DÖNEM: 23 CİLT: 5 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 22’nci
Birleşim 20 Kasım 2007 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.-
GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMA IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir Milletvekili
Şenol Bal’ın, şehit ve gazi ailelerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı 2.- İstanbul Milletvekili
Halide İncekara’nın, Dünya Çocuk Hakları Günü
ve 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle, çocukların güvenli
eğitim hakkının gözetilmesine ve öğretmenlerin yetişme ve tayin
şartları ile çocuklarımızın yetişmesinde öğretmenlerin ve öğretmenlik
mesleğinin önemine ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, terörle
mücadele için askerî önlemler dışında ekonomik, toplumsal ve kültürel
önlemlerin de alınmasına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu ve Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, Edirne ve Tekirdağ’da meydana
gelen su taşkını ve sel felaketine ilişkin açıklamaları 2.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 3.- İstanbul Milletvekili
Ömer Dinçer’in, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz ve 20 milletvekilinin, pamuk üretimindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48) 2.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki
bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması
ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49) 3.- Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu ve 28 milletvekilinin, bölgesel gelişmişlik
farklarının araştırılarak dengeli gelişme için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/50) B)
TEZKERELER 1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Azerbaycan Millî Meclisi
Başkanı Oktay Asadov’un davetine icabet etmek
üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle Azerbaycan Cumhuriyetine
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/223) VII.-
ÖNERİLER A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki
sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile
20/11/2007 ve 27/11/2007 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorulardan
sonra, diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine ve 21/11/2007 ve 28/11/2007 Çarşamba
günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 33, 34 ve 47 sıra sayılı
Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, Gökçeler Barajı yapımının
2008 yılı programına alınıp alınmayacağına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/14) ve yazılı soruya çevrilmesi
nedeniyle konuşması 2- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, Antalya-Alara
Çayından kullanılan içme suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki
arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/15) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması 3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Türk Tarih Kurumu Başkanının bazı açıklamalarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/17) ve yazılı soruya çevrilmesi
nedeniyle konuşması 4.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, bir televizyon programında yaptığı konuşmaya ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/18) ve yazılı soruya çevrilmesi
nedeniyle konuşması 5.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, terörle mücadelede zarara uğrayan vatandaşların
başvurularına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/21) ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 6.- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin
100. Yıl Spor Kompleksi ihalesine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/136) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 7.- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, Antalya-Serik çöp depolama
alanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/144) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 8.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Emniyet Genel Müdürlüğünde polislere oruç tutup
tutmadığı sorulduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/145) ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı 9.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, Kepez Belediyesinin beceri
ve meslek kazandırma kurslarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/173) ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı 10.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Sinop’taki
bir kaynak suyu projesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/178) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı B)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, kamu personel rejimine yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/239) 2.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, türbanlı öğrencilerle ilgili
basında yer alan bir habere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/242) 3.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, çiftçilere verilecek teşvik ve destekleme
primlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/246) 4.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, TMSF’ye
devredilen bir gazeteye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in
cevabı (7/253) 5.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’deki işsizlik sorununa ve özel sektörün
durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/259) 6.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Özyürek’in, halka açık şirketlerdeki
yöneticilerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/261) 7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Kamu İhale Kanunu’na
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/270) 8.- Bursa Milletvekili
Abdullah Özer’in, Bursa’daki su sorununa
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/275) 9.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalış’ın, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin
işsizlik sorununa ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın
cevabı (7/284) 10.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan’ın, 5620 sayılı Kanun’un uygulaması
ve Gölbaşı Jeofizik Operasyonlar Müdürlüğünde çalışan personelin
durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı (7/289) 11.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan’ın, usulsüz maden ruhsatı verildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı (7/294) 12.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Şemdinli’deki eğitim imkânlarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/314) 13.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, AB katılım öncesi
mali yardım fonlarından bazı illerin yararlanamadığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı
(7/346) 14.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, su havzalarının
ve sulak alanların korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/348) 15.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, kuraklıkla ilgili kararnamenin Kastamonu’daki
uygulamasına, Kuraklıkla ilgili
kararnamenin uygulamasına, Kuraklıkla ilgili
kararnamenin kapsamına alınmayan ürünlere, Kuraklıkla ilgili
kararnamenin Sinop’taki uygulamasına, İlişkin Başbakandan
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı (7/355, 356, 357, 358) 16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, TMSF bünyesindeki
bir televizyon kanalının bir programına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/364) 17.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında
10. Yıl Nutku’nun yer almamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/367) 18.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkin’in, TÜİK’in işsizlik
verilerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/369) 19.- Bursa Milletvekili
Onur Öymen’in, bazı AB ülkelerinde kabul edilen
göç yasalarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın
cevabı (7/387) 20.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak’ın, Aydın şehir içi doğalgaz dağıtım
ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Güler’in cevabı (7/390) 21.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel’in, Bursa Mustafakemalpaşa’da taşımalı eğitimden
yararlanan öğrencilerin yatılı bölge okuluna nakillerine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/396) 22.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, yardımcı kitaplara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/398) 23.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Tekelin alkollü
içkiler bölümünün satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan’ın cevabı (7/413) 24.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuz’un, Yeşil Bağcılar beldesinin naklinde yaşanan sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/430) 25.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın, Şırnak’ta sel mağdurlarına yapılacak
yardıma, - Bursa Milletvekili
Kemal Demirel’in, Bursa Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü personelinin
lojman ihtiyacına ve özlük haklarına, Bursa’daki Tapu
Kadastro Müdürlüklerinin hizmet binaları ve personel ihtiyaçlarına,
İlişkin soruları
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/431, 432, 433) 26.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Antalya’daki bir özel kız öğrenci
yurdu ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/460) 27.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, öğretmen istihdamına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/462) 28.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, özel öğrenci yurtlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/463) 29.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, yürürlüğü durdurulan yönetmeliğe göre atanan
yöneticilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/466) 30.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, İzmir Hasan Sağlam Öğretmenevinde verilen bir iftar yemeğine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/467) 31.- Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur’un, narenciye üretimi ve pazarlamasındaki
bazı sorunlara, - Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, hayvancılıkla
geçinenlere ödenmesi gereken primlere, - Tekirdağ Milletvekili
Faik Öztrak’ın, tarımsal amaçlı transfer kapsamındaki
ödemelere, - Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, süt üreticilerine prim ve destekleme ödemelerine, - Bursa Milletvekili
Abdullah Özer’in, kuraklıktan etkilenen siyah
incir üreticilerinin desteklenmesine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/475, 476, 477, 478, 479) 32.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, TÜİK’in istihdam verilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/485) 33.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, sözleşmeli
ve geçici personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/488) 34.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Bağ-Kur sigortalılarının basamak
yükseltmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/499) 35.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de kurulması
planlanan otomotiv ve dökümcüler ihtisas sanayi bölgelerine ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/506) 36.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki organize
sanayi bölgelerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/507) 37.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’daki
sertifikalı tohumluk destekleme ödemelerine ve çeltik tarımına,
- Aydın Milletvekili
Mehmet Fatih Atay’ın, ikinci el tarım makineleri
ithalatının durdurulacağı iddiasına, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/508, 509) 38.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Altıntaş Bölgesel Havalimanı projesine
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/511) 39.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, Hakkâri’deki terör saldırısına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/525) 40.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Diyanet İşleri Başkanlığından diğer
kurumlara geçen personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa
Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/556) 41.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur’un, BM CEDAW Komitesi
tavsiye kararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/557) 42.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Bağ-Kur’a
sonradan kayıt ve tescil edilen çiftçilerin geriye dönük borçlanma
şartlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/561) IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/268) (S. Sayısı:46) 2.- Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili
Hasan Kemal Yardımcı’nın; Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/441, 2/26) (S. Sayısı: 52) 3.- Gülhane Askeri
Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı: 50) I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı. Oturum Başkanı ve
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, İzmir Milletvekili
ve TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun vefat eden babasına Allah’tan rahmet, Sayın Mumcu’ya, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen bir
konuşma yaptı. Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Konyaaltı Plajı’nın Konyaaltı Belediyesinden alınarak Antalya Büyükşehir
Belediyesine bağlanmak istenmesi ile Belek Ormanları’ndaki ağaç katliamına ve
Finike’deki mermer ocağının çevreye verdiği zararlara ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Düzce
Milletvekili Celal Erbay’ın, Ahıska
Türklerinin ana yurtlarından sürgün edilişinin 63’üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu, Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in,
Sivas’ta kurulu bulunan 4 no.lu Askerî Dikimevinin
İstanbul’a taşınmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Millî Savunma Bakanı
Mehmet Vecdi Gönül, Cevap verdi. Aksaray Milleletvekili Ali Rıza Alaboyun’un,
Dışişleri, Konya
Milletvekili Abdullah Çetinkaya’nın, Çevre, Komisyonu
üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri, Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 27
milletvekilinin, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri ile ürün
piyasalarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin (10/45), Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şehit
yakınları ve gazilerin sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının (10/46), Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27
milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak
çevrenin korunması için alınması gereken önlemlerin (10/47), Belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Avrupa Uyuşturucu
ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi’nin (EMCDDA) 21 Kasım 2007 tarihinde
Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri
Komitesi’ne, “Avrupa Uyuşturucu Sorunu Hakkındaki Yıllık Raporu”nu sunacağı
toplantıya ismen davet edilen Tekirdağ Milletvekili, TBMM İçişleri Komisyonu
Başkanı Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi. Çevre
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Aksaray
Milletvekili Ali Rıza Alaboyun, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti
Grubunca aday gösterilen Konya Milletvekili Abdullah Çetinkaya, Dilekçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli, İçişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan, Dışişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, AK Parti Grubunca aday gösterilen Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda, Seçildiler. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/268) (S. Sayısı: 46)
görüşmelerine devam edilerek 4’üncü maddesine kadar kabul edildi. Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 20 Kasım 2007
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.03’te son verildi.
No.: 32 II.- GELEN KÂĞITLAR 16 Kasım 2007 Cuma Raporlar 1.- Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/437) (S.
Sayısı: 54) (Dağıtma tarihi: 16.11.2007) (GÜNDEME) No.: 33 19 Kasım 2007 Pazartesi Teklifler 1.- Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/63) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.11.2007) Raporlar 1.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl’ün; Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/9) (S. Sayısı: 55) (Dağıtma
tarihi: 19.11.2007) (GÜNDEME) Tezkereler 1.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk’ün; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/219) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.11.2007) 2.- Hakkari Milletvekili
Hamit Geylani’nin; Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/220) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.11.2007) 3.- Hatay Milletvekili
Gökhan Durgun’un; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/221) (Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.11.2007) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bir beldenin sağlık
ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 2.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bir sulama projesi
ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 3.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti hasar paralarının
ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/188)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 4.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın, öğrencilerin belli faaliyetlere katılımının
yasaklanmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/189) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 5.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın, Ordu’nun bazı ilçelerini birbirine bağlayacak
olan yol projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/190) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 6.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/191) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/11/2007) 7.- Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardım yaptığı kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/192) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/11/2007) 8.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, bir köy ilköğretim okulunun yapım ihalesine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/11/2007) 9.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bir köy okulunun tamirat ve lojman
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/194) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 10.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Türk Telekom’daki greve ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/195) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 11.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
teşvik kapsamında yatırımcılara verilmesi gereken enerji desteklerine
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/196) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, depreme karşı hazırlık çalışmalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/710) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/11/2007) 2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Valisinin ziraat mühendislerini
sınava tabi tutmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/711) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Özyürek’in, bir şirketler grubuna
ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/712) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 4.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri
konutlarındaki tadilat ve tefrişata ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/713) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/11/2007) 5.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan’ın, Adana Yüreğir’de
yapılan arıtma tesisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/714) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 6.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, milletvekillerinin etnik kökenlerine
yönelik açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/715) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 7.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkin’in, Mersin Limanı güvenlik otomasyonu işinin
verildiği şirkete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/716) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 8.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, terörle mücadelede ele geçirilen silahların menşeine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/717) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/11/2007) 9.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal’ın, İstanbul-Sulukule’de uygulanacak
olan kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/718) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 10.- Samsun Milletvekili
Suat Binici’nin, Duruçay
ve Vezirköprü barajları ile sulama kanallarının yapımına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/719) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) 11.- Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu’nun, Büyük Menderes Nehrindeki
kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/720) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 12.- Bursa Milletvekili
Onur Öymen’in, Bursa’daki su kaynaklarının
korunmasına ve su projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/721) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 13.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, maden-altın arama faaliyetlerine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/722) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 14.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, Kaz Dağlarındaki maden
arama faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/723) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, arazi
toplulaştırılması ve toplu sulama projelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/724) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/11/2007) 16.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in,
bir köyde terör tazminatı olarak arazi bazında yapılan ödemelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/725) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) 17.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Balıkesir’deki çeşitli projelere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/726) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 18.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, İl Genel Meclisi üyelerinin
emeklilik haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/727) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 19.- Bursa Milletvekili
Onur Öymen’in, Umurbey
Belediyesine aktarılması gereken bir ödeneğe ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/728) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/11/2007) 20.- Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda turistlerin
alışveriş için belli yerlere yönlendirilmesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/729) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/11/2007) 21.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul-Sulukule’de
uygulanacak olan kentsel dönüşüm projesine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/730) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/11/2007) 22.- Edirne Milletvekili
Bilgin Paçarız’ın, Edirne Sarayının değerlendirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/731)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 23.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Belek ormanlarının
turizm amaçlı tahsisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/732) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 24.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Mersin Vergi Dairesinin
bazı kooperatiflere yaptığı uygulamalara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/733) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 25.- Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal’ın, Mersin Limanının güvenlik
otomasyon işini alan şirkete ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/734) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 26.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Sütçü İmam Üniversitesinin kadro ihtiyacına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/735) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) 27.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, sözleşmeli yabancı dil öğretmenlerine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/736) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/11/2007) 28.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
OKS yerleştirmelerine ve öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/737) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/11/2007) 29.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ücretsiz ders
kitabı dağıtımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/738) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 30.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak’ın, dondurulan TÜRKVET Kayıt
sisteminin açılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/739) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/11/2007) 31.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta
ödenmeyi bekleyen tarım ve hayvancılık desteklemelerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/740) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 32.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, zeytin üretiminin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/741) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 33.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Mersin’de doludan zarar
gören çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/742) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/11/2007) 34.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, suni tohumlama destekleme
primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/743) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 35.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, buzağı destekleme primlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/744) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 36.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, programlı aşılama destek
primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/745) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 37.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, süt destekleme ödemelerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/746) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 38.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
hayvancılıktaki destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/747) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 39.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Mersin-Adana arasındaki
ulaşıma ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/748)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 40.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Göksun-Kahramanmaraş bölünmüş yol projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/749) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/11/2007) 41.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bigadiç-İskele Beldesi arasındaki
yolun asfaltlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/750) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 42.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, İzmir-Aydın otoyoluna bir bağlantı yolu yapılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/751) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) 43.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, zeytin ihracatının
geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad
Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/752) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/11/2007) 44.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Danimarka’da
batan bir geminin kayıp Türk mürettebatına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/753) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/11/2007) 45.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Şarkikaraağaç Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/754) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/11/2007) 46.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, belediye zabıta memurlarına fiili hizmet
zammı verilip verilmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/755) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/11/2007) 47.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Sümer Halı Isparta Fabrikası çalışanlarının mağduriyetine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/756) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/11/2007) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Antalya Milletvekili
Tayfur SÜNER’in, Antalya Büyükşehir Belediyesince
kabul edilen nazım imar planına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/237) 2.- Balıkesir
Milletvekili Ergün AYDOĞAN’ın,
Kaz Dağlarındaki maden arama çalışmalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/238) 3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa ÖZYÜREK’in, Washington’da Türk Amerikan
Toplum Merkezinde verilen iftar yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/240) 4.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ’in, trafik kazalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/243) 5.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan KÖKTÜRK’ün, tamamlanmamış
kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/245) 6.- İstanbul Milletvekili
Çetin SOYSAL’ın, Süleymaniye’de
yapılması planlanan bir projeye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/247) 7.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, TCDD’nin belediyelere
hurda satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/249) 8.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, TCDD Genel Müdürlüğüne
ait bazı lojmanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/250) 9.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, Rize’deki sahil
dolgu alanı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/251) 10.- İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, akaryakıt
kaçakçılığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/252) 11.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL’in, oyuncak ithalatına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/254) 12.- Şırnak Milletvekili Hasip KAPLAN’ın, Genelkurmay Başkanlığının AB süreci
konusundaki bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/256) 13.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, Kuzey
Irak’a düzenlenmesi planlanan sınır ötesi harekata ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/257) 14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK’in, AB üyeliği
ile ilgili çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/260) 15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK’in, Euro’nun arka yüzündeki Türkiye haritasının çıkarılması
ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/262) 16.- İzmir Milletvekili
Oktay VURAL’un, Mescid-i
Aksa çevresindeki inşaatı incelemekle görevlendirildiği iddia
edilen bir heyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/263) 17.- İstanbul
Milletvekili Sacid YILDIZ’ın,
muhtemel bir depreme karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/264) 18.- İzmir Milletvekili
Kemal ANADOL’un, İzmir’de yapılan depreme
karşı güçlendirme ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/271) 19.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN’in, çevre mevzuatına aykırı
olarak kurulmuş olan balık çiftliklerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/273) 20.- Bursa Milletvekili
Abdullah ÖZER’in, Hollanda’daki bazı parti
liderlerinin islamı hedef alan açıklamalarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/283) 21.- Samsun Milletvekili
Suat BİNİCİ’nin, Samsun-Ceyhan Boru Hattının
güzergahının değiştirilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/285) 22.- Antalya
Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜ’nün, Antalya doğalgaz
bağlantı hattına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/286) 23.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN’ın, doğalgaz
depolama tesislerine ve doğalgaz ithalatına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/287) 24.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN’ın,
elektrik üretim santrallerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/288) 25.- Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN’ın, TEİAŞ’nin
Ramazan ayındaki yemek uygulamasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/290) 26.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran BULUT’un, Balıkesir-Havran-Büyükdere Beldesindeki bir taşocağına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/291) 27.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK’ün, Kaz Dağları
bölgesinde yapılan sondaj ve maden arama çalışmalarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/292) 28.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL’in, wolfram
rezervine ve Uludağ’daki wolfram madeninin
durumuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/293) 29.- Antalya
Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜ’nün, Antalya Organize
Sanayi bölgesine talep edilen bir araziye ve bu bölgede traverten rezervi bulunduğu iddiasına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/295) 30.- Konya Milletvekili
Mustafa KALAYCI’nın, Polis Meslek Yüksekokulu
Sınavı ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/296) 31.- Bursa Milletvekili
Onur ÖYMEN’in, Bursa Büyükşehir Belediyesinin
röfüj sulama projesi uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/297) 32.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ’in, Maltepe Havagazı Fabrikası
ve Elektrik Santralinin yıkılmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/298) 33.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin
mali durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/299) 34.- Aydın Milletvekili
Özlem ÇERÇİOĞLU’nun, pasaportların yenilenmesi
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/300) 35.- Şırnak Milletvekili Hasip KAPLAN’ın, Beytüşşebap İlçesi Beşağaç
Köyünde meydana gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/301) 36.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin HALİS’in,
güvenlik güçlerinin sivil vatandaşlara ateş açtığı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/302) 37.- İstanbul
Milletvekili Çetin SOYSAL’ın, Hrant Dink cinayetine ve bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/303) 38.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN’ın, Adana’daki
Celal Bayar Köprülü Kavşağına ve hafif raylı sistem projesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/304) 39.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar AĞYÜZ’ün, bir belediyeye
ait spor kulübüne haksız bağış toplandığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/305) 40.- Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE’nin, İstanbul İl Kültür Müdürlüğünce
kiralamalarda usulsüzlükler yapıldığı iddialarına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/308) 41.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL’in, Bursa’nın 2023 strateji
planı kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/309) 42.- Kırklareli
Milletvekili Tansel BARIŞ’ın,
Kırklareli’nde bulunan tarihi ahşap evlere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/310) 43.- Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE’nin, OKS yerleştirme sonuçlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/313) 44.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN’in, Buca Seyfi
Demirsoy Devlet Hastanesi Başhekiminin görevden
alınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/323) 45.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK’ün, yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/324) 46.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, yeşil
kartların iptaline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/325) 47.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale AĞIRBAŞ’ın, İstanbul’daki
hastanelerin depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/326) 48.- Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN’ın, Ortaca Devlet Hastanesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/327) 49.- Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN’ın, Dalaman Devlet Hastanesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/328) 50.- Aydın Milletvekili
Ali UZUNIRMAK’ın, yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/329) 51.- Mersin Milletvekili
Mehmet ŞANDIR’ın, Silifke-Anamur arasındaki
yol genişletme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/344) No.: 34 20
Kasım 2007 Salı Tasarı 1.- Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/452) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2007) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz ve 20 Milletvekilinin, pamuk üretimindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2007) 2.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 38 Milletvekilinin, Türkçe’deki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/11/2007) 3.- Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu ve 28 Milletvekilinin, bölgesel gelişmişlik
farklarının araştırılarak dengeli gelişme için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/50) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/11/2007) 20 Kasım 2007 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için
beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli
personel aracılığıyla, beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, şehit ve gazi ailelerinin yaşadıkları problemler hakkında söz
isteyen İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir. Buyurun Sayın
Bal. Süreniz beş dakika. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, şehit ve gazi
ailelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. Şehit yakınları
ve gazilerimizin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Türk milleti olarak varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi borçlu
olduğumuz; asker, polis, öğretmen, kamu görevlisi, tüm şehitlerimizi
rahmetle ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun. Kederli ailelerine
baş sağlığı ve sabır diliyorum. Gazilerimize minnet ve şükranlarımı
sunuyorum ve terörü de buradan lanetliyorum. Sözlerime, bu
vatan evlatlarının haklarını nasıl ödeyeceğiz diye bir soruyla
başlamak istiyorum. Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin
dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” diyor. Biz, bize emanet edilenlere,
kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlayabildik mi? Kültürümüzde
vatanla yüceltilmiş, ulvi görev olmasından dolayı şehitlik ve gazilik
kutsaldır, ama hâlen, devletimizin kurumları arasında bile, şehitlik
ve gazilik tanımlarında bir mutabakat sağlanamamıştır. Millî Savunma
Bakanlığı Şehitlik Yönergesine göre şehit sayılanlar, nakdî tazminat
ve aylık bağlanması hakkındaki kanun ve yönetmeliklerde bir kısmı
şehit sayılmıyor. Bu durum, şehitlerin kanuni mirasçılarının birçok
haktan yararlanamamasına ve adaletsizliğe yol açıyor. Belirsizlik
yüzünden, şehit aileleri mahkeme kapılarında, evlatlarının şehit
olup olmadığının ispatı için hem manen hem de maddeten sıkıntı yaşıyor.
Bu, ailelere reva mı? Geniş kesimlerce
benimsenilebilecek şehitlik ve gazilik tanımı
en kısa zamanda ortaya konmalıdır. Teknolojinin bugünkü seviyesinde,
şehit ve gazilerimizle ilgili detaylı bir envanterin çıkarılması
mümkün değil midir? Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili
mevzuatın dağınıklığı ve birbiriyle çelişen ifadeler içermesinin
sıkıntıları yaşanırken, niye bir an önce bu konu ele alınmıyor? Bu
konunun kamu sosyal güvenlik sistemi içinde değerlendirilmesinin
doğurduğu sakıncalar niye göz ardı ediliyor? Şehit yakınları ve gazilerimize
muhtelif kamu kurum ve kuruluşlarından sağlanan hizmetlerin standart
olarak her hak edene verilmeyişi hangi hakkaniyetle bağdaşır? Şehidin
anne babasına ödenen komik rakam 167 YTL’nin
artırılması gerekmiyor mu? Vatan hizmeti sırasında cesurca öne
atılanlara ve bu uğurda yaralananlara, sadece yaranın yüzdesine
göre “gazisin” veya “gazi değilsin” denilmesi uygun mudur? Şehit yakınları
ile gazilerin işe yerleştirilme işlemlerinin hızlandırılması
için hangi önlemler alınmıştır? Malul gazilerin iş yerlerinde fiziksel
durumlarına ve gazilik onurlarına uygun şartların kriterleri ortaya
konmuş mudur? Bu sorunlar ve buna bağlı sorular artarak devam eder. Değerli milletvekilleri,
şehit ve gazi sayısı arttıkça, şehit aileleri ve gazi derneklerinin
sayısı da her geçen gün artıyor. Bu kuruluşlar bir ihtiyaçtan doğuyor.
Bu derneklerin aileler için önemi büyük. Aynı acıyı paylaşan insanların
bir araya geldiği, dertlerini paylaştıkları, sorunlarına çözüm
aradıkları bu kuruluşların bir rehabilite
özelliği var. Bu kuruluşların iyi bir denetimden sonra daha iyi şartlara
erişebilmeleri sağlanmalıdır. Kira, su, elektrik, yakıt gibi masrafları
karşılanmalıdır. Bu konuyla ilgili İçişleri Bakanlığının İller
İdaresi Genel Müdürlüğünün görevlendirildiğini biliyoruz. Kurumun İnternet sitesine girildiğinde, 178 dernek ve 10
vakıf ismiyle karşılaşıyoruz. Benim bu kuruluşlar dışında bildiğim
ve şehit ailelerinin kurduğu onlarca dernek var. Niye bu listenin
içinde değiller, anlam veremiyorum. Yine, bazı kişi
ve kuruluşların şehit aileleri için dağınık bir şekilde yardım kampanyaları
düzenlemeleri, fakir ailelere yapıldığı gibi gıda paketlerini
şehit ve gazi yakınlarına dağıtmaları, hepimizi düşündürmelidir.
Devletimiz, bu vatandaşlarımızı bu tür yardım kampanyalarına muhtaç
etmemelidir. Kadirşinas milletimizin yapacağı sosyal yardımlar,
sosyal tesisler, rehabilitasyon merkezlerinin çoğaltılması,
şehitlerimizin adının yaşatılmasını sağlayacak yayınlar, anıtlar
ve okullar için olmalıdır. Yüce Meclisin
değerli vekilleri, şehit yakınları ve gazilerimiz için neler yapılabileceği,
sadece vefa ve minnet duygularımızın çok ötesinde öncelikli bir
millî görevdir ve… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum Sayın Bal. ŞENOL BAL (Devamla)
– Teşekkür ediyorum. …bu sıkıntıların
düzeltilmesinin merkezi de yüce Meclistir. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak, şehit yakınları ve gazilerin sorunları ve çözüm
yollarını tespit etmek amacıyla geçen hafta bir Meclis araştırması
yapılmasını teklif ettik. Bu konunun bir an önce gündeme alınarak
bir Meclis araştırmasının açılması dileğiyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek cevap verecek. Buyurun Sayın
Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında,
böylesine önemli bir konuyu gündeme getirdiği için İzmir Milletvekilimiz
Sayın Şenol Bal’a huzurunuzda teşekkür ediyorum. Gerçekten de
inancımızda, kültürümüzde şehitliğin ve gaziliğin ayrı bir yeri
vardır. Onlar bizim rahmetle ve şükranla her zaman hatırlamamız, anmamız
gereken insanlardır ve bugün sahip olduğumuz ne varsa bunları onlara
borçlu olduğumuzun bilinci içerisinde olmalıyız ve hiçbir zaman
da haklarını ne yaparsak yapalım ödememiz mümkün değildir. Onun
içindir ki, bütün cumhuriyet tarihi boyunca cumhuriyet hükûmetleri bu insanlar için devletin bütçe imkânları
içerisinde olabildiğince ihtiyaçlarını gidermek, problemlerini
çözmek noktasında belki yeterli değil ama her hükûmet
olumlu bir yaklaşım içerisinde bulunmuştur. Öyle olduğu içindir
ki, muhtelif tarihlerde, muhtelif hükûmetler
döneminde 2330, 3713, 3453, 3497 sayılı yasalar çıkarılmıştır. Ayrıca,
özel yasalarda da ya da idari bir kısım kararlarla
da bu insanlarımızın kendilerinin ve çocuklarının, vârislerinin
ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili önemli adımlar atmışlardır.
İfade etmeye
çalıştığım gibi, bunlar hiçbir zaman yeterli değildir. Ancak, kamuoyu
açısından da bilinmesi bakımından bazı hususları sizin de bilgilerinize
sunmak istiyorum. Şimdi, şehit
vârislerine sağlanan çok değişik yasalarla, çok değişik kaynaklardan,
yeterli olmamakla birlikte -ifade ediyorum- bazı imkânlar sağlanmaktadır. Bunlardan bir
tanesi nakdî tazminattır. Bu belirttiğim Kanun kapsamına giren
şehit olan personelin kanuni mirasçılarına en yüksek devlet memuru
brüt aylığının 100 katı tutarında nakdî tazminat ödenmektedir, bu
yaklaşık 45 milyar 932 milyon YTL’dir. İkincisi, “tütün
beyiyye ikramiyesi” adı altında, bu kaynaktan
bir defaya mahsus, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce, Emekli Sandığı
Kanunu’na göre, tütün ve alkol ürünlerinin satış bedellerinden
bir defaya mahsus, yılda ödeme yapılmaktadır. Ayrıca, 2985 sayılı
Toplu Konut Kanunu’na göre ödenen bir faizsiz konut kredisi söz konusudur.
Yukarıda zikrettiğim Kanun kapsamındaki görevler nedeniyle
şehit olanların dul ve yetimlerine Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca
faizsiz konut kredisi verilmektedir; yaklaşık 45 bin YTL’dir. Ayrıca, Emekli
Sandığınca yapılan öğrenim yardımı var. Şehit olan personelin ilköğretim,
lise ve yüksekokulda öğrenim görmekte olan çocuklarına Emekli Sandığınca
öğrenim yardımı yapılır. Yardım yılda bir kez yapılmaktadır. 5434 sayılı Kanun’a
göre otuz yıldan az hizmet süresi olan şehit personelin eşi ve çocukları,
baba ve annesine otuz yıl üzerinden; hizmeti otuz yıldan fazla olanlara
da fiilî ve itibari hizmet süreleri toplamı üzerinden maaş bağlanmaktadır
ve her yıl kademe ilerlemesi, her üç yılda bir derece yükselmesi yapılacak
şekilde bu emekli maaşı artırılmaktadır. Ayrıca, 3713 sayılı
Kanun gereğince -sonradan 4131 sayılı Kanun’la ilaveler yapıldı-
terörle mücadele sırasında, çalışabilir şekilde malul olanların
kendisi, şehit ve çalışamayacak derece malul olan kamu görevlileri
ile erbaş ve erlerin, varsa eşleri, yoksa çocuklarından birisi, çocukları
da yoksa kardeşlerinden birisi kamuya ait işyerlerinde istihdam
edilmektedir. Şu an benim elimdeki rakam: 8.100 kişi bu Kanun kapsamı
çerçevesinde işe yerleştirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, Türk Silahlı
Kuvvetleri dayanışma vakıflarınca, değişik kalemlerde, değişik
miktarlarda yardım yapılmaktadır. Vakfa üye olan subay, astsubay,
uzman erbaşların şehadeti hâlinde, ailelerine,
o yıl belirlenen miktar üzerinden hizmet yılına göre yardım yapılmaktadır.
Bu da, 13.296 YTL ile 31.427 YTL arasında bir rakam ödenmektedir. Ayrıca, birlik
komutanlığınca, şehit olan subay, astsubay, uzman erbaşın hak sahibi
vârislerine orgeneral aylığının 2 katı tutarında ölüm yardımı yapılmaktadır.
Keza, Emekli
Sandığınca -erbaş ve erler hariç- emekli ikramiyesi ödemesi yapılmaktadır.
205 sayılı Kanun’a
göre ödenen “Ordu Yardımlaşma Kurumu yardımı” adı altında, buraya
üye olanlar bakımından, albay ve daha aşağıdaki rütbeler için albay
maaşının 20 katı tutarı ödeme yapılmaktadır. Yine, “kamu konutlarından
yararlanma ve kira yardımı” adı altında bir başka imkân daha sağlanmaktadır.
3713 sayılı Kanun’un 21’inci maddesi gereğince, kamu konutlarında
oturmakta iken ölenlerin dul ve yetimleri ile sakat kalanlar bir yıl
süreyle kamu konutlarından yararlanmaya devam eder. Bu süre sonunda
çıkacak olanlar ile kamu konutlarından yararlanmayanların istekleri
hâlinde, ikametgâh olarak kullanacakları yurt içindeki taşınmazın
belediyeden alınacak rayice göre belirlenecek kira bedeli on
yıl süreyle devlet tarafından karşılanmaktadır. Yine, “kuvvet
komutanlığı ilk destek yardımı” adı altında bir başka yardım söz konusu.
Türk Silahlı
Kuvvetleri Mehmetçik Vakfının da yapmış olduğu aylık veya bir defaya
mahsus yardımlar var. Aynı şekilde,
şehit vârislerine sağlanan diğer bir kısım… Ulaşım araçlarından ücretsiz
yararlanma, şehit vârislerinin -eğer bir sosyal güvenlik kuruluşuyla
irtibatı yoksa- askerî hastanelerden yararlanması, 2684 sayılı
Kanun’a göre ilköğretim ve ortaöğretimde parasız yatılı veya
burslu öğrenci okutma ve bunlara sosyal yardım yapılması mümkün olmaktadır.
Şehit ve malul çocuklarıyla öz kardeşlerinin askerî okullar ve polis
kolejlerine öncelikle alınması, Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarından
ve öğrenci kredisinden şehit ve malul çocuklarının öncelikle yararlanması,
yükseköğrenime katkı payının alınmaması, şehit, dul ve yetimleriyle
muharip ve malul gazilerin dul eşlerinin meskenlerinde tükettikleri
elektrikten yüzde 40 oranında indirim yapılması dahil çok değişik
kalemlerle, arz etmeye çalıştığım gibi, bu insanlarımıza imkânlar
sağlanmaya çalışılmaktadır. Emniyet Genel
Müdürlüğünce… Terörle mücadelede şehit olanlar bakımından ifade
etmeye çalışıyorum: Emniyet Genel Müdürlüğünce verilen nakdî tazminat
45.933 YTL, Başbakanlık Toplu Konut İdaresince verilen faizsiz konut
kredisi 44.118 YTL, Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı ve Sosyal Yardım
Fonu’ndan 10.000 YTL, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce, en yüksek
devlet memurunun almış olduğu maaşın 30 katı tazminat, 69.479 YTL,
Polis Sandığına üye olanlara, üyelik süresine bakılmaksızın, Ankara
Sigorta tarafından verilen 20.000 YTL, Emekli Sandığınca belirlenen
miktarda her yıl bir kez verilen tütün ikramiyesi 1.706 YTL, Türk Polis
Teşkilatını Güçlendirme Vakfınca karşılıksız olarak verilen çek
10.000 YTL olmak üzere 201.236 YTL imkân sağlanmaya çalışılmaktadır.
Vazife malullerine ise, toplam, yukarıda saydığım kaynaklardan
129.257 YTL imkân sağlanmaya çalışılmaktadır. Söylemek istediğim
şey şudur: Bunlar, şüphesiz, şu ana kadar değişik hükûmetler
döneminde ve bizim de sağlamaya çalıştığımız imkânlardır. Gönlümüz arzu eder ki bunların çok daha
ötesinde ve üstünde bu insanlara daha fazla imkân sağlayalım, sağlamanın
birlikte çabası ve gayreti içerisinde olalım. Şundan hepimiz
eminiz ve inanıyoruz ki bu insanların üzerimizde hakları vardır.
Bunlara ne yapsak haklarını ödeme imkânımız da yoktur. Hepimiz -ve
her hükûmet- bu şartları daha da iyileştirmenin
çabası içerisinde inşallah birlikte olacağız düşüncesini burada
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gündem dışı
ikinci söz, Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’ya aittir. Buyurun Sayın İncekara. (AK Parti sıralarından alkışlar) 2.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
Dünya Çocuk Hakları Günü ve 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle,
çocukların güvenli eğitim hakkının gözetilmesine ve öğretmenlerin
yetişme ve tayin şartları ile çocuklarımızın yetişmesinde öğretmenlerin
ve öğretmenlik mesleğinin önemine ilişkin gündem dışı konuşması HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli meslektaşlarım; aslında, bugün,
çok erken verildi hafta başında konuşma diye biraz serzenişte bulunmuştum.
Çünkü, hafta sonuna rast geliyordu. Lakin, bugün, başka güzel bir günün
de kutlama günü olunca pek de hoş oldu diye düşündüm. Çünkü, bugün,
Dünya Çocuk Hakları Günü. Ben öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlere
bakarken, bir veli olarak, bir vatandaş olarak, öğrencinin olduğu
yerden bakmayı arzu ediyorum. Başöğretmen
Mustafa Kemal Atatürk “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet henüz millet adını almak
yeteneğini kazanmamıştır. Ona sıradan bir topluluk denir, millet
denemez. Bir topluluğun millet olabilmek için mutlaka eğitimcilere
ve öğretmenlere ihtiyacı vardır.” Lakin, ben, burada, hamasetle,
öğretmenlik mesleğinin ne kadar iyi, öğretmenlerin ne kadar kıymetli
olduğunu -zaten biliyoruz- tekrarlayacak değilim. Ben, burada,
çok kutsadığımız ve kutsal gördüğümüz öğretmenlerimizin yetişme
şartları, tayin şartları ve çocuklarımızla olan ilişkilerinde hayata
kattığı değerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Amerikalı Yazar
Henry Adams da diyor ki: “Bir öğretmen ebediyete
hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede biteceği asla bilinmez.”
Demek ki, çocuklarımızla muhatap olan 25 milyonluk eğitim camiasının
içinde, önümüzdeki nesli inşa eden öğretmenlerin nasıl eğitildiği,
hangi kurumlarda hangi şartlarda eğitildiği ve o öğretmenlerimizin,
okullara gittikten sonra gerçekten çocuklarımıza layık olup olmadığıdır. Sözlerimin yanlış
anlaşılmasını istemiyorum, ama eğitime bakarken, eğer çocuğu endekslemediğiniz,
eğer Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde madde 27, madde 28, madde
31, çocuğun güvenli bir şekilde eğitim hakkını gözlemediğiniz zaman,
kürsüden konuşmak çok kolay olur. Bizim, buradan, bazılarının hoşuna
gitsin diye yaptığımız konuşmalar alkışlanabilir, ama ben, buradan,
70 milyona aynı anda aktarılacak şeyleri konuşmanın daha değerli
olduğunu düşünüyorum. Bin tane kötü
sonucun sebebinin bir kötü sebep olduğunu hepimiz biliyoruz.
Eğer, o bir tek kötü sebebi ortadan kaldıramazsanız, bin tane kötü
sonuç için yatırım yapmak zorundasınız. Eğer, öğretmenlerinizle,
eğitiminizle ilgili bugün bütçelerde kısmaya çalıştığınız, kadrolarınızla
sınırlı bıraktığınız alanları yarın cezaevi olarak yapmak, suçlularınızı
rehabilite merkezlerinde eğitmek zorunda
kalabilirsiniz. Şiddet araştırma
komisyonunuzda yaptığımız çalışmalarda, Sayın Bakanımız da burada…
300 kişilik bir çocuk ıslahevinde, 1 çocuğa aylık 800 milyon lira bakım
ücreti verecek ve o binayı yapmak için de 22 trilyon para harcayacaksınız;
bu, tam 10 bin tane çocuğun eğitimini sağlayabilmeniz demektir. Onun için, iktidar
ve muhalefet meselesi yapmadan, eğitim mesleğinin, eğitimciliğin
önemi üzerinde ısrarla durmamız gerektiğini, yarının suçlularının,
dağlarda eşkıyalarının ve ardından gözyaşı döktüğümüz şehitlerimizin
olmaması için, sanıyorum uzun yıllardır çok ihmal edilen öğretmenlik
mesleğini hak ettiği ve çağın misyonuna uygun hâle getirmemiz lazım.
Öğretmenler sınavla
alınıyorlar mesleğe. Ne kadar matematik sorusu yaptığıyla çok ilgileniyoruz
ama değerlerini öğrensin istediğimiz öğrencilerimizin karşısında,
değerlerini taşımayan öğretmenlerin bulunmasını da arzu etmiyoruz.
Evet, öğretmenlik mesleği çok zor, emek ister, alın teri ister, duygu
ister, fedakârlık ister. Sadece bir meslek olarak ve işsizliğinizi
gidermek olarak göreceğiniz bir meslek değildir öğretmenlik, kahrını
da çekeceğiniz bir meslektir. Lakin, bazen çok
üzülürüm öğretmenlerimin yerine koyduğumda. Hem anne olmayı bekleriz
onlardan hem baba olmayı, zaman zaman hemşire
olmalarını bekleriz. Ailesinde eksik olan birtakım eksiklerini
öğretmeninde gidermesini isteriz. Onlar da isyan ederler. Bu isyanlarında
çok da haksız değiller. Karnelerine yüklediğimiz on-on iki derslik
uzun ve çok dersler sonucunda bunaltırız öğretmenlerimizi. Hızlı
bir şekilde öğretmenlerin ve çocukların karnelerinde ağır yükleri
alıp, biraz Kültür Bakanlığının biraz diğer bakanlıkların bu sorumluluğun
altına ellerini uzatmalarını çok önemsediğimi söylemek istiyorum.
Teknoloji ve
çocukların davranışları çok hızla gelişiyor. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum Sayın İncekara. HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – “Öğrencilerin bilmeleri gerektiğinden daha çok şey
bilmeyen bir öğretmenden daha korkunç hiçbir şey olamaz.” diyor Goethe.
Öğretmenlerimizi bu korkunç duruma maruz bırakmayacak şekilde
eğitmemiz gerekmektedir. Üniversitelerin,
öğretmen yetiştiren üniversitelerin eğitim konusunda büyük bir
sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyorum. Yetiştirilen öğretmenlerimizin
bir yıllık aldıkları sadece eğitimlerle öğretmen olmalarının yetemeyeceğini,
staj sürelerinin çok iyi irdelenmesi gerekeceğini yine bir sözle
kapamak istiyorum: “Kötüleri hoş gördüğüm süre içinde iyilere verecek
çok şeyim kalmaz.” diyor. Ben, alın teriyle yıllarını öğrencilerinin
önünde tüketen ama bugün eğer bir şeyden şikâyet ediyorsak o bütün kötülerin
ve kötülüklerin o öğretmenlerin önünden, ama bugün bir şeylerden
övünüyorsak, bunların yine o öğretmenlerin önünden geçtiğini unutmamamız gerektiğini, eğitimi yükseltirken,
yüceltirken mesleği yüceltmemiz gerektiğini, öğretmenlerimizin
hem yetişme aşamasında hem mesleklerini icra ederken de onları göz
ardı etmememiz gerektiğini… Eğer bugün öğretmenlerimiz için ayırmadığımız bütçeleri, eğitim için ayırmadığımız bütçeleri yarın silahlanma için ayırmak zorunda kalabiliriz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İncekara, teşekkür ederim. HALİDE İNCEKARA
(Devamla) - Çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkan
bir şeyi paylaşmak istiyorum: Sadece matematik öğretmeni… BAŞKAN - Sayın İncekara… HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – …sahte ilaç ve doktorlar, bir profesör, bir eczacı… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İncekara. HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Gündem
dışı üçüncü söz, terör konusunda söz isteyen Balıkesir Milletvekili
Hüseyin Pazarcı’ya aittir. Buyurun Sayın
Pazarcı. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, terörle mücadele için askerî önlemler
dışında ekonomik, toplumsal ve kültürel önlemlerin de alınmasına
ilişkin gündem dışı konuşması HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı
olarak PKK’yla mücadelede, terörle mücadelede bir söz aldım. Biliyorsunuz,
Meclisimiz bundan bir süre önce bir sınır ötesi harekât için tezkere
kabul etti, oy çokluğuyla, çok büyük bir oy çokluğuyla ve bu çok önemli
bir caydırıcı etki yaptı. Bunun, hâlen bu kararlılığının Türkiye’nin
sürdürülmesi büyük önem arz etmektedir. Şimdilik, sadece işin bu
kısmının altını çizmekle bırakmak istiyorum. Ancak, terörle
mücadele olayı sadece askerî önlemler olayı değildir. Terörle mücadelenin
ekonomik, toplumsal, kültürel, tarım, hayvancılık konuları, bölgenin
ihtiyaçlarına göre gibi bir çok yanı vardır. Dolayısıyla, bu konuda
da yavaş yavaş basında bazı söylemler ortaya
çıkmakla birlikte, hâlâ, Hükûmetimizin henüz
bir program, bir proje sunduğunu görememekteyiz. Önlemlerimizin
etkili olabilmesi için işin bu yanının da bir an önce Hükûmetimiz tarafından Meclisimize sunulması,
toplumumuzun önüne çıkarılması ve gereklerinin yapılmasının uygun
olacağını takdirlerinize sunmak istiyorum. Bu çerçevede,
Demokratik Sol Parti olarak biz, üzerimize düşen bazı hazırlıkları,
çalışmaları yapmaktayız. Zamanı geldiği an, Genel Başkanımız Sayın
Zeki Sezer daha ayrıntılı bilgileri de verecektir. Ancak, bugün
bu ekonomik toplumsal önlemlere yönelik olarak işin aciliyetini, önemini ve bir an önce bu konuda önlem
alınmasının çok dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini bilgilerinize
ve takdirinize sunmak istiyorum bir yandan. Öte yandan da bu bölgede
terörle mücadele konusunda -alınacak önlemler konusunda- gençlerimize
yönelik acil ve etkili önlemlerin alınmasının uygun olacağını hükûmetimize görüş olarak ifade etmek istiyorum.
