) Hayır, söylerim, hakkımızı yemeyin! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Söyle, ne kadar olduğunu söyle! Konuş, söyle! Söyle havada bırakma
sözü! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Neyi neyi, hangisini?.. Hangisini, neyi söyleyeyim? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Söyle, söyle… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 30… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kayseri’ye ne kadar? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 50… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Atma Recep! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet… Evet, 50… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Peki, Antakya’ya ne verdiniz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Antakyalıya sor! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Antakya’ya ne verdiniz? 45, 45; 90. Niye
vermiyorsunuz? Niye yani ya? Bizim günahımız ne? Bak, biz kimsenin hakkını… MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – 100 trilyon versinler, sesimizi çıkarmayız. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bak, Başkan diyor ki, “100 trilyon verin, sesimizi
çıkarmayacağız.” Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinize iyi
geceler diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Günal’a aittir, Antalya milletvekili. Buyurun Sayın
Ünal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına
tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum. Ben size söyledim
az önce, şapka çıkaracağım diye. İyi bir illüzyonist
dedim, inanmadınız. Sayın Bakan geldi gitti, kaşla göz arasında gene hokus pokus, Genel Kurulda yokuz! Bakın, var mı? Fenerbahçe maçını
seyrediyor galiba. Yine Sayın Şimşek’e düşmüş onu savunmak! Değerli
arkadaşlar, burada az önce de söyledim, bunu sırf sizi güldürmek için
söylemiyorum, hepiniz buradasınız, dinliyorsunuz ve Maliye Bakanlığı bütçesi
hâlâ görüşülüyor. Yani, bugün tasarının üzerine geçtik ama,
sorumlu bakanımız Maliye Bakanı. Onun için söyledim, yine yok. Şapkamı yine
çıkaramıyorum, bir dahaki sefere kaldı, Sayın Bakan gelince selamlayacağım. Tabii, burada
Sayın Grup Başkan Vekiliniz denedi ama, Sayın Unakıtan’ın eline su dökmek mümkün değil. Sayın Ergün ne
kadar denese de onun kadar yapamıyor. Neden? Ben ithalata girmeyeyim, sonra
gireriz; borca girmeyeyim, sonra gireriz! Sayın Unakıtan
onu yapmıyor. Bakın, Sayın Başbakan bile Sayın Unakıtan’a
yetişemiyor. Çünkü, Sayın Başbakan kızıveriyor ve
azarlıyor. Sayın Unakıtan kızmıyor, güzelce
etrafından dolanıyor, anlatıyor bize güzel güzel,
gülüp sonra tekrar kayboluyor lafları duymamak için. Şimdi, sizin
girmediğiniz yerlere ben kısa kısa gireceğim ama, konuşmasının arasında dedi ki: “Efendim, taşıtla ilgili
madde konuşuyoruz, taşıtla ilgili hiç kimse bir şey söylemiyor.” Ben konuşma
metnine baktım, tutanağı da getirttirdim, Sayın Bakan her şeye girmiş. Bugün
“…üzerinde gelir ve gider bütçesi sunuş konuşması” diyor; şurayla hiç alakası
yok yaptığı konuşmanın. Yani, Sayın Unakıtan’ın
yaptığı konuşmalar burada. Şimdi bakın,
girmediğimiz birkaç konu kalmıştı yarım kalan. Siz bana demin kızdınız. Rakamlarını
okuyayım: Özel kesimin borcunun arttığını söyledim, yine tartıştınız. Rakamları
söyleyip ondan sonra yine tartışalım. Varsa, ayrıntısını, ben de, Sayın Bakanın
dediği gibi, gelin bir çay-kahve içelim, yazdığım kitaplarla, makalelerle,
yaptığımız raporlarla sizlere yine anlatalım. Ama,
şurada kısa bir rakam sunayım. Toplam borç
stokumuz, özel kesim dâhil, 2002’de 223,5 milyar dolar iken, 2007’de 451,6
milyar, en son alabildiğimiz rakam. Yani, toplam borç stokumuz son beş yılda
ortalama her ay 4 milyar dolar artmış. Şimdi, “IMF’ye borcu ödedik.”
diyorsunuz. Neyle ödemişsiniz? Tekrar borç alarak ödemişsiniz. Şimdi, kısaca,
daha kestirmeden söyleyeyim: Kişi başına borcu -hep siz kişi başına gelir
diyorsunuz ya- 3.244 dolar olarak almışsınız. Nereden nereye… 6.162 dolar, yani
her vatandaşımız 2.923 dolar daha borç ödemek zorunda. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – AKP İktidarı döneminde, özellikle ifade ediyorum. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Burada, kamunun yanı sıra değerli arkadaşlarım, özel kesimin
yatırımını sahipleniyoruz dedim, borç stokunu sahiplenmiyoruz. Bakın, daha önce
bankaların kur riskinden dolayı yaşadıkları sıkıntıyı biliyoruz. Şu anda, özel
kesim, ciddi bir kur riskiyle karşı karşıya. 43,2 milyar dolar… Yine nereden
nereye geldiğinizi söyleyeyim: 2002 rakamı. Geliyoruz, yüzde 220 oranında
artışla, Haziran 2007 itibarıyla 138,5 milyar ve en önemlisi de 37 milyar
doları kısa vadeli. Şimdi, bu ciddi bir risk oluşturuyor. En ufak bir şey
olduğu zaman buna garanti veren bankalar da var ve ciddi anlamda bir reel
sektör kriziyle karşı karşıya kalmamız söz konusu. İthalatla ilgili,
arkadaşımızın giremediği konuyu size kısaca açıklayayım: Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ithalatın artmasının yanı sıra daha vahim olan bir şey var,
ihracatımızın büyük bir kısmını, yüzde 72’sini ithal mallarıyla karşılayarak
ihraç ediyoruz. Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda tartıştık, ayrıntılarını
da anlattık ama kısaca söyleyeyim: Dahilde işleme
rejimi diye bir rejimimiz var, düzgün işletemediğimiz için içeriye ihraç
kaydıyla gelen malları, ithal ettiğimiz malları da iç pazara satıyoruz. Şimdi,
eğer bunu böyle değerlendiremezsek, polemik konusu
yaparsak bir süre sonra bütün iş yerlerimiz kapanmaya başlıyor. Bütün yerli mal
üreten, ara mal üreten, ham madde üreten şirketlerin yerine yurt dışından,
örneğin Çin’den, ucuz geliyor diye ham madde ithal etmeye başlıyoruz. İşte, o
zaman, yine, nereden nereye geldi kısmı önümüze geliyor. Sizin hiç değinmeye
yanaşmadığınız dış ticaret açığı ve cari işlemler açığıyla rekor düzeyde
karşılaşıyoruz. Ha, şimdi bunu, sadece rakamsal olarak önünüze getirmiyoruz.
Bu, yarın, en ufak bir iç veya dış şok olduğu zaman, 2006’da, yine mayıs,
haziranda küçük bir şey yaşadık ve hâlâ onun ceremesini çekiyoruz. Bir günlük
operasyonda faizler yüzde 13,5’tan yüzde 23’lere çıktı. Geriye ne kadar
düşürebildik şu anda? Yüzde 16-17 civarında galiba -Sayın Bakanım burada- arada
fatura ne? Yüzde 10 almış olduğumuz stopajdan vazgeçtik ve
hazinenin borçlanma maliyeti -Sayın Bakanım, belki, bize daha net rakam
verebilir- bir yıl içerisindeki toplam borç rakamımıza bakın, yüzde 13,5’tan
borçlansaydık ne olacaktı, yüzde 23 civarında borçlandık, şimdi, 20’lere düştü,
16’lara, 17’lere düşürdük, ama ne kadarlık bir fark
ödüyoruz en ufak bir kırılganlıkta, bunu dikkatlerinize sunuyorum. Dolayısıyla,
ciddi bir fatura ödedik ama hâlâ, yerlilerden yüzde 10 stopaj almaya devam
ediyoruz, yabancılardan hiç stopaj almıyoruz. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, burada, borçla ilgili demin söylediğim birkaç rakam vardı, yine
Sayın Şimşek’in sorumlu olduğu hazinenin raporlarından söyleyeceğim, yani ona
da itiraz etmeyin vaktim fazla değil, onun için kısaca söylemek istiyorum. Brüt
borç stoku, altıncı ay itibarıyla 358 civarında, bu söylediğim İşsizlik Fonunu
27, Merkez Bankası varlıklarını 41,2 ve kamu mevduatını düştüğüm zaman brüt
borç stoku 358’den 249’a düşüyor, söylemeye çalıştığımız bu. Asıl borcumuz ne
kadarmış? 358; 357,7. Şimdi, bunun, fazla tartışacak, polemik
yapacak bir tarafı yok, önlem alalım diye söylüyoruz, bu borcumuz duruyor yani,
257 değil borcumuz, 358. Şimdi, kısaca,
burada yer alan KÖYDES ve BELDES projelerinde maddede aktarmaya ilişkin
hükümler var. Değerli arkadaşlarım, bunları incelediğimiz zaman, seçim
öncesinde, dört aylık sürede bu ödeneklerin yaklaşık yüzde 60’ının BELDES
projesinde ise eylül ayı itibarıyla tamamının aşıldığını ve genelde de seçim
öncesi üç ayda harcamaların yapıldığını görüyoruz. Şimdi, madde
nereye gelmiş, Komisyonda da ifade ettik tam rakam olarak, önceki yıl 2 milyar,
bu yıl öngörülen 500 milyon, yani bariz bir şekilde, seçim öncesinde harcamak
üzere bütçeye koyduğunuz, böylece bu rakamlardan görülmüş oluyor. BELDES için
de sadece 300 milyon var şu anda ama belediyelere bakarsak, taleplere bakarsak,
yine bunun da yetersiz olduğunu görüyoruz. Herhâlde, 2009’da yine seçim olur, o
zaman bir şeyler artırabilirsiniz diye düşünüyorum. Benim burada
ilgimi çeken diğer bir şey değerli arkadaşlarım, İller Bankasının kanun
tasarısı. Geçen dönem çıkaramadınız, bekliyor ama onun yakında geleceğini
biliyorum. Belediyelerle ilgili olduğu için, burada, belediyelerin borçlarıyla
ilgili olduğu için ifade etmek istiyorum. Burada, eğer o da özelleşirse -ki
oraya doğru gidileceğini hissediyorum, duyumlarım var- bizim, kamu bankası olan
İller Bankası, belediyelerin ortaklığından çıkıp yine özel bir bankaya -ki
muhtemelen de yabancı bir bankaya- satılmakla karşı karşıya kalacak. Bugün,
Türkiye’de banka alan Dexia Bank, Fransız ve Belçika
iller bankalarının diyelim bizdeki tabiriyle, birleşmesiyle kurulmuş ve yatırım
yapmaya, diğer ülkelerde bankalar almaya devam ediyor. O zaman, belediyeler,
borçlarını daha da ödeyemez hâle gelecekler ve bu paralar hiçbir şekilde onlara
yetmez hâle gelecek. Yabancı bankalar da tabii ki bunlara kredi vermeyecekler.
Bir taraftan belediyelerin borçlarıyla uğraşıyoruz, öbür taraftan kamu iktisadi
teşebbüslerini özelleştirirken ama belediyelerin iktisadi teşekküllerini
büyütmeye devam ediyoruz. Şimdi, burada,
son bir şey, BİT’leri de özelleştireceğiz diye zaman zaman konuşuluyor ama ben size kendi yöremle ilgili bir
örnek vermek istiyorum. Geçen, bir soru sordum, Sayın Eroğlu
cevap verdiler “müjde” diye. “Manavgat suyu ne olacak?” demiştim, ASAT’a yani Antalya Büyükşehir Belediyesine bağlı olan su
işletmesine, işletme hakkının devredildiğini söyledi müjde olarak. Şimdi, bir
taraftan, biz hem KİT’leri hem BİT’leri
özelleştirelim diyoruz; bir taraftan, her şeyi hazır, kurulmuş, sadece gelip,
hani “musluğu takmak” tabir ettiğimiz satışı yapılacak. Bunun neyini
belediyenin ticari işletmesine devrediyoruz, ben anlayamadım. Ha, belki,
arkadaşlarımız farklı bir yaklaşım getirebilirler ama ben burada sormak
istiyorum: Daha sonra, ASAT’ı, bir taraftan verirken
başka birine özelleştirmek için, şimdi bir altyapı mı hazırlanıyor, yoksa... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoksa kamu ihale kurumundan kaçırmak mı? BAŞKAN – Sayın Günal, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. Teşekkür ederim. Yoksa… Mademki
belediye işletecek -ben size şimdi burada bir şey söyleyeyim- mademki
belediyenin kuruluşu bunu işletebiliyor, Manavgat Belediyesine niye
vermiyorsunuz? Çünkü orası MHP’li. Çok teşekkür
ediyorum, bayramınızı kutluyorum, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal. Şahıslar adına
söz talepleri vardır madde üzerinde. Sayın İbrahim Hasgür, İzmir; Sayın Fevzi Şanverdi,
Hatay… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum efendim. BAŞKAN – Bir
saniye, devam ediyorum. Sayın Kadir Ural,
Mersin… Buyurun Sayın
Ural. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Genç, siz de söz istiyor musunuz? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de söz istiyorum. KADİR URAL (Devamla)
– Görüşülmekte olan kanunun 13’üncü maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce,
Silifkeli olduğunu söyleyen milletvekili arkadaşlarımız vardı, onlara da
teşekkür ediyorum. Silifke’nin problemlerini en iyi şekilde, en güzel şekilde
çözeceklerine inanıyorum. Fakat Silifke geçmişte sahipsiz değildi, Silifke’nin
bir sahibi vardı. Silifke’nin sahibi belediye başkanlarımız vardı, il genel
meclis üyelerimiz vardı, muhtarlarımız vardı, 99 yılından beri de Silifke’nin
Kadir Ural’ı ve Milliyetçi Hareket Partisi vardı. Hepsine teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Ben, bu kanunda,
küçük beldelerin sorunları ve problemlerinin, altyapılarının nasıl çözüleceği
konusunu getirmek istiyorum. Türkiye’de yaklaşık 3.200 belediye var. Bu
belediyelerin en az 1.500 tanesinin altyapısını yapabilecek ne gücü var ne de o
anlamda teknik donanımı var. İller Bankasının, belediyelere destek veren İller
Bankasının özelleştirileceği ve kapanacağı söyleniyor. Bu anlamda teknik
desteği bu belediyeler nerelerden alacak? Bunu hep beraber Hükûmetimizden
öğrenmek istiyoruz. Bir de bu
belediyelerimizin yazın hem turizm anlamında hem de yayla anlamında
büyüklükleri var. Mesela, oradan bir örnek vermek gerekirse, Atakent beldemiz var, Atayurt
beldemiz var, Taşucu beldemiz var, Silifke’den örnek
vermek gerekirse. Bunların şu andaki nüfusu 7 bin ile 10 binin arasında. Ama, yazın Atakent beldesinin 50
bine, Atayurt beldesinin 70-80 bine, Taşucu beldesinin yine 70-80 bine çıkan bir nüfusu var.
İller Bankasından gelen payları aynı, yazın da aynı şekilde, aynı personelle
hizmet etmek mecburiyetinde kalıyorlar, kışın da aynı personelle, aynı şekilde
hizmet etmek zorunda kalıyorlar. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Geçen yıl BELDES’ten 300 milyon YTL ödenek aktarımı olmuş idi; bu yıl
da, bakıyoruz, yine 300 milyon YTL. Fakat, bu yeterli
mi? Maalesef yeterli değil. Çünkü, altyapıları
konusunda -kanalizasyon, yol ve su çalışmaları konusunda- belediyelerimizin
güçleri bunlara yetmiyor. “2 binin altındaki belediyeleri kapatalım.” demiş
idik, fakat hâlen böyle bir çalışma da yok. 2005 yılında
çıkan kanunla da, yine, madde 13’te belirtildiği gibi “Yeni bir kanuni
düzenleme yapılıncaya kadar…” deniliyor. 2005 yılından beri il özel idareleri
ve büyükşehir belediyeleri bu kanuni düzenlemeyi
bekliyor. Belediyelerin gelirlerini artırmak üzere yapılacak olan çalışmaları
ve kanuni düzenlemeleri 3.200 tane belediye başkanı bekliyor. Fakat, maalesef, bu konuda, üç yıldır, dört yıldır AKP Hükûmeti tarafından yapılacağı söylenilen fakat bir türlü
yapılamayan, getirilemeyen bir kanuni düzenleme söz konusu. Köylerin
altyapısının desteklenmesi konusunda “KÖYDES” diye projeler çıkarılıyor. Fakat, maalesef, bu KÖYDES’ten
aktarılacak olanlarda ve kullanımlarında da yine siyasi iktidarın yapacak
olduğu -hem il genel meclisi üyeleri anlamında seçilenler hem de muhtarlık
anlamında seçilenler- yine iktidar partilerinin yapacak olduğu yerlere
yapılıyor. Silifke’nin
sıkıntısı neydi bölge anlamında bakacak olursak? Silifke bu seçimler de dâhil
olmak üzere 94 yılından beri hem köyleriyle hem beldeleriyle hem de şehir
merkeziyle Milliyetçi Hareket Partisine çok büyük destekler vermiş bir ilçemiz.
