DÖNEM: 23                             CİLT: 8                     YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

31’inci Birleşim

6 Aralık 2007 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 1-2 Ekim tarihlerinde Lahey’e resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/238)

2.- 11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltere’ye resmî ziyarette bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/239)

3.- Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera  ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’da esnaf ve küçük işletmelerin desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/531)

2.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, Türkiye’de faaliyet gösteren Barzani’yle bağlantılı şirketlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/568)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/802)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.08’de açılarak dört oturum yaptı.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 73’üncü yıl dönümü dolayısıyla bir konuşma yaptı.

Avusturya Millî Meclisi Başkanlığı tarafından 4 Aralık 2007 tarihinde Viyana’da düzenlenecek foruma iştirak edecek olan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere,

Makedonya Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği İşleri Komisyonu Başkanı Tito Petkovski ve komisyon üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna,

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/426) (S. Sayısı: 57),

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)

Görüşmelerine devam edilerek;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

Başbakanlık,

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, konuşmasında Partisine,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, konuşmasında partisine,

İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu, Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, konuşmasında şahsına,

Sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

6 Aralık Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.09’da son verildi.

                                                          Meral AKŞENER

                                                             Başkan Vekili

 

Yaşar TÜZÜN

 

Murat ÖZKAN

 

Bilecik

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Fatoş GÜRKAN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Adana

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

 

 

Konya

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 46

II.- GELEN KÂĞITLAR

6 Aralık 2007 Perşembe

Ta­sa­rı­lar

1.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Ku­zey Kıb­rıs Türk Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ka­yıt­lı Pos­ta, On-Li­ne Ha­va­le ve Tah­si­lat Hiz­met­le­ri­nin Ge­liş­ti­ril­me­si­ne İliş­kin Pro­to­ko­lün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/470) (Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

2.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Slo­vak­ya Cum­hu­ri­ye­ti Ara­sın­da Sos­yal Gü­ven­lik Söz­leş­me­si­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/471) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

3.- İstik­lal Ma­dal­ya­sı Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/472) (Millî Sa­vun­ma Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

4.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ada­let Ba­kan­lı­ğı ile Yu­na­nis­tan Cum­hu­ri­ye­ti Ada­let Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Ko­nu­sun­da Pro­to­ko­lun Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/473) (Ada­let ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

5.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Su­dan Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Sağ­lık ve Tıp Alan­la­rın­da İş­bir­li­ği­ne Da­ir Pro­to­ko­lün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/474) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

6.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Av­ru­pa Bir­li­ği Ge­nel Sek­re­ter­li­ği ile Ku­zey Kıb­rıs Türk Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Av­ru­pa Bir­li­ği Ko­or­di­nas­yon Mer­ke­zi İş­bir­li­ği Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/475) (Av­ru­pa Bir­li­ği Uyum ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

7.- Der­nek­ler Ka­nu­nu, Türk Me­de­ni Ka­nu­nu ve İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı Teş­ki­lat ve Gö­rev­le­ri Hak­kın­da Ka­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/476) (Ada­let; Plan ve Büt­çe ile İçiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 30.11.2007)

8.- İl İda­re­si Ka­nu­nu ile Ba­kan­lık­lar ve Bağ­lı Ku­ru­luş­lar­da Ata­ma Usu­lü­ne İliş­kin Ka­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/477) (Plan ve Büt­çe; Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile İçiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 30.11.2007)

9.- Yük­se­köğ­re­tim Ku­rum­la­rı Teş­ki­la­tı Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/478) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 30.11.2007)

Tek­lif­ler

1.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Muh­sin Ya­zı­cı­oğ­lu­’­nun; En­gel­li, Es­ki Hü­küm­lü ve Te­rör Mağ­du­ru Ça­lış­tır­ma Zo­run­lu­lu­ğu Ka­nu­nunun 4857/30 un­cu Mad­de­si­nin Bi­rin­ci Fık­ra­sın­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/76) (Plan ve Büt­çe ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 20.11.2007)

2.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Muh­sin Ya­zı­cı­oğ­lu­’­nun; Özür­lü­ler Ya­sa­sı Ola­rak Bi­li­nen 5378 Sa­yı­lı Ka­nu­nun Adı­nın De­ğiş­me­si Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/77) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 20.11.2007)

3.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Muh­sin Ya­zı­cı­oğ­lu­’­nun; Dev­let Me­mur­la­rı Ka­nu­nu­n 53 ün­cü Mad­de­si­nin İkin­ci Fık­ra­sın­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/78) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 20.11.2007)

4.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Muh­sin Ya­zı­cı­oğ­lu­’­nun; En­gel­li Me­mur­la­rın Emek­li­li­ği­ni Dü­zen­le­yen 5434 Sa­yı­lı Ka­nu­nun 39 un­cu Mad­de­si­nin  (j)  Ben­din­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/79) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 20.11.2007)

5.- İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Se­ba­hat Tun­cel ve 7 Mil­let­ve­ki­li­nin; Yük­se­köğ­re­tim Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/80) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 22.11.2007)

6.- Ga­zi­an­tep Mil­let­ve­ki­li Fat­ma Şahin ve 9 Mil­let­ve­ki­li­nin; Ga­zi­an­te­p’­e İstik­lal Ma­dal­ya­sı Ve­ril­me­si Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/81) (İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 22.11.2007)

7.- Trab­zon Mil­let­ve­ki­li Cev­det Er­döl ve 5 Mil­let­ve­ki­li­nin; Ba­zı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/82) (Millî Sa­vun­ma; Ta­rım, Or­man ve Kö­yiş­le­ri ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 22.11.2007)

8.- Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın; 3813 Sa­yı­lı Tür­ki­ye Fut­bol Fe­de­ras­yo­nu Ku­ru­luş ve Gö­rev­le­ri Hak­kın­da Ka­nu­na Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/83) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

9.- Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın; 5271 Sa­yı­lı Ce­za Mu­ha­ke­me­si Ka­nu­nu­nun 100 ün­cü Mad­de­si­nin 3 ün­cü Fık­ra­sı­na Ba­zı Bend­ler Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/84) (Ada­let Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

10.- Bi­le­cik Mil­let­ve­ki­li Ya­şar Tü­zü­n’­ün; Söz­leş­me­li Sta­tü­de Gö­rev Ya­pan Öğ­ret­men­le­rin Kad­ro­ya Atan­ma­la­rı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/85) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

11.- Zon­gul­dak Mil­let­ve­ki­li Ali Ko­çal ve 9 Mil­let­ve­ki­li­nin; 14.07.1965 Ta­rih­li ve 657 Sa­yı­lı Dev­let Me­mur­la­rı Ka­nu­nu­nun (IV) Sa­yı­lı Ma­kam Taz­mi­na­tı Cet­ve­lin­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Tek­li­fi (2/86) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

12.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Muh­sin Ya­zı­cı­oğ­lu­’­nun; 65 Ya­şı­nı Dol­dur­muş Muh­taç, Güç­süz ve Kim­se­siz Türk Va­tan­daş­la­rı­na Ay­lık Bağ­lan­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/87) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 21.11.2007)

13.- Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Dur­du Öz­bo­lat ve 8 Mil­let­ve­ki­li­nin; 657 Sa­yı­lı Ka­nu­na Ek­li IV Sa­yı­lı Cet­vel­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/88) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

14.- İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Ha­san Ma­cit ve 8 Mil­let­ve­ki­li­nin; Si­vas Ma­dı­mak Ote­li­’­nin “Kar­deş­lik An­ma, Kül­tür ve Sa­nat Mü­ze­si”­ne Dö­nüş­tü­rül­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/89) (Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

15.- Si­vas Mil­let­ve­ki­li Ma­lik Ec­der Öz­de­mir ve 9 Mil­let­ve­ki­li­nin; Div­ri­ği Ulu­ca­mi­si ve Şifa­ha­ne­si­’­nin Ko­run­ma­sı ve Çev­re­si­nin Dü­zen­len­me­si Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (2/90) (Plan ve Büt­çe ile Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

Ra­por­

1.- Trab­zon Mil­let­ve­ki­li Cev­det Er­döl ve Ada­na Mil­let­ve­ki­li Nec­det Ünü­va­r’­ın; Sağ­lık Hiz­met­le­ri Te­mel Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/65) (S. Sa­yı­sı: 72) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 6.12.2007) (GÜN­DE­ME)

Söz­lü So­ru Öner­ge­le­ri

1.-    Ka­ra­man Mil­let­ve­ki­li Ha­san Ça­lı­ş’­ın, köy­le­rin elek­trik borç­la­rı­na iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/257) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

2.-    Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li Mus­ta­fa Enö­z’­ün, Çal­tı­cak Ba­ra­jı Pro­je­si­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/258) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

3.-    Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li Mus­ta­fa Enö­z’­ün, Ke­le­bek Ba­ra­jı Pro­je­si­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/259) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

4.-    Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li Mus­ta­fa Enö­z’­ün, Gü­neş­li Ba­ra­jı Pro­je­si­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/260) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

5.-    Tun­ce­li Mil­let­ve­ki­li Ka­mer Gen­ç’­in, po­lis mü­da­ha­le­siy­le mey­da­na gel­di­ği id­di­a edi­len ba­zı ölüm olay­la­rı­na iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/261) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

6.-    Tun­ce­li Mil­let­ve­ki­li Ka­mer Gen­ç’­in, bir fir­may­la il­gi­li bir id­di­a­ya iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/262) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

Ya­zı­lı So­ru Öner­ge­le­ri

1.-    An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Tay­fur Sü­ne­r’­in, per­so­nel ta­kip sis­te­mi­ne iliş­kin Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si Baş­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/971) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 7.11.2007)

2.-    Kon­ya Mil­let­ve­ki­li Atil­la Kar­t’­ın, Su­u­di Ara­bis­tan Kra­lı­na Dev­let Şeref Ma­dal­ya­sı ve­ril­me­si­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/972) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 21.11.2007)

3.-    Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, TMSF’­nin el koy­du­ğu şir­ket­le­rin yö­ne­ti­mi­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/973) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

4.-    Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, Fut­bol Fe­de­ras­yo­nu­nun ya­yın ge­lir­le­ri­ne ve ama­tör fut­bol ta­kım­la­rı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/974) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

5.-    İzmir Mil­let­ve­ki­li Ah­met Er­si­n’­in, elek­trik üc­ret­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/975) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

6.-    Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Meh­met Şan­dı­r’­ın, Mer­si­n’­de­ki alt­ya­pı so­run­la­rı­na ve tu­riz­min ge­liş­ti­ril­me­si­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/976) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

7.-    Bur­dur Mil­let­ve­ki­li Ra­ma­zan Ke­rim Öz­ka­n’­ın, şehit ço­cuk­la­rı­nın eği­tim­le­ri­nin des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/977) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

8.-    Amas­ya Mil­let­ve­ki­li Hü­se­yin Ün­sa­l’­ın, özel bir ka­nal­da­ki ha­ber prog­ra­mı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/978) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

9.-    An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Yıl­maz Ate­ş’­in, Amas­ya­’­da­ki bir li­se­de ba­zı öğ­ren­ci­le­re bas­kı ya­pıl­dı­ğı id­di­a­la­rı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/979) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

10.-  Edir­ne Mil­let­ve­ki­li Bil­gin Pa­ça­rı­z’­ın, Edir­ne­’­de ya­şa­nan su taş­kın­la­rı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/980) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

11.-  İzmir Mil­let­ve­ki­li Ah­met Er­si­n’­in, po­lis me­mur­la­rı­nın ça­lış­ma şart­la­rı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/981) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

12.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, ba­zı mil­let­ve­kil­le­ri hak­kın­da ad­li iş­lem yü­rü­tü­lüp yü­rü­tül­me­di­ği­ne iliş­kin Ada­let Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/982) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

13.-  Di­yar­ba­kır Mil­let­ve­ki­li Se­la­hat­tin De­mir­ta­ş’­ın, bir mah­ku­mun sağ­lık du­ru­mu­na iliş­kin Ada­let Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/983) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

14.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, ku­ru­tu­lan su­lak alan­la­ra iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/984) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

15.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Ha­san Ma­ci­t’­in, İğ­ne­ada Lon­gaz Or­man­la­rı Millî Par­kı­na iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/985) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

16.-  Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Meh­met Akif Pak­so­y’­un, ba­zı ba­raj pro­je­le­ri­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/986) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

17.-  Ba­lı­ke­sir Mil­let­ve­ki­li Ah­met Du­ran Bu­lu­t’­un, Dev­let De­mir­yol­la­rın­da iş­ko­lu ne­de­niy­le kad­ro ve­ril­me­yen iş­çi­le­re iliş­kin Ça­lış­ma ve Sos­yal Gü­ven­lik Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/987) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

18.-  An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Tay­fur Sü­ne­r’­in, tu­rizm sek­tö­rün­de­ki ka­çak iş­çi so­ru­nu­na iliş­kin Ça­lış­ma ve Sos­yal Gü­ven­lik Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/988) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

19.-  İzmir Mil­let­ve­ki­li Ca­nan Arıt­ma­n’­ın, ka­dı­na kar­şı şid­de­ti ön­le­me kap­sa­mın­da ya­pı­lan kam­pan­ya­la­ra iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Ni­met Çu­buk­çu) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/989) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

20.-  Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Öz­lem Çer­çi­oğ­lu­’­nun, dul ka­dın­la­rın ve ye­tim­le­rin ma­li ve psi­ko­lo­jik ola­rak des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Ni­met Çu­buk­çu) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/990) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

21.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, ye­ni­le­ne­bi­lir ener­ji kay­nak­la­rı­na iliş­kin Ener­ji ve Tabiî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/991) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

22.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, Sam­su­n’­da ku­ru­la­ca­ğı id­di­a edi­len ter­mik san­tral­le­re iliş­kin Ener­ji ve Ta­biî ­ Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/992) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

23.-  Ba­lı­ke­sir Mil­let­ve­ki­li Hü­se­yin Pa­zar­cı­’­nın, Kaz Dağ­la­rın­da­ki ma­den ara­ma ça­lış­ma­la­rı­na iliş­kin Ener­ji ve Tabiî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/993) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

24.-  Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Meh­met Akif Pak­so­y’­un, Af­şin-El­bis­tan B Ter­mik San­tra­li­nin çev­re­ye et­ki­le­ri­ne iliş­kin Ener­ji ve Tabiî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/994) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

25.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, bir il özel ida­re­sin­de ya­pı­lan ata­ma­ya iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/995) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

26.-  Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Öz­lem Çer­çi­oğ­lu­’­nun, bir ki­şi­nin po­lis mü­da­ha­le­si so­nu­cu ölü­mü­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/996) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

27.-  İzmir Mil­let­ve­ki­li Bü­lent Ba­ra­ta­lı­’­nın, bir ki­şi­nin po­lis mü­da­ha­le­si so­nu­cu ölü­mü­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/997) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

28.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Meh­met Ali Öz­po­la­t’­ın, bir ki­şi­nin po­lis mü­da­ha­le­si so­nu­cu ölü­mü­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/998) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

29.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Ay­şe Ja­le Ağır­ba­ş’­ın, po­lis mü­da­ha­le­si so­nu­cu ölüm olay­la­rı­na iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/999) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

30.-  Di­yar­ba­kır Mil­let­ve­ki­li Se­la­hat­tin De­mir­ta­ş’­ın, Po­lis Va­zi­fe ve Se­la­hi­yet­le­ri Ka­nu­nun­da­ki de­ği­şik­li­ğin et­ki­le­ri­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1000) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

31.-  Kırk­la­re­li Mil­let­ve­ki­li Tan­sel Ba­rı­ş’­ın, be­le­di­ye iş­çi­le­ri­ne sen­di­ka de­ğiş­tir­me bas­kı­sı ya­pıl­dı­ğı id­di­a­sı­na iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1001) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

32.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, özel ti­yat­ro­la­ra ve­ri­len dev­let des­te­ği­ne iliş­kin Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1002) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

33.-  An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Tay­fur Sü­ne­r’­in, An­tal­ya­’­da tu­riz­min yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı­na iliş­kin Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1003) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

34.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, yük­se­köğ­re­tim ku­ru­luş­la­rı­nın kad­ro ta­lep­le­ri­ne iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1004) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

35.-  Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Meh­met Akif Pak­so­y’­un, nü­fu­su on­bi­nin al­tın­da­ki be­le­di­ye­le­rin borç­la­rı­na iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1005) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

36.-  Muğ­la Mil­let­ve­ki­li Me­tin Er­gu­n’­un, pa­nel­van ti­pi araç sa­hip­le­ri­ne ve­ri­len ge­ri­ye dö­nük ver­gi ce­za­sı­na iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1006) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

37.-  Mer­sin Mil­let­ve­ki­li İsa Gö­k’­ün, TE­KE­L’­in, bir mal alı­mı ile il­gi­li id­di­a­la­ra iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1007) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

38.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Ha­san Ma­ci­t’­in, TE­KE­L’­in al­kol­lü iç­ki­ler bö­lü­mü­nün sa­tı­şı­na iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1008) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

39.-  Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Ali Rı­za Öz­tür­k’­ün, Es­ki­şe­hirs­po­run trans­fer­le­ri ile il­gi­li id­di­a­la­ra iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1009) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

40.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Ay­şe Ja­le Ağır­ba­ş’­ın, öğ­ret­men­le­rin öz­lük hak­la­rı­na iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1010) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 20.11.2007)

41.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, boş bu­lu­nan Yük­se­köğ­re­tim Yü­rüt­me Ku­ru­lu üye­lik­le­ri­ne iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1011) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

42.-  Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran Çir­ki­n’­in, öğ­ret­men­le­rin öz­lük hak­la­rı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si­ne iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1012) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

43.-  An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Hüs­nü Çöl­lü­’­nün, eği­tim­de di­ni içe­rik­li pro­pa­gan­da id­di­a­la­rı­na iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1013) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

44.-  Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Meh­met Fa­tih Ata­y’­ın, Amas­ya­’­da­ki bir li­se­de ba­zı öğ­ren­ci­le­re bas­kı uy­gu­lan­dı­ğı id­di­a­la­rı­na iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1014) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

45.-  İstan­bul Mil­let­ve­ki­li Çe­tin Soy­sa­l’­ın, Amas­ya­’­da­ki bir li­se­de ba­zı öğ­ren­ci­le­re bas­kı uy­gu­lan­dı­ğı id­di­a­la­rı­na iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1015) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

46.-  Kırk­la­re­li Mil­let­ve­ki­li Tan­sel Ba­rı­ş’­ın, yö­ne­ti­ci ata­ma­la­rı­na iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1016) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

47.-  Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Akif Ak­ku­ş’­un, Mer­si­n’­in teş­vik kap­sa­mı­na alı­nıp alın­ma­ya­ca­ğı­na iliş­kin Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1017) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

48.-  Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Akif Ak­ku­ş’­un, Tar­sus-Mer­sin ara­sın­da­ki atıl fab­ri­ka­la­ra iliş­kin Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1018) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

49.-  İzmir Mil­let­ve­ki­li Bü­lent Ba­ra­ta­lı­’­nın, Bi­li­şim Va­di­si Pro­je­si­ne iliş­kin Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1019) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

50.-  Ispar­ta Mil­let­ve­ki­li Mev­lüt Coş­ku­ne­r’­in, Is­par­ta De­ri Or­ga­ni­ze Sa­na­yi Böl­ge­si­ne iliş­kin Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1020) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 27.11.2007)

51.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, bah­çe ta­rı­mı­na za­rar ve­ren bir za­rar­lı­ya iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1021) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

52.-  Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Meh­met Şan­dı­r’­ın, muz it­ha­la­tı­na iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1022) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

53.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, dış tem­sil­ci­lik­le­re iliş­kin Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1023) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

54.-  Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man Ça­kı­r’­ın, Sam­sun ba­tı çev­re yo­lu pla­nı­na ve Si­nop bö­lün­müş yol ça­lış­ma­la­rı­na iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1024) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

55.-  An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Tay­fur Sü­ne­r’­in, akar­ya­kıt ka­çak­çı­lı­ğı­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sın­dan (Ha­ya­ti Ya­zı­cı) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1025) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

56.-  Amas­ya Mil­let­ve­ki­li Hü­se­yin Ün­sa­l’­ın, TRT bü­rok­rat­la­rı­nın is­ti­fa­la­rı­nın alın­dı­ğı id­di­a­sı­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Meh­met Ay­dın) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1026) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

57.-  An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Nes­rin Bay­to­k’­un, he­di­ye ta­ban­ca­la­ra ve il­gi­li so­ru öner­ge­si­ne iliş­kin Millî Sa­vun­ma Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1027) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 26.11.2007)

58.-  Muğ­la Mil­let­ve­ki­li Me­tin Er­gu­n’­un, öğ­ret­men­le­rin öz­lük hak­la­rı­nın iyi­leş­ti­ril­me­si­ne iliş­kin Millî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1028) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

59.-  Muğ­la Mil­let­ve­ki­li Me­tin Er­gu­n’­un, arı­cı­lı­ğın des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/1029) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 23.11.2007)

 

6 Aralık 2007 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Ancak, Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç adet tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 1-2 Ekim tarihlerinde Lahey’e resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/238)

        05/12/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, 1-2 Ekim 2007 tarihlerinde Dünya HABITAT Günü kutlamaları çerçevesinde Lahey’de düzenlenen konferansa katılmak üzere bir heyetle birlikte Hollanda’ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. 

                                                                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                   Başbakan

Liste

Yaşar Karayel                  Kayseri Milletvekili

Mustafa Demir                                Samsun Milletvekili

Safiye Seymenoğlu          Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- 11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltere’ye resmî ziyarette bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/239)

05/12/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltere’ye yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                   Başbakan

Liste

Muzaffer Gülyurt                            Erzurum Milletvekili

Lütfi Çırakoğlu                                Rize Milletvekili

Süleyman Latif Yunusoğlu              Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)

04/12/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, görüşmelerde bulunmak üzere 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmi ziyarete, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                   Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Üçüncü turda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                       

(x) 57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2007 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

E) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Antalya Milletvekili Sayın Tunca Toskay, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun, Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman.

AK Parti Grubu adına: Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay, Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Diren, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.

Şahısları adına söz isteyenler: Lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen, Eskişehir Milletvekili Sayın Emin Nedim Öztürk; aleyhinde, Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.

İlk söz sırası, Sayın Tunca Toskay, Antalya Milletvekili.

Sayın Toskay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz on iki dakika Sayın Toskay.

MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin turizm bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu konudaki görüş ve değerlendirmelerimi sizlere ifade etmeden önce hepinize saygılar sunuyorum.

Çok ciddi bir zaman sınırlaması söz konusu olduğu için, sadece bazı konulara değinip geçmekle yetineceğim.

Bakanlığın bütçesi, 2008 bütçesinin yaklaşık binde 4’ü seviyesinde. Bu bütçeyle, öngörülen çalışmaları gerçekleştirmek, ciddi bir kültür ve turizm politikası uygulamak pek mümkün görülmemektedir. Bu dönemde, yani geçtiğimiz beş yılda, bu iktidar döneminde bütçe büyüklüğü genelde binde 4’ün altında seyretmiş bulunuyor.

Şimdi, izin verirseniz, turizm sektörünün 2006 yılı son rakamları itibarıyla durumuna kısaca bir bakmak istiyorum. Türkiye’ye gelen turist sayısı 19,8 milyon, turizm geliri 16,9 milyar dolar, turist başına harcama 853 dolar. Özel kesim yatırımı 5 milyar dolar, kamu kesimi yatırımı 102 milyon dolar. Turizm gelirinin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 4,2; ihracata oranı yüzde 18,4; dış ticaret açığına oranı yüzde 42,1; turizmin doğrudan istihdama katkısı yüzde 5,5; dolaylı istihdama katkısı 9,2; toplam dolaylı ve dolaysız istihdama katkısı yüzde 14,7 olmaktadır. Bir kişinin istihdamı için hizmet sektöründe 103.150 dolar, imalat sanayisinde 83.500 dolar, turizm sektöründe ise 53.750 dolar yatırım gereklidir.

Bu rakamları kısaca ifade ettim. Bunlar, turizm sektörünün ülke ekonomisi ve toplumumuz açısından ne kadar önemli bir sektör hâline geldiğini açık olarak ifade eden rakamlar. Son yirmi beş yıldaki turizm sektöründe sağlanan gelişmeler sonucunda turist sayısı bakımından dünya turizmi içinde Türkiye 11’inci sırada, turizm gelirleri açısından da 9’uncu sıraya oturmuş görünmektedir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; 2006 yılındaki kesinleşmiş bazı göstergeler bu şekilde iken, üzerinde görüşmeler yaptığımız 2008 yılı bütçesinde, yatırım programında, kamu kesimi turizm sektörü yatırımlarında cari fiyatlarla yüzde 5,9; sabit fiyatlarla yüzde 9,5 oranında azalış öngörülmüştür. Oysa, AKP İktidarının başarısız olduğu alanların ilk sıralarında yer alan işsizlik ve cari açık sorununa çözüm, az önce verdiğim rakamlarla istihdamda kişi başına yatırım maliyetlerinin düşüklüğü dikkate alındığında elbette turizm sektörü öncelikli bir sektör olmaktadır.

Sayın Bakan, dikkatinizi çekmek istediğim bir daha nokta söz konusu: Cari açığın ülkemiz ekonomisi açısından büyük bir risk unsuru olduğunu herkes tekrarlamaktadır. Hem bunun önüne geçmek hem de istihdamı artırmak bakımından yatırım bütçesinden başlamak üzere turizm sektörüne gerekli ilgi ve önemi samimi olarak göstermek, çabalarımızı artırmak zorundayız.

Bu noktada önemli bir diğer noktaya da değinmek istiyorum. Turizm gelirlerinin hesaplanmasında 2003 yılından itibaren bir tanım değişikliği yapıldığı anlaşılmaktadır. Yanlış anlamaları önlemek için yeni seri yanında eski tanıma dayalı eski serinin de yayınlanması doğru olur. Aksi takdirde, yıllar itibarıyla yaptığımız karşılaştırmaların gelirler açısından anlamı şüpheli hâle gelecektir.

Ülkemiz açısından ve ekonomimiz açısından bu kadar büyük öneme sahip sektörün ciddi sorunları bulunmaktadır. Bugünden doğru önlemler alınmaz, doğru politikalar uygulanmazsa, gelecekte ciddi problemlerle, sektörde, karşılaşmamız mukadderdir. Bu yeni politika ve stratejileri belirlerken, turizm sektörümüzün geleceğiyle ilgili tedbirler alırken, dünyada turizm alanında kendini gösteren belli başlı eğilimlerin doğru belirlenmesi ve bunların turizm sektörümüze olan etkilerinin ne yönde olduğunun da yine doğru algılanması gerekmektedir.

Kitle turizminin doğal ve beşerî çevre üzerine olumsuz etkileri yüzünden, çevreye, otantik kültürlerin korunmasına ve talebin isteklerine önem veren diğer turizm türleri, sürdürülebilir turizm kavramıyla gündeme gelmektedir.

Turist eğilimleri, insan kaynakları, pazarlama ve güvenlik alanındaki eğilimler dikkatle incelenmek zorundadır dünyada.

Yukarıda yalnız başlıklarına değinebildiğim yeni eğilimleri zamanında değerlendiren politika ve stratejiler oluşturmazsak, karşılaşacağımız sorunların çözümlenmesi zorlaşacak, büyük öneme ulaşmış bulunan turizm sektörümüzün ekonomimize katkısı da beklenenin altında gerçekleşecektir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; izninizle, bu noktada, turizm kesiminde tespit ettiğimiz bazı sorunlar hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye, doğal ve beşerî çevre olarak, dünya turizm pazarında talep edilebilecek her türlü turizm ürününü -kültür, dinlenme, macera, sağlık, spor, alış ve benzeri gibi- üretme kapasitesine sahip bir ülke olmasına rağmen, yabancı turistler, ülkemizi, ağırlıklı olarak dinlenme turizmi amacıyla ziyaret etmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da, turizm kıyılarda yoğunlaşmakta, bu yoğun alanlardaki yoğunlaşmanın artmasıysa, doğal çevrenin tükenmesi ve bozulması tehlikesiyle bizi karşı karşıya getirmektedir. Çok kapsamlı bir politikayla turizm ürününün çeşitlendirilmesi ve buna bağlı olarak iç bölgelerin turizme açılması gerekmektedir.

Turizm, özel kesimin egemen olduğu ve başarılı olduğu bir alandır. Bu sektör ile ilgili alınacak bütün kararlarda özel kesimin güçlü ve etkin bir şekilde katılımının sağlanması gerekmektedir. Özel kesimin turizmle ilgili kaderini belirleyecek kararlara katılımının sağlanmasıysa, bu kesimin örgütlenmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bugün Türkiye’de, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) dediğimiz kuruluşun dışında diğer bütün turizm sektöründeki kuruluşlar dernek statüsünde çalışmaktadır. Yapılması gereken, başta konaklama kesimi olmak üzere turizmde faaliyet gösteren bütün kesimlerin önce tek tek, sonra tamamının bir çatı örgütlenme yapısına kavuşturulmasıdır. Bu örgütlenme, turizm alanında faaliyet gösteren herkesin görüşü alınarak bir yasayla olmalıdır. Kesimin örgütlenmesinin doğru ve yasayla yapılması -bugün, önümüzdeki yıllarda- karşılaşılacak bütün sorunlara çözüm bulunması açısından son derece yararlı olacaktır.

Turizm sektörümüzün yoğun faaliyet gösterdiği coğrafi bölgeler veya önümüzdeki yıllarda turizme açılacak potansiyel yörelerdeki yerel yönetimlerin imar planlarına turizm kesimi çatı örgütünün aktif ve etkin katılımı sağlanmalıdır. Bu alanda yerel yönetimler, Bakanlık ve turizm sektörü birlikte çalışmak zorundadır. Bu iş birliği sağlanamazsa potansiyel turizm alanlarımız ve turizm ürünlerimizin heba olma tehlikesi söz konusudur.

Kruvaziyer turizm son yıllarda hızlı bir gelişme göstermektedir. Bu turizm çeşidi bakımından Türkiye son derece avantajlı bir konumdadır. Akdeniz, Ege, Boğazlar, Karadeniz havzası kruvaziyer turizm için önemli havzalar oluşturmaktadır. Türkiye, avantajlı konumuna rağmen, önemli cazibe merkezlerine sahip olmasına rağmen bu turizmden alabileceği payı maalesef alamamaktadır. Kuşadası, İstanbul ve Alanya bir nebze pazardan pay almakta ancak çok büyük bir konum ve cazibe avantajına sahip olmasına rağmen Antalya bu pazarda yoktur. Antalya’nın, Akdeniz havzasındaki kruvaziyer turizm pazarına girişi için ivedi girişimlerde bulunması şarttır. Antalya’nın bu pazarda yer alması sağlanırken, gelen yolcuların Antalya’ya gelir sağlaması için tedbirleri de birlikte düşünmek gerekir. Liman, Antalya merkezi, özellikle Kaleiçi bu amaca uygun olarak düzenlenmek zorundadır ve bunlar yapıldığı takdirde turistlerin Antalya iş hayatına katkısı da artacaktır.

Turizm faaliyetlerinin, içinde cereyan ettiği sosyal, kültürel ve ekonomik çevreyle bütünleşmesi gerekmektedir. Sağlıklı turizmin ön şartı budur. Bunun bir nebze olsun sağlanması için de “her şey dâhil” sistemi üzerinde yapılabilecek değişikliklerle ilgili olarak sektör temsilcileriyle bazı önlemler üzerinde çalışılması yararlı olacaktır.

Turizm sektörünün ürün çeşitlendirilmesi, sezonun uzamasına, dört mevsim, on iki ay turizm faaliyetlerinin devamına katkıda bulunur. Böyle bir politika, bir taraftan doluluk oranlarını arttıracak, geliri yükseltecek, diğer taraftan ülkemiz açısından işsizliğin büyük sorun olduğu düşünülürse, sezon dışında sektörün karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi olan işçi çıkarma problemi de ortadan kalkabilecektir.

İstihdamın kesintisiz sürdürülebilmesi ve artırılması için turizm sektöründe çalışan iş gücü üzerindeki vergi ve sosyal güvenlik yüklerinin azaltılması ciddi olarak değerlendirilmelidir. Bu yapıldığı takdirde, sektörün ihtiyacı olan kalifiye elemanların da istihdamı kolaylaşacaktır.

Turizmin önemli sorunlarından bir tanesi tanıtmadır. Dünya turizm pazarında artan rekabet karşısında, tanıtma, büyük önem taşımaktadır. Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığının çalıştığı mevzuat ve bütçeden bu amaç için tahsis edilen kaynakla bu işin üstesinden gelinmesi mümkün değildir. Tanıtma için özel sektörü de etkin biçimde içine alan yeni bir örgütlenme benimsenmelidir. Bu örgütlenmede, sektörün özelliklerine uygun esneklikle hareket etme ve özel kesimin mali kaynak katkısı sağlanmalıdır. Böyle bir örgütlenme yasayla olmalı ve kaynakları, yönetimi siyasi iktidarların etkisine karşı güvence altına alınmalıdır.

Turizm sektörümüzün mali ve ekonomik bazı sorunları ise rekabet şansını düşürmektedir. Sektör, yıllardır, KDV, ÖTV, iş gücü üzerindeki mali yükler ve kamudan sağlanan girdilerin fiyatlarından şikâyet etmektedir. Siyasi iktidar bütün bu konularda pek duyarlı davranmamıştır geçtiğimiz dönemde. Yalnız 22 Temmuz 2007 milletvekili genel seçimi sebebiyle, 2008 yılından geçerli olmak üzere KDV indirimi yapılmıştır. Bu da, iktidarın turizm sektörüne nasıl baktığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Turizm sektörü için ciddi bir sorun hâline gelen telif hakları konusu mutlaka çözümlenmelidir.

 Bu konuda Bakanlığın inisiyatif kullanması yerinde olacaktır. Yapılan araştırmalar, Türkiye’yle ilgili olumsuzluklar olarak, esnafın yaklaşımı, turistlerin bunaltılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toskay, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bazı sorunların, bu sorunların çözümlenmesi açısından yerel yönetimlerin ve merkezî yönetimin yereldeki temsilcilerinin etkin müdahale etmeleri sorunların çözümüne katkıda bulunacaktır.

Turizm bölgelerinde yer alan yerel yönetimler turizm sebebiyle ortaya çıkan hizmetleri ve altyapı yatırımlarını yapmakta zorlanmaktadırlar, bu yerel yönetimlere bütçeden aktarılan kaynaklar konusunda bir farklılık yaratılması gerekmektedir. Ancak bu yapılırken turizm kesiminin rekabet gücünü artıracak “konaklama vergisi” gibi vergilerden kesinlikle kaçınılmalıdır.

Sayın Bakan, turizm oldukça farklı bir sektör. Burada tecrübeli ve uzman bürokratlarla çalışılması büyük önem taşımaktadır. Bu bakımdan, Bakanlıktaki bu etkisizleştirilmiş bürokratlarla çalışma konusundaki tutumu değiştireceğinizi ümit ediyorum.

2008 yılı bütçesinin turizm sektörüne ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, başta Sayın Bakan olmak üzere, bütün Bakanlık mensuplarına başarılar temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toskay.

Söz sırası, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun’da.

Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Kültür ve Turizm Bakanlığının 2008 bütçesinin kültür alanındaki görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kültür Bakanlığı gerek kültür gerekse sanat alanında kalıcı politikalar üretmek ve özellikle orta ve uzun vadeli programlar yapmak, bu programları şeffaf bir ortamda kültür adamlarıyla paylaşmak, gelecek öneriler doğrultusunda değerlendirmeler yaparak, plan ve programlarını gözden geçirmek durumundadır. Bu katılımın sağlanması, daha sağlıklı ve verimli sonuçların alınmasını sağlayacaktır. Ancak bu bugün mümkün değildir. Mümkün değildir, çünkü AKP, Kültür Bakanlığını Turizm Bakanlığının içine hapsetmiştir. Kültür ve sanat turizmin cazibesine feda edilmiştir. Biraz sonra, Sayın Bakan, bu hükmün doğru olmadığını, kültür ve sanatın feda edilmediğini yaldızlı sözlerle söylemeye çalışacaktır ama bu sözler gerçeği değiştirmeyecektir. Nitekim daha ilk yılın bütçesinde bu gerçek görünmeye başlamıştır. 2008 bütçesinde Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan pay binde 3,7 oranındadır. Bakanlığın kendi içindeki taksimatta ise kültüre düşen pay turizme göre daha düşük orandadır.

AKP İktidarı döneminde kültür ve sanatın feda edildiğinin bir başka göstergesi, Bakanlığın kültür alanında vizyon ve misyonunu kaybetmesidir. Sayın Bakanın bütçe sunuş konuşmasındaki artistik üslubunun etkisine girersek böyle bir vizyon ve misyonun olduğunu görürüz fakat projelere baktığımız zaman hiçbir kültürel vizyon ve misyon göremeyiz. Bakanlık kültür konusunda kafası karışık bir hâldedir. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla Sayın Bakanın kültürel vizyonu Hektor Heykeli dikmek, misyonu da devlet tiyatrolarını kapatmak olsa gerek. Muhalefet olsun diye söylemiyorum, gerçekten Bakanlığın kültürle ilgili ufuk açıcı, köklü bir projesi yoktur.

Son yıllarda dünyada “kültür endüstrisi” önemli bir kavram hâline gelmiştir. Kültürün yeniden üretilmesi ve pazarlanarak değerlendirilmesi anlamına gelen bu yaklaşım küresel sermaye ve güce sahip ülkelerce başarıyla uygulanmakta ve millî kültürlerin genç ve gelecek kuşaklar tarafından unutulmasına neden olmaktadır.

Kültürel değerlerin üretilen mal ve hizmetlerin tasarımlarına aktarılarak yaşatılması hususunda Bakanlığın köklü bir projesi var mıdır? Hayır yoktur.

Türk kültür ve sanatının oluşturulması ve geliştirilmesi anlamına da gelen ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak “millî kültür endüstrisi” adını verdiğimiz kurumsal bir proje söz konusu mu? Hayır. Türkiye’de çocuklarımıza hitap eden bütün çizgi film kanalları yabancıdır ve bütün çizgi filmler başka ülkelerde, başka dikkatlerle hazırlanmaktadır. Bu yolla, bir nevi kültür aktarımı sağlanmaktadır. Çocuklarımızın kendi kültürleriyle tanışmaları ne televizyon gibi yaygın ne de okul gibi örgün eğitim kurumlarında gerçekleşmektedir. Çocuklarımız gün geçtikçe millî kültürlerinin zenginliğinden habersiz hâle gelmektedir. Bakanlığın projeleri arasında sinema teknolojilerinin bu yönüne önem verdiği görülmekte midir? Hayır.

Çocukların kişiliklerinin oluşumu ve millî kültürel değerlerin özümsenmesi açısından millî çizgi film endüstrisi oluşmasına yönelik herhangi bir projesi var mıdır? Hayır.

Yine millî motiflerle zenginleştirilmiş çocuk kitapları ve çizgi romanlar projesi var mıdır? Hayır.

Çocukların bilgisayar oyunları vasıtasıyla yabancı kültürlerin etkisinde kalmasının önlenmesi için millî bilgisayar oyunları yazılım endüstrisinin teşvik edilmesine yönelik bir proje var mıdır? Hayır.

Küreselleşme karşısında millî kültürü savunmaya yönelik, millî kültürün ayrışmasını engellemeye yönelik herhangi bir proje var mıdır? Hayır.

Türk kültürünün çevre kültürleri için cazibe merkezi hâline getirilmesi için büyük bir proje var mıdır? Hayır.

Eser ve eser sahipliliğine değer vermek, kültür üretimine katkı sağlamanın en temel yoludur. Ne yazık ki ülkemizde, gerek basılı gerek görsel ve işitsel kültür eserlerinin kolaylıkla illegal kopyaları yapılabilmekte ve korsanlık hem cezasız kalmakta hem de bilim ve düşünce ve sanat insanlarının üretim istek ve gücünü kırmaktadır. Bunu önlemeye yönelik, sadece korsan yayınları toplamanın ötesinde, herhangi bir proje var mıdır? Hayır.

Müzecilik dünyada gittikçe önem kazanmaktadır. Müzelerimizin çağdaş teknolojilerle donatılması ve çağdaş sergilenme tekniklerine kavuşturulması gerekmektedir. Öte yandan, kültür varlıkları bakımından zengin müzelerimizin korunması ve başta hırsızlık olmak üzere çeşitli tehlikelere karşı korunması, yine çağdaş teknolojilerle sağlanmalıdır. Ayrıca bir ülkede bu kadar çok yerde müze olmaz. Bu, hem çok maliyetli hem riskli hem de turizm açısından kârlı değildir. Bölge müzeleri kurularak eserlerin bir araya getirilmesi sağlanmalıdır. Böyle bir proje var mıdır? Hayır.

Dünya etnografya müzeleri, günümüzde uygulamalı açık hava müzelerine dönüşmekte, yok olan kültür değerlerinin yaşatıldığı merkezler hâline gelmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk’ün kurdurduğu tarihî Ankara Etnografya Müzesi’ni gezilebilir bir mekân hâline getirememiştir. Bu müzenin, kaybolan veya kaybolmaya yüz tutan kültür varlıklarının sergilendiği, yeniden üretildiği ve müze-okul iletişimi hâlinde çocuk ve genç eğitimine önem veren bir yapıya kavuşturulması gerekir. Böyle bir proje var mıdır? Hayır.

Yine, aynı şekilde kitap ve kütüphane politikalarının da gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kültür Bakanlığı, artık, ne yazık ki kitap yayınını büyük oranda durdurmuştur. Yine Millî Kütüphane, çağdaş bibliyografya ve indeksleme çalışmalarına katılmamakta, bu nedenle de ulusal düzeyde nitelikli yayın ve makalelerin taranıp korunduğu bir ulusal indeks bulunmadığı için üretilen bilgi ve belgeler akademik yükselme kaygılarıyla yurt dışına çıkarılmakta, üstelik de bilgilerin yayınlatılması için paralar ödenmektedir. Millî Kütüphane böyle bir tarama ve indeksleme merkezi hâline getirilmeli ve yayın kirlenmesine karşı seçkinci bir ulusal indeks yaratılmalıdır. Böyle bir proje var mı? Hayır.

1972 Dünya Kültürel ve Doğal Miras Sözleşmesi’nin 1983 yılında kabul edilmesinden sonra, kültür varlıklarının korunması yönünde bir bilinç oluştu. Bu olumlu gelişme tarihsel mekânların ve yapıların korunmasında önemli bir rol oynamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergun, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

METİN ERGUN (Devamla) – Sağ olun.

Burada karşılıklılık ilkesi gerekmektedir. Türkiye’de, son yıllarda, yoğun bir Hristiyanlık yapılarını koruma ve restore etme çalışmaları başlatmışlardır. İnsanlığın ortak tarihî ve kültürel miraslarının korunması ilkelerine uyularak izin verilen bu çalışmaların karşılıklılık ilkelerine uygun yapılması önemlidir. Anadolu’daki birçok Selçuklu beylikler ve Osmanlı dönemine ait yapıların, yine, terk ettiğimiz, siyasi olarak terk ettiğimiz coğrafyadaki kültürel varlıklarımızın korunmasına yönelik bir çalışma, büyük, kapsamlı bir program var mıdır? Hayır.

Dolayısıyla, bu kadar “hayır”ın olduğu bir bütçeye, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine kişi olarak hayır diyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü söz sırası, Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengiz’in.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Cengiz, süreniz sekiz dakika.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçeleri hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına ve şahsım adına yüce heyetinize saygılar sunarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kültürünün en önemli müesseselerinden bir tanesi de vakıflardır. Vakıf geleneği Selçuklularla başlar Osmanlıyla devam eder. Selçuklu devletinin ve Osmanlı devletinin ve sisteminin temel taşı da vakıflar olmuştur. Vakıf sistemi, özellikle, bu iki devletin üç kıtada yücelmesinde, sosyal aktivitelerin bu vakıflar adı altında tecelli etmesinde ve sosyal dayanışmanın, sosyal yardımlaşmanın ve sosyal bütünleşmenin de bu vakıflar eli altında yüzyıllarca devam ettiğini görüyoruz.

Özellikle, vakıf denince şunu ifade etmek istiyoruz: Vakıf, gerçek veya tüzel kişiliğin, hiçbir tesir altında kalmadan, kendi istekleriyle, kendilerine ait mallarını veya her türlü ekonomik değerlerini ve haklarını mülkiyetlerden çıkartıp, belirgin bir amaçla hayır ve hasenatı ebedî olarak tesis etmeden oluşan tüzel kişiliğin bütün mallarının topluluğuna denir. İşte bu vakıf sistemi, yüce ecdadın bize bırakmış olduğu en müstesna, en önemli değerlerinden biridir. Özellikle Osmanlı döneminde vakıfların en aktif bir şekilde yer alması, vakıf sisteminin en işler düzeyde devlet içinde içtimai yerini alması ve devleti desteklemesi, bütün bu vakıf sistemiyle bütün hayır, hasenatın ve toplumsal ve sosyal hukuk sisteminin oturtulması Osmanlıyı güçlü kılmıştır. Devşirme ve dönme zihniyetiyle birlikte, vakıfların güç kaybetmesiyle birlikte şahısların güç kazanması ve bu hâkimiyet, bu zihniyet Osmanlının da çöküşüne vesile olmuştur.

İşte böyle bir durumda, böyle bir gelişmede Osmanlıda Evkaf Nezareti kurularak, bütün sosyal, eğitim, sağlık, şehircilik, bayındırlık, askerî ve bütün bu işler Evkaf Nezareti altında kurulmuş ve 1920 yılında -2 Mayıs- Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanun’un çıkartılmasıyla birlikte İcra Vekilleri Heyetine Şeriye ve Evkaf da dâhil edilerek, bu işler bu vakıf tarafından yürütülmüştür.

Özellikle 1924 yılında -3 Martta- Şeriye ve Evkaf Kanunu 429 sayılı Yasa’yla kaldırılmış ve bugün Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuştur. İşte bu yol sürecinde vakıflar, özellikle 1984 yılındaki 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname’yle genel müdürlük statüsünü kazanmış ve böylece, kendisini geliştirmeye devam etmiştir. Daha sonra, 9/11/2006 tarihinde 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’yla vakıflar son şeklini almıştır.

Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün 2008 yılı tahmini bütçesi -özellikle hazırlanan bütçe- 414 milyon 537 bin YTL olup, bunun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Özellikle de yapmış olduğum araştırmalarda, yüce Meclisin ve yüce milletimizin bazı sorulara da cevap beklediğini tahmin ediyorum. Vakıfların ve gelirlerinin amacına ve yasalara uygun olup olmadığı, uygun bir şekilde harcanıp harcanmadığı ve bunların, özellikle vakıflarda kulağımıza gelen bazı kokuların, “Bal tutan parmağını mı yalar?” şeklindeki soruları da, ecdat yadigârı vakıfların ne durumda olduğunu sormak gerekiyor. Hayır hizmetlerine muhtaç insanların sayısının artmasını engellemek ve sosyal sorunları ve riski azaltmak, kaynağında çözmek için herhangi bir çalışmanın olmadığını, bununla birlikte vakıf kültürünün, tarih bilincinin millî ve manevi değerlerinin geleneksel vakıf hizmetleri kültürünün en önemli unsurlarından biri olan çocuklara ve gençlere ne gibi etkinlikler ve ne gibi yaklaşımlar içinde olduğunu görememekteyiz.

Bunun dışında, Vakıflar Genel Müdürlüğünün “’vakıf arşiv yönetimi ve coğrafi bilgi sistemleri’ gibi ihaleleri kimlere verelim” diye hazırlık içinde olduğunu da hayretle izlemekteyiz.

Bunun yanında, Vakıflar Genel Müdürlüğünce, 2003 yılından 2007 yılına kadar 2.409 eser tamir edilmiş, bunun yanında, yine 2003 yılından 2007 yılına kadar da 2.600 eser onarımı projesi gerçekleştirilmiştir. Bununla ilgili de, yine bu projelerin ve onarım, tamirat işleri ihalelerinin kayırmayla yandaşlara verildiği şeklinde de -çok büyük sıkıntılar- bu araştırma sonucunda tespitlerimiz olmuştur. Bu konuya da özellikle ilgili mercilerin eğilmesini ve konunun üzerine gitmesini temenni ediyorum.

Seksen bir ilde 94 merkezde imaret açılmış. Bu imaretlerde 51 bin aileye -evlere servis yapılarak- yemek servisi yapıldığı noktasında, 2006 yılında 76; 2007 yılında da 100 bin aileye ulaştığını görüyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki: Gün geçtikçe fakirleşmenin ve vakıflara olan ihtiyaç ve muhtaç kişilerin giderek arttığını, zenginleşme yolundaki iddiaların da ne kadar yersiz olduğunu bu tespitler de ortaya koymaktadır. Özellikle vakıf binaları ve vakıf mülkleri kira noktasında ucuz ve neredeyse yok pahasına verilmiş ve bunların belli kişilere de kanalize edildiğini yine tespit etmiş bulunuyoruz ve bu malları iktidarın âdeta bir ulufe dağıtır gibi dağıttığını da yine bu araştırmamızda tespit etmiş bulunuyoruz.

Genel bütçede, 2006 yılında büyük bir meblağın vakıflar bütçesine aktarıldığı ve bu paranın da hangi işlerde kullanıldığı, yine merak konusudur. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün üst düzey yöneticileri  -birçok vakıf yönetiminde ve birçok yerlerde görev almasıyla birlikte- hem kendi gelirlerini artırmış hem de temettü gelirleri civarında büyük bir meblağı kendi ceplerine doğru kanalize ettiğini de araştırmalarımızda tespit etmek istiyoruz.

Bu vesileyle, ecdat emaneti vakıf eserlerinin amacına uygun, halkımızın hizmetinde, adaletli, hakkaniyetli anlayışla vakıf mallarının geleceğe taşınması ve vakıf hizmetlerinin, ihalelerinin ve çalışmalarının siyasetten uzak, “devlet malı deniz...” anlayışından kurtulmuş bir anlayış içinde idaresini temenni ediyor, maziye ve atiye layık bir vakıf bırakmayı temenni ediyoruz.

Bu vesileyle, söz almış olduğum Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı da aynı durumda bir seyir göstermektedir. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı 1986 yılında kurulunca, özellikle halk arasında Fak Fuk Fonu olarak bilinmiş ve bütün bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Cengiz, lütfen tamamlar mısınız konuşmanızı.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - …fakir fukaranın da özellikle küçük katkılarla, balık verilme yerine balık tutmasının öğretilmesi amaçlanmıştı.

Dolayısıyla, bu iki vakfın da karşılaştırmasına baktığımızda, bu sonradan değiştirilen yasa gereğince de sivil 2 tane -il genel meclisinde bu tabii üyelerin yanına- üye atanmakta, bu üyeler iktidar üyeleri olup, iktidarın önünden geçmeyen hiçbir fakir fukara Fak Fuk Fon’dan yararlanamamaktadır arkadaşlar. Arkadaşlar, benim dokuz yıl tabii üyeliğim var, hepsi bu konuda… Tabii üyesiyim.

Bakın, ben hemen size şunu ifade edeyim: Gelişmekte olan ve millî gelirin çok yükseldiğini iddia eden bu iktidar, seksen bir ilde 94 tane imaret açmış, 2007 yılında 100 bin aileye evlere yemek teslimi yapmış, Fak Fuk Fon’dan 2 milyon aileye kömür dağıtmış, beş yılda da Fak Fuk Fon’a başvuran yüzde 50 artmış arkadaşlar. İşte, fakirleşmenin ne kadar ilerlediğini, ne kadar artarak günümüze geldiğini görüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına dördüncü sırada, Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.

Buyurun Sayın Büyükataman.

Sayın Büyükataman, süreniz yedi dakika.

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, her geçen gün etkinliğini daha da artırmakta olan, devletimiz içinde çok önemli bir kurumumuzdur.

Hızla değişen ve gelişen dünyada diğer ülkelerle rekabet, geleceğimizi etkileyecektir. Bu anlamda, rekabet gücünün artmasında gümrük idaresinin önemli bir rolü vardır. Yasal ticaretin hızlandırılıp yasa dışı ticaretin önüne geçilmesiyle rekabet gücümüzün artacağı açıktır.

Gümrük işlemleri, şirketlerimizin rekabet gücü üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Aynı şekilde, gümrükler, vatandaşlarımızın sağlığının ve güvenliğinin korunmasıyla görevli olmalarının yanı sıra, tehditlerle mücadelede ve gelir toplanmasında da önemli bir görev üstlenmişlerdir.

Eşyanın gümrükte bekleme süresinin asgariye indirilmesi, zaman kayıplarının ve gereksiz harcamaların önüne geçilmesi suretiyle ticarette gümrük işlemlerinden kaynaklanan maliyetin düşürülmesi ve özellikle sanayi için girdi niteliğindeki eşyanın süratle ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, her şeyden önce, gümrük işlemlerinin bir yandan hızlandırılıp, diğer yandan güvenliğinin de artırılması çabalarını desteklemektedir. Gümrük teşkilatımız insan olgusunun yanında teknolojik her türlü araç-gereç ve gelişmelerden yararlanmalıdır. Gümrükte otomasyon sistemiyle ilgili olarak ilk yıllarda yapılan yatırımlar, maalesef son yıllarda hızını kaybetmiş, hatta eskiyenlerin yerine yenileri konulmamıştır. Gümrük idarelerinde bulunan veri giriş salonları son derece bakımsız ve yetersizdir.

Bildiğiniz gibi, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ilk kez 2000 yılında, bu çatı altında, bizden önceki 21’inci Dönemde sayın milletvekillerinin oylarıyla çıkarılmıştı. O dönemde Avrupa Birliği uyum çalışmaları kapsamında çıkarılan Gümrük Kanunu ve buna bağlı tüm mevzuat değişiklikleri ülkemizin dış ticaret konusunda önünü açmıştır.

Değerli milletvekilleri, kaçakçılık, insanlık tarihi boyunca süregelen ve toplumları büyük zararlara uğratan, kanun ve nizamlara uyanlara, devletin ekonomisine, zaman zaman sağlığa ve çevreye büyük zararlar veren çok önemli bir toplum sorunudur. Eski tarihlerde ilkel metotlarla icra edilen kaçakçılık, özellikle son yıllarda daha organize ve daha teknik yollarla yapılmakta olup, bu nedenle ortaya çıkan kayıt dışılık ve yasa dışılığın verdiği zararlar da bir o kadar büyümüştür. 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, günümüzdeki gelişmelere paralel olarak, özellikle yasal ticaretin önünü açmak, kaçakçılıkla etkin mücadele etmek ve yeni Ceza Kanunu’na uyarlamak amacıyla yürürlükten kaldırılmış, yeni 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 31/3/2007 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. 5607 sayılı Yasa, “kabahat” olarak tanımlanan birkaç fiil dışında, bütün gümrük suçlarına, ağır, hürriyeti bağlayıcı cezalar getirmiş ve bütün kaçakçılığa teşebbüs eylemlerini, suç tamamlanmış gibi cezalandırmıştır. Bu ise, müteşebbisimizi, sanayicimizi, ihracatçımızı sıkıntıya sokmuştur. Kaçakçılık fiilleri, cezaların artırılması, gümrüklerde ve sınırlarda olağanüstü önlemler alınması ile önlenemez. Eğer, Türkiye’de ekonomi kayıt altına alınabilirse kaçakçılığa hareket alanı kalmayacaktır. Batı ülkelerinin, kayıt dışı pazarlanan uyuşturucu maddeler ve birkaç kalem, vergileri çok yüksek eşyanın dışında kaçakçılık suçu sorunları bulunmamaktadır. Kaçakçılık fiili hudut çizgisinde ve gümrük kapılarında değil, tüm yurt sathında denetlenmelidir. Bunun da tek yolu ekonominin kayıt altına alınması ve piyasa denetiminin kurulmasıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, çağdaş yaklaşıma uygun olarak, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun yalnızca suçları içermesinin, kabahatlerin ise buradan ayıklanarak Gümrük Kanunu’na alınmasının en doğru yaklaşım olacağına inanmaktayız.