Çünkü, devletimizin yetkililerinin verdiği bilgilere göre, PKK
terör örgütüne katılmaların yüzde 75’i yirmi-otuz yaş arasındaki
gençler tarafından oluyor ve bunların büyük bir bölümü işsiz gençler.
Dolayısıyla, bu gençlere, kendilerini bu toplumun bir vatandaşı
olduklarını, onların hiçbir şekilde kendilerini “öteki” hissetmemeleri
gerektiğini, onlara alternatif olanaklar ve bir yaşam biçimi sunmak
suretiyle gerçekleştirmek zorundayız. Bu çerçevede,
özellikle bu gençlerin eğitim aşamasında olanlarının eğitimine belirli
bir özen gösterilmesi, öte yandan da ülkemizin gereksinmeleri çerçevesinde
ve iş dünyasının gereksinmeleri çerçevesinde kendilerine mesleki
eğitim konusunda bazı çalışmaların yapılmasının çok önemli olduğunu
düşünmekteyiz ve bunu hükûmetimizin ele alacağını
umut ediyoruz. Bu çerçevede,
tabii ki ek kaynaklar gerekecektir. Diğer bölgelerimizden bazı
–belki- kesintilere gitmesi söz konusu olabilir ama bunu daha ziyade
bizi terörle mücadelede desteklediklerini ifade eden Batılı devletlere
-Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkeleri başta olmak üzere- bunun
finansmanına -tabii işin yürütülmesine- onların katılmasını sağlamadan,
kendilerinden yararlanılması değerlendirilmelidir, Avrupa Birliği
ve Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerden de ek kaynak sağlanması
değerlendirilmelidir diye düşünüyoruz. Bunun dışında, bizim meslek
kuruluşlarımız, iş örgütlerimiz bu konuda ülkemizde yardımcı
olacaklardır diye düşünüyoruz. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı. Sayın Bakan, cevap
verecek misiniz? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hayır efendim. CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkanım, Edirne’de yaşanan sel felaketiyle ilgili,
Sayın Genel Kurula çok kısaca… İç Tüzük’ün 60’ncı maddesine göre
söz istiyorum efendim. BAŞKAN – Pek kısa
söz... Buyurun, mikrofon
sizde. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu ve Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
Edirne ve Tekirdağ’da meydana gelen su taşkını ve sel felaketine
ilişkin açıklamaları CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri,
Edirne’yi mutlaka hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Edirne, üç memleketin,
üç ülkenin birleştiği yerde ve yine üç nehrin birleştiği yerde, çok
önemli bir şehrimiz. Ama Edirne maalesef, kültür ve sanat şehri olarak
bilinmesine rağmen, Edirne’miz son birkaç yıldan beri, maalesef,
sel felaketleriyle anılır hâle geldi. Bugün de ülkemizde bu aşırı
yağışlar neticesi ve bunun devamında Bulgaristan’dan açılan kapaklar,
baraj kapaklarının açılması neticesinde ciddi bir tehlikeyle karşı
karşıya. Şu an Edirne’de Meriç Nehri’nden -geçen su- yaklaşık 1.400
metreküp/saniyede su geçiyor ve taşkın tehlikesiyle
karşı karşıya. Şu an Kapıkule Sınır Kapısı faaliyette değil. Yine,
bildiğiniz gibi, tarihî Sarayiçi bugün sular altında. Şu an yine Edirne’nin
Tunca ve Meriç köprülerinden geçerek ulaşıldığı
Karaağaç Semti yine ulaşım… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu. 60’ncı maddeye
göre, Sayın Enis Tütüncü, buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben, hem Edirne’yle
ilgili hem de Tekirdağ’la ilgili yaşanan sel felaketi konusunda
kısa da olsa sizleri bilgilendirmek istiyorum. Söz vermiş olmanızdan
dolayı teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tekirdağ’dan
bu sabaha karşı geldik. Çok büyük bir sel felaketiyle karşı karşıya
kaldı Tekirdağ’ımız. Ayrıntıya girmek istemiyorum, ama satır başlarıyla
söyleyeyim: Şu anda 108 bin dönüm tarım arazisi sularla kaplıdır.
Suların çekilmesinden sonra 50 bin dolayındaki tarım arazisinin
çok ciddi zarar göreceği tahmin ediliyor ve bitkisel üretimin bu zararının
ötesinde, şu anda tespitlerimize göre 288… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum. BAŞKAN – Gündeme
geçiyoruz. Sayın milletvekilleri,
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 5, 12, 19, 20, 41 ve 46’ncı sıralarındaki
soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın
bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz
ve 20 milletvekilinin, pamuk üretimindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/48) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gerekçesini
ekte sunduğumuz stratejik öneme sahip Pamuk Ürününün Sorunları ve
Çözüm Önerilerinin Araştırılması ve bunun için yapılacak yasal düzenlemeler
dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın
98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105 'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 1) Mustafa Enöz (Manisa)
2) Beytullah
Asil (Eskişehir) 3) Alim Işık (Kütahya) 4) Cemaleddin
Uslu (Edirne) 5) Ahmet Bukan (Çankırı)
6) Mümin İnan (Niğde) 7) Necati Özensoy (Bursa)
8) İsmet Büyükataman (Bursa)
9) Hasan Çalış (Karaman) 10) Ahmet Orhan (Manisa) 11) Erkan Akçay (Manisa)
12) Muharrem Varlı (Adana) 13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 14) Rıdvan Yalçın (Ordu) 15) Recep Taner (Aydın) 16) Osman Durmuş (Kırıkkale) 17) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
18) Hüseyin Yıldız (Antalya) 19) Reşat Doğru (Tokat) 20) Yılmaz Tankut (Adana)
21) Osman Çakır (Samsun) Gerekçe: Dünya'da pamuk
ekimi daha çok Asya kıtasında toplanmıştır. Bunu izleyen kıtalar
ise sırasıyla, Amerika ve Afrika'dır. Dünyada yaklaşık 25 milyon
tonluk pamuk üretiminin %26'sı Çin tarafından gerçekleştirilmektedir.
Dünyanın ikinci pamuk üretici ülkesi ise ABD'dir. ABD'nin dünya pamuk
üretiminden aldığı pay % 18'dir. Bu ülkeleri sırasıyla Hindistan,
Pakistan, Brezilya ve Özbekistan izlemektedir. Ülkemiz ise
%3,5'lik payla dünyanın sekizinci büyük pamuk üreticisidir. Pamuk, tekstilden
barut ve film malzemesi yapımına kadar 50 çeşit sanayi kolunun hammaddesini
oluşturan en önemli tarımsal ürünlerden birisidir. Bilindiği üzere,
Türk tekstil sanayi, sağladığı katma değer, tekstil ihracatının ülke
ekonomisine kazandırdığı döviz miktarı, emek yoğun işgücü olmasıyla
yaratılan istihdam hacmi ile vazgeçilemez bir sektördür. Ülkemizin lokomotif
sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik hammaddesi pamuktur.
Pamuk, tekstil sanayimizde olduğu kadar harp sanayinin de önemli
bir hammaddesidir. Pamuk ayrıca bir yağ bitkisi olup tohumu, gıda
sanayinde bitkisel yağ üretiminde kullanılmaktadır. Arta kalan
küspesi ise, proteini yüksek bir hayvan yemi olarak büyük önem taşımaktadır.
Pamuk sahip olduğu
özellikleri nedeni ile stratejik bir ürün olup uluslararası ticarette
yeri büyüktür. Sentetik elyaf üretimi karşısında dahi öneminden
bir şey kaybetmemiştir. Ülke ekonomisine sağladığı katma değerle
yaklaşık 6 milyon kişinin geçimini sağlayan bir endüstri bitkisidir.
Özellikle Akdeniz
Bölgesinde pamuk üretimi artık yok denecek kadar azalmıştır. Son
iki yıldır Ege Bölgesinde de pamuk ekim alanlarında belirgin düşüşler
gözlenmektedir. Çukurova'da da durum çok farklı görünmemektedir.
Özellikle Ege Bölgesinde pamuk ekim alanları yerini hububata (mısır)
ve meyve bahçelerine bırakmaktadır. 2002 yılında
721.077 ha (hektar) olan üretim alanı daha sonraki yıllarda düşmüş,
2005 yılında 579.940 ha kadar gerilemiştir. Ülkemizde 2002/2003 döneminde
1.365 bin ton olan pamuk tüketimi yıllar itibariyle artmış, 2006/2007
döneminde 1.479 bin tona ulaşmıştır. 2002 yılında
540,6 bin ton ithalat yapılarak 493.233.500 dolar ödenmiş ithalat miktarı
yıllar itibariyle giderek artmış 2006 yılına gelindiğinde 750,7
bin ton pamuk ithalatı gerçekleştirilmiş ve bunun karşılığında
965.420.000 dolar ödeme yapılmıştır. Pamuk ithalatı
%54,6 oranında Amerika Birleşik Devletlerinden, %25,3 oranında Yunanistan'dan
yapılmakta olup, az miktarlarda Suriye, Türkmenistan, Özbekistan,
Azerbaycan gibi ülkelerden yapılmaktadır. Pamukta Ulusal
bir politika oluşturulamazsa ekim alanları daha da daralacak dolayısıyla
üretim azalacak ve ülkemiz pamuk ihtiyacının çok büyük bir kısmı ithalatla
giderilmeye mecbur bırakılacaktır. Lif uzunluğu sebebiyle
diğer bölgelere göre daha kaliteli olan, Ege Bölgesi pamuğu üretim
alanlarında 2006 ve 2007 yılları mukayese edildiğinde 2006 yılında
150.820 ha olarak gerçekleşen pamuk ekili alanı 2007 yılında % 20.14
ha düşerek, 120.440 ha olarak tespit edilmiştir. Ülkemizde 2007
yılı ekim sezonunda iklim koşulları genel olarak pamuk tarımı için
uygun gitmemiştir. Pamuk fiyatları ve ulusal tarım politikasına
bağlı olarak çiftçilerin son üç yıldır pamuk üretimini azaltmayı
sürdürdükleri, yerine alternatif ürün olarak mısır, daha düşük
oranlarda ise domates, ayçiçeği ve susam ürün desenini benimsedikleri
görülmüştür. Tekstil sanayinin
ham maddesi olan pamuğun üretimindeki girdi kalemlerinde maliyetlerin
çok yüksek oluşu üretimin her yıl daha da azalmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde hızla gelişen tekstil ve konfeksiyon sektörüne paralel
olarak tüketimin hızla artması, üretimin artırılmasını zorunluluk
olarak ortaya koymaktadır. Açıklanan bu nedenlerle;
Meclis Araştırması
açılması gerekmektedir. BAŞKAN – Diğerini
okutuyorum: 2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin,
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/49) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına "Türkçenin Kullanımı, Korunması ve Alınması Gereken
Önlemler" konusunda, aşağıda belirtilen gerekçeyle Anayasamızın
98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz. 1) Alim Işık (Kütahya) 2) Mehmet Şandır (Mersin) 3) Akif Akkuş (Mersin) 4) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 5) Ali Uzunırmak (Aydın) 6) Mithat Melen (İstanbul) 7) Cumali Durmuş (Kocaeli) 8) Mehmet Ekici (Yozgat) 9) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 10) Behiç Çelik (Mersin) 11) Reşat Doğru (Tokat)
12) Hasan Çalış (Karaman) 13) Ümit Şafak (İstanbul)
14) Süleyman Turan Çirkin (Hatay) 15) Gürcan Dağdaş (Kars) 16)Recai Yıldırım (Adana)
17) Kürşat Atılgan (Adana) 18) Yılmaz Tankut (Adana) 19) Beytullah Asil (Eskişehir) 20. Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 21. Ahmet Orhan (Manisa)
22. Gündüz Suphi Aktan (İstanbul)
23. Oktay Vural (İzmir) 24. Murat Özkan (Giresun)
25. Hüseyin Yıldız (Antalya)
26. Cemaleddin Uslu (Edirne) 27. İsmet Büyükataman (Bursa) 28. Ahmet Bukan (Çankırı) 29. Osman Ertuğrul (Aksaray)
30. Mümin İnan (Niğde)
31. Recep Taner (Aydın)
32. Durmuşali Torlak (İstanbul) 33. Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 34. Rıdvan Yalçın (Ordu)
35. Hakan Çoşkun (Osmaniye) 36. Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
37. Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 38. Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 39. Kadir Ural (Mersin)
Gerekçe: Bilindiği gibi
Türkçe, yeryüzünde yaygın konuşulan diller arasında Çince, İngilizce,
İspanyolca ve Hintçe'den sonra, 5. sırada yer almakta ve değişik lehçeleriyle
200 milyondan fazla insan tarafından konuşulmaktadır. Ülkemizde,
özellikle ticari hayatta işyerlerinin isimlerinde yabancı diller
kullanılmakta, internet ve bilgisayar dilinde
birçok Türkçe sözcüğün yerini İngilizce karşılıkları almaktadır.
Türkçeye en uygun klavye türü olan F klavyenin
kullanımı giderek azalmakta ve yerini farklı harf yerleşimine sahip
Q klavye almaktadır. Ancak, günümüzde
gerek yazılı gerekse sözlü yayın organlarında dilimizin kullanımında
sorunlar yaşanmakta, gençlerimiz Türkçenin
güzelliklerini ve zenginliklerini öğrenememektedirler. Dil; bir milleti
meydana getiren unsurların başında gelir ve milli kültürün en önemli
unsurudur. Dolayısıyla, dili bozulan milletlerin fikir, edebiyat
ve sanat alanlarında çöküntülerin yaşanması ve kültürlerinin bozulması
kaçınılmazdır. TBMM 22. döneminde
"Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın
Nedenleri ile Toplumsal Birlik ve Beraberliğimiz Üzerindeki Etkilerinin
Araştırılarak, Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi"
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından
13.02.2007 tarih ve 886 sayılı kararıyla İstanbul Milletvekili Ekrem
Erdem başkanlığında bir Komisyon kurulması kararlaştırılmıştır.
Adı geçen komisyon çalışmalarını tamamlayarak raporunu
28.05.2007 tarihinde TBMM başkanlığına sunmuş, ancak rapor görüşmeye
açılamadan yasama dönemi sona ermiştir. Bu çalışmanın da üzerinden
fazla zaman geçmeden değerlendirilmesi gerekir.
Belirtilen nedenlerle,
ülkemizde giderek tehlikeli boyutlara ulaşan yozlaşmanın önüne geçilmesi, Türkçe'nin kullanımının incelenerek
korunmasının sağlanması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla
bir Meclis Araştırmasının açılmasında yarar görülmektedir. BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum: 3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 28 milletvekilinin,
bölgesel gelişmişlik farklarının araştırılarak dengeli gelişme
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ulusal kalkınmanın
çeşitli toplum kesimleri ve mekanda bölgeler arasında dengeli bir
işbölümü ile gerçekleştirilmesi ve buna paralel olarak kalkınmanın
getirilerinin de kesimler ve bölgeler arasında dengeli dağılımı
hükümet programları ve kalkınma planlarının en öncelikli konuları
arasında yer almıştır. Nitekim 2007-2013 dönemi için hazırlanan Dokuzuncu
Kalkınma Planında Bölgesel Gelişme başlığı altında "Bölgesel
gelişme politikaları, bir taraftan bölgelerin verimliliğini
yükseltmek suretiyle ulusal kalkınmaya, rekabet gücüne ve istihdama
katkıyı artırırken, diğer taraftan da bölgeler ve kır-kent arası gelişmişlik
farklarını azaltma temel amacına hizmet edecektir." (madde 650)
ifadesi yer almaktadır. Ancak, bugüne
kadar uygulanan politikalar sonucunda yeterli başarı sağlanamamış,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere geri
kalmış bölgelerimizle gelişmiş bölgeler arası gelişmişlik farkı
azaltılamamıştır. Sonuçta geri kalmış bölgelerimizde yaşanan sosyo-ekonomik sorunlar ağırlaştığı gibi gelişmiş
bölgelerimiz de yoğun göç nedeniyle önemli sosyo-ekonomik
ve kültürel uyum sorunları yaşamaktadır. Bu nedenle; 1) Bölgeler arası gelişmişlik farklarının
geldiği aşamanın tespiti ve bu sonucu ortaya çıkaran faktörlerin
analizi, 2) Bölgesel gelişmişlik farklarının geri
kalmış bölgelerde ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik problemlerin
belirlenmesi, 3) Bölgesel gelişmişlik farkının göç üzerine
ve göçün yoğunlaştığı yörelere etkilerinin tespiti, 4) Bölgeler arası gelişmişlik farkının
giderilmesi için alınması gereken idari ve yasal tedbirlerin belirlenmesi, için Anayasamızın
98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince "Bölgeler Arası
Gelişmişlik Farklarının Nedenleri ve Çözüm Yollarının Tespiti"
konusunda bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz. 1) Kayhan Türkmenoğlu
(Van) 2) Bayram Özçelik (Burdur)
3) Ali Güner (Iğdır) 4) Faruk Septioğlu (Elâzığ)
5) Gülşen Orhan (Van)
6) Sadık Badak (Antalya)
7) Mehmet Erdoğan
(Gaziantep) 8) Kemalettin Göktaş (Trabzon) 9) Kerem Altun (Van)
10) Mahmut Esat
Güven (Kars)
11) Mehmet Nil Hıdır (Muğla) 12) Fatih Öztürk (Samsun)
13) Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
14) Ahmet Aydın
(Adıyaman) 15) Kudbettin Arzu (Diyarbakır)
16) Cemal Taşar
(Bitlis) 17) Tahir Öztürk (Elâzığ) 18) Bayram Ali Bayramoğlu (Rize)
19) Hasan Ali Çelik
(Sakarya) 20) İbrahim Halil
Mazıcıoğlu (Gaziantep)
21) Mahmut Mücahit
Fındıklı (Malatya) 22) Osman Coşkun
(Yozgat) 23) Afif Demirkıran (Siirt) 24) Abdullah Çetinkaya (Konya)
25) Lütfi Elvan (Karaman)
26) Kâzım Ataoğlu (Bingöl)
27) Cemal Kaya (Ağrı) 28) İkram Dinçer (Van) 29) Fatoş Gürkan (Adana) BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım: B) TEZKERELER 1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptan’ın, Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un
davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle
Azerbaycan Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/223) 15
Kasım 2007 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Azerbaycan Milli Meclisi
Başkanı Oktay Asadov’un davetine icabet etmek
üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne
resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6.
Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: VII.- ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 20/11/2007 ve 27/11/2007 Salı günkü birleşimlerde
sözlü sorulardan sonra, diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 21/11/2007 ve
28/11/2007 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 33,
34 ve 47 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu
Önerisi No:16 Tarihi:
20.11.2007 Danışma Kurulunun
20.11.2007 Salı günü yaptığı toplantıda; Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 18, 26,
19 ve 29 uncu sıralarında yer alan 33, 47, 34 ve 54 sıra sayılı kanun
tasarılarının sırasıyla bu kısmın 6, 7, 8 ve 9 uncu sıralarına
alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 20.11.2007 ve 27.11.2007 Salı günleri
15.00-23.00; 21.11.2007 ve 28.11.2007 Çarşamba ile 22.11.2007 ve 29.11.2007
Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması,
20.11.2007 ve 27.11.2007 Salı günkü Birleşimlerde sözlü sorulardan
sonra, diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi ve 21.11.2007 ve 28.11.2007 Çarşamba günleri
sözlü soruların görüşülmemesi, 33 sıra sayılı Uluslararası Çocuk
Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Kanun Tasarısı, 47 sıra sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hakkında Kanun Tasarısı ve 34 sıra
sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının İç Tüzük’ün 91 inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olmasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
33 Sıra Sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Kanun Tasarısı (1/315)
47 Sıra Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanun Tasarısı (1/337)
34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı
(1/346)
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, aleyhte söz istiyorum, lütfen. BAŞKAN – Sayın
Genç, aleyhte söz istediniz, buyurun. On dakika süreniz
var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüyorum ki salonda hükûmet diye bir bakan da yok. Şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisini halk niye seçti buraya gönderdi sayın milletvekilleri?
Burada kanunları yapmak için, denetim konularını dile getirmek
için yaptı. Şimdi, bugün
önümüze gelen Danışma Kurulu önerisiyle üç tane temel kanun kabul
ediliyor. Şimdi, muhalefet partilerine de ben hayret ediyorum, neden
bu Danışma Kuruluna katıldınız da bu AKP Hükûmetine…
Kanunları burada müzakere etmeden buraya gönderme hakkını millet
size verdi mi ki arkadaşlar? Biz buraya niye geldik? Millet adına yasa
yapmak için geldik. Şimdi, getirmişler
“91’inci madde, temel kanun…” Temel kanunun felsefesi bu değil. Çok
önemli, mesela Türk Ceza Kanunu gibi, Türk Ticaret Kanunu gibi,
Türk Medenî Kanunu gibi -veya bunun gibi birçok- uzun zaman kamuoyunda
tartışılır, sivil toplum örgütlerinde tartışılır, enine boyuna
incelenir, ondan sonra da bunlar Meclisin alt komisyonlarında uzun
uzun tartışılır ve öyle mamul bir hâle gelir
ki, artık, insanlar bunun üzerine “Hakikaten bu çok mükemmel bir yasa
olmuş.” der ve gider, onu buraya getirir. Yine eksiklikleri olabilir,
böyle belli birtakım maddelerini birleştirmek suretiyle bunu müzakere
edebilirsiniz. Ama, şimdi, 341
milletvekiliyle gelen AKP kanunların Mecliste müzakeresinden kaçınıyor,
komisyonlarda müzakere edilmiyor. E o zaman Meclisi de kaldıralım
arkadaşlar. Yani, biz niye gelmişiz burada maaş alıyoruz ki! Meclis
de kalksın. İşte, zaten Hükûmetiniz de Genel Kurul
salonuna gelmiyor, sizi kale almıyor. Bakın, burada biz saat on
ikilere kadar oturuyoruz, çalışıyoruz, Bakanlar Kurulu üyeleri
yok. Tayyip Erdoğan -bir keyfine geldi mi, Amerika’ya
dolduruyor yandaşlarını- gitti, on iki gün Amerika’da kaldı. On
iki günden sonra geldi, beş gün sonra da Bush’la
da randevusu vardı. Değerli milletvekilleri,
bu memleket bu kadar zengin mi? Bu memleketin parası bu kadar çok mudur?
Oradan geldi İtalya’ya gitti, oradan geldi Brüksel’e gitti, oradan
geldi Avrupa’da Slovakya’ya galiba gitti.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Sen anlamazsın o işten! KAMER GENÇ (Devamla)
- Neyse… Çek’e gitti. Bakın, her gittiğinde de en azından 15-20 tane
koruma polisi götürüyor. Burada, bu arkadaşlara da, tabii ki, haklı
olarak harcırah ödeniyor. Şimdi, değerli
milletvekilleri, devleti iflas ettirmişsiniz. Yani, sizin gayrisafi millî hasılanızın katbekat
üstünde iç ve dış borcunuz varken devlet bu kadar hor kullanılamaz,
ekonomisi bu kadar yok edilemez. Şimdi, burada
getirmişsiniz üç tane temel kanun. Peki, Meclisin görevi ne arkadaşlar?
Gelelim buraya, kanunları tek tek okuyalım,
müzakere edelim, ondan sonra, bu kanunları ülke yararına, millet
yararına en uygun şekilde çıkaralım. Bakın, bugün
Trakya’da sel felaketi var. Yahu, şimdi, o sel felaketinde malını,
canını, mülkünü kaybeden vatandaşların Türkiye Büyük Millet Meclisinde
-bunların- derdine bir çare bulunması için, en azından acılarının
dile getirilmesi için burası bir mekân değil mi? Mekân. Nerede Hükûmetiniz? Nereye kaçmış bunlar? (AK Parti sıralarından
gürültüler) FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Gereken yapılacaktır. KAMER GENÇ (Devamla)
- Nereye kaçmış, nereye? Bir söyleyin bakalım. Çıkıp da -bir
sel felaketi olmuş, gelmeliler- burada gündem dışı bir konuşma yapmalılar.
Ondan sonra, muhalefet partisi milletvekilleri gelmeli, bu vatandaşların
acılarının nasıl giderileceğini Parlamentoda Hükûmetten
dinlemeleri lazım. Hükûmet yok. Meclis de “Efendim,
ben kanunları toplu incelerim…” 20 tane maddeyi, 25 tane maddeyi,
efendim, bir madde diye inceleyeceksiniz. Bizim zaten konuşma hakkımız
yok. İşte, grup, zaten AKP’liler de gitmiş konuşmaları
kapatmış. Önerge verme hakkımız da yok. Ondan sonra ne olacak? Böyle
bir meclis çalışması olmaz sayın milletvekilleri. Böyle bir yasama
faaliyeti olmaz. Yani, bakın, bunu
en azından siz de benim kadar bilirsiniz. Eğer, sizler de şuralarda olmasaydınız
da şurada olsaydınız, inanınız ki bunların hepsine karşı çıkardınız.
Parlamentonun görevi, böyle, kendisinin görevini çeşitli tuzak…
İç Tüzük’te çıkarılmış bir tuzak hükümdür bu. İç Tüzük’ün bu 91’inci
maddesi çok tuzak bir maddedir. Ve bu maddeyi, Meclisin iktidar grubu
özellikle muhalefeti susturmak için getirmiş, Meclisin önüne koymuş.
Çok büyük bir tuzaktır. Böyle, kanunlar müzakere edilmeyecekse, bürokratlar
şey edecekse, o zaman Meclisin çalışmasına da gerek yok, burada bu
kadar 550 milletvekilinin de maaş almasına gerek yok. Şimdi, dün Avrupa’dan,
bu yeşil sermayeden mağdur olmuş vatandaşlar geldi. Zamanında, ben
1990’larda, 1995’lerde, 1989’larda falan bazen böyle havaalanına gidiyordum.
Bir bakıyordum ki, o zamanki Fazilet Partili, Refah Partili arkadaşlar
böyle her gün Avrupa’ya gidiyorlar. “Allah Allah,
bunlar nereye gidiyorlar ki böyle her gün.” diyordum. Sonradan anladım
ki, oralardan para toplamaya gidiyorlarmış. O paraları gitmişler… KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Kamer, palavra atma, palavra. KAMER GENÇ (Devamla)
– Palavra atanlar belli. Ondan sonra… Şimdi arkadaşlar geldiler,
bana dün konuşuyorlar, diyorlar ki: “Yahu, geldiler, bizim paralarımızı
camilerde topladılar, dediler ki…” BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, söz aldığınız konuya dönün. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, bakın, bu Parlamentonun çalışma usulüdür. Bakın… KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan, madde üzerinde konuşmuyor. BAŞKAN – Siz de
lütfen müdahil olmayın. Lütfen Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Rica ediyorum Sayın Başkanım. Burası Danışma Kurulu… BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, müsaade ederseniz ben size fikrimi söyleyeyim… KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sayın Başkan, gündem dışı konuşuyor… BAŞKAN – Lütfen,
müdahil olmayın… KAMER GENÇ (Devamla)
– Danışma Kurulunun görevi Meclisin çalışma usullerini belirlemektir.
Dolayısıyla, burada gündem söz konusu değil, yani oradaki vatandaşlar
gelmiş diyor ki: “30 milyar dolar paramızı götürdüler.” BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen söz aldığınız konuya dönün. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, söz aldığımız konu, Danışma Kurulunun kararıdır… BAŞKAN – Söz aldığınız
konuya… Evet. Lütfen ona dönün. KAMER GENÇ (Devamla)
– Danışma Kurulunun kararı Meclisin çalışması… BAŞKAN – Lütfen
ona dönün. KAMER GENÇ (Devamla)
- Meclisin çalışmasında da… Şimdi diyorlar ki, bu kanunları görüşeceğiz…
Ben diyorum ki, bu kanunlarla vatandaşın sıkıntılarını dile getirelim…
Yani bunlar almışlar, o zaman yeşil sermayenin önündeki adamlar gelmiş,
Türkiye’de mahkûm olmuş, ceza almış, hapse giremiyorlar. Niye? Çünkü,
Hükûmet bunları koruyor. Niye koruyor? Vatandaş… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, rica ederim Sayın Başkan… BAŞKAN – Lütfen
konuya dönün… KAMER GENÇ (Devamla)
- Yani ben gündem dışı bir şey konuşmuyorum ki, gündemden konuşuyorum
tamamen… BAŞKAN – Lütfen
konuya dönün, lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Peki, ben bu konuları ne zaman dile getireceğim Sayın Başkan? Yani,
ben, Almanya’da paralarını, haksız olarak, alın terlerini, otuz
yıllık, kırk yıllık emeklerini kaybeden vatandaşlar bana milletvekili
olarak gelip de dertlerini anlatıyorlar ve ben bunları Parlamentoda
ne zaman dile getireceğim? BAŞKAN – Gündem
dışı söz alın Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, gündem dışı konuşma sırası gelmiyor ki… Hayır, burada
geliyor. Efendim, bütün
mesele, o arkadaşlara da… Yani gitmişler… Efendim, bakın, Almanya’ya
gittiler, Alman hükûmetini… BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç… Sayın Genç, lütfen konuya dönün! KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, yani, ben konunun dışında değilim ki! Yani, ben
hayret ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Bakın,
lütfen… KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, konunun üzerinde konuşuyorum. BAŞKAN – Sözünüzü
kesme mecburiyetinde bırakmayın! KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, başımdan geçen bir olayı anlatıyorum. BAŞKAN – Danışma
Kurulunun önerisiyle ilgili konuşun lütfen. AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – Konuyla ilgili konuş! KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, Danışma Kurulunun önerisi diyor ki: “Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu hafta bunları görüşecek.” Ben de diyorum ki… BAŞKAN – Evet,
siz de aleyhte söz aldınız… KAMER GENÇ (Devamla)
– …Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hafta bunları görüşmemesi
lazım, şu şu konuları da görüşmesi lazım. Bu,
tamamen gündeme bağlı bir şey. Lütfen, rica ediyorum yani. Böyle bir
şey olmaz ki! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, diyoruz ki, sıkıntı
içinde olan vatandaşların sıkıntılarını burada görüşelim. Her konuyu
getirelim. Yani, burada bu kanunları böyle getirip de işte askerlikle
ilgili kanunları, sağlıkla ilgili kanunları, 30-40 maddeyi birden
değil de, tek tek madde olarak görüşelim diyorum.
Ha, bunları görüşürken diğer vatandaşların sıkıntılarını… İşte, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Başbakanı Almanya’ya gidiyor, Alman Başbakanı
karşısında vatandaşlarımızı oradaki polisler alıyor dayaktan geçiriyor.
Orada o manzaralar Türkiye Cumhuriyeti devletinin kişiliğini,
görüntüsünü zayıflatıyor mu, zayıflatmıyor mu? Niye zayıflatıyor:
Çünkü, o adamlar yıllarca alın terlerini dökerek, çalışarak, yememişler,
içmemişler; birileri gitmiş bunların dinî duygularını istismar
etmiş, paralarını toplamış ve bu paraları vermiyorlar. Vermeyenleri
destekleyenler de bugünkü Hükûmetin bazı adamları.
Boy boy resimleri var. Bana dün getirdiler,
gösterdiler. İşte “Sayın Kamer Genç, bunlar geldiler, şu bakanlar,
bizi kandırdılar, paralarımızı topladılar.” diyorlar. Burada attıkları
fabrika temellerinde bunların işte yan yana şeyleri var. Bunların
üzerine gidelim. Bu vatandaşlarımız sıkıntı içinde, intihar eden
insanlarımız var. Çünkü, yıllarca çalışmış, çalışmış, parasını
gelmiş birileri almış götürmüş! Getirelim, bu insanların dertlerine
bir çare bulalım. Nasıl bulacağız?
Parlamento buna çare bulacak. Parlamento geçen dönem bir Meclis
araştırması komisyonu kurmuş, ama Meclis araştırması komisyonunun
kararı… Komisyonun kurduğu… Komisyonluk dışında her şey var. İşte,
şimdi, bu Parlamentonun göreve başlamasından bugüne kadar dört ay
geçti sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırmasını kabul ettiniz
mi? Etmediniz. Burada gündemde otuz-otuz beş tane Meclis araştırması
isteği var. Bu Meclis araştırması ve genel görüşme isteklerini ne
zaman kabul edeceksiniz? OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Zaman doldu, zaman. KAMER GENÇ (Devamla)-
Bunları ne zaman kabul edeceksiniz? (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Zaman bitti. ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Sekiz dokuz tanesi kabul edildi. KAMER GENÇ (Devamla)-
Efendim, hayır. ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Küresel ısınma kabul edildi. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, bir tane, bir tane… ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Sekiz dokuz tanesi gündemde. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, bir dakikalık bir sürem var. BAŞKAN – Bir dakika
ek süre verdim, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, bu Hükûmet zamanında… Bakın, bir şey
daha söyleyeyim. Evvelsi gün Millî Piyangoda bir Genel Müdür makamında
bir müfettiş tarafından öldürüldü. Allah rahmet etsin arkadaşımıza,
ben bir şey demiyorum. Ama, biz Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz, acaba
otuz beş senelik bir müfettiş nasıl gitti bu Genel Müdürü öldürdü,
bizim görevimiz değil mi? Gidip… Ne vardı burada? Bizim bunu araştırmamız
lazım. Bu iktidar zaten denetimi kaldırdı. Birtakım müfettişler
gidip de oradaki o idareyle ilgili suistimalleri
buldukları zaman, hemen bir yolunu bulmuşlar, müfettişi değiştiriyorlar,
ikinci bir müfettiş! O ikinci müfettiş de, tabii -hepsi böyle değil
ama- makamını, mevkisini düşününce lehe bir rapor düzenliyor, suistimaller örtülüyor. Bunların üzerinde duralım,
bu memleket talan ediliyor. Bu millet en büyük soygunla karşı karşıya.
Hangi iktidar zamanında? Sizin iktidarınız zamanında en büyük
soygunla karşı karşıya. Bunları araştıralım, tespit edelim ve bundan
sonra da millete bunları söyleyelim sayın milletvekilleri. Bizi tabii burada
konuşturmak istemiyorsunuz. Ama, bence böyle bir Danışma Kurulu
raporu geçerli değildir. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Aleyhte söz isteyen,
İstanbul Milletvekili Hasan Macit. Buyurun Sayın Macit. Süreniz on dakika.
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol
Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
gene bir salı, haftanın Meclis çalışmasının ilk günü ve bir Danışma
Kurulu önerisi. Meclis açıldığından
bu tarafa her hafta salı günleri bir Danışma Kurulu önerisiyle karşı
karşıya geliyoruz ve o haftanın Meclisin çalışma gündemini belirleyen
bu Danışma Kurulu önerisi, ne yazık ki, geçmişte olduğu gibi bu hafta
da Türkiye’nin, Türk halkının gündemini ilgilendirmeyen konuların
getirildiği ve tartışıldığı bir hafta yaşıyoruz. Değerli arkadaşlar,
cuma, cumartesi ve pazar günleri Türkiye’de ne oldu? Türkiye’nin
Trakya’sında, İstanbul’unda, Ege’sinde, her tarafı sel bastı, sular
bastı; buralarda, özellikle yoksul kesim insanlarımızın yaşadığı
bodrum katlarını yaşanılamaz hâle getirdi, eşyaları kullanılamaz
hâle getirdi ve bu su baskınlarına neden olan görevlilerin, ne yazık
ki, bugün, Mecliste veyahut da yerel yönetimlerde yetkili olduklarını
görüyoruz. Bunlarla ilgili konuları konuşmayacağız, bunlarla
ilgili tartışmayı yapmayacağız da nelerle ilgili tartışma yapacağız?
Değerli arkadaşlar,
Tekirdağ’daydık hafta sonu, Edirne’deydik, Silivri’deydik. Oralarda,
zemin etüdü sağlam olmayan yerlere on dört-on beş katlı apartman yapılmasıyla
ilgili ruhsat verilmiş. Dereler doldurularak yol yapılmış, iskâna
açılmış. Peki, bu dereleri doldurarak iskâna açan ve ruhsat veren o
zamanın yöneticilerinin cezai müeyyideleri konuşulmayacak,
onlarla ilgili yaptırımlar konuşulmayacak da neleri konuşacağız? Değerli arkadaşlar,
yapanın yanına kâr kaldığı bir dönemde yaşıyoruz; eğer böyle olursa,
bundan sonraki süreçte de ne yolsuzlukların önü alınabilir ne su
baskınlarının önü alınabilir ve devamlı felaketle karşı karşıya
yaşarız. Çok değerli arkadaşlar,
geçen yıl, 2006 yılında, Sayın Başbakan Alibeyköy’de
bir açılış yaptı. Neydi bu açılış? Oradaki sel baskınlarıyla ilgili,
o bölgedeki insanlarımızın bir daha maruz kalmaması için altyapı
tesislerinin açılışıydı ve o açılışta Alibeyköy
halkına ne denildi? “Bir daha su baskınına maruz kalmayacaksınız.”
denildi. Peki, Alibeyköy halkı su baskınına
maruz kalmadı mı? Peki, bu altyapıyı yaparken bilim ve teknoloji
kullanıldı mı? Kullanıldı ise, acaba sel baskınları konusunda altyapı
düzenlemesiyle ilgili bilim ve teknik iflas mı etti? Yoksa, bilim
ve teknik hiçe sayılarak altyapı yatırımları mı yapıldı? Değerli arkadaşlar,
böyle bir açılışta Sayın Başbakanın bulunması ve “Bir daha siz su
baskını yaşamayacaksınız.” sözlerinin söylendiği bir açılıştan
sonra, yöre halkının tekrar su baskınına maruz kalması gerçekten
kaygı vericidir, düşündürücüdür diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar,
gündemimizde terör var. Gündemimizde esnafların sıkıntısı var.
Halkın gündemi ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin farklı
farklı olması düşünülemez. Gündemimizde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim konularının ele alınması
veya alınmaması var. Ben, geçen salı günü, burada, sizlerle, denetim
anlamında sorduğumuz sorularla ilgili düşüncelerimi paylaştıktan
sonra, Sayın Bakan çıktı yanıt verdi: “Efendim, size yanıt verdik,
gönderdik.” dedi. Evet, yanıt benim konuşmamdan sonra geldi. Ben o
hafta bir şeyi dile getirmiştim. Bu konuları devamlı dile getireceğim.
Her platformda dile getireceğim. Ben o sorumda şunu sormuştum: Demiştim
ki, dâhilde işleme rejimi kapsamında, hangi firmalara, ucuz olarak,
dâhilde işleme rejimi kapsamındaki ürünler verildi ve bu firmalar
dahilde işleme rejimi kapsamı dışında işlem yaptı? Hangi firmalara
hangi cezalar kesildi, diye soru sormuştum. Değerli arkadaşlar,
bana verilen yanıt işte burada. Bana verilen yanıtta diyor ki:
“Efendim, işte, dâhilde işleme rejimi kapsamında firmalara şu kadar
ton buğday verilmiştir, mısır verilmiştir. İşlemini yapmayanlar
için -işte şu maddenin şu kapsamı dâhilinde- cezai müeyyide uygulanmıştır.” Peki arkadaşlar,
cezai müeyyide uygulanan firmalar hangileri? Ve uygulanmayan
firmalar hangileri? Soygunu yapan firmalar hangileri? Ben bir milletvekili
olarak bunu öğrenmek istiyorum. Bu hakkım değil mi? Türk milletinin,
Türk milletinin vergileriyle oluşan bu bütçeden, soygun düzenine
dayalı olarak verilen paraların, kaybedilen paraların hesabını
sormak, bilmek hakkı değil mi? Niçin sorulan sorulara doğru dürüst
yanıt verilmiyor? Niçin yanıltılıyoruz? Değerli arkadaşlar,
biz hangileri diyoruz, hangileri bölümü atlanıyor. Lütfen, yürütme,
yani Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
verdiği soru önergelerine doğru yanıt versin, doğru bilgilendirsin.
Doğru bilgilendirsinler ki, biz de, burada, yanılgıya düşmeden bu
konuları savunabilelim, bu konular üzerinde konuşabilelim, ne
yapacağımıza veya ne yapmayacağımıza karar verelim. Ama, bize
bilgilendirme yanlış gelirse, biz burada yanlış şeyleri söylersek,
hem zaman anlamında yanlış yapmış oluruz hem de doğruyu yapmamış oluruz.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında, dâhilde işleme
rejimi kapsamında yasalara uymayan firmalar hakkında kovuşturma
açıldığını yazıyor. Peki, Sayın Bakan, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu raporunda olan bu ibareyi görmüyor mu? Yoksa, bazı firmaları
kaçırma, bazı firmaları kollama, bazı firmaların ismini gündeme
getirmeme, taşımama gerçeğini mi, düşüncesini mi güdüyor? Açıkçası,
böyle bir soru karşısında beni yanıltan veyahut da doğru yanıt gelmediği
zaman şüphelerim fazlalaşıyor, kaygılarım fazlalaşıyor. Belki
yanlış düşüncelere, yanlış mecralara doğru gidiyorum ve belki haddimi
aşan sözler söylüyorum. Biz doğru bilgilendirilmek durumundayız, Hükûmet de bizi doğru bilgilendirmek mecburiyetindedir.
Değerli arkadaşlar,
biz, burada kendi adımıza görev yapmıyoruz. Biz, burada, temsil ettiğimiz
il ve halkımız adına, denetleme görevi anlamında bazı konuları
dile getiriyoruz ve ne yazık ki, bu konularla ilgili bize doğru
bilgi verilmiyor. Evet, Meclisin gündemi bu olmalı. Meclis gündeminde
denetleme konularına daha fazla ağırlık verilmesi gerekir diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar,
biraz önce, su baskınlarıyla ilgili konuşmamda Alibeyköy’ü
dile getirmiştim. Gaziosmanpaşa’da da küçük sanayi sitesiyle
ilgili bir altyapı yapılırken, bir teknik eleman, bir mühendisimiz,
o yöre halkının, su baskını olabileceğini, bunun doğru planlanması
gerektiğini söylediğinde, “Ben mühendisim, ben sizden iyi bilirim.”
diyerek söyleyen bir arkadaşımız, belediye başkanı ve milletvekili
konumuna geldi ve bugün, küçük sanayi sitesinde, hâlâ, esnaf su altında.
Bunlar konuşulmayacak da ne konuşulacak? Lütfen, değerli
milletvekilleri, oyumuz çok, sayımız çok, biz istediğimiz gibi Meclisi
yönlendiririz, biz istediğimiz konuları görüşürüz, istediğimiz
konuları görüşmeyiz anlayışından, lütfen vazgeçin. Lütfen, Meclisin
ileriki haftalar içerisinde neler görüşeceği, neler görüşmeyeceği
bir sabitlensin ve biz de ona göre hazırlıklarımızı yapalım. Ona göre,
burada ne konuşacağımızın, ne konuşmayacağımızın kararını verelim.
Her hafta bir gündem değişikliği, her hafta bir değişiklik yaşamayalım
diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar,
gerçekten, halkımızın sıkıntıları çok büyük. Biraz önce Sayın Bakana
sorduğum dâhilde işleme rejimi sorusunun yanında, bir de kredi faizleriyle
ilgili bir soru yöneltmiştim. Hiçbir dönemde, ne esnaf kefaleti ne
esnafın kredileri ne de zirai krediler… BAŞKAN – Sayın Macit, konuya gelin lütfen. HASAN MACİT (Devamla)
– Efendim, bu, konumuzdur Sayın Başkan. Sayın Başkan, halkımızın sorunları,
esnafımızın sorunları, günlük yaşanan bu sıkıntılar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminde olması gerekir diye düşünüyorum ve
bunları konuşmamız gerekir diye düşünüyorum ve bu nedenle de bu
konuları, biz, burada dile getiremeyeceğiz de nerede dile getireceğiz?
Değerli arkadaşlar,
hiçbir dönemde, zirai kredi faizleri ile esnaf kredi faizleri enflasyon
oranında olmamıştır, enflasyonun devamlı altında olmuştur. Eğer,
enflasyon oranında kredi faizleri olursa… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
ek süre veriyorum, lütfen toparlayın. HASAN MACİT (Devamla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. …o esnaf da o
çiftçi de batar, batar! Sayın Bakanın bana verdiği, zirai kredilerle
ilgili faizin yüzde 17 olduğunu yazıyor. Değerli arkadaşlar,
seçim bölgelerinize gittiğinizde övünüyorsunuz, “Enflasyonu
yüzde 8’e indirdik.” diye. Peki, zirai kredi faizleri, yüzde 8 ise
enflasyon yüzde 5 ise, kaç katı oluyor? Bu çiftçiyi batırmak için mi
politika uyguluyorsunuz? Çiftçiyi yok etme anlayışı içerisinde
mi uygulama yapıyorsunuz? Değerli arkadaşlar,
lütfen, bu konuları konuşalım; lütfen, halkın gündeminde olan konuları
konuşalım. Hepinize saygılar
sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Macit. Lehte bir söz talebi
olmuştur… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum oylarken. BAŞKAN – Henüz
konuşmalar sürüyor Sayın Genç. Lehte bir söz talebi
olmuştur, Sayın Bülent Arınç, Manisa Milletvekili. Buyurun Sayın
Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) On dakika süreniz
var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Geçmiş konuşmaları getirip burada konuşacağız! BÜLENT ARINÇ (Manisa)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Danışma Kurulu
önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Bundan birkaç hafta önce,
bir vesileyle yaptığım konuşmada, Danışma Kurulu önerisinin ne
anlama geldiğini kısaca izah etmiştim. Zaten, bütün arkadaşlarımız
da biliyorlar ama her ne hikmetse bir arkadaşımız -pek çok arkadaşımızı
tenzih ederek söylüyorum- her vesileyle kürsüye çıkmakta, Danışma
Kurulu önerisiyle ilgili-ilgisiz, gündemle ilgili-ilgisiz pek
çok şeyler söylemekte, Genel Kurulun çalışma ahengini bozmakta ve
maalesef, üzücü tartışmalara yol açmaktadır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, müdahale edin, bana cevap veriyor. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Genç’le birkaç dönem Mecliste
çalışma imkânı buldum, bu talihsizliğe uğrayanlardan birisiyim.
(AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Kendisiyle tartışma
iddiasında da değilim, çünkü geçmişte, kendisine ağır sözler söyletmeye
çalışarak bundan yüklüce bir servet edindiğini de biliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Açtığı tazminat davalarının mağdurlarından
bir tanesiyim. Grup Başkan Vekili olduğum sırada, kendisinin de
Başkan Vekilliği yaptığı sırada, bir tartışmaya mahal vermişti.
Grup Başkan Vekili olarak arkadaşlarımı teskin etmeye çalıştım. O
sırada “Saygısızlık yapma.” dediğim için aleyhimde tazminat davası
açmıştı. HÜSEYİN TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Sataşma var Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşmuyor. BAŞKAN – Sayın Arınç, konuya dönün lütfen. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sizi zor durumda bırakmak istemiyorum. Ondan 1 milyar
tazminata mahkûm oldum, sadece “Saygısızlık yapma.” dediğim için.
Bu konuda dersliyim, kendisiyle tartışmaya girmeyeceğim, ama, sayın
başkan vekillerimizin de görevlerini daha iyi yapabilmeleri konusunda
bir önerim olacak. Şimdi, Danışma
Kurulunun önerisinin lehinde konuşuyorum, çünkü, grup başkan vekili
arkadaşlarımdan bildiğim kadarıyla, haftanın çalışma programı
düşünülürken, bir arkadaşımız, kendi yaptıkları çalışmayı, grubu
olan diğer partilerimizin de grup başkan vekillerine iletmektedirler.
Mümkünse oy birliğiyle, yani anlaşma yaparak, değilse de grup önerisiyle
bu konu Genel Kurulun gündemine gelmektedir. Değerli arkadaşlarım,
bizim parlamenter sistemimizde ve mevcut İç Tüzük’ümüzde Parlamentoyu
iktidar çalıştırır. İktidar ya tek başına bir
iktidar olur ya koalisyonlar olur. Burada başbakanlık
yapmış, grup başkan vekilliği yapmış pek çok arkadaşımız var. İstesek
de istemesek de böyledir. İktidar grubu parlamento çalışmalarına
yön verir. Kızarız, çağırırız bağırırız. Ben de muhalefette uzun
yıllar milletvekilliği yaptım, ama bir gerçek var ki, sonunda bir öneri
gelirse, Sayın Başkanımızın yapacağı şey, tartışmalardan sonra
“Kabul edenler… Etmeyenler…” demekten ibarettir. Burada çalışma
barışının iyi bir şekilde kurulabilmesi için gruplar arasındaki
ilişkilerin de sağlıklı olması gerekir. Yani, spontane, kendiliğinden,
de facto, “Biz istersek yaparız.” anlayışı
her zaman yanlıştır. Ben, partilerimizin grup başkan vekillerinin,
hem deneyimli hem de Parlamentonun çalışması konusunda birbirleriyle
yardımlaşma içinde olduklarına inanıyorum. Bunun aksi olabilir,
herhangi bir parti grubu kendi önerisinde ısrarlı olursa, o da Genel
Kurulda tartışılır ve nihayet sizlerin oylarıyla buna karar verilir.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bağımsızların söz hakkı yok mu? BAŞKAN – Sayın
Genç, müdahale etmeyin lütfen. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, bizim parlamenter sistemimizde, ne yazık
ki, bağımsız milletvekillerimizin ve grubu
olmayan partilerin milletvekillerinin çok fazla söz hakkı yoktur. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Olması gerek. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Bu da İç Tüzük’ümüzde böyle düzenlenmiştir. Bunun için de herkesin
oturduğu yerden bağırıp çağırmasına gerek yoktur. En azından, Sayın
Hasan Macit arkadaşımız gibi, gelir, gayet
güzel, Genel Kurula saygıyla hitap eder ve bu hitabın arkasından da
görevini yapmış olarak yerine döner. Yoksa, 550 kişilik Parlamentoda,
bir sayın milletvekilinin, ikide bir sesini yükselterek, kendi egosunu
tatmin amacıyla Genel Kurulun havasını bozmaya da hakkı yoktur.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar,
ben sayın başkan vekillerimizin, özellikle Sayın Akşener’in
biraz evvelki tutumunun da çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Bakınız,
bütün çalışmalarımızı yirmi dört saat Meclis televizyonu yayınlıyor
ve bütün Türkiye, hatta, İnternet’ten de yayın
yapıldığı için bütün dünya bizi izliyor. Burada milletvekillerimizin
konuşmaları, konuşmalarının yanında kıyafetleri, el kol hareketleri,
cep telefonlarıyla konuşmaları, birbirlerine yüksek sesle hitap
etmeleri, kahkaha atmaları da izleniyor. Meclis Başkanlığı
yaptım, grup başkan vekilliği yaptım, bütün bunları çok yakından yaşadım.
Burası Türkiye’nin aynası olmalıdır. Buraya gelen herkes bir saygıyı,
bir nezaketi, bir vakarı muhafaza etmelidir. Burada kim konuşuyorsa
kürsüde, 70 milyonun kendisini izlediğini bilmelidir. Biz Türk
milletinin temsilcisiyiz. Bu milletin geleneklerine, örf ve âdetine
saygı duymalı ve düşünce kurallarına uygun konuşmalıyız. Herkes her istediğini söyleyemez, herkes
her istediğini yapamaz. Herkes birbirine hitap ederken azami nezaket
içerisinde olmalıdır. Bizim kurallarımız da bunu gerektirir. “Sayın
Başkan” deriz, “sayın milletvekilleri” deriz, “Sayın Kamer Genç” deriz,
“Sayın Ahmet Korkmaz” deriz. Neyse… Bunu söyleriz, söylemek de zorundayız.
HÜSEYİN TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, ne ilgisi var? BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Ben eminim ki, Sayın Kamer Genç beni hiç sevmez. Çok doğrudur, ben de
onu hiç sevmem. (AK Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, böyle olur mu? BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Ama, ben her zaman “Sayın Kamer Genç” diye hitap ederim. “Sayın” kelimesini
kullanmadan, ne kürsüden ne buradan ne oradan hiçbir zaman kendisine
hitap etmem. İki şeyden dolayı: Bir, milletvekilidir, milletvekilleri
toplumun en saygın insanlarıdır, kim olursa, kim seçmiş olursa olsun
milletimizin temsilcisidir. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, bunları ben söylesem beni konuşturmazdınız. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Hem kendisine hem de onu seçen millete saygımdan dolayı “sayın” demek
mecburiyetini hissederim ve bunu seve seve
yaparım. Bunu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı için de yaparım, bunu Türkiye’nin
Başbakanı için de yaparım. Türkiye’nin
Cumhurbaşkanından ikide bir “Abdullah Gül”, Türkiye’nin Başbakanından
ikide bir “Tayyip Erdoğan” gibi bahsetmek, çok
saygısız bir hitap tarzıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu
çok yanlış bir şeydir. Bu hitap tarzı, Sayın Kamer Genç’in, zaman zaman içki sofralarında kadeh arkadaşlarına seslendiğinin
bir benzeri olarak karşımıza çıkıyor. (Gürültüler) KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bana sataşma yapıyor Sayın Başkan. HÜSEYİN TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Ne alakası var Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Arınç, lütfen konuya dönün. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Bu çok yanlış bir şeydir. BAŞKAN – Sayın Arınç, lütfen konuya dönün. BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Lütfen arkadaşlar, burada saygımızı muhafaza edeceğiz, sevgimizi
muhafaza edeceğiz, seviyeyi muhafaza edeceğiz. Bakın, İç Tüzük’ümüzün
67’nci maddesi: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen
kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz
bir dille konuşmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder.” KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bu konuşma da kaba ve yaralayıcı değil mi? HÜSEYİN TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Danışma Kuruluyla ne alakası var bunun? BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– 66’ncı madde Başkanın söz kesmesidir, 68’inci madde gürültü ve kavgaya
yol açan olaylardır. Siz saygılı olmazsanız,
kendinize saygı bekleyemezsiniz. Biz bütün milletvekilleri, geçmiş
on dönem öncesinden yirmi dönem sonrasına kadar, bu Parlamentoda
görev yapmış, halkın tercih ettiği her insana saygı göstermek mecburiyetindeyiz.
Siz soygundan, hırsızlıktan, her geldiğinizde burada bazı insanları
hedef göstererek bahsederseniz çok yanlış yaparsınız. Bu Meclisin gündemini
günlük gazeteler belirlemez, yani, her gün gazeteleri açıp bugün
ne olmuş diye Genel Kurulun gündemine bunu gündem dışı konuşmalarla
getirebilirsiniz veya birkaç noktada söz söyleyerek getirebilirsiniz.
Türkiye’nin gündemi bellidir. Bu gündemle ilgili olan Meclisimiz
vardır, Hükûmet vardır, ilgili kurum ve kuruluşlar
vardır. Bakınız,
1999’un Ağustos ayında Kocaeli depremini yaşadık, arkasından Sakarya
depremini yaşadık ve siz o gün Başkan Vekili olarak da, biz de Parlamentoda
bulunan insanlar olarak da, Çalışma Bakanlığında -Sosyal Güvenlik
Kanunu görüşülüyordu- Sayın Yaşar Okuyan, depremin olduğu tüm günlerde,
“Birkaç gün ara verelim, Türkiye’nin her tarafında bu acı yaşanıyor,
bu kanunu birkaç gün sonra görüşsek olmaz mı?” dediğimizde, “İstiklal
Harbinde bile Meclis açık kaldı, kanunlar görüşüldü.” demişti. Yani,
depremde binlerce insanımızın can verdiği bir zamanda bile bu Meclis
bu çalışmaları yapıyordu ve o çalışmalar sırasında, yine bu Sayın
Arkadaşımızın buna benzer konuşmalarıyla -bir gece vaktiydi, hiç
unutmuyorum- gülüşmeler yaşandı. Arkadan cep telefonlarımıza gelen
şuydu: “Utanmıyor musunuz? Allah’tan korkmuyor musunuz? Depremde
ölen insanların acısı yüreğimizdeyken siz Mecliste gülüşüyorsunuz!”
demişlerdi. Bu Meclisten Türkiye’ye iyi mesajlar, iyi görüntüler,
iyi örnekler vermeye mecburuz. Her fırsatta buraya çıkarak birbirimizi
tahrik etmenin, birbirimize saygısızlık yapmanın âlemi yok ki! Danışma Kurulu
önerisi dört tane partinin imzasıyla geliyor. Sözlü sorularsa görüşülecek.
Burada, bağımsız milletvekillerimize düşen
görevin İç Tüzük’ün kendilerine tanıdığı hakları kullanmaktan
ibaret olduğunu söylemeliyiz. Elbette, Danışma Kurulu önerisi üzerinde
görüşülebilir. Elbette, şahsı adına bir söz talebi olabilir kanun
teklif ve tasarılarında. İmkân buluyorsanız bazı komisyonlarda
temsil edilebilirsiniz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Ama “Ben her defasında konuşacağım. Her şeye rağmen konuşacağım.
Herkesi dinlemeye mecbur bırakacağım ve ağzıma geleni söyleyeceğim…”
Bu, hiçbir zaman olmamalı arkadaşlar. Biz, arkamızda
iyi izler bırakan ve milletin çaresini, derdini, çalışmalarını,
çabalarını iyi ortaya koyan örnek insanlar olmalıyız. Sayın Kamer
Genç’in buna, bundan sonra da riayet edeceğini ümit ediyorum. Hatalarımız,
yanlışlarımız olabilir. Eleştirilecek yönler de olabilir. Sorularınız
-yazılı, sözlü- elbette denetleme konusunda kullanılabilir. 20
kişi bulursunuz Meclis araştırması verirsiniz, 55 kişi bulursunuz
Meclis soruşturması verirsiniz. Şu İç Tüzük’ün içerisinde bütün
imkânları, her arkadaşımız kendi statüsü gereği kullanabilir, ama
“Her defasında ben konuşacağım, ben yapacağım, ben eleştireceğim…”
Böyle bir şeye hakkımız olmadığını düşünüyorum. Meclisimizin, en
azından Danışma Kurulu önerisiyle, bir çalışma gününe başlayacağı
yerde, bu lüzumsuz tartışmalara girmek hepimizi üzmektedir. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– Evet, önerinin lehinde konuşmak için söz aldım, ama, epeydir Meclisimizi
meşgul eden bir konuda, biraz da haddimi aşarak, konuşma ihtiyacını
duydum. Hepinizden özür diliyorum ve saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Konuşmacı bana sataştı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Haklı. BAŞKAN – Yerinizden
olur mu? KAMER GENÇ (Tunceli)
– Hayır efendim. BAŞKAN – O zaman,
çok kısa, iki dakikalık bir söz hakkı tanıyorum size. KAMER GENÇ (Tunceli)
– İki dakika yetmez Sayın Başkan. BAŞKAN – İki dakikalık
söz hakkı tanıyorum Sayın Genç. Yeni bir sataşmaya
mahal vermemek kaydıyla açıklamanızı yapın lütfen. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
(Devam) 2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Manisa
Milletvekili Bülent Arınç’ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, biraz önce burada konuşma yapan konuşmacı on dakika
sırf bana sataştı. On dakika! Yani, hepiniz kulaklarınızla duydunuz.
Bana dedi ki: “Benden tazminat aldı.” Ben kendisinden tazminat almadım.
Söylesin. Ben Erbakan’a ödedim, Refah Partisine ödedim, Fazilet
Partisinden en azından 15 tane milletvekiline tazminat ödedim, Tayyip Erdoğan’a ödedim, Mehmet Ali Şahin’e ödedim.
Tazminatları ödeyen benim. Ben kimseden tazminat almamışım. Yani,
“Epeyce de yüklü tazminat aldı.” diyor. Şimdi bakın, bu
kürsüye çıkan insanların dürüst konuşması lazım. Ben bir gün burada
konuşurken, Bülent Arınç da burada… BAŞKAN – Bir saniye
Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, bir dakika… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen siyasilerle ilgili konuşurken… KAMER GENÇ (Devamla)
– Bir dakika, bir şey söyleyeyim Sayın Başkan… O zaman konuşturmayın
bizi canım! BAŞKAN – …“sayın”
sıfatını kullanın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, olur mu, sabahtan beri şeref ve haysiyetimizle oynanıyor burada,
karşı çıkmıyorsunuz! (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) BAŞKAN – “Sayın”
sıfatını kullanın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ondan sonra, ben bir gün burada konuşurken dedim ki: “Bu hükûmet nerede?”
Bülent Arınç da, Refah Partisi mi, Fazilet Partisi
mi, Grup Başkan Vekili. Tutanakları getirteceğim. Dedi ki: “Sayın Başkan haklıdır, hükûmetin
burada oturması lazım.” Ben Bülent Arınç’ın
burada yaptığı konuşmaları getirip, şey edersem… BAŞKAN – “Sayın
Arınç” demelisiniz. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, “sayın” demiyorum ben. Ben kişinin nüfus cüzdanındaki ismiyle
hitap ediyorum. BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç… Lütfen Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Demiyorum isim, demiyorum! MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) – Taraflı davranıyorsunuz, Sayın Başkan, yakışıyor
mu size? KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, bakın, Bülent Arınç’ın yaptığı konuşmaları
getirip burada okursam… BAŞKAN – Müdahalede
bulunmayın lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– …kendisi bir daha bu salona gelmez. Basının karşısına
çıkmıştır demiştir ki: “On sekiz göbek, bir tane akrabamı ben Meclise
almadım.” Basın getirmiştir kendisinin en yakın adamları… (AK Parti
sıralarından gürültüler) Benim oğlum da çalışıyor canım. Oğlum da
çalışıyor. Yalan söylemek yanlış. BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Yalan söylemek yanlış. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, ama derseniz ki, on sekiz göbek ben kimseyi almadım… BAŞKAN – Sataşmaya
mahal vermeyin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Arkadan iki tane akrabanız çıkarsa, bu kötü. Herkesin çocukları
çalışıyor burada. OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Yalan söylüyorsunuz! KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, Sayın Başkan, ben, burada ne konuştuğumu bilen bir insanım.
Ben, 1980’den beri Parlamento hizmetini yapan bir insanım. BAŞKAN – Çok tecrübeli
bir milletvekilisiniz, sataşmaya mahal vermeyin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben burada parlamenterlik yaparken burada, birileri daha kısa
donla geziyorlardı. Onun için, lütfen… Ama, bizi de yani bakın… Bir dakika o zaman
verin de efendim, konuşmamı bitireyim. BAŞKAN – Yok, hayır…
Tamamlayın lütfen… KAMER GENÇ (Devamla)
– Ama, Sayın Başkan… Lütfen, rica ediyorum.. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Çok teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– On dakika bana sataşıldı! Neyse… VII.- ÖNERİLER (Devam) A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam) 1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi ile 20/11/2007 ve 27/11/2007 Salı günkü birleşimlerde
sözlü sorulardan sonra, diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve 21/11/2007 ve
28/11/2007 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesine; 33,
34 ve 47 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi (Devam) BAŞKAN – Danışma
Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum. OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Hadi güle güle! BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Kamer Bey, elini kaldır! BAŞKAN – Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. OSMAN GAZİ YAĞMURDERELİ
(İstanbul) – Bravo Kamer Bey! BAŞKAN - Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Gökçeler Barajı yapımının 2008 yılı programına alınıp alınmayacağına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/14) ve yazılı
soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Bu önerge üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İç Tüzük’ün 98’inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilmiştir. Önerge gündemden
çıkarılmıştır. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, Tayfur Bey konuşmak istiyor. BAŞKAN – Önerge
sahibi, söz mü istiyorsunuz? TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Evet. BAŞKAN - Buyurun.
Sayın Süner, beş dakika süreniz var. (CHP sıralarından
alkışlar) TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya’daki Gazipaşa
ilçesi, ülkemizin muz üretiminin büyük bir kısmını gerçekleştirmektedir.
İlçemizde aynı zamanda seracılıkla da uğraşılmaktadır. Ülke tarımına
çok önemli katkılar sağlayan bu ilçemizde kuraklık ve deniz sularının
yer altı sularına karışmasından dolayı bitkilerde kurumalar meydana
gelmektedir. Planlaması yapılmış olan Gökçeler Barajı Gazipaşa
ilçemiz için çok büyük önem arz etmektedir. “Şu anda barajın projesi
yapım aşamasındadır. Projenin bitmesinden sonra maliyet hesaplanarak
yatırım programına alınmaya çalışılacak. Bunların gerçekleşmesi
sonucu da baraj yapımı en erken 2009 bütçesinde alınabilir.” denmektedir.
Bu baraj gerçekten bölgemiz ve ülkemiz için çok büyük önem arz etmektedir.
Üstünde önemle durulması gerekmektedir. Yazılı olarak da cevap verilse,
sözlü olarak da cevap verilse, demek ki 2009 bütçesine ancak alınabilecektir.
Bu kadar önemli bir barajın savsaklayarak 2009 senesine alınması
demek, Antalya’nın muz üretiminin, yani Gazipaşa ilçesinin muz
üretiminin sabote edilmesi demektir. Lütfen, Sayın
Bakanımız ve Hükûmetimizin, Gökçeler Barajı’yla
ilgili yapım çalışmalarını hızlandırmasını talep ediyorum. Bu
vesileyle saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. 2- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya-Alara Çayından kullanılan içme suyuna
ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) ve yazılı soruya çevrilmesi
nedeniyle konuşması BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Bu önerge üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İç Tüzük'ün 98'inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilmiştir. Önerge gündemden
çıkarılmıştır. Önerge sahibi
söz istemektedir. Buyurun Sayın Süner. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya’nın Gündoğmuş
ilçesinden doğan Alara Çayı Manavgat’ın Boztepe köyü yakınlarından denize dökülmektedir.
Yaklaşık 70 kilometre uzunluğu olan bu çay Manavgat ile Alanya ilçelerinin
sınırını ayırmaktadır. Dört belde, dokuz köye
içme suyu pompalanmakta olan Alara Çayı son
iki yıldır bir çevre felaketiyle karşı karşıyadır. Çayın etrafında
yer alan tesislerin kanalizasyonlarının buraya bırakılması sonucunda
çevre, belde ve köylerdeki vatandaşlarımızın sağlıkları ciddi anlamda
tehlikeye girmektedir. Alara Çayı’nın üzerinde
bulunan Manavgat ile Okurcalar beldesinin sınırını belirleyen
köprünün altındaki sazlıklarda yer alan iki büz kirliliğe neden olmaktadır.
Her iki büzün de görüntüsü resimde… Üç gün önce aldım. İki tane kanalizasyon
sağlıksız bir şekilde çaya akmaktadır ve buradan da içme suyu elde
edilmektedir. Sayın bakanlarıma bırakacağım çayın görüntüsünü.
Bu büzlerin kısa zamanda kapatılarak arıtma sistemine bağlanmasını
diliyorum. Sorunlar gerçekten
vahimdir. İnsanlık ve turizm adına ayıptır. En kısa zamanda çözülmesi
dileğiyle, Genel Kurula ve Sayın Başkanıma saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. 3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk Tarih
Kurumu Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/17) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Sayın Genç? KAMER GENÇ (Tunceli)
– Konuşacağım efendim. BAŞKAN – Bu önerge
üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İç Tüzük’ün 98’inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilmiştir. Önerge
gündemden çıkarılmıştır. Buyurun Sayın
Genç. Beş dakika süreniz
var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ama, Sayın Başkanın bugünkü bana karşı tavrını da halka şikâyet ediyorum.
Benden önceki
konuşmacı tam on dakika benim içkimden bahsetti, servetimden bahsetti.
Yani, ne kadar olmayan şeyleri iftiralar yoluyla bana iftira attı.
Ama bana iki dakika söz verdi, o iki dakikayı da yarısını kendisi
müdahale etti Sayın Başkan. Biz burada parlamenteriz.
Bu Parlamentoda halkın hakkını savunmak zorundayız. İktidar partisinin
kölesi değiliz. İktidar partisinin de paraleli doğrultusunda hareket
edemeyiz. Lütfen, rica ediyorum, diyorsanız ki… Siz de bizim buradaki
konuşmamızdan da rahatsız oluyorsanız, o da, rahatsız olmayın efendim. Şimdi, sayın milletvekilleri,
soru önergemde Türk Tarih Kurumu Başkanı, Türkiye’deki Alevilerin
Ermeni dönmesi olduğunu söyledi. Bunu bir televizyon programında
söyledi. Şimdi, insanlar Ermeni olur, Türk olur, Kürt olur, Laz olur,
Çerkez olur, Amerikalı olur; bunlar önemli değil. Ben Aleviyim. Aleviliğin
özünde tasavvuf felsefesi vardır. Yüce Allah der ki: “Ben, bütün insanları
kendimden yarattım, kendime alıyorum, hatta insanları değil, bütün
canlıları.” demiş. Onun için, Alevi inancında insanlar vefat ettiği
zaman “Hakk’a yürüdü.” derler. Biz, değil insanları,
bütün canlıları Alevi inancındaki insanlar hoşgörüyle karşılar,
saygı duyar. Ama, bu Türk Tarih Kurumu Başkanının “Aleviler, dönme
Ermeni’dir.” demesinin altında bir hakaret var. “Dönme” kelimesi
hakareti ihtiva eder. Yani, yoksa… “Dönme” biliyorsunuz, işte, erkekten
kadına, kadından erkeğe… Yani, bunda gülünecek şey yok. Bunun anlamı
bu. Ama sizler kendinize… Yahu anlamıyorum, öyle şeylere gülüyorsunuz
ki! Yani, bunlara “dönme” denir. Şimdi, Aleviler
yıllarca bu memlekette ezilmiş kişilerdi. İnançlarını yerine getirmemişlerdir.
Devletin bütçesine, Diyanet İşleri bütçesine muazzam miktarda
vergi verirler, ama, kendi ibadetleri, inançları doğrultusunda kendisine
bir ibadethane yapılması konusunda, kendi inançlarını yayacak,
kendi inançlarına uygun din adamlarını yetiştirmek konusunda,
ders kitaplarında bunların inançlarına uygun herhangi bir hoşgörüyle
bakılmıyor, herhangi bir sarfiyat yapılmıyor. Diyanet İşleri Başkanlığının
bütçesinde… Mesela, aşağı yukarı 100 binin üzerinde personel çalışmaktadır.
Maalesef, Alevi inancındaki insanlar buraya alınmamaktadır. Hele
hele şu son Hükûmet zamanında,
zannedersem 2.500 küsur, Diyanet İşlerine alınan personel diğer devlet
dairelerine yatay geçişle geçiyor. Geçen gün, Tunceli’nin
Ovacık ilçesinde bir vatandaş bana telefon ediyor, diyor: “Yahu, Kamer
Bey, burada bir tane cami var” diyor, “sekiz tane imam var” diyor. Bu Hükûmetin yaptığı en önemli… FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Nerede? KAMER GENÇ (Devamla)
– Ovacık’ta dedim. FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Nerede? Hangi cami? KAMER GENÇ (Devamla)
– Ovacık’ta dedim kardeşim! FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – İsmi ne caminin? KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, aç, sor! Aç, sor işte. Tunceli’nin Ovacık ilçesinde diyorum. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Yalan! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Lütfen müdahil olmayın. FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Hangi cami? KAMER GENÇ (Devamla)
– Yahu, tek cami var! “Hangi cami” var mı! Ovacık’ta tek cami var. BAŞKAN – Sayın
Genç, siz de konuya geçin lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse…(AK Parti sıralarından gürültüler) Yahu, ayıbı mayıbı yok kardeşim! İmam da ata, ama bilim adamı da
ata. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Bir camiye sekiz imam olur mu? Belge göster. KAMER GENÇ (Devamla)
- Yahu, işte, yapıyorsunuz. Şimdi… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse… Sayın Başkan,
bana müdahale edeceğinize bunlara müdahale edin. BAŞKAN – Onlara
da müdahale ettik Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, Alevi inancında hoşgörü vardır. Alevinin inancının temeli
bilimdir. İslam dini çok yüce bir dindir. Bu yüce dini dünyada saygıdeğer
hale getirmek için, bunun, ilim yoluyla, çağdaş yorum yoluyla insanların
yaşamasına kolaylıklar sağlayacak, bilime önem verecek bir düzeyde
uygulanması bizim temel ilkemizdir. Dolayısıyla, Alevi inançlı
insanları her vesileyle çıkıp da, şurada burada kötülemek… Geçen gün bir
milletvekiliniz diyor ki: “Alevilerle satanistler
birbirlerine yakın.” diyor. Böyle bir şey olur mu? Eğer buna siz de iştirak
etmiyorsanız, o milletvekilinize bir tane disiplin cezasını verin. Yani, birileri
çıkacak, bu kitleyi kötüleyecek, ondan sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesinde, bu Alevi inançlı insanların ibadetlerini yerine getirmesi
için hiçbir ödenek ayırmayacaksınız… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika ek süreniz var. KAMER GENÇ (Devamla)
- …onlara gerekli hoşgörüyü göstermeyeceksiniz, ama, Türk Dil Kurumu
Başkanı çıkıp da “Aleviler dönme Ermenilerdir” dediği zaman da…
Hatta, içinizde gülenler de var; ben, o gülenlere, dönme onlardır diyorum.
Öyle diyorum, başka ne diyeyim? O gülerse, ben de onlara, dönme sizsiniz
derim. Dolayısıyla,
bakın, hepimiz insanız. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Her insanın haysiyeti var, onuru var. Sizin nasıl haysiyetiniz,
onurunuz varsa, bir Hristiyanın da aynı derece
onuru ve haysiyeti vardır, bir Alevinin de onuru ve haysiyeti vardır,
hatta dinsizin de haysiyeti, onuru vardır. Biz, sizlerden,
yani kendini çok fazla dindar kabul edenlerden, en az onlar kadar
İslam dininin yüceliğine inanan ve onun yücelmesi için her zeminde
çalışan insanlarız. Bunu bilmeniz gerekiyor, ama birtakım sapık
düşünceli insanların düşünceleri karşısında da, maalesef, işte,
gerçekleri söylediğimiz zaman, bu sapık düşünceli insanlar çıkıp
bizi kötülüyor. Bizim inancımız budur. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. 4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyon
programında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/18) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması BAŞKAN – Sayın
Bakan? Yok. Bu önerge üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İç Tüzük’ün 98’inci maddesinin
son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilmiştir. Önerge gündemden
çıkarılmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bu önergemin mahiyeti
şudur: Tayyip Erdoğan, Bekir Coşkun’un bir konuşmasında...
(AK Parti sıralarından gürültüler) AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – “Sayın Başbakan” diyeceksin! BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Demem! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – “Sayın” diyeceksin! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… KAMER GENÇ (Devamla)
– Yahu, ben sizden nezaketi öğrenmem! Ben nezaketi kendim şey ediyorum. AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – Bu ülkenin Başbakanı! KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, Sayın Başkan, benim kendime göre bir hitap tarzım var, nezaketi
kimse bana öğretmesin efendim! Allah Allah!
Ben kendi nezaketimi kendim bilirim. (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, Bekir
Coşkun “Abdullah Gül benim Cumhurbaşkanım değildir.” diye bir ifade
kullandıktan sonra… AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – “Abdullah Gül” değil, “Sayın Cumhurbaşkanı!” KAMER GENÇ (Devamla)
– …diyor ki Tayyip Erdoğan, aynen söylediği
lafı söylüyorum: “Bazıları ar ve edep bilmez.” Edep ve ar bilmez. Ne
demek edep bilmemek? Edepsiz demektir. Adap bilmemek, adapsızlık demektir.
Şimdi, diyor
ki: “Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletini terk etsinler.” Bunu, sizin…
İşte “sayın” niye demiyorum, biliyor musunuz? İşte, o makama layık
olmayan insanlara “sayın” demiyorum ben. Tamam mı! Ha, başka unvanları
da söylemek isterseniz, ben söylerim onu. Bak, çok güzel unvanlar bende.
Şimdi, ondan
sonra diyor ki: “Bekir Coşkun Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlığından
çıksın.” YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Öyle bir şey yok. KAMER GENÇ (Devamla)
– Onu… YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Lütfen… KAMER GENÇ (Devamla)
- Neyse, ondan sonra, ben de soru önergesini verdim. Bir; bir vatandaş,
Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı… Düşünce özgürlüğünden
bahsediyorsunuz, her gün düşünce özgürlüğünden bahsediyorsunuz.
Yahu, bırakın da herkes sizin gibi düşünmesin. Birileri de kendine
göre düşünsün. Şimdi, kendi gibi düşünmeyen insanları “ben Türkiye
Cumhuriyeti devleti vatandaşlığından çıkaracağım” diyor. Ee, ben de Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak kabul
etmiyorum. Bugünkü Anayasa’ya uygun hâle gelsin, kabul edeyim. Bugünkü
Anayasa’da “Cumhurbaşkanını halk seçer” diyor ve bu Cumhurbaşkanlığı
makamına seçilen kişi AKP Grubu tarafından seçilmiştir ve bu Cumhurbaşkanı
orada oturamaz. Çünkü, Anayasa’ya eğer saygımız varsa, eğer Anayasa’ya
saygı denilen bir kavram varsa, Anayasa’ya uygun, Cumhurbaşkanını,
o makamı, Cumhurbaşkanlığını Anayasa’ya uygun bir makam hâline
getirelim. BAŞKAN – Sayın
Genç, önergenize dönün lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, önergemde bu var işte! Abdullah Gül’e
Cumhurbaşkanı demeyen insana “Türkiye vatandaşlığından çıksın”
diyor Sayın Başkan! Yani, ben anlamıyorum ki, siz nasıl… Bana ne konuşacağımı
söyleyin o zaman! Şimdi, ben de Abdullah
Gül’ü Cumhurbaşkanı kabul etmiyorum. Daha dün geldi, Cumhurbaşkanlığı
bütçesini 25 trilyon artırdı. 20 trilyonu Çankaya Köşkünde yeni yapı
yapmak için, inşaat yapmak için, 11 trilyonu da yeni mobilya almak
için. YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Helal olsun. KAMER GENÇ (Devamla)
– Helal olsun tabii! Türkiye’de insanlar
açlıktan kırılırken, Türkiye’de insanlar çöplüklerden ekmek toplarken,
Türkiye’de milyonlarca insan işsiz dururken, ondan sonra geleceğim
ben sefahat içinde yaşayacağım. Uçaklara basını dolduracağım, bazı
basın organlarının önde gelenlerini, oradan Avrupa’ya götüreceğim.
Benim devlete verdiğim paraları da orada harcayacaksınız. Ee, tabii, yani, ondan sonra Çankaya Köşkü’nü hep
yandaşlarınıza ziyafet alanı hâline çevireceksiniz. Bu memleketin…
Arkadaşlar, bakın, gerçek din adamı, dindar olan adamın evvela… YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Şehit aileleri onlar. Şehit anaları var. Şehit anaları gidiyor
oraya. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, şehit annelerine versin. Bence de versin, ama onun dışında,
İstanbul’daki sanayi odalarına verdiler. YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Şehit anaları gidiyor oraya. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, şehit anasına saygıyı ben senden daha fazla görüyorum.
Bir şehidin… Bak, benim ağabeyim Kore gazisidir. Sizler, benim kadar
bu ülkenin birliği, bütünlüğü için savaşan hiçbiriniz yok içinizde.
Ben de sizin gibi eğer şey etsem, gitsem hırsızlara, soygunculara
yağ çeksem, ben de şimdi bir makamdaydım. (AK Parti sıralarından gürültüler) ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Yazıklar olsun sana! KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, yirmi yedi senedir politikadayım. Bakın, sade bir milletvekili
olarak gelmişim burada halkın menfaatlerini savunuyorum. FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Otuz sene boşa gelmişsin boşa. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben de menfaatimi düşünseydim, ben de bugün bir yerlerdeydim. Haa, ben o bir yerlerdeyim. Bu millet beni sıfırdan
bu makama getirmiş, bu milletin hakkını burada savunacağım. Haa, sizin hangi makama getirdiğiniz adam olursa
olsun, eğer bu milletin hakkına el uzatırsa, onları burada çıkıp
söyleyeceğim. Haa, 340 milletvekiliniz
var. 340 milletvekilinizle beni burada konuşturmayabilirsiniz,
ama sokağa nasıl çıkacaksınız, onu da göreceğiz! YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sandıkta gördük. KAMER GENÇ (Devamla)
– O zaman sokak da var. Yani, burada
çıkmış Bülent Arınç diyor ki: “Efendim, burada
çıkıp konuşmasın.” Ee, peki, nasıl konuşmayacağım?
Burada bağımsız milletvekilleri var. Bunlar da milletvekili, sen
de milletvekilisin. Nasıl beni konuşturmayacaksın? 341 kişiye güvenirseniz,
bu halk sizi sokağa çıkarmaz. Onu da bilesiniz. Ben… Türkiye Cumhuriyeti’nin
hangi makamında olursa olsun laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
gösterdiği nitelikleri taşıması lazım. Sizler… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) (AK Parti sıralarından
“Süre doldu” sesleri) KAMER GENÇ (Devamla)
– Bir dakikam var. Her vesileyle
söylüyorum sayın milletvekilleri, diyorum ki: Sizler, özel hayatınızda
her istediğinizi yapabilirsiniz, ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bir makamına ve mevkisine geldiğiniz zaman, şanlı ve şerefli Türkiye
Cumhuriyeti devletinin şanına, şerefine uygun hareket etmek zorundasınız.
Suudi Arabistan Kralını getirip, ondan sonra, Atatürk’ün fotoğraflarını
kaldıracaksınız, onun o fotoğrafının altına oturacaksınız ve o
zihniyetinizle ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin şanını ve
şerefini korumuş olacaksınız! Hele, o gelen
yedi uçaktan da yedi tane de tır boşaldı, o da nereye gitti, ben de
bilmiyorum. O tırlar nereye gitti? Ne getirmişti, ne? O hediyeler
nerede? Para mı vardı, mücevherat mı vardı? Onlar da nereye gitti,
bilmiyorum. İşte, iktidar sizsiniz, araştıralım. O tırlarla ne geldi? Gümrük kaçakçılığı var mıydı, içinde
gümrüğe tabi olan eşyalar var mıydı? FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Şov yapıyorsun, şov… KAMER GENÇ (Devamla)
– İşte bu düşünceyle hareket eden insanlara, ben de Bekir Coşkun gibi,
saygı duymuyorum. (AK Parti sıralarından “Biz de sana saygı duymuyoruz”
sesleri) Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. 5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, terörle
mücadelede zarara uğrayan vatandaşların başvurularına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/21) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 6.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya Büyükşehir Belediyesinin 100. Yıl Spor Kompleksi ihalesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/136) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 7.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya-Serik çöp depolama alanına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/144) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Emniyet
Genel Müdürlüğünde polislere oruç tutup tutmadığı sorulduğu iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/145) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
Kepez Belediyesinin beceri ve meslek kazandırma kurslarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/173) ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı 10.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Sinop’taki bir kaynak suyu projesine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/178) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalay, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının, 5,
12, 19, 20, 41 ve 46’ncı sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdi. Şimdi, bu soruları
sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 27.08.2007 Kamer
Genç Tunceli 27.07.2004 tarihinde
yürürlüğe giren, terör ve terörle mücadele esnasında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan vatandaşlarımızın zararlarının
karşılanmasına ilişkin 5233 Sayılı Kanun uyarınca: 1- Tunceli ili
ve ilçelerinde bu Yasa uyarınca zarara uğrayıp da zararlarının
karşılanmasını isteyen kaç kişi var? 2- Bu kişilerden
kaçının istekleri yerine getirilmiştir? 3- Başvuruları
sonuçlandırılmayan kaç kişi vardır? Bunların başvuruları ne zamana
kadar sonuçlandırılacaktır? 4- Yasanın yürürlüğe
girmesinden bugüne kadar üç yıl geçmesine
rağmen yapılan başvuruların sürüncemede bırakılması bu kişileri
büyük bir mağduriyet ve yoksulluğa sevk ettiğini düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’da
06.09.2007 tarihinde 100. Yıl Spor Kompleksi ihalesi yapılmıştır. 11
firmanın şartname aldığı Büyükşehir Belediyesi’nin bu ihalesine
sadece, Fettah Tamince
ve Aytekin Göltekin’in
ortağı olduğu Sembol İnşaat katılmıştır. 500 bin YTL artı KDV teklifiyle
ihaleyi kazanan Sembol İnşaat, sahip olduğu 246 bin metrekarelik
alandan 164 bin metrekareye stadyum ve kapalı spor salonu yapacak.
40 bin metrekarelik alana da ticaret merkezi yapılması düşünülmektedir. Soru 1: İhale
şartnamesi hazırlanma aşamasında, ihaleye katılan firma işaret
mi edilmiştir? Soru 2: Bu ihale,
Lara Kent Parkı’nı alması yargıdan dönen Fettah Tamince’ye verilen
bir diyet midir? Soru 3: Bu arazi,
tapulara dayalı hukuksal sorunlar nedeniyle yargıdadır. Başkalarının
hak sahibi olduğu bir alanda ihale açılması ne derece doğrudur? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’nın
Serik İlçesinde 25 sene önce kurulan çöplük, bugün yerleşim birimlerinin
içinde kalmıştır. Çöplüğe 50 metre mesafede Serik Endüstri Meslek
ve Anadolu Endüstri Meslek Lisesi eğitim ve öğrenimine devam etmektedir.
Temmuz ayında çöplüğe 200 metre mesafedeki Serik Devlet Hastanesi,
inşaatı tamamlanarak hizmete açılmıştır. Çöplükte oluşan metan
gazından dolayı sürekli ateş yanmaktadır. Oluşan duman, hastaları
ve bölgede oturan vatandaşların sağlığını ciddi bir şekilde tehdit
etmektedir. Soru 1: Çöplüğün
uygun bir yere taşınması için gerekli çalışmalar yapılmakta mıdır? Soru 2: Son 5
yıldır Akbaş Köyü sınırları içinde kurulması planlanan katı atık
tesisinin inşasına bir türlü başlanamamasının sebebi nedir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 25.09.2007 Kamer
Genç Tunceli
Ramazan Ayının
başlaması nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğünün polislere yazı
göndererek veya çeşitli araçlarla oruç tutup tutmadıkları sorulduğu
bazı basın organlarında yazılmaktadır. 1- Bu olay doğru
mudur? 2- Doğru ise böyle
bir uygulama kamu görevlileri üzerinde din baskısı kurmak anlamına
gelmez mi? 3- Bu suretle
yapılan uygulamada kaç polise soru sorulmuş ve kaçı oruç tuttuğunu
ve kaçı tutmadığını bildirmiştir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay
tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini saygılarımla
arz ederim. 17.10.2007 Hüsnü
Çöllü Antalya
Antalya’da
bir belde belediye başkanının, açtıkları iş garantili kurslarla
4 yıllık bir sürede 2.400 kişiye, 2 bin 500 YTL ücretle iş sağladıkları
yönündeki açıklaması kamuoyuna yansımıştır. Bu kapsamda; 1- Kepez Belediyesi,
Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile protokol yaparak hangi tarihte
beceri ve meslek kazandırma kursları açmıştır? 2- Bu kurslar
hangi alanlarda açılmış ve hangi dönemlerde kaç öğrenci eğitim görmüştür? 3- Bu kurslardan
kaç öğrenci mezun olmuş ve hangi alanlarda istihdam olanağı bulmuştur? 4- Ülkemizde
işsizlik ciddi bir sorun olarak karşımızda dururken, yaklaşık 4 yılda
2.400 kişiye, iyi ücretlerle iş olanağı sağladığı iddia edilen bu
kursları, Hükûmet olarak da örnek alarak, ulusal
düzeyde yaygınlaştırmak için girişimde bulunacak mısınız? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 25/10/2007 Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu Sinop İli Ayancık
İlçesinde bulunan Büyükpınar Kaynak Suyu, aynı
ilçeye bağlı Gürsökü Köyü için köy suyu olarak
projelendirilmiştir. Ancak Büyükpınar Kaynak
Suyu’nun köylerine daha yakın olduğunu ifade eden Sansar Köyü Muhtar
ve azaları adı geçen kaynak suyuna Gürsökü köyünden
daha fazla ihtiyaçları olduğundan hareketle yapılan projenin iptalini
istemektedirler. Sorular: 1- Sansar Köyü
Sakinlerinin Sinop Valiliği ve Ayancık Kaymakamlığına verdikleri
dilekçelere neden cevap verilmemiştir? 2- Büyükpınar Kaynak Suyu’nun Gürsökü
Köyü’ne projelendirilmesi neye dayanarak yapılmıştır? BAŞKAN – Soru
önergelerini cevaplandırmak üzere İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce okunan altı sözlü sorunun cevabını
sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tunceli bağımsız
milletvekili Sayın Kamer Genç’in –her şeye rağmen “Sayın” diyoruz-
Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri
adına tarafımdan cevaplandırılmasını tensip ettikleri, Tunceli
ilinde terör ve terörle mücadele esnasında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarara uğrayan vatandaşlarımızın zararlarının karşılanmasına
ilişkin sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum. Tabii bu, diğer
birçok ilimizi de ilgilendiren bir konudur, terörden zarar görenlerin
zararlarının ödenmesi. Bu vesileyle sayın milletvekillerimizi
ve vatandaşlarımızı da bilgilendirmiş olacağım. 2004 yılında çıkardığımız
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun ve uygulama yönetmeliğiyle, terör nedeniyle zarara
uğrayan kişilerin zararlarının, ulusal ve uluslararası yargı mercilerine
gitmeksizin, hızlı, etkin ve adaletli bir şekilde sulhen
karşılanması amaçlanmıştır. Yani, 2004 yılında bizim Hükûmetimizin tasarısı olarak Meclisimize gelmiş
ve bu yasalaşmıştır. Bu kapsamda, yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde
uğranılan zararları, tedavi ve cenaze giderleri, her türlü taşınır-taşınmaz
mallar ile ürünlere verilen zararlar, kişilerin mal varlıklarına
ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararlar karşılanabilmektedir.
