DÖNEM: 23 CİLT:
8 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 31’inci
Birleşim 6 Aralık 2007 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- 1-2 Ekim
tarihlerinde Lahey’e resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/238) 2.- 11-14 Kasım
2007 tarihlerinde İngiltere’ye resmî ziyarette bulunan Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/239) 3.- Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/240) IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S. Sayısı: 57) 2.- 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) A)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Gümrük
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
SERMAYE PİYASASI KURULU 1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU 1.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1.- Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’da esnaf ve küçük işletmelerin
desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/531) 2.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, Türkiye’de faaliyet gösteren Barzani’yle
bağlantılı şirketlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/568) 3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/802) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.08’de açılarak dört oturum yaptı. Oturum Başkanı ve
TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkının verilişinin 73’üncü yıl dönümü dolayısıyla bir konuşma yaptı. Avusturya Millî
Meclisi Başkanlığı tarafından 4 Aralık 2007 tarihinde Viyana’da düzenlenecek
foruma iştirak edecek olan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarınca bildirilen isimlere, Makedonya
Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği İşleri Komisyonu Başkanı Tito Petkovski ve
komisyon üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaretinin
uygun bulunduğuna, İlişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/426) (S.
Sayısı: 57), 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) Görüşmelerine
devam edilerek; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı, Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği, Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
konuşmasında Partisine, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
konuşmasında partisine, İstanbul
Milletvekili Reha Çamuroğlu, Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in,
konuşmasında şahsına, Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar. 6 Aralık Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.09’da
son verildi. Meral AKŞENER Başkan
Vekili
No.: 46 II.-
GELEN KÂĞITLAR 6
Aralık 2007 Perşembe Tasarılar 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı
Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/470) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/471) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007) 3.- İstiklal Madalyası
Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/472)
(Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 4.- Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında
İşbirliği Konusunda Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/473) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp
Alanlarında İşbirliğine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/474) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007) 6.- Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Başbakanlık Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/475) (Avrupa Birliği Uyum ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 7.- Dernekler
Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/476) (Adalet; Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007) 8.- İl İdaresi
Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/477) (Plan
ve Bütçe; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 9.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/478) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) Teklifler 1.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru Çalıştırma
Zorunluluğu Kanununun 4857/30 uncu Maddesinin Birinci Fıkrasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/76) (Plan ve Bütçe
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2007) 2.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Özürlüler Yasası Olarak Bilinen 5378 Sayılı
Kanunun Adının Değişmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/77) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2007) 3.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Devlet Memurları Kanunun 53 üncü Maddesinin
İkinci Fıkrasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/78) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2007) 4.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen
5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin
(j) Bendinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/79) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2007) 5.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/80) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2007) 6.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 9 Milletvekilinin; Gaziantep’e İstiklal
Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/81) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2007) 7.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/82) (Millî Savunma; Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2007) 8.- Samsun Milletvekili
Osman Çakır’ın; 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(2/83) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 9.- Samsun Milletvekili
Osman Çakır’ın; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü
Maddesinin 3 üncü Fıkrasına Bazı Bendler Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (2/84) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 10.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Sözleşmeli Statüde Görev Yapan Öğretmenlerin
Kadroya Atanmaları Hakkında Kanun Teklifi (2/85) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007) 11.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 9 Milletvekilinin; 14.07.1965 Tarihli ve
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun (IV) Sayılı Makam Tazminatı
Cetvelinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/86)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 12.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/87) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2007) 13.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 8 Milletvekilinin; 657 Sayılı Kanuna
Ekli IV Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/88) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 14.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 8 Milletvekilinin; Sivas Madımak Oteli’nin
“Kardeşlik Anma, Kültür ve Sanat Müzesi”ne Dönüştürülmesine Dair
Kanun Teklifi (2/89) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 15.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir ve 9 Milletvekilinin; Divriği Ulucamisi ve
Şifahanesi’nin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/90) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) Rapor 1.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı:
72) (Dağıtma tarihi: 6.12.2007) (GÜNDEME) Sözlü
Soru Önergeleri 1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
köylerin elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Çaltıcak Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 3.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Kelebek Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 4.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Güneşli Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
polis müdahalesiyle meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007) 6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
bir firmayla ilgili bir iddiaya ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) Yazılı
Soru Önergeleri 1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
personel takip sistemine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/971) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.2007) 2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Suudi Arabistan Kralına Devlet Şeref Madalyası verilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/972) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2007) 3.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
TMSF’nin el koyduğu şirketlerin yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/973) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 4.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
Futbol Federasyonunun yayın gelirlerine ve amatör futbol takımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/974) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007) 5.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in,
elektrik ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/975) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Mersin’deki altyapı sorunlarına ve turizmin geliştirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007) 7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın,
şehit çocuklarının eğitimlerinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/977) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 8.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın,
özel bir kanaldaki haber programına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/978) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 9.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in,
Amasya’daki bir lisede bazı öğrencilere baskı yapıldığı iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/979) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007) 10.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın,
Edirne’de yaşanan su taşkınlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/980) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, polis
memurlarının çalışma şartlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/981) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 12.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
bazı milletvekilleri hakkında adli işlem yürütülüp yürütülmediğine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/982) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 13.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın, bir mahkumun sağlık durumuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/983) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 14.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
kurutulan sulak alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/984) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 15.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in,
İğneada Longaz Ormanları Millî Parkına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/985) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy’un, bazı baraj projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/986) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un,
Devlet Demiryollarında işkolu nedeniyle kadro verilmeyen işçilere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/987) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 18.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
turizm sektöründeki kaçak işçi sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/988) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007) 19.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın,
kadına karşı şiddeti önleme kapsamında yapılan kampanyalara
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi
(7/989) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 20.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun,
dul kadınların ve yetimlerin mali ve psikolojik olarak desteklenmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi
(7/990) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 21.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/991) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 22.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
Samsun’da kurulacağı iddia edilen termik santrallere ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 23.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın,
Kaz Dağlarındaki maden arama çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/993) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007) 24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan B Termik Santralinin çevreye etkilerine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/994) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 25.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
bir il özel idaresinde yapılan atamaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/995) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 26.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/996) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 27.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/997) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/998) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 29.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
polis müdahalesi sonucu ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/999) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 30.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunundaki değişikliğin
etkilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1000) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 31.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın,
belediye işçilerine sendika değiştirme baskısı yapıldığı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1001) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007) 32.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
özel tiyatrolara verilen devlet desteğine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1002) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 33.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya’da turizmin yaygınlaştırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1003) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 34.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
yükseköğretim kuruluşlarının kadro taleplerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1004) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 35.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy’un, nüfusu onbinin altındaki belediyelerin borçlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1005) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 36.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
panelvan tipi araç sahiplerine verilen geriye dönük vergi cezasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1006) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 37.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, TEKEL’in,
bir mal alımı ile ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1007) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 38.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in,
TEKEL’in alkollü içkiler bölümünün satışına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1008) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 39.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Eskişehirsporun transferleri ile ilgili iddialara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1009) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007) 40.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1010) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2007) 41.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
boş bulunan Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyeliklerine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1011) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 42.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in,
öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1012) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007) 43.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
eğitimde dini içerikli propaganda iddialarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1013) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2007) 44.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın,
Amasya’daki bir lisede bazı öğrencilere baskı uygulandığı iddialarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1014) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007) 45.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
Amasya’daki bir lisede bazı öğrencilere baskı uygulandığı iddialarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1015) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007) 46.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın,
yönetici atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1016) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007) 47.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Mersin’in
teşvik kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1017) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 48.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus-Mersin
arasındaki atıl fabrikalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1018) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 49.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Bilişim Vadisi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1019) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 50.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Isparta Deri Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1020) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007) 51.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
bahçe tarımına zarar veren bir zararlıya ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1021) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 52.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
muz ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1022) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007) 53.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
dış temsilciliklere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1023) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 54.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın,
Samsun batı çevre yolu planına ve Sinop bölünmüş yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1024) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007) 55.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
akaryakıt kaçakçılığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/1025) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 56.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın,
TRT bürokratlarının istifalarının alındığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1026) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007) 57.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un,
hediye tabancalara ve ilgili soru önergesine ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1027) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2007) 58.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, öğretmenlerin
özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1028) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 59.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
arıcılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1029) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007) 6
Aralık 2007 Perşembe BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 11.04 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri,
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz. Ancak,
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç adet tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım. III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.-
1-2 Ekim tarihlerinde Lahey’e resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/238) 05/12/2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bayındırlık ve
İskan Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, 1-2 Ekim 2007 tarihlerinde Dünya HABITAT Günü
kutlamaları çerçevesinde Lahey’de düzenlenen konferansa katılmak üzere bir
heyetle birlikte Hollanda’ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Yaşar Karayel Kayseri Milletvekili Mustafa Demir Samsun
Milletvekili Safiye Seymenoğlu Trabzon Milletvekili BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 2.-
11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltere’ye resmî ziyarette bulunan Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/239) 05/12/2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Sağlık Bakanı
Prof. Dr. Recep Akdağ’ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte
11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltere’ye yaptığı resmi ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Muzaffer Gülyurt Erzurum Milletvekili Lütfi Çırakoğlu Rize
Milletvekili Süleyman Latif
Yunusoğlu Trabzon
Milletvekili BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 3.-
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmî
ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/240) 04/12/2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun, görüşmelerde bulunmak üzere 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde
Suriye’ye yaptığı resmi ziyarete, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Üçüncü turda,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x) A)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.-
Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı (x) 57, 58 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2007 tarihli 29’uncu Birleşim
Tutanağına eklidir. E)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır. Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap
işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Antalya Milletvekili Sayın Tunca Toskay, Muğla
Milletvekili Sayın Metin Ergun, Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal
Cengiz, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman. AK Parti Grubu
adına: Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Domaç, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi,
İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin
Ekmen. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, Batman
Milletvekili Sayın Bengi Yıldız. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay, Antalya Milletvekili
Sayın Tayfur Süner, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Diren, İzmir Milletvekili
Sayın Canan Arıtman. Şahısları adına
söz isteyenler: Lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen, Eskişehir Milletvekili Sayın Emin Nedim
Öztürk; aleyhinde, Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz. İlk söz sırası,
Sayın Tunca Toskay, Antalya Milletvekili. Sayın Toskay,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz
on iki dakika Sayın Toskay. MHP GRUBU ADINA
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin turizm bölümü hakkında Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu konudaki
görüş ve değerlendirmelerimi sizlere ifade etmeden önce hepinize saygılar
sunuyorum. Çok ciddi bir
zaman sınırlaması söz konusu olduğu için, sadece bazı konulara değinip geçmekle
yetineceğim. Bakanlığın
bütçesi, 2008 bütçesinin yaklaşık binde 4’ü seviyesinde. Bu bütçeyle, öngörülen
çalışmaları gerçekleştirmek, ciddi bir kültür ve turizm politikası uygulamak
pek mümkün görülmemektedir. Bu dönemde, yani geçtiğimiz beş yılda, bu iktidar
döneminde bütçe büyüklüğü genelde binde 4’ün altında seyretmiş bulunuyor. Şimdi, izin
verirseniz, turizm sektörünün 2006 yılı son rakamları itibarıyla durumuna
kısaca bir bakmak istiyorum. Türkiye’ye gelen turist sayısı 19,8 milyon, turizm
geliri 16,9 milyar dolar, turist başına harcama 853 dolar. Özel kesim yatırımı
5 milyar dolar, kamu kesimi yatırımı 102 milyon dolar. Turizm gelirinin
gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 4,2; ihracata oranı yüzde 18,4; dış ticaret
açığına oranı yüzde 42,1; turizmin doğrudan istihdama katkısı yüzde 5,5;
dolaylı istihdama katkısı 9,2; toplam dolaylı ve dolaysız istihdama katkısı
yüzde 14,7 olmaktadır. Bir kişinin istihdamı için hizmet sektöründe 103.150
dolar, imalat sanayisinde 83.500 dolar, turizm sektöründe ise 53.750 dolar
yatırım gereklidir. Bu rakamları
kısaca ifade ettim. Bunlar, turizm sektörünün ülke ekonomisi ve toplumumuz
açısından ne kadar önemli bir sektör hâline geldiğini açık olarak ifade eden
rakamlar. Son yirmi beş yıldaki turizm sektöründe sağlanan gelişmeler sonucunda
turist sayısı bakımından dünya turizmi içinde Türkiye 11’inci sırada, turizm
gelirleri açısından da 9’uncu sıraya oturmuş görünmektedir. Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; 2006 yılındaki kesinleşmiş bazı göstergeler bu şekilde
iken, üzerinde görüşmeler yaptığımız 2008 yılı bütçesinde, yatırım programında,
kamu kesimi turizm sektörü yatırımlarında cari fiyatlarla yüzde 5,9; sabit
fiyatlarla yüzde 9,5 oranında azalış öngörülmüştür. Oysa, AKP İktidarının
başarısız olduğu alanların ilk sıralarında yer alan işsizlik ve cari açık
sorununa çözüm, az önce verdiğim rakamlarla istihdamda kişi başına yatırım
maliyetlerinin düşüklüğü dikkate alındığında elbette turizm sektörü öncelikli
bir sektör olmaktadır. Sayın Bakan,
dikkatinizi çekmek istediğim bir daha nokta söz konusu: Cari açığın ülkemiz
ekonomisi açısından büyük bir risk unsuru olduğunu herkes tekrarlamaktadır. Hem
bunun önüne geçmek hem de istihdamı artırmak bakımından yatırım bütçesinden
başlamak üzere turizm sektörüne gerekli ilgi ve önemi samimi olarak göstermek,
çabalarımızı artırmak zorundayız. Bu noktada önemli
bir diğer noktaya da değinmek istiyorum. Turizm gelirlerinin hesaplanmasında
2003 yılından itibaren bir tanım değişikliği yapıldığı anlaşılmaktadır. Yanlış
anlamaları önlemek için yeni seri yanında eski tanıma dayalı eski serinin de
yayınlanması doğru olur. Aksi takdirde, yıllar itibarıyla yaptığımız
karşılaştırmaların gelirler açısından anlamı şüpheli hâle gelecektir. Ülkemiz açısından
ve ekonomimiz açısından bu kadar büyük öneme sahip sektörün ciddi sorunları
bulunmaktadır. Bugünden doğru önlemler alınmaz, doğru politikalar uygulanmazsa,
gelecekte ciddi problemlerle, sektörde, karşılaşmamız mukadderdir. Bu yeni
politika ve stratejileri belirlerken, turizm sektörümüzün geleceğiyle ilgili
tedbirler alırken, dünyada turizm alanında kendini gösteren belli başlı
eğilimlerin doğru belirlenmesi ve bunların turizm sektörümüze olan etkilerinin
ne yönde olduğunun da yine doğru algılanması gerekmektedir. Kitle turizminin
doğal ve beşerî çevre üzerine olumsuz etkileri yüzünden, çevreye, otantik
kültürlerin korunmasına ve talebin isteklerine önem veren diğer turizm türleri,
sürdürülebilir turizm kavramıyla gündeme gelmektedir. Turist
eğilimleri, insan kaynakları, pazarlama ve güvenlik alanındaki eğilimler
dikkatle incelenmek zorundadır dünyada. Yukarıda yalnız
başlıklarına değinebildiğim yeni eğilimleri zamanında değerlendiren politika ve
stratejiler oluşturmazsak, karşılaşacağımız sorunların çözümlenmesi zorlaşacak,
büyük öneme ulaşmış bulunan turizm sektörümüzün ekonomimize katkısı da
beklenenin altında gerçekleşecektir. Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; izninizle, bu noktada, turizm kesiminde tespit
ettiğimiz bazı sorunlar hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye, doğal ve
beşerî çevre olarak, dünya turizm pazarında talep edilebilecek her türlü turizm
ürününü -kültür, dinlenme, macera, sağlık, spor, alış ve benzeri gibi- üretme
kapasitesine sahip bir ülke olmasına rağmen, yabancı turistler, ülkemizi,
ağırlıklı olarak dinlenme turizmi amacıyla ziyaret etmektedir. Bunun doğal
sonucu olarak da, turizm kıyılarda yoğunlaşmakta, bu yoğun alanlardaki
yoğunlaşmanın artmasıysa, doğal çevrenin tükenmesi ve bozulması tehlikesiyle
bizi karşı karşıya getirmektedir. Çok kapsamlı bir politikayla turizm ürününün
çeşitlendirilmesi ve buna bağlı olarak iç bölgelerin turizme açılması
gerekmektedir. Turizm, özel
kesimin egemen olduğu ve başarılı olduğu bir alandır. Bu sektör ile ilgili
alınacak bütün kararlarda özel kesimin güçlü ve etkin bir şekilde katılımının
sağlanması gerekmektedir. Özel kesimin turizmle ilgili kaderini belirleyecek
kararlara katılımının sağlanmasıysa, bu kesimin örgütlenmesiyle sıkı sıkıya
bağlıdır. Bugün Türkiye’de, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB)
dediğimiz kuruluşun dışında diğer bütün turizm sektöründeki kuruluşlar dernek
statüsünde çalışmaktadır. Yapılması gereken, başta konaklama kesimi olmak üzere
turizmde faaliyet gösteren bütün kesimlerin önce tek tek, sonra tamamının bir
çatı örgütlenme yapısına kavuşturulmasıdır. Bu örgütlenme, turizm alanında
faaliyet gösteren herkesin görüşü alınarak bir yasayla olmalıdır. Kesimin
örgütlenmesinin doğru ve yasayla yapılması -bugün, önümüzdeki yıllarda-
karşılaşılacak bütün sorunlara çözüm bulunması açısından son derece yararlı
olacaktır. Turizm
sektörümüzün yoğun faaliyet gösterdiği coğrafi bölgeler veya önümüzdeki
yıllarda turizme açılacak potansiyel yörelerdeki yerel yönetimlerin imar
planlarına turizm kesimi çatı örgütünün aktif ve etkin katılımı sağlanmalıdır.
Bu alanda yerel yönetimler, Bakanlık ve turizm sektörü birlikte çalışmak
zorundadır. Bu iş birliği sağlanamazsa potansiyel turizm alanlarımız ve turizm
ürünlerimizin heba olma tehlikesi söz konusudur. Kruvaziyer turizm
son yıllarda hızlı bir gelişme göstermektedir. Bu turizm çeşidi bakımından
Türkiye son derece avantajlı bir konumdadır. Akdeniz, Ege, Boğazlar, Karadeniz
havzası kruvaziyer turizm için önemli havzalar oluşturmaktadır. Türkiye,
avantajlı konumuna rağmen, önemli cazibe merkezlerine sahip olmasına rağmen bu
turizmden alabileceği payı maalesef alamamaktadır. Kuşadası, İstanbul ve Alanya
bir nebze pazardan pay almakta ancak çok büyük bir konum ve cazibe avantajına
sahip olmasına rağmen Antalya bu pazarda yoktur. Antalya’nın, Akdeniz
havzasındaki kruvaziyer turizm pazarına girişi için ivedi girişimlerde
bulunması şarttır. Antalya’nın bu pazarda yer alması sağlanırken, gelen
yolcuların Antalya’ya gelir sağlaması için tedbirleri de birlikte düşünmek
gerekir. Liman, Antalya merkezi, özellikle Kaleiçi bu amaca uygun olarak
düzenlenmek zorundadır ve bunlar yapıldığı takdirde turistlerin Antalya iş
hayatına katkısı da artacaktır. Turizm
faaliyetlerinin, içinde cereyan ettiği sosyal, kültürel ve ekonomik çevreyle
bütünleşmesi gerekmektedir. Sağlıklı turizmin ön şartı budur. Bunun bir nebze
olsun sağlanması için de “her şey dâhil” sistemi üzerinde yapılabilecek
değişikliklerle ilgili olarak sektör temsilcileriyle bazı önlemler üzerinde
çalışılması yararlı olacaktır. Turizm sektörünün
ürün çeşitlendirilmesi, sezonun uzamasına, dört mevsim, on iki ay turizm
faaliyetlerinin devamına katkıda bulunur. Böyle bir politika, bir taraftan
doluluk oranlarını arttıracak, geliri yükseltecek, diğer taraftan ülkemiz
açısından işsizliğin büyük sorun olduğu düşünülürse, sezon dışında sektörün
karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi olan işçi çıkarma problemi de
ortadan kalkabilecektir. İstihdamın
kesintisiz sürdürülebilmesi ve artırılması için turizm sektöründe çalışan iş
gücü üzerindeki vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin azaltılması ciddi olarak
değerlendirilmelidir. Bu yapıldığı takdirde, sektörün ihtiyacı olan kalifiye
elemanların da istihdamı kolaylaşacaktır. Turizmin önemli
sorunlarından bir tanesi tanıtmadır. Dünya turizm pazarında artan rekabet
karşısında, tanıtma, büyük önem taşımaktadır. Bugün Kültür ve Turizm
Bakanlığının çalıştığı mevzuat ve bütçeden bu amaç için tahsis edilen kaynakla
bu işin üstesinden gelinmesi mümkün değildir. Tanıtma için özel sektörü de
etkin biçimde içine alan yeni bir örgütlenme benimsenmelidir. Bu örgütlenmede,
sektörün özelliklerine uygun esneklikle hareket etme ve özel kesimin mali
kaynak katkısı sağlanmalıdır. Böyle bir örgütlenme yasayla olmalı ve
kaynakları, yönetimi siyasi iktidarların etkisine karşı güvence altına
alınmalıdır. Turizm
sektörümüzün mali ve ekonomik bazı sorunları ise rekabet şansını düşürmektedir.
Sektör, yıllardır, KDV, ÖTV, iş gücü üzerindeki mali yükler ve kamudan sağlanan
girdilerin fiyatlarından şikâyet etmektedir. Siyasi iktidar bütün bu konularda
pek duyarlı davranmamıştır geçtiğimiz dönemde. Yalnız 22 Temmuz 2007
milletvekili genel seçimi sebebiyle, 2008 yılından geçerli olmak üzere KDV
indirimi yapılmıştır. Bu da, iktidarın turizm sektörüne nasıl baktığının bir
göstergesi olarak değerlendirilebilir. Turizm sektörü
için ciddi bir sorun hâline gelen telif hakları konusu mutlaka çözümlenmelidir. Bu konuda Bakanlığın inisiyatif kullanması
yerinde olacaktır. Yapılan araştırmalar, Türkiye’yle ilgili olumsuzluklar
olarak, esnafın yaklaşımı, turistlerin bunaltılması… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Toskay, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız. TUNCA TOSKAY
(Devamla) – Bazı sorunların, bu sorunların çözümlenmesi açısından yerel
yönetimlerin ve merkezî yönetimin yereldeki temsilcilerinin etkin müdahale
etmeleri sorunların çözümüne katkıda bulunacaktır. Turizm
bölgelerinde yer alan yerel yönetimler turizm sebebiyle ortaya çıkan hizmetleri
ve altyapı yatırımlarını yapmakta zorlanmaktadırlar, bu yerel yönetimlere
bütçeden aktarılan kaynaklar konusunda bir farklılık yaratılması gerekmektedir.
Ancak bu yapılırken turizm kesiminin rekabet gücünü artıracak “konaklama
vergisi” gibi vergilerden kesinlikle kaçınılmalıdır. Sayın Bakan,
turizm oldukça farklı bir sektör. Burada tecrübeli ve uzman bürokratlarla
çalışılması büyük önem taşımaktadır. Bu bakımdan, Bakanlıktaki bu
etkisizleştirilmiş bürokratlarla çalışma konusundaki tutumu değiştireceğinizi
ümit ediyorum. 2008 yılı
bütçesinin turizm sektörüne ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, başta
Sayın Bakan olmak üzere, bütün Bakanlık mensuplarına başarılar temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Toskay. Söz sırası, Muğla
Milletvekili Sayın Metin Ergun’da. Buyurun Sayın
Ergun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. MHP GRUBU ADINA
METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi adına Kültür ve Turizm Bakanlığının 2008 bütçesinin kültür alanındaki
görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Kültür Bakanlığı
gerek kültür gerekse sanat alanında kalıcı politikalar üretmek ve özellikle
orta ve uzun vadeli programlar yapmak, bu programları şeffaf bir ortamda kültür
adamlarıyla paylaşmak, gelecek öneriler doğrultusunda değerlendirmeler yaparak,
plan ve programlarını gözden geçirmek durumundadır. Bu katılımın sağlanması,
daha sağlıklı ve verimli sonuçların alınmasını sağlayacaktır. Ancak bu bugün
mümkün değildir. Mümkün değildir, çünkü AKP, Kültür Bakanlığını Turizm
Bakanlığının içine hapsetmiştir. Kültür ve sanat turizmin cazibesine feda
edilmiştir. Biraz sonra, Sayın Bakan, bu hükmün doğru olmadığını, kültür ve
sanatın feda edilmediğini yaldızlı sözlerle söylemeye çalışacaktır ama bu
sözler gerçeği değiştirmeyecektir. Nitekim daha ilk yılın bütçesinde bu gerçek
görünmeye başlamıştır. 2008 bütçesinde Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan pay
binde 3,7 oranındadır. Bakanlığın kendi içindeki taksimatta ise kültüre düşen
pay turizme göre daha düşük orandadır. AKP İktidarı
döneminde kültür ve sanatın feda edildiğinin bir başka göstergesi, Bakanlığın
kültür alanında vizyon ve misyonunu kaybetmesidir. Sayın Bakanın bütçe sunuş
konuşmasındaki artistik üslubunun etkisine girersek böyle bir vizyon ve
misyonun olduğunu görürüz fakat projelere baktığımız zaman hiçbir kültürel
vizyon ve misyon göremeyiz. Bakanlık kültür konusunda kafası karışık bir
hâldedir. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla Sayın Bakanın kültürel vizyonu
Hektor Heykeli dikmek, misyonu da devlet tiyatrolarını kapatmak olsa gerek.
Muhalefet olsun diye söylemiyorum, gerçekten Bakanlığın kültürle ilgili ufuk
açıcı, köklü bir projesi yoktur. Son yıllarda
dünyada “kültür endüstrisi” önemli bir kavram hâline gelmiştir. Kültürün
yeniden üretilmesi ve pazarlanarak değerlendirilmesi anlamına gelen bu yaklaşım
küresel sermaye ve güce sahip ülkelerce başarıyla uygulanmakta ve millî
kültürlerin genç ve gelecek kuşaklar tarafından unutulmasına neden olmaktadır. Kültürel
değerlerin üretilen mal ve hizmetlerin tasarımlarına aktarılarak yaşatılması
hususunda Bakanlığın köklü bir projesi var mıdır? Hayır yoktur. Türk kültür ve
sanatının oluşturulması ve geliştirilmesi anlamına da gelen ve Milliyetçi
Hareket Partisi olarak “millî kültür endüstrisi” adını verdiğimiz kurumsal bir
proje söz konusu mu? Hayır. Türkiye’de çocuklarımıza hitap eden bütün çizgi
film kanalları yabancıdır ve bütün çizgi filmler başka ülkelerde, başka
dikkatlerle hazırlanmaktadır. Bu yolla, bir nevi kültür aktarımı
sağlanmaktadır. Çocuklarımızın kendi kültürleriyle tanışmaları ne televizyon
gibi yaygın ne de okul gibi örgün eğitim kurumlarında gerçekleşmektedir.
Çocuklarımız gün geçtikçe millî kültürlerinin zenginliğinden habersiz hâle
gelmektedir. Bakanlığın projeleri arasında sinema teknolojilerinin bu yönüne
önem verdiği görülmekte midir? Hayır. Çocukların
kişiliklerinin oluşumu ve millî kültürel değerlerin özümsenmesi açısından millî
çizgi film endüstrisi oluşmasına yönelik herhangi bir projesi var mıdır? Hayır.
Yine millî
motiflerle zenginleştirilmiş çocuk kitapları ve çizgi romanlar projesi var
mıdır? Hayır. Çocukların
bilgisayar oyunları vasıtasıyla yabancı kültürlerin etkisinde kalmasının
önlenmesi için millî bilgisayar oyunları yazılım endüstrisinin teşvik
edilmesine yönelik bir proje var mıdır? Hayır. Küreselleşme
karşısında millî kültürü savunmaya yönelik, millî kültürün ayrışmasını
engellemeye yönelik herhangi bir proje var mıdır? Hayır. Türk kültürünün
çevre kültürleri için cazibe merkezi hâline getirilmesi için büyük bir proje
var mıdır? Hayır. Eser ve eser
sahipliliğine değer vermek, kültür üretimine katkı sağlamanın en temel yoludur.
Ne yazık ki ülkemizde, gerek basılı gerek görsel ve işitsel kültür eserlerinin
kolaylıkla illegal kopyaları yapılabilmekte ve korsanlık hem cezasız kalmakta
hem de bilim ve düşünce ve sanat insanlarının üretim istek ve gücünü
kırmaktadır. Bunu önlemeye yönelik, sadece korsan yayınları toplamanın
ötesinde, herhangi bir proje var mıdır? Hayır. Müzecilik dünyada
gittikçe önem kazanmaktadır. Müzelerimizin çağdaş teknolojilerle donatılması ve
çağdaş sergilenme tekniklerine kavuşturulması gerekmektedir. Öte yandan, kültür
varlıkları bakımından zengin müzelerimizin korunması ve başta hırsızlık olmak
üzere çeşitli tehlikelere karşı korunması, yine çağdaş teknolojilerle
sağlanmalıdır. Ayrıca bir ülkede bu kadar çok yerde müze olmaz. Bu, hem çok
maliyetli hem riskli hem de turizm açısından kârlı değildir. Bölge müzeleri
kurularak eserlerin bir araya getirilmesi sağlanmalıdır. Böyle bir proje var
mıdır? Hayır. Dünya etnografya
müzeleri, günümüzde uygulamalı açık hava müzelerine dönüşmekte, yok olan kültür
değerlerinin yaşatıldığı merkezler hâline gelmektedir. Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Atatürk’ün kurdurduğu tarihî Ankara Etnografya Müzesi’ni gezilebilir
bir mekân hâline getirememiştir. Bu müzenin, kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan
kültür varlıklarının sergilendiği, yeniden üretildiği ve müze-okul iletişimi
hâlinde çocuk ve genç eğitimine önem veren bir yapıya kavuşturulması gerekir.
Böyle bir proje var mıdır? Hayır. Yine, aynı
şekilde kitap ve kütüphane politikalarının da gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Kültür Bakanlığı, artık, ne yazık ki kitap yayınını büyük oranda durdurmuştur.
Yine Millî Kütüphane, çağdaş bibliyografya ve indeksleme çalışmalarına
katılmamakta, bu nedenle de ulusal düzeyde nitelikli yayın ve makalelerin
taranıp korunduğu bir ulusal indeks bulunmadığı için üretilen bilgi ve belgeler
akademik yükselme kaygılarıyla yurt dışına çıkarılmakta, üstelik de bilgilerin
yayınlatılması için paralar ödenmektedir. Millî Kütüphane böyle bir tarama ve
indeksleme merkezi hâline getirilmeli ve yayın kirlenmesine karşı seçkinci bir
ulusal indeks yaratılmalıdır. Böyle bir proje var mı? Hayır. 1972 Dünya
Kültürel ve Doğal Miras Sözleşmesi’nin 1983 yılında kabul edilmesinden sonra,
kültür varlıklarının korunması yönünde bir bilinç oluştu. Bu olumlu gelişme
tarihsel mekânların ve yapıların korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ergun, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. METİN ERGUN
(Devamla) – Sağ olun. Burada
karşılıklılık ilkesi gerekmektedir. Türkiye’de, son yıllarda, yoğun bir
Hristiyanlık yapılarını koruma ve restore etme çalışmaları başlatmışlardır.
İnsanlığın ortak tarihî ve kültürel miraslarının korunması ilkelerine uyularak
izin verilen bu çalışmaların karşılıklılık ilkelerine uygun yapılması
önemlidir. Anadolu’daki birçok Selçuklu beylikler ve Osmanlı dönemine ait
yapıların, yine, terk ettiğimiz, siyasi olarak terk ettiğimiz coğrafyadaki
kültürel varlıklarımızın korunmasına yönelik bir çalışma, büyük, kapsamlı bir
program var mıdır? Hayır. Dolayısıyla, bu
kadar “hayır”ın olduğu bir bütçeye, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine kişi
olarak hayır diyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ergun. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü söz sırası, Çanakkale Milletvekili Sayın
Mustafa Kemal Cengiz’in. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) Sayın Cengiz,
süreniz sekiz dakika. MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün
bütçeleri hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubum adına ve şahsım adına yüce heyetinize saygılar sunarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk kültürünün en önemli müesseselerinden bir tanesi
de vakıflardır. Vakıf geleneği Selçuklularla başlar Osmanlıyla devam eder.
Selçuklu devletinin ve Osmanlı devletinin ve sisteminin temel taşı da vakıflar
olmuştur. Vakıf sistemi, özellikle, bu iki devletin üç kıtada yücelmesinde,
sosyal aktivitelerin bu vakıflar adı altında tecelli etmesinde ve sosyal
dayanışmanın, sosyal yardımlaşmanın ve sosyal bütünleşmenin de bu vakıflar eli
altında yüzyıllarca devam ettiğini görüyoruz. Özellikle, vakıf
denince şunu ifade etmek istiyoruz: Vakıf, gerçek veya tüzel kişiliğin, hiçbir
tesir altında kalmadan, kendi istekleriyle, kendilerine ait mallarını veya her
türlü ekonomik değerlerini ve haklarını mülkiyetlerden çıkartıp, belirgin bir
amaçla hayır ve hasenatı ebedî olarak tesis etmeden oluşan tüzel kişiliğin
bütün mallarının topluluğuna denir. İşte bu vakıf sistemi, yüce ecdadın bize
bırakmış olduğu en müstesna, en önemli değerlerinden biridir. Özellikle Osmanlı
döneminde vakıfların en aktif bir şekilde yer alması, vakıf sisteminin en işler
düzeyde devlet içinde içtimai yerini alması ve devleti desteklemesi, bütün bu
vakıf sistemiyle bütün hayır, hasenatın ve toplumsal ve sosyal hukuk sisteminin
oturtulması Osmanlıyı güçlü kılmıştır. Devşirme ve dönme zihniyetiyle birlikte,
vakıfların güç kaybetmesiyle birlikte şahısların güç kazanması ve bu hâkimiyet,
bu zihniyet Osmanlının da çöküşüne vesile olmuştur. İşte böyle bir
durumda, böyle bir gelişmede Osmanlıda Evkaf Nezareti kurularak, bütün sosyal,
eğitim, sağlık, şehircilik, bayındırlık, askerî ve bütün bu işler Evkaf
Nezareti altında kurulmuş ve 1920 yılında -2 Mayıs- Büyük Millet Meclisi İcra
Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanun’un çıkartılmasıyla birlikte İcra
Vekilleri Heyetine Şeriye ve Evkaf da dâhil edilerek, bu işler bu vakıf
tarafından yürütülmüştür. Özellikle 1924
yılında -3 Martta- Şeriye ve Evkaf Kanunu 429 sayılı Yasa’yla kaldırılmış ve
bugün Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuştur. İşte bu yol sürecinde vakıflar,
özellikle 1984 yılındaki 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname’yle genel müdürlük statüsünü
kazanmış ve böylece, kendisini geliştirmeye devam etmiştir. Daha sonra,
9/11/2006 tarihinde 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’yla vakıflar son şeklini
almıştır. Bugün Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün 2008 yılı tahmini bütçesi -özellikle hazırlanan bütçe- 414
milyon 537 bin YTL olup, bunun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Özellikle de
yapmış olduğum araştırmalarda, yüce Meclisin ve yüce milletimizin bazı sorulara
da cevap beklediğini tahmin ediyorum. Vakıfların ve gelirlerinin amacına ve
yasalara uygun olup olmadığı, uygun bir şekilde harcanıp harcanmadığı ve
bunların, özellikle vakıflarda kulağımıza gelen bazı kokuların, “Bal tutan
parmağını mı yalar?” şeklindeki soruları da, ecdat yadigârı vakıfların ne
durumda olduğunu sormak gerekiyor. Hayır hizmetlerine muhtaç insanların
sayısının artmasını engellemek ve sosyal sorunları ve riski azaltmak,
kaynağında çözmek için herhangi bir çalışmanın olmadığını, bununla birlikte
vakıf kültürünün, tarih bilincinin millî ve manevi değerlerinin geleneksel
vakıf hizmetleri kültürünün en önemli unsurlarından biri olan çocuklara ve
gençlere ne gibi etkinlikler ve ne gibi yaklaşımlar içinde olduğunu
görememekteyiz. Bunun dışında,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün “’vakıf arşiv yönetimi ve coğrafi bilgi sistemleri’
gibi ihaleleri kimlere verelim” diye hazırlık içinde olduğunu da hayretle
izlemekteyiz. Bunun yanında,
Vakıflar Genel Müdürlüğünce, 2003 yılından 2007 yılına kadar 2.409 eser tamir
edilmiş, bunun yanında, yine 2003 yılından 2007 yılına kadar da 2.600 eser
onarımı projesi gerçekleştirilmiştir. Bununla ilgili de, yine bu projelerin ve
onarım, tamirat işleri ihalelerinin kayırmayla yandaşlara verildiği şeklinde de
-çok büyük sıkıntılar- bu araştırma sonucunda tespitlerimiz olmuştur. Bu konuya
da özellikle ilgili mercilerin eğilmesini ve konunun üzerine gitmesini temenni
ediyorum. Seksen bir ilde
94 merkezde imaret açılmış. Bu imaretlerde 51 bin aileye -evlere servis
yapılarak- yemek servisi yapıldığı noktasında, 2006 yılında 76; 2007 yılında da
100 bin aileye ulaştığını görüyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki: Gün geçtikçe
fakirleşmenin ve vakıflara olan ihtiyaç ve muhtaç kişilerin giderek arttığını,
zenginleşme yolundaki iddiaların da ne kadar yersiz olduğunu bu tespitler de
ortaya koymaktadır. Özellikle vakıf binaları ve vakıf mülkleri kira noktasında
ucuz ve neredeyse yok pahasına verilmiş ve bunların belli kişilere de kanalize
edildiğini yine tespit etmiş bulunuyoruz ve bu malları iktidarın âdeta bir
ulufe dağıtır gibi dağıttığını da yine bu araştırmamızda tespit etmiş bulunuyoruz. Genel bütçede,
2006 yılında büyük bir meblağın vakıflar bütçesine aktarıldığı ve bu paranın da
hangi işlerde kullanıldığı, yine merak konusudur. Özellikle Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzün üst düzey yöneticileri
-birçok vakıf yönetiminde ve birçok yerlerde görev almasıyla birlikte-
hem kendi gelirlerini artırmış hem de temettü gelirleri civarında büyük bir
meblağı kendi ceplerine doğru kanalize ettiğini de araştırmalarımızda tespit
etmek istiyoruz. Bu vesileyle,
ecdat emaneti vakıf eserlerinin amacına uygun, halkımızın hizmetinde, adaletli,
hakkaniyetli anlayışla vakıf mallarının geleceğe taşınması ve vakıf
hizmetlerinin, ihalelerinin ve çalışmalarının siyasetten uzak, “devlet malı
deniz...” anlayışından kurtulmuş bir anlayış içinde idaresini temenni ediyor,
maziye ve atiye layık bir vakıf bırakmayı temenni ediyoruz. Bu vesileyle, söz
almış olduğum Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı da aynı durumda bir seyir
göstermektedir. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı 1986 yılında
kurulunca, özellikle halk arasında Fak Fuk Fonu olarak bilinmiş ve bütün bu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Cengiz, lütfen tamamlar mısınız konuşmanızı. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) - …fakir fukaranın da özellikle küçük katkılarla, balık
verilme yerine balık tutmasının öğretilmesi amaçlanmıştı. Dolayısıyla, bu
iki vakfın da karşılaştırmasına baktığımızda, bu sonradan değiştirilen yasa
gereğince de sivil 2 tane -il genel meclisinde bu tabii üyelerin yanına- üye
atanmakta, bu üyeler iktidar üyeleri olup, iktidarın önünden geçmeyen hiçbir
fakir fukara Fak Fuk Fon’dan yararlanamamaktadır arkadaşlar. Arkadaşlar, benim
dokuz yıl tabii üyeliğim var, hepsi bu konuda… Tabii üyesiyim. Bakın, ben hemen
size şunu ifade edeyim: Gelişmekte olan ve millî gelirin çok yükseldiğini iddia
eden bu iktidar, seksen bir ilde 94 tane imaret açmış, 2007 yılında 100 bin
aileye evlere yemek teslimi yapmış, Fak Fuk Fon’dan 2 milyon aileye kömür
dağıtmış, beş yılda da Fak Fuk Fon’a başvuran yüzde 50 artmış arkadaşlar. İşte,
fakirleşmenin ne kadar ilerlediğini, ne kadar artarak günümüze geldiğini
görüyoruz. Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Cengiz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına dördüncü sırada, Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman. Buyurun Sayın
Büyükataman. Sayın
Büyükataman, süreniz yedi dakika. MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, her geçen gün etkinliğini daha da
artırmakta olan, devletimiz içinde çok önemli bir kurumumuzdur. Hızla değişen ve
gelişen dünyada diğer ülkelerle rekabet, geleceğimizi etkileyecektir. Bu
anlamda, rekabet gücünün artmasında gümrük idaresinin önemli bir rolü vardır.
Yasal ticaretin hızlandırılıp yasa dışı ticaretin önüne geçilmesiyle rekabet
gücümüzün artacağı açıktır. Gümrük işlemleri,
şirketlerimizin rekabet gücü üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Aynı
şekilde, gümrükler, vatandaşlarımızın sağlığının ve güvenliğinin korunmasıyla
görevli olmalarının yanı sıra, tehditlerle mücadelede ve gelir toplanmasında da
önemli bir görev üstlenmişlerdir. Eşyanın gümrükte
bekleme süresinin asgariye indirilmesi, zaman kayıplarının ve gereksiz
harcamaların önüne geçilmesi suretiyle ticarette gümrük işlemlerinden
kaynaklanan maliyetin düşürülmesi ve özellikle sanayi için girdi niteliğindeki
eşyanın süratle ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisi, her şeyden önce, gümrük işlemlerinin bir yandan hızlandırılıp, diğer
yandan güvenliğinin de artırılması çabalarını desteklemektedir. Gümrük
teşkilatımız insan olgusunun yanında teknolojik her türlü araç-gereç ve
gelişmelerden yararlanmalıdır. Gümrükte otomasyon sistemiyle ilgili olarak ilk
yıllarda yapılan yatırımlar, maalesef son yıllarda hızını kaybetmiş, hatta
eskiyenlerin yerine yenileri konulmamıştır. Gümrük idarelerinde bulunan veri
giriş salonları son derece bakımsız ve yetersizdir. Bildiğiniz gibi,
4458 sayılı Gümrük Kanunu ilk kez 2000 yılında, bu çatı altında, bizden önceki
21’inci Dönemde sayın milletvekillerinin oylarıyla çıkarılmıştı. O dönemde
Avrupa Birliği uyum çalışmaları kapsamında çıkarılan Gümrük Kanunu ve buna
bağlı tüm mevzuat değişiklikleri ülkemizin dış ticaret konusunda önünü
açmıştır. Değerli
milletvekilleri, kaçakçılık, insanlık tarihi boyunca süregelen ve toplumları
büyük zararlara uğratan, kanun ve nizamlara uyanlara, devletin ekonomisine,
zaman zaman sağlığa ve çevreye büyük zararlar veren çok önemli bir toplum
sorunudur. Eski tarihlerde ilkel metotlarla icra edilen kaçakçılık, özellikle
son yıllarda daha organize ve daha teknik yollarla yapılmakta olup, bu nedenle
ortaya çıkan kayıt dışılık ve yasa dışılığın verdiği zararlar da bir o kadar
büyümüştür. 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, günümüzdeki gelişmelere
paralel olarak, özellikle yasal ticaretin önünü açmak, kaçakçılıkla etkin
mücadele etmek ve yeni Ceza Kanunu’na uyarlamak amacıyla yürürlükten
kaldırılmış, yeni 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 31/3/2007 tarihinde
yürürlüğe konulmuştur. 5607 sayılı Yasa, “kabahat” olarak tanımlanan birkaç
fiil dışında, bütün gümrük suçlarına, ağır, hürriyeti bağlayıcı cezalar
getirmiş ve bütün kaçakçılığa teşebbüs eylemlerini, suç tamamlanmış gibi
cezalandırmıştır. Bu ise, müteşebbisimizi, sanayicimizi, ihracatçımızı
sıkıntıya sokmuştur. Kaçakçılık fiilleri, cezaların artırılması, gümrüklerde ve
sınırlarda olağanüstü önlemler alınması ile önlenemez. Eğer, Türkiye’de ekonomi
kayıt altına alınabilirse kaçakçılığa hareket alanı kalmayacaktır. Batı
ülkelerinin, kayıt dışı pazarlanan uyuşturucu maddeler ve birkaç kalem,
vergileri çok yüksek eşyanın dışında kaçakçılık suçu sorunları bulunmamaktadır.
Kaçakçılık fiili hudut çizgisinde ve gümrük kapılarında değil, tüm yurt
sathında denetlenmelidir. Bunun da tek yolu ekonominin kayıt altına alınması ve
piyasa denetiminin kurulmasıdır. Saygıdeğer
milletvekilleri, çağdaş yaklaşıma uygun olarak, Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu’nun yalnızca suçları içermesinin, kabahatlerin ise buradan ayıklanarak
Gümrük Kanunu’na alınmasının en doğru yaklaşım olacağına inanmaktayız. Gümrük
Müsteşarlığımız, bugün itibarıyla 100 milyar dolara ulaşan ihracat ve 170
milyar dolara yaklaşan ithalat işlemlerini yürüten çok önemli bir kamu
idaresidir. Devletin dış ticaret politikalarının doğru ve etkin uygulanmasında
önemli bir işlev görmektedir. Bu itibarla, her zaman, öncelikle üzerinde
durulması ve var olan sorunların acilen çözülmesi gerekmektedir. Güçlü devlet
aynı zamanda gümrüğüne hâkim devlet demektir. Bu nedenle, Gümrük Müsteşarlığı
teşkilat yasası, gümrük müşavirleri yasası tasarısı ve benzeri düzenlemeler
vakit geçirilmeden Parlamentoya sevk edilmelidir. Gümrük
Müsteşarlığının, bugün itibarıyla, bilhassa merkezde ve taşradaki on sekiz adet
başmüdürlüklerinde kadrolarının çoğunun vekâletle yürütüldüğü bilinmektedir.
Görevlerin sürekli vekâletle yürütülmesi hizmette kaliteyi de düşürmekte ve
idarecilerin görevini bağımsız bir şekilde yapmalarını da maalesef
önlemektedir. Ayrıca, bir an
önce, gümrük muhafaza teşkilatındaki ciddi personel açığının da giderilmesinde
büyük fayda olduğu kanaatindeyiz. Gümrüklerdeki petrol ve tekel kaçakçılığında
ulaşılan ve milyar dolarlarla ifade edilen kaçakçılık dikkate alındığında, bu,
son derece önem arz etmektedir. Saygıdeğer
milletvekilleri, dış ticaretin gelişebilmesi ve arzu edilen seviyeye
çıkabilmesi, her alanda olduğu gibi, güçlü, istikrarlı ve güvenilir bir ekonomik
programın izlenmesine bağlıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Büyükataman, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. İSMET BÜYÜKATAMAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. İstikrarlı bir
kur politikası izlenmesine özel önem verilmelidir. Dış ticaretin önündeki
hukuki engellerin kaldırılması yönünde somut adımlar atılmalıdır. Sektör
çalışanları, tecrübeli bürokratlar ve uzmanlar ile hükûmet yetkililerinin
ortaklaşa çalışarak gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları şarttır. İhracatçımızın
önündeki önemli sıkıntılardan biri olan katma değer vergisi iadesi problemine
çözüm getirici adımlar atılmalıdır. Markalaşma ve Türk markalarının yurt
dışında tanıtımına yönelik teşviklerin artırılması gerekmektedir. Serbest
bölgelerin daha etkin kullanıma kazandırılması yönünde girişimlerde bulunulması
şarttır. Bu duygular
içerisinde, Gümrük Müsteşarlığı bütçemizin milletimize, vatanımıza hayırlı
hizmetlere vesile olması dileklerimle, hepinizi saygı ve hürmetlerimle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Büyükataman. Şimdi, söz sırası
AK Parti Grubunda. İlk söz
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan’ın. Buyurun Sayın
Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Doğan. AK PARTİ GRUBU
ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kültür ve Turizm Bakanlığının 2008 bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygı
sunarak konuşmama başlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bizim yaşadığımız topraklar, doğup, büyüdüğümüz topraklar
dünyanın en saygın kültürlerine ev sahipliği yapmış, dünyanın en saygın ve
belirgin kültürlerini var etmiş topraklardır. Anadolu büyük kültürlerin ana
vatanıdır. Hitit kültürü, Sümer kültürü ve benzeri birçok kültür, Bizans
kültürü, eski Yunan kültürü bu topraklarda doğmuştur, bu topraklarda yaşamış,
bu topraklarda büyümüştür. Ancak, bu toprakların son bin yılına damgasını vuran
kültür, bizim millî kültürümüzdür. Hacı Bektaş Veli’den Yunus Emre’ye,
Fuzuli’den Nâzım Hikmet’e, Sümmani’den Mahzuni’ye, bu büyük kültürü, bu
coğrafyanın insanı, bu coğrafyada doğup büyüyen, bu coğrafyada nefes alan
insanlar var etti. Bu, dünyanın en
saygın, en büyük kültürlerinden birisidir. Bunun adı Türk-İslam kültürüdür.
Arap-İslam kültürü ayrı bir kültürdür, Acem-İslam kültürü ayrı bir kültürdür,
ama bizim kültürümüz, bu kültür, Kuzey Afrika’dan Kafkaslara, Balkanlara, Orta
Afrika’ya kadar dünyanın büyük kültürlerini etkileyen dev, ulu bir kültürdür.
Buna sahip olmamız gerekir. Cumhuriyetin,
hatta Osmanlının son elli yılının kültür politikası, bizim kültürümüzü çağdaş
uygarlık düzeyine taşıma politikasıdır. Bu, doğru bir hedeftir, doğru bir
politikadır. Doğru uygulanıp uygulanmadığı ayrı bir konu, ama politik hedef
olarak doğru seçilmiş bir hedeftir. Biz
aynı hedefe, doğru yöntemlerle, doğru metotlarla devam etmek durumundayız. Son yıllarda
Türkiye’de moda olan bir şey var: Türkiye’de kültürel haritalar oluşturmak.
Hayır arkadaşlar, Türkiye’nin kültürel rengi tektir. Bakın, nasıl İngilizler
İngilizce konuşur, Fransızlar Fransızca konuşur, Almanlar Almanca konuşur, ama
kültürlerinden bahsederken derler ki “Batı kültürü, Avrupa kültürü.” Bizim de
kültürümüz tektir ve -bu kültürün adını biraz önce söyledim- bu topraklarda
yaşayan Tatyos Efendi’den Itri’ye kadar, etnisitesi ne olursa olsun bu toprağın
insanlarının birlikte oluşturduğu bir kültürdür ve bizim bu kültüre sahip
olmamız lazım. Bu kültürün, devlet politikalarını tespit ederken, bu toprağın
insanının değer yargılarıyla barışık bir kültür olduğunu da unutmadan kültür
politikalarımızı devam ettirmek, sürdürmek zorundayız. Kültürel unutkanlık, bu toprağa çok pahalıya
mal olmuştur. Ben 2000 yılında
Meclisten bir heyetle Orta Asya cumhuriyetlerini gezdiğim zaman Özbekistan’ın
başkentinde büyük puntolarla bir yazıya rastladım: “Nevruz’unuz mübarek bolsun”
yazıyordu. Türkmenistan’a geçtik, aynı yazıyı gördük; Özbekistan’a geldik, aynı
yazıyı gördük, ama biz Türkiye’de yıllarca Nevruz’u unutmuştuk. Nevruz bize
unutturulmuştu. Sonra ne oldu? Sonra onu eli kanlı bir terör örgütü, sanki
küçük bir grubun kültürel bir unsuruymuş gibi bir bölücü slogan olarak bize
karşı kullanmaya başladı. İşte, kültürel değerleri, kültürel unsurları
ıskalamanın böyle vahim sonuçları vardır. Bu vahim sonuçlarla karşılaşmamız
lazım. Değerli
arkadaşlar, kültür, küçük renk farklarıyla birbirinden ayrılacak bir konu
değildir. Her küçük renk tonunu bir ayrı kültür olarak görüp, Türkiye’yi bir
kültürler mozaiği olarak tanımlamak çok yanlış ve çok art niyetli tanımlardır.
Kültür, ışığın tayflara ayrılması gibidir. Alaimisemada ışığın bütün renkleri
vardır, ama ana renk beyazdır. Bizim bu topraklarda kültürümüzün ana rengine,
ana tonuna ciddi şekilde sahip olmamız gerekmektedir. Değerli arkadaşlar,
21’inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlığa verdiği ile insanlıktan aldığının
birbirine karıştığı bir yüzyıl olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. AVNİ DOĞAN
(Devamla) – Tamam, teşekkür ediyorum. Tekrar ediyorum:
21’inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlıktan aldığı ile insanlığa verdiğinin
birbirine karıştığı bir yüzyıl olacaktır. Artık, çağdaş
Batı toplumlarında, küreselleşmeyi dinamikleyen toplumlarda, harekete geçiren
toplumlarda, küreselleşmenin yıkıcı etkilerinin millî kültürlerden neler
alacağı, millî kültürleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı ve buna karşı millî
kültürlerin nasıl korunacağı konusunda derin çalışmalar yapılmaktadır. Artık
bizim Kültür Bakanlığımızın da büyük düşünerek bu çalışmalara başladığının
işaretleri verilmektedir. Dünya hiçbir
zaman küçük bir köy falan olmayacaktır kültürel açıdan. Dünyada her zaman
kaybolmaması gereken renkler olacaktır, kaybolmamasını sağlamamız gereken
renkler olacaktır, kültürel konular olacaktır. Zaten küçük bir köy olan dünya,
yaşanmaz bir dünya olur; renkleri olmayan dünya, yaşanmaz bir dünya olur. Bizim
görevimiz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AVNİ DOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğan, sağ olun. AK Parti Grubu
adına ikinci söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç’a aittir. Buyurun Sayın
Domaç. Süreniz beş
dakika Sayın Domaç. AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, kültür, toplumsal yapı içerisinde politik, ekonomik, tarihsel
ve çok farklı katmanlarla kesişir. Bu katmanlar tarafından belirlenir ve bu
katmanları belirler. Kültürel ve sanatsal alanlar hem bireysel hem de toplumsal
düzeylerde öne çıkarılması gereken alanlardır. Kültür, toplumsal tarihin
yansıması ve dahası toplumsal çeşitlilik ve zenginliğin aynasıdır. Kültür,
yerelden ulusala, ulusaldan evrensele uzanan bir köprü işlevi görür. Biz de,
Anadolu’da yaşayan tüm uygarlıkları bir bütün olarak görerek hepsine sahip
çıkan bir anlayışa sahibiz. İnsanın, doğayla
içinde bulunduğu ilişkide farklı ve özgün kılan en önemli yanı, değiştirip
dönüştürme ve üretme gücüdür. Bu üretimin en insana özgü hâli ise sanatsal
üretimdir. Sanatsal üretim ve sanatsal tüketim sonucu oluşan haz, insan
açısından vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın kullanılması devletin en temel
sorumlulukları arasında olduğu gibi, Anayasa’mızda da güvence altına
alınmıştır. Kültür Bakanlığımız, sanatsal üretimi ve sanat izleyicisini
artırmak için gerekli tüm çabayı göstermektedir, göstermeye devam edecektir.