Bu seçimlerde her üç siyasi partiden hem CHP’den hem AKP’den hem de Milliyetçi
Hareket Partisinden gelmiş olan milletvekillerimiz, inşallah, Silifke’nin bu
problemlerini en iyi şekilde çözeceklerdir. Bu konuda kim ne
yaparsa, kim ne destek verirse, kim Silifke ve bölgeye hizmet verirse, onun
yanındayız. Bizim suçumuz, herhâlde, Silifke’nin suçu, 94 yılından beri, 99’da,
2002’de, 2004’te ve 2007’de Milliyetçi Hareket Partisine destek vermesidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – İktidardınız, verseydiniz desteği. KADİR URAL (Devamla)
– Bizim dönemimizde verdik zaten. BAŞKAN – Bir
dakika ekledim, lütfen… KADİR URAL
(Devamla) – Bizim dönemimizde gerekli desteği verdik biz zaten, sizin
döneminizde de, inşallah, o desteklerin verilmesini ve yapılacak olan işlerin
en iyi şekilde de desteklenmesini istiyorum. Sulama
birliklerinin tarımsal amaçlı olarak kullandıkları elektriğin, geçmiş yıllarda
hem Sayın Maliye Bakanımızla hem de Enerji Bakanımızla görüştüğümüzde, KDV
oranlarının düşürüleceği konusunda çalışma yapıldığını söylemişlerdi hem Sayın
Maliye Bakanımız hem de Enerji Bakanımız. Dün Sayın Enerji Bakanımıza sorduk
“Maliye Bakanımız bilir.” diyor, Maliye Bakanımıza soruyoruz “Enerji Bakanımız
bilir.” diyor. Yüzde 18 KDV oranlamasının da sulama birliklerinin kullanmış
olduğu elektriklerde de KDV’lerinin düşürülmesini istiyoruz, Hükûmetimizden de bunu bekliyoruz. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ural. Şahısları adına
söz sırası, Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. Buyurun. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; saygılar sunuyorum. Müzakere
ettiğimiz 2008 Bütçe Kanunu Tasarısı’nın mahalli idarelere yapılacak hazine
yardımıyla ilgili 13’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Sayın
milletvekilleri, biz Avrupa Birliğine milyonlarca euro
yardım yapıyoruz, fakat, bu Avrupa Birliği
fonlarından, yani şehirlerin çevre sorunlarının, kanalizasyon sorununun,
güzelleştirme sorunlarının halli için maalesef çok çok
az miktarda bir para alıyoruz. Ben bu konuda
yetkili insanlarla konuştum. Mesela, bir Yunanistan yaptığı yardımın 10 mislini
alıyor. İtalya 8 mislini alıyor. Fakat, orada da
maalesef bir Hristiyan-Müslüman tartışması yapılıyor
ve o kurumun başındaki insanlar özellikle Türkiye’yle ilgili bir proje gittiği
zaman bunu reddediyorlar. Tabii, Hükûmet varsa, kendilerinden özellikle rica ediyorum,
Türkiye’den gidecek bu projeleri ciddi takip etsinler. Türkiye’nin hiç olmazsa
verdiği o aidatlar kadar bir yardımın Türkiye’ye yapılmasını sağlasınlar. Bunu
sizler de araştırabilirsiniz. Bakın, mesela,
Avrupa Konseyinin yayınladığı sonuç bildirgesinde artık “katılım müzakeresi”
yerine “hükümetler arası konferans” diyor. Yani, bu Türkiye için çok ağır bir
sonuç. Bunlar çok önemli şeyler. Yani, keşke, burada Hükûmet
gelse, bunlara… Ve Türkiye’ye, artık üyelik konusunda çok ciddi sapmalar var.
Tabii, bu Fransa Cumhurbaşkanının da katkısı buna çok fazla. Benim burada
belirttiğim, Türk halkının kendi bütçesinden, vergisinden Avrupa Birliğine
yaptığı katkıların, hiç olmazsa aynı değerdeki paraların Türkiye’deki
hizmetlere getirilmesi için Hükûmetin seferber olması
lazım. Bu konuda ciddi bir büro oluşturup, bu konudaki projelerin orada kabulü
için gerekli olan ne ise, onu yapmak lazım. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii AKP Hükûmetini zaman zaman tenkit ediyorum ama bu 2006 ve 2007’de benim ilim
Tunceli’ye hakikaten ciddi bir KÖYDES ve BELDES’le
epey bir ödenek geldi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın arkadaşlar,
alkışlamanıza gerek yok. Hayır, alkışlamayın. Şimdi, ama bu ödenekler, acaba yerli yerinde
harcanıyor mu? Bakın, arkadaşlar…(AK Parti
sıralarından “Harcanıyor, harcanıyor” sesleri. Kardeşim, bir beni dinle de…
Gördün mü sen? YUSUF COŞKUN
(Bingöl) – Pertek’i de gördüm, Çemişgezek’i de gördüm… KAMER GENÇ
(Devamla) – Sen burada ezbere konuşuyorsun. Bakın, sayın
milletvekilleri, bir yerde, bir ilde yirmi sene, yirmi beş sene bir yatırımcı
kurum başkanı, müdür kalamaz. Bakın, bunu özellikle kafanıza koyun. Yani bir
yerde yirmi sene, yirmi beş sene bir daire müdürü kaldığı zaman müteahhitlerle
içli dışlı olur, doğru dürüst hizmet etmez. Bakın, ben, size geçmişte…
Tunceli’nin terörden kaynaklanan özel bir sıkıntısı var. Yani ben 91’lerde
Tunceli’ye gittiğim zaman önümde bir tim arabası, arkamda bir tim arabası, yani
orada her yere gidemezsiniz. Arkadaşlar,
bakın, bu işi egzajere etmeyelim, size doğruları
söylüyorum. Şimdi, oraya giden hizmetler doğru yapılmıyor. Bakın, köye içme
suyu gelecek. Adam gitmiş, müteahhit içme suyunu tam yapmamış, depoyu yapmış,
getirmiş tankerle suyu doldurmuş, giden kontrolöre musluğu açmış, “suyu
getirdim” demiş. Bakın, bunlar olan şeyler. Onun için sizlerden rica ediyorum,
oraya giden hizmetlerin sağlıklı yapılabilmesi için en azından ciddi kontrol
edilmesi lazım. Para vermek
önemli değil arkadaşlar. Yani Türkiye’de hırsızlar çok, maalesef. Yani
Türkiye’nin faturasını buldukları takdirde Türkiye’yi satan insan tıynetinde
insanlar var. Bizim size söylemek istediğimiz, bu memleket bizim memleketimiz.
Bu memleketi sağlıklı, yurtsever, ülkeyi seven, milleti seven, kendisini beş on
para için satmayan, yani beş paralık menfaat için devleti satmayan, Türkiye’yi
satmayan insanlar istiyoruz. Ben, size bunları söylüyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Yahu kardeşim,
bakın, yani burada bana müdahale etmeyin, zaten beş dakikalık bir sürem var
kardeşim. Yani sizlerden rica ediyorum. Bakın, Tunceli,
uzun zaman, uzun yıllar hizmet mahrumu bir ilimiz. Burada, bakın, hiçbir
belediyemizin içinde çift yol yok, duble yol yok.
Tunceli hudutları içinde hiçbir yerde Karayollarının duble
yolu yok. Yani gidin görün ya. İşte, gelin görün kardeşim. Onun için diyorum
ki, bu il… Bakın, bizde
doğal gaz yok, yani çağdaş bir hizmetin gerektirdiği hiçbir hizmet yok.
Üniversite yok. İşte, yurt yok dedim, defalarca size söyledim. Onun için rica
ediyorum. Bu Tunceli’yle ilgili özel bir proje alalım, bu ilimizi de
kalkındıralım. Bizim buradaki feryadımız bu sevgili milletvekilleri. Yani,
doğru dürüst yolumuz yok. Kara yollarımız, bakın… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) – Tamam, projeler yapılıyor. BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika ilave ediyorum. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, hiçbir ilçe yolumuz asfalt değil arkadaşlarım, yani halk… ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Kaç dönem milletvekilliği yaptın, niye yaptırmadın? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bu kadar devre milletvekilliği yaptım da olmadıysa… İşte,
siz yapın. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Siz niye yaptırmadınız? KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, neyse, yapmıyorsanız… Bakın,
hani, şimdi, Tayyip
Erdoğan diyor ki: “Tunceli’yi alacağım.” Hizmet yapın alın. Ben size diyorum. Buyurun, siz alın, orada mesela, bir Pertek Köprüsü’nü yapın, ben
de sizi desteklerim, tamam mı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yaparsanız o Pertek Köprüsü’nü ben sizi desteklerim, söz diyorum, buradan da
muhalefet yapmayacağım. Çıksınlar burada… Pertek Köprüsü’nü yapsınlar. Ben
hizmet yapılırsa… Arkadaşlarım, ben
bu saatten sonra yani körü körüne burada mücadele etmiyorum. Ama,
benim ilimde çok ciddi sıkıntılar var. Benim ilimde çok işsiz adam var, aç
insan var. Öğrencilerimiz çok muhtaç durumda. Yurt yok, ondan sonra, bu
insanlar her gün benden iş istiyor, diyorum ki: “Kardeşim, vallahi iş yok güç
yok, ne yapayım?” Yani o kadar acınacak durumda insan var ki. Diyor ki:
“Kardeşim, benim evim yok, barkım yok, yiyeceğim yok.” Ne yapayım diyorum.
Yani, bakın, size birtakım şeyler söyleyeceğim… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yanlış milletvekili seçmişler. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, bir cümle daha söyleyeceğim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Öyle bir usulümüz
yok. Sayın Genç, öyle bir usulümüz yok. Çok teşekkür
ederim. Sağ olun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu arkadaşlar hâlâ insanlığın ne olduğunu bilmiyorlar. Teşekkür ederim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoda bir milletvekiline bir
başka milletvekilinin, özellikle seçmenlerine hakaret etme hakkı yoktur. Sayın
Genç konuşurken vatandaşların yanlış milletvekili seçtiğini söylüyor. Lütfen,
sözünü geri alsın. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, ben onu duymadım. Eğer diyorsa çok alçakça bir davranışta
bulunmuştur. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söyleyen arkadaş sözünü geri almalıdır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yani o kim oluyor? O benim zekâtımı taşıyamayan adamlar… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Efendim, ben el kaldırarak buraya gelmedim. Onun gücü varsa gelsin
benim karşımda… Tunceli’de kendi Genel Başkanları Tayyip
Erdoğan gelsin aday olsun. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Varsa gücü gelsin benim yanıma. Tunceli halkı, çok onurlu ve soylu
bir halktır, Dersim halkıdır. O Dersim halkı herkese ders vermiştir. Bunu
bilin. Bundan sonra size cevap vereceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, arkadaşımızın… BAŞKAN – Tutanakları
getirteceğim ve gereğini yapacağım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Peki. BAŞKAN - Evet,
şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanımıza
sormak istiyorum: İhracatımızın her geçen gün arttığı, rekorlar kırıldığı,
ihracatta 100 milyar dolarlık sınırın aşıldığı hem bakanlarımız hem de iktidar
partisinin milletvekilleri tarafından sık sık dile
getirilerek övünme vesilesi yapılmaktadır. Şimdi, buradan sormak istiyorum:
Acaba 100 milyar dolarlık ihracat için kaç milyar dolarlık ara mal ithalatı
gerçekleştirdik? Basına yansıyan 100 milyar dolarlık ihracat için 116 milyar
dolarlık ithalat yapıldığı doğru mudur? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum soru için. İthalat tabii ki
sadece ve sadece ihracat için yapılmaz, bazı sektörlerde, örneğin yassı demir
çelikte, örneğin petrokimya sektöründe ve benzer diğer, plastik vesaire
sektörlerde bizim ciddi bir arz açığımız var. Dolayısıyla, sadece ve sadece
ihracat için ara mal ithal edilmez. Mesela, içeride tüketilen petrol, doğal gaz
da ara malı diye geçer, ama ithalattır. Dolayısıyla, o tür bir sonuca varmak
yanlış olur. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 14’üncü maddeyi
okutuyorum: Yükseköğretim
kurumları ve TÜBİTAK ile ilgili işlemler MADDE 14- (1)
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi) tertibinde yer alan
ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına,
mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin
sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir.
Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B)
işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek
kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir. (2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43
üncü maddesinin (d) bendi, 46, 58, ek 25, ek 26 ve ek 27 nci
maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı
olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir
gerçekleşmelerine göre kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları
itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilatları
karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek eklemeye Maliye Bakanlığınca
belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir. (3) Yükseköğretim kurumu bütçelerinde öz gelir karşılığı olarak
ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel
sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (Sağlık,
Kültür ve Spor Dairesi Başkanlıkları altında öz gelir karşılığı tefrik edilen
ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz. (4) Yıl içinde
eklenen sermaye ödenekleri, 2008 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla
ilişkilendirilir. (5) Yükseköğretim
kurumları ve TÜBİTAK’ın bütçe ödeneklerinin kullanılması, tertipler arasında
aktarma yapılması ve diğer bütçe işlemlerinin gerçekleştirilmesi konusunda esas
ve usuller belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde
hakkında söz isteyen gruplar vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Osman Coşkunoğlu,
Uşak Milletvekili. Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretim kurumları ve TÜBİTAK ile ilgili işlemler
üzerinde, bütçe yasasının 14’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek için huzurunuzdayım. Bu maddenin
birinci fıkrası, Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi ile ilgilidir, Öğretim Üyesi
Yetiştirme Projesi ile nereden nereye ne aktarılacağı konusunda bir düzenleme
getiriyor. Ben, size öğretim
üyesi durumundan biraz söz edeyim. Bakın, son dört yılda,
Türkiye’de, üniversite sayısı yüzde 49 arttı, özel ve devlet üniversitesi,
vakıf ve kamu üniversitesi; fakülte sayısı yüzde 34 arttı; yüksekokul sayısı
yüzde 61 arttı; meslek yüksekokulu sayısı yüzde 32 arttı; bu arada, öğretim
elemanı sayısı sadece yüzde 12 arttı; araştırma görevlisi sayısı sadece yüzde
7,3 arttı. Yüzde 50’lerde, 60’larda artan bölümler, fakülteler,
üniversiteler; ama yüzde 12 öğretim elemanı, yüzde 7,3 araştırma görevlisi
artışı. Bu ne anlama geliyor? Neden böyle bir hata yapılır? Neden bölümler
açılır, üniversiteler açılır? Zaten hiçbir yeni bölüm, üniversite açılmasa
bile, zaten eksik olan öğretim üyesi sayısını çoğaltmak gibi bir misyonu olması gerekirken Millî Eğitim Bakanlığının, neden,
hiçbir yeni bölüm açılmasa bile, yeterli olmayacak yüzde 12 mertebesinde
öğretim elemanı artırılır? Dört yılda yüzde 12… Dört yılda sadece yüzde 7,3
araştırma görevlisi… Neden? Şimdi, ben bir tahmin yapacağım. Eğer bu tahminim
yanlışsa, bu mantığın açıklanmasından ve tahminimin yanlış olmasından ben
memnun olurum. Benim tahminim
-bu tahmini destekleyen birçok söylemi olmuştur özellikle Sayın Başbakanın-
şudur: AKP’nin -artık, kadrolaşmanın ötesine giden, bir parti devleti kurma
amacına yönelik çabaları içerisinde- üniversitelere kendilerini, kendi
elemanlarını, kendi ideolojilerine bağlı kişileri yerleştirme niyetinin bir
sonucudur. Üniversiteler kan ağlıyor -öğretim üyesi açığı, kadro açığı- fakat
ne kadro açılıyor ne araştırma görevlisi ne yeni öğretim üyesi… Ama
üniversiteler açılıyor, fakülteler açılıyor, ama öğretim üyesi yok, araştırma
görevlisi yok. Şimdi, benim bu
tahminim, yani bir yandan hiçbir yeni üniversite ve bölüm açılmasa bile yeterli
olmayacak bir öğretim üyesi eleman sayısı artışı, yüzde 12 dört yılda ve
araştırma görevlisi sayısı artışı yüzde 7,3 dört yılda… Bu amaçtan başka nasıl
izah edilebilir? Bunu gerçekten duymak istiyorum. Nihayet bunun işaretleri oldu
ve “Yeni açılan üniversitenin rektörlerini biz atayacağız.” Anayasa
Mahkemesinde bozuluyor. İşte, TÜBİTAK ile ilgili... Bu maddede TÜBİTAK da var,
ona da geleceğim. TÜBİTAK ile ilgili…
Artık vahim bir hukuk olayı hâline geldi TÜBİTAK, maalesef, Türkiye
Bilimsel Teknik Araştırma Kurumu. Anayasa Mahkemesinden tutun iş mahkemesine
kadar, Danıştayıyla, bütün mahkemelerde, TÜBİTAK ile
ilgili dava var. Bütün mahkemelerde TÜBİTAK ile ilgili davaları hem TÜBİTAK hem
de TÜBİTAK yönetimini, maalesef -maalesef diyorum, çünkü hiçbir bilim insanını
burada suçlamak istemem ama- atayan, atamakta ısrar eden, yasalara rağmen,
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, idare mahkemesi kararına rağmen atamakta
ısrar eden Sayın Başbakan tazminata mahkûm olmuştur yargı kararlarını
dinlememekle. Bu kadar hukuksuzluk, bu kadar ısrar, ele geçireceğim ısrarı çok
vahimdir. Şimdi, nihayet,
son noktalardan birisi kondu. YÖK Başkanlığına yeni bir atama yapıldı. YÖK
Başkanlığına atanan sayın bilim adamıyla ilgili bazı bilgiler vereyim size. MEHMET S.