Başvuruların
yoğun olduğu on iki ilimizde -Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri,
Kars, Mardin, Muş, Siirt, Tunceli, Van, Batman ve Şırnak-
birden fazla komisyon oluşturulmuş olup, hâlen ülke genelinde 106
adet komisyon çalışmalarına devam etmektedir. Talep yoğunluğuna
ve kadro imkânına göre bu sayılar artırılabilmektedir. Kanun’un yürürlük
tarihinden sonra oluşan zararlar için, zarar konusu olayın öğrenilmesinden
itibaren altmış gün içinde ve herhâlde bir yıl içinde başvurulması gerekmektedir.
Bu başvuruların sonuçlandırılma süresi altı ay olup, zorunlu hallerde
vali tarafından üç ay daha uzatılabilmektedir. 1987-2004 tarihleri
arasında oluşan zararlar için öngörülen bir yıllık başvuru süresi,
Kanun’dan haberdar olmayan ya da diğer nedenlerle
bu süre zarfında başvuruda bulunamayan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin
önlenmesi amacıyla 2006 yılında bir yıl daha uzatılmış, 2007 Ocak
ayında biten sürenin tekrar bir yıl uzatılması için hazırlanan kanun
teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Zararlar, adli,
idari ve askerî mercilerdeki tüm bilgi ve belgeler ile başvuru sahibinin
beyan edeceği her türlü bilgi ve belgelerin göz önünde bulundurulması
suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde,
komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığıyla
tespit edilmektedir. Kanun’un yürürlüğü
girdiği tarihten Eylül 2007 sonu itibarıyla zarar tespit komisyonlarına
yapılan toplam 276.634 başvurudan 97.579 adedi sonuçlandırılmıştır.
Bunlardan 66.563 adedi için olumlu, 31.016 adedi için olumsuz karar alınmıştır.
Bunlar, komisyonların kararlarıdır. Bugüne kadar
zarar görenlere Hükûmetimizce 371 milyon 219
bin YTL ödeme yapılmıştır ve bu devam etmektedir. Kararlar sonuçlandıkça,
her ay peyderpey Maliye Bakanlığımızın bu konuda ödenek tahsisi
olmakta ve belli bir denge içinde, vatandaşlarımıza, il dağılımı
da göz önüne alınarak yapılmaktadır. 2008 yılı bütçesine de bu konuda
yeterli, gerekli ödenek konmaktadır. Ayrıca bütçe dışı da ek tahsislerle
bu karşılanmaktadır, karşılanacaktır. Kanun’un yürürlüğe
konulması ve uygulanması, ulusal ve uluslararası kamuoyu ve sivil
uluslararası toplum kuruluşları tarafından yakından izlenilmiş
ve gelinen nokta genel olarak başarılı bulunmuştur, bulunmaktadır;
çünkü, bunun, biliyorsunuz, bir uluslararası boyutu vardır, onun
için de, biz, bu konuda, olanca hassasiyeti gösteriyoruz. Kanunun uygulanması
Dışişleri Bakanlığınca da yakinen takip
edilmekte olup, veriler aylık olarak Bakanlığımızdan temin edilerek,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve diğer uluslararası platformlarla
paylaşılmaktadır. Ülkemiz aleyhine,
bu kapsamda 1.500’ün üzerinde başvurunun yapıldığı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, sunulan çalışmalar ve tazminat kararları üzerine
17/1/2006 tarihinde açıkladığı içyer kararında,
daha önce ülkemiz aleyhine olan içtihadını değiştirerek başvuruyu
kabul edilemez bulmuş ve zarar tespit komisyonuna yönlendirmiştir.
Yani, başvurular, yurt dışı başvurular da, uluslararası başvurular
da bu zarar tespit komisyonlarına yönlendirilmektedir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, bundan sonra açıkladığı birçok kararında da
benzer kararlar almış, 5233 sayılı Kanun’un hem teoride hem de uygulamada
etkili bir iç hukuk yolu olduğunu vurgulamıştır. Ülkemiz için
uluslararası arenada ciddi bir diplomatik ve hukuksal kazanım
olan bu karar, ülkemizi hem çok yüksek miktarlarda tazminat ödeme yükümlülüğünden
hem de mahkeme nezdinde sürekli mahkûm olan ülke
konumundan kurtarmıştır. Bunun yanında,
anılan uygulama, Birleşmiş Milletlerce ülkemizin yaşadığı terör
sorunu benzeri sorunları yaşayan ülkelere örnek gösterilmekte,
benzeri tazmin sistemi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Son örneği
de Irak’tır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de, Tunceli ilimizde, terör ve terörden
doğan zararların karşılanmasıyla ilgili olarak yaptığımız çalışmalardan
kısaca bahsetmek istiyorum. 5233 sayılı Kanun
kapsamında Tunceli ili ve ilçelerinden zarar tespit komisyonlarına
toplam 16.404 adet başvuru yapılmıştır. Bu başvurulardan 3.477 adedi
sonuçlandırılmıştır yani komisyonlar bir karar vermiştir. İl tarafından
istenen ödenekten 14 milyon 102 bin 020 YTL’si
gönderilmiştir –ki, toplam zaten bugüne kadar sonuçlananlarla ilgili
talep 19-20 milyon YTL civarındadır, 14 küsuru gönderilmiştir- Tunceli
ilimiz ödeme oranı en yüksek olan illerimiz arasındadır. 5233 sayılı Kanun’a
göre Zarar Tespit Komisyonuna yapılan başvuruların büyük bir çoğunluğu
geçmiş dönemde yaşanan olaylar nedeniyle uğranılan zararlar ile
ilgilidir. Takdir edileceği gibi bu Kanun’un uygulama tarihi,
1987 yılından bugüne kadar olan dönemi kapsamaktadır ve başvuruların
bir kısmı, hatta büyük bir kısmı, on, on beş, yirmi yıl önceye aittir.
Dolayısıyla, bazı yerlerin, tabii, kadastro çalışmaları henüz
tamamlanmamış, bazı yerlerde bilgi ve belge temininde güçlük çekiliyor,
bazı yerlerde çok eskilerde kalmış, şartlar değişmiş, ispatı, belgelenmesi
zorlaşıyor ve bu hassas bir değerlendirme gerekiyor. Komisyonlarımızın
sayısını artırdık, bunlar yoğun şekilde çalışıyor ama bu ifade ettiğim
sebeplerle, tabii, yine de büyük zaman alıyor. On beş-yirmi yıl önceye
ait olaylar ve onların belgelenmesi, ispatı tabii zorluklar taşıyor.
Ben, pazar günü Diyarbakır’da -hemen hemen burada saydığım illerin
tamamı vardı, Doğu, Güneydoğu illerimizin bazılarının- on bir
ilin valileriyle de toplantı yaptım. Yani, bu toplantımızda, bu illerimizdeki
bütün kamu hizmetlerini ve kamu yatırımlarını da değerlendirdik.
Tabii, özellikle, Bakanlığım faaliyet alanında olan KÖYDES, BELDES
ve bunun son durumu, uygulamaların son durumu -sosyal destek faaliyetleri
valilerimizin, kaymakamlarımızın sorumluluğunda yürüyor- ve
bir de -önemlilerinden birisi- terörden zarar görenlerin zararlarının
ödenmesiyle ilgili konuyu il bazında onlarla değerlendirdik ve
her ilde ne kadar başvuru var, sorunlar nedir, gecikme nasıl, ödeme
durumu ne kadar, hatta 2008 yılına dönük boyutlarını da orada değerlendirmiş
olduk. Bu çalışmamızı, dikkatle, titizlikle yürütüyoruz, bunu
ifade edeyim. Bu ödemeler, tabii, devletimizin taahhüdüdür ama
ciddi değerlendirmeler olarak, hak eden hiçbir vatandaşımız mağdur
edilmeyecektir. Ancak, takdir edersiniz ki, kamu kaynağı kullanılmaktadır
ve inceleme, araştırma konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi
de bir mecburiyettir. Bu prensipler çerçevesinde, gecikmelerin
önüne geçmek için konu üzerinde sürekli durulmaktadır.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, altı soru için toplam otuz dakika süre verdim ama bildiğiniz
gibi, sözlü soru görüşmeleri için ayrılan süre bir saat, önerge sahiplerinin
ek açıklama haklarını da dikkate alarak, sürenizi uygun kullanırsanız,
sevinirim. Teşekkür ederim.
Buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Benim, bundan
sonraki soruların cevapları çok uzun değil. Biraz genel bilgi vereyim,
önemli bir konudur, Meclisimizi bu konuda bilgilendireyim istedim.
Bir de, biraz önce, tabii, bir Sayın Milletvekilimiz burada konuşurken
“Sorularımıza doğru yanıt verilmiyor, Hükûmet
doğru yanıt vermiyor.” gibi ifadeler kullandı. Bu, çok üzücüdür. Bizim
burada söylediklerimiz doğru bilgilerdir. Biz işimizi ciddiye
alırız, iyi araştırırız ve Meclisimize yanlış bilgi vermeyiz. Tabii,
bir milletvekilimizin bunu burada söylemesi üzücüdür ve Meclisimizin
denetleme görevini yasama görevi kadar önemli görüyoruz. Onun
için de sorulan sorulara yazılı veya sözlü hazırlanıyoruz, gelip
burada sizlere bilgi sunuyoruz. Onu ifade etmiş olayım. Antalya Milletvekili
Sayın Tayfur Süner’in, Sayın Başbakanımıza
tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına tarafımdan
cevaplandırılmasını tensip ettikleri Antalya ilindeki Yüzüncü
Yıl Spor Kompleksi ihalesine ilişkin sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum: Önergeye konu
edilen ihale Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan
bir ihale olduğundan, gerekli bilgi ve açıklamalar Antalya Valiliği
aracılığıyla Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınmıştır. Alınan bilgilere
göre, 2010 yılında ülkemizde yapılacak Dünya Basketbol Şampiyonasının
maçlarının oynanacağı şehirlerden bir tanesi de Antalya olarak belirlenmiştir.
FIBA koşullarına uygun bir kapalı spor salonu ile 30 bin kişilik UEFA
kriterlerine uygun futbol sahası yapımı için, konu ile ilgili uzmanlar
tarafından Antalya’da yapılan incelemelerde Yüzüncü Yıl Spor
Komplekslerinin bulunduğu alan en uygun yer olarak belirlenmiştir.
Bu belirlemede söz konusu alanın ulaşım, otopark ve kent merkezine
yakınlığı mahallî yetkililerce dikkate alınmıştır. Antalya Büyükşehir
Belediyesi ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından 22/7/2005
tarihinde imzalanan protokol gereğince, söz konusu alanda bu tesislerin
yapımı için imar plan tadilatları yapılmış ve yasal süreler içinde
planlar kesinleşmiştir. Bu plana göre, 164.187 metrekarelik alanın
40 bin metrekarelik kısmı merkezî gelişme alanı olarak planlanmış
olup, geri kalan alana stadyum ve kapalı spor salonu yapılması Antalya
Büyükşehir Belediye Meclisince kabul edilmiştir. Bu Meclis kararından
sonra Büyükşehir Belediye Encümenince 5/7/2007 tarih ve 364 sayılı
kararla ihale yapılması için karar alınmış, ihale, ulusal ve yerel
basında ilan edilmiştir. Bu ilandan sonra
10 adet firma ihale şartnamesi almıştır. İhale şartnamesine göre
teklif verecek firmalar 10 bin kişilik kapalı spor salonuyla 30 bin
kişilik stadyum inşaatını tamamlayacak, karşılığında 40 bin metrekarelik
merkezi gelişme alanı mülkiyetini alacaktır. Sembol İnşaat Yatırım
ve Global Limitet ortak girişimi Büyükşehir encümenine teklif
vermiş ve bu ortak girişim, 500 bin YTL+KDV bedeli belediyeye ödemek,
bu iki tesisi şartnamede belirtilen sürede tamamlamayı teklif etmiştir.
Verilen bu teklif Büyükşehir encümenince uygun bulunmuş ve gerekli
bürokratik işlemler tamamlanmıştı ancak, ilgili firma bu aşamadan
sonra sözleşme imzalamaktan imtina ettiğinden, ihale süreci zaten
sonuçlandırılamamıştı. Söz konusu ihaleyle
ilgili olarak hiçbir firmanın işaret edilmediği, şartname alan her
firmanın koşullarının aynı olduğu, ihalenin 2886 sayılı Yasa’ya
uygun olarak yapıldığı, ihalenin yapıldığı tarihte ihaleye engel
bir yargı kararı bulunmadığı bildirilmiştir. Antalya Milletvekili
Sayın Tayfun Süner tarafından Sayın Başbakanımıza
tevdi edilen ve Sayın Başbakanımızın kendileri adına tarafımdan
cevaplandırılmasını uygun buldukları, Antalya ili Serik ilçesinde
bulunan çöplüğün taşınmasına ilişkin sözlü soru önergesinin cevabını
sunuyorum. 5393 sayılı Belediye
Kanunu’nun 14 üncü maddesinde “İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım
gibi kentsel altyapı; coğrafi ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre
sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma
ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma,
park ve yeşil alanlar; konut, kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik
ve spor, sosyal hizmet ve yardım, nikah, meslek ve beceri kazandırma;
ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.”
denmektedir. 15’inci maddesinde ise “Katı atıkların toplanması, taşınması,
ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan kaldırılması ve depolanması
ile ilgili bütün hizmetleri yapmak ve yaptırmak.” hükümleri yer almaktadır.
Ayrıca, aynı Kanun’un 67’nci maddesinde, belediyelerin gelecek
yıllara yaygın hizmetleri içerisinde arıtma ve katı atık tesislerine
ilişkin hizmetleri, süresi ilk mahallî idareler genel seçimlerini
izleyen altıncı ayın sonunu geçmemek üzere
ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebileceği de hüküm altına
alınmıştır. Hükûmetimizce yürütülen yerel
yönetim reformu çerçevesinde, yerel yönetimlerin kendi aralarında
birlik kurarak, özellikle çevre, turizm, katı atık ve altyapı alanlarında
yapacakları hizmetlerin maliyetini düşürmek ve birçok yerel yönetimin
aynı hizmetlerden daha ucuz ve etkin olarak yararlanmasının yolunu
açmak için 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır.
Mahallinden
alınan bilgilere göre, Antalya ilimizin Serik ilçesinde, Serik
Çevre, Kültür ve Turizm Altyapı Birliği kurulmuştur. Mahallî İdare
Birlikleri Kanunu çerçevesinde kurulan bu birlikler, Belediye
Kanunu’nun yukarıda ifade ettiğim hükümleri çerçevesinde katı
atık bertaraf tesisleri kurabilmekte ve işletebilmektedirler. Bu hükümler çerçevesinde
Antalya Serik ilçemizde kurulan Serik Çevre, Kültür ve Turizm Altyapı
Birliği tarafından, alandaki katı atıkların oluşturduğu kirliliği
ortadan kaldırmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığından sağlanan
kaynakla, Serik ilçemize ait katı atık bertaraf tesisinin yapımı
işi 31/10/2007 tarihinde ihale edilmiştir. Söz konusu katı atık tesisi,
Serik ilçesi Akbaş köyü sınırları içerisindeki ormanlık alanda
Serik Çevre, Kültür ve Turizm Altyapı Birliği Başkanlığı tarafından
yaptırılacak olup 2008 yılı içerisinde tesis işletmeye alınacaktır.
Böylece, Serik ilçesinin ve Birliğe üye 10 adet belediye ile 11 adet
muhtarlığın katı atık sorunu 2008 yılı içerisinde çözülmüş olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç
tarafından sorulan ve tarafımdan
cevaplandırılması istenen, “Emniyet Genel Müdürlüğünde polislere
oruç tutup tutmadıklarının sorulması” iddiasına ilişkin sözlü sorusunun
cevabını sunuyorum: Kamu kurum ve
kuruluşlarında yemek hizmeti personel sayısı dikkate alınarak
verilmektedir. Çünkü yemek bedeli, yemekten yararlanan görevliler
tarafından karşılanmaktadır. Takdir edileceği üzere, idarelerin
gereğinden az yemek çıkarmaları personelin mağduriyetine neden
olduğu gibi, gereğinden fazla yemek çıkarmaları da israfa ve maliyetlerin
artmasına neden olmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü merkez teşkilatında
8.705 personel hizmet vermekte olup, bu personelin genelde yaklaşık
1.500’ü Genel Müdürlük yemekhanesinde öğle yemeği yemektedir. Personelin
öğle yemeği ihtiyacının karşılanması kurum tarafından tabldot
usulüyle yapılmaktadır. Günlük çıkarılan yemeğin maliyeti yemeğe
katılanlara eşit olarak paylaştırılarak tahakkuk ettirilmektedir.
Bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, maliyetin paylaştırılacağı
personel sayısının bilinmesi şarttır. Önceki yıllarda olduğu gibi,
2007 yılı ramazan ayında da kişi başına düşecek payı bilmek ve kişi
sayısına yetecek miktarda yemek üretmek amacıyla, öğle yemeğinin
kaç kişilik çıkarılacağının tespiti yapılarak, yemeğe katılacakların
sayısı belirlenmişti. Söz konusu yazıda, belirlemede, isim bazında
bir tespitin yapılması istenmediği gibi böyle bir tespit de yapılmamıştır,
sayı tespit edilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü’nün, tarafımdan cevaplandırılmasını istediği,
Antalya Kepez Belediyesinin beceri ve meslek kazandırma kurslarına
ilişkin sözlü sorusunun cevabını sunuyorum: Belediyelere, Belediyeler Kanunu’nun 14’üncü maddesinin
verdiği yükümlülüğü, görevleri biraz önce okumuştum. Bunların
içinde “meslek ve beceri kazandırma” ifadesi de yer almaktadır. Bu
kapsamda, belediyelerimiz, mali imkânları ölçüsünde ilgili kurumlarla
yapacağı protokoller gereği meslek ve beceri kazandırma kursları
açabilmektedirler. Mahallinden alınan bilgilere göre, Antalya Kepez
Belediyesi, İl Millî Eğitim Müdürlüğü ile 6/6/2006 ve 16/1/2007 tarihlerinde
protokol yaparak, iş garantili, aşçılık, oto kaporta tamiri ve oto
boya alanlarında meslek ve beceri kazandırma kursları açmıştır.
Bu çerçevede, toplam 97 kursiyerin eğitimi devam etmektedir. Söz
konusu kurslar, Belediye Kanunu’nun yukarıda ifade ettiğim hükmü
ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde, yapılan protokolle,
yörede bulunan özel sektör firmalarının iş birliği içerisinde yürütülmektedir.
Kepez Belediyesinin açmış olduğu bu kurslara toplam 2.500 vatandaş
müracaat etmiş ve özel sektör ile yapılan iş birliği çerçevesinde
bu vatandaşlarımıza iş imkânı sağlama çalışmaları devam etmektedir.
Belediyenin yapmış olduğu iş garantili eğitim projeleriyle, bölgede
bulunan, başta turizm olmak üzere otomotiv ve kesme çiçek gibi özel
sektör alanlarında vatandaşlara öncelikle mesleki ve beceri kazanma
eğitimi verilerek bir meslek kazandırılması amaçlanmıştır. Son olarak, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun
tarafımdan cevaplandırılmasını istediği Sinop’taki bir kaynak
suyu projesine ilişkin sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:
İlgili valilikten alınan bilgilere göre, Gürsökü
köyüne içme suyu getirmek amacıyla Büyükpınar’da
bulunan su kaynağının kullanılması planlanmıştır. Olay, tabii, Sinop
ilimizle ilgili, köylerimiz Sinop ilimizin. Bu gelişme üzerine
Sansar köyü Muhtarlığı, Sinop Valiliği ve Ayancık Kaymakamlığına
itiraz dilekçesi vermişlerdir. Bu dilekçelerde Gürsökü
köyüne götürülmesi düşünülen Büyükpınar
su kaynağına kendi köylerinin ihtiyacı olduğunu, suyun alınması
hâlinde alabalık neslinin tükeneceğini, değirmenlerin olumsuz etkileneceğini
gerekçe göstererek suyun alınmasına itiraz etmişlerdir ki, bu bazen
köylerimiz arasında bir ihtilaf konusudur, başka yerlerde de bunun
örneği vardır. Sinop Valiliği bu itiraz üzerine itiraz tetkik komisyonunu
oluşturmuş ve bu komisyon gerekli tespitleri yaparak gerekçeli
bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor doğrultusunda toplanan Sinop İl
İdare Kurulu, Sansar köyünün itirazının yerinde olmadığına, ileri
sürdükleri itirazların gerçekleri yansıtmadığına 22/03/2007 tarihinde
karar vermiştir. Dolayısıyla söz konusu su kaynağı Gürsökü köyüne içme suyu olarak tahsis edilmiştir.
Arz ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Sorular cevaplandırılmıştır. Önerge sahiplerinden
ek açıklama talebi vardır. Sayın Genç, buyurun
lütfen. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana
verdiği cevaplar için teşekkür ediyorum. Tunceli ili, terörde
en büyük zarar gören illerimizden birinci sıradadır. Yani, kendileri
de bilirler. Yakılmamış köy, yanmamış köy okulu olmayan bir ilimizdir.
Terörden büyük zarar gören insanlardır. Kendileri de
açıkladılar, 16.404 kişi başvurmuş. Şimdiye kadar beşte 1’inin, yani,
3.400 kişinin isteği sonuçlandırılmış, 14 milyar civarında bir para
ödenmiş. Gerçekten çok yoksul bir halk, siz de giderseniz görürsünüz.
Mümkünse, bu komisyonların sayısını artırın. Bir an önce bu paralar
ödensin, biraz daha gerçek değerleri üzerinden ödensin Sayın Bakan.
Gerçi, bir genelge yayınlamışsınız, o genelgede hangi kayıplara
ne değer biçilir diye. Yani, belki objektif değil mi bilmiyorum ama
sizden ricam, bu işlerin süratle sonuçlandırılması. Her zaman bize
vatandaşlar müracaat ediyor, parasını alamadık. Polislerle yaptığınız
uygulamayı doğrusu ben yerinde bulmadım. Yani, şöyle, bu bir baskı
gibi geldi bana. Mesele, ramazanın birinci günü orada bakılır,
kaç tane polis arkadaşımız oruç tutmuyorsa, ona göre yemek çıkar.
Ama, bütün polislere tek tek yazı yazarak “kardeşim,
sen oruç tutuyor musun, tutmuyor musun.” gibi bir tespitte bulunmak
polisleri baskı altına almaktır. Bir de Hükûmetiniz seçime gitmeden önce, polislere 200
ila 400 milyon lira civarında bir para vereceğinizi vaat ettiniz
ama o vaatlerinizi de yerine getirmediniz. Teşekkür ederim
efendim. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Söz alabilir miyim. BAŞKAN – Tabii,
beş dakika süreniz var. Kürsüye geçebilirsiniz, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
saygıyla selamlıyorum. Tabii, değerli
milletvekilinin… Yani, ramazan ayında bir yemekhane var. Bu hangi
kurum olursa olsun, sadece emniyet teşkilatı falan değil, yemekhane
kaç kişilik yemek çıkaracağını tespit etmek istiyor. Kişilerle
ve kişilerin ismiyle falan ilgisi yok. Bunları bile, bu şekilde,
farklı şekilde yorumlamak doğrusu çok üzücü bir şey. Bu, çok makul,
hangi açıdan bakarsanız, insani açıdan bakın, ekonomik açıdan bakın,
hizmetin iyi yürümesi açısından bakın, böyle bir olaydır. Ben burada
cevap arz ediyorum, hâlen, bunun üzerine, tekrar o ifadelerin kullanılmasını
tabii uygun bulmuyorum. İkincisi: Bakın,
biz polisimizin kadrini biliyoruz, bütün güvenlik güçlerimizin
-Bakanlığımın bağlı kuruluşları Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı- nasıl özveriyle
çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Geçen Hükûmet döneminde, özellikle polislerimize bazı
destekleri vermeye çalıştık. Şu anda da hepimizin, Hükûmet olarak -Başbakanımız başta olmak üzere- bu
konudaki düşüncemiz bellidir. Bu konuda, ilk fırsatta, yine yeni
imkânlar sağlanacaktır. Titizlikle üzerinde duruyoruz, inceliyoruz,
nerede, hangi imkânlar verilebilir diye. Ama, biz polisimizin kadrini
biliyoruz, onu ifade etmek istiyorum. Tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Önerge sahiplerinden
Sayın Çöllü. Yerinizden buyurun
lütfen. HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
öncelikle Sayın Bakana sözlü önergeme verdiği yanıt için çok teşekkür
ediyorum. Yalnız, önergemin birkaç sorusunda eksiklik kaldı, onun
altını tekrar çizmek istiyorum. Önergemde “İlgili
belediye başkanının, Kepez Belediye Başkanının, bu süre zarfında
2.500 kişiye, ayda 2.500 YTL maaşlı, iş garantili kurslar verdiği dile
getirilmişti ve bu da Antalya basınında yer almıştı ve biz de böylesine
Türkiye’nin işsizlik ortamında ayda 2.500 YTL garantili iş bulma
başarısını sergileyen belediyenin performansını tüm Türkiye’ye
yayacak mısınız? Türkiye genelinde böyle kurslar açacak mısınız?”
demiştim. Sizin yanıtınızdan anlaşılan o ki, ilgili belediye başkanı
bu konuda samimi bir açıklama yapmamış oluyor. Yani, 2.500 YTL gibi
maaş garantili iş falan yok. Buradan çıkan o. Onu mu algılıyoruz
efendim? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çöllü. Sayın Bakan, buyurun. Beş dakika süreniz
var. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii,
Kepez’le ilgili konuda Belediyenin… Biz, tabii, bu konularda
valiliklerimiz aracılığıyla ilgili belediyelerden cevabını
alırız ve Meclise getiririz, eksik kısım varsa tekrar onları da tamamlarız.
Ama, burada bir maaş ödeme söz konusu değil. “İş garantili”
ifadesi şunu ifade eder; biliyorsunuz, biz bunu değişik kurumlarımız
aracılığıyla da yürütüyoruz: İş garantili, bakın -benim Devlet Bakanlığı
dönemimde de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ve
KOSGEB ve hatta TİM’le birlikte yürüttük- iyi
bir eğitim veriyorsunuz, eğitim masrafını karşılıyorsunuz sadece.
Ama, eğitimden sonra, bunların özel sektörle irtibatlarını kurarak,
bunlara istihdam bulmaya çalışıyorsunuz. Mümkün olabildiğince,
eğitim döneminde de bu irtibatları sağlıyorsunuz. Buna benzer bir
şeydir Belediyemizin yürüttüğü, ben onu anlıyorum. Yoksa, kursiyere
yüksek bir maaş verme olarak anlamıyorum. Bizim Bakanlık olarak, bu
manada, bütün belediyeleri kapsayan -öyle bir soru sordunuz çünkü-
bir programımız, bir politikamız yok. Ama, belediyelerimiz beceri
kazandırma eğitimi yürütürler ve mümkün olabildiğince, o gün geçerli,
meslek eğitiminde de verilemeyen bazı alanlarda beceri kazandırırlar.
Çünkü, bir işsizlik var, bir anlamda istihdama katkıdır belediyelerimizin
bu yaptığı. Böylece, vatandaşlarımız bir alanda beceri kazanır ve
kolayca o alanda da iş bulur. Zaten benim soruya verdiğim cevabın
ikinci kısmında da bu vardır. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Bakan. Şimdi, Sayın Süner, yerinizden lütfen. Bir dakikalık
süreniz var. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bakanım,
100. Yıl Kompleksiyle ilgili verdiğim önergenin içinde, tapulara
dayalı hukuksal sorunlar nedeniyle yargıdaydı. Burasının, 100.
Yıl Kompleksinin ihalesi yapıldığı zaman hak sahibi olan arsa sahipleri
var. Ben, burada doğru
bir ihale yapılmadığının dikkatini çekmek için bu önergeyi verdim.
Yani, hak sahibi olan… Arazi var, hak sahipleri var, böyle bir yere
ihale yapılıyor. Yani, dikkati çekmek için verdim bu önergeyi. İnşallah,
bundan sonra şahıs arazilerinin olduğu bir kompleksi ihale etmezsiniz.
Diğer verdiğim
önergeyle ilgili Sayın Serik Belediye Başkanı Mehmet Habalı’nın bir yazısını okumak istiyorum size:
“Kalıcı çözüm için katı atık…” (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Yeniden
girerseniz bir dakika ekleyeceğim iki sorunuz için. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Serik Belediye Başkanının yazısını aynen okuyorum:
“Kalıcı çözüm için 2003 yılında diğer çevre belediyelerin de katılımıyla
(SETAB) Serik Çevre, Kültür ve Turizm Altyapı Birliği adında birlik
kurduk. 2004 yılında Çevre ve Orman Bakanlığından tesis için yer tahsisi
aldık. 2005 yılında tahsisi aldığımız yere Kültür ve Turizm Bakanlığına
proje ihalesi yaptırdık. Bu sürelerde birlik başkanımız ilçe başkanımızdı.
2005 yılı sonunda kaymakamlar birlik başkanlığından yasal olarak
alındığı için birlik kendi üyeleri arasından başkan seçmek zorunda
kaldı. Bu sürede işe seçim ve siyaset girdi. Tam işlerin başladığı
ve kurumsallaşmanın olacağı zaman bu sorunlarımızla bire bir ilgili
olmayan belde belediye başkanı birlik başkanı oldu.” Bundan sonra
birlik başkanlarının kaymakam ve vali olması gibi bir talebi var
Serik Belediye Başkanının. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.37 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 17.49 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Alınan karar
gereğince, diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
Birinci sırada
yer alan Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.-
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/268) (S.
Sayısı:46) (X) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar
milletvekili. Buyurun Sayın Ünlütepe.(CHP sıralarından alkışlar) On dakika süreniz
var. CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer üyeler; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Kanunu’nda değişiklik
yapan 46 sıra sayılı yasanın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, infaz hukuku kapsamı içinde yasal bir düzenleme yapıyoruz.
Cezaların asıl amacı, hükümlüyü ıslah etmek ve topluma kazandırmaktır. Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, cezanın infazında sanığa karşı
insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamayacağı; aynı
Yasa’nın 3’üncü maddesinde de infazda temel amacın, hükümlünün yeniden suç
işlemesini engelleyici tedbirleri almak, toplumu suça karşı korumak ve
hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek olduğu yasayla belirlenmiştir. İzleme
kurullarının kurulmasının nedeni, ceza ve infaz kurumlarındaki hukuk dışı
uygulamalardır. 1999 Aralık ayında cezaevi ve tutukevlerindeki insan hak ve
özgürlükleriyle ilgili, ulusal boyuta yansıyan, sorunların çözümüne katkı
sağlamak için 2001 yılında, üzerinde çalıştığımız yasa yürürlüğe konulmuştur. Sayın Başkan,
ceza ve tutukevlerinde bayan tutuklu ve hükümlüler de bulunmaktadır. Kurulan
ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarından bazılarında bayan üye
bulunmadığı bilinmektedir. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri
olarak değişik illerde ceza infaz ku- rumları ve tutukevleri kurul üyeleriyle yapılan toplantılarda kurulda
bayan üyenin bulunmamasının bir eksiklik olduğu dile getirilmiştir. Örneğin,
2006 tarihinde Samsun ilinde yapmış olduğumuz toplantıda Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinin çalışması sonucunda
verilen raporda, bu kurullarda bayan üyenin olmamasının büyük bir eksiklik
olduğu, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği konusu Büyük Millet
Meclisi Komisyonu üyelerince rapora dercedilmiştir.
Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarında bayan üye bulunmaması
bir eksikliktir. Üyelerden birinin asil üye olarak bayan olmasında fayda
vardır. Bu konudaki taleplerimizin olumlu karşılanmamasının büyük bir eksiklik
olduğunu da görüyorum. Sayın Başkan,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyeleri olarak cezaevleri ziyaret edildiğinde,
bazı tutukluların başka illerde olan yargılamalarına katılamadıkları yönünde
yakınmalar belirtilmiştir. Aynı tür yakınmalar izleme kurul üyeleri tarafından
da Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyelerine bildirilmiştir. Bununla ilgili
olarak gene bir raporu sizlerle paylaşmak istiyorum. 15 Haziran 2006 tarihinde,
Sinop Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulu üyeleriyle yapılan
toplantıda aynen şu söylenmiştir: “Başka illerde duruşması olanların
duruşmalarına gitme imkânlarının bürokrasi yüzünden mümkün olmadığı
belirtilmiştir.” Kurul başkanı tarafından söylenen bir sözdür. Takdir edileceği
gibi, tutuklunun duruşmaya katılamaması bir hak ihlalidir. Tutuklu suç mahalli yargıcınca
yargılanmalıdır. Bu tür olayların Bakanlıkça mazeretlere sığınarak yerine
getirilmemesi kabul olunabilecek bir durum değildir. Demokrasilerin
gelişmişliğinde örgütlü toplum önemli bir faktördür. Örgütlü toplumlarda
yönetenlerin tutum ve davranışları, sivil toplum örgütleri tarafından
gözlemlenir. Ceza ve izleme kurulları üyelerinin ağırlığı, kamu görevlisidir.
Kamu görevlilerinden, konumu gereği, izleme kurulu görevinde tam beklenen
neticenin alındığını söyleyebilmek olanaksızdır. Bu nedenle, izleme
kurullarının sivilleşmesi talepleri devamlılık arz etmektedir. Sivilleşme,
kurulun hem seçiminde hem de kurulda görev alacaklar yönünden ele alınmalıdır.
İzleme kurullarının sivilleşmesi yönündeki taleplerimiz de maalesef olumlu bir
yanıt alamamıştır. Hâlbuki, izleme kurullarıyla ilgili yasal değişikliği
yaparken 3’üncü maddenin gerekçesinde aynen şunu söylüyoruz: “İzleme kurulları
üyelerinin bir kısmının kamu görevlisi olması ve bulundukları kurumlardan izin
almada karşılaşılan sıkıntılar.” Demek ki kurul, artık, tam işlevini yapamıyor,
sivilleşmesi gerekiyor. Madde gerekçesinin de bu olmasına rağmen, bu konuda
gerekli çabanın harcanmamış olması ve Komisyondaki uyarılarımızın dikkate
alınmamış olmasını da burada, sizlerle paylaşmak istiyorum. Cezaevlerinde
tutuklu ve hükümlü sayısı 88 bin civarındadır. Doluluk oranının yüksekliğinden
dolayı bazı cezaevlerinde yatacak yer bulunmamaktadır. Örneğin, geçen dönem,
Mersin Cezaevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu üyelerince
ziyaret edildiğinde, ranzaların tamamen dolu olduğu, yerlerde, merdiven
altlarında tutuklu ve hükümlülerin kaldığı, sırt sırta yattıkları görülmüştür;
banyo, yemek ihtiyaçlarının karşılanmasının sorun olduğu gözlemlenmiştir.
Suçların temeli, ekonomidir. Cezaevlerinin bu kadar dolu olması, ülkenin iyi
yönetilemediğinin bir kanıtıdır. Ekonomiyi düzeltemediğimiz müddetçe suçlu
oranı artacaktır. En önemli husus, hükümlü ve tutukluların haklarını
kullanabilmesidir. Güzel bir söz vardır: “Suçluyu kazı, altından insan çıkar.”
Bu özdeyiş, bize, yapmamız gerekenleri hatırlatıyor herhâlde. Hükümlü veya
tutukluyu cezaevinde yerlerde yatırmak onur kırıcı bir davranış değil mi, hak
ihlali değil mi, insanlık dışı muamele değil mi? Cezaevlerindeki
doluluk oranının çok yüksek olmasına rağmen, Adalet Bakanlığınca, bu dönemde,
ülke cezaevlerinden bazılarının seçimlerden sonra kapatıldığını da görüyoruz.
Örneğin, ilimiz Afyonkarahisar’ın Şuhut,
Sinanpaşa, İhsaniye ve Çay
ilçelerinde maalesef cezaevleri kapanmıştır. Buralarda binalar, şimdi bomboş
durmaktadır. Hâlbuki cezaevlerindeki doluluk oranı dikkate alındığında
buralardan faydalanabilirdik. Ayrıca,
cezaevlerindeki en önemli sorunlardan biri de, ceza infaz koruma memurlarının,
zor koşullarda görev yapmalarına rağmen, yaptıkları görevle orantılı sosyal
haklardan faydalanmamalarıdır. Sayın Adalet Bakanımızdan rica ediyorum. İnfaz
koruma memurlarının, mali ve sosyal sorunlarına özen gösterilerek, sorunların
bir an önce çözülmesinde kamu yararı olduğunu belirtmek istiyorum. Sayın Başkan,
görüştüğümüz Yasa, 2001 yılında kurulan ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurullarını bulunduğu konumdan daha pasif bir hâle getirmektedir.
Düzenleyici bir yasa yaparken, 2001 yılında düzenlenen Yasa’yla en az üç ayda
bir rapor düzenleme durumunda olan kurulu, şimdi en az dört aya… En azı
çoğaltıyoruz. En az iki ayda bir olağan toplantı yapmak zorunda olan kurulu, üç
ayda bir toplantı yapmaya… Yani en azları uzatıyoruz, bu ise artık, kurulu,
gerekli işlevi yapmamasına doğru yönelten bir ögedir. Gene,
gerekçesinden okuyorum: Bu kurulların rapor düzenlemesi kırtasiyecilik olarak
algılanmaktadır. Bu nedenle, bu son yasa düzenlemesinde, yedek üyelik dışında
olumlu bir hareket yoktur. Yasa, bunun dışında 2001’in daha gerisine giden bir
düzenlemedir. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, bu yasanın bu şekilde geçmesinde
kamu yararı görmüyoruz ve Komisyonda da bu yasaya karşı muhalefet
gerekçelerimizi belirtmiştik. Şimdi de bu gerekçelerimizi sizlerle tekrar
paylaşma ihtiyacı duydum. Tümünüzü saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünlütepe. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Kanun’da
değişiklik yapan bu kanun tasarısı, bilindiği gibi, 2001 yılında 57’nci Hükûmet döneminde başlatılan, özellikle işkence ve kötü
muameleye karşı mücadele kapsamında getirilmiş bir reform. Bugün, bu Kanun’la,
önemli ölçüde bu reformu ileriye götürme çabası içerisinde olduk. Tabii, böyle bir
yürürlük maddesinde söz almamın sebebi açıkçası başka. Bu zamana kadar, bu
kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak çeşitli önerilerimiz
oldu, katkılarımız oldu. Fakat, bir konuyu belirtmek istedim Genel Kurula. Genel Kurulumuzun
20’nci Birleşiminde, 14 Kasım Çarşamba günü, Adalet Bakanımız Sayın Mehmet Ali
Şahin’in “Bu raporlar infaz hâkimliğine, savcılıklarımıza, Adalet Bakanlığımıza
geliyor. Şimdi yapacağımız değişiklikle, Adalet Bakanlığı olarak biz bu
raporları her yıl kamuoyuyla paylaşacağız. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine
de, İnsan Hakları Komisyonuna da gönderme sorumluluğu var. Ama, bu mecburi
değil. Sanıyorum, arkadaşlarımız önerge de verdiler; vermedilerse, ya Komisyon Başkanı ya Hükûmet adına ben verebilirim. Bunu da zorunlu hâle
getirelim. Yani, bu komisyon raporları, Adalet Bakanlığının raporları da millet
adına burada görev yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin İnsan Hakları
Komisyonuna da mutlaka gönderilmeli. Bunu da zorunlu hâle getirelim.” diye bir
konuşması olmuştu ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz de bir önerge
vermiştik. Adalet Bakanlığının, biliyorsunuz, bu izleme kurullarının
raporlarıyla ilgili vereceği bir rapor var, bu raporu kamuoyuyla paylaşması
gerekir. Aynen Sayın Bakanın dediği gibi, bu raporu kamuoyuyla paylaşmadan önce
Türkiye Büyük Millet Meclisine, sorumlu bir yürütme olarak da “Öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına
sunduktan sonra kamuoyuna açıklar.” diye bir önerge verdik. Sayın Bakanın
istediği oldu, o da burada. Başkan Soruyor: “Komisyon önergeye katılıyor mu?”
Adalet Komisyonu Başkan Vekili “Katılmıyoruz Sayın Başkanım” diyor, “Hükûmet” Mehmet Ali Şahin “Biz de katılmıyoruz efendim.” Değerli
arkadaşlar, şimdi, acaba, kim kime takoz koyuyor? Bugün, Sayın Başbakan, işte
“Muhalefet, yapacağımız işlere takoz koymasın.” diye bir ifadede bulunmuştu ama
Hükûmetin, bunun özellikle, ben, bir önergeyle
getireceğim, zorunlu olmalıdır derken, bir muhalefet partisinin bu çerçevede
verdiği bir önerge oluyor, maalesef, bu önerge bile bu kanuna, Milliyetçi
Hareket Partisinin yapacağı olumlu bir kanuna, Hükûmetin
de zabıtlardan okuduğum şekliyle “Olması gerekir” dediği bir kanuna verdiğimiz
önergeye bile “Hayır” denilebiliyor. Şimdi, işte, bu
da açıkçası, yönetme, nasıl bir yönetim anlayışıyla karşı karşıya kaldığımızı
da çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Biz, ısrarla, bütün kanunlarda,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak doğru gördüğümüz hususları, milletvekillerimizin hür iradelerine sunmaya devam edeceğiz
ama eğer, bir Sayın Bakan “Bu konuda ben önerge hazırlatacağım, zorunlu hâle
getirelim” demesine rağmen, bir önerge geliyor ve bu önergeye “Katılmıyoruz”
diyorsa artık, değerli milletvekilleri, bilemiyorum, bu konuda nasıl olumlu
adım atacağız, nasıl birbirine takoz koyma anlayışı içerisinde hareket
ediliyor, doğrusu merak ediyorum. Bu kanunla ilgili
olarak daha önce de bir milletvekilimiz, özellikle, ceza infaz memurlarının
ekonomik sorunlarıyla ilgili soru sormuştu. Sayın Bakan, işte “Elimizdeki
imkânlar, tabii, ben isterim ama yani benim elimde değil, Maliye Bakanın
elinde.” Değerli
arkadaşlarım, bu koruma infaz memurları, cidden, oldukça sıkıntı içerisinde
hizmet yürütenlerdir fakat bugünlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek
5510 Sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik
yapan kanun tasarısının 40’ıncı maddesinde, infaz koruma memurlarıyla ilgili
fiili hizmet süresi zammı ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla, bu vesileyle Hükûmete, Adalet Bakanımıza, özellikle bu Sosyal Güvenlik
Kanunu’nda daha önce sizin öngördüğünüz ve Anayasa Mahkemesinin bazı
maddelerini iptal ettiği için daha sonra yürürlüğünü ertelettiğiniz bu
Kanun’da, sizin, fiilî hizmet zammı süresiyle ilgili, infaz koruma memurlarına
öngördüğünüz fiilî hizmet süresiyle ilgili düzenlemeden vazgeçiyorsunuz. Bu
konuda, muhakkak surette elinizde bir fırsat vardır. Bu görevi yapanların,
gerçekten içinde bulundukları zorlukları düşünmek suretiyle, hiç olmazsa, bu
kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmadan önce, özellikle Adalet
Bakanının, bu ceza infaz koruma memurlarının, infaz memurlarının bu sorununu
çözdükten sonra Meclise gelmesini, bu vesileyle Hükûmete
iletmek amacıyla söz aldım. Hepinize
saygılarımı arz ederim. Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Şahıslar adına
söz isteyen milletvekilleri vardır. İhsan Koca,
Malatya Milletvekili… Sayın Koca, yok. İkinci sırada söz
isteyen, İlknur İnceöz, Aksaray Milletvekili. Buyurun Sayın İnceöz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, geçen hafta perşembe günü görüşmeye başladığımız kanun
tasarısını, genel anlamda bir toparlamak istiyorum, neler getirmeye
çalıştığını. Ceza infaz kurumlarının, bu anlamda, amacına değinmeden de geçemeyeceğim. Ceza infaz
kurumlarının amacı, cezaevlerinde kalan tutukluların yargılanmaya hazırlanma
süresini, hükümlülerin ise cezalarını insan onuruna yakışır biçimde çekmelerini
sağlamak, onların yaşam koşullarını iyileştirmek ve yeniden suç işlemeden,
onurlu, üretken bireyler olarak topluma kazandırmaktır. 2001 yılında kabul
edilen 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu
da bu amaçlara katkı sağlamak üzere çıkarılmış bir kanundur. Ancak, Kanun’un
uygulanmasında zamanla bazı güçlükler yaşanmış, yeni ihtiyaçlar hasıl olmuştur.
Bugün görüşmekte olduğumuz ve biraz sonra da yasalaşacağını umduğumuz bu kanun
da, değişen koşullara, ihtiyaçlara cevap vermek ve uygulamanın
kolaylaştırılmasına yönelik düzenlemeleri ihtiva etmektedir. Sayın
milletvekilleri, bu yasa tasarısı pek çok yenilik getirmektedir ileriye dönük.