Gümrük Müsteşarlığımız, bugün itibarıyla 100 milyar dolara ulaşan ihracat ve 170 milyar dolara yaklaşan ithalat işlemlerini yürüten çok önemli bir kamu idaresidir. Devletin dış ticaret politikalarının doğru ve etkin uygulanmasında önemli bir işlev görmektedir. Bu itibarla, her zaman, öncelikle üzerinde durulması ve var olan sorunların acilen çözülmesi gerekmektedir. Güçlü devlet aynı zamanda gümrüğüne hâkim devlet demektir. Bu nedenle, Gümrük Müsteşarlığı teşkilat yasası, gümrük müşavirleri yasası tasarısı ve benzeri düzenlemeler vakit geçirilmeden Parlamentoya sevk edilmelidir.

Gümrük Müsteşarlığının, bugün itibarıyla, bilhassa merkezde ve taşradaki on sekiz adet başmüdürlüklerinde kadrolarının çoğunun vekâletle yürütüldüğü bilinmektedir. Görevlerin sürekli vekâletle yürütülmesi hizmette kaliteyi de düşürmekte ve idarecilerin görevini bağımsız bir şekilde yapmalarını da maalesef önlemektedir.

Ayrıca, bir an önce, gümrük muhafaza teşkilatındaki ciddi personel açığının da giderilmesinde büyük fayda olduğu kanaatindeyiz. Gümrüklerdeki petrol ve tekel kaçakçılığında ulaşılan ve milyar dolarlarla ifade edilen kaçakçılık dikkate alındığında, bu, son derece önem arz etmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, dış ticaretin gelişebilmesi ve arzu edilen seviyeye çıkabilmesi, her alanda olduğu gibi, güçlü, istikrarlı ve güvenilir bir ekonomik programın izlenmesine bağlıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükataman, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

İstikrarlı bir kur politikası izlenmesine özel önem verilmelidir. Dış ticaretin önündeki hukuki engellerin kaldırılması yönünde somut adımlar atılmalıdır. Sektör çalışanları, tecrübeli bürokratlar ve uzmanlar ile hükûmet yetkililerinin ortaklaşa çalışarak gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları şarttır. İhracatçımızın önündeki önemli sıkıntılardan biri olan katma değer vergisi iadesi problemine çözüm getirici adımlar atılmalıdır. Markalaşma ve Türk markalarının yurt dışında tanıtımına yönelik teşviklerin artırılması gerekmektedir. Serbest bölgelerin daha etkin kullanıma kazandırılması yönünde girişimlerde bulunulması şarttır.

Bu duygular içerisinde, Gümrük Müsteşarlığı bütçemizin milletimize, vatanımıza hayırlı hizmetlere vesile olması dileklerimle, hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Büyükataman.

Şimdi, söz sırası AK Parti Grubunda.

İlk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan’ın.

Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Doğan.

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2008 bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygı sunarak konuşmama başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim yaşadığımız topraklar, doğup, büyüdüğümüz topraklar dünyanın en saygın kültürlerine ev sahipliği yapmış, dünyanın en saygın ve belirgin kültürlerini var etmiş topraklardır. Anadolu büyük kültürlerin ana vatanıdır. Hitit kültürü, Sümer kültürü ve benzeri birçok kültür, Bizans kültürü, eski Yunan kültürü bu topraklarda doğmuştur, bu topraklarda yaşamış, bu topraklarda büyümüştür. Ancak, bu toprakların son bin yılına damgasını vuran kültür, bizim millî kültürümüzdür. Hacı Bektaş Veli’den Yunus Emre’ye, Fuzuli’den Nâzım Hikmet’e, Sümmani’den Mahzuni’ye, bu büyük kültürü, bu coğrafyanın insanı, bu coğrafyada doğup büyüyen, bu coğrafyada nefes alan insanlar var etti.

Bu, dünyanın en saygın, en büyük kültürlerinden birisidir. Bunun adı Türk-İslam kültürüdür. Arap-İslam kültürü ayrı bir kültürdür, Acem-İslam kültürü ayrı bir kültürdür, ama bizim kültürümüz, bu kültür, Kuzey Afrika’dan Kafkaslara, Balkanlara, Orta Afrika’ya kadar dünyanın büyük kültürlerini etkileyen dev, ulu bir kültürdür. Buna sahip olmamız gerekir.

Cumhuriyetin, hatta Osmanlının son elli yılının kültür politikası, bizim kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyine taşıma politikasıdır. Bu, doğru bir hedeftir, doğru bir politikadır. Doğru uygulanıp uygulanmadığı ayrı bir konu, ama politik hedef olarak doğru seçilmiş bir hedeftir.  Biz aynı hedefe, doğru yöntemlerle, doğru metotlarla devam etmek durumundayız.

Son yıllarda Türkiye’de moda olan bir şey var: Türkiye’de kültürel haritalar oluşturmak. Hayır arkadaşlar, Türkiye’nin kültürel rengi tektir. Bakın, nasıl İngilizler İngilizce konuşur, Fransızlar Fransızca konuşur, Almanlar Almanca konuşur, ama kültürlerinden bahsederken derler ki “Batı kültürü, Avrupa kültürü.” Bizim de kültürümüz tektir ve -bu kültürün adını biraz önce söyledim- bu topraklarda yaşayan Tatyos Efendi’den Itri’ye kadar, etnisitesi ne olursa olsun bu toprağın insanlarının birlikte oluşturduğu bir kültürdür ve bizim bu kültüre sahip olmamız lazım. Bu kültürün, devlet politikalarını tespit ederken, bu toprağın insanının değer yargılarıyla barışık bir kültür olduğunu da unutmadan kültür politikalarımızı devam ettirmek, sürdürmek zorundayız.  Kültürel unutkanlık, bu toprağa çok pahalıya mal olmuştur.

Ben 2000 yılında Meclisten bir heyetle Orta Asya cumhuriyetlerini gezdiğim zaman Özbekistan’ın başkentinde büyük puntolarla bir yazıya rastladım: “Nevruz’unuz mübarek bolsun” yazıyordu. Türkmenistan’a geçtik, aynı yazıyı gördük; Özbekistan’a geldik, aynı yazıyı gördük, ama biz Türkiye’de yıllarca Nevruz’u unutmuştuk. Nevruz bize unutturulmuştu. Sonra ne oldu? Sonra onu eli kanlı bir terör örgütü, sanki küçük bir grubun kültürel bir unsuruymuş gibi bir bölücü slogan olarak bize karşı kullanmaya başladı. İşte, kültürel değerleri, kültürel unsurları ıskalamanın böyle vahim sonuçları vardır. Bu vahim sonuçlarla karşılaşmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, kültür, küçük renk farklarıyla birbirinden ayrılacak bir konu değildir. Her küçük renk tonunu bir ayrı kültür olarak görüp, Türkiye’yi bir kültürler mozaiği olarak tanımlamak çok yanlış ve çok art niyetli tanımlardır. Kültür, ışığın tayflara ayrılması gibidir. Alaimisemada ışığın bütün renkleri vardır, ama ana renk beyazdır. Bizim bu topraklarda kültürümüzün ana rengine, ana tonuna ciddi şekilde sahip olmamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, 21’inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlığa verdiği ile insanlıktan aldığının birbirine karıştığı bir yüzyıl olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Tamam, teşekkür ediyorum.

Tekrar ediyorum: 21’inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlıktan aldığı ile insanlığa verdiğinin birbirine karıştığı bir yüzyıl olacaktır.

Artık, çağdaş Batı toplumlarında, küreselleşmeyi dinamikleyen toplumlarda, harekete geçiren toplumlarda, küreselleşmenin yıkıcı etkilerinin millî kültürlerden neler alacağı, millî kültürleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı ve buna karşı millî kültürlerin nasıl korunacağı konusunda derin çalışmalar yapılmaktadır. Artık bizim Kültür Bakanlığımızın da büyük düşünerek bu çalışmalara başladığının işaretleri verilmektedir.

Dünya hiçbir zaman küçük bir köy falan olmayacaktır kültürel açıdan. Dünyada her zaman kaybolmaması gereken renkler olacaktır, kaybolmamasını sağlamamız gereken renkler olacaktır, kültürel konular olacaktır. Zaten küçük bir köy olan dünya, yaşanmaz bir dünya olur; renkleri olmayan dünya, yaşanmaz bir dünya olur. Bizim görevimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğan, sağ olun.

AK Parti Grubu adına ikinci söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç’a aittir.

Buyurun Sayın Domaç.

Süreniz beş dakika Sayın Domaç.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kültür, toplumsal yapı içerisinde politik, ekonomik, tarihsel ve çok farklı katmanlarla kesişir. Bu katmanlar tarafından belirlenir ve bu katmanları belirler. Kültürel ve sanatsal alanlar hem bireysel hem de toplumsal düzeylerde öne çıkarılması gereken alanlardır. Kültür, toplumsal tarihin yansıması ve dahası toplumsal çeşitlilik ve zenginliğin aynasıdır. Kültür, yerelden ulusala, ulusaldan evrensele uzanan bir köprü işlevi görür. Biz de, Anadolu’da yaşayan tüm uygarlıkları bir bütün olarak görerek hepsine sahip çıkan bir anlayışa sahibiz.

İnsanın, doğayla içinde bulunduğu ilişkide farklı ve özgün kılan en önemli yanı, değiştirip dönüştürme ve üretme gücüdür. Bu üretimin en insana özgü hâli ise sanatsal üretimdir. Sanatsal üretim ve sanatsal tüketim sonucu oluşan haz, insan açısından vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın kullanılması devletin en temel sorumlulukları arasında olduğu gibi, Anayasa’mızda da güvence altına alınmıştır. Kültür Bakanlığımız, sanatsal üretimi ve sanat izleyicisini artırmak için gerekli tüm çabayı göstermektedir, göstermeye devam edecektir. Sanatsal üretimin artması için telif haklarının sanatçıya gerektiği gibi verilmesi önemsenmekte ve bu konuda ciddi çabalar harcanmaktadır.

Kültür, bir toplumun koruması gereken en yüksek değerdir, çünkü toplumu bir arada tutan unsurdur; onu şekillendiren, geçmişten geleceğine izlerini sürmemizi sağlayan, unutturmayan, hatırlatan bir unsurdur. Kültür yaşar, onu yaşatmaya devam etmek, sadece toplumumuza değil, insanlığa karşı da görevimizdir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimiz, kültüre ve kültürel değerlerin korunup geliştirilmesine özel bir önem vermektedir. Daha geçen günlerde, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’yle ilgili yasa tasarısını görüştük ve hep birlikte kabul ettik. Bunun elbette bir maliyeti vardır, şüphesiz ödülü de olacaktır; ödülü, kültürümüzün tanıtılması, geliştirilmesi, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizin yeniden açığa çıkarılması, geçmişin izleriyle geleceğin ışığının birleştirilmesidir.

Kültür ithal eden değil, kendi kültürümüzle dünyayı etkileyen bir konuma geçmeliyiz, yani kültür ihraç etmeliyiz. 2008’in UNESCO tarafından “Mevlânâ Yılı” ilan edilmesi, bu konuda önemli bir adımdır.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz, döviz gelirlerinin önemli bir kısmını turizmden elde etmektedir. Bugün, önemli bir büyüme oranı turizmde yakalanmıştır, bu başarıyı hep birlikte sahiplenmeliyiz, çünkü bu alanda yaratılan zenginlik, toplumsal zenginliktir, istihdamdır, tanıtımdır, prestijdir.

Aynı biçimde, kongre turizminde de gerekli çalışmalar ve destekler yapılmaktadır. Ulusların büyük kongreleri, uluslararası yıllık büyük kongrelerin dikkatinin çekilmesi ve Türkiye’de yapılması büyük önem arz etmektedir. Bunlar için tabii ki harcamalar yapılmaktadır, ama bunlar katbekat geri alınabilmektedir.

Sayın milletvekilleri, turizmimizi sezonluk değil, bütün yıla yayılmış bir hâle getirmek için Bakanlığımız çaba harcıyor. Golf, termal, kongre, kış, kruvaziyer, inanç, sağlık turizmi ve eko turizmle ilgili yönlendirme faaliyetleri sürmektedir. Çevrenin kirlenmesi ve turizm merkezlerinin kentleşmesi, sorunlarımız arasındadır. Bu sorunların çözülmesi için önemli adımlar atılıyor. 2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli yatak sayımız 550 bine, belediyelerden belgeli yatak sayımız 425 bine, ülkemize gelecek turist sayısı 23 milyon 500 bine ulaşmış ve 20 milyar dolar civarında da para girmesi tahmin edilmektedir. Bakanlığımızın bu hedefleri gerçekleştireceğine umudumuz tamdır. Kültürel değerler maddi zenginlikleri, kişisel servetleri, insan ömrünü aşar, onlarla bağdaşmaz. Kültür ve sanat eserlerini bir kez kaybedince asla yerine yenisini koyamayız, asla yeniden üretemeyiz, o yüzden de asla kaybetmemeliyiz.

Sayın milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan bütçe olanakları çok mütevazıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Domaç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

AK Parti İktidarı döneminde her yıl artan toplumsal zenginliğin, artan biçimde kültür, sanat ve turizmin alanına yansıdığını görüyoruz. Kültür Bakanlığının, İshak Paşa Sarayı’nı, Topkapı Sarayı’nı yapması, restore etmesi, Süleymaniye Kütüphanesi’ni yeniden değerlendirmesi önemli yaklaşımlardır.

Türkiye, yüzyıllar boyunca kendi bağrında taşıdığı tarihî eserlerin, sanat eserlerinin korunmadığı bir ülke konumundan çıkarılmıştır. Mevcut hazinemizi topraklar üstüne çıkararak insanlıkla, bilimle, estetikle, hayatla paylaşmalıyız.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin, cumhuriyetimizin temeli kültürdür, çünkü hayat, sanat ve kültürdür.

Değerli milletvekilleri, bu kültür mirası, bu güzellikler sadece bize değil, tüm insanlığa aittir.

Sayın milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Sayın Bakanın başarılı olmasını temenni ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Domaç.

AK Parti Grubu adına, üçüncü söz sırası Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Seymenoğlu.

Sayın Seymenoğlu, süreniz beş dakikadır

AK PARTİ GRUBU ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı bütçe görüşmelerinde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1970 yılında 1309 sayılı Kanun’la kurulan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı tüzel kişiliğe sahip bir kurumdur.

Opera ve bale sanatlarını halkımıza tanıtmak, sevdirmek ve yurt sathına yaymak amacıyla kurulmuş olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, ulusal balemizin ve operamızın oluşup gelişmesi, uluslararası platformda tanıtılıp temsil edilmesi çalışmalarını da başarıyla sürdürmektedir.

Devlet Opera ve Balesi gösterilerini 37 il ve ilçede bulunan kültür merkezlerinde, kendi bünyelerine bağlı sahnelerde ve tarihî mekânlarda gerçekleştirmektedir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 300 kişilik temsil kadrosuyla Ankara’da ayda 20-22 temsili sahnelemektedir. Ancak, bu durum Genel Müdürlüğün ülke genelinde opera ve bale sanatları politikasını, stratejilerini ve performans ölçütlerini belirlemek ve bütün teşkilatların faaliyetlerini denetlemek biçiminde tanımlanabilecek asli görevlerini yürütmesi bakımından zamanını önemli ölçüde de daraltmaktadır.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü merkez, İstanbul, İzmir, Antalya ve Mersin müdürlükleriyle hizmet vermektedir. Genel Müdürlüğün güçlendirilmesi, opera ve bale sanatlarının geniş kitlelere yaygınlaştırılmasını hızlandırmak amacı ile kararnameleri çıkmış bulunan Samsun, Gaziantep, Sivas ve Van Müdürlüklerinin süratle faaliyete geçirilmesi yerinde olacaktır. Özellikle, kararnamesi 1993 yılında çıkmış bulunan Samsun’daki müdürlüğünün faaliyete geçirilmesi, Karadeniz Bölgesi’nin opera ve bale sanatı ile tanışması, zamanla bu bölgede, Samsun, Trabzon gibi köklü üniversiteleri bulunan şehirlerde, üniversiteler bünyesinde kurulacak konservatuvarlara, eğitim, bilgi ve görgü kaynağı sağlaması bakımından da sayısız yararlar sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa’nın dördüncü büyük antik tiyatrosu olan, olağanüstü akustiğe sahip iki bin yıllık Aspendos Antik Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, her geçen yıl yükselen sanatsal kalitesi ile kendisini kanıtlayan, dünyaca tanınmış pek çok topluluğun sahne almak istediği bir festival hâline gelmiştir. Bu yıl, on beşincisi düzenlenmek üzere hazırlıkları sürdürülen Aspendos Festivali, ülkemizin tanıtımı bakımından önemlidir. Ayrıca, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü organizasyonu ile her yıl tarihî Bodrum Kalesi’nde düzenlenen Bodrum Uluslararası Bale Festivali, başta Bodrum halkı olmak üzere, yerli ve yabancı turistlerde de beklentilerin üzerinde ilgi görmesi ve sahnelenen her eserin biletlerinin tükenmesi, bugüne dek turizm ile anılan Bodrum’un sanat alanında da üst düzeyde tanıtılmasını sağlamıştır. Bu yıl altıncısı düzenlenecek olan festivalin sürdürülmesi, ülkemizin, sanat alanında ilerlemesi bakımından önem arz etmektedir.

Türk opera ve bale sanatının ve sanatçının desteklenmesi, korunması Türk kültür ve sanatı açısından büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seymenoğlu.

AK Parti Grubu adına, dördüncü sırada, Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç.

Buyurun Sayın Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 mali yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetimiz, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yaymaya önem vermektedir. Bu anlayış çerçevesinde, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, sanat kurumlarımız, Anadolu’nun her köşesine sanat götürülmesi için yoğun bir hazırlık sürecindedir. Tiyatronun, hiç kuşkusuz, insan karakterini geliştirmede, onu ruhsal yönden sağlıklı bir duruma getirmede büyük katkısı vardır. Tiyatro, hem uyarıcı hem eğiticidir. Tiyatro çalışmaları, insanın hem kendiyle hem de başkalarıyla iletişim kurmasını sağlar. Bu da psikolojik sapmalara karşı en sağlam mendireklerden biridir. Tiyatronun, hem bireye hem de o bireyin toplum içindeki yaşamına büyük katkıları vardır. Tiyatro, insanların sık sık kendileri ve başkaları üzerinde düşünmelerini ve daha duyarlı olmalarını ima eder.

İnsanın erdemi, aklı renklendiren, onu katılıktan, haksızlıktan, kayıtsızlıktan ve kuruluktan kurtaran, duygu dediğimiz insancıl yanıdır ama duygular, aynı zamanda insanın tuzağıdır da. İnsanı insan yapan duygu, zaman zaman onu kemiren, saptıran, ruhsal yıkımlara götüren bir dürtüdür de. İşte tiyatro, her şeyden önce, zayıf ve kusurlu yanlarıyla bile güzel ve yaratıcı olabilen insanın öz varlığıyla ilgilendiği için gereklidir. Tiyatronun amacı, bu yozlaşmayı engellemek, hiç olmazsa geciktirmektir.

Devlet Tiyatroları, kuruluşuyla birlikte, toplumun gelişmesi için kültürel açıdan gerek duyulan bir sanat kurumu olmuştur. Birey özgürlüğünü ve toplumu oluşturan bireylerin gelişimini sağlamak, ulusal sanat anlayışının oluşmasıyla mümkün olabilir. Bu da ülkedeki yöresel kültürlerin değerlendirilmesine ve evrensel olanın bir bütünlük içinde sunulmasına bağlıdır. Devletin kendi bünyesi içinde bir sanat kurumunu desteklemesi, halka, hem kendi kültürünü benimsetmenin hem de çağdaş kültür anlayışı vermenin bir yoludur. Tiyatro sanatını geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya yönelmek, yazarlarımızı tiyatro oyunları yazmaya özendirmek, yeni yazarlar, oyuncular çıkarmak, klasik ve yabancı modern oyunları topluma tanıtmak, Devlet Tiyatrolarının amaçları arasındadır. Dünya tiyatrosunun evrensel yapıtlarıyla toplumu aydınlatmak, yerli eserlerin yöresel, tarihsel, toplumsal özellikleriyle ulusal değerleri yücelterek uygar bireyler yetiştirmek Devlet Tiyatrolarından beklenen yönelişlerdir.

Türk dilini geliştirme görevi de bulunan Devlet Tiyatroları, dilimizin doğru kullanımını geliştirmek için bir vasıta olmalıdır. Türkçemizi gittikçe yozlaştıran popüler kültür anlayışına karşı çıkmak çok önemlidir. Dilimizin doğru kullanılması hepimiz için ayrı bir sorumluluktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum 1949 yılında özel bir yasayla “Devlet Tiyatro ve Operası” adıyla kurulmuştur. İki kurumu ayıran yasa 1970 yılında çıkmış ve Opera, Devlet Tiyatrolarından bağımsız bir genel müdürlük olarak varlığını sürdürmüştür.

Altmış yıl önce var olan iki sahnesiyle temsil vermeye başlayan Devlet Tiyatrolarının bugününe baktığımızda, on iki il, otuz dokuz sahnede oyunlarını sergilemekte olduğunu, Anadolu’nun bütün yörelerinde ve yurt dışında varlık gösterdiğini görürüz.

Kurum, 1.705 kişilik personeliyle hizmet vermektedir. Çalışanlarının 733’ü sanatçıdır, 2.200’den fazla rol bu sanatçılar tarafından oynanmaktadır. Yapılan turnelerle birlikte, bir sezonda, Devlet Tiyatrolarının 5.664 kez perde açtığı görülmektedir.

Devlet Tiyatroları yurdun her köşesine tiyatro götürmektedir. 2005 yılında gerçekleştirdiği yaz sezonuyla gidilmedik il bırakmamış, ayrıca pek çok ilçemize ve köye de tiyatro götürmüştür. Önceleri, turne yaptığı Hakkâri, Bingöl, Muş gibi illerde çok zor koşullarda temsil verilirken, şimdi kültür merkezleri kurulmuş olduğu için vatandaşlarımız daha güzel şartlarda tiyatro seyretmektedir. Yeni açılan kültür merkezleri tiyatronun gelişimine ve yaygınlaştırılmasına büyük katkı sağlamaktadır. 2006-2007 yıllarında da yaz turnelerine devam edilerek geniş kitlelere ulaşılmıştır. Kurum 2008 sezonunda da 104 oyunluk repertuvarıyla bütün geniş kitlelere -ki bütün illere ve ilçelerimize- tiyatroyu götürmeyi hedeflemektedir.

Devlet Tiyatrolarımız ayrıca pek çok festival yapmaktadır. Adana’da, Trabzon’da, Van’da, Diyarbakır’da ve Ankara’da uluslararası festivaller düzenlenmektedir. 2008 yılında bu festivallere Antalya, İzmir ve Ankara’da uluslararası üç festival daha eklenecek, ayrıca, Konya’da, Türkçe Konuşan Ülkeler Festivali de Türk cumhuriyetlerinin tiyatro topluluklarının katılımıyla gerçekleştirilecektir.

Bu yoğun çalışma döneminde hem oyun oynayıp hem prova yapan sanatçıların ve kurumun, basında zaman zaman olumsuz şekilde eleştirilmesi üzücüdür. Ancak, bir gerçek de vardır ki, 1949’da kurulmuş olan Devlet Tiyatrosunun yasası, büyüyen ve yaygınlaşan bu kurumun sorunlarını çözmede yetersiz kalmaktadır. Her ne kadar bayram tatillerinde, hafta sonunda da çalışılsa, az çalışanla çok çalışanın aynı maaşı alması ücret dengesizliği yaratmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bilgiç, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Hem kurum yönetimine hem de sanatçıya tercih imkânı tanıyan, çalışanın daha iyi ücret aldığı bir sisteme geçilmeli ve oyunluk sözleşme yapma imkânı da beraberinde getirilmelidir. Yeni bir yasa ve tüzük düzenlemesi Devlet Tiyatroları için şarttır ve yeni yasal düzenlemeyle çalışanlar daha verimli hâle getirilebilecektir.

Devlet Tiyatrolarının önemli sorunlarından biri de emeklilik kat sayısının düzenlenmesidir. Sahneye çıkabilecek sağlık ve enerjide olan sanatçıların emeklilik durumları gözden geçirilmeli ve yeni bir yasal düzenlemeyle sanatçı verimliliği sağlanmalıdır.

Kurum, 2006 yılında, Avrupa Birliğinin desteklediği Avrupa Tiyatrolar Birliğine üye olmuştur. Önümüzdeki sezon Avrupa Tiyatrolar Birliğinin 2008 yılı Genel Kongresi İstanbul’da yapılacak ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projeleri üzerinde çalışılacaktır.

Devlet Tiyatroları, yaygınlaşma hedefine ulaşmak için yeni sahneler kazanmaya devam etmektedir. 2008’de İstanbul’un Anadolu yakasında Ümraniye, Beykoz, Pendik; ayrıca, Avrupa yakasında Avcılar ve Beylikdüzü sahneleri açılacaktır.

Devlet Tiyatrolarının gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurması için, devlet desteğini koruyarak, yeni bir yasal düzenlemeyle önünü açmak gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Kurumun bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgiç.

AK Parti Grubu adına beşinci söz sırası Hatay Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdi’ye aittir.

Buyurun Sayın Şanverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 19 kara, 7 demir yolu, 46 deniz hudut kapısı ile 4’ü askerî olmak üzere 39 havaalanında yasal ticareti kolaylaştırma ve yasa dışı ticareti önleme gibi çok önemli bir misyonu üstlenen Gümrük Müsteşarlığı son yıllarda hızlı bir değişim süreci yaşamıştır. 2002 yılı itibarıyla 56 gümrük idaresinde otomasyona geçilmişken, 2007 yılı Ekim ayı itibarıyla 117 gümrük idaresinde otomasyona geçilmiştir. Gümrük işlemlerinin artık yüzde yüzü elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olan gümrük kapıları gerek bütçe imkânsızlıkları gerekse ödenek yetersizlikleri ve bu ödeneklerin kullanımında karşılaşılan sorunlar nedeniyle uzun yıllar ihmal edilmiştir. 21’inci yüzyılın eşiğinde, AB’ye tam üyelik sürecinde, gümrüklerimizde sunulan hizmet kalitesini artırmada teknolojik gelişme tek başına yeterli olmamakta, pek çok gümrük kapılarımızın da fiziki koşullarının yeniden yapılandırılarak Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışır hâle getirilmesi Hükûmetimizin öncelik verdiği konular arasına girmiştir. Ancak, bu konudaki bütçe yetersizlikleri yeni arayışlara yönlendirmiş ve sorun, yap-işlet-devret modeliyle aşılmaya çalışılmıştır.

Yap-işlet-devret modeline ilişkin Yüksek Planlama Kurulu tarafından Gümrük Müsteşarlığına yetki verilmesini takiben, öncelikle Yunanistan sınırında bulunan İpsala, İran sınırında bulunan Gürbulak, Irak sınırında bulunan Habur ve Suriye sınırında bulunan Cilvegözü Gümrük Kapıları inşaatları başlamasından itibaren bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanarak hizmete girmiştir. Söz konusu kapıların modernizasyonu için bütçeden bir kuruş para harcanmamış, üstelik, azami bir yıl gibi rekor sürede hizmete girmiştir.

Yap-işlet-devret modelinden beklenen amacın başarıyla gerçekleşmesi üzerine, bu yöntemle yeniden yapılandırılmasına başlanan gümrük kapılarından Sarp ve Kapıkule tesislerinin yenilenmesine ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararı çıkmış ve sözleşmeler imzalanarak yürürlüğü girmiştir.

Hamzabeyli ve Nusaybin Sınır Kapılarında gümrük idarelerine ait tesislerin de yap-işlet-devret modeliyle yenilenmesine ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. Ayrıca, bütçe imkânlarıyla inşasına başlanmış olan Yayladağı gümrük tesislerinin hafta sonu Sayın Başbakanımız tarafından açılışı da yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, gümrük kapılarının fiziki altyapısının iyileştirilmesine paralel olarak özellikle kaçakçılıkla daha etkin mücadele etmek amacıyla söz konusu kapılar en son teknolojik donanımlar ile desteklenmektedir. Özellikle yap-işlet-devret kapsamında yapılan kapılarda kurulan X-Ray cihazları güzel örneklerden birisidir. Söz konusu cihazlar için de bütçeden hiçbir para harcaması yapılmamıştır.

Bilindiği üzere, ülkemiz akaryakıt, patlayıcı madde, silah ve uyuşturucu kaçakçılığında son derece riskli bir bölgede yer almaktadır. Söz konusu riskler, Müsteşarlığımızın kaçakçılıkla mücadelelerde yüklendiği sorumluluğu daha da artırmaktadır. Bu çerçevede, bir yandan kaçakçılıkla mücadeleye ilişkin mevzuat günün koşullarına uygun hâle getirilirken, diğer yandan da teknolojideki gelişmelerden yararlanabilmek için azami çaba sarf edilmektedir.

Bu doğrultuda, yasa dışı eşya, taşıt ve insan trafiğini izlemek ve önlemek amacıyla Müsteşarlığımız GÜMSİS Projesi’ni geliştirmiştir. Bu projeyle gümrük kapılarında kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi, Ankara’daki merkezî binadan kontrol ve komuta edilmekte ve 24 saat aralıksız çalışmaktadır. Kapalı devre TV sistemiyle kapılara canlı bağlanabilmekte ve izlenebilmektedir. Aynı zamanda da, araç takip sistemi kapsamında da transit geçiş yapan araçlar da izlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, gerek gümrük kapılarının ve laboratuvarların modernizasyonu gerekse gerçekleştirdiği mevzuat değişiklikleri ve en son teknoloji ürünü araç ve gereç takviyesi sayesinde ithalat ve ihracatçılarımız için yasal ticaretin maliyetini düşürüp, kolaylaştırırken, yasa dışı ticareti önleme gibi önemli bir misyonu başarıyla yerine getirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şanverdi, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

FEVZİ ŞANVERDİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son yıllarda gerçekleştirdiği yakalamalar da teşkilatın yaşadığı gelişimin bir göstergesidir.

Sizlerin de desteği ile teşkilatın tasarı hâlindeki mevzuat değişikliklerinin yasalaşmasıyla, bu olumlu gelişmelerin artarak devam edeceği inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şanverdi.

AK Parti Grubu adına, 6’ncı sırada, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz.

Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Gündüz.

AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğümüz gibi devletimizin göz bebeği kurumlarından birisi, aynı zamanda son dönemdeki icraatıyla göz dolduran ve çok güzel toplumsal hizmetler sunan bir Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tabii, ilk temelini Hazreti Peygamber’in bizzat eliyle attığı bir kurum, vakıf kurumu. Fedek Arazisi’ni, Fedek Hurmalığı’nı, şehit, dul ve yetimlerinin ihtiyaçlarını kurmak üzere adamasıyla başlamış ve özellikle de Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinde kurumsal kimlik kazanarak toplumsal ihtiyaçları gidermede zirve numuneler göstermiş güzel bir kurumdur.

Temelinde fedakârlık ve yardım duygusu bulunan ve her biri birer şefkat ocağı olan vakıflar, ülkemizde sosyal, kültürel ve ekonomik sıkıntıları gidermek, kanayan toplumsal yaraları sarmak üzere kurulmuş önemli müesseselerimizden birisidir. Bizim güzel bir atasözümüz var: "Sevinçler paylaşılarak büyür, sıkıntılar paylaşılarak küçülür." İşte bu, toplumsal şefkatin ve toplumsal merhametin en güzel kurumsal göstergesi, aynı zamanda sosyal devlet olmanın tabii bir gereğidir.

Cumhuriyet öncesinde devletin içişleri, dış güvenlik ve adalet hizmetleri dışında hemen bütün toplumsal ihtiyaçlar vakıflar aracılığıyla karşılanmış, ticaret de dâhil, yol güzergâhlarındaki emniyet dâhil, hatta bırakın beşerî tüm ihtiyaçların vakıflarca karşılanmasını, artık toplumsal ihtiyaçlarda boşluk bulunamadığı için evcil hayvanların ihtiyaçlarını gidermek için vakıflar tahsis edilmiştir. Bunun arka planına baktığımız zaman, çok üreten ama az tüketen insan yetiştirilerek, insanların kendi gelirinden arta kalan kısmını öldükten sonra da amel defterini açık bırakacak bir hayrî hizmete kanalize etmek… Bu, önemli bir müessese. O yüzden bu müesseseyi her birimiz daha da gözetmemiz, korumamız, kollamamız ve bunların daha da gelişerek, yaygınlaşarak toplumsal yaraları sarmaya yönlendirmemiz gerekir.

Yahya Kemal’e sormuşlar, Türkiye’nin nüfusunun 15 milyon olduğu zaman “Nüfusunuz kaç?” diye. Kendisi büyükelçi, Madrid Büyükelçisi. Diyor ki: “Bizim nüfusumuz 200 milyon.” “Yahu bu hesabı nasıl yapıyorsunuz?” “Vallahi, biz Türkler ölülerimizle beraber yaşarız.” diyor.

O yüzden, hele bu küreselliğin dünyayı köy kadar küçülttüğü günümüzde geleceğin dünyasında yer almanın yolu, düne yaslanarak, bugüne basarak ve geleceğe bakarak ama emin adımlarla yürümekten geçer. İşte Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, gerçekten düne yaslanan ve bugünden geleceğe bakan çok önemli kurumlardan birisidir.

Şimdi, Genel Müdürlüğümüzün bütçesi, 2008 yılı bütçesi 415 milyon YTL olarak öngörülmüş. Ancak şunu özellikle üzerine basa basa ifade etmekte yarar görüyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi, hazine kaynaklı değil; bütün kaynağını, kendi öz kaynaklarından karşılamaktadır.

Tabii, burada Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün sunduğu hizmetlere baktığımız zaman, bir defa, kendilerine emanet edilen “Şart-ı vâkıf nass-ı şârî gibidir.” hükmüne göre, vakfiyelerde gösterilen hizmetler istikametinde yürütmesi gereken sorumluluklar var, imaretler var; özürlü, dul yetim, öksüz, güçsüz ve muhtaçlara maaş verme var; ortaöğretimde okuyan başarılı fakir ve muhtaç öğrencilere burs vermek var ve bu hayrî ve sosyal hizmetlerin mutlaka eksiksiz yerine getirilmesi var.

Şimdi, ben, rakamları vermek istiyorum: AK Parti İktidarından önce 23 imarette 14 bin kişiye sıcak yemek sunulur iken, bugün 81 ilde 108 imaretten her gün 100 bin kişiye sıcak aş ikramı yapılmaktadır. Şimdi, bunu fakirliğin artması şeklinde mi değerlendirirsiniz, yoksa, fakirlerin ıstıraplarının dindirilmesi, onlara şefkat ve merhamet elinin uzatılması mı diye değerlendirirsiniz? O takdir, kamuoyumuza aittir.

794 ilçede 71.850 aileye 10 kalemden oluşan kuru erzak dağıtımı yapılmaktadır ve bu sene de bunun 100 bin aileye çıkarılması hedeflenmektedir.

Sosyal yardım kapsamında yine muhtaç, özürlü ve yetim maaşından yararlanacak kişi sayısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gündüz, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - …2002 yılında 1.200, ama 2007 yılında 5 bine çıkarılmış, bunun bu yılda da 6 bine çıkarılması hedeflenmektedir.

Bütün bunları “fakirlik ne kadar artmıştır, bakın bunlar göstermiyor mu” diye düşünenlere şunu söylüyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1998-2002 yılları arasında bize emanet edilen 43 tane tarihî eser, emanet eser restore edilmiş iken, bu dört yılda, 2002-2007 yılları arasında 2 binden fazla eserimiz, 2.613 tarihî eser restore edilerek emanete sahip çıkılmıştır. Bu da mı fakirliğin artmasından kaynaklanmaktadır?

O yüzden, buna emeği geçen Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün personeline, değerli bürokratlara ve bu icraatın arkasına irade koyan bakanlarımıza şükranlarımı sunuyor, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gündüz.

AK Parti Grubu adına son söz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen’e aittir.

Buyurun Sayın Ekmen.

Sayın Ekmen yok.

Şimdi söz sırası, Demokratik Toplum Partisi adına, ilk söz Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Sebahat Tuncel.

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Tuncel.

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 9 Kasım 2005’te, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde ölçüt oluşturacak olan Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Komisyonu tarafından açıklanmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’nin kısa vadede tamamlaması veya ciddi aşama kaydetmesi gereken başlıklardan bir tanesi de Avrupa Birliğinin Kültür 2000 Programı’na katılımının teşvik edilmesi olarak ifade edilmektedir. Yine aynı metinde Türkiye’nin UNESCO’nun Kültürel Çeşitlilik Sözleşmesi ve onun tamamlayıcı mahiyetteki eylem planına uyum göstermesi gerektiği söylenmiştir. Diğer bir deyişle, bu metinler ülkemizin önümüzdeki yıllarda izleyeceği resmî politika çerçevesinde bağlayıcı nitelik kazanmış bulunmaktadır.

UNESCO Kültürel Çeşitlilik Sözleşmesi’nde yer alan yaşamsal önemdeki bir maddeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Sözleşmenin “Yol Gösterici İlkeler” bölümünün 3’üncü maddesinde kültürel ifadelerin çeşitliliğini korumak ve desteklemek, azınlıklara ve yerli halklara mensup insanların kültürlerini de içerecek şekilde tüm kültürlere eşit değer verme ve saygı göstermenin benimsenmesini öngörmektedir. UNESCO Kültürel Çeşitlilik Evrensel Bildirgesi’ni uygulamak için eylem planında ise, hem ulusal hem de uluslararası düzeylerde kültürel çeşitliliğin korunmasını ve desteklenmesini mümkün kılacak ilke, standart ve pratiklerin, bunun yanı sıra da bilinç artırıcı imkânların ve iş birliği kalıplarının tanımlanmasında ilerleme sağlanması zorunluluğunu ifade etmektedir. Bunun yanı  sıra, insanlığın dilsel mirasını koruma ve mümkün olan en yüksek sayıda ifade, yatırım ve yayılıma destek verme gereğine işaret etmektedir. Biz de, kültürel hakların, insan haklarının bütünleyici bir parçası olduğu anlayışından hareketle tüm kültürlerin kendini ifade edebilmesini ve kendi kültürlerini hayata geçirebilmesinin büyük önem taşıdığı kanısındayız. Farklılıkların bir arada yaşama arzusunu uyumlu bir etkileşim çerçevesinde gerçekleştirebilmek, kültürel çoğulculuk anlayışının olmazsa olmaz bileşenidir. Çağdaş dünyada devletlerin kendi toprakları üstünde kültürel çeşitliliği korumak ve geliştirmek için gerekli politikaları ve önlemleri alma sorumluluğunun altı önemle çizilmiştir.

Sayın Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 mali yılı bütçesi sunumunda “Kültürel zenginliğimizin tanıtılmasını, çeşitliliklerimizin ulusal kültürümüzün bir parçası olduğuna yönelik anlayışın toplumsal düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamak hedefimiz olacaktır.” demiştir. Bu anlayış, yukarıda ifade edilen temel metinlerle uyumlu ve olumlu bir yaklaşımdır ancak önemli olan, bu yaklaşımın pratikte uygulanmasıdır. Bugüne kadar, AKP Hükûmeti, çok kültürlülük ve farklılıkları kabulü yaklaşımı bir retoriğin ötesine gitmemiştir.

Her alanda olduğu gibi, kültür politikalarında da genel yaklaşım ve uygulama arasındaki mesafe azaldığı ölçüde içselleştirilmiş bir prensipten bahsetmek mümkün olabilir. Örneğin, 2007 yılı içerisinde Araştırma ve Eğitim Müdürlüğü bünyesinde Kütahya, Sakarya ve Karaman illeri ile Makedonya’da Yörük kültürü hakkında halk kültürü alan araştırmaları yürütüldüğü belirtilmektedir. Bu alanda yürütülen çalışmalar şüphesiz ki anlamlıdır. Ancak, ülkemizde başta Kürt kültürü olmak üzere bir çok farklı kültür varlık göstermektedir. Bakanlığımızın bütün bu kültürlere dair araştırma yapma ve bunu toplumun hizmetine sunma sorumluluğu bulunmaktadır.

Farklı kimlik ve kültürlerin araştırılması ve ülkemizin ortak değerleri haline getirilmesi bir kültür politikası olarak benimsenmelidir. Bu bağlamda, Kürt kültürünün geliştirilmesi toplumsal barış açısından da oldukça önemlidir. Kürt kültürüne yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşları, yayınevleri, enstitüler, müzik yapım firmaları ve medya organlarına yönelik teşvik edici projelerin başlatılması son derece olumlu bir adım olacaktır. Kürtçe edebiyat, müzik, sinema, folklor alanlarında kültürel çeşitliliğin gerektirdiği biçimde faaliyet yürüten sanatçılara destek verilmesi ihtiyacı da ortadadır. Yine, diğer kültürlerin yanı sıra geleneksel Kürt halk kültürüne ilişkin de araştırmaların yapılması, Kürt halk şarkılarının, şiir, masal, mâni ve tekerleme gibi sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin derlenip sistematik bir biçimde saklanması konusunda bütçe ayrılarak devlet olanaklarıyla çalışma yapılması ortak kültürel mirasımızı geliştirme ve paylaşma fırsatını sunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültürel mirasımızın önemli bir ayağını da geçmişimize ışık tutan tarihî zenginliklerimiz oluşturmaktadır. Ancak, bu tarihî zenginliklerimiz, gelecek nesillere taşımak yerine, bakımsızlık ve yanlış kalkınma projelerine kurban edilmektedir. Bu yaklaşım, ülkemizin kültür tarihinin yeniden yazılmasını sağlayabilecek zenginlikte birçok verinin kaybedilmesine neden olmakta, bunun sonucunda, ortak geçmişimizin bir parçası olan kültürel mirasımız yıkıma uğratılmaktadır. Ülkemizde inşaatları devam eden, işletmeye açılmış olan, projelendirme çalışmaları süren veya yapılmaları planlanan bütün barajlar ile hidroelektrik santrallerin planlama ve inşa aşamasında kültürel ve doğal varlıklar gözetilmeden hareket edilmesi, bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir etkendir.

Bu bağlamda, Hasankeyf dahil 215 tarihî yerleşim birimini yutacak olan Ilısu Baraj ve Hidroelektrik Santralı Projesi’nde değişiklik yapılması zorunludur. Zira, Hasankeyf ve çevresinde bulunan tarihî eserler, son yıllarda gerek insan gerekse doğa koşullarının yarattığı tahribatlar nedeniyle dirençsiz durumdadır. Bu şartlar altında eserleri taşımaya kalkmanın ağrı hasar yaratacağı ortadadır. Tarihî eserlerin taşınması, ancak başka hiçbir çare olmadığı takdirde başvurulan, çok maliyetli ve teknik olarak çok zor bir koruma tipidir ki bizim başka çarelerimiz olduğunu düşünüyoruz. Dünyada başarılan taşıma projelerinde binalar genelde taştan veya Mısır’daki Abu Simbel Tapınağı örneğinde olduğu gibi kayadan oyulmuş, yani kuvvetli malzemeden yapılmıştır. Hasankeyf’te ise, birkaç taş minare ve taş yapı dışarıda tutulursa, binaların çoğu tuğla tarzı gözenekli malzemeden yapılmıştır. Şehrin bu özelliği nedeniyle, su altında kaldığı takdirde, yapıları oluşturan karbonat kırıntıları ve çimento kolayca çözülecek ve suların altında bir çamur yığını olacaktır.

Yine bu çerçevede değerlendirilebilecek olan Munzur Projesi, Mercan Vadisi ile Munzur Vadisi’ni, içinde barındırdığı bitki türleri ve hayvan çeşitleriyle birlikte Munzur Millî Parkı’nı da yok edecek, bölgede toplumsal yaşamın altyapısını ortadan kaldıracaktır.

Fırtına Vadisi’ni yıkıma uğratacak olan ve yapımına başlanmış bulunan inşaat, 2001 yılında Bakanlar Kurulunca termal, kültür ve turizm koruma ve geliştirme alanı olarak ilan edilen Aliyona’yı sular altında bırakacak olan baraj, tarihsel ve kültürel mirasımızı ciddi ölçüde tehdit eden gelişmeler arasındadır. Bu nedenle, bu alanlarda yapılması planlanan barajların ülkemizin kültürel dokusunu ve toplumsal yaşamını ne kadar değiştirdiği ve tarihimizi sular altında bırakacağı ortadadır.

Buna ilaveten, Mardin’de bulunan ve yerleşim merkezinin ortasında kalmış Dara antik kenti gibi birçok tarihî yapı da hak ettiği ilgiyi görememektedir. Bu yapıların korunması için gereken çevre düzenlemesinin yapılması ve turizme açılması ülke ekonomisine katkı sunacaktır.

Evrensel düzeyde önem taşıyan birçok kültürel ve doğal varlığımızın geri dönüşümü olmayacak biçimde yok oluşunu durdurmak için acil bir eylem planı oluşturulmalı, ilgili devlet kuruluşları ve Kültür Bakanlığımız, sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarının oluşturduğu doğa ve kültür varlıklarını gözeten alternatif bayındırlık projelerini dikkate almalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, bugün Türkiye’de 29’u özel tiyatro, 27’si devlet tiyatrosu, 41’i resmî kurum tiyatrosu olmak üzere toplam 97 tiyatro bulunmakta ve bunların toplam koltuk sayısı 38 bin 253 olarak ifade edilmektedir. Opera sahnesi ise sadece 5 tanedir ve İstanbul’daki tek sahne Atatürk Kültür Merkezinde bulunmaktadır. İstanbul’a baktığımızda ise, 4 devlet tiyatrosu, 12 özel tiyatro, 17 resmî kurum tiyatrosu ve opera ile toplam 34 sahne ve 14 bin 420 koltuk bulunmaktadır. Üstelik bu toplam sayılar bölgesel dağılım göz önünde tutulmadan hesaplanmaktadır. Doğu ve güneydoğuya gidildikçe tiyatroların hem sayısı hem de kalitesinin düştüğü, bu konuda acilen standart ve gelişkin bir yapılanmanın ortaya çıkması için çalışmalar yapılması gerektiği şarttır.

Devlet tiyatrolarımız ise süregelen müdahaleler ve siyasi erk -bürokrasi çatışması nedeniyle yönetsel bir karmaşa içindedir. Unutulmamalıdır ki bütün kültür alanlarının kontrolünü elinde bulunduran bir yapıyı korumak yerine, bu alanların özerkleşmesini sağlamak, bunun için gerekli araçları oluşturmak, devletin kültür politikasının ana bileşeni olmak durumundadır. Bu anlamda, devletin bu alanda faaliyet gösteren tüm kurumlarına eşit uzaklıkta durarak, vereceği mali destekle kültürel üretimin gerçekleşmesini sağlaması gerekmektedir. Oysa, bugün, kimi özel tiyatrolara verilen ödeneklerde hangi ölçütlerin esas alındığı belli değildir.

Yine, tiyatrolarımızda, sanatçılar, teknik ve idari personel olarak çalışanlar arasındaki ücret yelpazesi çok açılmış durumdadır. Kültür Bakanlığının, müzeler ve saraylardan, tiyatro ve operalardan elde ettiği önemli bir gelir olduğu hâlde, bu gelirler personele yansıtılmamaktadır.

2008 mali yılı bütçesinde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne ayrılan ödenek, 2007 yılına göre sadece 1,88 oranında artırılmaktadır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesinde ise 2,13’lük bir azalma öngörülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın yüzde 0,92 olduğu da düşünüldüğünde, ayrılan miktarın, çağdaş, kültürel, sanatsal üretimin gereksinimlerini karşılamada yetersiz olduğu görülmektedir.

Hatırlanacağı gibi, 22’nci Dönem Meclisinde, Atatürk Kültür Merkezinin de içinde bulunduğu ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, Afife Jale Tiyatrosu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın da dâhil edildiği geniş bir alanı kongre vadisine dönüştürmek ve ticarete açmak amacıyla, AKP Hükûmeti tarafından girişimler başlatılmıştı. Ancak, bu girişimler, Atatürk Kültür Merkezinin kültürel değeri olan yapı olması hükmüne takılmış, bunun üzerine, yapı, İstanbul’un 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olması projesine dâhil edilip, sorumluluk proje uygulayıcılarına verilmiştir.

Yıkım gerekçesi olarak, binanın elektrik, mekanik ve yangın sisteminin eski ve sorunlu olması, statik yapısının yıpranmış olması, fonksiyonu açısından ise yetersiz kapasitede olması gösterilmektedir.

Burada açıkça görülmesi gereken nokta ise başkadır. Yakın bir tarihte büyük bir deprem geçirmiş ve deprem tehdidi altındaki bir ülkede, kamunun kullanımına açık bir binanın çürük ve bakımsız olduğu söylenerek, kamuoyu yıkım gerekçelerine ikna edilmeye çalışılmaktadır.

Bilindiği üzere, Atatürk Kültür Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, 6 Ocak 1999 tarihli, 10521 sayılı Kararla korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmiştir. Ancak, Kültür Bakanlığı, bugün, İstanbul 2 Numaralı İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna başvurarak tescil kararının iptalini istemektedir. Neden iptal kararı istenmektedir? Elbette ki tescilli bir bina yerine aslına uygun olarak yenisinin yapılması koşuluyla yıkılabilir. Ancak, tescilin iptal edilmesi demek, orada istediği gibi tasarrufta bulunması yani istenilen herhangi bir yapının yapılması sonucunu doğurur ki, zaten gözden kaçırılmak istenen nokta da budur. Tiyatro ve opera sahnesinin yetersiz sayısına ilişkin sözünü ettiğimiz istatistikler de göz önünde bulundurulduğunda, İstanbul’un ve ülkemizin, bırakın yıkımı yeni yapılara ihtiyacı vardır.

Atatürk Kültür Merkezi’nin içinde yer aldığı Taksim Meydanı ve binayı çevreleyen Taksim Anıtı, Taksim Su  Maksemi gibi yapılarla beraber koruma altına alınmıştır.

Bugün üzerinde yaşadığımız topraklarda tarihsel süreçte yaşanmış olan tüm uygarlıklar için meydanlar halkın toplandığı, bir araya geldiği yerler olarak önemli yer tutmaktadır. Atatürk Kültür Merkezi ve içinde yer aldığı Taksim Meydanı da toplumsal, siyasal tarihimizin önemli uğraklarına tanıklık etmiştir. Kentsel mekâna yapılacak bu tür müdahaleler, toplumumuzu geçmişinden kopararak, kültürel, sanatsal ve toplum hafızamızı yok edecektir. Bu türden bir girişimin ülkemizde Kültür Bakanlığı eliyle uygulanmak istenmesi de ayrıca ironik bir durum arz etmektedir.

Yine, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, 2009’da yapılacak IMF’nin guvernörler toplantısı için yapılması planlanan kongre merkezi nedeniyle perde açamamaktadır. İstanbul’da Taksim Sahnesi Devlet Tiyatrosunun elinden alınmış ve sahnenin tarihe karışması pahasına buranın alışveriş merkezi yapılmasına göz yumulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değinmek istediğim bir diğer nokta İstanbul’un 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti yapılanmasıyla ilgilidir. Şimdi, bu çerçevede İstanbul’un “Tarihî Yarımada” olarak bilinen bölgesinde çeşitli çalışmaların yürütülmekte olduğunu biliyoruz. “Tarihî Yarımada”da yer alan mahalleler 1958’den beri UNESCO’nun dünya mirası listesindedir. Haziran 2006 tarihli UNESCO Miras Komitesi raporunda “Süleymaniye Mahallesi’nde yapılacak çalışmalar uyduruk bir Osmanlı stilinde yapılacak yeni binalar değil, eski konutların yeniden yaşama döndürülmesi ekseninde olmalıdır.” denilmektedir. Ancak, hâlihazırda kentte böyle bir çalışma olmadığı gibi, UNESCO’nun İstanbul İzleme Komitesi üyeleri, belediyenin çelik konstrüksiyonla villa yapma niyetinden duydukları kaygıyı belirtmektedir.

Dolayısıyla, Süleymaniye projesinin salt dekoratif, biraz Osmanlı Dönemine benzetilmeye çalışılan, ancak tarihine ve bölge sakinlerine yabancılaşmış, rant kaygısının belirleyici olduğu bir çalışmaya dönüşme olasılığı çok güçlüdür.

Yine aynı biçimde, Sulukule’de yürütülen projenin de bölgede yaşayan insanların yaşam koşullarını dikkate alarak hayata geçirildiğini söylemek mümkün değildir. Roman kültürünün yaşadığı ve yaşatılması gereken bir mahallenin, parasal değerden başka hiçbir özelliği olmayan bir lüks konut sitesine dönüştürülmesi kabul edilemez. Böyle bir projenin ne restorasyonla ne de kültürel ve demokratik değerlerimizi sahiplenmeyi niyet edinen anlayışla herhangi bir ilgisi olabilir. Yapılması gereken, tarihsel ve kültürel mirası, yerel dokuya zarar vermeden koruma altına alabilmektir.

Bilindiği gibi, UNESCO Dünya Mirası Komitesi, “Tarihî Yarımada” hakkındaki son incelemeyi şubat ayında yaparak, hazırladığı raporu Komitenin Temmuz 2008 tarihli karar toplantısında sunacaktır. Yapılan çalışmalarla ilgili olumsuz rapor hazırlandığı takdirde ne yazık ki, 2010 yılında kültürel varlıkları koruyamaz duruma gelmiş bir kültür başkenti olacağız demektir.

Ülkemizin kalkınmasında turizmin önemi herkes tarafından kabul görmektedir. Son yıllarda turizm alanında önemli açılımlar yapılsa da tarihî ve kültürel zenginliklerimizi tanıtma ve bu alanları turizme açma konusundaki kâr hırsı, kültürel zenginliklerimizin ve mirasımızın küçük çıkarlara heba edilmesine göz yummaktadır. Golf turizmi örneğinde olduğu gibi, golf alanları açmak için ormanlarımız kesilmektedir. Dışa bağımlı turizm anlayışı iç turizmin güdük kalmasına neden olmaktadır. İnsanlarımız bizzat kendi ülkesinin doğa ve kültürünü yeterince tanıma, değerlendirme fırsatı bulamamaktadır.