Sanatsal üretimin artması için telif haklarının sanatçıya gerektiği gibi
verilmesi önemsenmekte ve bu konuda ciddi çabalar harcanmaktadır. Kültür, bir
toplumun koruması gereken en yüksek değerdir, çünkü toplumu bir arada tutan
unsurdur; onu şekillendiren, geçmişten geleceğine izlerini sürmemizi sağlayan,
unutturmayan, hatırlatan bir unsurdur. Kültür yaşar, onu yaşatmaya devam etmek,
sadece toplumumuza değil, insanlığa karşı da görevimizdir. Sayın
milletvekilleri, Hükûmetimiz, kültüre ve kültürel değerlerin korunup
geliştirilmesine özel bir önem vermektedir. Daha geçen günlerde, İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti’yle ilgili yasa tasarısını görüştük ve hep birlikte
kabul ettik. Bunun elbette bir maliyeti vardır, şüphesiz ödülü de olacaktır;
ödülü, kültürümüzün tanıtılması, geliştirilmesi, kaybolmaya yüz tutmuş
değerlerimizin yeniden açığa çıkarılması, geçmişin izleriyle geleceğin ışığının
birleştirilmesidir. Kültür ithal eden
değil, kendi kültürümüzle dünyayı etkileyen bir konuma geçmeliyiz, yani kültür
ihraç etmeliyiz. 2008’in UNESCO tarafından “Mevlânâ Yılı” ilan edilmesi, bu
konuda önemli bir adımdır. Sayın
milletvekilleri, ülkemiz, döviz gelirlerinin önemli bir kısmını turizmden elde
etmektedir. Bugün, önemli bir büyüme oranı turizmde yakalanmıştır, bu başarıyı
hep birlikte sahiplenmeliyiz, çünkü bu alanda yaratılan zenginlik, toplumsal
zenginliktir, istihdamdır, tanıtımdır, prestijdir. Aynı biçimde,
kongre turizminde de gerekli çalışmalar ve destekler yapılmaktadır. Ulusların
büyük kongreleri, uluslararası yıllık büyük kongrelerin dikkatinin çekilmesi ve
Türkiye’de yapılması büyük önem arz etmektedir. Bunlar için tabii ki harcamalar
yapılmaktadır, ama bunlar katbekat geri alınabilmektedir. Sayın
milletvekilleri, turizmimizi sezonluk değil, bütün yıla yayılmış bir hâle
getirmek için Bakanlığımız çaba harcıyor. Golf, termal, kongre, kış,
kruvaziyer, inanç, sağlık turizmi ve eko turizmle ilgili yönlendirme
faaliyetleri sürmektedir. Çevrenin kirlenmesi ve turizm merkezlerinin
kentleşmesi, sorunlarımız arasındadır. Bu sorunların çözülmesi için önemli
adımlar atılıyor. 2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli yatak
sayımız 550 bine, belediyelerden belgeli yatak sayımız 425 bine, ülkemize
gelecek turist sayısı 23 milyon 500 bine ulaşmış ve 20 milyar dolar civarında
da para girmesi tahmin edilmektedir. Bakanlığımızın bu hedefleri
gerçekleştireceğine umudumuz tamdır. Kültürel değerler maddi zenginlikleri,
kişisel servetleri, insan ömrünü aşar, onlarla bağdaşmaz. Kültür ve sanat
eserlerini bir kez kaybedince asla yerine yenisini koyamayız, asla yeniden
üretemeyiz, o yüzden de asla kaybetmemeliyiz. Sayın
milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan bütçe olanakları çok
mütevazıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Domaç, konuşmanızı tamamlar mısınız. MEHMET DOMAÇ
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. AK Parti İktidarı
döneminde her yıl artan toplumsal zenginliğin, artan biçimde kültür, sanat ve
turizmin alanına yansıdığını görüyoruz. Kültür Bakanlığının, İshak Paşa
Sarayı’nı, Topkapı Sarayı’nı yapması, restore etmesi, Süleymaniye
Kütüphanesi’ni yeniden değerlendirmesi önemli yaklaşımlardır. Türkiye,
yüzyıllar boyunca kendi bağrında taşıdığı tarihî eserlerin, sanat eserlerinin
korunmadığı bir ülke konumundan çıkarılmıştır. Mevcut hazinemizi topraklar
üstüne çıkararak insanlıkla, bilimle, estetikle, hayatla paylaşmalıyız. Sayın
milletvekilleri, ülkemizin, cumhuriyetimizin temeli kültürdür, çünkü hayat,
sanat ve kültürdür. Değerli
milletvekilleri, bu kültür mirası, bu güzellikler sadece bize değil, tüm
insanlığa aittir. Sayın
milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Sayın Bakanın başarılı olmasını temenni
ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Domaç. AK Parti Grubu
adına, üçüncü söz sırası Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu’na
aittir. Buyurun Sayın
Seymenoğlu. Sayın Seymenoğlu,
süreniz beş dakikadır AK PARTİ GRUBU
ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008
mali yılı bütçe görüşmelerinde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 1970 yılında 1309 sayılı Kanun’la kurulan Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı tüzel kişiliğe sahip
bir kurumdur. Opera ve bale
sanatlarını halkımıza tanıtmak, sevdirmek ve yurt sathına yaymak amacıyla
kurulmuş olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, ulusal balemizin ve
operamızın oluşup gelişmesi, uluslararası platformda tanıtılıp temsil edilmesi
çalışmalarını da başarıyla sürdürmektedir. Devlet Opera ve
Balesi gösterilerini 37 il ve ilçede bulunan kültür merkezlerinde, kendi
bünyelerine bağlı sahnelerde ve tarihî mekânlarda gerçekleştirmektedir. Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 300 kişilik temsil kadrosuyla Ankara’da ayda
20-22 temsili sahnelemektedir. Ancak, bu durum Genel Müdürlüğün ülke genelinde
opera ve bale sanatları politikasını, stratejilerini ve performans ölçütlerini
belirlemek ve bütün teşkilatların faaliyetlerini denetlemek biçiminde
tanımlanabilecek asli görevlerini yürütmesi bakımından zamanını önemli ölçüde de
daraltmaktadır. Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü merkez, İstanbul, İzmir, Antalya ve Mersin
müdürlükleriyle hizmet vermektedir. Genel Müdürlüğün güçlendirilmesi, opera ve
bale sanatlarının geniş kitlelere yaygınlaştırılmasını hızlandırmak amacı ile
kararnameleri çıkmış bulunan Samsun, Gaziantep, Sivas ve Van Müdürlüklerinin
süratle faaliyete geçirilmesi yerinde olacaktır. Özellikle, kararnamesi 1993
yılında çıkmış bulunan Samsun’daki müdürlüğünün faaliyete geçirilmesi,
Karadeniz Bölgesi’nin opera ve bale sanatı ile tanışması, zamanla bu bölgede,
Samsun, Trabzon gibi köklü üniversiteleri bulunan şehirlerde, üniversiteler
bünyesinde kurulacak konservatuvarlara, eğitim, bilgi ve görgü kaynağı
sağlaması bakımından da sayısız yararlar sağlayacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa’nın dördüncü büyük antik tiyatrosu olan,
olağanüstü akustiğe sahip iki bin yıllık Aspendos Antik Tiyatrosu’nda
gerçekleştirilen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, her geçen yıl
yükselen sanatsal kalitesi ile kendisini kanıtlayan, dünyaca tanınmış pek çok
topluluğun sahne almak istediği bir festival hâline gelmiştir. Bu yıl, on
beşincisi düzenlenmek üzere hazırlıkları sürdürülen Aspendos Festivali,
ülkemizin tanıtımı bakımından önemlidir. Ayrıca, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü organizasyonu ile her yıl tarihî Bodrum Kalesi’nde düzenlenen Bodrum
Uluslararası Bale Festivali, başta Bodrum halkı olmak üzere, yerli ve yabancı
turistlerde de beklentilerin üzerinde ilgi görmesi ve sahnelenen her eserin biletlerinin
tükenmesi, bugüne dek turizm ile anılan Bodrum’un sanat alanında da üst düzeyde
tanıtılmasını sağlamıştır. Bu yıl altıncısı düzenlenecek olan festivalin
sürdürülmesi, ülkemizin, sanat alanında ilerlemesi bakımından önem arz
etmektedir. Türk opera ve
bale sanatının ve sanatçının desteklenmesi, korunması Türk kültür ve sanatı
açısından büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Seymenoğlu. AK Parti Grubu
adına, dördüncü sırada, Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç. Buyurun Sayın
Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 mali yılı bütçesi hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Hükûmetimiz,
kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yaymaya önem vermektedir. Bu
anlayış çerçevesinde, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, sanat
kurumlarımız, Anadolu’nun her köşesine sanat götürülmesi için yoğun bir
hazırlık sürecindedir. Tiyatronun, hiç kuşkusuz, insan karakterini
geliştirmede, onu ruhsal yönden sağlıklı bir duruma getirmede büyük katkısı
vardır. Tiyatro, hem uyarıcı hem eğiticidir. Tiyatro çalışmaları, insanın hem
kendiyle hem de başkalarıyla iletişim kurmasını sağlar. Bu da psikolojik
sapmalara karşı en sağlam mendireklerden biridir. Tiyatronun, hem bireye hem de
o bireyin toplum içindeki yaşamına büyük katkıları vardır. Tiyatro, insanların
sık sık kendileri ve başkaları üzerinde düşünmelerini ve daha duyarlı
olmalarını ima eder. İnsanın erdemi,
aklı renklendiren, onu katılıktan, haksızlıktan, kayıtsızlıktan ve kuruluktan
kurtaran, duygu dediğimiz insancıl yanıdır ama duygular, aynı zamanda insanın
tuzağıdır da. İnsanı insan yapan duygu, zaman zaman onu kemiren, saptıran,
ruhsal yıkımlara götüren bir dürtüdür de. İşte tiyatro, her şeyden önce, zayıf
ve kusurlu yanlarıyla bile güzel ve yaratıcı olabilen insanın öz varlığıyla
ilgilendiği için gereklidir. Tiyatronun amacı, bu yozlaşmayı engellemek, hiç
olmazsa geciktirmektir. Devlet
Tiyatroları, kuruluşuyla birlikte, toplumun gelişmesi için kültürel açıdan
gerek duyulan bir sanat kurumu olmuştur. Birey özgürlüğünü ve toplumu oluşturan
bireylerin gelişimini sağlamak, ulusal sanat anlayışının oluşmasıyla mümkün
olabilir. Bu da ülkedeki yöresel kültürlerin değerlendirilmesine ve evrensel
olanın bir bütünlük içinde sunulmasına bağlıdır. Devletin kendi bünyesi içinde
bir sanat kurumunu desteklemesi, halka, hem kendi kültürünü benimsetmenin hem
de çağdaş kültür anlayışı vermenin bir yoludur. Tiyatro sanatını geliştirmeye
ve yaygınlaştırmaya yönelmek, yazarlarımızı tiyatro oyunları yazmaya
özendirmek, yeni yazarlar, oyuncular çıkarmak, klasik ve yabancı modern
oyunları topluma tanıtmak, Devlet Tiyatrolarının amaçları arasındadır. Dünya
tiyatrosunun evrensel yapıtlarıyla toplumu aydınlatmak, yerli eserlerin
yöresel, tarihsel, toplumsal özellikleriyle ulusal değerleri yücelterek uygar
bireyler yetiştirmek Devlet Tiyatrolarından beklenen yönelişlerdir. Türk dilini
geliştirme görevi de bulunan Devlet Tiyatroları, dilimizin doğru kullanımını
geliştirmek için bir vasıta olmalıdır. Türkçemizi gittikçe yozlaştıran popüler
kültür anlayışına karşı çıkmak çok önemlidir. Dilimizin doğru kullanılması
hepimiz için ayrı bir sorumluluktur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kurum 1949 yılında özel bir yasayla “Devlet Tiyatro ve
Operası” adıyla kurulmuştur. İki kurumu ayıran yasa 1970 yılında çıkmış ve
Opera, Devlet Tiyatrolarından bağımsız bir genel müdürlük olarak varlığını
sürdürmüştür. Altmış yıl önce
var olan iki sahnesiyle temsil vermeye başlayan Devlet Tiyatrolarının bugününe
baktığımızda, on iki il, otuz dokuz sahnede oyunlarını sergilemekte olduğunu,
Anadolu’nun bütün yörelerinde ve yurt dışında varlık gösterdiğini görürüz. Kurum, 1.705
kişilik personeliyle hizmet vermektedir. Çalışanlarının 733’ü sanatçıdır,
2.200’den fazla rol bu sanatçılar tarafından oynanmaktadır. Yapılan turnelerle
birlikte, bir sezonda, Devlet Tiyatrolarının 5.664 kez perde açtığı
görülmektedir. Devlet
Tiyatroları yurdun her köşesine tiyatro götürmektedir. 2005 yılında
gerçekleştirdiği yaz sezonuyla gidilmedik il bırakmamış, ayrıca pek çok
ilçemize ve köye de tiyatro götürmüştür. Önceleri, turne yaptığı Hakkâri,
Bingöl, Muş gibi illerde çok zor koşullarda temsil verilirken, şimdi kültür
merkezleri kurulmuş olduğu için vatandaşlarımız daha güzel şartlarda tiyatro
seyretmektedir. Yeni açılan kültür merkezleri tiyatronun gelişimine ve
yaygınlaştırılmasına büyük katkı sağlamaktadır. 2006-2007 yıllarında da yaz
turnelerine devam edilerek geniş kitlelere ulaşılmıştır. Kurum 2008 sezonunda da
104 oyunluk repertuvarıyla bütün geniş kitlelere -ki bütün illere ve
ilçelerimize- tiyatroyu götürmeyi hedeflemektedir. Devlet
Tiyatrolarımız ayrıca pek çok festival yapmaktadır. Adana’da, Trabzon’da,
Van’da, Diyarbakır’da ve Ankara’da uluslararası festivaller düzenlenmektedir.
2008 yılında bu festivallere Antalya, İzmir ve Ankara’da uluslararası üç
festival daha eklenecek, ayrıca, Konya’da, Türkçe Konuşan Ülkeler Festivali de
Türk cumhuriyetlerinin tiyatro topluluklarının katılımıyla gerçekleştirilecektir.
Bu yoğun çalışma
döneminde hem oyun oynayıp hem prova yapan sanatçıların ve kurumun, basında
zaman zaman olumsuz şekilde eleştirilmesi üzücüdür. Ancak, bir gerçek de vardır
ki, 1949’da kurulmuş olan Devlet Tiyatrosunun yasası, büyüyen ve yaygınlaşan bu
kurumun sorunlarını çözmede yetersiz kalmaktadır. Her ne kadar bayram
tatillerinde, hafta sonunda da çalışılsa, az çalışanla çok çalışanın aynı maaşı
alması ücret dengesizliği yaratmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bilgiç,
lütfen konuşmanızı tamamlayın. SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) – Hem kurum yönetimine hem de sanatçıya tercih imkânı tanıyan,
çalışanın daha iyi ücret aldığı bir sisteme geçilmeli ve oyunluk sözleşme yapma
imkânı da beraberinde getirilmelidir. Yeni bir yasa ve tüzük düzenlemesi Devlet
Tiyatroları için şarttır ve yeni yasal düzenlemeyle çalışanlar daha verimli
hâle getirilebilecektir. Devlet
Tiyatrolarının önemli sorunlarından biri de emeklilik kat sayısının
düzenlenmesidir. Sahneye çıkabilecek sağlık ve enerjide olan sanatçıların
emeklilik durumları gözden geçirilmeli ve yeni bir yasal düzenlemeyle sanatçı
verimliliği sağlanmalıdır. Kurum, 2006
yılında, Avrupa Birliğinin desteklediği Avrupa Tiyatrolar Birliğine üye
olmuştur. Önümüzdeki sezon Avrupa Tiyatrolar Birliğinin 2008 yılı Genel
Kongresi İstanbul’da yapılacak ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Projeleri üzerinde çalışılacaktır. Devlet
Tiyatroları, yaygınlaşma hedefine ulaşmak için yeni sahneler kazanmaya devam
etmektedir. 2008’de İstanbul’un Anadolu yakasında Ümraniye, Beykoz, Pendik;
ayrıca, Avrupa yakasında Avcılar ve Beylikdüzü sahneleri açılacaktır. Devlet
Tiyatrolarının gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurması için, devlet desteğini
koruyarak, yeni bir yasal düzenlemeyle önünü açmak gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) – Kurumun bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Saygılarımla. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bilgiç. AK Parti Grubu
adına beşinci söz sırası Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi’ye aittir. Buyurun Sayın
Şanverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 19 kara, 7 demir yolu, 46 deniz hudut kapısı ile 4’ü askerî
olmak üzere 39 havaalanında yasal ticareti kolaylaştırma ve yasa dışı ticareti
önleme gibi çok önemli bir misyonu üstlenen Gümrük Müsteşarlığı son yıllarda
hızlı bir değişim süreci yaşamıştır. 2002 yılı itibarıyla 56 gümrük idaresinde
otomasyona geçilmişken, 2007 yılı Ekim ayı itibarıyla 117 gümrük idaresinde
otomasyona geçilmiştir. Gümrük işlemlerinin artık yüzde yüzü elektronik ortamda
gerçekleştirilmektedir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olan gümrük kapıları gerek
bütçe imkânsızlıkları gerekse ödenek yetersizlikleri ve bu ödeneklerin
kullanımında karşılaşılan sorunlar nedeniyle uzun yıllar ihmal edilmiştir.
21’inci yüzyılın eşiğinde, AB’ye tam üyelik sürecinde, gümrüklerimizde sunulan
hizmet kalitesini artırmada teknolojik gelişme tek başına yeterli olmamakta,
pek çok gümrük kapılarımızın da fiziki koşullarının yeniden yapılandırılarak
Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışır hâle getirilmesi Hükûmetimizin öncelik
verdiği konular arasına girmiştir. Ancak, bu konudaki bütçe yetersizlikleri
yeni arayışlara yönlendirmiş ve sorun, yap-işlet-devret modeliyle aşılmaya
çalışılmıştır. Yap-işlet-devret
modeline ilişkin Yüksek Planlama Kurulu tarafından Gümrük Müsteşarlığına yetki
verilmesini takiben, öncelikle Yunanistan sınırında bulunan İpsala, İran
sınırında bulunan Gürbulak, Irak sınırında bulunan Habur ve Suriye sınırında
bulunan Cilvegözü Gümrük Kapıları inşaatları başlamasından itibaren bir yıl
gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanarak hizmete girmiştir. Söz konusu
kapıların modernizasyonu için bütçeden bir kuruş para harcanmamış, üstelik,
azami bir yıl gibi rekor sürede hizmete girmiştir. Yap-işlet-devret
modelinden beklenen amacın başarıyla gerçekleşmesi üzerine, bu yöntemle yeniden
yapılandırılmasına başlanan gümrük kapılarından Sarp ve Kapıkule tesislerinin
yenilenmesine ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararı çıkmış ve sözleşmeler
imzalanarak yürürlüğü girmiştir. Hamzabeyli ve
Nusaybin Sınır Kapılarında gümrük idarelerine ait tesislerin de
yap-işlet-devret modeliyle yenilenmesine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir.
Ayrıca, bütçe imkânlarıyla inşasına başlanmış olan Yayladağı gümrük
tesislerinin hafta sonu Sayın Başbakanımız tarafından açılışı da yapılacaktır. Değerli
milletvekilleri, gümrük kapılarının fiziki altyapısının iyileştirilmesine
paralel olarak özellikle kaçakçılıkla daha etkin mücadele etmek amacıyla söz
konusu kapılar en son teknolojik donanımlar ile desteklenmektedir. Özellikle
yap-işlet-devret kapsamında yapılan kapılarda kurulan X-Ray cihazları güzel
örneklerden birisidir. Söz konusu cihazlar için de bütçeden hiçbir para
harcaması yapılmamıştır. Bilindiği üzere,
ülkemiz akaryakıt, patlayıcı madde, silah ve uyuşturucu kaçakçılığında son
derece riskli bir bölgede yer almaktadır. Söz konusu riskler, Müsteşarlığımızın
kaçakçılıkla mücadelelerde yüklendiği sorumluluğu daha da artırmaktadır. Bu
çerçevede, bir yandan kaçakçılıkla mücadeleye ilişkin mevzuat günün koşullarına
uygun hâle getirilirken, diğer yandan da teknolojideki gelişmelerden
yararlanabilmek için azami çaba sarf edilmektedir. Bu doğrultuda,
yasa dışı eşya, taşıt ve insan trafiğini izlemek ve önlemek amacıyla
Müsteşarlığımız GÜMSİS Projesi’ni geliştirmiştir. Bu projeyle gümrük
kapılarında kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi, Ankara’daki merkezî
binadan kontrol ve komuta edilmekte ve 24 saat aralıksız çalışmaktadır. Kapalı
devre TV sistemiyle kapılara canlı bağlanabilmekte ve izlenebilmektedir. Aynı
zamanda da, araç takip sistemi kapsamında da transit geçiş yapan araçlar da
izlenmektedir. Değerli
milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, gerek gümrük kapılarının ve
laboratuvarların modernizasyonu gerekse gerçekleştirdiği mevzuat değişiklikleri
ve en son teknoloji ürünü araç ve gereç takviyesi sayesinde ithalat ve
ihracatçılarımız için yasal ticaretin maliyetini düşürüp, kolaylaştırırken,
yasa dışı ticareti önleme gibi önemli bir misyonu başarıyla yerine
getirmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Şanverdi, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. FEVZİ ŞANVERDİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Son yıllarda
gerçekleştirdiği yakalamalar da teşkilatın yaşadığı gelişimin bir
göstergesidir. Sizlerin de
desteği ile teşkilatın tasarı hâlindeki mevzuat değişikliklerinin
yasalaşmasıyla, bu olumlu gelişmelerin artarak devam edeceği inancıyla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Şanverdi. AK Parti Grubu
adına, 6’ncı sırada, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz. Buyurun Sayın
Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır Sayın Gündüz. AK PARTİ GRUBU
ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz gibi devletimizin göz bebeği kurumlarından birisi, aynı
zamanda son dönemdeki icraatıyla göz dolduran ve çok güzel toplumsal hizmetler
sunan bir Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyor,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Tabii, ilk
temelini Hazreti Peygamber’in bizzat eliyle attığı bir kurum, vakıf kurumu.
Fedek Arazisi’ni, Fedek Hurmalığı’nı, şehit, dul ve yetimlerinin ihtiyaçlarını
kurmak üzere adamasıyla başlamış ve özellikle de Selçuklu ve Osmanlı
medeniyetinde kurumsal kimlik kazanarak toplumsal ihtiyaçları gidermede zirve
numuneler göstermiş güzel bir kurumdur. Temelinde
fedakârlık ve yardım duygusu bulunan ve her biri birer şefkat ocağı olan
vakıflar, ülkemizde sosyal, kültürel ve ekonomik sıkıntıları gidermek, kanayan
toplumsal yaraları sarmak üzere kurulmuş önemli müesseselerimizden birisidir.
Bizim güzel bir atasözümüz var: "Sevinçler paylaşılarak büyür, sıkıntılar
paylaşılarak küçülür." İşte bu, toplumsal şefkatin ve toplumsal merhametin
en güzel kurumsal göstergesi, aynı zamanda sosyal devlet olmanın tabii bir
gereğidir. Cumhuriyet
öncesinde devletin içişleri, dış güvenlik ve adalet hizmetleri dışında hemen
bütün toplumsal ihtiyaçlar vakıflar aracılığıyla karşılanmış, ticaret de dâhil,
yol güzergâhlarındaki emniyet dâhil, hatta bırakın beşerî tüm ihtiyaçların
vakıflarca karşılanmasını, artık toplumsal ihtiyaçlarda boşluk bulunamadığı
için evcil hayvanların ihtiyaçlarını gidermek için vakıflar tahsis edilmiştir. Bunun
arka planına baktığımız zaman, çok üreten ama az tüketen insan yetiştirilerek,
insanların kendi gelirinden arta kalan kısmını öldükten sonra da amel defterini
açık bırakacak bir hayrî hizmete kanalize etmek… Bu, önemli bir müessese. O
yüzden bu müesseseyi her birimiz daha da gözetmemiz, korumamız, kollamamız ve
bunların daha da gelişerek, yaygınlaşarak toplumsal yaraları sarmaya
yönlendirmemiz gerekir. Yahya Kemal’e
sormuşlar, Türkiye’nin nüfusunun 15 milyon olduğu zaman “Nüfusunuz kaç?” diye.
Kendisi büyükelçi, Madrid Büyükelçisi. Diyor ki: “Bizim nüfusumuz 200 milyon.”
“Yahu bu hesabı nasıl yapıyorsunuz?” “Vallahi, biz Türkler ölülerimizle beraber
yaşarız.” diyor. O yüzden, hele bu
küreselliğin dünyayı köy kadar küçülttüğü günümüzde geleceğin dünyasında yer
almanın yolu, düne yaslanarak, bugüne basarak ve geleceğe bakarak ama emin
adımlarla yürümekten geçer. İşte Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, gerçekten düne
yaslanan ve bugünden geleceğe bakan çok önemli kurumlardan birisidir. Şimdi, Genel
Müdürlüğümüzün bütçesi, 2008 yılı bütçesi 415 milyon YTL olarak öngörülmüş.
Ancak şunu özellikle üzerine basa basa ifade etmekte yarar görüyorum: Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bütçesi, hazine kaynaklı değil; bütün kaynağını, kendi öz
kaynaklarından karşılamaktadır. Tabii, burada
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün sunduğu hizmetlere baktığımız zaman, bir defa,
kendilerine emanet edilen “Şart-ı vâkıf nass-ı şârî gibidir.” hükmüne göre,
vakfiyelerde gösterilen hizmetler istikametinde yürütmesi gereken sorumluluklar
var, imaretler var; özürlü, dul yetim, öksüz, güçsüz ve muhtaçlara maaş verme
var; ortaöğretimde okuyan başarılı fakir ve muhtaç öğrencilere burs vermek var
ve bu hayrî ve sosyal hizmetlerin mutlaka eksiksiz yerine getirilmesi var. Şimdi, ben,
rakamları vermek istiyorum: AK Parti İktidarından önce 23 imarette 14 bin
kişiye sıcak yemek sunulur iken, bugün 81 ilde 108 imaretten her gün 100 bin
kişiye sıcak aş ikramı yapılmaktadır. Şimdi, bunu fakirliğin artması şeklinde
mi değerlendirirsiniz, yoksa, fakirlerin ıstıraplarının dindirilmesi, onlara
şefkat ve merhamet elinin uzatılması mı diye değerlendirirsiniz? O takdir,
kamuoyumuza aittir. 794 ilçede 71.850
aileye 10 kalemden oluşan kuru erzak dağıtımı yapılmaktadır ve bu sene de bunun
100 bin aileye çıkarılması hedeflenmektedir. Sosyal yardım
kapsamında yine muhtaç, özürlü ve yetim maaşından yararlanacak kişi sayısı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Gündüz, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. İRFAN GÜNDÜZ
(Devamla) - …2002 yılında 1.200, ama 2007 yılında 5 bine çıkarılmış, bunun bu
yılda da 6 bine çıkarılması hedeflenmektedir. Bütün bunları
“fakirlik ne kadar artmıştır, bakın bunlar göstermiyor mu” diye düşünenlere
şunu söylüyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1998-2002 yılları arasında
bize emanet edilen 43 tane tarihî eser, emanet eser restore edilmiş iken, bu
dört yılda, 2002-2007 yılları arasında 2 binden fazla eserimiz, 2.613 tarihî
eser restore edilerek emanete sahip çıkılmıştır. Bu da mı fakirliğin
artmasından kaynaklanmaktadır? O yüzden, buna
emeği geçen Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün personeline, değerli bürokratlara ve
bu icraatın arkasına irade koyan bakanlarımıza şükranlarımı sunuyor, 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gündüz. AK Parti Grubu
adına son söz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen’e aittir. Buyurun Sayın
Ekmen. Sayın Ekmen yok. Şimdi söz sırası,
Demokratik Toplum Partisi adına, ilk söz Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
(DTP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Sebahat Tuncel. Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Tuncel. DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere,
9 Kasım 2005’te, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde ölçüt oluşturacak olan
Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Komisyonu tarafından açıklanmıştır. Bu
çerçevede, Türkiye’nin kısa vadede tamamlaması veya ciddi aşama kaydetmesi
gereken başlıklardan bir tanesi de Avrupa Birliğinin Kültür 2000 Programı’na
katılımının teşvik edilmesi olarak ifade edilmektedir. Yine aynı metinde Türkiye’nin
UNESCO’nun Kültürel Çeşitlilik Sözleşmesi ve onun tamamlayıcı mahiyetteki eylem
planına uyum göstermesi gerektiği söylenmiştir. Diğer bir deyişle, bu metinler
ülkemizin önümüzdeki yıllarda izleyeceği resmî politika çerçevesinde bağlayıcı
nitelik kazanmış bulunmaktadır. UNESCO Kültürel
Çeşitlilik Sözleşmesi’nde yer alan yaşamsal önemdeki bir maddeyi sizinle
paylaşmak istiyorum. Sözleşmenin “Yol Gösterici İlkeler” bölümünün 3’üncü
maddesinde kültürel ifadelerin çeşitliliğini korumak ve desteklemek, azınlıklara
ve yerli halklara mensup insanların kültürlerini de içerecek şekilde tüm
kültürlere eşit değer verme ve saygı göstermenin benimsenmesini öngörmektedir.
UNESCO Kültürel Çeşitlilik Evrensel Bildirgesi’ni uygulamak için eylem planında
ise, hem ulusal hem de uluslararası düzeylerde kültürel çeşitliliğin
korunmasını ve desteklenmesini mümkün kılacak ilke, standart ve pratiklerin,
bunun yanı sıra da bilinç artırıcı imkânların ve iş birliği kalıplarının
tanımlanmasında ilerleme sağlanması zorunluluğunu ifade etmektedir. Bunun
yanı sıra, insanlığın dilsel mirasını
koruma ve mümkün olan en yüksek sayıda ifade, yatırım ve yayılıma destek verme
gereğine işaret etmektedir. Biz de, kültürel hakların, insan haklarının bütünleyici
bir parçası olduğu anlayışından hareketle tüm kültürlerin kendini ifade
edebilmesini ve kendi kültürlerini hayata geçirebilmesinin büyük önem taşıdığı
kanısındayız. Farklılıkların bir arada yaşama arzusunu uyumlu bir etkileşim
çerçevesinde gerçekleştirebilmek, kültürel çoğulculuk anlayışının olmazsa olmaz
bileşenidir. Çağdaş dünyada devletlerin kendi toprakları üstünde kültürel
çeşitliliği korumak ve geliştirmek için gerekli politikaları ve önlemleri alma
sorumluluğunun altı önemle çizilmiştir. Sayın Ertuğrul
Günay, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 mali yılı bütçesi sunumunda “Kültürel
zenginliğimizin tanıtılmasını, çeşitliliklerimizin ulusal kültürümüzün bir
parçası olduğuna yönelik anlayışın toplumsal düzeyde yaygınlaştırılmasını
sağlamak hedefimiz olacaktır.” demiştir. Bu anlayış, yukarıda ifade edilen
temel metinlerle uyumlu ve olumlu bir yaklaşımdır ancak önemli olan, bu
yaklaşımın pratikte uygulanmasıdır. Bugüne kadar, AKP Hükûmeti, çok kültürlülük
ve farklılıkları kabulü yaklaşımı bir retoriğin ötesine gitmemiştir. Her alanda olduğu
gibi, kültür politikalarında da genel yaklaşım ve uygulama arasındaki mesafe
azaldığı ölçüde içselleştirilmiş bir prensipten bahsetmek mümkün olabilir.
Örneğin, 2007 yılı içerisinde Araştırma ve Eğitim Müdürlüğü bünyesinde Kütahya,
Sakarya ve Karaman illeri ile Makedonya’da Yörük kültürü hakkında halk kültürü
alan araştırmaları yürütüldüğü belirtilmektedir. Bu alanda yürütülen çalışmalar
şüphesiz ki anlamlıdır. Ancak, ülkemizde başta Kürt kültürü olmak üzere bir çok
farklı kültür varlık göstermektedir. Bakanlığımızın bütün bu kültürlere dair
araştırma yapma ve bunu toplumun hizmetine sunma sorumluluğu bulunmaktadır. Farklı kimlik ve
kültürlerin araştırılması ve ülkemizin ortak değerleri haline getirilmesi bir
kültür politikası olarak benimsenmelidir. Bu bağlamda, Kürt kültürünün
geliştirilmesi toplumsal barış açısından da oldukça önemlidir. Kürt kültürüne
yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşları, yayınevleri, enstitüler,
müzik yapım firmaları ve medya organlarına yönelik teşvik edici projelerin başlatılması
son derece olumlu bir adım olacaktır. Kürtçe edebiyat, müzik, sinema, folklor
alanlarında kültürel çeşitliliğin gerektirdiği biçimde faaliyet yürüten
sanatçılara destek verilmesi ihtiyacı da ortadadır. Yine, diğer kültürlerin
yanı sıra geleneksel Kürt halk kültürüne ilişkin de araştırmaların yapılması,
Kürt halk şarkılarının, şiir, masal, mâni ve tekerleme gibi sözlü ve yazılı
edebiyat ürünlerinin derlenip sistematik bir biçimde saklanması konusunda bütçe
ayrılarak devlet olanaklarıyla çalışma yapılması ortak kültürel mirasımızı
geliştirme ve paylaşma fırsatını sunacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kültürel mirasımızın önemli bir ayağını da geçmişimize
ışık tutan tarihî zenginliklerimiz oluşturmaktadır. Ancak, bu tarihî
zenginliklerimiz, gelecek nesillere taşımak yerine, bakımsızlık ve yanlış
kalkınma projelerine kurban edilmektedir. Bu yaklaşım, ülkemizin kültür
tarihinin yeniden yazılmasını sağlayabilecek zenginlikte birçok verinin
kaybedilmesine neden olmakta, bunun sonucunda, ortak geçmişimizin bir parçası
olan kültürel mirasımız yıkıma uğratılmaktadır. Ülkemizde inşaatları devam
eden, işletmeye açılmış olan, projelendirme çalışmaları süren veya yapılmaları
planlanan bütün barajlar ile hidroelektrik santrallerin planlama ve inşa aşamasında
kültürel ve doğal varlıklar gözetilmeden hareket edilmesi, bu durumun ortaya
çıkmasında önemli bir etkendir. Bu bağlamda,
Hasankeyf dahil 215 tarihî yerleşim birimini yutacak olan Ilısu Baraj ve
Hidroelektrik Santralı Projesi’nde değişiklik yapılması zorunludur. Zira,
Hasankeyf ve çevresinde bulunan tarihî eserler, son yıllarda gerek insan
gerekse doğa koşullarının yarattığı tahribatlar nedeniyle dirençsiz durumdadır.
Bu şartlar altında eserleri taşımaya kalkmanın ağrı hasar yaratacağı ortadadır.
Tarihî eserlerin taşınması, ancak başka hiçbir çare olmadığı takdirde
başvurulan, çok maliyetli ve teknik olarak çok zor bir koruma tipidir ki bizim
başka çarelerimiz olduğunu düşünüyoruz. Dünyada başarılan taşıma projelerinde
binalar genelde taştan veya Mısır’daki Abu Simbel Tapınağı örneğinde olduğu
gibi kayadan oyulmuş, yani kuvvetli malzemeden yapılmıştır. Hasankeyf’te ise,
birkaç taş minare ve taş yapı dışarıda tutulursa, binaların çoğu tuğla tarzı
gözenekli malzemeden yapılmıştır. Şehrin bu özelliği nedeniyle, su altında
kaldığı takdirde, yapıları oluşturan karbonat kırıntıları ve çimento kolayca
çözülecek ve suların altında bir çamur yığını olacaktır. Yine bu çerçevede
değerlendirilebilecek olan Munzur Projesi, Mercan Vadisi ile Munzur Vadisi’ni,
içinde barındırdığı bitki türleri ve hayvan çeşitleriyle birlikte Munzur Millî
Parkı’nı da yok edecek, bölgede toplumsal yaşamın altyapısını ortadan
kaldıracaktır. Fırtına Vadisi’ni
yıkıma uğratacak olan ve yapımına başlanmış bulunan inşaat, 2001 yılında
Bakanlar Kurulunca termal, kültür ve turizm koruma ve geliştirme alanı olarak
ilan edilen Aliyona’yı sular altında bırakacak olan baraj, tarihsel ve kültürel
mirasımızı ciddi ölçüde tehdit eden gelişmeler arasındadır. Bu nedenle, bu
alanlarda yapılması planlanan barajların ülkemizin kültürel dokusunu ve
toplumsal yaşamını ne kadar değiştirdiği ve tarihimizi sular altında bırakacağı
ortadadır. Buna ilaveten,
Mardin’de bulunan ve yerleşim merkezinin ortasında kalmış Dara antik kenti gibi
birçok tarihî yapı da hak ettiği ilgiyi görememektedir. Bu yapıların korunması
için gereken çevre düzenlemesinin yapılması ve turizme açılması ülke
ekonomisine katkı sunacaktır. Evrensel düzeyde
önem taşıyan birçok kültürel ve doğal varlığımızın geri dönüşümü olmayacak
biçimde yok oluşunu durdurmak için acil bir eylem planı oluşturulmalı, ilgili
devlet kuruluşları ve Kültür Bakanlığımız, sivil toplum örgütleri ve bilim
insanlarının oluşturduğu doğa ve kültür varlıklarını gözeten alternatif
bayındırlık projelerini dikkate almalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, bugün
Türkiye’de 29’u özel tiyatro, 27’si devlet tiyatrosu, 41’i resmî kurum
tiyatrosu olmak üzere toplam 97 tiyatro bulunmakta ve bunların toplam koltuk
sayısı 38 bin 253 olarak ifade edilmektedir. Opera sahnesi ise sadece 5 tanedir
ve İstanbul’daki tek sahne Atatürk Kültür Merkezinde bulunmaktadır. İstanbul’a
baktığımızda ise, 4 devlet tiyatrosu, 12 özel tiyatro, 17 resmî kurum tiyatrosu
ve opera ile toplam 34 sahne ve 14 bin 420 koltuk bulunmaktadır. Üstelik bu
toplam sayılar bölgesel dağılım göz önünde tutulmadan hesaplanmaktadır. Doğu ve
güneydoğuya gidildikçe tiyatroların hem sayısı hem de kalitesinin düştüğü, bu
konuda acilen standart ve gelişkin bir yapılanmanın ortaya çıkması için
çalışmalar yapılması gerektiği şarttır. Devlet
tiyatrolarımız ise süregelen müdahaleler ve siyasi erk -bürokrasi çatışması
nedeniyle yönetsel bir karmaşa içindedir. Unutulmamalıdır ki bütün kültür
alanlarının kontrolünü elinde bulunduran bir yapıyı korumak yerine, bu
alanların özerkleşmesini sağlamak, bunun için gerekli araçları oluşturmak,
devletin kültür politikasının ana bileşeni olmak durumundadır. Bu anlamda,
devletin bu alanda faaliyet gösteren tüm kurumlarına eşit uzaklıkta durarak, vereceği
mali destekle kültürel üretimin gerçekleşmesini sağlaması gerekmektedir. Oysa,
bugün, kimi özel tiyatrolara verilen ödeneklerde hangi ölçütlerin esas alındığı
belli değildir. Yine,
tiyatrolarımızda, sanatçılar, teknik ve idari personel olarak çalışanlar
arasındaki ücret yelpazesi çok açılmış durumdadır. Kültür Bakanlığının, müzeler
ve saraylardan, tiyatro ve operalardan elde ettiği önemli bir gelir olduğu
hâlde, bu gelirler personele yansıtılmamaktadır. 2008 mali yılı
bütçesinde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne ayrılan ödenek, 2007 yılına
göre sadece 1,88 oranında artırılmaktadır. Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü bütçesinde ise 2,13’lük bir azalma öngörülmektedir. Kültür ve Turizm
Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın yüzde 0,92 olduğu da düşünüldüğünde,
ayrılan miktarın, çağdaş, kültürel, sanatsal üretimin gereksinimlerini
karşılamada yetersiz olduğu görülmektedir. Hatırlanacağı
gibi, 22’nci Dönem Meclisinde, Atatürk Kültür Merkezinin de içinde bulunduğu ve
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, Afife Jale Tiyatrosu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi
Sarayı’nın da dâhil edildiği geniş bir alanı kongre vadisine dönüştürmek ve
ticarete açmak amacıyla, AKP Hükûmeti tarafından girişimler başlatılmıştı.
Ancak, bu girişimler, Atatürk Kültür Merkezinin kültürel değeri olan yapı
olması hükmüne takılmış, bunun üzerine, yapı, İstanbul’un 2010 yılı Avrupa
Kültür Başkenti olması projesine dâhil edilip, sorumluluk proje
uygulayıcılarına verilmiştir. Yıkım gerekçesi
olarak, binanın elektrik, mekanik ve yangın sisteminin eski ve sorunlu olması,
statik yapısının yıpranmış olması, fonksiyonu açısından ise yetersiz kapasitede
olması gösterilmektedir. Burada açıkça
görülmesi gereken nokta ise başkadır. Yakın bir tarihte büyük bir deprem
geçirmiş ve deprem tehdidi altındaki bir ülkede, kamunun kullanımına açık bir
binanın çürük ve bakımsız olduğu söylenerek, kamuoyu yıkım gerekçelerine ikna
edilmeye çalışılmaktadır. Bilindiği üzere,
Atatürk Kültür Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, İstanbul 1
Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, 6 Ocak 1999
tarihli, 10521 sayılı Kararla korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak
tescil edilmiştir. Ancak, Kültür Bakanlığı, bugün, İstanbul 2 Numaralı İstanbul
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna başvurarak tescil kararının
iptalini istemektedir. Neden iptal kararı istenmektedir? Elbette ki tescilli
bir bina yerine aslına uygun olarak yenisinin yapılması koşuluyla yıkılabilir.
Ancak, tescilin iptal edilmesi demek, orada istediği gibi tasarrufta bulunması
yani istenilen herhangi bir yapının yapılması sonucunu doğurur ki, zaten gözden
kaçırılmak istenen nokta da budur. Tiyatro ve opera sahnesinin yetersiz
sayısına ilişkin sözünü ettiğimiz istatistikler de göz önünde
bulundurulduğunda, İstanbul’un ve ülkemizin, bırakın yıkımı yeni yapılara
ihtiyacı vardır. Atatürk Kültür
Merkezi’nin içinde yer aldığı Taksim Meydanı ve binayı çevreleyen Taksim Anıtı,
Taksim Su Maksemi gibi yapılarla beraber
koruma altına alınmıştır. Bugün üzerinde
yaşadığımız topraklarda tarihsel süreçte yaşanmış olan tüm uygarlıklar için
meydanlar halkın toplandığı, bir araya geldiği yerler olarak önemli yer
tutmaktadır. Atatürk Kültür Merkezi ve içinde yer aldığı Taksim Meydanı da
toplumsal, siyasal tarihimizin önemli uğraklarına tanıklık etmiştir. Kentsel
mekâna yapılacak bu tür müdahaleler, toplumumuzu geçmişinden kopararak,
kültürel, sanatsal ve toplum hafızamızı yok edecektir. Bu türden bir girişimin
ülkemizde Kültür Bakanlığı eliyle uygulanmak istenmesi de ayrıca ironik bir
durum arz etmektedir. Yine, Harbiye
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, 2009’da yapılacak IMF’nin guvernörler toplantısı
için yapılması planlanan kongre merkezi nedeniyle perde açamamaktadır.
İstanbul’da Taksim Sahnesi Devlet Tiyatrosunun elinden alınmış ve sahnenin
tarihe karışması pahasına buranın alışveriş merkezi yapılmasına göz
yumulmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değinmek istediğim bir diğer nokta İstanbul’un 2010
yılı Avrupa Kültür Başkenti yapılanmasıyla ilgilidir. Şimdi, bu çerçevede
İstanbul’un “Tarihî Yarımada” olarak bilinen bölgesinde çeşitli çalışmaların
yürütülmekte olduğunu biliyoruz. “Tarihî Yarımada”da yer alan mahalleler
1958’den beri UNESCO’nun dünya mirası listesindedir. Haziran 2006 tarihli
UNESCO Miras Komitesi raporunda “Süleymaniye Mahallesi’nde yapılacak çalışmalar
uyduruk bir Osmanlı stilinde yapılacak yeni binalar değil, eski konutların
yeniden yaşama döndürülmesi ekseninde olmalıdır.” denilmektedir. Ancak,
hâlihazırda kentte böyle bir çalışma olmadığı gibi, UNESCO’nun İstanbul İzleme
Komitesi üyeleri, belediyenin çelik konstrüksiyonla villa yapma niyetinden
duydukları kaygıyı belirtmektedir. Dolayısıyla,
Süleymaniye projesinin salt dekoratif, biraz Osmanlı Dönemine benzetilmeye
çalışılan, ancak tarihine ve bölge sakinlerine yabancılaşmış, rant kaygısının
belirleyici olduğu bir çalışmaya dönüşme olasılığı çok güçlüdür. Yine aynı
biçimde, Sulukule’de yürütülen projenin de bölgede yaşayan insanların yaşam
koşullarını dikkate alarak hayata geçirildiğini söylemek mümkün değildir. Roman
kültürünün yaşadığı ve yaşatılması gereken bir mahallenin, parasal değerden
başka hiçbir özelliği olmayan bir lüks konut sitesine dönüştürülmesi kabul
edilemez. Böyle bir projenin ne restorasyonla ne de kültürel ve demokratik
değerlerimizi sahiplenmeyi niyet edinen anlayışla herhangi bir ilgisi olabilir.
Yapılması gereken, tarihsel ve kültürel mirası, yerel dokuya zarar vermeden
koruma altına alabilmektir. Bilindiği gibi,
UNESCO Dünya Mirası Komitesi, “Tarihî Yarımada” hakkındaki son incelemeyi şubat
ayında yaparak, hazırladığı raporu Komitenin Temmuz 2008 tarihli karar
toplantısında sunacaktır. Yapılan çalışmalarla ilgili olumsuz rapor
hazırlandığı takdirde ne yazık ki, 2010 yılında kültürel varlıkları koruyamaz
duruma gelmiş bir kültür başkenti olacağız demektir. Ülkemizin
kalkınmasında turizmin önemi herkes tarafından kabul görmektedir. Son yıllarda
turizm alanında önemli açılımlar yapılsa da tarihî ve kültürel
zenginliklerimizi tanıtma ve bu alanları turizme açma konusundaki kâr hırsı, kültürel
zenginliklerimizin ve mirasımızın küçük çıkarlara heba edilmesine göz
yummaktadır. Golf turizmi örneğinde olduğu gibi, golf alanları açmak için
ormanlarımız kesilmektedir. Dışa bağımlı turizm anlayışı iç turizmin güdük
kalmasına neden olmaktadır. İnsanlarımız bizzat kendi ülkesinin doğa ve
kültürünü yeterince tanıma, değerlendirme fırsatı bulamamaktadır. Turizm
politikalarının kıyı turizmi anlayışından kurtularak tüm bölgemizi kapsayacak
şekilde düzenlenmesi zorunludur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Tuncel, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sözlerimi bitirirken, farklı kimlik ve kültürlerin tanınması,
korunması, kendilerini ifade edebilecekleri alanların yaratılması, ifade ve
örgütlenme özgürlüğünün sağlanması zenginliklerimizi artıracaktır. Kültür
politikalarımızın oluşturulmasında bu hususun dikkate alınması, toplumsal
barışın sağlanması açısından oldukça önemli bir adım olacaktır. Hepinize teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuncel. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ikinci söz sırası, Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız’a
aittir. Buyurun Sayın
Yıldız. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Yıldız. DTP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Vakıflar ve
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 1982
Anayasası’nın 2’nci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin işverenler
lehine yarattığı atmosfer ve sonraki hükûmetlerin de devam eden icraatlarından
kaynaklanıyor olsa gerek, bu kavramı çok özlemiştik. 2008 bütçesinde, hem de
Sayın Unakıtan’ın ağzından, sosyal devlet olgusunu duyunca biraz şaşırdık
doğrusunu isterseniz. Bir cümle dahi olsa, bütçenin bizi kuşatan ve bunaltan
atmosferi içinde, bir umut ışığı gibi göründü bize. Nedir sosyal
devlet? Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak
amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören
bir anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesi “Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
belirlemesinde bulunuyor. Sosyal devlet, ferdin huzur ve refahını
gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplumlar arasında denge kuran,
emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün
güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca
yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içerisinde gelişmesi için sosyal,
iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve
millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlayıcı tedbirler alan,
adaletli bir hukuk düzenini kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü
sayan, hukuka bağlı, kararlılık içerisinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini
uygulayan devlet demektir. Anayasa Mahkemesi
bir başka kararında: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında
koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla
yükümlü devlet demektir…” Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin tüm
kurumlarıyla Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli
kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği, kişinin korunması, toplumda sosyal
güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir.
Anayasa’nın cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk
devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği
temel esas ve ilkeler uyarınca, toplumda yoksul ve muhtaç insanlara devletçe
yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi
sağlanması, böylece sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin
gerçekleşmesine elverişli ortamların sağlanmasını gerektirir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her sosyal devletin ayrıca sosyal politikaları vardır.
Sosyal politika, sosyal sorunları inceleyen ve bunlara çözümler öneren bir
alandır. Buna göre, piyasa mekanizmasının serbest işleyişinin aracılığıyla
piyasaların yeniden düzenlenmesi ya da bu olumsuz sonuçların telafi edilmesi
gerekmektedir. Sosyal devletin
yaşam bulma biçimleri nasıl olabilir? Birincisi,
çalışma hakkıyla: İnsanoğluna yaraşır bir yaşam için öncelikle herkese çalışma
imkânının sağlanması gerekir. Bu, Anayasa’nın 49’uncu maddesinin amir hükmüdür.
Aynı zamanda,
çalışanların adil ücret hakkı vardır. Anayasa’nın 55’inci maddesi: “Ücret
emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanlara yaptıkları işe uygun adaletli bir
ücret elde etmesi ve diğer sosyal yardımlardan yararlanması için gerekli
tedbirleri alır.” diyor. Üçüncüsü, sosyal
güvenlik: Çalışanlardan yaşlılık, hastalık, sakatlık, işsizlik gibi sebeplerle
çalışamayacak duruma düşenlere sosyal güvenlik güvencesi verilmesidir. Konut hakkı,
Anayasa’nın 57’nci maddesine göre. Sağlık hakkı,
yine Anayasa’nın 57’nci maddesinde: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir.” Eğitim hakkı,
Anayasa’nın 42’nci maddesi: “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun
bırakılamaz.” İlköğretim zorunludur. Sosyal devlet,
gelir ve servet farklılıklarının azaltılmasına yönelik tedbirleri de almak
durumundadır. Bunun araçları: Birincisi, vergi
adaleti: Anayasa’nın 73’üncü maddesine göre “Herkes, kamu giderlerini
karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün
adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” Bizde
vergi kaynaktan kesildiği için, işçi, memur ve çiftçiye yük bindirilmektedir. Kamulaştırma:
Anayasa’nın 46’ncı maddesine göre, tarım reformu ve iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi amacıyla sosyal amaçlı kamulaştırmalar yapılabilir. Toprak reformu:
Servet ve gelir eşitsizliğinin temelinde toprak mülkiyetindeki eşitsizlik
yaratır. Bu durumda, toprak dağılımındaki eşitsizlikler giderilmedikçe gelir ve
servet eşitsizliğinin azaltılması oldukça güçtür. Anayasa’mızın
44’üncü maddesinde “Devlet, topraksız olan ve yeterli toprağı bulunmayan
çiftçilere, çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli
tedbirleri alır.” demektedir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin peşin ödenmesi
gibi yasal bir zorunluluk da yoktur. Doğu ve özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toprak mülkiyetinin belirli ellerde toplandığı,
çiftçilerin ise bu ağaların yanında yarıcılık yapmak suretiyle çalıştığı
bilinmektedir. Türkiye'de 500 hektardan büyük araziye sahip işletmelerin oranı
yüzde 0,7’dir. Bunların işledikleri arazi miktarı tarımsal arazinin yüzde
11’idir. Güneydoğuya döndüğümüzde ise başka bir gerçeklikle karşılaşıyoruz:
Toprak mülkiyetini elinde bulunduran yüzde 2’lik kesim toplam doğu ve güneydoğu
arazilerinin yüzde 25’ini elinde bulundurmaktadır. Güneydoğuda topraksız köylü
oranı yüzde 40’tır. Yüz bin ailenin hiç toprağı yoktur. Dolayısıyla “doğrudan
destek” adı altında verilen paralar yine toprak ağalarına gidiyor. Sadece altı
ailenin elindeki toprak elli bin ailenin elindeki toprağa tekabül ediyor
güneydoğuda. Bu ağalık
düzenini 21’inci yüzyıla taşıyan cumhuriyet hükûmetleri gibi AK Parti Hükûmetlerinin de bunda ciddi
payı vardır. Hatta, Avrupa Birliği politikaları gereği toprakların bazı ellerde
toplanması gerektiğine vurgu yapılıyor. AKP Hükûmeti, halkı işsiz güçsüz kılan
tarım politikaları yerine bölgede acilen bir toprak reformu gerçekleştirmesi
lazım. Bölgede ciddi miktardaki hazine arazilerini de uygun şart ve sürelerle
topraksız köylü ve çiftçilere dağıtmalıdır. Şu andaki hazine arazileri, kimin
hazinede adamları varsa ona kiralanıyor ya da onlar tarafından işgal
edilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; doğu ve güneydoğuda AKP döneminde ciddi bir
fakirleşmenin gerçekleştiği uzmanlarca belirtilmektedir. İktisatçı Mustafa
Sönmez’in bize ulaştırdığı verilere göre, doğu ve güneydoğuda AKP döneminde
yaşanan büyüme de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 21 kentin kaderini
değiştirmeye yetmedi. Sönmez’e göre, güneydoğuda, AKP döneminde yoksulluk daha
da arttı. 21 ilde işsizlik tırmandı. Yeşil kartlı nüfus oranı yüzde 30’lara
dayandı. Bölgede nüfus artarken göç de durmadı. Göçün liderlerinin GAP yatırım
bölgesindeki Şanlıurfa ve Diyarbakır olması ayrıca dikkat çekicidir. AKP’nin
Türkiye’deki gelir pastasını -400 milyar dolar- kişi başına 5.500 dolara
çıkarmakla övündüğünü vurgulayan Sönmez, raporunda, bu gelirin haneler arasında
nasıl paylaşıldığını sorgularken bölgesel uçurumlara dikkat çekti. Yatırımlar
var, ama nereye? Rapora göre, 2002-2006 arası teşvik yatırımlarının yüzde 39’u
Marmara’ya, yüzde 14’ü İç Anadolu’ya, yüzde 12’si Ege Bölgesine, yüzde 9’u da
nüfusun yüzde 18’ini barındıran doğu ve güneydoğuya gitti ve bu payın yarısı
da, yani yüzde 9’un 4,5’uğu tek başına Gaziantep iline gitti, kalan kısım 21 il
arasında paylaştırıldı. Rapora göre, toplumun refah derecesini göstermek
açısından başvurulan iki gösterge yeşil kart ve oto sahipliği de bu bölgede
alarm verici düzeydedir. 2007 yılında tüm
Türkiye’de yeşil kartlı sayısı 8 milyon 633 bin. Bu nüfusun yüzde 41’i Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da. Türkiye genelinde toplam yeşil kartlı yoksul nüfus toplam
nüfusun yüzde 12’si. Bu oran, doğu ve güneydoğudaki 21 ilde yüzde 30. Yeşil
kartlılık oranı Van’da ise yüzde 47’ye dayandı. 2005’te Türkiye genelinde her
100 kişiye 80 otomobil düşerken, bu oran, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde, 1.000 kişide 20 kişidir. 21 ilin net göçü
on yılda 426 bini geçti. Nitelikli-niteliksiz iş gücü, irili ufaklı sermaye de
insanlarla birlikte göç etti. Bu kaynağı çeken batı ile doğu arasında uçurum
gittikçe açıldı. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülke genelinde 2 milyona yakın yurttaşımız açlık
sınırının altında yaşamaktadır. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı
bir araştırmaya göre, Diyarbakır’da 28 bin çalışana karşılık 312 bin kişi iş
aramaktadır ve kentteki işsizlik oranı yüzde 70’tir. Yine Diyarbakır’da yapılan
benzeri bir araştırmaya göre, 5.756 hanede yapılan değerlendirmede, bu hane
reislerinin yüzde 20’sinin sürekli işsiz olduğu, yüzde 38’inin ise ara sıra iş
bulabildiği ortaya çıkmıştır. Bu araştırmaya katılan hanelerin yüzde 79,7’si
temel ihtiyaçlarını karşılamak için yardıma muhtaç olduklarını söylemişlerdir
ve bu yardımın üç noktada toplandığını görüyoruz. BAŞKAN – Sayın
Yıldız, bir dakika müsaade eder misiniz efendim. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat 13.00’te ara vermemiz gerekiyor.