İzleme kurullarının görevlerinin uygulamada kesintisiz olarak
gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla daha önceki Kanun’da 5 olan üye
sayısının 5 asıl ve 3 yedek üye olarak değiştirilmesini öngörmüştür. Ayrıca,
önergeyle, bu 5 asıl üyenin içerisinde 1 tane kadın üyenin bulunmasını zorunlu
hâle getirmiştir. Bununla, tutuklu veya hükümlü kadınlarla birlikte yaşayan
çocukların ceza infaz kurumlarındaki, tutukevlerindeki yaşam koşullarının kadın
üyelerce, kadın bakış açısı ve hassasiyetiyle değerlendirilecek olması da
oldukça sevindiricidir. Bu nedenle, kadın üyenin zorunlu hâle getirilmesini
önemsediğimizi belirterek, bu konuda hassasiyet duyulmasındaki memnuniyetimizi
belirtir, ayrıca teşekkür ederiz. Değerli
milletvekilleri, izleme kurullarının toplantı ve rapor sürelerinde de
değişiklik söz konusudur. Kurulların toplantı sayısı iki aydan üç aya, rapor
sayısı da üç aydan dört aya çıkarılmıştır. Buradaki amaç, bir önceki rapordan
henüz sonuç alınmamışken, yeni durumlar ortaya çıkmamış iken aynı şeyleri
bildirmenin önüne geçmektir. Zira, aynı içerikli
raporlardan sonuç alınamayacağı, bu bakımdan katkı sağlanamayacağı amacıyla
böyle bir uygulama öngörülmüştür. Bu öngörülen süreler söylendiği gibi değil,
asgari olup izleme kurulları bir ay, on beş gün gibi çeşitli sürelerde de
toplanarak çalışmalarını yapabilir. Düzenleme asgari süre bakımından
olduğundan, bu konudaki eleştiriler de gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın
milletvekilleri, bu tasarıyla, yine, çok önemli bir yenilik getirildiğini
düşünüyorum ben. Tasarıda, Adalet Bakanlığı, her yıl bir önceki yıla ait izleme
kurullarınca düzenlenen raporların sayısını, konularını, yerine getirilen ve
getirilmeyen önerileri ve gerekçelerini rapor ile kamuoyuna açıklamasını
düzenlemektedir. Bu maddenin de
çok önem arz ettiği kanaatindeyim. Şöyle ki: Bu maddeyle hem izleme
kurullarının denetimi, şeffaflığı hem de Adalet Bakanlığının, kamuoyunda bütün
bunları paylaşmakla şeffaflık ve kamu vicdanında yargılanmak suretiyle de
denetimini getirdiği kanaatindeyim. Bu vesileyle, Hükûmetimizin
insan hakları konusundaki samimiyetinden hiç kimsenin endişe etmemesi gerektiği
de somut adımlar karşısında şüphe götürmez bir gerçektir. Sayın
milletvekilleri, sözlerimi çok fazla uzatmayacağım çünkü yasa tasarısı geçen
haftadan beri görüşülmektedir. Bu tasarının sadece bu maddeleri dahi, başlı
başına, şahsımca, reform niteliğinde düzenlemeler getirmekte. Hızla gelişmekte
ve değişmekte olan ülkemizin, değişen koşullara uygun şartlar altında,
ihtiyaçlarına cevap vermek üzere hazırlanan tasarının yapılan önemli ve faydalı
işlerden biri daha olduğunu belirterek, tasarının Genel Kurula sunulmasında
emeği geçen Hükûmetimize ve biraz sonra oylarınızla
destek verecek siz değerli milletvekillerine şimdiden teşekkür eder, tasarının
hayırlara vesile olmasını temenni eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnceöz. Sayın Bakanın çok
kısa bir açıklaması var, bir tavzih yapacak. Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, sayın konuşmacılar yasa tasarısında düzeltildiği hâlde eksik
bilgiye dayalı bir açıklama yaptılar, onu vuzuha kavuşturmak istiyoruz. Bir tanesi,
izleme kurullarında bayan üyenin olmadığı tarzındaki bir açıklamaydı. Onun
önergeyle değiştirilmiş olduğu şimdi çok açıktır. Dolayısıyla, izleme
kurullarında da bir bayan görev yapacaktır. İkincisi,
tasarıda, hazırlanan raporların ihtiyari olarak, gerektiğinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonuna sunulması ifade ediliyordu. Önergeyle
bu da değiştirildi. Dolayısıyla, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna raporun
bir sureti gönderilecektir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ben Adalet Bakanlığının raporundan bahsettim Sayın Bakan. İzleme
kurullarının raporu zaten Adalet Bakanlığına gidiyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Olsun. Şimdi, artık yasalaşma
noktasına gelmiş en son durumu konuştuğumuz için onlar geride kaldı. Son durum
itibarıyla, hazırlanan raporlar Meclis komisyonuna da bildirilmiş olacaktır.
Maksat hasıl oluyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ama, “Adalet Bakanlığına raporu bildirir.” diyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Üçüncü olarak
şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras. Buyurun Sayın Uras. Süreniz beş
dakika. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Merhaba efendim. Bu yasayı
çıkarmaktaki amacımız, cezaevlerinde insanca yaşam koşullarını oluşturmak. Bu
konuda önemli adımlar atılacaktır diye düşünüyorum. Fakat elimizde bir imkân
daha var, o da, Anayasa’mızın ilgili maddesindeki rücu
hakkı. Örneğin, herhangi bir yurttaşımız cezaevinde ve dışında bir hak kaybına
uğradığında iç hukuk sistemini tüketip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurduğunda çok ciddi cezalarla karşı karşıya kalıyoruz. Bunu kim ödüyor? Biz
yurttaşlar ödüyoruz. Peki, bizimle ilgili olmayan bir konuda biz yurttaşlar
vergilerimizle niye bedel ödüyoruz? Mesela, bir işkence olayında, ilgili tim silsilevi olarak müdürü ve ilgili bakanın maaşlarından
-hadi bir kere de olmasın, haksızlık etmeyelim- on-on beş yıla yayılmış bir
şekilde rücu edilse, bıçak gibi, Türkiye’de insan
hakları ihlalleri kesilmez mi? Niye Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları kendisiyle
ilgili olmayan bir konuda, bu tür cezalarda, biz paramızı öderiz bildiğimizi
yaparız demeyeceğimize göre, yurttaşlarımızı sorumlu tutuyoruz? Tamam, bu yasayı
çıkaralım, ama bir de, bizim bir rücu hakkımız var.
Lütfen, ülkeyi bu konuda kim zor duruma düşürüyorsa, ilgili tim, kurumun
müdürü, genel müdürü, o dönemin siyasi sorumlusu olan sayın bakanın
maaşlarından rücu ederek, bıçak gibi, Türkiye’deki
hak ihlallerini kesebiliriz. Diyeceksiniz ki, şimdi biz insanlarımızı parayla
mı terbiye edeceğiz? Ee siyaseten
bu iş olmuyorsa, bir de bu yolu deneyelim diyorum. Teşekkürlerimi
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uras. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, burada da bir cümlelik
bir tavzih ihtiyacı vardır. BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Bakan, kürsüye gelmek zorundasınız. Hükûmet olarak, buyurun. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, sadece konuya açıklık getirmek adına ifade ediyorum, çünkü bu
konuşmalar dışarıdan da yakinen takip edildiği için.
Türkiye’deki uygulamalarla ilgili tabiatıyla eksiklikler var, yanlışlıklar var,
ama bir de doğru olan şeylerin yanlış anlaşılması gibi bir durumla da karşı
karşıya kalırsak işimizi zorlaştırıyoruz. Devlet Memurları
Kanunu’nun 12’nci maddesinde 57’nci Hükûmet
döneminde, aynen Sayın Uras’ın bahsettiği konuyla
ilgili bir düzenleme yapılmış. 26/3/2002 tarihli 4748 sayılı Kanun’un 3’üncü
maddesi: “İşkence ya da zalimane, gayri insanî veya
haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu
personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra
hükmü uygulanır.” diyor. Yani, rücu imkânı zaten
işkenceyle ilgili konularda öngörülmüş 57’nci Hükûmet
döneminde. Doğru bir iş yapılmış. Şimdi, 2002’den
beri böyle bir uygulama varken, böyle bir düzenleme varken, sanki yokmuş gibi
dışarıya bilgi aktarırsak o da çok doğru olmaz diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın Süner, buyurun. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Sayın Bakanım, cezaevlerinde
şu an itibarıyla 90 bin civarında hükümlü ve tutuklu bulunmasına rağmen, sadece
22.450 infaz ve koruma memurunun vardiya nöbet usulü çalıştığı dikkate
alındığında, her vardiyada 5.600 civarında personel fedakârca çalışmaktadır.
8.357 boş kadroya acil olarak atama yapılması gerekmektedir. Boş olan kadrolara
atama yapmak için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? İkinci sorum:
Toplumun en sorunlu kesimiyle uğraşan cezaevi personeli aylık ortalama 800 YTL
maaş almaktadır. Büyük şehirlerde kira ücreti de dikkate alındığında
geçinmeleri imkânsızdır. Özellikle mahkûm sayısının yaklaşık 20 bin olduğu
İstanbul’da kimse çalışmak istememektedir. Personelin özlük haklarında
ivedilikle iyileştirme yapılması lazımdır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Ersin, buyurun. AHMET ERSİN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Gerçi, Adalet
Bakanımız bugünkü görüşmelere katılmadılar ama, Sayın Çiçek de eski bir Adalet
Bakanı olarak konu hakkında bilgi sahibidir mutlaka. İzmir’de Buca
Cezaevi sorunu var, yani sık sık bu cezaevi -yani şu
an bu cezaevi kentin içinde kalmış durumda- çeşitli şikâyetlere neden oluyor ve
her dönemde de bu cezaevinin buradan taşınacağı söyleniyor ama her şey olduğu
gibi yerinde duruyor. Acaba bu Buca Cezaevinin taşınması için, bulunduğu yerden
taşınması için ne gibi çalışmalar yapıldı ve ne zaman bu sonuçlanacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Buyurun Sayın Birdal. AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda bulunmaktan ötürü belki çok
sayıda cezaevlerinden başvuru almaktayım ve bu başvurulardan çoğunda özelikle
ana dilde konuşamamaktan yakınılıyor. Örneğin, geçtiğimiz
hafta Sincan Cezaevinde bir baba, üniversite öğrencisi olan bir kızının, ki
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefetten tutuklu
olduğunu söylediler ve bugüne kadar da duruşmaya çıkmamışlardı ve kendi ana
diliyle konuşmak istemiş çocuk. İnfaz koruma görevlileri, memurları izin
vermemişler ve o yarım saat sadece birbirlerine bakınarak yetinmişler. Oysa,
Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tutuklu ve
hükümlülere uygulanması gereken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla,
Sayın Bakana sormak istediğim, bugüne kadarki izleme kurullarında veya… SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, sözünü bitirmeden kestiniz. BAŞKAN – Süreniz
dolmuştu. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Süreme kastetmesinler ama… BAŞKAN – Siz
devam edin. SIRRI SAKIK (Muş)
– Arz etseydi… BAŞKAN - Siz
devam edin. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – …herhangi bir hukuki müracaatla acaba ceza yürütmesi esasında
herhangi orada kamu adına görev yapanların mahkûmlardan da insan haklarına
aykırı uygulamalarının kendilerine yapıldığı noktasında bir şikâyetleri olmuş
mudur veya insan hakları izleme kurulları bu noktada hiçbir izlemeye girmişler
midir? Böyle bir şey Bakanlığımıza aksetmiş midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Uras, buyurun. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Bakana, rücu hakkı konusundaki
bilgisi için teşekkür ederim ama bu tutanakta imzası bulunan en fazla başkomiserlere kadar uzanır, ne vali ne siyasilerle ilgili
bir rücu hakkı bulunmamaktadır. O yüzden, bu rücu hakkı uygulanırsa siyasiler için de hakikaten sonuç
alınır diye düşünüyorum. Verdikleri bilgi doğru ama eksik bilgi olduğunu
düşünüyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Birdal, bir dakikalık süre verildiği için, cihaz otomatik
kesti, o nedenle. Özel bir nedenle kesilmiş değil. Onu sizinle paylaşayım
istedim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun lütfen. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlü sayılarındaki
artışın en önemli sebeplerinden bir tanesi infaz sistemi değişti. Eskiden beşte
2 nispetinde bir yatım söz konusuydu, şimdi üçte 2’ye çıktı. Onun için, 1
Haziran 2005’ten itibaren yürürlüğe giren yeni ceza hukuku alanıyla ilgili
yasalar çerçevesinde hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalma süreleri
artmıştır. Onun için, sayının artmış olmasının temelinde yatan sebeplerden, belki
de en önemli sebeplerden bir tanesi budur. Bunun bilinmesinde fayda var. Çünkü
maalesef cezaların caydırıcılığı birkaç sebepten dolayı kalmamıştı geçmişte.
Sıkça çıkarılan aflar, bu yetmiyormuş gibi bir de ceza infaz sistemindeki
kolaylıklar sebebiyle en ağır suçları işleyenler bile çok kısa süre içerisinde
çıkmaktaydı. Bu da cezaların caydırıcılığını artırıyordu. Onun için, buradaki
artışın önemli sebepleri İnfaz Yasası’ndan kaynaklanıyor ve bu doğrudur. Avrupa
standartlarına uygun da bir
düzenlemedir. İkincisi,
tabiatıyla ceza infaz kurumlarında da personel açığı vardır. Bu personel açığı,
her yıl bütçeyle beraber belli sayıda, ilgili kurumlara, boş kadrolara atama
yapabilmeleri için imkân verilmektedir. Ümit ediyorum ki 2008 bütçesi yürürlüğe
girdiğinde de bu boş kadrolar için yine önemli ölçüde bir kadro tahsisi
yapılacak ve bu açıklar büyük ölçüde ortadan kaldırılacaktır. Özlük haklarıyla
ilgili hususlar da doğrudur. Bu manada zaman zaman geçtiğimiz dönemde de biz de bu taleplerle muhatap olduk.
Bildiğiniz gibi, Türkiye’de maalesef personel sistemi büyük ölçüde dejenere
olmuştur. Her kurumda aynı işi yapanlara aynı ücretler verilemediği için de
ücret sisteminde büyük bir haksızlığın olduğu da görülmektedir. O nedenle, bu
dönem, sizlerin de katkısıyla, ümit ediyorum ki personel rejimini tepeden
tırnağa düzeltecek, aynı sıkıntılara maruz kalanların aynı haklardan istifade
edeceği, “eşit işe eşit ücret” esasından hareketle, özlük hakları konusuyla
ilgili olarak, tabiatıyla infaz memurlarının durumu da dikkate alınarak bir
düzenleme yapılması söz konusu olabilecektir. Sayın Ersin’in söylediği Buca Cezaevi konusu, bizim geçtiğimiz dönemde de üzerinde çokça durduğumuz bir
konudur. Şehrin içerisinde kalmıştır. İşin geçtiğimiz
dönemden bugüne kalmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi, maalesef,
cezaevlerini kimse kendi beldesinin, ilçesinin yakında istemiyor. Onun için yer
bulmakta uzun süre zaman kaybetmişizdir. Şu ilçe mi olsun, burası mı olsun… İl
genel meclisi üyesi arkadaşlarımız bunu yakinen
biliyor, o dönem valilik yapan ve şu an başsavcımız olan arkadaşlarımız da
biliyor. Nihayet, Aliağa ilçesi Bahçedere köyünde 500
bin metrekarelik bir arsa bulunmuştur ve şu an proje çalışması devam ediyor.
262.956 metrekarelik kapalı alan, İzmir’in ve bölgesinin ihtiyacını uzun süre
karşılayacak bir cezaevinin yapılması, oraya, planlanmıştır. Projeleri son
safhaya geldi. İncelemeleri yapıldıktan sonra ihalesi yapılacak. Ben, eski
Adalet Bakanı olarak biliyorum ki, öncelik verdiğimiz cezaevlerinden bir
tanesidir. Hem İzmir’in geleceği açısından önemli hem de fiziki şartların
iyileştirilmesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum. Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ersin, İzmir
Milletvekili. Buyurun Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Önce, Sayın
Bakanın Buca Cezaeviyle ilgili verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Ancak,
söylediklerini ben de biliyorum İzmir Milletvekili olarak. “İşlerin neden bir
türlü sonuçlanmadığını ve ne zaman sonuçlanacağına ilişkin bir bilgi verebilir
mi?” diye sormuştum, ama sanıyorum bu konuda bizi aydınlatacak bir şey
söyleyemedi şu aşamada. İnşallah, kısa zamanda Buca Cezaevi bahsedilen yere
taşınır ve İzmir de, Buca da böyle büyük bir sorundan kurtulmuş olur. Değerli
arkadaşlarım, buraya gelen tasarıların, tekliflerin yürütme maddesi üzerinde
konuşmak çok da olağan bir davranış değil. Yani, eğer her şey yolunda gidiyorsa
bu yürütme ve yürürlük maddeleri üzerinde gruplar ya
da şahıslar fazlaca söz almazlar. Ancak, bazı tespitlerimi, aldığım, edindiğim
bazı bilgileri sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım. Değerli
arkadaşlarım, cezaevleri, bildiğiniz gibi suç işleyen, yani, yasalara karşı
gelen kişilerin bir yandan cezalarının çektirildiği, bir yandan da enforme edilerek yeniden topluma kazandırıldıkları
yerlerdir. Yani, cezaevleri deyince, çağdaş anlayış budur, hem cezasını çekecek
hem de cezası bittikten sonraki toplum yaşamıyla uyumlu hâle getirilecek. Ancak
bizim cezaevlerimiz, bugünkü durumları itibarıyla,
sadece cezaların çektirildiği mekânlar olarak görülüyor. Yani, gerek fiziki
koşullar itibarıyla gerekse -az önce arkadaşlarım da söz ettiler- personel
yetersizliği ve personelin eğitim yetersizliği nedeniyle, bu suç işleyen
kişilerin, cezaevinde kalan kişilerin, cezaevine alınan kişilerin enforme edilmeleri mümkün değil. Şimdi, bakın
değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz ekim ayı sonu
itibarıyla, yani, 31/10/2007 itibarıyla ceza ve tutukevlerinin mevcudu 88.610
kişi –ki, bu rakam ocak başında 70.277 kişiydi- şubat sonu itibarıyla da
77.425’ti. Yani, 2007’nin ocak ve ekim sonu itibarıyla bu on aylık sürede
mevcut 18.333 kişi artmış, suç işleyen yeni kişilerle 18.333 kişi artmış.
Sadece ekim ayındaki artış miktarı 1.407 kişi. Bunları neden anlatıyorum
sizlere? Yani, Türkiye’de otuz iki saniyede bir suç işlendiğine ilişkin bazı
tespitler var, ki önümüzdeki rakamlar da, cezaevlerinde kalan kişilerin
sayılarının bu şekilde hızlı artmasından da bu tespitin aslında doğru olduğu
ortaya çıkıyor. Cezaevlerinin fizik itibarıyla enforme
edilmeye, suçluların enforme edilmesine uygun
olmadığını söylerken, cezaevlerinin kapasitesinin çok üzerinde tutuklu ve
hükümlüyü barındırmak durumunda olduklarını anlatmak istiyorum. Nitekim, ekim
sonu itibarıyla cezaevlerimizdeki kapasite fazlası
5.938’dir ve 5.938 kapasite fazlası kişinin de çok önemli bir bölümü İstanbul,
İzmir, Adana, Mersin gibi büyük illerimizde görülüyor. Yani, büyük illerimiz
zaten, bildiğiniz gibi, suçların çok yoğun olduğu kentler. Yani, öyle ki,
insanlar, vatandaşlarımız, kapkaça uğramamak için, gaspa uğramamak için sokağa
çıkamıyor ve evlerinde dördüncü, beşinci katlarda oturan vatandaşlarımız,
hırsızlık korkusuyla kapılarını, pencerelerini demirle kapatmak durumunda
kalıyorlar. Yani, Türkiye’de asayiş berkemal değil.
Özellikle büyük kentlerde böyledir maalesef. Şimdi, bu 88.610
kişi, yani, 31 Ekim itibarıyla cezaevleri ve tutukevlerinde barındırılan 88.610
kişinin 80.171’i adli tutuklu, ki bunların şubat sonu itibarıyla sayısı
70.155’ti. Yani, sekiz ayda 11.185 adli tutuklu ilave edilmiş. Sağ terör
grubundan 635 kişi var cezaevlerinde, sol terör grubundan 3.482 kişi var, ki
şubat sonu itibarıyla bunların sayısı 3.044’tü. 438 artış var sekiz aylık
sürede. İtirafçı terör grubundan olanlar 171 ve çıkar amaçlı suç örgütü mensubu
ise 4.151 kişi. Keza, şubat sonu itibarıyla bunların da sayısı 3.108’di ve
sekiz ayda 1.133 kişi artmış sayıları. Yani, bu da gösteriyor ki, Türkiye’de
çok hızlı bir suç işleme oranının yükselmesi gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. Kapalı ceza infaz
kurumlarında 80.941 kişi kalıyor. Bunların 1.630’u çocuk, 2.916’sı kadın. Açık
ceza infaz kurumlarında 6.496 kişi kalıyor, 143’ü kadın. Çocuk ceza infaz
kurumlarında 1.173 tane çocuğumuz -bu çocuk ceza infaz kurumlarında- kalıyor. Burada şöyle bir
çelişki var değerli arkadaşlarım: Çocuk ceza infaz kurumlarında kalan suç
işlemiş çocukların sayısı 1.173, ama kapalı ceza infaz kurumlarında büyüklerle
birlikte aynı ortamda kalan çocuk sayısı 2.916. Peki, bu
çocukların, çocuk suçluların, 2.916 tane çocuk suçlunun kapalı ceza infaz
kurumlarında büyüklerle birlikte aynı ortamda kalması uygun mudur? Ve neden
1.173 tanesi çocuk cezaevlerinde kalıyor da 2.916 tanesi büyüklerle birlikte
kapalı ceza infaz kurumunda kalıyor? Şimdi, bunun tabii bir izahı gerekir.
Yani, hem sosyolojik olarak uygun değildir hem psikolojik olarak uygun değildir
çocukların büyüklerle aynı ortamda kalması. Değerli
arkadaşlarım, yine ekim sonu itibarıyla, bu 88.610 tutuklu ve hükümlünün 82.748
tanesi erkek. Bunların sayısı şubat sonu itibarıyla 72.154’tü. Yani, sekiz ayda
10.599 kişi artmış suç işleyen erkekler itibarıyla. Kadınların sayısı 3.059
-ki, bunda da yine sekiz aylık süre içinde 311 artış var- ve çocuk tutuklu ve
hükümlülerin sayısı 2.803 ve bunların da sekiz aydaki artışı 280 kişi. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakan Şahin, bu kürsüden, cezaevlerindeki bu
yoğunluğu, kapasitenin üzerindeki bu yoğunluğu izole edebilmek için,
giderebilmek için yeni cezaevlerinin yapılacağını ya
da yapılmakta olduğunu söyledi. Değerli
arkadaşlarım, bir defa, cezaevlerinde başkaca bir insan hakkı ihlali aramanıza
gerek yok; bizatihi bu durum, en önemli insan hakkı ihlalidir. Çünkü, devlete
emanet edilmiş olan tutuklu ve hükümlülerin vücut bütünlüğünü sağlamak, onların
sağlıklı koşullarda yaşamını sürdürmelerini sağlamak ve onların ceza sonrası
topluma kazandırılmasını sağlamak, devletin birinci görevidir. Ama, insanları
ceza ve tutukevlerinde balık istifi yaşamaya mecbur etmek de bana göre en büyük
insan hakkı ihlalidir ve şimdi, bugün yaşanan, ceza ve tutukevlerinde yaşanan
durum budur. İstediğiniz kadar cezaevi yapın, istediğiniz kadar yeni cezaevleri
yapın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika süre veriyorum. AHMET ERSİN
(Devamla) – Teşekkür ederim. Yeterlidir bir dakika efendim. Eğer bu ülkedeki
yoksulluğu ve açlığı gideremezseniz, istediğiniz kadar cezaevi yapın, bir süre
sonra onlar da yetmez. Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Sayın Şahin, sigara yasağıyla ilgili
olarak “vatandaşın elinde bir tek sigarası kaldı, onu da alırsak ayıp.” diye
söyledi. Yani, bunu boşuna mı söyledi sanıyorsunuz? Vatandaşın beş yılda
anasını ağlattık, ayıp oluyor, utanıyorum demek istiyor. Bunu biz anladık da
siz anlamadınız mı? Memura yüzde 2 zam yaparken, maaşına yüzde 2 zam yaparken,
Sayın Gül’ün tadilat ve mobilya masrafları için ödeneğini yüzde 64 artırdık.
Bundan utanç duyuyorum, siz utanmıyor musunuz diyor, bunu demek istiyor. Biz
anladık bunu, siz anlamadınız demek ki. Eğer Sayın Şahin’in bu dediklerini
anlamayan varsa, IQ’sunu gözden geçirsin diye
söylüyorum. Değerli
arkadaşlarım, gerçekten cezaevlerinde yaşanan sorunlar büyüktür. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına… AHMET ERSİN
(Devamla) – Bir dakika… Teşekkür edeyim, sonra çağırın efendim. BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ersin. AHMET ERSİN
(Devamla) – Sözümü tamamlayayım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin. Bir dakika eklemiştim,
“lütfen, tamamlayın” demiştim. “Yeter” demiştiniz. Lütfen… Lütfen yerinize. AHMET ERSİN
(Devamla) – Sözümü tamamlayayım. Teşekkür edeceğim Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen
yerinize. AHMET ERSİN
(Devamla) – Hepinize çok teşekkür eder, saygılar sunarım. BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu’nda değişiklik yapan tasarının
yürütme maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, inanıyorum ki, ülkemiz için çok önemli bir kanunu burada
kesinleştiriyoruz. Önemli bir kanundan hemen konuya muttali olmamız için genel
gerekçeye dönmek yeterlidir. Genel gerekçede, 2001 yılında deniliyor ki: “Ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları, mevzuat ve ülkemizin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen ilkeler çerçevesinde, ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinin yönetim, işleyiş ve uygulamalarını yerinde görmek,
incelemek, bilgi almak ve tespitlerini rapor hâline getirerek yetkili ve ilgili
mercilere sunmak amacıyla…” Yani, burada, ülkemizin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler ve uluslararası bir camiaya bir imaj söz konusu. Bundan daha
önemlisi, ülke insanımızın cezaevlerindeki yaşam şartları, ülkemizdeki ceza
infazının, yürütmenin hangi safhada, hangi safahatta yerine getirildiğine dair
de bu kurulların verdikleri raporlardır. Bu kanun maddesinin ne kadar önemli
olduğunu daha ileri safhada bir tespitle sizlerle paylaşmak istiyorum. Kıymetli
arkadaşlar, hayatımızın her safhasında duyduğumuz “adalet, mülkün temelidir.”
Dolayısıyla adalet, devletimizin en birincil görevidir. Kıymetli
arkadaşlar, aynı zamanda adalet duygusu evrenseldir. Hangi milletten, hangi nasyonalden olursanız olun, adalet duygusunun tarifinde
kendinize göre bir tarif getiremezsiniz. Bir diyarda
adaletin işleyip işlemediğini bir bilgine sorduklarında, bilginin verdiği cevap
şudur: “Eğer, o diyarda en güçlü haksız karşısında en güçsüz haklı olan hakkını
alabiliyorsa, o diyarda adalet vardır.” diye tarif ediliyor. Dolayısıyla,
adaletin her safhasını doğru terennüm ettiğimizde ceza infazının da bir
adaletin gereği olduğu kavranmalıdır. Kıymetli arkadaşlar,
otorite kendisini iki alanda hissettirir: Birisi cezadır, diğeri mükâfattır.
Eğer ceza gayesine ulaşmıyorsa, mükâfat gayesine hizmet etmiyorsa, o otoritenin
bunları doğru kullandığından söz etmek mümkün değildir. Kıymetli
arkadaşlar, çıkardığımız bu yasada taraflar vardır. Bu taraflar kanuna dercedilmiş olsun, kanuna dercedilmemiş
olsun, ama, gözden geçirdiğimizde bu kanuna taraf olan şu kesimler vardır: Bir:
Suçlu, hukuka karşı gelmiş, kanuna karşı gelmiş insanlar vardır. Bu suçluların,
biz, cezaevinde yatan gariban Mehmet’in de, Ayşe’nin de, Fatma’nın da
milletvekilleriyiz; yani, suçlunun da milletvekilleriyiz. Suçlu, terörist
olabilir. Bu kanunu sadece teröristler neticesinde insan haklarının dışına
çıkabilecek şekilde bir acımasızlığa doğru itmek de yanlıştır. Terörist isyan
etmiştir, ama yakalandığında Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukuna tevdi
edildiğinde, artık o, devletin şefkatli kollarındadır ve hukuka tabidir. Kıymetli
arkadaşlar, tabii ki kanunda mağdurlar vardır. Mağdur bazen kişidir, bazen
kurumdur. Biz, mağdurların da milletvekilleriyiz. Bugün, kapkaça uğrayan,
canına kastedilen, malına kastedilen o tarafın da milletvekilleriyiz biz. Kıymetli
arkadaşlar, biz, kamu yaptırımını yürüten yetkililerin, mağdurların, kamu adına
bunları yürütenlerin, yetki kullananların da milletvekilleriyiz. Suçluyu
yakalan polisin, cezaevindeki infaz memurunun, cezaevindeki müdürün, onların da
vekilleriyiz bizler. Dolayısıyla,
burada kanunu yaparken, bizler, bütün bu tarafların, inanıyorum ki, gayesine
uygun gayeleri, yetkileri hukukla tanımlanmış ve bu yetkilerde, hepsi, kendi
taraf olduklarının haklarını koruyan, karşıdakinin de haklarına, kendilerinin
dışındaki tarafların da haklarına saygı duyan ve bu yürütme kararlılığı
içerisinde olanların yürütebileceği şekilde kanun yapmayı prensip hâline
getirmeliyiz. Yoksa, buradaki milletvekili arkadaşlarımız sadece bir tarafın
haklılığını esas alarak bir kanun görüşmesini yaparsa bu haksızlıktır. Nasıl
mı? Eğer, bugün, bireye kastetmiş veya kamuya kastetmiş bir suçlunun ceza infaz
kuralları içerisinde, hukukla tanımlanmış kurallar içerisinde ceza çekmesi,
nasıl, temin edilemez ve bu temin edilemediğinde mağdur olan haksızlığa uğramış
olacaksa, hukukun tanımladığının dışında, suçluyu, ceza çektirmeye yönelmek de
insan haklarına ve hukuka aykırıdır. Biliyorum ve
inanıyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, ne mağdurun haksızlığa
uğramasından yanayız ne de kamu adına yürütme yetkisini kullananların
hukuksuzca suçluya, suçlulara muamele etmesinden yanayız. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak da, işkenceyi, suçluya, hukukun yüklediğinin dışında bir ceza
çektirmeyi de kınıyoruz kıymetli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, tabii ki uluslararası alanda, insanımız açısından, her alanda
biliyoruz ve inanıyoruz ki, bu kurullar yaptıkları faaliyetlerle mutlaka
insanımızın haklarını, bütün tarafların haklarını, aynı, halk arasında
anlatılan bir testere gibi koruyacaklardır. Ne rende gibi hep karşı tarafa ne
keser gibi hep kendinden tarafa, adaletli bir şekilde bütün bu tarafların
hukukla belirlenmiş yetki ve sorumluluk alanında kalmalarını temin etmeye
çalışacaklardır. Bu kurullar, istiyorum ki ve inanıyorum ki, sadece
suçluluların korunması anlamında faaliyet göstermemelidirler, çünkü suçlular
tarafından mağdur edilmiş mağdurların da ceza infazına göre suçluların
cezalarını çekmesi adaletin en büyük tecellisidir. Gazetelerde, televizyonlarda
görüyoruz; analar, babalar ağlıyor ve onlar, suçluların, mağdur edildikleri
konuların, suçluların ceza çekmemelerinden yakınıyorlar. Bu da çok büyük bir
adaletsizliktir, bu da vicdanları sızlatan bir olaydır kıymetli arkadaşlar.
Diliyorum ki, buradan, bu kanunla, bu kurulların yapacakları faaliyetlerle,
cezaevinde yakınları olan analar, babalar, kardeşler, oradaki suçlunun
yakınının yarınlarda topluma dönebilen birisi olarak temin edilmiş olsun. Orada
cezasını çekerken, hukukun çizdiği kuralın dışında, onlara bir suçun, bir
eziyetin yüklenmediğinden emin olsunlar. Diliyorum ve istiyorum ki, oradaki
suçlularımız, işledikleri suçtan kader kurbanı olduklarını ve nedamet
getirdiklerini, topluma karşı, kamuya karşı, bireye karşı bir daha suç
işlememek için ıslah olmuş ve oralardan topluma kazandırılmış şekilde
çıksınlar… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Buyurun. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – …ve diliyorum ki, bu kurullar, bu görevleri yerine getirmekle,
vicdanları rahat, ülkeye ve insana -en önemlisi insana- çok iyi hizmetler
yapmış ve vicdan rahatlığı içerisinde bu hizmetlerini yerine getirmiş olsunlar. Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum, hayırlı, uğurlu olsun diyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Şahısları adına
söz talepleri vardır. Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili… Yok. Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili. Sayın Tunç,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. 5’inci
madde, tasarının son maddesi –yürütme maddesi- şüphesiz bu kanun hükümlerinin
yürütülmesini Bakanlar Kurulumuz sağlayacak, bu konuda söylenecek fazla söz
yok. Ancak, izleme
kurullarının üye sayısının artırılması, toplantı süreleri ve rapor verme
süreleriyle ilgili yeni düzenlemeler ihtiva eden tasarının görüşülmesi
sırasında cezaevlerimizin ve izleme kurullarının
durumu da Meclis Genel Kurulumuzda geniş anlamıyla tartışılmış oldu. Tasarı
görüşülürken, cezaevlerimizdeki şartlarla ilgili bazı
eleştiriler de gündeme getirildi. Ancak, şunu ifade etmemiz gerekir ki, artık cezaevlerimizdeki şartlar eskisi gibi değil, artık, Avrupa
Birliğiyle müzakere hâlinde olan bir Türkiye var, cezaevleri örnek olarak
gösterilen bir Türkiye var. Cezaevlerimizdeki şartların daima insan haklarına uygun olması ve bunun sürekli
denetimini sağlayan izleme kurullarının bu değişiklikle daha verimli
çalışacağına inanıyor, tasarının yasalaşması dileğiyle, ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunç. Şahsı adına söz
talebi, Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili. Sayın Uras… Yok. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, benim söz talebim var. BAŞKAN – Sayın Birdal, siz, soru için talepte bulundunuz, madde üzerinde
soru-cevap yapılacak zaten, o zaman söz vereceğim size. Şahsınız adına söz
talebiniz olmadı. Burada var yazınız, ama yerinizden soru sormak amaçlı. AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Peki efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Süreniz beş
dakika. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerini izlemesiyle
ilgili olarak bir yasa tasarısı üzerinde iki gündür, iki birleşimdir
konuşuyoruz. Tabii, cezaevleri Türkiye’nin çok önemli bir sorunu. Burada, suç
işleyen insanların girdiği ve suç işledikten sonra orada yaşadığı, cezalarını
bitirdikten sonra da toplum içine döndüğü bir kurum. Bu kurumda cezasını
çekecek insanların toplum içine döndükleri zaman, topluma, geçmişte, yeniden
suçları işlememeleri ve topluma faydalı birer kişi olarak dönmeleri hepimizin
istediği bir sonuç. Bunun için, uzun zaman, Türkiye’de -Türkiye üzerinde çok
büyük oyunlar oynandı- cezaevlerinde büyük işkenceler olduğu söylendi ve
gerçekten de oldu. Hatta 1987 yılında, ben bu Parlamentoya ilk geldiğim zaman,
Parlamentoda yemin yaptığım sırada dedim ki: “İşkence ve işkencecilerle
savaşacağıma yemin ediyorum.” Bu, yemin metninde yoktu. İlk defa, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılan yemini değiştirenlerden birisi benim. O zaman gerçekten
işkence, çok büyük, güncel bir konuydu. Ülkenin birçok yerinde insanlık için
büyük bir suç olan bu olay, Türkiye’yi, yurt dışında, yurt içinde çok insanı
yakından meşgul eden bir konuydu. Ama son zamanlarda, hakikaten, ülkemizin
demokratikleşmesi konusunda çok ciddi adımlar atıldı ve cezaevleri de gerçekten
dünya cezaevlerine yakın bir statüye kavuşturuldu. Ben 2001-2002
yıllarında cezaevleri alt komisyonunda çalışan bir milletvekiliydim. Avrupa’nın
birçok yerindeki cezaevlerini gezdik. Danimarka’ya gittik, Norveç’e gittik.
Oralarda tabii daha değişik uygulamalar var. Mesela, Danimarka’da bir cezaevini
gezdik. Orada mahkûmlar, mesela, haftada bir gün belli bir saat kendi ailesiyle
yalnız görüşebiliyor. Tabii cezaevine giren insan, insanlıkla, toplumla,
ailesiyle, ülkesiyle bağı kopmuş bir insan değil. Nihayet, biliyorsunuz işte,
belli bir süre orada kaldıktan sonra, geliyor, tekrar toplum içine giriyor. Ben
geçen konuşmamda da belirttiğim gibi, hakikaten, bugünkü Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü teşkilatı bu konuda çok büyük
bir ilerleme kaydetmiş. Ben bir Tunceli
milletvekiliyim. Tuncelili gençlerimizin büyük bir kısmı, özellikle TİKKO’su, Dev-Yol’u, Dev-Sol’u, yani, böyle konularla
ilgili olarak, tabii fikir suçlusu olarak cezaevlerine girdiği için, orada
birtakım eylemlere de katıldıkları için hakikaten büyük sıkıntılarla karşı
karşıya kaldıklarını da hissettim. Bu arada, çok da, bazı şikâyetler bize
intikal ettiği zaman cezaevlerindeki bürokrat arkadaşlarımıza bunları intikal
ettiriyorduk ve onlar da, hakikaten, sağ olsunlar, sıkıntıları gidermeye
çalışıyorlar. Şimdi,
cezaevlerini izleme kanunu çıkarırken, geçmişte, artık, buralarda işlenen
işkencelerin olmayacağı inancıyla… Hele, bu kurumun, artık, Türkiye’de gündeme…
Dünyada, efendim, Türkiye’de işkence yapılıyor gibi söylemleri de yok edecek
bir tarzda işlemesi, bizim, idealimizdir, görevimizdir. F tipi
cezaevlerine başlangıçta çok karşı çıkıldı. Ama, daha evveliyatını da
biliyoruz. Cezaevlerinde, maalesef, işte, Bayrampaşa Cezaevinde, birçok
cezaevlerinde, hakikaten, sokakla iç içe birtakım olaylar yaratılıyordu, bu da
kesildi. Bundan sonra, bu kurumu, gerçekten, suç işlemez, cezaevinde çalışan
insanların da hakkını koruyacak bir düzeyde görev yapan bir kurum hâline
getirmemiz lazım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha… BAŞKAN – Veriyorum
Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bütün arkadaşlarımız da söyledi, biz de geçmişte söyledik, cezaevi
teşkilatında görev yapan infaz koruma memurlarının daha da iyileştirilmesi ve
dış korumalarının jandarmadan alınarak, yine, cezaevi içindeki… Teknolojinin
geliştirdiği imkânlar nedeniyle yine cezaevini tek bir kuruma verirsek, bu
kurumun daha iyi yönetileceğine inanıyorum. Çünkü bir yerden bir yere bir
mahkûm naklederken, bir bakıyorsunuz, haftalarca, aylarca bunun da bir
sıkıntısı doğuyor. İşte, dışarıda jandarma tedbir aldı mı, almadı mı? Araç
kiralandı mı, kiralanmadı mı? Bu sıkıntıları da giderecek şekilde, bence, Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünü birtakım yeni
personelle, yeni olanaklarla donatırsak, bu kurumun daha iyi işleyeceğine
inanıyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Şimdi, 5’inci
madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. İlk söz Sayın Birdal’ın. Buyurun Sayın Birdal. AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Efendim, şimdi,
önce yüce Meclisin şu konuda dikkatini çekmek istiyorum, bu tasarıya ilişkin,
çıkarılacak kanun tasarısında önemli: Sinop Cezaevinde -biliyorsunuz orası
müzeye dönüştürüldü ama fiziki olarak fazla bir değişiklik yok, işte, otlar
arasında girip çıkıyor, izliyorsunuz- Sinop Cezaevinin kapısında bir tabela var
ve Sabahattin Ali’den… İşte, Türkiye’nin gerçekten yetiştirdiği çok değerli
yazarlar, şairlerin orada yattığı söyleniyor. Ve şimdi, işte, resmî bir kurumun
kapısının önünde aydınlarını, yazarlarını, sanatçılarını o cezaevinde
yattığıyla sanki övünülür gibi bir şey var. Altına hiç değilse bir not düşmeyi
düşünüyorlar mı? “Gerçekten biz bu aydınlardan, yazarlardan, insanlıktan özür
diliyoruz.” diye. Çünkü onlar şimdi hepimizin övündüğü ve birçoklarımızın o
günlerde muhalif olup da katılmadığı ama şimdi onunla övündüğümüz yazarlar,
aydınlar. Bunu, lütfen, bir, sayın Bakanlık değerlendirsin diye düşünüyorum. Bir de, az önce,
bu, ana dille konuşma yapmayı engelleyen, insani bir iletişim sağlanmasını engelleyen
düzenlemelerin yapılması düşünülüyor mu? Bir de, infaz
koruma memurlarının gerçekten ana dille konuşmasına olanak sağlayacak, bayan ve
bay infaz koruma görevlileri atanılması düşünülüyor mu? Bir de, bu,
Tekirdağ’da bir intihar olayı olmuş ve gelen mektuplarda, eğer Tekirdağ F Tipi
2 No.lu Cezaevinde düzenlemeler yapılmazsa bu intihar
olaylarının artacağına dair bildirimler var… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Atılgan. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Terör ve terörizm suçlularının cezaevindeki
şartlarıyla ilgili bütün dünyada dünya kamuoyu aşağı yukarı bunlara ayrı
şartlar uygulanması noktasında hemfikir olma noktasına gidiyor. Bu konuda
geçmişteki örnekleri incelediğimiz zaman, Baader-Meinhoff çetesi, Kızıl Tugaylar çetesinin başına gelenler
hepimizin malumları. Ayrıca, Afganistan’daki Amerika Birleşik Devletleri’nin
operasyonundan sonra İkiz Kuleler’e taarruz eden El
Kaide örgütünün, Taliban’ların yatak ve yardım ettiği
noktasındaki düşüncesiyle yapılan bu operasyondan sonra yakalanan Taliban örgütü üyelerinin İncirlik Üssü’nden Guantanamo Üssü’ne götürülürken on beş saatlik uçuş
şartlarındaki şartları ile daha sonra bu üsteki teröristlere uygulanan cezaevi
şartlarını hepimiz basından izledik. Türkiye Cumhuriyeti devletine ve milletin
birliğine kast eden terör örgütünün, Türkiye’deki birtakım kuruluşların onların
cezaevlerindeki şartlarını tartışırken gündeme getirdikleri hususlar da
hepimizin ve bu Meclisteki değerli milletvekillerinin malumları. Acaba,
milletimizin birliğine kast eden bu bölücü terör örgütünün mensupları ile kader
kurbanları olan, mesela bir trafik suçundan cezaevine düşmüş olan insanların
haklarını aynı mı görüyorsunuz? Eğer aynı görmüyorsanız, devletin ve milletin
birliğine kast eden bölücü terör örgütü mensuplarıyla ilgili bir yeni düzenleme
düşünüyor musunuz? Bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun. Süreniz beş
dakika. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hükümlü ve
tutukluların ziyaret edilmeleri hakkında bir yönetmelik var, geçtiğimiz dönemde çıkarılmış olan. Ziyaretlerde
konuşulacak lisanla ilgili 41’inci madde: “Ziyaret esnasında görüşmelerin
Türkçe yapılması esastır. Ancak, hükümlü veya tutuklunun Türkçe bilmemesi veya
görüşeceğini bildirdiği yakınının Türkçe bilmediğinin tespit edilmesi halinde,
Türkçe’den başka bir dilde konuşmanın yapılmasına izin verilir ve konuşma kayda
alınır. Kayıtların incelenmesi sonucu konuşmaların kurum güvenliğini veya kamu
düzenini tehlikeye düşürecek nitelikte bulunması hâlinde haklarında idari ve
adli işlem yapılır.” denilmektedir. Demek ki bahsedilen konularla ilgili
mevzuatımızda bir eksiklik yok. Bunun da gereği yapılıyor. Münferit şikâyetler
varsa, onu da idare zaten dikkate almak durumundadır. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinlerseniz… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de ceza infaz kurumları değişik sınıflarda mütalaa
edilmektedir. Bunlardan “F tipi” olarak
bilinen cezaevleri yüksek güvenlikli cezaevleridir, terör suçları ile
organize suçlardan hüküm giymiş olanlar ya da tutuklu
olanlar burada barındırılmaktadır. Esas itibarıyla, eğer kişi terör suçlusuysa
zaten infaz sisteminde bir farklılık var. Adi suçlu hükmolunmuş
cezanın 2/3’ünü şimdi çekecektir, terör suçlusu ise dörtte 3’tür. Zaten infazda
bir farklılık bu manada var. Yüksek güvenlikli cezaevi olması hasebiyle de
zaten burada bu cezaevinin gerektirdiği kurallar, Avrupa standartlarında da
daha evvel belirlenmiş olan kurallara uygun olarak, zaten bir düzenleme
yapılmıştır ve şunun da bilinmesi lazım: Bundan beş, altı sene evvel, sekiz
sene evvel belki cezaevleri sık sık Avrupa’nın
gündemine gelmekteydi, ama hem 57’nci Hükûmet
döneminde hem 58 ve 59’uncu Hükûmet döneminde
Türkiye’nin en çok reform yaptığı, en çok çaba gösterdiği alanların başında
ceza infaz kurumları gelmektedir ve dikkat edilirse büyük ölçüde de zaten
gündemden düşmüş konudur. Eksiklikleri yok mudur? Vardır, ama bunun dışındaki
bir kısım konularda daha çok bu konuyu gündemde tutmak, bu konu üzerinden belli
kişileri tekrar Türkiye’nin gündemine taşımak adına zaman zaman
şikâyetler, tartışmalar yapılmaktadır. Şunu açık
yüreklilikle söylemek gerekirse, ceza infaz kurumları, hakikaten Türkiye’de suç
işlemiş kişilerin hem topluma kazandırılması hem de çağın gereklerine uygun bir
infaz uygulaması yapabilmesi bakımından her gün kendisini yenileyen, yenileme
çabası içerisinde olan, devletin bugünkü kıt imkânları içerisinde çok büyük
kaynakları bu alana ayırmış olan bir kurumdur. Sadece
bir İstanbul için bile söyleyeceğim rakam yeterlidir: Şu an 8 trilyonun
üzerinde, İstanbul’da cezaevlerini Silivri’ye ve daha uygun yerlere taşımak
adına çok önemli bir kaynak aktarımı yapılmaktadır. Yani, çok da kolay
değildir, devletin imkânları bellidir. Taleplerimizi bu çerçevede
değerlendirmekte fayda var. Devletin imkânı içerisinde, burada yatanların da
insan olduğu kabul edilerek, Türkiye elinden geleni yapmaktadır. Bunun
bilinmesinde fayda var. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. 5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısına bakacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma
Saati: 19.07 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 20.08 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 2’nci sırada
yer alan, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’nın;
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.-
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’nın;
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/441, 2/26) (S. Sayısı: 52) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
52 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı. Buyurun Sayın
Akıncı. Süreniz 20 dakika. CHP GRUBU ADINA
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla
Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun tamamı üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
bu yasa tasarısıyla, lisans, yüksek
lisans ve yurt dışı mezunlarının askerlik tecil sürelerinin yeniden
düzenlenmesi, askerlik hizmeti süresince emsalleri arasında üstün
başarı gösteren erbaşlara ilave izin verilmesini ve kendini askerliğe
kasıtlı olarak elverişsiz hâle getirenlerin tedavi sürelerinin
askerlikten sayılmamasını bir yasa olarak düzenleyeceğiz. Bir anlamda,
askere alma süresini düzenleyip kolaylıklar sağlayıp bir parça
da uzatıyoruz. Bu düzenlemelerin bir ihtiyaca dayalı olduğu, tasarının
yasalaşmasıyla bazı tıkanıklıkların aşılacağı bellidir. Birazdan, tasarının
içeriğini gerekçeleriyle birlikte anlatacağım. Bundan önce, bu
yasal düzenlemenin, özellikle lisans ve lisans üstü eğitimini tamamlayan
yükümlülerin tecil sürelerinin uzatılmasının nedenlerini bir
başka açıdan, bir farklı açıdan dikkatinize çekmek istiyorum. Bu yasa tasarısının
oluşmasında ilk bakışta görülmese de üzerinde düşünüp dikkatle değerlendirildiğinde,
birazdan anlatacağım tespitlerin
-yapmak istediğim tespitlerimin- bu tasarıyla yakından ilintili
olduğundan ve onun belki de temelini oluşturduğundan hiç kuşku duymuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
içerisinde bulunduğumuz koşulların hepimiz farkındayız. Şu anda
ülkemizin önceliği terör ve terörle mücadele. Hepimiz onun üzerine
yoğunlaştık. Çalışmalarımız da genellikle o doğrultuda. Bunu hepimiz
anlıyoruz, biliyoruz. Hepimiz, bu terör belasından en kısa süre
içerisinde nasıl kurtulacağımıza ilişkin fikirler üretiyoruz,
çareler arıyoruz, hatta bir millî politika oluşturma gayreti içerisine
giriyoruz. Ama, yaşam da devam ediyor. Sadece siyasal değil, sadece
toplumsal değil, ekonomik yaşamın acımasız kuralları da bir yandan
işlemeye devam ediyor. (x) 52 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Gerçi, Sayın
Başbakanımız bugün bir parça ekonomik konulara girme ihtiyacını
duydu. Ama, üzülerek gördük ki, bu değerlendirmelerin, aslında, yaşadığımız
koşulların özüyle, esasıyla çok ilintisi yoktu. Biz, biraz daha kuru
böbürlenmelere tanık olduk, gerçeklerden biraz daha uzak değerlendirmeler
yaptık. Bir kuru istikrar söylemini hâlâ devam ettiriyoruz. Deyim
yerindeyse, ekonomimizi gaz vererek sürdürme çabası içerisindeyiz.