Turizm politikalarının kıyı turizmi anlayışından kurtularak tüm bölgemizi kapsayacak şekilde düzenlenmesi zorunludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuncel, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Sözlerimi bitirirken, farklı kimlik ve kültürlerin tanınması, korunması, kendilerini ifade edebilecekleri alanların yaratılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması zenginliklerimizi artıracaktır. Kültür politikalarımızın oluşturulmasında bu hususun dikkate alınması, toplumsal barışın sağlanması açısından oldukça önemli bir adım olacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tuncel.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz sırası, Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Yıldız.

DTP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Vakıflar ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1982 Anayasası’nın 2’nci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin işverenler lehine yarattığı atmosfer ve sonraki hükûmetlerin de devam eden icraatlarından kaynaklanıyor olsa gerek, bu kavramı çok özlemiştik. 2008 bütçesinde, hem de Sayın Unakıtan’ın ağzından, sosyal devlet olgusunu duyunca biraz şaşırdık doğrusunu isterseniz. Bir cümle dahi olsa, bütçenin bizi kuşatan ve bunaltan atmosferi içinde, bir umut ışığı gibi göründü bize.

Nedir sosyal devlet? Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” belirlemesinde bulunuyor. Sosyal devlet, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplumlar arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içerisinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzenini kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içerisinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir.

Anayasa Mahkemesi bir başka kararında: “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir…” Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin tüm kurumlarıyla Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği, kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir. Anayasa’nın cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca, toplumda yoksul ve muhtaç insanlara devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sağlanması, böylece sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamların sağlanmasını gerektirir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her sosyal devletin ayrıca sosyal politikaları vardır. Sosyal politika, sosyal sorunları inceleyen ve bunlara çözümler öneren bir alandır. Buna göre, piyasa mekanizmasının serbest işleyişinin aracılığıyla piyasaların yeniden düzenlenmesi ya da bu olumsuz sonuçların telafi edilmesi gerekmektedir.

Sosyal devletin yaşam bulma biçimleri nasıl olabilir?

Birincisi, çalışma hakkıyla: İnsanoğluna yaraşır bir yaşam için öncelikle herkese çalışma imkânının sağlanması gerekir. Bu, Anayasa’nın 49’uncu maddesinin amir hükmüdür.

Aynı zamanda, çalışanların adil ücret hakkı vardır. Anayasa’nın 55’inci maddesi: “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanlara yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmesi ve diğer sosyal yardımlardan yararlanması için gerekli tedbirleri alır.” diyor.

Üçüncüsü, sosyal güvenlik: Çalışanlardan yaşlılık, hastalık, sakatlık, işsizlik gibi sebeplerle çalışamayacak duruma düşenlere sosyal güvenlik güvencesi verilmesidir.

Konut hakkı, Anayasa’nın 57’nci maddesine göre.

Sağlık hakkı, yine Anayasa’nın 57’nci maddesinde: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”

Eğitim hakkı, Anayasa’nın 42’nci maddesi: “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.” İlköğretim zorunludur.

Sosyal devlet, gelir ve servet farklılıklarının azaltılmasına yönelik tedbirleri de almak durumundadır. Bunun araçları:

Birincisi, vergi adaleti: Anayasa’nın 73’üncü maddesine göre “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” Bizde vergi kaynaktan kesildiği için, işçi, memur ve çiftçiye yük bindirilmektedir.

Kamulaştırma: Anayasa’nın 46’ncı maddesine göre, tarım reformu ve iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla sosyal amaçlı kamulaştırmalar yapılabilir.

Toprak reformu: Servet ve gelir eşitsizliğinin temelinde toprak mülkiyetindeki eşitsizlik yaratır. Bu durumda, toprak dağılımındaki eşitsizlikler giderilmedikçe gelir ve servet eşitsizliğinin azaltılması oldukça güçtür.

Anayasa’mızın 44’üncü maddesinde “Devlet, topraksız olan ve yeterli toprağı bulunmayan çiftçilere, çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.” demektedir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin peşin ödenmesi gibi yasal bir zorunluluk da yoktur.

Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toprak mülkiyetinin belirli ellerde toplandığı, çiftçilerin ise bu ağaların yanında yarıcılık yapmak suretiyle çalıştığı bilinmektedir. Türkiye'de 500 hektardan büyük araziye sahip işletmelerin oranı yüzde 0,7’dir. Bunların işledikleri arazi miktarı tarımsal arazinin yüzde 11’idir. Güneydoğuya döndüğümüzde ise başka bir gerçeklikle karşılaşıyoruz: Toprak mülkiyetini elinde bulunduran yüzde 2’lik kesim toplam doğu ve güneydoğu arazilerinin yüzde 25’ini elinde bulundurmaktadır. Güneydoğuda topraksız köylü oranı yüzde 40’tır. Yüz bin ailenin hiç toprağı yoktur. Dolayısıyla “doğrudan destek” adı altında verilen paralar yine toprak ağalarına gidiyor. Sadece altı ailenin elindeki toprak elli bin ailenin elindeki toprağa tekabül ediyor güneydoğuda.

Bu ağalık düzenini 21’inci yüzyıla taşıyan cumhuriyet hükûmetleri  gibi AK Parti Hükûmetlerinin de bunda ciddi payı vardır. Hatta, Avrupa Birliği politikaları gereği toprakların bazı ellerde toplanması gerektiğine vurgu yapılıyor. AKP Hükûmeti, halkı işsiz güçsüz kılan tarım politikaları yerine bölgede acilen bir toprak reformu gerçekleştirmesi lazım. Bölgede ciddi miktardaki hazine arazilerini de uygun şart ve sürelerle topraksız köylü ve çiftçilere dağıtmalıdır. Şu andaki hazine arazileri, kimin hazinede adamları varsa ona kiralanıyor ya da onlar tarafından işgal edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğu ve güneydoğuda AKP döneminde ciddi bir fakirleşmenin gerçekleştiği uzmanlarca belirtilmektedir. İktisatçı Mustafa Sönmez’in bize ulaştırdığı verilere göre, doğu ve güneydoğuda AKP döneminde yaşanan büyüme de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 21 kentin kaderini değiştirmeye yetmedi. Sönmez’e göre, güneydoğuda, AKP döneminde yoksulluk daha da arttı. 21 ilde işsizlik tırmandı. Yeşil kartlı nüfus oranı yüzde 30’lara dayandı. Bölgede nüfus artarken göç de durmadı. Göçün liderlerinin GAP yatırım bölgesindeki Şanlıurfa ve Diyarbakır olması ayrıca dikkat çekicidir.

AKP’nin Türkiye’deki gelir pastasını -400 milyar dolar- kişi başına 5.500 dolara çıkarmakla övündüğünü vurgulayan Sönmez, raporunda, bu gelirin haneler arasında nasıl paylaşıldığını sorgularken bölgesel uçurumlara dikkat çekti. Yatırımlar var, ama nereye? Rapora göre, 2002-2006 arası teşvik yatırımlarının yüzde 39’u Marmara’ya, yüzde 14’ü İç Anadolu’ya, yüzde 12’si Ege Bölgesine, yüzde 9’u da nüfusun yüzde 18’ini barındıran doğu ve güneydoğuya gitti ve bu payın yarısı da, yani yüzde 9’un 4,5’uğu tek başına Gaziantep iline gitti, kalan kısım 21 il arasında paylaştırıldı. Rapora göre, toplumun refah derecesini göstermek açısından başvurulan iki gösterge yeşil kart ve oto sahipliği de bu bölgede alarm verici düzeydedir.

2007 yılında tüm Türkiye’de yeşil kartlı sayısı 8 milyon 633 bin. Bu nüfusun yüzde 41’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da. Türkiye genelinde toplam yeşil kartlı yoksul nüfus toplam nüfusun yüzde 12’si. Bu oran, doğu ve güneydoğudaki 21 ilde yüzde 30. Yeşil kartlılık oranı Van’da ise yüzde 47’ye dayandı. 2005’te Türkiye genelinde her 100 kişiye 80 otomobil düşerken, bu oran, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, 1.000 kişide 20 kişidir. 

21 ilin net göçü on yılda 426 bini geçti. Nitelikli-niteliksiz iş gücü, irili ufaklı sermaye de insanlarla birlikte göç etti. Bu kaynağı çeken batı ile doğu arasında uçurum gittikçe açıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke genelinde 2 milyona yakın yurttaşımız açlık sınırının altında yaşamaktadır. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı bir araştırmaya göre, Diyarbakır’da 28 bin çalışana karşılık 312 bin kişi iş aramaktadır ve kentteki işsizlik oranı yüzde 70’tir. Yine Diyarbakır’da yapılan benzeri bir araştırmaya göre, 5.756 hanede yapılan değerlendirmede, bu hane reislerinin yüzde 20’sinin sürekli işsiz olduğu, yüzde 38’inin ise ara sıra iş bulabildiği ortaya çıkmıştır. Bu araştırmaya katılan hanelerin yüzde 79,7’si temel ihtiyaçlarını karşılamak için yardıma muhtaç olduklarını söylemişlerdir ve bu yardımın üç noktada toplandığını görüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, bir dakika müsaade eder misiniz efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat 13.00’te ara vermemiz gerekiyor. Sayın Hatibin de konuşmasının bitimine az bir süre kaldı.

Sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Süre uzatılması kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Yıldız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu üç ihtiyacın gıda, iş ve kira kalemlerinde odaklanması yine dikkat çekicidir.

Avrupa Sosyal Şartı’nın 30’uncu maddesinde “Herkes, yoksulluğa ve toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Sosyal devlet gereği vatandaşın hakkı olanı, hükûmetler, bir lütuf ve yardım olarak sunmaktadırlar. Hâlbuki, devlet bir hayır kurumu değildir. Devlet, yardım yapmaz, devlet, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini güvence altına alır, onları yerine getirecek mekanizmaları yaratır.

Ülkemizde sosyal yardım kurumlarının politize olması da çok büyük bir problemdir. Üstelik bu hizmetler, kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci, siyasal kayırmacı ve çalışanların ilgisizliği nedeniyle çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı siyasi iktidarın yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu kurumların hizmetinden yararlanmak için yereldeki parti teşkilatlarından bir tanıdık veya dosta ihtiyaç duyulmaktadır. Mesela, şimdi kömür dağıtma zamanı ve örneğin, Batman’ın Beşiri ilçesinde dost AKP’nin müstakbel belediye başkan adayıdır. Bunu bizzat kaymakamın kendisi söylemektedir. Sayın Kaymakam “Ne yazık ki kömür almak için ona başvuruyor vatandaşlar.” diye belirtmek durumunda kalıyor.

Özelleştirme ve AB politikaları, özellikle tarım ve hayvancılık alanında, genelde Türkiye’nin tamamında, özelde ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılığa büyük darbeler vurmuştur. Tütün ve pamuk politikaları ve kota sistemi, bölgede üretimi ciddi şekilde sekteye uğratmıştır. İşsizlik had safhaya çıkmıştır. Uzun süren çatışma ortamından göç eden insanların yarısından fazlası, son beş altı yıllık AKP İktidarı döneminde uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle yurdunu terk ederek batı bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. AK Parti İktidarı üretimden kopardığı insanları fakir fukara hâline getiriyor ve sonra da Fakir Fukara Fonu’ndan kısmi aktarmalarla vatandaşları üretimsizliğe, tembelliğe, hazırcılığa ve de oy deposuna dönüştürmeye çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede özellikle köye dönüş ve 5233 sayılı Yasa’dan kaynaklı ciddi problemler yaşanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde biriken dosyaların ülkenin iç yargısına dönmesi için özellikle Batman ve Diyarbakır’da pilot dosyalar seçilmiştir ve bu dosyalara ciddi paralar aktarılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu verileri dikkate alarak dosyayı ülkemize gönderdiği zaman, bu sefer idare farklı bir uygulamaya geçmiştir ve “Bu köyün, 1950 haritasına göre yarısı ormandır, o zaman bunun parasını vermiyoruz” şurası hazine arazisidir parasını vermiyoruz şeklinde, gerçekten oradaki vatandaşı ciddi şekilde mağdur eden keyfî politikalar uygulamaktadır. Eğer, bölgede, göçten kaynaklı problemler yaşanmasaydı, 5233 sayılı Yasa’nın süresinin üç yıl daha ardı ardına uzatılmasının ne gibi bir sebebi olabilir ki? AKP İktidarı, gerçek mağdur köylüler yerine, kendisine nispeten daha yakın durabilecek köyleri de bu kapsam içerisine almak için yasanın süresini uzatmış, ancak gerçek mağduriyeti giderecek zararların ödemesini geciktirmektedir.

Değerli arkadaşlar, özellikle Batman’da, seçimden önceki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - ...bir haftalık süreçte, Batman’ın bir önceki yıl yaşadığı sel felaketinden kaynaklı ciddi zararları oluşmuştu. Ancak, AK Parti Hükûmeti, seçime bir hafta kala, 3.500-4.000 dolayında buzdolabı ve çamaşır makinesi dağıtmak suretiyle bunu seçime malzeme yaptı. Bunu, sayın milletvekilimiz ve Batman Valisi de büyük bir sahiplenme içerisinde sahiplenmiştir.

Yine, seçime bir hafta kala, onlarca köyün yolları asfaltlanacak diye mucur dökülmüştür ve AKP’ye verilecek oylara göre asfaltlanıp asfaltlanmayacağına karar verilmek istenmiştir.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Şimdi ne oldu?

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Şimdi asfaltlanmadığını biliyorsunuz.

Bir örnek göstereyim, AKP’ye oy vermemiş Batman’ın son köyü -Sason’la bitişik- Batman Kozluk’la Yedibölük köyü arasında 13 kilometre yol asfaltlanmış. AKP’ye oy vermeyen Gümüşörgü köyünün 1 kilometrelik yolu yapılmamıştır. (DTP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekiline söylüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, saat 14’00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.08

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay’a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika Sayın Altay.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2008 merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime başlıyorum.

Konumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi malum, öncelikle bir duygumu dile getirmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonu Berlin’de kaybettiğimiz, İstanbul ve Ankara Operalarımızın kurucusu Aydın Gün’ü burada rahmetle anmayı, sanata ve kültüre karşı bir sorumluluk sayıyorum.

Gene, dün gece çok elim bir trafik kazasında, dünyaya mal olmuş, devlet sanatçısı unvanını almış heykeltıraş Prof. Dr. Tankut Öktem’i de elim bir trafik kazasında kaybettik, kendisine Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi, malum, 826 milyon YTL. 2008’de dakikada 106 bin YTL faiz ödeyeceğimiz düşünüldüğünde, Sayın Bakanın bütçesi, on üç saatlik faiz parası kadar bir bütçedir. Bu bütçeyle, çok temel sorunları olan Bakanlığın 2008 icraatlarının çok olumlu olacağını düşünmek, takdir edersiniz ki mümkün değil.

Gene, genel bütçe içindeki yatırım payı bakımından da, AKP’nin devraldığı dönem itibarıyla 1,53 olan Kültür ve Turizm Bakanlığı oranı, bugün geldiğimiz noktada 0,92’ye kadar, yani hemen hemen yarı yarıya azalmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; turizm sektörü 21’inci yüzyılın yükselen yıldızıdır ve tüm dünyada 800 milyar dolarlık bir pastadan söz ediyoruz ve buraya baktığımızda, Türkiye’nin dünya turizm pastasından aldığı pay da, devraldığınız Türkiye’yle bugün getirdiğiniz Türkiye bakımından sizin kaynaklarınızla mukayese ettiğimizde ciddi bir düşüş içindedir. 2002’de dünya turizm pastasından yüzde 2,5 pay alan Türkiye, 2006’da 2,3’e gerilemiştir. Şimdi, devlette devamlılık esastır. Bunun hesabını Kültür ve Turizm Bakanına sormayacak da bu Meclis, bana mı soracak? Pasta küçülmüş. İspanya artmış, İtalya artmış. Bugün hep baz alınır İspanya. Adamların 51 milyar dolar turizm pastasından gelirleri var, on altıda 1 neredeyse. Bu konuda Bakanlığın ve Hükûmetin daha ciddi bir gayret içinde olması lazım. Ama bütçe rakamlarına baktığımızda, Hükûmetin turizm ve kültür meselesiyle çok meşgul olmadığını da görüyoruz.

Bakanlık sorunlar yumağına dönüşmüş. Öyle ki, bir bakanlıkta verim almanın bir yolu, personelin hak ve hukukunu, özlük haklarını gidermekten, düzeltmekten geçer. Kültür ve Turizm Bakanlığı, personeli ek ödeme almayan üç bakanlıktan biri. Bu personeliniz, sanıyorum, bunu, diğer bakanlıkların personelinin hak ettiği kadar hak ediyor. Ama, nedense, bu, uzun zamandan beri göz ardı edilmiş bir konudur.

Sayın Bakan, kültür ve turizm işi çok ciddi bir iştir. Niteliksiz, ehliyetsiz kişiler, uzman olmayan üst yönetim kademeleriyle, ülkenin kültür ve turizm meselesinde bir adım yol alamazsınız. Bakın bir örnek vereyim: Bir kültür müdürü, bir ilimizin kültür müdürü, değerli arkadaşlar, izinsiz fotoğraf kullanıyor. Yani, ilin kültürünü emanet ettiğimiz kültür müdürü, “telif hakları, sanata, sanatçıya saygı” diye dünya kıyamet koparırken, ilinin müdürlüğünde bir kitapçık, broşür basıyor ve korsan fotoğraf kullanıyor, bu yüzden mahkemede ceza alıyor -Sayın Bakanın memleketidir bu il, Ordu ilidir- ceza almış bir kültür müdürüyle Sayın Bakan çalışmaya devam ediyor. Gücü yetiyor, yetmiyor, bilmem.

Gene, Sayın Bakandan önce olmakla birlikte, Türkiye’de hastane morglarındaki imamların il kültür müdür yardımcısı olduğunu Türkiye biliyor. Kültür işi, bu kadar hafife alınarak, sonra da burada tumturaklı kitaplar hazırlayarak çözülebilecek bir iş değildir değerli milletvekilleri.

Şimdi, Kültür Bakanlığı sanatçıları gene uzun zamandan beri üvey evlat muamelesi görüyor. Şimdi getireceğiniz Sosyal Güvenlik Yasası’yla, birçok kesimde olduğu gibi, Kültür Bakanlığı sanatçılarının da yıpranma haklarını gasbedeceksiniz.

Sayın Bakan, sizden önce üç yüz kütüphane belediyelere devredildi. Sonra basında da çıktı. Bir belediyemiz kütüphanedeki kitapları bir Kur’an kursunun deposuna kaldırmış, binayı başka amaçla kullanıyor. Kütüphaneler size artık yük mü geliyor? Bu konuda bir girişim düşünmüyor musunuz?

Gene, Sayın Bakan, geçende bizzat ben sitenizden okudum: “Belediyelere kötü haber. Kültür Bakanlığı artık belediyelere festival yardımı yapmayacak, yaparsa da turizm merkezi olan yerlere yapacak.” Yani, 5 bin nüfuslu, 10 bin nüfuslu küçük beldelerdeki insanların sanattan ve kültürden yararlanma hakları yok mu? Anayasa’nın 64’üncü maddesini okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum. Anayasa’nın 42’nci maddesindeki eğitim hakkı kadar bu kültür ve sanat hakkı yurttaşlarımıza Anayasaca tanınmış bir haktır.

Efendim, işte, şarkıcı gidiyormuş da ilçede şarkı söylüyormuş. Bu memlekette Fazıl Say gibi dünyaya mal olmuş bir sanat adamı 3 bin nüfuslu, 4 bin nüfuslu ilçelere gidip etkinliklerde bulunmuştur, konserler vermiştir. Türkiye’nin belli yerleşkelerini küçümseyerek bir yere varmak mümkün müdür?

Eş, yandaş basın kuruluşlarına filmler ve belgeseller hazırlatılıyor. Müzelerde özel güvenlik çalıştırılması Bakanlığınızın yönetim birimlerinde hâlâ tartışılıyor ve kaygıyla izleniyor ve hâlâ bir kültür politikamız yok. Daha önce, ben, geçen dönemde, “Millî Eğitim Bakanları da gelir gider, hepsi bir iz bırakacağım der, genellikle yara bırakırlar.” diye söylemiştim. Kültür Bakanlığının geldiği durum da aynıdır. Devletin bir kültür politikası olur. Bakandan bakana kültür politikası değişir mi? Bu Bakanlık evlenme-boşanma bakanlığı. Otuz yılda üç defa ayrılmış-birleşmiş bir Bakanlıktan söz ediyoruz. Geçen dönem burada ben, Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığını birleştirirken dedim ki, bir bardağa biraz su biraz da zeytinyağı koyuyorsunuz, karıştırıyorsunuz. Karışmaz, sürekli çalkalamanız lazım. Şimdi Bakanlık da sürekli çalkalanma içinde. Başka türlü su ayrışır, zeytinyağı ayrışır.

Şimdi, Devlet Tiyatroları, Halk Dansları Topluluğu, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi, Sayın Bakan, size yük mü geliyor? Bunlar sizin Bakanlığınızın en temel, en asli kurumlarıdır. Ama, aldığımız bilgiler, sağlam kaynaklardan aldığımız bilgiler, bu kurumları bir an önce sırtınızdan atmak gayreti, arzusu içinde olduğunuzu bize düşündürüyor. O zaman, yani bunları da özelleştirirseniz, size de ihtiyaç kalmaz. Şimdi, Devlet Tiyatrolarını, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını, Etibank gibi, Sümerbank gibi düşünebilir misiniz? Bunlar KİT midir? Bunlar, Anayasa’yla güvence altına alınmış, vatandaşların kültür ve sanat hakkına en maksimum düzeyde ulaşmalarını sağlamak amacıyla kurulmuş tesislerdir. Sayın Bakan, bu konuda, bu şiddetli özelleştirme arzunuzdan bir an önce vazgeçeceğinizi umuyorum.

Ören yerlerine, tarihî mirasımıza da çok lakayt kalmakta Bakanlık. Türkiye’nin başka bir Aspendos’u var mıdır sayın milletvekilleri? Biz, geçen dönem, Sayın Atilla Koç’la Hindistan’a gittik. Biz Tac Mahal’e girerken galoş değil ayakkabımızı çıkarttırdılar bize yıpranıyor diye. Şimdi, Aspendos’ta önüne gelen bilmem kaç bin volümlük, kaç bin vatlık amfilerle konser veriyor. Bakanlık bunu seyrediyor. Böyle bir şey olabilir mi sayın milletvekilleri? Bu bir katliamdır ve işin başındaki Bakan bu konuda suçludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

E, tabii, bir bakanlığın bütçesini dokuz dakikaya sığdırmaya kalkarsanız, hiçbir şey yapamazsınız.

Bu, rezalet, “Türkiye Resimleri” diye bir proje. Kızdığınızı biliyorum. Abuzittin Anıtkabir’de, Abuzittin Ulus’ta, şurada burada… Yani, Abuzittin de bir isim tabii. E, ama, olur mu? Bu işle ilgili bir işlem yaptınız mı Sayın Bakan? Bu kadar sulandırılmış bir turizm, kültür olayı olabilir mi? Bu konuyla ilgili ne yaptığınızı da çok merak ediyorum ve gene şunu merak ediyorum Sayın Bakan, buradan söylemelisiniz: 16/10/2006 tarih ve 168862 sayılı olurla bir adet eseri Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü envanterden düşürmüştür. Bu nedir Sayın Bakan? Tarihini veriyorum, numarasını veriyorum. Envanterden düşen eser nedir? Envanterden bunu düşüren Genel Müdürü görevden aldığınızı biliyoruz. Yerine Yüksek İslam Enstitüsü mezunu birini atıyorsunuz.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Aferin Bakana.

ENGİN ALTAY (Devamla) - YÖK’e söyleyelim de birkaç ilahiyat fakültesi daha açalım, yetmiyor çünkü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yetmiyor, bütün bürokratları Yüksek İslam Enstitüsü mezunu edince eleman kalmadı.

Sayın Bakan, bu bütçeyle Türk kültürüne de Türk turizmine de katacağınız hiçbir şey yoktur.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’e aittir.

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika Sayın Süner.

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüklerinin 2008 yılı bütçeleri üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Kültür ve Turizm Bakanı, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüklerinde çalışan sanatçılar sırtını bir imtiyaz gibi devlete dayayıp, memur mantığı içinde sanat yapmaya çalışmasınlar düşüncesindedir. Sayın Bakan, Hükûmetin özelleştirme çalışmalarına, zannediyorum bu iki kurumu da eklemeyi düşünüyor. Oysa opera, bale ve tiyatrolarımızın azlığı nedeniyle seyircilere istenilen düzeyde hizmet verilememektedir.

Büyük şehirlerimizdeki tiyatro salonları yetersizdir. Çoğu illerimizde zaten tiyatro salonu yoktur. Sayın Bakanın dediği gibi, sanatçılarımız da istedikleri düzeyde oyun sergileyemedikleri için memur zihniyetinde kalmaktadırlar.

Dünyada sanatçılar daha iyi çalışma koşulları sağlanması için greve giderken, Türkiye’deki tiyatro, opera, bale sanatçıları özelleştirme sinyallerinin sancısını yaşamaktadırlar. Sahne sanatlarının devletin desteği olmadan ayakta kalmayacağı kesindir. Bütün gelişmiş ülkelerde bütün sanatçılara destek vardır ve aynı zamanda, hak ettikleri değerler verilmektedir. Umarım, bizim sanatçılarımız da gereken değeri öldükten sonra değil, yaşarken görürler.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin turizm gelirlerinin yaklaşık yüzde 40’ı seçim bölgem olan Antalya’dan elde edilmektedir. Ülke ekonomisine bu kadar katkı yapmasına karşın, Antalya turizm bakımından hak ettiği değeri bir türlü görememiştir. Antalya ve buna bağlı olarak ülkemizde turizmin daha da gelişmesini istiyorsak, öncelikle altyapı arıtma tesisi, çöp imha, elektrik ve ulaşım gibi konulardaki sorunlara çözüm bulmak zorundayız.

Antalya ilimizde, özellikle Kepez bölgesinde, AKP Hükûmeti tarafından dağıtılan kaçak ve kalitesiz kömürler, insanların nefes bile alamamasına neden olmaktadır.

Sayenizde, Antalya, turizm kenti olmaktan uzaklaştığı gibi yaşam kenti olmaktan da çıkmaktadır. Turizm sektöründe büyük bir aymazlık yaşanmaktadır.

Ülkemiz turizminde iki yönlü hastalık vardır: Bunlardan birincisi her şey dâhil sistemi, ikincisi de turizmi on iki aya yayamama sıkıntısıdır. İspanya turizmi “her şey dâhil” sistemiyle batmıştır. O zaman, bizim bu sistemden yavaş yavaş vazgeçerek, öncelikle şehir içi otellerde yarım pansiyon veya oda kahvaltı sistemine geçilmesi gereklidir. Turistler, sadece otelde deniz, kum, güneşten yararlanıp insanlarımızı tanımadan, nereye geldiğini sağlıklı olarak görmeden dönmektedirler.

Özellikle Antalya ve çevresinde “her şey dâhil” sistemiyle artık şehir içi turizm işletmeleri zarar etmektedirler. Çevre esnafı, her şey dâhil sistemi yüzünden zor günler geçirmektedir.

Turizmde devlet eliyle verilen teşvikler yeniden gözden geçirilmelidir. Bundan on beş-yirmi yıl önce kurulan şehir içi oteller, o zamanın şartlarına göre uygun bulunarak onaylanmıştı. Ancak, değişen günün şartları doğrultusunda, şehir dışında kurulan tatil köyleri ve otellere verilen kredi destek ve muafiyetler, daha önce faaliyet gösteren otellerin rekabet şansını azaltmıştır.

Sonuç olarak, şehir içinde “her şey dâhil” sisteminden bir an önce vazgeçilmesi ve şehir içi turizm işletmelerine uzun vadeli oda yenileme kredileri verilmesi gerekir. Bu yolla ülkemizdeki turizm işletmelerinin kalitesi de artırılmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci büyük önemli sıkıntı, turizmi on iki aya yayamamaktır. Kış turizminin üzerinde çok ciddi olarak durulmalı, ekolojik tarım ve dağ turizmi desteklenmelidir. Akseki ve çevresi, Göktepe Yaylası’nı da içine alacak şekilde, turizm bölgesi ilan edilmelidir. Yerel potansiyelin de turizme katkısı sağlanmalıdır. Bunun için özel çalışmalar yapılmalı; deniz, güneş ve kumun yanı sıra kültür turları; kar, kış, dağcılık, doğa turları; kuş gözlemciliği; bitki, hayvan çeşidi izleme gibi özel uzmanlık gerektiren turlar düzenlenerek ülkemizdeki turizm işletmelerinin yılın dört mevsiminde kâr etmeleri sağlanmalıdır. Büyük turizm bölgelerinde 1.500 kişi ve üzerine hizmet verecek kongre salonları hayata geçirilmelidir. Kaplıca turizmi ile birlikte sağlık turizmi için de mevcut altyapı bulunmaktadır. Bunun yanında spor turizmine de gereken önem verilmeli, Antalya’ya daha çok Avrupa ve Birinci Lig takımlarını çekme yolunda çalışmalar yapılmalıdır.

Yoğun göç alıp, sağlıksız gelişen kentlerin ortak kaderi her gelenin rant peşinde olmasıdır. Çarpık yapılaşma sonucunda gelecek kuşaklara nasıl bir Antalya bırakacağımızı ciddi biçimde düşünmemiz gerekmektedir. Yakın zamanda yoktan var edilen Konyaaltı Koruluğu ranta teslim oldu. Bu koruluk gibi, bin bir güçlükle oluşturulan Belek ve Sorgun ormanlarını da aynı sonuç beklemektedir. Golf sporu ormanları, yeşili ranta kurban etmenin yeni yolu olmuştur. Muhakkak Belek’te golf alanı yapılacaksa, ormanların hemen arkasında çok uygun araziler mevcuttur. Buradaki köylerin topoğrafyası da buna uygundur. Oralara suni tepeler inşa etmeniz gerekmemektedir. Ama, bu arazide çalışmak masraflıdır, özel mülkiyet söz konusudur. Devlet arazisi olan ormanı kesmek hem ucuz hem kolay yoldur ve AKP Hükûmeti de bu yolu seçmiştir. Antalya’da artık çok az kalmış olan doğal güzelliklerimizi rant paylaşımından korumak için her türlü mücadeleyi yapacağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Antalya’da Gazipaşa, Gündoğmuş, Akseki ve İbradı Havzası kış turizmine ve ekolojik tarıma çok uygundur. Bununla birlikte, Kaş, Finike, Kumluca, Korkuteli ve Elmalı Havzası da ekolojik tarım için çok elverişlidir. Her iki havza da ekolojik tarıma açılmalı ve yöre halkları da desteklenmelidir. İbradı ve Güçlüköy’de ev şarapçılığı teşvik edilmelidir. Yerel potansiyel de mutlaka işin içine katılmalıdır. Turizmi on iki aya yayabilmek için bunun üzerinde özellikle durulması gerekir.

Yine, Antalya’da Akseki, İbradı, Gazipaşa, Gündoğmuş’taki eski evlerin kültür evi olarak düzenlenmesi konusunda girişimler yapılmalı, bu yöreler mutlaka kültür turizmine kazandırılmalıdır.

İstanbul’da Beyazıt, Samatya, Yeni Cami ve Eminönü çevresinde iş yerleri İSTOÇ gibi yeni sanayi bölgelerine taşınarak, bu bölge tamamen kültür turizmine ayrılmalıdır.

Karadeniz’de yayla turizmini destekleyici yatırımlara öncelik verilmesi lazımdır.

Güneydoğu bölgesindeki kültür turizmi sadece bu bölgeye bağlı kalmamalı, Doğu Anadolu Bölgesi ve bu yörelere dâhil edilmelidir. Kars, Ardahan ve Ağrı gibi şehirlerimiz de kültür turizmi açısından uygun hâle getirilerek, buraların tanıtımı için daha fazla çaba sarf edilmelidir.

Türkiye, turizm ve kültür değerleri bakımından köklü bir geçmişe sahip olup birçok ülkenin kıskanacağı zenginliktedir. Bu çeşitliliğin zarar görmeden gerçek değerine kavuşması lazım. Rakiplerimizden İspanya 1.200 kilometre kıyı şeridine sahipken, sadece Antalya’nın kıyı bandı 650 kilometredir. Bir master plan çerçevesinde, bölge farklılıklarını bütüncül bir yaklaşımla ele almamız gerekmektedir. Yabancı ülkelerde fazla tanınmayan doğal, tarihî, kültürel zenginliklerimiz ön plana çıkarılarak bu güzelliklerin tadına her yılın her mevsiminde varılabileceği özellikle vurgulanan bir Türkiye tanıtımı yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yaz sezonunun bitmesiyle birlikte turizm sektöründe yaşanan acı gerçek kendini göstermeye başlamıştır. Otellerin çoğu altı aya yakın ölü sezon nedeniyle kapanmaktadırlar. Sezonun sona ermesiyle birlikte otellerden turizm işçilerinin çıkarılmasına başlanmıştır. Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da, 300 bin çalışanın en az 150 bini işten çıkarılmıştır. Bunu önlemek için, turizm çalışanlarının SSK primlerinin kademeli olarak düşürülmesi veya bu primlerin altı aylık sıkıntılı dönemde alınmaması gibi çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Turizm sektöründe kaçak işçi sorununa da çözüm bulmak için, stopaj kaldırılıp SSK vergileri yüzde 2’ye indirilmelidir. Bu gerçekleştirilirse gider üzerinden kontrol imkânı doğacak, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmış olacaktır. Bu, işçi üzerinden dolaylı teşvik sistemini tarımın her kolunda ve inşaat sektöründe de yapmamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Süner, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Bu sistem, terörü, işsizliği, kapkaçı önleyecektir. Çünkü, bu iki sektörde çoğunlukla işçiler, güneydoğu ve doğudan, kamyonlarla Adana, Mersin gibi illerimize çavuşlar vasıtasıyla getirilip hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırılmaktadırlar. Aldıkları ücretin yarısını da bu çavuşlar almaktadır. Eğer, tarımda ve inşaat sektöründe stopaj kaldırılıp SSK primleri yüzde 2’ye inerse, siz, bu insanların cebine Sosyal Sigortalar kartını koyarsınız, devletin varlığını ve birliğini beyinlerine nakşedersiniz.

Sayın Başkan, bütçe görüşmelerinde Sayın Başbakanımız “Öneri bekliyorum.” diyordu. Konuşmamın tamamı öneridir.

Hepinize saygılar sunarken 2008 yılı bütçesinin devletimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü sıra, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren’e aittir.

Buyurun Sayın Diren. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika Sayın Diren.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumlarınız, gümrüklerimiz kamuoyu dikkatinde en çok tartışılan ve şaibelere çok açık bir kurumumuz. Şeffaf, işlemleri elektronik ortamda denetlenebilir bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. İhracatçı ve ithalatçılarımızın önünde sorun teşkil eden değil, çözüm üreten, hızlı, bürokratik engellerin minimize edildiği bir yapılanma mutlaka gerekmektedir.

Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üye olmadan gümrük birliğine giren tek ülkedir. Yapılan anlaşma çerçevesinde, Türkiye’nin karşılaştırmalı olarak üstün olduğu tarım ürünleri gümrük birliğine dâhil edilmemiş, Serbest Ticaret Anlaşması kapsamına alınmıştır. Üçüncü ülkelerde kendi gümrük tarifemiz yerine Avrupa Birliğinin ortak gümrük birliği tarifesini uygulamak zorundayız. 1996-2006 yılları arasında Türkiye’nin gümrük birliğinden dolayı zararı yaklaşık 80 milyar dolar civarındadır. Bu noktada, Avrupa Birliğinin tam üyelik müzakerelerinde sergilediği bu tutum nedeniyle gümrük birliğinin gözden geçirilmesi zaruret hâline gelmiştir.

Tam üyelik durumunda bile insanlarımıza serbest dolaşım hakkı verilmeyecektir. Hem Ankara Anlaşması hem 1970-1973 Katma Protokolü hem de gümrük birliği kavramı gereği Avrupa Birliği ülkeleri Türk vatandaşlarına dahi vize uygulayamaz. İş edinmeleri ve kurmalarını engelleyemez. Bunu Avrupa Toplulukları Adalet Divanı dahi karara bağlamıştır. Ama, maalesef bu konu, hâlen niçin takip edilemez, anlamakta güçlük çekiyorum.

Önemli sorunlardan birisi de kaçakçılık olarak karşımıza çıkıyor. Akaryakıt ve Tekel ürünleri başı çekmekle beraber, şeker, çay, canlı hayvan ve böyle ürünlerin kaçak yollarla ülkeye girmesi Türkiye’yi tam bir kaçak cennetine dönüştürmektedir. Son üç yılda akaryakıt kaçakçılığı yüzde 70 artmıştır. Kullanılan akaryakıtın yüzde 20’si kaçak durumundadır. Ülkemizde yapılan kaçakçılığın yıllık ortalaması 20 milyar dolar civarındadır. Meclis Araştırma Komisyonu Raporu bunu çok net olarak tespit etmiştir. 28 milyar dolarlık akaryakıt girişi olmasına karşın, sadece 9 milyar doları kayıt altında, 18,7 milyar dolarlık kısmı ise, bize bu enerjiyi, petrolü satan ülkelerin kayıtlarında olup, bizim kayıtlarımızda maalesef mevcut olmadığı tespit edilmiştir.

Türkiye’ye her yıl 20-25 bin ton kaçak sigara giriyor, yani her 6 sigaradan 1’i kaçak. Sigara kaçakçılığından dolayı devlet her yıl 2,5 milyar dolar vergi kaybına uğruyor.

Türkiye’ye kaçak olarak giren şeker yılda 1 milyon ton civarında, ekonomiye maliyeti ise yaklaşık 1,5 milyar dolardır. Kaçak şeker yüzünden stoklarda şeker birikmesi nedeniyle 2 milyon dönüm alanda pancar tarımı yapılamamakta, şeker kaçakçılığı tarımda 1 milyon 600 bin, sanayide 260 bin olmak üzere toplam 1 milyon 860 bin kişilik mevsimsel bir istihdam kaybına yol açmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kayıt dışılığın başlangıç noktası gümrüklerdir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin katkılarıyla bazı gümrük kapılarının yeni-leştirilerek, işlevsel duruma getirilmesi memnuniyet verici bir gelişme olmakla beraber, gümrüklerdeki sorunlar hâlâ giderilememiştir. Bu nedenle, ihracat ve ithalat işlemleri sırasında gerçek durumun kayıtlara uygunluğu önem taşımak-tadır. Bu amaçla da gümrüklerin fiziksel, kimyasal belirleme yapabilecek laboratuvar olanaklarının yeterli olmadığı gözlemlenmektedir.

Ayrıca, gerek denizlerde gerek havalimanlarımızda ve kara yolları sınır kapılarımızdaki gümrük işletmelerine karşın, bizim diğer ülkeler arası sınırlarımızda sınır güvenliğini de sağlayabilecek bir koordinasyon maalesef henüz Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili daireler arasında yapılabilmiş değildir.

Gümrük Müsteşarlığının 2007 yılında yaptığı BOTAŞ’ın ithal vergilerini erteleme uygulaması, bütçe disiplini bakımından da ne hâle getirildiğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuya hepinizin dikkatini çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu yolla, BOTAŞ’a gaz bedellerini ödemeyen EGO ve Türkiye Elektrik Üretim Anonim Şirketi sübvanse edilmiştir. Bu, son dönemde sıkça görülen keyfî uygulamaların bütçe uygulaması bakımından keyfîliğinin de açıkça bir örneğidir.

Gümrüklerdeki işleyişin etkin bir şekilde yapılabilmesi için kurumlar arası koordinasyon en üst düzeyde mutlaka olmalı, denetim mekanizmaları aktif işlemeli, teknolojik donanım ve personel eksikliklerinin de acilen giderilmesi gerekmektedir. Ulusal menfaatlerimizi en üst düzeye çıkararak, ülkemizi “kaçakçılık cenneti” tabir edenlerin bu düşüncelerini de mutlaka boşa çıkarmalıyız diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluştur, giderlerini kendi gelirlerinden karşılamaktadır. Gelirleri, ağırlıklı olarak kiralardan ve sermayesine katkıda bulunduğu Türkiye Vakıflar Bankası gibi ticari işletmelerden aldığı kâr paylarından oluşmaktadır. Zaman zaman da genel bütçe ödeneklerinden yararlandırılmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri 5/6/1935 günlü 2762 sayılı Vakıflar Yasası ile 227 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de açıkça tanımlanmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli görevlerinden biri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan yaklaşık 42 bin vakfın akar ve hayratları ile taşınır değerlerini bulmak, envanterini çıkarmak, korumak, arşivlemek ve vakfiyelerine uygun biçimde değerlendirmektir. Bunun yanı sıra, cemaat vakıfları ile Türk Medeni Yasası’na göre kurulan vakıfları etkinliklerine uygunluk açısından denetlemekle yükümlüdür.

Son üç yılda çok sayıda eski eser restorasyon ihaleleri yapılmıştır. Ancak, proje hazırlayacak ve uygulamayı denetleyecek yeterli deneyim ve sayıda mühendis ve sanat tarihçisi gibi teknik elemanın yeterli olmadığı bilgisini de almaktayız.

Türk Medeni Yasası uyarınca kurulmuş vakıfların gönderdikleri mali tabloları değerlendirebilecek az sayıda personel çalıştırıldığı da bir vakıadır.

Genel Müdürlükte, ilke ve öncelikler belirlenemediği için kaynak planlaması doğru yapılamamakta, kaynaklar etkin bir biçimde kullanılamamaktadır, taşınmazların sayısı bilinememektedir, birçok taşınmaz ise belediye imar planlarıyla çok hisseli hâle gelmiştir. İmar planlarının hazırlanması süreci izlenip süresi içinde gerekli itirazlar yapılamadığı için bu tür olumsuzluklar da önlenememiştir. Taşınmazlar üzerindeki işgalci sayısının 22 bin olduğu bilinmektedir. İstanbul, Antalya, Bursa gibi illerde, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait araziler üzerinde mahalleler kurulmuştur. İşgallerin önlenebilmesi bir yana, işgal edilmiş olduğunun bile yıllarca sonra anlaşılabileceği çok sayıda örnekle de karşılaşılmaktadır. Taşınmazlar için Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) adlı bir proje başlatılmıştır. Bu projeyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki bütün taşınmazların pafta, tapu ve güncel durumunu gösteren resimlerinin elektronik ortama işlenerek hizmete sunulması amaçlanmaktadır, ancak henüz çok sayıda eksik ve yanlış veri işlenmiş olduğu için güvenilir bilgi vermekten uzaktır.

El yazma kitap, halı ve böyle tarihsel değer taşıyan eski eserler ile vakfiye senedi, hüccet gibi belgelerin taranarak elektronik ortama işlenmesi amacıyla bir başka proje daha başlatılmıştır. Vakıf Arşivleri Yönetim Sistemi (VAYS) adıyla anılan bu proje, eski eserlerin değerlenerek korunması ve araştırmacıların hizmetine sunulması için önemli bir işlev göreceği için bizce çok olumludur. Ancak, devlet arşivlerindeki milyonlarca belgenin taranmasını gerektiren bu sistem, iki ayrı özel şirket eliyle ve gizlilik konusunda yeterli güvenceler sağlanmaksızın yürütülmektedir. Eski eser yapılarına bilinçsiz müdahaleler yapıldığı, üstelik kimi zaman, belediyelerin tarihsel dokuya zarar veren uygulamaları da önlenememektedir. Ayrıca, camilerde vatandaşların iyi niyetli, ancak yine tarihsel dokuyu gözetmeyen eklemeler yapmaları da önlenememektedir.

Değerli vekiller, yeni vakıflar, faaliyet raporları ve mali tablolarını Vakıflar Genel Müdürlüğüne göndermekle yükümlüdürler. Gönderme yükümlülüğünün bir anlamı olmalıdır. Bazı bölge müdürlüklerinde vakıfların neredeyse yarısının mali tablo ve faaliyet raporlarını göndermedikleri de yapılan tespitlerde ortaya çıkmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, mazbut vakıfların amaçlarını gerçekleştirebilmek amacıyla yoksullara burs ve benzeri yardımlar yapmakta, kuru besin dağıtmakta ya da sıcak yemek vermektedir. Ancak hayır amacına ne kadar kaynak aktarılacağı, ne tür yardımlar yapılacağı, yoksulların nasıl ve ne iş yöntemlerle seçileceği gibi konularda ilkeler belirlenmemiştir. Bu nedenle de hayır amacı için ayrılan kaynakların doğru kullanılıp kullanılmadığı anlaşılamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ayrıca, yoksullara kuru besin ve sıcak yemek dağıtımı için yapılan ihalelerin uygulamasının denetimi de hepinizin malumları çok güçtür. Bölge müdürlüklerinin şartnamelerde öngörülen özellikte ve sayıda yardımın dağıtılmasını etkili bir biçimde denetleyemediği de tespit edilmiştir. Mazbut vakıfların hayat koşullarının yerine getirilmesi amacıyla yoksullara aylık ve burs verilmesi, kuru besin ya da sıcak yemek dağıtılması gibi uygulamalar çok olumlu girişimlerdir, ancak Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerçek ihtiyaç sahiplerini belirleyecek ve yardımların dağıtılmasını düzenli olarak izleyip denetleyecek düzeyde bir örgüt yapısına sahip olmadığını düşünüyoruz. Yoksullara yapılan bu tür yardımların, bu amaçla yapılandırılmış olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarıyla eş güdüm içinde yönetilmesi de mutlaka sağlanmalı ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bu konuda rahatlatılmalıdır diye düşünüyoruz.

Bu duygularla, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ülkemize hayırlı olması dilekleriyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Diren.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman Hanım’ın.

Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır Sayın Arıtman.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sosyal yardımlar, yoksulluğun geçici olarak giderilmesinde bir hizmet alanı olup, mutlak anlamda insani bir olgudur. Sosyal devlet ilkesini benimsemiş bir ülkenin de yoksullarına yardım yapması doğaldır, ancak sosyal yardım hizmetleri keyfîlikten, popülizmden, partizanlıktan uzak hizmetler olup, bu sorumlulukla uygulanmalıdır. Ama, ne yazık ki AKP İktidarında sosyal yardım hizmetleri tamamen popülist ve partizanca uygulanmış, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü de yoksullara sadaka dağıtan bir kurum hâline getirilmiştir. Kurum, kuruluş amacı olan yoksulluğu ortadan kaldıracak ciddi faaliyetlerde bulunmamıştır, faaliyetlerindeki istihdam yaratıcı, yatırıma dönük projeler semboliktir. Gıda, yakacak yardımları ve küçük projelerle yoksulluk sorununun altından kalkılamaz. Kurumun yaptığı, yoksullukla mücadeleden çok yoksulluğun yönetimidir.

TÜİK’e göre, nüfusumuzun yüzde 20,5’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yani, her 5 kişiden 1’i yoksuldur. Aslında gerçek rakamlar çok daha kötü, ama TÜİK, iktidara yaranmak için türlü manipülasyonlarla bu kötü göstergeleri daha iyi gösterme çabası içinde oluyor.

TÜİK’e göre, kişi başı aylık yoksulluk sınırı 236, aylık açlık sınırı ise 92 YTL imiş. Bunlar ya hesap bilmiyorlar ya hiç dayak yememişler! Şimdi şu TÜİK yöneticilerine ayda 100-150 lira verelim de bakalım aç mı yatılıyor, tok mu yatılıyor!

Değerli milletvekilleri, bakın, ülkemizde 0-6 yaş arası çocukların yüzde 28’i, kırsaldaki kadınların yüzde 45’i yoksuldur. Yoksulluk, kadın ve çocuklarda çok daha can yakıcı durumdadır. Üniversite mezunu her 3 gençten 1’i işsizdir. Ülkemizde en zengin yüzde 5’lik kesim en fakir yüzde 5’lik kesimden 23,5 kat daha zengindir.

AKP İktidarında gelir dağılımı adaletsizliği zirve yapmıştır. Yoksul kesimler, AKP İktidarında gıda, yakacak yardımları yapılarak, bu yardımlara devamlı muhtaç hâlde bırakılarak, bağımlı kılınarak ve ideolojik olarak da yönlendirmeyi içeren bir biçimde yönetilmektedir. AKP, yoksullukla, işsizlikle mücadele etmemiştir ve etmeyecektir, çünkü bu derin yoksulluk ve işsizlikten nemalanmaktadır. Muhtaç hâle getirilen milyonlar, sosyal devletin sadakacı devlet hâline getirilmesiyle iktidarın devamı için kullanılmaktadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Genel Müdürlüğü “AKP’yi destekleme fonu ve genel müdürlüğü” hâline getirilerek iktidarda kalmanın yolu bulunmuştur. AKP’nin seçim zaferinin deşifresi de budur. AKP İktidarında toplam 34 milyon 815 bin kişi, bir başka deyişle, her 2 kişiden 1’i sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yardım almıştır. İşte size yüzde 47’lik oyun sırrı.

Seçim bölgem olan İzmir’de, seçim öncesi, temmuzun ortasında, 45 derece sıcakta, vatandaşa kömür dağıttınız. Görevlilere AKP’li il ve ilçe yöneticileri de refakat ediyordu. Her kapıya bırakılan kömür torbaları, vatandaş tarafından daha hemen kapı önünde kömür tüccarlarına satılıp paraya çevrildi.

Şimdi, değerli AKP’liler, şu oy uğruna dağıttığınız kömür torbalarını, lütfen ve acilen, derhâl, okullara dağıtınız. Okullarda sobalar yanmıyor, çocuklarımız hasta oluyor. Fakir fukara ayrımı yapmadan, çocuklardan zorla kömür parası toplanıyor. Kömür parası veremeyen gariban kız çocuklarının da kulaklarından zorla küpelerini alıyorlar.

İşsizlik, yoksulluk, aşevlerinden yararlanan, Fak-Fuk-Fondan yardım alan insan sayısı, AKP İktidarında, cumhuriyet tarihinin en üst düzeyine ulaştı. Geniş halk kitleleri, erzak torbalarına muhtaç hâle getirildi. Türkiye, bir sadaka toplumuna dönüştürüldü. Her şeye muhtaç hâle getirilen milyonların karşısına da kurtarıcı, yardımsever pozlarında çıkıp devlet kesesinden yardımlarla oyları da kendi kesenize attınız. Fonu en fazla kullanan Hükûmet olmakla övünüp bunun üzerinden propaganda yaptınız. Oysa, bir iktidar için, milyonlarca insanın bu fonlara ihtiyaç duyması övünülecek değil, utanılacak bir durumdur. Sosyal yardımların fazlalığı, yoksullaşmanın ve sömürünün fazlalığını gösterir. İnsanların işsizliğine, yoksulluğuna çare bulmayıp, sosyal yardımlarla üstünü örtüp, halkın giderek artan yoksulluğuna karşı olası tepkilerini de bu fonlar sayesinde kontrol altına alıyorsunuz.

Siyasi rant hesaplarıyla ha bire döndürdüğünüz bu çark, sürdürülebilir bir politika değildir. İnsan haysiyetini koruyan sosyal devlet anlayışından uzaklaşılarak insan haysiyetini zedeleyen sadaka toplumu anlayışını getiren ve bu şekilde kullar edinme gayreti içerisinde olanlar şunu bilmelidir ki, bu anlayışın bedeli, vebali çok ama çok ağırdır.

Sözlerimi bitirmeden önce birkaç konuda daha uyarıda bulunmak istiyorum. Bakın, sağlık yardımı kapsamında gebe ve çocuk muayeneleri için verilen paralar yüzünden doğurganlık artıyor. Bu uygulama bir tür doğum teşvikine dönüştü. Bu paraları alabilmek için kontrasepsiyon yöntemleri bırakılıyor. Özellikle, yoksul halk kesimlerinde artan bu doğurganlık, bu kesimlerin yoksulluğunu da büsbütün artıracaktır. O nedenle, yoksul ailelere kontrasepsiyon yöntemlerini uygulamaları karşılığında da şartlı nakit transferleri yapılmalıdır. Sık aralıklarla ve çok sayıda doğum, ana-bebek ölüm oranlarını artıran en önemli etkenlerdir. Bu nedenle de sağlık yardımları için gebeliklerin arasının iki yıldan sık olmaması ve dört çocuktan fazla olmaması şartı getirilmelidir. Aksi takdirde, yoksul kesimlerin ana ve bebek ölüm oranları artacaktır.

Sosyal riski azaltma projeleri kapsamında, sosyal yardımla ilgisi olmayan ve yoksulları doğrudan hedef almayan işlere kaynak ayrılmamalıdır. Yardıma muhtaç olanların tespitinde objektif kriterler kullanılmalı, devlet kesesinden yapılan bu yardımlar AKP yardımı gibi sunulmamalıdır. Sosyal yardımların kişinin toplumda insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için verildiği unutulmamalı, yoksulun yoksulluğu, ona yapılacak yardımlar karşılığında oy avcılığına dönüştürülmemelidir.

Çeşitli kamu kuruluşlarının eş güdümsüz ve politik beklentilerle yaptıkları yardımlar kaynak savurganlığına yol açmaktadır. Bu kamu kuruluşları ve yardımlar bir çatı altında toplanarak çağdaş bir anlayışla yeniden ele alınıp kurumsallaştırılmalıdır. Yoksullukla mücadelede yoksulun politikacı tarafından sömürülmesine engel olunarak yoksullukla savaşımın bir devlet politikasına dönüşmesi sağlanmalıdır.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıtman.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık’ın.

Buyurun Sayın Çalık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 mali yılı bütçe görüşmelerinin üçüncü turuyla ilgili şahsım adına, lehte söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe hazırlanırken büyük bir özveriyle çalışan bürokratlarımız, milletvekili arkadaşlarımız ve sayın bakanlarımız başta olmak üzere, her kademesinde emeği geçenlere huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

2003-2007 dönemi cumhuriyet tarihimizin en parlak dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Her konuda olduğu gibi, kültür ve turizm politikaları ve Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, çalışmalarında ilkleri bu dönemde yaşatmıştır.

Türk kültür ve sanatının millî kimliğini muhafaza ederek evrensel platformlara taşınması öncelikli hedeflerimiz arasındadır. Kültürümüzün hayatiyetini koruyarak zenginleşmesi, engelsiz ve özgür bir ortamda yeşerip yaygınlaşmasına bağlıdır. AK Parti İktidarı döneminde ülkemizde farklı uygarlıklara ait kültür varlıklarına yönelik çağdaş mevzuat çalışmaları gerçekleştirilmiş, bu alana yeni kaynaklar aktarılarak büyük bir seferberlik başlatılmıştır.

Turizm sektöründe, 2007 yılının ilk on ayında ülkemize gelen turist sayısı 20 milyonun üzerine çıkmış, turizmden elde edilen gelir de 15 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu sayı, 2006 yılının tamamında ülkemize gelen turist sayısından 2 milyon daha fazladır. Ülkemiz, bu rakamlarla dünyada ilk on varış noktası arasındadır. Yeni yatırım alanları oluşturup ürün çeşitliliğini artırarak ve niteliklerini yükselterek 2023 yılına kadar dünyanın en önemli beş varış noktası arasına Türkiye’yi dâhil etmek, gerçekleşmesine kesin olarak baktığımız en önemli hedefimizdir.