TEKELİOĞLU (İzmir) – Gazetelerden haber okuma burada. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Efendim? MEHMET S.
TEKELİOĞLU (İzmir) – Gazete haberlerini okuma burada. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Niye? Yanlış mı? Hayır, yanlış mı? Ayrıca, gazete haberi olduğunu
nereden biliyorsunuz ? Yanlış mı gazete haberi? Ben
okuyayım, yanlışsa -siz üniversiteden geliyorsunuz- eminim düzeltmek için çaba
sarf edersiniz ve ben de memnun olurum yanlışlığın düzeltilmesinden. Okuyayım,
yanlışsa düzeltin. Şimdi, AKP’nin
kamuoyu araştırması yaptırdığı üç şirketten birisinin ortağı yeni atanan sayın
bilim adamımız YÖK Başkanlığına. (AK Parti sıralarından “Yasak mı?” sesleri) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ticaret yapıyorlar. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Yasak değil, yok. Yani, ben okuyayım, siz… AKP’ye bu kadar angaje olmuş, araştırma… MEHMET S.
TEKELİOĞLU (İzmir) – Yalan haber! OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – “Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP teşkilatına, belediye
başkanlarına ve milletvekillerine anket yapan tek firmanın ortağı.” (AK Parti
sıralarından “Yasak mı?” sesleri) Hayır, yasak
değil. Hayır, yasak değil, yasak değil. Ben yasak demiyorum. (MHP sıralarından
“Etik değil, etik!” sesleri) O zaman bir şey
daha okuyayım size: “Bilim alanındaki konusu ve uzmanlık alanı din ve polis.”
Yasak mı? Değil. Dinle uğraşmak kötü mü? Değil. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ticaret sicilinden mi çıkardınız? OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yalnız, Diyanete atama yapmıyoruz,
Yükseköğretim Kurumuna atama yapıyoruz. Yasak değil elbette dinle uğraşmak,
hatta iyi bir şey bilim insanlarının dinle uğraşması, yani din üzerine
araştırma yapması çok iyi bir şey. Ben ona yasak demiyorum. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Siz de akademisyensiniz. Bunu nasıl kanıtlayacaksınız? OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Evet, ben de akademisyenim. Araştırma yapması iyi bir şey. Ama din
ve polis üzerine uzmanlaşmış birisinin… MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bunu nasıl kanıtlayacaksınız. BAŞKAN – Sayın Baştopçu, lütfen… OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – …bütün öğretim kurumunu ve dört yılda
öğretim üyesini sadece yüzde 12, araştırma görevlisini sadece yüzde 7,3
artırdığınız üniversitelerin başına getirmenin bu kadar rastlantı olacağına,
sizler için araştırma yapan, belediyeleriniz için, AKP yönetimi için araştırma
yapan bir şirketin getirip oraya ortağını atamanın yasak olmadığını ben de
biliyorum, yasalara karşı olmadığını biliyorum. Yasalara karşı çok şey yaptınız. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ticaret sicilinden mi çıkardınız? BAŞKAN – Sayın Baştopçu, lütfen… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Anayasa Mahkemesinden tutun, idare mahkemesine, iş mahkemesine,
bütün yasaları ihlal ettiniz. Başbakanınız mahkûm oldu. Daha hâlâ “Yasak mı?”
diye nasıl sorarsınız? (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ne bağırıyorsun? OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Baştan aşağı mahkeme kararlarında Başbakanınız mahkûm oldu. (AK
Parti sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) –Şiir yüzünden mahkûm oldu! MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – 22 Temmuzda kim mahkum oldu, kim? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Ben üzülüyorum bu konuya, sizin daha beter üzülmeniz gerekir. (AK
Parti sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu, şiir yüzünden! BAŞKAN – Sayın
Hıdır… Sayın Hıdır… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Hayır, hayır ben o mahkûmiyetinden söz etmiyorum. Ben son… BAŞKAN – Sayın
Hıdır… Sayın Hatip…
Sayın Coşkunoğlu… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Şiir yüzünden mahkûm oldu. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Hayır, ben, o mahkûmiyetinden söz etmiyorum. Ben, yargı kararlarını
dinlememekten tazminat ödemeye mahkûm edildi, ondan söz ediyorum Sayın
Milletvekili. Şimdi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Peki, o zaman sözlerimi şu şekilde tamamlayayım, 15’inci maddede
devam edeceğim: TÜBİTAK’ın önemli misyonlarından…
TÜBİTAK’a bütçe aktarılırken performans konusuna çok önem veren Maliye
Bakanımız yok galiba burada, ama diğer bakanımız da Hazineden sorumlu Bakanımız
da eminim buna çok önem verir. TÜBİTAK’ın kendisinin geliştirdiği 22 tane
gösterge vardır performans ölçmek için. Ne durumda bu? 2008 programından
okuyorum: Bilim ve teknoloji alanında uygulanan politika ve destek
mekanizmalarını izleme ve değerlendirme sisteminin iyileştirilmesi ihtiyacı
devam etmektedir. Yani, izleme ve denetleme yok. Ha, bütçe aktarılıyor, bol bol bütçe aktarılıyor. O bol bütçeye rağmen yetersiz. Buna
da sonra devam ederim. Teşekkür eder,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili. Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Türkiye Bilimler Akademisi ve TÜBİTAK vesilesiyle
söz almış bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, size bu vesileyle bilimsel araştırma, teknolojik gelişmeler,
bu konuda üniversitelerimizin durumu çerçevesinde bazı noktalarda Hükûmete yönelik takdirlerimi de ihtiva edecek bir konuşma
yapmayı planlamıştım. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Sözcüsü Sayın
Akgün’ü dinledikten sonra birkaç noktaya temas etmeden geçemeyeceğim. Cevap vermek
istediğim, cevap
vermeyi listeme aldığım konular, emin olun ki dokuzuncu dereceden
hafifletilerek verilecek seçilmiş konulardır. Sayın Akgün’ün… BAŞKAN – Ergün… MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - …ifade ettiği öyle konular var ki, sonra belki bir vesileyle
kendisine söylenir, bunlara girmek kendisinin de Partisi için de sıkıntıya
düşüreceğinden eminim. Oralara girmek istemiyorum. Şimdi, Sayın
Akgün diyor ki (AK Parti sıralarından “Ergün” sesleri) “İhracata dayalı masum
olanları…” MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ergün… BAŞKAN – Sayın Kutluata, Sayın Ergün. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Affedersiniz, Sayın Ergün. Şimdi, bu masum
olanlardan, birkaç tanesinden bahsetmek istiyorum. Onun için… Siz beni pek
dinleyemediniz, ben ismi yanlış telaffuz ettim, affedersiniz. “Efendim,
ihracata dayalı büyüme modeli uyguluyoruz.” dedi ve o kadar büyük bir
memnuniyetle söyledi ki. Şimdi, geçen yıl 41 milyar dolar, bu sene 50 milyar
dolar. En azından seneye de Hükûmetin öngörüsü olarak
65 milyar dolar dış ticaret açığı varken buna ithalata dayalı denir mi Sayın
Akgün? Peki, 65 milyar dolar fazla vermeyi hedef alsaydınız buna ne
diyecektiniz? O zaman da iktisat literatüründe adını
bulamayacaktınız. Onun için, lütfen, bunları milletimizin gözüne baka baka söylemek belki mümkündür, ama hiç değilse bunları bu
kadar net yapmayın. Hakikaten, bilen insanlar, iyi takip eden insanlar bundan
inciniyorlar. Hızlı geçmek istiyorum. Türk lirasının
değerinin artması konusunda şaşırtıcı bir şeyle karşı karşıyayız. Efendim, siz
bir rahatsızlık şüphesiyle tıbbi tahlil yaptırırsanız, eğer o hastalık sizde
varsa doktor “Sonuç pozitif.” der. Bu, hasta için
sevindirici bir şey değildir. Maalesef, demek ki kötü sonuç var. “Türk
parasının değeri arttı.” dediğiniz zaman da bir pozitif değer var orada. Ama, Türk parasının değerinin haddinden fazla, olması
gereğinin üzerine çıktığı zaman bunun ne olduğunu, herkesi bırakalım, vatandaşlarımıza,
milletimize dönüp soralım. Onlar size soracaktır ki: Bu değerli Türk lirasıyla
mı bu ithalatı yapıyorsunuz? Hayır. Türk parası bu tıbbi tahlilde olduğu gibi
haddinden fazla pozitif olduğu için bu fazla ithalatı yapmak zorunda kalıyor
Türkiye. Şimdi “Yapısal
reformları yapıyoruz, düzeltiyoruz.” derken, buradan Türkiye ekonomisinin
yapısal bir sarsıntı içine girdiğini göre göre
bunları söylemek doğru mu, gerçekten sizlerin takdirine bırakıyorum. “Efendim,
yatırımları özel sektöre yaptırıyoruz.” Bu güzel olur, seviniriz, ancak “Özel
sektöre yatırım yaptırıyoruz.” derken, daha şimdi “Otoyolları -2008’in başında-
ve köprüleri özelleştireceğiz.” meselesi var. Peki, yeni
köprüleri, yeni otoyolları özel sektöre ve yabancı sermayeye yaptırsanız, o
zaman daha gerçekçi olmaz mı? NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Onları da yapıyoruz. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - Ha, şimdi, özel sektörün yatırım yapabilmesi için temel
altyapıların yapılması gerekiyor. Temel altyapıları devrediyoruz, ekonomiden
uzun süre için çıkarıyoruz, ama öbür taraftan, işte, İzmir’e otoyol yapacağız
vesaire gibi geleceğe yönelik şeyler. NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Onları da yap-işlet-devretle yapıyoruz,
Boğaz Köprüsü… MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - Şimdi, Sayın Ergün, bir başka noktayı söyleyeceğim: “Tüp geçit…
Denizi, Boğaz’ı demir yoluyla geçiyoruz.” diye güzel bir iftihar vesilesi var,
Türkiye bununla iftihar ediyor. Efendim, size bir
tesadüf olarak ifade edeyim: 2002 yılının 15 veya 16 Mayıs günü İstanbul
Belediyesinin “İstanbul’un ulaşım sorununun çözülmesi için raylı sistemler”
konulu bir toplantısına Hükûmet -o zamanın Hükûmeti- önem verdiği için Başbakan Yardımcısı düzeyinde
Sayın Mesut Yılmaz da katılmıştı. Ben o toplantıda güzel bir tesadüf olarak, bu
tüp geçit projesinin, Boğaz geçişinin dönülmez şekilde takvime bağlandığını,
bundan sonra bunun dönüşü olmadığını söylemiştim ve büyük bir memnuniyet
dalgası esmişti. Şimdi siz şunu
söylerseniz anlamı var… NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Sultan Abdülhamit de düşünmüştü. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - Hayır efendim, her şeyi programa bağlanmış bir şey, dönüşü yok. Siz şunu söylerseniz, eğer şunu söylerseniz:
“Biz bunu aksatmadık, yürütüyoruz.” E öyle yapmak lazım değil mi efendim? Yani,
gerçekten müteşekkiriz, ama bu böyledir. Şimdi, bilmem,
“Kars-Tiflis-Azerbaycan’ı tren yoluyla bağlıyoruz.” Yine bir tesadüf,
Trabzon’da, Sayın Shevardnadze’nin, Haydar Aliyev’in, Sayın Ahmet Necdet Sezer’in katılımıyla bu demir
yoluyla ilgili şeylere imzayı ben attım. Peki, bunun devam etmesi gerekmiyor
mu? Ediyor ve bu güzel bir şey. Bunun için takdir etmek lazım. Hatta, bu projenin devam ettirilmesi, bu Van Gölü’ndeki
Akdamar Kilise inşaatıyla ilgili günahları da kısmen telafi ettirebilir.
Ermenistan’la ilgili ilişkiler açısından söylüyorum. Efendim, bir
başka nokta, hızlı tren meselesi. Hızlı tren meselesine hiç girmeyelim,
gerçekten sıkıntı çıkar. Onun üzerine de girmiyorum. Biliyorsunuz, başlamış,
ihale edilmiş bir projedir. Ama, hızlı trenle,
düzenlenmiş, tamir edilmiş, yenilenmiş yollarda trenlerin hızlı gidebilmesi çok
başka şeydir. Bunu yanlış anladığımız için Türkiye sıkıntılar yaşadı. Onlara
girmek istemiyorum. Bir de Sayın
Milletvekilimiz, Erzurum’dan İstanbul’a giderken uçakta yanında bir nine
görmüş. Nine İstanbul’a uçakla gidiyormuş. Büyük bir mutluluk tablosu yaşanmış.
Efendim, ben, 70
yılından beri Erzurum’a uçakta yanımda nineler, dedelerle gidip geliyorum.
Yalnız, siz o nineye sorsaydınız, hakikaten İstanbul’a mı gidiyor yoksa
İstanbul’dan sonra İzmir’e mi devam edecek, Antalya’ya mı devam edecek,
Eskişehir’e mi devam edecek, Kayseri’ye mi devam edecek? Diyarbakır’a
gidecekse, Ankara’ya gelmeden gidebilecek mi? “Çapraz uçuşları başlattık ve
yaygınlaştırdık.” deyin, çok büyük tebrik alacaksınız bizden, emin olun. Şimdi… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yapacağız. AHMET YENİ
(Samsun) – Yapacağız. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – İşte onu söylüyorum, ama “yapacağız” kısmında değil, olsun diye
söylüyorum. Şimdi, bütün bunları… AHMET YENİ
(Samsun) – Yapıyoruz. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Bakın, beyefendi, bütün bunları yaparken gönül arzu ediyor ki “Şu şu yatırımlar başladı. Büyük yatırımlardır, arkası devam
etmelidir.” denilsin ve Türkiye’nin daha hızlı kalkınmakta olduğuna hep beraber
gönül birliğiyle inanalım. Şimdi, esas
konumuza… Çok az vakit kaldı. Efendim, Türkiye’de araştırma-geliştirme konusu
Türkiye’nin en ciddi konularından bir tanesidir. Biraz hızlanarak ifade etmek
istiyorum ki, Türkiye’de bunun esas ortamını oluşturacak yerler
üniversitelerimizdir. Ama, Türkiye’de bilgi üretme ve
teknoloji üretmenin, yani bilimsel ve teknolojik gelişmelerin önünü açmanın
yolu bunun finansmanını sağlamaktır. İktidarın “Bu sene, önümüzdeki sene yüzde
0,8’e, daha ilerideki yıllarda yüzde 2’ye çıkaracağız.” demesini memnuniyetle
karşılıyorum. Ancak, diğer bazı uygulamaların bu işle çeliştiğini görüyoruz.