Sayın Hatibin de konuşmasının bitimine az bir süre kaldı. Sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Süre
uzatılması kabul edilmiştir. Buyurun Sayın
Yıldız. BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bu üç ihtiyacın gıda, iş ve kira kalemlerinde odaklanması yine
dikkat çekicidir. Avrupa Sosyal
Şartı’nın 30’uncu maddesinde “Herkes, yoksulluğa ve toplumsal dışlanmaya karşı
korunma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Sosyal devlet gereği vatandaşın hakkı
olanı, hükûmetler, bir lütuf ve yardım olarak sunmaktadırlar. Hâlbuki, devlet
bir hayır kurumu değildir. Devlet, yardım yapmaz, devlet, vatandaşlarının hak
ve özgürlüklerini güvence altına alır, onları yerine getirecek mekanizmaları
yaratır. Ülkemizde sosyal
yardım kurumlarının politize olması da çok büyük bir problemdir. Üstelik bu
hizmetler, kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci, siyasal kayırmacı ve çalışanların
ilgisizliği nedeniyle çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı siyasi iktidarın yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu
kurumların hizmetinden yararlanmak için yereldeki parti teşkilatlarından bir
tanıdık veya dosta ihtiyaç duyulmaktadır. Mesela, şimdi kömür dağıtma zamanı ve
örneğin, Batman’ın Beşiri ilçesinde dost AKP’nin müstakbel belediye başkan
adayıdır. Bunu bizzat kaymakamın kendisi söylemektedir. Sayın Kaymakam “Ne
yazık ki kömür almak için ona başvuruyor vatandaşlar.” diye belirtmek durumunda
kalıyor. Özelleştirme ve
AB politikaları, özellikle tarım ve hayvancılık alanında, genelde Türkiye’nin
tamamında, özelde ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılığa büyük
darbeler vurmuştur. Tütün ve pamuk politikaları ve kota sistemi, bölgede
üretimi ciddi şekilde sekteye uğratmıştır. İşsizlik had safhaya çıkmıştır. Uzun
süren çatışma ortamından göç eden insanların yarısından fazlası, son beş altı
yıllık AKP İktidarı döneminde uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle yurdunu
terk ederek batı bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. AK Parti İktidarı
üretimden kopardığı insanları fakir fukara hâline getiriyor ve sonra da Fakir
Fukara Fonu’ndan kısmi aktarmalarla vatandaşları üretimsizliğe, tembelliğe, hazırcılığa
ve de oy deposuna dönüştürmeye çalışmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bölgede özellikle köye dönüş ve 5233 sayılı Yasa’dan
kaynaklı ciddi problemler yaşanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
biriken dosyaların ülkenin iç yargısına dönmesi için özellikle Batman ve
Diyarbakır’da pilot dosyalar seçilmiştir ve bu dosyalara ciddi paralar
aktarılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu verileri dikkate alarak
dosyayı ülkemize gönderdiği zaman, bu sefer idare farklı bir uygulamaya
geçmiştir ve “Bu köyün, 1950 haritasına göre yarısı ormandır, o zaman bunun
parasını vermiyoruz” şurası hazine arazisidir parasını vermiyoruz şeklinde,
gerçekten oradaki vatandaşı ciddi şekilde mağdur eden keyfî politikalar
uygulamaktadır. Eğer, bölgede, göçten kaynaklı problemler yaşanmasaydı, 5233
sayılı Yasa’nın süresinin üç yıl daha ardı ardına uzatılmasının ne gibi bir
sebebi olabilir ki? AKP İktidarı, gerçek mağdur köylüler yerine, kendisine
nispeten daha yakın durabilecek köyleri de bu kapsam içerisine almak için
yasanın süresini uzatmış, ancak gerçek mağduriyeti giderecek zararların
ödemesini geciktirmektedir. Değerli
arkadaşlar, özellikle Batman’da, seçimden önceki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yıldız, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız. BENGİ YILDIZ
(Devamla) - ...bir haftalık süreçte, Batman’ın bir önceki yıl yaşadığı sel
felaketinden kaynaklı ciddi zararları oluşmuştu. Ancak, AK Parti Hükûmeti,
seçime bir hafta kala, 3.500-4.000 dolayında buzdolabı ve çamaşır makinesi
dağıtmak suretiyle bunu seçime malzeme yaptı. Bunu, sayın milletvekilimiz ve
Batman Valisi de büyük bir sahiplenme içerisinde sahiplenmiştir. Yine, seçime bir
hafta kala, onlarca köyün yolları asfaltlanacak diye mucur dökülmüştür ve
AKP’ye verilecek oylara göre asfaltlanıp asfaltlanmayacağına karar verilmek
istenmiştir. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Şimdi ne oldu? BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Şimdi asfaltlanmadığını biliyorsunuz. Bir örnek
göstereyim, AKP’ye oy vermemiş Batman’ın son köyü -Sason’la bitişik- Batman
Kozluk’la Yedibölük köyü arasında 13 kilometre yol asfaltlanmış. AKP’ye oy
vermeyen Gümüşörgü köyünün 1 kilometrelik yolu yapılmamıştır. (DTP sıralarından
alkışlar) Sayın milletvekiline söylüyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Sayın
milletvekilleri, saat 14’00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.08 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap
Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon?
Burada. Hükûmet?
Burada. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk söz Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay’a aittir. Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz
dokuz dakika Sayın Altay. CHP GRUBU
ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Çok teşekkür ederim. Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2008
merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime
başlıyorum. Konumuz
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi malum, öncelikle bir duygumu dile getirmek
istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonu Berlin’de kaybettiğimiz, İstanbul ve Ankara
Operalarımızın kurucusu Aydın Gün’ü burada rahmetle anmayı, sanata ve kültüre
karşı bir sorumluluk sayıyorum. Gene, dün
gece çok elim bir trafik kazasında, dünyaya mal olmuş, devlet sanatçısı
unvanını almış heykeltıraş Prof. Dr. Tankut Öktem’i de elim bir trafik
kazasında kaybettik, kendisine Tanrı’dan rahmet diliyorum. Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi, malum, 826
milyon YTL. 2008’de dakikada 106 bin YTL faiz ödeyeceğimiz düşünüldüğünde,
Sayın Bakanın bütçesi, on üç saatlik faiz parası kadar bir bütçedir. Bu
bütçeyle, çok temel sorunları olan Bakanlığın 2008 icraatlarının çok olumlu
olacağını düşünmek, takdir edersiniz ki mümkün değil. Gene,
genel bütçe içindeki yatırım payı bakımından da, AKP’nin devraldığı dönem
itibarıyla 1,53 olan Kültür ve Turizm Bakanlığı oranı, bugün geldiğimiz noktada
0,92’ye kadar, yani hemen hemen yarı yarıya azalmıştır. Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; turizm sektörü 21’inci yüzyılın yükselen
yıldızıdır ve tüm dünyada 800 milyar dolarlık bir pastadan söz ediyoruz ve
buraya baktığımızda, Türkiye’nin dünya turizm pastasından aldığı pay da,
devraldığınız Türkiye’yle bugün getirdiğiniz Türkiye bakımından sizin
kaynaklarınızla mukayese ettiğimizde ciddi bir düşüş içindedir. 2002’de dünya
turizm pastasından yüzde 2,5 pay alan Türkiye, 2006’da 2,3’e gerilemiştir.
Şimdi, devlette devamlılık esastır. Bunun hesabını Kültür ve Turizm Bakanına sormayacak
da bu Meclis, bana mı soracak? Pasta küçülmüş. İspanya artmış, İtalya artmış.
Bugün hep baz alınır İspanya. Adamların 51 milyar dolar turizm pastasından gelirleri var, on altıda 1
neredeyse. Bu konuda Bakanlığın ve Hükûmetin daha ciddi bir gayret içinde
olması lazım. Ama bütçe rakamlarına baktığımızda, Hükûmetin turizm ve kültür
meselesiyle çok meşgul olmadığını da görüyoruz. Bakanlık sorunlar yumağına dönüşmüş. Öyle ki, bir
bakanlıkta verim almanın bir yolu, personelin hak ve hukukunu, özlük haklarını
gidermekten, düzeltmekten geçer. Kültür ve Turizm Bakanlığı, personeli ek ödeme
almayan üç bakanlıktan biri. Bu personeliniz, sanıyorum, bunu, diğer
bakanlıkların personelinin hak ettiği kadar hak ediyor. Ama, nedense, bu, uzun
zamandan beri göz ardı edilmiş bir konudur. Sayın Bakan, kültür ve turizm işi çok ciddi bir iştir.
Niteliksiz, ehliyetsiz kişiler, uzman olmayan üst yönetim kademeleriyle,
ülkenin kültür ve turizm meselesinde bir adım yol alamazsınız. Bakın bir örnek
vereyim: Bir kültür müdürü, bir ilimizin kültür müdürü, değerli arkadaşlar,
izinsiz fotoğraf kullanıyor. Yani, ilin kültürünü emanet ettiğimiz kültür
müdürü, “telif hakları, sanata, sanatçıya saygı” diye dünya kıyamet koparırken,
ilinin müdürlüğünde bir kitapçık, broşür basıyor ve korsan fotoğraf kullanıyor,
bu yüzden mahkemede ceza alıyor -Sayın Bakanın memleketidir bu il, Ordu ilidir-
ceza almış bir kültür müdürüyle Sayın Bakan çalışmaya devam ediyor. Gücü
yetiyor, yetmiyor, bilmem. Gene, Sayın Bakandan önce olmakla birlikte, Türkiye’de
hastane morglarındaki imamların il kültür müdür yardımcısı olduğunu Türkiye
biliyor. Kültür işi, bu kadar hafife alınarak, sonra da burada tumturaklı
kitaplar hazırlayarak çözülebilecek bir iş değildir değerli milletvekilleri. Şimdi, Kültür Bakanlığı sanatçıları gene uzun zamandan
beri üvey evlat muamelesi görüyor. Şimdi getireceğiniz Sosyal Güvenlik
Yasası’yla, birçok kesimde olduğu gibi, Kültür Bakanlığı sanatçılarının da
yıpranma haklarını gasbedeceksiniz. Sayın Bakan, sizden önce üç yüz kütüphane belediyelere
devredildi. Sonra basında da çıktı. Bir belediyemiz kütüphanedeki kitapları bir
Kur’an kursunun deposuna kaldırmış, binayı başka amaçla kullanıyor.
Kütüphaneler size artık yük mü geliyor? Bu konuda bir girişim düşünmüyor
musunuz? Gene, Sayın Bakan, geçende bizzat ben sitenizden okudum:
“Belediyelere kötü haber. Kültür Bakanlığı artık belediyelere festival yardımı
yapmayacak, yaparsa da turizm merkezi olan yerlere yapacak.” Yani, 5 bin
nüfuslu, 10 bin nüfuslu küçük beldelerdeki insanların sanattan ve kültürden
yararlanma hakları yok mu? Anayasa’nın 64’üncü maddesini okuyarak zaman
kaybetmek istemiyorum. Anayasa’nın 42’nci maddesindeki eğitim hakkı kadar bu
kültür ve sanat hakkı yurttaşlarımıza Anayasaca tanınmış bir haktır. Efendim, işte, şarkıcı gidiyormuş da ilçede şarkı
söylüyormuş. Bu memlekette Fazıl Say gibi dünyaya mal olmuş bir sanat adamı 3
bin nüfuslu, 4 bin nüfuslu ilçelere gidip etkinliklerde bulunmuştur, konserler
vermiştir. Türkiye’nin belli yerleşkelerini küçümseyerek bir yere varmak mümkün
müdür? Eş, yandaş basın kuruluşlarına filmler ve belgeseller
hazırlatılıyor. Müzelerde özel güvenlik çalıştırılması Bakanlığınızın yönetim
birimlerinde hâlâ tartışılıyor ve kaygıyla izleniyor ve hâlâ bir kültür
politikamız yok. Daha önce, ben, geçen dönemde, “Millî Eğitim Bakanları da
gelir gider, hepsi bir iz bırakacağım der, genellikle yara bırakırlar.” diye
söylemiştim. Kültür Bakanlığının geldiği durum da aynıdır. Devletin bir kültür
politikası olur. Bakandan bakana kültür politikası değişir mi? Bu Bakanlık
evlenme-boşanma bakanlığı. Otuz yılda üç defa ayrılmış-birleşmiş bir
Bakanlıktan söz ediyoruz. Geçen dönem burada ben, Kültür Bakanlığı ile Turizm
Bakanlığını birleştirirken dedim ki, bir bardağa biraz su biraz da zeytinyağı
koyuyorsunuz, karıştırıyorsunuz. Karışmaz, sürekli çalkalamanız lazım. Şimdi
Bakanlık da sürekli çalkalanma içinde. Başka türlü su ayrışır, zeytinyağı
ayrışır. Şimdi, Devlet Tiyatroları, Halk Dansları Topluluğu,
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi, Sayın Bakan, size
yük mü geliyor? Bunlar sizin Bakanlığınızın en temel, en asli kurumlarıdır.
Ama, aldığımız bilgiler, sağlam kaynaklardan aldığımız bilgiler, bu kurumları
bir an önce sırtınızdan atmak gayreti, arzusu içinde olduğunuzu bize düşündürüyor.
O zaman, yani bunları da özelleştirirseniz, size de ihtiyaç kalmaz. Şimdi,
Devlet Tiyatrolarını, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını, Etibank gibi,
Sümerbank gibi düşünebilir misiniz? Bunlar KİT midir? Bunlar, Anayasa’yla
güvence altına alınmış, vatandaşların kültür ve sanat hakkına en maksimum
düzeyde ulaşmalarını sağlamak amacıyla kurulmuş tesislerdir. Sayın Bakan, bu
konuda, bu şiddetli özelleştirme arzunuzdan bir an önce vazgeçeceğinizi
umuyorum. Ören yerlerine, tarihî mirasımıza da çok lakayt kalmakta
Bakanlık. Türkiye’nin başka bir Aspendos’u var mıdır sayın milletvekilleri?
Biz, geçen dönem, Sayın Atilla Koç’la Hindistan’a gittik. Biz Tac Mahal’e
girerken galoş değil ayakkabımızı çıkarttırdılar bize yıpranıyor diye. Şimdi,
Aspendos’ta önüne gelen bilmem kaç bin volümlük, kaç bin vatlık amfilerle
konser veriyor. Bakanlık bunu seyrediyor. Böyle bir şey olabilir mi sayın
milletvekilleri? Bu bir katliamdır ve işin başındaki Bakan bu konuda suçludur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. E, tabii, bir bakanlığın bütçesini dokuz dakikaya
sığdırmaya kalkarsanız, hiçbir şey yapamazsınız. Bu, rezalet, “Türkiye Resimleri” diye bir proje.
Kızdığınızı biliyorum. Abuzittin Anıtkabir’de, Abuzittin Ulus’ta, şurada
burada… Yani, Abuzittin de bir isim tabii. E, ama, olur mu? Bu işle ilgili bir
işlem yaptınız mı Sayın Bakan? Bu kadar sulandırılmış bir turizm, kültür olayı
olabilir mi? Bu konuyla ilgili ne yaptığınızı da çok merak ediyorum ve gene
şunu merak ediyorum Sayın Bakan, buradan söylemelisiniz: 16/10/2006 tarih ve
168862 sayılı olurla bir adet eseri Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü
envanterden düşürmüştür. Bu nedir Sayın Bakan? Tarihini veriyorum, numarasını
veriyorum. Envanterden düşen eser nedir? Envanterden bunu düşüren Genel Müdürü
görevden aldığınızı biliyoruz. Yerine Yüksek İslam Enstitüsü mezunu birini
atıyorsunuz. KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Aferin Bakana. ENGİN ALTAY (Devamla) - YÖK’e söyleyelim de birkaç
ilahiyat fakültesi daha açalım, yetmiyor çünkü. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay. ENGİN ALTAY (Devamla) – Yetmiyor, bütün bürokratları
Yüksek İslam Enstitüsü mezunu edince eleman kalmadı. Sayın Bakan, bu bütçeyle Türk kültürüne de Türk turizmine
de katacağınız hiçbir şey yoktur. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz,
Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’e aittir. Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz dokuz dakika Sayın Süner. CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi ve
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüklerinin 2008 yılı bütçeleri üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Kültür ve Turizm Bakanı, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüklerinde çalışan sanatçılar sırtını bir imtiyaz gibi
devlete dayayıp, memur mantığı içinde sanat yapmaya çalışmasınlar
düşüncesindedir. Sayın Bakan, Hükûmetin özelleştirme çalışmalarına,
zannediyorum bu iki kurumu da eklemeyi düşünüyor. Oysa opera, bale ve
tiyatrolarımızın azlığı nedeniyle seyircilere istenilen düzeyde hizmet
verilememektedir. Büyük şehirlerimizdeki tiyatro salonları yetersizdir.
Çoğu illerimizde zaten tiyatro salonu yoktur. Sayın Bakanın dediği gibi,
sanatçılarımız da istedikleri düzeyde oyun sergileyemedikleri için memur
zihniyetinde kalmaktadırlar. Dünyada sanatçılar daha iyi çalışma koşulları sağlanması
için greve giderken, Türkiye’deki tiyatro, opera, bale sanatçıları özelleştirme
sinyallerinin sancısını yaşamaktadırlar. Sahne sanatlarının devletin desteği
olmadan ayakta kalmayacağı kesindir. Bütün gelişmiş ülkelerde bütün sanatçılara
destek vardır ve aynı zamanda, hak ettikleri değerler verilmektedir. Umarım,
bizim sanatçılarımız da gereken değeri öldükten sonra değil, yaşarken görürler. Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin turizm gelirlerinin
yaklaşık yüzde 40’ı seçim bölgem olan Antalya’dan elde edilmektedir. Ülke
ekonomisine bu kadar katkı yapmasına karşın, Antalya turizm bakımından hak
ettiği değeri bir türlü görememiştir. Antalya ve buna bağlı olarak ülkemizde
turizmin daha da gelişmesini istiyorsak, öncelikle altyapı arıtma tesisi, çöp
imha, elektrik ve ulaşım gibi konulardaki sorunlara çözüm bulmak zorundayız. Antalya ilimizde, özellikle Kepez bölgesinde, AKP
Hükûmeti tarafından dağıtılan kaçak ve kalitesiz kömürler, insanların nefes
bile alamamasına neden olmaktadır. Sayenizde, Antalya, turizm kenti olmaktan uzaklaştığı
gibi yaşam kenti olmaktan da çıkmaktadır. Turizm sektöründe büyük bir aymazlık
yaşanmaktadır. Ülkemiz turizminde iki yönlü hastalık vardır: Bunlardan
birincisi her şey dâhil sistemi, ikincisi de turizmi on iki aya yayamama
sıkıntısıdır. İspanya turizmi “her şey dâhil” sistemiyle batmıştır. O zaman,
bizim bu sistemden yavaş yavaş vazgeçerek, öncelikle şehir içi otellerde yarım
pansiyon veya oda kahvaltı sistemine geçilmesi gereklidir. Turistler, sadece
otelde deniz, kum, güneşten yararlanıp insanlarımızı tanımadan, nereye
geldiğini sağlıklı olarak görmeden dönmektedirler. Özellikle Antalya ve çevresinde “her şey dâhil” sistemiyle
artık şehir içi turizm işletmeleri zarar etmektedirler. Çevre esnafı, her şey
dâhil sistemi yüzünden zor günler geçirmektedir. Turizmde devlet eliyle verilen teşvikler yeniden gözden
geçirilmelidir. Bundan on beş-yirmi yıl önce kurulan şehir içi oteller, o
zamanın şartlarına göre uygun bulunarak onaylanmıştı. Ancak, değişen günün
şartları doğrultusunda, şehir dışında kurulan tatil köyleri ve otellere verilen
kredi destek ve muafiyetler, daha önce faaliyet gösteren otellerin rekabet
şansını azaltmıştır. Sonuç olarak, şehir içinde “her şey dâhil” sisteminden
bir an önce vazgeçilmesi ve şehir içi turizm işletmelerine uzun vadeli oda
yenileme kredileri verilmesi gerekir. Bu yolla ülkemizdeki turizm
işletmelerinin kalitesi de artırılmış olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci büyük
önemli sıkıntı, turizmi on iki aya yayamamaktır. Kış turizminin üzerinde çok
ciddi olarak durulmalı, ekolojik tarım ve dağ turizmi desteklenmelidir. Akseki
ve çevresi, Göktepe Yaylası’nı da içine alacak şekilde, turizm bölgesi ilan
edilmelidir. Yerel potansiyelin de turizme katkısı sağlanmalıdır. Bunun için
özel çalışmalar yapılmalı; deniz, güneş ve kumun yanı sıra kültür turları; kar,
kış, dağcılık, doğa turları; kuş gözlemciliği; bitki, hayvan çeşidi izleme gibi
özel uzmanlık gerektiren turlar düzenlenerek ülkemizdeki turizm işletmelerinin
yılın dört mevsiminde kâr etmeleri sağlanmalıdır. Büyük turizm bölgelerinde
1.500 kişi ve üzerine hizmet verecek kongre salonları hayata geçirilmelidir.
Kaplıca turizmi ile birlikte sağlık turizmi için de mevcut altyapı
bulunmaktadır. Bunun yanında spor turizmine de gereken önem verilmeli,
Antalya’ya daha çok Avrupa ve Birinci Lig takımlarını çekme yolunda çalışmalar
yapılmalıdır. Yoğun göç alıp, sağlıksız gelişen kentlerin ortak kaderi
her gelenin rant peşinde olmasıdır. Çarpık yapılaşma sonucunda gelecek
kuşaklara nasıl bir Antalya bırakacağımızı ciddi biçimde düşünmemiz
gerekmektedir. Yakın zamanda yoktan var edilen Konyaaltı Koruluğu ranta teslim
oldu. Bu koruluk gibi, bin bir güçlükle oluşturulan Belek ve Sorgun ormanlarını
da aynı sonuç beklemektedir. Golf sporu ormanları, yeşili ranta kurban etmenin
yeni yolu olmuştur. Muhakkak Belek’te golf alanı yapılacaksa, ormanların hemen
arkasında çok uygun araziler mevcuttur. Buradaki köylerin topoğrafyası da buna
uygundur. Oralara suni tepeler inşa etmeniz gerekmemektedir. Ama, bu arazide
çalışmak masraflıdır, özel mülkiyet söz konusudur. Devlet arazisi olan ormanı
kesmek hem ucuz hem kolay yoldur ve AKP Hükûmeti de bu yolu seçmiştir. Antalya’da
artık çok az kalmış olan doğal güzelliklerimizi rant paylaşımından korumak için
her türlü mücadeleyi yapacağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Antalya’da Gazipaşa, Gündoğmuş, Akseki ve İbradı Havzası
kış turizmine ve ekolojik tarıma çok uygundur. Bununla birlikte, Kaş, Finike,
Kumluca, Korkuteli ve Elmalı Havzası da ekolojik tarım için çok elverişlidir.
Her iki havza da ekolojik tarıma açılmalı ve yöre halkları da desteklenmelidir.
İbradı ve Güçlüköy’de ev şarapçılığı teşvik edilmelidir. Yerel potansiyel de
mutlaka işin içine katılmalıdır. Turizmi on iki aya yayabilmek için bunun
üzerinde özellikle durulması gerekir. Yine, Antalya’da Akseki, İbradı, Gazipaşa, Gündoğmuş’taki
eski evlerin kültür evi olarak düzenlenmesi konusunda girişimler yapılmalı, bu
yöreler mutlaka kültür turizmine kazandırılmalıdır. İstanbul’da Beyazıt, Samatya, Yeni Cami ve Eminönü
çevresinde iş yerleri İSTOÇ gibi yeni sanayi bölgelerine taşınarak, bu bölge
tamamen kültür turizmine ayrılmalıdır. Karadeniz’de yayla turizmini destekleyici yatırımlara
öncelik verilmesi lazımdır. Güneydoğu bölgesindeki kültür turizmi sadece bu bölgeye
bağlı kalmamalı, Doğu Anadolu Bölgesi ve bu yörelere dâhil edilmelidir. Kars,
Ardahan ve Ağrı gibi şehirlerimiz de kültür turizmi açısından uygun hâle
getirilerek, buraların tanıtımı için daha fazla çaba sarf edilmelidir. Türkiye, turizm ve kültür değerleri bakımından köklü bir
geçmişe sahip olup birçok ülkenin kıskanacağı zenginliktedir. Bu çeşitliliğin
zarar görmeden gerçek değerine kavuşması lazım. Rakiplerimizden İspanya 1.200
kilometre kıyı şeridine sahipken, sadece Antalya’nın kıyı bandı 650
kilometredir. Bir master plan çerçevesinde, bölge farklılıklarını bütüncül bir
yaklaşımla ele almamız gerekmektedir. Yabancı ülkelerde fazla tanınmayan doğal,
tarihî, kültürel zenginliklerimiz ön plana çıkarılarak bu güzelliklerin tadına
her yılın her mevsiminde varılabileceği özellikle vurgulanan bir Türkiye
tanıtımı yapılmalıdır. Değerli milletvekilleri, yaz sezonunun bitmesiyle
birlikte turizm sektöründe yaşanan acı gerçek kendini göstermeye başlamıştır.
Otellerin çoğu altı aya yakın ölü sezon nedeniyle kapanmaktadırlar. Sezonun
sona ermesiyle birlikte otellerden turizm işçilerinin çıkarılmasına
başlanmıştır. Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da, 300 bin çalışanın en az 150
bini işten çıkarılmıştır. Bunu önlemek için, turizm çalışanlarının SSK
primlerinin kademeli olarak düşürülmesi veya bu primlerin altı aylık sıkıntılı
dönemde alınmaması gibi çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Turizm sektöründe
kaçak işçi sorununa da çözüm bulmak için, stopaj kaldırılıp SSK vergileri yüzde
2’ye indirilmelidir. Bu gerçekleştirilirse gider üzerinden kontrol imkânı
doğacak, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmış olacaktır. Bu, işçi üzerinden
dolaylı teşvik sistemini tarımın her kolunda ve inşaat sektöründe de yapmamız
gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Süner, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. TAYFUR SÜNER (Devamla) – Bu sistem, terörü, işsizliği,
kapkaçı önleyecektir. Çünkü, bu iki sektörde çoğunlukla işçiler, güneydoğu ve
doğudan, kamyonlarla Adana, Mersin gibi illerimize çavuşlar vasıtasıyla
getirilip hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırılmaktadırlar. Aldıkları
ücretin yarısını da bu çavuşlar almaktadır. Eğer, tarımda ve inşaat sektöründe
stopaj kaldırılıp SSK primleri yüzde 2’ye inerse, siz, bu insanların cebine
Sosyal Sigortalar kartını koyarsınız, devletin varlığını ve birliğini
beyinlerine nakşedersiniz. Sayın Başkan, bütçe görüşmelerinde Sayın Başbakanımız
“Öneri bekliyorum.” diyordu. Konuşmamın tamamı öneridir. Hepinize saygılar sunarken 2008 yılı bütçesinin
devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü sıra, Tokat
Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren’e aittir. Buyurun Sayın Diren. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz dokuz dakika Sayın Diren. CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı ve Vakıflar
Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Malumlarınız, gümrüklerimiz kamuoyu dikkatinde en çok
tartışılan ve şaibelere çok açık bir kurumumuz. Şeffaf, işlemleri elektronik
ortamda denetlenebilir bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. İhracatçı ve
ithalatçılarımızın önünde sorun teşkil eden değil, çözüm üreten, hızlı,
bürokratik engellerin minimize edildiği bir yapılanma mutlaka gerekmektedir. Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üye olmadan gümrük
birliğine giren tek ülkedir. Yapılan anlaşma çerçevesinde, Türkiye’nin
karşılaştırmalı olarak üstün olduğu tarım ürünleri gümrük birliğine dâhil
edilmemiş, Serbest Ticaret Anlaşması kapsamına alınmıştır. Üçüncü ülkelerde
kendi gümrük tarifemiz yerine Avrupa Birliğinin ortak gümrük birliği tarifesini
uygulamak zorundayız. 1996-2006 yılları arasında Türkiye’nin gümrük birliğinden
dolayı zararı yaklaşık 80 milyar dolar civarındadır. Bu noktada, Avrupa
Birliğinin tam üyelik müzakerelerinde sergilediği bu tutum nedeniyle gümrük
birliğinin gözden geçirilmesi zaruret hâline gelmiştir. Tam üyelik durumunda bile insanlarımıza serbest dolaşım
hakkı verilmeyecektir. Hem Ankara Anlaşması hem 1970-1973 Katma Protokolü hem de
gümrük birliği kavramı gereği Avrupa Birliği ülkeleri Türk vatandaşlarına dahi
vize uygulayamaz. İş edinmeleri ve kurmalarını engelleyemez. Bunu Avrupa
Toplulukları Adalet Divanı dahi karara bağlamıştır. Ama, maalesef bu konu,
hâlen niçin takip edilemez, anlamakta güçlük çekiyorum. Önemli sorunlardan birisi de kaçakçılık olarak karşımıza
çıkıyor. Akaryakıt ve Tekel ürünleri başı çekmekle beraber, şeker, çay, canlı
hayvan ve böyle ürünlerin kaçak yollarla ülkeye girmesi Türkiye’yi tam bir
kaçak cennetine dönüştürmektedir. Son üç yılda akaryakıt kaçakçılığı yüzde 70
artmıştır. Kullanılan akaryakıtın yüzde 20’si kaçak durumundadır. Ülkemizde
yapılan kaçakçılığın yıllık ortalaması 20 milyar dolar civarındadır. Meclis
Araştırma Komisyonu Raporu bunu çok net olarak tespit etmiştir. 28 milyar
dolarlık akaryakıt girişi olmasına karşın, sadece 9 milyar doları kayıt
altında, 18,7 milyar dolarlık kısmı ise, bize bu enerjiyi, petrolü satan
ülkelerin kayıtlarında olup, bizim kayıtlarımızda maalesef mevcut olmadığı tespit
edilmiştir. Türkiye’ye her yıl 20-25 bin ton kaçak sigara giriyor,
yani her 6 sigaradan 1’i kaçak. Sigara kaçakçılığından dolayı devlet her yıl
2,5 milyar dolar vergi kaybına uğruyor. Türkiye’ye kaçak olarak giren şeker yılda 1 milyon ton
civarında, ekonomiye maliyeti ise yaklaşık 1,5 milyar dolardır. Kaçak şeker
yüzünden stoklarda şeker birikmesi nedeniyle 2 milyon dönüm alanda pancar
tarımı yapılamamakta, şeker kaçakçılığı tarımda 1 milyon 600 bin, sanayide 260
bin olmak üzere toplam 1 milyon 860 bin kişilik mevsimsel bir istihdam kaybına
yol açmaktadır. Değerli milletvekilleri, kayıt dışılığın başlangıç
noktası gümrüklerdir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin katkılarıyla bazı
gümrük kapılarının yeni-leştirilerek, işlevsel duruma getirilmesi memnuniyet
verici bir gelişme olmakla beraber, gümrüklerdeki sorunlar hâlâ
giderilememiştir. Bu nedenle, ihracat ve ithalat işlemleri sırasında gerçek
durumun kayıtlara uygunluğu önem taşımak-tadır. Bu amaçla da gümrüklerin
fiziksel, kimyasal belirleme yapabilecek laboratuvar olanaklarının yeterli
olmadığı gözlemlenmektedir. Ayrıca, gerek denizlerde gerek havalimanlarımızda ve kara
yolları sınır kapılarımızdaki gümrük işletmelerine karşın, bizim diğer ülkeler
arası sınırlarımızda sınır güvenliğini de sağlayabilecek bir koordinasyon
maalesef henüz Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili daireler arasında yapılabilmiş
değildir. Gümrük Müsteşarlığının 2007 yılında yaptığı BOTAŞ’ın
ithal vergilerini erteleme uygulaması, bütçe disiplini bakımından da ne hâle
getirildiğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuya hepinizin dikkatini çekmek
istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu yolla, BOTAŞ’a gaz bedellerini ödemeyen EGO
ve Türkiye Elektrik Üretim Anonim Şirketi sübvanse edilmiştir. Bu, son dönemde
sıkça görülen keyfî uygulamaların bütçe uygulaması bakımından keyfîliğinin de
açıkça bir örneğidir. Gümrüklerdeki işleyişin etkin bir şekilde yapılabilmesi
için kurumlar arası koordinasyon en üst düzeyde mutlaka olmalı, denetim
mekanizmaları aktif işlemeli, teknolojik donanım ve personel eksikliklerinin de
acilen giderilmesi gerekmektedir. Ulusal menfaatlerimizi en üst düzeye
çıkararak, ülkemizi “kaçakçılık cenneti” tabir edenlerin bu düşüncelerini de
mutlaka boşa çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluştur, giderlerini kendi gelirlerinden
karşılamaktadır. Gelirleri, ağırlıklı olarak kiralardan ve sermayesine katkıda
bulunduğu Türkiye Vakıflar Bankası gibi ticari işletmelerden aldığı kâr
paylarından oluşmaktadır. Zaman zaman da genel bütçe ödeneklerinden
yararlandırılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri 5/6/1935 günlü 2762
sayılı Vakıflar Yasası ile 227 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de açıkça
tanımlanmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli görevlerinden biri,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan yaklaşık 42 bin vakfın akar ve
hayratları ile taşınır değerlerini bulmak, envanterini çıkarmak, korumak,
arşivlemek ve vakfiyelerine uygun biçimde değerlendirmektir. Bunun yanı sıra,
cemaat vakıfları ile Türk Medeni Yasası’na göre kurulan vakıfları
etkinliklerine uygunluk açısından denetlemekle yükümlüdür. Son üç yılda çok sayıda eski eser restorasyon ihaleleri
yapılmıştır. Ancak, proje hazırlayacak ve uygulamayı denetleyecek yeterli
deneyim ve sayıda mühendis ve sanat tarihçisi gibi teknik elemanın yeterli
olmadığı bilgisini de almaktayız. Türk Medeni Yasası uyarınca kurulmuş vakıfların
gönderdikleri mali tabloları değerlendirebilecek az sayıda personel
çalıştırıldığı da bir vakıadır. Genel Müdürlükte, ilke ve öncelikler belirlenemediği için
kaynak planlaması doğru yapılamamakta, kaynaklar etkin bir biçimde
kullanılamamaktadır, taşınmazların sayısı bilinememektedir, birçok taşınmaz ise
belediye imar planlarıyla çok hisseli hâle gelmiştir. İmar planlarının
hazırlanması süreci izlenip süresi içinde gerekli itirazlar yapılamadığı için
bu tür olumsuzluklar da önlenememiştir. Taşınmazlar üzerindeki işgalci
sayısının 22 bin olduğu bilinmektedir. İstanbul, Antalya, Bursa gibi illerde,
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait araziler üzerinde mahalleler kurulmuştur.
İşgallerin önlenebilmesi bir yana, işgal edilmiş olduğunun bile yıllarca sonra
anlaşılabileceği çok sayıda örnekle de karşılaşılmaktadır. Taşınmazlar için
Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) adlı bir proje başlatılmıştır. Bu projeyle,
Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki bütün taşınmazların pafta, tapu ve
güncel durumunu gösteren resimlerinin elektronik ortama işlenerek hizmete
sunulması amaçlanmaktadır, ancak henüz çok sayıda eksik ve yanlış veri işlenmiş
olduğu için güvenilir bilgi vermekten uzaktır. El yazma kitap, halı ve böyle tarihsel değer taşıyan eski
eserler ile vakfiye senedi, hüccet gibi belgelerin taranarak elektronik ortama
işlenmesi amacıyla bir başka proje daha başlatılmıştır. Vakıf Arşivleri Yönetim
Sistemi (VAYS) adıyla anılan bu proje, eski eserlerin değerlenerek korunması ve
araştırmacıların hizmetine sunulması için önemli bir işlev göreceği için bizce
çok olumludur. Ancak, devlet arşivlerindeki milyonlarca belgenin taranmasını
gerektiren bu sistem, iki ayrı özel şirket eliyle ve gizlilik konusunda yeterli
güvenceler sağlanmaksızın yürütülmektedir. Eski eser yapılarına bilinçsiz
müdahaleler yapıldığı, üstelik kimi zaman, belediyelerin tarihsel dokuya zarar
veren uygulamaları da önlenememektedir. Ayrıca, camilerde vatandaşların iyi
niyetli, ancak yine tarihsel dokuyu gözetmeyen eklemeler yapmaları da
önlenememektedir. Değerli vekiller, yeni vakıflar, faaliyet raporları ve
mali tablolarını Vakıflar Genel Müdürlüğüne göndermekle yükümlüdürler. Gönderme
yükümlülüğünün bir anlamı olmalıdır. Bazı bölge müdürlüklerinde vakıfların
neredeyse yarısının mali tablo ve faaliyet raporlarını göndermedikleri de
yapılan tespitlerde ortaya çıkmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, mazbut
vakıfların amaçlarını gerçekleştirebilmek amacıyla yoksullara burs ve benzeri
yardımlar yapmakta, kuru besin dağıtmakta ya da sıcak yemek vermektedir. Ancak
hayır amacına ne kadar kaynak aktarılacağı, ne tür yardımlar yapılacağı,
yoksulların nasıl ve ne iş yöntemlerle seçileceği gibi konularda ilkeler
belirlenmemiştir. Bu nedenle de hayır amacı için ayrılan kaynakların doğru
kullanılıp kullanılmadığı anlaşılamamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Ayrıca, yoksullara kuru besin ve sıcak yemek dağıtımı
için yapılan ihalelerin uygulamasının denetimi de hepinizin malumları çok
güçtür. Bölge müdürlüklerinin şartnamelerde öngörülen özellikte ve sayıda
yardımın dağıtılmasını etkili bir biçimde denetleyemediği de tespit edilmiştir.
Mazbut vakıfların hayat koşullarının yerine getirilmesi amacıyla yoksullara
aylık ve burs verilmesi, kuru besin ya da sıcak yemek dağıtılması gibi
uygulamalar çok olumlu girişimlerdir, ancak Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerçek
ihtiyaç sahiplerini belirleyecek ve yardımların dağıtılmasını düzenli olarak
izleyip denetleyecek düzeyde bir örgüt yapısına sahip olmadığını düşünüyoruz.
Yoksullara yapılan bu tür yardımların, bu amaçla yapılandırılmış olan sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarıyla eş güdüm içinde yönetilmesi de mutlaka
sağlanmalı ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bu konuda rahatlatılmalıdır diye
düşünüyoruz. Bu duygularla, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın ülkemize hayırlı olması dilekleriyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Diren. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz İzmir
Milletvekili Sayın Canan Arıtman Hanım’ın. Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz dakikadır Sayın Arıtman. CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sosyal yardımlar, yoksulluğun geçici olarak
giderilmesinde bir hizmet alanı olup, mutlak anlamda insani bir olgudur. Sosyal
devlet ilkesini benimsemiş bir ülkenin de yoksullarına yardım yapması doğaldır,
ancak sosyal yardım hizmetleri keyfîlikten, popülizmden, partizanlıktan uzak
hizmetler olup, bu sorumlulukla uygulanmalıdır. Ama, ne yazık ki AKP
İktidarında sosyal yardım hizmetleri tamamen popülist ve partizanca uygulanmış,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü de yoksullara sadaka dağıtan
bir kurum hâline getirilmiştir. Kurum, kuruluş amacı olan yoksulluğu ortadan
kaldıracak ciddi faaliyetlerde bulunmamıştır, faaliyetlerindeki istihdam
yaratıcı, yatırıma dönük projeler semboliktir. Gıda, yakacak yardımları ve
küçük projelerle yoksulluk sorununun altından kalkılamaz. Kurumun yaptığı,
yoksullukla mücadeleden çok yoksulluğun yönetimidir. TÜİK’e göre, nüfusumuzun yüzde 20,5’i yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. Yani, her 5 kişiden 1’i yoksuldur. Aslında gerçek
rakamlar çok daha kötü, ama TÜİK, iktidara yaranmak için türlü
manipülasyonlarla bu kötü göstergeleri daha iyi gösterme çabası içinde oluyor. TÜİK’e göre, kişi başı aylık yoksulluk sınırı 236, aylık
açlık sınırı ise 92 YTL imiş. Bunlar ya hesap bilmiyorlar ya hiç dayak
yememişler! Şimdi şu TÜİK yöneticilerine ayda 100-150 lira verelim de bakalım
aç mı yatılıyor, tok mu yatılıyor! Değerli milletvekilleri, bakın, ülkemizde 0-6 yaş arası
çocukların yüzde 28’i, kırsaldaki kadınların yüzde 45’i yoksuldur. Yoksulluk,
kadın ve çocuklarda çok daha can yakıcı durumdadır. Üniversite mezunu her 3
gençten 1’i işsizdir. Ülkemizde en zengin yüzde 5’lik kesim en fakir yüzde
5’lik kesimden 23,5 kat daha zengindir. AKP İktidarında gelir dağılımı adaletsizliği zirve
yapmıştır. Yoksul kesimler, AKP İktidarında gıda, yakacak yardımları yapılarak,
bu yardımlara devamlı muhtaç hâlde bırakılarak, bağımlı kılınarak ve ideolojik
olarak da yönlendirmeyi içeren bir biçimde yönetilmektedir. AKP, yoksullukla,
işsizlikle mücadele etmemiştir ve etmeyecektir, çünkü bu derin yoksulluk ve
işsizlikten nemalanmaktadır. Muhtaç hâle getirilen milyonlar, sosyal devletin
sadakacı devlet hâline getirilmesiyle iktidarın devamı için kullanılmaktadır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Genel Müdürlüğü “AKP’yi destekleme fonu
ve genel müdürlüğü” hâline getirilerek iktidarda kalmanın yolu bulunmuştur.
AKP’nin seçim zaferinin deşifresi de budur. AKP İktidarında toplam 34 milyon
815 bin kişi, bir başka deyişle, her 2 kişiden 1’i sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarından yardım almıştır. İşte size yüzde 47’lik oyun sırrı. Seçim bölgem olan İzmir’de, seçim öncesi, temmuzun
ortasında, 45 derece sıcakta, vatandaşa kömür dağıttınız. Görevlilere AKP’li il
ve ilçe yöneticileri de refakat ediyordu. Her kapıya bırakılan kömür torbaları,
vatandaş tarafından daha hemen kapı önünde kömür tüccarlarına satılıp paraya
çevrildi. Şimdi, değerli AKP’liler, şu oy uğruna dağıttığınız kömür
torbalarını, lütfen ve acilen, derhâl, okullara dağıtınız. Okullarda sobalar
yanmıyor, çocuklarımız hasta oluyor. Fakir fukara ayrımı yapmadan, çocuklardan
zorla kömür parası toplanıyor. Kömür parası veremeyen gariban kız çocuklarının
da kulaklarından zorla küpelerini alıyorlar. İşsizlik, yoksulluk, aşevlerinden yararlanan,
Fak-Fuk-Fondan yardım alan insan sayısı, AKP İktidarında, cumhuriyet tarihinin
en üst düzeyine ulaştı. Geniş halk kitleleri, erzak torbalarına muhtaç hâle
getirildi. Türkiye, bir sadaka toplumuna dönüştürüldü. Her şeye muhtaç hâle
getirilen milyonların karşısına da kurtarıcı, yardımsever pozlarında çıkıp
devlet kesesinden yardımlarla oyları da kendi kesenize attınız. Fonu en fazla
kullanan Hükûmet olmakla övünüp bunun üzerinden propaganda yaptınız. Oysa, bir
iktidar için, milyonlarca insanın bu fonlara ihtiyaç duyması övünülecek değil,
utanılacak bir durumdur. Sosyal yardımların fazlalığı, yoksullaşmanın ve
sömürünün fazlalığını gösterir. İnsanların işsizliğine, yoksulluğuna çare
bulmayıp, sosyal yardımlarla üstünü örtüp, halkın giderek artan yoksulluğuna
karşı olası tepkilerini de bu fonlar sayesinde kontrol altına alıyorsunuz. Siyasi rant hesaplarıyla ha bire döndürdüğünüz bu çark,
sürdürülebilir bir politika değildir. İnsan haysiyetini koruyan sosyal devlet
anlayışından uzaklaşılarak insan haysiyetini zedeleyen sadaka toplumu
anlayışını getiren ve bu şekilde kullar edinme gayreti içerisinde olanlar şunu
bilmelidir ki, bu anlayışın bedeli, vebali çok ama çok ağırdır. Sözlerimi bitirmeden önce birkaç konuda daha uyarıda
bulunmak istiyorum. Bakın, sağlık yardımı kapsamında gebe ve çocuk muayeneleri
için verilen paralar yüzünden doğurganlık artıyor. Bu uygulama bir tür doğum
teşvikine dönüştü. Bu paraları alabilmek için kontrasepsiyon yöntemleri
bırakılıyor. Özellikle, yoksul halk kesimlerinde artan bu doğurganlık, bu
kesimlerin yoksulluğunu da büsbütün artıracaktır. O nedenle, yoksul ailelere
kontrasepsiyon yöntemlerini uygulamaları karşılığında da şartlı nakit
transferleri yapılmalıdır. Sık aralıklarla ve çok sayıda doğum, ana-bebek ölüm
oranlarını artıran en önemli etkenlerdir. Bu nedenle de sağlık yardımları için
gebeliklerin arasının iki yıldan sık olmaması ve dört çocuktan fazla olmaması
şartı getirilmelidir. Aksi takdirde, yoksul kesimlerin ana ve bebek ölüm
oranları artacaktır. Sosyal riski azaltma projeleri kapsamında, sosyal
yardımla ilgisi olmayan ve yoksulları doğrudan hedef almayan işlere kaynak
ayrılmamalıdır. Yardıma muhtaç olanların tespitinde objektif kriterler
kullanılmalı, devlet kesesinden yapılan bu yardımlar AKP yardımı gibi
sunulmamalıdır. Sosyal yardımların kişinin toplumda insan onuruna yaraşır bir
şekilde yaşaması için verildiği unutulmamalı, yoksulun yoksulluğu, ona
yapılacak yardımlar karşılığında oy avcılığına dönüştürülmemelidir. Çeşitli kamu kuruluşlarının eş güdümsüz ve politik
beklentilerle yaptıkları yardımlar kaynak savurganlığına yol açmaktadır. Bu
kamu kuruluşları ve yardımlar bir çatı altında toplanarak çağdaş bir anlayışla
yeniden ele alınıp kurumsallaştırılmalıdır. Yoksullukla mücadelede yoksulun
politikacı tarafından sömürülmesine engel olunarak yoksullukla savaşımın bir
devlet politikasına dönüşmesi sağlanmalıdır. Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıtman. Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz. İlk söz, lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Öznur
Çalık’ın. Buyurun Sayın Çalık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2008 mali yılı bütçe görüşmelerinin üçüncü turuyla ilgili şahsım adına, lehte
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bütçe hazırlanırken büyük bir özveriyle çalışan
bürokratlarımız, milletvekili arkadaşlarımız ve sayın bakanlarımız başta olmak
üzere, her kademesinde emeği geçenlere huzurlarınızda teşekkür ediyorum. 2003-2007 dönemi cumhuriyet tarihimizin en parlak
dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Her konuda olduğu gibi, kültür
ve turizm politikaları ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, çalışmalarında ilkleri
bu dönemde yaşatmıştır. Türk kültür ve sanatının millî kimliğini muhafaza ederek
evrensel platformlara taşınması öncelikli hedeflerimiz arasındadır.
Kültürümüzün hayatiyetini koruyarak zenginleşmesi, engelsiz ve özgür bir
ortamda yeşerip yaygınlaşmasına bağlıdır. AK Parti İktidarı döneminde ülkemizde
farklı uygarlıklara ait kültür varlıklarına yönelik çağdaş mevzuat çalışmaları
gerçekleştirilmiş, bu alana yeni kaynaklar aktarılarak büyük bir seferberlik
başlatılmıştır. Turizm sektöründe, 2007 yılının ilk on ayında ülkemize
gelen turist sayısı 20 milyonun üzerine çıkmış, turizmden elde edilen gelir de
15 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu sayı, 2006 yılının tamamında ülkemize gelen
turist sayısından 2 milyon daha fazladır. Ülkemiz, bu rakamlarla dünyada ilk on
varış noktası arasındadır. Yeni yatırım alanları oluşturup ürün çeşitliliğini
artırarak ve niteliklerini yükselterek 2023 yılına kadar dünyanın en önemli beş
varış noktası arasına Türkiye’yi dâhil etmek, gerçekleşmesine kesin olarak
baktığımız en önemli hedefimizdir. Sayın Bakanımızın, dünyanın sekiz harikasından biri
olmaya aday, 2007 yılı sonu itibarıyla UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan
Nemrut Dağı’na da gereken desteği vereceğine inancım tamdır. Bu vesileyle de
Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Başbakanlığa bağlı özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzce 1998-2002 yılları arasında restore edilen eser sayısı 46
iken 2003-2007 yılları arasında 2.613 eserin restorasyonu tamamlanmış, 2008
yılında ise bin adet eserin restorasyonu hedeflenmektedir. AK Parti İktidarı
olarak, tarihimize, ecdadımıza bugüne kadar sahip çıktık, bundan sonra da sahip
çıkmaya devam edeceğiz. Değerli milletvekilleri, ülkemizde 1994, 2000 ve 2001
yıllarında yaşadığımız krizler hem gelir dağılımı adaletsizliğini hem de yoksul
sayısını artırmıştır. Bu krizlerin ceremesini de maalesef yoksul yurttaşlarımız
daha da yoksullaşarak çekmiştir. Biz “kimsesizlerin kimsesi olacağız” diye yola
çıktık. Çaresiz ve umutsuz tek bir insanımızın kalmaması için var gücüyle
çalışmak ve insanımıza onurlu bir hayat imkânı sunmak, Hükûmetimizin en temel
amaçlarından biridir. Hükûmetimiz döneminde sosyal yardımlardan yararlanan kişi
sayısında 2,5 kat, sağlanan ayni yardımlarda da 9 kat artış olmuştur.
Rakamların bu derece artması, ülkemizde ihtiyaçlı insanların sayılarının
artmasından değil, Hükûmetimizin bu konuya ve insanımıza gösterdiği özenden ve
hassasiyetten kaynaklanmaktadır. Hükûmetimiz döneminde 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye
650 bin ton kömür dağıtılmışken, 2007 Eylül ayı itibarıyla 1 milyon 900 bin
aileye 1,5 milyon ton kömür dağıtımı yapılmıştır. Kömürle oy aldığımızı iddia
edenlere: 2006 yılında seçim yokken biz kömür dağıtmaya devam ettik. Şu anda,
2007 yılında biz kömür dağıtmaya devam ediyoruz. CANAN ARITMAN (İzmir) – Uzun vadeli politika. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz dağıtmadınız, devlet
dağıttı. ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Seçim olmamasına rağmen, biz her
zaman insanımızın yanında olmaya devam edeceğiz. Sosyal güvenceden yoksun, özürlü vatandaşların topluma
uyumunu kolaylaştıracak her türlü araç gereç ihtiyaçlarının karşılanmasına
yönelik 7.906 yurttaşımıza toplam 10 milyon 526 bin YTL yardım yaptık. Bu
vesileyle de 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü'nde bir kez daha engelsiz bir dünya
ve engelsiz bir Türkiye dileğimi buradan iletmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, nüfusun en muhtaç kesimine dâhil
olan ailelerin çocuklarının temel sağlık hizmetlerine tam olarak erişimini
hedef alan bir sosyal güvenlik ağı oluşturmak
amacıyla ülkemizin her köşesinde şartlı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çalık, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …nakit transferi ve sağlık
yardımlarını yapmış bulunmaktayız ve sağlık yardımlarını da çocuk sayısında 40
kat, yardım miktarında ise 116 kat artış Hükûmetimiz döneminde yapılmıştır. AK
Partinin seçim başarısını sorgulayanlara en iyi cevabı bu rakamların verdiğini
belirtmek istiyorum ve şartlı nakit transferi eğitim yardımları kapsamında da
kız öğrencilerimize ve erkek öğrencilerimize de yardımlarımızı yapmaya devam
ediyoruz. Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz haftaya denk
gelen Türk kadınının Kurtuluş Savaşı yıllarından beri sürdürdüğü mücadelenin
bir finali olarak 5 Aralık Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı
verilmesinin 73'üncü yıl dönümünü kutluyorum. Muhalefet partileri yıllardır kadın kotasını gündemde
tutmalarına rağmen cumhuriyet dönemi meclislerimizde 1935'te sadece yüzde 4,6
iken cumhuriyet tarihimizde bu 9,1 ile kadın üye oranının en yüksek Meclisinin
oluşmasına katkılarından dolayı Sayın Başbakanımıza şükranlarımı sunuyorum. 2008 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalık. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, burada yüzde 45 oran var.
Hiç mi teşekkür yok DTP'ye? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına ilk söz
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul
Günay'a aittir. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi buçuk dakika. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de sözlerimin başında, dün cenaze
törenlerine katıldığım Bakanlığımızın eski yöneticilerinden değerli sanatçı
Sayın Aydın Gün ile değerli bilim ve siyaset adamı Sayın Orhan Dikmen’e ve yine
dün akşam bir elim kazada yitirdiğimiz değerli sanatçı Sayın Tankut Öktem‘e
Allah’tan sonsuz rahmet, yakınlarına, sevenlerine sabır dileklerimi sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, benim tespitlerime göre, 10
kadar arkadaşımız, doğrudan Bakanlığımızla ilgili konularda sabahtan bu yana
süregelen oturumlarda konuştular. Bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Olumlu
değerlendirmeler, olumsuz değerlendirmeler yapan bütün arkadaşlarım, öyle sanıyorum
ki, kültür ve turizm alanında, ülkemizin, farklı bakış açılarından, hepsi,
ileriye gitmesini istiyorlar. O yüzden, arkadaşlarımızın değerlendirmelerini
ilgiyle izledim. Bunların hepsine tatmin edici yanıtlar vermeyi elbette
isterim, ama yirmi dakikanın altındaki bir söz süresi içinde bir kısmını ihmal
edersem lütfen beni bağışlasınlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı başlığı iki önemli kavramı
içeriyor biliyorsunuz, kültür ve turizm başlıklarını. Kültür, bana sorarsanız,
bugün burada konuştuklarımızdan daha da kapsamlı. Yani, burada konuştuğumuz
tiyatro, opera, bale, kitap, sinema gibi konuları elbette içeriyor, ama onun
ötesinde hayatın bütününü içeriyor. Nasıl oturduğumuz, nasıl kalktığımız, nasıl
davrandığımız, nasıl yaşadığımız, çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimiz,
geleceğimize nasıl baktığımız, toprağımıza nasıl baktığımız, hayata nasıl
baktığımız da kültürün ilgi alanı içinde. O yüzden, ben, burada konuştuğumuzdan
daha kapsamlı kültür bakış açılarına, daha kapsamlı kültür tartışmalarına, uzun
bir süreçte, belki başka vesilelerle, başka araştırma, genel görüşme
vesileleriyle yeni kültür tartışmalarına mutlaka ihtiyacımız olduğunu
düşünüyorum. Arkadaşlarımız bir kültür politikası olmadığından söz
ettiler. Bence, Türkiye topraklarında var olan bütün değerleri ayrımsız
sahiplenmek, coğrafi farklar gözetmeksizin, sınıfsal farklar gözetmeksizin,
etnik farklar gözetmeksizin, renk farkları, köken farkları gözetmeksizin
bütünüyle sahiplenmek, o çeşitliliği bir ahenk içinde, bir uyum içinde, bir
ebru güzelliği içinde yerelden ulusala, ulusaldan uluslararasına taşımaya,
çıkarmaya çalışmak, evrensele çıkarmaya çalışmak bizim kültür yaklaşımımızın
temel politikasıdır ve bunu, bazı arkadaşlarımız anlamak istemeseler bile, biz
ısrarla, ısrarla, ısrarla dile getirmeye ve bu dile getirdiğimiz görüşleri
gerçek kılmaya çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz. Değerli arkadaşlarım, turizm de çok önemli bir başlık.