Ama, Time dergisinin özetlediği Dünya Ekonomik Forumu Raporu’nda,
113 temel veriye dayalı sıralamada, Türkiye’nin, Tunus, Porto Riko, Ürdün, Barbados ve benzeri birçok ülkenin gerisinde
kalmış olduğu gerçeğini de, bugün, Sayın Balbay’ın
köşesinde okuduğumuz makalede öğrendik. Ama, Başbakanımız, bizim
ekonomik atılımlarımızı yere göğe koymuyor. Türkiye’nin, dünyadaki
ekonomik sıralamalardaki atılımlarından söz ediyor. Kimin doğru
söylediğinin, kimin doğru tespitler yaptığının takdirini sizlere
bırakıyorum. Değerli arkadaşlarım,
ekonominin kuralları iyi kontrol edilmediği için, birçok olumsuz sonuca
birlikte tanık oluyoruz. Ancak, en azından bugünlerde bunu çok fazla
konuşma durumunda olamıyoruz. Şu da bir gerçek ki, birçok çevreden
giderek daha yüksek sesle de isyanlar, feryatlar yükselmeye devam
ediyor: Uygulanan politikaların sonucu açık bir biçimde borçlarımız
artıyor, yeni zamlar geliyor, yeni vergiler hazırlanıyor, cari
açık artıyor deniliyor, dış ticaret açığı artıyor, yoksulluk artıyor,
durgunluk devam ediyor ve benzerleri. Üstelik bir yandan elimizde avcumuzda ne varsa satıyoruz ve giderek ekonomimizi,
sürekli yüksek faiz verip daha çok sıcak para çekmeye çalışarak
ayakta tutma gayreti içerisine giriyoruz. Üretimsizlik sürüyor,
yatırımsızlık sürüyor ve işsizlik çığ gibi büyümeye devam ediyor
ve ne yazık ki işsizliğin acısını en çok gençlerimiz çekiyor. Tüm
gençlerimizi, hatta yüksekokul ve üniversitelerimizden mezun ettiğimiz
gençlerimizi bile iş sahibi yapmakta büyük zorluk çekiyoruz. Bakınız değerli
arkadaşlarım, daha geçenlerde bir araştırma yayınlandı -kuşkusuz
siz de görmüşsünüzdür- ülkemizde üniversite mezunlarının yüzde
29’u iş bulamıyor. Yani hemen hemen üniversite
mezunu her 3 gençten 1’i işsiz. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran
yüzde 16 ve aşağı çekilmeye çalışılıyor. Ülkemizde üniversite mezunu
her 10 gencin 3’ü ekonomik yaşamın otomatikman dışında kalıyor. Avrupa’da eğitim
düzeyi arttıkça işsizlik azalıyor, ülkemizde ise eğitim düzeyinin
yükselmesi ne işin niteliğini ne de işsizliği belirleyecek bir
faktöre dönüşebiliyor. Ülkemizde ilkokul mezunlarıyla üniversite
mezunlarının işsizlik düzeyi arasında belirgin bir fark yok. Durum böyle
olunca, gençlerimiz iş bulma umudunu yitirip iş aramaktan vazgeçiyor,
–o iş gücüne katılma tanımını hepimiz bu dönemde çok iyi öğrendik-
iş aramada azalma olunca TÜİK işsizlik oranında düşme olduğunu
açıklıyor, biz de bu yöntemlerle, rakamlarla oynayarak ülkemize
özgü bir işsizlikle mücadele yöntemini icat etmiş oluyoruz. Ama,
bütün bu bizim rakamlarla oynama çabalarımıza rağmen işsizliğin
arttığı TÜİK’in bile gizleyemeyeceği bir
gerçeğe dönüşmüş bulunuyor. Daha acısı,
gençlerimizin mezuniyet sonrasında, üniversite mezuniyetleri
sonrasında -hepimizin gördüğü, tanık olduğu bir tablo- ailesinden
yıllarca cep harçlığı almaya devam etmesinin bunalımını yaşamaları
ve kahve köşelerinde ömür törpülüyor olmalarıdır. “Niye böyle oluyor?”
derseniz, ben bir bakış açısı sunayım sizlere. Ne yazık ki milyonlarca
gencimiz, başbakan ve bakan çocukları gibi ne çok şanslı ne de çok becerikli
olabiliyorlar. Örneğin, hiçbirinin çok genç yaşta “gemicik”ler alıp deniz ticareti yapmaları bir türlü
mümkün olmuyor bizim gençlerimizin ya da çok
genç yaşlarda likit yumurta ticaretini öğrenemiyorlar, çok kârlı
mısır ithalatını bir türlü beceremiyorlar ya
da Mersin Limanı işletmeciliğini kim alırsa alsın, işletme sisteminin
satışının mutlaka hep aynı gençlerimizin yapması söz konusu oluyor
ama, babası Maliye Bakanı olmayan hiçbir gencimiz bunu nedense
bir türlü beceremiyor ve bu yüksek performanslarıyla “Kemal Abi’nin iş bilir çocukları” -o manşeti hepiniz hatırlayacaksınız-
maşallah, şimdiden manşetlere tırmanmış bulunuyorlar. Anadolu’da yetişen
gençlerimiz, çok kolay ve kârlı olmasına rağmen, bir türlü şu devasa
kola firmalarının dağıtım işini beceremiyorlar. Bir türlü, kendilerini
yurt dışında okutacak, sonra da orada yerleşip iş güç sahibi olmasına
olanak sağlayacak büyük tekstil patronları bir türlü bulamıyor bizim
Anadolu’daki gençlerimiz. Onlar bütün beceri ve yeteneklerine
rağmen, bütün gayretlerine rağmen, damat Berat gibi daha yirmi dokuz
yaşında yandaş holdinglere genel müdür olup olağanüstü ihalelere
imza atma şansını bir türlü yakalamıyorlar. Onları gencecik yaşlarında
yönetim kurulu üyesi yapacak ya da ballı işlere
yerleştirecek ya da en azından işe yerleştirecek
bakan ya da milletvekili yakınları da yok. NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
– Ayıp oluyor ya! ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) - O yüzden, okulları biter bitmez iş bulabilenlerin sayısı… İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Konuyla ne ilgisi var? AHMET YENİ (Samsun)
– Kanunun maddesi bu mu? ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Mesaiye başladınız mı? Bir dakika, dinleyin! MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) – Konuyla ne alakası var? ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – İlintiyi göreceksiniz, dinlerseniz göreceksiniz.
Bak, şimdi alakayı göstereceğim. Üstelik çoğu,
laik, demokratik cumhuriyet değerlerini sahiplendikleri için de
bir tarikat çevresinin referansıyla kolayca iş bulma şansına da
sahip değildirler. HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Ne ilgisi var? ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Efendim, gerekçeyi okuduysanız, bunun ilintisini kavrarsınız,
okumadıysanız ben ne diyeyim… O nedenle, milyonlarca
gencimizin yapabileceği fazla bir şey kalmıyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Değerli arkadaşlarım,
bir yaraya parmak basmaya çalışıyorum. Siz, laf atmaya devam edin.
Ben bu sıkıntıyı sizinle paylaşmaya, bizi izleyenlerle paylaşmaya
gayret edeceğim. HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Laf atan sizsiniz! Senin gibiler batırdı bu CHP’yi! ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) - Şimdi ilintisine geliyorum bakın. Yapabildikleri,
sabaha kadar televizyon izlemek, akşama kadar da boş boş gezinmek. Bazıları ruhsal sorunlarıyla boğuşuyorlar.
Onların binlercesini, on binlercesini, biz gittiğimiz her yerde ya da hepimiz, bin bir umutla geldikleri Meclis koridorlarında
görüyoruz ve inanıyorum, benim de sizin de hepimizin, mutlaka içi
sızlıyor. Bunları niye
söylüyorum? Bakınız, bütün bu örnekler, bilmeliyiz ki, gençlerimizi
yaşam mücadelesi içerisinde, iş ve ekmek kavgası içerisinde maalesef
olumsuz etkileyen faktörler. Gençlerimizin birçoğu, giderek, eğitim
almanın, lisans yapmanın, master yapmanın anlamsızlığını
konuşmaya başlamışlardır ve bütün bu zorluklara karşın mücadele gücünü
yitirmeyenler, kariyer arzusunu koruyabilenlerin bir kısmı, iş
bulma şansını artırma maksadıyla bir iki yabancı dil bilme ayrıcalığına,
master diplomalarına, yurt dışı eğitimlerine
ya da oralara kapağı atarak paçayı kurtarma
hayallerine sarılıyorlar. Üstelik bu iş bulma öylesine zorlaştı
ki, bir zamanlar okulu bitirir bitirmez iş sahibi olabilme umuduyla
girilen kimi bölümlerden mezun olanlar
bile yıllarca iş umuduyla kıvranıyorlar, sağlık ve eğitim elemanlarına
bunca ihtiyacımız varken, o üniversitelerden, yüksekokullardan
mezun olan gençlerimizin bile iş bulabilmesi, işe girebilmesi
uzun yılları alıyor. Bakınız, son
yıllarda işe başlama süresinin uzaması, lisans ve lisansüstü eğitim
yapmak isteyen öğrenci sayısının olağanüstü artmasını tetiklemiştir.
Alakayı anladınız değil mi? MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) – Hayır, anlamadım. ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Bu durumdaki öğrencilerimizin askere alınma sürelerinin
yeniden düzenlenmesi ve planlanması için Millî Savunma Bakanlığı
böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyar hâle gelmiştir bir anlamda.
Tabii belki burada bir yandan da toplumsal bir yaranın sarılmasına
katkı sunmanın yolu aranmaktadır. Ama bu talebi derinliğine incelediğimizde,
kariyer iddiasını ciddi takip edenlerin dışında -ki onlara saygı
duyuyoruz, üniversite ve bilim dünyamız onların omuzlarında, beyinlerinin
üzerinde yükseliyor- aslında sorunun temelinde, ülkemizin kanayan
yarası işsizliğin pençesinde ezilen gençlerimizin hayatlarını
ötelemek, gelecekten beklentilerini ertelemek ya
da çok az olan iş olanakları için daha iyi ve farklı olmanın yolunun
bazen yüksek lisans yapmaktan geçeceği anlayışlarının
da yattığı bir gerçektir. Üniversite bitti, iş yok. Yüksek lisans yapalım,
dil öğrenelim, bir yolunu bulup yurt dışına gitmeye çalışalım. Hepsi
ne için? Bunların hepsi iş için, aş için, insan onuruna yakışır bir hayat
standardını yakalayabilmek için. Ama ne yazık ki birçok gencimiz
için bu o kadar zor ki, işte hepimizin canını sıkan ve içini yakan da
budur. Değerli arkadaşlarım,
bir başka gelişmeyi daha dikkatinize sunmak isterim. Üniversiteler,
yakın bir döneme kadar master öğrencisi kontenjanlarını
dolduramamaktaydı kimi zaman. Master yapma
taleplerinin olağanüstü artması, bu nedenle üniversiteler birçok
bölümde master kontenjanlarını 3-4 katına
çıkarmışlardır, ki bu hepimizi düşündürmelidir. Her yıl üniversitelerimizden
mezun olan on binlerce gencimiz, iş bulamam kaygısıyla, çıkacak ilk
fırsatı kaçırmamak için, ya master
yaparak ya da kariyerlerini artırıp yabancı
dil ve benzeri kurslara giderek farklı olup ön almanın yollarını
aramaktadırlar. Bu bir baba olarak benim de samimi duygumdur. Ama gelin
görün ki, diğer yandan, bunca yüksek lisans talebine ve olanağına
karşın, üniversitelerimiz, hâlâ, kadrosuzluk nedeniyle akademik
eğitim kadrolarında da büyük yetersizlikler yaşıyorlar. Diğer sorunların
yanı sıra bu ve benzeri sorunları çözmekle yetkili, görevli, sorumlu
Millî Eğitim Bakanımız ise beş yıldır o koltukta oturmasına rağmen,
ne yazık ki, hâlâ bunlarla değil, hâlâ yönetmeliklerle, katsayılarla,
türbanla, kadrolaşmayla uğraşmaktan başka bir şey yapmıyor ne yazık
ki. AHMET ERSİN
(İzmir) – Onun derdi başka! ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Evet, derdi başka, hepimiz biliyoruz. AHMET YENİ (Samsun)
– Bittiniz zaten, bittiniz! ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu değerlendirmelerimi, bu anlayışın
gerisinde yatan gerçekleri sizlerle paylaşmamdan sonra, tasarının
içeriğindeki teknik düzenlemelere de yeniden dönmek istiyorum. Mevcut uygulamada,
lisans eğitimini tamamlayan yükümlüler, askerliklerine karar
alınmasını müteakip, sevke tabi oldukları döneme göre sekiz ay
ile on beş ay arasında değişen süreler sonunda silah altına alınabilmekteydiler.
Bu süreler, yükümlülerin staj, yüksek lisans, doktora veya ihtisas
sınavlarına katılabilmeleri ve başarılı olanların öğrenime
başlayabilmeleri için yeterli olamamaktadır. Yine, bu süreler,
yükümlülerin kamu kurum ve kuruluşlarında görev alabilmeleri
için girmeleri zorunlu olan ve yılda bir kez yapılan kamu personeli
seçme sınavına girmeleri ve bu sınavı kazananların güvenlik soruşturması
vesaire nedenlerle işe başlamaları için de yeterli olamamaktadır.
Yükümlüler bakaya kalmakta ve bu suçtan haklarında düzenlenen suç
dosyaları cumhuriyet savcılıklarına gönderilmektedir. Ayrıca, yurt dışındaki
yükseköğretim kurumlarından mezun olan yükümlülerin diploma denklik
işlemleri, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca yürütülmektedir.
Diploma denkliği onayı YÖK tarafından yılda iki defa yapılan seviye
tespit sınavı sonucuna göre belirlendiğinden, sevke tabi yükümlülerin
bu sınavlara katılım ve denklik işlemleri için yeterli zamanları
olamamaktadır. Bu olumsuzlukları gidermek amacıyla, bu tasarıyla,
lisans eğitimini tamamlayan yükümlülere, lise ve dengi okul mezunları
ile iki ve üç yıllık yüksekokul mezunlarına tanındığı gibi, mezuniyetlerini
müteakip iki yıl; yüksek lisans eğitimini tamamlayan yükümlülere
bir yıl; yurt dışındaki öğrenim kurumlarından mezun olanlara, denklik
işlemlerini tamamlayabilmeleri için ayrıca bir yıl sevk tehir hakkı
tanınmaktadır. Tasarıda düzenlenen
ikinci husus ise, disiplinli erbaş ve erler ile radyoaktif ışınla çalışan
erbaş ve erlere ilave izin hakkı tanınmasına ilişkindir. Bu çerçevede
tasarıyla, muvazzaf askerlik hizmetleri süresince kanun, yönetmelik,
yönerge ve emirler çerçevesinde kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri
yerine getirmede üstün gayret göstererek başarılı olanlar ile birlik
içerisinde disiplinli davranışlar sergileyenleri ödüllendirerek
motive etmek, disiplin ihlalleri yapma eğiliminde olanların ise
bu davranışlarını kontrol altında tutmalarını sağlamak ve caydırmak
amacıyla er ve erbaşlara asgari -tugay veya alay komutanlarının
onayıyla- yedi güne kadar ilave izin verilebilmesi imkânı da getirilmektedir.
Yine tasarıyla,
radyoaktif ışınla çalışan yükümlü erbaş ve erlere, röntgen mütehassıslarına
veya röntgen ve radyum ile iştigal eden kimselere tanındığı gibi
sıhhi nedenlerle bir yıl hizmete karşılık otuz gün ilave izin verilmesi
imkânı sağlanmıştır. Bu hizmetin bir yıldan az ya
da çok olması durumunda verilecek izin süresi ise otuz günlük izin
süresi birimine orantılı olarak hesaplanacaktır. Sevgili arkadaşlarım,
ayrıca hepimiz biliyoruz ki askerliğin temeli disiplindir. Bu
bağlamda, disiplinli erbaş ve erlerin ödüllendirilmesi yanında,
disiplin ihlalleri yapanların cezalandırılması da yapılan hizmetin
bir gereğidir. Bu bağlamda, tasarının 3’üncü maddesiyle, kendini
askerliğe elverişsiz hâle getirmeye veya getirmeye teşebbüs olaylarının
önlenmesi maksadıyla da, personelin kendini askerliğe elverişsiz
hâle getirmeye veya getirmeye teşebbüsü sonunda hastane ve hava
değişiminde geçirdikleri sürelerin askerlik hizmetinden sayılmaması
düzenlenmektedir. Eşitlik ve adaletin sağlanması yanında, benzer
suça meyilli personel üzerinde caydırıcı etkisi olması maksadıyla
da, bahse konu suçu işleyen personelin, emsallerine göre hastane
ve hava değişiminde geçirdikleri süre kadar geç terhis olmaları
sağlanacaktır. Bütün bu yönleriyle
değerlendirildiğinde bu tasarının yasalaşmasının gereği daha
açık görülmüş ve anlaşılmış olacaktır. Ben, bu duyguları gerekçeleriyle
birlikte sizinle paylaşmaya çalıştım. O nedenle, bu
tasarıyı Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de desteklediğimizi
ifade ediyoruz. Hepinizi bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akıncı. Şimdi söz sırası,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın
Nurettin Akman’da. Buyurun Sayın
Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elli ikinci sırada yer alan ve görüşülmekte olan 1111 sayılı Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Askerî öğrenciliğimle
birlikte yirmi sekiz yıl hizmet etmekten büyük gurur duyduğum, göz
bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerimizin çok önemli yasalarından,
temel yasalarından birisi olan Askerlik Kanunu’yla ilgili değişiklikle
ilgili grubumun görüşlerini açıklamaktan da büyük memnuniyet duyduğumu
ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle, vatanımız uğruna şehit olan
evlatlarımızı burada rahmetle anıyor, kederli ailelerine başsağlığı
diliyorum. Gazilerimize de minnet ve şükranlarımı sunuyor, sağlık,
sıhhat ve afiyetler diliyorum. Değerli milletvekilleri,
bugün Askerlik Kanunu’yla alakalı bir değişiklik görüşülme olmasına
rağmen muhalefet sözcüsü arkadaşımızın Sayın Başbakanımıza kadar
uzanan, maalesef katiyen tasvip etmeyeceğim bir anlayışı burada
ifade etmesini de müsaadenizle tasvip etmediğimi özellikle belirtmek
istiyorum. AHMET ERSİN
(İzmir) – Başbakan askerlikten sorumlu değil mi yani? Bu gelişmelerin
dışında mı? NURETTİN AKMAN
(Devamla) – Ben, özellikle beş yıl öncesi Türkiye’ye arkadaşlarımın
göz atmalarını, o günün şartlarını gözlerinin önüne getirmelerini
diliyorum. Siyasetin bittiği, siyaset kurumunun yara aldığı bir
dönemden, bugün, bu ülke, dünya gündemini belirleyen bir ülke hâline
gelmiştir. AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Milletvekilim, tasarının altında Başbakanın imzası
yok mu? NURETTİN AKMAN
(Devamla) - Onun için, Sayın Başbakanımıza
ve kadrosuna bizim şükran borçlu olduğumuzu bu vesileyle belirtmek
istiyorum. AHMET ERSİN
(İzmir) – Tamam, siz şükran duymaya devam edin. Tasarının altında Başbakanın
imzası yok mu? Elbette eleştiririz. NURETTİN AKMAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
malumlarınız olduğu üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Mete Han
tarafından 2209 yılında -milattan önce- kurulmuş. Bu tarih aynı zamanda
Türk Devleti’nin de kuruluş tarihidir. Egemen bir devlet, askerî
varlığıyla şekillenir, kurulur ve devam eder. Türk askeri, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Türkiye’mizin modernleşme ve demokratikleşme sürecinin
de bir miladı olmuştur. Askerine “Mehmetçik” diyen bir millet görülmemiştir.
Biz, yeryüzünde bu anlayışı yaşatan bir milletiz. Bu anlayış, “küçük
Muhammed” anlamında ifade edilen bir yaklaşımdır. Bunun içindir ki,
Anadolu’muzda analar evlatlarını evlendirirken ve askere gönderirken
ellerine kına yakarlar. Milletinin değerleriyle bütünleşmiş bir
ordunun başaramayacağı hiçbir güçlük yoktur ve inşallah, bu terör
belasının da hep birlikte birlik ve beraberlikle üstesinden geleceği
inancımızı muhafaza ediyoruz. “Peygamber ocağı” olarak anılan ve
milletin bağrından çıkan ordumuz, tek millet, tek bayrak, tek vatan,
tek devlet anlayışının da teminatıdır. (MHP sıralarından “Tek dil”
sesleri) Değerli milletvekilleri,
bir ülke, ekonomik zenginliği için askerî gücünü korumak durumundadır.
Ekonomik refah, askerî güç olmadan devam edemez. Güçlü ekonomi, güçlü
ordu, güçlü devlet demektir. Güçlü devlet ise sözü dinlenen, dünya
politikasına yön veren devlet demektir. Güçlü bir ordu, küresel
dünyada caydırıcı bir güçtür. Geçen salı günü Meclisimizde yaşanan
tablo Türkiye’miz açısından güzel bir örneği oluşturmuştur. Değerli arkadaşlarım,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev ve yetkileri Anayasa ve ilgili
yasalarda belirtilmiştir. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de
silahlı kuvvetlerin varlığının temel nedeni yurt savunmasıdır.
Nitekim, Anayasa’mızın 117’nci maddesinde, silahlı kuvvetlerin
bu görevini yerine getirebilecek bir hazırlık düzenine getirilmesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumlu tutulmuştur.
Türk Silahlı
Kuvvetlerimiz, içinde bulunduğumuz uluslararası ortamın ortaya
çıkardığı iç ve dış tehditlere karşı ülkeyi korumanın yanı sıra,
içinde bulunduğumuz bölge ve ötesinde barış ve istikrara katkıda
bulunabilmek için yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bu çerçevede,
değişik görevleri ifa edebilecek, çok rollü, elastiki birliklerin
teşkil edilmesine, sayısal fazlalık yerine profesyonel bir güce,
gelişmiş teknoloji ürünü silah ve sistemlere sahip olunmasına; bu
silah ve sistemlerin etkinliğini artıracak komuta kontrol, erken
ihbar, ikaz, elektronik harp, gelişmiş mühimmat, her türlü hava şartlarında
hareket imkânı ve kabiliyeti gibi kuvvet çarpanlarına sahip olmasına
önem ve öncelik vermektedir. Bu anlamdaki bütün destek de Hükûmetimiz tarafından verilmektedir. Değerli milletvekilleri,
Türk Silahlı Kuvvetleri çağın gereklerine ve uygulamada ihtiyaç
duyulan hususlara göre yasalarında gerekli düzenlemelere gitmek
durumundadır. Bu bağlamda, söz konusu tasarıyla düzenlenen ilk husus,
lisans ve lisansüstü öğrenimi bitiren yükümlülere sevk tehir hakkının
tanınmasıdır. Mevcut uygulamada, lisans eğitimini tamamlayan yükümlüler,
askerliklerine karar alınmasını müteakip sekiz ay ile on beş ay
arasında değişen süreler sonunda silah altına alınabilmektedirler.
Bu süreler, yükümlülerin staj, yüksek lisans, doktora veya ihtisas
sınavlarına katılabilmeleri ve başarılı olanların öğrenime
başlayabilmeleri ile Kamu Personeli Seçme Sınavı’nı kazananların
ise başlamaları için yeterli gelmemektedir. Neticede, yükümlüler
bakaya kalmakta, bu suçtan haklarında düzenlenen suç dosyaları
cumhuriyet savcılıklarına gönderilmektedir. Bu anlamda on binlerle
sayıları ifade edilen dosyaların mevcudiyeti söz konusudur. Bakaya
kalmaları önlemek, yükümlülerin daha üst seviyede eğitimlerine
devam etmelerine imkân sağlamak ve Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda
başarılı olanlara işe başlamaları için yeterli süre tanımak maksadıyla:
- Lisans eğitimini
tamamlayan yükümlülere, lise ve dengi okul mezunları ile iki ve üç
yıllık yüksekokul mezunlarına tanındığı gibi, mezuniyetlerini
müteakip iki yıl, - Yüksek lisans
eğitimini tamamlayan yükümlülere bir yıl, - Yurt dışındaki
öğrenim kurumlarından mezun olanlara, denklik işlemlerini tamamlayabilmeleri
için ayrıca bir yıl, Sevk tehir hakkı
tanınması yoluna gidilmiştir. Tasarıda düzenlenen
ikinci husus ise, disiplinli erbaş ve erler ile radyoaktif ışınla çalışan
erbaş ve erlere ilave izin hakkı tanınmasına ilişkindir. Muvazzaf askerlik
hizmetleri süresince kanun, yönetmelik, yönerge ve emirler çerçevesinde
kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirmede
üstün gayret göstererek başarılı olanlar ile birlik içerisinde disiplinli
davranışlar sergileyenleri ödüllendirerek, motive etmek, disiplin
ihlalleri yapma eğiliminde olanların ise bu davranışlarını kontrol
altında tutmalarını sağlamak ve caydırmak amacıyla, er ve erbaşlara
asgari tugay veya alay komutanlarının onayıyla yedi güne kadar
ilave izin verilebilmesi imkânı getirilmiştir. Ayrıca, radyoaktif
ışınla çalışan yükümlü erbaş ve erlere, röntgen mütehassıslarına
veya röntgen ve radyumla iştigal eden kimselere tanındığı gibi,
sıhhi nedenlerle, bir yıl hizmete karşılık otuz gün ilave izin verilmesi
imkânı sağlanmıştır. Bu hizmetin bir
yıldan az ya da çok olması durumunda, verilecek
izin süresi ise otuz günlük süresi birimine orantılı olarak hesaplanacaktır.
Getirilen diğer
bir husus ise “Kendilerini askerliğe elverişsiz hale getirmeye
veya getirtmeye teşebbüs ettikleri mahkeme kararı ile sabit olan
erbaş ve erlerin yargılanmalarına esas eylemleri dolayısıyla ortaya
çıkan rahatsızlıklardan ötürü yatarak gördüğü tedaviler veya istirahatte ya da hava değişiminde
geçirdikleri süreler muvazzaf askerlik hizmetlerinden sayılmaz.” hükmünün getirilmiş
olmasıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değerli katkılarınız için şimdiden teşekkür
ediyor, konuyu takdirlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akman. Şimdi, söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili
Sayın Ahmet Duran Bulut’ta. Buyurun Sayın
Bulut. (MHP sıralarından alkışlar) Söz süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
1111 Sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaç duyması üzerine ortaya çıkan bu düzenleme
hakkında, hazırlanan bu kanun değişikliğiyle ilgili partimin görüşlerini
sunarken, yurt savunmasında alçakça saldırılara maruz kalarak
şehit olmuş kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyor, buna kol kanat
geren, destek olan, himaye eden odakları şiddetle lanetliyoruz. Ülkemizde Edirne
başta olmak üzere çeşitli yerlerde halkımızın uğradığı sel felaketinden
dolayı da vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunuyor;
yerel yönetimlerin her sene tekrarlanan bu sel felaketlerine bir
son vermek adına asli görevlerine daha ciddi bir şekilde dönerek,
artık bu felaketlerin yaşanmaması için gereken tedbirleri almalarını,
Hükûmetimizin de acil tedbir alarak bu yaraları
sarmasını diliyoruz. Getirilen değişiklik
büyük bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Üniversiteyi bitiren
gençlerin lisans tamamlama, lisansüstü eğitim alma, sınavlara katılma,
KPSS sınavlarına hazırlanmak üzere bir sürece ihtiyaçları var. Ancak,
bu süreci yaşamadan askere alınan gençler iş bulma, işe başlama, yeni
bir hayat kurma noktasında önündeki bu hazırlık süreçlerini kullanamamaktadırlar.
Yasa’nın 36’ncı maddesine eklenen fıkrada “Dört yıl ve daha uzun süreli
yüksek öğretim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu kabul
edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri, istekleri
hâlinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar, yüksek lisans
eğitimi tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir edilebilir” denilmektedir.
Çok haklı ve yerinde bir değişiklik. Ancak, bu süre, yukarıda bahsettiğim
eğitim ve sınavları düşündüğümüzde yetmez sayın vekiller. Şöyle
düzenlenmesinde fayda var diye düşünüyoruz: “Mezuniyetten iki yıla
kadar” ibaresinin “üç yıla”, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların
ise iki yıla kadar tehir edilmesi, yani tehir sürelerinin bir yıl
uzatılması gençlere yeni bir şans sunacaktır. “Yurt dışındaki öğrenim
kurumlarından mezun olanlara, talepleri hâlinde, denklik işlemlerini
tamamlayabilmeleri için ayrıca bir yılı geçmemek
üzere sevk tehiri hakkı tanınabilir” ibaresi yer almaktadır. Yurt dışında öğrenim
görmüş bu gençlere tanınmış bu hak, çeşitli nedenlerle ancak iki yıllık
veya üç yıllık eğitim alabilmiş yükseköğrenim mezunu, eğitimini
tamamlayabilmek için şansa ve süreye ihtiyacı olan gençlere niçin
tanınmaz? Bunun da düzeltilmesini talep ediyoruz. Çeşitli nedenlerle
üniversitelerden öğrenimlerini tamamlayamadan ayrılmak zorunda
kalmış, çoğu birkaç dersten takıntılı olup kaydı silinmiş, sayıları
100 bini aşkın gencimiz, yarın, üniversite mezunu olarak askerlik
görevini yapabilmek için yüce Meclisten bir defaya mahsus sınav
hakkı talep etmektedirler. Önümüzdeki günlerde, umuyorum ve diliyorum
Meclis gündemine gelecektir o madde. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1111 sayılı Kanun’un 77’nci maddesine
eklenen fıkrada: “Askerlik hizmetinin gerektirdiği görev ve yükümlülükleri
yerine getirme konusunda gayret ve çalışmaları sonucu emsalleri
arasında üstün başarı gösteren erbaş ve erlerden, muvazzaf askerlik
hizmetleri boyunca, disiplin amiri, disiplin mahkemesi veya askerî
mahkemelerden herhangi bir ceza almamış olanlara, asgari Tugay Komutanı…”
Bu noktada belirtilen
tugay komutanının, diğer tarafta “…Sahil Güvenlik Komutanlığında
Alay Komutanı veya eşitinin onayı ile…” ibaresinde “tugay komutanı”
yerine, “tugay veya alay komutanı” şeklinde maddenin değiştirilmesinin,
bir tarafta tugay komutanının denkliğinin diğer tarafta alay komutanı
olmadığının değerlendirilmesini takdirlerinize sunuyorum. “…eşitinin onayı
ile, birinci fıkrada yazılı izinlere ek olarak yedi güne kadar ilave
izin verilebilir. Verilecek bu ilave izinlerin usul ve esasları Genelkurmay
Başkanlığınca belirlenir.” denilmektedir. Ayrıca “Radyoaktif
ışınla çalışan erbaş ve erlere, radyoaktif ışınla yaptıkları bir
yıl hizmete karşılık otuz gün sıhhi izin verilir. Bu hizmetin bir yıldan
az ya da çok olması durumunda verilecek izin
süresi, otuz günlük izin süresi birimine orantılı olarak belirlenir
ve verilir.” denilmektedir. Bu ibarenin, “bir yıla kadar otuz gün,
iki yıla kadar altmış gün” şeklinde olması, bu bölümde çalışanların,
dinlenme ve sağlık kontrollerini yaptıracak yeterli süreye kavuşmalarını
sağlayacaktır. Ayrıca, radyoaktif ışınla hizmet yapan birimlerde
çalışanların bu mağduriyetlerinin hem emeklilik sürelerine değerlendirilmesi
hem de ücret olarak takdir edilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 78’inci
maddesine eklenen fıkrada “Kendilerini askerliğe elverişsiz
hâle getirmeye veya getirtmeye teşebbüs ettikleri mahkeme kararı
ile sabit olan erbaş ve erlerin yargılanmalarına esas eylemleri dolayısıyla
ortaya çıkan rahatsızlıklardan ötürü yatarak gördüğü tedaviler
veya istirahatte ya da
hava değişiminde geçirdikleri süreler muvazzaf askerlik hizmetinden
sayılmaz.” denilmektedir. Bu madde üzerinde fazla bir yoruma girmek
istemiyoruz, ancak, gönülsüz yapılan askerliğin görevde başarıya
vereceği zararın da göz önünde bulundurulması, bu gibilerin mümkün
ise geri hizmetlerde görevlendirilmesi düşüncesindeyiz. Ordumuzda er
ve erbaş statüsünde sözleşmeli muvazzaf askerlik yapan uzmanların
da yaşamakta olduğu sorunlara, bu vesileyle, görevde yükselmede,
özlük haklarındaki sorunlara kadar birçok konudaki dertlerine,
müsaadenizle, dikkatinizi çekmek istiyorum. Profesyonel orduya
geçişte, tecrübeli, eğitimli birliklere
olan ihtiyaçtan kaynaklanan uzman ihtiyacı birçok kaynaktan karşılanmaktadır.
Teknik, sağlık, saha, eğitim alanlarında görev yapan uzmanlar sözleşmeli
olarak çalışmakta ve çalışma süreleri kırk beş yaşına kadardır.
Yirmi yedi yaşında uzman olan bir askerin kırk beş yaşında sözleşmesi
biteceğinden, yirmi yılı doldurmadığı için emekliliği hak edememektedir.
O yaşta performansı düşmüş, yeni bir iş arayıp bulma imkânı olmayan
bu kişi, bu asker, mağduriyetini kendisinden daha önce görev yapan
askerlerde görmekte; bu da, mevcut görev yapan askerler adına, geleceklerini
güven altına alamama noktasında kendilerini endişeye sevk etmektedir.
Bu sürelerin, bu askerlerin gelecek güvencelerini sağlayacak
şekilde belirlenmesini, Sayın Bakanım, Değerli Komisyon buradayken
not almalarını istiyoruz. Uzmanların kendileri,
eş ve çocukları orduevlerinden faydalanamazlar. Bir gün mahkeme
kararıyla hüküm giyseler ordudan atılırlar. Her sözleşme sonunda,
yenilenmeden önce askerî hastanelerden rapor alırlar. Eğer tansiyonu
çıkmışsa, eğer herhangi bir sağlık özrü meydana gelirse, bunlar rapor
alamaz ve ordudan ilişikleri kesilir. Sözleşmelilerle
jandarma uzman çavuşların ise -tabii ki farklı birtakım düzenleme
içerisinde bunlar- mesleğe yeni giren sözleşmeli uzmanla on beş
yıl görev yapmış uzman, uzman erbaşı arasında maaş farkı yoktur. Komisyonun ve Bakanlığın bu hususta da dikkatini
çekmek, bu mağduriyetlerine son vermek noktasında gerekli düzenlemeyi
yaparak Meclise getirmelerini tavsiye ediyoruz. Muvazzaf uzman
çavuşlar üniversite mezunu oldukları halde ortaokul mezunu muamelesi
görmekte, intibakları yapılmamaktadır. Yine bu jandarma uzman çavuşları
iki yıllık yükseköğrenime tabi tutulmuş, polisler ve diğer meslek
gruplarında görev yapanlar intibaklarını aldıkları halde, bu uzman
çavuşlar bu hakları alamamışlardır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demin değerli AK Parti, AKP’nin
sözcüsünün konuşmasında “tek bayrak, tek millet, tek vatan” sözüne,
“tek dil” sözünü de Milliyetçi Hareket Partisi olarak eklemek istiyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Her Türk, değerli
milletvekilleri, asker doğar. Emanet aldığımız cumhuriyeti yüceltmek
ülküsünü taşıyan her Türk vatandaşı okumak, iyi bir eğitim alarak
hizmet etmek ister. Bu hizmette gençlerin önünü açmak hepimizin görevidir.
Barışta savaşa hazır olmayanlar barışı hak edemezler. Türkiye, etrafı
tehditlerle çevriliyken, bir de içeriden yapılan ihanetler eklendiğinde,
Türk Silahlı Kuvvetleri, hedefe, bölgeye, amaca uygun yapılanan
birlikleriyle gerekeni yapma mücadelesine girmiştir. Mete Han’ın
ordusunun, Mustafa Kemal’in askerlerinin birikimini, tecrübesini,
sabrını hiç kimse sınamaya kalkmamalıdır. Yurt içinde insanına
haklı olarak güvenmenin sonucu alçakça ihanete maruz kalmasını
hiç kimse zafiyet olarak değerlendirmemelidir. Bu topraklarda doğan
her Türk, eğitimi, yaşı ne olursa olsun, milletin birliği, vatanın
bütünlüğü mevzuubahis olduğunda teferruatla
uğraşmaz ve gereğini yapar. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Geçtiğimiz günlerde bir baba şöyle diyordu ekranlarda: “Allah’ıma
çok şükür, oğlum şehadet şerbetini içti. Ne mutlu
bana, ben şehit babasıyım.” Tunceli’de şehit düşen Sarıkamışlı Mehmetçiğin
babası Tunceli Jandarma Alay Komutanına yazdığı mektupta “Sayın
Komutanım, oğlum kendi topraklarımızda alçakça bir saldırıya maruz
kalarak şehit oldu. Vatan sağ olsun. Ancak, oğlum askerliğini tamamlayamadı.
İzin verin, müsaade edin, ben gelip oğlumun geri kalan askerliğini
tamamlayayım.” diyor. Bu vatanda babalar bu ruhta, bu inançta olduğu
sürece, analar daha ne Mehmetler doğurur değerli milletvekilleri.
O anaların ahı bu alçaklığı yapanları, onlara
destek olanları kahreder. Terör adıyla uğradığımız
hain saldırılar karşısında yüce Meclisin acısını paylaşıyorum.