İşte, Türkiye’de araştırma ve geliştirmeyi satın alarak veya bizzat yaparak
finanse edecek kuruluşlarımızın ithalata yönelmesi dolayısıyla bu işin
finansman ayağı tahrip edilmektedir. Ancak, Türkiye’de bu işin yeri, yapıcıları
ve geliştiricileri üniversitelerdir. Türkiye’de
üniversite konusuna yaklaşımınıza bir bakacak olursak, bu konuda çok büyük
sıkıntıları çok yakın zamanlarda atlatamayacağımızı görüyoruz. Neden bunu
söylüyoruz? Çünkü üniversitelerin sanayiyle iş birliğini hep dile getiririz,
ama üretici birimlerin üniversiteye niye ihtiyaç duymadığını, niye
üniversitedeki çalışmaları parasını ödeyerek, geliştirdikleri bilgi ve
teknolojiyi hayata geçirerek niye para ödemediklerini değerlendirmiyoruz. Bu
işin finansmanı bu ilişkinin içindedir. Dünyada, özendiğimiz Japonya’da 3,2,
Amerika’da 2,6 civarındaki bütün bu araştırma-geliştirme oranları
-gayrisafi yurt içi hasıla içinde- bu anlayışın ve bu irtibatın sonucudur.
Dolayısıyla, piyasanın araştırma ve geliştirmeyi finanse edecek bir yapı içinde
tutulması, bunun için de serbest rekabetin gerçek anlamda yaşanması lazımdır.
Eğer üreticileriniz her ithalat dalgasında teslim olur, pes eder ve hazır
ürünleri satın alırsa bunun arkası gelmez. Şimdi, çok uzun bir konu, ama
üniversite konusunun bu konuda devre dışında kaldığını ve birtakım
üniversitelerimizi, yüksekokul olmayacak birtakım kurumları üniversite
saydığımızı bu noktada ifade etmek zorundayım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika ekliyorum. Lütfen
tamamlayınız. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Araştırma ve
geliştirmenin Türkiye’de dünyadaki ithalat dalgalarının sonucu hayatiyetini
kaybetmiş kesimlerin yeni üretim tarzlarına adapte olması bakımından birtakım
uygulama alanları bulması gerekiyor. Bu anlamda, Sanayi Bakanı Sayın Zafer
Çağlayan’ın birtakım girişimler içinde olduğunu görüyoruz, ancak ne kadar
başarılı olabileceğini bilemiyoruz. Çünkü, klasik
üretim sistemi altüst oluyor, yeni üretim sistemlerinin yerine konulması lazım. İlgili
bakanlarımızın -ana yollarının üzerindedir- Adapazarı’na bir girmeleri hâlinde
küçük sanayi sitelerine şöyle bir uğramalarını istiyorum. Kaç tane açık kepenk
var? Açık olan kepenklerin mensupları, yetkilileri, birtakım tenekelerin içinde
ateş yakıp ısınmaktan başka ne yapmaktadırlar? Bunların, bütün Türkiye çapında
yaşanan bu ortamın nasıl giderileceğine dair ne gibi acil tedbirlerin
peşindeyiz? Bunları bilmekte büyük fayda var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - Bu çok önemli konuyu burada kesmek mecburiyetindeyim. Hepinize
tekrar saygılar sunuyorum, gelmekte olan bayramınızı da kutluyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kutluata. Gruplar adına
üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Sami Güçlü, Konya
Milletvekili. Buyurun Sayın
Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinde grubum adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İlk önce,
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Coşkunoğlu’nun
biraz önce bu söz hakkını kullanırken gündeme getirdiği konuda ben de bir
değerlendirme yapmakla sözüme başlamak istiyorum. Saygıdeğer Hocam
bu kanun tasarısının 14’üncü maddesiyle ilgili görüşlerini belirtirken konuyu
yeni atanan YÖK Başkanına getirdi. YÖK Başkanının bir “sosyolog” olduğunu ifade
de etmeden, onun dinle ve emniyetle, güvenlikle ilgili alanlarda uğraştığını
söyledi. Ben, ilk önce
“üniversite” kavramından başlayarak sizlere bu hususta kısa bir değerlendirme
yapmak istiyorum. Evvela üniversite, en genel anlamda eğitim, öğretim,
araştırma, topluma öncülük etme, danışmanlık ve yayın faaliyetinde bulunan bir
kuruluştur. Ülkenin insan gücü ihtiyacını karşılaması, eğitmesi, yetiştirmesi
en başta gelen görevlerinden birisidir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde,
değişen teknoloji, globalleşme, rekabet, verimlilik
gibi kavramların çok öne çıktığı bir dönemde bizim en başta ekonomimizi,
toplumumuzun ihtiyaç duyduğu üretimi çok iyi yetişmiş insan gücüyle
karşılayabileceğimiz açıktır. Dolayısıyla, üniversitelerimizin, toplumun bu
yönünü dikkate alarak, bütün gücüyle, ihtiyaç duyduğumuz bu insan gücünü
yetiştirmesi lazım. Üniversiteler
aynı zamanda şehirlerin, bölgenin ve ülkenin değişik konudaki sorunlarına, yani
ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel alandaki sorunlarına çözüm üretmek
durumunda, bu hususta görüşler getirmek durumunda. Yani,
danışmanlık yapmak durumunda hem sanayiye hem ticaret hizmet sektörüne hem
siyaset alanına. Ama bunlardan daha önemli bir husus var. Evvela
üniversite, ruhu olan bir kurumdur. “Üniversite ruhu” diye bir şeyden bahsetmek
durumundayız, aksi hâlde basit anlamda bir kısım mesleki eğitim faaliyetleri
yapılan bir yer değildir. Üniversiteyi biz, kültürel muhitlerde, merkezlerde,
tarihi büyük bir geçmişe sahip olan yerlerde kurduğumuz zaman, orada aslında bu
ruh biraz daha kuvvetle teşekkül eder. Hepimizin
bildiği, özellikle akademik hayatta bulunan, alanda çalışan arkadaşlarımızın
bildiği İspanyol filozofu Ortega Gasset’in
bir sözü vardır: “Üniversite inşa edilmiş akıldır.” der. Bir başka benzetmeyle
şunu söyleyebiliriz: “Üniversite toplumun düşünen beynidir.” Toplumu bir canlı
organizmaya benzetirsek, düşünen kafası üniversitedir. İşte, bu fonksiyonu
gören üniversiteyle ilgili olarak bizim söylememiz gereken husus şu: Türk
toplumunun 21’inci yüzyılda ihtiyaç duyduğu çok yönlü insan gücünü, bütün
gücümüzle bu ruhu olan üniversitelerde yetiştirmek ve ülkenin geleceğini,
güvenliğini, ekonomisini, refahını ve toplumun mutluluğunu en önde sürükleyici
bir insan unsurunu bu alanda geliştirmektir. Peki, Türk
üniversiteleriyle ilgili durum nedir? Cumhuriyetten önceki dönemlerde,
Meşrutiyet ve Tanzimat Dönemleri dâhil, sorunlarımız olan üniversitelerdir. Cumhuriyet
Dönemine geliyorum. 1933, 1961 Anayasası’ndan sonraki düzenleme, 1973, 1982,
beş defa, ortalama on dört yıl. En uzunu 82’den sonraki olan dönemdir, yirmi
beş yıl. Ama, en sonunu da en çok bildiğimiz dönemdir.
Yani eleştirmediğimiz, değiştirmediğimiz hiçbir alanı kalmayan bir mevzuat ve
düzenleme. Üniversite Türkiye’ye bir sorun olmuştur, “üniversite sorunu” diye
bir olay çıkmıştır. Türk toplumunun gençlerini eğitmek, onları meslek sahibi etmek,
bu toplumun sorunlarıyla uğraşacak insanlar olarak, bir anlayışta, özgürlükte,
düşüncede, kapasitede yetiştirmesi gereken üniversitelerimizin kendisi öyle bir
otoriter yapı oluşturmuştur ki bu hiyerarşik ortam içerisinde, hiçbiriniz
söyleyebilir misiniz, Türkiye’nin sosyal, siyasi sorunlarıyla ilgili
üniversitelerden aykırı bir ses çıksın? Çıkamamıştır. Halbuki,
üniversite, eğer içinde aykırı düşünce yoksa bulunup getirilmesi ve o
düşüncenin dinlenmesi, karşısına o düşünceyi giderecek, onu bir bakıma alt
edecek, gerçek, daha saf, ülke yararına düşüncelerin üretilmesi gereken bir
merkezdir. Biz böyle bir üniversite arzu ediyoruz. Türkiye’nin böyle bir
üniversiteye ihtiyacı var. Bunun siyasi bir yanı da yok. Çünkü,
o, ülkenin tüm insanlarını yetiştirecektir. Dolayısıyla, biz, 1982’den beri her
yönüyle şikâyet ettiğimiz, otoriter yapısı, seçim sistemi, finansmanı, öğrenci
seçimi ve bütün bu alanlarda eksiklerini bulduğumuz üniversiteyle ilgili konuda
bir başlangıç yaptık. İki gündür, kamuoyu, yeni atanan bu YÖK Başkanıyla ilgili
değerlendirmeler yapıyor. Çoğu olumlu. Ne diyor bu YÖK Başkanı? İki şey
söylüyor. Arkadaşlar, bugün bu toplumun en çok ihtiyaç duyduğu iki söz söyledi.
Dedi ki: Birincisi, “Bütün yasakların üniversitelerden kalkması.” Arkadaşlar, biz
üniversitede yasak koyabilir miyiz? Üniversitede yasak olduğu zaman orası
üniversite olur mu? Olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) İkincisi,
“Üniversiteleri asli görevine döndüreceğim.” dedi. Üniversiteler
ideolojik üretim merkezi olur mu arkadaşlar? Bu doğru olur mu? Üniversiteler
gerçeğin peşinde olan kurumlardır, bilimsel araştırma yaparlar, sunarlar;
siyasetçiye sunarlar, sanayiciye sunarlar, hizmet sektöründe olana sunarlar,
yanlışa yanlış derler. Hiçbiriniz merak ettiniz mi, Türkiye’de “Üniversite bu
konuda ne diyor?” diye bir merak var mı bizlerin içinde? Ben bir üniversite
mensubuyum. Bu toplumda var mı böyle bir merak? OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Var, var, var. SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Yani, vatandaşımız soruyor mu, siyasetçi şöyle düşünüyor, ama bu
üniversite ne düşünüyor diye? Böyle bir ihtiyaca, bir üniversite mensubu
olarak, mahcubiyet duygusu içinde “hayır” diyorum. Dolayısıyla, biz, hep
birlikte üniversiteyi yeniden inşa etmeliyiz, bir akıl inşa etmeliyiz. Şimdi, YÖK
Başkanının iki sözünü tekrar ediyorum: Bütün yasakların üniversitelerden
kalkması gerektiği, ikincisi ise üniversitelerin asli görevi olan bilimselliğe
daha fazla önem vermesi. Arkadaşlar,
kesinlikle alkışlanması gereken bir husus (AK Parti sıralarından alkışlar) ve
bu sözlerin arkasında durulması gerektiği konusunda biz siyasetçiler de “Evet,
sonuna kadar bunları gerçekleştirmek görevinizdir, biz de sizi destekliyoruz.”
demeliyiz. Bu insanı daha
doğarken, görevine başlarken, çok ideolojik yaklaşımlarla, onun köy
sosyolojisi, iktisat sosyolojisi, din sosyolojisi, güvenlik sosyolojisi gibi
onlarca alanı olan sosyolojinin içerisinde iki alanla uğraştı diye, onun, daha
başlangıçta, bu Parlamentonun çatısı altında bir akademisyen hocamız tarafından
bu şekilde nitelenmesini hiç doğru bulmuyorum. Bu yeni
Başkanımıza başarılar diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güçlü. Sayın Ünal Kacır burada mı? Sayın Kacır, Sayın Genç’in konuşması esnasında “Yanlış
milletvekili seçmişler.” demiş Tunceli iliyle ilgili olarak. Ben kendisinin… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ben buradayım Sayın Başkan. BAŞKAN –
Neredesiniz? Buyurun. Bunu düzeltmenizi
istiyorum, kastı aşan bir söz olarak… Yerinizden lütfen… “Yanlış
milletvekili seçmişler” demişsiniz Sayın Genç için, Tunceli halkı için. Sadece
bunu düzeltiniz. Kastı aşan bir söz olduğunu düşünüyorum. Buyurun. IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın,
bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle açıklaması ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: dışarıda anons edildiğimi
duyduğum için koşarak geldim Sayın Başkanım, kusura bakmayın. BAŞKAN –
Estağfurullah. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Kamer Genç, sık sık
kürsüye gelerek, dört beş dönemdir milletvekili olduğunu, tecrübeli bir
milletvekili olduğunu dile getirmektedir. Yine, Sayın Genç, seçim bölgesi olan
Tunceli’nin hiçbir ihtiyacının giderilmemiş olduğunu da dile getirmektedir ve
ihtiyaçları bir bir sıralamaktadır. Yıllar yılı bu
bölgenin milletvekilliğini yapan ve aynı zamanda iktidar milletvekilliği de
yapan Sayın Kamer Genç’in döneminde Tunceli ilinin hiçbir ihtiyacı
giderilmemişse bu, Sayın Kamer Genç’in seçiminin isabetsiz olduğunu
göstermektedir. Söylemek istediğim budur. Halk yanıltılmıştır. Ancak, AK Parti Hükûmetleri döneminde Tunceli’den milletvekilimiz olup
olmadığına bakılmaksızın ülkemizin her vilayetine yatırımlar yapıldığı gibi
Tunceli vilayetimize de yatırımlar yapılmıştır. KÖYDES projesi ile bütün köy
yollarımız yapılmakta ve köylerimize içme suları getirilmektedir ve yatırımlar
sürmektedir. Bu vesileyle Hükûmetimize de teşekkür
ediyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Evet,
millet yanlış yapmaz. Millet, seçimlerinde yanlış yapmaz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, “Kamer Genç’i seçmekle halk
yanıltılmıştır.” dedi, bana sataşma var. BAŞKAN – Evet,
şimdi, yerinizden bir kısa söz hakkı tanıyacağım size, buyurun. Sayın Genç, siz
de sataşmaya mahal vermeden lütfen. 3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, aslında tabii, konuşan kişinin ismini de bilmiyorum,
cismini de bilmiyorum. Bu kadar ülke sorunlarından habersiz
bir kişi. Zannedersem bu kişi de KİT Komisyonu Başkanlığını yapan bir
kişi. İşte AKP böyle bir kişiye KİT Komisyonu Başkanlığı verirse, ülkenin
sorunlarını bu kadar ters, anlamsız, yüzeysel yorumlar. Şimdi, Tunceli halkının
kimi… BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama bir dakika efendim, yani bir dakika, ben… BAŞKAN –
Meramınızı izah ettiniz, çok teşekkür ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ne meramımı… BAŞKAN – Ettiniz,
sağ olun, teşekkür ederim. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) (Devam) A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam) 1.- Maliye Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maliye Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) KAMU İHALE KURUMU (Devam) 1.- Kamu İhale Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kamu İhale Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) GELİR BÜTÇESİ (Devam) BAŞKAN – Şimdi
şahısları adına söz talepleri var. Sayın Hüseyin Devecioğlu, Kilis. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun. Söz süreniz beş
dakikadır. HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
14’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, bütçenin geneli ve sosyal yönüyle ilgili konuşmak
istiyorum. Bildiğiniz gibi, yoksulluk olgusu, ilk bakışta sadece az gelişmiş
veya gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun olmayıp, yoksulluk ve yoksullukla
mücadele organizasyonları ve çalışmaları gelişmiş ülkelerde de mevcuttur. Devletimizin
Anayasa’da ifade olunan sosyal ve hukuk devleti olması özelliği gereği gelir
dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesine ve yoksul kesimlerin
desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın
güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem arz
etmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynakları Fon
Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü tarafından il ve ilçelerimizdeki sosyal dayanışma derneği vakıflarına
gönderilmektedir. Bu fondan ekonomik ve sosyal açıdan değişik yoksullukları
olan ihtiyaç içindeki vatandaşlarımıza geniş bir yelpazede sosyal yardımlar
yapılmaktadır. Artarak devam eden bütün bu sosyal yardım ve proje destek
programları her ilimizde valilerimiz ve ilçelerimizde kaymakamlarımız
başkanlığındaki dokuz yüz otuz bir adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıflarımız kanalıyla yürütülmektedir. 2008 yılı bütçesi bu nedenle sosyal
projeleri destekler nitelikte ihtiyaçlarımızı tatmin etmektedir. Ayrıca,
memleketimizde kurulan Kilis Yedi Aralık Üniversitesine ayrılan 7 trilyon 134
milyarlık kaynak için Hükûmetimize teşekkür ediyorum.