Çünkü turizm, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu içinde bulunduğumuz
20’nci yüzyılın sonunda, 21’inci yüzyılın başında, ekonomileri geliştiren,
dünyada bir ölçüde varsıllığın da artmasıyla, insanların başka ülkeleri görme
merakının da artmasıyla ekonomiyi geliştiren bir dinamik motor değil sadece.
Aynı zamanda, bir yandan ekonomiyi geliştiriyor turizm, bir yandan toplumsal
yapıyı değiştiriyor. Bazı arkadaşlarımızın baştan değindikleri gibi istihdama
doğrudan etkisi var, farklı meslek birimlerine, bir yerdeki turizm gelişmesinin
farklı, çok çeşitli, 40’a kadar vardığı söylenen meslek birimlerine ciddi
etkisi var. Ama, aynı zamanda, sosyal yapıyı dünyayla entegre ediyor, kendi
dışıyla o sosyal yapıyı… Ege’nin bir köyü, Doğu’nun bir köyü bir turizm ilgi
alanı hâline gelmişse, oradaki sosyal yapı değişmeye, sosyal yapı dışarıyla
tanışmaya, dışarısı o yapıyı etkilemeye başlıyor ve orada insanların giyimi
kuşamı, davranışı, öğrendikleri bilgi birikimi artmaya başlıyor. Yani, bir
yandan ekonomiyi değiştiriyor, geliştiriyor turizm, bir yandan sosyal yapıyı
geliştiriyor ve güçlendiriyor. Bu iki başlık üzerinde konuşmaya, bu iki
başlığın bir arada birbirini destekler biçimde ve ülkemizi geliştirir biçimde
yürümesini sağlayacak politikalar üzerinde konuşmaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlarım, elbette kültür alanında
öncelikle yapacak çok işimiz var. Biz, önce, ayrımsız biçimde üzerinde
bulunduğumuz tarihsel mekâna sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ben göreve başladığımın
ilk günlerinde, Ankara’nın bir belediyesinin, bir merkez belediyesinin,
Altındağ Belediyesinin, Ankara’nın tarihsel kent merkezinde mütevazı imkânlarla
kentsel yenileme çalışmalarını gezdim ve orada çok şükranla, minnetle, sevgili
ve rahmetli Mehmet Âkif’in mütevazı bir biçimde Kurtuluş Savaşı yıllarında
yaşadığı, İstiklal Marşı’nı yazarken yaşadığı dergâhın ve çevresinin de
derlenip toparlandığını ve önümüzdeki İstiklal Marşı’nın ilan gününde, yani
Mart 2008’de Ankara’nın sosyal yaşamını ve Türkiye’nin tarihsel kültürel
yaşamına bir armağan olarak sunulacağıyla ilgili çalışmaları yerinde gördüm
birkaç ay önce ve Ankara’da neden bir Mehmet Âkif anıtı olmadığını dile getirdim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Âkif’i onlara anlatıyorsun,
Hektor’u bize anlatıyorsun. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu
taraftan değil, bu taraftandı eleştiri. MUHARREM İNCE (Yalova) – Hektor’u o tarafa anlatın. BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz Sayın Milletvekili. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bizim
kültür bakışımız, böyle Anadolu’nun bütün değerlerini, bu toprakların
altındaki, üstündeki bütün değerleri sahiplenmek ve bunu sahiplenerek geleceğe
taşımak iddiasını içeriyor. Bakışımız budur, vizyonumuz budur. Bu, tabii, ören
yerlerine sahip çıkmamızı gerektiriyor. Bu, bilinçli olarak onarımlar,
restorasyonlar, tamirat değil, gerçek restorasyonlar yapmamız gerekiyor ve ayrıca,
bu fiziki mekân koruma çabasını bilinç olarak da yeni bir düzleme taşımamız
gerekiyor. Yine, benim göreve başladığımın ilk haftalarında görevli
olarak gittiğim iki mekândan yola çıkarak geliştirdiğimiz bir yeni konsept var.
Onu sizinle 2008 ve sonraki yılları kapsayacak bir yaklaşım olarak paylaşmak
isterim. Belki bütçede de bir ölçüde söyledim. Domaniç’teki ve Söğüt’teki
şenliklere gitmiştim. Domaniç’teki ve Söğüt’teki şenlikler, Osmanlının
kuruluşunu simgeleyen şenlikler, ne yazık ki, bir yayla panayırı şenliğinin
ötesine geçmiyordu, benim gördüğüm kadarıyla. Hâlbuki, o topraklar, bir yandan
tarihin gördüğü en önemli ve en büyük imparatorluklardan birisinin kurulduğu,
yani, üç yayla tepesinden üç kıtaya yayılabilen bir imparatorluğun kurulduğu
bir bilinci simgeliyor; bir yandan da yine o coğrafya, bu milletin dizlerinin
üzerine düştüğü yerden ayağa kalktığını simgeliyor; bir yandan kurtuluşu, bir
yandan kuruluşu simgeliyor. Şimdi, bunu yeni bir mantık içinde, yeni bir
konsept içinde ele almak ve kurtuluşu ve kuruluşu birlikte kavrayan,
kucaklayan, 26 Ağustosta başlayan, 9 Eylüle kadar süren bir yepyeni kurtuluş ve
kuruluş konsepti içinde bir çalışma yapmak gibi bir bakış açısını
geliştiriyoruz. Önümüzdeki tarihlerde size bu konularda çok daha yeni yaklaşımları
anlatabileceğimi zannediyorum. Sadece şunu söylemek istiyorum: Biz, bütünüyle bu
toprakların altında üstünde ne varsa sahip çıkıyoruz ve bu topraklardaki her
şeye sahip çıkarak Türkiye’nin gelecekteki bin yıllarını temellendirmeye,
kurmaya, geliştirmeye çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sağ olun. Değerli arkadaşlarım, tabii ki fiziki mekâna sahip
çıkacağız, tabii ki bir bilincimiz olacak, ama, bu bilinç dille tamamlanırsa,
kitapla somutlanırsa bir anlama kavuşabilir. Dil konusunda -şükranla ifade
etmeliyim ki- geçen dönem Meclisinin son tarihlerinde, mayısta-nisanda çıkarmış
olduğu Yunus Emre Enstitüsü Yasası var. Şükranla anıyorum, ona katkı yapan
arkadaşlarımızı; hazırlayanları ve yasayı gerçekleştirenleri şükranla anıyorum.
Bu Yasa sayesinde, biz, Türk dilini, tıpkı Almanların Goethe Enstitüsüyle
yaptığı gibi, İspanyolların Cervantes Enstitüsüyle yaptığı gibi, İngilizlerin
British Council’larla yaptığı gibi, biz de Türkçeyi önce Türk nüfusunun yoğun
bulunduğu Avrupa ülkelerinde, Asya ülkelerinde, sonra giderek zaman içinde
bütün dünyada bir anlatım merkezi, gelişme merkezi, ifade merkezi, hem dili
geliştirme, hem Türkçeyi kendi içinde geliştirme hem Türkçenin ürünlerini
dünyada yaygınlaştırma merkezi hâline getirmeye çalışıyoruz ve Yunus Emre
Enstitüsü bence, geçen Meclisten bugüne kalan en güzel armağanlardan birisidir
ve bu Meclisin himayesinde biz Bakanlık olarak ve ilgili öteki bakanlıklar
olarak, Türk dilini dünyada geliştirecek olan bu projeyi kıskançlıkla
sahiplenerek, sanıyorum ki gelecek yıl içinde önce Almanya’da bir Yunus Emre
Enstitüsü açmaktan başlayarak dünyaya yaymaya çalışacağız. Bakanlığımızın geçen dönemde yine -arkadaşlarımız
haksızlık yaparak görmezden gelmeye çalıştılar ama- başlatmış olduğu güzel
çalışmalardan birisi de, şimdiye kadar biz kültür ithal eden bir ülke konumunda
kalmıştık. Geçmiş yıllarda övündüğümüz en büyük başarılardan birisidir ki,
bence güzel bir çabadır dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması.
Türkiye’nin aydın ufkunu dünyaya açan, aydın ufkunun dünyayı öğrenmesini
sağlayan güzel bir çabadır ama, bunun karşıtının da yapılması gerekirdi.
Türkiye’nin üretiminin, Türkiye’nin bilgi üretiminin, birikim üretiminin, edebî
üretiminin dünyaya taşınması gerekirdi. Şimdi böyle bir çaba var. Türkiye,
artık, kendi yazarlarını, kendi hem dünya çapındaki yazarlarını hem yeni
kıvılcımlanan yazarlarını; Batı dillerinden herhangi birine, Batı, Doğu
-ayırımsız söylüyorum düzelterek- dillerinden herhangi birine çevirmek isteyen
yayınlara, yayıncılara, çevirmenlere destek veriyor. Bu alanda 50’ye yakın,
Türkçe dışında yeni yayın yayımlanmıştır. Gelecek yıl Frankfurt Kitap Fuarı’na
gittiğimizde 100’den fazla, belki 200’e yakın yeni yayının Türkçeden başka
dillere çevrilmiş olarak, Frankfurt Kitap Fuarı’nda, bizim onur konuğu
olduğumuz kitap fuarında bizim stantlarımızı renklendireceğini zannediyorum. Yine, dil ve kitap konusundaki somut ve önemsediğimiz
adımlardan birisi de önümüzdeki yıl katılacağımız Frankfurt Kitap Fuarı’dır. Bu
yıl oradaki çalışmaları yerinde gözlemledim. Bu yıl bir şey başarıldı. Önceki
yıllarda, özellikle geçen yıl Türkiye’den bazı yayın kuruluşları ayrı ayrı
gitmişlerken ve Frankfurt Kitap Fuarı’nın o, işte, birkaç bin metrekarelik
alanında ayrı ayrı Türk yayıncıları ve birbirlerine sırtlarını dönmüş olarak
bulunmuşlarken, bu yıl Türkiye’nin bütün renkleri birlikte gittiler, aynı
mekânı paylaştılar, farklı ideolojik görüşleri taşıyan bütün yayın kuruluşları
omuz omuza, yan yana durdular ve Türkiye'nin bayrağının altında durdular. Bu,
güzel bir gelişmedir zannediyorum ve bu, Türkiye'nin kendi içindeki bütün
tartışmaları düşünce özgürlüğü içinde aşacağının, bence güven verici
adımlarından birisidir. Buna katkı yapan, bu anlayışı gösteren, bu anlayışta
birleşen yayıncı arkadaşlarıma da bu vesileyle Meclisimizin huzurunda
teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Onlarla birlikte yapacağız. Gelecek yıl,
yurt dışında, bu uluslararası platforma çıkma girişimimizi, nasıl -birazdan
anlatacağım- turizm platformuna çıkma girişimimizi, doğrudan sivil önderlerle,
doğrudan sivil girişimcilerle yapıyorsak, bu yayın dünyasına, bu kültür
dünyasına çıkma girişimlerimizi de devlet güdümü altında ve devlet tek
sesliliği altında değil, bütün bu alanda çalışanların katılımıyla, onların
dayanışmasıyla ve birlikte yapmaya çalışacağız. Tabii, “Kültür” başlığı altında daha saymam ve değinmem
gereken birçok şey var, ama, galiba birkaç şey de “Turizm”den söz etmem
gerekiyor, zaman azalıyor. Değerli arkadaşlarım, “Müzeler”, “Kütüphaneler”, “Telif
Hakları”, “Sinema”, “Tiyatro”, “Opera”, “Bale”, çok başlık var tabii. Şunu söylemek istiyorum: Ben, Türkiye'de kütüphanelerin
çoğalmasından yanayım. Benim doğduğum ilde bir kütüphane binası, benim
hayatımda nostaljik değeri olan bir kütüphane binası, bir başka yapı yapılırken
-bundan yıllar öncesinden söz ediyorum- bir konukevi yapılırken yutulmuştu;
yitiğini arayan bir çocuk gibi onu aradım ve onu bulmaya çalışıyorum, onu
tekrar oraya kazandırmaya çalışıyorum. Ben, Türkiye'nin her yerinde kütüphanelerin,
kitaplıkların çoğalmasından yanayım. Ama bunların bir kısmını biz yöneteceğiz
Kültür Bakanlığı olarak, bir kısmını özel idareler yönetecek, bir kısmını
belediyeler yönetecek, bir kısmını doğrudan okullar yönetecek, ama, okulların
kitaplığı olacak, belediyelerin kitaplığı olacak, özel idarelerin kitaplığı
olacak, Bakanlığın kitaplığı olacak; Türkiye kitapla tanışacak. Kitapsız bir
millet olmaz. Kitap okumayan bir millet olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Mutlaka, biz, mademki hayat felsefesini “oku” emrinden
alan bir kültürden yola çıkmışız; okumayı bir ahlak hâline, okumayı bir erdem
hâline taşımaya, geliştirmeye ve bunun altyapısını kurmaya çalışacağız. Bu konuda geçmiş yıllarda eksiklerimiz olmuş, ben de
kabul ediyorum. Personel yetersizliğimiz var, kaynak yetersizliğimiz var,
imkân yetersizliğimiz var, ama aşmaya çalışıyoruz bunları, bunların hepsini. Müzelerle ilgili tartışmalar da buradan kaynaklanıyor.
Yine, şükranla ifade etmem gerekiyor -sıkıntılarımız var müzelerde ama-
müzelerde eğer geçen Hükûmet döneminde denetim başlamamış olsaydı daha
müzelerden neler kaybolurdu gelecek on yıllarda bunu hiçbirimiz tahmin
edemeyiz. İlk defa geçen Hükûmet döneminde Türkiye'nin müzelerinde denetim
başlamıştır ve o sayede… Bazen üzücü haberler alıyoruz, bunun olmadığı, öteki
eşyanın bulunmadığı… Ama ne zaman kaybolmuş? On yıl önce mi? Beş yıl önce mi?
Yirmi beş yıl önce mi? Bu, ne yazık ki çok da tespit edilemiyor, ama müzeler
bir envantere bağlanıyor, bir kayda bağlanıyor. Biz, müzelerin içinde, bir arkadaşımızın söylediği gibi,
özel güvenlik hizmeti almıyoruz, dış mekânda alıyoruz. Son zamanda -ben rakam
rakam aşağı yukarı, önüme gelen imzaları kontrol ediyorum- özellikle
özelleştirmeden gelen bütün elemanları mümkün olduğu kadar müze güvenliğinde
görevlendirmeye, bu sahadaki eksiğimizi gidermeye çalışıyoruz ve müzenin özel
hizmetleri, sadece dış güvenliği ve sadece temizliği için almaya çalışıyoruz.
Sanıyorum, önümüzdeki dönemlerde personel ihtiyacımızı biraz daha azalttıkça bu
ihtiyaçlarımız da kalmayacak. Bir son düzeltme ya da bir son açıklama kültür bahsinde;
bu, tiyatro, opera, bale… Ben dedim ki arkadaşlar: Devlet öncülük yapmış bir
dönem; devlet bir dönem koro kurmuş; devlet bir dönem halk oyuncuları ekibi
kurmuş; tabii, tiyatro kurmuş; tabii, senfoni kurmuş. Hâlâ senfoni, opera, bale
yeteri kadar kitleselleşmediği ve yeteri kadar toplumsal bir sahiplenmeye
kavuşmadığı için, bunlar belki devam ettirilebilir devlet tarafından, ama ben
bu çağda çok daha güzelini özel kuruluşların, çok daha güzelini özel
idarelerin, belediyelerin yaptığını, halk oyunlarını, koroların müzik
çalışmalarını görüyorum. Bunları hâlâ devletin taşıması gerekir mi? Acaba
bunları özel idareler, acaba bunları belediyeler, doğrudan doğruya sivil toplum
örgütleri yapamaz mı? Bunu sorguluyorum dedim. Ha, tiyatrolarla ilgili, tiyatroları özelleştirmekten söz
etmedim ben. Başka bir şey söyledim. Tiyatrolar, bu devletin bütçesinden kaynak
alan, destek alan tiyatrolar, sadece kendilerini Ankara’nın, İstanbul’un elit
çevrelerine hapsetmeyecekler. Sadece sırtlarını devlete dayayıp Ankara’nın
Kızılay’ında, İstanbul’un Taksim’inde “Sahne yok!” diye bağırmayacaklar. Sahne
arıyorsanız, bütün Türkiye sahnedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, ilk
defa İstanbul’un Beykoz’unda… Bakın, on bir ilçe var İstanbul’un Anadolu
yakasında ve ben göreve başladığım tarihte İstanbul’un Anadolu yakasında Devlet
Tiyatrolarının bir tek sahnesi yoktu. 28 Aralık akşamı hepinizi davet ediyorum.
28 Aralık akşamı, Beykoz’da, Devlet Tiyatroları sahne açıyor. Peşinden
Ümraniye’de sahne açacağız, peşinden… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz tamamlandı. Devam edecek
misiniz? KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Birkaç
cümleyle efendim. Değerli arkadaşlarım, yani bizim derdimiz, kültürü,
sanatı- doğuya da, elbette Türkiye’nin her yerine- bizim derdimiz, kültürü,
sanatı bir elitin hakkı gibi görmemektir. Bizim derdimiz, kültürü, sanatı,
topluca bu milletin hakkı gibi görmektir, çünkü, ben kültür politikalarından,
toplumun toplam yaşam düzeyinin yükseltilmesini anlıyorum. Turizme de bu gözlükle ve bu çerçeveyle bakıyorum.
Turizmde geldiğimiz rakamlar –arkadaşlarım, burada rakamlar- 2002’den bu yana
ciddi bir artışımız var, ama, şu düşünceyi paylaşıyorum: Bu artış, kendi içinde
göreceli olarak olumlu bir artıştır, ama, Türkiye için yeterli bir artış
değildir. Bunu söylüyorum yüksek sesle, bunu turizmcilerle bulunduğum bütün
toplantılarda söylüyorum, çünkü biz, işimizi -kimse kusura bakmasın- burada
bazı arkadaşlarımızın sırf muhalefet olsun diye söylediği sözlere göre değil,
doğrudan doğruya işin sahipleriyle konuşarak, yani, bu alanda yatırım yapan, bu
alanda iş yapan, bu alanda hizmet yapan, rehberlik yapan, otelcilik yapan,
turizmcilik yapan, yemek üreten, iş üreten arkadaşlarımızla konuşarak yapmaya
çalışıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) –
Bitiriyorum efendim. Ve Türkiye’yi, önümüzdeki süreçte, kültürde de turizmde
de dünyanın gerçekten son derece gelişen ülkelerden birisi hâline getirmek
konusunda, bütün bu sektördeki arkadaşlarımızın iş birliğiyle, çok iyi niyetli
bir gayret ve çalışma içerisindeyiz. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Hükûmet adına ikinci söz sırası, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı’ya aittir. Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe müzakerelerinin
bugünkü oturumu dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Güzel bir bütçe müzakeresi izliyoruz, gerçekten, söz
alan bütün arkadaşlarımız, gerek eleştiri anlamında gerekse öneri anlamında
katkı veriyorlar; nesnel olmayanlar hariç, nesnel nitelik taşımayan eleştiriler
hariç, bütün arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, dünyanın önemli bir
coğrafyasında stratejik önemi haiz bulunan ülkemiz gümrükleri, ekonomik, ticari
ve siyasi yapıları farklı ülkelerle komşu, dünyanın önemli noktasında
uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığı trafiği üzerinde her bakımdan sıcak
bölgede 8.960 personeliyle hizmet vermektedir. Yasal ticareti kolaylaştırma ve
yasa dışı ticareti önleme gibi çok önemli bir misyonu üstlenen Gümrük
Müsteşarlığı, mükemmelliğe odaklanmış, kendi coğrafyasında en iyi, uluslararası
gümrük topluluğunda örnek, her yıl büyüyen dış ticaret hacmine uygun, Avrupa
Birliği standartlarında hizmet veren bir teşkilat olmayı hedeflemektedir. Hiç
şüphesiz ki, büyük hedefler, kararlı politikalar ve etkin yönetimi
gerektirmektedir. Türkiye ekonomisinde yaşanan yapısal dönüşüm
içerisinde gümrük idaresi, önemli görevler üstlenmiştir. Ekonominin lokomotifi
olan ihracatçı ve ithalatçılarımıza çağdaş normlarda, Avrupa Birliği
standartlarında müşteri odaklı hizmet sunarak dış ticaret işlemlerinin
maliyetlerinin düşürülmesi, ticaretin kolaylaştırılmasında “e-gümrük”
uluslararası ilişkilerde etkin iş birliği, kaçakçılık, organize suçlar ve
gümrük suçlarıyla etkin ve risk analizi odaklı mücadeleyi hedeflemiş ve
gerçekleştirmektedir. Son yıllarda Gümrük Müsteşarlığında hızlı bir dönüşüm
süreci yaşanmaktadır. Gümrükte kâğıt üzerinde işlem yapılırken, gerçekleştirilen
otomasyon çalışmalarıyla “e-gümrük”e geçilmiş, mükelleflerin gümrüğe
gelmeksizin kendi bürolarından gümrük beyannamelerini tescil ettirmeleri
sağlanmıştır. Uygulamada başlatılan “e-gümrük” ile yüz on dokuz gümrük
idaresinde işlemlerin yüzde 100’ü elektronik olarak yapılmaktadır. Eşyanın
gümrüğe intikalinden itibaren ilk yirmi dört saatte işlemlerin yüzde 80’i
tamamlanmaktadır. 2003 yılında yüzde 30 olan mükelleflerin ofisten beyan oranı,
2007 yılında yüzde 85’e ulaşmıştır. Maliye Bakanlığıyla yapılan “e-teyit” dediğimiz
sistemle iki kurum arasında elektronik bağlantı sağlanmış, böylece KDV iadesi
için vergi dairesine ihracat beyannamelerinin götürülmesine gerek kalmamıştır. Ayrıca, yirmi beş bankayla vergilerin elektronik
tahsilatına ilişkin yapılan anlaşmayla, gümrük veznesinde yapılan vergi
tahsilatları artık ofisten İnternet bankacılığıyla gerçekleştirilmektedir. Maliye Bakanlığı ile Müsteşarlığımız arasında
uygulamaya geçirilen GÜMKART Projesi’yle, gümrük vergilerinin nakit para yerine
“GÜMKART” adı verilen elektronik para kartlarıyla tahsili
gerçekleştirilmektedir. Bu proje sayesinde gümrük vergilerinin en kısa sürede
tahsili sağlanmakta ve bu uygulamanın tüm gümrüğe yaygın tescil edecek şekilde
gerçekleştirilmesi hedeflenmiş bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin
içinde bulunduğu jeostratejik konum, uluslararası ulaşım yolları, enerji
kaynaklarına yakınlık dolayısıyla akaryakıt kaçakçılığı; yasa dışı, insan,
patlayıcı madde, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı için riskli bir bölge teşkil
etmektedir. Söz konusu riskler, Müsteşarlığımıza kaçakçılıkla mücadelede önemli
bir misyon yüklemektedir. 2007 yılında yürürlüğe giren 5607 sayılı Yasa ile
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yetmiş bir yıl sonra yenilenerek çağın koşullarına
uygun hâle getirilmiş, 2005 yılında yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne adli kolluk görevi verilmiştir.
Yasa dışı eşya, taşıt ve insan trafiğini izlemek ve
önlemek amacıyla GÜMSİS Projesi geliştirilmiştir. Bu projeyle, gümrük
kapılarında kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi Ankara’daki merkezî
binadan kontrol ve komuta edilmekte ve merkez şu an yirmi dört saat süreyle
çalışmasına ve işlevine devam etmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde diğer istihbarat
kurumlarıyla paylaşımı mümkün bulunan Kaçakçılık Bilgi Bankası Sistemi ile
sonuçlanan kaçakçılık olaylarına ilişkin bilgiler İnternet’ten elektronik
ortamda sisteme girilmekte ve Gümrük Veri Ambarı (GÜVAS) Sistemi’ne
aktarılmaktadır. Böylece, GÜVAS’ta toplanan bilgilerden çeşitli sorgu ve
analizler yapılarak kaçakçılıkla mücadele daha etkin hâle getirilmiş
bulunmaktadır. Kaçakçılıkla mücadelede etkinlik ve verimliliği
sağlamak üzere dört adet yeni motorbot, İstanbul, İzmit, Etkin mücadele sonucu 2007 yılı kasım ayı itibarıyla
akaryakıt, silah, uyuşturucu ve ticari kaçakçılık olmak üzere toplam bin sekiz
yüz otuz dört olayda 489 milyon YTL tutarında kaçakçılık olayı ortaya
çıkartılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Ocak 2006
tarihinden itibaren A tipi antrepolara kamera sistemi kurulması, akaryakıt
antrepolarındaki elektronik seviye ölçüm cihazlarının bilgisayar sistemine
bağlanması zorunlu hâle getirilmiştir. Söz konusu sistemlerin İnternet
üzerinden gümrük idarelerince yedi gün, yirmi dört saat izlenmesini sağlayacak
ortam hazırlanmıştır. Gemi takip ve konteyner takip sistemiyle, gemi
acenteleri tarafından gemi gelmeden önce bilgiler elektronik ortamda girilerek
Müsteşarlık sistemine aktarılmakta ve gemiye ilişkin tüm takip işlemleri
yapılmaktadır. Elektronik imzanın gümrük işlemlerinde kullanımını
sağlamak, gümrük vergilerinin bankalarca tahsilinde “e-para” kartını devreye E-Dönüşüm Türkiye Projesi kapsamında koordinatörlüğü
Müsteşarlığımızca yürütülmekte olan dış ticarette “e-belge” uygulaması
yaygınlaştırılacak, Gümrük Veri Ambarı Sistemi web sitesi, ithalatçı,
ihracatçı, taşıma şirketi, gümrük müşaviri, bankalar ve resmî kurumların
kullanımına açılacaktır. Değerli arkadaşlar, gümrüklere genel hatlarıyla
baktığımız zaman sorunlarını üç noktada toplamak mümkündür: Bir: Gümrüklerimizin bir vizyon sorunu var. Bakan olarak
atanmam dolayısıyla tebriğe gelen vatandaşların “Hangi birimlerin bağlı
olduğunu” sorduklarında, “Gümrük” dediğimde, hemen hepsi “Allah yardımcınız
olsun” temennisinde bulundular. Gümrüklerin bu vizyon sorununu, ülkemizin en
önemli kuruluşunun bu vizyon sorununu iktidarıyla muhalefetiyle birlikte
çözeceğiz, birlikte aşacağız. Elbette ki Gümrükte canla başla çalışan 8.960 dolayında
mesai arkadaşlarımızın doğru hareketlerini ve ülke çıkarlarını gözetir
tavırlarını inkâr etmek mümkün değildir. Ama yanlış yapanları da ayıklayıp
-elbetteki iktidarımız ortaya çıkaracak- ve dolayısıyla sesi soluğu çıkmayan,
kenarda köşede kalmış dürüst insanlarımız bu evrede görev üstleneceklerdir. Diğer bir sorun, kadro sorunudur. Türkiye’nin ticaret
hacminin 40 milyar dolar dolayında olduğu zamanda ne kadar personel varsa,
hemen hemen bugün 260 milyar dolara ulaşmış bu zamanda aynı personelle
çalışılmaktadır. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Artırın kadroyu efendim siz de,
elinizde değil mi? Artırın efendim, siz de, elinizde. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Ben başka bir şey söylemeyeceğim. BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula, lütfen, hitap edin. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Maliye Bakanını ikna
edemiyorsunuz değil mi? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Ben başka bir şey söylemeyeceğim. BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Bunu arttıracağız. Evet, bu kadroları arttıracağız. Bir taraftan da bu kadar ticaret hacminin yükselmesine
rağmen, bu kadar insanla bu hizmetler nasıl yürütülüyor? İşte, demin de onu arz
etmeye çalıştım. Teknolojinin kullanılmasıyla biz bu hizmetleri yürütüyoruz.
Elbette ki personel sayısını da arttıracağız. Diğer bir konu, Gümrük Müsteşarlığının, bu kadar önemli
bir kuruluşun hâlâ kanun hükmünde kararnameyle yönetilir oluşudur. Demin
konuşan bir arkadaşımız bunu dile getirdi. Kanun hazırlıkları tamamlanmıştır,
bunları da gerçekleştirecek ve sorunlarımızı aşarak, Türkiye’ye en iyi şekilde,
en verimli şekilde, ithalatçımıza, ihracatçımıza hizmet etmenin imkânını,
altyapısını hep birlikte oluşturmuş bulunacağız. Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkiye’nin
en önemli kamu kuruluşlarından bir tanesidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan
vakıf medeniyeti, para ve emeğin yanında, karşılıksız verilen sevgi, iyilik ve
paylaşım şeklidir. Vakıf medeniyeti, Türk kültürünün bir parçası olarak doğmuş
ve Anadolu üzerinden tüm dünya medeniyetlerini etkilemiş bir büyük geleneksel
yapıdır. Vakıf yoluyla, cumhuriyet öncesi dönemde, devletçe altyapıdan
şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete tüm
hizmetler yürütülmüş olup, cami, mescit, medrese, han, hamam, kervansaray,
imaret, darüşşifa, darüleytam, çeşme, kale, su yolu gibi eserler
yaptırılmıştır. Bugün de, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, geçmişle olan bağımızı sağlamlaştırıp geleceğe güvenle bakmamızı
sağlayarak, tarihî misyonunu devam ettirmekte olan kurumlarımızın başında
gelmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa
bağlı, özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, 41.720 mazbut
vakfın temsil ve yönetimini, 288 mülhak, 161 cemaat ve 4.446 yeni vakfın iş ve
işlemleriyle denetimini, ecdat yadigârı 19.500 tarihî eserin ihyası ile
vakfiyelerinde öngörülen hizmetleri yürütmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün geçmişten emanet olarak
aldığı vakıfların vakfiyelerinde yer alan amaç ve hizmetlerin yerine
getirilmesi şartı bütçe büyüklüğüne bağlıdır. Nitekim, Genel Müdürlük bütçesi
son beş yılda 15 kat artmıştır. 2003 yılında 44 milyon, 2004 yılında 48 milyon,
2005 yılında 206 milyon, 2006 yılında 400 milyon YTL olan bütçemiz 415 milyon
YTL’ye çıkartılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, hizmetlerini 24 bölge, 2
işletme müdürlüğü ile Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve
Araştırma Hastanesi bünyesinde çalışan toplam 2.844 personelle yürütmektedir. Değerli arkadaşlar, vakıfların yaptığı yardımların, vakıf
senetlerinde yer alan vakfiyeler doğrultusundaki hizmetlerin objektif ölçütlere
göre yapılmadığına ilişkin bir arkadaşımızın beyanı oldu. Bu, çok nesnel bir
yaklaşım değil, çünkü bu yardımlar, vakfın bu faaliyetleri, Bakanlar Kurulunca
çıkartılmış, Resmî Gazete’de yayımlanmış bir yönetmelikle yürütülmektedir. Vakıflara ilişkin arazi bilgilerinin toplanmasıyla ilgili
proje gizlilik özelliği taşımamaktadır, herkese açıktır. Bu bakımdan, gizlilik
olması yönündeki görüşe de katılmak mümkün değildir. Eski eserlerin onarımı
tabiat ve kültür varlıkları kurullarının kontrol ve denetiminde yapılmakta, en
azından projeler onlar tarafından onaylandığı şekilde yürütülmektedir. Bu
bakımdan da bir denetimsizlikten söz etmek mümkün değildir. Ama, çok yoğun iş
ve işlem dolayısıyla, binlerce vakıf eserinin onarıma alınması dolayısıyla
gözden kaçmış aykırılıkları gören her arkadaşımızın bunu da ilgili yerlere
iletmesinin bir vatan görevi olduğunu ifade etmek istiyorum. Herhâlde, Bakanlığıma bağlı birimlerle ilgili olarak en
fazla eleştiri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün
faaliyetlerine yöneltildi. Bildiğiniz gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
faaliyetleri ilk kez 1986 yılında kurulmuş ve genel sekreterlik düzeyindeyken,
iktidarımız döneminde Aralık 2004 yılında genel müdürlüğe dönüştürülerek,
kurumsal altyapıya kavuşturulmuştur. Bir defa herkes bilmelidir ki, bizim yoksullukla
mücadelemiz, yoksul insanları bulup onları doyurmakla sınırlı değildir. Bir
taraftan yoksullukla, onların ihtiyaçlarını gidermekle mücadele verilirken,
diğer taraftan da proje destekleriyle vatandaşımızın iş edinmesi, yaptırılan
istihdam eğitim programlarıyla beceri kazanması hedeflenmekte ve bu da
gerçekleştirilmektedir ve bunların oranı, Fon kaynaklarından bu amaçla yapılan
faaliyetler içindeki oranı, 2002 yılında yüzde 2 civarındadır, şu an
itibarıyla, iktidarımızda, Fon kaynaklarının yüzde 30’u bu projeler için
kullanılmaktadır. Ben, dün, Tarım Bakanımızla birlikte Aksaray’daydım.
Güzelyurt ilçesinin Gaziemir köyüne gittim. Bu amaçla oluşturulmuş bir
kooperatife süt ineği dağıtım töreni vardı. O törene katıldım. Hepinizin
görmesini isterim. Yörelerinize gittiğiniz zaman gerçekten Sosyal Yardımlaşma
Dayanışma Vakfının ve sosyal amaçlı faaliyet yürüten diğer birimlerin
faaliyetlerini yerinde gidip gözlemenizi isterim. Bu kooperatifin 70 ortağı
var, 59’u bayan. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı lütfen tamamlar
mısınız, süreniz doldu. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Kooperatif başkanı bayan ve biz bunlara 775 bin YTL
kaynak aktarmışız, kredi vermişiz. Faizsiz veriyoruz bu kredileri. İki yılı
ödemesiz ve son üç yılı eşit taksit hâlinde iade edilmesi koşuluyla veriyoruz.
Vakıflara periyodik aylık paylar aktarıyoruz. Eğitim, sağlık yardımları
yapıyoruz. Bunların detaylarına girmem için zamanım müsait değil. Ama bu
yardımların AK Partililer vasıtasıyla yapıldığına ilişkin iddia tamamen
bilgisizliğin ürünüdür. Elbette ki AK Parti yüzde 47 oy almıştır. Yardıma koşan
vatansever insanların yakasına yapışıp “sen AK Partili misin, sen Cumhuriyet
Halk Partili misin” herhâlde dememiz söz konusu değil. Bunlar gönüllü işlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(Devamla) – Bu gönüllü işleri yapan vatandaşlarımızın bu şekilde
davranışlarının bir partiyle nitelendirilmesi kadar yanlış bir şey olamaz. Dilerim ve isterim ki bütün vatandaşlarımız bu şekilde
duyarlılık içerisinde olsun. Biz Türkiye’yi bir bütün olarak görüyoruz; doğu, batı,
kuzey, güney demiyoruz. Bu bütçenin de milletimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şimdi söz sırası, aleyhte, Muğla Milletvekili Sayın Fevzi
Topuz’a aittir. Buyurun Sayın Topuz. Süreniz beş dakika Sayın Topuz. FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığının görevleri,
yasasında görüleceği üzere, ulusal, manevi, tarihî, kültürel ve turistik
değerleri araştırmak, geliştirmek, korumak, yaşatmak, tanıtmak ve geliştirmek
olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, Bakanlık, doğal, kültürel ve tarihî
alanları turizm amaçlı değerlendirirken, çevresel değerlerin korunmasına, doğal
çevrenin fiziki ve doğal altyapı eşiklerinin aşılmamasına, yani taşıma
kapasitesine dikkat etmek zorundadır. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; turizm ve çevre,
birbirine sıkı sıkıya bağlı iki unsurdur. Turizmin varlığı, çevrenin kalitesine
bağlıdır. Turizm kaynakları kullanılırken, aynı kaynakların gelecek nesiller
tarafından da kullanılabilmesinin güvence altına alınması şarttır. Ancak
çevremize ve turizm bölgelerimize bakıldığında, durumun hiç de iç açıcı
olmadığını görmekteyiz. Ülkemizin tüm kıyıları, tarihsel ve kültürel zenginliklerle
dolu tüm yöreleri, ne yazık ki, ardı arkası kesilmeyen bir çevre ve imar
kirliliği saldırısıyla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, yerel yönetimlerin çok
azı, çevre ve imar konularındaki yetkilerini kamu yararı ve kamu hizmeti
doğrultusunda kullanabilmektedir. Elbette, bunda, yerel yönetimler üzerindeki
siyasal, çevresel ve benzeri baskıların payı vardır. Koyların turizme açılması, ormanlarda yaşanan tahribat,
kültür ve tabiat varlıklarının amaç dışı kullanılması, kıyıların yanlış
kullanılması ve yağmalanmasına âdeta göz yumulması, yaylaların işgalinin
yasallaştırılması, turizm alanları dâhil millî parkların, doğal alanların,
madencilik dâhil, neredeyse her türlü kullanıma açılması ve tahrip edilmesi ve
korunamaması turizmin bindiği dalı kesmekten başka bir şey değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yandan, turizm
kenti olan bölgelerde, denize sıfır noktalarda ve turistik tesislerin yanında,
ÇED raporu aranmaksızın, AKP’li Çevre ve Orman Bakanlığının oluruyla, deniz
manzaralı taş ocakları işletilmektedir. Her gün bir yenisini işittiğimiz deniz manzaralı taş
ocaklarından birisi de, Bodrum-Milas kara yolunun 13’üncü kilometresinde,
denize sıfır noktada, 50 dönüm orman arazisinin taş ocağı işletilmek amacıyla
21 Eylül 2015 tarihine kadar kiraya verilmesidir. Aynı zamanda sit alanı olan dünyanın en güzel koylarının
turizme tahsis edilmesinin, diğer bir anlatımla, bu alanların yapılaşmaya
açılmasının koyların doğal yapısını ve özelliğini bozacağı açıktır. Kaldı ki, böylesi bir tahsis, Bakanlığın alternatif
turizm faaliyetleri kapsamında yürüttüğü “Mavi Tur” projesini de sekteye
uğratacaktır. Sektörün en önemli kuruluşlarından TÜRSAB, koylardaki
tahsislere, doğaya ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın en önemli
araçlarından biri olan turizme zarar vereceği düşüncesi ile karşı çıkıyor. Gökova’daki Kissebükü ve Çökertme koylarında toplam 1.800
dönüm arazinin, konaklama tesisleri yapılmak üzere Kültür ve Turizm
Bakanlığınca yapılaşmaya açılma ısrarı düşündürücüdür. Ormanlarımızın da AKP İktidarının tehdidi altında
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sorgun ormanları bunlardan biri ve en
önemlisidir. Sorgun ormanları ülkemizin ayakta kalmış, ekolojik değerlere sahip
ender alanlarımızdan birisidir. Fıstık çamı, kızılçam, karaçamlardan oluşan Sorgun
ormanları Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından golf sahası ve otel yapımı için
tahsis edilmiştir. Bu tahsis edilen alanda -5 Kasım 2007 tarihinde Milliyet
gazetesinde çıkan bir haberde- 500 bin ağacın kesildiğini basın mensuplarımız
tespit etmiş. Ancak, Bakanlık Müsteşarı 500 bin değil de 80 bin ağaç
kesildiğini söylüyor. Burada söylemek istediğim, bu ağaçlar kesilirken doğanın
ne kadar tahrip edildiği… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayıp Topuz, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Sorgun ormanlarının, AKP
İktidarınca, devlet erkini kullanarak, yapılaşmaya açılarak talan edilmesi,
ancak Danıştayın 6. Dairesince durdurulabilmiştir. Yüksek yargı, AKP
İktidarına, ormanların korunmasının asıl kamu yararı olduğunu da
hatırlatmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda
ülkemizde ortaya konulan “her şey dâhil” sistemi, ülke turizminin etkileri ve
sonuçları düşünülmeden uygulamaya konulmuştur. Bu sistemin otellerde doluluk
oranlarını yükselttiği, ancak sayısal anlamdaki bu artışın turizm gelirlerine
yansımadığı görülmüştür. “Turist sayısı artarken kişi başına gelir azalıyor,
Türkiye fakir turist cenneti” başlığıyla ulusal basınımızda yer alan şikâyetler
de Bakanlıkça dikkate alınmıyor. Kendinden başka 49 sektöre iş alanı yaratan
turizm sektöründe “her şey dâhil” uygulamalarıyla birçok iş yeri ve işletme
kapanmış, istihdam alanı ortadan kalkmıştır. 17 Eylül 2007 tarihinde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Topuz. FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan… BAŞKAN – Maalesef, kuralları bozamam Sayın Topuz,
maalesef. FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu bütçenin,
2008 bütçesinin, üzerinde yaptığımız eleştirileri Hükûmetimizin dikkate alması
umuduyla, hepimize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi soru ve cevap bölümüne geçiyoruz. İlk soru Sayın Aslanoğlu’nun. Buyurun Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım,
Bakanlığa ilk geldiğiniz günlerde dünyanın yedinci harikası olan Nemrut’a
gitmek için Malatya’ya geleceğinizi belirttiniz, ama maalesef gelmediniz, bizi
yanılttınız. Malatya halkı size kırgın. Ama, Nemrut’a gittiniz, orada beyanat
da verdiniz. Nemrut dünyanın yedinci harikasıdır. Buraya en çok
turistin gelmesini sağlamak ve buradaki yolların yapımının babası sizin
Bakanlığınızdır, bunları temin etmek sizin en temel görevinizdir. Ancak, 90
kilometrelik Malatya-Nemrut yolunu, her ne hikmetse, 1990 yılından 2002 yılına
kadar Bakanlığınız bütçesinden bir sürü ödenek gitmesine rağmen, kestiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Kültür Bakanına sormak
istiyorum. Bize dağıtılan bu broşürde (2003) deniliyor ki: “Turizm
kentleri birinci sıralamasında İğneada Kıyıköy eko turizmi var.” Burada dağıtılan
kitapta yedinci sıraya düştü. Çevre Bakanlığından gelen cevapta ise bu eko
turizm bölgesine çimento fabrikası yapılacağı, yat limanı olan İğneada
Limanı’na da aynen, çimento iskelesi yapılacağı, kamyonların gidip geleceği
söyleniyor. Bu da Çevre ve Orman Bakanlığının. Turizm ve çevre birbirinden
ayrılamaz. Doğru olan Çevre Bakanlığı mı, yoksa Turizm Bakanlığı mı? Hükûmetin
akordunu nasıl düzelteceğiz bu konuda, onu merak ediyorum. BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun efendim… Mikrofonunuz açılıyor efendim, bir dakika. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU ( BAŞKAN – Maalesef… Haklısınız, bu konuda haklısınız,
tamam. MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, Türk dilinin
geliştirilmesinden söz ettiniz ama, konuşmanızda -saydım- 5 kez “konsept”
sözcüğünü kullandınız. Mehmet Âkif’in anıtına da Hektor’un anıtına da karşı
çıkanlar olduğunu söylediniz. Biz ikisine de karşı değiliz, ama Mehmet Âkif’in
anıtına karşı çıkan dinci çevreler olduğunu biliyoruz. Bu döneme kadar size 41 yazılı soru önergesi verildi,
siz bunların 4’ünü yanıtladınız. Bu 41’in sadece 5’ini ben verdim, bunlardan
süresi içinde hiçbirini yanıtlamadınız. Siz millet iradesini temsil ediyorsunuz, ama biz de
millet iradesini temsil ediyoruz. Soru önergeleri konusunda gösterdiğiniz
tavırla, demokrasiye, Meclise, millet iradesine saygılı olduğunuzu düşünüyor
musunuz? Son sorum da… 30 Kasım 2007 tarihinde Güzel Sanatlar
Genel Müdürü atadınız. Ancak, Bakanlığınızın protokol listesinde kendisi
Araştırma ve Eğitim Genel Müdür Vekili görünüyor. Bakanlık dışından genel müdür
atıyorsunuz, onu da atadığınız yerde değil de başka bir yerde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce. Buyurun Sayın Ağyüz. MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle soru yöntemi olmaz Sayın
Başkan. Beş senedir ilk kez görüyorum. Zamanın yarısını işlemi yaparken
geçiriyorsunuz. BAŞKAN – Çok soru sormak isteyenler var, veremeyiz fazla,
bir dakikadan fazla veremeyiz. MUHARREM İNCE (Yalova) – Kusura bakmayın, iyi
yapamıyorsunuz oradaki işlemi, bizim sorularımızı yiyorsunuz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, 37 aydınımızın
katledildiği Sivas Madımak Oteli’nin müze ve kültür sitesi olması toplumumuzun
beklentisi. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı? 1,5 milyon nüfuslu kentimiz Gaziantep’in devlet
tiyatrolarının kalıcı kadrosu ve binası yok. Bu konuda bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz? Ayrıca da Sosyal Dayanışma Vakfının AKP’nin bir siyasi
aracı olarak kullanıldığı somut bir gerçek iken, dağıttınız kömürlerin parasını
bugüne kadar Türkiye Kömür İşletmelerine ödediniz mi? Geçmişten borcunuz var
mı? Ayrıca, Türkiye Gönüllüleri Vakfı diye bir vakıf var. Bu
vakıf “Kudüs Buluşması” diye bir toplantı yaptı ve İsrail-Filistin buluşmasının
yapıldığı günlerden sonra yapılan bu toplantı Türkiye’nin itibarına gölge
düşürmüştür. Bu konuda herhangi bir işlem yaptınız mı? Bu vakfın kurucuları
arasında AKP’li yönetici, siyasetçi, bakan var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz. Buyurun Sayın Özçelik. OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bakanımızın az önce yaptığı
konuşmadan da esinlenerek, yine Sayın Bakanımızın demokratik, çoğulcu
anlayışıyla yaklaşacağına dair umudumuzu koruyarak sormak istiyorum: Kürtçe,
15-20 milyon insan tarafından konuşulan, Mezopotamya’nın en kadim dillerinden
biridir. Aralarında dünya klasikleri arasında yer alan edebi eserler yanında,
tıp kitapları, dinsel eserler vererek evrensel kültür ve bilime katkı sağlayan
bu dilin korunup geliştirilmesi konusunda herhangi bir çalışmanız olacak mı? İki: Kültürel ve sanatsal çalışmalarını Kürtçe yapan
sanatçıları ve eserlerini korumaya yönelik bir çalışmanız var mı? Kürt diliyle
üretilen sanat yapıtlarının da
Türkiye’nin bütün sathında sanatseverlerle buluşabilmesi için kolaylaştırıcı
bir önleminiz olacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özçelik. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, yeşil kart her sene değişiyor. Bunu iki veya üç
senede bir değiştirmeyi düşünüyorlar mı? Çünkü, çok formalitesi var. İkincisi, Kültür Bakanlığında döner sermayeden
yararlanmayan personel sayısı kaçtır? Bunların yararlanmamasının sebebi nedir? Ayrıca, Tayyip Erdoğan, geçen seneki bir beyanatında “28
milyar dolarlık bir petrol kaçakçılığı vardı” dedi. Bu petrol kaçakçılığı devam
ediyor mu? Önlemek için ne gibi tedbirler alındı? Bu boyutta bir petrol
kaçakçılığı yapılabilmesi için, arkasında bir siyasi iktidar gücünün olması
gerektiği düşüncesinde hemfikiriz. Bu konuda herhangi bir cezai müeyyide
uygulanmış mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç. Buyurun Sayın Öztürk, son soru. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hükûmet, bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü etkinlikleriyle muhtaç vatandaşlarımıza gıda yardımı yapmaya ve
sağlık hizmeti sunmaya çalışırken, diğer taraftan Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk ettiği sözde sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası reform
tasarısıyla sağlık hizmetleri sunumunda yüzde 20 oranında katılım bedeli ödeme
yükümlülüğü ve geliri 140 YTL olan muhtaç vatandaşlarımıza genel sağlık
sigortası ödeme zorunluluğu getirmektedir. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığıma bağlı
kurumlarla ilgili yöneltilmiş sorulara cevap
arz ediyorum: Yine, Sayın Ağyüz’ün dile getirdiği, bu, sosyal
yardımlaşma dayanışma vakıflarında çalışanlar veya bu vakıfların bir siyasi
partinin yan kuruluşu gibi faaliyet icra ettiklerine dönük… Değerli arkadaşlar,
lütfen ilçe dayanışma vakıflarını, il dayanışma vakıflarının yapısını bir
gözden geçirelim. İlçelerde kaymakamların başkanlığında, belediye başkanı,
mal müdürü, millî eğitim müdürü, sivil toplum kuruluşlarından 2 kişi, köy ve
mahalle muhtarlarını temsil eden 2 kişi, böyle bir heyetle yapılıyor.
Dolayısıyla, bunları bir siyasi partinin yan kuruluşu olarak nitelemek kadar
yanlış bir şey olamaz. Gene, illerimizde de valinin başkanlığında, belediye
başkanı var, defterdar var, 14 kişi var. Belediye başkanı hangi partiye mensup
olursa olsun, o, siyasi kimliğiyle orada. Elbette ki hayır hasenat sahibi olan,
maruf olan kişilerin de bu vakıf bünyelerinde yer almaları kadar doğal bir şey
olamaz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKP temsilcisinden kart
gitmeden yardım yapılmıyor. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – “Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı ile ilgili bir işlem yapıldı mı?”
Efendim, Türkiye demokratik bir ülkedir. Eyleme dönüşmediği sürece insanlar
görüş ve kanaatlerini, fikirlerini özgürce ifade edebilirler. Biz iktidara
geldiğimiz ilk yıllarda “3 Y” ile mücadele edeceğiz dedik: “Yoksulluk,
yasaklar, yolsuzluklar.” Haa, kimseye sataşmadıktan sonra, eyleme dönüşmedikten
sonra insanlar görüş ve kanaatlerini ifade edebilmeli, bundan da hiç kimse
rahatsız olmamalıdır. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, Vakfın amacında
yok. Bunu soruyorum ben, lütfen saptırmayın. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Ben Vakfın amacını bilemiyorum, ama Vakfın amaçlarından birisine
sığacak derseniz, bir şey bulabilirsiniz. “Üye var mı, yok mu?” Bilemiyorum. İnsanların da hangi
partiye, hangi vakfa, hangi derneğe üye olduklarının takibini yapmıyoruz.
İnsanların da herhangi bir sivil toplum kuruluşuna –dernek olur, vakıf olur,
sendika olur- üye olma hakları var, onların özgürlüğüdür. BAŞKAN – Sayın Bakanım, sürenin yarısı doldu, devam
edecek misiniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Yeşil kartı diyeyim de bitireyim. “Yeşil kart değişecek mi?” Yeşil kartın istismar
edilmemesi için o değişikliği yapıyoruz. CANAN ARITMAN (İzmir) – Bakanım, sivil toplum örgütü
temsilcisi kurumdan yardım alıyor. BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Yerinizden soru sormayınız... DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – “Petrol kaçakçılığı devam ediyor mu?” Bunlar var, ama biz EPDK’yla
ulusal marker anlaşması yaptık. Daha teknik kontrolleri devreye sokuyoruz,
giderek bu azalıyor. EPDK’nın denetimleri önemli sonuç vermiştir. Hepinize teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Buyurun Sayın Bakanım. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de kısaca, zaman nispetinde cevap vermeye
çalışayım. Nemrut, gerçekten benim -Sayın Aslanoğlu hatırlattı, daha
önce Sayın Çalık da değindi- Türkiye’de önem verdiğim yerlerden birisi ve
gerçekten bence, UNESCO kabul etsin-etmesin, dünyanın önemli harikalarından
birisi. İki bin yıl kadar önce, 2 bin metreden yükseğe dikilmiş inanılmaz
anıtlar. Görmeyen herkesin görmesini hararetle tavsiye ederim. Orada, iller arasında, tabii Nemrut’un görkeminden
yararlanmaya çalışma konusunda yarışma olabilir, beni bu ilgilendirmiyor. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Beyanat verdiniz Sayın
Bakan. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) -
Doğrudan doğruya Nemrut’un Türkiye turizmine kazandırılması beni
ilgilendiriyor. Ben Malatya’ya, Elazığ’a gitmek için de program yaptım ama bir
tek dakikamın boş olmadığını yakından bilen arkadaşlarım var. Bazen
planladığımız yere gidemiyoruz ama bir başka vesileyle, mutlaka, onların
hepsine gideceğim. Benim Nemrut’a çıkmaktı muradım. Nemrut’a Bakan sıfatımla yeniden gittiğimde, önceki
yıllara göre bir aşınma olduğunu, bir yıpranma olduğunu gördüm. Geçen akşam da
Bakanlıkta, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden, İstanbul Üniversitesinden,
Ankara Üniversitesinden konuyu bilen bilim adamlarıyla, bilim heyetiyle,
hocalarla ve kendi Bakanlık personelimizle ve konuyu yakından takip eden öteki
arkadaşlarımızla kapsamlı bir çalışma yaptım. Nemrut’u bu hâliyle bırakmamak
gerektiğini, Nemrut’la ilgili yeni bir koruma, yeni bir düzenleme yapmak
gerektiğini hep birlikte bir fikir olarak geliştirdik. Ama, bu konudaki
çalışmalarımız sürecek. Adıyaman tarafından gelen yol Nemrut’a ulaşım konusunda
sıkıntılar içeriyor, doğru. Malatya tarafından gelen yolun da başka bir
sıkıntısı var: Olmaması gerektiği kadar yukarıya gelmiş. Yani, ören yerinin, anıtların
dibine kadar böyle bir taşıt yolunun gelmesini doğru bulmadığımı ilgili bütün
arkadaşlarıma ifade ediyorum. Orada, belli bir çevrede yollar birbirine
bağlanabilir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Belli
bir çevrede durdurmak zorundayız oraya ulaşımı ve Nemrut’u biz gözümüz gibi
korumak zorundayız. Bunu önümüzdeki süreçte yakından takip edeceğimi
arkadaşlarımız görecek. Sayın Kaplan, bu İğneada meselesini daha önce de
söylemişti, onu tetkik ediyorum. Burada, bizim, turizm bölgesi ilan ettiğimiz
alan son derece büyük. Bunun içinde bir çimento alanı var, doğru. Bence, tabii,
turizm bölgesi içinde olamaz ama, bizim ilan ettiğimiz alan içinde küçük bir
bölümü oluşturuyor. Biz, şu anda farklı kullanımda olan bazı alanları turizme
kazandırmaya çalışıyoruz. Bir yerde bir taş ocağı, bir yerde bir çimento
fabrikası, bir yerde bir farklı kamu binasının kullanımı varsa, biz bundan
vazgeçilmesini ve bize tahsisini
istiyoruz. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Vakit olmadı anlatmaya, Rezve
Deresi’nin suları da oradan alınıyor. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) –
Bakanlıklar arasında bu konuda bir çalışma ve yazışma var. Sayın İnce, ben soruların hepsine elimden geldiği kadar
yanıt vermeye çalışıyorum ama, sadece, tabii, sorulara yanıt vermenin dışında
yapacağım işler de var. Merak etmeyin, bütün sorular yanıtlanacaktır. Bazı
arkadaşlarımız soru sormayı bir ihtiyat ya da aynı konularda soru sormayı bir
ihtiyat hâline getirince, o soruların ertelenmesi ya da gecikmesi bazen gündeme
gelebiliyor. Bazen de… Bir arkadaşım yapmıştı o katkıyı, çok teşekkür ederim,
soru sormuştu bir Antalya milletvekili arkadaşım. Ben soruya cevap vermeden
önce olayı tetkik ettim, çözümünü sağladım, çözümünü cevap olarak yazdım. Yani,
belki birkaç gün yanıtı geciktirdim ama “çözülecektir” diye değil “çözülmüştür”
diye cevap yazdım. Bu, yeni bir yöntem olabilir, ama benim yöntemim bu. Yani,
sorunu mümkün olduğu kadar çözmeye çalışmak. Sivas Madımak’ta, biliyorsunuz, tarihimizin yüzünü
karartan utanç olaylarından birisi yaşandı 1993 yılının 1 Temmuzundaydı galiba.