Meclis gereğini yapmış ve Hükûmete tezkere
için yetki vermiştir. Birileri Hükûmetten, Hükûmet denizaşırı ülkelerden müsaade ve izin alma
gibi kamuoyunda yer alan, ama hiç asla yakıştıramadığım ve inanmak
istemediğim ve Türkiye’de böyle bir halk desteğiyle iktidara gelmiş
partinin, kanayan bu yarayı dindirmesi, bu azan terörü bitirmesi,
bunların odaklarına, başlarına kâbus gibi çökmesi için gereğini
yapacağına, şehit analarının yüreklerini soğutacağına bütün
kalbimizle inanıyoruz. Gereği er ya da geç yapılacak,
kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin lojistik kaynağı olan askerlik ve askerlik hizmetinin
daha sağlıklı yürütülmesi için hazırlanmış kanun tasarısına grubumuz
olarak olumlu oy vereceğimizi ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bulut. Şahısları adına
söz talebi vardır. İsmail Göksel,
Niğde Milletvekili. Buyurun Sayın
Göksel. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda kişisel gözlemlerimi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan
önce, bu kutsal vatan topraklarında canlarını feda eden şehitlerimize
Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum,
zira, onlar millete mal olmuşlardır. Gazilerimize minnet, onları
yetiştiren ailelerine şükranlarımı sunuyorum. Şu anda vatan topraklarını
sınır boylarında koruyan, kollayan yüce Türk ordusuna ve onunla
birlikte çalışan güvenlik kuvvetlerine, erinden generaline kadar
herkese minnet duygularımı bu kürsüden ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
yeniden revize edilen Askerlik Kanunu’muz,
günün şartlarına göre vatandaşın işlemlerinde kolaylık sağlaması,
vatandaşın mağduriyetlerinin önlenmesi, bunun yanında ordu disiplininin
bozulmaması açısından da gerekli olan düzenlemelerdir. Getirilen söz
konusu düzenlemelerde, bundan önce mevcut uygulamada, lisans eğitimini
tamamlayan yükümlülerin, askerliklerine karar aldırdıktan sonra,
sekiz ay ile on beş ay arasında değişen sürelerde askere alındıkları
bilinmektedir. Bu sürelerin çeşitli mağduriyetlere yol açtığı
görülmüş, Bakanlığımız, bu mağduriyetleri giderme yönünde yeni
düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. Bu süre içerisinde staj, yüksek
lisans, master, doktora ve ihtisas sınavları
yapıldığında, yükümlülerden bir kısmı usulsüz raporlar alma yoluna
gitmekteler. Bunun da soruşturması ve cezalandırılması mağduriyetlere
yol açmaktadır. Öte yandan da, zamanı kaçırdıklarından, bakaya kalma
durumunda olduklarından, Askerî Ceza Yasası’na göre haklarında
dosya düzenlenmekte ve savcılıklara sevk edilmektedir. Uygulamadan
doğan bu işlemlerde, yükümlülere, artık -lise ve dengi okul mezunları
ile iki üç yıllık yüksekokul mezunları gibi- mezuniyetlerini müteakip
iki yıl master, yüksek lisans, doktora ve yurt
dışı eğitimden sonra, denklik işlemlerini tamamlamak için ayrıca
bir yıl daha ilave süreler verilmektedir. Tabii, bu süreler, mezuniyetlerden
sonra başladı. Biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımdan bazıları,
işte, ara verenler, sınıfta kalanlar mevzularından söz ettiler,
haklılar. Onlarda da, biz buradaki mezuniyetten itibaren süreyi
işletiyoruz. Dolayısıyla, öyle bir mağduriyet de söz konusu olmayacaktır
diye düşünüyoruz. Değerli milletvekilleri,
1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 78’inci maddesinde, uygulamada
üç aya kadar olan hava değişimleri, yani, peyderpey bile olsa, toplamı
üç ayı geçmemek üzere hava değişimleri askerlikten
sayılmakta. Hastaların tedavi edildikleri süreler, hastanede
yattıkları süreler de askerlikten sayılmakta. Bu maddeye ek olarak
getirilen fıkrada, kasti olarak kendisini askerliğe yaramaz hâle
getirmeye ya da getirtmeye… Bazen can kıymetli
oluyor, kendisi getiremiyor, bir başkası tarafından bu fiili işletmeye
çalışanlar olabiliyor. İşte, kendisini askerliğe yaramaz hâle getirmek
suçunun yanında, buna teşebbüs etse dahi, bunun varlığı, kastı
araştırılıyor, dosyalar düzenleniyor, askerî mahkemelerde yargılanma
yoluna gidiliyor, Askerî Ceza Kanunu’nun 81’inci maddesinin,
ikinci fıkrasına, birinci fıkrasında da belirttiği gibi, kısmen
de olsa bu hizmetten geri kalanlar cezalandırılıyor. İşte, bu cezalandırma
esnasında da, kişinin kastı ortaya çıkıyor. Bu kasıttan dolayı
da, tedavide geçen süreleri, üç ay bile olsa geçen hava değişim süreleri,
normal askerliğinin üzerine devam ettiriliyor. Yani, sen bu eylemi
yapmazdan önce neredeysen, cezanı çektikten sonra olduğun yerden
tekrar başlayıp askerliğini bitireceksin arkadaş, sahtekârlığa
gerek yok diyoruz. Bu tür fiilleri
işleyenlerin tedavileri kısa sürede sonuçlandırılmadığından,
tedavi ve hava değişimi süreleri devam ederken çoğu kez askerlik
süreleri de bitmiş oluyor. Bir bakıyorsunuz, hava değişiminde, askerlik
şube başkanı ya da kıta komutanı kendisinin
tezkeresini doldurup doldurmamakta ya da
gönderip göndermemekte tereddüt yaşıyor. Hatta, tedavileri devam
ettiğinden, hava değişimleri de bitmediğinden, tezkere verilse
bile, askerlikten sonra askerlik şubeleri kanalıyla, silsile yoluyla,
bağlı oldukları askerî tedavi kurumlarında tedavileri de devam
ettirilmektedir. Buradaki amaç, arkadaşlar, suistimali
önlemektir, normal askerliğini yapan evlatlarımıza ceza değildir,
suistimali az da olsa bilerek veya bilmeyerek
işleyenleri cezalandırmak ve onlara kötü örnekleri, kötü emsalleri
yok etmeye yöneliktir. Aynı zamanda, bu kötü emsaller ordunun disiplinini
bozmaktadır ve disiplinin sarsılmasına fırsat vermeyecek düzenlemeler
getirilmiştir. Değerli milletvekilleri,
bu kanun içerisinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda 103
ve Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 126’ncı maddesindeki
memurların, silahlı kuvvetlerde de rütbeli şahısların radyoaktif
ışınlarına maruz kalan çalışmalarda çalıştıkları sürelerde, normal
yıllık izinleri, mazeret ve normal izinlerinin dışında yılda bir ay
kadar daha ilave -radyoaktife maruz kaldığından dolayı- izin veriliyor.
Ama, bu personelin yanında yardımcı eleman olarak erbaş ve erlerimiz
de çalıştırılıyor, hatta onlardan daha uzun süreli de kalabiliyor.
Onlara özel beslenmeler de uygulanıyor, diğer yasalarımıza göre.
İşte, askerlerimiz, yanındaki amirinin, astsubayının, uzmanının,
komutanının, doktorunun yanında çalıştığı askerimiz, çavuşumuz,
onbaşımız, erimiz aynı haklara sahip olsun, aynı beslenmeye tabi
tutulsun, yılda bir ay ilave izin verilsin denilmektedir. Bu eşitlik
diğer sivil memurlar ve rütbeliler yönünden de sağlanmış olmaktadır.
E, bu hizmet bir yıldan az olursa, örnek: Altı ay çalışmış, o zaman da
on beş gün; üç ay çalışmış, bir hafta; bir ay çalışmış, e, o zaman orantı
kuracaksınız, bir yılda otuz gün ettiğine göre bir ayda şu kadar
eder şeklinde ilave bir izin verme yetkisine gidilmektedir. Değerli arkadaşlar,
askerliğin temeli disiplindir. Kanunlara, nizamlara ve amirlere
mutlak itaati içeren disiplinin tarifinde, disipline tam uyan personel
ile disiplini ihlal eden personel arasında iyi yönde olanı teşvik
edici, diğerlerini de özendirici olması gerekmektedir. Disiplinin
temininde, amirlerin elindeki ceza yetkisi yanında, bir de ödül yetkisi
verilmektedir. Zira, disiplini bir terazi kabul ederseniz, amirin
bir elinde ceza yetkisi, bir elinde mükafat yetkisi olarak verilmiştir.
BAŞKAN – Sayın
Göksel, bir dakika ilave ediyorum, tamamlayın lütfen. İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Bu mükafat yedi gündür arkadaşlar. Yedi gün mükafatı
alacak askerin hiçbir disiplin cezası almamış olması şarttır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Silahlı Kuvvetlerimizin en üst seviyede
disiplin içerisinde, barışta ve savaşta, her zaman ve her yerde harbe
hazırlanmasından, bu çatı altındaki tüm milletvekilleri olarak,
ortak sorumluluğumuz vardır. Yüce Atatürk’ün deyimiyle “Ordumuz,
Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş bir ifadesidir.”
Bu çelik gibi bir irade, çelik gibi bir disiplinle olur. Başta Silahlı
Kuvvetlerimiz olmak üzere tüm milletimize bu Kanun’un hayırlı olmasını
diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Sağ olun, var olun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Göksel. Şahsı adına söz
talep eden Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt
Akgün. Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 52 Sıra Sayılı
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri,
konuşmama, devletimizin varlığı, vatanın bölünmez bütünlüğü,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için canını siper etmekten çekinmeyen
tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve gazilerimize
minnet duygularıyla başlamak istiyorum. Merhum Akif’in
dizelerinde ifade ettiği gibi, toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Türk milleti tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de kutsal saydığı
vatan, millet, devlet, bayrak, din gibi değerler için bütün varlığını
ortaya koymaktadır. Türk milleti
için asker ocağı, aynı zamanda peygamber ocağıdır. Herhâlde “Her Türk
asker doğar.” atasözü de bu esastan hareket etmektedir. Dünyanın
başka bir coğrafyasında çocuklarını askere, düğün yapar gibi, davulla
ve zurnayla gönderen başka analara ve babalara rastlamak herhâlde
mümkün değildir. Yine bizim kültürümüzde
üç kimseye kına yakılmaktadır: Kurbanlık koça, gelinlik kıza ve askere
giden Mehmetçiğe. Kurbanlık koça, Allah yolunda kurban edildiği
için kına yakılmaktadır, gelinlik kıza, ailesine kurban olması
için kına yakılmaktadır, askere giden Mehmetçiğe ise, vatan uğruna
kurban olması için kına yakılmaktadır. Kültürümüzde
bir gencin evlilik ve iş kurması bile vatani hizmetini tamamlamasına
bağlı kılınmıştır. Büyüklerin en önemli dostluk ve hatıralarını
askerlik yıllarında edindiğini unutmamak gerekir. Asker arkadaşlığı
yıllarca unutulmaz. Gencecik bedenler şehit olduğunda bile analarımız
“Vatan sağ olsun” diyecek kadar metanetlidir. Acaba kaç millet, ölen
askerini “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” diyerek uğurlar? Şehitlerin
Allah katında ölmediği, bilakis Allah katında diri olduğu ve bizim
göremediğimiz, Kur’an-ı Kerim’de de ifade
edilmektedir. Şehitlik, dinimizde, peygamberlikten sonra en önemli
makamlardan biri olarak ifade edilmektedir. Yaşadığımız
bu zorlu coğrafyada Türkiye süper bir güç olacaksa bunun yolu, tam
demokrasi, büyük ekonomi ve güçlü ordudan geçmektedir.
Bu nedenle Türk milleti askerine toz kondurmaz. Yapılan tüm kamuoyu
yoklamalarında ordumuzun en güvenilir kurum olarak görülmesi
bundandır. Ancak, milletimiz, ordumuzun siyasete müdahale etmesini
de kesinlikle tasvip etmez. Bu kutsal değerlere sahip Türk milletinin
“tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil” ilkesi etrafında, barış
ve kardeşlik içerisinde ilelebet yaşayacağına ve muasır medeniyet
seviyesinin üzerine çıkacağına inancım tamdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı aslında
kısa bir tasarı olup beş maddeden ibarettir. Bu tasarıda, belli şartlar
dahilinde, askerliğin tehiri düzenlendiği gibi, hizmet sırasında
başarı gösteren er ve erbaşlara ödül verilmesi de düzenlenmektedir.
Ayrıca, kendini askerliğe elverişsiz hale getirenlerin veya teşebbüs
edenlerin, tedavi veya istirahatta oldukları veya hava değişiminde
geçirdikleri sürelerin askerlik hizmetinden sayılmayarak bahse
konu olayların azaltılması amaçlanmaktadır. Askerliğin temeli
disiplindir. Disiplinsizlik gösteren askerlerin cezalandırılması
yanında, başarı gösterenlerin ödüllendirilmesi de yapılan hizmetin
bir gereğidir. Görüşülmekte olan tasarı ve birleştirilen teklifin
amacı, aslında gerekçede de ifade edildiği gibi, disiplindir. Tasarının hayırlı
olmasını diler yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Akgün. İç Tüzük’ün 81
ve 60’ıncı maddelerine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. Buyurun Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nı görüşmekte olduğumuz bu zaman dilimi içerisinde,
ne yazık ki, bölücü hainlerin kalleşçe saldırıyla gencecik fidanlarımızı
şehit vermeye devam ediyoruz. Buna mukabil, 17 Ekimde milletimizin
ve Meclisimizin büyük bir desteğiyle almış olduğunuz tezkere neticesinde
21 Ekimde kamuoyuna yansımış olan sınır ötesi harekât ile ilgili
olarak Hükûmetinizin Genelkurmaya bir yazı
gönderdiği, ancak 1 Kasımda, Genelkurmay Başkanımızın “siyasi direktif
bekledikleri” yönündeki haberler basın organlarında yer almıştır. Bu hususlar çerçevesinde,
söz konusu sınır ötesi operasyonla ilgili olarak, Genelkurmaya, Hükûmetiniz tarafından siyasi bir direktif verilmiş
midir verilmemiş midir? Verilmemiş ise ne zaman verilmesi düşünülmektedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, Tayyip Erdoğan’ın oğlunun rapor alarak askere
gitmediği bilinmektedir. Bu rapor hangi hastalıktan dolayı alınmıştır?
Aynı hastalıktan mustarip olanların da
askere gitmesini engelliyor mu? Ayrıca, bu konuda
Sayın Bakanlık, askere gitmemek için rapor alan kişileri, belli bir
süre geçtikten sonra, bunların askerliğe elverişli
olup olmadıkları konusunda tekrar askerî hastanelere getirip,
hastalıklarının devam edip etmediği konusunda yeni bir muayene
yapmayı düşünüyor mu? Eğer bir muayene düşünüyorsa, bu ikinci muayenede
hileli olarak rapor aldığı sabit olan bu gibi kişiler için de ayrı
bir cezai müeyyide uygulamak istiyor mu, bunu belirtmek istedim. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Sayın Çelik, buyurun
lütfen. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Efendim, ben, özellikle konuşmacıların, sayın milletvekillerimizin konuşmalarını dikkatle
takip ediyorum. Şimdi, burada, yapılan konuşmada, son iki milletvekilimizin
görüşlerine yürekten katılıyor ve kendilerini alkışlıyorum.
Çünkü “tek devlet, tek bayrak, tek
dil, tek millet; ordu-millet; toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır;
ordular Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş
bir ifadesidir” sözlerini büyük Atatürk’ün ifade ettiler. Burada,
acaba -Sayın Millî Savunma Bakanımıza soruyorum- böylesine güçlü,
millî devletimizi ifade eden bu konuşmalara Sayın Hükûmet
-Başbakan da dâhil olmak üzere- katılıyorlar mı, onu sormak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik. Sayın Karayel.
YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma üç soru
sormak istiyorum. Profesyonel orduya
geçiş çalışmaları ne durumdadır? Şu ana kadar
kaç sözleşmeli profesyonel eleman kayıt altına alınmıştır? Terörle
mücadele konusunda uzmanlaşmış personellerden özel kuvvetlerle
ilgili bir terörle mücadele birliği oluşmuş mudur? Bunlarla ilgili
bilgi almak istiyorum. Bir de yüksekokul
mezunlarının ücreti karşılığı kısa dönem askerlik yapması konusunda
bir çalışma var mıdır? Aracılığınızla bunları arz etmek isterim. Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakan, on
dakika süreniz var. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Tankut’un sorusu, kanunumuzla alakalı bir soru
değildir. Ancak, şunu ifade edeyim: Tezkere, Savunma Bakanlığı tarafından
Meclise getirilmemiştir, Dışişleri Bakanlığı tarafından getirilmiştir.
Tezkerenin uygulanmasıyla ilgili hususta Bakanlığımız herhangi
bir görev sahibi değildir. METİN ERGUN
(Muğla) – Hükûmet Sayın Bakan! Hükûmet! MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Kanunumuzla da, bugünkü görüştüğümüz
kanunla da bir ilgisi yoktur. Sayın Genç’in
sorusuna vereceğim cevap… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Hükûmet
adına sordu size. BAŞKAN – Lütfen,
Hatibe müdahalede bulunmayın. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Genç’in sorusuna vereceğim
cevap… Herhâlde bir başkasının özel hayatıyla ilgili konuyu -bir
Başbakanın oğlu dahi olsa- burada açıklamam, devletin kayıtlarına
dayanarak açıklamam kendisi tarafından da tasvip edilmez. Çünkü, Danıştayda çalışmıştır, bu konuları biraz bildiğini
zannediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Özel hayatla ilgili değil, merak ediyoruz Sayın Bakan. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
– Askere gidecekler var Sayın Bakan. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Çelik’in konuşmasında…
Evet, elbette burada vatanımızın, devletimizin, bayrağımızın övgüleriyle
dolu olan konuşmalara katılmamak mümkün değil, gönülden katılıyoruz
elbette, katılmayanımız da var mı bilmiyorum. Sayın Karayel’in
sorusu profesyonel orduya geçişle ilgili.
Bundan zannediyorum sekiz sene evvel profesyonel orduya geçilmeyle ilgili bir kanun çıktı. Bununla ilgili
kadrolar alındı, bu kadroların bir kısmı doludur bir kısmı boştur.
Bu boş olan kadrolara da yeniden atamalar yapılmaktadır. Bu atamalar
tamamlandığı zaman, zannediyorum sayı 40 bin civarında olacaktır.
Böylece profesyonel orduya geçişte önemli
bir adım atılmış olacak. Şu anda kesin bir rakam verme imkânımız yok.
Jandarma Genel Komutanlığınınki ayrı, Kara Kuvvetlerininki ayrıdır.
Jandarma Genel Komutanlığına ayrı çalışma var, Kara Kuvvetlerine
ayrı var; ayrıca, bildiğiniz gibi, polis özel kuvvetleri de ayrı
olarak görev yapmaktadır. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ASKERLİK
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1-
21/06/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 36 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Dört yıl ve daha
uzun süreli yüksek öğretim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu
kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri,
istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar,
yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir
edilebilir. Yurt dışındaki öğrenim kurumlarından mezun olanlara,
talepleri halinde, denklik işlemlerini tamamlayabilmeleri için
ayrıca bir yılı geçmemek üzere sevk tehiri
hakkı tanınabilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Millî Savunma Bakanlığınca
belirlenir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur. Şahsı adına,
Niğde Milletvekili Sayın İsmail Göksel’in
söz talebi vardır. Sayın Göksel… İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Efendim, biraz önce izah ettim geneli hususunda, konuşmuyorum. BAŞKAN – Peki. Ayşe Türkmenoğlu,
Konya Milletvekili… Yok. Madde üzerinde
söz isteyen yok. Madde üzerinde
soru-cevap kısmına geçiyoruz. On dakikalık
süre içinde soru ve cevap işlemini gerçekleştireceğiz. İlk söz Sayın Ünlütepe’nin… HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Aracılığınızla,
Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Ekim ayı içinde yurt dışına
asker gönderilmesi konusunda karar verilmiştir. Sayın Bakan, biraz
önce, bu tür önerinin Dışişleri Bakanlığınca getirildiğini,
Millî Savunma Bakanlığını ilgilendirmediğini belirtmiştir.
Hâlbuki, Anayasa’mızın 112’nci maddesi gereği “Bakanlar Kurulu,
bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur” der. Siz de Sayın Bakan,
bu Hükûmetin Bakanlar Kurulu üyesi olduğunuza
göre, Anayasa’nın 112’nci maddesi fıkrası gereğince bu soruyu bildiğiniz
şekilde yanıtlamanız gerektiği kanaatindeyim ve bu soruyu tekrar
ben size soruyorum. Bu tür bir işlemin yerine getirilmemesinde
acaba niçin bir savsaklama yöntemine gidiliyor? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, ben size şunu arz etmeye
çalıştım. Süreç devam ediyor, ancak tezkereyle ilgili işlemleri
Dışişleri Bakanlığı takip ediyor. Dışişleri Bakanlığının sorumluluğu
altında. Ona sorarsanız ondan cevap alabilirsiniz. Benim sorumluluğum
altında olmayan bir işte bana verilmiş görevleri elbette… 112’nci
madde Bakanlar Kurulunu, orduyu savaşa hazırlamakla görevli kılıyor,
bunda benim de görevim var. Görevimi en iyi şekilde yerine getirmeye
çalışıyorum, Bakanlığım yerine getirmeye çalışıyor. Bunda hiç
şüpheniz olmasın. Ancak tezkerenin siz yazışmasını soruyorsunuz.
Tezkerenin yazışması bizim Bakanlıktan geçmiyor,
bunu arz ettim, yoksa süreç devam ediyor. Hangi Bakanlığın yazışmasından
geçiyorsa, hangi kurumların yazışmalarından
geçiyorsa, onlar buna cevap vermekle mükelleftirler.
Benim imzamdan geçmeyen bir hususu ben size
arz edemem. Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde
iki önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 52 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinde geçen
(bir) ifadelerinin (iki) olarak değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: TBMM Başkanlığına 52 sıra sayılı
yasa tasarısının 1’inci Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ediyoruz. Madde 1- Dört
yıl ve daha uzun süreli yüksek öğretim kurumlarından yahut bunların
dengi olduğu kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere
sevkleri, istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren üç yıla
kadar, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise 2 yıla kadar tehir
edilebilir. Yurt dışında öğrenim kurumlarından mezun olanlara, talepleri
halinde, denklik işlemlerini tamamlayabilmeleri için ayrıca 2
yılı geçmemek üzere sevk tehiri hakkı tanınabilir.
Buna ilişkin usul ve esaslar Millî Savunma Bakanlığınca belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Katılmıyor.
Hükûmet önergeye katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Katılmıyor.
Gerekçeyi mi
okutalım? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçenin okutulmasını istiyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Eğitim için süre
yetersiz olduğundan yeterli sürenin verilmesi maksadıyla. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 52 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinde geçen
(bir) ifadelerinin (iki) olarak değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim. Kamer
Genç Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Katılmıyor.
Buyurun Sayın
Genç. Beş dakika süreniz
var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim önergem, burada geçen
bir yılı iki yıla çıkarmaktır. Malumunuz, yüksekokulu bitiren ve
yurt dışında öğrenim gören gençlerimizin hemen askere alınması onlar
için bir sıkıntı yaratabilir. Zaten “edilebilir” diyor. Yani maddedeki
ibare “edilebilir.” Eğer yüksek lisansı bitiren veya yurt dışında
yüksek eğitim görüp de Türkiye’ye gelen bir askerlik yükümlüsü,
kendisi isterse zaten hemen askere gidebilir. Ama olabilir ki bunun
işte memuriyete hazırlanması, imtihana girmesi, belli bir kamu
görevine girmesi için belli bir zamana ihtiyacı olabilir. Bunu da
idareden talep eder ve buna, bence bu olanağı tanımak lazım. Ama tabii
ilgili kurum niye karşı, onu bilmiyorum. Biraz önce Sayın
Bakana sorduğum soruda diyorum ki: Tayip Erdoğan Başbakandır. Şimdi,
Türkiye’de, dünyada yönetici sınıfta olan insanların aile hayatının
gizliliği yoktur. Yani, kamuoyunda eğer bir cumhurbaşkanının, bir
başbakanın veya bir bakanın oğlu rapor almış, askere gitmiyorsa,
burada kamuoyunda ciddi bir kuşku vardır “acaba” diye. Acaba bu rapor
hakikaten hakkıyla mı alında, yoksa alınmadı? Yani, biz diyoruz ki
bu “acaba”yı kaldırmak lazım. Hangi hastalıktan dolayı bu rapor
alınmış? Bunu açıklayın. Bir de benim sorumun
devamı var Sayın Bakan. Diyorum ki: Hasbelkader rapor alıp da askere
gitmeyen çok insan var. Bir süre sonra bu kişileri tekrar getirelim,
sevk edelim askerî hastanelere, bunlar hakikaten hasta olarak mı rapor
almışlar, yoksa torpil olarak mı almışlar? Hiç olmazsa bu kanuna bunu
da bir ilave edelim. Yani, önemli olan sahtekârlıkları önlemek değil
midir? Eğer sahtekârlıkları önlemek istiyorsanız, birtakım üst makamlarda
olanların veyahut da para sahibi olanların böyle görevlerden kaçmaması
için böyle bir müeyyide koyarsak… Yani, mesela, sahte rapor almış
veya doğru rapor almış, askere gitmiyor. Üç sene sonra bunu tekrar
getirelim, bir askerî hastaneye, muayeneye sevk edelim. Bu defa,
yani bir kurul bunu muayene etsin, bir tek tabip değil de. Hiç olmazsa
o zaman kamuoyunda kuşku da kalkar. Herkes de der ki: “Yahu tamam, yani,
bu hakikaten askere gitmemek için sahte rapor almamış, kaçmak için
sahte rapor almamış, çürük raporu almamış, gerçek rapor almış. Yani, şimdi her
şeyin doğrusunu yapmak en iyi şey değil midir? Biz doğrusunu söylüyoruz,
hâlâ doğrusunu yapmak istemiyorsunuz. Ben anlamıyorum yani. Bu kadar
doğrulardan kaçmanın da size ve kaçanlara ne fayda sağlayacağını
tahmin etmek zor. Benim önergem
bence yerinde bir önerge. Yani, bir yılla iki yıl arasında çok fazla
bir fark yok. Nitekim, birinci fıkrada “İki yıla kadar.” diyorsunuz.
Dört yıllık yüksekokul mezunları yüksek lisans görenlerle yurt dışında
eğitim görüp de Türkiye’ye dönenlere de iki yıllık bir süre tanıyalım.
Onlar da o iki yıllık süre içinde kendi durumlarını, hayatlarını,
geleceğini organize etsinler. İmtihana hazırlanacaksa imtihana
hazırlansın, belki doktorayı yapacaksa doktora yapsın. Bu gibi
şartları tanıyalım gençlerimize. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 1111 sayılı
Kanunun 77 nci maddesine aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir. “Askerlik hizmetinin
gerektirdiği görev ve yükümlülükleri yerine getirme konusunda
gayret ve çalışmaları sonucu emsalleri arasında üstün başarı gösteren
erbaş ve erlerden, muvazzaf askerlik hizmetleri boyunca, disiplin
amiri, disiplin mahkemesi veya askeri mahkemelerden herhangi bir
ceza almamış olanlara, asgari Tugay Komutanlarının (Deniz Kuvvetleri
ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığında
eşidi), Sahil Güvenlik Komutanlığında Alay
Komutanı veya eşidinin onayı ile birinci fıkrada
yazılı izinlere ek olarak yedi güne kadar ilave izin verilebilir.
Verilecek bu ilave izinlerin usul ve esasları Genelkurmay Başkanlığınca
belirlenir. Radyoaktif
ışınla çalışan erbaş ve erlere, radyoaktif ışınla yaptıkları bir
yıl hizmete karşılık otuz gün sıhhi izin verilir. Bu hizmetin bir yıldan
az ya da çok olması durumunda verilecek izin
süresi, otuz günlük izin süresi birimine orantılı olarak belirlenir
ve verilir.” BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz isteyen gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi, Buyurun Sayın
Sipahi. Söz süreniz on
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkanım, daha önceki haftalarda
da aynı görevi yaptınız, ancak, sizin bu görevi yerine getirdiğinizde
ben ilk defa söz aldığım için bir Türk hanımefendisini, yiğit bir Mustafa
Kemal kızını o makamda görmekten duyduğum gururu belirtir, saygılar
sunarım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ben 2’nci maddeyle
ilgili konuya geçmeden önce, müsaade ederseniz,
bir başka konuya değinip daha sonra bu yasanın 2’nci maddesine değineceğim.
Efendim, değerli
bir milletvekilimiz tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak konusundaki
sloganı sıralarken burada, tek dil konusunu unuttular. Ben bunu sadece
bir unutkanlık olarak algılıyorum. Aksini zaten eski bir silah arkadaşıma
yakıştırmam mümkün değil. Ancak, bir konuyu hatırlatmakta yarar
var. AKP, seçimlerden önce de bu sloganı seçim sloganı olarak kullandığında
her nedense gene ilk dört madde sıralanmış, fakat billboard’larda
tek dil konusu gene unutulmuştu. Bunu da bir unutkanlık olarak kabul
edip dikkatlerinize sunuyorum. Ben burada bir
konuya değinmek istiyorum. 1995 yılında gene terörle mücadeledeki
çok hassas bir dönemi yaşadığımız, onlarca şehit verdiğimiz bir dönemde
böyle bir slogana ihtiyaç duyulmuştu. O zaman Genelkurmay Başkanlığı
karargâhında görevliydim. O zaman benim ve benim yanımda çalışan
bir kurmay albay arkadaşımızın bu konudaki bir teklifi olarak, ilk
defa 1995 Kasım ayındaki şûrada, bu beş maddeden oluşan ve ülkenin
millî birlik ve bütünlüğünü temsil eden sloganı kullandık. Bu slogan,
daha sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamına mal oldu, bir müddet
sonra da Türk kamuoyuna mal oldu. Ben, böyle bir sloganın içerisinde,
daha evvel, yaratıcısı olarak görev yaptığım için bunun haklı gururunu
duyuyorum. Ancak, sizlerden istirham ediyorum, bu beş slogan ancak
bir arada olduğu zaman bir anlam ifade ederler. Aksi halde -sizleri
tenzih ediyorum- devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne
kasteden bazılarının ekmeğine yağ sürersiniz, hepinizi tenzih
ediyorum. Lütfen bundan sonra, tek vatan, tek devlet, tek millet, tek
bayrak ve tek dil unsurlarını… (MHP sıralarından alkışlar) ...hiçbirisini
unutmadan, hepsi bir arada söylerseniz, bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne
en büyük hizmeti yaparsınız inancındayım. Bundan sonra da doğru kullanılacağı
inancımı tekrarlamak istiyorum. Şimdi geliyorum,
bu konudaki, kanunun 2’nci maddesine. Ben 2’nci maddede iki hususu
tenkit edeceğim: Bunlardan bir tanesi, bir yetkinin iki ayrı makamda,
iki değişik unsur tarafından, iki değişik komuta kademesi tarafından
kullanılmasındaki çarpıklık ve tenakuzdur. Nedir o? Sahil Güvenlik
Komutanlığında alay komutanı ve eşiti aynı yetkiyi kullanırken,
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığında
bu yetki tugay komutanı seviyesinde kullanılmaktadır. Askerlikte
esas: Eşit makamlar eşit yetkileri kullanırlar. Eğer eşit makamlar
eşit yetkileri kullanmazlarsa askerliğin eşitlik ilkesine, temel
ilkelerine, temel yapısına darbe vurulur. Ben bu konuyu Millî Savunma
Komisyonunda dile getirdiğimde, Sayın Bakan, hatırlıyorum, “Sahil
Güvenlik Komutanlığımızın henüz oturmuş bir teşkilatı olmadığı
için böyle bir ifade kullandık ancak ileride belki bunu değiştirme
ihtiyacı da ortaya çıkabilir.” şeklinde haklı bir cevap vermişlerdi.
O hâlde, ben bu işi basitleştirelim diyorum ve konunun şu şekilde ele
alınmasını teklif ediyorum: “Bu konuda bir ceza almamış olanlara,
asgari tugay ve alay komutanlarının (Deniz, Hava Kuvvetleri, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında eşiti)” şeklinde,
hepsinin aynı ibare içerisinde “alay ve tugay” olarak aynı ibare içerisinde
toplanmasını, böylece, hem eşit komuta kademelerinde eşit yetkinin
kullanılması şeklinde bir basitlik sağlanmasını hem de Sahil Güvenlik
Komutanlığının ileride bir teşkilat değişikliği nedeniyle alay
eşitinden tugay eşitine geçilmesi hâlinde
herhangi bir ilave yasa çıkarma veya yasa değişiklik teklifi ortaya
çıkmaması konusunda bir kolaylık sağlayacağı inancındayım. Onun için, birinci
söyleyeceğim bu konudaki husus, bu eşit makamların eşit yetkiler
kullanması şeklinde, hem üç kuvvet hem Jandarma Genel Komutanlığı
hem de Sahil Güvenlik Komutanlığında bu yetkinin tugay ve alay seviyesinde
kullanılması şeklinde bir değişikliğin yüce heyet tarafından kabulüdür.
Bunun bir gerekçesi
daha var -onu da AKP’deki sayın askerî hâkimlik
görevini yerine getirmiş meslektaşım muhakkak bilecekler- burada
bir “disiplin mahkemesi” tabiri var. Yine, kendilerinin malumu,
disiplin mahkemeleri de silahlı kuvvetlerde tugay ve alay seviyesinde
bulunur. Dolayısıyla, disiplin mahkemesi eğer bu konuda bir ölçü
birimi olacaksa, gene bu ölçü birimine uygun olarak tugay ve alay
eşitliği birimlerinin birlikte kullanılmasının tabir olarak yararlı
olacağı inancındayım. Gelelim, aynı,
2’nci maddenin son fıkrasındaki hususa: “Radyoaktif ışınla çalışan
erbaş ve erlere” diye başlayan bir madde var ve onlara, sivildeki
benzerleri gereğince, hizmetlerine karşılık otuz gün bir sıhhi
izin verilir. Bu, bir yıldan az veya çok olması hâlinde de orantı dahilinde
bir izin verilir konusu gayet doğal olarak yerine getirilmiş. Buna
bir itirazım yok ancak bunun başına “Kadro görevi olarak bu radyoaktif
ışınla çalışan erbaş ve erlere.” şeklinde… “Kadro görevi olarak”
şeklindeki üç kelimenin ilave edilmesi görüşüm olacak. Şunun için:
Eğer, biliyorsunuz, askerlikte böyle bir görevde bir erbaş ve eri çalıştıracaksanız
iki şart aranır. Birincisi daha evvel, sivilliğinde, aldığı eğitim
gereğince böyle bir yerine getirebilecek yetkide olup olmaması
konusu; ikincisi, eğer bu şekilde bir kadro görevi yoksa böyle bir görevde
zaten o erbaş ve eri çalıştıramazsınız. Dolayısıyla, buraya “kadro
görevi” şeklinde bir kelime topluluğu ekleyecek olursanız, bu,
hem uygulayıcılara kolaylık sağlar hem de bu radyoaktif ışınla görev
yapan servislerdeki -birkaç günlük, geçici olarak bu işlere vekâlet
etme veyahut da haberci, kayıtçı, yazıcı gibi- esasında direkt olarak
radyoaktif ışınla muhatap olmadıkları hâlde aynı serviste çalışanların
da bu işten haksız yere faydalanmaları gibi bir sakınca ortaya çıkabilir,
eşitlik ilkesi bozulur ve konu suistimal edilebilir.
Bu nedenle, bu
fıkranın da “kadro görevi olarak radyoaktif ışınla çalışan erbaş
ve erlere” şeklinde başlamasını teklif ediyorum. Sizlere arz ettiğim
2’nci maddeyle ilgili her iki konuda da gerekli değişiklik önergemiz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Komisyon ve ilgili Sayın
Bakanımıza takdim edilmiştir. Sözlerime son
veriyorum. Yüce Meclise
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sipahi. Gruplar adına
başkaca söz talebi yoktur. Şahsı adına,
İsmail Göksel, Niğde Milletvekili. Sayın Göksel... Mehmet Alp, Burdur
Milletvekili. Sayın Alp... MEHMET ALP (Burdur)
– Konuşmayacağım efendim. BAŞKAN – Konuşmayacak.
Soru yoktur. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 52 sıra sayılı
olarak görüşülmekte olan yasanın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Madde 2: “Askerlik
hizmetinin gerektirdiği görev ve yükümlülükleri yerine getirme
konusunda gayret ve çalışmaları sonucu emsalleri arasında üstün
başarı gösteren erbaş ve erlerden muvazzaf askerlik hizmetleri boyunca,
disiplin amiri, disiplin mahkemesi veya askeri mahkemelerden herhangi
bir ceza almamış olanlara, asgari tugay ve alay komutanlarının (Deniz
ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığında eşiti) onayı ile, birinci fıkrada yazılı
izinlere ek olarak yedi güne kadar ilave izin verilebilir. Verilecek
bu ilave izinlerin usul ve esasları Genelkurmay Başkanlığınca belirlenir.
Kadro görevi
gereği, radyoaktif ışınla çalışan erbaş ve erlere, radyoaktif
ışınla yaptıkları bir yıl hizmete karşılık otuz gün sıhhi izin verilir.
Bu hizmetin bir yıldan az ya da çok olması durumunda
verilecek izin süresi, otuz günlük izin süresi birimine orantılı
olarak belirlenir ve verilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz
bir izahatta bulunarak katılmayacağımızı arz edeyim. Elbette, önerge
konuyu bilenler tarafından hazırlanmış. Ancak, bir hususu açıklamak
istiyorum: Biz, Sahil Güvenlik dışında alaylara bu yetkiyi vermek
istemiyoruz. Hâlbuki bu önerge geçerse Sahil Güvenliğin dışındaki
alaylar da yetkili, alay komutanları da yetkili olacak. Burada, tugay
komutanında kalsın istiyoruz. Sahil Güvenlikte alaya bırakmamızın
sebebi, burada tugay olmayışıdır, ondan dolayıdır. Teknik bir mesele
yani bugünkü teşkilattan kaynaklanan. Nitekim, sayın hatip de izah
ettiler. “Kadro görevi
gereği” denilmesine ise, sonradan bu radyoaktif bölgede çalışacak
insanların, erlerin kadro ilişkisi aranır ve komutanların elini
kısıtlayabilir diye endişe ediyoruz. Bu sebeple önergeye karşı çıkıyoruz. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gerekçeyi mi
okutalım? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçenin okunmasını istiyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okuyun lütfen. Gerekçe: 1.Sahil Güvenlik
Komutanlığında alay seviyesi, diğer kuvvetler ve Jandarma Genel
Komutanlığına tugay seviyesi orantısızlık yaratmakta, askerliğin
eşitlik ilkesini, yetki eşitliğini olumsuz olarak etkilemektedir.
Değişiklikle TSK’nın tüm birimlerinde bu yetki
aynı seviyedeki komutanlıklarla kullanılmaktadır. 2.Erbaş ve erler
radyoaktif ışınla çalışan görevlerde, ancak bu konuda sivilde kazanılmış
bir eğitimleri varsa ve kadro gereği olarak erbaş ve erlerin bu tip
görevlerde kullanılması öngörüldüyse vazife alabilirler. Aksi halde konu
aynı yerde (serviste) direkt olarak bu görevi yapmadığı halde başka
görevlerde (yazıcı-kayıtçı-haberci-hizmet personeli) olanlarında
istifade yolu ve istismarı söz konusu olabilecektir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge
kabul edilmemiştir. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde
kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 1111 sayılı
Kanunun 78 inci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir. “Kendilerini
askerliğe elverişsiz hale getirmeye veya getirtmeye teşebbüs ettikleri
mahkeme kararı ile sabit olan erbaş ve erlerin yargılanmalarına
esas eylemleri dolayısıyla ortaya çıkan rahatsızlıklardan ötürü
yatarak gördüğü tedaviler veya istirahatte
ya da hava değişiminde geçirdikleri süreler
muvazzaf askerlik hizmetlerinden sayılmaz.” BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına söz talebi yoktur. Şahsı adına,
Niğde Milletvekili Sayın İsmail Göksel… Konuşmuyor. Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye Milletvekili… Yok. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte
olan 52 Sıra Sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin sonuna aşağıdaki
fıkranın eklenmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli “Ayrıca bu gibi
kişilerin askerlik süreleri bir ay uzatılır.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Katılmıyoruz efendim. Sayın Genç, buyurun. Beş dakika süreniz
var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle getirilen
esas şu: Birtakım insanlar, kasten, askerliğe gitmemek için ya parmağını kırıyor ya bir
tarafını yaralıyor veya vücudunun fiziki dengesini bozacak ve
askerliğini yapmayacak şekilde kendisine bir işkence yapıyor.
Şimdi, askerlik vatani bir görev -herkesin zevkle, ülkesi için- çünkü
insanlar vatansız olamaz, insanlar ancak vatanlarını korudukları
sürece onurlu yaşarlar ve orada huzurlu yaşarlar. Herkesin koşa koşa gittiği askerlik görevini, böyle, bunu yapmamak
için bu yollara teşebbüs edenlere, hiç olmazsa, caydırıcı da olsa,
küçük bir ceza getirmek lazım. Hiç olmazsa, askerlik süreleri yani
asgari bir ay fazla yapmaları bence caydırıcı olur; hatta, belki bunu
ağırlaştırmak daha da iyi caydırıcı olur. Mesela, “üç ay, beş ay fazla
yapar.” diye bir hüküm olursa, bu yolla, kendi vücuduna, kendisi tarafından,
herhangi bir askerliğe engel olacak darpta bulunamaz. Bu itibarla,
bence, bunu kabul etmek lazım. Ayrıca da keşke
Bakanlık bunu getirirken, bu sahte rapor alıp da askere gitmeyenlere
de bir müeyyide getirseydi. Şimdi, sahte raporu kimler alıyor? Ya belirli, güçlü mevkilerde olan insanlar alıyor,
veyahut da para sahipleri alıyorlar. Bunların hepsinden önce askerlik
yapmaları lazım çünkü öyle bir vatandaş var ki, kaybedecek bir şeyi
yok, adamın ne evi var, ne malı var, ne mülkü var, bu insanlar seve seve askerliğe gidiyor. Ama, öte tarafta milyarderler,
trilyonerler, katrilyonerler ve hele hele devletin en yüksek mevkilerine gelecek, gelen
kişiler, maalesef, bu güçlerini kullanarak -ve bu olan bir şeydir-
askerlikten sahte raporlar alıyorlar. Yani, tabii, ben, bunu genel
demiyorum, ama kamuoyunda böyle bir kanı var. Bunları, bunlardan
men etmek lazım. Men etmek için de buralara, bu kanunlara, böyle müeyyideyi
ağırlaştırıcı hükümler getirip koymak lazım ki yani bu memlekette
art niyetle hareket edenlere karşı devletin gücünü gösterip bir daha
bu tip yollara başvurmamaları lazım. Benim önergem aslında budur,
caydırıcı bir özelliği vardır. Yani askerliği herkes yapmalıdır,
yapmayana da ufak bir ceza uygulamak lazım. Hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur. Şahısları adına,
İsmail Göksel, Niğde Milletvekili. İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Konuşmayacağım. BAŞKAN – Ahmet
Gökhan Sarıçam, Kırklareli Milletvekili… Yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur, şahıslar adına da yoktur. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. On dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati: 21.47 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 22.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. 52 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Böylece, tasarı
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. 3’üncü sırada
yer alan, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 3.-
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı: 50) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
50 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Tekin Bingöl. Buyurun Sayın
Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’yla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Görüşülmekte
olan bu tasarı ile Gülhane Askeri Tıp Akademisindeki askerî öğretim
üyelerinin intihal fiilini işlediklerinde uygulanacak cezayı,
disiplin cezasını düzenlemek hedeflenmektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’nda intihal fiilini işleyen sivil öğretim üyeleri meslekten
men ya da kamu görevlerinden men cezası alabilmektedirler.
Ancak askerî öğretim üyeleri, intihal fiilini işlediklerinde
herhangi bir cezaya muhatap olamamaktadırlar. Bu da, 2547 sayılı
Yüksek Öğretim Kanunu’ndaki 2’nci maddede belirtilen, Türk Silahlı
Kuvvetleri mensubu askerî öğretim üyelerinin askerî personel sayılmaları
nedeniyle, 2547 sayılı Yasa’dan etkilenmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu da, sivil öğretim üyeleri ile askerî öğretim üyeleri arasında
bir eşitsizliğe neden olmakta, bir boşluğun doğmasına yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi intihal aşırmadır, yani bilimsel hırsızlık anlamına
gelir. İntihal fiili ciddi bir suçtur. İntihal, yazarların, bilim
adamlarının alın terlerinin karşılığında ortaya koydukları uzun
çalışmaların, araştırmaların, deneylerin sonucunda ortaya çıkardıkları
eserlerin çalınması anlamına gelir. Elbette ki bir yapıttan alıntı
yapılabilir, ama alıntı yapmanın koşulları vardır. Alıntı yapılırken
eserin adının, yazarının ve alıntının nereden yapıldığının belirtilmesi
zorunluluğu vardır. Bu şekilde alıntı yapılırsa, alıntı yapan şahsın
eseri zenginleşir, eseri ciddiyet kazanır. Ama bu yapılmazsa, kaynağı
ve yazarı belirtilmeden alıntı yapılırsa bu, alıntı yapanın haklarına
manevi tecavüz anlamına gelir. Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de intihal suçuna karşılık üç farklı kurum tarafından uygulanan
disiplin cezaları vardır. Bunlardan bir tanesi, 5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yer bulmuştur. Burada intihal yapıldığında
çeşitli para ve hapis cezaları öngörülmektedir. İkincisi ise,
Türk Tabipler Birliğinin Disiplin Yönetmeliği’nde önümüze çıkar.
O da, intihal yapan hekimlerin on beş gün ile altı ay arasında meslekten
men cezasıyla cezalandırılmalarını öngörür. Bir üçüncüsü
ise, Yükseköğretim Kurumu Disiplin Yönetmeliği’nde yer almıştır
ki, orada da intihal fiilinin karşılığında meslekten men ya da kamu görevinden men cezaları uygulanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
maalesef, teknolojinin gelişmesiyle birlikte, İnternet
erişimiyle birlikte sıkça intihal fiilleriyle karşılaşır olduk.
Özellikle son dönemlerde karşılaştığımız intihal fiilleri, maalesef,
ülkemiz açısından, ülkemiz bilim adamları açısından prestij kaybına
yol açmıştır. Birkaç ay öncesinde on beş Türk fizikçisinin altmış yedi
makalesi, maalesef, intihal nedeniyle kayıtlardan düşürülmüştür.
Daha bunun etkisi geçmeden, yine, maalesef,
bazı Türk matematikçilerinin makalelerinde intihal tespit edilmiştir.
Daha da ilginci,
birkaç gün önce, sanırım, intihal konusunda herhâlde ender rastlanan
bir olay yaşanmıştır. Bu, son derece trajikomik bir intihal vakasıdır.