Böylece, öğrencilerimiz yeni kurulan üniversitemizde daha iyi eğitim ve öğretim
imkânları bulacaklardır. Sözlerime son
verirken, 2008 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni
eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Devecioğlu. Şimdi şahısları
adına söz sırası, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni’de. Buyurun Sayın
Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 14’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu madde öğretim üyesi
yetiştirmeyle alakalı. O bakımdan,
bizim, tabii, son, geçen dönem açmış olduğumuz üniversitelere mutlaka öğretim
üyesi lazım. Geçmiş yıllarda nasıl ki öğretim üyeleri yetiştirilip
üniversitelere hazırlanıyor idiyse, bu dönemde de, açılan üniversitelere bunlar
aynı şekilde hazırlanıp yetiştirilecek. Bütçede bununla alakalı rakamlar da
ortaya konuldu. 2008 mali yılı
bütçesi yüce Türk milletimize hayırlı uğurlu olsun. Yaklaşmakta olan Kurban
Bayramı’nın milletimize, İslam âlemine ve insanlığa hayırlı sonuçlar
getirmesini diliyorum. Bayramda hepimiz
seçim bölgelerimize gideceğiz. Meclisteki çalışmalarımızı, hep beraber
-iktidar, muhalefet- anlatmış olacağız, zaten vatandaşlarımız da, milletimiz de
bizi buradan izlemeye devam ediyor. AK Parti İktidarı
olarak yaptığımız işleri sizlerle beraber yerlerinde göreceğiz ve anlatacağız.
Neleri göreceğiz? KÖYDES projelerini, BELDES projelerini, duble
yolları, hızlı trenleri, o yolları göreceğiz. Açılan tünelleri hep beraber
göreceğiz ve hep beraber o tünellerden geçeceğiz. AK Partiden önce 8 milyon insan
uçak ile seyahat ederken, bizim iktidarımızda 30 milyon insanın uçak ile
seyahat ettiğini beraber göreceğiz ve yaşayacağız. Sağlıktaki değişimi,
dönüşümü ve kuyrukların nasıl kalktığını, iktidarıyla, muhalefetiyle tüm
milletvekilleri olarak orada beraberce görmüş olacağız. Hastaların ilaç
kuyruklarındaki çilelerinin nasıl sona erdiğini beraber göreceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; açılan üniversiteleri göreceğiz. Yapılan, yükselen
toplu konutları hep beraber gittiğimiz illerde, ilçelerde müşahede edeceğiz,
bunları göreceğiz. Temeli atılan ve açılan barajları hep beraber yaşayacağız.
Şeffaf ihaleleri halkımızla beraber izliyoruz, takip ediyoruz. Döşenen petrol
boru hatlarını hep beraber gittiğimiz yerlerde göreceğiz. Bizden önce batan ve
batırılan bankalardan yapılan tahsilatların gittiğimiz
bölgelerde nasıl hizmete dönüştüğünü göreceğiz. Enflasyon canavarından nasıl
kurtulduğumuzu milletimiz gördü ve onu hep beraber oralarda yaşayacağız. Ziraat
Bankasının, Halk Bankasının çiftçimize, köylümüze, KOBİ’lere,
esnaf ve sanatkârlarımıza yüzde 50-60’larla değil, 7-14 aralığı
ile faizlerle kredi verdiğini hep beraber göreceğiz. İşte, muasır
medeniyeti yakalamak için gece gündüz nasıl çalıştığımızı Mecliste,
bölgelerimizde görüyorsunuz, vatandaşlarımız da, yüce Türk milleti de görüyor. 22 Temmuzda
milletimiz AK Partiyi ibra etti ve yeniden yüzde 47 oy vererek iktidar yaptı ve
yola devam dedi. Her 2 kişiden 1 kişi AK Partiye oy verdi, inşallah önümüzdeki
dönemde bu 2 kişiyi artırarak devam edeceğiz ve yüzde 60-70’lerle bir dahaki
dönemde, büyük çoğunlukla, inşallah, burayı da doldurmuş olacağız. Ben, tekrar,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Görüp göreceğiniz bu kadar sizin. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yeni. Soru-cevap
işlemine geçiyorum. KADİR URAL
(Mersin) - Avrupa’dan da ithal edecek misiniz Sayın Yeni? BAŞKAN - Sayın Enöz. Buyurun Sayın Enöz. KADİR URAL
(Mersin) - Avrupa’dan da ithal edin, yetmiyor. Sadece ekonomi bakanı yetmiyor
Avrupa’dan ithal. BAŞKAN - Sayın
Ural… Sayın Ural… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Sayın Hazine
Bakanımızı da bulmuşken, 2007 yılı itibarıyla, kamunun ve özel sektörün ayrı ayrı, toplam dış borçları ne kadardır? İkinci sorum:
Alınan bu borçlardan IMF’nin yüzde olarak payı ne kadardır? Üç: Uluslararası,
diğer, hangi finans kuruluşlarına borcumuz bulunmaktadır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, az
önce sormuş olduğum soruya cevap verilemeyeceğini, yani ihracata dayalı bir
ithalat projeksiyonunun yapılamayacağına benzer bir
ifadede bulundu. Şimdi buradan, Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı 2008
yılı programıyla ilgili kitapçığın 34’üncü sayfasında, Resmî Gazetede
yayınlanan, ihracatın ve ithalatın sektörel ve
ekonomik gruplarına göre dağılımlarını veren tabloların ne anlama geldiğini
sormak istiyorum. Bu tablolara göre toplam ihracatımız 104 milyar, toplam
ithalatın ise 166 milyar olduğu belirtilmektedir. Yine bu tablolarda, ara
malları toplam ithalatının 2007 için tahminî 120,4 milyar, bunun da 12,3 milyar
dolarının ham petrol, diğerlerinin ise diğer ara mamuller, ara mallar olduğu
ifade edilmektedir. O zaman, bu tablolarda verilen rakamlar ne anlama gelmektedir?
Bu rakamlar hayalî olarak mı verilmiştir? Bunun açıklamasını Sayın Bakanımdan
rica ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Ben de Sayın
Bakanımdan, gündem üniversiteler olduğu için, üniversitenin önemli bir çalışan
kesimini oluşturan ve rahatsızlık duydukları iki konuyu dile getirmemi söyleyen
yardımcı doçentlerle ilgili konuda görüşünü alacağım. Birincisi, bu
kadroda çalışan öğretim üyeleri, emeklilik yaşları geldiğinde 1’inci dereceden
emekli olamamakta, 3’üncü dereceden aşağı inememektedir. Hepimizin bildiği
gibi, dört yıllık üniversiteyi bitiren her çalışan 1’inci dereceden emekli
olabilirken bunlar 3’üncü derecenin altına inememektedirler. Bu teknik konuyu
acilen bu dönem çözmeyi düşünüyor musunuz? Çözmek zorundayız en azından, ben
kendi görüşümü söylemek istiyorum. İkincisi, yine,
yardımcı doçent kadrosundaki bilim adamlarımız, yabancı dil doçentlik
sınavından 65 alamadıkları ve herhangi bir ülkede yabancı dilde indeksli yayın
yapamadıkları gerekçesiyle doçent olamamaktadırlar. Bu ülkenin gerçek
probleminin çözümüyle ilgili, çok sayıda yardımcı doçent, Türkçe yayın yapmış
ve yeterli akademik çalışma yapmış olmasına rağmen, neden… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla,
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: AKP temsilcileri, konuşmaları sırasında,
genellikle dış ticaret açığının artmasına gerekçe olarak ham petrol varil
fiyatlarındaki artışı gösterdiler. Biraz önceki arkadaşımızın gösterdiği,
Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı programda, 2007 yılı toplam
ithalatının içindeki ham petrolün payı yüzde 7. Bu şekilde olduğuna göre, dış
ticaret açığının esas gerekçesi nedir? BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, Merkez Bankasında 70 milyar dolar rezerv olduğunu
söylüyorsunuz. Sıcak paranın ülkemizden kaçmamasının, kaçtığı takdirde tedbir
olarak bu paranın tutulmasının ülkeye maliyeti ne kadardır? İkinci soru: Cari
açık 36 milyar dolar civarındadır. Bunun ülke ekonomisine riski ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tabii, ben, biraz
önceki tartışmaya tekrar girmek de istemiyorum, yani beni seçen Tunceli halkı
çok onurlu ve soylu bir halktır, ne zaman, nerede, neyi seçeceğini çok iyi
bilir. Buna, başkalarının ne kafaları erer ne bilgileri erer. Ben, efendim,
şimdi, bölgemle ilgili bir şey sormak istiyorum. Bir defa, Tunceli’de İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesini, 1992 tarihinde -ben o zaman Meclis Başkan
Vekiliyken- kanuna, YÖK Kanunu’na dâhil ettirdik. Bu fakülte hâlâ açılmadı. Birinci sorum bu. Ne zaman açılacak? İkinci sorum:
Tunceli’de bir yüksekokulumuz var. Bu yüksekokulun yurdu yok. Öğrenciler yurtta
kalmıyorlar. Bu yurt ne zaman… Burası nasıl, bir yurda kavuşturulacak? Daha
önce de söylemiştim. Burada bir yurt var, Millî Savunma Bakanlığı almış. Millî
Savunma Bakanlığından ricamız, ya yeni bir bina alsınlar ya kendileri orayı
boşaltsınlar. İkincisi, tabii,
camiler ibadet yeridir, üniversiteler akıl ve bilim yeridir. YÖK Başkanlığına
seçilecek insanın bilim adamı, akıl adamı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Öztürk, son soru. Buyurun Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakanım, gazetelerden okuduğumuza göre, aynı zamanda İngiliz
vatandaşı olduğunuzu öğrendik. İngiliz vatandaşlığından çıkmayı düşünüyor
musunuz? AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) – YÖK’le ne alakası var bunun? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buyurun Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sorular için teşekkür ediyorum. Tabii, hepsine
cevap veremeyeceğim. Şimdi, kamu dış
borç stoku rakamları merkezî Hükûmet için 66,5 milyar
dolardır. Bunun içine Merkez Bankasını da katarsanız -ki o da yaklaşık 15
milyar dolardır- 81 milyar doları bir miktar aşıyor. Tabii, Merkez Bankasının
da yaklaşık 70 milyar dolarlık bir rezervi vardır. Dolayısıyla, aslında
Türkiye’deki net borç tarihte olmadığı kadar düşük bir düzeydedir. Burada IMF’nin
payı… Şimdi, biz iktidara geldiğimizde 23,5 milyar dolardı, bugün itibarıyla,
tabii ki SDR kuruna bağlı olarak, günlük 7,2 ile 7,4 milyar dolar arasında
değişmektedir. Dolayısıyla, burada IMF’nin payı, yani brüt borç içerisindeki payı
yüzde 10’lar civarındadır. Zaten, dikkat ederseniz, bu sene biz IMF’ye 4,4
milyar dolar geri ödedik, IMF’den aldığımız para ise 1,1 milyar dolar. IMF’ye
önümüzdeki dönemlerde de yine dış borç ödeyici konumumuz devam edecek. Uluslararası
piyasalardan aldığımız bu seneki borç yaklaşık 4,6 milyar dolardır. Biz 5,5
milyar dolarlık bir hedef koymuştuk, öyle görünüyor ki, yılı onun altında
kapatacağız. Tabii, bizim geri ödediğimiz miktar daha fazla. Yani, kamu
sektörünün borç yükü anlamında baktığınız zaman Türkiye’nin durumu gerçekten
iyileşiyor. Bakın, net iç ve
dış borçları alın… Neti almak anlamlıdır. Neden? Çünkü,
bankada paranız varsa, dışarıya da borcunuz varsa, tabii ki onu hesaplamanız
lazım. Kamunun varlıkları varsa, bir de yükümlülükleri varsa, tabii ki onu netlemek lazım. Merkez Bankasının rezervleri varsa, yani
net dış varlıkları varsa, tabii ki onu netlemek
lazım. Bizdeki “net borç” tanımı dünyadaki diğer tanımlardan farklı değil.
Brezilya’daki tanım neyse, Meksika’daki tanım neyse, Amerika’daki tanım neyse,
Türkiye’deki tanım da odur. Türkiye’nin toplam net dış borcunun millî gelire
oranı bu sene sonu itibarıyla yaklaşık olarak yüzde 40’ın altına inecek. Bu
oran bundan birkaç yıl önce yüzde 90’ın üzerindeydi. Dolayısıyla, Türkiye’de
neresinden bakarsanız bakın Türkiye’nin kamu borcunda ciddi bir iyileşme var. Şimdi, DPT’nin
2008 yılı programı 34’üncü sayfasındaki tabii ki rakamlar doğru, rakamların
tabii ki bir anlamı var. Burada benim söylemeye çalıştığım şey şuydu: Şimdi,
Türkiye’de tabii ki ara malı ithalatı yapılıyor. Bunun 12,4 milyar doları
petrol olabilir, ama doğal gazı unutuyorsunuz, yine, türev ürünleri
unutuyorsunuz. Bakın, ben size gerçekleşmiş rakamı söyleyeyim: 2006 yılında
Türkiye’nin toplam ithalatı içerisinde petrol, doğal gaz ve türev ürünlerinin
miktarı 28,5 milyar dolardır. Bu sene muhtemelen 33 milyar doları aşacaktır. Şimdi, bunu bir kere dikkate almak lazım. Benim söylemeye
çalıştığım şey şuydu: Tabii ki Türkiye’de ara malı ithal ediyoruz, bir kısmı
ihracat mallarının üretiminde kullanılıyor, bir kısmı da iç tüketimde
kullanılıyor, çünkü Türkiye’deki üretimin bir kısmı tabii ki ithalata dayalı,
ama bu bağımlılığı azaltmak için reform yapmak durumundayız ve yapacağız.