Doğru Yol Partisi ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti iktidardaydı ve devletin
gözünün önünde, vilayetin gözünün önünde, askerin gözünün önünde, savcının
gözünün önünde, Anadolu’nun ortasında insanlarımız ölüme, vahşete terk
edildiler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bir
dakikanızı rica ediyorum… Yarım dakikanızı… BAŞKAN – Son bir dakika. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Evet. Orada bir lokanta yapılmış olması beni iğrendiriyor,
açıklıkla söylüyorum, beni iğrendiriyor. Yani, bu, mutlaka bir biçimde takbih
edilmesi gereken ve bir biçimde hafızalarımıza kazınması gereken;
sorumlularıyla birlikte, o dönemde devleti yöneten sorumlularıyla birlikte
hafızamıza nakşedilmesi gereken bir olaydır. Onunla ilgili ben gereken dikkati
göstereceğim. Osman Bey arkadaşımın sorusuna yanıt olarak da:
Türkiye’deki bütün zenginlikleri koruyacağız, Türkçeyi, Kürtçeyi, bütün
zenginlikleri. Anadolu’dan gelen bütün güzellikleri bağrına basmak, Türkiye
Cumhuriyeti’nin gücüne, büyüklüğüne, kendisine olan güvenine yakışır bir
davranıştır. (DTP sıralarından alkışlar) Türkiye’de var olan, toprağımızdaki bir tek çiçeği
soldurmayacağız. Bunu herkes bilsin. Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 21-
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI 1.–
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 235.993.680 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 1.229.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.829.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 170.875.791 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 100.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 415.558.529 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 826.586.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 847.752.657,77 -
Toplam Harcama : 673.470.409,82 -
Ödenek Dışı Harcama :
95.576,78 -
İptal Edilen Ödenek : 174.377.824,73 -
Ertesi Yılı Devreden Ödenek : 133.608.564,11 BAŞKAN – (A) cetvelini Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Bölümleri okutuyorum: 40.16-
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.106.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 75.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 300.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 322.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 107.706.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir TOPLAM 119.509.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.515.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 117.971.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler
3.000 TOPLAM 119.489.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ (YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 103.600.000,00 -
Toplam Harcama : 100.536.596,08 -
İptal Edilen Ödenek :
3.063.403,92 BAŞKAN – (A) cetvelini (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 100.862.250,00 -
Yılı tahsilatı : 100.514.374,61 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.15-
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.583.190 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 51.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.225.400 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 86.949.110 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir TOPLAM 99.809.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.276.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 95.399.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 85.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 99.760.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2.–
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 88.394.914,00 -
Toplam Harcama : 84.627.671,63 -
İptal Edilen Ödenek :
3.767.242,37 BAŞKAN – (A) cetvelini (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 81.657.500,00 -
Yılı tahsilatı : 85.742.273,14 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.84 -
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1.–
Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 229.450.800 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 301.800 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.226.400 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 233.979.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 183.269.324,00 -
Toplam Harcama : 180.653.261,53 -
Ödenek Dışı Harcama :
2.891.094,59 -
İptal Edilen Ödenek :
5.507.157,06 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.18
- VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 13.454.600 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 361.400 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 385.400 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 43.715.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 234.779.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 119.841.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 414.537.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 365.537.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirleri 48.890.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 110.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 414.537.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 400.000.000,00 -
Toplam Harcama : 289.259.783,47 -
İptal Edilen Ödenek : 110,740.216,53 BAŞKAN – (A) cetvelini (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 360.000.000,00 -
Yılı tahsilatı : 362.650.416,72 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.90 -
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 522.020 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 284.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 2.963.980 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 3.770.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) -
Genel Ödenek Toplamı : 2.731.700,00 -
Toplam Harcama : 2.073.618,87 -
İptal Edilen Ödenek 658.081,13 BAŞKAN – (A) cetvelini Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri Sayın milletvekilleri, böylece, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçeleri, 2006 yılı kesin hesapları
kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler
tamamlanmıştır. Birleşime on dakika ara veriyoruz. Kapanma
Saati: 16.11 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 16.25 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 31’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Dördüncü turda Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçeleri yer
almaktadır. IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam) 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam) G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
SERMAYE PİYASASI KURULU 1.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU 1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) GAP
BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN - Komisyon? Hazır. Hükûmet? Hazır. Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci
Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi
buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika
süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize sunulur. Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına: Karaman Milletvekili Sayın Lütfi
Elvan, Erzurum Milletvekili Sayın Saadettin Aydın, İzmir Milletvekili Sayın
Tuğrul Yemişci, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Zülfükar İzol, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç, Bolu
Milletvekili Sayın Fatih Metin. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Diyarbakır
Milletvekili Sayın Gültan Kışanak, Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil,
İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Sayın Gündüz Suphi Aktan, Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk
Ayhan, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, Hatay Milletvekili Sayın
Süleyman Turan Çirkin. Şahısları adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın
İbrahim Yiğit; aleyhinde, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Evet, ilk söz sırası, AK Parti Grubu adına Sayın Lütfi
Elvan, Karaman Milletvekili. Buyurun Sayın Elvan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır Sayın Elvan. AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2008
yılı bütçesi üzerine, AK Parti adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, makroekonomiden sektörel
programlara, bölgesel gelişmeden kamu kurum ve kuruluşlarına ödenek tahsisine,
Avrupa Birliğinden dış ekonomik ilişkilere kadar uzanan geniş bir yelpazede
hizmet veren bir kurum. Bürokratlar için okul hüviyetinde bir kurum. Her alanda
uzmanı olan, çok disiplinli yapıya sahip bir kurum. Hiyerarşik düzeyden
bağımsız, her uzmanın düşüncesini serbestçe ifade edebildiği bir kurum. Bu
yapısıyla, aynı zamanda, birçok kurumun eleman talep ettiği ve çok sayıda
siyaset adamının çıktığı bir kurum. Devlet Planlama Teşkilatı, ekonomide makro dengelerimizi
kuran tek kurum olduğu gibi, Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğiyle birlikte AB müzakere sürecini yürüten, Avrupa Birliği mali iş
birliği sürecini koordine eden ve İslam ülkeleri arasında ekonomik iş birliği
programlarını yürüten bir kurumdur. Bu kadar önemli işlevleri olan kurumumuzun
yapısının gözden geçirilerek daha da güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişimin çok
hızla yaşandığı dünyada, planlamanın önemi daha da artmıştır, ancak bugün,
dünyada planlama anlayışı da değişmiştir. Karma ekonomilerdeki gibi tepeden
inme yani yukarıdan aşağıya planlama anlayışı artık, tamamıyla terk edilmiştir.
İki temel yaklaşım söz konusudur: Birincisi, yerelin ihtiyaç ve önceliklerinden
hareket eden, katılımcılığın temel ilke olarak benimsendiği, sahiplenmenin
güçlü olduğu “aşağıdan yukarıya” dediğimiz planlama anlayışı; ikincisi ise
yerelin ihtiyaç ve öncelikleriyle ulusal önceliklerin buluşturulduğu
“etkileşimli planlama” dediğimiz yaklaşımdır. Devlet Planlama Teşkilatı, son
yıllarda, önemli bir değişim sürecinden geçmiş, etkileşimli planlama dediğimiz
yaklaşımı benimsemeye başlamıştır. Bu sürecin hızlanarak devam etmesi, strateji
ve politika alanlarına odaklanması gerektiğini düşünüyorum. DPT, özellikle kamu yatırımlarına yönelik bazı
yetkilerini bakanlıklara devretmeye başlamıştır. Bu, son derece doğru bir
yaklaşımdır. Birçok kurumun yetki alanını genişletmek istediği bir ortamda,
Planlamanın bu yaklaşımı takdir edilmelidir ancak bunun daha da geliştirilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Sektör uzmanları, uygulamaya yönelik rutin işlerden
arındırılmalı, zamanını Türkiye’nin önünü açabilecek stratejik konulara
ayırmalı ve hükûmetlere tam manasıyla müşavirlik yapabilecek bir konuma
getirilmelidir. Devlet Planlama Teşkilatının en önemli özelliği, farklı
sektörlerden sorumlu olan uzmanların bir birim altında bulunmasıdır, ancak
Planlama Teşkilatı bu özelliğini yeterince kullanamamaktadır. Bu nedenle,
sektörler arası iletişim ve etkileşim ile çok sektörlü bakış açısını
geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, her zaman nitelikli
elemanlarıyla gurur duymuştur. Ancak, son yıllarda nitelikli eleman tutmada
güçlük çekmektedir. Bu sorunun giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı son yıllarda yerel ve bölgesel kalkınmaya önemli bir açılım
getirmiştir, az gelişmiş bölgelerimizde bölgesel program uygulamalarını
başlatmıştır. Bizatihi yerelin taleplerini dikkate alan ve katılımcı bir
anlayışla yürütülen programlar sayesinde binlerce vatandaşımız proje hazırlama
ve değerlendirme konusunda eğitim programlarından geçirilmiş, yörenin
öncelikleri belirlenerek bu alanlarda hibe şeklinde destek sağlanmıştır. Bu
mekanizma, önümüzdeki dönemde kendi ulusal kaynaklarımızı kullanarak kalkınma
ajansları vasıtasıyla yürütülecektir. Bölgelerimiz göreceli üstünlüklerine göre
belirli alanlarda uzmanlaştırılacak, özellikle insan kaynaklarının
geliştirilmesine büyük öncelik verilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Elvan, konuşmanızı tamamlar mısınız. LUTFİ ELVAN (Devamla) - Kalkınma ajansları, bir anlamda,
sektörel ve bölgesel teşvik mekanizmasının önemli bir aracı olacaktır. Devlet
Planlama Teşkilatının ülkemizin vizyonunu ve temel önceliklerini ortaya koyan,
politika ağırlıklı, stratejik bir kuruma dönüşmesi yönündeki girişimlerini
takdirle karşılıyorum. Nitekim, Dokuzuncu Kalkınma Planı yaklaşımı, hazırlanış
ve uygulamaya konuş şekliyle herkesin takdirini ve beğenisini kazanmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının geçmişte olduğu gibi
önümüzdeki dönemde de ülke kalkınmasına çok önemli katkılar sağlayacağını
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan. AK Parti Grubu adına ikinci söz, Erzurum Milletvekili
Sayın Saadettin Aydın’a aittir. Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu 2008 yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. İstatistik, her biri insan hayatına karşılık gelen
niceliksel değerleri toplama, belli bir yöntem dâhilinde değerlendirme ve
tasnif etme bilimi olarak eğitimden sağlığa, tarımdan sanayi ve hizmet
sektörüne, turizmden doğal kaynakların kullanımına, savunmadan dış ticarete
hayatın bütün alanlarını kapsayan, idarenin en önemli yönetsel araçlarından
biridir. Dünyada, buna paralel biçimde ülkemizde kamu yönetimi
alanında yaşanan dönüşümler yönetmeyi her geçen gün daha çok ayrıntıyı bilmek
ile mümkün kılarken, bizleri, artık, daha ölçülebilir, öngörülebilir, nesnel,
saydam ve hesap verebilir bir idare biçimiyle buluşturmaktadır. İyi yönetim ve yönetişim
için, her geçen gün daha çok güncel ve sağlıklı bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu, 10 Kasım 2005 tarihinde kabul
edilen 5429 sayılı Kanun’la, kamu yönetiminde yaşanan bu köklü değişim
sürecinin ortaya çıkardığı ihtiyaçları karşılayabilecek imkânlarla donatıldı.
Türkiye İstatistik Kurumu, 400 üniversite mezunu ve dil bilen yeni personel
istihdam ederek Avrupa Birliği sürecinde önemli niteliksel değişime gitmiştir.
İstatistik faaliyetlerinin artık bölge ve merkez teşkilatları arasında
elektronik ortamda toplanması ve derlenmesini mümkün kılacak bilgi ve iletişim
teknolojilerini kullanabilecek bir altyapıya kavuşmasıyla teknik anlamda bu
değişimi göğüsleyebilecek bir kapasiteyi yakalamıştır. Ayrıca, Kurum bünyesinde
kurulan kalite denetim merkezleriyle değişim denetlenebilir bir sürekliliğe
kavuşturulmuştur. Yerel anlamda bilginin derlendiği en önemli unsurlar olan
bölge müdürlüklerinin sayısı 22’den 26’ya çıkarılarak, merkez ve taşra
teşkilatları arasındaki iletişimi daha ekonomik ve etkin kılacak video
konferans sistemi kurularak, bütün istatistik teşkilatı ortak bir veri tabanı
altında buluşturulmuştur. Tüm bu faaliyetlere paralel biçimde kamu yönetiminde
geleceği öngörebilmeyi ve kaynakların etkin kullanımını sağlayan stratejik
yönetim yaklaşımı doğrultusunda, İstatistik Kurumu, 2007-2011 dönemini
kapsayacak stratejik planını da hazırlamıştır. Yine, 2007-2011 dönemini
kapsayan ilk resmî istatistik programı, Bakanlar Kurulu kararıyla kabul
edilerek, 30 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, ülkemizde
istatistik üretimi ve dağıtımı bir disiplin altına alınmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin hızla
yaşadığı sosyolojik dönüşümler doğrultusunda on yılda bir yapılan nüfus
sayımlarının ve buna bağlı olarak derlenen verilerin yetersizliği göz önünde
bulundurularak, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi, 2007 yılı içinde İstatistik
Kurumu tarafından kurulmuş ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne
devredilmiştir. E-devlet Projesi’nin en önemli unsurlarından biri olan bu
sistem ile ülkemizde yaşanan adres karmaşası sona erecek, belediye, posta,
telefon, elektrik gibi kamu hizmetlerinin yürütülmesi kolaylaşacaktır. Bütün
kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşların nüfus ve adres bilgilerini bu
sistemden alacaklardır. Böylece, kamu kurumları hem de vatandaşların üzerindeki
bürokratik yük önemli ölçüde azalmış olacaktır. İstatistik Kurumu temel hizmet alanı olan istatistik
faaliyetlerinde de çağın gereklerine cevap verecek yenilikleri
gerçekleştirmektedir. Enflasyon hesaplamalarında temel oluşturan tüketici
fiyatları endeksi ve üretici fiyatları endeksi, uluslararası kavram ve
yöntemlere uygun olarak 2005 yılından itibaren yeni bir sistemle
hesaplanmaktadır. Ulusal veri yayınlama takvimi Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından, koordinasyonunda hazırlanmakta ve resmî istatistik programı
çerçevesinde verilerin hangi kurum tarafından ve ne zaman ve ne şekilde
yayımlanacağı da kamuoyuna duyurulmaktadır. Kurumun araştırma çeşitliliği,
özellikle sosyal alanda ihtiyaç duyulan bilgilerin üretimini mümkün kılacak
biçimde genişletilmiş, yoksulluk profili, yaşam memnuniyeti araştırması… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. SAADETTİN AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …zaman kullanımı ve aile yapısı araştırmaları ilk kez
gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği müzakere sürecinde istatistik faslı
dâhilinde yürütülen çalışmalarda kurul etkin bir biçimde yer almaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu, tüm bu proje ve faaliyetleri çerçevesinde değişen
kamu yönetimi anlayışının ve çağın getirdiği ihtiyaçları karşılamak üzere
çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun 2008 yılı bütçesi 100 milyon
781 bin YTL olarak önerilmiştir. Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Aydın. AK Parti Grubu adına üçüncü söz sırası, İzmir
Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişçi'ye aittir. Buyurun Sayın Yemişci. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; 2008 yılı Sermaye Piyasası Kurulu bütçesiyle ilgili AK
Parti Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Değerli üyeler, Sermaye Piyasası Kurulu, sermaye
piyasalarında ülkemizin ilk bağımsız idari otoritesi olarak uzun yıllardır
kendisine yüklenen görevi başarıyla
yerine getirmiştir. Bu sayede, ülkemizin iyi işleyen bir sermaye piyasası
bulunmaktadır. Sermaye Piyasası Kuruluyla birlikte ülkemiz birçok yeni finansal
araca kavuşmuştur. Yabancı yatırımcılar borsamızdan hisse senedi almak
suretiyle Türk müteşebbislerinin emrine sermaye vermektedirler. Bütün bu
gelişmeler Kurulun çalışmaları neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan,
SPK’nın Başkanının şahsında, Kurul üyeleri ve tüm personeline teşekkür ederim. Son yıllardaki SPK ve 59’uncu AK Parti Hükûmetinin
başarılı bir çalışmasından örnek sunmak istiyorum. İzmir’de Şubat 2005’te
Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası açılmıştır. Bu borsa, yatırımcılara yeni
yatırım aracı sunması yanında, gelişmiş piyasalarda uzun yıllardan beri
işletmelerin kullandığı korunma araçlarını ülkemizde hizmete sokmuştur. Kurucu
başkanlığını onurla yaptığım henüz iki buçuk yaşındaki bu borsa hızla
gelişmektedir. Kasım ayı itibarıyla işlem hacmi İMKB’nin işlem hacminin yüzde
50’sine ulaşmıştır, 2007 Ocaktan bu yana 100 milyar yeni Türk lirası işlem
hacmini aşmıştır, her yıl 6-7 kat artarak dünyanın en hızlı gelişen borsası
olmuştur. İşte, sermaye piyasalarındaki bu gelişme, AK Parti
Hükûmetlerinin ekonomide güven ve istikrarı yeniden sağlamasıyla
gerçekleşmiştir ancak bu seviye de yeterli değildir. Bu piyasaların dünyayla
rekabeti için hâlâ yapılacak çok işler vardır. Bu görev de Sermaye Piyasası
Kuruluna düşmektedir. Örneğin, aracı kurum ve kuruluşlarımızın yabancı finans
kurumlarının sunduğu tüm hizmetleri sunamadığını görüyoruz. Son yıllarda bazı
aracı kurumlar yabancılar tarafından satın alınmıştır, bu iyi bir şeydir. Ancak
tersinin de olmasını, bizim kurumların da onları satın almasını bekliyoruz.
Bunun gerçekleşebilmesi için, sermaye piyasalarında acilen yapılması gerekli
işlerin Sermaye Piyasası Kurulunca yerine getirilmesini bekliyoruz. Örnek
verirsek: Aracıların faaliyet alanlarının genişletilmesi ve
serbestleştirilmesi, türev araçlarının daha fazla teşvik edilmesi, sektöre
girişin kolaylaştırılması, kısıtlayıcı kuralların kaldırılması, şirket
kesiminin tahvil ihraç edebilmesi, büyük işletmelerden önemli bir bölümünün
halka açık olabilmesi, İMKB’nin özelleştirilmesi, bu kurumun dünya ile rekabet
etmesini sağlayacak esnek bir yapıya kavuşturulması. İşte, bu ve benzeri
gelişmeler sağlandığında sermaye piyasalarımız daha da gelişecektir. Böylece,
kurumlarımız da dünyadaki rekabette başarılı olabilecektir. Zaten bunlar için
iyi bir altyapımız ve iyi işleyen borsalarımız -ki onlar İMKB, VOB ve Altın
Borsası- etkin bir takas kurumumuz, merkezî kayıt kuruluşumuz vardır. Sermaye piyasalarının bir ağabeye veya yönlendiriciye
ihtiyacı yoktur. Ancak, SPK’nın kendisini diğer gelişmiş ülke düzenleyici
kurumlarına benzer şekilde konumlandırması, sermaye piyasalarımız için çok daha
hayırlı olacaktır. Sermaye Piyasası Kurulunun 2008 yılı bütçesinin ülkemize
ve piyasalarımıza hayırlar ve bereket getirmesini temenni eder, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. AK Parti Grubu adına dördüncü sıra, Samsun Milletvekili
Sayın Ahmet Yeni. Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika Sayın Yeni. AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2008 yılı
bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, yüce milletimizi ve onun sayın
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. Sözlerime, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca
düzenlenip denetlenen ve ülke ekonomisi açısından önemli bir rol oynayan
bankacılık sektörünün bugün hangi noktadan ne seviyelere geldiğinden bahsederek
başlamak istiyorum. Bankacılık sektörümüzün özellikle son yıllarda geçirdiği
değişim ve gelişim, rakamların dilinin ötesinde nitelik anlamda da bir
zenginleşmeyi ifade etmektedir. Bilindiği üzere, 2002 yılı ve öncesinde yaşanan
makroekonomik istikrarsızlıklar, Türk bankacılık sektörünü birçok yönden
olumsuz olarak etkilemiştir. Sermayesi yetersiz çok sayıda banka, piyasadaki
mevduatları toplayan, bu mevduatları yüksek faizlerle devlete ve grup
şirketlerine borç veren, etkinliğin ve verimliliğin önemsenmediği, uluslararası
rekabet etmek bir tarafa dış piyasalardan ancak yüksek faiz oranları ile
borçlanabilen bir sektör durumundaydı. BDDK, finansal piyasalarda güven ve
istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf
sahiplerinin hak ve menfaaetlerinin korunmasının yanı sıra, bankacılık
sektörünü uluslararası standartlara taşımak gibi görevleri üstlenmiştir. 2003
yılından itibaren sağlanan makroekonomik ve siyasi istikrarla birlikte
bankacılık sektöründe gözle görülür bir değişime yol açmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık
sektörü, gerçekleştirilen kapsamlı yeniden yapılandırma programı, sağlanan
istikrar ve uygulanan kararlı politikalar sayesinde 2002 yılından bu yana
belirgin bir şekilde büyümüş, yönetilebilir seviyedeki riskleriyle özel sektöre
yönelik finansal aracılık işlevini daha iyi, etkin şekilde yerine getirmeye
başlamış ve aktif-pasif yapısında çeşitliliği artırmıştır. Geçtiğimiz beş yıllık dönem içinde yapılan yeni düzenlemelerin
ve gelişmelerin bazılarını bilgilerinize sunmak istiyorum. 2004 yılında
gerçekleştirilen kapsamlı yeniden yapılandırma ile başlangıçta izin, gözetim ve
uygulama işlevlerinin ayrı ayrı örgütlendiği bir yapı yerine, bu işlevlerin
kuruluşlar bazında bir arada yürütüldüğü daha bütünleşik bir yapıya
geçilmiştir. 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Bankacılık Kanunu uyarınca
bankaların yanı sıra finansal kiralama, factoring ve tüketici finansmanı
kuruluşları da BDDK’nın düzenleme ve denetim alanına dâhil edilmiştir. 2007
yılı ayrıca bankacılık sektörüne yönelik gözetim sistemini daha ihtiyatlı hâle
getiren yeni araç ve yaklaşımların uygulamaya konulduğu bir yıl olmuştur. Bugün, bankacılık sektörümüz çok bariz bir büyüme trendi
içinde bulunmaktadır. Sektördeki bu trendin en belirgin göstergelerinden söz
etmek istiyorum: 2001 yılı sonunda 173 milyar YTL olan aktif büyüklüğünün yüzde
213 oranında artarak 2007 Eylül ayı sonu itibarıyla 543 milyar YTL’ye ulaşmış
olmasıdır. Kullandırılan kredilerin, aynı dönemde, yaklaşık 7 kat artarak 38
milyar YTL’den 266 milyar YTL’ye ulaşması toplam mevduatın 110 milyar YTL’den
336 milyar YTL’ye ulaşmasıdır. AK Parti İktidarlarında Türk lirası değer
kazandığından dolayı, 2001 yılında toplam mevduatın yüzde 57’si döviz tevdiat
hesabı iken bunun Eylül 2007 itibarıyla yüzde 36’lara gerilediği görülmektedir.
Ayrıca, krizlerin ardından sektörde 125 bin düzeyine gerilemiş bulunan personel
sayısı 163 bine ulaşmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte hep
birlikte müşahede ettik ve gördük ki 1999’dan 2000 yılı sonuna kadar iktidarda
bulunan 57’nci Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, DSP-MHP ve Anavatan Partisi
Koalisyonu döneminde ülkemizde batan banka sayısı 20’yi aşmıştır. Bankacılık
sektöründe büyük bir deprem yaşanmış, güven ve istikrar âdeta yok olmuştur.
2002 Kasımından itibaren AK Parti İktidarımız ve Hükûmetlerimizin gösterdiği
siyasi kararlılık, alınan ekonomik tedbirlerle, ortaya çıkan bu enkazı ortadan
kaldırma başarısını göstermiştir. Sektör yeniden güven ve istikrar kazanmıştır.
Batan bankaların bir kısmı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilerek
mevduat sahiplerinin hesapları, hak sahiplerinin alacakları korunmuş ve büyük
ölçüde tahsilat yapılmıştır. İnsanımız adına, ülkemizin ekonomisini batıran
hortumcu banka sahiplerinden hesapları sorulmaya devam edilmektedir. Onurla ve
gururla ortaya koyduğumuz iktidarımız döneminde, geçmiş iktidarlar döneminden
devreden ve kucağımızda bulduğumuz İmar Bankasının dışında hiçbir banka
batmamış ve fona devredilmemiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yeni, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız. AHMET YENİ (Devamla) - Tam aksine, ekonominin
lokomotiflerinden biri olan bankacılık sektörümüz rakamlarla bilgilerinize
sunduğum gerçekleşmeleri ortaya koymuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı, insan yönetimini başarmıştır, bilgiyi iyi yönetmiştir, parayı
iyi yönetmiştir. Onun için, halkımızın yüzde 47 desteğini alarak yola devam
etmektedir. Bu yönetim tarzımız böyle devam ettiği sürece, önümüz seçimlerde,
inşallah, yüzde 60’ların da üzerine çıkarak yolumuza devam edeceğiz; ülkemize,
yüce Türk Milletine hizmetlere devam edeceğiz. 2005 yılı bütçesinin tüm ülkemize, milletimize ve
kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeni. AK Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Zülfükar İzol. Buyurun Sayın İzol. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Güneydoğu Anadolu Projesi, Fırat ve Dicle nehir
havzalarında sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik on üç proje
paketinin toplamı olarak planlanmıştır. Bu projelerle 22 baraj, 19
hidroelektrik santrali ile sulama şebekelerinin yapımı öngörülmüştür. GAP’ın temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının
gelir düzeyini ve hayat standardını yükselterek bu bölge ile diğer bölgeler
arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği
ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî
kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır. GAP’ın tamamlanmasıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
1,820 milyon hektar alanın sulanması mümkün olacak, yılda 27 milyar kilovat
saat hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak, kişi başına gelir yüzde 209
oranında artacak, 3,8 milyon kişi istihdam olanağına sahip olacak ve gayri safi
bölgesel hasılada yüzde 445 artış gerçekleştirecektir. AK Parti İktidarımız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemize
öncelik vererek, eğitim, sağlık, yol, içme suyu ve adalet hizmetlerinde önceki
dönemlerle mukayese edilmeyecek iyileşmeler gerçekleştirmiştir. AK Parti
İktidarımız bölge halkının umutlarını, istek ve taleplerini büyük ölçüde
karşılayarak, millî birlik beraberliğimizi güçlendirmeye de devam ediyor. Bölge
halkımızın çoğunluğu huzura, barışa, kardeşliğe, güven ortamının devamına,
sosyal alanlarda yapılan toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya, AK Parti
İktidarı tarafından bölgeye yönelik uygulanan ekonomik, sosyal politikalara 22
Temmuz 2007 milletvekili seçimlerinde de onay vermiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın
gerçekleşmeye başlamasıyla birlikte, bölgede ve GAP’ın merkezi olan
Şanlıurfa’da da, gerek tarım ve sanayide gerekse sosyal yaşamda olan
değişimleri ve gelişmeleri kısaca açıklamak istiyorum. Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında 2006 sonuna kadar 23
milyar 314 milyon YTL harcama yapılmış ve nakdî gerçekleştirme yüzde 39,3
düzeyine ulaşmıştır. 15 baraj ile 9 hidroelektrik santrali tamamlanarak
işletmeye açılmıştır. Enerji sektöründe nakdi gerçekleşme yüzde 80,3; tarım
sektöründe yüzde 21,1; ulaştırma, haberleşme sektöründe yüzde 38, kırsal ve
kentsel altyapı yatırımlarının yer aldığı hizmetler sektöründe ise yüzde 87
düzeyindedir. Fiziki gerçekleşme açısından bakıldığında, enerji
yatırımlarının yüzde 74 düzeyinde tamamlandığı ancak kalkınmanın itici gücü
olan sulama yatırımlarının yüzde 14 düzeyine ulaşabildiği görülmektedir. Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Projesi,
uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi olarak
benzerleri arasında örnek gösterilmekte ve özellikle sürdürülebilir insani
gelişmeye yönelik uygulamalarıyla ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede, GAP Bölgesi Kalkınma İdaresi, Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir
-GAP İdaresinin- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programıyla birlikte İsviçre
Hükûmetinin de finansman katkısıyla 33 alt projeden oluşmaktadır. Bölgede
sosyal ve insani gelişme de amaçlanmaktadır. Toplam bütçesi 5,9 milyon ABD
doları tutarında bugüne kadar on yedi proje tamamlanmıştır. Avrupa Birliğiyle
birlikte 2002 yılında yürütülmeye başlanan GAP Bölgesi Kalkınma Programı’nın
toplam finansman tutarı 47 milyon avrodur. Program, bölge nüfusunun ekonomik ve
sosyal koşullarının iyileştirilmesini hedeflemekte, aynı zamanda, bölgesel
gelişmişlik farklarının da azaltılması, üreticilerin kapasitelerinin
geliştirilmesi, istihdamın artırılması, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın
sağlanması gibi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …ulusal program hedefleri de en önemli ölçüde
desteklenmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede GAP kapsamında
40 farklı kamu kurum ve kuruluşu tarafından iki yüz yetmişe yakın yatırım
projesi yürütülmektedir. Kamu kurumları, özel kesim, yerel yönetimler, sivil
toplum örgütleri ve üniversitelerle beraber bölgede gerçekleşen tüm yatırım ve
faaliyetlerin sektörler itibarıyla izlenmesi ve değerlendirilmesi çalışmaları
yürütülerek, sorun ve darboğazlar, kurumlarla iş birliği içinde
belirlenmektedir. Bölgenin sanayi alanında gelişmelerinden de kısaca söz
etmek istiyorum. 2002 yılında GAP bölgesinde 10 veya daha fazla işçi
çalıştıran işletme sayısı 1.102, bu işletmelerde istihdam edilen kişi sayısı
39.102 iken 2006 yılında işletme sayısı 1.834’e, istihdam edilen kişi sayısı
ise 87.776’ya yükselmiştir. GAP bölgesinde biri Mardin’de diğeri Gaziantep’te olmak
üzere iki serbest bölge mevcuttur. 2007 yılı itibarıyla toplam 12 organize
sanayi bölgesi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İzol. ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika… BAŞKAN – Maalesef. Yani, beni zor durumda bırakmayacağınızı ümit ediyorum. Gündem dışı bir konuşma alırsınız, orada konuşursunuz. Teşekkür ederim. ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, hemşerilik şeyi
yok mu yani? BAŞKAN -
Arkadaşlara haksızlık yapmış olurum o zaman. ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – 2008 bütçesinin, ülkemize,
devletimize, bütün kuruluşlarımıza hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler. AK Parti Grubu adına, Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç.
Buyurun Sayın İrbeç. Süreniz beş dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı
bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. AK Partisi hükûmetleri döneminde küresel ve bölgesel
bütün aktörlerle yürütülen rasyonel temellere dayandırılmış proaktif ve dinamik
dış ticaret politikaları sonucu 2002 yılında 87,6 milyar dolar olan dış ticaret
hacmimiz, 2006 yılında 225,1 milyar dolara ulaşmış olup, 2007 yılı sonu
itibarıyla bu rakamın 270 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi
beklenmektedir. Dış ticaret hacmimizdeki artışta, ithalat kadar, son dönemde
yaşanan hızlı ihracat artışının etkisi de önemlidir. Bunun yanında, 2002 yılından itibaren ekonomide sağlanan
verimlilik artışı da ihracatta dış rekabet avantajı açısından önemli bir rol
oynamıştır. 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracat, 2007 yılında yıllık
bazda 105 milyar doların üzerine çıkmıştır. Türkiye, ihracat performansı ile
Avrupa Birliğine üye ülkeler içinde ilk 15 arasında yer almayı başarmıştır.
Ayrıca, Türkiye, dünyada en fazla ticaret yapan 20 ülke arasına da girmiştir. 2007 yılında dış ticaret alanındaki başka bir olumlu
gelişme ise ihracat artış oranının ithalat artış oranının üzerine çıkmasıdır.
Türkiye’de dış ticaretin kalkınmaya etkisini maksimum seviyeye çıkarmak Dış
Ticaret Müsteşarlığının vizyonunun en önemli parçasıdır. Bu vizyonun temel
ögeleri ihracat artışını sürdürebilir kılmaktır. İhracatçılarımızın uluslararası
rekabet gücünü de artırmaktır. Bu amaçla, ihracatın katma değeri yüksek, markalı, yüksek
teknoloji ile yenilikçiliğe dayanan bir yapıya dönüştürülmesi, pazarlama
süreçlerinin dünyadaki eğilimler doğrultusunda global düşünen, lokal uygulayan,
hedef pazar odaklı geliştirilmesi hedeflerine yönelik birçok proje ve faaliyet
en etkin bir şekilde yürütülmektedir. AK Partisi hükûmetleri döneminde ihracatın ithalatı
karşılama oranı yıllar itibarıyla fazla değişmemiş, buna karşın ithal ürünlerin
içeriği, üretime dayalı ara malı olarak yoğunlaşmıştır. Bu da, hem ihracatın
hem kalkınmanın olumlu yönde etkilenmesini sağlamıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığı, dünyada yükselen trend olan
kamu-özel sektör iş birliği projelerinde de etkin bir konumdadır. Bunu da başarılı
yurt dışı bağlantılarıyla destekleyen bir kurum olarak ön plana çıkmaktadır.
Son beş yıldır üst üste kırılan ihracat rekorları bunun göstergesidir. 1989
yılında bir yılda yaptığımız ihracatı, bugün neredeyse bir ayda yapıyoruz.
Sadece 2007 yılı Kasım ayı ihracatımız yüzde 29 artarak 11 milyar doların
üzerine çıkmıştır. Kasım ayında en fazla ihracat gerçekleştiren sektörler
arasında, yüksek katma değer üreten otomotiv, elektrik, elektronik gibi
sektörler bulunmaktadır. Diğer taraftan, ihracatımızda bölgesel bağımlılığın
azaltılması amacıyla yürürlüğe konulan Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi,
Afrika ile Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi, Asya Pasifik Ülkeleriyle
Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi, ABD ile Ticari ve Ekonomik
İlişkileri Geliştirme Stratejisi söz konusu ülke gruplarının ihracatımızdan
aldığı payın hızla artmasını sağlamıştır. Böylece ihracat yapımızdaki tek
yönlülük ortadan kaldırılmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı Türkiye'de ilk defa özel
sektör ile İhracat Stratejik Planı hazırlamıştır. Bu, katılımcı bir
yaklaşımdır. İhracat Stratejik Planı 34 kamu, 34 özel sektör kuruluşundan 600’ü
aşkın üyeyle uygulanmıştır. Bu uygulama 2004-2006 döneminin ardından 2007-2009
döneminde de başarılı bir şekilde devam etmektedir. Ülkemiz firmalarının uluslararası pazarlarda küresel bir
oyuncu olabilmelerini amaçlayan Turquality Destek Programı kapsamında
firmalarımıza üretimden pazarlamaya, satıştan satış sonrası hizmetlere kadar
bütün süreçleri kapsayacak şekilde yönetsel bilgi birikimi ve kurumsallaşma
konularında destek verilmektedir. Dolayısıyla, Turquality “On Yılda On Dünya
Markası” sloganıyla sadece parasal bir destek olmaktan öte, küresel marka olma
potansiyeline sahip Türk markalarını her aşamada geliştirmekte ve
desteklemektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın İrbeç. YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. Firmalarımızın dış ticaret işlemlerinde süreleri
kısaltmak için, doğru bilgiye doğru zaman ve en kısa sürede ulaşmalarını
teminen, bilgi işlem, otomasyon sistemleri, çağın gereklerine göre yeniden
dizayn edilmiştir. Ülkemizde rekabet gücü taşıyan sektörlerin, kümelenme
yaklaşımıyla geliştirilerek, sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak
rekabetçi yapının geliştirilmesine katkı sağlamasını teminen, Türkiye’de iş
kümeleri politikasının oluşturulması ve uygulanması amacıyla, Avrupa Birliği
katılım öncesi mali yardımları kapsamında, 6 milyon euro kaynak tahsis edilmek
suretiyle finansman sağlanan Türkiye İş Kümeleri Politikası Geliştirme Projesi
uygulamaya konulmuştur. Türkiye’de tasarım kültürünün geliştirilmesi için adımlar
atılmıştır. Katma değeri yüksek, yenileşme odaklı, teknoloji yoğun
ürün ve üretim teknikleri açısından ar-ge yardımlarına önem verilmiştir. Sanayi ürünlerinin geliştirilmesi desteklenmektedir. Yine tarım ürünleri konusunda, aynı şekilde faaliyetler
devam etmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) – 2008 yılı bütçesinin
milletimize hayırlı olmasını temenni eder, hepinize en derin saygılarımı
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrbeç. AK Parti Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin. Buyurun Sayın Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır Sayın Metin. AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 yılı bütçesi
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına sizleri
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Hükûmetleri döneminde kesintisiz büyüme süreci içerisinde bulunan ülkemizde,
ihracat, bu sürecin temel unsurlarından birisi olmuştur. Ülkemiz 2003, 2004,
2005 yıllarında OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlı gayrisafi yurt içi
hasıla artışını gerçekleştirirken, 2004 yılında yüzde 33,7; 2005 yılında yüzde
16,3 ve 2006 yılında ise yüzde 16,1 oranında artan ihracatımız, ekonomik
büyümeyi desteklemiştir. Küresel ticaretin hızla arttığı ve ticaret yapma
şekillerinin sürekli değiştiği günümüzde dünya ekonomisi karşımıza yeni rekabet
şartları, yeni rakipler ve beklenmeyen riskler çıkarmaktadır. Sanayicimizin, iş
adamımızın, girişimcimizin ve ihracatçımızın küresel rekabetin getirdiği bu
zorlu şartlara başarıyla uyum sağlaması ve gelişmelere ayak uydurabilmesinde
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, ihracat potansiyeli olan, ihracata başlamak
isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan iş dünyasının, özellikle Türkiye’deki
işletmelerin, yüzde 95’i KOBİ’lerimizin kırk yedi yıldır her zaman yanında
olmuş, onlara dünya standartlarında profesyonel hizmet sunmuş ve sunmaktadır.
Bu hizmeti sadece Türk ihracatçısına değil, Türkiye ile iş yapmak isteyen
yabancı ülke iş adamlarına da sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, sadece yurt içine değil, yurt dışına yönelik
çalışmalar da yapmaktadır; yurt dışındaki ithalatçı firmalara Türk ihraç
ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla yabancı dillerde yayınlar
hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilerle millî katılım organize etmekte,
yerli ihracatçı ile yabancı ithalatçı arasında doğrudan temas imkânları
kurmaktadır. Bu çerçevede 2007 yılının on bir ayında yerli ve yabancı firmalara
yaklaşık 7 bin ticari bilgi hizmeti vermiştir. İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezine başvuran firma sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi firmalara sadece bilgi vermemekte onları eğitmektedir
de. Bakınız, girişimcilere ihracat kültürü kazandırmak ve dış ticaret eğitimini
ülke çapında yaygınlaştırmak için 2007 Kasım ayı sonu itibarıyla çeşitli
illerde gerçekleştirdiği yaklaşık doksan eğitim programı ile 7.200 civarında
katılımcıya dış ticaret konularında eğitim hizmeti vermiştir. 2008 yılında
eğitim programı sayısını ve muhteviyatını artırarak binlerce yeni iş adamımıza
daha ulaşmayı ve hiç ihracat yapmayan firmalara yönelik özel programlar yapmayı
da planlamaktadır. 2006 yılı sonu itibarıyla 44 bin olan ihracatçı firma
sayımızın, bu programlarla daha yüksek rakamlara çıkması beklenmektedir. Yeni
ihraç pazarları bulmanın giderek daha da önem kazandığı ve pazara giriş
tekniklerinin farklılaştığı günümüz dünyasında, ihracatçılarımız için gerekli
ülke ve pazar araştırmalarını zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak
gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında en yeni bilgileri ihracatçılarımızın
hizmetine sunmaktadır. Âdeta ihracatçılarımızın gözünü açmakta, onlar için
bilgi üretmektedir. 2004 yılından bu yana, yerinde pazar araştırmaları ile
ihraç ürünlerimiz için potansiyel yirmi dört ülke pazarı İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi uzmanları tarafından doğrudan ziyaret edilmiş, bu pazarlarla
ilgili rehber bilgiler derlenerek sonuçları seminer, toplantı ve yayın yoluyla
ihracatçılarımıza aktarılmıştır. 2008 yılında, yükselen ve yeniden parlayan
pazarları tespit ederek on üç ülke için de pazar araştırması yapılacaktır. Bilgi çağının gereği e-ticaret konusunda İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Bir kamu kuruluşu
olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi İnternet sitesi, Ticari Talep Eşleştirme
Hizmeti Projesi ile Türk ihracatçısı ile yabancı ithalatçının buluşma noktası
olmuştur. Bu buluşma noktasında şu an itibarıyla tam 19.580 yerli ve 3.242 yabancı
firma kayıtlıdır. Rekabetçi bir ihracat stratejisinin önemli sac
ayaklarından birisi de, sağlıklı işleyen ihracat destekleridir. 2007 yılında
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 220 firmaya İhracat Pazar Araştırması Desteği
(İPAD) sağlamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın Metin.
FATİH METİN (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım . İPAD, bir KOBİ’nin dış pazarlara açılımında, yurt dışında
müşteri bulmasında önemli bir anahtardır. Bu destek ile KOBİ’lere, hedef pazara
girişte ulaşım, konaklama, tercüman hizmetlerinde ciddi bir finansman desteği
sağlanmaktadır. 2008 yılında bu destekten daha fazla KOBİ’nin faydalanması
beklenmektedir. İhracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf değil,
Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe konulan faaliyet ve
projeler çerçevesinde ihracatçılarımızla iş birliği, karşılıklı güven ve
koordinasyon içinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bir sonucudur. Bu
çabalarda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin yeri de hep olmuştur ve olmaya
devam edecektir. Ülkemizin sürdürülebilir bir ekonomik istikrar için
ekonomimizdeki ihracatın güçlü konumunu korumak durumundadır. Bu nedenle,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin, ihracatın düzey olarak artışının sağlanarak
çeşitlenmesi ve daha teknolojik ve katma değeri yüksek bir kompozisyona
ulaştırması yönündeki çabalarının devamı önemlidir. Bu duygu ve düşüncelerle ve bu bilgilerle, 2008
bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Metin. Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Demokratik Toplum
Partisi Grubunda. Grup adına ilk söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan
Kışanak’a aittir. Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika Sayın Kışanak. DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı bütçelerine ilişkin Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Hükûmetin hazırladığı 2008 yılı bütçesini görüşüyoruz.
Ekranları başında bizleri izleyen milyonlarca kişi, tüm yurttaşlarımız, bu
bütçe görüşmeleri sırasında verdikleri vergilerin nasıl harcandığını,
ürettikleri mal ve hizmetlerin nasıl değerlendirildiğini, ülke ekonomisinin
nereye götürülmek istendiğini ve kendi yaşamlarında nasıl bir değişim
yaşanacağını anlamak istiyorlar. Bu nedenle, teknik bir değerlendirmeden daha
çok, AK Parti Hükûmetinin ekonomi yönetiminin insanlarımızın yaşam kalitesini
nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım. Zaten bir ekonomi yönetiminin
başarısı da sürdürülebilir olup olmadığı, yurttaşların yaşam kalitesini
yükseltip yükseltmediği, işsizlik ve yoksulluk sorununa çare bulup bulmadığıyla
ölçülür. Son yıllarda ekonomi yönetiminde göreceli bir iyileşme
sağlandığı ortada. Örneğin, enflasyonun ve işsizlik oranlarının tek haneli
rakama indiği belirtiliyor. Bu söylemin hayatta bir karşılığı olsaydı,
yoksulluk azalsaydı, bu durum, inanın, bizi de yürekten sevindirirdi. Eğer bir
ülkede enflasyon ve işsizlikle mücadelede başarı kazanılıyorsa, ama buna rağmen
yoksulluk azalmıyorsa, emekçilerin alım gücü yükselmiyorsa, bu ekonomi yönetimi
adaletsiz demektir. Demek ki, yaratılan değerler adil dağıtılmıyor, demek ki
emek-sermaye dengesine dikkat edilmiyor, demek ki borç faizi ödemekten
yurttaşın refah düzeyini yükseltmeye fırsat kalmıyor. Ayrıca, istatistikler de her zaman doğruyu söylemiyor. Bu
rakamların nasıl hesaplandığı önemlidir. Enflasyon hesaplanırken baz alınan
sepetin içinde neler olduğu önemlidir. Fiyatı düşen mal ve hizmetleri sepete
dâhil ederek enflasyon oranını düşük göstermek her zaman mümkündür ve TÜİK’in
yaptığı da budur. Fiyat endeksinin yapısı Hükûmetin ihtiyaçlarına göre sürekli
yeniden düzenleniyor ve ortaya pembe tablolar çıkıyor. TÜİK, artık, bu tür
hilelere başvurmaktan vazgeçmelidir. Fiyat endeksleriyle sık sık ve gelişigüzel
bir şekilde oynamaktan vazgeçmeli, doğru bilgi üretmelidir. Çünkü, o Kurum, bu
halkın vergileriyle üretim yapması gereken bir kurumdur. Aynı hileli durum, açıklanan işsizlik rakamları konusunda
da söz konusudur. Bu hesaplarda, çeşitli nedenlerle iş aramaktan umudunu kesen,
ancak iş olduğu takdirde çalışmaya hazır olan büyük bir kesim işsiz sayılmıyor,
işsizlik oranı da bu nedenle düşük çıkıyor. Eğer milyonlarca kişi her gün
gazete ilanlarından iş aramaktan usandıysa, iş istediği her kapıdan eli boş
dönmekten umudu kırıldıysa, bunun nedeni AK Parti Hükûmetinin uyguladığı
istihdam düşmanı ekonomik politikadır. Hükûmetin verdiği rakamlara göre, 2006 yılında Türkiye
genelinde ortalama işsizlik oranı 9,9’dur. Anlaşılan, işsizlik oranını tek
haneli rakama düşürmek için bir hayli çaba harcanmıştır. Bu rakam şu anlama
geliyor: Türkiye’de iş arayan her 10 kişiden 9’u iş bulabiliyor, sadece 1 kişi
iş bulamıyor. Peki, buna kim inanır. Bunu Fatma teyzeye, Haydar amcaya sorsa bu
Hükûmet, aynen de böyle anlatsa “Bizimle dalga mı geçiyorsun” yanıtını almaz
mı? Çünkü, halkımız ne yaşadığını çok iyi biliyor. Değil bu ülkede iş arayan 10
kişiden 9’unun iş bulması, 10 kişiden 5’i bile iş bulsa bugün yoksulluk
göstergeleri bu kadar kötü olmayacaktı. AKP Hükûmetinin iş başına geldiği günden bu yana ortaya
çıkan büyüme oranları da tam anlamıyla gerçeği yansıtmıyor. Dünyada ciddi bir
likidite bolluğunun oluştuğu, uluslararası piyasalardaki akışkan paranın
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere aktığı bir zaman diliminde iş başına
gelen Hükûmet bu durumdan yararlandı. Yabancı sermaye akışı sonucu oluşan
büyüme, biraz da abartılarak kamuoyuna sunuldu. İstihdam yaratmayan, halkın
yaşam kalitesinde kayda değer bir iyileşmeye yol açmayan sabun köpüğü
niteliğindeki bu büyüme, büyüme değil, olsa olsa şişmedir. 2001 sonrası dönemde toplam yurt içi reel hasıla artış
ortalaması yüzde 7,3 olarak gerçekleşirken istihdam artış ortalaması ise yüzde
1,1’de kalmıştır. İşte, büyüme, büyüme diye göklere çıkarttıkları verilerin
gerçeği budur. Hükûmet, geçtiğimiz yılın bütçe performansıyla gurur
duyuyor, açığın millî gelire oranının 0,8’e düştüğünü iddia ediyor. Ancak, ne
yazık ki verilen bu rakamlarda da ciddi sorunlar var. Seçim öncesinde “Kamu
maliyesinde tarihsel iyileşmenin altına biz imza attık” diyebilmek için,
Hükûmet, bütçe açığını düşük göstermiştir. 2006 yılı bütçesinin az açık
vermesinin hikmeti, bütçenin bazı harcama kalemlerinin 2007 yılı bütçesine
kaydırılmasında yatmaktadır. Örneğin, belediyelere verilen vergi payı, yani
mahallî idare payı 2006 bütçesinde gider olarak kaydedilmemiştir. Hükûmet
birtakım gider kalemlerini bir sonraki yıla kaydırarak ve tek seferlik olan
bazı gelir kalemlerini içeri alarak, bütçe açığını düşük göstermiştir. Fakat,
eninde sonunda mum yatsıda sönmüştür. Bu yılın bütçesinde öngörülen açık sadece
seçim ekonomisiyle açıklanamaz. Bu biraz da geçtiğimiz yılın bütçesinde
gerçekleştirilen hile hurdanın faturasıdır. Bu yıl bütçe açığı ciddi bir biçimde yükselmiştir. Deyim
yerindeyse, 2007 yılı bütçesi tam anlamıyla bir fiyaskodur. Yıl içinde sık sık
revizyona uğrayan bütçe açığı hedefi, şimdi, 2002 yılları seviyesine doğru
ilerlemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet rakamlarla
oynayarak pembe tablolar çizedursun; acı gerçekler çok çeşitli raporlarla sık
sık yüzümüze vuruluyor. Bunun son örneğini de, geçtiğimiz günlerde açıklanan
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişme Raporu’yla
yaşadık. Bu rapora göre, Türkiye, insani gelişme endeksinde, yani
yurttaşlarının yaşam kalitesinde 177 ülke arasından 84’üncü oldu. Hükûmet, “Bir
önceki yıl 92’nci sıradaydık, şimdi ilerleme kaydettik” diye savunmaya
geçebilir. Ama bu savunma, Türkiye’deki yaşam kalitesinin, Kıbrıs, Arjantin,
Brezilya, Kazakistan, Ermenistan, hatta uzun yıllar ambargo altında yaşayan
Küba’dan daha kötü olduğu gerçeğini saklayamaz. Bu savunma, Türkiye’deki yaşam
kalitesinin, OECD ülkeleri içerisinde son sırada olduğu gerçeğini saklayamaz.