Sayın Bakanımızın, dünyanın sekiz harikasından biri olmaya aday, 2007 yılı sonu itibarıyla UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Nemrut Dağı’na da gereken desteği vereceğine inancım tamdır. Bu vesileyle de Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum.

Başbakanlığa bağlı özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce 1998-2002 yılları arasında restore edilen eser sayısı 46 iken 2003-2007 yılları arasında 2.613 eserin restorasyonu tamamlanmış, 2008 yılında ise bin adet eserin restorasyonu hedeflenmektedir. AK Parti İktidarı olarak, tarihimize, ecdadımıza bugüne kadar sahip çıktık, bundan sonra da sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 1994, 2000 ve 2001 yıllarında yaşadığımız krizler hem gelir dağılımı adaletsizliğini hem de yoksul sayısını artırmıştır. Bu krizlerin ceremesini de maalesef yoksul yurttaşlarımız daha da yoksullaşarak çekmiştir. Biz “kimsesizlerin kimsesi olacağız” diye yola çıktık. Çaresiz ve umutsuz tek bir insanımızın kalmaması için var gücüyle çalışmak ve insanımıza onurlu bir hayat imkânı sunmak, Hükûmetimizin en temel amaçlarından biridir.

Hükûmetimiz döneminde sosyal yardımlardan yararlanan kişi sayısında 2,5 kat, sağlanan ayni yardımlarda da 9 kat artış olmuştur. Rakamların bu derece artması, ülkemizde ihtiyaçlı insanların sayılarının artmasından değil, Hükûmetimizin bu konuya ve insanımıza gösterdiği özenden ve hassasiyetten kaynaklanmaktadır.

Hükûmetimiz döneminde 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye 650 bin ton kömür dağıtılmışken, 2007 Eylül ayı itibarıyla 1 milyon 900 bin aileye 1,5 milyon ton kömür dağıtımı yapılmıştır. Kömürle oy aldığımızı iddia edenlere: 2006 yılında seçim yokken biz kömür dağıtmaya devam ettik. Şu anda, 2007 yılında biz kömür dağıtmaya devam ediyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Uzun vadeli politika.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Siz dağıtmadınız, devlet dağıttı.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Seçim olmamasına rağmen, biz her zaman insanımızın yanında olmaya devam edeceğiz.

Sosyal güvenceden yoksun, özürlü vatandaşların topluma uyumunu kolaylaştıracak her türlü araç gereç ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik 7.906 yurttaşımıza toplam 10 milyon 526 bin YTL yardım yaptık. Bu vesileyle de 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü'nde bir kez daha engelsiz bir dünya ve engelsiz bir Türkiye dileğimi buradan iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, nüfusun en muhtaç kesimine dâhil olan ailelerin çocuklarının temel sağlık hizmetlerine tam olarak erişimini hedef alan  bir sosyal güvenlik ağı oluşturmak amacıyla ülkemizin her köşesinde şartlı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalık, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …nakit transferi ve sağlık yardımlarını yapmış bulunmaktayız ve sağlık yardımlarını da çocuk sayısında 40 kat, yardım miktarında ise 116 kat artış Hükûmetimiz döneminde yapılmıştır. AK Partinin seçim başarısını sorgulayanlara en iyi cevabı bu rakamların verdiğini belirtmek istiyorum ve şartlı nakit transferi eğitim yardımları kapsamında da kız öğrencilerimize ve erkek öğrencilerimize de yardımlarımızı yapmaya devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz haftaya denk gelen Türk kadınının Kurtuluş Savaşı yıllarından beri sürdürdüğü mücadelenin bir finali olarak 5 Aralık Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 73'üncü yıl dönümünü kutluyorum.

Muhalefet partileri yıllardır kadın kotasını gündemde tutmalarına rağmen cumhuriyet dönemi meclislerimizde 1935'te sadece yüzde 4,6 iken cumhuriyet tarihimizde bu 9,1 ile kadın üye oranının en yüksek Meclisinin oluşmasına katkılarından dolayı Sayın Başbakanımıza şükranlarımı sunuyorum.

2008 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, burada yüzde 45 oran var. Hiç mi teşekkür yok DTP'ye?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına ilk söz Kültür ve  Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'a aittir.

Buyurun  Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de sözlerimin başında, dün cenaze törenlerine katıldığım Bakanlığımızın eski yöneticilerinden değerli sanatçı Sayın Aydın Gün ile değerli bilim ve siyaset adamı Sayın Orhan Dikmen’e ve yine dün akşam bir elim kazada yitirdiğimiz değerli sanatçı Sayın Tankut Öktem‘e Allah’tan sonsuz rahmet, yakınlarına, sevenlerine sabır dileklerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, benim tespitlerime göre, 10 kadar arkadaşımız, doğrudan Bakanlığımızla ilgili konularda sabahtan bu yana süregelen oturumlarda konuştular. Bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Olumlu değerlendirmeler, olumsuz değerlendirmeler yapan bütün arkadaşlarım, öyle sanıyorum ki, kültür ve turizm alanında, ülkemizin, farklı bakış açılarından, hepsi, ileriye gitmesini istiyorlar. O yüzden, arkadaşlarımızın değerlendirmelerini ilgiyle izledim. Bunların hepsine tatmin edici yanıtlar vermeyi elbette isterim, ama yirmi dakikanın altındaki bir söz süresi içinde bir kısmını ihmal edersem lütfen beni bağışlasınlar.

Kültür ve Turizm Bakanlığı başlığı iki önemli kavramı içeriyor biliyorsunuz, kültür ve turizm başlıklarını. Kültür, bana sorarsanız, bugün burada konuştuklarımızdan daha da kapsamlı. Yani, burada konuştuğumuz tiyatro, opera, bale, kitap, sinema gibi konuları elbette içeriyor, ama onun ötesinde hayatın bütününü içeriyor. Nasıl oturduğumuz, nasıl kalktığımız, nasıl davrandığımız, nasıl yaşadığımız, çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimiz, geleceğimize nasıl baktığımız, toprağımıza nasıl baktığımız, hayata nasıl baktığımız da kültürün ilgi alanı içinde. O yüzden, ben, burada konuştuğumuzdan daha kapsamlı kültür bakış açılarına, daha kapsamlı kültür tartışmalarına, uzun bir süreçte, belki başka vesilelerle, başka araştırma, genel görüşme vesileleriyle yeni kültür tartışmalarına mutlaka ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Arkadaşlarımız bir kültür politikası olmadığından söz ettiler. Bence, Türkiye topraklarında var olan bütün değerleri ayrımsız sahiplenmek, coğrafi farklar gözetmeksizin, sınıfsal farklar gözetmeksizin, etnik farklar gözetmeksizin, renk farkları, köken farkları gözetmeksizin bütünüyle sahiplenmek, o çeşitliliği bir ahenk içinde, bir uyum içinde, bir ebru güzelliği içinde yerelden ulusala, ulusaldan uluslararasına taşımaya, çıkarmaya çalışmak, evrensele çıkarmaya çalışmak bizim kültür yaklaşımımızın temel politikasıdır ve bunu, bazı arkadaşlarımız anlamak istemeseler bile, biz ısrarla, ısrarla, ısrarla dile getirmeye ve bu dile getirdiğimiz görüşleri gerçek kılmaya çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, turizm de çok önemli bir başlık. Çünkü turizm, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu içinde bulunduğumuz 20’nci yüzyılın sonunda, 21’inci yüzyılın başında, ekonomileri geliştiren, dünyada bir ölçüde varsıllığın da artmasıyla, insanların başka ülkeleri görme merakının da artmasıyla ekonomiyi geliştiren bir dinamik motor değil sadece. Aynı zamanda, bir yandan ekonomiyi geliştiriyor turizm, bir yandan toplumsal yapıyı değiştiriyor. Bazı arkadaşlarımızın baştan değindikleri gibi istihdama doğrudan etkisi var, farklı meslek birimlerine, bir yerdeki turizm gelişmesinin farklı, çok çeşitli, 40’a kadar vardığı söylenen meslek birimlerine ciddi etkisi var. Ama, aynı zamanda, sosyal yapıyı dünyayla entegre ediyor, kendi dışıyla o sosyal yapıyı… Ege’nin bir köyü, Doğu’nun bir köyü bir turizm ilgi alanı hâline gelmişse, oradaki sosyal yapı değişmeye, sosyal yapı dışarıyla tanışmaya, dışarısı o yapıyı etkilemeye başlıyor ve orada insanların giyimi kuşamı, davranışı, öğrendikleri bilgi birikimi artmaya başlıyor. Yani, bir yandan ekonomiyi değiştiriyor, geliştiriyor turizm, bir yandan sosyal yapıyı geliştiriyor ve güçlendiriyor. Bu iki başlık üzerinde konuşmaya, bu iki başlığın bir arada birbirini destekler biçimde ve ülkemizi geliştirir biçimde yürümesini sağlayacak politikalar üzerinde konuşmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, elbette kültür alanında öncelikle yapacak çok işimiz var. Biz, önce, ayrımsız biçimde üzerinde bulunduğumuz tarihsel mekâna sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ben göreve başladığımın ilk günlerinde, Ankara’nın bir belediyesinin, bir merkez belediyesinin, Altındağ Belediyesinin, Ankara’nın tarihsel kent merkezinde mütevazı imkânlarla kentsel yenileme çalışmalarını gezdim ve orada çok şükranla, minnetle, sevgili ve rahmetli Mehmet Âkif’in mütevazı bir biçimde Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşadığı, İstiklal Marşı’nı yazarken yaşadığı dergâhın ve çevresinin de derlenip toparlandığını ve önümüzdeki İstiklal Marşı’nın ilan gününde, yani Mart 2008’de Ankara’nın sosyal yaşamını ve Türkiye’nin tarihsel kültürel yaşamına bir armağan olarak sunulacağıyla ilgili çalışmaları yerinde gördüm birkaç ay önce ve Ankara’da neden bir Mehmet Âkif anıtı olmadığını dile getirdim. Ankara, İstiklal Marşı’nı Meclisin koyduğu para ödülünü almamak kaydıyla o yarışmaya katılmış ve onu yazmış bir şairi neden bağrında bir anıtla gökselleştirmez, güçlendirmez, güzelleştirmez diye söyledim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bazı çevrelerden “Kültür Bakanı öğrensin de gelsin, Âkif heykelle anılmaz.” dediler. Bunun başka bir versiyonunu da bugün, bu sabah gördüm. “Kültür Bakanının ufku Hektor heykeli dikmekle sınırlı.” dedi bir arkadaşımız. Âkif’i de, Hektor’u da ben bu toprakların yaşattığı değerler olarak yüreğimizde yaşatmamız ve gelecek bin yıllara taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Âkif, 20’nci yüzyıla girerken Anadolu’daki direnişi simgeleştirmiş bulunan bir büyük isimdir, bir büyük anıttır. Hektor da, bizim on bin yıldan beri bu toprakları savunageldiğimizin işaretlerinden birisidir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Âkif’i onlara anlatıyorsun, Hektor’u bize anlatıyorsun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bu taraftan değil, bu taraftandı eleştiri.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hektor’u o tarafa anlatın.

BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz Sayın Milletvekili.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bizim kültür bakışımız, böyle Anadolu’nun bütün değerlerini, bu toprakların altındaki, üstündeki bütün değerleri sahiplenmek ve bunu sahiplenerek geleceğe taşımak iddiasını içeriyor. Bakışımız budur, vizyonumuz budur. Bu, tabii, ören yerlerine sahip çıkmamızı gerektiriyor. Bu, bilinçli olarak onarımlar, restorasyonlar, tamirat değil, gerçek restorasyonlar yapmamız gerekiyor ve ayrıca, bu fiziki mekân koruma çabasını bilinç olarak da yeni bir düzleme taşımamız gerekiyor.

Yine, benim göreve başladığımın ilk haftalarında görevli olarak gittiğim iki mekândan yola çıkarak geliştirdiğimiz bir yeni konsept var. Onu sizinle 2008 ve sonraki yılları kapsayacak bir yaklaşım olarak paylaşmak isterim. Belki bütçede de bir ölçüde söyledim. Domaniç’teki ve Söğüt’teki şenliklere gitmiştim. Domaniç’teki ve Söğüt’teki şenlikler, Osmanlının kuruluşunu simgeleyen şenlikler, ne yazık ki, bir yayla panayırı şenliğinin ötesine geçmiyordu, benim gördüğüm kadarıyla. Hâlbuki, o topraklar, bir yandan tarihin gördüğü en önemli ve en büyük imparatorluklardan birisinin kurulduğu, yani, üç yayla tepesinden üç kıtaya yayılabilen bir imparatorluğun kurulduğu bir bilinci simgeliyor; bir yandan da yine o coğrafya, bu milletin dizlerinin üzerine düştüğü yerden ayağa kalktığını simgeliyor; bir yandan kurtuluşu, bir yandan kuruluşu simgeliyor. Şimdi, bunu yeni bir mantık içinde, yeni bir konsept içinde ele almak ve kurtuluşu ve kuruluşu birlikte kavrayan, kucaklayan, 26 Ağustosta başlayan, 9 Eylüle kadar süren bir yepyeni kurtuluş ve kuruluş konsepti içinde bir çalışma yapmak gibi bir bakış açısını geliştiriyoruz. Önümüzdeki tarihlerde size bu konularda çok daha yeni yaklaşımları anlatabileceğimi zannediyorum.

Sadece şunu söylemek istiyorum: Biz, bütünüyle bu toprakların altında üstünde ne varsa sahip çıkıyoruz ve bu topraklardaki her şeye sahip çıkarak Türkiye’nin gelecekteki bin yıllarını temellendirmeye, kurmaya, geliştirmeye çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sağ olun.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki fiziki mekâna sahip çıkacağız, tabii ki bir bilincimiz olacak, ama, bu bilinç dille tamamlanırsa, kitapla somutlanırsa bir anlama kavuşabilir. Dil konusunda -şükranla ifade etmeliyim ki- geçen dönem Meclisinin son tarihlerinde, mayısta-nisanda çıkarmış olduğu Yunus Emre Enstitüsü Yasası var. Şükranla anıyorum, ona katkı yapan arkadaşlarımızı; hazırlayanları ve yasayı gerçekleştirenleri şükranla anıyorum. Bu Yasa sayesinde, biz, Türk dilini, tıpkı Almanların Goethe Enstitüsüyle yaptığı gibi, İspanyolların Cervantes Enstitüsüyle yaptığı gibi, İngilizlerin British Council’larla yaptığı gibi, biz de Türkçeyi önce Türk nüfusunun yoğun bulunduğu Avrupa ülkelerinde, Asya ülkelerinde, sonra giderek zaman içinde bütün dünyada bir anlatım merkezi, gelişme merkezi, ifade merkezi, hem dili geliştirme, hem Türkçeyi kendi içinde geliştirme hem Türkçenin ürünlerini dünyada yaygınlaştırma merkezi hâline getirmeye çalışıyoruz ve Yunus Emre Enstitüsü bence, geçen Meclisten bugüne kalan en güzel armağanlardan birisidir ve bu Meclisin himayesinde biz Bakanlık olarak ve ilgili öteki bakanlıklar olarak, Türk dilini dünyada geliştirecek olan bu projeyi kıskançlıkla sahiplenerek, sanıyorum ki gelecek yıl içinde önce Almanya’da bir Yunus Emre Enstitüsü açmaktan başlayarak dünyaya yaymaya çalışacağız.

Bakanlığımızın geçen dönemde yine -arkadaşlarımız haksızlık yaparak görmezden gelmeye çalıştılar ama- başlatmış olduğu güzel çalışmalardan birisi de, şimdiye kadar biz kültür ithal eden bir ülke konumunda kalmıştık. Geçmiş yıllarda övündüğümüz en büyük başarılardan birisidir ki, bence güzel bir çabadır dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması. Türkiye’nin aydın ufkunu dünyaya açan, aydın ufkunun dünyayı öğrenmesini sağlayan güzel bir çabadır ama, bunun karşıtının da yapılması gerekirdi. Türkiye’nin üretiminin, Türkiye’nin bilgi üretiminin, birikim üretiminin, edebî üretiminin dünyaya taşınması gerekirdi. Şimdi böyle bir çaba var. Türkiye, artık, kendi yazarlarını, kendi hem dünya çapındaki yazarlarını hem yeni kıvılcımlanan yazarlarını; Batı dillerinden herhangi birine, Batı, Doğu -ayırımsız söylüyorum düzelterek- dillerinden herhangi birine çevirmek isteyen yayınlara, yayıncılara, çevirmenlere destek veriyor. Bu alanda 50’ye yakın, Türkçe dışında yeni yayın yayımlanmıştır. Gelecek yıl Frankfurt Kitap Fuarı’na gittiğimizde 100’den fazla, belki 200’e yakın yeni yayının Türkçeden başka dillere çevrilmiş olarak, Frankfurt Kitap Fuarı’nda, bizim onur konuğu olduğumuz kitap fuarında bizim stantlarımızı renklendireceğini zannediyorum.

Yine, dil ve kitap konusundaki somut ve önemsediğimiz adımlardan birisi de önümüzdeki yıl katılacağımız Frankfurt Kitap Fuarı’dır. Bu yıl oradaki çalışmaları yerinde gözlemledim. Bu yıl bir şey başarıldı. Önceki yıllarda, özellikle geçen yıl Türkiye’den bazı yayın kuruluşları ayrı ayrı gitmişlerken ve Frankfurt Kitap Fuarı’nın o, işte, birkaç bin metrekarelik alanında ayrı ayrı Türk yayıncıları ve birbirlerine sırtlarını dönmüş olarak bulunmuşlarken, bu yıl Türkiye’nin bütün renkleri birlikte gittiler, aynı mekânı paylaştılar, farklı ideolojik görüşleri taşıyan bütün yayın kuruluşları omuz omuza, yan yana durdular ve Türkiye'nin bayrağının altında durdular. Bu, güzel bir gelişmedir zannediyorum ve bu, Türkiye'nin kendi içindeki bütün tartışmaları düşünce özgürlüğü içinde aşacağının, bence güven verici adımlarından birisidir. Buna katkı yapan, bu anlayışı gösteren, bu anlayışta birleşen yayıncı arkadaşlarıma da bu vesileyle Meclisimizin huzurunda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Onlarla birlikte yapacağız. Gelecek yıl, yurt dışında, bu uluslararası platforma çıkma girişimimizi, nasıl -birazdan anlatacağım- turizm platformuna çıkma girişimimizi, doğrudan sivil önderlerle, doğrudan sivil girişimcilerle yapıyorsak, bu yayın dünyasına, bu kültür dünyasına çıkma girişimlerimizi de devlet güdümü altında ve devlet tek sesliliği altında değil, bütün bu alanda çalışanların katılımıyla, onların dayanışmasıyla ve birlikte yapmaya çalışacağız.

Tabii, “Kültür” başlığı altında daha saymam ve değinmem gereken birçok şey var, ama, galiba birkaç şey de “Turizm”den söz etmem gerekiyor, zaman azalıyor.

Değerli arkadaşlarım, “Müzeler”, “Kütüphaneler”, “Telif Hakları”, “Sinema”, “Tiyatro”, “Opera”, “Bale”, çok başlık var tabii.

Şunu söylemek istiyorum: Ben, Türkiye'de kütüphanelerin çoğalmasından yanayım. Benim doğduğum ilde bir kütüphane binası, benim hayatımda nostaljik değeri olan bir kütüphane binası, bir başka yapı yapılırken -bundan yıllar öncesinden söz ediyorum- bir konukevi yapılırken yutulmuştu; yitiğini arayan bir çocuk gibi onu aradım ve onu bulmaya çalışıyorum, onu tekrar oraya kazandırmaya çalışıyorum.

Ben, Türkiye'nin her yerinde kütüphanelerin, kitaplıkların çoğalmasından yanayım. Ama bunların bir kısmını biz yöneteceğiz Kültür Bakanlığı olarak, bir kısmını özel idareler yönetecek, bir kısmını belediyeler yönetecek, bir kısmını doğrudan okullar yönetecek, ama, okulların kitaplığı olacak, belediyelerin kitaplığı olacak, özel idarelerin kitaplığı olacak, Bakanlığın kitaplığı olacak; Türkiye kitapla tanışacak. Kitapsız bir millet olmaz. Kitap okumayan bir millet olmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Mutlaka, biz, mademki hayat felsefesini “oku” emrinden alan bir kültürden yola çıkmışız; okumayı bir ahlak hâline, okumayı bir erdem hâline taşımaya, geliştirmeye ve bunun altyapısını kurmaya çalışacağız.

Bu konuda geçmiş yıllarda eksiklerimiz olmuş, ben de kabul ediyorum.

Personel yetersizliğimiz var, kaynak yetersizliğimiz var, imkân yetersizliğimiz var, ama aşmaya çalışıyoruz bunları, bunların hepsini.

Müzelerle ilgili tartışmalar da buradan kaynaklanıyor. Yine, şükranla ifade etmem gerekiyor -sıkıntılarımız var müzelerde ama- müzelerde eğer geçen Hükûmet döneminde denetim başlamamış olsaydı daha müzelerden neler kaybolurdu gelecek on yıllarda bunu hiçbirimiz tahmin edemeyiz. İlk defa geçen Hükûmet döneminde Türkiye'nin müzelerinde denetim başlamıştır ve o sayede… Bazen üzücü haberler alıyoruz, bunun olmadığı, öteki eşyanın bulunmadığı… Ama ne zaman kaybolmuş? On yıl önce mi? Beş yıl önce mi? Yirmi beş yıl önce mi? Bu, ne yazık ki çok da tespit edilemiyor, ama müzeler bir envantere bağlanıyor, bir kayda bağlanıyor.

Biz, müzelerin içinde, bir arkadaşımızın söylediği gibi, özel güvenlik hizmeti almıyoruz, dış mekânda alıyoruz. Son zamanda -ben rakam rakam aşağı yukarı, önüme gelen imzaları kontrol ediyorum- özellikle özelleştirmeden gelen bütün elemanları mümkün olduğu kadar müze güvenliğinde görevlendirmeye, bu sahadaki eksiğimizi gidermeye çalışıyoruz ve müzenin özel hizmetleri, sadece dış güvenliği ve sadece temizliği için almaya çalışıyoruz. Sanıyorum, önümüzdeki dönemlerde personel ihtiyacımızı biraz daha azalttıkça bu ihtiyaçlarımız da kalmayacak.

Bir son düzeltme ya da bir son açıklama kültür bahsinde; bu, tiyatro, opera, bale… Ben dedim ki arkadaşlar: Devlet öncülük yapmış bir dönem; devlet bir dönem koro kurmuş; devlet bir dönem halk oyuncuları ekibi kurmuş; tabii, tiyatro kurmuş; tabii, senfoni kurmuş. Hâlâ senfoni, opera, bale yeteri kadar kitleselleşmediği ve yeteri kadar toplumsal bir sahiplenmeye kavuşmadığı için, bunlar belki devam ettirilebilir devlet tarafından, ama ben bu çağda çok daha güzelini özel kuruluşların, çok daha güzelini özel idarelerin, belediyelerin yaptığını, halk oyunlarını, koroların müzik çalışmalarını görüyorum. Bunları hâlâ devletin taşıması gerekir mi? Acaba bunları özel idareler, acaba bunları belediyeler, doğrudan doğruya sivil toplum örgütleri yapamaz mı? Bunu sorguluyorum dedim.

Ha, tiyatrolarla ilgili, tiyatroları özelleştirmekten söz etmedim ben. Başka bir şey söyledim. Tiyatrolar, bu devletin bütçesinden kaynak alan, destek alan tiyatrolar, sadece kendilerini Ankara’nın, İstanbul’un elit çevrelerine hapsetmeyecekler. Sadece sırtlarını devlete dayayıp Ankara’nın Kızılay’ında, İstanbul’un Taksim’inde “Sahne yok!” diye bağırmayacaklar. Sahne arıyorsanız, bütün Türkiye sahnedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, ilk defa İstanbul’un Beykoz’unda… Bakın, on bir ilçe var İstanbul’un Anadolu yakasında ve ben göreve başladığım tarihte İstanbul’un Anadolu yakasında Devlet Tiyatrolarının bir tek sahnesi yoktu. 28 Aralık akşamı hepinizi davet ediyorum. 28 Aralık akşamı, Beykoz’da, Devlet Tiyatroları sahne açıyor. Peşinden Ümraniye’de sahne açacağız, peşinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz tamamlandı. Devam edecek misiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Birkaç cümleyle efendim.

Değerli arkadaşlarım, yani bizim derdimiz, kültürü, sanatı- doğuya da, elbette Türkiye’nin her yerine- bizim derdimiz, kültürü, sanatı bir elitin hakkı gibi görmemektir. Bizim derdimiz, kültürü, sanatı, topluca bu milletin hakkı gibi görmektir, çünkü, ben kültür politikalarından, toplumun toplam yaşam düzeyinin yükseltilmesini anlıyorum.

Turizme de bu gözlükle ve bu çerçeveyle bakıyorum. Turizmde geldiğimiz rakamlar –arkadaşlarım, burada rakamlar- 2002’den bu yana ciddi bir artışımız var, ama, şu düşünceyi paylaşıyorum: Bu artış, kendi içinde göreceli olarak olumlu bir artıştır, ama, Türkiye için yeterli bir artış değildir. Bunu söylüyorum yüksek sesle, bunu turizmcilerle bulunduğum bütün toplantılarda söylüyorum, çünkü biz, işimizi -kimse kusura bakmasın- burada bazı arkadaşlarımızın sırf muhalefet olsun diye söylediği sözlere göre değil, doğrudan doğruya işin sahipleriyle konuşarak, yani, bu alanda yatırım yapan, bu alanda iş yapan, bu alanda hizmet yapan, rehberlik yapan, otelcilik yapan, turizmcilik yapan, yemek üreten, iş üreten arkadaşlarımızla konuşarak yapmaya çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Ve Türkiye’yi, önümüzdeki süreçte, kültürde de turizmde de dünyanın gerçekten son derece gelişen ülkelerden birisi hâline getirmek konusunda, bütün bu sektördeki arkadaşlarımızın iş birliğiyle, çok iyi niyetli bir gayret ve  çalışma içerisindeyiz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Hükûmet adına ikinci söz sırası, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe müzakerelerinin bugünkü oturumu dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Güzel bir bütçe müzakeresi izliyoruz, gerçekten, söz alan bütün arkadaşlarımız, gerek eleştiri anlamında gerekse öneri anlamında katkı veriyorlar; nesnel olmayanlar hariç, nesnel nitelik taşımayan eleştiriler hariç, bütün arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın önemli bir coğrafyasında stratejik önemi haiz bulunan ülkemiz gümrükleri, ekonomik, ticari ve siyasi yapıları farklı ülkelerle komşu, dünyanın önemli noktasında uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığı trafiği üzerinde her bakımdan sıcak bölgede 8.960 personeliyle hizmet vermektedir. Yasal ticareti kolaylaştırma ve yasa dışı ticareti önleme gibi çok önemli bir misyonu üstlenen Gümrük Müsteşarlığı, mükemmelliğe odaklanmış, kendi coğrafyasında en iyi, uluslararası gümrük topluluğunda örnek, her yıl büyüyen dış ticaret hacmine uygun, Avrupa Birliği standartlarında hizmet veren bir teşkilat olmayı hedeflemektedir. Hiç şüphesiz ki, büyük hedefler, kararlı politikalar ve etkin yönetimi gerektirmektedir.

Türkiye ekonomisinde yaşanan yapısal dönüşüm içerisinde gümrük idaresi, önemli görevler üstlenmiştir. Ekonominin lokomotifi olan ihracatçı ve ithalatçılarımıza çağdaş normlarda, Avrupa Birliği standartlarında müşteri odaklı hizmet sunarak dış ticaret işlemlerinin maliyetlerinin düşürülmesi, ticaretin kolaylaştırılmasında “e-gümrük” uluslararası ilişkilerde etkin iş birliği, kaçakçılık, organize suçlar ve gümrük suçlarıyla etkin ve risk analizi odaklı mücadeleyi hedeflemiş ve gerçekleştirmektedir.

Son yıllarda Gümrük Müsteşarlığında hızlı bir dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Gümrükte kâğıt üzerinde işlem yapılırken, gerçekleştirilen otomasyon çalışmalarıyla “e-gümrük”e geçilmiş, mükelleflerin gümrüğe gelmeksizin kendi bürolarından gümrük beyannamelerini tescil ettirmeleri sağlanmıştır. Uygulamada başlatılan “e-gümrük” ile yüz on dokuz gümrük idaresinde işlemlerin yüzde 100’ü elektronik olarak yapılmaktadır. Eşyanın gümrüğe intikalinden itibaren ilk yirmi dört saatte işlemlerin yüzde 80’i tamamlanmaktadır. 2003 yılında yüzde 30 olan mükelleflerin ofisten beyan oranı, 2007 yılında yüzde 85’e ulaşmıştır.

Maliye Bakanlığıyla yapılan “e-teyit” dediğimiz sistemle iki kurum arasında elektronik bağlantı sağlanmış, böylece KDV iadesi için vergi dairesine ihracat beyannamelerinin götürülmesine gerek kalmamıştır.

Ayrıca, yirmi beş bankayla vergilerin elektronik tahsilatına ilişkin yapılan anlaşmayla, gümrük veznesinde yapılan vergi tahsilatları artık ofisten İnternet bankacılığıyla gerçekleştirilmektedir.

Maliye Bakanlığı ile Müsteşarlığımız arasında uygulamaya geçirilen GÜMKART Projesi’yle, gümrük vergilerinin nakit para yerine “GÜMKART” adı verilen elektronik para kartlarıyla tahsili gerçekleştirilmektedir. Bu proje sayesinde gümrük vergilerinin en kısa sürede tahsili sağlanmakta ve bu uygulamanın tüm gümrüğe yaygın tescil edecek şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde bulunduğu jeostratejik konum, uluslararası ulaşım yolları, enerji kaynaklarına yakınlık dolayısıyla akaryakıt kaçakçılığı; yasa dışı, insan, patlayıcı madde, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı için riskli bir bölge teşkil etmektedir. Söz konusu riskler, Müsteşarlığımıza kaçakçılıkla mücadelede önemli bir misyon yüklemektedir. 2007 yılında yürürlüğe giren 5607 sayılı Yasa ile Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yetmiş bir yıl sonra yenilenerek çağın koşullarına uygun hâle getirilmiş, 2005 yılında yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne adli kolluk görevi verilmiştir.

Yasa dışı eşya, taşıt ve insan trafiğini izlemek ve önlemek amacıyla GÜMSİS Projesi geliştirilmiştir. Bu projeyle, gümrük kapılarında kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi Ankara’daki merkezî binadan kontrol ve komuta edilmekte ve merkez şu an yirmi dört saat süreyle çalışmasına ve işlevine devam etmektedir.

Ulusal ve uluslararası düzeyde diğer istihbarat kurumlarıyla paylaşımı mümkün bulunan Kaçakçılık Bilgi Bankası Sistemi ile sonuçlanan kaçakçılık olaylarına ilişkin bilgiler İnternet’ten elektronik ortamda sisteme girilmekte ve Gümrük Veri Ambarı (GÜVAS) Sistemi’ne aktarılmaktadır. Böylece, GÜVAS’ta toplanan bilgilerden çeşitli sorgu ve analizler yapılarak kaçakçılıkla mücadele daha etkin hâle getirilmiş bulunmaktadır.

Kaçakçılıkla mücadelede etkinlik ve verimliliği sağlamak üzere dört adet yeni motorbot, İstanbul, İzmit, Mersin ve İzmir Başmüdürlüklerinde hizmete girmiştir.

Etkin mücadele sonucu 2007 yılı kasım ayı itibarıyla akaryakıt, silah, uyuşturucu ve ticari kaçakçılık olmak üzere toplam bin sekiz yüz otuz dört olayda 489 milyon YTL tutarında kaçakçılık olayı ortaya çıkartılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren A tipi antrepolara kamera sistemi kurulması, akaryakıt antrepolarındaki elektronik seviye ölçüm cihazlarının bilgisayar sistemine bağlanması zorunlu hâle getirilmiştir. Söz konusu sistemlerin İnternet üzerinden gümrük idarelerince yedi gün, yirmi dört saat izlenmesini sağlayacak ortam hazırlanmıştır.

Gemi takip ve konteyner takip sistemiyle, gemi acenteleri tarafından gemi gelmeden önce bilgiler elektronik ortamda girilerek Müsteşarlık sistemine aktarılmakta ve gemiye ilişkin tüm takip işlemleri yapılmaktadır.

Elektronik imzanın gümrük işlemlerinde kullanımını sağlamak, gümrük vergilerinin bankalarca tahsilinde “e-para” kartını devreye alma hedeflerimiz gerçekleştirilmiş olup “e-imza” ve “m-imza” entegrasyonu önümüzdeki yıl yaygınlaştırılacaktır. 

E-Dönüşüm Türkiye Projesi kapsamında koordinatörlüğü Müsteşarlığımızca yürütülmekte olan dış ticarette “e-belge” uygulaması yaygınlaştırılacak, Gümrük Veri Ambarı Sistemi web sitesi, ithalatçı, ihracatçı, taşıma şirketi, gümrük müşaviri, bankalar ve resmî kurumların kullanımına açılacaktır.

Değerli arkadaşlar, gümrüklere genel hatlarıyla baktığımız zaman sorunlarını üç noktada toplamak mümkündür:

Bir: Gümrüklerimizin bir vizyon sorunu var. Bakan olarak atanmam dolayısıyla tebriğe gelen vatandaşların “Hangi birimlerin bağlı olduğunu” sorduklarında, “Gümrük” dediğimde, hemen hepsi “Allah yardımcınız olsun” temennisinde bulundular. Gümrüklerin bu vizyon sorununu, ülkemizin en önemli kuruluşunun bu vizyon sorununu iktidarıyla muhalefetiyle birlikte çözeceğiz, birlikte aşacağız.

Elbette ki Gümrükte canla başla çalışan 8.960 dolayında mesai arkadaşlarımızın doğru hareketlerini ve ülke çıkarlarını gözetir tavırlarını inkâr etmek mümkün değildir. Ama yanlış yapanları da ayıklayıp -elbetteki iktidarımız ortaya çıkaracak- ve dolayısıyla sesi soluğu çıkmayan, kenarda köşede kalmış dürüst insanlarımız bu evrede görev üstleneceklerdir.

Diğer bir sorun, kadro sorunudur. Türkiye’nin ticaret hacminin 40 milyar dolar dolayında olduğu zamanda ne kadar personel varsa, hemen hemen bugün 260 milyar dolara ulaşmış bu zamanda aynı personelle çalışılmaktadır.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Artırın kadroyu efendim siz de, elinizde değil mi? Artırın efendim, siz de, elinizde.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben başka bir şey söylemeyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula, lütfen, hitap edin.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Maliye Bakanını ikna edemiyorsunuz değil mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben başka bir şey söylemeyeceğim.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunu arttıracağız. Evet, bu kadroları arttıracağız.

Bir taraftan da bu kadar ticaret hacminin yükselmesine rağmen, bu kadar insanla bu hizmetler nasıl yürütülüyor? İşte, demin de onu arz etmeye çalıştım. Teknolojinin kullanılmasıyla biz bu hizmetleri yürütüyoruz. Elbette ki personel sayısını da arttıracağız.

Diğer bir konu, Gümrük Müsteşarlığının, bu kadar önemli bir kuruluşun hâlâ kanun hükmünde kararnameyle yönetilir oluşudur. Demin konuşan bir arkadaşımız bunu dile getirdi. Kanun hazırlıkları tamamlanmıştır, bunları da gerçekleştirecek ve sorunlarımızı aşarak, Türkiye’ye en iyi şekilde, en verimli şekilde, ithalatçımıza, ihracatçımıza hizmet etmenin imkânını, altyapısını hep birlikte oluşturmuş bulunacağız.

Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkiye’nin en önemli kamu kuruluşlarından bir tanesidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan vakıf medeniyeti, para ve emeğin yanında, karşılıksız verilen sevgi, iyilik ve paylaşım şeklidir. Vakıf medeniyeti, Türk kültürünün bir parçası olarak doğmuş ve Anadolu üzerinden tüm dünya medeniyetlerini etkilemiş bir büyük geleneksel yapıdır. Vakıf yoluyla, cumhuriyet öncesi dönemde, devletçe altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete tüm hizmetler yürütülmüş olup, cami, mescit, medrese, han, hamam, kervansaray, imaret, darüşşifa, darüleytam, çeşme, kale, su yolu gibi eserler yaptırılmıştır.  Bugün de, Vakıflar Genel Müdürlüğü, geçmişle olan bağımızı sağlamlaştırıp geleceğe güvenle bakmamızı sağlayarak, tarihî misyonunu devam ettirmekte olan kurumlarımızın başında gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı, özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, 41.720 mazbut vakfın temsil ve yönetimini, 288 mülhak, 161 cemaat ve 4.446 yeni vakfın iş ve işlemleriyle denetimini, ecdat yadigârı 19.500 tarihî eserin ihyası ile vakfiyelerinde öngörülen hizmetleri yürütmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün geçmişten emanet olarak aldığı vakıfların vakfiyelerinde yer alan amaç ve hizmetlerin yerine getirilmesi şartı bütçe büyüklüğüne bağlıdır. Nitekim, Genel Müdürlük bütçesi son beş yılda 15 kat artmıştır. 2003 yılında 44 milyon, 2004 yılında 48 milyon, 2005 yılında 206 milyon, 2006 yılında 400 milyon YTL olan bütçemiz 415 milyon YTL’ye çıkartılmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, hizmetlerini 24 bölge, 2 işletme müdürlüğü ile Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde çalışan toplam 2.844 personelle yürütmektedir.

Değerli arkadaşlar, vakıfların yaptığı yardımların, vakıf senetlerinde yer alan vakfiyeler doğrultusundaki hizmetlerin objektif ölçütlere göre yapılmadığına ilişkin bir arkadaşımızın beyanı oldu. Bu, çok nesnel bir yaklaşım değil, çünkü bu yardımlar, vakfın bu faaliyetleri, Bakanlar Kurulunca çıkartılmış, Resmî Gazete’de yayımlanmış bir yönetmelikle yürütülmektedir.

Vakıflara ilişkin arazi bilgilerinin toplanmasıyla ilgili proje gizlilik özelliği taşımamaktadır, herkese açıktır. Bu bakımdan, gizlilik olması yönündeki görüşe de katılmak mümkün değildir. Eski eserlerin onarımı tabiat ve kültür varlıkları kurullarının kontrol ve denetiminde yapılmakta, en azından projeler onlar tarafından onaylandığı şekilde yürütülmektedir. Bu bakımdan da bir denetimsizlikten söz etmek mümkün değildir. Ama, çok yoğun iş ve işlem dolayısıyla, binlerce vakıf eserinin onarıma alınması dolayısıyla gözden kaçmış aykırılıkları gören her arkadaşımızın bunu da ilgili yerlere iletmesinin bir vatan görevi olduğunu ifade etmek istiyorum.

Herhâlde, Bakanlığıma bağlı birimlerle ilgili olarak en fazla eleştiri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine yöneltildi. Bildiğiniz gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma faaliyetleri ilk kez 1986 yılında kurulmuş ve genel sekreterlik düzeyindeyken, iktidarımız döneminde Aralık 2004 yılında genel müdürlüğe dönüştürülerek, kurumsal altyapıya kavuşturulmuştur.

Bir defa herkes bilmelidir ki, bizim yoksullukla mücadelemiz, yoksul insanları bulup onları doyurmakla sınırlı değildir. Bir taraftan yoksullukla, onların ihtiyaçlarını gidermekle mücadele verilirken, diğer taraftan da proje destekleriyle vatandaşımızın iş edinmesi, yaptırılan istihdam eğitim programlarıyla beceri kazanması hedeflenmekte ve bu da gerçekleştirilmektedir ve bunların oranı, Fon kaynaklarından bu amaçla yapılan faaliyetler içindeki oranı, 2002 yılında yüzde 2 civarındadır, şu an itibarıyla, iktidarımızda, Fon kaynaklarının yüzde 30’u bu projeler için kullanılmaktadır.

Ben, dün, Tarım Bakanımızla birlikte Aksaray’daydım. Güzelyurt ilçesinin Gaziemir köyüne gittim. Bu amaçla oluşturulmuş bir kooperatife süt ineği dağıtım töreni vardı. O törene katıldım. Hepinizin görmesini isterim. Yörelerinize gittiğiniz zaman gerçekten Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfının ve sosyal amaçlı faaliyet yürüten diğer birimlerin faaliyetlerini yerinde gidip gözlemenizi isterim. Bu kooperatifin 70 ortağı var, 59’u bayan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız, süreniz doldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Kooperatif başkanı bayan ve biz bunlara 775 bin YTL kaynak aktarmışız, kredi vermişiz. Faizsiz veriyoruz bu kredileri. İki yılı ödemesiz ve son üç yılı eşit taksit hâlinde iade edilmesi koşuluyla veriyoruz. Vakıflara periyodik aylık paylar aktarıyoruz. Eğitim, sağlık yardımları yapıyoruz. Bunların detaylarına girmem için zamanım müsait değil. Ama bu yardımların AK Partililer vasıtasıyla yapıldığına ilişkin iddia tamamen bilgisizliğin ürünüdür.

Elbette ki AK Parti yüzde 47 oy almıştır. Yardıma koşan vatansever insanların yakasına yapışıp “sen AK Partili misin, sen Cumhuriyet Halk Partili misin” herhâlde dememiz söz konusu değil. Bunlar gönüllü işlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu gönüllü işleri yapan vatandaşlarımızın bu şekilde davranışlarının bir partiyle nitelendirilmesi kadar yanlış bir şey olamaz.

Dilerim ve isterim ki bütün vatandaşlarımız bu şekilde duyarlılık içerisinde olsun.

Biz Türkiye’yi bir bütün olarak görüyoruz; doğu, batı, kuzey, güney demiyoruz.

Bu bütçenin de milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi söz sırası, aleyhte, Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz’a aittir.

Buyurun Sayın Topuz.

Süreniz beş dakika Sayın Topuz.

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığının görevleri, yasasında görüleceği üzere, ulusal, manevi, tarihî, kültürel ve turistik değerleri araştırmak, geliştirmek, korumak, yaşatmak, tanıtmak ve geliştirmek olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, Bakanlık, doğal, kültürel ve tarihî alanları turizm amaçlı değerlendirirken, çevresel değerlerin korunmasına, doğal çevrenin fiziki ve doğal altyapı eşiklerinin aşılmamasına, yani taşıma kapasitesine dikkat etmek zorundadır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; turizm ve çevre, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki unsurdur. Turizmin varlığı, çevrenin kalitesine bağlıdır. Turizm kaynakları kullanılırken, aynı kaynakların gelecek nesiller tarafından da kullanılabilmesinin güvence altına alınması şarttır. Ancak çevremize ve turizm bölgelerimize bakıldığında, durumun hiç de iç açıcı olmadığını görmekteyiz.

Ülkemizin tüm kıyıları, tarihsel ve kültürel zenginliklerle dolu tüm yöreleri, ne yazık ki, ardı arkası kesilmeyen bir çevre ve imar kirliliği saldırısıyla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, yerel yönetimlerin çok azı, çevre ve imar konularındaki yetkilerini kamu yararı ve kamu hizmeti doğrultusunda kullanabilmektedir. Elbette, bunda, yerel yönetimler üzerindeki siyasal, çevresel ve benzeri baskıların payı vardır.

Koyların turizme açılması, ormanlarda yaşanan tahribat, kültür ve tabiat varlıklarının amaç dışı kullanılması, kıyıların yanlış kullanılması ve yağmalanmasına âdeta göz yumulması, yaylaların işgalinin yasallaştırılması, turizm alanları dâhil millî parkların, doğal alanların, madencilik dâhil, neredeyse her türlü kullanıma açılması ve tahrip edilmesi ve korunamaması turizmin bindiği dalı kesmekten başka bir şey değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yandan, turizm kenti olan bölgelerde, denize sıfır noktalarda ve turistik tesislerin yanında, ÇED raporu aranmaksızın, AKP’li Çevre ve Orman Bakanlığının oluruyla, deniz manzaralı taş ocakları işletilmektedir.

Her gün bir yenisini işittiğimiz deniz manzaralı taş ocaklarından birisi de, Bodrum-Milas kara yolunun 13’üncü kilometresinde, denize sıfır noktada, 50 dönüm orman arazisinin taş ocağı işletilmek amacıyla 21 Eylül 2015 tarihine kadar kiraya verilmesidir.

Aynı zamanda sit alanı olan dünyanın en güzel koylarının turizme tahsis edilmesinin, diğer bir anlatımla, bu alanların yapılaşmaya açılmasının koyların doğal yapısını ve özelliğini bozacağı açıktır.

Kaldı ki, böylesi bir tahsis, Bakanlığın alternatif turizm faaliyetleri kapsamında yürüttüğü “Mavi Tur” projesini de sekteye uğratacaktır.

Sektörün en önemli kuruluşlarından TÜRSAB, koylardaki tahsislere, doğaya ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın en önemli araçlarından biri olan turizme zarar vereceği düşüncesi ile karşı çıkıyor.

Gökova’daki Kissebükü ve Çökertme koylarında toplam 1.800 dönüm arazinin, konaklama tesisleri yapılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılaşmaya açılma ısrarı düşündürücüdür.

Ormanlarımızın da AKP İktidarının tehdidi altında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sorgun ormanları bunlardan biri ve en önemlisidir. Sorgun ormanları ülkemizin ayakta kalmış, ekolojik değerlere sahip ender alanlarımızdan birisidir.

Fıstık çamı, kızılçam, karaçamlardan oluşan Sorgun ormanları Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından golf sahası ve otel yapımı için tahsis edilmiştir.

Bu tahsis edilen alanda -5 Kasım 2007 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde- 500 bin ağacın kesildiğini basın mensuplarımız tespit etmiş. Ancak, Bakanlık Müsteşarı 500 bin değil de 80 bin ağaç kesildiğini söylüyor. Burada söylemek istediğim, bu ağaçlar kesilirken doğanın ne kadar tahrip edildiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayıp Topuz, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Sorgun ormanlarının, AKP İktidarınca, devlet erkini kullanarak, yapılaşmaya açılarak talan edilmesi, ancak Danıştayın 6. Dairesince durdurulabilmiştir. Yüksek yargı, AKP İktidarına, ormanların korunmasının asıl kamu yararı olduğunu da hatırlatmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda ülkemizde ortaya konulan “her şey dâhil” sistemi, ülke turizminin etkileri ve sonuçları düşünülmeden uygulamaya konulmuştur. Bu sistemin otellerde doluluk oranlarını yükselttiği, ancak sayısal anlamdaki bu artışın turizm gelirlerine yansımadığı görülmüştür. “Turist sayısı artarken kişi başına gelir azalıyor, Türkiye fakir turist cenneti” başlığıyla ulusal basınımızda yer alan şikâyetler de Bakanlıkça dikkate alınmıyor. Kendinden başka 49 sektöre iş alanı yaratan turizm sektöründe “her şey dâhil” uygulamalarıyla birçok iş yeri ve işletme kapanmış, istihdam alanı ortadan kalkmıştır. 17 Eylül 2007 tarihinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Topuz.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan…

BAŞKAN – Maalesef, kuralları bozamam Sayın Topuz, maalesef.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu bütçenin, 2008 bütçesinin, üzerinde yaptığımız eleştirileri Hükûmetimizin dikkate alması umuduyla, hepimize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi soru ve cevap bölümüne geçiyoruz.

İlk soru Sayın Aslanoğlu’nun.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, Bakanlığa ilk geldiğiniz günlerde dünyanın yedinci harikası olan Nemrut’a gitmek için Malatya’ya geleceğinizi belirttiniz, ama maalesef gelmediniz, bizi yanılttınız. Malatya halkı size kırgın. Ama, Nemrut’a gittiniz, orada beyanat da verdiniz.

Nemrut dünyanın yedinci harikasıdır. Buraya en çok turistin gelmesini sağlamak ve buradaki yolların yapımının babası sizin Bakanlığınızdır, bunları temin etmek sizin en temel görevinizdir. Ancak, 90 kilometrelik Malatya-Nemrut yolunu, her ne hikmetse, 1990 yılından 2002 yılına kadar Bakanlığınız bütçesinden bir sürü ödenek gitmesine rağmen, kestiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Kültür Bakanına sormak istiyorum.

Bize dağıtılan bu broşürde (2003) deniliyor ki: “Turizm kentleri birinci sıralamasında İğneada Kıyıköy eko turizmi var.” Burada dağıtılan kitapta yedinci sıraya düştü. Çevre Bakanlığından gelen cevapta ise bu eko turizm bölgesine çimento fabrikası yapılacağı, yat limanı olan İğneada Limanı’na da aynen, çimento iskelesi yapılacağı, kamyonların gidip geleceği söyleniyor. Bu da Çevre ve Orman Bakanlığının. Turizm ve çevre birbirinden ayrılamaz. Doğru olan Çevre Bakanlığı mı, yoksa Turizm Bakanlığı mı? Hükûmetin akordunu nasıl düzelteceğiz bu konuda, onu merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun efendim…

Mikrofonunuz açılıyor efendim, bir dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, bugün çok eksik konuşturdunuz bizi. Bağışlayın, arkadaşlarımdan ilave süre…

BAŞKAN – Maalesef… Haklısınız, bu konuda haklısınız, tamam.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, Türk dilinin geliştirilmesinden söz ettiniz ama, konuşmanızda -saydım- 5 kez “konsept” sözcüğünü kullandınız. Mehmet Âkif’in anıtına da Hektor’un anıtına da karşı çıkanlar olduğunu söylediniz. Biz ikisine de karşı değiliz, ama Mehmet Âkif’in anıtına karşı çıkan dinci çevreler olduğunu biliyoruz.

Bu döneme kadar size 41 yazılı soru önergesi verildi, siz bunların 4’ünü yanıtladınız. Bu 41’in sadece 5’ini ben verdim, bunlardan süresi içinde hiçbirini yanıtlamadınız.

Siz millet iradesini temsil ediyorsunuz, ama biz de millet iradesini temsil ediyoruz. Soru önergeleri konusunda gösterdiğiniz tavırla, demokrasiye, Meclise, millet iradesine saygılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Son sorum da… 30 Kasım 2007 tarihinde Güzel Sanatlar Genel Müdürü atadınız. Ancak, Bakanlığınızın protokol listesinde kendisi Araştırma ve Eğitim Genel Müdür Vekili görünüyor. Bakanlık dışından genel müdür atıyorsunuz, onu da atadığınız yerde değil de başka bir yerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce.

Buyurun Sayın Ağyüz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle soru yöntemi olmaz Sayın Başkan. Beş senedir ilk kez görüyorum. Zamanın yarısını işlemi yaparken geçiriyorsunuz.

BAŞKAN – Çok soru sormak isteyenler var, veremeyiz fazla, bir dakikadan fazla veremeyiz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kusura bakmayın, iyi yapamıyorsunuz oradaki işlemi, bizim sorularımızı yiyorsunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, 37 aydınımızın katledildiği Sivas Madımak Oteli’nin müze ve kültür sitesi olması toplumumuzun beklentisi. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı?

1,5 milyon nüfuslu kentimiz Gaziantep’in devlet tiyatrolarının kalıcı kadrosu ve binası yok. Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca da Sosyal Dayanışma Vakfının AKP’nin bir siyasi aracı olarak kullanıldığı somut bir gerçek iken, dağıttınız kömürlerin parasını bugüne kadar Türkiye Kömür İşletmelerine ödediniz mi? Geçmişten borcunuz var mı?

Ayrıca, Türkiye Gönüllüleri Vakfı diye bir vakıf var. Bu vakıf “Kudüs Buluşması” diye bir toplantı yaptı ve İsrail-Filistin buluşmasının yapıldığı günlerden sonra yapılan bu toplantı Türkiye’nin itibarına gölge düşürmüştür. Bu konuda herhangi bir işlem yaptınız mı? Bu vakfın kurucuları arasında AKP’li yönetici, siyasetçi, bakan var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Buyurun Sayın Özçelik.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bakanımızın az önce yaptığı konuşmadan da esinlenerek, yine Sayın Bakanımızın demokratik, çoğulcu anlayışıyla yaklaşacağına dair umudumuzu koruyarak sormak istiyorum: Kürtçe, 15-20 milyon insan tarafından konuşulan, Mezopotamya’nın en kadim dillerinden biridir. Aralarında dünya klasikleri arasında yer alan edebi eserler yanında, tıp kitapları, dinsel eserler vererek evrensel kültür ve bilime katkı sağlayan bu dilin korunup geliştirilmesi konusunda herhangi bir çalışmanız olacak mı?

İki: Kültürel ve sanatsal çalışmalarını Kürtçe yapan sanatçıları ve eserlerini korumaya yönelik bir çalışmanız var mı? Kürt diliyle üretilen  sanat yapıtlarının da Türkiye’nin bütün sathında sanatseverlerle buluşabilmesi için kolaylaştırıcı bir önleminiz  olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özçelik.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, yeşil kart her sene değişiyor. Bunu iki veya üç senede bir değiştirmeyi düşünüyorlar mı? Çünkü, çok formalitesi var.

İkincisi, Kültür Bakanlığında döner sermayeden yararlanmayan personel sayısı kaçtır? Bunların yararlanmamasının sebebi nedir?

Ayrıca, Tayyip Erdoğan, geçen seneki bir beyanatında “28 milyar dolarlık bir petrol kaçakçılığı vardı” dedi. Bu petrol kaçakçılığı devam ediyor mu? Önlemek için ne gibi tedbirler alındı? Bu boyutta bir petrol kaçakçılığı yapılabilmesi için, arkasında bir siyasi iktidar gücünün olması gerektiği düşüncesinde hemfikiriz. Bu konuda herhangi bir cezai müeyyide uygulanmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Buyurun Sayın Öztürk, son soru.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmet, bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü etkinlikleriyle muhtaç vatandaşlarımıza gıda yardımı yapmaya ve sağlık hizmeti sunmaya çalışırken, diğer taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettiği sözde sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası reform tasarısıyla sağlık hizmetleri sunumunda yüzde 20 oranında katılım bedeli ödeme yükümlülüğü ve geliri 140 YTL olan muhtaç vatandaşlarımıza genel sağlık sigortası ödeme zorunluluğu getirmektedir. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığıma bağlı kurumlarla ilgili yöneltilmiş sorulara cevap  arz ediyorum:

Yine, Sayın Ağyüz’ün dile getirdiği, bu, sosyal yardımlaşma dayanışma vakıflarında çalışanlar veya bu vakıfların bir siyasi partinin yan kuruluşu gibi faaliyet icra ettiklerine dönük… Değerli arkadaşlar, lütfen ilçe dayanışma vakıflarını, il dayanışma vakıflarının yapısını bir gözden geçirelim.

İlçelerde kaymakamların başkanlığında, belediye başkanı, mal müdürü, millî eğitim müdürü, sivil toplum kuruluşlarından 2 kişi, köy ve mahalle muhtarlarını temsil eden 2 kişi, böyle bir heyetle yapılıyor. Dolayısıyla, bunları bir siyasi partinin yan kuruluşu olarak nitelemek kadar yanlış bir şey olamaz.