Bakın, önümüzdeki günlerde yüce Meclisimize ar-ge
yasası gelecek. Bunun başka da bir çıkış yolu yok. Dünyanın en iyi
uygulamalarını örnek alan bir ar-ge yasası gelecek,
hepiniz destekleyin, Türkiye’mizi daha iyi bir noktaya getirelim. Yine, beşerî
sermaye yatırımı yapmamız lazım, eğitime yatırım yapmamız lazım. O konuda da,
arkadaşlar, hem özel sektörün hem kamunun çok daha fazla yapması lazım ama son
birkaç yıldır şunu kabul edelim ki, toplam bütçeler arasında Millî Eğitim en
fazla payı alan bakanlıklardan birisidir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu sorunu bir
günde çözülecek türden bir sorun değil. Biz önümüzdeki dönemlerde iş gücü
piyasası reformu, eğitim reformu, enerji piyasası reformu ve yatırım ortamını
iyileştirme anlamında bir sürü adım atacağız. Bu adımların Türkiye’nin daha
bilgi yoğun, daha teknoloji yoğun, daha yüksek katma değerli ve kâr marjı daha yüksek ürünlere Türkiye’yi geçirme konusunda
bence önemli adımlar. Bu zaman alacak. Türkiye’de cari açık tabii ki yüksek
boyutlarda ve biz bunu önemsiyoruz. Bunun önümüzdeki
dönemlerde Türkiye’nin büyümesini, Türkiye’nin istikrarını etkilememesi için de
gerekli önlemleri almak için bütün çalışmaları yapıyoruz, ama siz de takdir
edersiniz ki enerji fiyatlarındaki yükseklik, emtia fiyatlarındaki yükseklik ve
de Türkiye’nin bundan yirmi yıl önce, otuz yıl önce, kırk yıl önce bu
bahsettiğimiz anlamda yeterince gelişme göstermemesinin getirdiği bir sonuç… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim Sayın Bakan. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 23.48 ALTINCI OTURUM Açılma Saati:00.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 2008 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz Komisyon ve Hükûmet yerinde. 15’inci maddeyi
okutuyorum: Fonlara ilişkin
işlemler MADDE 15- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef
planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile
gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları için yıl içinde
yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı
Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun
kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar
birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii
İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır. (2) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile
tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit
edilecek tutarları, Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden helikopter, uçak alımları ve revizyonları
ile Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları, Gümrük
Müsteşarlığına (Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) bütçe ile tahsis edilen
mevcut ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel
Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları
Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye Milli
Savunma, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan yetkilidir. (3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak paraları
bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin
ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini
devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Osman Coşkunoğlu,
Uşak Milletvekili. Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, fonlara ilişkin işlemler üzerinde -15’inci madde üzerinde-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Fakat,
14’üncü maddeden kalma tartışmaya bir ekleme yapmak istiyorum sözüme başlarken.
Benden sonra konuşan ve bana yanıt veren Sayın Hocam, Bakanım Sami Güçlü’ye ben teşekkür etmek isterim. Çünkü,
beni teyit etti. Şu bakımdan: Üniversiteler, Sayın Güçlü’ye
göre “İşlevlerini, yani bilimsel araştırma yapmak, bilim üretmek, akıl deposu
olmak gibi işlevlerini yerine getiremez duruma geldiği için, onları bu yola
sevk etmek amacıyla- biz öyle istiyoruz- bir atama yapıldı.” dedi. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir iki de düzeltme yapmak isterim önce. Ben, şimdi, atanan YÖK
Başkanı hakkında olumsuz bir şey söylemedim. Sadece var olan gerçekleri saydım.
Var olan gerçekleri, CV’sini, özgeçmişini, ODTÜ web
sayfasından siz de bulabilirsiniz bunları. Bu gerçekler… NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sosyolog demediniz, ODTÜ’den demediniz. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Onu demedim, ODTÜ’den demedim, tamam, dememişim, onlar eksik,
aşikâr. Toplum Bilimi Profesörü, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden, onlar zaten
biliniyor ve saydığım özellikler şu iddia içindi: Dört yıl boyunca üniversite
sayısı, bölüm sayısı, fakülte sayısı yüzde 40’lar, 50’ler artarken, araştırma
görevlisi sayısı sadece yüzde 7, öğretim görevlisi sayısı sadece yüzde 12
arttı. Neden? Burada bir tahmin yaptım “AKP İktidarı illa kendi düşüncesi
tarzında birtakım atamalar yapmak istiyor.” ve söyledim “Eğer bu tahmin
yanlışsa, bu tahmini doğrulayan birçok işaret var, biri düzeltirse memnun
olurum.” dedim. Sayın Sami Güçlü aslında bunu doğruladı. Şimdi, bu yanlıştır,
bu anlayış yanlıştır. Bakın, bunun iki
tane örneğinden, benim yaşadığım iki örneğinden söz edeceğim. Ben, ODTÜ
mezunuyum aynı zamanda, sadece öğretim üyeliği yapmadım, ODTÜ mezunuyum. Ben
ODTÜ mezunu olduktan sonra, isim vermeyeceğim, zannedersem de rahmetli oldu,
ama yetkili birisi oraya atanan bir rektör için -bana söyledi, yani bizzat,
kulağımla, bire bir konuşmamın sonucudur bu- “ODTÜ cezalandırılmalıydı.” dedi.
Bakın, yorum yapmıyorum, “ODTÜ cezalandırılmalıydı…” 70’li yıllarda
biliyorsunuz, “çok hareketli” diyeyim artık. Şimdi, ODTÜ’yü
cezalandırmak kime ne kazandırır? Yanlış bir şeydi. Ortalığı altüst etti, ama
hiçbir şey de başarmadı. Şimdi… Haa, daha sonra
TÜBİTAK’ta aynısını yaşadık. “TÜBİTAK bir türlü patent, teknoloji üretmiyor,
şu, bu.” iddiasını Sayın Başbakan 2005 yılının başında başlattı. Ben, o sıra
yazılı bir soru önergesi verdim “Sorun arzda mı, yani teknoloji arzında, patent
arzında mı böyle bir talep, yoksa sorun talepte mi?” diye. Yani
“Üniversitelerden bir talep var da üniversiteler veya TÜBİTAK bunu yerine
getiremiyor muydu?” diye yazılı soru sordum. Sayın Başbakan yazılı soru
önergemi Sanayi Bakanına göndermiş, Sanayi Bakanı gayet dürüst bir cevap verdi
“Sorun taleptedir.” dedi. Şimdi, ona geleceğim biraz sonra,
sorun talepte; teknoloji üreterek katma değeri yüksek ürünlerle rekabet etme
anlayışını benimsemiş bir sanayi yapımız olmadığı için, daha çok ucuza,
özellikle ucuz iş gücüne dayalı rekabet anlayışını benimsemiş bir sanayi
yapımız olduğu için teknoloji talebi, patent talebi, yenilikçilik, bu gibi
talepler zaten yok sanayide yani genel olarak. Dolayısıyla buna da,
Sanayi Bakanı, geçen dönem benim bu sorduğum yazılı soru önergesine bu şekilde
yanıt verdi. Yani Sayın Güçlü bence çok suçladı üniversiteleri. Yani o zamanki,
yani “ODTÜ cezalandırılmalıydı…” Tabii üniversiteler cezalandırılmalı demiyor
ama belli bir yöne çekimi. Nedir? Bilimselliğe. Yani üniversiteler akıl
üretmiyor, bilim üretmiyor, sadece… Yani bunu ben haksız buldum. Demek ki benim
söylediğimi teyit etti. Bunun ikinci
örneğini… Bakın birincisi ODTÜ’tedir. O zaman ODTÜ’yü
cezalandıracağız diye çok ters bir rektör atanmıştı. Ben şimdi YÖK Başkanına
terstir, şudur budur demiyorum fakat AKP’ye yakınlığı konusunda birtakım
kaygılarımı belirttim. Bunu da artık doğal karşılamanız gerekir. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – CHP’ye yakın olsa… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Hayır, CHP’ye de yakın olmasın efendim. Yani bilim dünyasının
toptan kucaklayacağı… Bu tartışmaları Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yaptık.
Yani kucaklayıcı olması önemlidir. Ona yakın, buna yakın demiyorum ben. Ona
yakın olmasın, buna yakın olsun diye bir tercih ifade etmiyorum burada. Şimdi o
önemlidir. Bugün üniversitelerimizin ihtiyacı olan odur. O maalesef yapılmadı
gibi geliyor bana. İcraatlarını göreceğiz hep beraber. Fakat ikinci
örneği, bakın TÜBİTAK’ta yaşadık. O zaman ben yine bu kürsüden defalarca
söyledim, TÜBİTAK’ın eski yönetimini suçlamayın. Yeni yönetimini ben
suçlamıyorum. Kimseyi suçlamayalım. Bilim insanlarını suçlamayalım. Fakat, bu şekilde bir davranışla yönetimi değiştirmek
yanlıştır dedim. Nitekim, mahkemeler de, yargı
organları da Anayasa Mahkemesinden iş mahkemesine kadar, Danıştayına
kadar, idare mahkemesine kadar hepsi bizi doğruladı. Bu şekilde yaklaşım
yanlıştır, bunu ifade etmeye çalışıyorum ben. Ne herhangi bir kişinin aleyhine
veya lehine konuşuyorum ne herhangi bir kişiyi mahkûm ediyorum. Özellikle bilim
insanlarına böyle bir davranış içerisinde bulunmamaya özel bir özen gösteririm.
Bunun da bilinmesi gerekir. Şimdi, bunu
söyledikten sonra… Yani bu çok yanlış bir davranış oldu. Bence üniversiteleri
suçlayarak, TÜBİTAK’ı suçlayarak, eski yönetimini suçlayarak bir yanlış
değişiklik yapıldı. Yanlış derken, burada kişiden bahsetmiyorum yine, yöntem ve
yaklaşım olarak diyorum. Şimdi, fonlardan
söz ediyoruz. Maalesef de zamanım az kaldı, özet olarak şunu söyleyeyim:
Aslında -Sayın Maliye Bakanımız geldi, onun da, gayet tabii, bilgisi
içerisinde, kendisinden de duydum- biraz önce burada oturan Hazineden sorumlu
Bakanımız da ifade etti, yeni bir ar-ge yasası
geliyor. Yasa taslağı, zannedersem, şu anda Başbakanlıkta, Bakanlar Kurulunda,
değil mi? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Geldi Meclise. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Meclise de gelmiş. Ar-ge’yi destekleyen o taslağı ben okudum, çok iyi bir şey
tabii. Fakat iki sorun var, bakın: Birincisi, o taslakta -o zaman bunu
tartışacağız ama- “ar-ge merkezi” kavramı getiriliyor
ve “en az 50 ar-ge personeli çalıştıran…” diye. Bu,
var olan teknoparklar için sorun yaratır Sayın Bakan. Bunu, gelince, ayrıntılarıyla
tartışacağız. Fakat daha ciddi
sorun da şudur: Şimdi, o da, bu maddeyle yakından ilgilidir. Savunma
fonlarından söz ediliyor burada, Savunma Sanayii
Destekleme Fonundan ve diğer fonlardan. Bakın, dünyada, benim bildiğim,
teknolojide atılım yapmış bütün ülkeler, savunma sektörlerindeki harcamalar
sayesinde bunu yapmıştır. Savunma sanayisindeki harcamaların, teknoloji üretmek
için, teknolojik yönlendirme ve hedefleri, stratejisi olması gerekir. Şimdi hepimizin
artık kullandığı düz ekran televizyon, plazma televizyon, örneğin, ilk, hava
kuvvetlerinin ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır. Daha birçok örnek sayabilirim.
Amerika’da çıkmıştır ve Amerika -Bill Clinton Başkan olduktan sonra- “Bu
teknolojiyi biz yapacağız.” dediği zaman, Japonya’da o teknoloji vardı, ama
“Biz, Japonya’ya muhtaç olmayalım, kendi teknolojimizi kendimiz geliştirelim.”
diye yapmıştır. Şimdi, Türkiye’de
-ar-ge yasası geliyor- işte, savunma sanayisinde,
belli stratejik hedefler üzerinde harcamalar yapılıyor, fakat maalesef, bir sanayi
ve teknoloji politikası hâlâ yoktur. Dokuzuncu Plan’da sayar, şu şu sanayiler desteklenecektir diye; fakat,
öyle sayar; bunların öncelikleri belirlenecektir. “Sanayi Bakanlığının önemli
gördüğü teknolojiler…” der. Hangileridir onlar? Hâlâ ortada yok. 2008
programına bakıyorum, hâlâ yok, öncelikler yok. Bütün teknolojileri saymak,
bunlar önemlidir demek elbette hiçbir işe yaramaz. Bunlar, bir yandan
destekleme, bu şekilde programları yapıp, harcamaları TÜBİTAK’a… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen
tamamlayınız. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bir yandan
TÜBİTAK’a para aktarılıyor, bir yandan ar-ge yasası
geçiriliyor fakat bir strateji yok, plan yok, bu hedef yok. Bakın, bu da
yanlıştır. Bu yanlışın faturasını biz geçmişte de ödedik –ayrıntılara şimdi
girmeye niyetim yok, zamanım yok- şimdi de ödeyeceğiz. Bir strateji ve plan
geliştirmek zorundayız. Yoksa, bunu YÖK, TÜBİTAK, ar-ge araştırma, bütün bunların beraberce planlanması gerekir
ve bunu ideolojiden, kendi ideolojinizden veya başka ideolojiden soyutlayarak
yapmanız, Türkiye’nin hem teknolojisi hem bilimi için çok daha yararlı
olacaktır. Bunları söyler,
hepinize saygılar sunarım. Bütçenin hayırlı
olmasını dilerim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 16’ncı maddeyi
okutuyorum: Yabancı ülkelere
yapılacak hizmet karşılıkları MADDE 16- (1)
Maliye Bakanı; a) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı
ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine
getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya
ücret tutarlarını, b) Türk Silahlı
Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören
yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında
ilgili devletlerce ödenen tutarları, c) NATO
makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve
onarımları için ödenecek tutarları, aynı amaçla
kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı
idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek
kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye
yetkilidir. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 17’nci maddeyi
okutuyorum: Bağış, hibe ve
yardımlara ilişkin işlemler MADDE 17- (1)
Maliye Bakanı; a) Yurt içi ve
yurt dışı kaynaklardan hibe olarak yıl içinde elde edilecek imkanların
Yeni Türk Lirası karşılıklarını Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine
göre bütçeye gelir veya gelir -ödenek- gider kaydetmeye, b) Dış
kaynaklardan veya uluslararası antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her
çeşit malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin ödenmesi
amacı ile bunların karşılığını, ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak
tertiplere ödenek kaydetmeye ve gereken işlemleri yapmaya, c) 2008 yılı
içinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı devletlerden askeri yardım yoluyla veya
diğer yollardan fiilen sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B)
işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve karşılıklarını da bu bütçelerde
açılacak özel tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye, yetkilidir. (2)
Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamında sağlanacak mali imkanların karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05),
(06) ve (07) ekonomik sınıflandırma kodlarında yer alan tutarların Ulusal Fona
ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler başka bir hizmet veya
faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan ödeme esnasında kur farkı
nedeniyle oluşan fazlalıklar ve ilgili projeler için harcanamayan kısımlar,
Ulusal Fon hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu Kanun
kapsamındaki diğer idarelere ait projelerin eş finansmanı için kullanılabilir.
Ulusal Fona ödeme işlemi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın talebi
üzerine ve projelerin finansman planlamasına uygun olarak en geç otuz gün
içinde gerçekleştirilir. (3) İkinci fıkra
uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003
tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer
alan hükümler çerçevesinde kullanılır. (4) Mali
işbirliği kapsamındaki projelerin yürütülmesine ilişkin çerçeve anlaşmada
öngörülen nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve
benzeri türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı bütçesinde
yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden
aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap
Seçer, Mersin Milletvekili. Buyurun Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 17’nci madde hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Ülkemizde
devletimiz en rahat ve eksiksiz vergiyi ücretli çalışanlardan alır. Ücretli
çalışanlar henüz maaşlarını cebine koymadan, kendi hakkına düşeni, brüt
maaşından kesinti yapmak suretiyle, devlet peşinen alır. Ücretlinin vergi
kaçırmak gibi bir şansı yoktur ama maalesef devlet bu kesime, yani ücretlilere
haklarını verirken cimri davranır. Devlet bir de yakaladığından vergi alır. Hem
de öyle bir alır ki âdeta kaçanların acısını da yakaladıklarından
çıkarırcasına. Bu kesimin suçu, dürüst bir yurttaş olarak kayıt altına
girmektir. Ülkemizde
müteşebbis ise, üretime, istihdama, millî gelire, dolayısıyla, toplum huzuruna
ve toplumun sosyal yaşamına katkı sunuyorsa, artık, devlet, iki yakanın bir
araya gelmesine fırsat vermez. Artık, sen, potansiyel bir vergi kaçakçısı
durumundasındır. Devletin bir de
zengin-fakir ayrımı yapmaksızın önüne gelenden aldığı dolaylı vergiler vardır.