Hele hele, cinsiyet eşitliği endeksine göre 111’inci sırada olduğumuz gerçeğini
asla değiştiremez. Yaşam kalitesi açısından 84’üncü sırada olan Türkiye’nin
dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olması gerçeği ise, tam da anlatmaya
çalıştığımız adaletsizliğin, eşitsizliğin kanıtıdır. Yani, ekonomisi büyük ama
halkı perişan bir ülkede yaşıyoruz. İşte Türkiye’nin gerçek tablosu budur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki
adaletsizlik, eşitsizlik bununla da kalmıyor. Genel tablo pek de iç açıcı
değil, ama Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde durum daha da vahimdir. Kürt
nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu iki bölgede yaşam kalitesi, ne hikmetse,
seksen yıldır sürekli ve istikrarlı bir şekilde, Türkiye’nin batı bölgelerine
nazaran daha kötü durumdadır, hatta her geçen gün aradaki fark giderek
açılmaktadır. Bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si
yaşıyor. Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o
tarihten bu yana güncellenmeyen, illerin sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasında, bölgenin 21 ilinden 17’si, Türkiye’nin 81 ilinin en alt 20’lik
dilimin içinde yer almaktadır. En sonuncusu 2001’de ölçülen kişi başına
gelirde, bölgedeki 21 ilin tümü Türkiye ortalamasının altındadır. Kişi başına gelirin yanı sıra, yaşam kalitesinin en temel
kriteri olan eğitim ve sağlık göstergelerinde de bölgedeki durum vahametini
ortaya koyacak kadar kötüdür. Yeşil kartlı nüfus oranı bölgedeki yoksulluğun en çarpıcı
göstergesidir. 2007 yılında Türkiye genelinde 8 milyon 633 bin kişi yeşil kart
kullanıyor. Türkiye genelinde yeşil kart, toplam nüfusun yüzde 12’sine denk
düşüyor. Ancak bu oran bölgede yüzde 30’larda, hatta, bazı illerde yüzde
40’lara, yüzde 50’lere tırmanmaktadır. Hükûmet, bu duruma, “Daha ne
istiyorsunuz, yeşil kart verdik, bedava tedavi oluyorlar.” diye kendini
savunabilir. Oysa biz biliyoruz ki, hiçbir mülkiyeti ve hiçbir geliri
olmayanlara yeşil kart veriliyor. Yani, bölgede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının yüzde 30’u hiçbir gelire sahip değildir, yeşil kart bunun
göstergesidir. Türkiye genelinde olduğu gibi, resmî verilere bakarak
bölgede yaşanan işsizlik sorununu da anlamak mümkün değildir. Örneğin, TÜİK’in
2006 verilerine göre Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 9,9; Van’da ise
8,5’tir, yani Van’daki işsizlik oranı Türkiye ortalamasının altındadır. Buna
inanmak mümkün mü? Muş, Bitlis, Hakkâri ise işsizlik oranı tablolarında yer bile
alamamıştır. Galiba, TÜİK’e göre bu illerde işsizlik hiç yoktur. Sağlık göstergeleri ise, gelmiş geçmiş hükûmetlerin bölge
insanına reva gördüğü yaşam düzeyinin âdeta bir aynası durumundadır. TÜİK’in
2004 verilerine göre Türkiye genelinde ortalama 700 kişiye 1 doktor düşerken,
bölgede 1.264 kişiye sadece 1 doktor düşmektedir. Sağlık personeli yardımı
olmadan yapılan doğum oranının Türkiye ortalaması yüzde 4 iken, bu oran Doğu
Anadolu’da yüzde 15, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 13’tür. Bugün Muş’ta doğumların
yüzde 38’i, hiçbir sağlık yardımı almadan gerçekleştirilmektedir, Şırnak’ta bu
oran yüzde 33’tür. Anne-bebek ölüm oranlarında son yıllarda Türkiye’nin
batısında ciddi düzeyde iyileşme sağlanmıştır, ancak bölgedeki vahim durum
gözlerden saklanmak istenmekte, istatistiklerde bile yer almamaktadır. Ancak
Dicle Üniversitesinin geçtiğimiz yıl yaptığı bir araştırma, bölgede anne-bebek
ölümlerinin Afrika ülkeleri düzeyinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. İnsani yaşam endeksinin en önemli kriteri olan eğitim
durumu da bölge açısından pek iç açıcı değildir. 2006-2007 öğretim yılı
istatistiklerine göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde öğretmen başına 34
ilköğretim öğrencisi düşmektedir; Türkiye ortalaması ise 27’dir. Diyarbakır
Valiliğinin verilerine göre, ilde bulunan tüm okullarda 2006-2007 ders yılı
itibarıyla derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 51, ortaöğretimde
53’tür. Valiliğin rakamlarına göre, sadece Diyarbakır’da 4.263 derslik açığı
vardır. Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesinin yapmış olduğu bir araştırmada ise,
Diyarbakır’da 8.700 öğrenciye 1 laboratuvar, 4.312 öğrenciye 1 atölye, 1.603
öğrenciye 1 kütüphane, 1.571 öğrenciye 1 rehberlik odası ve 200 öğrenciye 1
tuvalet düştüğünü göstermiştir. Bölgedeki eğitim sorununun en önemli boyutlarından birisini
de ana dilde eğitim oluşturmaktadır. Bilimsel bir gerçek olarak, bireyin ana
dili onun on iki yaşına kadar dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği yegâne
düşünsel aracıdır. Bu yüzden, Kürt nüfusun ana dilde eğitim hakkı meşrudur ve
en temel insan haklarından biridir. Biz DTP olarak, ana dilde eğitim konusunu,
sadece bölgeye barış getirecek adımlardan biri olarak değil, aynı zamanda
vazgeçilmez bir insan hakkı olarak görüyoruz. Türkiye genelinde kamu hizmetlerinin toplam harcamalar
içerisindeki payı yüzde 29 iken 21 bölge ilinin ortalamasında sadece yüzde
7’dir. Yani, devletin genel kamu harcamaları Türkiye genelinde bölgede yaptığı
harcamaların neredeyse 5 katından daha fazladır. Buna karşılık, 2006 yılında
Türkiye genelinde savunma ve güvenlik adı altında yapılan bütçe harcamaları
kişi başına 299 YTL iken bölgedeki 21 ilin ortalaması 439 YTL olarak
gerçekleşmiştir. Bu da, neredeyse Türkiye ortalamasının 2 katı kadardır. Yani,
bölge halkının yaşamını olumlu etkileyecek kamu hizmetleri harcamalarında Türkiye
ortalamasından 5 kat daha az, ama güvenlik harcamalarında Türkiye
ortalamasından 2 kat daha fazla harcama yapılmıştır. Yine, önemli refah göstergelerinden biri olan kişi başına
elektrik tüketimi bölgede 769 kilovat saattir. Türkiye ortalaması ise 1.808
kilovat saattir. Türkiye genelinde ortalama olarak 1.000 kişiye 80 özel
otomobil düşmekteyken bölgede bu rakam 1.000 kişiye 27’dir. Bunları uzatmak
mümkün. İnsani gelişmişlik endeksi açısından hangi kalemi ele alırsanız alın,
bölgeler arası gelişmişlik farkının ne kadar derin bir uçurum hâlinde olduğunu
görmek mümkündür. Bölgeler arası gelişmişlik farkı bu kadar derinleşirken, ne
gariptir ki, Türkiye’nin tek kapsamlı bölgesel kalkınma programı olan GAP da
uygulamadaydı. Bugün geldiğimiz noktada, GAP’ın aslında bir kalkınma programı
değil, bir kandırma programı olduğunu görüyoruz. Ortaya çıkan rakamlar bize
bunu göstermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge illeri,
mahallî idare harcamalarından aldıkları paylar itibarıyla da seksen bir il
sıralamasının en alt kısımlarında yer almaktadırlar. Kişi başına mahallî idare
harcamasının Türkiye genelinde 429 YTL olduğu 2006 yılında bölge illerinden
sadece Tunceli bu ortalamanın üzerine çıkabilmiş, geri kalan yirmi ilde ise
kişi başına yerel yönetim harcamaları 250 YTL’nin altında kalmıştır. Bölge
belediyeleri kişi başına 250 YTL’lik yerel idare harcamasıyla yetersiz
olduklarıyla suçlanırken, kişi başına yerel yönetim harcaması Rize’de 1.763,
Kocaeli’de 1.063, Ankara’da 918 YTL olarak gerçekleşmiştir. Ortada bu kadar
vahim bir tablo varken, bölge halkına reva görülen yaşam kalitesi bu kadar
düşükken, acaba AK Parti neyine güvenerek 2009 yılında yapılacak yerel
seçimlerde Diyarbakır’ı alacağını iddia ediyor? SAFFET KAYA (Ardahan) – Türkiye’nin seksen bir vilayeti… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sıkıntı var, sıkıntı. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – 2008 yılı bütçesinde ve Devlet
Planlama Teşkilatının 2007-2013 Kalkınma Programı’nda bölgeler arası
sosyoekonomik eşitsizliği giderecek hiçbir proje yer almıyor. Bölge halkının
barış ve özgürlük talepleri ise, savaş tamtamları arasında susturulmaya
çalışılıyor. Diyarbakır’ı alabilmek için hem halkın barış ve özgürlük
taleplerine hem de eşitlik ve adalet taleplerine duyarlılık konusunda DTP’yle
yarışmanız gerekecek. Ama bu Meclisin önüne getirdiğiniz ne Hükûmet
Programı’nda ne de 2008 yılı bütçesinde böyle bir yarışın izlerine rastlanmadı.
Halka hizmet için yarış güzeldir. Yeter ki demokratik olsun, yeter ki hilesiz
hurdasız olsun. Biz böylesi bir yarışa her zaman hazırız diyor, saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kışanak. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz sırası
Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici’ye ait. Buyurun Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakika, Sayın Binici. DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından sunulan 2008 yılı Merkezi
Yönetim -GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı- Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde
Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bölgeler arası dengesizliklerin
vahim boyutlara ulaştığı ülkemizde, GAP projesinin bölge halkı açısından hayati
önem taşıdığını uzun uzun ifade etme gereğini duymuyoruz. Ancak yılan
hikâyesine dönen cumhuriyetin bu en önemli projesinin hâlen hak ettiği değeri
görmüyor olması vahim bir durumdur. Bir yandan ulaşılabilir AB fonlarının bölgeye aktarılması
meselesinde Hükûmet politikalarının yeterli hizmeti sağlamadığını düşünüyor,
bir yandan da özel Hükûmet politikalarının bölge için pozitif ayrımcılık
perspektifinde şekillendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kadınlar,
çocuklar, göç ettirilmiş insanlar, kentsel dönüşüm ve entegrasyonla ilgili
oldukça acil ve hayati sorunlar bulunmaktadır. Sosyoekonomik gelişmişlik
indekslerinde her iki bölge de diğer bütün bölgelerin gerisinde bulunmaktadır.
Bu konularla ilgili olarak Hükûmet otoriteleri tatmin edici ve yapıcı
uygulamalarda bulunmamaktadırlar. Hükûmet, bölge için hazırlamış olduğu projelerde katı bir
merkeziyetçi politika gütmekte ve yerel yönetimlerle sağlıklı ve adil bir
diyalog kurmamaktadır. Merkezî otoritenin “yerindenlik” ilkeleriyle kucaklaşmak
konusundaki yetersizlikleri çözümsüzlük durumunu derinleştirmekte ve sosyal,
siyasal patlama risklerini artırmaktadır. Bölgedeki, siyasal, toplumsal barış
ve istikrar için, bölgeler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve
bölgede, başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin sağlanmasının
bir gereklilik olduğu unutulmamalıdır. Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal
politikalar ve ayarlamalar, tutarlı, kapsamlı, sistematik bir biçimde
karşılıklı olarak yapıcı ve birbirini besleyici bir biçimde yürütülmelidir. Değerli milletvekilleri, GAP İdaresinin resmî İnternet
sitesinde bakın GAP nasıl tanımlanıyor: “Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede
yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgeler
arası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal
istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan, aynı zamanda ülkemizi
uluslararası alanda markalaştıran son derece önemli ve kapsamlı bir projedir.”
Yani, az evvel sözünü ettiğim sorunların çözümüne dönük somut bir projeye
dönüştürülebilme olanağı bulunan bir yapı olarak tanımlanmıştır GAP. Fakat,
Sayın Başbakan ne diyor: “Türkiye’nin sorunu GAP değildir.” diyor. Bu “Biz
belli konuları aşamıyoruz, belli konularda politika üretemiyoruz” demenin bir
başka biçimi midir acaba? Çünkü, GAP bölgesinin böyle bir merkez hâlini
alabilmesi kapsamlı iç ve dış politikalarla mümkündür. Yani, aslında “yurtta
barış dünyada barış” ilkesinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Doğru ve
dostane komşuluk ilişkileri ve iç huzur ile istikrarla mümkündür. Tabii,
istikrarsızlığın istikrarıyla değil, sürdürülebilir bir kalkınmanın
istikrarıyla. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 1927’deki resmî
nüfus sayımı verilerine göre Türkiye’nin üçüncü büyük sanayi kenti olan
Diyarbakır’ın, 2003 yılı verilerine göre sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi
bakımından altmış üçüncü sıraya gerilemiş olduğunu görüyoruz. Bu, ülkenin
doğusunu, ülkenin batısının ekonomik periferisi durumuna getirmek anlamına
geliyor. Siyasal ve ekonomik merkez olarak batı ve onun periferisindeki bir alt
alan olan doğu ve güneydoğu… Şimdi bölgeyi böyle bir periferi olmaktan kurtarıp
bir ekonomik merkez hâline getirme olanaklarımız var. Bu ise doğru ve
uygulanabilir politikalarla mümkündür. GAP projesinin sistemli bir politikayla,
Orta Doğu için çekim merkezi olabilecek bir bölge yaratmaya dönük olanakları
söz konusudur. Bu olanakları neden değerlendirmeyelim? Bundan önceki dönemde ülke yirmi altı istatistiki birime
ayrılmıştı. Bunun amacı oluşturulan istatistiki birimler aracılığıyla ekonomik
gelişmeyi “yerindenlik” ilkesi doğrultusunda sürdürmek gibi görünmektedir.
“Yerindenlik” ilkesi bakımından hepimizi umutlandırmış olan bu yapılanmanın iç
dinamiklerine bakalım: Adıyaman, Kilis ve Gaziantep bir birim oluştururken,
Diyarbakır ve Şanlıurfa bir birim oluşturmaktadır. Şimdi, akıl kârı mı bu? Bir
yanda Nemrut Dağı, Arsemia’sı, Kommagene Krallığı ile Adıyaman, öbür yanda
peygamberler diyarı Şanlıurfa, üstelik köyleri birbirine bakan iki il. Neden
turizm eksenli bir planlama yapılarak bu iki il bir birim olarak
tasarlanmamıştır? Şimdi, biz bölgenin bütün Orta Doğu’da bir merkez
olabilme potansiyelini ve gücünü tartışıyoruz, Hükûmet ne yapıyor? İç
ilişkilerdeki merkezleri kaydırmaya çalışıyor. Evet, Sayın Başbakanım,
sözlerinizi şimdi daha iyi anlıyoruz. “GAP Türkiye’nin sorunu değildir.”
diyorsunuz, haklısınız, Türkiye’nin sorunu merkezlerin tanımlanmasıyla
ilgiliymiş, bunu bize gösterdiniz. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2003-2007 arası
kamu yatırım paylarını nüfusa oranladığımızda ise ortaya çıkan tablo şudur:
Doğu Anadolu’da yaşayan bir kişi 1 lira yatırım alıyorsa Güneydoğu Anadolu’da
yaşayan bir kişi 1,21 lira, Ege’de 1,16, Akdeniz’de 1,34, Marmara’da 1,67, İç
Anadolu’da 1,67, Karadeniz’de ise 2,1 lira yatırım almıştır. Şimdi soruyorum
size: Bu düzeydeki kamu harcamalarıyla mı bölgeler arasındaki gelişmişlik
farklarını ortadan kaldıracaksınız? Değerli vekiller, bilindiği üzere Türkiye’nin cari açık
konusunda en fazla başını ağrıtan sektör enerji sektörüdür. GAP projesinin
yazgısını biraz yakından incelersek, aslında hükûmetlerin asıl kaygısının bölge
insanı olmadığını, bu kaygının enerji sektöründeki sorunları giderme temelinde
olduğunu göreceksiniz. Hedeflenen enerji üretimi büyük oranda sağlanmış olduğu
hâlde, sulanabilir tarım arazileri konusunda hedefin yalnızca yüzde 14’ü
gerçekleşmiştir. Yani “Biz, bize lazım olan enerjiyi elde ediyoruz, geri kalan
meseleleri ikinci plana itiyoruz.” biçiminde bir anlayış söz konusudur. Eğer,
böyle olmasaydı, biraz daha enerji hırsıyla, Hasankeyf gibi kültürel, tarihsel
bir mirasın sular altında bırakılması gibi bir konu gündemimizi bu kadar meşgul
eder miydi? Bölgeler arası eşitsizlikleri giderebilecek adaletli bir
kamu yatırım politikasının geri kalmış bölgelere göreli olarak daha fazla
ödenek ayrılması gerekirken, durum tam tersi olmaktadır. Sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasında en alt sırada bulunan Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgeleri, nüfuslarının hak ettiği orandan bile daha az kamu yatırımı almışken,
Ege hariç diğer bölgeler nüfuslarından daha fazla yatırım almış, ne mutlu ki,
özellikle Karadeniz Bölgesi kamu yatırım oranlarında en öne çıkmıştır. Aldığı
pay, Doğu Anadolu’nun 2 katından daha fazla iken Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden
de tam 1,73 kat daha fazla kamu yatırımından faydalanmıştır. Tabii ki,
sosyoekonomik gelişme itibarıyla beşinci sırada bulunan Karadeniz Bölgesi’nin
gelişmiş bölgelerden daha fazla kamu yatırımı alması, bölgenin kalkınması ve
diğer bölgelere yetişmesi için önemlidir. Bölgeler arası gelişmişlik farkının
kapatılması için yapılması gereken şey, daha nüfusları oranında bile yatırım
alamayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun diğer tüm bölgelerden daha fazla kamu
yatırımından faydalanmasını sağlamaktır. Bunun için yapılması gereken ise GAP
projesinin, tam da tanımlandığı biçimiyle, gerçek kimliğine kavuşturulması
eksenli bir çalışmadır. Yani, GAP, bugün, planda sözü edilen tüm sektörlerdeki
yatırımları içine alan, sürdürülebilir insani kalkınmaya dayalı, entegre bir
bölgesel kalkınma projesi olarak uygulanmalıdır. Bu nasıl mümkün olacaktır?
Sorunlarımızın doğru bir biçimde tanımlanması ve konuşulmasıyla elbette. Bölgeler arası gelişmişlik farkını sona erdirmeyi
hedefleyen GAP’ın en büyük handikaplarından biri de uygulamalardan kaynaklı
olarak bölgenin kendi içinde yaratılan eşitsizliklerdir. Örneğin, Suriye
sınırında son derece verimli alüvyal topraklara sahip olan Suruç ilçemizde GAP
çerçevesinde otuz yılda tek bir çalışma yapılmamıştır. Bölgede aynı zamanda
sulu tarıma öncülük eden ve bilinçli bir çiftçi potansiyeline sahip olan Suruç
ilçemiz, sulu tarımla ilgili ürün desenlerinin de öncülüğünü yapmaktadır.
Ancak, baraj gölüne oldukça yakın olan bu topraklarda yaşayan yurttaşlarımızın
tek geçim kaynağı tarım olmasına rağmen, ne hikmetse, otuz yıldır GAP’tan en
küçük bir fayda görmemişlerdir. Suruç çiftçisine verilen bu cezanın nedenini
merak ediyoruz doğrusu. Gerilimlerle, gerginliklerle dolu bir bölgede ekonomik
gelişmenin yükselmesini beklemek akla uygun değildir. Bölgedeki siyasal,
toplumsal barışın ve istikrarın, bölgeler arası eşitsizliklerin ortadan
kaldırılması ve bölgede başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin
sağlanması yolunda bir gereklilik olduğu unutulmamalıdır. O hâlde, sorun bütün boyutlarıyla ve bütünlüklü olarak
ortaya konulmalıdır ki, çözüm perspektifleri de geliştirilebilsin. Bölgedeki
sosyal, ekonomik, politik ve kültürel sorunların, Kürt sorunuyla ilgili olarak
bir çözümsüzlük durumunun birer sonucu olduğunu vurgulamak gerekiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Binici, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Bundan başka, Kürt sorununu, bütünlüğü içerisinde, bütün
boyutlarıyla ele alabilecek bir projenin, kapsamlı ve bütünlüklü bir sivil
çözüm projesinin geliştirilmesi gerektiği de açıkça ortadadır. Hâl böyle iken, temel olarak şu ilkeyi esas almak
kaçınılmazdır: Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal politikalar ve ayarlamalar
tutarlı, kapsamlı ve sistematik bir biçimde, karşılıklı olarak yapıcı ve
birbirini besleyici bir biçimde yürütülmelidir. Özel Hükûmet politikalarının
bölge için pozitif ayrımcılık perspektifinde şekillendirilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Binici. Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda. İlk söz, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye
aittir. Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir dakika Sayın Tütüncü. CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de ekonomik kalkınma
açısından strateji ve politika planlamasının en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zaman
kesitinde, Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK bütçeleri üzerinde söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Evet, Türkiye’de planlamaya çok fazla gereksinim
duyulduğu bir zaman kesitinden söz ettim, gerçekten. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çünkü, küresel kapitalizm öyle bir noktaya ulaşmıştır ki,
gelinen bu noktada ekonominin ve büyümenin insanla ilişkisi kopmuştur. Bugün
dünyada iş yaratmayan büyüme yaygınlık kazanıyor. Büyüyen sektörler, bulunduğu
ülkeye ya da o ülkenin insanlarına karşı, ne yazık ki, yeterince sorumluluk
duymuyor. Bunlar, daha çok bağlı olduğu ana şirkete karşı sorumluluk
içindedirler. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur, oyunun kuralı budur. Çünkü,
söz konusu şirketler, ana şirket adına yatırım yapmaktadırlar ve onun nam ve
hesabına kâr sağlamayı amaçlamaktadırlar. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu nedenle, küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte
küreselleşen piyasaların eşitsizliği, adaletsizliği, işsizliği ve yoksulluğu
daha da artırmakta olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. İşte, Adalet ve Kalkınma
Partisi hâlâ bu gerçeğin farkına varabilmiş değildir. Ekonomi gemisini gözü kapalı bir şekilde yürütmeye
çalışıyorsunuz. Tabii ki, gemi yol alıyor, iklim müsait, ekonomi büyüyor,
ihracat artıyor, bütçe açığı daralıyor, borçların millî gelire oranı geriliyor.
Ancak, bunun maliyeti ne oluyor, topluma maliyeti ne oluyor, teknik deyimle
sosyal alternatif maliyeti ne oluyor? Bunu, hiç ama hiç tartışmıyoruz, aklımıza
getirmiyoruz. Bize göre, Türkiye’nin geleceğini bu yanlış politikalarla,
bilinçsiz, rastgele politikalarla ipotek altına sokuyorsunuz. Ayrıca, belli konulardaki iyileşmeleri sadece Türkiye’yi
ele alarak, kapalı devre anlatıyorsunuz. Bizimle beraber benzer statüde olan
diğer ülkelerde, acaba, 2002-2007 yıllarında nasıl ve hangi alanlarda
gelişmeler sağlanmıştır, bunları hiç dile getirmiyorsunuz. Bakınız, bize benzeyen ekonomilerin 2002 ile 2007
arasında ortalama ekonomik büyüme hızı Türkiye’den daha yüksek olmuştur.
Karşılaştırmayı son iki yıl itibarıyla ele alırsak, yani 2006 ve 2007 yıllarını
ele alırsak, gelişmekte olan, daha doğrusu bize benzeyen ülkelerle Türkiye’nin
arasındaki kalkınma hızı daha da artıyor, açılıyor. Onlar yüzde 7,3
kalkınmışlar, Türkiye ise yüzde 5,5 kalkınmış ve bu ülkeler, yani bize benzeyen
ülkeler, Türkiye’den daha yüksek büyüme hızlarını, çok daha düşük cari
açıklarla gerçekleştirmişler. Örneğin, benzer ülkelerin ortalama cari açık
oranı 2002-2007 yılları arasında yüzde artışın katı olarak yaklaşık 1,5 kat artmışken,
Türkiye’de 10 kat artmış. Yetkililer sık sık şunu dile getiriyorlar: “Finanse
edildiği sürece cari açıkla yaşamaya devam edeceğiz.” Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu anlayış, Türkiye’yi yabancının parasına aşırı ölçüde
bağımlı bir spekülatif büyüme modelinin tutsağı hâline getiriyor. Bugün bir
birimlik bir ekonomik büyüme veya ihracat artışı sağlamak için Türkiye önceki
yıllara göre daha fazla miktarda ithalat yapmak zorundadır. Nitekim, 2002
yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70’lerin üzerindeyken, şimdi
yüzde 60’lara gerilemiştir. Artan ithalatın finansmanını nasıl karşılıyorsunuz?
Dışarıdan borçlanarak. Borçla gerçekleştirilen ithalatın artışı ise, her gün
sayıları daha fazla artan yerli sanayiciyi piyasadan kovuyor, piyasadan
sürüyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuçta ne oluyor,
şu anda belki farkında değiliz, ama sonuçta ne oluyor? Kan kaybederek ekonomik
büyümeyi şimdilik sağlamış oluyoruz. Kendini yok eden, üretim gücünü yok eden,
bir ekonomik büyümeyi gerçekleştirme çabasında olan tek ülke şu anda
Türkiye’dir. İşsizlik ve yoksulluk artıyor, bugün gerçek işsizlik, benden önce
konuşan arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi, resmî işsizliğin en az 2
katıdır. Hükûmet, asgarî ücreti 419 YTL’ye çıkardığını iftihar
ederek, sık sık dile getiriyor. Peki Türk-İş’in hesapladığı açlık sınırı nedir?
Yaklaşık 700 YTL. Buna göre ücret ve gelirleri 419 YTL ile 700 YTL arasında
olan ne kadar işçi, memur, çiftçi, küçük esnaf ve sanatkâr, hatta, emekli var
ise, demek ki, bunların hepsi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi yapıyor.
AKP’den önceki yıllarda Türkiye’de kimsesizlerin, garibanların, işsizlerin
açlığından ve yoksulluğundan söz ediliyordu, ama AKP döneminde ne yazık ki,
çalışan, üreten ya da sosyal güvenlik şemsiyesi altında olanların açlığından ve
yoksulluğundan söz eder duruma geldik. Tarım ve hayvancılıktaki çöküş derinleşmektedir.
Çiftçimiz borcunu döndüremiyor değerli milletvekilleri. Tarım Krediye ve Ziraat
Bankasına olan borcunu ödeyebilmek için Türkiye’de çiftçilerimiz, yabancı
bankalara gidip tüketici kredisi borcu yapıyorlar ve borçlarını döndürmeye
çalışıyorlar. DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Öyle bir şey yok! Öyle
bir şey yok! ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Böyle bir şey var! Bugün
Hayrabolu’da -örnek vereyim size- 700 bin dönüm toprağımız vardır, 350 bin
dönümü ipotekli hâle gelmiştir. Gidiniz Hayrabolu’daki çiftçilerden öğreniniz. Küçük esnaf ve sanatkârın büyük bölümü, dükkânını siftah
yapmadan kapatırken, ayrıca, Bağ-Kur ile Maliyenin kıskacından kurtulamıyor.
Ödenmeyen çekler, protesto edilen senetler ve iflaslar hızla artıyor. Türkiye’nin borcunu beş yılda ikiye katladınız değerli
milletvekilleri. Dünyanın en yüksek reel faizini vererek son beş yılda 161
milyar dolar faiz ödediniz. Yanlışlarınızla, Türkiye’yi son derece tehlikeli
yeni bir tür borçlanma noktasına getirmektesiniz. Geçmiş dönemlerde dış açık ve
borçlanma kamu sektöründen kaynaklanıyordu, ekonomi krize girdiğinde istikrar
arayışlarında kamu bütçe dengesinin sağlanması yeterli oluyordu. Şimdi ise özel
sektörün borç yüküyle karşı karşıya ekonomi. Toplam dış borcun yüzde 61’i bugün
özel sektör borçlarıdır. 2007 Haziranında 140 milyar dolara ulaşmıştır özel
sektör borçları. 2002-2007 arasındaki artış oranı yüzde 210. Bu durum ulusal
ekonominin dengelerini tehdit etmeye başlamıştır Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri. Bu nedenle, Hükûmetin, Merkez Bankasının ve hatta IMF’nin bir
an önce şu soruyu kendilerine sormaları gerekiyor: Türkiye’nin tutsak edildiği
bu dışa bağımlı, spekülatif büyüme sürecinde özel sektörün aldığı kararlar
gerçekten akılcı kararlar mıdır, doğru kararlar mıdır ve toplumsal yarar
açısından en doğru kararlar mıdır? Eğer kur riski patlarsa özel sektörün bu
borçları nasıl karşılanacaktır, kimin tarafından karşılanacaktır? Hükûmetin ve
Merkez Bankasının bu konuyu bir an önce açığa kavuşturması gerekmektedir. Ne yapmak gerekiyor? Türkiye’de sanayileşmeyi ve
teknolojik gelişmeyi hızlandıracak politikaları acilen uygulamaya sokmalısınız.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünyada yükselen sanayiler var, güneşi
yükselen sanayiler var. Bunun için, dünyada güneşi yükselen sanayileri ya da
güneşi batmayan sektörleri dikkate alarak, Hükûmet bir an önce yeni bir
kalkınma yol haritası hazırlamalıdır. Bu harita uyarınca üretimde, ihracatta,
istihdamda ciddi bir atılıma girişmelisiniz, Dokuzuncu Plan’ı bu çerçevede
strateji ve politika planlaması mantığıyla yeniden revize etmelisiniz ve Devlet
Planlama Teşkilatını da bu çerçevede yeniden organize etmelisiniz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de kamu
sabit sermaye yatırımları çok düşük, çok düşük. Avrupa 100 dolar kamu sabit
sermaye yatırımı yapıyorsa, Türkiye 15 dolar yapıyor. Yani böyle bir şey
olabilir mi? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tütüncü, lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bir an önce, bu kamu sabit
sermaye yatırımlarını, yeni yol haritası çerçevesinde, Türkiye’nin,
önceliklerle, bir an önce, bir seferberlik anlayışıyla tamamlaması gerekiyor. Tarım ve hayvancılığı Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde
yeniden yapılandırmalısınız. Hayvancılığı, özel önem taşıyan bir sektör
konumuna getirmelisiniz. Güneydoğu Anadolu Projesi’ne yeni bir anlayışla mutlaka
ve mutlaka sahip çıkmalısınız. Gençlerin, kadınların ve özürlülerin istihdamına öncelik
tanıyacak özel istihdam projelerini uygulamalısınız. Ulusal bankacılığın geliştirilmesine özel bir önem
göstermelisiniz. Organize sanayi bölgelerindeki mevcut boş kapasitelerin
öncelikle devreye alınmasına özen göstermelisiniz. Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi
için ne gerekiyorsa yapmalısınız. Asgari ücreti ve emekli maaşlarını, insan onuru ve
saygınlığına yaraşacak şekilde, bunu gerçekleştirecek yeni bir millî gelir
politikasıyla… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeye rağmen,
çok az bir zaman sürecinde konuşmak durumunda kaldım, teşekkür ediyorum ve
bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz sırası,
İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil’e aittir. Buyurun Sayın Tamaylıgil. Süreniz on üç dakika Sayın Tamaylıgil. CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. On üç uğursuz bir rakam, baştan bunu on dört yapsak. BAŞKAN – Grubunuz vermiş efendim, bende kabahat yok. BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun.
Anlayışınızla uzatabileceğinizi düşünüyorum, çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sağ olun. BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Önce, SPK’yla başlayalım, çünkü benim mesleki hayatımın
içinde de önemli bir konuyu teşkil eden Sermaye Piyasası Kurulu. Sermaye piyasası nedir? Sermaye piyasası, bu ülkede
doğrudan yatırımların teşviki açısından ve kaynağının sağlanması açısından çok
önemli yeri olan ana bir piyasamız. Peki, sermaye piyasası ülkemizde yeterince
gelişebilmiş midir? Ne yazık ki hayır. Çünkü, kamu iç borçlanma gereğinin o
yüksek montanlı büyüklüğü, sermaye piyasası içerisinde direkt kaynak aktarma
piyasası olan hisse senedi piyasasının önünde önemli bir engel olmuş,
gelişmesini de -yıllar itibarıyla baktığınızda- çok net olarak ortaya koymasına
engel teşkil etmiştir. Şimdi, sermaye piyasasına nasıl baktı Hükûmetimiz?
Geçtiğimiz dönem ve bu dönem diye baktığımızda, sermaye piyasası ve borsa
aslında hep başarının bir işaretçisi mi acaba diye kullanıldı. AB’yle ilgili
görüşmeler yapılırken Sayın Başbakan ve beraberindeki heyet “İşte ne kadar
doğru yapıyoruz, İMKB İstinye gürlüyor.” dedi ve ondan sonraki sürece
baktığınızda, “Acaba bu piyasanın gelişmesi için bunu tamamlayıcı olarak ne
yapıldı?” diye sorduğunuzda, özelleştirmelere bakmanız yeterli. Özelleştirmelerin
acaba yüzde kaçı bu ülkede halka arz dediğimiz, yani sermaye piyasası
mekanizmalarında küçük yatırımcı ve halkı direkt kendine hedef alan ölçüde
gerçekleşmiş? Ne yazık ki yüzde 15’ler civarına bile varmamış. Peki, bu Hükûmet
döneminde farklısı mı olmuş? Hayır, yine blok satışlar, doğrudan satışlar,
büyük hisse satışlarıyla gerçekleşen bir özelleştirme. Bu piyasaya güven
verecek eylemleri gerçekleştirmeden, bu piyasanın gelişmesini beklemek de ne
yazık ki imkânsız. Diğer taraftan, sermaye piyasasının gelişmesi güven
ister. Güven faktörü de bu piyasaya yatırım yapmış olan kişileri mağdur
etmeyecek eylemlerden veya mağdur olmuşları bu noktada çözüme götürecek
kararlardan çıkar. Peki ne yapılmıştır? Geçtiğimiz dönemlerde, bankalarla
ilgili birtakım el koyulmalar yaşanmış, burada mağdur olan küçük yatırımcı için
sürekli hak aranmış. Geçtiğimiz dönemde, Bankacılık Yasası da dâhil olmak üzere
pek çok yasa çıkarken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Bu küçük yatırımcının
burada suçu yok ve buradan el koyduğunuz bankalar örneği var, bunu başka bir
yatırımcıya, yabancıya satıyorsunuz, buradakilerin hakkını koruyun.”
dendiğinde, ne yazık ki bu göz ardı edilmiş, piyasanın gelişmesi önünde engel
olarak kendini göstermiştir. Peki, küçük yatırımcı dediniz de, SPK’yla ilgili çok
önemli bir konu şimdi unutuldu, geçen dönem çok konuşmuştuk. Biliyorsunuz, yurt
dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımız var. Bunlar 60’lı, 70’li yıllardan
itibaren yurt dışına göç etmiş, orada iş imkânı, kendi bölgesine, ailesine
katkı sağlama imkânı arar iken bir taraftan çalışmış, bir taraftan da
tasarruflarını bir kenara koyup biriktirmiş, “Bir gün, benim gibi ailem
buralara gelmesin, benden sonraki nesiller ve ülke kalkınmam iyi bir şekilde
gerçekleşsin.” demiş ve bu kişiler, kendi yaşadıkları çevrelerde, faize de
karşı olarak düşünen bir düşünce tarzıyla, o kutsal inançlarının etkilendiği ve
bunların kullanıldığı bazı kişilerin ellerine düşmüşler. Geçen dönem, dört sene
uğraştık. İki sene, zorla bir araştırma komisyonunu oluşturmak için uğraştık.
Sonunda araştırma komisyonu kuruldu, kararlar çıktı, araştırmalar yapıldı,
tavsiyeler ortaya kondu. Sene 2005, rapor yayımlandı. 2006 görüşüldü. 2007’nin
sonuna geldik, Hükûmet aynen devam ediyor. Ama, çoğunluğu Avrupa’da yaşayan o
vatandaşlarımız hâlâ mağduriyetiyle baş başa kalıyor. Bu yetmiyor gibi, bu
şirketlerin ilgili ortaklıklarıyla yapılması gereken kanuni tavsiye süreci var.
Yani, bunu komisyonun AKP’li geçmiş dönemdeki üyeleriyle beraber
karşılaştırdık. Bir kısmı hâlâ bu sıralarda oturuyor. Ne yapıldı? Hiçbir şey.
Hiçbir şey yapılmadığı gibi, bu şirketlerle ilgili yurt dışından gelen belge ve
bilgiler, bu belge ve bilgilerin işlemesi gereken mekanizma şu anda duruyor.
Sadece ve sadece, Değerli SPK Başkanımız -30 Ocak gibiydi sanırım- ocak ayının
sonunda dedi ki “Ya, bunların hepsi değil, bazıları da yüzdürülebilecek
şirket.” Biz de kendi raporumuzda “Yüzdürülebilecekler olabilir.” demiştik.
“Bunları biz uygulama içerisinde çözeriz” dediler, ama bugün aralıktayız. Ne
yaptınız Sayın Başkan? Hiçbir şey. Peki, yeni, koordinasyondan sorumlu Sayın
Bakanımız, siz ne yaptınız? Yine hiçbir şey ve bugün hâlâ o kişiler
sorunlarının çözümünü bekliyor ve işin enteresanı, öyle bir sistem işliyor ki
Sermaye Piyasası Mevzuatına aykırılıktan cezası katileşmiş bu şirketlerden
birinin kendisi yönetim kurulu başkanı ve on tane üyesi, cezalarını iki defa
ertelettiler. Erteletmenin de şartları nasıl oluştu, onu da bir… Tabii ki
yargının kararına saygılıyız, ama aralık sonunda bu süre bitiyor. Şimdi, bunun
takibini nasıl yapacaksınız, biz de onu takip edeceğiz Sayın Başkanım. Şimdi, dün, çok enteresan bir satış oldu TMSF tarafından
ve bu satış ihale adı altında gerçekleşti, ama ben, biraz, ticari eğitim almış
bir kişi olarak ihalenin bir kişiyle nasıl yapıldığını da çok merak ediyorum. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Tahsis, tahsis! BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu ihale midir yoksa
katılanların son gün kaçıp gittikten sonra “Şu falan adrese gidecek” diye
kararlaştırılmış, sonucu belli bir çalışma mıdır? Bunun büyük bir soru işareti
vardır. Bunu gerekli makamların cevaplaması lazım. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Adrese teslim! BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bir de o satılan
şirketlerin küçük yatırımcıları var. Bir de o küçük yatırımcılar için ne
yapıyorsunuz? Onun da cevabını sizlerden bekliyoruz. Şimdi, biraz önce, burada, Vadeli İşlemler Borsasıyla
ilgili birtakım açıklamalar oldu. Bunlara baktığımız zaman -önemli
gelişmelerdir, destekleriz ama- orada birtakım manipülasyon iddiaları olmuştu
basına yansıyan. Bunlarla ilgili bir soruşturma açtınız mı? Oradaki Teftiş
Kurulu Başkanı, bir hanım, görevinden alındı, sonra iade ediliyor, sonra…
Akıbeti ne oldu? Bunların cevaplanmasını dilerim. Aynı zamanda, burada, İMKB adına Vadeli İşlemler
Borsasında yönetim kurulu üyeliği yapan kişinin İMKB’den olması gerekli mi,
gerekmez mi, öyle mi? Diğer taraftan baktığınızda, bir KOBİ borsaları var,
gelişmekte olan işletmeler piyasası diye, bu KOBİ borsaları ne oldu? Bugün,
yasası, iki seneyi aşkın süre oldu, çıktı. Acaba, nihai olarak nereye geldik? Bir konu da şu: Bakın, bir İmar Bankası olayı geldi.
Sürem çok az kalıyor ama onu da anlatacağım. İmar Bankası olayında hazine
bonosu önemli bir başlıktı: Olmayan hazine bonolarının satışı. Peki, dört sene
önce, yine aynı, ben bu kürsüdeyim ve Sayın Babacan o zaman konudan sorumlu
Bakan. Kendisine şunu sordum: Bugün, hisse senetleri, merkezî kayıt kuruluşunda
kayıt altındadır, isim bazında, müşteri bazında. Peki biz hâlâ bunları,
DİBS’leri, yani devlet iç borçlanma senetlerini kayda alabildik mi? Hayır. Dört
sene geçti. Neden alamıyoruz, almamızın önündeki engel ne? Bir de onu
sorgulamak isterim. Şimdi, tabii, SPK’nın bünyesinde, gayrimenkul değerleme
yetkisini verme de var. Peki, şunu da soracağım: Bir gayrimenkul değerleme
belgesi olan şirket, bu yetkiyi kaybettikten sonra tebliğle tekrar almış ve bu
tebliğin hazırlama aşamasında olan kişi, bu şirkete, görevinden ayrılıp
yönetici olarak geçmiş midir? Bunun da cevabını Sayın Başkandan istiyoruz. Şimdi, BDDK’ya geçmek istiyorum. BDDK deyince verilen
rakamlar, işte, artan aktif büyüklükleri, bunlar güzel. Peki, BDDK’yla ilgili
baktığınızda, bir yasa çıktı Türkiye’de. Bu yasa neydi? Bankacılıkla ilgili
reform yasası. Ama o reform yasası değildi. O, hortum yasası ile BDDK, TMSF’nin
kendi teşkilat yasalarının birleştirilip bankacılık yasası çıkarttık diye
çıkartılan IMF direktifli bir yasaydı. Biz, geçen dönem Mecliste bu konuyla
ilgili araştırma komisyonu kurduk, finansal faaliyetlerle ilgili. Görüşebildik
mi? Başkanı da hâlâ bu Meclistedir o komisyonun. Bu Meclise getirip görüşme
imkânı bile olmadan bir Bankacılık Yasası çıktı. Onun içinde de yatırımcıları
koruyacak tekliflerimiz vardı. İşte, birtakım finansman, özel finans
şirketlerinde büyük bir şekilde hak kaybına uğramış kişileri kurtaracak, onların
önünü açacak, TMSF yönlendirmeli bir karardı. Ne oldu? Gece görüşülürken
Mecliste, bir anda bir emir geldi, Bütçe Komisyonundan geçmişken o da gitti. Şimdi, bankacılığı konuşurken, büyüdük küçüldük derken
şuna iyi bakmak lazım: Türkiye’de bundan dört beş yıl önce yabancı payı kaçtı?
Yüzde 4, yüzde 5. Bugün kaç? Borsadakilerle beraber, baktığınızda, yüzde 42’ye
geldi. Peki dünyada ne oluyor? Yani, bizim Batı ülkeleri olarak baktığımız
dünyada bu rakamlar ne? Avrupa Birliğinde ne? Mesela, Avusturya’ya bakıyorsunuz
19, Fransa’da 19, Danimarka’da 17, İtalya’da 8, Hollanda’da yüzde 2. E niye
bizde böyle bir anda yüzde 42’ler? Şimdi, önümüzde Halk Bankası var, arkasından Ziraat
deniyor, tamamı gidecek. Bir ülkenin bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi
demek, onların kararında bir reel sektör, bundan sonraki sanayi hedeflerinin
gerçekleşmesi demektir. Bunları hiç dikkate almadan “Babalar gibi satarız...”
Satarsınız, ama ondan sonra sizin ekonominizin yönlenmesi ne olacak? Ve dünya, bakınız, beş yıldır bir saadet dönemi yaşıyordu
finansal piyasalarda. Ama o saadet dönemi ne yazık ki sona doğru geliyor. Ve
işte kredilendirme sistemi problemleri. Bu kredilendirme sistemi problemlerinin
yarattığı dalgalanmalar -ki, orada öksürüyorlar, rüzgâr çıkıyor, bizde
fırtınaya dönüşüyor- dünyayı tehdit edecek. Buna karşı BDDK ne tür tedbirler
alıyor? Bazen, görüyorum, işte, “Mr. John Bankalar Birliği Başkanı olmasın,
yabancı miktarı artmasın.” diye Başkan iyi niyetle söylüyor. Bazı sanayi
odaları da “Aman, tehlikeye gidiyoruz, dikkat edin, kredilerde, özellikle
yabancı para üzerinden kredi kullanılan mekanizmanın tehlikeleri var.” diyor.
Ama, vizyon olarak, misyon olarak ne yapılıyor? Önümüzde böyle bir süreç
geliyor. Buna nasıl hazırlanılıyor? Diğer taraftan, baktığınızda, BDDK’da uzman olmak için
doktora isteniyor. Peki bu doktora… Felsefe doktorası yapan uzman olmaya
yeterli mi oluyor Sayın Başkan? Veya Danıştay tarafından göreve iade kararları
alanlar niye gelmiyor? Bakınız, protestolu senetler, ödenmeyen çekler, bunların
arasında kredi kartlarında ödenmeyen miktarlar üçer, beşer, onar kat artmış.
Bunlara çok iyi bakmak lazım bankacılık sistemini değerlendirirken. Diğer taraftan, bakıldığında, Halk Bankası ve Ziraat
Bankası… Bakın, Halk Bankası ve Ziraat Bankası Türkiye’nin hem esnafı hem
çiftçisi açısından çok çok önemli, geleceği açısından önemli. Bunları da
satmaya gidiyoruz. Aman yapmayın, durun! Çiftçiye, esnafa, size oy veren
değerli temsilcilere bu haksızlığı yapmayın. Bütün kayıtlarıyla beraber satıyorsunuz.
Diğer taraftan, TMSF büyük bir kamu KİT’i. Ama, bu, yani,
baktığınızda, el koyulan şirketlerle… TMSF 5018 sayılı Kanun’la niye denetimden
çıktı? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Diğer taraftan, şimdi GAP
İdaresi çok önemli. Bakın, 2004 yılı sonunda bizim Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal bir çiftçiler gününde dedi ki: “GAP İdaresini kapatıyorsunuz.” Sayın
Başbakan “Hayır, yalan söylüyorsun.” dedi. Ama o gün Plan Bütçe Komisyonunda
GAP İdaresinin kapatılmasıyla ilgili verilmiş bir taslak vardı. Şimdi, GAP çok önemli. GAP sadece enerji, GAP sadece
sulama değil, GAP bir barış projesi. 1936 yılında Atatürk’ün önderliğinde
kurulmuş ve yönlendirilen bir proje. Bu projenin 1 milyon 800 bin hektarlık bir
sulama hedefi var. Yalnız, hedefler açısından baktığınızda ise ne kadarı
gerçekleşti? Ne yazık ki bu istenilen boyutta değil. Sayın Bakanımız “9 ilin 3’üne gittim, 6’sını da geçeyim,
ondan sonra eylem planını gerçekleştireceğim.” diyor. Bugün, baktığınızda,
sulamanın sadece 215 bin hektardan 263 bin hektara çıktığını görüyoruz ve
buraya geldiğimiz zaman, oradaki suyun yaratacağı ekonomik zenginleşmenin,
sosyokültürel gelişmenin ve iş alanları açacak olan sürecin eylem planını daha
6 ilde bırakmanın ben pek… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tamaylıgil, teşekkür ederim. BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Bir dakika daha rica
ediyorum, son bir dakika… Bir dakikada hemen bitiyorum. BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz, hiç bu uygulamayı
bozamam. Teşekkür ederim, sağ olun. BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş’e ait. Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz on bir dakika Sayın Keleş. CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezine, daha doğrusu, bunların ilgilendiği politikalara ve faaliyetlere
ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce
Meclise saygılar sunuyorum. Türkiye son beş yıldır giderek artan oranda dış ticaret
açığı ve cari açık vermektedir. İhracat görünürde artmakta, ama giderek daha
büyük bir oranda ithalata bağımlı hâle gelmektedir, ara malı ithalatı toplam
ihracatın üzerine çıkmıştır ve aradaki fark artmaktadır. Ayrıca, bir birim
üretim yapmak için gerekli olan ithalat miktarı da hızla yükselmektedir. Bir
diğer deyişle, ihraç ettiğimiz ürünlerin katma değeri giderek azalmaktadır. İktidar, cari açığın finansmanının sorun olmadığını ileri
sürmektedir. Cari açığı azaltmak için gerekli politikaları oluşturmak için de
yeterli çalışma yapmamıştır. Oysa dünyada son yıllarda var olan likidite
bolluğu azalmaktadır, ama likidite bolluğu azalmasa da cari açık Türkiye’ye çok
pahalıya mal olmaktadır, çünkü dış kaynakları Türkiye ancak çok yüksek oranda
bir reel faiz vererek temin edebilmektedir. Gelen yabancı sermayenin çok küçük bir miktarı yeni tesis
kurmak için gelmektedir, diğerleri özelleştirme adı altında mevcut tesisleri
satın almak, hazine arazilerini veyahut da diğer taşınmazları satın alarak
yüksek rant sağlamak, borsada paralarını değerlendirmek, bankacılık sektörünün
ve perakende ticaretin yüksek kârlarından yararlanmak için gelmektedir. İktidarın cari açık konusuna ciddi olarak eğilmesi ve
çözüm aramasını gerektiren başka gelişmeler de vardır değerli arkadaşlarım.
Bunlardan biri, dünyadaki enerji fiyatlarındaki hızlı artış ve Türkiye’nin
–sayenizde- dış ülkelere enerji bakımından giderek daha fazla bağımlı hâle
gelmesidir, diğeri de kâr transferindeki artıştır. Nitekim, yabancı sermayenin
yeni tesis kurmak, üretim yapmak, ihracat yapmak için gelmemesi sonucunda, yani
döviz kazandırıcı veyahut da döviz tasarrufu sağlayıcı faaliyetler için
gelmemesi sonucunda, kısa bir süre sonra kâr transferi daha ciddi bir sorun
olarak karşımıza çıkacaktır. Sayın milletvekilleri, uzun yıllar dış ticaretin
üretimle, yatırımla, teknolojik gelişmeyle ve hatta çeşitli girdilerin
üreticiye dünya fiyatlarından verilmesiyle ilgili bir bağlantı kurulmamıştır.
Bugün yerli üretimin ithal ürünlerle ikamesi söz konusudur. O nedenle de ithal
edilen ara mallarının ve yatırım mallarının Türkiye’de üretilmesi, sadece dış
ticaret sorunlarının çözülmesi açısından değil, ama aynı zamanda işsizliğin
azaltılması açısından, istihdamın artırılması açısından da yaşamsal önemdedir. Türkiye’nin, girdi ve enerji fiyatlarının, kredi
maliyetlerinin, KDV’nin yüksekliği, döviz kurunun ihracatı olumsuz etkilemesi,
ithalatı ise cazip hâle getirmesi, kayıt dışı sektörünün büyümesi ve bunun
haksız rekabet yaratması, tarım ve hayvancılık sektörünün daralması ve istihdam
ile ilgili çeşitli sorunları vardır. Ancak, son beş yılda bu konularla ilgili
gerekli adımların atılmadığı da bir gerçektir. Örneğin, yap-işlet-devret yöntemiyle kurulan santrallerde
maliyetlerin şişirildiği ve dolayısıyla bu şişkin maliyetlerin fiyatları
yükselme yolunda etkilediği çok önemli kuruluşların raporlarıyla sabit olduğu
hâlde, bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır. Gene, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması söylem
olarak birkaç defa gündeme getirilmiş, ama bu konuda da hiçbir adım
atılmamıştır. Ayrıca da Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin ciddi sanayi
yatırımlarına, yeni üretim alanlarına yönlendirilmesi için çaba harcanmamıştır.
Oysa, teşvikler bu konularda çok başarılı bir şekilde kullanılabilirdi. Türkiye’nin ciddi bir sanayileşme politikası yoktur ve bu
büyük bir eksikliktir. Bunu sadece biz söylemiyoruz değerli arkadaşlarım.
Bakın, TİSK’in hazırladığı, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun
hazırladığı Türk sanayi ve istihdam politikalarına ilişkin görüş ve önerilerle,
DPT’nin hazırladığı 2008 ve 2010 yıllarını kapsayan orta vadeli programda,
sanayileşme stratejisinin belirlenmesinden, sanayide orta ve uzun vadeli
perspektif oluşturmak üzere genel ve sektörel politika ve belgelerin oluşturulmasından
söz edilmektedir. Yani, bu belgeler vardır, iyileştirilmelidir demiyor,
oluşturulmasından söz ediyor. Aslında, bu bir kara mizah gibidir. Sanayileşmiş
ülkeler topluluğuna tam üye olmak isteyen Türkiye, bir sanayileşme
politikasından yoksundur. Cari açık büyük boyutlara ulaştığı hâlde cari açık
konusunda da ciddi bir politika yoktur. Cari açık konusunda, eğer
yanılmıyorsam, bugün bir önemli toplantı olacak. AKP İktidarının
başarısızlığının itirafıdır bugün bir toplantı olması, cari açık konusunda. Kaldı
ki cari açık bir sonuçtur değerli arkadaşlarım. Cari açığa yol açan ekonomik
gelişmelerle ilgili önlemler alınmalıdır. İktidar, yabancı sermayenin her
istediği alana yerli sermayeyle eşit koşullarda, hatta bazen daha da avantajlı
olarak gelmesine, özelleştirme adı altında en önemli kuruluşların yabancıların
eline geçmesine, bankacılık sektöründe hiçbir sınırlama olmadan yabancıların
ilerlemesine, büyük bir hızla toprak satın almalarına, borsanın yüzde 71'ini
ele geçirmelerine, ithalattaki inanılmaz yerli üretimi ikame eden artışa, 100
dolarlık millî gelir artışı için 126 dolarlık cari açık verilmesine seyirci
kalmakta, hiçbir önlem almamakta ve hiçbir tepki göstermemektedir. Tam tersine,
Babacan "Yüzde 100'e kadar yolu var."
demektedir bankacılıkla ilgili olarak. Bu durum inanılır gibi değildir,
ama ne yazık ki bir gerçektir. Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında
ihracattaki olumsuz gelişmelere değindi, ancak ihracattaki sorun olarak yeni
Türk lirasının değerindeki yükselmeye ağırlık verdi, ithalatın azalmasıyla
ilgili öneri getirmediği gibi bu konuya sorun olarak da yer vermedi. Oysa,
ihracatın artırılmasıyla ilgili çabalar yeterli değildir değerli arkadaşlarım.
İthalatın yerli üretime ikame etmesi önlenmeli, öte yandan da üretim ve yatırımı
artırmak için gerekli gördüğümüz ara malları ve yatırım mallarını giderek artan
oranda yurt içinde üretmenin yolları aranmalıdır. Sayın Bakan, sakın geçen yıl olduğu gibi GATT
kurallarından veya Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerden söz etmeyiniz. Ben onları
bilerek konuşuyorum ve size başka bir şey söylüyorum: Üretim ve yatırımın
önemine dikkat çekmek istiyorum ve dış ticaret sorunlarının ve işsizlik
gibi sorunların üretim ve yatırım
olmadan aşılamayacağını anlatmak istiyorum. Uluslararası ilişkilerde var olan hiçbir kural bir
ülkenin ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmesini engelleyemez. Türkiye-AB
ilişkilerinde de üretimi artıran ve çeşitlendiren faaliyetleri engelleyecek
kurallar yoktur, olamaz. Çözüm, ciddi bir sanayileşme politikasının
belirlenmesinden ve gerekli yatırımların yapılmasından geçmektedir. Ne yazık ki imalat sanayi yatırımları bu iktidar
döneminde en düşük düzeye inmiştir. Türkiye, tam üye olmadan ve tam üyeliğin
getireceği avantajlardan yararlanmadan Gümrük Birliğini tamamlayan ve on bir yıldır
onu yürüten bir ülkedir. Ne var ki Avrupa Birliğiyle olan çalışmalar, tam
üyelik sürecinin en iyi ihtimalle uzun zaman alacağını, hatta belki de
gerçekleşmeyebileceğini ortaya koymaktadır. Türkiye, tam üye olmadığı için
içinde yer alamadığı Avrupa Birliği karar organlarında dış ekonomik ilişkiler
konusunda alınan politika kararlarını, Gümrük Birliği nedeniyle uygulamak
durumundadır. Diğer bir deyişle, Türkiye iç pazarını sadece Avrupa Birliği
ülkelerine karşı değil, üçüncü ülkelere karşı Avrupa Birliğinin ön gördüğü
şekilde açmaktadır. Ayrıca, üçüncü ülkelerle, Avrupa Birliği ülkelerinin
yaptığı anlaşmalara benzer türde anlaşma yapmak zorunluluğu vardır. Dış
ekonomik ilişkilerle ilgili olarak karar alma yetkisini, bir anlamda, Avrupa
Birliği organlarına bırakmış durumdayız. Oysa, dış ekonomik ilişkilerin en
önemli parçası olan dış ticaret politikası bütün ekonomiyi etkiler değerli
arkadaşlarım. Sayın Bakan, bu çarpık ve egemenlik hakkı açısından
tartışmalı olan durumu değiştirmek, Türkiye’nin uğradığı haksızlığı gidermek
veya en azından telafi edecek ek olanaklar sağlamak için herhangi bir
girişiminiz oldu mu? Eğer olmadıysa böyle bir girişimde bulunmayı düşünüyor
musunuz? Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan “Genel
Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar” başlıklı çalışma, sektörler itibarıyla
yatırımları kamu-özel olarak ve cari fiyatlarla ve sabit fiyatlarla
vermektedir. İhracatın artırılması ve ithalatın frenlenmesi açısından büyük
önem taşıyan imalat sanayi yatırımlarına baktığımız zaman, 98 fiyatlarıyla,
kamu sektöründe, 2006 yılı dışında sürekli olarak azaldığını görüyoruz. “2007
yılında azalış oranı yüzde 33,5 oranında olacak.” deniyor sizin rakamlarınızla
Sayın Bakan. İmalat sanayi özel sektör yatırımları ise 98 fiyatlarıyla
artmış, ama dramatik düşüşler kaydetmiştir. Örneğin, 2003’te yüzde 65,3
oranında artarken 2007’de yüzde 8’e inmiştir. Toplam imalat sanayi
yatırımlarında, yani AKP İktidarı döneminde dibe vurmuş olan imalat sanayi
yatırımlarında 2008 yılı için öngörülen artış ise sadece yüzde 10,1’dir. O
nedenle, AKP İktidarının bu politikalarla sanayileşme konusunda bir atılım
yapması ve ithal edilen ara malları ve yatırım mallarını yurt içinde üreterek
ithalatı frenlemesi mümkün değildir kanısındayım. İnşallah yanılıyorumdur. Sayın milletvekilleri, uluslararası kuruluşların ve
yabancı ülkelerin Türkiye’yle ilişkilerinin bir özelliği vardır. Sadece kendi
çıkarlarını düşünmektedirler ve Türkiye’ye karşı çifte standart
uygulamaktadırlar. Örneğin, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin kendi ülke
yararını da gözetmeden büyük bir özveriyle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Keleş, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. BİRGEN KELEŞ (Devamla) - …gerçekleştirdiği
serbestleşmeyle yetinmemektedir. Avrupa
Birliği eşleştirme projesi çerçevesinde hazırlanan bir rapor bunun kanıtıdır.