Gene, illerimizde de valinin başkanlığında, belediye başkanı var, defterdar var, 14 kişi var. Belediye başkanı hangi partiye mensup olursa olsun, o, siyasi kimliğiyle orada. Elbette ki hayır hasenat sahibi olan, maruf olan kişilerin de bu vakıf bünyelerinde yer almaları kadar doğal bir şey olamaz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – AKP temsilcisinden kart gitmeden yardım yapılmıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı ile ilgili bir işlem yapıldı mı?” Efendim, Türkiye demokratik bir ülkedir. Eyleme dönüşmediği sürece insanlar görüş ve kanaatlerini, fikirlerini özgürce ifade edebilirler. Biz iktidara geldiğimiz ilk yıllarda “3 Y” ile mücadele edeceğiz dedik: “Yoksulluk, yasaklar, yolsuzluklar.” Haa, kimseye sataşmadıktan sonra, eyleme dönüşmedikten sonra insanlar görüş ve kanaatlerini ifade edebilmeli, bundan da hiç kimse rahatsız olmamalıdır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, Vakfın amacında yok. Bunu soruyorum ben, lütfen saptırmayın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben Vakfın amacını bilemiyorum, ama Vakfın amaçlarından birisine sığacak derseniz, bir şey bulabilirsiniz.

“Üye var mı, yok mu?” Bilemiyorum. İnsanların da hangi partiye, hangi vakfa, hangi derneğe üye olduklarının takibini yapmıyoruz. İnsanların da herhangi bir sivil toplum kuruluşuna –dernek olur, vakıf olur, sendika olur- üye olma hakları var, onların özgürlüğüdür.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sürenin yarısı doldu, devam edecek misiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yeşil kartı diyeyim de bitireyim.

“Yeşil kart değişecek mi?” Yeşil kartın istismar edilmemesi için o değişikliği yapıyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bakanım, sivil toplum örgütü temsilcisi kurumdan yardım alıyor.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Yerinizden soru sormayınız...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Petrol kaçakçılığı devam ediyor mu?” Bunlar var, ama biz EPDK’yla ulusal marker anlaşması yaptık. Daha teknik kontrolleri devreye sokuyoruz, giderek bu azalıyor. EPDK’nın denetimleri önemli sonuç vermiştir.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de kısaca, zaman nispetinde cevap vermeye çalışayım.

Nemrut, gerçekten benim -Sayın Aslanoğlu hatırlattı, daha önce Sayın Çalık da değindi- Türkiye’de önem verdiğim yerlerden birisi ve gerçekten bence, UNESCO kabul etsin-etmesin, dünyanın önemli harikalarından birisi. İki bin yıl kadar önce, 2 bin metreden yükseğe dikilmiş inanılmaz anıtlar. Görmeyen herkesin görmesini hararetle tavsiye ederim.

Orada, iller arasında, tabii Nemrut’un görkeminden yararlanmaya çalışma konusunda yarışma olabilir, beni bu ilgilendirmiyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Beyanat verdiniz Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) - Doğrudan doğruya Nemrut’un Türkiye turizmine kazandırılması beni ilgilendiriyor. Ben Malatya’ya, Elazığ’a gitmek için de program yaptım ama bir tek dakikamın boş olmadığını yakından bilen arkadaşlarım var. Bazen planladığımız yere gidemiyoruz ama bir başka vesileyle, mutlaka, onların hepsine gideceğim. Benim Nemrut’a çıkmaktı muradım.

Nemrut’a Bakan sıfatımla yeniden gittiğimde, önceki yıllara göre bir aşınma olduğunu, bir yıpranma olduğunu gördüm. Geçen akşam da Bakanlıkta, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden, İstanbul Üniversitesinden, Ankara Üniversitesinden konuyu bilen bilim adamlarıyla, bilim heyetiyle, hocalarla ve kendi Bakanlık personelimizle ve konuyu yakından takip eden öteki arkadaşlarımızla kapsamlı bir çalışma yaptım. Nemrut’u bu hâliyle bırakmamak gerektiğini, Nemrut’la ilgili yeni bir koruma, yeni bir düzenleme yapmak gerektiğini hep birlikte bir fikir olarak geliştirdik. Ama, bu konudaki çalışmalarımız sürecek.

Adıyaman tarafından gelen yol Nemrut’a ulaşım konusunda sıkıntılar içeriyor, doğru. Malatya tarafından gelen yolun da başka bir sıkıntısı var: Olmaması gerektiği kadar yukarıya gelmiş. Yani, ören yerinin, anıtların dibine kadar böyle bir taşıt yolunun gelmesini doğru bulmadığımı ilgili bütün arkadaşlarıma ifade ediyorum. Orada, belli bir çevrede yollar birbirine bağlanabilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Belli bir çevrede durdurmak zorundayız oraya ulaşımı ve Nemrut’u biz gözümüz gibi korumak zorundayız. Bunu önümüzdeki süreçte yakından takip edeceğimi arkadaşlarımız görecek.

Sayın Kaplan, bu İğneada meselesini daha önce de söylemişti, onu tetkik ediyorum. Burada, bizim, turizm bölgesi ilan ettiğimiz alan son derece büyük. Bunun içinde bir çimento alanı var, doğru. Bence, tabii, turizm bölgesi içinde olamaz ama, bizim ilan ettiğimiz alan içinde küçük bir bölümü oluşturuyor. Biz, şu anda farklı kullanımda olan bazı alanları turizme kazandırmaya çalışıyoruz. Bir yerde bir taş ocağı, bir yerde bir çimento fabrikası, bir yerde bir farklı kamu binasının kullanımı varsa, biz bundan vazgeçilmesini ve bize  tahsisini istiyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Vakit olmadı anlatmaya, Rezve Deresi’nin suları da oradan alınıyor.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bakanlıklar arasında bu konuda bir çalışma ve yazışma var.

Sayın İnce, ben soruların hepsine elimden geldiği kadar yanıt vermeye çalışıyorum ama, sadece, tabii, sorulara yanıt vermenin dışında yapacağım işler de var. Merak etmeyin, bütün sorular yanıtlanacaktır. Bazı arkadaşlarımız soru sormayı bir ihtiyat ya da aynı konularda soru sormayı bir ihtiyat hâline getirince, o soruların ertelenmesi ya da gecikmesi bazen gündeme gelebiliyor. Bazen de… Bir arkadaşım yapmıştı o katkıyı, çok teşekkür ederim, soru sormuştu bir Antalya milletvekili arkadaşım. Ben soruya cevap vermeden önce olayı tetkik ettim, çözümünü sağladım, çözümünü cevap olarak yazdım. Yani, belki birkaç gün yanıtı geciktirdim ama “çözülecektir” diye değil “çözülmüştür” diye cevap yazdım. Bu, yeni bir yöntem olabilir, ama benim yöntemim bu. Yani, sorunu mümkün olduğu kadar çözmeye çalışmak.

Sivas Madımak’ta, biliyorsunuz, tarihimizin yüzünü karartan utanç olaylarından birisi yaşandı 1993 yılının 1 Temmuzundaydı galiba. Doğru Yol Partisi ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti iktidardaydı ve devletin gözünün önünde, vilayetin gözünün önünde, askerin gözünün önünde, savcının gözünün önünde, Anadolu’nun ortasında insanlarımız ölüme, vahşete terk edildiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bir dakikanızı rica ediyorum… Yarım dakikanızı…

BAŞKAN – Son bir dakika.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Evet.

Orada bir lokanta yapılmış olması beni iğrendiriyor, açıklıkla söylüyorum, beni iğrendiriyor. Yani, bu, mutlaka bir biçimde takbih edilmesi gereken ve bir biçimde hafızalarımıza kazınması gereken; sorumlularıyla birlikte, o dönemde devleti yöneten sorumlularıyla birlikte hafızamıza nakşedilmesi gereken bir olaydır. Onunla ilgili ben gereken dikkati göstereceğim.

Osman Bey arkadaşımın sorusuna yanıt olarak da: Türkiye’deki bütün zenginlikleri koruyacağız, Türkçeyi, Kürtçeyi, bütün zenginlikleri. Anadolu’dan gelen bütün güzellikleri bağrına basmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücüne, büyüklüğüne, kendisine olan güvenine yakışır bir davranıştır. (DTP sıralarından alkışlar)

Türkiye’de var olan, toprağımızdaki bir tek çiçeği soldurmayacağız. Bunu herkes bilsin.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK Parti ve DTP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        235.993.680

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                  1.229.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                      2.829.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                170.875.791

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         100.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                     415.558.529

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                    

                        TOPLAM                                                                      826.586.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  847.752.657,77

                                 - Toplam Harcama                       :  673.470.409,82

                                 - Ödenek Dışı Harcama               :           95.576,78

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :  174.377.824,73

                                 - Ertesi Yılı Devreden Ödenek    :  133.608.564,11

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                           11.106.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                       75.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         300.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                          322.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                     107.706.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                    

                 TOPLAM                                                                             119.509.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 1.515.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                          117.971.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                                  3.000

                 TOPLAM                                                                             119.489.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı  Merkezi  Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

2006 Yılı  Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  103.600.000,00

                                 - Toplam Harcama                       :  100.536.596,08

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :      3.063.403,92

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  100.862.250,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  100.514.374,61

 

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          11.583.190

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                      51.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                     1.225.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

08              Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                      86.949.110

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                   

                  TOPLAM                                                                              99.809.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                4.276.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                           95.399.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                                85.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              99.760.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

2.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı  Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  88.394.914,00

                                 - Toplam Harcama                       :  84.627.671,63

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :    3.767.242,37

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  81.657.500,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  85.742.273,14

 

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.– Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                        229.450.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                    301.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                     4.226.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            233.979.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2.– Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  183.269.324,00

                                 - Toplam Harcama                       :  180.653.261,53

                                 - Ödenek Dışı Harcama               :      2.891.094,59

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :      5.507.157,06

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.18 -  VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.–Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          13.454.600

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                    361.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                     2.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                       385.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07              Sağlık Hizmetleri                                                                    43.715.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08              Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                    234.779.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10              Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                    119.841.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            414.537.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                            365.537.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirleri                                                                        48.890.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06              Sermaye Gelirleri                                                                        110.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            414.537.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  400.000.000,00

                                 - Toplam Harcama                       :  289.259.783,47

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :  110,740.216,53

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  360.000.000,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  362.650.416,72

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                               522.020

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                        284.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10              Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                        2.963.980

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                                3.770.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  2.731.700,00

                                 - Toplam Harcama                       :  2.073.618,87

                                 - İptal Edilen Ödenek                         658.081,13

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçeleri, 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati: 16.11

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Dördüncü turda Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçeleri yer almaktadır.

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Komisyon? Hazır.

Hükûmet? Hazır.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına: Karaman Milletvekili Sayın Lütfi Elvan, Erzurum Milletvekili Sayın Saadettin Aydın, İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişci, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç, Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak, Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın Gündüz Suphi Aktan, Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal, Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkin.

Şahısları adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit; aleyhinde, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Evet, ilk söz sırası, AK Parti Grubu adına Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Elvan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Elvan.

AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2008 yılı bütçesi üzerine, AK Parti adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, makroekonomiden sektörel programlara, bölgesel gelişmeden kamu kurum ve kuruluşlarına ödenek tahsisine, Avrupa Birliğinden dış ekonomik ilişkilere kadar uzanan geniş bir yelpazede hizmet veren bir kurum. Bürokratlar için okul hüviyetinde bir kurum. Her alanda uzmanı olan, çok disiplinli yapıya sahip bir kurum. Hiyerarşik düzeyden bağımsız, her uzmanın düşüncesini serbestçe ifade edebildiği bir kurum. Bu yapısıyla, aynı zamanda, birçok kurumun eleman talep ettiği ve çok sayıda siyaset adamının çıktığı bir kurum.

Devlet Planlama Teşkilatı, ekonomide makro dengelerimizi kuran tek kurum olduğu gibi, Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiyle birlikte AB müzakere sürecini yürüten, Avrupa Birliği mali iş birliği sürecini koordine eden ve İslam ülkeleri arasında ekonomik iş birliği programlarını yürüten bir kurumdur. Bu kadar önemli işlevleri olan kurumumuzun yapısının gözden geçirilerek daha da güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişimin çok hızla yaşandığı dünyada, planlamanın önemi daha da artmıştır, ancak bugün, dünyada planlama anlayışı da değişmiştir. Karma ekonomilerdeki gibi tepeden inme yani yukarıdan aşağıya planlama anlayışı artık, tamamıyla terk edilmiştir. İki temel yaklaşım söz konusudur: Birincisi, yerelin ihtiyaç ve önceliklerinden hareket eden, katılımcılığın temel ilke olarak benimsendiği, sahiplenmenin güçlü olduğu “aşağıdan yukarıya” dediğimiz planlama anlayışı; ikincisi ise yerelin ihtiyaç ve öncelikleriyle ulusal önceliklerin buluşturulduğu “etkileşimli planlama” dediğimiz yaklaşımdır. Devlet Planlama Teşkilatı, son yıllarda, önemli bir değişim sürecinden geçmiş, etkileşimli planlama dediğimiz yaklaşımı benimsemeye başlamıştır. Bu sürecin hızlanarak devam etmesi, strateji ve politika alanlarına odaklanması gerektiğini düşünüyorum.

DPT, özellikle kamu yatırımlarına yönelik bazı yetkilerini bakanlıklara devretmeye başlamıştır. Bu, son derece doğru bir yaklaşımdır. Birçok kurumun yetki alanını genişletmek istediği bir ortamda, Planlamanın bu yaklaşımı takdir edilmelidir ancak bunun daha da geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sektör uzmanları, uygulamaya yönelik rutin işlerden arındırılmalı, zamanını Türkiye’nin önünü açabilecek stratejik konulara ayırmalı ve hükûmetlere tam manasıyla müşavirlik yapabilecek bir konuma getirilmelidir.

Devlet Planlama Teşkilatının en önemli özelliği, farklı sektörlerden sorumlu olan uzmanların bir birim altında bulunmasıdır, ancak Planlama Teşkilatı bu özelliğini yeterince kullanamamaktadır. Bu nedenle, sektörler arası iletişim ve etkileşim ile çok sektörlü bakış açısını geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, her zaman nitelikli elemanlarıyla gurur duymuştur. Ancak, son yıllarda nitelikli eleman tutmada güçlük çekmektedir. Bu sorunun giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı son yıllarda yerel ve bölgesel kalkınmaya önemli bir açılım getirmiştir, az gelişmiş bölgelerimizde bölgesel program uygulamalarını başlatmıştır. Bizatihi yerelin taleplerini dikkate alan ve katılımcı bir anlayışla yürütülen programlar sayesinde binlerce vatandaşımız proje hazırlama ve değerlendirme konusunda eğitim programlarından geçirilmiş, yörenin öncelikleri belirlenerek bu alanlarda hibe şeklinde destek sağlanmıştır. Bu mekanizma, önümüzdeki dönemde kendi ulusal kaynaklarımızı kullanarak kalkınma ajansları vasıtasıyla yürütülecektir. Bölgelerimiz göreceli üstünlüklerine göre belirli alanlarda uzmanlaştırılacak, özellikle insan kaynaklarının geliştirilmesine büyük öncelik verilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elvan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Kalkınma ajansları, bir anlamda, sektörel ve bölgesel teşvik mekanizmasının önemli bir aracı olacaktır. Devlet Planlama Teşkilatının ülkemizin vizyonunu ve temel önceliklerini ortaya koyan, politika ağırlıklı, stratejik bir kuruma dönüşmesi yönündeki girişimlerini takdirle karşılıyorum. Nitekim, Dokuzuncu Kalkınma Planı yaklaşımı, hazırlanış ve uygulamaya konuş şekliyle herkesin takdirini ve beğenisini kazanmıştır.

Devlet Planlama Teşkilatının geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de ülke kalkınmasına çok önemli katkılar sağlayacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

AK Parti Grubu adına ikinci söz, Erzurum Milletvekili Sayın Saadettin Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstatistik, her biri insan hayatına karşılık gelen niceliksel değerleri toplama, belli bir yöntem dâhilinde değerlendirme ve tasnif etme bilimi olarak eğitimden sağlığa, tarımdan sanayi ve hizmet sektörüne, turizmden doğal kaynakların kullanımına, savunmadan dış ticarete hayatın bütün alanlarını kapsayan, idarenin en önemli yönetsel araçlarından biridir.

Dünyada, buna paralel biçimde ülkemizde kamu yönetimi alanında yaşanan dönüşümler yönetmeyi her geçen gün daha çok ayrıntıyı bilmek ile mümkün kılarken, bizleri, artık, daha ölçülebilir, öngörülebilir, nesnel, saydam ve hesap verebilir bir idare biçimiyle buluşturmaktadır. İyi yönetim ve yönetişim için, her geçen gün daha çok güncel ve sağlıklı bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu, 10 Kasım 2005 tarihinde kabul edilen 5429 sayılı Kanun’la, kamu yönetiminde yaşanan bu köklü değişim sürecinin ortaya çıkardığı ihtiyaçları karşılayabilecek imkânlarla donatıldı. Türkiye İstatistik Kurumu, 400 üniversite mezunu ve dil bilen yeni personel istihdam ederek Avrupa Birliği sürecinde önemli niteliksel değişime gitmiştir. İstatistik faaliyetlerinin artık bölge ve merkez teşkilatları arasında elektronik ortamda toplanması ve derlenmesini mümkün kılacak bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanabilecek bir altyapıya kavuşmasıyla teknik anlamda bu değişimi göğüsleyebilecek bir kapasiteyi yakalamıştır. Ayrıca, Kurum bünyesinde kurulan kalite denetim merkezleriyle değişim denetlenebilir bir sürekliliğe kavuşturulmuştur.

Yerel anlamda bilginin derlendiği en önemli unsurlar olan bölge müdürlüklerinin sayısı 22’den 26’ya çıkarılarak, merkez ve taşra teşkilatları arasındaki iletişimi daha ekonomik ve etkin kılacak video konferans sistemi kurularak, bütün istatistik teşkilatı ortak bir veri tabanı altında buluşturulmuştur.

Tüm bu faaliyetlere paralel biçimde kamu yönetiminde geleceği öngörebilmeyi ve kaynakların etkin kullanımını sağlayan stratejik yönetim yaklaşımı doğrultusunda, İstatistik Kurumu, 2007-2011 dönemini kapsayacak stratejik planını da hazırlamıştır. Yine, 2007-2011 dönemini kapsayan ilk resmî istatistik programı, Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilerek, 30 Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, ülkemizde istatistik üretimi ve dağıtımı bir disiplin altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin hızla yaşadığı sosyolojik dönüşümler doğrultusunda on yılda bir yapılan nüfus sayımlarının ve buna bağlı olarak derlenen verilerin yetersizliği göz önünde bulundurularak, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi, 2007 yılı içinde İstatistik Kurumu tarafından kurulmuş ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. E-devlet Projesi’nin en önemli unsurlarından biri olan bu sistem ile ülkemizde yaşanan adres karmaşası sona erecek, belediye, posta, telefon, elektrik gibi kamu hizmetlerinin yürütülmesi kolaylaşacaktır. Bütün kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşların nüfus ve adres bilgilerini bu sistemden alacaklardır. Böylece, kamu kurumları hem de vatandaşların üzerindeki bürokratik yük önemli ölçüde azalmış olacaktır.

İstatistik Kurumu temel hizmet alanı olan istatistik faaliyetlerinde de çağın gereklerine cevap verecek yenilikleri gerçekleştirmektedir. Enflasyon hesaplamalarında temel oluşturan tüketici fiyatları endeksi ve üretici fiyatları endeksi, uluslararası kavram ve yöntemlere uygun olarak 2005 yılından itibaren yeni bir sistemle hesaplanmaktadır.

Ulusal veri yayınlama takvimi Türkiye İstatistik Kurumu tarafından, koordinasyonunda hazırlanmakta ve resmî istatistik programı çerçevesinde verilerin hangi kurum tarafından ve ne zaman ve ne şekilde yayımlanacağı da kamuoyuna duyurulmaktadır. Kurumun araştırma çeşitliliği, özellikle sosyal alanda ihtiyaç duyulan bilgilerin üretimini mümkün kılacak biçimde genişletilmiş, yoksulluk profili, yaşam memnuniyeti araştırması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

SAADETTİN AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…zaman kullanımı ve aile yapısı araştırmaları ilk kez gerçekleştirilmiştir.

Avrupa Birliği müzakere sürecinde istatistik faslı dâhilinde yürütülen çalışmalarda kurul etkin bir biçimde yer almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu, tüm bu proje ve faaliyetleri çerçevesinde değişen kamu yönetimi anlayışının ve çağın getirdiği ihtiyaçları karşılamak üzere çalışmalarını sürdürmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumunun 2008 yılı bütçesi 100 milyon 781 bin YTL olarak önerilmiştir. Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler  Sayın Aydın.

AK Parti Grubu adına üçüncü söz sırası, İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişçi'ye aittir.

Buyurun Sayın Yemişci. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2008 yılı Sermaye Piyasası Kurulu bütçesiyle ilgili AK Parti Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. 

Değerli üyeler, Sermaye Piyasası Kurulu, sermaye piyasalarında ülkemizin ilk bağımsız idari otoritesi olarak uzun yıllardır kendisine yüklenen  görevi başarıyla yerine getirmiştir. Bu sayede, ülkemizin iyi işleyen bir sermaye piyasası bulunmaktadır. Sermaye Piyasası Kuruluyla birlikte ülkemiz birçok yeni finansal araca kavuşmuştur. Yabancı yatırımcılar borsamızdan hisse senedi almak suretiyle Türk müteşebbislerinin emrine sermaye vermektedirler. Bütün bu gelişmeler Kurulun çalışmaları neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan, SPK’nın Başkanının şahsında, Kurul üyeleri ve tüm personeline teşekkür ederim.

Son yıllardaki SPK ve 59’uncu AK Parti Hükûmetinin başarılı bir çalışmasından örnek sunmak istiyorum. İzmir’de Şubat 2005’te Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası açılmıştır. Bu borsa, yatırımcılara yeni yatırım aracı sunması yanında, gelişmiş piyasalarda uzun yıllardan beri işletmelerin kullandığı korunma araçlarını ülkemizde hizmete sokmuştur. Kurucu başkanlığını onurla yaptığım henüz iki buçuk yaşındaki bu borsa hızla gelişmektedir. Kasım ayı itibarıyla işlem hacmi İMKB’nin işlem hacminin yüzde 50’sine ulaşmıştır, 2007 Ocaktan bu yana 100 milyar yeni Türk lirası işlem hacmini aşmıştır, her yıl 6-7 kat artarak dünyanın en hızlı gelişen borsası olmuştur.

İşte, sermaye piyasalarındaki bu gelişme, AK Parti Hükûmetlerinin ekonomide güven ve istikrarı yeniden sağlamasıyla gerçekleşmiştir ancak bu seviye de yeterli değildir. Bu piyasaların dünyayla rekabeti için hâlâ yapılacak çok işler vardır. Bu görev de Sermaye Piyasası Kuruluna düşmektedir. Örneğin, aracı kurum ve kuruluşlarımızın yabancı finans kurumlarının sunduğu tüm hizmetleri sunamadığını görüyoruz. Son yıllarda bazı aracı kurumlar yabancılar tarafından satın alınmıştır, bu iyi bir şeydir. Ancak tersinin de olmasını, bizim kurumların da onları satın almasını bekliyoruz. Bunun gerçekleşebilmesi için, sermaye piyasalarında acilen yapılması gerekli işlerin Sermaye Piyasası Kurulunca yerine getirilmesini bekliyoruz. Örnek verirsek: Aracıların faaliyet alanlarının genişletilmesi ve serbestleştirilmesi, türev araçlarının daha fazla teşvik edilmesi, sektöre girişin kolaylaştırılması, kısıtlayıcı kuralların kaldırılması, şirket kesiminin tahvil ihraç edebilmesi, büyük işletmelerden önemli bir bölümünün halka açık olabilmesi, İMKB’nin özelleştirilmesi, bu kurumun dünya ile rekabet etmesini sağlayacak esnek bir yapıya kavuşturulması. İşte, bu ve benzeri gelişmeler sağlandığında sermaye piyasalarımız daha da gelişecektir. Böylece, kurumlarımız da dünyadaki rekabette başarılı olabilecektir. Zaten bunlar için iyi bir altyapımız ve iyi işleyen borsalarımız -ki onlar İMKB, VOB ve Altın Borsası- etkin bir takas kurumumuz, merkezî kayıt kuruluşumuz vardır.

Sermaye piyasalarının bir ağabeye veya yönlendiriciye ihtiyacı yoktur. Ancak, SPK’nın kendisini diğer gelişmiş ülke düzenleyici kurumlarına benzer şekilde konumlandırması, sermaye piyasalarımız için çok daha hayırlı olacaktır.

Sermaye Piyasası Kurulunun 2008 yılı bütçesinin ülkemize ve piyasalarımıza hayırlar ve bereket getirmesini temenni eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına dördüncü sıra, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yeni.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2008 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, yüce milletimizi ve onun sayın temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca düzenlenip denetlenen ve ülke ekonomisi açısından önemli bir rol oynayan bankacılık sektörünün bugün hangi noktadan ne seviyelere geldiğinden bahsederek başlamak istiyorum.

Bankacılık sektörümüzün özellikle son yıllarda geçirdiği değişim ve gelişim, rakamların dilinin ötesinde nitelik anlamda da bir zenginleşmeyi ifade etmektedir. Bilindiği üzere, 2002 yılı ve öncesinde yaşanan makroekonomik istikrarsızlıklar, Türk bankacılık sektörünü birçok yönden olumsuz olarak etkilemiştir. Sermayesi yetersiz çok sayıda banka, piyasadaki mevduatları toplayan, bu mevduatları yüksek faizlerle devlete ve grup şirketlerine borç veren, etkinliğin ve verimliliğin önemsenmediği, uluslararası rekabet etmek bir tarafa dış piyasalardan ancak yüksek faiz oranları ile borçlanabilen bir sektör durumundaydı. BDDK, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaaetlerinin korunmasının yanı sıra, bankacılık sektörünü uluslararası standartlara taşımak gibi görevleri üstlenmiştir. 2003 yılından itibaren sağlanan makroekonomik ve siyasi istikrarla birlikte bankacılık sektöründe gözle görülür bir değişime yol açmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık sektörü, gerçekleştirilen kapsamlı yeniden yapılandırma programı, sağlanan istikrar ve uygulanan kararlı politikalar sayesinde 2002 yılından bu yana belirgin bir şekilde büyümüş, yönetilebilir seviyedeki riskleriyle özel sektöre yönelik finansal aracılık işlevini daha iyi, etkin şekilde yerine getirmeye başlamış ve aktif-pasif yapısında çeşitliliği artırmıştır.

Geçtiğimiz beş yıllık dönem içinde yapılan yeni düzenlemelerin ve gelişmelerin bazılarını bilgilerinize sunmak istiyorum. 2004 yılında gerçekleştirilen kapsamlı yeniden yapılandırma ile başlangıçta izin, gözetim ve uygulama işlevlerinin ayrı ayrı örgütlendiği bir yapı yerine, bu işlevlerin kuruluşlar bazında bir arada yürütüldüğü daha bütünleşik bir yapıya geçilmiştir. 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Bankacılık Kanunu uyarınca bankaların yanı sıra finansal kiralama, factoring ve tüketici finansmanı kuruluşları da BDDK’nın düzenleme ve denetim alanına dâhil edilmiştir. 2007 yılı ayrıca bankacılık sektörüne yönelik gözetim sistemini daha ihtiyatlı hâle getiren yeni araç ve yaklaşımların uygulamaya konulduğu bir yıl olmuştur.

Bugün, bankacılık sektörümüz çok bariz bir büyüme trendi içinde bulunmaktadır. Sektördeki bu trendin en belirgin göstergelerinden söz etmek istiyorum: 2001 yılı sonunda 173 milyar YTL olan aktif büyüklüğünün yüzde 213 oranında artarak 2007 Eylül ayı sonu itibarıyla 543 milyar YTL’ye ulaşmış olmasıdır. Kullandırılan kredilerin, aynı dönemde, yaklaşık 7 kat artarak 38 milyar YTL’den 266 milyar YTL’ye ulaşması toplam mevduatın 110 milyar YTL’den 336 milyar YTL’ye ulaşmasıdır. AK Parti İktidarlarında Türk lirası değer kazandığından dolayı, 2001 yılında toplam mevduatın yüzde 57’si döviz tevdiat hesabı iken bunun Eylül 2007 itibarıyla yüzde 36’lara gerilediği görülmektedir. Ayrıca, krizlerin ardından sektörde 125 bin düzeyine gerilemiş bulunan personel sayısı 163 bine ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte hep birlikte müşahede ettik ve gördük ki 1999’dan 2000 yılı sonuna kadar iktidarda bulunan 57’nci Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, DSP-MHP ve Anavatan Partisi Koalisyonu döneminde ülkemizde batan banka sayısı 20’yi aşmıştır. Bankacılık sektöründe büyük bir deprem yaşanmış, güven ve istikrar âdeta yok olmuştur. 2002 Kasımından itibaren AK Parti İktidarımız ve Hükûmetlerimizin gösterdiği siyasi kararlılık, alınan ekonomik tedbirlerle, ortaya çıkan bu enkazı ortadan kaldırma başarısını göstermiştir. Sektör yeniden güven ve istikrar kazanmıştır. Batan bankaların bir kısmı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilerek mevduat sahiplerinin hesapları, hak sahiplerinin alacakları korunmuş ve büyük ölçüde tahsilat yapılmıştır. İnsanımız adına, ülkemizin ekonomisini batıran hortumcu banka sahiplerinden hesapları sorulmaya devam edilmektedir. Onurla ve gururla ortaya koyduğumuz iktidarımız döneminde, geçmiş iktidarlar döneminden devreden ve kucağımızda bulduğumuz İmar Bankasının dışında hiçbir banka batmamış ve fona devredilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeni, konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.

AHMET YENİ (Devamla) - Tam aksine, ekonominin lokomotiflerinden biri olan bankacılık sektörümüz rakamlarla bilgilerinize sunduğum gerçekleşmeleri ortaya koymuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, insan yönetimini başarmıştır, bilgiyi iyi yönetmiştir, parayı iyi yönetmiştir. Onun için, halkımızın yüzde 47 desteğini alarak yola devam etmektedir. Bu yönetim tarzımız böyle devam ettiği sürece, önümüz seçimlerde, inşallah, yüzde 60’ların da üzerine çıkarak yolumuza devam edeceğiz; ülkemize, yüce Türk Milletine hizmetlere devam edeceğiz.

2005 yılı bütçesinin tüm ülkemize, milletimize ve kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeni.

AK Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol.

Buyurun Sayın İzol. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Güneydoğu Anadolu Projesi, Fırat ve Dicle nehir havzalarında sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik on üç proje paketinin toplamı olarak planlanmıştır. Bu projelerle 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ile sulama şebekelerinin yapımı öngörülmüştür.

GAP’ın temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyini ve hayat standardını yükselterek bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır.

GAP’ın tamamlanmasıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1,820 milyon hektar alanın sulanması mümkün olacak, yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak, kişi başına gelir yüzde 209 oranında artacak, 3,8 milyon kişi istihdam olanağına sahip olacak ve gayri safi bölgesel hasılada yüzde 445 artış gerçekleştirecektir.

AK Parti İktidarımız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemize öncelik vererek, eğitim, sağlık, yol, içme suyu ve adalet hizmetlerinde önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek iyileşmeler gerçekleştirmiştir. AK Parti İktidarımız bölge halkının umutlarını, istek ve taleplerini büyük ölçüde karşılayarak, millî birlik beraberliğimizi güçlendirmeye de devam ediyor. Bölge halkımızın çoğunluğu huzura, barışa, kardeşliğe, güven ortamının devamına, sosyal alanlarda yapılan toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya, AK Parti İktidarı tarafından bölgeye yönelik uygulanan ekonomik, sosyal politikalara 22 Temmuz 2007 milletvekili seçimlerinde de onay vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’ın gerçekleşmeye başlamasıyla birlikte, bölgede ve GAP’ın merkezi olan Şanlıurfa’da da, gerek tarım ve sanayide gerekse sosyal yaşamda olan değişimleri ve gelişmeleri kısaca açıklamak istiyorum.

Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında 2006 sonuna kadar 23 milyar 314 milyon YTL harcama yapılmış ve nakdî gerçekleştirme yüzde 39,3 düzeyine ulaşmıştır. 15 baraj ile 9 hidroelektrik santrali tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Enerji sektöründe nakdi gerçekleşme yüzde 80,3; tarım sektöründe yüzde 21,1; ulaştırma, haberleşme sektöründe yüzde 38, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarının yer aldığı hizmetler sektöründe ise yüzde 87 düzeyindedir.

Fiziki gerçekleşme açısından bakıldığında, enerji yatırımlarının yüzde 74 düzeyinde tamamlandığı ancak kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarının yüzde 14 düzeyine ulaşabildiği görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma projesi olarak benzerleri arasında örnek gösterilmekte ve özellikle sürdürülebilir insani gelişmeye yönelik uygulamalarıyla ön plana çıkmaktadır.

Bu çerçevede, GAP Bölgesi Kalkınma İdaresi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir -GAP İdaresinin- Birleşmiş Milletler Kalkınma Programıyla birlikte İsviçre Hükûmetinin de finansman katkısıyla 33 alt projeden oluşmaktadır. Bölgede sosyal ve insani gelişme de amaçlanmaktadır. Toplam bütçesi 5,9 milyon ABD doları tutarında bugüne kadar on yedi proje tamamlanmıştır. Avrupa Birliğiyle birlikte 2002 yılında yürütülmeye başlanan GAP Bölgesi Kalkınma Programı’nın toplam finansman tutarı 47 milyon avrodur. Program, bölge nüfusunun ekonomik ve sosyal koşullarının iyileştirilmesini hedeflemekte, aynı zamanda, bölgesel gelişmişlik farklarının da azaltılması, üreticilerin kapasitelerinin geliştirilmesi, istihdamın artırılması, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanması gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…ulusal program hedefleri de en önemli ölçüde desteklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede GAP kapsamında 40 farklı kamu kurum ve kuruluşu tarafından iki yüz yetmişe yakın yatırım projesi yürütülmektedir. Kamu kurumları, özel kesim, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle beraber bölgede gerçekleşen tüm yatırım ve faaliyetlerin sektörler itibarıyla izlenmesi ve değerlendirilmesi çalışmaları yürütülerek, sorun ve darboğazlar, kurumlarla iş birliği içinde belirlenmektedir.

Bölgenin sanayi alanında gelişmelerinden de kısaca söz etmek istiyorum.

2002 yılında GAP bölgesinde 10 veya daha fazla işçi çalıştıran işletme sayısı 1.102, bu işletmelerde istihdam edilen kişi sayısı 39.102 iken 2006 yılında işletme sayısı 1.834’e, istihdam edilen kişi sayısı ise 87.776’ya yükselmiştir.

GAP bölgesinde biri Mardin’de diğeri Gaziantep’te olmak üzere iki serbest bölge mevcuttur. 2007 yılı itibarıyla toplam 12 organize sanayi bölgesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İzol.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Maalesef.

Yani, beni zor durumda bırakmayacağınızı ümit ediyorum.

Gündem dışı bir konuşma alırsınız, orada konuşursunuz.

Teşekkür ederim.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Sayın Başkan, hemşerilik şeyi yok mu yani?

BAŞKAN -  Arkadaşlara haksızlık yapmış olurum o zaman.

ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – 2008 bütçesinin, ülkemize, devletimize, bütün kuruluşlarımıza hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

AK Parti Grubu adına, Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç.

Buyurun Sayın İrbeç.

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Partisi hükûmetleri döneminde küresel ve bölgesel bütün aktörlerle yürütülen rasyonel temellere dayandırılmış proaktif ve dinamik dış ticaret politikaları sonucu 2002 yılında 87,6 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, 2006 yılında 225,1 milyar dolara ulaşmış olup, 2007 yılı sonu itibarıyla bu rakamın 270 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Dış ticaret hacmimizdeki artışta, ithalat kadar, son dönemde yaşanan hızlı ihracat artışının etkisi de önemlidir.

Bunun yanında, 2002 yılından itibaren ekonomide sağlanan verimlilik artışı da ihracatta dış rekabet avantajı açısından önemli bir rol oynamıştır. 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracat, 2007 yılında yıllık bazda 105 milyar doların üzerine çıkmıştır. Türkiye, ihracat performansı ile Avrupa Birliğine üye ülkeler içinde ilk 15 arasında yer almayı başarmıştır. Ayrıca, Türkiye, dünyada en fazla ticaret yapan 20 ülke arasına da girmiştir.

2007 yılında dış ticaret alanındaki başka bir olumlu gelişme ise ihracat artış oranının ithalat artış oranının üzerine çıkmasıdır. Türkiye’de dış ticaretin kalkınmaya etkisini maksimum seviyeye çıkarmak Dış Ticaret Müsteşarlığının vizyonunun en önemli parçasıdır. Bu vizyonun temel ögeleri ihracat artışını sürdürebilir kılmaktır. İhracatçılarımızın uluslararası rekabet gücünü de artırmaktır.

Bu amaçla, ihracatın katma değeri yüksek, markalı, yüksek teknoloji ile yenilikçiliğe dayanan bir yapıya dönüştürülmesi, pazarlama süreçlerinin dünyadaki eğilimler doğrultusunda global düşünen, lokal uygulayan, hedef pazar odaklı geliştirilmesi hedeflerine yönelik birçok proje ve faaliyet en etkin bir şekilde yürütülmektedir.

AK Partisi hükûmetleri döneminde ihracatın ithalatı karşılama oranı yıllar itibarıyla fazla değişmemiş, buna karşın ithal ürünlerin içeriği, üretime dayalı ara malı olarak yoğunlaşmıştır. Bu da, hem ihracatın hem kalkınmanın olumlu yönde etkilenmesini sağlamıştır.

Dış Ticaret Müsteşarlığı, dünyada yükselen trend olan kamu-özel sektör iş birliği projelerinde de etkin bir konumdadır. Bunu da başarılı yurt dışı bağlantılarıyla destekleyen bir kurum olarak ön plana çıkmaktadır. Son beş yıldır üst üste kırılan ihracat rekorları bunun göstergesidir. 1989 yılında bir yılda yaptığımız ihracatı, bugün neredeyse bir ayda yapıyoruz. Sadece 2007 yılı Kasım ayı ihracatımız yüzde 29 artarak 11 milyar doların üzerine çıkmıştır.

Kasım ayında en fazla ihracat gerçekleştiren sektörler arasında, yüksek katma değer üreten otomotiv, elektrik, elektronik gibi sektörler bulunmaktadır.

Diğer taraftan, ihracatımızda bölgesel bağımlılığın azaltılması amacıyla yürürlüğe konulan Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi, Afrika ile Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi, Asya Pasifik Ülkeleriyle Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi, ABD ile Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi söz konusu ülke gruplarının ihracatımızdan aldığı payın hızla artmasını sağlamıştır. Böylece ihracat yapımızdaki tek yönlülük ortadan kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı Türkiye'de ilk defa özel sektör ile İhracat Stratejik Planı hazırlamıştır. Bu, katılımcı bir yaklaşımdır. İhracat Stratejik Planı 34 kamu, 34 özel sektör kuruluşundan 600’ü aşkın üyeyle uygulanmıştır. Bu uygulama 2004-2006 döneminin ardından 2007-2009 döneminde de başarılı bir şekilde devam etmektedir.

Ülkemiz firmalarının uluslararası pazarlarda küresel bir oyuncu olabilmelerini amaçlayan Turquality Destek Programı kapsamında firmalarımıza üretimden pazarlamaya, satıştan satış sonrası hizmetlere kadar bütün süreçleri kapsayacak şekilde yönetsel bilgi birikimi ve kurumsallaşma konularında destek verilmektedir. Dolayısıyla, Turquality “On Yılda On Dünya Markası” sloganıyla sadece parasal bir destek olmaktan öte, küresel marka olma potansiyeline sahip Türk markalarını her aşamada geliştirmekte ve desteklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın İrbeç.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Firmalarımızın dış ticaret işlemlerinde süreleri kısaltmak için, doğru bilgiye doğru zaman ve en kısa sürede ulaşmalarını teminen, bilgi işlem, otomasyon sistemleri, çağın gereklerine göre yeniden dizayn edilmiştir.

Ülkemizde rekabet gücü taşıyan sektörlerin, kümelenme yaklaşımıyla geliştirilerek, sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak rekabetçi yapının geliştirilmesine katkı sağlamasını teminen, Türkiye’de iş kümeleri politikasının oluşturulması ve uygulanması amacıyla, Avrupa Birliği katılım öncesi mali yardımları kapsamında, 6 milyon euro kaynak tahsis edilmek suretiyle finansman sağlanan Türkiye İş Kümeleri Politikası Geliştirme Projesi uygulamaya konulmuştur.

Türkiye’de tasarım kültürünün geliştirilmesi için adımlar atılmıştır.

Katma değeri yüksek, yenileşme odaklı, teknoloji yoğun ürün ve üretim teknikleri açısından ar-ge yardımlarına önem verilmiştir.

Sanayi ürünlerinin geliştirilmesi desteklenmektedir.

Yine tarım ürünleri konusunda, aynı şekilde faaliyetler devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) – 2008 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını temenni eder, hepinize en derin saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrbeç.

AK Parti Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.

Buyurun Sayın Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Metin.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 yılı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Hükûmetleri döneminde kesintisiz büyüme süreci içerisinde bulunan ülkemizde, ihracat, bu sürecin temel unsurlarından birisi olmuştur. Ülkemiz 2003, 2004, 2005 yıllarında OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlı gayrisafi yurt içi hasıla artışını gerçekleştirirken, 2004 yılında yüzde 33,7; 2005 yılında yüzde 16,3 ve 2006 yılında ise yüzde 16,1 oranında artan ihracatımız, ekonomik büyümeyi desteklemiştir.

Küresel ticaretin hızla arttığı ve ticaret yapma şekillerinin sürekli değiştiği günümüzde dünya ekonomisi karşımıza yeni rekabet şartları, yeni rakipler ve beklenmeyen riskler çıkarmaktadır. Sanayicimizin, iş adamımızın, girişimcimizin ve ihracatçımızın küresel rekabetin getirdiği bu zorlu şartlara başarıyla uyum sağlaması ve gelişmelere ayak uydurabilmesinde İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, ihracat potansiyeli olan, ihracata başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan iş dünyasının, özellikle Türkiye’deki işletmelerin, yüzde 95’i KOBİ’lerimizin kırk yedi yıldır her zaman yanında olmuş, onlara dünya standartlarında profesyonel hizmet sunmuş ve sunmaktadır. Bu hizmeti sadece Türk ihracatçısına değil, Türkiye ile iş yapmak isteyen yabancı ülke iş adamlarına da sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, sadece yurt içine değil, yurt dışına yönelik çalışmalar da yapmaktadır; yurt dışındaki ithalatçı firmalara Türk ihraç ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla yabancı dillerde yayınlar hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilerle millî katılım organize etmekte, yerli ihracatçı ile yabancı ithalatçı arasında doğrudan temas imkânları kurmaktadır. Bu çerçevede 2007 yılının on bir ayında yerli ve yabancı firmalara yaklaşık 7 bin ticari bilgi hizmeti vermiştir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezine başvuran firma sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi firmalara sadece bilgi vermemekte onları eğitmektedir de. Bakınız, girişimcilere ihracat kültürü kazandırmak ve dış ticaret eğitimini ülke çapında yaygınlaştırmak için 2007 Kasım ayı sonu itibarıyla çeşitli illerde gerçekleştirdiği yaklaşık doksan eğitim programı ile 7.200 civarında katılımcıya dış ticaret konularında eğitim hizmeti vermiştir. 2008 yılında eğitim programı sayısını ve muhteviyatını artırarak binlerce yeni iş adamımıza daha ulaşmayı ve hiç ihracat yapmayan firmalara yönelik özel programlar yapmayı da planlamaktadır. 2006 yılı sonu itibarıyla 44 bin olan ihracatçı firma sayımızın, bu programlarla daha yüksek rakamlara çıkması beklenmektedir. Yeni ihraç pazarları bulmanın giderek daha da önem kazandığı ve pazara giriş tekniklerinin farklılaştığı günümüz dünyasında, ihracatçılarımız için gerekli ülke ve pazar araştırmalarını zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında en yeni bilgileri ihracatçılarımızın hizmetine sunmaktadır. Âdeta ihracatçılarımızın gözünü açmakta, onlar için bilgi üretmektedir.

2004 yılından bu yana, yerinde pazar araştırmaları ile ihraç ürünlerimiz için potansiyel yirmi dört ülke pazarı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi uzmanları tarafından doğrudan ziyaret edilmiş, bu pazarlarla ilgili rehber bilgiler derlenerek sonuçları seminer, toplantı ve yayın yoluyla ihracatçılarımıza aktarılmıştır. 2008 yılında, yükselen ve yeniden parlayan pazarları tespit ederek on üç ülke için de pazar araştırması yapılacaktır.

Bilgi çağının gereği e-ticaret konusunda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Bir kamu kuruluşu olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi İnternet sitesi, Ticari Talep Eşleştirme Hizmeti Projesi ile Türk ihracatçısı ile yabancı ithalatçının buluşma noktası olmuştur. Bu buluşma noktasında şu an itibarıyla tam 19.580 yerli ve 3.242 yabancı firma kayıtlıdır.

Rekabetçi bir ihracat stratejisinin önemli sac ayaklarından birisi de, sağlıklı işleyen ihracat destekleridir. 2007 yılında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 220 firmaya İhracat Pazar Araştırması Desteği (İPAD) sağlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın Metin.

FATİH METİN (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım .

İPAD, bir KOBİ’nin dış pazarlara açılımında, yurt dışında müşteri bulmasında önemli bir anahtardır. Bu destek ile KOBİ’lere, hedef pazara girişte ulaşım, konaklama, tercüman hizmetlerinde ciddi bir finansman desteği sağlanmaktadır. 2008 yılında bu destekten daha fazla KOBİ’nin faydalanması beklenmektedir.

İhracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf değil, Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe konulan faaliyet ve projeler çerçevesinde ihracatçılarımızla iş birliği, karşılıklı güven ve koordinasyon içinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bir sonucudur. Bu çabalarda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin yeri de hep olmuştur ve olmaya devam edecektir. Ülkemizin sürdürülebilir bir ekonomik istikrar için ekonomimizdeki ihracatın güçlü konumunu korumak durumundadır. Bu nedenle, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin, ihracatın düzey olarak artışının sağlanarak çeşitlenmesi ve daha teknolojik ve katma değeri yüksek bir kompozisyona ulaştırması yönündeki çabalarının devamı önemlidir.

Bu duygu ve düşüncelerle ve bu bilgilerle, 2008 bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Metin.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubunda.

Grup adına ilk söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak’a aittir.

Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Kışanak.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı bütçelerine ilişkin Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin hazırladığı 2008 yılı bütçesini görüşüyoruz. Ekranları başında bizleri izleyen milyonlarca kişi, tüm yurttaşlarımız, bu bütçe görüşmeleri sırasında verdikleri vergilerin nasıl harcandığını, ürettikleri mal ve hizmetlerin nasıl değerlendirildiğini, ülke ekonomisinin nereye götürülmek istendiğini ve kendi yaşamlarında nasıl bir değişim yaşanacağını anlamak istiyorlar. Bu nedenle, teknik bir değerlendirmeden daha çok, AK Parti Hükûmetinin ekonomi yönetiminin insanlarımızın yaşam kalitesini nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım. Zaten bir ekonomi yönetiminin başarısı da sürdürülebilir olup olmadığı, yurttaşların yaşam kalitesini yükseltip yükseltmediği, işsizlik ve yoksulluk sorununa çare bulup bulmadığıyla ölçülür.

Son yıllarda ekonomi yönetiminde göreceli bir iyileşme sağlandığı ortada. Örneğin, enflasyonun ve işsizlik oranlarının tek haneli rakama indiği belirtiliyor. Bu söylemin hayatta bir karşılığı olsaydı, yoksulluk azalsaydı, bu durum, inanın, bizi de yürekten sevindirirdi. Eğer bir ülkede enflasyon ve işsizlikle mücadelede başarı kazanılıyorsa, ama buna rağmen yoksulluk azalmıyorsa, emekçilerin alım gücü yükselmiyorsa, bu ekonomi yönetimi adaletsiz demektir. Demek ki, yaratılan değerler adil dağıtılmıyor, demek ki emek-sermaye dengesine dikkat edilmiyor, demek ki borç faizi ödemekten yurttaşın refah düzeyini yükseltmeye fırsat kalmıyor.

Ayrıca, istatistikler de her zaman doğruyu söylemiyor. Bu rakamların nasıl hesaplandığı önemlidir. Enflasyon hesaplanırken baz alınan sepetin içinde neler olduğu önemlidir. Fiyatı düşen mal ve hizmetleri sepete dâhil ederek enflasyon oranını düşük göstermek her zaman mümkündür ve TÜİK’in yaptığı da budur. Fiyat endeksinin yapısı Hükûmetin ihtiyaçlarına göre sürekli yeniden düzenleniyor ve ortaya pembe tablolar çıkıyor. TÜİK, artık, bu tür hilelere başvurmaktan vazgeçmelidir. Fiyat endeksleriyle sık sık ve gelişigüzel bir şekilde oynamaktan vazgeçmeli, doğru bilgi üretmelidir. Çünkü, o Kurum, bu halkın vergileriyle üretim yapması gereken bir kurumdur.

Aynı hileli durum, açıklanan işsizlik rakamları konusunda da söz konusudur. Bu hesaplarda, çeşitli nedenlerle iş aramaktan umudunu kesen, ancak iş olduğu takdirde çalışmaya hazır olan büyük bir kesim işsiz sayılmıyor, işsizlik oranı da bu nedenle düşük çıkıyor. Eğer milyonlarca kişi her gün gazete ilanlarından iş aramaktan usandıysa, iş istediği her kapıdan eli boş dönmekten umudu kırıldıysa, bunun nedeni AK Parti Hükûmetinin uyguladığı istihdam düşmanı ekonomik politikadır.

Hükûmetin verdiği rakamlara göre, 2006 yılında Türkiye genelinde ortalama işsizlik oranı 9,9’dur. Anlaşılan, işsizlik oranını tek haneli rakama düşürmek için bir hayli çaba harcanmıştır. Bu rakam şu anlama geliyor: Türkiye’de iş arayan her 10 kişiden 9’u iş bulabiliyor, sadece 1 kişi iş bulamıyor. Peki, buna kim inanır. Bunu Fatma teyzeye, Haydar amcaya sorsa bu Hükûmet, aynen de böyle anlatsa “Bizimle dalga mı geçiyorsun” yanıtını almaz mı? Çünkü, halkımız ne yaşadığını çok iyi biliyor. Değil bu ülkede iş arayan 10 kişiden 9’unun iş bulması, 10 kişiden 5’i bile iş bulsa bugün yoksulluk göstergeleri bu kadar kötü olmayacaktı.

AKP Hükûmetinin iş başına geldiği günden bu yana ortaya çıkan büyüme oranları da tam anlamıyla gerçeği yansıtmıyor. Dünyada ciddi bir likidite bolluğunun oluştuğu, uluslararası piyasalardaki akışkan paranın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere aktığı bir zaman diliminde iş başına gelen Hükûmet bu durumdan yararlandı. Yabancı sermaye akışı sonucu oluşan büyüme, biraz da abartılarak kamuoyuna sunuldu. İstihdam yaratmayan, halkın yaşam kalitesinde kayda değer bir iyileşmeye yol açmayan sabun köpüğü niteliğindeki bu büyüme, büyüme değil, olsa olsa şişmedir.

2001 sonrası dönemde toplam yurt içi reel hasıla artış ortalaması yüzde 7,3 olarak gerçekleşirken istihdam artış ortalaması ise yüzde 1,1’de kalmıştır. İşte, büyüme, büyüme diye göklere çıkarttıkları verilerin gerçeği budur.

Hükûmet, geçtiğimiz yılın bütçe performansıyla gurur duyuyor, açığın millî gelire oranının 0,8’e düştüğünü iddia ediyor. Ancak, ne yazık ki verilen bu rakamlarda da ciddi sorunlar var. Seçim öncesinde “Kamu maliyesinde tarihsel iyileşmenin altına biz imza attık” diyebilmek için, Hükûmet, bütçe açığını düşük göstermiştir. 2006 yılı bütçesinin az açık vermesinin hikmeti, bütçenin bazı harcama kalemlerinin 2007 yılı bütçesine kaydırılmasında yatmaktadır. Örneğin, belediyelere verilen vergi payı, yani mahallî idare payı 2006 bütçesinde gider olarak kaydedilmemiştir. Hükûmet birtakım gider kalemlerini bir sonraki yıla kaydırarak ve tek seferlik olan bazı gelir kalemlerini içeri alarak, bütçe açığını düşük göstermiştir. Fakat, eninde sonunda mum yatsıda sönmüştür. Bu yılın bütçesinde öngörülen açık sadece seçim ekonomisiyle açıklanamaz. Bu biraz da geçtiğimiz yılın bütçesinde gerçekleştirilen hile hurdanın faturasıdır.

Bu yıl bütçe açığı ciddi bir biçimde yükselmiştir. Deyim yerindeyse, 2007 yılı bütçesi tam anlamıyla bir fiyaskodur. Yıl içinde sık sık revizyona uğrayan bütçe açığı hedefi, şimdi, 2002 yılları seviyesine doğru ilerlemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet rakamlarla oynayarak pembe tablolar çizedursun; acı gerçekler çok çeşitli raporlarla sık sık yüzümüze vuruluyor. Bunun son örneğini de, geçtiğimiz günlerde açıklanan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişme Raporu’yla yaşadık. Bu rapora göre, Türkiye, insani gelişme endeksinde, yani yurttaşlarının yaşam kalitesinde 177 ülke arasından 84’üncü oldu. Hükûmet, “Bir önceki yıl 92’nci sıradaydık, şimdi ilerleme kaydettik” diye savunmaya geçebilir. Ama bu savunma, Türkiye’deki yaşam kalitesinin, Kıbrıs, Arjantin, Brezilya, Kazakistan, Ermenistan, hatta uzun yıllar ambargo altında yaşayan Küba’dan daha kötü olduğu gerçeğini saklayamaz. Bu savunma, Türkiye’deki yaşam kalitesinin, OECD ülkeleri içerisinde son sırada olduğu gerçeğini saklayamaz. Hele hele, cinsiyet eşitliği endeksine göre 111’inci sırada olduğumuz gerçeğini asla değiştiremez. Yaşam kalitesi açısından 84’üncü sırada olan Türkiye’nin dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olması gerçeği ise, tam da anlatmaya çalıştığımız adaletsizliğin, eşitsizliğin kanıtıdır. Yani, ekonomisi büyük ama halkı perişan bir ülkede yaşıyoruz. İşte Türkiye’nin gerçek tablosu budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki adaletsizlik, eşitsizlik bununla da kalmıyor. Genel tablo pek de iç açıcı değil, ama Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde durum daha da vahimdir. Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu iki bölgede yaşam kalitesi, ne hikmetse, seksen yıldır sürekli ve istikrarlı bir şekilde, Türkiye’nin batı bölgelerine nazaran daha kötü durumdadır, hatta her geçen gün aradaki fark giderek açılmaktadır.

Bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si yaşıyor. Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o tarihten bu yana güncellenmeyen, illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında, bölgenin 21 ilinden 17’si, Türkiye’nin 81 ilinin en alt 20’lik dilimin içinde yer almaktadır. En sonuncusu 2001’de ölçülen kişi başına gelirde, bölgedeki 21 ilin tümü Türkiye ortalamasının altındadır.

Kişi başına gelirin yanı sıra, yaşam kalitesinin en temel kriteri olan eğitim ve sağlık göstergelerinde de bölgedeki durum vahametini ortaya koyacak kadar kötüdür.

Yeşil kartlı nüfus oranı bölgedeki yoksulluğun en çarpıcı göstergesidir. 2007 yılında Türkiye genelinde 8 milyon 633 bin kişi yeşil kart kullanıyor. Türkiye genelinde yeşil kart, toplam nüfusun yüzde 12’sine denk düşüyor. Ancak bu oran bölgede yüzde 30’larda, hatta, bazı illerde yüzde 40’lara, yüzde 50’lere tırmanmaktadır. Hükûmet, bu duruma, “Daha ne istiyorsunuz, yeşil kart verdik, bedava tedavi oluyorlar.” diye kendini savunabilir. Oysa biz biliyoruz ki, hiçbir mülkiyeti ve hiçbir geliri olmayanlara yeşil kart veriliyor. Yani, bölgede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 30’u hiçbir gelire sahip değildir, yeşil kart bunun göstergesidir.

Türkiye genelinde olduğu gibi, resmî verilere bakarak bölgede yaşanan işsizlik sorununu da anlamak mümkün değildir. Örneğin, TÜİK’in 2006 verilerine göre Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 9,9; Van’da ise 8,5’tir, yani Van’daki işsizlik oranı Türkiye ortalamasının altındadır. Buna inanmak mümkün mü? Muş, Bitlis, Hakkâri ise işsizlik oranı tablolarında yer bile alamamıştır. Galiba, TÜİK’e göre bu illerde işsizlik hiç yoktur.

Sağlık göstergeleri ise, gelmiş geçmiş hükûmetlerin bölge insanına reva gördüğü yaşam düzeyinin âdeta bir aynası durumundadır. TÜİK’in 2004 verilerine göre Türkiye genelinde ortalama 700 kişiye 1 doktor düşerken, bölgede 1.264 kişiye sadece 1 doktor düşmektedir. Sağlık personeli yardımı olmadan yapılan doğum oranının Türkiye ortalaması yüzde 4 iken, bu oran Doğu Anadolu’da yüzde 15, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 13’tür. Bugün Muş’ta doğumların yüzde 38’i, hiçbir sağlık yardımı almadan gerçekleştirilmektedir, Şırnak’ta bu oran yüzde 33’tür.

Anne-bebek ölüm oranlarında son yıllarda Türkiye’nin batısında ciddi düzeyde iyileşme sağlanmıştır, ancak bölgedeki vahim durum gözlerden saklanmak istenmekte, istatistiklerde bile yer almamaktadır. Ancak Dicle Üniversitesinin geçtiğimiz yıl yaptığı bir araştırma, bölgede anne-bebek ölümlerinin Afrika ülkeleri düzeyinde olduğunu ortaya çıkarmıştır.

İnsani yaşam endeksinin en önemli kriteri olan eğitim durumu da bölge açısından pek iç açıcı değildir. 2006-2007 öğretim yılı istatistiklerine göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde öğretmen başına 34 ilköğretim öğrencisi düşmektedir; Türkiye ortalaması ise 27’dir. Diyarbakır Valiliğinin verilerine göre, ilde bulunan tüm okullarda 2006-2007 ders yılı itibarıyla derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 51, ortaöğretimde 53’tür. Valiliğin rakamlarına göre, sadece Diyarbakır’da 4.263 derslik açığı vardır. Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesinin yapmış olduğu bir araştırmada ise, Diyarbakır’da 8.700 öğrenciye 1 laboratuvar, 4.312 öğrenciye 1 atölye, 1.603 öğrenciye 1 kütüphane, 1.571 öğrenciye 1 rehberlik odası ve 200 öğrenciye 1 tuvalet düştüğünü göstermiştir.

Bölgedeki eğitim sorununun en önemli boyutlarından birisini de ana dilde eğitim oluşturmaktadır. Bilimsel bir gerçek olarak, bireyin ana dili onun on iki yaşına kadar dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği yegâne düşünsel aracıdır. Bu yüzden, Kürt nüfusun ana dilde eğitim hakkı meşrudur ve en temel insan haklarından biridir. Biz DTP olarak, ana dilde eğitim konusunu, sadece bölgeye barış getirecek adımlardan biri olarak değil, aynı zamanda vazgeçilmez bir insan hakkı olarak görüyoruz.

Türkiye genelinde kamu hizmetlerinin toplam harcamalar içerisindeki payı yüzde 29 iken 21 bölge ilinin ortalamasında sadece yüzde 7’dir. Yani, devletin genel kamu harcamaları Türkiye genelinde bölgede yaptığı harcamaların neredeyse 5 katından daha fazladır. Buna karşılık, 2006 yılında Türkiye genelinde savunma ve güvenlik adı altında yapılan bütçe harcamaları kişi başına 299 YTL iken bölgedeki 21 ilin ortalaması 439 YTL olarak gerçekleşmiştir. Bu da, neredeyse Türkiye ortalamasının 2 katı kadardır. Yani, bölge halkının yaşamını olumlu etkileyecek kamu hizmetleri harcamalarında Türkiye ortalamasından 5 kat daha az, ama güvenlik harcamalarında Türkiye ortalamasından 2 kat daha fazla harcama yapılmıştır.

Yine, önemli refah göstergelerinden biri olan kişi başına elektrik tüketimi bölgede 769 kilovat saattir. Türkiye ortalaması ise 1.808 kilovat saattir.

Türkiye genelinde ortalama olarak 1.000 kişiye 80 özel otomobil düşmekteyken bölgede bu rakam 1.000 kişiye 27’dir. Bunları uzatmak mümkün. İnsani gelişmişlik endeksi açısından hangi kalemi ele alırsanız alın, bölgeler arası gelişmişlik farkının ne kadar derin bir uçurum hâlinde olduğunu görmek mümkündür. Bölgeler arası gelişmişlik farkı bu kadar derinleşirken, ne gariptir ki, Türkiye’nin tek kapsamlı bölgesel kalkınma programı olan GAP da uygulamadaydı. Bugün geldiğimiz noktada, GAP’ın aslında bir kalkınma programı değil, bir kandırma programı olduğunu görüyoruz. Ortaya çıkan rakamlar bize bunu göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge illeri, mahallî idare harcamalarından aldıkları paylar itibarıyla da seksen bir il sıralamasının en alt kısımlarında yer almaktadırlar. Kişi başına mahallî idare harcamasının Türkiye genelinde 429 YTL olduğu 2006 yılında bölge illerinden sadece Tunceli bu ortalamanın üzerine çıkabilmiş, geri kalan yirmi ilde ise kişi başına yerel yönetim harcamaları 250 YTL’nin altında kalmıştır. Bölge belediyeleri kişi başına 250 YTL’lik yerel idare harcamasıyla yetersiz olduklarıyla suçlanırken, kişi başına yerel yönetim harcaması Rize’de 1.763, Kocaeli’de 1.063, Ankara’da 918 YTL olarak gerçekleşmiştir. Ortada bu kadar vahim bir tablo varken, bölge halkına reva görülen yaşam kalitesi bu kadar düşükken, acaba AK Parti neyine güvenerek 2009 yılında yapılacak yerel seçimlerde Diyarbakır’ı alacağını iddia ediyor?

SAFFET KAYA (Ardahan) – Türkiye’nin seksen bir vilayeti…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sıkıntı var, sıkıntı.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – 2008 yılı bütçesinde ve Devlet Planlama Teşkilatının 2007-2013 Kalkınma Programı’nda bölgeler arası sosyoekonomik eşitsizliği giderecek hiçbir proje yer almıyor. Bölge halkının barış ve özgürlük talepleri ise, savaş tamtamları arasında susturulmaya çalışılıyor. Diyarbakır’ı alabilmek için hem halkın barış ve özgürlük taleplerine hem de eşitlik ve adalet taleplerine duyarlılık konusunda DTP’yle yarışmanız gerekecek. Ama bu Meclisin önüne getirdiğiniz ne Hükûmet Programı’nda ne de 2008 yılı bütçesinde böyle bir yarışın izlerine rastlanmadı. Halka hizmet için yarış güzeldir. Yeter ki demokratik olsun, yeter ki hilesiz hurdasız olsun. Biz böylesi bir yarışa her zaman hazırız diyor, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kışanak.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici’ye ait.

Buyurun Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika, Sayın Binici.

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından sunulan 2008 yılı Merkezi Yönetim -GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı- Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bölgeler arası dengesizliklerin vahim boyutlara ulaştığı ülkemizde, GAP projesinin bölge halkı açısından hayati önem taşıdığını uzun uzun ifade etme gereğini duymuyoruz. Ancak yılan hikâyesine dönen cumhuriyetin bu en önemli projesinin hâlen hak ettiği değeri görmüyor olması vahim bir durumdur.

Bir yandan ulaşılabilir AB fonlarının bölgeye aktarılması meselesinde Hükûmet politikalarının yeterli hizmeti sağlamadığını düşünüyor, bir yandan da özel Hükûmet politikalarının bölge için pozitif ayrımcılık perspektifinde şekillendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kadınlar, çocuklar, göç ettirilmiş insanlar, kentsel dönüşüm ve entegrasyonla ilgili oldukça acil ve hayati sorunlar bulunmaktadır. Sosyoekonomik gelişmişlik indekslerinde her iki bölge de diğer bütün bölgelerin gerisinde bulunmaktadır. Bu konularla ilgili olarak Hükûmet otoriteleri tatmin edici ve yapıcı uygulamalarda bulunmamaktadırlar.

Hükûmet, bölge için hazırlamış olduğu projelerde katı bir merkeziyetçi politika gütmekte ve yerel yönetimlerle sağlıklı ve adil bir diyalog kurmamaktadır.

Merkezî otoritenin “yerindenlik” ilkeleriyle kucaklaşmak konusundaki yetersizlikleri çözümsüzlük durumunu derinleştirmekte ve sosyal, siyasal patlama risklerini artırmaktadır. Bölgedeki, siyasal, toplumsal barış ve istikrar için, bölgeler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve bölgede, başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin sağlanmasının bir gereklilik olduğu unutulmamalıdır. Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal politikalar ve ayarlamalar, tutarlı, kapsamlı, sistematik bir biçimde karşılıklı olarak yapıcı ve birbirini besleyici bir biçimde yürütülmelidir.

Değerli milletvekilleri, GAP İdaresinin resmî İnternet sitesinde bakın GAP nasıl tanımlanıyor: “Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgeler arası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan, aynı zamanda ülkemizi uluslararası alanda markalaştıran son derece önemli ve kapsamlı bir projedir.” Yani, az evvel sözünü ettiğim sorunların çözümüne dönük somut bir projeye dönüştürülebilme olanağı bulunan bir yapı olarak tanımlanmıştır GAP. Fakat, Sayın Başbakan ne diyor: “Türkiye’nin sorunu GAP değildir.” diyor. Bu “Biz belli konuları aşamıyoruz, belli konularda politika üretemiyoruz” demenin bir başka biçimi midir acaba? Çünkü, GAP bölgesinin böyle bir merkez hâlini alabilmesi kapsamlı iç ve dış politikalarla mümkündür. Yani, aslında “yurtta barış dünyada barış” ilkesinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Doğru ve dostane komşuluk ilişkileri ve iç huzur ile istikrarla mümkündür. Tabii, istikrarsızlığın istikrarıyla değil, sürdürülebilir bir kalkınmanın istikrarıyla.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 1927’deki resmî nüfus sayımı verilerine göre Türkiye’nin üçüncü büyük sanayi kenti olan Diyarbakır’ın, 2003 yılı verilerine göre sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi bakımından altmış üçüncü sıraya gerilemiş olduğunu görüyoruz. Bu, ülkenin doğusunu, ülkenin batısının ekonomik periferisi durumuna getirmek anlamına geliyor. Siyasal ve ekonomik merkez olarak batı ve onun periferisindeki bir alt alan olan doğu ve güneydoğu… Şimdi bölgeyi böyle bir periferi olmaktan kurtarıp bir ekonomik merkez hâline getirme olanaklarımız var. Bu ise doğru ve uygulanabilir politikalarla mümkündür. GAP projesinin sistemli bir politikayla, Orta Doğu için çekim merkezi olabilecek bir bölge yaratmaya dönük olanakları söz konusudur. Bu olanakları neden değerlendirmeyelim?

Bundan önceki dönemde ülke yirmi altı istatistiki birime ayrılmıştı. Bunun amacı oluşturulan istatistiki birimler aracılığıyla ekonomik gelişmeyi “yerindenlik” ilkesi doğrultusunda sürdürmek gibi görünmektedir. “Yerindenlik” ilkesi bakımından hepimizi umutlandırmış olan bu yapılanmanın iç dinamiklerine bakalım: Adıyaman, Kilis ve Gaziantep bir birim oluştururken, Diyarbakır ve Şanlıurfa bir birim oluşturmaktadır. Şimdi, akıl kârı mı bu? Bir yanda Nemrut Dağı, Arsemia’sı, Kommagene Krallığı ile Adıyaman, öbür yanda peygamberler diyarı Şanlıurfa, üstelik köyleri birbirine bakan iki il. Neden turizm eksenli bir planlama yapılarak bu iki il bir birim olarak tasarlanmamıştır?

Şimdi, biz bölgenin bütün Orta Doğu’da bir merkez olabilme potansiyelini ve gücünü tartışıyoruz, Hükûmet ne yapıyor? İç ilişkilerdeki merkezleri kaydırmaya çalışıyor. Evet, Sayın Başbakanım, sözlerinizi şimdi daha iyi anlıyoruz. “GAP Türkiye’nin sorunu değildir.” diyorsunuz, haklısınız, Türkiye’nin sorunu merkezlerin tanımlanmasıyla ilgiliymiş, bunu bize gösterdiniz.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2003-2007 arası kamu yatırım paylarını nüfusa oranladığımızda ise ortaya çıkan tablo şudur: Doğu Anadolu’da yaşayan bir kişi 1 lira yatırım alıyorsa Güneydoğu Anadolu’da yaşayan bir kişi 1,21 lira, Ege’de 1,16, Akdeniz’de 1,34, Marmara’da 1,67, İç Anadolu’da 1,67, Karadeniz’de ise 2,1 lira yatırım almıştır. Şimdi soruyorum size: Bu düzeydeki kamu harcamalarıyla mı bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarını ortadan kaldıracaksınız?

Değerli vekiller, bilindiği üzere Türkiye’nin cari açık konusunda en fazla başını ağrıtan sektör enerji sektörüdür. GAP projesinin yazgısını biraz yakından incelersek, aslında hükûmetlerin asıl kaygısının bölge insanı olmadığını, bu kaygının enerji sektöründeki sorunları giderme temelinde olduğunu göreceksiniz.

Hedeflenen enerji üretimi büyük oranda sağlanmış olduğu hâlde, sulanabilir tarım arazileri konusunda hedefin yalnızca yüzde 14’ü gerçekleşmiştir. Yani “Biz, bize lazım olan enerjiyi elde ediyoruz, geri kalan meseleleri ikinci plana itiyoruz.” biçiminde bir anlayış söz konusudur. Eğer, böyle olmasaydı, biraz daha enerji hırsıyla, Hasankeyf gibi kültürel, tarihsel bir mirasın sular altında bırakılması gibi bir konu gündemimizi bu kadar meşgul eder miydi?

Bölgeler arası eşitsizlikleri giderebilecek adaletli bir kamu yatırım politikasının geri kalmış bölgelere göreli olarak daha fazla ödenek ayrılması gerekirken, durum tam tersi olmaktadır. Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında en alt sırada bulunan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, nüfuslarının hak ettiği orandan bile daha az kamu yatırımı almışken, Ege hariç diğer bölgeler nüfuslarından daha fazla yatırım almış, ne mutlu ki, özellikle Karadeniz Bölgesi kamu yatırım oranlarında en öne çıkmıştır. Aldığı pay, Doğu Anadolu’nun 2 katından daha fazla iken Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden de tam 1,73 kat daha fazla kamu yatırımından faydalanmıştır. Tabii ki, sosyoekonomik gelişme itibarıyla beşinci sırada bulunan Karadeniz Bölgesi’nin gelişmiş bölgelerden daha fazla kamu yatırımı alması, bölgenin kalkınması ve diğer bölgelere yetişmesi için önemlidir. Bölgeler arası gelişmişlik farkının kapatılması için yapılması gereken şey, daha nüfusları oranında bile yatırım alamayan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun diğer tüm bölgelerden daha fazla kamu yatırımından faydalanmasını sağlamaktır. Bunun için yapılması gereken ise GAP projesinin, tam da tanımlandığı biçimiyle, gerçek kimliğine kavuşturulması eksenli bir çalışmadır. Yani, GAP, bugün, planda sözü edilen tüm sektörlerdeki yatırımları içine alan, sürdürülebilir insani kalkınmaya dayalı, entegre bir bölgesel kalkınma projesi olarak uygulanmalıdır. Bu nasıl mümkün olacaktır? Sorunlarımızın doğru bir biçimde tanımlanması ve konuşulmasıyla elbette.

Bölgeler arası gelişmişlik farkını sona erdirmeyi hedefleyen GAP’ın en büyük handikaplarından biri de uygulamalardan kaynaklı olarak bölgenin kendi içinde yaratılan eşitsizliklerdir. Örneğin, Suriye sınırında son derece verimli alüvyal topraklara sahip olan Suruç ilçemizde GAP çerçevesinde otuz yılda tek bir çalışma yapılmamıştır. Bölgede aynı zamanda sulu tarıma öncülük eden ve bilinçli bir çiftçi potansiyeline sahip olan Suruç ilçemiz, sulu tarımla ilgili ürün desenlerinin de öncülüğünü yapmaktadır. Ancak, baraj gölüne oldukça yakın olan bu topraklarda yaşayan yurttaşlarımızın tek geçim kaynağı tarım olmasına rağmen, ne hikmetse, otuz yıldır GAP’tan en küçük bir fayda görmemişlerdir. Suruç çiftçisine verilen bu cezanın nedenini merak ediyoruz doğrusu.

Gerilimlerle, gerginliklerle dolu bir bölgede ekonomik gelişmenin yükselmesini beklemek akla uygun değildir. Bölgedeki siyasal, toplumsal barışın ve istikrarın, bölgeler arası eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve bölgede başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin sağlanması yolunda bir gereklilik olduğu unutulmamalıdır.

O hâlde, sorun bütün boyutlarıyla ve bütünlüklü olarak ortaya konulmalıdır ki, çözüm perspektifleri de geliştirilebilsin. Bölgedeki sosyal, ekonomik, politik ve kültürel sorunların, Kürt sorunuyla ilgili olarak bir çözümsüzlük durumunun birer sonucu olduğunu vurgulamak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Binici, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bundan başka, Kürt sorununu, bütünlüğü içerisinde, bütün boyutlarıyla ele alabilecek bir projenin, kapsamlı ve bütünlüklü bir sivil çözüm projesinin geliştirilmesi gerektiği de açıkça ortadadır.

Hâl böyle iken, temel olarak şu ilkeyi esas almak kaçınılmazdır: Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal politikalar ve ayarlamalar tutarlı, kapsamlı ve sistematik bir biçimde, karşılıklı olarak yapıcı ve birbirini besleyici bir biçimde yürütülmelidir. Özel Hükûmet politikalarının bölge için pozitif ayrımcılık perspektifinde şekillendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Binici.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.

İlk söz, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de ekonomik kalkınma açısından strateji ve politika planlamasının en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zaman kesitinde, Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜİK bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Evet, Türkiye’de planlamaya çok fazla gereksinim duyulduğu bir zaman kesitinden söz ettim, gerçekten. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çünkü, küresel kapitalizm öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, gelinen bu noktada ekonominin ve büyümenin insanla ilişkisi kopmuştur. Bugün dünyada iş yaratmayan büyüme yaygınlık kazanıyor. Büyüyen sektörler, bulunduğu ülkeye ya da o ülkenin insanlarına karşı, ne yazık ki, yeterince sorumluluk duymuyor. Bunlar, daha çok bağlı olduğu ana şirkete karşı sorumluluk içindedirler. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur, oyunun kuralı budur. Çünkü, söz konusu şirketler, ana şirket adına yatırım yapmaktadırlar ve onun nam ve hesabına kâr sağlamayı amaçlamaktadırlar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte küreselleşen piyasaların eşitsizliği, adaletsizliği, işsizliği ve yoksulluğu daha da artırmakta olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi hâlâ bu gerçeğin farkına varabilmiş değildir.

Ekonomi gemisini gözü kapalı bir şekilde yürütmeye çalışıyorsunuz. Tabii ki, gemi yol alıyor, iklim müsait, ekonomi büyüyor, ihracat artıyor, bütçe açığı daralıyor, borçların millî gelire oranı geriliyor. Ancak, bunun maliyeti ne oluyor, topluma maliyeti ne oluyor, teknik deyimle sosyal alternatif maliyeti ne oluyor? Bunu, hiç ama hiç tartışmıyoruz, aklımıza getirmiyoruz. Bize göre, Türkiye’nin geleceğini bu yanlış politikalarla, bilinçsiz, rastgele politikalarla ipotek altına sokuyorsunuz.

Ayrıca, belli konulardaki iyileşmeleri sadece Türkiye’yi ele alarak, kapalı devre anlatıyorsunuz. Bizimle beraber benzer statüde olan diğer ülkelerde, acaba, 2002-2007 yıllarında nasıl ve hangi alanlarda gelişmeler sağlanmıştır, bunları hiç dile getirmiyorsunuz.

Bakınız, bize benzeyen ekonomilerin 2002 ile 2007 arasında ortalama ekonomik büyüme hızı Türkiye’den daha yüksek olmuştur. Karşılaştırmayı son iki yıl itibarıyla ele alırsak, yani 2006 ve 2007 yıllarını ele alırsak, gelişmekte olan, daha doğrusu bize benzeyen ülkelerle Türkiye’nin arasındaki kalkınma hızı daha da artıyor, açılıyor. Onlar yüzde 7,3 kalkınmışlar, Türkiye ise yüzde 5,5 kalkınmış ve bu ülkeler, yani bize benzeyen ülkeler, Türkiye’den daha yüksek büyüme hızlarını, çok daha düşük cari açıklarla gerçekleştirmişler. Örneğin, benzer ülkelerin ortalama cari açık oranı 2002-2007 yılları arasında yüzde artışın katı olarak yaklaşık 1,5 kat artmışken, Türkiye’de 10 kat artmış.

Yetkililer sık sık şunu dile getiriyorlar: “Finanse edildiği sürece cari açıkla yaşamaya devam edeceğiz.” Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayış, Türkiye’yi yabancının parasına aşırı ölçüde bağımlı bir spekülatif büyüme modelinin tutsağı hâline getiriyor. Bugün bir birimlik bir ekonomik büyüme veya ihracat artışı sağlamak için Türkiye önceki yıllara göre daha fazla miktarda ithalat yapmak zorundadır. Nitekim, 2002 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70’lerin üzerindeyken, şimdi yüzde 60’lara gerilemiştir. Artan ithalatın finansmanını nasıl karşılıyorsunuz? Dışarıdan borçlanarak. Borçla gerçekleştirilen ithalatın artışı ise, her gün sayıları daha fazla artan yerli sanayiciyi piyasadan kovuyor, piyasadan sürüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuçta ne oluyor, şu anda belki farkında değiliz, ama sonuçta ne oluyor? Kan kaybederek ekonomik büyümeyi şimdilik sağlamış oluyoruz. Kendini yok eden, üretim gücünü yok eden, bir ekonomik büyümeyi gerçekleştirme çabasında olan tek ülke şu anda Türkiye’dir. İşsizlik ve yoksulluk artıyor, bugün gerçek işsizlik, benden önce konuşan arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi, resmî işsizliğin en az 2 katıdır.

Hükûmet, asgarî ücreti 419 YTL’ye çıkardığını iftihar ederek, sık sık dile getiriyor. Peki Türk-İş’in hesapladığı açlık sınırı nedir? Yaklaşık 700 YTL. Buna göre ücret ve gelirleri 419 YTL ile 700 YTL arasında olan ne kadar işçi, memur, çiftçi, küçük esnaf ve sanatkâr, hatta, emekli var ise, demek ki, bunların hepsi açlık sınırının altında yaşam mücadelesi yapıyor. AKP’den önceki yıllarda Türkiye’de kimsesizlerin, garibanların, işsizlerin açlığından ve yoksulluğundan söz ediliyordu, ama AKP döneminde ne yazık ki, çalışan, üreten ya da sosyal güvenlik şemsiyesi altında olanların açlığından ve yoksulluğundan söz eder duruma geldik.

Tarım ve hayvancılıktaki çöküş derinleşmektedir. Çiftçimiz borcunu döndüremiyor değerli milletvekilleri. Tarım Krediye ve Ziraat Bankasına olan borcunu ödeyebilmek için Türkiye’de çiftçilerimiz, yabancı bankalara gidip tüketici kredisi borcu yapıyorlar ve borçlarını döndürmeye çalışıyorlar.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Öyle bir şey yok! Öyle bir şey yok!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Böyle bir şey var! Bugün Hayrabolu’da -örnek vereyim size- 700 bin dönüm toprağımız vardır, 350 bin dönümü ipotekli hâle gelmiştir. Gidiniz Hayrabolu’daki çiftçilerden öğreniniz.

Küçük esnaf ve sanatkârın büyük bölümü, dükkânını siftah yapmadan kapatırken, ayrıca, Bağ-Kur ile Maliyenin kıskacından kurtulamıyor. Ödenmeyen çekler, protesto edilen senetler ve iflaslar hızla artıyor.

Türkiye’nin borcunu beş yılda ikiye katladınız değerli milletvekilleri. Dünyanın en yüksek reel faizini vererek son beş yılda 161 milyar dolar faiz ödediniz. Yanlışlarınızla, Türkiye’yi son derece tehlikeli yeni bir tür borçlanma noktasına getirmektesiniz. Geçmiş dönemlerde dış açık ve borçlanma kamu sektöründen kaynaklanıyordu, ekonomi krize girdiğinde istikrar arayışlarında kamu bütçe dengesinin sağlanması yeterli oluyordu. Şimdi ise özel sektörün borç yüküyle karşı karşıya ekonomi. Toplam dış borcun yüzde 61’i bugün özel sektör borçlarıdır. 2007 Haziranında 140 milyar dolara ulaşmıştır özel sektör borçları. 2002-2007 arasındaki artış oranı yüzde 210. Bu durum ulusal ekonominin dengelerini tehdit etmeye başlamıştır Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Bu nedenle, Hükûmetin, Merkez Bankasının ve hatta IMF’nin bir an önce şu soruyu kendilerine sormaları gerekiyor: Türkiye’nin tutsak edildiği bu dışa bağımlı, spekülatif büyüme sürecinde özel sektörün aldığı kararlar gerçekten akılcı kararlar mıdır, doğru kararlar mıdır ve toplumsal yarar açısından en doğru kararlar mıdır? Eğer kur riski patlarsa özel sektörün bu borçları nasıl karşılanacaktır, kimin tarafından karşılanacaktır? Hükûmetin ve Merkez Bankasının bu konuyu bir an önce açığa kavuşturması gerekmektedir.

Ne yapmak gerekiyor? Türkiye’de sanayileşmeyi ve teknolojik gelişmeyi hızlandıracak politikaları acilen uygulamaya sokmalısınız. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünyada yükselen sanayiler var, güneşi yükselen sanayiler var. Bunun için, dünyada güneşi yükselen sanayileri ya da güneşi batmayan sektörleri dikkate alarak, Hükûmet bir an önce yeni bir kalkınma yol haritası hazırlamalıdır. Bu harita uyarınca üretimde, ihracatta, istihdamda ciddi bir atılıma girişmelisiniz, Dokuzuncu Plan’ı bu çerçevede strateji ve politika planlaması mantığıyla yeniden revize etmelisiniz ve Devlet Planlama Teşkilatını da bu çerçevede yeniden organize etmelisiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de kamu sabit sermaye yatırımları çok düşük, çok düşük. Avrupa 100 dolar kamu sabit sermaye yatırımı yapıyorsa, Türkiye 15 dolar yapıyor. Yani böyle bir şey olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bir an önce, bu kamu sabit sermaye yatırımlarını, yeni yol haritası çerçevesinde, Türkiye’nin, önceliklerle, bir an önce, bir seferberlik anlayışıyla tamamlaması gerekiyor.

Tarım ve hayvancılığı Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde yeniden yapılandırmalısınız. Hayvancılığı, özel önem taşıyan bir sektör konumuna getirmelisiniz.

Güneydoğu Anadolu Projesi’ne yeni bir anlayışla mutlaka ve mutlaka sahip çıkmalısınız.

Gençlerin, kadınların ve özürlülerin istihdamına öncelik tanıyacak özel istihdam projelerini uygulamalısınız.

Ulusal bankacılığın geliştirilmesine özel bir önem göstermelisiniz.

Organize sanayi bölgelerindeki mevcut boş kapasitelerin öncelikle devreye alınmasına özen göstermelisiniz.

Kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi için ne gerekiyorsa yapmalısınız.

Asgari ücreti ve emekli maaşlarını, insan onuru ve saygınlığına yaraşacak şekilde, bunu gerçekleştirecek yeni bir millî gelir politikasıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeye rağmen, çok az bir zaman sürecinde konuşmak durumunda kaldım, teşekkür ediyorum ve bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil’e aittir.

Buyurun Sayın Tamaylıgil.

Süreniz on üç dakika Sayın Tamaylıgil.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

On üç uğursuz bir rakam, baştan bunu on dört yapsak.

BAŞKAN – Grubunuz vermiş efendim, bende kabahat yok.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. Anlayışınızla uzatabileceğinizi düşünüyorum, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sağ olun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önce, SPK’yla başlayalım, çünkü benim mesleki hayatımın içinde de önemli bir konuyu teşkil eden Sermaye Piyasası Kurulu.

Sermaye piyasası nedir? Sermaye piyasası, bu ülkede doğrudan yatırımların teşviki açısından ve kaynağının sağlanması açısından çok önemli yeri olan ana bir piyasamız. Peki, sermaye piyasası ülkemizde yeterince gelişebilmiş midir? Ne yazık ki hayır. Çünkü, kamu iç borçlanma gereğinin o yüksek montanlı büyüklüğü, sermaye piyasası içerisinde direkt kaynak aktarma piyasası olan hisse senedi piyasasının önünde önemli bir engel olmuş, gelişmesini de -yıllar itibarıyla baktığınızda- çok net olarak ortaya koymasına engel teşkil etmiştir.

Şimdi, sermaye piyasasına nasıl baktı Hükûmetimiz? Geçtiğimiz dönem ve bu dönem diye baktığımızda, sermaye piyasası ve borsa aslında hep başarının bir işaretçisi mi acaba diye kullanıldı. AB’yle ilgili görüşmeler yapılırken Sayın Başbakan ve beraberindeki heyet “İşte ne kadar doğru yapıyoruz, İMKB İstinye gürlüyor.” dedi ve ondan sonraki sürece baktığınızda, “Acaba bu piyasanın gelişmesi için bunu tamamlayıcı olarak ne yapıldı?” diye sorduğunuzda, özelleştirmelere bakmanız yeterli. Özelleştirmelerin acaba yüzde kaçı bu ülkede halka arz dediğimiz, yani sermaye piyasası mekanizmalarında küçük yatırımcı ve halkı direkt kendine hedef alan ölçüde gerçekleşmiş? Ne yazık ki yüzde 15’ler civarına bile varmamış. Peki, bu Hükûmet döneminde farklısı mı olmuş? Hayır, yine blok satışlar, doğrudan satışlar, büyük hisse satışlarıyla gerçekleşen bir özelleştirme. Bu piyasaya güven verecek eylemleri gerçekleştirmeden, bu piyasanın gelişmesini beklemek de ne yazık ki imkânsız.

Diğer taraftan, sermaye piyasasının gelişmesi güven ister. Güven faktörü de bu piyasaya yatırım yapmış olan kişileri mağdur etmeyecek eylemlerden veya mağdur olmuşları bu noktada çözüme götürecek kararlardan çıkar. Peki ne yapılmıştır? Geçtiğimiz dönemlerde, bankalarla ilgili birtakım el koyulmalar yaşanmış, burada mağdur olan küçük yatırımcı için sürekli hak aranmış. Geçtiğimiz dönemde, Bankacılık Yasası da dâhil olmak üzere pek çok yasa çıkarken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Bu küçük yatırımcının burada suçu yok ve buradan el koyduğunuz bankalar örneği var, bunu başka bir yatırımcıya, yabancıya satıyorsunuz, buradakilerin hakkını koruyun.” dendiğinde, ne yazık ki bu göz ardı edilmiş, piyasanın gelişmesi önünde engel olarak kendini göstermiştir.

Peki, küçük yatırımcı dediniz de, SPK’yla ilgili çok önemli bir konu şimdi unutuldu, geçen dönem çok konuşmuştuk. Biliyorsunuz, yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımız var. Bunlar 60’lı, 70’li yıllardan itibaren yurt dışına göç etmiş, orada iş imkânı, kendi bölgesine, ailesine katkı sağlama imkânı arar iken bir taraftan çalışmış, bir taraftan da tasarruflarını bir kenara koyup biriktirmiş, “Bir gün, benim gibi ailem buralara gelmesin, benden sonraki nesiller ve ülke kalkınmam iyi bir şekilde gerçekleşsin.” demiş ve bu kişiler, kendi yaşadıkları çevrelerde, faize de karşı olarak düşünen bir düşünce tarzıyla, o kutsal inançlarının etkilendiği ve bunların kullanıldığı bazı kişilerin ellerine düşmüşler. Geçen dönem, dört sene uğraştık. İki sene, zorla bir araştırma komisyonunu oluşturmak için uğraştık. Sonunda araştırma komisyonu kuruldu, kararlar çıktı, araştırmalar yapıldı, tavsiyeler ortaya kondu. Sene 2005, rapor yayımlandı. 2006 görüşüldü. 2007’nin sonuna geldik, Hükûmet aynen devam ediyor. Ama, çoğunluğu Avrupa’da yaşayan o vatandaşlarımız hâlâ mağduriyetiyle baş başa kalıyor. Bu yetmiyor gibi, bu şirketlerin ilgili ortaklıklarıyla yapılması gereken kanuni tavsiye süreci var. Yani, bunu komisyonun AKP’li geçmiş dönemdeki üyeleriyle beraber karşılaştırdık. Bir kısmı hâlâ bu sıralarda oturuyor. Ne yapıldı? Hiçbir şey. Hiçbir şey yapılmadığı gibi, bu şirketlerle ilgili yurt dışından gelen belge ve bilgiler, bu belge ve bilgilerin işlemesi gereken mekanizma şu anda duruyor. Sadece ve sadece, Değerli SPK Başkanımız -30 Ocak gibiydi sanırım- ocak ayının sonunda dedi ki “Ya, bunların hepsi değil, bazıları da yüzdürülebilecek şirket.” Biz de kendi raporumuzda “Yüzdürülebilecekler olabilir.” demiştik. “Bunları biz uygulama içerisinde çözeriz” dediler, ama bugün aralıktayız. Ne yaptınız Sayın Başkan? Hiçbir şey. Peki, yeni, koordinasyondan sorumlu Sayın Bakanımız, siz ne yaptınız? Yine hiçbir şey ve bugün hâlâ o kişiler sorunlarının çözümünü bekliyor ve işin enteresanı, öyle bir sistem işliyor ki Sermaye Piyasası Mevzuatına aykırılıktan cezası katileşmiş bu şirketlerden birinin kendisi yönetim kurulu başkanı ve on tane üyesi, cezalarını iki defa ertelettiler. Erteletmenin de şartları nasıl oluştu, onu da bir… Tabii ki yargının kararına saygılıyız, ama aralık sonunda bu süre bitiyor. Şimdi, bunun takibini nasıl yapacaksınız, biz de onu takip edeceğiz Sayın Başkanım.

Şimdi, dün, çok enteresan bir satış oldu TMSF tarafından ve bu satış ihale adı altında gerçekleşti, ama ben, biraz, ticari eğitim almış bir kişi olarak ihalenin bir kişiyle nasıl yapıldığını da çok merak ediyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Tahsis, tahsis!

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu ihale midir yoksa katılanların son gün kaçıp gittikten sonra “Şu falan adrese gidecek” diye kararlaştırılmış, sonucu belli bir çalışma mıdır? Bunun büyük bir soru işareti vardır. Bunu gerekli makamların cevaplaması lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Adrese teslim!

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bir de o satılan şirketlerin küçük yatırımcıları var. Bir de o küçük yatırımcılar için ne yapıyorsunuz? Onun da cevabını sizlerden bekliyoruz.

Şimdi, biraz önce, burada, Vadeli İşlemler Borsasıyla ilgili birtakım açıklamalar oldu. Bunlara baktığımız zaman -önemli gelişmelerdir, destekleriz ama- orada birtakım manipülasyon iddiaları olmuştu basına yansıyan. Bunlarla ilgili bir soruşturma açtınız mı? Oradaki Teftiş Kurulu Başkanı, bir hanım, görevinden alındı, sonra iade ediliyor, sonra… Akıbeti ne oldu? Bunların cevaplanmasını dilerim.

Aynı zamanda, burada, İMKB adına Vadeli İşlemler Borsasında yönetim kurulu üyeliği yapan kişinin İMKB’den olması gerekli mi, gerekmez mi, öyle mi? Diğer taraftan baktığınızda, bir KOBİ borsaları var, gelişmekte olan işletmeler piyasası diye, bu KOBİ borsaları ne oldu? Bugün, yasası, iki seneyi aşkın süre oldu, çıktı. Acaba, nihai olarak nereye geldik?

Bir konu da şu: Bakın, bir İmar Bankası olayı geldi. Sürem çok az kalıyor ama onu da anlatacağım. İmar Bankası olayında hazine bonosu önemli bir başlıktı: Olmayan hazine bonolarının satışı. Peki, dört sene önce, yine aynı, ben bu kürsüdeyim ve Sayın Babacan o zaman konudan sorumlu Bakan. Kendisine şunu sordum: Bugün, hisse senetleri, merkezî kayıt kuruluşunda kayıt altındadır, isim bazında, müşteri bazında. Peki biz hâlâ bunları, DİBS’leri, yani devlet iç borçlanma senetlerini kayda alabildik mi? Hayır. Dört sene geçti. Neden alamıyoruz, almamızın önündeki engel ne? Bir de onu sorgulamak isterim.

Şimdi, tabii, SPK’nın bünyesinde, gayrimenkul değerleme yetkisini verme de var. Peki, şunu da soracağım: Bir gayrimenkul değerleme belgesi olan şirket, bu yetkiyi kaybettikten sonra tebliğle tekrar almış ve bu tebliğin hazırlama aşamasında olan kişi, bu şirkete, görevinden ayrılıp yönetici olarak geçmiş midir? Bunun da cevabını Sayın Başkandan istiyoruz.

Şimdi, BDDK’ya geçmek istiyorum. BDDK deyince verilen rakamlar, işte, artan aktif büyüklükleri, bunlar güzel. Peki, BDDK’yla ilgili baktığınızda, bir yasa çıktı Türkiye’de. Bu yasa neydi? Bankacılıkla ilgili reform yasası. Ama o reform yasası değildi. O, hortum yasası ile BDDK, TMSF’nin kendi teşkilat yasalarının birleştirilip bankacılık yasası çıkarttık diye çıkartılan IMF direktifli bir yasaydı. Biz, geçen dönem Mecliste bu konuyla ilgili araştırma komisyonu kurduk, finansal faaliyetlerle ilgili. Görüşebildik mi? Başkanı da hâlâ bu Meclistedir o komisyonun. Bu Meclise getirip görüşme imkânı bile olmadan bir Bankacılık Yasası çıktı. Onun içinde de yatırımcıları koruyacak tekliflerimiz vardı. İşte, birtakım finansman, özel finans şirketlerinde büyük bir şekilde hak kaybına uğramış kişileri kurtaracak, onların önünü açacak, TMSF yönlendirmeli bir karardı. Ne oldu? Gece görüşülürken Mecliste, bir anda bir emir geldi, Bütçe Komisyonundan geçmişken o da gitti.

Şimdi, bankacılığı konuşurken, büyüdük küçüldük derken şuna iyi bakmak lazım: Türkiye’de bundan dört beş yıl önce yabancı payı kaçtı? Yüzde 4, yüzde 5. Bugün kaç? Borsadakilerle beraber, baktığınızda, yüzde 42’ye geldi. Peki dünyada ne oluyor? Yani, bizim Batı ülkeleri olarak baktığımız dünyada bu rakamlar ne? Avrupa Birliğinde ne? Mesela, Avusturya’ya bakıyorsunuz 19, Fransa’da 19, Danimarka’da 17, İtalya’da 8, Hollanda’da yüzde 2. E niye bizde böyle bir anda yüzde 42’ler?

Şimdi, önümüzde Halk Bankası var, arkasından Ziraat deniyor, tamamı gidecek. Bir ülkenin bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi demek, onların kararında bir reel sektör, bundan sonraki sanayi hedeflerinin gerçekleşmesi demektir. Bunları hiç dikkate almadan “Babalar gibi satarız...” Satarsınız, ama ondan sonra sizin ekonominizin yönlenmesi ne olacak?

Ve dünya, bakınız, beş yıldır bir saadet dönemi yaşıyordu finansal piyasalarda. Ama o saadet dönemi ne yazık ki sona doğru geliyor. Ve işte kredilendirme sistemi problemleri. Bu kredilendirme sistemi problemlerinin yarattığı dalgalanmalar -ki, orada öksürüyorlar, rüzgâr çıkıyor, bizde fırtınaya dönüşüyor- dünyayı tehdit edecek. Buna karşı BDDK ne tür tedbirler alıyor? Bazen, görüyorum, işte, “Mr. John Bankalar Birliği Başkanı olmasın, yabancı miktarı artmasın.” diye Başkan iyi niyetle söylüyor. Bazı sanayi odaları da “Aman, tehlikeye gidiyoruz, dikkat edin, kredilerde, özellikle yabancı para üzerinden kredi kullanılan mekanizmanın tehlikeleri var.” diyor. Ama, vizyon olarak, misyon olarak ne yapılıyor? Önümüzde böyle bir süreç geliyor. Buna nasıl hazırlanılıyor?

Diğer taraftan, baktığınızda, BDDK’da uzman olmak için doktora isteniyor. Peki bu doktora… Felsefe doktorası yapan uzman olmaya yeterli mi oluyor Sayın Başkan? Veya Danıştay tarafından göreve iade kararları alanlar niye gelmiyor?

Bakınız, protestolu senetler, ödenmeyen çekler, bunların arasında kredi kartlarında ödenmeyen miktarlar üçer, beşer, onar kat artmış. Bunlara çok iyi bakmak lazım bankacılık sistemini değerlendirirken.

Diğer taraftan, bakıldığında, Halk Bankası ve Ziraat Bankası… Bakın, Halk Bankası ve Ziraat Bankası Türkiye’nin hem esnafı hem çiftçisi açısından çok çok önemli, geleceği açısından önemli. Bunları da satmaya gidiyoruz. Aman yapmayın, durun! Çiftçiye, esnafa, size oy veren değerli temsilcilere bu haksızlığı yapmayın. Bütün kayıtlarıyla beraber satıyorsunuz.

Diğer taraftan, TMSF büyük bir kamu KİT’i. Ama, bu, yani, baktığınızda, el koyulan şirketlerle… TMSF 5018 sayılı Kanun’la niye denetimden çıktı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Diğer taraftan, şimdi GAP İdaresi çok önemli. Bakın, 2004 yılı sonunda bizim Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal bir çiftçiler gününde dedi ki: “GAP İdaresini kapatıyorsunuz.” Sayın Başbakan “Hayır, yalan söylüyorsun.” dedi. Ama o gün Plan Bütçe Komisyonunda GAP İdaresinin kapatılmasıyla ilgili verilmiş bir taslak vardı.

Şimdi, GAP çok önemli. GAP sadece enerji, GAP sadece sulama değil, GAP bir barış projesi. 1936 yılında Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş ve yönlendirilen bir proje. Bu projenin 1 milyon 800 bin hektarlık bir sulama hedefi var. Yalnız, hedefler açısından baktığınızda ise ne kadarı gerçekleşti? Ne yazık ki bu istenilen boyutta değil.

Sayın Bakanımız “9 ilin 3’üne gittim, 6’sını da geçeyim, ondan sonra eylem planını gerçekleştireceğim.” diyor. Bugün, baktığınızda, sulamanın sadece 215 bin hektardan 263 bin hektara çıktığını görüyoruz ve buraya geldiğimiz zaman, oradaki suyun yaratacağı ekonomik zenginleşmenin, sosyokültürel gelişmenin ve iş alanları açacak olan sürecin eylem planını daha 6 ilde bırakmanın ben pek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tamaylıgil, teşekkür ederim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Bir dakika daha rica ediyorum, son bir dakika… Bir dakikada hemen bitiyorum.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz, hiç bu uygulamayı bozamam.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş’e ait.

Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz on bir dakika Sayın Keleş.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüd Merkezine, daha doğrusu, bunların ilgilendiği politikalara ve faaliyetlere ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Türkiye son beş yıldır giderek artan oranda dış ticaret açığı ve cari açık vermektedir. İhracat görünürde artmakta, ama giderek daha büyük bir oranda ithalata bağımlı hâle gelmektedir, ara malı ithalatı toplam ihracatın üzerine çıkmıştır ve aradaki fark artmaktadır. Ayrıca, bir birim üretim yapmak için gerekli olan ithalat miktarı da hızla yükselmektedir. Bir diğer deyişle, ihraç ettiğimiz ürünlerin katma değeri giderek azalmaktadır.

İktidar, cari açığın finansmanının sorun olmadığını ileri sürmektedir. Cari açığı azaltmak için gerekli politikaları oluşturmak için de yeterli çalışma yapmamıştır. Oysa dünyada son yıllarda var olan likidite bolluğu azalmaktadır, ama likidite bolluğu azalmasa da cari açık Türkiye’ye çok pahalıya mal olmaktadır, çünkü dış kaynakları Türkiye ancak çok yüksek oranda bir reel faiz vererek temin edebilmektedir.

Gelen yabancı sermayenin çok küçük bir miktarı yeni tesis kurmak için gelmektedir, diğerleri özelleştirme adı altında mevcut tesisleri satın almak, hazine arazilerini veyahut da diğer taşınmazları satın alarak yüksek rant sağlamak, borsada paralarını değerlendirmek, bankacılık sektörünün ve perakende ticaretin yüksek kârlarından yararlanmak için gelmektedir.

İktidarın cari açık konusuna ciddi olarak eğilmesi ve çözüm aramasını gerektiren başka gelişmeler de vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan biri, dünyadaki enerji fiyatlarındaki hızlı artış ve Türkiye’nin –sayenizde- dış ülkelere enerji bakımından giderek daha fazla bağımlı hâle gelmesidir, diğeri de kâr transferindeki artıştır. Nitekim, yabancı sermayenin yeni tesis kurmak, üretim yapmak, ihracat yapmak için gelmemesi sonucunda, yani döviz kazandırıcı veyahut da döviz tasarrufu sağlayıcı faaliyetler için gelmemesi sonucunda, kısa bir süre sonra kâr transferi daha ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır.

Sayın milletvekilleri, uzun yıllar dış ticaretin üretimle, yatırımla, teknolojik gelişmeyle ve hatta çeşitli girdilerin üreticiye dünya fiyatlarından verilmesiyle ilgili bir bağlantı kurulmamıştır. Bugün yerli üretimin ithal ürünlerle ikamesi söz konusudur. O nedenle de ithal edilen ara mallarının ve yatırım mallarının Türkiye’de üretilmesi, sadece dış ticaret sorunlarının çözülmesi açısından değil, ama aynı zamanda işsizliğin azaltılması açısından, istihdamın artırılması açısından da yaşamsal önemdedir.

Türkiye’nin, girdi ve enerji fiyatlarının, kredi maliyetlerinin, KDV’nin yüksekliği, döviz kurunun ihracatı olumsuz etkilemesi, ithalatı ise cazip hâle getirmesi, kayıt dışı sektörünün büyümesi ve bunun haksız rekabet yaratması, tarım ve hayvancılık sektörünün daralması ve istihdam ile ilgili çeşitli sorunları vardır. Ancak, son beş yılda bu konularla ilgili gerekli adımların atılmadığı da bir gerçektir.

Örneğin, yap-işlet-devret yöntemiyle kurulan santrallerde maliyetlerin şişirildiği ve dolayısıyla bu şişkin maliyetlerin fiyatları yükselme yolunda etkilediği çok önemli kuruluşların raporlarıyla sabit olduğu hâlde, bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır.

Gene, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması söylem olarak birkaç defa gündeme getirilmiş, ama bu konuda da hiçbir adım atılmamıştır. Ayrıca da Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin ciddi sanayi yatırımlarına, yeni üretim alanlarına yönlendirilmesi için çaba harcanmamıştır. Oysa, teşvikler bu konularda çok başarılı bir şekilde kullanılabilirdi.

Türkiye’nin ciddi bir sanayileşme politikası yoktur ve bu büyük bir eksikliktir. Bunu sadece biz söylemiyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, TİSK’in hazırladığı, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun hazırladığı Türk sanayi ve istihdam politikalarına ilişkin görüş ve önerilerle, DPT’nin hazırladığı 2008 ve 2010 yıllarını kapsayan orta vadeli programda, sanayileşme stratejisinin belirlenmesinden, sanayide orta ve uzun vadeli perspektif oluşturmak üzere genel ve sektörel politika ve belgelerin oluşturulmasından söz edilmektedir. Yani, bu belgeler vardır, iyileştirilmelidir demiyor, oluşturulmasından söz ediyor. Aslında, bu bir kara mizah gibidir. Sanayileşmiş ülkeler topluluğuna tam üye olmak isteyen Türkiye, bir sanayileşme politikasından yoksundur.

Cari açık büyük boyutlara ulaştığı hâlde cari açık konusunda da ciddi bir politika yoktur. Cari açık konusunda, eğer yanılmıyorsam, bugün bir önemli toplantı olacak. AKP İktidarının başarısızlığının itirafıdır bugün bir toplantı olması, cari açık konusunda. Kaldı ki cari açık bir sonuçtur değerli arkadaşlarım. Cari açığa yol açan ekonomik gelişmelerle ilgili önlemler alınmalıdır. İktidar, yabancı sermayenin her istediği alana yerli sermayeyle eşit koşullarda, hatta bazen daha da avantajlı olarak gelmesine, özelleştirme adı altında en önemli kuruluşların yabancıların eline geçmesine, bankacılık sektöründe hiçbir sınırlama olmadan yabancıların ilerlemesine, büyük bir hızla toprak satın almalarına, borsanın yüzde 71'ini ele geçirmelerine, ithalattaki inanılmaz yerli üretimi ikame eden artışa, 100 dolarlık millî gelir artışı için 126 dolarlık cari açık verilmesine seyirci kalmakta, hiçbir önlem almamakta ve hiçbir tepki göstermemektedir. Tam tersine, Babacan "Yüzde 100'e kadar yolu var."  demektedir bankacılıkla ilgili olarak. Bu durum inanılır gibi değildir, ama ne yazık ki bir gerçektir.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında ihracattaki olumsuz gelişmelere değindi, ancak ihracattaki sorun olarak yeni Türk lirasının değerindeki yükselmeye ağırlık verdi, ithalatın azalmasıyla ilgili öneri getirmediği gibi bu konuya sorun olarak da yer vermedi. Oysa, ihracatın artırılmasıyla ilgili çabalar yeterli değildir değerli arkadaşlarım. İthalatın yerli üretime ikame etmesi önlenmeli, öte yandan da üretim ve yatırımı artırmak için gerekli gördüğümüz ara malları ve yatırım mallarını giderek artan oranda yurt içinde üretmenin yolları aranmalıdır.

Sayın Bakan, sakın geçen yıl olduğu gibi GATT kurallarından veya Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerden söz etmeyiniz. Ben onları bilerek konuşuyorum ve size başka bir şey söylüyorum: Üretim ve yatırımın önemine dikkat çekmek istiyorum ve dış ticaret sorunlarının ve işsizlik gibi  sorunların üretim ve yatırım olmadan aşılamayacağını anlatmak istiyorum.

Uluslararası ilişkilerde var olan hiçbir kural bir ülkenin ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmesini engelleyemez. Türkiye-AB ilişkilerinde de üretimi artıran ve çeşitlendiren faaliyetleri engelleyecek kurallar yoktur, olamaz. Çözüm, ciddi bir sanayileşme politikasının belirlenmesinden ve gerekli yatırımların yapılmasından geçmektedir.

Ne yazık ki imalat sanayi yatırımları bu iktidar döneminde en düşük düzeye inmiştir. Türkiye, tam üye olmadan ve tam üyeliğin getireceği avantajlardan yararlanmadan Gümrük Birliğini tamamlayan ve on bir yıldır onu yürüten bir ülkedir. Ne var ki Avrupa Birliğiyle olan çalışmalar, tam üyelik sürecinin en iyi ihtimalle uzun zaman alacağını, hatta belki de gerçekleşmeyebileceğini ortaya koymaktadır. Türkiye, tam üye olmadığı için içinde yer alamadığı Avrupa Birliği karar organlarında dış ekonomik ilişkiler konusunda alınan politika kararlarını, Gümrük Birliği nedeniyle uygulamak durumundadır. Diğer bir deyişle, Türkiye iç pazarını sadece Avrupa Birliği ülkelerine karşı değil, üçüncü ülkelere karşı Avrupa Birliğinin ön gördüğü şekilde açmaktadır.

Ayrıca, üçüncü ülkelerle, Avrupa Birliği ülkelerinin yaptığı anlaşmalara benzer türde anlaşma yapmak zorunluluğu vardır. Dış ekonomik ilişkilerle ilgili olarak karar alma yetkisini, bir anlamda, Avrupa Birliği organlarına bırakmış durumdayız. Oysa, dış ekonomik ilişkilerin en önemli parçası olan dış ticaret politikası bütün ekonomiyi etkiler değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakan, bu çarpık ve egemenlik hakkı açısından tartışmalı olan durumu değiştirmek, Türkiye’nin uğradığı haksızlığı gidermek veya en azından telafi edecek ek olanaklar sağlamak için herhangi bir girişiminiz oldu mu? Eğer olmadıysa böyle bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan “Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar” başlıklı çalışma, sektörler itibarıyla yatırımları kamu-özel olarak ve cari fiyatlarla ve sabit fiyatlarla vermektedir. İhracatın artırılması ve ithalatın frenlenmesi açısından büyük önem taşıyan imalat sanayi yatırımlarına baktığımız zaman, 98 fiyatlarıyla, kamu sektöründe, 2006 yılı dışında sürekli olarak azaldığını görüyoruz. “2007 yılında azalış oranı yüzde 33,5 oranında olacak.” deniyor sizin rakamlarınızla Sayın Bakan.