Bundan kaçmak da mümkün değildir. Ne yazık ki devlet, topladığı toplam verginin
yüzde 70 gibi bir kısmını bu yöntemle sağlar. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin köklü, ciddi ve sürdürülebilir bir vergi reformuna
ihtiyacı vardır. Ülkemiz petrol gibi doğal bir zenginliğe sahip değildir. Sahip
olduğu yer üstü ve yer altı kaynaklarını da verimli
kullandığı söylenemez. Doğal olarak, devletin elinde kalan tek alternatif,
halkından topladığı vergilerle masraflarını karşılamaktır. Devletimiz halkından
vergi toplarken adil olmak zorundadır. Adil olmayan devlet toplumda
onarılamayacak tahribatlar yaratır. Balık baştan kokar misali, adaletsizlik,
toplumun her kesimine sirayet ederse, sonuç olarak, namuslu, dürüst, vatansever
yurttaşımızın da şevki kırılır ve morali bozulur. O yurttaşımız da düzene uymak
zorunda kalır ve toplum kokuşur. Devletimizin
geçmişten beri vergi tahsilatında ve vergi adaletinde
zafiyeti olduğu bir gerçektir. Bu, son beş yıllık AKP İktidarının bu konuda
hayata geçirdiği uygulamalar bu sorunları çözeceği yerde daha da artırmıştır
diye düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, burada rakamlarla birtakım şeyleri izah edebilirsiniz, ancak
sıcak alana, harp sahasına indiğiniz zaman, yani halkın arasına indiğiniz
zaman, işverenlerle görüştüğünüz zaman, çalışanla görüştüğünüz zaman, emekliyle
görüştüğünüz zaman, işçiyle görüştüğünüz zaman, ziraatçıyla görüştüğünüz zaman
durum çok farklı. Burada, tabii, iktidara mensup sayın milletvekilleri pembe
tablolar çiziyor. Bu gayet doğaldır, siyasetin gereğidir. Ama,
dediğim gibi, uygulamada sorunlar bugün için Türkiye’de had safhadadır. Bir kere, vergide
adaletli bir vergi tahsilatı söz konusu değildir.
Kayıt dışılık haksız rekabete sebep oluyor değerli milletvekilleri. Namuslu iş
adamı, her şeyi mükemmel, kayıt altında, kurumsa yüzde 20 vergisini ödüyor,
sade bir esnafsa, tüccarsa, küçük sanayiciyse yüzde 35’e kadar vergisini
muntazaman devletine ödüyor. Diğer taraftan, kayıt altında olup da zamanında
vergisini ödemeyenler de var. Şimdi bu iki tane örneği yan yana koyduğunuz
zaman, bir tarafta namuslu bir insan, bir tarafta da devleti soymak için,
devleti suistimal etmek için envaiçeşit oyunlara
giren bir vatandaş. Şimdi, siz bu vatandaşı affederseniz… Az önce konuşmasında
Sayın Bakanım söyledi, dedi ki: “Biz, bundan önceki dönemde baktık gördük ki,
vergi tahsilatı yapmakta sıkıntı çekiyor hükûmetler. Ne yaptık? Uzlaşmaya gittik.” Bunu da övünerek
söylüyor. Yani, demek istiyor ki aslında “Biz, namussuz vatandaşı
ödüllendiriyoruz.” Ben şahsım adına böyle bir şeyi kabul edemiyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler) RECEP KORAL
(İstanbul) – Olur mu canım, hepsi öyle değil. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Bakınız, her yıl listeler yayınlanıyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Vergi borcu olana “Namussuz.” diyorsunuz. Zorda kalmış, vergisini
ödeyememiş. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Bakınız, vergi kutsaldır. (AK Parti sıralarından gürültüler) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Zorda kalmış, vergisini ödeyememiş “Namussuz.” diyorsunuz. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Lütfen bir dinler misiniz arkadaşlarım. Arkadaşlarım,
benim burada kimseye hakaret etme gibi bir haddim yok. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Şimdi bakınız,
ben, vergi kaçakçısının namussuzluğundan bahsediyorum değerli arkadaşlarım,
sade vatandaştan bahsetmiyorum. Bakınız… KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – O zaman lafı değiştir. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Lütfen, müsaade ederseniz ben konuşmamı bitireyim, sonra çıkıp siz
cevap verirsiniz. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Yanlış açıklama. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Şimdi arkadaşlarım, her yıl listeler yapılıyor, yüzsüzler listesi.
Yani, devletin “yüzsüzler” tabiri benim “namussuzlar” karşısında hafif mi
kalıyor? Yüzsüzler listesi yapılıyor ve listeleri inceleyin, her yıl aynı
kurumlar, aynı kişiler bu listelerde yer alıyor ve bunlar alıştırılmış buna.
“Nasıl olsa yapanın yanına kâr kalır” zihniyetiyle, bu insanlar bu yöne
alıştırılıyor ve namuslu vatandaş, yine düzenli vergisini ödüyor, ama bu
kişiler, bakıyorsunuz, her zaman karşınıza çıkabiliyor. Değerli
arkadaşlarım, vergi toplamada “af” ve “uzlaşma” kavramı, işin, bana göre,
ciddiyetini ortadan kaldırıyor, artık mükellef, devleti ciddiye almamaya
başlıyor. Vergilendirmede,
mevzuatlarda vergi adaleti sağlanmalı. Paralı insan, mevduat sahibi insan elini
sıcak sudan soğuk suya değirmeden -istihdam yaratmıyor, eleman çalıştırmıyor,
riske girmiyor, alın teri dökmüyor- paradan para kazanıyor; ödediği mevduatına
kesinti yüzde 15. Hazine bonosu
alıyor, yine ortada emek yok, kesinti yüzde 10. Bir kurum
sahibisiniz, bir şirket kurmuşsunuz, gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz,
birtakım risklere giriyorsunuz, insanlar çalıştırıyorsunuz, onların yükünü
üstünüze alıyorsunuz, yüzde 20 vergi ödüyorsunuz. Küçük esnafsınız,
küçük sanayicisiniz, çoğu zaman siftahsız dükkân kapatıyorsunuz, zorluklarla iş
yerinizi çevirmeye çalışıyorsunuz, yüzde 35’e kadar vergi ödüyorsunuz. Hele bir de bu
ülkenin vatandaşı değilseniz, yurt dışından buraya para transfer ediyorsanız
-aman, yabancı sermaye ürkmesin, korkmasın- hiç vergi ödemiyorsunuz. Bunda
vergi adaletinden söz etmek mümkün değil. Bana göre, bu
ülkede çalışanlar, üretenler, işverenler, artık bir vatan haini gibi
görülmekten bezmiş durumdalar. Bu insanlar bu ülkenin lokomotifleri. Eğer bu
insanlar üretim yapmaz ise bu ülke batağa gider. Bu insanlara devletin sahip
çıkması gerekiyor. İndirirsiniz vergi oranlarını, vergi kaçırmanın cazibesini
ortadan kaldırırsınız, kayıt altına alırsınız, şefkat gösterirsiniz, artık
işveren “aman maliyeci kapıma geldi” diye ürkmez, korkmaz, o da ona şefkatle
yaklaşır ve bu ülkenin kalkınmasına, devlet ve halk olarak hep beraber katkı
sunmuş oluruz. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanıma, buradan, bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum:
Benim seçim bölgem Mersin tarım bölgesi. Burada, üreticiler üretimlerini
yaparken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Dakika
ekledim, tamamlayın lütfen. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Teşekkür ederim. …girdilerine
ödedikleri KDV oranları yüzde 18. Fakat, bu insanların
üretimlerini değerlendirdiği noktada -yüzde 1 KDV’yle bu zirai ürünlerini
değerlendiriyorlar- burada, üreticilere ciddi bir KDV yükü geliyor. Sayın
Bakanımın bu konuda üreticilerin sıkıntısını giderecek çalışmaları olursa, çok
iyi netice vereceğini, üreticilerin üzerinden bir yükün azalacağını
düşünüyorum. Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili. Buyurun Sayın
Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. Sayın
milletvekilleri, uğultu, hatibin ne konuştuğunun anlaşılmasını engelliyor.
Lütfen, sükûnet içinde dinlersek hepimiz için faydalı olur. MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, ben öncelikle bir konuya vurgu yaparak sözlerime başlayacağım.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 68’inci maddesi dış
denetim konusunu düzenlemekte, burada Sayıştaya bir
görev vermektedir: Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu’nu hazırlayarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunma görevi. Yine, Maliye Bakanlığımıza bir
görev vermekte: Tüm bakanlık ve kuruluşları kapsayan genel raporu Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderme. Her ikisi de Bütçe Kanunu’muzda
Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşmadı, bu bir eksiklik. Görevimizi -denetim
görevimizi özellikle- eksik yaptığımız kanaatindeyim. Sayıştayın sadece Hazine
İşlemleri Raporu ulaştı elimize. Bu raporda da çok önemli tespitler var. Bu
görüşmekte olduğumuz 17’nci maddeyle ilgili Sayıştayın
dile getirdiği hususları burada aynen arz edeceğim. Hazine İşlemleri Raporu’nda
diyor ki: “Hazine Müsteşarlığı tarafından dış finansman kaynaklarından hibe
şeklinde sağlanan kaynakların dış finansman bilgi sisteminde anlaşma tutarları
ve ne kadar kullanıldığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bununla birlikte,
hibe şeklinde sağlanan kaynakların elde edildikten sonra kullanım amaçları ve
şartlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibine ilişkin bir
mekanizma mevcut değildir. Mevcut durumda, anlaşma ve kullanım bilgilerinin
sistemde izlenmesiyle, hibe anlaşmalarına ilişkin dokümanların dosyalanması
dışında, izleme ve kontrol anlamında bir işlem gerçekleştirilmemektedir. Dış
proje kredilerinde olduğu gibi, özellikle proje finansmanı amacıyla alınmış
hibelerin de amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibinin
yapılmasını sağlayacak bir sistem geliştirilmelidir.” Sayıştayın
bu tespitleri konusunda nasıl bir sistem geliştirilmesi düşünülüyor bilmiyorum,
tabii öğrenmek isterim. Ayrıca, burada,
üç numaralı fıkrada, “İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında onaylanan
Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde kullanılır.” hükmü
getiriliyor. Mutabakat zabıtları uluslararası anlaşma ise zaten kanun
hükmündedir, burada bir hükme gerek yok. Yok eğer değilse,
kaynakların kullanımını mutabakat zabıtlarına bırakmak doğru değil. Bu konuda
kanuni düzenlemeye ihtiyaç var, kanunsuz gider yapılamaz. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde açıklanan ve ekonomimizin gidişatı hakkında
fikir veren iki konudaki gelişmeleri ben de kısaca değerlendirmek istiyorum. Kasım ayı
enflasyonu beklentilerin çok üzerinde çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası beklenti anketi 1,20; yine bir özel televizyonun, ekonomiyle ilgili bir
özel televizyonun piyasa beklenti anketi 1,58’idi, gerçekleşen oran 1,95; çok
üzerinde. Buna göre yıllık artış yüzde 8,40; 2007 yılı on bir aylık artış ise
yüzde 8,15’e yükselmiştir. Kasım ayı enflasyon artış hızı program tahmin
serisinde kullanıldığında, yıl sonu enflasyon artış
hızı yüzde 8,35’e yükselmektedir. Aralık ayı enflasyon artış hızı burada 0,19
olarak alınmıştır. Elektriğe yapılacak zam ve doğal gaza 1 Aralıkta yapılan ÖTV
düzenlemesi bu tahminin dışında tutulmuştur. Halbuki, 2007 yılı Bütçe
Kanunu’ndaki hedefimiz yüzde 4 idi. Buna göre yüzde 100’ün üzerinde bir sapma
söz konusudur. Yine, gayrisafi millî hasılayla ilgili
10 Aralık 2007 tarihinde 2007 yılının üçüncü çeyreğinin sonuçları açıklandı.
Buna göre gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 1,5;
gayrisafi millî hasıla yüzde 2 oranında büyümüştür. 2007 yılının üçüncü
çeyreğinde CNBC-e’nin banka ve aracı kurum arasında
yaptığı ankete göre millî gelir büyümesinin yüzde 4,3 oranlarında artacağı
tahmin edilmişti. Yine Reuters’in on üç banka ve aracı kurum temsilci kanalıyla
yaptığı ankete göre, gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 4,45; gayrisafi millî hasılanın da yüzde 4,3 oranlarında artacağı
beklenmekteydi. Böylece açıklanan rakamlara göre, gayrisafi yurt içi hasıla ve gayrisafi millî hasıla piyasa beklentilerinin
altında gerçekleşmiştir. Şok bir düşüş var arkadaşlar. Yani, ekonomimiz alarm
veriyor, ekonomimizdeki gidişat iyi durumda değil. Zaten piyasalar çok büyük
sorun yaşıyor; esnafımız sıkıntıda, sanayicimiz, üreticimiz sıkıntıda;
piyasalarda yaprak kıpırdamaz hâle gelmiştir. Vatandaşlarımız, memurumuz,
işçimiz, emeklimiz çok zor durumdadır, borçla geçimini sürdürebilmektedir.
Vatandaşlarımızın borçlarında patlama olmuştur. Yoksulluk, işsizlik sosyal
patlamaya doğru gidiyor. Burada gerçekleri
söyleyince rahatsız oluyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak samimi
bir şekilde gerçekleri gündeme getiriyoruz ve önerilerimizi de sıralıyoruz.
Bunu sadece biz değil, reel sektörümüz, reel sektörümüzün temsilcileri de
söylüyor. Şimdi, sizlere
bir rapordan bahsedeceğim, dileyen arkadaşlarımız bu rapora Türkiye
İhracatçılar Meclisinin sitesinden ulaşabilir. Bakın bakalım, durum sizin
anlattığınız gibi tozpembe mi, yoksa bizim anlattığımız gibi mi? Şimdi, reel
sektör temsilcilerimiz bir kurul oluşturmuşlar, Üretim, İstihdam ve İhracat
Kurulu ve 8 Kasım 2007’de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bir rapor
sunmuşlar. Peki, bu Kurulda kimler var? İhracatçı birlikleri var; TİSK var,
İşveren Sendikaları Konfederasyonu; Hak-İş var; MÜSİAD var; TUSKON var; TÜGİK
var; TÜRSAB var; TÜGİAD var. Yani, dolayısıyla sendikalarımız,
konfederasyonlarımız, işçi ve işveren temsilcilerimiz var. Peki, ne diyorlar
raporlarında? Türkiye ekonomisi yüksek faiz ve düşük kur kıskacında.
Türkiye’nin izlediği politikalar daha çok spekülatörlere
yarar sağlamakta, üretim, istihdam ve ihracat ile ifade edilen reel sektör bu
ortamda yıpranmaktadır. Türkiye ekonomisindeki kırılganlıkların arkasında
yüksek faizler var. Türkiye, dünyadaki en yüksek reel faiz oranlarına sahiptir.
Türk lirasının dünya ekonomilerinin para birimlerinin 2 katına yükselmesinin,
üretim, istihdam ve ihracatı büyük bir baskı altında tutmak, sıcak para ve
ithalata prim vermek dışında bir anlamı bulunmamaktadır. Hesaplamalar
yapmışlar. 2002 yılında gelen bin dolar şu anda kaç dolar oldu? 4.376 dolar.
Bunu söyleyen reel sektör temsilcilerimiz. Yani, yüzde 337 oranında artış var.