Uluslararası bir iktisat dergisinin editörü, bir Türk bilim adamını
arar, kendilerine İranlı bir öğretim üyesinin gönderdiği bir makaleden
bahseder ve der ki: “Bize ulaştırılan makalenin dergimizde yayımlanması
istenmektedir. Bu konuda bu yazının, bu makalenin dergimizde yayımlanıp
yayımlanmaması konusunda sizin görüşünüzü istiyoruz.” Türk öğretim
üyesi makaleyi inceler, süratle editöre döner “Bu makale çok kaliteli
bir makale. Bu makale dergide hemen yayımlanmalı, çünkü bu makale
benim makalem.” der. İranlı öğretim üyesi, makaleden alıntı yapmak
bir yana dursun, makalenin sadece başlığını ve yazarının adını değiştirerek,
kendi makalesiymiş gibi, uluslararası ciddi bir dergiye gönderip
“Bunu yayımlayın.” deme cesaretini gösterebilmiştir. Değerli milletvekilleri,
intihal gerçekten çok ciddi bir suçtur. O nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
askerî öğretim üyelerinin de intihalden korunmaları zorunluluğu
vardır ve yine Türk Silahlı Kuvvetlerindeki askerî öğretim üyelerinin
de intihal fiilini işlediklerinde cezai müeyyideyle karşılaşma
zorunlulukları vardır. Aksi takdirde, sivil öğretim üyeleri ile
askerî öğretim üyeleri arasında bir eşitsizlik söz konusu olacaktır.
Bunu ortadan kaldırmanın da yolu… Bugün görüşülmekte olan tasarı
ile askerî öğretim üyelerine de intihal fiilini işlediklerinde
cezai müeyyidenin getirilmesiyle bir paralellik sağlanacak ve
bu eşitsizlik ortadan kaldırılmış olacaktır. Bu nedenle, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, görüştüğümüz bu tasarıyı desteklediğimizi
bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bingöl. İkinci söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır’da. Buyurun Sayın
Çakır. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Millî Savunma
Bakanlığınca hazırlanan 50 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, yürürlük
maddeleri haricinde, tek bir maddeden ibaret olduğu görülmektedir.
Bu tasarının bu tek maddesiyle Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun
25’inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Bir başkasının
bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak
belirtmeden kendi eseri gibi göstermek fiilini işleyen öğretim
elemanlarının, öğretim elemanlığı görevlerine son verilir. Öğretim
elemanlığı görevine son verilen personel, Gülhane Askeri Tıp Akademisindeki
başka bir göreve ya da Gülhane Askeri Tıp Akademisi
dışındaki karargâh veya kurumlara atanır.” Diğer iki madde
yürürlük maddeleridir. Tasarının genel
gerekçesinden de, madde gerekçesinden özetle, 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kanunu’nun 2’nci maddesindeki Türk Silahlı Kuvvetlerine
ait yükseköğretim kurumlarının kendi özel kanunlarına tabi oldukları
hükmünden dolayı, söz konusu 2547 sayılı Kanun’un 65’inci maddesinin
(a) fıkrasının (9) numaralı bendine istinaden çıkarılan, Yükseköğretim
Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli açısından uygulama imkânı bulunmaması
nedeniyle, adı geçen yönetmeliğin 11’inci maddesinin (a) fıkrasının
üçüncü bendinde yer alan, bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının
tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek
fiilini işleyenlerin öğretim mesleğinden çıkarılmalarını öngören
düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu öğretim elemanlarına
uygulanamamasından dolayı doğan boşluğun giderilmesi ve diğer
yükseköğretim kurumlarıyla uygulamada paralellik sağlanmasını
amaçladığı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi,
bir başkasının emeğinin tümünün veya bir kısmının, eserin asıl sahibinin
ismi ve eseri belirtilmeden, yani kaynak belirtilmeden kendi eserine
taşımak ya da kendi eseri gibi göstermek bir
suçtur, bu, kanunlarımızda da ifade edilmiştir. Başkasının hakkını
ve emeğini gasp etmektedir ve bilimsel hırsızlıktır. Akademik yükseltilmelerde
akademik elemanlar için öngörülen ve asgari olarak tamamlanması
şart olan bilimsel çalışmaları yerine getirmekte güçlük çeken, bilimsel
çalışmaları yerine getirmeyi başaramayan bazı akademik elemanların
zaman zaman kolaycılığa kaçarak ve kamuoyunda
“intihal” veya “bilimsel hırsızlık” gibi adlar altında tartışılan
yollara başvurduğu bilinmektedir ve görülmektedir. Bu nedenle,
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu çerçevesinde üniversite ve yüksek
teknoloji enstitülerinde görev yapan öğretim elemanları bu Kanun’un
hükümleri gereğince çıkarılan disiplin yönetmeliği hükümlerince
cezalandırılabilmektedir. Bu yönetmeliklerde, disiplin soruşturmalarının
nasıl yapılacağı, kim veya kimler tarafından yapılacağı, soruşturma
usulü, disiplin kurulu, cezanın kimin tarafından verileceği ve
itirazların da nasıl karara bağlanacağı belirtilmiştir. Ayrıca,
bu kararların yargı denetimine de açık olduğu bilinmektedir. Gülhane Askeri
Tıp Akademisi Kanunu’nun 25’inci maddesinde “Öğretim üyeleri, bu
Kanunda yazılı hükümler dışında, kazanmış oldukları akademik unvanlarından
yoksun bırakılamazlar.” hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla, bir
başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir
kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek fiilini işleyenler,
bu Yasa’ya göre, yargılanamamakta ve cezalandırılamamaktadır.
Âdeta Yasa’nın bu maddesi, bu kişileri koruyabilme durumunda yorumlanabilmektedir.
Dolayısıyla bu maddede değişiklik yapılması gereklidir ve bu kanun
değişikliği son derece önemli bir ihtiyacı yerine getirmektedir. Gülhane Askeri
Tıp Akademisi, bilimsel özerkliğe sahip, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sağlık bilimleri alanında en yüksek danışma organı olan, ön lisans,
lisans, lisansüstü düzeyinde eğitim ve öğretim, bilimsel araştırma
ve yayım yapan, Türk Silahlı Kuvvetlerine tabip ve gerektiğinde diğer
sağlık bilimleri alanında askerî personel yetiştiren bir komutanlıktır.
Yani, bir üniversite statüsü içerisindedir ve aynı zamanda Yükseköğretim
Kuruluna bağlı Üniversitelerarası Kurulda da temsil edilmektedir
diğer rektörlerle birlikte, ayrıca, Rektörler Komitesinde de bulunabilmektedir.
Bu nedenle, bu Kanun’da getirilen hüküm uyarınca, bir başkasının
eserinin, çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden
kendi eseri gibi gösterme fiilini işleyenlerin benzer hükümlerle
cezalandırılması gerekir. Bu tasarıda da, bir başkasının bilimsel
eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden
kendi eseri gibi göstermek fiilini işleyen öğretim elemanlarına
getirilmesi öngörülen yeni yaptırım, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının
tabi oldukları genel ceza ve disiplin mevzuatında karşılığı olmayan
yeni bir yaptırım olduğundan dolayı, söz konusu eylemin işlendiğini
ortaya koyacak soruşturma usulü ve uygulanacak zaman aşımı açısından
mevcut askerî ceza ve disiplin mevzuatındaki usul ve zaman aşımı hükümlerinin
kendiliğinden uygulanması mümkün olmayacaktır. Keza, ilgili yönetmelikte
soruşturma usulü ve zaman aşımı hükümlerinin de kendiliğinden uygulanması
söz konusu olmayacağına göre, bu tasarının 2955 sayılı Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nun 25’inci maddesine eklenecek bu
fıkranın, soruşturma ve karar usulünü, karara yetkili mercileri,
zaman aşımı süresini belirlemesi daha iyi olacaktır. Hatta, bu kanun
uygulandığında, bu fiili işleyenlerin cezalandırılması sonucunda,
bu fiili işleyenlerin Gülhane Askeri Tıp Akademisi bünyesinde
de görev yapmaları doğru olmayacaktır, çünkü cezalı bir öğretim
üyesinin aynı kurumda diğerleriyle birlikte görev yapması uygun
olmayabilir. Zaten, üniversitelerdeki uygulamada da, üniversite
öğretim üyesi, bu fiili işleyen, hüküm giyen öğretim üyesi bulunduğu
üniversiteden çıkarılmaktadır. Burada, bir düzeltme yapılarak,
maddenin son cümlesinde bir düzeltme yapılarak, “Öğretim elemanlığı
görevine son verilen personel, Gülhane Askeri Tıp Akademisi dışındaki
karargâh ve kurumlara atanır” şeklinde bir değişiklik daha doğru
olacaktır. “Bu fiilin işlendiğine, yönetmelikle düzenlenecek soruşturma
usullerinin uygulanması sonucunda Akademi Kurulu tarafından
gizli oyla karar verilir ve öğretim elemanlığına son verme işlemi
Genelkurmay Başkanlığınca yapılır.” şeklinde bir düzenleme de bu
yargılama usulünün yönetmelikle belirlenmesi açısından başka
bir fayda da sağlayacaktır. Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak bu kanun
tasarısının lehinde oy kullanacağız. Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Üçüncü söz, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya
Doğan’ın. Buyurun Sayın
Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
50 sıra sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın
da bahsettiği gibi, bilimsel özerkliğe sahip, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sağlık bilimleri alanında en yüksek danışma organı olan, ön lisans,
lisans, lisansüstü düzeyinde eğitim öğretim, bilimsel araştırma
ve yayın yapan, Türk Silahlı Kuvvetlerine tabip ve gerektiğinde diğer
sağlık birimleri alanında askerî personel yetiştiren bir eğitim kurumudur.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi 1998’de 100’üncü kuruluş yıl dönümünü
kutlamış ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi yetiştirdiği öğretim
üyesi ve uzman hekimleriyle, 1909’da İstanbul Tıp Fakültesinin,
1945’te de Ankara Tıp Fakültesinin kuruluşuna önemli katkılarda
bulunmuştur. Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Askeri Tıp Fakültesi
Dekanlığı ve Eğitim Hastanesi Baştabipliği, Haydarpaşa Eğitim
Hastanesi Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon
ve Bakım Merkezi Başkanlığı, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü,
Hemşirelik ve Sağlık Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü, Sağlık Astsubay
Hazırlama ve Sınıf Okul Komutanlığından oluşmaktadır. Gülhane Askeri
Tıp Akademisi Komutanlığına bağlı eğitim hastanesinde, 2006 yılı
içerisinde, polikliniklere 1 milyon 60 bin kişi başvurmuş, bunlardan
yaklaşık 32 bin kişi yatırılarak tedavileri yapılmıştır. Yine aynı
dönemde 17.600 ameliyat gerçekleştirilmiştir. Yine belirtelim ki,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi eğitim hastanelerinde yüzde 10 oranında
sivil hasta da kabul edilmektedir. Gazilerin her türlü tedavisi,
rehabilitasyon merkezindeki tedavileri ücretsiz ve ihtimam gösterilerek
yapılmaktadır. Yüce Meclisin
sayın temsilcileri, şimdi, müsaadenizle, bugün görüşecek olduğumuz
kanun değişikliğiyle ilgili asıl konumuza geçiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, ülkemizde, yükseköğretim mevzuatı 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu’yla düzenlenmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’nun 2’nci maddesi “Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına
bağlı yükseköğretim kurumlarıyla ilgili hususlar ayrı kanunlarla
düzenlenir.” hükmünü getirmiştir. Bu çerçevede, yüce Meclis, 17 Kasım
1983 tarih ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nu
kabul etmiştir. Bugün görüşmekte olduğumuz Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla, bir
başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir
kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek fiilini işleyen
öğretim elemanlarının görevlerine son verilmesi ve Gülhane Askeri
Tıp Akademisindeki başka bir göreve ya da Gülhane
Askeri Tıp Akademisi dışındaki karargâh veya kurumlara atanması
öngörülmektedir. Tasarı, GATA’da görevli
öğretim elemanlarına intihal fiilleri sonucu verilecek disiplin
cezalarının yasal dayanağını düzenlemektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’nun 65’inci maddesinde, öğretim elemanları, memur ve diğer
personelin disiplin işlemlerinin Yüksek Öğretim Kurulunca çıkarılacak
bir yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeden
hareketle, hazırlanan Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici, Öğretim
Elemanları ve Memurlar Disiplin Yönetmeliğinin 11’inci maddesinde,
maddede belirtilen disiplin suçlarını işleyenlere üniversite
öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezası verilebileceği
belirtilmiş, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezasını gerektiren
fiil ve hâllerden birinin de bir başkasının bilimsel eserinin veya
çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri
gibi göstermek fiilinin olduğu belirtilmiştir. 2547 sayılı Kanun’un
2’nci maddesinde Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı yükseköğretim kurumları
ile ilgili hususların ayrı kanunlarla düzenleneceği belirtildiğinden,
yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerinin Türk Silahlı Kuvvetleri
personeline uygulanması hukuken mümkün olamamaktadır. 2955 sayılı Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Kanunu’nda bir
başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya
bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek fiilini
işleyen öğretim elemanlarına uygulanacak disiplin cezasının ne
olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. İşte, tasarı
ile Gülhane Askeri Tıp Akademisinde görevli öğretim elemanlarının
bu fiilleri nedeniyle, öğretim elemanlığından çıkarılmasına
ilişkin esasların Yükseköğretim Kurumuna bağlı diğer üniversitelerle
uyumlu hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Yükseköğretim
Kurulunun konuyla ilgili uygulamaları da dikkate alınarak, bu
maddeye dayanan yönetmeliğin hazırlanması sırasında üniversitelerdeki
uygulamanın benzer şekilde tatbikatının uyum sağlama açısından yararlı
olacağı kanaatindeyim. Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğan. Şahısları adına
söz talepleri vardır. İlk söz, Samsun
Milletvekili Sayın Suat Kılıç’ın. Sayın Kılıç…
Yok. İkinci sırada,
Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül bulunmaktadır. Sayın Gönül…
Yok. Üçüncü sırada,
İzmir Milletvekili Sayın Recai Birgün bulunmaktadır. Sayın Birgün… Yok. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ben söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askeri Gülhane Hastanesinde
çalışan öğretim görevlilerinin, başkalarının eserlerinden alıntılar
yaparak eser hazırlama fiilini işlemeleri hâlinde meslekten ihraç
edileceği, yani oradan alınıp başka yere verileceğine dair yasa
tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. Yine şu boş Hükûmet sıralarına da bakınca, hakikaten bu Hükûmetin bu Parlamentoyu ne kadar boşa aldığını
ibretle izliyorum. (AK Parti sıralarından “sen kendi işine bak” sesleri,
gürültüler) FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Başbakan Yardımcısı burada. KAMER GENÇ (Devamla)
- Bakın, bu Hükûmet bu Meclisi ciddiye almıyor
sayın milletvekilleri. Bakın, 1980’den
beri bu Parlamentoda görev yapıyorum. Bu Parlamentoda görev yapan
bir insan olarak -gerçi 2002 tarihinden beri gelmedim ama- hiçbir hükûmet bu Parlamentoyu bu kadar değersiz kabul etmedi,
boş kabul etmedi, daima değer verdi ve geldi burada konuşmaları
dinledi. Bunu evvela söyleyeyim. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen kendi işine bak… Maddeyle ilgili konuş. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ya, daha hâlâ siz neler… Burada bir şeyler bilerek
konuşun. Ben burada bilerek konuşuyorum. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, Genel Kurula hitap edin. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, kanunun tümü üzerinde konuşuyorum. Allah Allah… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen siz de müdahil olmayın. KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, tümü üzerinde görüşüyorum, ne demek istiyorsunuz? BAŞKAN – Genel
Kurula hitap edin Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
- İlle bunların dediklerine mi inanacaksınız, benim dediğime mi
inanacaksınız? Şimdi, değerli
milletvekilleri, şimdi bakın, buna biraz da derler ki: “Günaydın.”
Bakın, 1981 yılında 2547 sayılı Kanun çıkmış, Gülhane Tıp Fakültesinin
kanunu şimdi çıkıyor. Yani, buna günaydın derler. Kaç sene geçmiş
aradan? Şimdi ben soruyorum
Bakana: Şimdiye kadar bu fiili işleyen insanlar var mıdır yok mudur?
Varsa peki, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren mi buna
bu cezayı uygulayacaksınız, yoksa, geçmişe şamil olarak da mı uygulayacaksanız?
Sonra, birilerine
bir ceza verirken bu fiili işleyenleri nasıl tespit edeceksiniz?
Yani, hiç olmazsa “Bu fiilleri işleyenler ya
mahkeme kararıyla tespit edilenler...” diyerek, buraya bir kuvvetlendirme
getirin. Yani, olabilir,
orada bir tane profesör, yanında yetişen çok değerli bir bilim adamının
eserinde ufak bir hata tespit edebilir. Ondan sonra da, vay sen bunu inhal, inhal midir, inal midir,
yaptın diye… (AK Parti sıralarından gülüşmeler) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Onu bile bilmiyorsun. KAMER GENÇ (Devamla)
- Yani, alıntı yaptın diye, sahte alıntı yaptın… Neyse, Türkçe konuşuyorum.
Ben, sizin bakanlarınız gibi Türkçeden nefret
etmiyorum. Efendim, Türkçe kelime kullanmayın da Arapça kelime kullanın…
İşte, bakanlarınızın gazetelere intikal eden şeyi. Ben, çünkü Atatürk
çocuğuyum, Türkçeyi ana dilim gibi biliyorum,
yani, başka, Arapçayı bilmiyorum. Dolayısıyla,
yani, onu, hangisini tespit edecek buraya, kim tespit edecek? Bir de, şimdi Sayın
Başkana soruyorum: Burada verilecek kararlar YAŞ kararları mıdır,
yoksa başka bir karar mıdır? YAŞ kararları olsa Bakanın kendisi karşı,
Abdullah Gül karşı. Ee, ne olacak peki? Bu YAŞ
kararları ne olacak, bundan sonraki akıbeti? Şimdi, haydi,
bakanken muhalif olacaksın, imzalamayacaksın, ama Çankaya’dayken
o kararı o zaman reddedeceksin. YAŞ kararları ne olacak şimdi? Sordunuz
mu siz… Yani, kendinize sordunuz mu? Oradaki kişi, Cumhurbaşkanlığı
makamında oturan YAŞ kararlarına muhalefet olamaz ki, onaylamama
olur. O zaman ne olacak? Ya o sözünden dönerse
şimdiye kadar direnci ne olacak? Şimdiye kadar, ondan sonra, Askerî
Şûra kararlarını, işte, Sayın Bakan da oradaydı, imzalamıyordu,
Başbakan olarak imzalamadı, şey koyuyorlardı…(MHP sıralarından
“muhalefet şerhi” sesleri) Ondan sonra… Muhalefet şerhi koyuyorlardı.
E, peki, yukarıda nasıl koyacak? O zaman, reddedecek. O zaman, YAŞ
kararları çıkmayacak demektir. Yani, görüyor musunuz, Türkiye’nin
başına neler getirdiğinizin farkındasınız herhâlde. Yani, bir de
diyorum ki, yani bu… Ben, aslında,
şu maddenin çıkması için önerge verdim. Niye verdim biliyor musunuz?
Sizin, geçmişte en yüksek makama getirdiğiniz adamın işlediği suçu…
Getirdiniz Başbakan Müsteşarı tayin ettiniz. Orada, bu kanunu kendisine
uygulamadınız. Ondan sonra, hakkında bir ceza uygulamadınız. Ne
olacak canım, madem, siz, orada, adamı tuttunuz, devletin en yüksek
makamına bu suçu işleyenleri oturttunuz da, ondan sonra da ona cezayı
uygun görmüyorsunuz. E, getirmişsiniz, ondan sonra, bırakın bir
başkası da aynı cezayı işlesin. Ne var yani? Sizin için suç değilse,
o suçu işleyenleri, kendi iktidarınız
zamanında en büyük makamlara getirirsiniz de, ödüllendirirsiniz
de, başkası da işlesin ne olacak? Zaten, Türkiye, sizin iktidarınız
zamanında suç işleyen kişilerin ülkesi hâline getirildi. (AK Parti
sıralarından gürültüler) KAMER GENÇ (Devamla)
- Onun için… Böyle tuhaf muhaf sesler çıkarmayın.
Ben, burada, doğruları söylüyorum. Tuhaf sesler çıkaracaksanız,
Meclisin salonundan dışarıya çıkabilirsiniz. Şimdi… HAYDAR KEMAL
KURT (Isparta) – Terbiyeli konuş! FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Korkma, korkma. KAMER GENÇ (Devamla)
– Kim korkuyor? Benim korkum size yeter. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Ben Dersimliyim, ben korkmam, tamam mı. Ben Dersim
diye bir yerden gelmişim. Öyle yiğit bir yerin insanıyım ki, öyle yiğit
bir insanım ki, kimse beni korkutamaz. Bakın, ben size
bir şey daha söyleyeyim: Ben Danışma Meclisi üyesiydim. Orada 160 tane
Danışma Meclisi üyesi vardı. Orada öyle fikirler dile getiriliyordu
ki, o 160 kişi içinde -belki 5-6 tane sosyal demokrat vardı- kürsüye
çıktığım zaman, yüzüne bakacağım bir kişi yoktu. MUSTAFA CUMUR
(Trabzon) – Gidin orada konuşun, burada konuşmayın. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben… Aynı şeyi, aynı şeyi size söylüyorum. Yani, ben, doğru bildiğim
şeyi her zeminde söylerim. MUSTAFA CUMUR
(Trabzon) – Senin hayatını dinlemek zorunda değiliz. KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, sizin şahınız da gelse beni korkutmaz. Onun için, lütfen konuşmalarımızı
dinleyin. Ben, size yaptıklarınız… Yani, şimdi, bakın, hem yapıyorsunuz
hem de bağırıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Yani, hem getiriyorsunuz,
başkasının makalelerinden, eserlerinden sahte alıntılar yapan insanlara
en güzel makamlar veriyorsunuz, en büyük mükâfatlar veriyorsunuz,
bunları buraya getirip söyledikten sonra da bağırıyorsunuz, ben
sizi anlamadım. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Eserle ne alakası var? KAMER GENÇ (Devamla)
– İnsan ya yapar ya yapmaz,
yaparsa sonucuna da katlanır. Ben de bunu diyorum. E, ne olacak yani
şimdi? Öyle bir kanun getiriyorsunuz ki, işte, diyorum, yani bu fiili
geçmişte işleyenler ne olacak? Mahkeme kararı olmadan bir kişiye…
Bir de -yani o tarafını, teknik tarafını bilmiyorum- bu YAŞ kararı
ise yargı denetimine de tabi değil. Yani bilmiyorum, yani ben o tarafını
bilmiyorum. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Araştır! Araştır! KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Bakan, eğer söylüyorsa, yargı denetimine tabi olmayan bir
şeyi… Yani bir üniversite hocası, öğretim görevlisi, bir üstteki
kişi derse ki: “Kardeşim sen alıntı yaptın.” derse ve bunu tutup da o
görevine son verirse ve bunun da, yargıya gitme hakkı yoksa çok büyük
bir, ağır bir sorumluluk değil midir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi, insanların savunma hakkını almadan veyahut da ona
yargı denetiminde getirilmeyen bir karara muhatap alarak, kaldırılarak,
cezalandırmasını nasıl uygun görebilir? Nasıl bunu siz hukuk devleti
ilkeleriyle bağdaşır hâle getiriyorsunuz? Onun için, Sayın
Bakan, tabii bana göre şuraya bir düzeltme yapın: Öğretim elemanı,
yani bu “eseri gibi göstermek fiilini işlediği yargı kararıyla
sabit olandan” diye bir cümle ilave edin oraya. Yargı kararı olmayınca
vatandaşın savunma hakkı da olmaz. Yani o kadar çok eksik, o kadar
hatalı bir kanun maddesi düzenlenmiş ki, bunlar yarın öbür gün uygulamada
çok büyük haksızlıklara meydan verebilir. Türkiye’de biliyorsunuz,
yani insanlar, birçok yerlerde görüyoruz, her tarafta değil ama maalesef
birçok yerlerde bir yere gelen insanlar… Üniversitede de çok görülmüştür,
üniversitenin belli bir kürsüsüne gelen adam hep sülalesini oraya
taşımak ister -başkası gelip de- orada bilimi, kariyeri yüksek
olan insanlara pek fazla rağbet vermez. Ama kendisine yakınsa ona daha
büyük bir şey gösterir, olanak sağlar. Onun için diyoruz
ki, Türkiye eğer bir hukuk devletiyse hukukun işleyebileceği işlemleri
tesis etme zorunluluğunda bırakacak bir idari sistem koyalım buraya.
E, burada da böyle bir sistem yok, tamamen keyfî bir düzenleme getirilmiştir.
Bu düzenlemeyi, işte biraz önce konuştunuz gruplarınız adına, bu
kadar, bu kanunda baştan sonuna kadar hatayla dolu bir maddeyi, maalesef
kimse şey etmeden, işte gerekçeyi okuyarak, işte kanunların tarih
ve numarasını vererek kanun üzerinde tartışma yapılıyor, işin özü
bu. Bilmiyorum,
şimdi Sayın Bakan bize cevap verecek mi, vermeyecek mi? Yani, benim
sorduğum sorular önemli. Bunun, başkasının eserinde eklenti olduğunu
neye göre tespit edecek? İkincisi, bu kanun
yürürlüğe girmeden önce -ki yirmi beş senedir bu YÖK Kanunu yürürlükte-
ona göre, o fiili işleyenlere YÖK yönetmeliğine göre ceza veriyorsunuz.
Burada da yönetmelik çıkaracak mısınız, çıkarmayacak mısınız?
Çıkaracaksanız, bu kanunun yayımından sonraki fiillere mi bu cezayı
uygulayacaksınız, daha öncekilere de bunu uygulayacak mısınız,
bunları söyleyin. Biz de hiç olmazsa, yarın öbür gün… Yargı denetimi
de var mı yok mu, onu da bir söyleyin. Onun için, bu kanun baştan sonuna
kadar sakat bir kanundur. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla)
– Bir dakika sürem var Sayın Başkan. Bu kanunu –yeniden-
geri alması lazım hükûmetin. Ciddi bir hukuk
düzeninin içinde işleyebilen bir yasa tasarısı hâline getirilmeli
ve hem uygulanan kişilerin haklarını garanti altına almalı hem
de uygulayıcıları keyfî işlem yapmama durumunda bırakmalı. Hukukun,
kanunun düzenlemesinin amacı budur. Yoksa, işte, gecenin bu saatlerinde
hükûmet yok, 3-5 tane milletvekiliyle böyle kanunlar
çıkarırsınız. Uygulamada da bu kanunun uygulayıcısı durumunda
olanlar keyfî işlem yapar. Bu kanuna muhatap olan insanların büyük
bir kısmı da haksızlığa uğrar. Bunun da günahı size olur. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Şahsıma yönelik bir şey söylendi, ona cevap vermek istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Dinçer. 69’uncu maddeye
göre, beş dakika, söz hakkınız var. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ben isim söylemedim ama, kim üzerine alındı? (Gülüşmeler) V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 3.-
İstanbul Milletvekili Ömer Dinçer’in, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; doğru
söylüyor, isim vermedi ama “Başbakanlık Müsteşarı” dediği zaman adres
belliydi. Dolayısıyla, benim birkaç şey söylemem lazım. Ama, öncelikle
şunu ifade etmeliyim, belki de sizin düşündüğünüzün aksine ben Sayın
Genç’e teşekkür ediyorum, çünkü en azından burada gündeme getirerek
bu konu hakkında açıklık yapma fırsatı verdi bana. Belki de uzun zamandan beri yaptığı en
hayırlı iş oldu. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Her zaman hayırlı iş yapıyorum, siz farkında değilsiniz. ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Şimdi, bir kere hep birlikte bu Mecliste oturan herkesin, bir başkasına
ait bir şeyi, herhangi bir şeyi almasının çok önemli bir suç olduğunu
kabul etmeliyiz. Özellikle bir bilim adamı için de bir başkasının
eserini alması ve onu kendisininmiş gibi sunmasının da çok büyük
bir suç olduğunu kabullenmeliyiz. Hakikaten bir bilim adamının işleyebileceği
en önemli suç intihal suçudur. Ama yine hep birlikte şunu da kabul etmeliyiz,
eğer bir bilim adamına intihal yapmadığı hâlde, intihal isnat ederek
onu cezalandırmanın da iftira olduğunu kabul etmeli ve hep birlikte buna karşı çıkmalıyız.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü intihalin bilimsel anlamda
bir tanımı vardır ve o tanımı, insanlar, siyasetçiler veya hukukçular
kendi bildiklerince değiştiremezler veya içeriğini farklı türde
dolduramazlar. İntihal şudur:
Bir başkasına ait özel bir bilgiyi, orijinal bir metni ve çok özel bir
araştırma sonucunu alıp, onu inkâr ederek, hiç görmeksizin kendine
mal etmesi ve kamuoyuna sunmasıdır. Şimdi benim hangi suçtan ceza
aldığımla ilgili meçhul bir ihbarcının yaptığı bilgilerden hareketle
size birkaç gerçeğin altını çizerek söylemek istiyorum. Bir kere şunu
söylemekte yarar var: Benim beş tane kitabım var, hepsi de işletme
yönetimi, yönetime giriş, stratejik yönetim veya değişim yönetimiyle
ilgili konuları kapsar. Benim yazdığım kitaplar 1995 yılından itibaren
yazılmış kitaplardır ve daha sonraki yıllarda da defalarca basılmıştır
ve özellikle bugün suçlandığım kitap, tam altı kez baskı yapmıştır
ben Başbakanlık Müsteşarı olana kadar ve o baskı süresi içerisinde
de en az kırk üniversitede ders kitabı
olarak okutulmuş bir kitaptır. Bu kadar çok sayıda basılan ve okutulan
bu kitabı, on yıllık süre içerisinde, o kitaptan yararlandığım hocalar
fark etmediler, o kitaptan yararlanan bilim adamları ve asistanlarımız
fark etmediler, o kitabı okuyan öğrencilerimiz fark etmediler, o
kitabı okuyan piyasadaki iş adamları fark etmediler ama on yıl sonra
meçhul bir ihbarcı çıktı ve benim kitabımda intihal olduğunu söyledi.
Onlardan bir tanesi şuydu: İntihal isnat edilen, takriben on bir eserden
intihal yapılmış diye isnat edilen durumda, tam dört tane kitap benim
eserimden sonra çıkmış kitaplardı. Şimdi, soru
bir: Acaba, herhangi bir bilim adamı, kendi eserinden sonra çıkmış kitaplardan
alıntı yapabilir mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, kendi
eserlerimden birisi bir ay sonra, birisi dört yıl sonra, birisi üç
yıl sonra çıkmış kitaplardan alıntı yaptığım için suçlanmış ve ceza
almış bir arkadaşınızım sizin. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Eser hâline gelmemiş… BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekili… ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Eser hâline gelmiştir. Benim eserim 1995 yılında çıkmıştır. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Eser hâline gelmemiş… BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen… ÖMER DİNÇER (Devamla)
– İki: Bir insanın, yine, intihal yapabilmesi için, aslında, bir başkasına
ait olan eserden alıntı yapması gerekir. Ben, daha önce çıkarttığım
bir başka kitaptan, kendi kitabımdan alıntı yaptığım için suçlanmış
ve ceza almış bir insanım. Öyleyse, bunun da intihal olup olmadığını
size bırakıyorum. Üç: İntihal yapmak
için orijinal bir bilgi, genelleşmemiş, o meslek içerisindeki herkes
tarafından bilinen bilgiler olmaması gerekir; orijinal bir bilgiyi,
özel üretilmiş bir bilgiyi alıp kullanmak gerekir. Herkesin bildiği
“kooperatifler kâr amacı gütmez” türünden bilgileri, herkesin kullandığı
bilgileri alarak eğer yazmışsanız, hele hele
bir ders kitabında yazmışsanız intihal olup olmayacağını yine size
bırakıyorum. Şimdi, peki, bütün
bunlar niçin oldu? Aslında siyaseten bizim
ortaya koyduğumuz çalışmaları, geliştirdiğimiz projeleri kabullenemeyen,
ona karşı yeni projeler üretemeyen insanların bir şekilde beni suçlamaları
gerekiyordu ve mahkûm etmeleri gerekiyordu, bunu yaptılar. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dinçer, bir dakika ekliyorum. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
– Tezden çalıntıya ne diyeceğiz? ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Hangi tezden çalıntı olduğunu söyleyin, cevabını size yine vereyim
ben. Çünkü, benim eserlerimde hiçbir tezden… HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Yargı kararlarını burada
tartışamazsınız. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayın. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, sataşma hakkını mı kullanıyor, yoksa şahsı
adına söz mü aldı? Beş dakikayı aşkın süredir konuşuyor. Yani, bu
konuşmanın gereği yok. Lütfen… BAŞKAN - Sayın Dinçer, sözlerinizi tamamlayın lütfen. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Biz sayın müsteşarın, sayın milletvekilinin savunmasını
dinlemek durumunda değiliz. (AK Parti sıralarından
“Dinleyin, dinleyin!” sesi) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle bir hakkı yok. Mahkemeye gidecek… ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Suçlarken… HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Adıyla da anılmadı, unvanıyla da anılmadı.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Şahsı adına söz almadı, madde üzerinde konuşmuyor. Lütfen… BAŞKAN – Kendisine
sataşma olduğu için söz verdim 69’uncu maddeye göre. ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Ben şahsıma sataşma olduğu için söz aldım ve şahsıma yönelik yapılan
bir şey için cevap veriyorum. BAŞKAN – Evet. ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Bu açıdan şunu çok açık ve net şunu söyleyebilirim… HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, usulde böyle
bir şey yok. Böyle bir usul yok. ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Bütün arkadaşlarıma çok açık ve net şunu söyleyebilirim: Gururla
o basılmış beş eserimi hâlen piyasada yeniden basıyorum, hâlen piyasada
yeniden satıyorum ve akademik unvanlarımı da yeniden ve onurla
kullanıyorum (AK Parti sıralarından alkışlar) ve hiç kimse… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Burada mahkeme kararını yeniden yargılatıyorsunuz. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dinçer. HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, tutumunuz
yanlıştır. Hukuku çiğnetiyorsunuz bu Mecliste. İç Tüzük’e aykırı.
İç Tüzük’ü uygulayın. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, hatibe lütfen yerini gösterir misiniz. Zaten
bir hakkı suistimal ettiniz. BAŞKAN – Sayın Dinçer, süreniz doldu. Sayın Dinçer… Sayın Dinçer, lütfen… ÖMER DİNÇER (Devamla)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)-
Tezden çalıntılar ne olacak, tezden? ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Niye rahatsız oluyorsunuz? HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Hiç kimse rahatsız olmadı. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe… Sayın Ünlütepe…
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya)- Mahkeme kararı var. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hazmedemeyenler var. (AK Parti ve CHP
sıralarından gürültüler, karşılıklı konuşmalar) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri,
tutumumuzda bir yanlışlık yoktur. Çünkü, 69’uncu maddeye göre, Sayın
Dinçer’e sataşma olmuştur, o nedenle söz verdim. IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 3.-
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı: 50) (Devam) BAŞKAN – Şimdi,
yirmi dakika süre içinde soru-cevap yapılacaktır. İlk söz Sayın
Genç’in. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Birinci sorum: Buradaki karar YAŞ kararları içine mi giriyor? Yani,
bu maddede verilecek kararın niteliği YAŞ kararları içinde mi nazara
alınıyor? YAŞ kararları içinde nazara alınıyorsa bu karar kimin tarafından
imzalanacak? Cumhurbaşkanı bunları imzalamadığına göre kim imzalayacak? İkincisi: Biraz
önce burada anlatıldı. Bu alıntılar o kadar tespiti zor ki, yani,
işte, ilgililer… Bunun tabii doğrusunu anlamak için bir mahkeme
kararı olması lazım, bir bilirkişi tetkikatı yapılması lazım.
Hiç böyle bir bilirkişi tetkikatı yapılmadan doğrudan doğruya bir
kişinin veya kaç kişinin takdiriyle böyle bir alıntı yapacağına
karar vermek hakka ve adalete uygun mudur? Bunu nasıl tespit edecektir?
Sayın Bakan bunu
da izah ederse memnun olurum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Sayın Doğan, buyurun. YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, sanıyorum
yanlış bir düzlemde tartışılıyor. Konu teknik bir konu. Yükseköğretim
Kanunu’na uydurulması için Gülhane Askeri Tıp Akademisine bir
fıkranın eklenmesi hadisesi başka taraflara çekildi. Biraz önceki,
gerek MHP’li arkadaşımızın gerekse CHP’li arkadaşımızın gayet
güzel belirttiği gibi ve ben de zaman on birde bitecek diye kısa keserek
özetledim. Konu bir fıkranın eklenmesidir. Her şeyin kanunda belirtilmesi
zaten mümkün değil. Nitekim… BAŞKAN – Sorunuzu
sorar mısınız lütfen. YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sorum şudur: Daha
sonra çıkarılacak olan yönetmelikte bu detaylar belirtilecektir.
Nitekim, Sayın Bakana ben sorudan ziyade… BAŞKAN – Soru
için söz verdim size. Lütfen sorunuzu sorun. YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – O zaman sorum
şudur: Çıkarılacak olan yönetmeliğe Yükseköğretim Kurulunun konuyla
ilgili uygulamaları da dikkate alınarak bu maddeyle ilgili yönetmelik
çıkarılır iken benzer uygulama yapılacak mıdır, yapılmayacak mıdır? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğan. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana
aracılığınızla şu soruyu yöneltmek istiyorum: Birincisi, intihal
suçunun sabitlenmesinde karar vericilerin suçun özelliğini kavrayabilme
niteliğine sahip olması gerekir. Bu noktadan hareketle bu suçun
sabitliğine akademik kurulların karar vermesi gerekir. Bu konunun
kanun maddesinde mutlaka açıklığa kavuşturulması lazım. İkincisi, bu
suç sabit görüldükten sonra, zaten, bir çit veya duvar içerisinde
olan Gülhane Askerî Tıp Akademisinin bünyesinde bu suçu işlemiş olduğu
tespit edilmiş olan insan ayan beyan belli olacak ve unvanı elinden
alınacaktır. Bu nedenle, kanunun özünde ve ifadesinde “Unvanı alındıktan
sonra Gülhane Askerî Tıp Akademisi bünyesinde veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin değişik organlarında
görev yapabilir.” hükmü var. Akademi bünyesinde görev yapması ne
derece doğrudur? Özellikle unvanı alınan kişi açısından ne büyük
sıkıntılar yaratır? Bunun üzerinde duruldu mu sorusunu yöneltmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan. Sayın Sipahi… KAMİL ERDAL SİPAHİ
(İzmir) – Sayın Bakan, Millî Savunma Komisyonundaki görüşmemiz esnasında
da ben aynı konuyu size vurgulamıştım. Bir değişiklik önergesi bu
konuda verildi, onu kuvvetlendirmek açısından sorularımı yönelteceğim. Bu suçu işlemiş olan bir kişinin, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin temeli olan disiplin konusunu GATA bünyesinde kalmak
suretiyle zedeleyip zedelemeyeceği konusunu takdirlerinize
bırakıyorum. Bu şahıs GATA bünyesinde kaldığı takdirde astlık-üstlük
münasebetleri zedelenir mi, zedelenmez mi; ortadan kalkar mı,
kalkmaz mı konusu gündemdedir. Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir
astlık-üstlük münasebetinin o bünye içerisinde kalarak zedelenmesini
herhâlde arzu etmez. Birinci sorum, astlık-üstlük münasebetleri ve
askerî disiplin açısından. İkinci bir konu,
gene oradaki görüşmemizde siz demiştiniz ki: “Efendim, koskoca korgeneral
var. Aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık komutanıdır kendisi.
Zaten böyle bir şey olduğunda bunun atama teklifini GATA dışına
kendisi yapacaktır” diye. Madem böyle bir şey öngörüyorsunuz, GATA
Komutanının bu konuda yapacağı atama teklifi için de bu bir gerekçe
olmaz mı? GATA dışında, yani, GATA’daki bir
görevde kalması önlenerek GATA dışına atanması kısmı gündemde kalırsa,
GATA Komutanının bu konuda yapacağı atama teklifi için de bir yasal
zemin hazırlamış olmaz mıyız böyle bir değişiklikle? Onu sormak istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sipahi. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, intihale karar verecek kurul… YÖK’te
beş kişilik bir inceleme kurulu karar veriyor. Gülhane’de böyle
beş kişilik inceleme kurulunun kararı Gülhane Akademik Kurulunun
oyuna sunulacak mı? Orada üçte 2 çoğunluk aranacak mı? İntihale itiraz
eden öğretim üyesi askerî idare mahkemesine başvurduğunda, mahkeme
kararı Gülhane’de uygulanma kabiliyetini bulacak mı? Bu konulara
cevap istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş. Sayın Dinçer… ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim meselemle
ilgili olarak herhangi bir kesinleşmiş hukuki dava neticesi yoktur.
Nitekim, bana cezayı da… BAŞKAN – Soru
sorun lütfen. ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – Ben açıklamama dayalı olarak soracağım. BAŞKAN – Lütfen
soru sorun. ÖMER DİNÇER
(İstanbul) – YÖK’ün verdiği bir kararla, ben sadece üniversitede
ders veremez cezası aldım, akademik unvanlarımı kullanıyorum… BAŞKAN – Soru
sorun lütfen. ÖMER DİNÇER
(İstanbul) - …ve YÖK’e karşı ben kendim dava açtım. YÖK’ün kararını
iptal davasıdır bu dava. Şimdi ben Sayın Bakana da bunu soruyorum.
İlgili kurumlarda benzer suçlamaya muhatap olanlar hangi davaları
açabilecekler ve karşı çıkabilecekler? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dinçer. Sayın Bakan… MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Teşekkür ederim. Önce şunu arz
edeyim: Kanunda bugün için… Yani, Gülhane Kanunu’nun 10’uncu maddesinde
şöyle bir hüküm var: “Gülhane Askerî Tıp Akademisinin eğitim, öğretim,
bilimsel araştırma, yayın faaliyetlerinin esasları hakkında karar
alma görevi GATA Akademi Kuruluna aittir.” Yani, GATA’da
bir Akademik Kurul var, bu da YÖK’ün muadilidir. Binaenaleyh karar
verecek makam belli, ama tasrih edilsin deniyorsa, tabii, bu kanunda
tasrih edilebilir sizlerin oylarıyla. Öncelikle şunu
belirtmem lazım, bu bir ihraç değil, akademik unvanın alınması, akademik
görevin alınması. Onun için Askerî Şûrayla bir alakası yok. Askerî
Şûrada, ihracın bazı hâlleri Askerî Şûraya geliyor. Burada bir ihraç
yok, yani kamu görevi devam ediyor, ama akademik unvanının getirdiği
imkânlardan mahrum kalıyor. Sorunun bir tanesi,
“bugüne kadar neden gelmedi?” Böyle bir suçla GATA karşılaşmadığı
için. GATA Kanunu 1983 yılında kabul edilmiş, orada disiplin hükümleri
var. Bu disiplin hükümleri kendisine mahsus ve tarif edilmiş hareketlere
müeyyide getiriyor, ancak onların arasında bu intihal olayı yok.
Kaldı ki, intihal olayının yalnız disiplin hükmüyle alakası yok,
gördüğünüz gibi akademik fonksiyonla da alakalı. Onun için, şimdiye
kadar karşılaşılmadığından dolayı bu ihtiyaç hissedilmemiş, karşılaşılır
karşılaşılmaz da olaya çözüm bulunsun diye huzurunuza bu kanun getirilmiştir.
“Bir mahkeme kararıyla
olsun” deniyor. Hayır, idari kararla olacaktır bu, ama mahkemeye gidebilecektir.
Yani, diğer arkadaşlarımız da sordu, mahkemeye gidebilecektir… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Mahkeme kararı uygulanabilecek mi? MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Tabii, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi.
Çünkü, hakkında bir idari karar uygulanmış olacaktır. Her idari karar,
askerî dahi olsa, Anayasa gereği yargı denetimine tabi olduğu
için, bu da gidecektir, Askerî Yüksek Mahkemenin kararları bugüne
kadar olduğu gibi, bu konuda da titizlikle uygulanacaktır, bundan
kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. Diğer husus, genel
sorulan husus, bu şahsın Gülhane’de kalıp kalmaması keyfiyeti.
Bu, Komisyonda da bir hayli tartışıldı, lehinde olan arkadaşlar oldu,
aleyhinde olan arkadaşlar oldu. Gülhane, yalnız
akademik faaliyette bulunan bir yer değil, tedavi faaliyetinde
de bulunan bir yer. Bu arkadaşımız bir hata yapmış ve intihalde bulunmuş
olabilir. Bu cezasını ders vermemekle, ne bileyim, ihtisas elemanı
yetiştirmemekle zaten görüyor. Ama, onu -çok iyi bir cerrahsa- cerrah
olarak kullanmamızda veya danışman olarak kullanmamızda bir mani
olmaması gerekir. Bunun takdiri de elbet sağlık komutanlığına
ait olacaktır. Bu bahsedilen husus disipline aykırıysa, buranın
disiplininden birinci derecede sorumlu olan komutana bu takdiri
siz veriyorsunuz, komutan da onu, eminim, en yerinde şekilde uygulayacak,
ister Gülhane’nin hastane kesiminde ister idare bölümünde isterse
bir başka hastanenin idare bölümünde veya bir başka birliğin sağlık
biriminde kullanabilecektir. Zannediyorum,
sorulara cevap verilmiş oldu, benim tespit edebildiğim kadarıyla.
Eğer eksik varsa, arz edeyim. Teşekkür ederim
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 21 Kasım 2007 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 22.57 |
|