Hazine Müsteşarının ön söz yazdığı ve gelecekteki reformlara rehber olacağını
söylediği yatırım ortamını iyileştirme raporunda 4875 sayılı Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Yasası eleştirilmektedir. Eleştirilen noktaların ikili anlaşmalar
kanalıyla aşılması için çabalar gösterilmiştir. Yabancılara kısmen kapalı,
yasaların değişmesi için büyük girişimler yapılmıştır ve bu tür faaliyetlere,
yani yabancıların kendi çıkarlarını koruması faaliyetlerine Hükûmetin büyük
destek vermesi hüzün verici bir durumdur. Burada, raporda denilmektedir ki: “Yatırımların
karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları çok önemlidir ve bunlara öncelik
verilmelidir.” Hâlbuki, Anayasa’da değişiklik olmuştur ve öncelik vermek, ulusal
yasalara nazaran öncelik vermek sadece temel haklarla sınırlandırılmıştır.
Aslında son beş yıldır yaşananlar yabancıların… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Keleş. (CHP sıralarından
alkışlar) BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Söylemek istediğim şudur:
Yabancılar haksız taleplerde bulunmaktadır. Yabancılarla ilişkilerde mevzuat
belirlerken duyarlı davranmalıyız. Ama, Hükûmet, gerek uluslararası
kuruluşların gerek yabancı şirketlerin isteklerine büyük bir iyimserlikle razı
gelmektedir ve bu, toplum yararı, kamu yararı ve ülke yararı gibi kavramlarda… BAŞKAN – Sayın Keleş, bütün milletvekillerinin hakkını
kullanıyorsunuz şimdi. BİRGEN KELEŞ (Devamla) – …Hükûmetin pek nasibini almamış
olduğunu göstermektedir. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş. Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda. İlk söz İstanbul Milletvekili Sayın Gündüz Suphi
Aktan’ın. Buyurun Sayın Aktan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir dakika Sayın Aktan. MHP GRUBU ADINA GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan iki gün
önce, Sayın Başbakan bütçe üzerinde yapmış olduğu konuşmada eleştirilerden
rahatsız olduğunu belirtti ve çözüm önerileriyle gelmemizi istedi. Şimdi,
hepimiz biliyoruz, demokrasilerde iktidarlar çözümleri üretirler, muhalefetler
de onu eleştirirler. Tabii, muhalefet eleştirilerini göz önüne alırsanız,
eleştirilenleri yapmazsanız bu da bir tür öneri yerine geçebilir. Ben ama Sayın
Başbakanımızın öneri, çözüm önerisi üzerinde ısrar etmesinden hareketle birkaç
çözüm önerisinde bulunacağım, umarım yararlı olur. Konuşmamda, Dokuzuncu Plan ve sanayi politikalarına,
sanayi stratejisine değinmek istiyorum. Bu çerçevede, özel ihtisas komisyonunun
raporuna, aslında o rapordan da önce çıkmış olan TEPAV’ın hazırlamış olduğu
birinci taslağa değinmek istiyorum. Bizde, bildiğiniz gibi, Japonya’nın oluşturduğu ve daha
sonra Uzak Doğu ülkelerinin, bu arada da Çin’in benimseyip başarıyla uyguladığı
sanayi stratejisi tecrübesi bulunmuyor. Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda bu
istikamette ciddi bir girişim yapıldığını görüyorum. Bu açıdan Devlet Planlama
Teşkilatını kutlarım. Şimdi, böyle bir stratejiye geçmeden evvel, AKP
İktidarının beş yıllık başarılarına -ki, başarılar var- ve başarısızlıklarına
kısaca göz atmak lazım. Pek fazla rakamlara da boğulmamak lazım. Bundan sonra
stratejiyi değerlendirmek daha doğru olabilir. Söyleyeceğim şeyler hepimizin bildiği şeyler. Bu son beş
yıl içerisinde enflasyon tek haneli rakamlara düştü, ama, 2005’ten sonra tekrar
yükselmeye başladı. Büyüme ortalama yüzde 7. Bu ciddi bir büyümedir, ama bu yıl
yüzde 5,5’a düştü. Bu, yüzde 5-5,5 önemli bir rakam, çünkü, yabancı ülkeler ve
ekonomistler Türkiye’nin kalkınma potansiyelinin yüzde 5 civarında olduğunu
söylüyorlar. Oysa Türkiye’nin potansiyeli daha yüksek. Zaten sosyal
sorunlarımızı çözmek için, Avrupa Birliği ortalamasına yetişmemiz için ve Uzak
Doğu’daki rakiplerimizle rekabet edebilmek için yüzde 7’nin üzerinde büyümek
zorundayız. Doğrudan dış yatırımlar da büyüyor ama, bu dış
yatırımlardan üretici sektörlere giden bölüm çok küçük. Yani, beşte 1
civarında. Mali disiplin iyi gidiyordu. Tabii, mali disiplinin iyi
gitmesi, özelleştirmeleri de göz önüne aldığımızda söylenebilecek bir şey ama,
bu seçim yılıyla birlikte mali disiplinin de bozulduğunu görüyoruz. Borçlanma vadeleri uzuyor, bu iyi bir şey, fakat, borç
stoku olağanüstü yükseldi. Bankalar güçlendi, fakat, özel sektörün dövizle
yapmış olduğu borçların kefili olduğu için bankalarımız, yarın öbür gün bir
kriz durumu ortaya çıkarsa, güç durumlarla karşılaşabilirler. Dövizle borçlanan büyük şirketlerimizin kârları artıyor,
ama KOBİ’ler ve esnaf bir yandan ucuz ithalat, öte yandan yüksek faizli YTL
kredileri dolayısıyla büyük bir sıkıntı içinde. Ekonomimiz âdeta, bu açıdan
ikili bir yapıya dönüşüyor. Rekabet gücümüz artıyor ama, asıl rakiplerimiz Uzak
Doğu’yla kıyaslandığında bu artış çok yavaş. İhracatımızın yapısını orta
teknoloji malları oluşturuyor. Oysa, rakiplerimizin -Çin gibi- yüksek teknoloji
ihracatları giderek çoğalıyor. İhracatımızın artışına mukabil, ithalatımızda
artış var. Bunu da biliyoruz hepimiz. Ara malları ithal etmedikçe ihracatımızı
artırmamız imkânsız. Bu, bir ölçüde kabul edilebilir, fakat büyümemiz giderek,
aşırı ithalata dayanır hâle geldi. Şimdi, bu durumda istihdam artışı, işsizliği
engelleyemiyor ve gerçek işsizlik yüzde 15’in üzerinde. Yoksulluk ve açlık
sınırında çok büyük kitleler var. Şimdi, ekonomik performans açısından baktığımızda,
sürekli olarak kendi rekorlarımızı kırmaktayız. Eğer bir yarış yapıyorsanız,
rakiplerinizle yarış yapıyorsanız, rekorlarınız ancak rakiplerinizi geçtiğiniz
zaman bir anlam ifade edebilir. Hâlbuki biz, kendi ihracat rekorlarımızı
kırmakla meşgulüz. İşin ayrıntısına girersek, büyüme, enflasyon, borçlar,
açıklar, faiz açılarından Türkiye, yükselen pazarlar arasında, piyasalar
arasında en alt sırada yer alıyor ve bütün bu başarılarımızı da dış dünyadaki
gerçekten olağanüstü gelişmelere borçluyuz ve bir bakıma da 57’nci Hükûmetin
2001 krizinden sonra aldığı o son derece zor ve Sayın Başbakanı dinledikten
sonra da “nankör” olduğunu gördüğümüz önlemler sayesinde bu başarıları
kaydettik. Şimdi, başarılar ile başarısızlıklara baktığımızda, kaderimizi yani
geleceğimizi aslında başarısızlıkların tayin etmesi tehlikesi bulunduğunu
görüyoruz. Bu nedenle, başarısızlıkların üzerinde durmamız lazım. Dünya ekonomisine ilişkin sürekli tahminlerde
bulunuyoruz. Kimse dünya ekonomisinin nereye gittiğini tam olarak bilemez.
Resesyon beklentileri de çoğu kez boş çıkmıştır, ama eğer benim bu konuda biraz
tecrübem varsa, dünya ekonomisinde kara bulutlar toplanmaktadır ve önümüzde
resesyon değil, onun ötesinde depresyon tehlikesi dahi mevcuttur, ama izlenen
makroekonomik politikalar, bizi böylesine bir çöküntüye karşı korumasız,
çaresiz bırakma niteliğine sahiptir. Şimdi, normal bir istikrar programı iki yılla dört yıl
arasında olur. Bu hesapla, 2005 yılında bizim istikrara kavuşmamız lazımdı.
Oysa, hâlâ istikrar tesis edilmiş değil ekonomimizde. Sorun, aslında daha
derinlere gidiyor. Yani, Türkiye demokrasiye geçtiğinden bu yana, popülist
politikalar uyguluyor, bunu kabul etmek lazım. Popülist politikalar eskiden
bütçe açığı şeklinde olurdu, şimdi popülist politikalar devam ediyor cari
açıklar şeklinde, yani her hâl ve kârda ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz,
rakiplerimizin iç tasarruf düzeyine ulaşmış değiliz, onlar fazla vererek bizden
daha hızlı büyümekteler. Bunu hiçbir zaman gözden kaçırmamamız lazım. Bir de,
tabii, bu arada özelleştirmeler var, yani özelleştirmeleri yapmadan bütçe
hedeflerimize dahi ulaşamıyoruz. Şimdi, o zaman, bu politika, makroekonomik politika
geçici mi olacak? Bakıyorsunuz Dokuzuncu Plan’a, makroekonomik politikanın
devam edeceği varsayımı var. Öyle görünüyor ki, bu makroekonomik politika, bir
tür kalkınma, büyüme stratejisi hâline dönüştü iktidar açısından, ama
sürdürülebilir bir nitelikte değil. Niye sürdürülemez? Yani, burada, yine
bildiğiniz şeyler, yüksek faizler büyük dış fonları çekiyor, kurlar yükseliyor,
ithalat ucuzluyor, ithalatın ucuzlama yöntemiyle enflasyonu düşürüyoruz. Bu,
tam manasıyla bir istikrar programı değildir. İstikrar programında, siz,
imkânlarınızla harcamalarınızı denkleştirirsiniz. Hâlbuki, burada, siz, kuru
yüksek tutarak, ithalatınızı ucuz yapıyorsunuz ve enflasyonu böylece
düşürüyorsunuz. Bunu devam ettirmek mümkün değil. Fazladan yüksek kur,
gayrisafi millî hasılamızı belki yüzde 30, belki yüzde 40, olduğundan büyük
gösteriyor. Aynı şekilde, borçlarımızı da daha düşük gösteriyor. Erken
girdiğimiz bir kambiyo serbestliği rejimi var. Bundan dolayı dolarizasyon
ekonominin üçte 1’i kadar, yani, Türk parasının üçte 1’i kadar dolarizasyon var
ekonomimizde. Dolalarizasyon varsa, dış fonlar sürekli olarak giriyorsa, sizin
sıkı para politikası yapıp enflasyonu denetlemeniz imkânı yok. Bunun
ayrıntısına girmek istemiyorum, ama, böyle bir durum var. Şimdi, hepsinden önemlisi, bu makro politikalar aslında
beş yıllık planın öngördüğü stratejik kalkınma modeline uygun değil. Yani, hem
bu makro politikaları sürdürüp hem Dokuzuncu Kalkınma Planı’ndaki hedeflere
varmamız mümkün değil. Başka şeyler de söyleniyor, birtakım mikro reformlar yaparsanız bu makro
politikaların olumsuz etkilerini ortadan kaldırırsınız diye. Bu da mümkün olmaz.
Fakat, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın biraz ayrıntısına bakarsanız, aslında bu
planın gerçek anlamda bir strateji de içermediğini görürsünüz. Çünkü, çok soyut
nitelikte ilkeler var, hedefler var ve önlemler var. Bu, bir strateji değil.
Stratejilerde genelde birkaç sektörü
seçersiniz, bütün gücünüzle oraya dayanırsınız. Öncelikler vardır ve gücünüzü
odaklama vardır. Oysa, bakıyorum planın içerisine, şimdi, benim bilebildiğim
bütün sanayi sektörleri tek tek sayılmış -otomotiv, makine, beyaz eşya,
elektronik, savunma, havacılık, kimya, bitki genetiği- şimdi, bütün bu sanayi
kollarının tümüne şamil bir yaklaşım; aslında bu eski yaklaşımdır. Yani,
sektörel yaklaşımı benimsemişsiniz. O zaman, gerçekten bir stratejik yaklaşım
benimsemediğiniz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aktan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) – Teşekkür ederim. Böyle bir strateji benimsediğimizi söylemek mümkün değil.
Kaldı ki, böyle bir makroekonomik politika devam ettirildikçe, enflasyonu
indiremeyeceğimiz gibi, ne ara malı üretimini, dolayısıyla istihdamı
artırabiliriz… Dış yatırımlar, sanayi ve hizmetler gibi üretici alanlara
gitmez. Kayıt dışı ekonomiyi tasfiye etmek mümkün değildir. Sanayinin yılda 7,8
büyümesi eğer gerçekleştirilirse, Uzak Doğu’yla rekabete veyahut Avrupa Birliği
ortalamasına yetişmemiz için yetersizdir. Şimdi, stratejik kalkınmayı uygulayabilmek için çok büyük
ve ehil bir bürokrasiye ihtiyacımız var. Böyle bir bürokrasinin siyasetin
etkisinin dışında oluşturulması lazım. Japonya, bunu 1890 yıllarında yaptı.
Onun için bugün olağanüstü büyük bir ekonomik güç. Biz bırakın bürokrasiyi,
yargıyı dahi yandaşlarımızla doldurma hevesinde görünüyoruz. Böyle bir
bürokrasi olmazsa stratejik kalkınmayı yapmak mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aktan. GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) – Peki, çok teşekkür eder,
saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz,
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın. Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Ayhan, süreniz on dakika efendim. MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; MHP Grubu adına Dış
Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclise saygılar sunuyorum. Daha önce hem Komisyonda hem de dışarıda ısrarla dış
ticaret konusundaki problemler hakkındaki değindiğimiz hususlara, bizce önem arz
ettiği için tekrar işaret edeceğim. Hükûmetin arzuladığı, Sayın Başbakanın
belirttiği şekilde bazı hususlarda önerilerde de bulunacağım. Bu arada bazı
sorunları da gündeme getirerek, birlikte düşünülmesini de önereceğim. 2003 yılı başından bu yana, yaklaşık cari fiyatlarla 200
milyar dolar dış ticaret dengesi açığı, 100 milyar dolar cari işlemler dengesi
açığı ortaya çıkmıştır. Bunun, Hükûmet yetkililerinin söylediği gibi sağlam
kaynaklarla finanse edildiği de doğru değildir. Ülkenin birikimlerinin, en iyimser
ifadelerle, birilerine devredilmesidir. Hükûmetin söylediği gibi cari açık
sağlam kaynaklarla finanse edilmemekte, bilakis ülkenin seksen yıllık
birikimleriyle oluşturduğu varlıklar haraç mezat satılarak finanse
edilmektedir. Ayrıca bunun finansmanı, özel sektörün dış borcu 40 milyar
dolardan 140 milyar dolara çıkarılarak sağlanmıştır. Bakın, 31 milyar dolar
millî gelir artışı sağlamak için 65 milyar dolar dış ticaret açığı, 39,2 milyar
dolar cari işlemler dengesi açığı veriyoruz. Bunun mantığı nedir? Kur konusunda ifade etmek istediğim bir diğer husus, bu
işin kabine ve YPK toplantılarında görüşülüp görüşülmediğidir. Her Kabine üyesi
farklı görüş beyan etmektedir. Daha iki gün önce Sayın Başbakan bu kürsüde,
değer kazanan TL’den memnuniyet duyulması mealinde görüşler ifade etti, mevcut
kur politikasını şiddetli bir şekilde savundu. Bu kadar zaman geçmesine rağmen,
Hükûmet içinde kur konusunda bir anlaşma sağlanamadığını bütün kamuoyu çok
yakından izlemektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Komisyonda “85 milyar dolara ulaştığı söylenen ihracat”
diye bahsettik. Bundan rahatsız olunduğunu görüyoruz. Bizim niyetimiz işi
hafife almak değil, doğruyu söylemek. Daha önce Sayın Bakana bağlı olan Gümrük
Müsteşarlığından, yıl sonunda, sonradan beyannameler gelir, dış ticaret
rakamları TÜİK tarafından revize edilirdi. Buradaki bütün bürokrat arkadaşlarım
bunu çok iyi bilirler. Şimdi de nitekim öyle. Aralık ayı ithalatına, geçen yıl,
baktığımızda, ithalattan alınan KDV tahsilatına baktığımızda, ithalatın
olduğundan daha düşük gözüktüğünü ifade ettik. Bunu, bu konunun uzmanları da
söyledi ve neticede daha sonra dış ticaret açığı ve cari işlemler dengesi açığı
revize edildi ve bunu söyleyenler haklı çıktı. Bir diğer husus ise dâhilde işleme rejimi meselesidir.
Dâhilde işleme rejimi kapsamında yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 51’ini
aşmaktadır. Komisyonda da ifade ettim, Sayın Maliye Bakanı bu hususun üzerinde
önemle durduklarını beyan ettiler. Her iki bakan arasındaki görüş ayrılıkları
giderilmiş midir? Maalesef bu sistem, şu anda, dış ticaret politikasının temel
felsefesi hâline gelmiştir. Bazı sektörlerde bu oranlar yüzde 70’ler
düzeyindedir. Artık, farklı illerdeki üreticiler ve ihracatçılar, rakip bir
takımmış gibi, birbirleriyle maç yapar hâle gelmişlerdir. 2002 yılında 15,5
milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2006 yılında 54 milyar dolara
yükselmiştir, 2007 yılında ise 62 milyar dolara yükselmektedir. Bu, resmen,
ülkenin Turquality Projesi’yle ilgili, kamuoyunun
bilgilenmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu projeyle ilgili harcanan kaynakların
miktarı, faydalanan firmaların destek öncesinde ve sonrasındaki ihracat
performansları ile bu projelerin onların ihracatına katkısı ne olmuştur?
Bunların, kamuoyuyla, detaylarıyla birlikte tartışılması gerekir. Proje
açısından belki dışarıdan da birtakım öneri ve teklifler gelebilir, buna
idarenin de açık olması gerekir. Ülkenin sanayileşme ve büyüme stratejisi olmadan dış
ticaret politikasının şekillendirilmesi, yönlendirilmesi mümkün değildir. AKP
Hükûmetleri, henüz bir sanayi envanterini bile, bütün gayretlere rağmen,
iktidarda olduğu beş yıllık süre zarfında oluşturamamıştır. Bu nedenle, dış
ticaret hedefleri belirlenirken, afaki hedefleri değil, makroekonomik yapıyı da
dikkate alan bir hedef belirlenmesi gerekir. Bugün uygarlık, yeni keşfedilen
bir kıtanın oluşturacağı etkiden daha hızlı ve sürekli değişiyor. Bu değişim,
toprakları olmayan bir kıta veya görünmeyen kıta olarak adlandırılan bilgi ve
iletişim teknolojileriyle sağlanıyor. Türkiye olarak bu görünmeyen kıtanın
etkilerini iyi anlamalıyız ve hızlı hareket etmeliyiz. Türkiye dış ticareti, görünmeyen kıtanın olanaklarını
ne kadar kullanmaktadır? Görünmeyen kıtanın tek aracı İnternet de değildir. Dış
Ticaret Müsteşarlığının önümüzdeki beş yıllık, on yıllık dönemde, görünmeyen
dünyayla ilgili stratejisi nedir? Dış Ticaret Müsteşarlığı, bilgi ekonomisinin
yaşandığı bu dönemi İngilizce web sitesi hâlâ aktif olmayan bir yapıyla nasıl
yakalayacaktır? Türkiye için dünya ölçeğinde rekabet etmek için vizyon, kalite
olmalı. Türkiye ihracatında kalitenin yeri nerededir? Küresel ısınma bu ülkenin
dış ticaretini nasıl şekillendirecektir? 2023’te 500 milyar dolar hedefini koyarken bunu göz önünde bulundurduk mu?
Dış Ticaret Müsteşarlığının yenilikçi politika ve yaklaşımları nelerdir?
Yürütülen ve yürütülecek birçok projeden bahsedilebilir, bu projelerin
başlıkları çarpıcı da olabilir, ancak, bunların etki analizini yapıyor musunuz?
İhracat artışı bu projelerin etkisinde mi gerçekleşiyor? Yoksa bu artış,
ithalatımızın ağırlıklı olarak dolar bölgesinden, ihracatımızın ise euro
bölgesinden olması ve dolar-euro paritesinin euro lehine yükselmesi nedeniyle
oluşan kur avantajı, kur düşüklüğü nedeniyle ara malların daha düşük fiyatla
temin edilmesi, tekstil ve konfeksiyon gibi belirli sektörlerde artan dış rekabetin
baskısıyla firmalarımızın çok düşük kâr marjlarıyla çalışmalarından mı
kaynaklanmaktadır? Biraz farklı veriler üzerinde de durmak istiyorum, 2005
yılında Türkiye’de 41.928 ihracatçı, 51.212 ithalatçı firma vardır, bunlar
ülkenin ne hâle geldiğinin açıkça göstergesidir. Toplam ihracatın yüzde
7,2’sini, ihracat yapan firmaların yüzde 85’i realize etmektedir. İhracatın
yüzde 19’u ise 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan 6 firma tarafından
gerçekleştiriliyor. Toplam ithalatın yüzde 5,4’ü, ithalatçı 51.212 firmanın
43.831’i tarafından gerçekleştirilmiştir. İthalatın yüzde 21’i ise 119 firma
tarafında yapılmıştır. 1 milyar doların üzerinde ithalat yapan 12 firma ise
ithalatın yüzde 24’ünü gerçekleştiriyor. Dolar aralıklarına göre ihracatın
ithalatı karşılama oranları ise, sırasıyla, 10 milyon dolara kadar yüzde 85; 1
milyar dolar üzerinde ihracat yapan firmaların ithalatı karşılama oranı ise
yüzde 42’dir. İhracat ve ithalat açısından önemli olduğu düşünülen on yedi il
bulunmaktadır. İhracatçı firmaların yüzde 90,8’i de bu illerde bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Peki efendim, bir iki hususu
daha ifade ettikten sonra sözlerimi tamamlayacağım. Burada, TİM önderliğinde bazı kuruluşlarımızın, sivil
toplum örgütlerimizin hazırladığı bilgi dosyası var. Ne söylüyor? Bu
kuruluşların söyledikleri: “Türkiye ekonomisi yüksek faiz ve düşük kur
kıskacında.” diyor. “Kırılganlıkların arkasında yüksek faizler var.” diyor.
“Ülke sosyal bir felakete gidiyor.” diyor. “Cari açığın finansmanında
istikrarsızlık var.” diyor. “İşsizlik tehlikeli bir sosyal sorun olma yolunda.”
diyor. Bizlere inanmıyorsunuz, bunlara da mı inanmıyorsunuz? Sayın Başkan, bunları söylemekteki amacım, bakış açımızın
biraz daha genişlemesi, topluca müzakere ve düşünme yeteneğimizin
geliştirilmesidir. Herkesi art niyetli eleştiri yapanlar olarak kabul etmemek,
varsa yanlışlarımızı da kabul etmek gerekir. Bu husus da MHP olarak bizim yapıcı
muhalefet anlayışımız gereğidir. Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü söz,
Sayın Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Günal, süreniz dokuz dakikadır. MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL ( Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İstatistik Kurumu, BDDK ve SPK bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce de Antalya’da dün yaşanan
aşırı yağış nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden merhumeye Allah’tan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve sel ve hortumdan zarar gören
hemşehrilerime de geçmiş olsun diyorum. Değerli milletvekilleri, demokrasilerin en önemli
unsurlarından olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin gereklerinden
bir tanesi kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir. Bu çerçevede de Türkiye İstatistik
Kurumuna büyük sorumluluk ve görevler düşüyor. Ancak son dönemde, maalesef,
birçok kuruma olduğu gibi TÜİK’e olan güven de sarsılmıştır. Neden? DİE’nin adı
TÜİK olarak değiştirilirken, yani Devlet İstatistik Enstitüsünden Türkiye
İstatistik Kurumuna geçtiğimiz için, bu arada bazı göstergelerin tanımları veya
içerisindeki unsurlar değiştirilmiş ve kamuoyuna duyurulmamıştır. Öncelikle birkaç örnek vermek istiyorum. Bunlardan bir
tanesi büyüme rakamları. Sizlerin, çok sık bir şekilde Sayın Başbakanın da
ifade ettiği büyüme rakamlarında 2004, 2005 ve 2006 yıllarında yapılan…
Rakamların ayrıntısını size sonra rapor olarak, makaleler, kitaplar hâlinde
verebilirim, ama sadece birkaç şeyi söyleyeceğim, itirazı olan olursa
açıklarım. 2004 yılında, baz yılı kaydırması ve son çeyreklerde yapılan
düzenlemelerle yüzde Bunun dışında, yine tarım sektöründe -benim en çok
dikkatimi çeken- revizyon yapılıyor değerli arkadaşlarım. Başlarken bakıyoruz,
tarımda küçülme bekleniyor. Son çeyreğe kadar da küçülerek gidiyor. Son
çeyrekte, Allah’tan ne oluyorsa, bir anda çok aşırı derecede büyüme
gerçekleşiyor. Bunun da rakamları DİE’nin web sitesinde ve raporlarında mevcut.
Şimdi diğer bir husus ise, yine AKP Hükûmetinin ve
Başbakanın en çok övündüğü enflasyon rakamlarında yapılıyor. Burada çok
uzatmadan kısaca söyleyeceğim. TÜİK, tüketici fiyat endeksinin hesaplanmasında
kullandığı bazı maddeleri geçen yıl değiştirmiş ve daha doğrusu eskiden olmayan
bazı kalemleri kapsama almış. Bundan hiçbirimizin haberi yok. Nereden oluyor?
Benim de uzunca yıllar çalıştığım Merkez Bankası açıklamasından öğreniyoruz.
Çünkü onlar artacağını öngörmüşler, bir de bakıyorlar, daha doğrusu Telekom
Genel Müdürlüğünden verilen açıklamadan sonra bu ağırlıkların değiştiğini
öğreniyorlar. Hangi maddede yapmış? Bunu, zaten TÜİK’in değil, dikkat edin,
Merkez Bankasının açıklamasından öğreniyoruz, kamuoyunun da dikkatine bu sayede
gelmiş oldu. Belki de, bu kavga olmasa veya açıklama olmasa hiçbirimizin haberi
de olmayacaktı. Kısacası, TÜİK, kapsamdaki maddeleri değiştirerek, haberleşme
ana kalemindeki fiyat artışını azalışa çevirmiş. Daha açıkçası, telefon
görüşmelerine yapılan zamları dikkate alan Merkez Bankasının yaptığı hesaplara
göre mart ayında artması gereken haberleşme kalemi, TÜİK’in hesabına göre, tam
tersi, yarım puan (0,5) düşmüş. Şimdi, buna Başbakanın ne diyeceğini bilmiyorum,
sizlerin ne diyeceğini de bilmiyorum. Bazen kızıp Merkez Bankası Başkanına da
fırça atıyor, belki fırça da atabilir. Ama benim de beraber çalıştığım ve
uzunca yıllar Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı yapmış olan Sayın Ercan Kumcu
köşesinde kısaca şöyle diyor: “TÜİK, çok büyük bir yanlış yapmıştır. Ürettiği
istatistiklerin güvenilirliğinin önemini hiçe sayıp kurumsal itibarını
zedelemiştir. Fiyat istatistiklerinde bunu yapan başka verilerde acaba ne
yapar, sorusunu sordurtmaya başlamıştır. Yazık olmuştur, Merkez Bankasına da
yazık olmuştur.” diyor. Şimdi, sadece bu rakamlarla yapılan manipülasyonlar,
büyüme ve enflasyonla da sınırlı değil değerli milletvekilleri. Daha önce net
hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan birçok girişler olmuştu. Sonra
yine, Sayın Tunca Toskay bir kısmına değindi, turizm gelirlerinde ani bir artış
oldu. Şimdi, ben, bu konudaki hayretimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
rakamları sürekli takip Bir taraftan başka bir örnek… Yine, Komisyonda da,
Sayın Tüzmen, zaman zaman güzel şeyler, doğru şeyler söylüyor diye teşekkür
etmiştim. Yine, buradalar. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN ( MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kurla ilgili, dış ticaretle
ilgili… Az önce, kur politikasına değerli arkadaşlarım değindiler. Ben
değinmeyeceğim ama kendisi, reel sektörle beraber olduğu için, o sıkıntıları
paylaştığı için, kurun gerçekten aşırı değerli olduğunu ve önlem alınması
gerektiğini zaman zaman söylüyor. Ama, benim burada ihracatla ilgili söylemek istediğim
şey şu: Değerli arkadaşlar, bize öğretilen iktisat bilimi, ihracatla beraber
ithalatı da öğretir ve bunu CIF, yani, taşıma, navlun giderleri de dâhil diye
hesaplarız. Burada da, yine, bakıyorum, Merkez Bankasının raporu tamam, altına
baktığımız zaman görebiliyoruz, ama kamuoyuna açıklanan bültende söylenen dış
ticaret açığı rakamı FOB’a göre hesaplanıyor. Bunu açıklasanız ne olur?
Allah’tan, DPT’nin serilerine bakıyoruz, onlar raporları hazırlarken CIF
olanları koyuyor, biz de seriyi takip edebiliyoruz. Değerli arkadaşlarım, çok şey var ama, ben hızlı
geçmek istiyorum, vaktim sınırlı. Kısacası, TÜİK’in açıkladığı ve medyanın ön plana
çıkardığı tablolarda pembe tablolar çizilerek bizlerden de buna inanmamız
bekleniyor. Ama, buraya bakarsak her şey yolunda. Vatandaşın durumuna bakarsak,
ödenmeyen çekler, protesto edilen senetler, ödenemeyen kredi kartı borçları ve
kredi borçlarına baktığımız zaman, çiftçinin, memurun, esnafın durumunun böyle
olmadığını görüyoruz. Şimdi, Sayın Başbakanın çarpıttığı bazı diğer
rakamlardan kısa örnekler vermek istiyorum. Bir tanesi -evvelsi gün de söyledi-
“Merkez Bankası rezervini artırdık.” diyor. Ben hayretler içerisinde kalıyorum.
Yani, ya danışmanları yanlış bilgi veriyor ya da Sayın Başbakan bilerek
çarpıtıyor. Rezervin artması iyi bir şey midir? Nereye kadar artarsa iyidir?
Bir optimum rezerv düzeyi var mıdır? Burada değerli bürokrat arkadaşlarım AKP
sıralarında da var. Yani, şimdi, bir de yüzde 8-10’la borçlandığınız rezervi
yüzde 4-5’le yatırmanın bir sosyal maliyeti var -bunun da teorisi var, uzun,
isteyene sonra anlatabilirim- ama, yani, burada bir de üstüne üstlük piyasaya
sürdüğünüz parayı çekmek için sterilizasyon maliyeti var, hazinenin borçlanma
maliyetini artıran, faizleri artıran bir etki var. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu şekliyle, bunları
çarpıtarak bu işin içinden çıkmak mümkün değil. Yani, Merkez Bankası rezervinin
artması övünülecek bir şey değil. Övünülecek bir şeyse de, Merkez Bankası
bağımsızsa size ne, Sayın Başbakana ne! Bağımsız bir Merkez Bankasının
rezervini artırmasından size ne! (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, diğer bir husus var değinmek istediğim, çünkü
SPK bütçesi de burada, BDDK da var. Bankacılık sektöründe çok hızlı bir
yabancılaşma var arkadaşlar, yüzde 42’si şu anda yabancıların elinde. Borsanın
yüzde 71’i, sigorta şirketlerinin 22 tanesi el değiştirmiş, 17’si yabancılarda,
aracı kurumların büyük bir kısmı yabancıların elinde. Sayın Başbakan bunları
önemsemiyor, ama burada yine onurlu bir bürokratımız var, BDDK Başkanı diyor
ki: “Ben, yakında Türkiye Bankalar Birliğinin Başkanının adının Hans olmasını
istemem.” Biz de istemiyoruz, söylediğimiz de budur. (MHP sıralarından
alkışlar) Bir de, SPK’yla ilgili husus var değerli arkadaşlarım.
Yeşil sermaye diye hep söylüyorlar. Şimdi, benim buna temelde karşı olduğum
noktalar var. Çünkü Anadolu’da birçok iş yapan Anadolu kaplanlarının da bu
sınıfa konulmasından ben de rahatsız oldum, ama bu kadar incelemeye rağmen,
TBMM araştırma komisyonunun raporuna rağmen hiçbir şey yapılmamasını da
yadırgıyorum ve ocak başında… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Ve mahkeme kararı açıklanmasına rağmen -şu anda
tutuklama var bir tanesiyle ilgili- hâlâ bunlarla ilgili bir şeyler söyleniyor.
Kısacası, değerli arkadaşlarım, AKP döneminde
rakamların manipülasyonuyla sanal bir cennet yaratılmaya çalışılmış ve üretim
ve yatırım ekonomisi yerine rant ekonomisi hâkim olmuştur. Ayrıca, az önce
örneklerini verdiğim bir yabancılaşma dönemi, finans ve bankacılık sektöründe
hâkim olmuştur. Yakında, Halkbank, Ziraat Bankası, Vakıfbank, hatta İller
Bankası kanunu geliyor, onları da yabancılara blok olarak satarsanız, bizim
için sürpriz olmayacak. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün
platformlarda, Sayın Başbakanın dediğinin aksine, çözüm önerilerimizi
sıralıyoruz ve uyarıyoruz. Yol yakınken bu işlerden vazgeçin ve üretime,
yatırıma, ihracata dayalı, istihdam dostu sürdürülebilir bir büyümeyi tesis
edecek önlemleri bir an önce alın. Eğer bunları yaparsanız, biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak sizlerin arkanızdayız, ama Türk milletinin
aleyhine olacak her düzenleme ve uygulamada da sizlerin karşısında olacağımızı
söylüyorum ve saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal. Milliyetçi Hareketçi Partisi Grubu adına son söz,
Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkin’e aittir. Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Çirkin, süreniz beş dakika efendim. MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. GAP, değil beş dakika beş yüz elli beş dakikayla bile
anlatılamayacak büyük bir projedir. Bilindiği üzere, Güneydoğu Anadolu Projesi,
ülkemizin ve Orta Doğu’nun en önemli iki nehri olan Fırat ve Dicle Nehirleri
üzerinde toplam 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralinin inşasıyla, bu nehirler
havzasındaki ovaların sulanması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin topyekûn
kalkınmasını sağlayacak entegre bir bölgesel kalkınma projesidir. Bu proje, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki dokuz ili
kapsamaktadır. Bölge kapsamında sulanabilecek arazilerin toplamı 1 milyon 700
bin hektardır ki, bu da ülkemizin sulanabilir arazilerinin yüzde 20’sidir. Türkiye’deki 46 milyar kilovat saat hidroelektrik
enerjisinin 22,4 milyar kilovat saati GAP’ta üretilmektedir. Bu rakam,
Türkiye’nin hidroelektrik ihtiyacının da yüzde 49’una karşılık gelmektedir.
Sadece bu kadarlık kısa bir tanıtım bile, görebilenler için, GAP’ın ne önem
ifade ettiğini anlatılabilir bir yeterliliktir. Yani GAP projesi, ülkenin
kaderini değiştirecek bir projedir. Sayın milletvekilleri, GAP projesi, başladığı günden
itibaren, gelmiş geçmiş hükûmetlerin en önem verdiği kalkınma projelerinden
biridir. Bugüne kadarki hükûmetler barajları yapmışlar, barajlardan çıkış kanallarını
yapmışlar, suyu getirmişler, sırada, suyu tarlaya götürecek olan ikincil ve
üçüncül kanalların yapılması kalmış. Bugün ise un var, yağ var, şeker var, ama
maalesef helvayı karacak usta yok. Burada sulanmayı bekleyen 1 milyon 700 bin hektarlık arazi
var, sadece 260 bin hektarlık alanını suluyoruz. Bunu da fazla suladığımız için
çoraklaştırıyoruz. Gözünüzün önüne bir getirin, yaklaşık 1 milyon hektarlık bir
arazi sulama bekliyor. Burayı suladığınızı, ekip biçtiğinizi düşünün,
Türkiye’nin bütün borçları biter; birilerinin iddia ettiği gibi, “Terörün
sebebi yoksulluktur.” tezi de son bulur, ne işsizlik kalır ne eğitimsizlik.
Görülen odur ki, proje üretemiyorsunuz, AKP iktidarları, ülkeyi kalkındırmayı, arazi satmak,
banka satmak, stratejik kuruluşları satmak olarak algılıyor. Telekom’u
sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, PETKİM’i sattınız. Araplar, İETT’yi, arazileri
için sırada bekliyor. Yakında satacak bir şey de kalmayacak. O zaman ne
yapacaksınız? Keban’ı, Atatürk Barajını da mı satacaksınız? Peki, ülkenin
yatırımlarını babalar gibi satanlar, sattıklarının yerine ne koydu? Hiçbir şey.
Faiz ödemek için ülke ve milletin varlıkları satılamaz. GAP’ta ne yaptınız? Kaç sulama kanalını bitirdiniz?
Kaç tane sanayi yatırımı yaptınız? Kaç tane okulu hizmete açtınız? Kaç tarladan
verim aldınız? Çiftçiye ne verdiniz? Sadece GAP çiftçisine değil, ülkenin
çiftçisine ne verdiniz? Bir Sayın Bakan çıktı “Gözünüzü toprak doyursun!” dedi.
Sayın Başbakan çıktı “Ananı da al git lan!” dedi. Bizim çiftçimizin gözü aç
değildir, bizim çiftçimiz tamahkâr da değildir ve bizim çiftçimizin anasını
alıp gidecek başka yeri de yoktur. Hükûmetinizin, Plan ve Bütçe Komisyonuna GAP
konusunda bilgi vermek için gelen bakanları eli boş geldiler, ellerinde ne
yaptıklarına dair ne bir veri ne de yapacaklarına dair bir planları yoktu.
Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımız bakanlarınıza sordu: “GAP için ne
yaptınız, ne yapacaksınız?” Bakan beyler cevap verdi: “Gezdik, gezeceğiz.” Bu
mudur sizin Hükûmetinizin GAP’a verdiği önem? (MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Sayın milletvekilleri, GAP ilgi bekliyor, GAP yatırım
bekliyor, GAP sulama bekliyor, GAP sanayi bekliyor. Siz ne bekliyorsunuz? Siz
düşünemiyorsanız GAP projesi için gerekli önem verilerek; Bir: Ara sulama kanallarının bir an önce bitirilip
sulanabilir arazinin tarıma açılarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
kalkındırılması… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Çirkin,
süreniz doldu. SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. İki: GAP’ın bitirilerek Türk ekonomisine ham madde ve
sermaye birikiminin sağlanması, Üç: Kaynağı ülkemizde bulunan akarsuları tamamen kontrol
edebilmek için kamu yatırımlarının bir an önce artırılarak bitmemiş barajların
–sıradaki barajların- bitirilmesi, özel sektör teşviklerinin artırılması ve bu
Proje’nin süratle bitirilmesi Gerekmektedir. Sözlerimi burada bitirirken yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çirkin. Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Şimdi, şahısları adına söz isteyen sayın
milletvekillerine söz vereceğim. İlk olarak lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit.
Buyurun Sayın Yiğit. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika Sayın Yiğit. İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün talihsiz bir
konuşmaya tanık olduk. Alevilikle ilgili, bir arkadaşımız, burada kalktı, bizim
11 Ocakta vereceğimiz iftar yemeğiyle ilgili olarak konuşma yaptı. Şimdi, iftar yemeğinin ne partiyle ne de Sayın Başbakanla
ilgisi var. Alevi kesiminin ileri
gelenlerinden ve bizlerden oluşan bir komite bunu organize etmektedir. Onun için,
bu konuda kimsenin ne konuşmaya ne de karışmaya hakkı yoktur. Burada, kimse bu
konuyu polemik konusu yapmasın, kimse demagoji yapmasın. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu konu yıllardan beri karanlıkta kalmış, kangren hâline
gelmiştir. Fakat unutmayın ki, her karanlık eninde sonunda bir aydınlığın ürünü
ve sonucudur. Değerli arkadaşlarım, tarım sektörü Türkiye için oldukça
yararlı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunlardan en önemlisi, dünyadaki tüm
ülkeler için stratejik öneme haiz gıda güvenliğini ülkemiz için sağlamış
olmasıdır. Ayrıca, tarım gayrisafi millî hasılanın yüzde 16’sını oluşturmakta,
dış satımın da yüzde 11’ine tarımsal ürünler konu olmaktadır. Türkiye tarımına
elverişli arazi varlığının yalnızca 1/3’ü olan 8,5 milyon hektar arazi ekonomik
olarak sulanabilecek niteliktedir. Sulanabilir arazi 4,6 milyon hektar olup
bunun çalışmaları da devam ediyor. Daha 4 milyon hektarın da sulamaya açılması
için projeler yapılmaktadır. Ayrıca, bölgede çok önemli bir konu olan, şimdiye kadar
yanlış bir uygulama olan çoraklaşma ve tuzlaşma sürecini yaşamamak için drenaj
tesislerinin yapılması gerekiyor. Biz bu konuda sayın ilgili bakanlarımıza
görüşlerimizi ilettik ve kendileri kabul ettiler. Teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, tohum üretimi, verimi, kaliteyi
doğrudan etkileyen bir unsurdur. Ekolojiye uygun, genetik ölçütlere uygun tohum
geliştirilip verimi yüzde 60-70 oranında artış gösterebilir. Bu konuda da
TİGEM’in çok sağlıklı bir şekilde çalışmaları devam ediyor. Avrupa tarım
sektörü önündeki en önemli açılımdır. Yirmi yedi Avrupa ülkesine karşı
gümrüklerin sıfırlanması gerekir. Yani, biz buna ÇDS diyoruz, karşılıklı
gümrüklerin sıfırlanması. Şimdi, bu gümrük konusunda Sayın Orhan Diren değindi, ben
ona da değinmek istiyorum, tarımla ilgili olarak. Biliyorsunuz, 1995 yılında
gümrük birliği için imza atıldı, 96’da yürürlüğe girdi. Ben sadece tarımsal
konuları gündeme getireceğim. Aynen şöyle, 1’inci madde: “Eşit koşullar altında
yirmi yedi ülke girer.” Fakat Türkiye’ye geldiği zaman konserve, yani bizim
konservemiz, yaş sebzemiz, yaş meyvemiz ve su ürünleri gümrüğe takılır. Aynen Orhan Diren’e katılıyorum, Türkiye’nin şu ana kadar 80 milyar doların üzerinde bir zararı
var, fakat ne yazık ki bu 1995’te imzalanmıştır, bunu imzalayanlara da yazıklar
olsun diyorum burada. YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz değiştirin. İBRAHİM YİĞİT (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, gündemimizde olan GAP ile ilgili birkaç konuya değinmek
istiyorum. GAP, Yukarı Mezopotamya olarak bilinen, eski çağlarda uygarlığın
beşiği olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasını
amaçlayan insan odaklı bir bölgesel kalkınma projesidir. GAP, Fırat ve Dicle
Nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve
sulama tesislerinin yanı sıra tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim,
sağlık ve diğer sektörlerin gelişmesini ve hizmetlerini kapsayan entegre bir
projedir. GAP’ın lokomotifi tarımdır. GAP’taki değişimi
tetikleyecek ve motor gücü sağlayacak olan sulama sektörüdür. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü, Harran Ovası’nın toplulaştırmasını iki ayrı kısımda, 80 bin
hektar üzerinde tamamlayarak, gerek dünyanın ve gerekse ülkemizin en büyük
projesi hâline getirmiştir. GAP kültür varlıklarının restorasyon ve kurtarma
çalışmalarını da yapmaktadır. Kültür, toplumların zaman içinde biriken
uygarlığıdır. Bu uygarlığın gelişmesinde, yaygınlaşmasında, özellikle genç
kuşaklara aktarılmasında her toplumun kendine özgü sorumlulukları vardır. Ülkemizde
çeşitli kültür farklılıkları vardır, biz bunu bir zenginlik olarak kabul
edelim, sakın bir düşmanlık olarak görmeyelim. Ayrıca, bölge, yıllardan beri insan ile insan, insan ile
toprak arasındaki ilişkilere pek değinilmemiş… Gelişmediği ve çözüm getirmediği
bir sorunla karşı karşıya. Çağdaş bir ülkede, etnik köken ve inanç grubu ne
olursa olsun, tüm vatandaşların barış içerisinde bir arada yaşayabileceği bir
toplumsal barışa ihtiyaç var. İşte 60’ıncı Hükûmet daha önceki yıllarda
yapılan… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yiğit, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …baskıcı uygulamaların yanlışlığını görmüş, insan
haklarına, insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamak için yeni projeler
oluşturmuştur. Değerli milletvekilleri, konuşan, kaynaşan, barışan,
çalışan ve üreten Türkiye’nin hem Orta Doğu’da hem de dünyada saygınlığını
artıran 60’ıncı Hükûmet var. Görev ve sorumluluğumuz, ülkemiz için Hükûmete
yardımcı olmaktır. 60’ıncı Hükûmet ve AK Parti Türkiye için bir şanstır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygınlığını artırmak, toplumun ekonomik ve demokratik
sorunlarına çözüm bulabilmek için, Mustafa Kemal’in dediği gibi, kimsesizlerin
önüne, gelin hep beraber, yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni
çözümler koyalım. Türkiye bizim, bu insanlar bizim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yiğit. Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası, Hükûmet adına,
Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen’de. Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum, 2008 yılı bütçesinin memleketimize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Ön yargılardan sıyrılmış, objektif bir şekilde bakacak
olursak, Türkiye, ekonomide ciddi ve köklü bir dönüşüm ve transformasyon
geçiriyor. Dış ticaret bu interaktif süreçte çok hızlı bir dinamo görevini
üstleniyor. Bugün gayrisafi millî hasılamızın yüzde 55’i dış ticaretten oluşan
değerler. 2007 senesinde yüzde 58’ine karşılık gelecek. Halbuki, baktığımız
zaman, bu, altı yedi sene evvel gayrisafi millî hasılanın yüzde 30’larındaydı.
Çok hızlı bir dış ticaretin dinamosu, motoru da bunun ihracat, temel itici güç.
1980 yılında gayrisafi millî hasıla içerisindeki dış
ticaret ağırlığımızın yüzde 15,4 olduğunu düşünürsek nereden nereye geldiğimizi
iyi bir şekilde görebiliriz. Buradaki ihracat artışları defalarca söylendi;
2002’deki 36 milyar dolardan 2006’da 85 milyar dolara çıktık. 2007 Ocak-Kasım
döneminde yüzde 25 oranında bir artışımız var. Bunlar tabii… 2007 Kasım ayında
rekor kırdık, ama bu rekorları biz kendimiz söylemiyoruz, rakamlar bunları
söylüyor. Ayrıca, OECD rakamlarına göre, Kalkınma Teşkilatı
rakamlarına göre son beş senenin ihracat şampiyonu Türkiye. Bunu dünya
söylüyor, Dünya Bankası söylüyor, OECD söylüyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Tabii, bizim açımızdan baktığımız zaman, 2002 yılında
Türkiye sadece 8 ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yaparken, 2006
yılında 20 ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yapabilir hâle geldi. 2007
yılında ilk defa, sadece 1 ülkeye yaptığımız ihracat 10 milyar dolar düzeyini
geçti. Tabii, 2002 yılında 31 bin olan ihracatçı firma sayısı
artık 50 binlere erişti. 2002 yılında 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan
sadece 1 firmamız vardı, bugün 8 firma bu seviyeyi geçti. 2002 yılında
sadece 7 kalem üründe 1 milyar doların üzerinde ihracat yapabiliyorduk, 2007
yılında bu sayı 21’e ulaştı. Artık, ülkemizin her ilinden ihracat
gerçekleştiriyoruz. Yani, daha önce sözleri edildi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden de yapılan ihracat, şu anda, 2002’yle 2006 yılını
kıyasladığımız zaman, tam 4 kat artmış durumda; dört sene içerisinde 4 kat
buradaki illerin ihracatı artmış durumda, bölgelerin ihracatı artmış durumda. Diyarbakır’ın ihracatı 2002 yılında 6,9 milyon
dolardı, 2006 yılında 66,8 milyon dolar. Hakkâri’nin ihracatı 2002’de 4,9
milyon dolar, 2006’da 66,4 milyon dolar. Yani, Diyarbakır’ın, Hakkâri’nin
ihracatı 10 kat, 15 kat artmış dört sene içerisinde. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne ihraç ettiler? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Biz, komşu ve
çevre ülkelere yaptığımız bu ihracatı kimlerle yaptık? Kürt kökenli
kardeşlerimizle, Arap kökenli kardeşlerimizle yaptık, akrabalarla ticaret
yaptık. Gayet rahat yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) İki tane gerçek
var burada: Birinci gerçek: Kürt kökenli arkadaşlarımız bizim şerefli
kardeşlerimizdir. İkinci gerçek: PKK şerefsiz bir terör örgütüdür. Biz bu
ayrımı istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz bu ayrımı istiyoruz. Bu
ayrımın yapılması lazım. Gerçekler böyle söylenmeli. AHMET YENİ (Samsun) – Destekleyenler de… ERKAN AKÇAY (Manisa) – Barzani de şerefli mi? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Evet, 2002
yılında 31 bin ihracatçı firma şimdi gelmiş 50 bin ihracatçı firmaya. Tabii,
burada baktığımız zaman, bizim bu açılımımızda ihracatın sürdürülebilirliği
önemli. Bilgi, teknoloji, sermaye yoğun rekabet gücü ve yaratılan katma değer
miktarı yüksek mamuller ihraç etmek; biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. Uzun süre
ihracatımızın amiral gemisi neydi? Tekstil-konfeksiyon ihracatı. Bugün de hâlâ
çok büyük bir ihracatı var tekstil-konfeksiyon sektörünün. 22 milyar dolar
ihracat rakamına geldi ki, Yunanistan’ın toplam ihracatından daha fazla, Avrupa
Birliği üyesi Yunanistan’ın toplam ihracatından bizim tekstil konfeksiyon
sektörümüzün ihracatı daha fazla. Onu geçen otomotiv ve yan sanayi sektörümüz
var bu sene. Elektrik-elektronik, makine-teçhizat sektörü, yüksek rekabet gücü,
bütün hepsi bu sektörlerde var. Otomotiv sanayisinde, dünyada artık Türkiye
konuşuluyor. Avrupa’da üretim üssü Türkiye. Marka yaratma… Bu şekilde yolumuza
devam ediyoruz. Avrupa 6’ncısıyız şu anda toplam otomotiv üretiminde, otobüs
üretimde de Avrupa 1’incisiyiz. Bunu biz söylemiyoruz, dünya söylüyor. Şimdi, hafif ticari araç üretiminde Avrupa 2’ncisiyiz. Hazır
giyim alanında Avrupa Birliğinin 2’nci büyük tedarikçisiyiz. Cam eşya
üretiminde dünya 6’ncısıyız. Kuyumculuk sektörü, Türkiye’yi, dünyada 2’nciliğe
taşıdı. Bu gerçekleri de diğer gerçekler gibi burada tartışmamız lazım. Karo
seramik ihracatında yine dünya 2’ncisiyiz. Burada çok örnekler verilebilir,
vaktimiz az olduğu için hızla geçmem lazım. Yüksek ve orta kaliteli ürün ihracatında, 2006 yılı
sonunda 4 misline yakın bir artışla, 8 milyar dolardan 31 milyar dolara geldik.
Önümüzdeki dönemde yazılım, büro makineleri, kimya
sanayisi, otomotiv, elektrik, elektronik, gemi inşa, organik tarım,
demir-çelik, bunlar öncelikli sektörlerimiz olacak. 2007 yılında kümeleşme projelerini hayata geçirdik
biliyorsunuz, on öncelikli sektör belirttik. Turquality Programı, yine, bütün
denetimiyle, uygulamasıyla dünyada örnek gösterilen bir program hâline geldi. On
yılda on Türk markasını dünya markası hâline getireceğiz, böyle bir iddiamız
var ve marka, moda artık dünyanın en önemli şeyi şu anda. Dün İstanbul’da
Türkiye’nin ilk moda akademisinin açılışını yaptık. Bu bir tarihtir. İlk defa
Türkiye bir moda akademisini kurdu. Şimdi, bizim burada yaptığımız çalışmalarda ülkemiz,
bilgi eksenli sürekli inovasyon sürecini, stratejik pazarlama öngörüsünü, üst
kalite katmanları konumlamasını ve özgün tasarım yeteneğini hızla geliştiriyor.
Tabii, burada istikrar var, büyüme var, tüketim var, yatırım harcamaları
artıyor, ithalat talebi de tabii buna paralel bir şekilde gelişiyor. Türk lirasındaki son yıllardaki değerlenme
ihracatçılarımızın nispi fiyat avantajını erozyona uğratıyor ve ara malı
üretimi talebi yerine ara malı talebini dışarıdan karşılamayı getiriyor. Bunları
hep burada açıklıkla ifade ettik. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Başarı mı bu? DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Üretim, istihdam,
cari işlemler açığı üzerinde olumsuz tesirini herkes burada biliyor. Tabii, 2006 Aralık ayı itibarıyla Türk lirasının 2002
yılına göre yaklaşık yüzde 41 oranında reel olarak daha değerli olduğunu
görüyoruz. 99 yılını baz alsak, bu değerlenme yüzde 68. Tabii, uluslararası
rekabet koşulları, üreticilerin ithal ham madde ve ara mallarını -yerlilerin
yerine bunları- kullanmalarını, ikame etme yolunu açıyor. Tabii, bizim verilere dayanarak baktığımız zaman, Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre yüzde 20,6 oranında ithalatımız artmış ve 137
milyar dolar olarak gerçekleşmiş. 2006 Ocak-Ekim döneminde de 45,3 milyar dolar
olan dış ticaret açığı 2007 Ocak-Ekim döneminde yüzde 12,2 artmış, yani 50,8
milyar dolara yükselmiş. Fakat ihracat artış hızının ithalat artış hızını
geçtiğini… Yaklaşık 5,6 puan ihracat artış hızı daha iyi durumda şu anda. Sonuç olarak, bu sene için iki güzel gösterge, dış
ticaret açığımız, 2006’ya göre toplam dış ticaret açığının bizim toplam dış
ticaretimize oranı yüzde 22’lere geriledi. Yüzde 24’tü bu geçen sene ve
ihracatın ithalatı karşılama oranı da geçen sene yüzde 60,1’den bu sene yüzde
62,9’a çıktı. Tabii, burada hidrokarbon ürünlerinin ithalatı, petrol,
doğal gaz… 35 milyar dolar sadece bu sene fatura ödeyeceğiz bu ithalata. Yaklaşık
dış ticaret açığımızın yarısı petrol ürünleri ithalatımız, dış ticaret açığının
yarısı. Tabii, orta ve uzun vadede bunlar dengeye ulaşır, ama biz
ihracat artışının tek çözüm olduğunu bildiğimiz için bu tarafa yükleniyoruz,
koşan atı mahmuzlamaya çalışıyoruz. İthalatta çeşitli önlemler var. Burada dampingler, gözden
geçirme soruşturmaları… 96 adet dampinge karşı kesin önlem yürürlükte ve yine
laboratuvarlarda bu çalışmalar devam ediyor. Biz, tabii, burada, Doha Kalkınma Raundu, Dünya Bankası
ve diğer bütün çalışmalarda, müzakere süreçlerinde şunu gördük: 2015 yılına
kadar dünyada 100 milyar dolar gelişmekte olan ülkelerde ekstra bir pazar
açılımı var. Bundan en fazla pay almaya çalışıyoruz ve 2012 yılında,
cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünden evvel 2012 yılında 200 milyar
dolar ihracatımız var, bunu hesaplıyoruz, 2023 yılında da, cumhuriyetimizin
100’üncü kuruluş yıl dönümünde de 500 milyar dolar ihracat rakamını inşallah bu
ülke görecek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabii, üç deniz projemiz var, yani Hazar’ı bir serbest
ticaret alanı hâline getirmek, Karadeniz’i bir serbest ticaret alanı hâline
getirmek, Akdeniz’i bir serbest ticaret alanı hâline getirmek. Bunlar büyük
projeler. Türkiye, büyük düşünmek zorunda olan bir ülke. Bunlarla ilgili teker
teker serbest ticaret anlaşmalarını imzalıyoruz. Bakın, son geçtiğimiz hafta Gürcistan’la Serbest Ticaret
Anlaşması’nı imzaladık. Yine baktığınız zaman, Filistin, Tunus, Fas, Suriye,
Mısır, Arnavutluk, bunların hepsi imzalandı. Yine, Arap ticaret bölgesini, oradaki çalışmaları
hızlandırdık. ECO üyesi ülkelerle yaptığımız çalışmalar da çok hızlı bir
şekilde gelişti. Burada teker teker, bütün bu ülkelerin tarife dışı engellerini
aşarak yolumuza devam edeceğiz. Aslında, söylenecek çok şey var ama hızlı hızlı geçmem
lazım. Eximbank, burada 100 liralık kaynağının 81 lirasını kredi olarak
değerlendiriyor. Açıkçası, Türkiye ihracatçısının en fazla yanında olan banka
biliyorsunuz. İhracatı Geliştirme Merkezimiz de 80’den fazla eğitim programı
düzenledi. 2008 yılında bunlar da devam edecek. Bir taraftan eğitim yapıyoruz
81 ilde, bir taraftan ihracatçı sayısını artırıyoruz, bir taraftan dünya
pazarlarına açılıyoruz. Bu, böyle devam ediyor. Tabii, bizim için serbest
bölgelerde de 22 milyar dolar dış ticaret hacmi var ve 4,3 milyar dolar net
ihracatı olan artık serbest bölgeleri var Türkiye’nin. Bunlar önemli rakamlar.