Sıcak para mekanizması ile yabancı spekülatörlere
dolar bazında yıllık yüzde 60 civarında getiri sağlanması, dünyada örneği az
bulunur bir mali yük altında bulunduğumuzun kanıtıdır. Yine, kısa vadeli
faiz oranları bakımından, 2005 yılında dünya üçüncüsüyüz, 2006 ve 2007 yılında
dünya birincisiyiz. Yüksek faiz
politikası nelere sebep olmakta? Değerli YTL’nin asıl
sebebi yüksek faiz politikasıdır. Aşırı değerli YTL, özellikle ara mallar olmak
üzere, yüksek miktarda ithalatı özendirmektedir. Bunun sonucunda, Türkiye’nin
tüm ihracatı bile ham madde ve ara mallar ithalatını karşılamakta yetersiz
kalmaktadır. İşsizlik
tehlikeli bir sorun olma yolunda. Türkiye’deki mevcut rakamlar, işsizliğin sosyal
bir felakete doğru yol aldığını göstermektedir. Kim söylüyor? Yine, reel sektör
temsilcilerimiz söylüyor. Tarımsal üretim
ve ihracat tıkanıyor. Çalışan 3 insanımızdan 1’isini istihdam eden bu sektörün
tıkanması demek, çok büyük sosyal patlamaları göze almak demektir. Döviz kuru
gerçekten arz-talebe göre mi belirleniyor? “Dalgalı kur rejimi uygulandığı, bu
rejimde kurların arz ve talep koşullarına göre belirlendiği iddia edilmekte ise
de, dünyanın en yüksek reel faizlerini uygulayan, sıcak paraya dolar bazında
yüzde 60’a yakın ortalama yıllık gelir sağlayan bir ülkede arz ve talep
koşullarından söz etmenin mantığını anlamak güçtür.” diyor reel sektör
temsilcilerimiz. Sonuç ve öneri
olarak da, üretim, istihdam ve ihracatın mevcut sıcak para ve yüksek faiz
politikalarıyla sürdürülemeyeceği, ülkemizin büyük ekonomik ve sosyal risklerle
karşı karşıya olduğu inancını taşıdıklarını söylüyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kalaycı, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız. MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Arkadaşlar, biz
de bunları dile getiriyoruz hep. Ancak, bütçe görüşmeleri boyunca Sayın
Başbakan, sayın bakanlar, AKP Grubu temsilcisi arkadaşlarımız ülkemizi,
ekonomimizi nasıl tozpembe gördüklerini hep anlattılar, dinledik. Atış serbest!
Tabii ki, atıp tutmanın KDV’si yok, ÖTV’si yok,
stopajı yok, sürekli alkışlamak için burada kalabalık bir iktidar grubu da var,
istediğin gibi konuş. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Kalabalık iktidar kendiliğinden oluşmuyor. MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) – Hoşuna gitmeyen gerçekler söylendiği zaman “Biz yüzde 47 oy aldık,
halk memnun.” diyorsunuz. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Çalışın, çalışın! MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) – Ama, arkadaşlar, milletten aldığınız
oyları sürekli başa kakarak bir yere varamazsınız. Gelin, gerçekleri görelim,
ekonomimizin, vatandaşların içinde bulunduğu sorunları görelim, birlikte çözüm
yolları arayalım. MHP olarak biz hep söylüyoruz, milletimizin ve memleketimizin
yararına gördüğümüz tüm konulara katkı sağlamaya ve destek vermeye hazırız.
Sorunların… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kalaycı. Gruplar adına üçüncü
söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Elitaş,
Kayseri Milletvekili. Buyurun Sayın Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
arkadaşlarımızın alkışları, konuşmanın kısa şekilde ve öz bir şekilde olmasının
çok ehemmiyetle ve ciddiyetle dinleneceğinin anlaşıldığının göstergesi. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ben de değerli arkadaşlarımın alkışları
doğrultusunda konuşmamı kısa keseceğim. Bugün saat
11.00’de bütçenin geneli üzerinde görüşmelerimizi yaptık. Ben, bu konuda katkı
sağlayan, hem gruplar adına konuşan hem de şahsı adına konuşan değerli
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Gerçekten,
eleştiri muhakkak ki çok güzeldir. Eleştiriden fayda sağlamayı bilen iktidar da
zaten önünü çok iyi şekilde görür. Neticede, milletle seçim zamanında, sandık
zamanında ibralaşmasını yapar. Hep şunu ifade
ediyoruz, hep şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Eleştiri katkı sağlar. Ama, eleştiri, muhakkak ki, milletin huzuruna çıkan
milletvekillerinin, 70 milyonun temsilcisi olan bizlerin, 550 kişinin milletin
bir aynası olduğunu düşünerek, yaptığımız eleştirilerin iftira dışına, iftiraya
doğru taşmaması; insanların şahıslarıyla kalplerini kıracak, ailelerini ortaya
çıkaracak şekilde olmaması, icraatlarımızın eleştirilmesinin Türkiye’ye çok
büyük fayda sağladığına inanıyoruz ki; inanıyorum, bütün milletvekili
arkadaşlarımızın bu şekilde düşünceleri, kanaatleri vardır, ama buradaki
siyasetin getirdiği durum, örgütlerimizin bizi biraz daha farklı şekilde
yönlendirmesiyle birlikte arkadaşlarımızın amacına aşan şekilde konuşmalarına
da şahit oluyoruz. Muhalefet
milletvekili arkadaşlarımız, bizi, gerçekten bazen acımasızca eleştiriyorlar.
Bizim burada bazı acımasızca eleştirilere karşı tepkimiz olunca “İktidar biraz
daha alımlı olmalı, iktidar biraz daha sakin olmalı.” diyorlar. Doğrudur. Ama, hakikaten kantarın topuzu kaçtığı zaman, eleştirilere
müdahale ettiğimizde veya bizim burada bir sözcü arkadaşımızın muhalefeti
eleştirdiğinde, bir bakıyorum, muhalefetin olmadık şekilde fevri tepkileriyle
karşı karşıya kaldığımızı görüyorum. Değerli
arkadaşlar, eleştiriye açığız, ama kusura bakmayın biz de kum torbası değiliz.
Sizin yaptığınız eleştirilere karşı, bizim de muhakkak ki cevaplarımız olacak.
Bu cevapları sizin de hazmetmenizi istirham ediyorum. Sanki kendinizi bir balon
gibi görüyorsunuz, iğnenin ucunu batırdığımız an patlayacak gibi
hissediyorsunuz! Muhalefet bu kadar güçsüz olmamalı, eleştirilere de dayanıklı
olmalıdır diye söylüyorum ki, grup başkan vekili arkadaşlarımızın bu konuda
hassas olduklarını ve bizim ikili görüşmelerimizde, yaptığımız mutabakatlarda,
konuşmalarda, mülâkatlarda, hakikaten uyumlu bir çalışmayı sergilemek gayesi
içerisinde olduğumuzu görüyorum. Kendilerine de buradan teşekkür ediyorum. Yalnız rakamlar
konusunda bazı düzeltmeler yapmak istiyorum. Bakınız, AK Parti iktidara
geldiğinde 3 Kasım 2002 idi. 3 Kasım 2002 tarihinde seçimler yapıldı ve 18
Kasım tarihinde Hükûmet kuruldu, 28 Kasım tarihinde güven oyunu aldık. Biz, 3 Kasım 2002 tarihinde Türkiye’nin
fotoğrafını çektik. Türkiye’nin o fotoğrafıyla birlikte beş yılı aşan süre
içerisinde nerelere geldik, neler yaptık, nereye götürdük? Hani Sayın Başbakan
söylüyor, “Nereden nereye?” diyor, siz de buradan alınganlık gösteriyorsunuz
“Nereden nereye?” diye. Biz, geçmişle ilgili, hiç dönmemeye gayret ettik. Bizim
çektiğimiz fotoğraf 3 Kasım 2002. Ama değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım da
dâhil olmak üzere, arkadaşlarımızı geçmişle ilgili değerlendirmeleri yaparken
sanki bir savunma ihtiyacı içerisinde hissettiklerini görüyorum. Değerli
arkadaşlar, hükûmetlerde devamlılık vardır. Bunu
kabul etmemiz lazım. Bakın, Ulaştırma Bakanımız bir mevzuyu
söylüyor, “O projeyi kim yaptı?” Biraz önce Değerli Grup Başkan Vekilimiz çok
güzel bir laf attı buradan, dedi ki: “Eğer ona bakarsanız, bazı projeleri
Abdülhamit düşünmüştü.” Sizler düşüneceksiniz, bizler düşüneceğiz, icraata
geçireceğiz. Bir örnek
anlatmak istiyorum sizlere: Kayseri’de Develi İkinci Merhale Projesi diye bir
proje var. 1991 yılında başlamış bu proje. 10.800 metrelik bir tünel
kazılacak. 1991 yılından 3 Kasım 2002 yılına kadar Bir örnek daha
vermek istiyorum. Kayseri-Ankara kara yolu Kırıkkale’den itibaren “Kayseri ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – 34 kilometrelik Adıyaman-Malatya yolunu niye bitirmediniz Sayın
Başkan? 34 kilometrelik yolu niye bitiremediniz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, muhalefetten konuşan milletvekili
arkadaşlarımız iç borcu, dış borcu anlattılar. Biraz önce bir arkadaşımız
-isminin Mustafa Bey olduğunu düşündüğüm- esprilerle, gerçekten esprili,
sıkmadan bir konuyu burada bizlere anlatmaya çalıştılar. Şapkadan kuş çıkaran
bir arkadaşımız vardı, Mustafa Bey herhâlde ismi. AHMET YENİ
(Samsun) – Mehmet Günal. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Öyle mi? Mehmet Bey’miş. Mehmet Bey, şapkadan kuş çıkaran
arkadaşımız dedi ki: “Siz kişi başına borcu aldınız, şuradan şuraya getirdiniz,
kamu borçlarında büyük bir artış sağladınız.” Biz, hem Sayın Şimşek hem Sayın
Maliye Bakanımız, “Kamu borçlarında artış sağlamadık, indirdik.” diye bir
iddiamız yok. Ama, şunu iddia ediyoruz, diyoruz ki: Bu
milletin cebindeki para eskiden 100 liraydı. Ama, buna
karşılık kamunun, vatandaşın devlete, dünya devletlerine olan borcu cebindeki
paradan daha fazlaydı. Bakın size
rakamları vermek istiyorum. Kamu net borç stoku sizin 57’nci Hükûmet döneminde gündeme getirilmiş, ortaya konulmuş bir
tanım. 2000 yılından itibaren başladı kamu net borç stokunun hesaplanması. 2000
yılından itibaren, Türkiye’deki borçların hesabı, kamu net borç stokunun
gayrisafi millî hasılaya oranı olarak hesaplanır. 2002
yılında bu kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya
oranı yüzde 78,5’tu. Şimdi geldiğimiz oran yüzde 40’ın altında. Biraz önce,
Sivas milletvekili arkadaşımız, şapkadan kuş çıkaran milletvekilimize ifade
ederken “Ya nasıl yaparsın bunu, bakkal bile biliyor.” diyordu. Eskiden adamın
cebinde 100 lira vardı, ama 110 lira borcu vardı, şimdi cebinde bin lirası
olmuş, 500 lira borcu kalmış. Hangisi iyi? Beni dinleyen, eğer dinleme fırsatı
bulan değerli vatandaşlarımız varsa, herhâlde bin lira cebinde para var ama 500
lira borcu büyümesine rağmen ikincinin çok iyi olduğunu biliyor. Biz, 22 Temmuz
seçimlerine giderken millete hep bunu söyledik. Muhalefet dedi ki “Bu iktidar,
AK Parti İktidarı, devletin borçlarını artırdı.” “Siz, bu ülkenin borçlarını
artırmışınız” diye hep sordular bize. “Doğru, artırdık, ama gelirimiz de arttı,
gayrisafi millî hasılamız da arttı.” dedik. Bakın, 1998
yılının, Türkiye’nin merkezî yönetim toplam borcu 21 milyar 760 milyon YTL.
2002 yılı sonunda, Türkiye’nin, merkezî idarenin toplam borç… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir dakika ekliyorum. Lütfen
tamamlayınız. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– 2002 yılı sonunda merkezî idarenin toplam borç stoku 242 milyar 665 milyon
YTL, yani 57’nci Hükûmetin iktidarı döneminde, toplam
kamu kesiminin merkezî borç stoku 11 misli artmış. Biz, bugüne kadar, AK Parti
İktidarı… Başlangıçta söyledim. Bir zamanın fotoğrafını çektik, 3 Kasım
2002’nin fotoğrafını çektik. Ondan önceki süreçlerin fotoğrafını getirmedik.
Bakın, değerli arkadaşımın rakamlarını da söylüyorum, Sayın Günal’ın
rakamlarıyla söylüyorum. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yahu Allah’tan korkun! 57’nci Hükûmet
döneminde iki tane deprem geldi, o da Allah’tan geldi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Günal diyor ki: 2002 yılının
sonunda kişi başına borç 3.244 dolardı ama şu anda kişi başına borç -onun
rakamlarının doğru olduğu varsayımıyla söylüyorum- 6.162 dolar. 2002 yılında,
kişi başına gayrisafi millî hasıla 2.598 dolar, 2007
yılında, kişi başına gayrisafi millî hasıla 7 bin dolara yaklaşmış. (AK Parti
sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Şimdi, siz her doğan çocuğu borçlu olarak, bu vatanda vatandaş
olarak kabul ederken bugün her doğan vatandaş alacaklı durumda. Değerli Başkanım,
müsamahanıza teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş. Şimdi, şahıslar
adına, söz talebi, Sayın Bayram Ali Bayramoğlu, Rize
Milletvekili. Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beş dakika
süreniz var. BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar
sunuyorum. Gecenin bu saatinde sabır ve metanetiniz için de hepinize teşekkür
ediyorum. Öncelikle, bir
Beşiktaşlı olarak Fenerbahçenin bu akşam gösterdiği
başarıdan dolayı, Fenerbahçeyi tebrik ediyorum.
(Alkışlar) İnşallah, bundan sonraki süreç içerisinde de çok daha başarılı ve
yüzümüzü güldüren neticelere alırlar. İkinci konu,
herkesin söylediği güzel bir şey vardır, konuşma ya kısa olmalıdır ya da içinde
kıssa olmalıdır. Dolayısıyla, gecenin bu saatinde, ben, muhalefet ve iktidarın
bütünleşmesi açısından güzel bir kıssa anlatmak istiyorum, bir Temel fıkrası
anlatacağım size. İngiliz,
Amerikan, Japon bir de Türk firması, uluslararası bir tünel işi için ihaleye
girmişler, ihalede dört tane firma yeterlilik almış. Amerikalıları çağırmışlar,
demişler ki “Siz bu tüneli nasıl yapacaksınız?” onlar da demişler ki “Biz iki
taraftan da başlarız, ortada birleşmeye geldiğimiz yerde en fazla Şimdi, ben,
iktidarla muhalefetin ortaya gelip 10 santim, 50 santim toleransla tünel
yapabileceğine inananlardanım ama bugün bütçeyi konuşuyoruz. Bütçenin en önemli
gelir kalemi, bana göre tasarruftur, bana göre önemli kalemi israflardan
sakınmaktır. İsrafın da iki tane sakınılacak tarafı vardır, ya maddi boyutu
olur veya zaman boyutu olur. Maddi açıdan, hepinize bir teklifte bulunmak
istiyorum, en azından geceye bir faydası olsun diye. Bayram geliyor, en az 500
tane milletvekilimiz, diğer 500 tane milletvekiline bayram tebriki gönderiyor
ve yaklaşık 25 bin tane bayram tebriki gitmiş oluyor böylece. Yazık, günah bu
kâğıtlara, hiç okumadan çöpe atıyoruz, bir de arkasından sms’le
mesaj alıyoruz yani zaten burada birbirimizi görüyoruz, kucaklaşırız, olur
biter. Onun için, bu israfı önleyerek biz başlayalım, insanlara da örnek
olalım. (Alkışlar) İkinci konu,
zaman konusunda; hakikaten, çok ciddi derecede verimli bir zaman kullanmıyoruz.
Tamam, muhalefet yapmamız gerekiyor, iktidara yönelik bazı çalışmaları veya
söylemleri dile getirmemiz oluyor ancak hani başta da söyledim ya kıssa
meselesi; bir şeyin özünü kullanmak, insanların akıllarında bırakmak açısından
çok önemlidir. Yeter ki konuyu bir defa doğru anlatalım, o bir defa ve doğru,
hepimizin aklında kalır. Bir şeyin ısrarla üzerine gitmeyelim ama ben, gecenin
bu saatinde, o taraftan bu tarafa, bu taraftan o tarafa bir tünel yapalım,
Temel gibi olmasın ama ortada bir yerde mutlaka buluşalım diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayramoğlu. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, programımız gereğince bugünkü görüşmeler tamamlanmıştır. Programa göre,
2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının oylanmamış maddelerinin oylamalarını yapmak
için, 13 Aralık 2007 Perşembe günü, saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 01.00 |
|