İmalat sanayi özel sektör yatırımları ise 98 fiyatlarıyla artmış, ama dramatik düşüşler kaydetmiştir. Örneğin, 2003’te yüzde 65,3 oranında artarken 2007’de yüzde 8’e inmiştir. Toplam imalat sanayi yatırımlarında, yani AKP İktidarı döneminde dibe vurmuş olan imalat sanayi yatırımlarında 2008 yılı için öngörülen artış ise sadece yüzde 10,1’dir. O nedenle, AKP İktidarının bu politikalarla sanayileşme konusunda bir atılım yapması ve ithal edilen ara malları ve yatırım mallarını yurt içinde üreterek ithalatı frenlemesi mümkün değildir kanısındayım. İnşallah yanılıyorumdur.

Sayın milletvekilleri, uluslararası kuruluşların ve yabancı ülkelerin Türkiye’yle ilişkilerinin bir özelliği vardır. Sadece kendi çıkarlarını düşünmektedirler ve Türkiye’ye karşı çifte standart uygulamaktadırlar. Örneğin, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin kendi ülke yararını da gözetmeden büyük bir özveriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Keleş, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - …gerçekleştirdiği serbestleşmeyle yetinmemektedir.  Avrupa Birliği eşleştirme projesi çerçevesinde hazırlanan bir rapor bunun kanıtıdır. Hazine Müsteşarının ön söz yazdığı ve gelecekteki reformlara rehber olacağını söylediği yatırım ortamını iyileştirme raporunda 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası eleştirilmektedir. Eleştirilen noktaların ikili anlaşmalar kanalıyla aşılması için çabalar gösterilmiştir. Yabancılara kısmen kapalı, yasaların değişmesi için büyük girişimler yapılmıştır ve bu tür faaliyetlere, yani yabancıların kendi çıkarlarını koruması faaliyetlerine Hükûmetin büyük destek vermesi hüzün verici bir durumdur.

Burada, raporda denilmektedir ki: “Yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları çok önemlidir ve bunlara öncelik verilmelidir.” Hâlbuki, Anayasa’da değişiklik olmuştur ve öncelik vermek, ulusal yasalara nazaran öncelik vermek sadece temel haklarla sınırlandırılmıştır. Aslında son beş yıldır yaşananlar yabancıların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Söylemek istediğim şudur: Yabancılar haksız taleplerde bulunmaktadır. Yabancılarla ilişkilerde mevzuat belirlerken duyarlı davranmalıyız. Ama, Hükûmet, gerek uluslararası kuruluşların gerek yabancı şirketlerin isteklerine büyük bir iyimserlikle razı gelmektedir ve bu, toplum yararı, kamu yararı ve ülke yararı gibi kavramlarda…

BAŞKAN – Sayın Keleş, bütün milletvekillerinin hakkını kullanıyorsunuz şimdi.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – …Hükûmetin pek nasibini almamış olduğunu göstermektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

İlk söz İstanbul Milletvekili Sayın Gündüz Suphi Aktan’ın.

Buyurun Sayın Aktan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika Sayın Aktan.

MHP GRUBU ADINA GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan iki gün önce, Sayın Başbakan bütçe üzerinde yapmış olduğu konuşmada eleştirilerden rahatsız olduğunu belirtti ve çözüm önerileriyle gelmemizi istedi. Şimdi, hepimiz biliyoruz, demokrasilerde iktidarlar çözümleri üretirler, muhalefetler de onu eleştirirler. Tabii, muhalefet eleştirilerini göz önüne alırsanız, eleştirilenleri yapmazsanız bu da bir tür öneri yerine geçebilir. Ben ama Sayın Başbakanımızın öneri, çözüm önerisi üzerinde ısrar etmesinden hareketle birkaç çözüm önerisinde bulunacağım, umarım yararlı olur.

Konuşmamda, Dokuzuncu Plan ve sanayi politikalarına, sanayi stratejisine değinmek istiyorum. Bu çerçevede, özel ihtisas komisyonunun raporuna, aslında o rapordan da önce çıkmış olan TEPAV’ın hazırlamış olduğu birinci taslağa değinmek istiyorum.

Bizde, bildiğiniz gibi, Japonya’nın oluşturduğu ve daha sonra Uzak Doğu ülkelerinin, bu arada da Çin’in benimseyip başarıyla uyguladığı sanayi stratejisi tecrübesi bulunmuyor. Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda bu istikamette ciddi bir girişim yapıldığını görüyorum. Bu açıdan Devlet Planlama Teşkilatını kutlarım. Şimdi, böyle bir stratejiye geçmeden evvel, AKP İktidarının beş yıllık başarılarına -ki, başarılar var- ve başarısızlıklarına kısaca göz atmak lazım. Pek fazla rakamlara da boğulmamak lazım. Bundan sonra stratejiyi değerlendirmek daha doğru olabilir.

Söyleyeceğim şeyler hepimizin bildiği şeyler. Bu son beş yıl içerisinde enflasyon tek haneli rakamlara düştü, ama, 2005’ten sonra tekrar yükselmeye başladı. Büyüme ortalama yüzde 7. Bu ciddi bir büyümedir, ama bu yıl yüzde 5,5’a düştü. Bu, yüzde 5-5,5 önemli bir rakam, çünkü, yabancı ülkeler ve ekonomistler Türkiye’nin kalkınma potansiyelinin yüzde 5 civarında olduğunu söylüyorlar. Oysa Türkiye’nin potansiyeli daha yüksek. Zaten sosyal sorunlarımızı çözmek için, Avrupa Birliği ortalamasına yetişmemiz için ve Uzak Doğu’daki rakiplerimizle rekabet edebilmek için yüzde 7’nin üzerinde büyümek zorundayız.

Doğrudan dış yatırımlar da büyüyor ama, bu dış yatırımlardan üretici sektörlere giden bölüm çok küçük. Yani, beşte 1 civarında.

Mali disiplin iyi gidiyordu. Tabii, mali disiplinin iyi gitmesi, özelleştirmeleri de göz önüne aldığımızda söylenebilecek bir şey ama, bu seçim yılıyla birlikte mali disiplinin de bozulduğunu görüyoruz.

Borçlanma vadeleri uzuyor, bu iyi bir şey, fakat, borç stoku olağanüstü yükseldi. Bankalar güçlendi, fakat, özel sektörün dövizle yapmış olduğu borçların kefili olduğu için bankalarımız, yarın öbür gün bir kriz durumu ortaya çıkarsa, güç durumlarla karşılaşabilirler.

Dövizle borçlanan büyük şirketlerimizin kârları artıyor, ama KOBİ’ler ve esnaf bir yandan ucuz ithalat, öte yandan yüksek faizli YTL kredileri dolayısıyla büyük bir sıkıntı içinde. Ekonomimiz âdeta, bu açıdan ikili bir yapıya dönüşüyor. Rekabet gücümüz artıyor ama, asıl rakiplerimiz Uzak Doğu’yla kıyaslandığında bu artış çok yavaş. İhracatımızın yapısını orta teknoloji malları oluşturuyor. Oysa, rakiplerimizin -Çin gibi- yüksek teknoloji ihracatları giderek çoğalıyor. İhracatımızın artışına mukabil, ithalatımızda artış var. Bunu da biliyoruz hepimiz. Ara malları ithal etmedikçe ihracatımızı artırmamız imkânsız. Bu, bir ölçüde kabul edilebilir, fakat büyümemiz giderek, aşırı ithalata dayanır hâle geldi. Şimdi, bu durumda istihdam artışı, işsizliği engelleyemiyor ve gerçek işsizlik yüzde 15’in üzerinde. Yoksulluk ve açlık sınırında çok büyük kitleler var.

Şimdi, ekonomik performans açısından baktığımızda, sürekli olarak kendi rekorlarımızı kırmaktayız. Eğer bir yarış yapıyorsanız, rakiplerinizle yarış yapıyorsanız, rekorlarınız ancak rakiplerinizi geçtiğiniz zaman bir anlam ifade edebilir. Hâlbuki biz, kendi ihracat rekorlarımızı kırmakla meşgulüz. İşin ayrıntısına girersek, büyüme, enflasyon, borçlar, açıklar, faiz açılarından Türkiye, yükselen pazarlar arasında, piyasalar arasında en alt sırada yer alıyor ve bütün bu başarılarımızı da dış dünyadaki gerçekten olağanüstü gelişmelere borçluyuz ve bir bakıma da 57’nci Hükûmetin 2001 krizinden sonra aldığı o son derece zor ve Sayın Başbakanı dinledikten sonra da “nankör” olduğunu gördüğümüz önlemler sayesinde bu başarıları kaydettik. Şimdi, başarılar ile başarısızlıklara baktığımızda, kaderimizi yani geleceğimizi aslında başarısızlıkların tayin etmesi tehlikesi bulunduğunu görüyoruz. Bu nedenle, başarısızlıkların üzerinde durmamız lazım.

Dünya ekonomisine ilişkin sürekli tahminlerde bulunuyoruz. Kimse dünya ekonomisinin nereye gittiğini tam olarak bilemez. Resesyon beklentileri de çoğu kez boş çıkmıştır, ama eğer benim bu konuda biraz tecrübem varsa, dünya ekonomisinde kara bulutlar toplanmaktadır ve önümüzde resesyon değil, onun ötesinde depresyon tehlikesi dahi mevcuttur, ama izlenen makroekonomik politikalar, bizi böylesine bir çöküntüye karşı korumasız, çaresiz bırakma niteliğine sahiptir.

Şimdi, normal bir istikrar programı iki yılla dört yıl arasında olur. Bu hesapla, 2005 yılında bizim istikrara kavuşmamız lazımdı. Oysa, hâlâ istikrar tesis edilmiş değil ekonomimizde. Sorun, aslında daha derinlere gidiyor. Yani, Türkiye demokrasiye geçtiğinden bu yana, popülist politikalar uyguluyor, bunu kabul etmek lazım. Popülist politikalar eskiden bütçe açığı şeklinde olurdu, şimdi popülist politikalar devam ediyor cari açıklar şeklinde, yani her hâl ve kârda ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz, rakiplerimizin iç tasarruf düzeyine ulaşmış değiliz, onlar fazla vererek bizden daha hızlı büyümekteler. Bunu hiçbir zaman gözden kaçırmamamız lazım. Bir de, tabii, bu arada özelleştirmeler var, yani özelleştirmeleri yapmadan bütçe hedeflerimize dahi ulaşamıyoruz.

Şimdi, o zaman, bu politika, makroekonomik politika geçici mi olacak? Bakıyorsunuz Dokuzuncu Plan’a, makroekonomik politikanın devam edeceği varsayımı var. Öyle görünüyor ki, bu makroekonomik politika, bir tür kalkınma, büyüme stratejisi hâline dönüştü iktidar açısından, ama sürdürülebilir bir nitelikte değil. Niye sürdürülemez? Yani, burada, yine bildiğiniz şeyler, yüksek faizler büyük dış fonları çekiyor, kurlar yükseliyor, ithalat ucuzluyor, ithalatın ucuzlama yöntemiyle enflasyonu düşürüyoruz. Bu, tam manasıyla bir istikrar programı değildir. İstikrar programında, siz, imkânlarınızla harcamalarınızı denkleştirirsiniz. Hâlbuki, burada, siz, kuru yüksek tutarak, ithalatınızı ucuz yapıyorsunuz ve enflasyonu böylece düşürüyorsunuz. Bunu devam ettirmek mümkün değil. Fazladan yüksek kur, gayrisafi millî hasılamızı belki yüzde 30, belki yüzde 40, olduğundan büyük gösteriyor. Aynı şekilde, borçlarımızı da daha düşük gösteriyor. Erken girdiğimiz bir kambiyo serbestliği rejimi var. Bundan dolayı dolarizasyon ekonominin üçte 1’i kadar, yani, Türk parasının üçte 1’i kadar dolarizasyon var ekonomimizde. Dolalarizasyon varsa, dış fonlar sürekli olarak giriyorsa, sizin sıkı para politikası yapıp enflasyonu denetlemeniz imkânı yok. Bunun ayrıntısına girmek istemiyorum, ama, böyle bir durum var.

Şimdi, hepsinden önemlisi, bu makro politikalar aslında beş yıllık planın öngördüğü stratejik kalkınma modeline uygun değil. Yani, hem bu makro politikaları sürdürüp hem Dokuzuncu Kalkınma Planı’ndaki hedeflere varmamız mümkün değil. Başka şeyler de söyleniyor, birtakım  mikro reformlar yaparsanız bu makro politikaların olumsuz etkilerini ortadan kaldırırsınız diye. Bu da mümkün olmaz. Fakat, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın biraz ayrıntısına bakarsanız, aslında bu planın gerçek anlamda bir strateji de içermediğini görürsünüz. Çünkü, çok soyut nitelikte ilkeler var, hedefler var ve önlemler var. Bu, bir strateji değil. Stratejilerde  genelde birkaç sektörü seçersiniz, bütün gücünüzle oraya dayanırsınız. Öncelikler vardır ve gücünüzü odaklama vardır. Oysa, bakıyorum planın içerisine, şimdi, benim bilebildiğim bütün sanayi sektörleri tek tek sayılmış -otomotiv, makine, beyaz eşya, elektronik, savunma, havacılık, kimya, bitki genetiği- şimdi, bütün bu sanayi kollarının tümüne şamil bir yaklaşım; aslında bu eski yaklaşımdır. Yani, sektörel yaklaşımı benimsemişsiniz. O zaman, gerçekten bir stratejik yaklaşım benimsemediğiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aktan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Böyle bir strateji benimsediğimizi söylemek mümkün değil. Kaldı ki, böyle bir makroekonomik politika devam ettirildikçe, enflasyonu indiremeyeceğimiz gibi, ne ara malı üretimini, dolayısıyla istihdamı artırabiliriz… Dış yatırımlar, sanayi ve hizmetler gibi üretici alanlara gitmez. Kayıt dışı ekonomiyi tasfiye etmek mümkün değildir. Sanayinin yılda 7,8 büyümesi eğer gerçekleştirilirse, Uzak Doğu’yla rekabete veyahut Avrupa Birliği ortalamasına yetişmemiz için yetersizdir.

Şimdi, stratejik kalkınmayı uygulayabilmek için çok büyük ve ehil bir bürokrasiye ihtiyacımız var. Böyle bir bürokrasinin siyasetin etkisinin dışında oluşturulması lazım. Japonya, bunu 1890 yıllarında yaptı. Onun için bugün olağanüstü büyük bir ekonomik güç. Biz bırakın bürokrasiyi, yargıyı dahi yandaşlarımızla doldurma hevesinde görünüyoruz. Böyle bir bürokrasi olmazsa stratejik kalkınmayı yapmak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aktan.

GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) – Peki, çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayhan, süreniz on dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; MHP Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Daha önce hem Komisyonda hem de dışarıda ısrarla dış ticaret konusundaki problemler hakkındaki değindiğimiz hususlara, bizce önem arz ettiği için tekrar işaret edeceğim. Hükûmetin arzuladığı, Sayın Başbakanın belirttiği şekilde bazı hususlarda önerilerde de bulunacağım. Bu arada bazı sorunları da gündeme getirerek, birlikte düşünülmesini de önereceğim.

2003 yılı başından bu yana, yaklaşık cari fiyatlarla 200 milyar dolar dış ticaret dengesi açığı, 100 milyar dolar cari işlemler dengesi açığı ortaya çıkmıştır. Bunun, Hükûmet yetkililerinin söylediği gibi sağlam kaynaklarla finanse edildiği de doğru değildir. Ülkenin birikimlerinin, en iyimser ifadelerle, birilerine devredilmesidir. Hükûmetin söylediği gibi cari açık sağlam kaynaklarla finanse edilmemekte, bilakis ülkenin seksen yıllık birikimleriyle oluşturduğu varlıklar haraç mezat satılarak finanse edilmektedir. Ayrıca bunun finansmanı, özel sektörün dış borcu 40 milyar dolardan 140 milyar dolara çıkarılarak sağlanmıştır. Bakın, 31 milyar dolar millî gelir artışı sağlamak için 65 milyar dolar dış ticaret açığı, 39,2 milyar dolar cari işlemler dengesi açığı veriyoruz. Bunun mantığı nedir?

Kur konusunda ifade etmek istediğim bir diğer husus, bu işin kabine ve YPK toplantılarında görüşülüp görüşülmediğidir. Her Kabine üyesi farklı görüş beyan etmektedir. Daha iki gün önce Sayın Başbakan bu kürsüde, değer kazanan TL’den memnuniyet duyulması mealinde görüşler ifade etti, mevcut kur politikasını şiddetli bir şekilde savundu. Bu kadar zaman geçmesine rağmen, Hükûmet içinde kur konusunda bir anlaşma sağlanamadığını bütün kamuoyu çok yakından izlemektedir.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Komisyonda “85 milyar dolara ulaştığı söylenen ihracat” diye bahsettik. Bundan rahatsız olunduğunu görüyoruz. Bizim niyetimiz işi hafife almak değil, doğruyu söylemek.

Daha önce Sayın Bakana bağlı olan Gümrük Müsteşarlığından, yıl sonunda, sonradan beyannameler gelir, dış ticaret rakamları TÜİK tarafından revize edilirdi. Buradaki bütün bürokrat arkadaşlarım bunu çok iyi bilirler. Şimdi de nitekim öyle. Aralık ayı ithalatına, geçen yıl, baktığımızda, ithalattan alınan KDV tahsilatına baktığımızda, ithalatın olduğundan daha düşük gözüktüğünü ifade ettik. Bunu, bu konunun uzmanları da söyledi ve neticede daha sonra dış ticaret açığı ve cari işlemler dengesi açığı revize edildi ve bunu söyleyenler haklı çıktı.

Bir diğer husus ise dâhilde işleme rejimi meselesidir. Dâhilde işleme rejimi kapsamında yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 51’ini aşmaktadır. Komisyonda da ifade ettim, Sayın Maliye Bakanı bu hususun üzerinde önemle durduklarını beyan ettiler. Her iki bakan arasındaki görüş ayrılıkları giderilmiş midir? Maalesef bu sistem, şu anda, dış ticaret politikasının temel felsefesi hâline gelmiştir. Bazı sektörlerde bu oranlar yüzde 70’ler düzeyindedir. Artık, farklı illerdeki üreticiler ve ihracatçılar, rakip bir takımmış gibi, birbirleriyle maç yapar hâle gelmişlerdir. 2002 yılında 15,5 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2006 yılında 54 milyar dolara yükselmiştir, 2007 yılında ise 62 milyar dolara yükselmektedir. Bu, resmen, ülkenin kan kaybıdır. Bütün bu dış ticaret politikası, ülke ekonomisini ve ihracatını, ithalata bağımlı hâle getirmiştir. Bu politika Türkiye’deki istihdama darbe vurmakta, mal aldığımız ülkelerin istihdamını desteklemektedir.

Turquality Projesi’yle ilgili, kamuoyunun bilgilenmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu projeyle ilgili harcanan kaynakların miktarı, faydalanan firmaların destek öncesinde ve sonrasındaki ihracat performansları ile bu projelerin onların ihracatına katkısı ne olmuştur? Bunların, kamuoyuyla, detaylarıyla birlikte tartışılması gerekir. Proje açısından belki dışarıdan da birtakım öneri ve teklifler gelebilir, buna idarenin de açık olması gerekir.

Ülkenin sanayileşme ve büyüme stratejisi olmadan dış ticaret politikasının şekillendirilmesi, yönlendirilmesi mümkün değildir. AKP Hükûmetleri, henüz bir sanayi envanterini bile, bütün gayretlere rağmen, iktidarda olduğu beş yıllık süre zarfında oluşturamamıştır. Bu nedenle, dış ticaret hedefleri belirlenirken, afaki hedefleri değil, makroekonomik yapıyı da dikkate alan bir hedef belirlenmesi gerekir. Bugün uygarlık, yeni keşfedilen bir kıtanın oluşturacağı etkiden daha hızlı ve sürekli değişiyor. Bu değişim, toprakları olmayan bir kıta veya görünmeyen kıta olarak adlandırılan bilgi ve iletişim teknolojileriyle sağlanıyor. Türkiye olarak bu görünmeyen kıtanın etkilerini iyi anlamalıyız ve hızlı hareket etmeliyiz.

Türkiye dış ticareti, görünmeyen kıtanın olanaklarını ne kadar kullanmaktadır? Görünmeyen kıtanın tek aracı İnternet de değildir. Dış Ticaret Müsteşarlığının önümüzdeki beş yıllık, on yıllık dönemde, görünmeyen dünyayla ilgili stratejisi nedir? Dış Ticaret Müsteşarlığı, bilgi ekonomisinin yaşandığı bu dönemi İngilizce web sitesi hâlâ aktif olmayan bir yapıyla nasıl yakalayacaktır? Türkiye için dünya ölçeğinde rekabet etmek için vizyon, kalite olmalı. Türkiye ihracatında kalitenin yeri nerededir? Küresel ısınma bu ülkenin dış ticaretini nasıl şekillendirecektir? 2023’te 500 milyar dolar hedefini koyarken bunu göz önünde bulundurduk mu? Dış Ticaret Müsteşarlığının yenilikçi politika ve yaklaşımları nelerdir? Yürütülen ve yürütülecek birçok projeden bahsedilebilir, bu projelerin başlıkları çarpıcı da olabilir, ancak, bunların etki analizini yapıyor musunuz? İhracat artışı bu projelerin etkisinde mi gerçekleşiyor? Yoksa bu artış, ithalatımızın ağırlıklı olarak dolar bölgesinden, ihracatımızın ise euro bölgesinden olması ve dolar-euro paritesinin euro lehine yükselmesi nedeniyle oluşan kur avantajı, kur düşüklüğü nedeniyle ara malların daha düşük fiyatla temin edilmesi, tekstil ve konfeksiyon gibi belirli sektörlerde artan dış rekabetin baskısıyla firmalarımızın çok düşük kâr marjlarıyla çalışmalarından mı kaynaklanmaktadır?

Biraz farklı veriler üzerinde de durmak istiyorum, 2005 yılında Türkiye’de 41.928 ihracatçı, 51.212 ithalatçı firma vardır, bunlar ülkenin ne hâle geldiğinin açıkça göstergesidir. Toplam ihracatın yüzde 7,2’sini, ihracat yapan firmaların yüzde 85’i realize etmektedir. İhracatın yüzde 19’u ise 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan 6 firma tarafından gerçekleştiriliyor. Toplam ithalatın yüzde 5,4’ü, ithalatçı 51.212 firmanın 43.831’i tarafından gerçekleştirilmiştir. İthalatın yüzde 21’i ise 119 firma tarafında yapılmıştır. 1 milyar doların üzerinde ithalat yapan 12 firma ise ithalatın yüzde 24’ünü gerçekleştiriyor. Dolar aralıklarına göre ihracatın ithalatı karşılama oranları ise, sırasıyla, 10 milyon dolara kadar yüzde 85; 1 milyar dolar üzerinde ihracat yapan firmaların ithalatı karşılama oranı ise yüzde 42’dir. İhracat ve ithalat açısından önemli olduğu düşünülen on yedi il bulunmaktadır. İhracatçı firmaların yüzde 90,8’i de bu illerde bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Peki efendim, bir iki hususu daha ifade ettikten sonra sözlerimi tamamlayacağım.

Burada, TİM önderliğinde bazı kuruluşlarımızın, sivil toplum örgütlerimizin hazırladığı bilgi dosyası var. Ne söylüyor? Bu kuruluşların söyledikleri: “Türkiye ekonomisi yüksek faiz ve düşük kur kıskacında.” diyor. “Kırılganlıkların arkasında yüksek faizler var.” diyor. “Ülke sosyal bir felakete gidiyor.” diyor. “Cari açığın finansmanında istikrarsızlık var.” diyor. “İşsizlik tehlikeli bir sosyal sorun olma yolunda.” diyor. Bizlere inanmıyorsunuz, bunlara da mı inanmıyorsunuz?

Sayın Başkan, bunları söylemekteki amacım, bakış açımızın biraz daha genişlemesi, topluca müzakere ve düşünme yeteneğimizin geliştirilmesidir. Herkesi art niyetli eleştiri yapanlar olarak kabul etmemek, varsa yanlışlarımızı da kabul etmek gerekir. Bu husus da MHP olarak bizim yapıcı muhalefet anlayışımız gereğidir.

Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü söz, Sayın Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Günal, süreniz dokuz dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu, BDDK ve SPK bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce de Antalya’da dün yaşanan aşırı yağış nedeniyle oluşan selde hayatını kaybeden merhumeye Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve sel ve hortumdan zarar gören hemşehrilerime de geçmiş olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerin en önemli unsurlarından olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin gereklerinden bir tanesi kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir. Bu çerçevede de Türkiye İstatistik Kurumuna büyük sorumluluk ve görevler düşüyor. Ancak son dönemde, maalesef, birçok kuruma olduğu gibi TÜİK’e olan güven de sarsılmıştır. Neden? DİE’nin adı TÜİK olarak değiştirilirken, yani Devlet İstatistik Enstitüsünden Türkiye İstatistik Kurumuna geçtiğimiz için, bu arada bazı göstergelerin tanımları veya içerisindeki unsurlar değiştirilmiş ve kamuoyuna duyurulmamıştır.

Öncelikle birkaç örnek vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi büyüme rakamları. Sizlerin, çok sık bir şekilde Sayın Başbakanın da ifade ettiği büyüme rakamlarında 2004, 2005 ve 2006 yıllarında yapılan… Rakamların ayrıntısını size sonra rapor olarak, makaleler, kitaplar hâlinde verebilirim, ama sadece birkaç şeyi söyleyeceğim, itirazı olan olursa açıklarım. 2004 yılında, baz yılı kaydırması ve son çeyreklerde yapılan düzenlemelerle yüzde 9-8-7 diye açıkladığınız büyümelerin bazen 1, bazen 2 puana yakını sadece bu revizyonlardan kaynaklanıyor.

Bunun dışında, yine tarım sektöründe -benim en çok dikkatimi çeken- revizyon yapılıyor değerli arkadaşlarım. Başlarken bakıyoruz, tarımda küçülme bekleniyor. Son çeyreğe kadar da küçülerek gidiyor. Son çeyrekte, Allah’tan ne oluyorsa, bir anda çok aşırı derecede büyüme gerçekleşiyor. Bunun da rakamları DİE’nin web sitesinde ve raporlarında mevcut.

Şimdi diğer bir husus ise, yine AKP Hükûmetinin ve Başbakanın en çok övündüğü enflasyon rakamlarında yapılıyor. Burada çok uzatmadan kısaca söyleyeceğim. TÜİK, tüketici fiyat endeksinin hesaplanmasında kullandığı bazı maddeleri geçen yıl değiştirmiş ve daha doğrusu eskiden olmayan bazı kalemleri kapsama almış. Bundan hiçbirimizin haberi yok. Nereden oluyor? Benim de uzunca yıllar çalıştığım Merkez Bankası açıklamasından öğreniyoruz. Çünkü onlar artacağını öngörmüşler, bir de bakıyorlar, daha doğrusu Telekom Genel Müdürlüğünden verilen açıklamadan sonra bu ağırlıkların değiştiğini öğreniyorlar. Hangi maddede yapmış? Bunu, zaten TÜİK’in değil, dikkat edin, Merkez Bankasının açıklamasından öğreniyoruz, kamuoyunun da dikkatine bu sayede gelmiş oldu. Belki de, bu kavga olmasa veya açıklama olmasa hiçbirimizin haberi de olmayacaktı. Kısacası, TÜİK, kapsamdaki maddeleri değiştirerek, haberleşme ana kalemindeki fiyat artışını azalışa çevirmiş. Daha açıkçası, telefon görüşmelerine yapılan zamları dikkate alan Merkez Bankasının yaptığı hesaplara göre mart ayında artması gereken haberleşme kalemi, TÜİK’in hesabına göre, tam tersi, yarım puan (0,5) düşmüş.

Şimdi, buna Başbakanın ne diyeceğini bilmiyorum, sizlerin ne diyeceğini de bilmiyorum. Bazen kızıp Merkez Bankası Başkanına da fırça atıyor, belki fırça da atabilir. Ama benim de beraber çalıştığım ve uzunca yıllar Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı yapmış olan Sayın Ercan Kumcu köşesinde kısaca şöyle diyor: “TÜİK, çok büyük bir yanlış yapmıştır. Ürettiği istatistiklerin güvenilirliğinin önemini hiçe sayıp kurumsal itibarını zedelemiştir. Fiyat istatistiklerinde bunu yapan başka verilerde acaba ne yapar, sorusunu sordurtmaya başlamıştır. Yazık olmuştur, Merkez Bankasına da yazık olmuştur.” diyor.

Şimdi, sadece bu rakamlarla yapılan manipülasyonlar, büyüme ve enflasyonla da sınırlı değil değerli milletvekilleri. Daha önce net hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan birçok girişler olmuştu. Sonra yine, Sayın Tunca Toskay bir kısmına değindi, turizm gelirlerinde ani bir artış oldu. Şimdi, ben, bu konudaki hayretimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu rakamları sürekli takip eden, Merkez Bankasındayken de bu rakamlarla ilgili birimlerde çalışan birisi olarak, her yıl Ticaret ve Sanayi Odasının raporlarını yazan birisi olarak bir anda şaşırdım. Neden? 2003 yılından sonra turizm gelirleri aniden artmış. Döndüm, bütün rakamlara tekrar baktım, bir yerde yanlış mı yapıyorum diye. Meğer, tanımda yine değişiklik olmuş, yurt dışından gelen bizim işçilerimizin dövizleri turizm gelirlerinin içine ilave edilmiş. İsterseniz onların da ayrıntısı var. 2003, 2004, 2005’te 3 milyar, en son 4 milyardan fazla işçi geliri. Yani, 16 milyar küsur dediğiniz para 12.557. Tam rakamını da söyleyebilirim.

Bir taraftan başka bir örnek… Yine, Komisyonda da, Sayın Tüzmen, zaman zaman güzel şeyler, doğru şeyler söylüyor diye teşekkür etmiştim. Yine, buradalar.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Zaman zaman değil, her zaman.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kurla ilgili, dış ticaretle ilgili… Az önce, kur politikasına değerli arkadaşlarım değindiler. Ben değinmeyeceğim ama kendisi, reel sektörle beraber olduğu için, o sıkıntıları paylaştığı için, kurun gerçekten aşırı değerli olduğunu ve önlem alınması gerektiğini zaman zaman söylüyor. 

Ama, benim burada ihracatla ilgili söylemek istediğim şey şu: Değerli arkadaşlar, bize öğretilen iktisat bilimi, ihracatla beraber ithalatı da öğretir ve bunu CIF, yani, taşıma, navlun giderleri de dâhil diye hesaplarız. Burada da, yine, bakıyorum, Merkez Bankasının raporu tamam, altına baktığımız zaman görebiliyoruz, ama kamuoyuna açıklanan bültende söylenen dış ticaret açığı rakamı FOB’a göre hesaplanıyor. Bunu açıklasanız ne olur? Allah’tan, DPT’nin serilerine bakıyoruz, onlar raporları hazırlarken CIF olanları koyuyor, biz de seriyi takip edebiliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çok şey var ama, ben hızlı geçmek istiyorum, vaktim sınırlı.

Kısacası, TÜİK’in açıkladığı ve medyanın ön plana çıkardığı tablolarda pembe tablolar çizilerek bizlerden de buna inanmamız bekleniyor. Ama, buraya bakarsak her şey yolunda. Vatandaşın durumuna bakarsak, ödenmeyen çekler, protesto edilen senetler, ödenemeyen kredi kartı borçları ve kredi borçlarına baktığımız zaman, çiftçinin, memurun, esnafın durumunun böyle olmadığını görüyoruz.

Şimdi, Sayın Başbakanın çarpıttığı bazı diğer rakamlardan kısa örnekler vermek istiyorum. Bir tanesi -evvelsi gün de söyledi- “Merkez Bankası rezervini artırdık.” diyor. Ben hayretler içerisinde kalıyorum. Yani, ya danışmanları yanlış bilgi veriyor ya da Sayın Başbakan bilerek çarpıtıyor. Rezervin artması iyi bir şey midir? Nereye kadar artarsa iyidir? Bir optimum rezerv düzeyi var mıdır? Burada değerli bürokrat arkadaşlarım AKP sıralarında da var. Yani, şimdi, bir de yüzde 8-10’la borçlandığınız rezervi yüzde 4-5’le yatırmanın bir sosyal maliyeti var -bunun da teorisi var, uzun, isteyene sonra anlatabilirim- ama, yani, burada bir de üstüne üstlük piyasaya sürdüğünüz parayı çekmek için sterilizasyon maliyeti var, hazinenin borçlanma maliyetini artıran, faizleri artıran bir etki var.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu şekliyle, bunları çarpıtarak bu işin içinden çıkmak mümkün değil. Yani, Merkez Bankası rezervinin artması övünülecek bir şey değil. Övünülecek bir şeyse de, Merkez Bankası bağımsızsa size ne, Sayın Başbakana ne! Bağımsız bir Merkez Bankasının rezervini artırmasından size ne! (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, diğer bir husus var değinmek istediğim, çünkü SPK bütçesi de burada, BDDK da var. Bankacılık sektöründe çok hızlı bir yabancılaşma var arkadaşlar, yüzde 42’si şu anda yabancıların elinde. Borsanın yüzde 71’i, sigorta şirketlerinin 22 tanesi el değiştirmiş, 17’si yabancılarda, aracı kurumların büyük bir kısmı yabancıların elinde. Sayın Başbakan bunları önemsemiyor, ama burada yine onurlu bir bürokratımız var, BDDK Başkanı diyor ki: “Ben, yakında Türkiye Bankalar Birliğinin Başkanının adının Hans olmasını istemem.” Biz de istemiyoruz, söylediğimiz de budur. (MHP sıralarından alkışlar)

Bir de, SPK’yla ilgili husus var değerli arkadaşlarım. Yeşil sermaye diye hep söylüyorlar. Şimdi, benim buna temelde karşı olduğum noktalar var. Çünkü Anadolu’da birçok iş yapan Anadolu kaplanlarının da bu sınıfa konulmasından ben de rahatsız oldum, ama bu kadar incelemeye rağmen, TBMM araştırma komisyonunun raporuna rağmen hiçbir şey yapılmamasını da yadırgıyorum ve ocak başında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Ve mahkeme kararı açıklanmasına rağmen -şu anda tutuklama var bir tanesiyle ilgili- hâlâ bunlarla ilgili bir şeyler söyleniyor.

Kısacası, değerli arkadaşlarım, AKP döneminde rakamların manipülasyonuyla sanal bir cennet yaratılmaya çalışılmış ve üretim ve yatırım ekonomisi yerine rant ekonomisi hâkim olmuştur. Ayrıca, az önce örneklerini verdiğim bir yabancılaşma dönemi, finans ve bankacılık sektöründe hâkim olmuştur. Yakında, Halkbank, Ziraat Bankası, Vakıfbank, hatta İller Bankası kanunu geliyor, onları da yabancılara blok olarak satarsanız, bizim için sürpriz olmayacak.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün platformlarda, Sayın Başbakanın dediğinin aksine, çözüm önerilerimizi sıralıyoruz ve uyarıyoruz. Yol yakınken bu işlerden vazgeçin ve üretime, yatırıma, ihracata dayalı, istihdam dostu sürdürülebilir bir büyümeyi tesis edecek önlemleri bir an önce alın. Eğer bunları yaparsanız, biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak sizlerin arkanızdayız, ama Türk milletinin aleyhine olacak her düzenleme ve uygulamada da sizlerin karşısında olacağımızı söylüyorum ve saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.

Milliyetçi Hareketçi Partisi Grubu adına son söz, Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkin’e aittir.

Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çirkin, süreniz beş dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

GAP, değil beş dakika beş yüz elli beş dakikayla bile anlatılamayacak büyük bir projedir. Bilindiği üzere, Güneydoğu Anadolu Projesi, ülkemizin ve Orta Doğu’nun en önemli iki nehri olan Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde toplam 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralinin inşasıyla, bu nehirler havzasındaki ovaların sulanması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin topyekûn kalkınmasını sağlayacak entegre bir bölgesel kalkınma projesidir.

Bu proje, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki dokuz ili kapsamaktadır. Bölge kapsamında sulanabilecek arazilerin toplamı 1 milyon 700 bin hektardır ki, bu da ülkemizin sulanabilir arazilerinin yüzde 20’sidir.

Türkiye’deki 46 milyar kilovat saat hidroelektrik enerjisinin 22,4 milyar kilovat saati GAP’ta üretilmektedir. Bu rakam, Türkiye’nin hidroelektrik ihtiyacının da yüzde 49’una karşılık gelmektedir. Sadece bu kadarlık kısa bir tanıtım bile, görebilenler için, GAP’ın ne önem ifade ettiğini anlatılabilir bir yeterliliktir. Yani GAP projesi, ülkenin kaderini değiştirecek bir projedir.

Sayın milletvekilleri, GAP projesi, başladığı günden itibaren, gelmiş geçmiş hükûmetlerin en önem verdiği kalkınma projelerinden biridir. Bugüne kadarki hükûmetler barajları yapmışlar, barajlardan çıkış kanallarını yapmışlar, suyu getirmişler, sırada, suyu tarlaya götürecek olan ikincil ve üçüncül kanalların yapılması kalmış. Bugün ise un var, yağ var, şeker var, ama maalesef helvayı karacak usta yok.

Burada sulanmayı bekleyen 1 milyon 700 bin hektarlık arazi var, sadece 260 bin hektarlık alanını suluyoruz. Bunu da fazla suladığımız için çoraklaştırıyoruz. Gözünüzün önüne bir getirin, yaklaşık 1 milyon hektarlık bir arazi sulama bekliyor. Burayı suladığınızı, ekip biçtiğinizi düşünün, Türkiye’nin bütün borçları biter; birilerinin iddia ettiği gibi, “Terörün sebebi yoksulluktur.” tezi de son bulur, ne işsizlik kalır ne eğitimsizlik. Görülen odur ki, proje üretemiyorsunuz, bari var olan projelere sahip çıkın.

AKP iktidarları, ülkeyi kalkındırmayı, arazi satmak, banka satmak, stratejik kuruluşları satmak olarak algılıyor. Telekom’u sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, PETKİM’i sattınız. Araplar, İETT’yi, arazileri için sırada bekliyor. Yakında satacak bir şey de kalmayacak. O zaman ne yapacaksınız? Keban’ı, Atatürk Barajını da mı satacaksınız? Peki, ülkenin yatırımlarını babalar gibi satanlar, sattıklarının yerine ne koydu? Hiçbir şey. Faiz ödemek için ülke ve milletin varlıkları satılamaz.

GAP’ta ne yaptınız? Kaç sulama kanalını bitirdiniz? Kaç tane sanayi yatırımı yaptınız? Kaç tane okulu hizmete açtınız? Kaç tarladan verim aldınız? Çiftçiye ne verdiniz? Sadece GAP çiftçisine değil, ülkenin çiftçisine ne verdiniz? Bir Sayın Bakan çıktı “Gözünüzü toprak doyursun!” dedi. Sayın Başbakan çıktı “Ananı da al git lan!” dedi. Bizim çiftçimizin gözü aç değildir, bizim çiftçimiz tamahkâr da değildir ve bizim çiftçimizin anasını alıp gidecek başka yeri de yoktur. Hükûmetinizin, Plan ve Bütçe Komisyonuna GAP konusunda bilgi vermek için gelen bakanları eli boş geldiler, ellerinde ne yaptıklarına dair ne bir veri ne de yapacaklarına dair bir planları yoktu. Komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımız bakanlarınıza sordu: “GAP için ne yaptınız, ne yapacaksınız?” Bakan beyler cevap verdi: “Gezdik, gezeceğiz.” Bu mudur sizin Hükûmetinizin GAP’a verdiği önem? (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, GAP ilgi bekliyor, GAP yatırım bekliyor, GAP sulama bekliyor, GAP sanayi bekliyor. Siz ne bekliyorsunuz? Siz düşünemiyorsanız bari biz size yardımcı olalım.

GAP projesi için gerekli önem verilerek;

Bir: Ara sulama kanallarının bir an önce bitirilip sulanabilir arazinin tarıma açılarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkındırılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Çirkin, süreniz doldu.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki: GAP’ın bitirilerek Türk ekonomisine ham madde ve sermaye birikiminin sağlanması,

Üç: Kaynağı ülkemizde bulunan akarsuları tamamen kontrol edebilmek için kamu yatırımlarının bir an önce artırılarak bitmemiş barajların –sıradaki barajların- bitirilmesi, özel sektör teşviklerinin artırılması ve bu Proje’nin süratle bitirilmesi

Gerekmektedir.

Sözlerimi burada bitirirken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çirkin.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk olarak lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit.

Buyurun Sayın Yiğit. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yiğit.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün talihsiz bir konuşmaya tanık olduk. Alevilikle ilgili, bir arkadaşımız, burada kalktı, bizim 11 Ocakta vereceğimiz iftar yemeğiyle ilgili olarak konuşma yaptı. Şimdi, iftar yemeğinin ne partiyle ne de Sayın Başbakanla ilgisi var. Alevi kesiminin ileri gelenlerinden ve bizlerden oluşan bir komite bunu organize etmektedir. Onun için, bu konuda kimsenin ne konuşmaya ne de karışmaya hakkı yoktur. Burada, kimse bu konuyu polemik konusu yapmasın, kimse demagoji yapmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu konu yıllardan beri karanlıkta kalmış, kangren hâline gelmiştir. Fakat unutmayın ki, her karanlık eninde sonunda bir aydınlığın ürünü ve sonucudur.

Değerli arkadaşlarım, tarım sektörü Türkiye için oldukça yararlı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunlardan en önemlisi, dünyadaki tüm ülkeler için stratejik öneme haiz gıda güvenliğini ülkemiz için sağlamış olmasıdır. Ayrıca, tarım gayrisafi millî hasılanın yüzde 16’sını oluşturmakta, dış satımın da yüzde 11’ine tarımsal ürünler konu olmaktadır. Türkiye tarımına elverişli arazi varlığının yalnızca 1/3’ü olan 8,5 milyon hektar arazi ekonomik olarak sulanabilecek niteliktedir. Sulanabilir arazi 4,6 milyon hektar olup bunun çalışmaları da devam ediyor. Daha 4 milyon hektarın da sulamaya açılması için projeler yapılmaktadır.

Ayrıca, bölgede çok önemli bir konu olan, şimdiye kadar yanlış bir uygulama olan çoraklaşma ve tuzlaşma sürecini yaşamamak için drenaj tesislerinin yapılması gerekiyor. Biz bu konuda sayın ilgili bakanlarımıza görüşlerimizi ilettik ve kendileri kabul ettiler. Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tohum üretimi, verimi, kaliteyi doğrudan etkileyen bir unsurdur. Ekolojiye uygun, genetik ölçütlere uygun tohum geliştirilip verimi yüzde 60-70 oranında artış gösterebilir. Bu konuda da TİGEM’in çok sağlıklı bir şekilde çalışmaları devam ediyor. Avrupa tarım sektörü önündeki en önemli açılımdır. Yirmi yedi Avrupa ülkesine karşı gümrüklerin sıfırlanması gerekir. Yani, biz buna ÇDS diyoruz, karşılıklı gümrüklerin sıfırlanması.

Şimdi, bu gümrük konusunda Sayın Orhan Diren değindi, ben ona da değinmek istiyorum, tarımla ilgili olarak. Biliyorsunuz, 1995 yılında gümrük birliği için imza atıldı, 96’da yürürlüğe girdi. Ben sadece tarımsal konuları gündeme getireceğim. Aynen şöyle, 1’inci madde: “Eşit koşullar altında yirmi yedi ülke girer.” Fakat Türkiye’ye geldiği zaman konserve, yani bizim konservemiz, yaş sebzemiz, yaş meyvemiz ve su ürünleri gümrüğe takılır.

Aynen Orhan Diren’e katılıyorum, Türkiye’nin şu ana  kadar 80 milyar doların üzerinde bir zararı var, fakat ne yazık ki bu 1995’te imzalanmıştır, bunu imzalayanlara da yazıklar olsun diyorum burada.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz değiştirin.

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, gündemimizde olan GAP ile ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. GAP, Yukarı Mezopotamya olarak bilinen, eski çağlarda uygarlığın beşiği olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasını amaçlayan insan odaklı bir bölgesel kalkınma projesidir. GAP, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama tesislerinin yanı sıra tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve diğer sektörlerin gelişmesini ve hizmetlerini kapsayan entegre bir projedir.

GAP’ın lokomotifi tarımdır. GAP’taki değişimi tetikleyecek ve motor gücü sağlayacak olan sulama sektörüdür. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Harran Ovası’nın toplulaştırmasını iki ayrı kısımda, 80 bin hektar üzerinde tamamlayarak, gerek dünyanın ve gerekse ülkemizin en büyük projesi hâline getirmiştir. GAP kültür varlıklarının restorasyon ve kurtarma çalışmalarını da yapmaktadır. Kültür, toplumların zaman içinde biriken uygarlığıdır. Bu uygarlığın gelişmesinde, yaygınlaşmasında, özellikle genç kuşaklara aktarılmasında her toplumun kendine özgü sorumlulukları vardır. Ülkemizde çeşitli kültür farklılıkları vardır, biz bunu bir zenginlik olarak kabul edelim, sakın bir düşmanlık olarak görmeyelim.

Ayrıca, bölge, yıllardan beri insan ile insan, insan ile toprak arasındaki ilişkilere pek değinilmemiş… Gelişmediği ve çözüm getirmediği bir sorunla karşı karşıya. Çağdaş bir ülkede, etnik köken ve inanç grubu ne olursa olsun, tüm vatandaşların barış içerisinde bir arada yaşayabileceği bir toplumsal barışa ihtiyaç var. İşte 60’ıncı Hükûmet daha önceki yıllarda yapılan…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yiğit, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…baskıcı uygulamaların yanlışlığını görmüş, insan haklarına, insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamak için yeni projeler oluşturmuştur.

Değerli milletvekilleri, konuşan, kaynaşan, barışan, çalışan ve üreten Türkiye’nin hem Orta Doğu’da hem de dünyada saygınlığını artıran 60’ıncı Hükûmet var. Görev ve sorumluluğumuz, ülkemiz için Hükûmete yardımcı olmaktır. 60’ıncı Hükûmet ve AK Parti Türkiye için bir şanstır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını artırmak, toplumun ekonomik ve demokratik sorunlarına çözüm bulabilmek için, Mustafa Kemal’in dediği gibi, kimsesizlerin önüne, gelin hep beraber, yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni çözümler koyalım. Türkiye bizim, bu insanlar bizim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yiğit.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası, Hükûmet adına, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen’de.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum, 2008 yılı bütçesinin memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Ön yargılardan sıyrılmış, objektif bir şekilde bakacak olursak, Türkiye, ekonomide ciddi ve köklü bir dönüşüm ve transformasyon geçiriyor. Dış ticaret bu interaktif süreçte çok hızlı bir dinamo görevini üstleniyor. Bugün gayrisafi millî hasılamızın yüzde 55’i dış ticaretten oluşan değerler. 2007 senesinde yüzde 58’ine karşılık gelecek. Halbuki, baktığımız zaman, bu, altı yedi sene evvel gayrisafi millî hasılanın yüzde 30’larındaydı. Çok hızlı bir dış ticaretin dinamosu, motoru da bunun ihracat, temel itici güç.

1980 yılında gayrisafi millî hasıla içerisindeki dış ticaret ağırlığımızın yüzde 15,4 olduğunu düşünürsek nereden nereye geldiğimizi iyi bir şekilde görebiliriz.

Buradaki ihracat artışları defalarca söylendi; 2002’deki 36 milyar dolardan 2006’da 85 milyar dolara çıktık. 2007 Ocak-Kasım döneminde yüzde 25 oranında bir artışımız var. Bunlar tabii… 2007 Kasım ayında rekor kırdık, ama bu rekorları biz kendimiz söylemiyoruz, rakamlar bunları söylüyor.

Ayrıca, OECD rakamlarına göre, Kalkınma Teşkilatı rakamlarına göre son beş senenin ihracat şampiyonu Türkiye. Bunu dünya söylüyor, Dünya Bankası söylüyor, OECD söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabii, bizim açımızdan baktığımız zaman, 2002 yılında Türkiye sadece 8 ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yaparken, 2006 yılında 20 ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yapabilir hâle geldi. 2007 yılında ilk defa, sadece 1 ülkeye yaptığımız ihracat 10 milyar dolar düzeyini geçti.

Tabii, 2002 yılında 31 bin olan ihracatçı firma sayısı artık 50 binlere erişti. 2002 yılında 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan sadece 1 firmamız vardı, bugün 8 firma bu seviyeyi geçti.

2002  yılında sadece 7 kalem üründe 1 milyar doların üzerinde ihracat yapabiliyorduk, 2007 yılında bu sayı 21’e ulaştı.

Artık, ülkemizin her ilinden ihracat gerçekleştiriyoruz. Yani, daha önce sözleri edildi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden de yapılan ihracat, şu anda, 2002’yle 2006 yılını kıyasladığımız zaman, tam 4 kat artmış durumda; dört sene içerisinde 4 kat buradaki illerin ihracatı artmış durumda, bölgelerin ihracatı artmış durumda.

Diyarbakır’ın ihracatı 2002 yılında 6,9 milyon dolardı, 2006 yılında 66,8 milyon dolar. Hakkâri’nin ihracatı 2002’de 4,9 milyon dolar, 2006’da 66,4 milyon dolar. Yani, Diyarbakır’ın, Hakkâri’nin ihracatı 10 kat, 15 kat artmış dört sene içerisinde.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ne ihraç ettiler?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Biz, komşu ve çevre ülkelere yaptığımız bu ihracatı kimlerle yaptık? Kürt kökenli kardeşlerimizle, Arap kökenli kardeşlerimizle yaptık, akrabalarla ticaret yaptık. Gayet rahat yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) İki tane gerçek var burada: Birinci gerçek: Kürt kökenli arkadaşlarımız bizim şerefli kardeşlerimizdir. İkinci gerçek: PKK şerefsiz bir terör örgütüdür. Biz bu ayrımı istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz bu ayrımı istiyoruz. Bu ayrımın yapılması lazım. Gerçekler böyle söylenmeli.

AHMET YENİ (Samsun) – Destekleyenler de…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Barzani de şerefli mi?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Evet, 2002 yılında 31 bin ihracatçı firma şimdi gelmiş 50 bin ihracatçı firmaya. Tabii, burada baktığımız zaman, bizim bu açılımımızda ihracatın sürdürülebilirliği önemli. Bilgi, teknoloji, sermaye yoğun rekabet gücü ve yaratılan katma değer miktarı yüksek mamuller ihraç etmek; biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. Uzun süre ihracatımızın amiral gemisi neydi? Tekstil-konfeksiyon ihracatı. Bugün de hâlâ çok büyük bir ihracatı var tekstil-konfeksiyon sektörünün. 22 milyar dolar ihracat rakamına geldi ki, Yunanistan’ın toplam ihracatından daha fazla, Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın toplam ihracatından bizim tekstil konfeksiyon sektörümüzün ihracatı daha fazla. Onu geçen otomotiv ve yan sanayi sektörümüz var bu sene. Elektrik-elektronik, makine-teçhizat sektörü, yüksek rekabet gücü, bütün hepsi bu sektörlerde var. Otomotiv sanayisinde, dünyada artık Türkiye konuşuluyor. Avrupa’da üretim üssü Türkiye. Marka yaratma… Bu şekilde yolumuza devam ediyoruz. Avrupa 6’ncısıyız şu anda toplam otomotiv üretiminde, otobüs üretimde de Avrupa 1’incisiyiz. Bunu biz söylemiyoruz, dünya söylüyor.

Şimdi, hafif ticari araç üretiminde Avrupa 2’ncisiyiz. Hazır giyim alanında Avrupa Birliğinin 2’nci büyük tedarikçisiyiz. Cam eşya üretiminde dünya 6’ncısıyız. Kuyumculuk sektörü, Türkiye’yi, dünyada 2’nciliğe taşıdı. Bu gerçekleri de diğer gerçekler gibi burada tartışmamız lazım. Karo seramik ihracatında yine dünya 2’ncisiyiz. Burada çok örnekler verilebilir, vaktimiz az olduğu için hızla geçmem lazım.

Yüksek ve orta kaliteli ürün ihracatında, 2006 yılı sonunda 4 misline yakın bir artışla, 8 milyar dolardan 31 milyar dolara geldik.

Önümüzdeki dönemde yazılım, büro makineleri, kimya sanayisi, otomotiv, elektrik, elektronik, gemi inşa, organik tarım, demir-çelik, bunlar öncelikli sektörlerimiz olacak.

2007 yılında kümeleşme projelerini hayata geçirdik biliyorsunuz, on öncelikli sektör belirttik. Turquality Programı, yine, bütün denetimiyle, uygulamasıyla dünyada örnek gösterilen bir program hâline geldi. On yılda on Türk markasını dünya markası hâline getireceğiz, böyle bir iddiamız var ve marka, moda artık dünyanın en önemli şeyi şu anda. Dün İstanbul’da Türkiye’nin ilk moda akademisinin açılışını yaptık. Bu bir tarihtir. İlk defa Türkiye bir moda akademisini kurdu.

Şimdi, bizim burada yaptığımız çalışmalarda ülkemiz, bilgi eksenli sürekli inovasyon sürecini, stratejik pazarlama öngörüsünü, üst kalite katmanları konumlamasını ve özgün tasarım yeteneğini hızla geliştiriyor. Tabii, burada istikrar var, büyüme var, tüketim var, yatırım harcamaları artıyor, ithalat talebi de tabii buna paralel bir şekilde gelişiyor.

Türk lirasındaki son yıllardaki değerlenme ihracatçılarımızın nispi fiyat avantajını erozyona uğratıyor ve ara malı üretimi talebi yerine ara malı talebini dışarıdan karşılamayı getiriyor. Bunları hep burada açıklıkla ifade ettik.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Başarı mı bu?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Üretim, istihdam, cari işlemler açığı üzerinde olumsuz tesirini herkes burada biliyor.

Tabii, 2006 Aralık ayı itibarıyla Türk lirasının 2002 yılına göre yaklaşık yüzde 41 oranında reel olarak daha değerli olduğunu görüyoruz. 99 yılını baz alsak, bu değerlenme yüzde 68. Tabii, uluslararası rekabet koşulları, üreticilerin ithal ham madde ve ara mallarını -yerlilerin yerine bunları- kullanmalarını, ikame etme yolunu açıyor.

Tabii, bizim verilere dayanarak baktığımız zaman, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre yüzde 20,6 oranında ithalatımız artmış ve 137 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. 2006 Ocak-Ekim döneminde de 45,3 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2007 Ocak-Ekim döneminde yüzde 12,2 artmış, yani 50,8 milyar dolara yükselmiş. Fakat ihracat artış hızının ithalat artış hızını geçtiğini… Yaklaşık 5,6 puan ihracat artış hızı daha iyi durumda şu anda.