Dolayısıyla burada onları tekrar gözden geçirerek 2008 sonrasında yeni dünyaya
hazırlayacağız. Dünya kitabını iyi okumamız lazım. Bizim burada komşu çevre ülkeler, Afrika ülkeleri,
Asya-Pasifik ülkeleri, ABD stratejilerimiz 2008 yılında önceliğini korumaya
devam edecek ve tabii Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Hindistan gibi kıta
ekonomilerine de yönelmeye başladık. Evet, bir önemli yıldız daha var: Türk müteahhitlik
sektörü. Bu da bizim sorumluluğumuzda
biliyorsunuz. 2007 yılında 100 milyar dolarlık toplam proje tutarı geçti.
Dünyanın en büyük 200 firması arasında 25 tane Türk müteahhit firması var
artık. Dünyada sanayi tesislerinde, altyapı, üstyapı yatırımlarında, akıllı
binalarda, köprülerde, metrolarda hep biz varız. 2007 yılı sonuna kadar 20
milyar dolar yurt dışı proje tutarımız olacak. Türk müteahhitlerinin senelik 20
milyar dolara çıkıyor, ilk defa bu sene dışarıda aldıkları proje tutarı. Rusya,
Kazakistan, Orta Doğu’da çok hızlı bir şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kuzey
Afrika’da yine aynı şekilde çalışmalarımız devam ediyor. Ve tabii ki biz sadece ihracat yapmıyoruz, dış pazarlarda
da artık üretim yapıyoruz, marka yaratıyoruz. 2007 yılı itibarıyla Türk
firmalarının yurt dışı yatırımlarının tutarı 16 milyar dolara yaklaşmış
durumda. Üçüncü ülkeler üzerinde sağlanan -finansman dâhil edildiğinde- bu
tutar 22 milyar dolara ulaşıyor. Orta Asya’da enerji sektörü dışındaki
alanlarda en önemli yatırımcılar arasındayız. Bütün Avrasya ülkeleri için söylenen bir söz var. Şimdi,
artık dünyada ekonomik eksen –bunu iyi
çalışmak lazım- Atlas Okyanusu değil. Doğru, güneş doğudan batıyor
batıya doğru ama, bir ekonomik güneş de, ekonomi güneşi batıdan doğuya doğru
hareket ediyor. Finans piyasaları, yüksek teknoloji pazarları artık Atlas
Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na doğru kayarken izlediği rota, Türkiye’nin
içinde bulunduğu Avrasya ülkeleri üzerinden geçiyor. İşte, biz bu geçişte, bu
ekonomi güneşinin en fazla ışığını almak için firmalarımızı konumlandırıyoruz. Faktör
şartlarını, talep şartlarını, destekleyici endüstrileri, firma yapılarını buna
göre ayarlayarak rekabet avantajını Türkiye’nin artırmaya çalışıyoruz. Yapmaya
çalıştığımız bu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabii, bizim Dış Ticaret Müsteşarlığının teşkilat yapısı
ve bütçe ödeneği hedeflerine de değinmek istiyorum. Tüm faaliyetlerini 7 genel
müdürlük, 3 danışma denetim birimi, 4 yardımcı birim, 20 serbest bölge müdürlüğü,
8 dış ticaret standardizasyon bölge müdürlüğü ve 74 ülkede 115 ticaret
müşavirliğiyle yürütüyor. 2008 yılı bütçesi toplam 102,9 milyon YTL. Bunun 71,6
milyon YTL’si personel gideri, 5,7 milyon YTL’si sosyal güvenlik kurumları ve
devlet primi giderleri, 16,7 milyon YTL’si mal ve hizmet alım giderleri, 6,9
milyon YTL’si cari transferler ve 1,9 milyon YTL’si de sermaye giderlerine
tahsis edilmiş durumda. Bizim yeni bir projemiz var: Ticaret Takımları, “Tic-Tak”
adını verdiğimiz. Burada özel sektörle kamu beraber çalışacak. Çünkü, bütün
ülkelerde ticaret müşavirlerimiz yeterli olamıyor, sayısı az. Bütün
büyükelçiliklerde de bu çalışmaları aynı şekilde devam ettiremiyoruz. Onun
için, ticaret müşavirleri sayısını artırırken yerel personelle takviye edilmesi
ve özel sektörün sivil toplum örgütleriyle bu örgütlerin desteklenmesi, yani,
pazar açılımlarımızı bütün dünyada artırmak için bu çalışmayı yapıyoruz. Bunların
adı “Ticaret Takımları”, kısa adı “Tic-Tak.” Tabii ki, sahip olduğumuz tarihî, kültürel birikim; bizim
ekonomik kaynaklarımız, daha önemlisi insan kaynakları potansiyelimiz, dünya
ekonomisine çok aktif bir şekilde entegre olacağımıza ve sanayileşme
sürecimizin bundan sonraki kısmında ciddi bir ivme kazanacağımıza, bu kapsamda
dış ticaret politikalarımızın sanayileşme sürecinde ve ekonomimizin
uluslararası rekabet gücü kazanmasında hayati bir rol oynayacağına yürekten
inandığımızı belirtmek isterim. Tabii ki, bu sürecin hayatiyet kazanmasında
yapısal ekonomik reformlara devam etmemiz, ülkemizin ar-ge ve teknolojik
kapasitelerini yükseltmemiz, özellikle sektörel bazda toplam faktör verimliliği
düzeyinde önemli artışlar sağlamamız gerekiyor. Son yıllarda bu alanda büyük
yol aldık. Yüksek teknoloji ürün gamını ihracatta ciddi bir şekilde artırdık ve
bundan sonra da hep birlikte çalışarak, vurguladığım hedeflere ulaşacağımıza
inancım tam. Bu düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sürenizi çok iktisatlı kullandınız, teşekkür ederim. Evet, Hükûmet adına ikinci söz, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Nazım Ekren’e ait. Buyurun Sayın Ekren. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi buçuk dakika. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ben de en derin saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığına bağlı
olarak sizlere arz edeceğim bütün bütçeyle ilgili kuruluşlar, aslında, ekonomi
yönetiminin rakamsal olarak da en fazla konuşulması gereken, belki
felsefesinden daha çok rakamların değerlendirileceği, tartışılacağı bir alan.
Zamanın elverdiği ölçüde çok kısa değerlendirmeler yapmak istiyorum,
konuşmacıların değindiği konularda biraz felsefi olarak, ama, geri kalan tüm
zamanımı, yine yanlış anlaşılan, yine farklı yorumlanan rakamlar konusunda
Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarını sizlerle paylaşacağım. Öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatına ilişkin olarak
yapılan eleştirileri çok yapıcı bulduğumu belirtmek isterim. Burada, hem
planlama hem strateji hem de politika bileşiminin yeni dönemde küresel
gelişmeler ve Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarına bağlı olarak yeniden ele
alınmasını bir optimizasyon ve perspektif oluşumunun gerekli olduğu konusundaki
kanaatimizi sizlerle paylaşıyoruz. Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak ise Avrupa
Birliği müzakere sürecinde fasıllarla ilgili değerlendirmelerin en kolay
geçtiği bölüm olarak dikkate alındığında, ulusal hesapların revizyonu ve diğer
konulara bakıldığında Avrupa Birliği standartlarına en kolay uyum sağlayacak ve
dolayısıyla evrensel konularda da en sağlıklı veri yayınlayacak bir kurum
olduğunu da belirtmem lazım, ama, burada üzerinde durmamız gereken temel konu,
daha önce değişik kurumlar tarafından değişik zamanlarda yayınlanan veri ve
bilgi setinin resmî istatistik programıyla birlikte artık hangi veriyi hangi
kurumun ne zaman yayınlayacağını da İstatistik Enstitüsü belirlemiş olacaktır. Sermaye Piyasası Kurulu ve BDDK’yı da gerçekten
Türkiye’nin finansal hizmetler sektörünün, ulusal sermayenin ihtiyacı olan
finansal ürün ve hizmetleri karşılama konusunda, hem kurumsal hem de
fonksiyonel bazda yeniden yapılanması ve derinleşmesi konusundaki görüş ve
önerilerinizi de dikkate aldığımızı, bu konuda bundan sonraki adımları atarken
bunları dikkate alacağımızı da sizlerle paylaşmak isterim. Ne yazık ki, en dramatik ya da en fazla yanlış anlaşılan
konu da GAP olmuştur. GAP konusunda biraz daha fazla vakit ayırarak, GAP’ın
bugünkü durumunu, yapılanları ve önümüzdeki vizyonu da sizlerle çok net, çok
açık paylaşmak istiyorum. Birinci nokta, talihsiz ifadelerin kullanılmasını yine
düzeltmek zorundayım. Bunlardan bir tanesi, “Savaş tamtamları altında,
Güneydoğu Anadolu’da hiçbir şey yapmıyoruz.” ifadesi çok talihsiz ve çok yanlış
bir ifadedir. İkinci önemli nokta, GAP’ın tümüyle kandırma olduğu
konusundaki kanaattir. Biraz sonra bunlarla ilgili rakamları sizlerle
paylaşacağım. Bir başka önemli konu, Türkiye ekonomisinde yaşanan
gelişmelere rağmen, yaşam kalitesinin artmadığı, istihdam düşmanı bir
politikanın söz konusu olduğu hakkındaki yanlış ifadedir. Yaşam kalitesiyle
ilgili olarak çok net şu rakamları sizlerle paylaşmam gerekir. Herhangi bir
toplumda yaşam kalitesinin artıp artmadığını, çok detaylı olsa bile, üç tane
temel kaleme baktığınızda çok rahat ortaya koyarsınız. Bunlardan bir tanesi
eğitim harcamaları, diğeri sağlık harcamaları ve sonuncusu da sosyal koruma
harcamalarıdır. 2002 yılına bakıldığında -milyar YTL olarak- 47,5 milyar YTL
olan bu üç harcamanın toplamı, 2007 yılı sonunda 124,2 milyar YTL olacaktır. Dolayısıyla,
yaşam kalitesini arttırmayan bir programdan bahsetmek, rakamlar konusunda
yanlış bilgilendirme veya rakamlarla ilgilenmeme konusunun bir sonucudur. İkinci önemli nokta, istihdam düşmanı bir politikanın söz
konusu olduğu şeklindeki kanaattir. Yine fazla detaya girmeden, 2002 yılında
toplam istihdamın 21 milyon 354 bin kişi olduğu, Ağustos 2007’de ise bu rakamın
23 milyon 548’e çıktığını söylersem, bu ifadenin de gerçekten yanlış olduğunu belirtmiş
olmam gerekir. GAP’la ilgili değerlendirmeler konusunda önemli gördüğüm
hususlar şunlar: GAP, her şeyden önce çok sektörlü ve entegre bir programdır. Dolayısıyla,
kurgulandığı dönemde, 1989 yılında temel hedefleri şuydu: 1,7 milyon hektar
alanın sulanması, yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik enerjinin
üretiminin gerçekleştirilmesi, kişi başına gelirin yüzde 209 oranında
arttırılması ve 3,8 milyon kişiye istihdam olanağının sağlanmasını hedefleyen
önemli bir projeydi. Geldiğimiz noktada neler yapıldığını da sizlerle özet
olarak paylaşmak isterim. Nakdî gerçekleşme oranlarına bakıldığında, Güneydoğu
Anadolu Projesi’nin gerçekleşme oranı yüzde 59,3’tür. Bunun tarım sektöründeki
ağırlığı yüzde 26, enerjide yüzde 83,6; ulaştırma ve haberleşmede yüzde 45,3;
turizmde 31,9; diğer sektörlerdeki toplam da yüzde 94,9’dur. GAP’ın, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına
bağlandıktan sonra yaptığım ziyaretleri gezi olarak algılamak da çok yanlış. En
azından, oraya ziyaretler yaptığımda bölge milletvekillerinin tümünü davet
ettiğimi bir kez daha belirtmek isterim. Oradaki temel yaklaşım, temel felsefe, bölgelerdeki
Ekonomik Sosyal Konsey benzeri bir yapının, Ankara’dan birlikte gittiğimiz
bürokratlarla birlikte, burada şu ana kadar neler yapıldığını ve bundan sonra
neler yapılacağı konusunda özel sektörün inisiyatifini harekete geçirmektir. Dolayısıyla,
bunu da bu şekilde değerlendirmek gerekir. GAP’a yapılan yatırımlar konusunda da 2003-2007 döneminde
hiçbir şey yapılmadığı, gerçekten en hafif ifadesiyle haksız bir ifadedir. Çok
fazla detaya girmeden, GAP’a yapılan yatırımların Türkiye'deki toplam
yatırımlara oranına baktığımızda, 1998-2002 döneminde bu oran yüzde 6 civarında
iken, 2003-2007 döneminde bu oran yüzde 7’ler seviyesine çıkmıştır. Dolayısıyla,
bu veriler de aslında, GAP’ın, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın
refah ve mutluluğunu artırmada Hükûmetimizin inisiyatif kullandığının çok net
bir göstergesidir. GAP’ın uluslararası bir bağlantı ya da uluslararasılaşma
sürecinde de ne yapıldığı konusunda yine kritik bir iki rakam vermek istiyorum.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın teknik destek verdiği, Avrupa
Birliğinin de fonladığı bir projede, Güneydoğu Anadolu’da bir bütün olarak
hangi sektörlerin ön plana çıkacağı konusunda bir master planını iki hafta önce
basında sizlerle paylaşmıştık. Orada önemli olan, ön plana çıkan genelde üç
tane sektör vardı; organik tarım ve organik giysi, yenilenebilir enerji ve
turizmdi. Bu, bölgenin tümü için geçerli bir stratejiydi ama hepsinden önemlisi
sektörel teşviklerle de bölgede ne yapılacağını, orada -kiminin gezi dediği,
ama- biz, özellikle bölgesel Ekonomik ve Sosyal Konsey anlamındaki
toplantılarda, geleneksel ve rekabetçi sektörleri belirleme çalışmalarıyla
ortaya çıkartacaktık. GAP’ın aslında fazla bir refah ve mutluluk sağlamadığı
şeklindeki yaklaşımı da… 1989 yılında Türkiye’de ve GAP’taki kişi başına düşen
gelir ile 2000 yılındaki kişi başına düşen geliri vereceğim, sizler de 2007
verilerini kendiniz tahmin edersiniz. 1989 yılında GAP’ta kişi başına düşen gelir 1.088
dolardı, Türkiye’de ise 1.931 dolardı. 2000 yılında GAP’ta kişi başına düşen
gelir 1.542 dolar, Türkiye’de ise 2.964 dolardır. 2002 yılından sonra, 2007
yılı sonuna kadar Türkiye’de millî gelir gerçekleşmelerini simüle ederseniz,
gerçekten GAP’ta da hatırı sayılır bir gelişmenin olduğunu göreceksiniz. Yine, iller bazında hiçbir şey yapılmadığı şeklindeki
tercih ve yaklaşıma da iki rakam vermek istiyorum. Özellikle Şanlıurfa ve
Diyarbakır’da ihracat rakamlarını milyon dolar olarak sizlerle paylaşmak
isterim. Şanlıurfa’da 2002 yılında 7 milyon dolarlık ihracat söz
konusuyken, 2006 yılında bu 45,2 milyon dolara çıkmıştır. Yine, Diyarbakır’da
6,8 milyon dolar olan ihracat 2006 yılı sonunda 66,8 milyon dolara çıkmıştır. Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin tümünü düşünürsek -yani, dokuz ili birden düşündüğümüzde-
2002 yılında toplam 690 milyon dolar ihracat yapılırken, 2007 yılı sonundaki
beklentimiz 2,5 milyar dolardır. Dolayısıyla, GAP’ta gerçekten de rakamlara
bakıldığında, burada felsefesi yapılan tercih ve yaklaşımların hiç de doğru
olmadığını sizlerle paylaşmak istedim. Somut bir proje olarak da Suruç
Projesi’nde 2007 yılı ödenek ihtiyacı olan 1,5 milyon YTL’nin tamamının da
projeye tahsis edildiğini sizlerle paylaşmam gerekiyor. Bu genel değerlendirmelerden sonra ortaya çıkan bir başka
önemli husus “Katı bir merkeziyetçi yapı ve yerel yönetimlerden uzak bir GAP
söz konusu olduğu.” şeklindeki sayın milletvekillerimizin yaklaşımıdır. Az önce
ifade ettim. Güneydoğu Anadolu’daki ziyaretlerimizin temel amacı, aslında
burada ifade edilen yerel aktörlerin, yerel oyuncuların bu projeye daha fazla
katılımını sağlamaktır. Sayın Başbakanın “Türkiye’nin sorunu GAP değildir” diye
ifade edilen tercihini, zannediyorum Başbakanımız burada konuşma yaparken
yoklardı, metinlerden de cümlenin geri kalan kısmını okumadıkları anlaşılıyor. Cari açıkla ilgili ve bunun sosyal alternatif maliyetiyle
ilgili açıklamalarda da tercihlerin, yaklaşımların genelde doğru olduğunu ama
cari açıkla ilgili açıklamalarda ülkemizin içinde bulunduğu yükselen
piyasalarla birlikte düşünüldüğünde, enerji üreticisi olan yükselen
piyasalarla, ucuz emek cenneti olan yükselen piyasalar ayrımı yapmaz ve
Türkiye’yi bu kategoride birlikte değerlendirirsek tercihlerde yanılırız diye
düşünüyorum. Bunu da paylaşmamız gerekir. Beş yılda borcun arttığı tercihi ve yaklaşımı ise eğer
bir ekonomide faiz oranları sıfır olursa borçlar gerçekten nominal bakımdan
azalmaya başlar. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde nominal faizler ve reel
faizler çok hızla azaldığı için en azından şunu söylemek gerekirdi: “AK Parti
döneminde borçların artış hızı azalmıştır.” Bu, doğru bir ifade olurdu. Özel sektörün aldığı kararlarda borçlanma maliyetinin
ortaya çıkartacağı sorun gerçekten önemli bir sorundur. Ama piyasa
ekonomilerinde ana oyuncuların aldığı tercih ve kararların kamu ekonomisi ya da
ekonomi yönetimi tarafından yeniden revize edilmesi çok fazla alışık olduğumuz
bir yaklaşım değil. Ancak stratejik iş birliği yapılarak, sanayinin özel ve kamu
sektörü açısından değerlendirmesini birlikte paylaşabiliriz. En kritik, en
yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi de sermaye ve bankacılık sektöründeki
yabancı payı konusundaki yaklaşımlardır. Şimdi, müsaadenizle şöyle bir yanlış algılamayı da
düzeltmek istiyorum: Sermaye piyasasında, İMKB’de yabancı oranı genellikle
yüzde 72 olarak bilinir. Aslında gerçek böyle değil. Sermaye piyasası ya da
İMKB’ye kote olmuş şirketlerin senetlerinin yüzde 33’ü işlem görmekte. İşte,
yüzde 72 dediğimiz pay, sadece bu yüzde 33’ün yüzde 72’si. Eğer şirketlerin
tamamını düşünürseniz, İMKB’deki kayıtlı şirketlerin tamamı açısından dışa
yabancılaşma oranı yüzde 24’ü de geçmeyecektir. Bankacılık konusunda da benzer bir eğilimin olduğunu
görüyoruz. Cumhuriyetimizin ilk yıllarına baktığınızda, Atatürk’ümüzün
bulunduğu dönemlere baktığınızda, o dönemde Türkiye'nin küreselleşme eğiliminin
ve tercihinin bugünden farklı olduğunu düşünmüyorsanız, oranları dikkate
aldığınızda, şu anda bile bankacılık sektöründe daha iyi konumda olduğumuzu
söyleyebiliriz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hoca yapma! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Yapmayın Hocam! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) – İkinci önemli bir oran… Rakamları vereceğim biraz sonra, rakamları
veririm. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hocam, bunu siz
söylemeyin! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın, sayın vekillerim, herhangi bir rakam vermiyorum.
Rakam vermediğimde, rakamları birlikte bulur değerlendiririz, yorum da yapmıyoruz. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Size yakışmadı… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bankacılıkta bu örnek
olmadı yani. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) - Bir kaynak verebilirim size,
sonra tekrar görüşürüz. MEHMET ŞANDIR ( DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) – İstikrarlı bir ekonomik yapının ya da istikrar programının devam
edip etmediği, bunun bir istikrar programı olup olmadığı konusundaki temel
yaklaşım şu şekilde belirlenebilir: Herhangi bir ekonomide istikrarlı bir
program uygulanıp uygulanmadığı, gerçekten de sayın vekillerimizin söylediği
şekilde, dört beş yıl içinde ortaya çıkan göstergelere bakılarak
değerlendirilebilir. Bunlardan bir tanesi, büyüme oranlarının trendidir. Bir diğeri,
bütçe açığının millî gelire oranıdır. Sonuncusu da kamu borç stokunun millî
gelire oranındaki trendlerdir. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda bulunduğu
dönemin tümünde eskiye oranla bu oranlar azalmaya başladığı için, ekonomik
istikrarın bulunduğunu da söyleyebiliriz. En son kalkınma planımızda stratejik derinliğin
olmadığı şeklindeki yaklaşım, elbette tartışılabilir. Gerçekten de sektörel
bakımdan ya da bölge bakımından özel bir stratejinin olup olmadığı, programın
gelişme ve kalkınma eksenleri dikkate alındığında, görülecektir ki, orada da
gerçekten özel bir stratejinin, özel bir yaklaşımın, küresel ekonominin
ihtiyacına olan eksenler doğrultusunda ana hatlarıyla belirlenmiş olduğudur. Bir başka önemli nokta, yine rakamlar bazında sizlerle
paylaşmak istediğim husus, Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmelerin, kendi
içinde kapalı olduğu, uluslararası mukayeseler yapıldığında, bu rakamların
düşünüldüğü kadar çarpıcı olmadığı şeklindeki tercihtir. 2003-2006 ortalamaları
dikkate alındığında -millî gelirler bakımından- dünyanın millî gelirdeki artış
oranı 4,9; gelişmiş ülkelerinki 2,6; yükselen piyasaların 7,5; eğer Çin ve
Hindistan’ı çıkartırsanız 3,1, Türkiye’yi bununla mukayese ederseniz 7,1’dir.
Burada da yine, mukayese ettiğimiz ülkelerin Türkiye’nin içinde bulunduğu ligle
bağlantısını dikkate aldığınızda, elbette farklı şeyler söyleyebiliriz. Son olarak da, Devlet Planlama Teşkilatının, TÜİK’in,
GAP’ın, SPK’nın ve BDDK’nın, burada ifade edilen görüş ve öneriler ışığında,
yeni dönem stratejilerini belirlerken milletvekillerimizin üzerinde durduğu,
ifade ettiği hususları dikkatle not aldığımızı, uygulama sürecinde bunları
dikkate alacağımızı belirtiyor, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Şimdi söz sırası, şahsı adına söz isteyen, aleyhte söz
isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU ( MEHMET GÜNAL ( FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, ben genelde dış ticaret konusunda bildiğim birkaç şeyi
söylemek istiyorum. Bu ülke bizim, bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı hepimizin
bağımsızlığı demektir ve ekonomisi bağımsız olmayan ülkeler bağımsız değildir,
bunu herkes ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Araplar için, Araplar için. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir kere, son beş
yılda ülkeye gelen... Şurada anlaşalım, yabancı sermaye, diyorsunuz. İşte
bunlar yabancı fırsatçı, yabancı fırsatçı bunlar işte. İşte, onlar için
fırsatlar ülkesi. bin dolar getiren bir kişi ne almış arkadaşlar biliyor
musunuz? ERTEKİN ÇOLAK (Artvin)– Gelmesin mi? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Gelsin, yatırım
yapsın, adam çalıştırsın, omzuma alayım seninle beraber. Bin dolar getirmiş,
bin getirmiş arkadaşlar -rakam veriyorum- 4.300 dolar götürmüş, dört yılda;
1.000 dolara 4.300 dolar. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Ölü soyucu, ölü soyucu onlar. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Burada buyurun,
buyurun raporlar burada, takdim edeyim arkadaşlar. Bir kere dünyada en yüksek reel faiz veren ülkeyiz,
birinciyiz; bizden aşağı Arjantin, Brezilya geliyor. Yine dünyada cari açığı en
yüksek ikinci ülkeyiz Mısır’dan sonra. Yine, dünyada, dış ticaret açığı, cari
açığı en yüksek ülkeyiz ve ihracatımızın çok yüksek kısmı ara mal ithalatına
bağlı. Bir kere bunlarda anlaşalım; arkadaşlar, bunlarda anlaşalım. Şimdi, bu
ülke bizim, gelin bazı şeylerimizi gerçekçi konuşalım. 4.376 dolar götürmüş
arkadaşlar. Arkadaşlar, önce bu sıcak para konusunda bir anlaşalım. Yabancı
yatırımcı… Hayır arkadaşlar, bunlar “yabancı fırsatçı.” Yine -zamanım çok dar- döviz rezervine hep seviniyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bir ülkenin döviz rezervinin çok yüksek olması o ülkenin ekonomisinin…
Genelde hep böyle algılanır… Ama bu döviz rezervine gelen paralar nereden
geliyor? Eğer, bir ülke üretiyorsa, bu ülkede turizm geliri, ihracat geliri,
bunlar hakikaten bir döviz rezervi sağlıyorsa, isterse 500 milyar dolar döviz
rezervimiz olsun, gururunu duyalım. Ama, bugünkü döviz rezervi bu ülkeden ne
götürüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Bu döviz rezervinin yıllık getirisi,
çoğunuz bilirsiniz, nerede tutuluyor bu döviz rezervi, ne yapıyor, ülkeye ne
katkı sağlıyor, yıllık getirisi nedir biliyor musunuz? Libor artı yarım, libor
artı 1’dir maksimum. Ama, bu döviz rezervini oluşturan bu sıcak paranın ülkeden
ne götürdüğünü biliyor musunuz? Değerli arkadaşlarım, bunları hep
dikkatlerinize sunuyorum. Vaktim çok dar. Şimdi, ihracatçı… Ben, bu ülkede bugün için bu koşullarda
ihracat yapan tüm insanların önünde saygıyla eğiliyorum. Enerji fiyatları, yani
benzin, mazot son dört yılda yüzde 140 artmış. Dolar… FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Dünyada kaç artmış? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, dünyada artmamış. Birçok
ülkelerde dolar… FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – 100 dolara çıkmış. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Bir
dakika… Dünyada, dolar… BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri. Sayın Hatip, lütfen cevap vermeyin. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika efendim. Dolar, 1.500 liradan 1.150 liraya gelmiş. Böyle bu
koşullarda ihracat yapan insanların önünde saygıyla eğiliyorum. Ne veriyorsunuz
bu insanlara, ne sağlıyorsunuz? Sadece Eximbank desteğinin dışında bana deyin
ki: “Bu ülkede ihracatçıya bir şey yapıyoruz. “ Önünüzde saygıyla eğiliyorum. Arkadaşlar, bir kere bir Teşvik Yasası çıkardınız. Bu
Teşvik Yasası, üç boyutlu teşvik… İşe yaramıyor, yine söylüyorum, ihracatçıya
bir şey vermiyor, bu ülkede üretene bir şey vermiyor. Bu Teşvik Yasası… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Kahramanmaraş’ta 2 milyar
dolarlık yatırım yapılıyor. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kahramanmaraş’ta artık
şu günkü koşullarla fabrikaların çoğu kapanıyor Beyefendi, siz de çok iyi
biliyorsunuz. FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Geçen hafta oradaydım. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Siz de çok iyi
biliyorsunuz. Niye gerçekleri konuşmuyoruz? FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – 2 milyar dolarlık yatırım
yapılıyor. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kahramanmaraş örneği
veriyor. Kapanıyor efendim, kapanıyor. Kapanıyor. BAŞKAN – Sayın Hatip… Sayın Hatip, lütfen… Lütfen… Genel
Kurula hitap edin lütfen. Karşılıklı konuşmayın. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bu Teşvik
Yasası üç boyutlu. Bu Teşvik Yasası’nın… Bu ülkenin üretiminden, planlamasından sorumlu bir DPT
vardır; bir tarafta Hazine, bir tarafta Maliye Bakanlığı. Bu işin patronu kim
arkadaşlar? Söz verdiler, elektrik bedellerini alabiliyor musunuz? FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Bu ay sonunda alacağız. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Geçen kasım ayından bu
yana, bir yılda Teşvik Yasası uyarınca insanlara verdiğiniz sözü yerine
getirdiniz mi? FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Bu ay sonunda gelecek. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Böyle teşvik olur mu
arkadaşlar? Beyefendi, böyle teşvik olur mu? FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – İşte Bakan burada. Bu ay
sonunda gelecek, değil mi Sayın Bakan? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, verin bu
insanların parasını. “Bu insanlara bir şey vereceğim…” Devlet yalan söylemez. Onun için, ihracatçı son derece zor durumdadır. Bu
ülkenin geleceği ihracatçılardır. Ben, o insanların önünde bir kez daha
saygıyla eğiliyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sataşma
nedeniyle… BAŞKAN – Sayın Aydoğan, bir şey mi diyorsunuz? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Şimdi, son konuşmacı
olarak konuşayım Sayın Başkan. BAŞKAN – Soru-cevap kısmına geçtim. Ondan sonra sizi
dinleyeyim. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çok fazla
konuşmayacağım. BAŞKAN – Dinleyeceğim ama… HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Böyle bir usul yok Sayın
Başkan. BAŞKAN – Lütfen insicamımızı bozmayalım. Soru-cevap kısmı
bitsin, sonra sizi dinleyeceğim. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, yapmayın! BAŞKAN – Tutanakları getirdim, okudum. Size izah edeceğim
şimdi. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, müsaade
ederseniz şimdi konuşayım. BAŞKAN – Tamam, tamam. Yani soru-cevabı bitirelim… Yine
buradayız, hepimiz buradayız. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, şimdi
konuşayım, sonra anlamı kalmaz. BAŞKAN – Bölümlere geçmeden kimse gitmez, merak etmeyin. Açıklamasını
yaparsınız. Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz. İlk soru sahibi Sayın Seçer. Buyurun Sayın Seçer. VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İlk sorum: Tarım ürünleri ihracatımızın artırılmasına
yönelik uygulamalar ve tedbirleriniz nelerdir? Onu öğrenmek istiyorum. İkinci sorum: Sanıyorum Türkiye'de ihracatın rekor
düzeyde artmasını dünyada konjonktürel birtakım hadiselere bağlıyorum ben. Benim
düşündüğüm gibi olmasaydı, ihracatımızda en önemli kalemlerin başında gelen
tekstil, konfeksiyon sektörü, ihracatımızın bu denli artmasına rağmen, niçin
kriz yaşıyor? Niçin birçok tekstil, konfeksiyon tesisi kapanmanın eşiğine
gelmiştir? Son sorum: Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı merkez ve
bölge teşkilatlarında Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C ve 4/B statüsünde ne
kadar personel çalışmaktadır? Bu durum kurum personelleri arasında bir ikilem
yaratmış mıdır? Düzeltilmesi hususunda ne yapılacaktır? Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Seçer. Buyurun Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, 2001
yılında yaşanan kriz nedeniyle birçok kamu bankamız ilçelerde şube kapattı ama
burada yaşayan insanlarımız, memurlarımız, köylülerimiz hiçbir bankacılık
hizmeti alamıyorlar. En azından, emekli maaşı, memur maaşı, prim ödemeleri gibi
sosyal ihtiyaçları giderecek kamu bankalarımız, acaba birer ofis, yani 2
kişilik, bu ödemeleri yapacak birer ofis açabilirler mi? İki: Teşvik Yasası uyarınca –bir kez daha soruyorum-
insanlara söz verildi. Bir yıldır elektrik bedelleri ödenmiyor. Bunlar ödenecek
mi? Üç: Ekonomiden sorumlu bir bakan olarak, 2007 yılı
başından itibaren tarıma yönelik hiçbir prim ödenmiyor. Tarım Bakanlığına
kaynak aktarılacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Buyurun Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım, TÜİK gibi kurumlar, özellikle, sonuçları
tartışılmaz kaynak olarak kabul edilen kurumlardır. Ama görüyoruz ki, gerek
işsizlik oranının belirlenmesinde açıklanan sonuçlar gerekse de enflasyona baz
alınan TÜFE’de çok büyük tartışmalara yol açıyor. Acaba, bu kriterlerin
belirlenmesinde ülke gerçeklerine uygun sorulara ağırlık verilerek çözümlenemez
mi? GAP büyük bir projedir, 9 ili kapsıyor ama görüyoruz ki
GAP’a yeterli pay ayrılmıyor. GAP, üretimiyle olduğu kadar ulaşımıyla,
eğitimiyle, kültürüyle, sosyal donatısıyla bütünleşmiş bir projedir. Ama kendi
bölgem olan Gaziantep’te –baktığım zaman- yıllardır devam eden Oğuzeli Kayacık
Barajı ve Sulama Projesi sembolik ödeneklerle yürütülüyor ve beklenen sonucu,
maalesef doğuramıyor. Ayrıca, yine, Nizip bölgesindeki sulama pompa
istasyonları ve sulaması büyük ölçüde gerçekleşmemektedir, yıllardır sürüncemededir.
Yine, büyük söz verilen, seçimden seçime hatırlanan
Araban Ardıl Barajı ve şu anda “Harmancık Göleti” adı altında gelen proje
bölgeye hitap eden bir projedir, maalesef gerçekleşmemiştir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. İzninizle üç soru sormak istiyorum. Birincisi: Tarıma bu bütçeden verilen destek ne kadardır?
Avrupa Birliğinde ne kadardır? Avrupa Birliğinde bulabileceğiniz en son rakam
olarak ne kadardır? Avrupa Birliğiyle uyum süreci çerçevesinde bu bütçeden
tarıma verilen desteği yeterli buluyor musunuz? İkinci sorum: Dünyanın güçlü, sanayileşmiş ülkeleri,
kendi ulusal bankalarını yabancı sermayeye karşı titizlikle korurlar iken,
Türkiye neden tam tersi bir politika uygulamaktadır? Türkiye’nin uyguladığı bu
politikayı doğru buluyor musunuz? Üçüncü sorum: 2006 yılında geldiği ifade edilen 20 milyar
dolar düzeyindeki yabancı sermayeden ne kadarı yeni sabit sermaye yatırımı,
doğrudan sabit sermaye yatırımıdır? Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkürler. Buyurun Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Resmî Gazete’nin 28 Ekim
2007 tarih, mükerrer 26684 sayısında yayımlanan 2008 yılı programının doksan
dördüncü sayfasında “Mevcut Durum” başlığıyla “Ekonomide kayıt dışılığın
azaltılması” bölümünde “Türk ekonomisinin yapısal bir sorunu hâline gelen kayıt
dışılığın temelinde sayılan nedenler arasında…” diye başlanarak devamında şöyle
denilmektedir: “Kayıt dışılıkla mücadelede toplumsal ve siyasi iradenin
oluşmaması gibi, sosyal ve yapısal nedenler yer almaktadır.” denilmektedir. Beş yıldır iktidarda olan siyasi iktidarınızın kayıt
dışılıkla mücadelede siyasi irade ortaya koyamamasının nedeni nedir? Bu
konudaki iktidarsızlığınızı neye bağlıyorsunuz? Teşekkür ederim Sayın Bakanım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdemir. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana
soruyorum: GAP kapsamında olan bütün altyapı ve sulama kanalları tamamlanmış;
bölge için çok önemli olan -büyük bir alanı sulu tarıma geçirecek- ödenek
yetersizliğinden bekletilen Gaziantep Barak Ovası’nın sulanması için bölge
çiftçimiz daha ne kadar bekleyecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir. Buyurun Sayın Akkuş. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, “İthalat ve ihracat
arasındaki fark 40 milyar dolar.” dediniz. Halbuki 2008 bütçesinde ihracat 104,
ithalat 166 milyar diye gösteriliyor. Bir yanlış hesap var galiba. Ayrıca, ekonominin çok iyi olduğunu, her yere ürün
sattığımızı, ihracatın arttığını belirttiniz. Ekonomi bu kadar iyiyse borcumuz
yıldan yıla niçin artıyor? 2002’de 129 milyar dolar iken, bugün -henüz daha yıl
bitmemiş- 226 milyar dolar olmuş. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş. Buyurun Sayın Yıldız. BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Bakan, GAP’ın enerjiye
ilişkin kısmı için yatırımlar yapılıp hemen yaşama geçiyor ancak bölge insanını
ilgilendiren kısmı olan sulama yatırımları ise yaşama geçmiyor. Bu dönemde bu
yatırımlar konusunda bir gelişme var mıdır? Programınız nedir? İkinci sorum: Medeniyetler beşiği olan Mezopotamya
uygarlığının merkezidir GAP. Geçmiş uygarlıkların, Zeugma ve Hasankeyf gibi,
kısa ömürlü enerji politikalarına feda edilmesi ülkemizin tarihî ve doğal
mekânlarının tahribi anlamına gelmiyor mu? Hem bu kültürel mirası hem de enerji
politikalarını ortaklaştıracak politikalar geliştirilemez mi? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız. Son soru. Sayın Yeni, buyurun efendim. AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, AK Parti iktidarından
önce katrilyonlarca görev zararı oluşturan Ziraat Bankası, bu dönemde hazineye
para aktarmış mıdır? TMSF, bugüne kadar batan bankalardan ne kadar para tahsil
etmiştir? Üçüncü sorum: Şu anda yüzde 12’lik sermaye yeterlilik
rasyosunun altında herhangi bir özel veya kamu bankası var mıdır? Ziraat Bankası kredileri yüzde 11 kat artmış, tarımsal
krediler yüzde 19 artmış, bireysel krediler yüzde 16 kat artmış. Bu rakamlar
doğru mudur Sayın Bakanım? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler. Soru sorma süresi bitmiştir. Sayın Bakanlar, cevap vereceksiniz. DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – İki soru var
ilgili olan Sayın Başkan, müsaadenizle cevaplayayım. Tarım ürünleri ihracatında, 2002’yle 2006 yılları
arasında ciddi bir artış var. Tabii, burada amaç, doğru şekilde ürün
sertifikalandırması yaparak doğru pazarlarda bu satışın yapılmasını sağlamak. Hızlı
bir şekilde ürünü sertifikalandırdığımız zaman, çok hızlı artışları gördük. Mesela,
kayısı ihracatında bunu gördük, hemen 15 kat artış sağladı. Ayrıca, bazı tanıtım gruplandırması yapıyoruz -mesela,
Antep fıstığı tanıtımı gibi, zeytinyağı tanıtımı gibi, fındık tanıtımı gibi- bu
tip ürünlerde de tarım ürünleri ihracatını artırırken, organik tarım ürünleri
ihracatında da ayrı bir çalışma yapıyoruz. Tekstil-konfeksiyon sektörüne gelince: 2006’da çok
sıkıntı yaşayan bir sektördü. Dünyada yüzde 40 oranında, özellikle komşu çevre
ülkelerde tekstil-konfeksiyon ihracatında gerilemeler oldu. Ama, Türkiye,
tekstilde yüzde 8, konfeksiyonda ancak yüzde 2 ilerleme sağlayabilmişti 2006
yılında. 2007’deyse, şu ana kadar, tekstil ve konfeksiyon sektörü, tekstilde
yüzde 18, konfeksiyonda da yüzde 17 oranında bir artış sağladı. Bu, bizim
yaptığımız daha önceki çalışmalarla alakalıdır, yani 2005 ve sonrasını
hazırlamıştık zaten dünyadan rekabet edebilmek için. Biz, şu anda, modaya,
markaya yönelmek zorunda kaldık, başka çaremiz yok. Düşük fiyat yüksek miktar
ekseninde değil, yüksek fiyat yüksek kalite ekseninde, yüksek miktar yerine
düşük miktarlı, yüksek fiyatlı yüksek kaliteli ürünlerle dünya pazarlarında
daha iyi rekabet edebilir hâle geldik. Diğeri de: O rakamlarda herhangi bir yanlışlık yoktur,
104 ve 166 olan. Tamamıyla bunlar… Tahmin ediyorum sadece ekim ayına kadar olan
rakamları aldınız. Yıl sonuna kadar olan rakamları bizden temin edebilirsiniz,
rahatlıkla veririz. Borç niye artıyor? Tabii ki yani bu şekilde… Ekonominin
çarkları aslında çok iyi bir şekilde dönüyor. Şu anda kamu borcu gitgide
azalıyor, özel sektör borcu artıyor. Bunun dinamosunu sağlayan… Görüyorsunuz,
35 milyar dolar size hidrokarbon faturası olduğunu söylüyorum. Doğal gaz,
petrol faturası ödüyor Türkiye, ama bu artık ithalatımızın yarısı değil eskiden
olduğu gibi. Sadece yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu kadar artan fiyatlara rağmen,
yaklaşık, tahmin ediyorum 107 milyar doları bile zorlayabiliriz ihracatta bu
sene, senelik ihracat olarak. Böylelikle rahatlıkla çarkları döndürebiliyoruz. Ayrıca yurt dışı müteahhitlik gelirlerini, ayrıca turizm
gelirlerini biliyorsunuz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Buyurun Sayın Ekren. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulardan dolayı yine,
özellikle teşekkür ediyorum. Gerçekten de önem verdiğimiz, dikkate almaya
gayret ettiğimiz sorulardı. Ben elimdeki notlardan, not alabildiğim kadarıyla
cevap vereceğim ama yetişmeyenleri de yazılı olarak bildireceğim. Onu belirtmek
isterim. Yine GAP’la başlayayım müsaade ederseniz. GAP projesi,
Türkiye’mizin ve ülkemizin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki halkımızın refah ve
mutluluğunu artıran bir projedir. Dolayısıyla enerji ve sulama konusundaki
yaklaşımınızı doğru buluyoruz. Yeni dönemde ana kanallar ile tali kanallar
konusunda hükûmetin ve özel sektörün nasıl bir inisiyatif alacağını, bu
yaptığımız Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantımızdan sonra belirleyip onun finansman
modelini sizlerle tartışıp değerlendireceğiz. Sulamada ne kadar bekleyeceğimiz konusu: Su toplama
süreci bittiği için, bundan sonraki süreç, sizlerin de ifade ettiği şekilde,
kamu sektörünün mümkünse ana kanalları hızla yapması, özel sektörün de tali kanallar
konusunda orada yaşayan vatandaşlarımızla birlikte bu süreci çözme olayıdır. Kayıt dışılık konusuna gelince: Kayıt dışılık konusunda
da yine 60’ıncı ve 59’uncu, 58’inci Cumhuriyet Hükûmetlerinde konuya üç başlık
altında yaklaştık: Ortamın iyileştirilmesi, özellikle vergi oranlarının
düşürülmesi, gönüllülük uyumunun artırılması, yani vergilerin yeniden
yapılandırılması ve etkin bir vergi yönetimi ve denetimiyle bu süreci daha
ileri noktalara götüreceğiz. Batan bankalardan ya da TMSF’ye aktarılan bankalardan
yapılan tahsilat 15,5 milyar dolar civarındadır. Yüzde 12’nin altında sermaye
yeterlilik rasyosu olan bir bankamız yoktur. Bankalarımıza görev zararı
yaratacak aktarım da yapılmamıştır. Revizyon, özellikle TÜİK’le ilgili ifade edilen
konulardaki revizyon her zaman mümkün olan bir süreçtir. Konuşmamda az önce
bahsettim ana hatlarıyla. Millî gelir hesaplarının revizyonu: Avrupa Birliği ve
evrensel standartların kabulünden sonra bu revizyonlar daha da azalacaktır. Kamu bankalarının ilgili yerleşim birimlerinde ofis ve
benzeri hizmet birimlerini açıp açamayacağına, bankamızdaki alacağımız bilgiden
sonra karar vereceğiz. Diğerlerine de yazılı cevap vermek istiyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın Şandır, süremiz kaldı efendim, sorabilirsiniz
sorunuzu. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Müsaadenizle, Sayın Başbakan Yardımcımıza teşekkür etmek
istiyorum. Dünkü konuşmalarında, Sayın Başbakanın Genel Kurula sunduğu bir
tablo vardı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde TMSF’ye devredilen 22
bankayla ilgili dün bir açıklama getirdi ve bunun yanlış okunmaması
gerektiğini; bunun, devam eden bir sürecin sonlandırıldığını; bunun, bir tarih
ve bu tarihi yaşayan hükûmetin ifadesi olduğunu yani 22 bankanın TMSF’ye
devredilmiş olmasının bir yolsuzluk ithamı taşımadığını, bunun ifadesinin böyle
bir kasıt taşımadığını söylediler. Kendilerine teşekkür ediyorum, ancak
yeterince anlaşılmadığı gibi bir izlenim var çünkü yine bu kurumdan bazı
arkadaşların… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkanım, bitireyim şunu
lütfen. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Benim de bir cevap vermem lazım. BAŞKAN - Soruları bitirelim efendim. Hemen mi cevap
vereceksiniz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Evet. BAŞKAN – Sayın Şandır sorusunu tamamlasın. Buyurun Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum. Gerçekten önemsiyorum bunu çünkü bir yanlış anlamayı
Sayın Bakanımız dün tavzih ettiler, çok değerli bir açıklamaydı. 22 banka devam
eden bir sürecin sonunda yaptıkları yolsuzluktan yakalanmış, TMSF’ye, Fona
devredilmişler, yargılanmışlar, kamunun çıkarı korunmuştur. Bundan dolayı bir
itham değil, bir teşekkür gerekir. Aynı şey İmar Bankası için… AKP iktidar olduktan yirmi ay
sonra İmar Bankasına el koydu. Dolayısıyla, İmar Bankasının Fona
devredilmesinden dolayı Hükûmetin yolsuzluktan suçlanamayacağı gibi –ki, 8
milyar dolarlık bir batığı böylelikle tespit etmişlerdi- aynı şey 22 bankanın
Fona devredilmesinden dolayı, 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin koalisyon ortağı
partilerini de suçlamanın mümkün olmadığını, dün bir nebze Sayın Bakan ifade
etti ama yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyim. Bu konuyu Sayın Bakanımız, biraz
daha açık ve net, kendi grubu milletvekillerine ve kamuoyuna açıklayabilirler
mi? Çok teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır. Sayın Bakanım, yazılı mı cevap vereceksiniz, açıklama mı
yapacaksınız? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Hayır, hayır, şimdi birkaç kelime söylemek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Şandır’ın
ifade ettiği husus yine yanlış anlaşılmaya müsait bir husus. Onu tekrar tavzih
edeyim. (MHP sıralarından gülüşmeler) Hiç gülecek bir şey de yok, düzgünce
dinleyin. Niye gülüyorsunuz ki arkadaşlar? Beni de güldürüyorsunuz. MEHMET GÜNAL (Antalya) – Herkes yanlış anlıyor. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) – Siz de yanlış anlamışsınız bakın. Sayın Başbakanımızın Meclisteki açıklamada ifade ettiği
husus şuydu: Bankaların kuruluş tarihi ve TMSF’ye aktarılış tarihlerini
söyledik. Dolayısıyla, TMSF’ye aktarıldığı tarihte iktidarda olan partiler
57’nci Hükûmetin partileriydi, söylediğiniz buydu. Ama sizin burada ifadenizden
ben şunu anlıyorum: Daha önce oluşmuş bir süreçti, bu döneme denk geldi. Dolayısıyla
bu süreç bu döneme mal edilemez. MUHARREM VARLI (Adana) – Aynen öyle. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) - Ama, yine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde İmar Bankası olayı
bununla örtüşmüyor. Şundan dolayı örtüşmüyor: İmar Bankasının TMSF’ye aktarılma
süreci eski olaylardan farklı, icra iflasla doğrudan TMSF’ye aktarılmadı;
birinci nokta bu. İkinci nokta, 3 Temmuz 2004’te yapıldı. En önemli husus da,
İmar Bankasından sonra 5020 Sayılı bir yasa çıkartıp, o günkü tarihte değil,
geriye doğru olan bütün batık bankaların tahsilatını yapan bir süreci
başlattık. Ama sizin döneminizde ifade etmek gerekir, belirtmek gerekir ki
böyle bir yasal adım atılmamıştı. Aradaki en büyük farkı burada aramak lazım. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET GÜNAL (Antalya) – BDDK’yı biz kurduk Sayın
Bakanım. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın Aydoğan… (Gürültüler) Bir dakika müsaade eder misiniz. Demin Sayın Tamaylıgil’in konuşması sırasında, sizin
komisyon başkanı olduğunuz bir döneme atıfta bulunarak suçlama yaptığını
söylüyorsunuz. Ben getirttim, okudum. Sataşma yok ama size yerinizden iki
dakikalık bir açıklama imkânı vereceğim. Yeni sataşmaya mahal bırakmayın ama. Buyurun. V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Bihlun
Tamaylıgil 22’nci Dönemde BDDK-TMSF Araştırma Komisyonu Raporu’nun Genel
Kurulda görüşülmediğinden bahisle, “Komisyon Başkanı da burada.” diyerek
tarafıma sataşmış ve eleştirmiştir. Ben, sizlere, şimdi, yürürlükte olan o
zamanki Bankalar Kanunu 22/7 maddesini okumak istiyorum: “Bu Kanunun
uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar, görevleri sırasında
öğrendikleri bankalar ile bunların iştirakleri, kuruluşları ve müşterilerine
ait sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına
açıklayamazlar.“ hükmü yer almaktadır. Ayrıca, Anayasa’nın 138’inci maddesinde “Görülmekte olan
bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili
soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü
yer almaktadır. Bu nedenlerle, araştırma komisyonu raporu Genel Kurulda
görüşülememiştir. Anayasa yapma yetkisini ve yasa yapma yetkisini kullanan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve onun saygıdeğer üyelerinin Anayasa’ya ve
yasalara herkesten daha fazla uyması ve uygun davranması gerekmektedir. Sayın
Bihlun Tamaylıgil için durum farklı ise o da onun bileceği iştir. Kaldı ki konu
22’nci Dönemin konusu olmasına, 22’nci Dönem sona ermiş olmasına, o dönemde
komisyon üyeleri ve o zamanki muhalefet grup başkan vekilleri detaylı olarak
bilgilendirilmelerine rağmen, o dönemde Genel Kurulda tartışması da
yapılmışken, Komisyon çalışmalarına yeterli desteği vermeyen ve raporun
düzenlenmesi sürecine de yeterli katkı sağlamayan Sayın Bihlun Tamaylıgil’in
konuyu yeniden gündeme getirmesini kınıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan. IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam) 1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam) 1.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam) 1.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
(Devam) 1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J) GAP
BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam) 1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Sayın Bakan, bir talebiniz oldu bize. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul)
– Sadece bir düzeltme yapmak için… İmar Bankasında, 3 Temmuz 2004 değil, 3 Temmuz 2003
olacak. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla dördüncü turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususu ile bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. Devlet Planlama Teşkilatı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.81 -
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1.–
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 185.085.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 182.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 230.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 14.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 09 Eğitim
Hizmetleri 67.573.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 267.070.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 135.847.130,00 -
Toplam Harcama : 131.749.426,56 -
Ödenek Dışı Harcama :
113,94 -
İptal Edilen Ödenek :
4.097.817,38 -
Ertesi Yıla Devreden Ödenek :
299.521,64 BAŞKAN – (A) cetvelini Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Bölümleri okutuyorum: 07.85
– TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.–
Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 99.604.770 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 218.600 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 742.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 215.130 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir TOPLAM 100.781.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 2.–
Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 77.981.061,12 -
Toplam Harcama : 75.628.748,81 -
Ödenek Dışı Harcama :
8.135,80 -
İptal Edilen Ödenek :
2.360.448,11 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 42.03 -
SERMAYE PİYASASI KURULU 1.–
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 16.073.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.083.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 33.954.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir TOPLAM 54.110.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 48.650.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 4.160.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 52.810.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 42.485.000,00 -
Toplam Harcama : 32.809.093,61 -
İptal Edilen Ödenek :
9.675.906,39 BAŞKAN – (A) cetvelini Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 40.985.000,00 -
Yılı tahsilatı : 55.291.146,54 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 42.04 -
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU 1.–
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 8.798.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 96.201.700 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir TOPLAM 105.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 05 Diğer
Gelirler 105.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 105.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.–
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 85.520.000,00 -
Toplam Harcama : 46.424.737,67 -
İptal Edilen Ödenek : 39.095.262,33 BAŞKAN – (A) cetvelini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümleri (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 85.520.000,00 -
Yılı tahsilatı : 86.618.431,19 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.34 -
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.– GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 2.778.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 21.552.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 24.330.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 24.330.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 24.330.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlğı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 24.725.720,00 -
Toplam Harcama : 20.142.028,59 -
Ödenek Dışı Harcama :
16.330,13 -
İptal Edilen Ödenek :
4.600.021,54 BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 21.236.000,00 -
Yılı tahsilatı : 19.324.071,76 BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 07.83 -
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 41.161.670 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 253.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 61.538.330 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 102.953.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 84.387.411,00 -
Toplam Harcama : 79.169.218,91 -
İptal Edilen Ödenek :
5.218.192,09 BAŞKAN – (A) cetvelini Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Bölümleri okutuyorum: 40.31
- İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ 1.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.200.800 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 65.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 10.170.200 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 13.436.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KODU Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.136.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 10.640.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 1.660.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TOPLAM 13.436.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 12.255.000,00 -
Toplam Harcama :
9.454.389,37 -
İptal Edilen Ödenek :
2.800.610,63 BAŞKAN – (A) cetvelini (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E T V E L İ
(YTL) -
Bütçe tahmini : 10.625.000,00 -
Yılı tahsilatı :
9.946.973,95 BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, böylece Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2008
yılı bütçeleriyle 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum. Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 7 Aralık 2007 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 20.40 |
|