Sonuç olarak, bu sene için iki güzel gösterge, dış ticaret açığımız, 2006’ya göre toplam dış ticaret açığının bizim toplam dış ticaretimize oranı yüzde 22’lere geriledi. Yüzde 24’tü bu geçen sene ve ihracatın ithalatı karşılama oranı da geçen sene yüzde 60,1’den bu sene yüzde 62,9’a çıktı.

Tabii, burada hidrokarbon ürünlerinin ithalatı, petrol, doğal gaz… 35 milyar dolar sadece bu sene fatura ödeyeceğiz bu ithalata. Yaklaşık dış ticaret açığımızın yarısı petrol ürünleri ithalatımız, dış ticaret açığının yarısı.

Tabii, orta ve uzun vadede bunlar dengeye ulaşır, ama biz ihracat artışının tek çözüm olduğunu bildiğimiz için bu tarafa yükleniyoruz, koşan atı mahmuzlamaya çalışıyoruz.

İthalatta çeşitli önlemler var. Burada dampingler, gözden geçirme soruşturmaları… 96 adet dampinge karşı kesin önlem yürürlükte ve yine laboratuvarlarda bu çalışmalar devam ediyor.

Biz, tabii, burada, Doha Kalkınma Raundu, Dünya Bankası ve diğer bütün çalışmalarda, müzakere süreçlerinde şunu gördük: 2015 yılına kadar dünyada 100 milyar dolar gelişmekte olan ülkelerde ekstra bir pazar açılımı var. Bundan en fazla pay almaya çalışıyoruz ve 2012 yılında, cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünden evvel 2012 yılında 200 milyar dolar ihracatımız var, bunu hesaplıyoruz, 2023 yılında da, cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünde de 500 milyar dolar ihracat rakamını inşallah bu ülke görecek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabii, üç deniz projemiz var, yani Hazar’ı bir serbest ticaret alanı hâline getirmek, Karadeniz’i bir serbest ticaret alanı hâline getirmek, Akdeniz’i bir serbest ticaret alanı hâline getirmek. Bunlar büyük projeler. Türkiye, büyük düşünmek zorunda olan bir ülke. Bunlarla ilgili teker teker serbest ticaret anlaşmalarını imzalıyoruz.

Bakın, son geçtiğimiz hafta Gürcistan’la Serbest Ticaret Anlaşması’nı imzaladık. Yine baktığınız zaman, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, bunların hepsi imzalandı.

Yine, Arap ticaret bölgesini, oradaki çalışmaları hızlandırdık. ECO üyesi ülkelerle yaptığımız çalışmalar da çok hızlı bir şekilde gelişti. Burada teker teker, bütün bu ülkelerin tarife dışı engellerini aşarak yolumuza devam edeceğiz.

Aslında, söylenecek çok şey var ama hızlı hızlı geçmem lazım. Eximbank, burada 100 liralık kaynağının 81 lirasını kredi olarak değerlendiriyor. Açıkçası, Türkiye ihracatçısının en fazla yanında olan banka biliyorsunuz. İhracatı Geliştirme Merkezimiz de 80’den fazla eğitim programı düzenledi. 2008 yılında bunlar da devam edecek. Bir taraftan eğitim yapıyoruz 81 ilde, bir taraftan ihracatçı sayısını artırıyoruz, bir taraftan dünya pazarlarına açılıyoruz. Bu, böyle devam ediyor. Tabii, bizim için serbest bölgelerde de 22 milyar dolar dış ticaret hacmi var ve 4,3 milyar dolar net ihracatı olan artık serbest bölgeleri var Türkiye’nin. Bunlar önemli rakamlar. Dolayısıyla burada onları tekrar gözden geçirerek 2008 sonrasında yeni dünyaya hazırlayacağız. Dünya kitabını iyi okumamız lazım.

Bizim burada komşu çevre ülkeler, Afrika ülkeleri, Asya-Pasifik ülkeleri, ABD stratejilerimiz 2008 yılında önceliğini korumaya devam edecek ve tabii Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Hindistan gibi kıta ekonomilerine de yönelmeye başladık.

Evet, bir önemli yıldız daha var: Türk müteahhitlik sektörü. Bu da bizim sorumluluğumuzda biliyorsunuz. 2007 yılında 100 milyar dolarlık toplam proje tutarı geçti. Dünyanın en büyük 200 firması arasında 25 tane Türk müteahhit firması var artık. Dünyada sanayi tesislerinde, altyapı, üstyapı yatırımlarında, akıllı binalarda, köprülerde, metrolarda hep biz varız. 2007 yılı sonuna kadar 20 milyar dolar yurt dışı proje tutarımız olacak. Türk müteahhitlerinin senelik 20 milyar dolara çıkıyor, ilk defa bu sene dışarıda aldıkları proje tutarı. Rusya, Kazakistan, Orta Doğu’da çok hızlı bir şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kuzey Afrika’da yine aynı şekilde çalışmalarımız devam ediyor.

Ve tabii ki biz sadece ihracat yapmıyoruz, dış pazarlarda da artık üretim yapıyoruz, marka yaratıyoruz. 2007 yılı itibarıyla Türk firmalarının yurt dışı yatırımlarının tutarı 16 milyar dolara yaklaşmış durumda. Üçüncü ülkeler üzerinde sağlanan -finansman dâhil edildiğinde- bu tutar 22 milyar dolara ulaşıyor. Orta Asya’da enerji sektörü dışındaki alanlarda en önemli yatırımcılar arasındayız.

Bütün Avrasya ülkeleri için söylenen bir söz var. Şimdi, artık dünyada ekonomik eksen –bunu iyi  çalışmak lazım- Atlas Okyanusu değil. Doğru, güneş doğudan batıyor batıya doğru ama, bir ekonomik güneş de, ekonomi güneşi batıdan doğuya doğru hareket ediyor. Finans piyasaları, yüksek teknoloji pazarları artık Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na doğru kayarken izlediği rota, Türkiye’nin içinde bulunduğu Avrasya ülkeleri üzerinden geçiyor. İşte, biz bu geçişte, bu ekonomi güneşinin en fazla ışığını almak için firmalarımızı konumlandırıyoruz. Faktör şartlarını, talep şartlarını, destekleyici endüstrileri, firma yapılarını buna göre ayarlayarak rekabet avantajını Türkiye’nin artırmaya çalışıyoruz. Yapmaya çalıştığımız bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabii, bizim Dış Ticaret Müsteşarlığının teşkilat yapısı ve bütçe ödeneği hedeflerine de değinmek istiyorum. Tüm faaliyetlerini 7 genel müdürlük, 3 danışma denetim birimi, 4 yardımcı birim, 20 serbest bölge müdürlüğü, 8 dış ticaret standardizasyon bölge müdürlüğü ve 74 ülkede 115 ticaret müşavirliğiyle yürütüyor.

2008 yılı bütçesi toplam 102,9 milyon YTL. Bunun 71,6 milyon YTL’si personel gideri, 5,7 milyon YTL’si sosyal güvenlik kurumları ve devlet primi giderleri, 16,7 milyon YTL’si mal ve hizmet alım giderleri, 6,9 milyon YTL’si cari transferler ve 1,9 milyon YTL’si de sermaye giderlerine tahsis edilmiş durumda.

Bizim yeni bir projemiz var: Ticaret Takımları, “Tic-Tak” adını verdiğimiz. Burada özel sektörle kamu beraber çalışacak. Çünkü, bütün ülkelerde ticaret müşavirlerimiz yeterli olamıyor, sayısı az. Bütün büyükelçiliklerde de bu çalışmaları aynı şekilde devam ettiremiyoruz. Onun için, ticaret müşavirleri sayısını artırırken yerel personelle takviye edilmesi ve özel sektörün sivil toplum örgütleriyle bu örgütlerin desteklenmesi, yani, pazar açılımlarımızı bütün dünyada artırmak için bu çalışmayı yapıyoruz. Bunların adı “Ticaret Takımları”, kısa adı “Tic-Tak.”

Tabii ki, sahip olduğumuz tarihî, kültürel birikim; bizim ekonomik kaynaklarımız, daha önemlisi insan kaynakları potansiyelimiz, dünya ekonomisine çok aktif bir şekilde entegre olacağımıza ve sanayileşme sürecimizin bundan sonraki kısmında ciddi bir ivme kazanacağımıza, bu kapsamda dış ticaret politikalarımızın sanayileşme sürecinde ve ekonomimizin uluslararası rekabet gücü kazanmasında hayati bir rol oynayacağına yürekten inandığımızı belirtmek isterim. Tabii ki, bu sürecin hayatiyet kazanmasında yapısal ekonomik reformlara devam etmemiz, ülkemizin ar-ge ve teknolojik kapasitelerini yükseltmemiz, özellikle sektörel bazda toplam faktör verimliliği düzeyinde önemli artışlar sağlamamız gerekiyor. Son yıllarda bu alanda büyük yol aldık. Yüksek teknoloji ürün gamını ihracatta ciddi bir şekilde artırdık ve bundan sonra da hep birlikte çalışarak, vurguladığım hedeflere ulaşacağımıza inancım tam.

Bu düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sürenizi çok iktisatlı kullandınız, teşekkür ederim.

Evet, Hükûmet adına ikinci söz, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren’e ait.

Buyurun Sayın Ekren. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ben de en  derin saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığına bağlı olarak sizlere arz edeceğim bütün bütçeyle ilgili kuruluşlar, aslında, ekonomi yönetiminin rakamsal olarak da en fazla konuşulması gereken, belki felsefesinden daha çok rakamların değerlendirileceği, tartışılacağı bir alan. Zamanın elverdiği ölçüde çok kısa değerlendirmeler yapmak istiyorum, konuşmacıların değindiği konularda biraz felsefi olarak, ama, geri kalan tüm zamanımı, yine yanlış anlaşılan, yine farklı yorumlanan rakamlar konusunda Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarını sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatına ilişkin olarak yapılan eleştirileri çok yapıcı bulduğumu belirtmek isterim. Burada, hem planlama hem strateji hem de politika bileşiminin yeni dönemde küresel gelişmeler ve Türkiye ekonomisinin ihtiyaçlarına bağlı olarak yeniden ele alınmasını bir optimizasyon ve perspektif oluşumunun gerekli olduğu konusundaki kanaatimizi sizlerle paylaşıyoruz.

Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak ise Avrupa Birliği müzakere sürecinde fasıllarla ilgili değerlendirmelerin en kolay geçtiği bölüm olarak dikkate alındığında, ulusal hesapların revizyonu ve diğer konulara bakıldığında Avrupa Birliği standartlarına en kolay uyum sağlayacak ve dolayısıyla evrensel konularda da en sağlıklı veri yayınlayacak bir kurum olduğunu da belirtmem lazım, ama, burada üzerinde durmamız gereken temel konu, daha önce değişik kurumlar tarafından değişik zamanlarda yayınlanan veri ve bilgi setinin resmî istatistik programıyla birlikte artık hangi veriyi hangi kurumun ne zaman yayınlayacağını da İstatistik Enstitüsü belirlemiş olacaktır.

Sermaye Piyasası Kurulu ve BDDK’yı da gerçekten Türkiye’nin finansal hizmetler sektörünün, ulusal sermayenin ihtiyacı olan finansal ürün ve hizmetleri karşılama konusunda, hem kurumsal hem de fonksiyonel bazda yeniden yapılanması ve derinleşmesi konusundaki görüş ve önerilerinizi de dikkate aldığımızı, bu konuda bundan sonraki adımları atarken bunları dikkate alacağımızı da sizlerle paylaşmak isterim.

Ne yazık ki, en dramatik ya da en fazla yanlış anlaşılan konu da GAP olmuştur. GAP konusunda biraz daha fazla vakit ayırarak, GAP’ın bugünkü durumunu, yapılanları ve önümüzdeki vizyonu da sizlerle çok net, çok açık paylaşmak istiyorum.

Birinci nokta, talihsiz ifadelerin kullanılmasını yine düzeltmek zorundayım. Bunlardan bir tanesi, “Savaş tamtamları altında, Güneydoğu Anadolu’da hiçbir şey yapmıyoruz.” ifadesi çok talihsiz ve çok yanlış bir ifadedir.

İkinci önemli nokta, GAP’ın tümüyle kandırma olduğu konusundaki kanaattir. Biraz sonra bunlarla ilgili rakamları sizlerle paylaşacağım.

Bir başka önemli konu, Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmelere rağmen, yaşam kalitesinin artmadığı, istihdam düşmanı bir politikanın söz konusu olduğu hakkındaki yanlış ifadedir. Yaşam kalitesiyle ilgili olarak çok net şu rakamları sizlerle paylaşmam gerekir. Herhangi bir toplumda yaşam kalitesinin artıp artmadığını, çok detaylı olsa bile, üç tane temel kaleme baktığınızda çok rahat ortaya koyarsınız. Bunlardan bir tanesi eğitim harcamaları, diğeri sağlık harcamaları ve sonuncusu da sosyal koruma harcamalarıdır. 2002 yılına bakıldığında -milyar YTL olarak- 47,5 milyar YTL olan bu üç harcamanın toplamı, 2007 yılı sonunda 124,2 milyar YTL olacaktır. Dolayısıyla, yaşam kalitesini arttırmayan bir programdan bahsetmek, rakamlar konusunda yanlış bilgilendirme veya rakamlarla ilgilenmeme konusunun bir sonucudur.

İkinci önemli nokta, istihdam düşmanı bir politikanın söz konusu olduğu şeklindeki kanaattir. Yine fazla detaya girmeden, 2002 yılında toplam istihdamın 21 milyon 354 bin kişi olduğu, Ağustos 2007’de ise bu rakamın 23 milyon 548’e çıktığını söylersem, bu ifadenin de gerçekten yanlış olduğunu belirtmiş olmam gerekir.

GAP’la ilgili değerlendirmeler konusunda önemli gördüğüm hususlar şunlar: GAP, her şeyden önce çok sektörlü ve entegre bir programdır. Dolayısıyla, kurgulandığı dönemde, 1989 yılında temel hedefleri şuydu: 1,7 milyon hektar alanın sulanması, yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik enerjinin üretiminin gerçekleştirilmesi, kişi başına gelirin yüzde 209 oranında arttırılması ve 3,8 milyon kişiye istihdam olanağının sağlanmasını hedefleyen önemli bir projeydi.

Geldiğimiz noktada neler yapıldığını da sizlerle özet olarak paylaşmak isterim.

Nakdî gerçekleşme oranlarına bakıldığında, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin gerçekleşme oranı yüzde 59,3’tür. Bunun tarım sektöründeki ağırlığı yüzde 26, enerjide yüzde 83,6; ulaştırma ve haberleşmede yüzde 45,3; turizmde 31,9; diğer sektörlerdeki toplam da yüzde 94,9’dur.

GAP’ın, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına bağlandıktan sonra yaptığım ziyaretleri gezi olarak algılamak da çok yanlış. En azından, oraya ziyaretler yaptığımda bölge milletvekillerinin tümünü davet ettiğimi bir kez daha belirtmek isterim.

Oradaki temel yaklaşım, temel felsefe, bölgelerdeki Ekonomik Sosyal Konsey benzeri bir yapının, Ankara’dan birlikte gittiğimiz bürokratlarla birlikte, burada şu ana kadar neler yapıldığını ve bundan sonra neler yapılacağı konusunda özel sektörün inisiyatifini harekete geçirmektir. Dolayısıyla, bunu da bu şekilde değerlendirmek gerekir.

GAP’a yapılan yatırımlar konusunda da 2003-2007 döneminde hiçbir şey yapılmadığı, gerçekten en hafif ifadesiyle haksız bir ifadedir. Çok fazla detaya girmeden, GAP’a yapılan yatırımların Türkiye'deki toplam yatırımlara oranına baktığımızda, 1998-2002 döneminde bu oran yüzde 6 civarında iken, 2003-2007 döneminde bu oran yüzde 7’ler seviyesine çıkmıştır. Dolayısıyla, bu veriler de aslında, GAP’ın, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunu artırmada Hükûmetimizin inisiyatif kullandığının çok net bir göstergesidir.

GAP’ın uluslararası bir bağlantı ya da uluslararasılaşma sürecinde de ne yapıldığı konusunda yine kritik bir iki rakam vermek istiyorum. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın teknik destek verdiği, Avrupa Birliğinin de fonladığı bir projede, Güneydoğu Anadolu’da bir bütün olarak hangi sektörlerin ön plana çıkacağı konusunda bir master planını iki hafta önce basında sizlerle paylaşmıştık. Orada önemli olan, ön plana çıkan genelde üç tane sektör vardı; organik tarım ve organik giysi, yenilenebilir enerji ve turizmdi. Bu, bölgenin tümü için geçerli bir stratejiydi ama hepsinden önemlisi sektörel teşviklerle de bölgede ne yapılacağını, orada -kiminin gezi dediği, ama- biz, özellikle bölgesel Ekonomik ve Sosyal Konsey anlamındaki toplantılarda, geleneksel ve rekabetçi sektörleri belirleme çalışmalarıyla ortaya çıkartacaktık.

GAP’ın aslında fazla bir refah ve mutluluk sağlamadığı şeklindeki yaklaşımı da… 1989 yılında Türkiye’de ve GAP’taki kişi başına düşen gelir ile 2000 yılındaki kişi başına düşen geliri vereceğim, sizler de 2007 verilerini kendiniz tahmin edersiniz.

1989 yılında GAP’ta kişi başına düşen gelir 1.088 dolardı, Türkiye’de ise 1.931 dolardı. 2000 yılında GAP’ta kişi başına düşen gelir 1.542 dolar, Türkiye’de ise 2.964 dolardır. 2002 yılından sonra, 2007 yılı sonuna kadar Türkiye’de millî gelir gerçekleşmelerini simüle ederseniz, gerçekten GAP’ta da hatırı sayılır bir gelişmenin olduğunu göreceksiniz.

Yine, iller bazında hiçbir şey yapılmadığı şeklindeki tercih ve yaklaşıma da iki rakam vermek istiyorum. Özellikle Şanlıurfa ve Diyarbakır’da ihracat rakamlarını milyon dolar olarak sizlerle paylaşmak isterim.

Şanlıurfa’da 2002 yılında 7 milyon dolarlık ihracat söz konusuyken, 2006 yılında bu 45,2 milyon dolara çıkmıştır. Yine, Diyarbakır’da 6,8 milyon dolar olan ihracat 2006 yılı sonunda 66,8 milyon dolara çıkmıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tümünü düşünürsek -yani, dokuz ili birden düşündüğümüzde- 2002 yılında toplam 690 milyon dolar ihracat yapılırken, 2007 yılı sonundaki beklentimiz 2,5 milyar dolardır. Dolayısıyla, GAP’ta gerçekten de rakamlara bakıldığında, burada felsefesi yapılan tercih ve yaklaşımların hiç de doğru olmadığını sizlerle paylaşmak istedim. Somut bir proje olarak da Suruç Projesi’nde 2007 yılı ödenek ihtiyacı olan 1,5 milyon YTL’nin tamamının da projeye tahsis edildiğini sizlerle paylaşmam gerekiyor.

Bu genel değerlendirmelerden sonra ortaya çıkan bir başka önemli husus “Katı bir merkeziyetçi yapı ve yerel yönetimlerden uzak bir GAP söz konusu olduğu.” şeklindeki sayın milletvekillerimizin yaklaşımıdır. Az önce ifade ettim. Güneydoğu Anadolu’daki ziyaretlerimizin temel amacı, aslında burada ifade edilen yerel aktörlerin, yerel oyuncuların bu projeye daha fazla katılımını sağlamaktır.

Sayın Başbakanın “Türkiye’nin sorunu GAP değildir” diye ifade edilen tercihini, zannediyorum Başbakanımız burada konuşma yaparken yoklardı, metinlerden de cümlenin geri kalan kısmını okumadıkları anlaşılıyor.

Cari açıkla ilgili ve bunun sosyal alternatif maliyetiyle ilgili açıklamalarda da tercihlerin, yaklaşımların genelde doğru olduğunu ama cari açıkla ilgili açıklamalarda ülkemizin içinde bulunduğu yükselen piyasalarla birlikte düşünüldüğünde, enerji üreticisi olan yükselen piyasalarla, ucuz emek cenneti olan yükselen piyasalar ayrımı yapmaz ve Türkiye’yi bu kategoride birlikte değerlendirirsek tercihlerde yanılırız diye düşünüyorum. Bunu da paylaşmamız gerekir.

Beş yılda borcun arttığı tercihi ve yaklaşımı ise eğer bir ekonomide faiz oranları sıfır olursa borçlar gerçekten nominal bakımdan azalmaya başlar. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde nominal faizler ve reel faizler çok hızla azaldığı için en azından şunu söylemek gerekirdi: “AK Parti döneminde borçların artış hızı azalmıştır.” Bu, doğru bir ifade olurdu.

Özel sektörün aldığı kararlarda borçlanma maliyetinin ortaya çıkartacağı sorun gerçekten önemli bir sorundur. Ama piyasa ekonomilerinde ana oyuncuların aldığı tercih ve kararların kamu ekonomisi ya da ekonomi yönetimi tarafından yeniden revize edilmesi çok fazla alışık olduğumuz bir yaklaşım değil. Ancak stratejik iş birliği yapılarak, sanayinin özel ve kamu sektörü açısından değerlendirmesini birlikte paylaşabiliriz. En kritik, en yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi de sermaye ve bankacılık sektöründeki yabancı payı konusundaki yaklaşımlardır.

Şimdi, müsaadenizle şöyle bir yanlış algılamayı da düzeltmek istiyorum: Sermaye piyasasında, İMKB’de yabancı oranı genellikle yüzde 72 olarak bilinir. Aslında gerçek böyle değil. Sermaye piyasası ya da İMKB’ye kote olmuş şirketlerin senetlerinin yüzde 33’ü işlem görmekte. İşte, yüzde 72 dediğimiz pay, sadece bu yüzde 33’ün yüzde 72’si. Eğer şirketlerin tamamını düşünürseniz, İMKB’deki kayıtlı şirketlerin tamamı açısından dışa yabancılaşma oranı yüzde 24’ü de geçmeyecektir.

Bankacılık konusunda da benzer bir eğilimin olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetimizin ilk yıllarına baktığınızda, Atatürk’ümüzün bulunduğu dönemlere baktığınızda, o dönemde Türkiye'nin küreselleşme eğiliminin ve tercihinin bugünden farklı olduğunu düşünmüyorsanız, oranları dikkate aldığınızda, şu anda bile bankacılık sektöründe daha iyi konumda olduğumuzu söyleyebiliriz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hoca yapma!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Yapmayın Hocam!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – İkinci önemli bir oran… Rakamları vereceğim biraz sonra, rakamları veririm.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hocam, bunu siz söylemeyin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, sayın vekillerim, herhangi bir rakam vermiyorum. Rakam vermediğimde, rakamları birlikte bulur değerlendiririz, yorum da yapmıyoruz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Size yakışmadı…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bankacılıkta bu örnek olmadı yani.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla)  - Bir kaynak verebilirim size, sonra tekrar görüşürüz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu olmadı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – İstikrarlı bir ekonomik yapının ya da istikrar programının devam edip etmediği, bunun bir istikrar programı olup olmadığı konusundaki temel yaklaşım şu şekilde belirlenebilir: Herhangi bir ekonomide istikrarlı bir program uygulanıp uygulanmadığı, gerçekten de sayın vekillerimizin söylediği şekilde, dört beş yıl içinde ortaya çıkan göstergelere bakılarak değerlendirilebilir. Bunlardan bir tanesi, büyüme oranlarının trendidir. Bir diğeri, bütçe açığının millî gelire oranıdır. Sonuncusu da kamu borç stokunun millî gelire oranındaki trendlerdir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda bulunduğu dönemin tümünde eskiye oranla bu oranlar azalmaya başladığı için, ekonomik istikrarın bulunduğunu da söyleyebiliriz.

En son kalkınma planımızda stratejik derinliğin olmadığı şeklindeki yaklaşım, elbette tartışılabilir. Gerçekten de sektörel bakımdan ya da bölge bakımından özel bir stratejinin olup olmadığı, programın gelişme ve kalkınma eksenleri dikkate alındığında, görülecektir ki, orada da gerçekten özel bir stratejinin, özel bir yaklaşımın, küresel ekonominin ihtiyacına olan eksenler doğrultusunda ana hatlarıyla belirlenmiş olduğudur.

Bir başka önemli nokta, yine rakamlar bazında sizlerle paylaşmak istediğim husus, Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmelerin, kendi içinde kapalı olduğu, uluslararası mukayeseler yapıldığında, bu rakamların düşünüldüğü kadar çarpıcı olmadığı şeklindeki tercihtir. 2003-2006 ortalamaları dikkate alındığında -millî gelirler bakımından- dünyanın millî gelirdeki artış oranı 4,9; gelişmiş ülkelerinki 2,6; yükselen piyasaların 7,5; eğer Çin ve Hindistan’ı çıkartırsanız 3,1, Türkiye’yi bununla mukayese ederseniz 7,1’dir. Burada da yine, mukayese ettiğimiz ülkelerin Türkiye’nin içinde bulunduğu ligle bağlantısını dikkate aldığınızda, elbette farklı şeyler söyleyebiliriz.

Son olarak da, Devlet Planlama Teşkilatının, TÜİK’in, GAP’ın, SPK’nın ve BDDK’nın, burada ifade edilen görüş ve öneriler ışığında, yeni dönem stratejilerini belirlerken milletvekillerimizin üzerinde durduğu, ifade ettiği hususları dikkatle not aldığımızı, uygulama sürecinde bunları dikkate alacağımızı belirtiyor, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Şimdi söz sırası, şahsı adına söz isteyen, aleyhte söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Saygıdeğer Bakanıma şunu söyleyeyim: Yüce Atatürk’ün ilk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu süreçte ülkede bir kapitülasyon vardı, o gün Türkiye’de kurulu bankalar kapitülasyon tahsilatçılarıydı. Bunu bir kere söyleyeyim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tamamı yabancıydı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben genelde dış ticaret konusunda bildiğim birkaç şeyi söylemek istiyorum. Bu ülke bizim, bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı hepimizin bağımsızlığı demektir ve ekonomisi bağımsız olmayan ülkeler bağımsız değildir, bunu herkes kabul ediyor. Tabii, bütçe görüşmeleri başladığında “fırsatlar ülkesi” denildi. Arkadaşlar, kimin için fırsat ülkesi, kimin için? (AK Parti sıralarından gürültüler) Hayır, size rakamlar vereceğim. Hayır arkadaşlar, size birkaç rakam vereceğim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Araplar için, Araplar için.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir kere, son beş yılda ülkeye gelen... Şurada anlaşalım, yabancı sermaye, diyorsunuz. İşte bunlar yabancı fırsatçı, yabancı fırsatçı bunlar işte. İşte, onlar için fırsatlar ülkesi. bin dolar getiren bir kişi ne almış arkadaşlar biliyor musunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin)– Gelmesin mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Gelsin, yatırım yapsın, adam çalıştırsın, omzuma alayım seninle beraber. Bin dolar getirmiş, bin getirmiş arkadaşlar -rakam veriyorum- 4.300 dolar götürmüş, dört yılda; 1.000 dolara 4.300 dolar.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Ölü soyucu, ölü soyucu onlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Burada buyurun, buyurun raporlar burada, takdim edeyim arkadaşlar.

Bir kere dünyada en yüksek reel faiz veren ülkeyiz, birinciyiz; bizden aşağı Arjantin, Brezilya geliyor. Yine dünyada cari açığı en yüksek ikinci ülkeyiz Mısır’dan sonra. Yine, dünyada, dış ticaret açığı, cari açığı en yüksek ülkeyiz ve ihracatımızın çok yüksek kısmı ara mal ithalatına bağlı. Bir kere bunlarda anlaşalım; arkadaşlar, bunlarda anlaşalım. Şimdi, bu ülke bizim, gelin bazı şeylerimizi gerçekçi konuşalım. 4.376 dolar götürmüş arkadaşlar. Arkadaşlar, önce bu sıcak para konusunda bir anlaşalım. Yabancı yatırımcı… Hayır arkadaşlar, bunlar “yabancı fırsatçı.”

Yine -zamanım çok dar- döviz rezervine hep seviniyoruz. Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin döviz rezervinin çok yüksek olması o ülkenin ekonomisinin… Genelde hep böyle algılanır… Ama bu döviz rezervine gelen paralar nereden geliyor? Eğer, bir ülke üretiyorsa, bu ülkede turizm geliri, ihracat geliri, bunlar hakikaten bir döviz rezervi sağlıyorsa, isterse 500 milyar dolar döviz rezervimiz olsun, gururunu duyalım. Ama, bugünkü döviz rezervi bu ülkeden ne götürüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Bu döviz rezervinin yıllık getirisi, çoğunuz bilirsiniz, nerede tutuluyor bu döviz rezervi, ne yapıyor, ülkeye ne katkı sağlıyor, yıllık getirisi nedir biliyor musunuz? Libor artı yarım, libor artı 1’dir maksimum. Ama, bu döviz rezervini oluşturan bu sıcak paranın ülkeden ne götürdüğünü biliyor musunuz? Değerli arkadaşlarım, bunları hep dikkatlerinize sunuyorum. Vaktim çok dar.

Şimdi, ihracatçı… Ben, bu ülkede bugün için bu koşullarda ihracat yapan tüm insanların önünde saygıyla eğiliyorum. Enerji fiyatları, yani benzin, mazot son dört yılda yüzde 140 artmış. Dolar…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Dünyada kaç artmış?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, dünyada artmamış. Birçok ülkelerde dolar…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – 100 dolara çıkmış.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika… Dünyada, dolar…

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

Sayın Hatip, lütfen cevap vermeyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika efendim.

Dolar, 1.500 liradan 1.150 liraya gelmiş. Böyle bu koşullarda ihracat yapan insanların önünde saygıyla eğiliyorum. Ne veriyorsunuz bu insanlara, ne sağlıyorsunuz? Sadece Eximbank desteğinin dışında bana deyin ki: “Bu ülkede ihracatçıya bir şey yapıyoruz. “ Önünüzde saygıyla eğiliyorum.

Arkadaşlar, bir kere bir Teşvik Yasası çıkardınız. Bu Teşvik Yasası, üç boyutlu teşvik… İşe yaramıyor, yine söylüyorum, ihracatçıya bir şey vermiyor, bu ülkede üretene bir şey vermiyor. Bu Teşvik Yasası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Kahramanmaraş’ta 2 milyar dolarlık yatırım yapılıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kahramanmaraş’ta artık şu günkü koşullarla fabrikaların çoğu kapanıyor Beyefendi, siz de çok iyi biliyorsunuz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Geçen hafta oradaydım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Siz de çok iyi biliyorsunuz. Niye gerçekleri konuşmuyoruz?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – 2 milyar dolarlık yatırım yapılıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kahramanmaraş örneği veriyor. Kapanıyor efendim, kapanıyor. Kapanıyor.

BAŞKAN – Sayın Hatip… Sayın Hatip, lütfen… Lütfen… Genel Kurula hitap edin lütfen. Karşılıklı konuşmayın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bu Teşvik Yasası üç boyutlu. Bu Teşvik Yasası’nın…

Bu ülkenin üretiminden, planlamasından sorumlu bir DPT vardır; bir tarafta Hazine, bir tarafta Maliye Bakanlığı. Bu işin patronu kim arkadaşlar?

Söz verdiler, elektrik bedellerini alabiliyor musunuz?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Bu ay sonunda alacağız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Geçen kasım ayından bu yana, bir yılda Teşvik Yasası uyarınca insanlara verdiğiniz sözü yerine getirdiniz mi?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Bu ay sonunda gelecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Böyle teşvik olur mu arkadaşlar? Beyefendi, böyle teşvik olur mu?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – İşte Bakan burada. Bu ay sonunda gelecek, değil mi Sayın Bakan?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, verin bu insanların parasını. “Bu insanlara bir şey vereceğim…” Devlet yalan söylemez.

Onun için, ihracatçı son derece zor durumdadır. Bu ülkenin geleceği ihracatçılardır. Ben, o insanların önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sataşma nedeniyle…

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, bir şey mi diyorsunuz?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Şimdi, son konuşmacı olarak konuşayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Soru-cevap kısmına geçtim. Ondan sonra sizi dinleyeyim.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çok fazla konuşmayacağım.

BAŞKAN – Dinleyeceğim ama…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen insicamımızı bozmayalım. Soru-cevap kısmı bitsin, sonra sizi dinleyeceğim.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, yapmayın!

BAŞKAN – Tutanakları getirdim, okudum. Size izah edeceğim şimdi.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz şimdi konuşayım.

BAŞKAN – Tamam, tamam. Yani soru-cevabı bitirelim… Yine buradayız, hepimiz buradayız.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, şimdi konuşayım, sonra anlamı kalmaz.

BAŞKAN – Bölümlere geçmeden kimse gitmez, merak etmeyin. Açıklamasını yaparsınız.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru sahibi Sayın Seçer.

Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum: Tarım ürünleri ihracatımızın artırılmasına yönelik uygulamalar ve tedbirleriniz nelerdir? Onu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum: Sanıyorum Türkiye'de ihracatın rekor düzeyde artmasını dünyada konjonktürel birtakım hadiselere bağlıyorum ben. Benim düşündüğüm gibi olmasaydı, ihracatımızda en önemli kalemlerin başında gelen tekstil, konfeksiyon sektörü, ihracatımızın bu denli artmasına rağmen, niçin kriz yaşıyor? Niçin birçok tekstil, konfeksiyon tesisi kapanmanın eşiğine gelmiştir?

Son sorum: Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı merkez ve bölge teşkilatlarında Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C ve 4/B statüsünde ne kadar personel çalışmaktadır? Bu durum kurum personelleri arasında bir ikilem yaratmış mıdır? Düzeltilmesi hususunda ne yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Seçer.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, 2001 yılında yaşanan kriz nedeniyle birçok kamu bankamız ilçelerde şube kapattı ama burada yaşayan insanlarımız, memurlarımız, köylülerimiz hiçbir bankacılık hizmeti alamıyorlar. En azından, emekli maaşı, memur maaşı, prim ödemeleri gibi sosyal ihtiyaçları giderecek kamu bankalarımız, acaba birer ofis, yani 2 kişilik, bu ödemeleri yapacak birer ofis açabilirler mi?

İki: Teşvik Yasası uyarınca –bir kez daha soruyorum- insanlara söz verildi. Bir yıldır elektrik bedelleri ödenmiyor. Bunlar ödenecek mi?

Üç: Ekonomiden sorumlu bir bakan olarak, 2007 yılı başından itibaren tarıma yönelik hiçbir prim ödenmiyor. Tarım Bakanlığına kaynak aktarılacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, TÜİK gibi kurumlar, özellikle, sonuçları tartışılmaz kaynak olarak kabul edilen kurumlardır. Ama görüyoruz ki, gerek işsizlik oranının belirlenmesinde açıklanan sonuçlar gerekse de enflasyona baz alınan TÜFE’de çok büyük tartışmalara yol açıyor. Acaba, bu kriterlerin belirlenmesinde ülke gerçeklerine uygun sorulara ağırlık verilerek çözümlenemez mi?

GAP büyük bir projedir, 9 ili kapsıyor ama görüyoruz ki GAP’a yeterli pay ayrılmıyor. GAP, üretimiyle olduğu kadar ulaşımıyla, eğitimiyle, kültürüyle, sosyal donatısıyla bütünleşmiş bir projedir. Ama kendi bölgem olan Gaziantep’te –baktığım zaman- yıllardır devam eden Oğuzeli Kayacık Barajı ve Sulama Projesi sembolik ödeneklerle yürütülüyor ve beklenen sonucu, maalesef doğuramıyor.

Ayrıca, yine, Nizip bölgesindeki sulama pompa istasyonları ve sulaması büyük ölçüde gerçekleşmemektedir, yıllardır sürüncemededir.

Yine, büyük söz verilen, seçimden seçime hatırlanan Araban Ardıl Barajı ve şu anda “Harmancık Göleti” adı altında gelen proje bölgeye hitap eden bir projedir, maalesef gerçekleşmemiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzninizle üç soru sormak istiyorum.

Birincisi: Tarıma bu bütçeden verilen destek ne kadardır? Avrupa Birliğinde ne kadardır? Avrupa Birliğinde bulabileceğiniz en son rakam olarak ne kadardır?

Avrupa Birliğiyle uyum süreci çerçevesinde bu bütçeden tarıma verilen desteği yeterli buluyor musunuz?

İkinci sorum: Dünyanın güçlü, sanayileşmiş ülkeleri, kendi ulusal bankalarını yabancı sermayeye karşı titizlikle korurlar iken, Türkiye neden tam tersi bir politika uygulamaktadır? Türkiye’nin uyguladığı bu politikayı doğru buluyor musunuz?

Üçüncü sorum: 2006 yılında geldiği ifade edilen 20 milyar dolar düzeyindeki yabancı sermayeden ne kadarı yeni sabit sermaye yatırımı, doğrudan sabit sermaye yatırımıdır?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Resmî Gazete’nin 28 Ekim 2007 tarih, mükerrer 26684 sayısında yayımlanan 2008 yılı programının doksan dördüncü sayfasında “Mevcut Durum” başlığıyla “Ekonomide kayıt dışılığın azaltılması” bölümünde “Türk ekonomisinin yapısal bir sorunu hâline gelen kayıt dışılığın temelinde sayılan nedenler arasında…” diye başlanarak devamında şöyle denilmektedir: “Kayıt dışılıkla mücadelede toplumsal ve siyasi iradenin oluşmaması gibi, sosyal ve yapısal nedenler yer almaktadır.” denilmektedir.

Beş yıldır iktidarda olan siyasi iktidarınızın kayıt dışılıkla mücadelede siyasi irade ortaya koyamamasının nedeni nedir? Bu konudaki iktidarsızlığınızı neye bağlıyorsunuz?

Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: GAP kapsamında olan bütün altyapı ve sulama kanalları tamamlanmış; bölge için çok önemli olan -büyük bir alanı sulu tarıma geçirecek- ödenek yetersizliğinden bekletilen Gaziantep Barak Ovası’nın sulanması için bölge çiftçimiz daha ne kadar bekleyecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Buyurun Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, “İthalat ve ihracat arasındaki fark 40 milyar dolar.” dediniz. Halbuki 2008 bütçesinde ihracat 104, ithalat 166 milyar diye gösteriliyor. Bir yanlış hesap var galiba.

Ayrıca, ekonominin çok iyi olduğunu, her yere ürün sattığımızı, ihracatın arttığını belirttiniz. Ekonomi bu kadar iyiyse borcumuz yıldan yıla niçin artıyor? 2002’de 129 milyar dolar iken, bugün -henüz daha yıl bitmemiş- 226 milyar dolar olmuş.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akkuş.

Buyurun Sayın Yıldız.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Bakan, GAP’ın enerjiye ilişkin kısmı için yatırımlar yapılıp hemen yaşama geçiyor ancak bölge insanını ilgilendiren kısmı olan sulama yatırımları ise yaşama geçmiyor. Bu dönemde bu yatırımlar konusunda bir gelişme var mıdır? Programınız nedir?

İkinci sorum: Medeniyetler beşiği olan Mezopotamya uygarlığının merkezidir GAP. Geçmiş uygarlıkların, Zeugma ve Hasankeyf gibi, kısa ömürlü enerji politikalarına feda edilmesi ülkemizin tarihî ve doğal mekânlarının tahribi anlamına gelmiyor mu? Hem bu kültürel mirası hem de enerji politikalarını ortaklaştıracak politikalar geliştirilemez mi?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Son soru.

Sayın Yeni, buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, AK Parti iktidarından önce katrilyonlarca görev zararı oluşturan Ziraat Bankası, bu dönemde hazineye para aktarmış mıdır?

TMSF, bugüne kadar batan bankalardan ne kadar para tahsil etmiştir?

Üçüncü sorum: Şu anda yüzde 12’lik sermaye yeterlilik rasyosunun altında herhangi bir özel veya kamu bankası var mıdır?

Ziraat Bankası kredileri yüzde 11 kat artmış, tarımsal krediler yüzde 19 artmış, bireysel krediler yüzde 16 kat artmış. Bu rakamlar doğru mudur Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Soru sorma süresi bitmiştir.

Sayın Bakanlar, cevap vereceksiniz.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) – İki soru var ilgili olan Sayın Başkan, müsaadenizle cevaplayayım.

Tarım ürünleri ihracatında, 2002’yle 2006 yılları arasında ciddi bir artış var. Tabii, burada amaç, doğru şekilde ürün sertifikalandırması yaparak doğru pazarlarda bu satışın yapılmasını sağlamak. Hızlı bir şekilde ürünü sertifikalandırdığımız zaman, çok hızlı artışları gördük. Mesela, kayısı ihracatında bunu gördük, hemen 15 kat artış sağladı.

Ayrıca, bazı tanıtım gruplandırması yapıyoruz -mesela, Antep fıstığı tanıtımı gibi, zeytinyağı tanıtımı gibi, fındık tanıtımı gibi- bu tip ürünlerde de tarım ürünleri ihracatını artırırken, organik tarım ürünleri ihracatında da ayrı bir çalışma yapıyoruz.

Tekstil-konfeksiyon sektörüne gelince: 2006’da çok sıkıntı yaşayan bir sektördü. Dünyada yüzde 40 oranında, özellikle komşu çevre ülkelerde tekstil-konfeksiyon ihracatında gerilemeler oldu. Ama, Türkiye, tekstilde yüzde 8, konfeksiyonda ancak yüzde 2 ilerleme sağlayabilmişti 2006 yılında. 2007’deyse, şu ana kadar, tekstil ve konfeksiyon sektörü, tekstilde yüzde 18, konfeksiyonda da yüzde 17 oranında bir artış sağladı. Bu, bizim yaptığımız daha önceki çalışmalarla alakalıdır, yani 2005 ve sonrasını hazırlamıştık zaten dünyadan rekabet edebilmek için. Biz, şu anda, modaya, markaya yönelmek zorunda kaldık, başka çaremiz yok. Düşük fiyat yüksek miktar ekseninde değil, yüksek fiyat yüksek kalite ekseninde, yüksek miktar yerine düşük miktarlı, yüksek fiyatlı yüksek kaliteli ürünlerle dünya pazarlarında daha iyi rekabet edebilir hâle geldik.

Diğeri de: O rakamlarda herhangi bir yanlışlık yoktur, 104 ve 166 olan. Tamamıyla bunlar… Tahmin ediyorum sadece ekim ayına kadar olan rakamları aldınız. Yıl sonuna kadar olan rakamları bizden temin edebilirsiniz, rahatlıkla veririz.

Borç niye artıyor? Tabii ki yani bu şekilde… Ekonominin çarkları aslında çok iyi bir şekilde dönüyor. Şu anda kamu borcu gitgide azalıyor, özel sektör borcu artıyor. Bunun dinamosunu sağlayan… Görüyorsunuz, 35 milyar dolar size hidrokarbon faturası olduğunu söylüyorum. Doğal gaz, petrol faturası ödüyor Türkiye, ama bu artık ithalatımızın yarısı değil eskiden olduğu gibi. Sadece yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu kadar artan fiyatlara rağmen, yaklaşık, tahmin ediyorum 107 milyar doları bile zorlayabiliriz ihracatta bu sene, senelik ihracat olarak. Böylelikle rahatlıkla çarkları döndürebiliyoruz.

Ayrıca yurt dışı müteahhitlik gelirlerini, ayrıca turizm gelirlerini biliyorsunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Ekren.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulardan dolayı yine, özellikle teşekkür ediyorum. Gerçekten de önem verdiğimiz, dikkate almaya gayret ettiğimiz sorulardı. Ben elimdeki notlardan, not alabildiğim kadarıyla cevap vereceğim ama yetişmeyenleri de yazılı olarak bildireceğim. Onu belirtmek isterim.

Yine GAP’la başlayayım müsaade ederseniz. GAP projesi, Türkiye’mizin ve ülkemizin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki halkımızın refah ve mutluluğunu artıran bir projedir. Dolayısıyla enerji ve sulama konusundaki yaklaşımınızı doğru buluyoruz. Yeni dönemde ana kanallar ile tali kanallar konusunda hükûmetin ve özel sektörün nasıl bir inisiyatif alacağını, bu yaptığımız Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantımızdan sonra belirleyip onun finansman modelini sizlerle tartışıp değerlendireceğiz.

Sulamada ne kadar bekleyeceğimiz konusu: Su toplama süreci bittiği için, bundan sonraki süreç, sizlerin de ifade ettiği şekilde, kamu sektörünün mümkünse ana kanalları hızla yapması, özel sektörün de tali kanallar konusunda orada yaşayan vatandaşlarımızla birlikte bu süreci çözme olayıdır.

Kayıt dışılık konusuna gelince: Kayıt dışılık konusunda da yine 60’ıncı ve 59’uncu, 58’inci Cumhuriyet Hükûmetlerinde konuya üç başlık altında yaklaştık: Ortamın iyileştirilmesi, özellikle vergi oranlarının düşürülmesi, gönüllülük uyumunun artırılması, yani vergilerin yeniden yapılandırılması ve etkin bir vergi yönetimi ve denetimiyle bu süreci daha ileri noktalara götüreceğiz.

Batan bankalardan ya da TMSF’ye aktarılan bankalardan yapılan tahsilat 15,5 milyar dolar civarındadır. Yüzde 12’nin altında sermaye yeterlilik rasyosu olan bir bankamız yoktur. Bankalarımıza görev zararı yaratacak aktarım da yapılmamıştır.

Revizyon, özellikle TÜİK’le ilgili ifade edilen konulardaki revizyon her zaman mümkün olan bir süreçtir. Konuşmamda az önce bahsettim ana hatlarıyla. Millî gelir hesaplarının revizyonu: Avrupa Birliği ve evrensel standartların kabulünden sonra bu revizyonlar daha da azalacaktır.

Kamu bankalarının ilgili yerleşim birimlerinde ofis ve benzeri hizmet birimlerini açıp açamayacağına, bankamızdaki alacağımız bilgiden sonra karar vereceğiz.

Diğerlerine de yazılı cevap vermek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Şandır, süremiz kaldı efendim, sorabilirsiniz sorunuzu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Müsaadenizle, Sayın Başbakan Yardımcımıza teşekkür etmek istiyorum. Dünkü konuşmalarında, Sayın Başbakanın Genel Kurula sunduğu bir tablo vardı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde TMSF’ye devredilen 22 bankayla ilgili dün bir açıklama getirdi ve bunun yanlış okunmaması gerektiğini; bunun, devam eden bir sürecin sonlandırıldığını; bunun, bir tarih ve bu tarihi yaşayan hükûmetin ifadesi olduğunu yani 22 bankanın TMSF’ye devredilmiş olmasının bir yolsuzluk ithamı taşımadığını, bunun ifadesinin böyle bir kasıt taşımadığını söylediler. Kendilerine teşekkür ediyorum, ancak yeterince anlaşılmadığı gibi bir izlenim var çünkü yine bu kurumdan bazı arkadaşların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkanım, bitireyim şunu lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Benim de bir cevap vermem lazım.

BAŞKAN - Soruları bitirelim efendim. Hemen mi cevap vereceksiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Şandır sorusunu tamamlasın.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Gerçekten önemsiyorum bunu çünkü bir yanlış anlamayı Sayın Bakanımız dün tavzih ettiler, çok değerli bir açıklamaydı. 22 banka devam eden bir sürecin sonunda yaptıkları yolsuzluktan yakalanmış, TMSF’ye, Fona devredilmişler, yargılanmışlar, kamunun çıkarı korunmuştur. Bundan dolayı bir itham değil, bir teşekkür gerekir.

Aynı şey İmar Bankası için… AKP iktidar olduktan yirmi ay sonra İmar Bankasına el koydu. Dolayısıyla, İmar Bankasının Fona devredilmesinden dolayı Hükûmetin yolsuzluktan suçlanamayacağı gibi –ki, 8 milyar dolarlık bir batığı böylelikle tespit etmişlerdi- aynı şey 22 bankanın Fona devredilmesinden dolayı, 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin koalisyon ortağı partilerini de suçlamanın mümkün olmadığını, dün bir nebze Sayın Bakan ifade etti ama yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyim. Bu konuyu Sayın Bakanımız, biraz daha açık ve net, kendi grubu milletvekillerine ve kamuoyuna açıklayabilirler mi?

Çok teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Bakanım, yazılı mı cevap vereceksiniz, açıklama mı yapacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Hayır, hayır, şimdi birkaç kelime söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Şandır’ın ifade ettiği husus yine yanlış anlaşılmaya müsait bir husus. Onu tekrar tavzih edeyim. (MHP sıralarından gülüşmeler) Hiç gülecek bir şey de yok, düzgünce dinleyin. Niye gülüyorsunuz ki arkadaşlar? Beni de güldürüyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Herkes yanlış anlıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Siz de yanlış anlamışsınız bakın.

Sayın Başbakanımızın Meclisteki açıklamada ifade ettiği husus şuydu: Bankaların kuruluş tarihi ve TMSF’ye aktarılış tarihlerini söyledik. Dolayısıyla, TMSF’ye aktarıldığı tarihte iktidarda olan partiler 57’nci Hükûmetin partileriydi, söylediğiniz buydu. Ama sizin burada ifadenizden ben şunu anlıyorum: Daha önce oluşmuş bir süreçti, bu döneme denk geldi. Dolayısıyla bu süreç bu döneme mal edilemez.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aynen öyle.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - Ama, yine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde İmar Bankası olayı bununla örtüşmüyor. Şundan dolayı örtüşmüyor: İmar Bankasının TMSF’ye aktarılma süreci eski olaylardan farklı, icra iflasla doğrudan TMSF’ye aktarılmadı; birinci nokta bu. İkinci nokta, 3 Temmuz 2004’te yapıldı. En önemli husus da, İmar Bankasından sonra 5020 Sayılı bir yasa çıkartıp, o günkü tarihte değil, geriye doğru olan bütün batık bankaların tahsilatını yapan bir süreci başlattık. Ama sizin döneminizde ifade etmek gerekir, belirtmek gerekir ki böyle bir yasal adım atılmamıştı. Aradaki en büyük farkı burada aramak lazım.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – BDDK’yı biz kurduk Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Aydoğan… (Gürültüler)

Bir dakika müsaade eder misiniz.

Demin Sayın Tamaylıgil’in konuşması sırasında, sizin komisyon başkanı olduğunuz bir döneme atıfta bulunarak suçlama yaptığını söylüyorsunuz. Ben getirttim, okudum. Sataşma yok ama size yerinizden iki dakikalık bir açıklama imkânı vereceğim. Yeni sataşmaya mahal bırakmayın ama.

Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan’ın, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Bihlun Tamaylıgil 22’nci Dönemde BDDK-TMSF Araştırma Komisyonu Raporu’nun Genel Kurulda görüşülmediğinden bahisle, “Komisyon Başkanı da burada.” diyerek tarafıma sataşmış ve eleştirmiştir. Ben, sizlere, şimdi, yürürlükte olan o zamanki Bankalar Kanunu 22/7 maddesini okumak istiyorum: “Bu Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar, görevleri sırasında öğrendikleri bankalar ile bunların iştirakleri, kuruluşları ve müşterilerine ait sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan başkasına açıklayamazlar.“ hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, Anayasa’nın 138’inci maddesinde “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü yer almaktadır.

Bu nedenlerle, araştırma komisyonu raporu Genel Kurulda görüşülememiştir. Anayasa yapma yetkisini ve yasa yapma yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve onun saygıdeğer üyelerinin Anayasa’ya ve yasalara herkesten daha fazla uyması ve uygun davranması gerekmektedir. Sayın Bihlun Tamaylıgil için durum farklı ise o da onun bileceği iştir. Kaldı ki konu 22’nci Dönemin konusu olmasına, 22’nci Dönem sona ermiş olmasına, o dönemde komisyon üyeleri ve o zamanki muhalefet grup başkan vekilleri detaylı olarak bilgilendirilmelerine rağmen, o dönemde Genel Kurulda tartışması da yapılmışken, Komisyon çalışmalarına yeterli desteği vermeyen ve raporun düzenlenmesi sürecine de yeterli katkı sağlamayan Sayın Bihlun Tamaylıgil’in konuyu yeniden gündeme getirmesini kınıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir talebiniz oldu bize.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sadece bir düzeltme yapmak için…

İmar Bankasında, 3 Temmuz 2004 değil, 3 Temmuz 2003 olacak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususu ile bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Devlet Planlama Teşkilatı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                        185.085.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                    182.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                        230.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  14.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09              Eğitim Hizmetleri                                                                   67.573.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            267.070.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı  Merkezi Yönetim   Kesin Hesabının

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  135.847.130,00

                                 - Toplam Harcama                       :  131.749.426,56

                                 - Ödenek Dışı Harcama               :                113,94

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :      4.097.817,38

                                 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek    :         299.521,64

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.85 – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          99.604.770

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                    218.600

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                        742.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07              Sağlık Hizmetleri                                                                         215.130

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                   

                  TOPLAM                                                                            100.781.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.– Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  77.981.061,12

                                 - Toplam Harcama                       :  75.628.748,81

                                 - Ödenek Dışı Harcama               :           8.135,80

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :     2.360.448,11

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU

1.– Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)    

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          16.073.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                     4.083.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  33.954.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                   

                  TOPLAM                                                                              54.110.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)    

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                              48.650.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                           4.160.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              52.810.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sermaye Piyasası Kurulu  2006 Yılı  Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  42.485.000,00

                                 - Toplam Harcama                       :  32.809.093,61

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :    9.675.906,39

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  40.985.000,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  55.291.146,54

 

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU

1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                            8.798.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  96.201.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                   

                  TOPLAM                                                                            105.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

05              Diğer Gelirler                                                                       105.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            105.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu  2006 Yılı  Merkezi Yönetim   Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme  Kurulu

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  85.520.000,00

                                 - Toplam Harcama                       :  46.424.737,67

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :  39.095.262,33

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  85.520.000,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  86.618.431,19

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                            2.778.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06              İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                        21.552.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              24.330.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                           24.330.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              24.330.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı  Merkezi Yönetim   Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlğı

 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  24.725.720,00

                                 - Toplam Harcama                       :  20.142.028,59

                                 - Ödenek Dışı Harcama               :         16.330,13

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :    4.600.021,54

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  21.236.000,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :  19.324.071,76

BAŞKAN –  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 - DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.–  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          41.161.670

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                                    253.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  61.538.330

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                            102.953.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  84.387.411,00

                                 - Toplam Harcama                       :  79.169.218,91

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :    5.218.192,09

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.31 - İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.–  İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                            3.200.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                          65.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  10.170.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              13.436.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                  Açıklama                                                        (YTL)   

03              Teşebbüs ve Mülkiyet  Gelirleri                                               1.136.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler                         10.640.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                           1.660.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                  TOPLAM                                                                              13.436.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Genel Ödenek Toplamı             :  12.255.000,00

                                 - Toplam Harcama                       :    9.454.389,37

                                 - İptal Edilen Ödenek                   :    2.800.610,63

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

                                 - Bütçe tahmini                            :  10.625.000,00

                                 - Yılı tahsilatı                               :    9.946.973,95

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2008 yılı bütçeleriyle 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 7 Aralık 2007 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.40

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.